UNIVERZETE 78

Page 1

/78

e t e z r ive

端n

zete


Sayı: 78 / 2014 Genel Yayın Yönetmenleri Demet Açıkgöz Yazı İşleri Oğuzhan Karakaş, İrem Topçuoğlu Yazılar İlgi Özdikmenli, Cenk Bonfil, Mustafa Burak Sarıca, Demet Açıkgöz, Elif Tavkul Ön Kapak: Cem Çelik

EKİM DEĞİL, “FİLMEKİMİ”

Arka Kapak: Demet Açıkgöz Teşekkür Sarper Durmuş Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek

TÜRK FUTBOLU NASIL BİTİRİLDİ? -PASSOLİG İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo

Facebook: http://goo.gl/jx7hxb

/ifbilgi

@ifbilgi

YÜZYILLIK AŞK

“YENİ İNSANLAR”


/

v i 端n

e t e z er


4

Yüzyıllık Aşk

İstanbul Modern’de açılan sergi Türk Sineması’nın 100 Yıllını konu ediyor. / İlgi Özdikmenli İstanbul Modern, kuruluşunun 10. yılında Türk Sinemasının 100. yılına ithafen bir sergi armağan ediyor sinema severlere. “Sanattan anlamam ben” diyenlerin bile keyif aldığı beyaz perde, bu kez geçmişiyle beraber bugününü getiriyor gözlerimizin önüne. Lumiere Kardeşler’in “L’Arrivée d’un train en gare de La Ciotat” adlı filmlerinin Türkiye’de ilk kez Galatasaray’da bir birahanede gösterilmesi üzerine Türk toplumu sinemayla tanışmıştı tanışmasına ama kendi kültürüyle bezenmiş, kendi sanatçısının rol aldığı Türk sineması ile insanımız tam anlamıyla sinemayı özümsedi. İmkanı olan her bireyin kapısını hiç değilse bir kez olsun çaldığı sinema salonlarında, galalarda, sanatçı ve hayranlar arasında ilk gösterimden bugüne öyle çok anılar birikmiştir ki, başlı başına bir film konusu bile olabilir bu yaşanmışlıklar.

İşte “Yüzyıllık Aşk” bu dev hatıra defterinin sayfaları arasında bizleri güzel bir gezintiye çıkarıyor, kendimizi sergi katına adım attığımız andan itibaren yılları arşınlarken buluyoruz. Bu sergi; Türk sinemasının doğuşu olarak anılan 1914 yılından günümüze koca bir yüzyılı seyirci ve sinema ikilisi üzerinden ele alırken, biz gençlere de geçmiş güzellikleri görme fırsatı sunuyor. Önce Semiha Berksoy tarafından seslendirilmiş, Nazım Hikmet’in “Son Otobüs” şiirini dinliyor ve başlıyoruz bu ne tarafa baksak diğer tarafta aklımızın kaldığı harika sergiyi büyük bir keyifle gezmeye. Sergi boyunca labirentler arasından geçerek, fonda Yeşilçam filmlerinin unutulmaz melodilerini duyarak ve bazı noktalarda her Türk insanının farketmeden bir bağ oluşturduğu o filmlerden parçaları izleyerek dolaşıyoruz.


5


6

İnsanların, filmlerle buluştuğu sinema salonlarını “seyirci mabetleri” olarak ele alan sergide şehir şehir ilk sinema salonlarından yakın tarihe kadar kurulan nice sinema salonlarını, gişelerini, galaları siyah/beyaz fotoğraflarla paylaşıyor bizlere bu sergi. Türk sinemasının çınarları Cüneyt Arkın, Türkan Şoray, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit, Ediz Hun gibi isimleri kendi röportajlarıyla birlikte görüyoruz duvarlarda. Samimiyet kokuyor ustaların sözleri, cevapları.. Cüneyt Arkın “Tercih yapılsa sinemayı mı tercih edersiniz, aşkı mı?” sorusuna; “Sinemada bir nevi aşktır.” diyerek karşılık veriyor mesela. Belki de bu sıcaklık, içtenlik insanları yıllardır Türk Sinemasına, beyaz perdeye bağlayan diye içimden geçiriyorum bende. İlerlediğimizde gördüğümüz iki güzel kadına ait köşeler bizlere sinema seyircisinin ne kadar fanatik olabileceğinin bir kanıtı halinde sunuluyor. Bu iki köşe Türkan Şoray ve Filiz Akın’a ait. Çay tabağında resmi olan Türkan Şoray’ı, Filiz Akın’ın boy boy fotoğraflarından oluşan çerçeveleri ve üzerinde yine fotoğrafının olduğu cüzdanı görüyoruz. Yine fanatik

bir hayran tarafından arşivlenmiş olan Yılmaz Güney’e ait kartpostallar, notlar, fotoğraflar, gazete küpürleri ve ayakkabılarının olduğu “Yılmaz Güney’in Hapishane Dolabı” ise sergi boyunca bana en çok etki eden unsurlardan biri oldu. Bu, tıpkı bir film şeridi gibi özenle ve büyük bir uyumla hazırlanmış sergi hakkında izlenimlerimi paylaştıktan sonra, Yılmaz Güney’in dolabına yakından baktığımda gördüğüm, beni çok etkileyen, kendi el yazısıyla yazmış olduğu bir kaç güzel satırı sizlere aynen aktarmak niyetindeyim; Biz birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için, diyebileceğimiz bayramlar istiyoruz… Mutlu, özgür ve insanın insanca yaşayabileceği günler bizim sürekli bayramımız olacaktır… O günlere ancak beynimizin ve kollarımızın ortak gücüyle varabiliriz… varacağız da…


7


8

Ekim Değil, “Filmekimi” Filmekimi ve “Leviathan” / Cenk Bonfil

Film hakkında verilen bilgi yoğunluğu: Orta İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın her sene Ekim ayında düzenlediği, sinemaseverlerin sabırsızlıkla beklediği “Filmekimi”, 10 Ekim Cuma günü Beyoğlu, Kadıköy ve Nişantaşı’nda bulunan Atlas Sineması, Beyoğlu Sineması, Rexx Sineması ve

Nişantaşı City’s Life salonlarında gösterilen filmlerle nihayet başladı. Adını duyduğumdan beri merak etmeme rağmen ilk defa bu sene ben de, biraz son anda olsa da, Filmekimi’nde gösterilen “Leviathan” filmine biletimi aldım, Rexx Sineması’nda festivalin ilk günü gösterilen filme gittim. Salona girdiğimde ilk düşündüğüm, “Film dediğin


9

böyle izlenir!” oldu. Günümüzde küçük sinema salonlarına tıkılmış, genelde her seansı on-on beş kişiden fazla seyirci bulamayan vizyon filmlerine karşın, tahminen beş yüz-beş yüz elli kişilik bir salon neredeyse tamamen doluydu. Anne babamların anlattığı eski sinemalar geldi aklıma. Kent Sineması, Site Sineması, As Sineması, Konak Sineması, artık olmayan – Emek Sineması… Sadece böyle büyük bir salonda, sinemada olduğunu hissederek film izlemek için bile gidilirdi. “Leviathan”a gelecek olursak: 2014, Rus yapımı olan filmin senaristi ve yönetmeni Andrey Zvyagintsev. Film, dünya prömiyerini yaptığı, Cannes Film Festivali’nde “En İyi Film” ödülünü aldı. Filmekimi’nin internet sitesinde filmin tanıtımına bakacak olursanız, “Kremlin’le polemiğe giren, yozlaşmaya karşı cesur bir başyapıt” olarak tanımlandığını görürsünüz ki devletle başı belaya giren fakir bir köylüyü işlediği düşünülürse

sırf Kremlin’le değil, güçsüzün ezildiği herhangi bir sistemle polemiğe girdiğini söyleyebiliriz. Film konusunu, dürüstlüğüyle sınanan Hz. Eyüp’ün hikayesinden alıyor. Rusya’nın kuzeyinde, küçük bir köyde oto tamircilik yapan Kolia; oğlu Romka ve ikinci karısı Lilya ile yaşamaktadır. Belediye başkanı Vadim Sergeyich’in, evini ve dükkanını satın alma teklifini reddedince Vadim, gittikçe daha da sertleşir. Kolia’nın ise istediği para değildir. O, tek varlığı olan evini, doğduğundan beri içinde yaşadığı doğayı korumak istemektedir. Moskovalı avukat arkadaşı Dmitri ona yardım etmeyi kabul eder. Kolia, belediye başkanı Vadim’in teklifini reddetmekle bir bakıma devlete karşı gelmiş olur. İlk karısından olan çocuğu Romka ile hiç geçinemeyen genç karısı Lilya’yı da kaybedince hayatı alt üst olacaktır. Üstelik, polis onu, karısının katili olmakla suçlamıştır. İlahi adaleti ve Tanrı’nın iyilere karşı merhametini


10 sorgulamaya başlayan Kolia, kasabanın rahibine gider… Hz. Eyüp, dürüstlüğüyle tanınmış bir peygamberdir. Hikayeye göre Tanrı onu, dürüstlüğünden ve kendisine bağlılığından dolayı büyük bir aileyle, refah içinde bir hayatla kutsamıştır. Şeytan ise Tanrı’ya, Eyüp hakkında onunla aynı fikirde olmadığını söyler. Eğer elinden bütün verdiğini geri alırsa, Tanrı’ya lanet okuyacağını düşünmektedir. Tanrı şeytana, Hz. Eyüp’ü sınaması için izin verir. Hz. Eyüp bütün varlığını kaybedince Tanrı yerine ilk, kendi doğduğu günü lanetler ve mitolojik bir yaratık olan Leviathan’ı çağırarak doğduğu günü mutlak karanlığa boğdurur. Daha sonra durumu arkadaşlarıyla tartışınca, “Bu dünyaya çıplak geldim, bu dünyadan çıplak gideceğim. Tanrı verdi, Tanrı alır. Tanrı’nın ismi kutsal olsun.” der. Böylece dürüstlüğünü bir kere daha gösterir. …Kolia, kasabanın rahibine gider. Ondan, Hz. Eyüp’ün hikayesini dinler, Leviathan’ı öğrenir. Evi buldozerle yıkılır. Devlete karşı gelmenin bedelini ödemiştir ama rahipten dinlediği hikaye de kafasındadır artık. Esinlendiği kaynaktan dolayı, konusundan bahsedince dini içerikli bir filmmiş gibi görülebilir ama devlete karşı gelen güçsüz birinin yaşadıklarını anlatır aslında film. Benim - bunun gibi festivaller dışında geçerliliğini büyük ölçüde yitirmiş eski tip sinemalardan da bahsedince - aklıma takılan kısım bu vatandaşdevlet çatışmasıdır. Vadim’in, Kolia’nın küçücük evini satın almak istemesi, Kolia’nın ise ona karşı gelmesi ve başına açılmadık dert kalmaması konuşulacak başka konular getiriyor akla ama ben konu içinde kalmaktan yanayım. Yine de

günümüzde ticari amaçlar için yıkılan eski tip sinema salonlarıyla bu tip bir salonda gösterilen filmde evi yine ticari amaçlar için yıkılan fakir bir köylünün konu alınması gibi ilginç bir bağlantıya dikkatinizi çekmeden edinemeyeceğim. Filmin orijinal dilinde, Rusça olarak gösterilmesinin ve hem İngilizce hem Türkçe altyazı bulunmasının Rusça bilmeyen bir seyirci kitlesi için biraz dikkat dağıtıcı olduğunu düşünsem de ne kadar yabancı bir dil olursa olsun filmi orijinal dilinde, doğal haliyle izlemek gerektiğine inananlardanım. Oyuncu kadrosunda da tanıdık isim göremediğim için bu konuda yorum yapmak yerine sadece isimlerini vermekle yetinebilirim: Baş karakter Kolia’yı Alexey Serebryakov canlandırıyor. Belediye başkanı Vadim’e Roman Madyanov, Lilya’ya Elena Lyadova, Romka’ya Sergey Pokhodaev hayat veriyor. Avukat Dmitri’yi ise Vladimir Vdochenkov oynuyor. Filmekimi’nden “Leviathan” hakkında diyeceklerim bunlar. Film beni sürüklesin, alıp götürsün diyenler için hayal kırıklığı olacaksa bile dini bir hikayeden yola çıkıp bir sistem eleştirisi yaparak ilginç bir yorum ortaya koydukları için bi’ izleyin derim.


11


12

Türk futbolu nasıl bitirildi? -Passolig Ali Ece’nin de dediği gibi ‘Ligin adı Süper Lig ama benim sünnet düğünümde bile bazı maçlardan daha fazla kişi vardı.’ / Mustafa Burak Sarıca Geçen sezon gündeme geldiğinden beri büyük tartışmalara neden olan ve birçok taraftar grubu da dahil olmak üzere büyük bir kesimin tepkisini çeken “Passolig” bu sezon uygulamaya konuldu ve sonuç gerçekten de felaket oldu. İngiltere, Almanya, İtalya gibi bir tribün kültürüne sahip olmamamızın üstüne bir de passolig eklenince tribünler neredeyse bomboş kaldı. Anadolu takımlarının maçlarında gerçekten de ‘’bir sünnet düğününden daha az kişi olması’’ bir yana İstanbul takımlarının maçlarında bile doluluk oranı büyük ölçüde düşmüş durumda. Rakamlara girerek boğulmaya gerek yok, tv de herhangi bir maçı açtığımızda o maçta ‘acaba ev sahibi takım seyircisiz maç cezası mı aldı?’ diye düşünüyorsak bu işte gerçekten büyük bir

sorun vardır. Hatta çok daha somut bir örnek vermek gerekirse; Galatasaray’ın geçen sezon bütün Şampiyonlar Ligi Maçları’nı kapalı gişe oynaması ve bu sezonki Anderlecht maçında stadın sadece 3’te 2’sinden azının dolu olmasını sayabiliriz. Bu olayın baş sorumlusu, göreve geldiğinden beri skandal kararlar almaktan bıkmayan Yıldırım Demirören ve tabi ki onu görev başına getiren siyasi irade. (Belki de tepkilere rağmen hala istifa etmemesini sağlayan da aynı irade.) Aynı, siyasi iradenin aldığı kararlarda halkı tanımaması, halkın görüşlerine önem vermemesi gibi Yıldırım Demirören de futbol izleyicisinin görüşlerine, taraftar gruplarının tepkilerine rağmen Passolig sistemini hayata


13

geçirdi. Sistemin amacı ise tribünlerdeki suç oranın düşürmek ve tribünleri taraftarlar için daha ‘güvenli’ bir yer haline getirmek olarak açıklanmıştı. Ancak Yıldırım Demirören daha çok yakın bir zamanda sistemin asıl amaçlarından birini ağzından kaçırdı; “Passolig ile siyasi tezahürat yapmak isteyenler ve rantçılar tribünden gitti.” Amaç, her zamanki gibi hükümet karşıtı olan aktiviteleri, tribünlerdeki siyasi protestoları engellemek. Ama buna şaşırmamalıyız. Meydanlarda kendisinin protesto edilmesini çekemeyen bir hükümet tabi ki de aynı toleranssızlığı tribünlerde de gösterecekti. Ve Passolig ihalesini kazanan Aktifbank’ın bu kart üzerinden elde edeceği gelir. 1 taşla 2 kuş vurmak da diyebiliriz buna. ‘Hem karşıt görüşüm olan insanları stadlara sokmam hem de

Aktifbank’I ihya ederim.’ Passolig’e gösterilen tepkilerin en büyük sebebi de aslında ne fişlenme korkusu ne de başka bir şey. Asıl sebep seyircilerin haklı olarak bilet parasının üstüne bir de Passolig kart parası vermek istememesi ve taraftarların büyük kısmının bu paranın nereye gittiğini bilmesi. Zaten stadyumlara zar zor seyirci çekebiliyorken bir de bu işi daha külfetli hale getirerek kendi ayağına kurşun sıkmış oldu TFF. Gerçekten de harika bir stadı olan Kayserispor ve Kayseri Erciyesspor’un geçen sezon Passolig yokken ve bilet fiyatları 10 tl den başlamasına rağmen hala dolu tribünlere oynamamasını okuyamayan ve buna çözüm aramak yerine bunu daha da kötü duruma getiren bir zihniyetle karşı karşıya olmak ülkede futbola küsmek için gayet yeterli bir sebep. Bakalım TFF ve onları atayanlar Passolig’in ‘patladığını’ ne zaman farkedecekler? Zaten bir türlü tribünlere çekemediğimiz futbol seyircisi tamemen Türk Futbolu’na küsmeden önce yapılan hatanın farkına varılması ve futbol seyircisinin söylediklerine kulak verilmesi dileğiyle.


14


15

“YEni insAnlAr” Röportaj: Demet Açıkgöz

n u n o r le k n re l e z ü g m tü ta Ade Cem Çelik/32 Bu yolu nasıl seçtin? Herhangi bir yol yok benim için. Türkiye’de yollar engebeli olsa da (gerçi sağ olsun hükümetimiz duble yol yaptı ama) arada farklı yollara girip kayboluyoruz işte. Bu zamana kadar neler yaptın? Ders çalışmayı sevmem, beceremem de. İşletme okuyup bankada veznedar (küçümsediğimden değil, bana göre olmadığını vurguluyorum) ya da su işlerinde bilmem ne sorumlusu, olmayacağıma göre okumanın bir manası yoktu benim için. Ama çok okudum, çok araştırdım. Sinema tutkunuyum. Müzik yaptım senelerce, arada bir şeyler karaladım, şimdi de hiç gitmediğim


16

yerlere gidip kamp yapıyorum, geziyorum. Arada da fotoğraf çekiyoruz işte. Yaptığın çalışmaları tek bir cümleyle anlatır mısın? Manidar Bundan 20 sene sonra nerede, n’ yapıyorsun? Ufak bir orman evinde, koltuğuma yaslanıp, bira içip dünya kupasını izlerim heralde. Bugün olmayı en sevdiğin yer? Saroz körfezi Hayatının bir fon müziği olsaydı, bu ne olurdu? M83 – Midnight City Eğer dini inancın bir yemek olsaydı, bu hangisi olurdu? Spagetti


17


18

değil, yaptıklarınızla hatırlanın. Dünyaya ikinci bir isim verme şansın olsa, bu ne olurdu? Sound Son bi’ halka sesleniş yapacak olursan? Şu kısacık hayatta “kariyer” diye kıçınızı yırtmayın. İsminizin başında yazan ile

http://instagram.com/cem__celik https://twitter.com/cem_celik https://www.flickr.com/photos/ cemcelik/ https://www.behance.net/cemcelik


19


20


21


e t e z r e üniv

Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.