UNIVERZETE 59

/59

e t e z r ive

ün

i n lanet n maç ı ’ n n a Guttm maya ’ a a n l e a l B ‘ m _ ır tama k lezzet d l ı y 4 _8 asırlı n a d ’ a _İtaly

zete

Sayı: 59 / 2014 Genel Yayın Yönetmenleri Günseli Naz Ferel Yazı İşleri Ali Berhan Memişoğlu,

‘BELA’ GUTTMANN’IN LANETİ

84 YILDIR TAMAMLANAMAYAN MAÇ

Demet Açıkgöz, Oğuzhan Karakaş, Berkem Ceylan, Can Olguner Yazılar Can Türkmen, Özüm Canbeldek, Melika Makas, Oğuzhan Karakaş, Berkem Ceylan, Can Olguner, Merve Kocakıran

İTALYA’DAN ASIRLIK LEZZET

Arka Kapak: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek

PEBBLE UYGULAMALARI GELMİŞTİR

TÜRK MEDYASI NASIL DÜZE ÇIKAR?

YABANCI EVİNE DÖNDÜ

KATİL JOE

İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo

Facebook: http://goo.gl/jx7hxb

/ifbilgi

@ifbilgi

/

v i 端n

e t e z er

4

‘BELA’ GUTTMANN’IN LANETİ Can Türkmen

5 Son Avrupa Kupası’nı 1962 yılında kazanan Benfica, o tarihten bu yana tam 8 tane final kaybetti. 52 yıllık süreçte Benfica’nın hiçbir Avrupa Kupası zaferine ulaşamamasında Guttmann’ın lanetinin payı olabilir mi?

1961 ve 1962 yıllarında Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nı 2 yıl üst üste kazanan Benfica, geçen hafta oynanan Avrupa Ligi finalinde Sevilla’ya penaltılar sonucu elenerek üst üste 8. Avrupa Kupası finalinde de kupaya uzanamadı. Kırmızı-Beyazlılar son Avrupa Kupası’nı 1962 yılında Béla Guttmann’ın teknik direktörlüğünde kazanmıştı.

1981 yılında vefat eden Béla Guttmann, 1961 ve 1962 yıllarında kazandığı kupalardan sonra ücretine zam ve sözleşmesinin uzatılmasını istemiş fakat yönetim Macar teknik adamın görevine son vermişti. Bunun üzerine Guttmann belki de Benfica’nın geleceğiyle oynayacağı o sözleri söyledi. “ Benfica 100 yıl boyunca Avrupa Kupası kazanamayacak.” Bu sözlerin üzerinden tam 52 yıl geçti ve geçtiğimiz hafta oynanan Avrupa Ligi finali dahil olmak üzere Benfica tam 8 final kaybetti. Ayrıca kendi söylediği sözlerden sonra 1964-65 sezonunda takımın başına geri dönen Guttmann, o sezon bir final daha kaybetti ve o final Benfica’nın kaybettiği sadece 2. finaldi. Onun öncesinde 1963, sonrasında 1968,1983,1988,1990,2013 ve 2014 yıllarında Benfica oynadığı Avrupa finallerinden eli boş döndü.

Portekiz ve Benfica’nın efsanevi futbolcularından Eusebio 1990 Şampiyon Kulüpler

Kupası finalinden önce , Guttmann’ın Avusturya’daki mezarına giderek lanetin kalkması için dua etmişti. Edilen duaların da pek işe yaradığı gözükmüyor. KırmızıBeyazlıların maçlarını oynadığı Estadio Da Luz’a geçtiğimiz Şubat ayında Guttmann’ın heykeli dikildi. Heykelin altında ise şu sözler yer alıyor. “Sadece Benfica’da olanlar kötü şans nedir bilirler... Dünyada bunu daha iyi bilecek bir kulüp yoktur” 2012-2013 sezonunda Fenerbahçe’yi Avrupa Ligi yarı finalinde elemesine karşın, finalde Chelsea’ye son dakikalarda Ivanovic’ten yediği golle elenen Benfica, bu sezon da yine bir Avrupa Ligi finalinde kupayı müzesine götüremedi. Oynadığı finallerde genel olarak iyi futbol oynayan ancak direklere, hakemlere veya penaltılara takılan Benfica kötü şansını yenemiyor. Her oynadığı Avrupa Kupası finalinden eli boş dönen Benfica cephesinde lanete inananların sayısı da gittikçe artıyor.

Son 2 sezon üst üste kaybedilen finaller takımın umutlarını sarssa da bu sezon Portekiz Ligi’nde şampiyonluk yaşaması biraz da olsun taraftarlarını mutlu etmiş görünüyor.

6

84 Yıldır Tamamlanamayan Maç Ege’nin yarım kalmış hikayesi Özüm Canbeldek

7

84 Yıldır Yarım Kalan Maç Bundan tam 84 yıl önce, 7 Aralık 1930’da Yunanistan’ın Sakız Adası’nda bulunan Lailapas ile İzmir’in Karşıyaka takımı arasında bir futbol maçı yapıldı.Maçın amacı 1930 yılında Yunanistan devlet başkanı Venizelos’un Ankara ziyaretinde imzalanan Türk-Yunan Dostluk Antlaşması’nın gerilimi düşürmesiyle halkın bir araya getirilmesinin amaçlanmasıydı.O zamanın haberlerine göre maç yapılmadan önce Sakız Adası, Türk bayraklarıyla süslenmiş ve her iki takım milli marşlarını okumuştu. Maçta bin beşyüzden fazla seyirci vardı. Her iki takımın da seyircileri çoşkulu ve heyecanlıydı. Fakat santradan beş dakika sonra başlayan şiddetli yağış nedeniyle maç yarıda kesildi. İki taraf da sayı yapamadan maç ertelenmek zorunda kaldı.Tam 84 sene sonra Sakız’dan gelen Michael Kottakis’in tekrar maç yapılması yönündeki teklifi Karşıyaka takımı tarafından kabul edildi.

Yönetim Kurulu üyesi Theodosis Grigorakis, yarım kalan karşılaşmanın 87 dakikalık bölümünün 10 Mayıs 2014 Cumartesi günü, Fafalion Stadı’nda oynanmasına karar verildiğini ve Türk takımının 1930’daki gibi karşılanacağını,limanda yapılacak karşılama sonrası akşam saatlerinde stadyuma geçileceğini ve daha sonra konserler olacağını ifade etti.

Karşıyaka Teknik Direktörü Yusuf Şimşek ise yıllar önce yarım kalan maçın tekrar oynanması için çaba sarfedenlere teşekkür ettiğini, iki ülke insanlarının dostluğunu bir adım öteye götürecek bu maçın kendisini de heyecanlandırdığını ifade etti.

Kazanan Yine Dostluk Oldu 10 Mayıs’ta Sakız’da oynanan dostluk maçına Türkiye’den çok sayıda taraftar katıldı.Sakız Adası’ndaki restoran ve kafeler yeşil kırmızı bayraklarla süslendi ve taraftarlar ‘Dostluk kazansın’ yazan tişörtler giydi.17.00’da başlayan maçta ise kazanan yine dostluk oldu.Karşıyaka Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar maçın ilk 10 dakikasını KSK formasıyla oynarken, KSK Teknik Direktörü Yusuf Şimşek de maçın başında Sakız takımı Lailapas’ın formasını giydi.Maçın 5-5 olduğu altmışbeşinci dakikada beraber sahaya inen Yunan ve Türk vatandaşları sahaya bayrak diktiler ve ‘Müsabaka dostluğumuz hiç bitmesin’ sloganıyla maçı yarıda kestiler.Sakız Belediye Başkanı Polidoros Lambrinoudis de, “Gelecekte daha farklı organizasyon ve maçlar yapacağız. İki ülke arasında dostluğumuzu geliştirelim ve pekiştirelim” diye konuştu.

Bir dahaki maçın ise İzmir’de oynanması isteniyor.

İtalya’dan Asırlık Lezzet Bilinen tadın bilinmeyenleri Bebek’te Melike Makas

Konu, fastfood yemeklerden açıldığında ilk akla gelenlerden pizza, insan hayatında geçmişten günümüze kadar her jenerasyona uyan bir damak tadına sahiptir. Pizza, İtalyan kökenli bir hamur işi yemek türü olup savaş döneminde bulunmuştur. Savaş zamanında İtalyan kadınlar yokluk yüzünden bir hamur üzerine buldukları malzemeleri koyarak pizzayı bulmuşlardır. Daha sonra ise Amerika’da birçok çeşidi geliştirilmiştir. Çoğu yer tabii ki menüsünde pizza bulundurmaktadır ama her yerin pizzası ağızda güzel bir tat bırakmakta mıdır? Bu kesinlikle tartışılabilir bir konudur.

Damak tadı insandan insana değişirken, bu damak tadının bir noktada buluşabileceği bir mekan söz konusudur. O yüzden İstanbul’da pizza severlere sunulacak, pizzada harikalar yaratacak bir mekan söz konusu; ‘’The Upper Crust Pizza’’. Bu mekan, 2001’de Amerika’da açılmış daha sonra Türkiye’de birçok şubesi açılmıştır. Bugünlerde favori şubesi ise birçok ünlü tarafından da ziyaret edilen 2011’de açılan Bebek şubesidir. İki katlı olan bu mekan, hem iç hem dış alanı olmak üzere iki alana

9

sahiptir, mutfağı ise girişte biraz ilerlendiğinde sağ tarafta müşterilerin gözü önündedir, pizzanın hangi koşullarda nasıl yapıldığını görmek isteyen müşteriler istediklerini almaktadırlar. İster dışarıda oturup keyifle vakit geçirebileceğiniz isterseniz de üst katlarında bulunan jukeboxlarından kendi müziklerinizi seçerek veya arkadaşlarınızla bir maç keyfini veya bir doğum günü kutlaması yapmak için birebir bir alana sahipler. Mekanın güzelliğinden bu kadar bahsetmişken esas konumuza gelelim; yapılan harika pizzalarına. İncecik hamuru, özel domates sosu ve birbirinden nefis malzemeleriyle önünüze bir çok farklı çeşitte pizza sunulabilir. Large ve extra large büyüklüğünde yapılan pizzaların yanı sıra acelesi olanlara veya bir pizzayı bitiremeyenlere özel boyutları da yapılmaktadır. Her boyutta yapılan bu pizzalar arkadaşlarınızla oturup bir pizzayı paylaşma keyfi sağlarken tek başınıza bitirebileceğiniz pizzaları da sunmuş oluyor. Ayrıca, The

Upper Crust sağlığınıza da dikkat ediyor. Beyaz hamuru tercih etmeyenler için kepekli hamur, domatesten hoşlanmayanlar için sossuz beyaz pizza ve ayrıca peynir yiyemeyen özellikle bazı diyabet hastaları için peynirsiz kırmızı pizza yapıyorlar. Sadece bir dilim pizza ve yanında salata menüleriyle de görünümüne dikkat eden müşterilere kolaylık sağlıyorlar. Bu pizzalar her gün seçilen taze malzemeler ile müşterilere servis ediliyor. Et ve tavuk sevenler için de yapılan pizzaları insanın damağında bir şölene yol açıyor.

Sadece bir çeşit pizza yemek istemeyenlere ise iki ayrı çeşitten oluşan tek bir pizza getiriyorlar, bunu istemeniz yeter. Pizzanın yanında ise size eşlik edecek meşrubatlar veya birçok çeşitte sahip oldukları eşsiz bira ve şaraplarıyla, The Upper Crust size bir ziyafet sunuyor. Dışarı çıkmak istemediğiniz günler, evinizde eşinizle, çocuğunuzla vakit geçirmek istedeğiniz günler de de The Upper Crust sadece bir telefon uzağınızda. İnternette bulabileceğiniz numarasını aramanız ve istediğiniz pizzayı sipariş etmeniz yeterli olacaktır, aynı sıcaklıkta aynı tatta kapınıza kadar siparişlerinizi getirmektedirler.

Tabi ki mekanın güzelliğinin pizzalarının tatlarının muhteşemliğinin yanı sıra çalışan arkadaşlarımızın güler yüzlülüğü, sıcak kanlılığı müşterilerin tatminlik seviyelerini üst noktalara taşımaktadır. Eğer sizler de güzel bir ortamda güzel bir servis eşliğinde pizzanın keyfine varmak, bambaşka tatlarla tanışmak hem sağlıklı hem de lezzetli bir öğün yemek istiyorsanız Bebek’teki The Upper Crust Pizza’ya gitmenizi tavsiye ederim

10

Türk medyası nasıl düze çıkar?

Devlet rant dağıttıkça, ekonomik büyümenin aracısı oldukça sermaye sahipleri devlete ve onu yöneten iktidar sahiplerine şirin gözükmek zorundadır. Türkiye’de ekonominin patronu devlet oldukça medya üzerindeki baskı bitmek bilmeyecektir.

Oğuzhan Karakaş

Pa z a r te s i g ü n ü “ M e d y a ve Özgürlük” forumu için Boğaziçi Üniversitesi’ndeydik. Boğaziçi Öğrenci Temsilciliği ve Üniversite Medya Birliği öncülüğünde gerçekleştirilen etkinlikte birçok isim konuştu. ZETE’de haberini yaptığım gibi forum bir sorun tespiti yapıyor ve bu sorun üzerinden birtakım çözüm önerileri bulmaya çalışıyordu. Sorun açık ve netti. Türk televizyonlarında geçen altyazılara dahi Başbakan Erdoğan müdahale edebilme cüretini gösterebiliyor ve bu gerçeği her şeye rağmen savunabiliyor. Bunun adı sansür değil de nedir? İlk oturumda konuşan ve aktif gazetecilik faaliyetinde bulunan Oktay Ekşi ve Can Ataklı’nın veya mensubu olduğu fikir akımının günahı vardı Türkiye’nin bugünlere gelmesinde.

Bu akım elbette ki Kemalizm ve Kemalist rejimdi. Geçmiş

11

dönemin eleştirisini hiçbir zaman yapmadı konuşmacılar, ne kendileri ne de arkadaşları adına. Cumhuriyetin kuruluş dönemindeki “aşırılıkları” bugünlerden bakarak eleştirmenin haksız olduğuna hükmettiler. Zamana ve şartlara bakarak o günleri anlayışla karşılamamız gerektiğini belirttiler. Oysa Kürt sorunu başta olmak üzere birçok sorun Osmanlı modernleşmesi ve erken Cumhuriyet döneminden miras bize. Eleştirilmesi gayet doğal olan Demokrat Parti dönemini eleştirdiler ancak “Tek Parti” dönemini eleştiremediler, ne de olsa “Tek Parti” idi ve “çağın şartlarına göre” eleştirilmemesi gerekirdi. Bir gazeteci olarak askerden talimat alarak atılan manşetleri bile eleştirmediler. 28 Şubat dönemi sırasında yapılan televizyon yayınlarına tek bir ses etmediler. Bankalar soyulurken, askerler siyasete nizam vermeye yeltenirken, Kürtler öldürülürken, Ahmet Kaya sürgüne gönderilirken, hükümetler düşürülüp yeni hükümetler kurdurulurken merdiven altı işletmelerde yapılan usulsüzlükleri büyük haber olarak gösteren medya düzenine ses etmediler. Geçmişi akladılar veyahut “Ne olduysa oldu, artık bugüne bakalım” yaklaşımı sergilediler.

Oysa sorunlar halı altına süpürülerek temizlenemezdi ve temizlenemiyor.

Türk medyasının 60 yaş üstü tüm yaşayanları hak ettiği paya göre pişmanlık dile getirip medyadan çekilmesi gerekiyor. Dibine kadar kirliler. Türk medyası için aydınlık bir gelecek arıyorlarsa işe çekip gitmekle başlayabilirler.

Bugünlere gelelim. Eski Başmüzakereci Egemen Bağış’ın yırtıp attığı AB ilerleme raporlarında ve basın özgürlüğü

sıralamasında Türkiye’nin her geçen yıl geriye gittiğini görüyoruz. Tayyip Erdoğan hükümetinin medya üzerindeki baskısı tartışılmaz boyutta.

Manşetlerden altyazılara, sağlık haberlerinden köşe yazılarına kadar karışılan bir medya düzeni var Türkiye’de bugün.

Her medya kurumunun içerisinde bir “hükümet komiseri” olduğu da görülen bir gerçek. Bu hakikati teslim etmeyen kişi tüm objektivitesini yitirmiştir. Aynı manşetle çıkan sekiz gazete gördük Gezi protestoları yaşanırken.

Medya nasıl özgür olur? Cevabını aradığımız soru bu. Medyanın siyaset kurumundan bağımsız yaşamasının tek yolu liberal ekonomik modeldir.

Devlet tüm ekonomik hayattan elini eteğini çekmek zorundadır. Devlet rant dağıttıkça, ekonomik büyümenin aracısı oldukça sermaye sahipleri devlete ve onu yöneten iktidar sahiplerine şirin gözükmek zorundadır. Türkiye’de ekonominin patronu devlet oldukça medya üzerindeki baskı bitmek bilmeyecektir. Siyaset kurumu sermaye sahipleri için kendisini vazgeçilmez bir makam olarak gördükçe basın özgürlüğünü sağlamak mümkün olmayacaktır.

Etkinlik Notu: Bu hafta sonu yine Üniversite Medya Birliği tarafından düzenlenen bir etkinlik var.

25 Mayıs Pazar günü Milliyet’in eski Genel Yayın Yönetmeni ve “Batsın Böyle Gazetecilik” kitabının yazarı Derya Sazak Boğaziçi Üniversitesi’nde olacaktır. 14.00’da, İbrahim Bodur Salonu’nda.

12

PEBBLE UYGULAMALArI GELMİŞTİr Pebble uygulamaları kontrollü artıyor. Popüler olanları sizin için derledik Berkem Ceylan

Önceki sayılarda akıllı saat Pebble’dan bahsetmiştik. Aradan geçen zamanda Pebble için yazılan uygulamalar arttı.

Popüler, işinize yarayabilecek uygulamaları toplamaya çalıştık.

Canvas for Pebble Pebble’ın en önemli özelliği farklı tipte saat görünümü kullanabilmeniz. Bunlara watchface deniyor.

Telefonunuz üzerinden Canvas for Pebble ile watchface tasarımı yapabiliyorsunuz. Analog veya dijital saat tipi üzerine farklı uygulamalar ekleyip, saatinizi istediğiniz kadar

kişiselleştirebilirsiniz. Uygulama ücretsiz olarak Apple Store ya da Google Play’den indirilebiliyor.

13

temponuzu ve mesafenizi saatinizden takip edebilirsiniz. Basit, kullanışlı, şık.

Bir sonraki adım olarak bluetooth ile nabız sensörünü bağlamak düşünülebilir belki.

Morpheuz Uykunuzu inceleyen ve sizi daha rahat bir şekilde uyandıracağını iddia eden telefon uygulamaları bir ara revaçtaydı. Şimdi bu modayı pebble uygulamalarında görüyoruz. Morpheuz akıllı uyku uygulamaları içerisinde en başarılı olanı. Pebble’ın içindeki hareket sensörüyle beraber gece ne kadar uyuduğunuzu hesaplıyor ve ona göre sizi dinç kaldırabilecek bir uyku programı öneriyor. 27 dakikalık bir powernap seçeneği bile var. Başarılı.

Foursquare Ünlü “mekan” uygulaması Foursquare’i pebble’ınızdan da kontrol edebilirsiniz. Mekana olan uzaklığınız, checkin, mekan hakkında yazılan yorumlar saatinizde. Benzer bir uygulama olan Yelp de Pebble’ınıza yükleyebileceğiniz türden.

Bonus: Pebblebarn Runkeeper Popüler IOS & Android koşu uygulaması Runkeeper, Pebble’a da uyarlandı. Toplam koşu sürenizi, kilometre

Pebblebarn watchface’lerin toplandığı bir platform.

Farklı tarzda saatlerin yanında, uygulama da indirebileceğiniz site üçüncü bir uygulama kaynağı.

14

YABANCI EVİNE DÖNDÜ Geçtiğimiz hafta “Alien”ın cisminden sorumlu, dünya ve zaman dışı deha H.R. Giger’i kaybettik; yabancı evine döndü Can Olguner

Geçtiğimiz hafta karanlığın ziyareti vardı. Soma’da işlenen kömür karası cinayet, ruhu olan insanlara yapıştı, yaktı… Ruhu olmayanlar ise yoluna devam etti, kader, kısmet dedi. . .

Bizden uzakta, Zürih’te daha farklı bir görüşme oldu.

Beş Şubat 1940’ta, İsviçre’nin Chur kentinde dünyaya gelen Giger, aramızdan ayrıldı. Ridley Scott, “Alien”ın çekimlerine başlamadan önce Giger’in ilk kitabı “Necronomicon”u gördü ve hiç şüphe duymadan, Dünya ve Giger arasındaki en güçlü köprüyü kurdu.

Giger 1979 tarihli “Alien” için yaratığı tasarladı ve biz ölümlülere zamanın çok, çok ve çok daha ilersinden küçük bir parça gösterdi. Yaratık dikkat çekti ve insanlar bu dehanın diğer işlerini merak ettiler. Karşılaştıkları görüntüler çoğu kişiyi rahatsız etti.

Rahatsızlığın asıl nedeni karanlık ve müstehcenlik değildi. Rahatsız edici

olan Giger’in kendisiydi. Bir insan’ın hayalgücünün bu kadar zamanın dışında olması yadırganıyordu.

Karanlık, Giger’in her zaman ilgisini çekiyordu. Bir röportajında “Kıyafet alabilmeye başladığım anda siyaha b ü r ü n m ü ş t ü m .” diye anlatıyor. 15 yaşındayken evinde “Karanlık Oda”yı kuruyor ve çalışmalarına bu odada başlıyor. Hayatının sonu, düştükten sonra aldığı darbeler nedeniyle geliyor. Hep merak ettiği mutlak karanlığa böylece ulaşıyor.

15

Giger’in 1998’de Gruyéres, İsviçre’de aldığı 400 yıllık yapı “Chateau St. Germain” hala H.R. Giger Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor.

Arkadaşı Timothy Leary’nin söylediği gibi; Giger zamanın o kadar dışındaydı ki, çalışmaları bize nereden gelip nereye gittiğimizi gösteriyordu.

O bir yabancıydı, bizden biri değildi ve şimdi evine, karanlığa ve sonsuzluğa döndü.

16

Katil Joe Muhteşem oyuncular ve muhteşem ekip sayesinde çok hoş vakit geçirebileceğiniz, güldüren güzel bir kara komedi Merve Kocakıran

Daha önceden birçok ülkede sahnelenen Amerikalı yazar Tracy Letts tarafından yazılan Katil Joe adlı traji-komik bu oyun ülkemizde ilk kez sahneleniyor.

Yönetmenliğini yapan Mehmet Birkiye aynı zamanda oyunda rol alıyor. Oyunda popüler kültürün ele geçirdiği aile yaşamları, uyuşturucu, televizyon ve para eleştiriliyor. Mayıs ayında İstanbul’da

Moda Sahnesi ve Trump Kültür Gösteri Merkezi’nde sahnelenen bu oyun bu sezon seyircilerle buluşmaya devam edecek.

Muhteşem oyuncular ve muhteşem ekip Dağılmış ama birbirinden kopamayan bir aile, babaları Ansel (Mehmet Birkiye) , üvey anneleri Sharla(Defne Halman), oğulları Chris(Taner Ölmez) ve kızları

17

Dottie(Öykü Karayel). Ailenin diğer bir tarafında oyunda görmediğimiz anneleri ve onun yeni sevgilisi Rex. Torbacılık yapan Chris elindeki malı kaptırılıp tehdit edilmeye başlayınca babası Ansel’in de beynine girerek zaten nefret ettiği annesini bir seri katil tutarak öldürtmek ister. Böylece hayat sigortası yaptırmış olan annesinin ölümüyle para kazanacak ve borçlarını ödeyerek ölümden kurtulacaktır. Ailedeki diğer üyelerin de işine gelen bu teklifle birlikte Chris Katil Joe(Engin Hepileri) ile anlaşır fakat işler istediği gibi gitmez. İşlerin sarpa sarmasıyla fazla kanlı sahneler başlar.

Cinsel içerikli sahnelerin harika bir video sistemiyle yansıtılması Katil Joe oyununa daha çok gerçeklik katmış ve bu sebeplerle oyunda haklı bir +15 yaş sınırı vardır. Muhteşem oyuncular ve muhteşem ekip sayesinde çok hoş vakit geçirebileceğiniz, güldüren güzel bir kara komedi.

Kaçırılmaması gerekilen bir oyun.

Daha yeni yeni ekranlarda görmeye başladığımız, kendini günden güne geliştiren yükselişteki iki genç oyuncu: Kuzey Güney dizisiyle yıldızı parlayan Öykü Karayel ve Medcezir dizisiyle sevdiğimiz Taner Ölmez. Diğer üç profesyonel oyuncunun yanında kadroya genç olmalarına rağmen inanılmaz başarılı bir şekilde ayak uydurmuş ve rollerinin hakkını vererek ayrıca kendileri hakkında konuşulmayı da kesinlikle hak ediyorlar. Bencilliğin ve rahatlığın ön planda olduğu bir rolü üstelenen Defne Halman cesurluğu sayesinde ayakta alkışlanmalı.

Rolüne tamamen bürünmüş ve tıpkı

diğer bütün oyuncular gibi rolünün hakkını tamamen vermiş. Her gününü televizyon izleyip bira içerek geçiren umursamaz bir karakteri canlandıran Mehmet Birkiye tek kelimeyle yine mükemmeldi. Komedi kısmı genellikle bu karaktere verilmişti ve Mehmet Birkiye üstüne düşen bu görevi tam anlamıyla yerine getirdi.

Tecrübeleriyle ve mükemmel yeteneği sayesinde oyunun en başarılı ismiydi. Kendini seyircilere tekrar hayran bıraktırdıi. Oyunun gerilimini sağlayan Katil Joe karakterindeki Engin Hepileri’nin başarısı da gözden kaçmamalı. Tek başına üstlendiği gerilim rolünü bize de aynı şekilde tamamen hissettirirken, seri katil olması sebebiyle herkesin onun hakkında duygusuz biri gibi düşünmesine rağmen o bize yaşadığı tutkulu aşkı tamamen yansıttı. Çok keyif alarak izlediğim bu oyuna gitmenizi öneriyorum.

Kaçırılmaması gerekilen bir harika bir oyun.

e t e z r e v i n 端

zete