UNIVERZETE / 86

Page 1

/86

e t e z r e niv

zete


Sayı: 86 / 2014 Genel Yayın Yönetmenleri Demet Açıkgöz Yazı İşleri

YENİ NESİL HABER ANLAYIŞI

İrem Topçuoğlu Yazılar Gülin Ören, İlgi Özdikmenli Alp Tunçer Pınar Kaya Sermin Dakak Atakan Ceyhan İrem Topçuoğlu Arka Kapak: Demet Açıkgöz

BİR PARADOKS; YAYIN YASAĞINI YAYINLAMAK

TOZLU RAFLAR SAHAFLAR

SİNEMA’NIN YÖNÜNÜ DEĞİŞTİREN ADAM: CHRİSTOPHER NOLAN

GUSGUS, MAKE US OVER!

GRAND THEFT AUTO V (PS4)

PLAYLIST

Teşekkür Sarper Durmuş, Halil Nalçaoğlu Aylin Dağsalgüler Tasarım Erdal Özbek

İletişim Fakültesi Öğrencileri tarafından hazırlanmaktadır. Üniverzete’yi Takip Edin: Twitter: http://goo.gl/4WDwpo

Facebook: http://goo.gl/jx7hxb

/ifbilgi

@ifbilgi


konferans

www.egitimdedijital.com

#egitimdedijital

15 ARALIK 2014

santralistanbul Kamp端s端

egitimde

dijital donusum .

Sponsor

E1-301 09.00-16.00


4

Yeni nesil haBer anlaYışı / Gülin Ören Haber, insanlığın varoluşundan günümüze kadar yerini koruyan temel bir gereksinim. İnsanlık tarihinde ilk önce mağara duvarlarında karşımıza çıkıyor haber. Duvar çizimleriyle kendini anlatma uğraşı, insanın yüzyıllar öncesinden kitlelelere ulaşma isteğinin bir göstergesi. Varolma ve ölümsüzleşme çabası olarak da nitelendirilebilir bir yandan. Haberin devamlılığı ise bize diğer tarafı, yani haber alma isteğini kanıtlar nitelikte. Tarihin hemen her sahnesinde kendini gösteren haber ve habercilik anlayışı sürekli bir değişim

içinde. Mağara duvarlarından, dumana, habercilere, matbaaya ve nihayetinde dijital dünyayla günümüze ulaşıyor. İlk önce sadece bir bilgilendirme aracı olarak görüyoruz haberi, düyaya hakim olan değişimle birlikte haberde insanın dahil olma çabası var, bir çeşit hak arayışı ve bilgiyle gelen özgürleşme isteği. Günümüzdeyse çok farklı bir konumda karşımıza çıkıyor haber, değişen diğer bir noktaysa her yerde var olması. Farklı haber prensipleriyle doğru ya da yanlış sınıflandırılmasının yapılamayacağı bir haber dünyası. Belki de 68 kuşağıyla


5 birlikte başlayan, 12 Eylül olaylarıyla devam eden ve en sonunda Gezi’yle birlikte günümüz halini alan bir gerçeklik arayışı akılımızdaki haber algısı. Bu olay örgüsüyle gelen bir siyaset ve haberi aynılaştırma görüyoruz anlayışımızda. Şimdiyse gerçeklik algısını koruyarak farklı bir mecraya daha taşınıyor haber. Gerçek, güncel ve ilgi çekici aynı paydada buluşuyor. Haber portalları yeni nesil haber anlayışını oluşturuyor. Aslında Gezi, haberin bu alanında da karşımıza çıkıyor ve bu anlayışın oluşumunda da başrolü üstleniyor. Her alanda bir devrim niteliğinde Gezi. Habere ve haberciliğe duyulan güveni tamamiyle sarsan ve haberin el değiştirdiği bir süreç. Geziyle birlikte haber iktidara ya da kişilere hizmet eden anlayıştan, duvarların ardından çıkıyor, sokağa ve evlerimize taşınıyor. Tam bu sırada kişi kollarını sıvıyor ve haberi eline alıyor. Adeta ‘Sen özgür haber yapamıyorsan, ben yaparım.’ diyor gazetelere ve

televizyonlara. Tahmin edildiği üzere de buna twitter öncülük ediyor. Ardından özgür haber sitelerinin oluşumunu görüyoruz. T24, Orta Sayfa, Diken bu anlayışa birer örnek olabilir. Yeni haber anlayışına bir destek de hükümetten geliyor bu sırada. Asla değişmeyen diktatör tutumlar, halkın tepkisine rağmen aynı kalan süreçler, haksızlıklar ve hukuksuzluklar hepsi besliyor yeni haber anlayışını. Twitter süreçte zirvedeki yerini korusa da, kişi ek bir alan daha yaratıyor kendine. İnsanlar artık genel gündem takibinin ardından yeni ve alternatif haber portallarına yöneliyor. Bunlara onedio, playtuşu, line.do gibi örnekler vermek mümkün. Portallarla birlikte kişisel düşünceler ön plana çıkıyor, adeta dergicilik ve habercilik anlayışı birleşiyor. Kişisel değerlendirmeler, ilgi çekici konularla kendini ortaya koyuyor. Sanatın yükselişi de diyebiliriz bir yandan buna, etkinlikler, film eleştirileri, incelemeleri, müzik anlayışına yeni yorumlar, dünyadaki haberlerin farklı açılardan değerlendirilmesi hemen hepsini görebiliyoruz haber portallarında. Kişisel blogların yerini alıyor bu portallar, çeşitli meslek ve çevrelerden insanlar bu platformda kendi haberini kendi ifadesiyle ortaya koyuyor. Kişinin kendini var etmesinin yeni bir yolu olarak adlandırabiliriz bu süreci. Her ne kadar farklı gibi görünse de aynı şeye hizmet ediyor aslında bu iki haber anlayışı. Her ikisinde de insanın özgürleşme uğraşı gözler önüne seriliyor ve fikrimce iki anlayış birbirini daima besliyor. Yeni konular eşliğinde günümüz haberleri farklı biçimlerde ele alınıyor. Yeni bakışlar, farklı bir soluk getiriyor haber anlayışına. Yani gerçek yerini koruyor, ilgi çekici yükselişte!


6

Bir Paradoks; Yayın Yasağını Yayınlamak

Tıpkı bir zamanlar Twitter’ın kapandığını tweet okuyarak öğrendiğimiz gibi şimdi de yayın yasağını gazetelerden ve televizyonlardan öğreniyoruz / İlgi Özdikmenli Sürekli değişirken takip etmekte zorlandığımız Türkiye gündemi, bu kez “Yayın Yasağı” haberleriyle çalkalanıyor. 17 Aralık soruşturması devam ederken mahkemeleri süren milletvekilleri hakkında yayın yasağı getirildi. Ve yandaş medya bile bu soruşturma hakkında

yaşanan gelişmeleri kamuoyuyla paylaşamaz oldu. Bir medya öğrencisi olarak yaşanan durumu siyasetin medya üzerinde ki yoğun etkisi olarak değerlendirmek istemesem ve hatta medyanın özgür, tarafsız ve bağımsız olması gerektiğine inansam da, bugün durum


7

ne yazık ki bu… Gelinen nokta, habercilik açısından, gazetecilik açısından içler acısı. Çünkü, sansürsüz haber neredeyse yok denecek kadar az. Üstelik insanlar bunu herhangi bir olayın perde arkasını bilmeden anlayabilir durumdalar. Örneğin bir gazete haberini okuyan vatandaş “bu sadece bize yansıtılan kısmı” diye düşünebiliyor ve bu halkın medyaya olan güvenini azaltıyor. Nadiren, tarafsız ve bağımsız; egemen güçten etkilenmeden objektif haber

yazanlar ve yayınlayanlar çıkıyor. Ancak nadiren… Tüm ülkeyi ilgilendiren bir konu hakkında yayın yasağı getirmenin ve halkı bu konuda bilgisiz bırakmanın, etik değerleri hiçe saymak olduğu gerçeğini bir kenara bırakırsak -bu durumda endişe edilen son şey ne yazık ki olayın etiği- bu yasağın 2 taraflı sorun yaratabileceği aşikar. Bunlardan birincisi halkın yanlış ve kulaktan dolma haberlerle bilgi sahibi olmaya çalışma potansiyeli, ikincisi ise birebir yayın yasağını talep eden taraflar açısından “suçluluğu kabul etme” argümanını açıkça halka empoze etmektir. 5187 sayılı Basın Kanunu’nun ‘Basın Özgürlüğü’ başlığı altında düzenlenen 3. maddesinde; “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.” şeklinde yayın yasağının hangi durumlarda meşru olabileceğini açıklanmıştır. Bu maddeye göre devlet,


8

ülkenin ve toplumun güveniliği/refahı adına yaptığı bazı diplomatik süreçleri veya görüşmeleri basına yansıtmama hakkına sahiptir. Ancak 17 Aralık soruşturmasının tüm ülkeyi ilgilendiren bir durum olduğunu biliyoruz. 2013 yılında Türkiye’de 4 Bakan, çeşitli düzeyde bürokrat ve işadamlarının şüphelileri olduğu yolsuzluk, rüşvet ve kaçakçılık operasyonlarının başlamasının ve bu olayın süregelen sorgulamalarından halkın bilgi isteme hakkının meşruluğunun tartışılabilir olduğuna ise hiç inanmıyoruz. Medyaya “özel hayat” olarak empoze

edilen ve gizlilik talep edilen bu davanın hiç bir şekilde özel hayat olmadığı, aksine tüm halkı ilgilendiren toplumsal bir olay olduğu açıktır. Yolsuzluk/rüşvet/ kaçakçılık gibi suçların yargılanması sırasında halkın uzak tutulması yargıya olan güveni de ister istemez azaltacaktır ve bu durum toplum vicdanına ters düşecektir. Basında, kanıtları olan ve soruşturulan hırsızlığın bu denli üstünün örtülmesi kolayken, ülkede suç oranlarının yerinde saymasını beklemek ise; hayalcilikten başka bir şey değildir.


9


10

Tozlu raflar sahaflar Tozlu ve sararmış sayfalardaki yaşanmışlık / Alp Tunçer Kitaplarda tıpkı insanlar gibi yaşlanır solar veya farklı kişilerle tanışıp bilgisini paylaşmak ister. Kendi dostluğunun yeterli geldiği noktada yeni dostlarla tanışmak ve onlara içindeki gizli dünyayı aktarmak üzere elimizden uçup kitapların yegâne durağına giderler. Tozlu raflar, sararmış sayfalar belki birazcıkta küf kokusu bilginin ölmediğinin, ne kadar yıpransa da var olduğunun kanıtı sahaflar. Birçok bilginin barındığı kitapçılardan ve bu gizli dünyaların son durağı olan sahaflardan merhaba diyeceğiz. Bizim sahaflara gitmemizin birden çok sebebi

olabilir, basımı bitmiş bir kitabı arıyoruzdur, tozlu raflardaki yeni bilgilerin keşfine çıkmışızdır, kafamızı bir konuya takmışızdır ve bunla alakalı olarak eski veya yeni bütün kitapları kurcalıyoruzdur veya öğrenciyizdir birazcık daha uygun fiyatı olan kitap bakıyoruzdur. Hangisi olursa olsun bu sorulara cevap bulduğumuz yerlerdir sahaflar. Hangi soruyla gidersek gidelim o gizli dünyalarda keşfetmenin, yeni bilgiyi bulmanın dışında, bulduğumuz başka bir duyguda yaşanmışlıktır. Buda aslında merak ettiğimiz bilginin yanında güzel bir düzlem sunuyor bizlere. Bilginin çok güzel bir


11 tarafı var ki eskise de tükenmiyor, yaşamaya devam ediyor. Bundan 30 yıl önce üniversite öğrencisi olan bir kişiyle, şuanda üniversite öğrencisi olan bir kişi, merak ettiği şeyler doğrultusunda aynı kitabı okuyor. 30 yıl önce okuyan kişi, bir cümlenin altını çizdiyse, kitap arasında bir notunu bıraktıysa veya sayfanın üzerine iki kelam ettiyse, 30 yıl sonra bu kitabı sahaftan alan ve okuyan kişi, daha evvel okuyanın, kitapta sevdiği, inandığı veya değişik bulduğu şeyleri görebiliyor. Belki zaman farklı olmasına rağmen, aynı tedirginlikleri, aynı gelecek korkusunu, aynı sıkıntıları, o yaşanmış sayfalarda görebiliyor. Yani, kişi merak ettiği şeyleri öğrenirken, belki şuanda kendisinin de yaşadığı, bir yaşanmışlığa ortak oluyor. Ve şu gerçek karşımıza çıkıyor

aslında bazı şeyler pek de farklı değil. Dünya değişiyor, teknoloji gelişiyor, hayat belki birazcık daha kolaylaşıyor ama insanın kafasında sorunsal aynı. 30 yıl öncede merak edilen Freud’un teoremleri, Shakespeare’ in tiratları, nazımın dörtlükleri şuanda da aynı. Bir başka deyişle zamanın aralığı ne kadar farklı olursa olsun, aynı konuya, aynı merakla, aynı istekle bakıldığında kitabın satırlarında, şiirin dizelerinde kişinin bulduğu şeyde aynı oluyor… Bunu gördüğümüz ve hissettiğimiz yer ise, raflarındaki kitaplarda bilgiyi öğrenmenin yanında yaşanmışlıklarımızı bıraktığımız, her ne kadar dış kabı eskise de bilgiyi yaşanmışlıkları içinde saklayan ve paylaşan sahafların tozlu raflarıdır…


12

Sinema’nın Yönünü Değiştiren Adam: Christopher Nolan / Pınar Kaya Sinema tarihinin tartışılmaz en büyük zekalarından biri olan ve yönettiği filmlerle sinema dünyasına adeta bomba gibi düşen insanlardan biri şüphesiz ki Christopher Nolan’dır. Henüz 7 yaşındayken babasının kamerasıyla çektiği kısa film Tarantella ile başladığı yönetmenlik serüvenine Memento, The Prestige, Inception gibi dünyanın diline doladığı unutulmaz filmler ekleyerek devam ediyor. Sinema tarihine genç yaşta damgasını vuran Nolan daha uzun

yıllar şaşırtmaya devam edecek gibi gözüküyor. Sıradışı Bir Zeka Nolan’ın yönetmenlik tarzına bakıldığında filmlerinin aslında Hollywood’da çekilen yüzlerce filmin aksine seyirciyi yorduğu ve senaryonun içine hapsettiği söylenebilir. Bunu ilk büyük filmi olan Memento’da açıkça görebiliyoruz. Hafızasını kaybeden bir adamın, karısının ölümünü deşifre etmeye çalıştığı


13 filmde izleyenleri adamın dünyasına çekmiş ve seyirciye de film boyunca adeta hafıza kaybı yaşatmıştır. Filmi izlediği halde anlamayanlar dahi olmuştur çünkü kurgusu ve zaman kavramı filmde oldukça karmaşıktır. Christopher Nolan ayrıca çarpıcı sonların ve anlaşılmaz karmaşık senaryoların ustası. İki illüzyonistin savaşının anlatıldığı The Prestige (Prestij) filminde kimsenin beklemediği vurucu sonla sinema tarihinde hafızalara kazındı. Ayrıca Hugh Jackman ve Christian Bale gibi iki başarılı oyuncuyla çalışarak filmin başarısını da ikiye katlamıştır. Nolan her zaman duygusallığı ikinci plana atmış ve filmlerinde soğuk bir tarz kullanmayı tercih etmiştir. Bunu filmlerin etkileyiciliğini arttırmak için mi yapmıştır bilinmez ancak bunda oldukça başarılı olduğu açık. Inception Christopher Nolan’ın en çok konuşulan

filmi denilebilir Inception için. 2010 yılında vizyona giren ve gişe rekorları kıran bu film rüya içinde rüya yaşayan ve gittikçe daha derin rüyalara inen insanları anlatan, bilim kurgu havasında olan bir film. Başrolünde Leonardo DiCaprio ile çalışan ünlü yönetmen yine karmaşık ve şaşırtan senaryosuyla seyirciyle buluştu. Film boyunca rüyadan rüyaya geçiş yapan karakterlerle birlikte izleyenleri de bir nevi rüyanın içine çekmeyi başardı. Filmin sonunda ise “rüya mı?” sorusunu açıkta bırakarak seyircinin merakını pekiştirmiş ve sıra dışı çizgisini bozmamıştır. Gişe Canavarı Kendisiyle ilgili bir gerçek varsa o da gişede bir hayli başarılı olduğudur. Özellikle yönetmenliğini üstlendiği Batman serisi dünya çapında 1 milyarı aşan gişesiyle bu başarıyı yakalayan sınırlı filmler arasına girdi. Batman


14

Begins, The Dark Knight ve The Dark Knight Rises üçleme serisiyle Batman hayranlarını sevindirmiş ve yine milyonlarca insanı sinema salonlarına doldurmuştur. Kimileri tarafından sadece gişe hedefiyle çalıştığına dair eleştiriler alsa da kabul edilmeli ki sinema tarihinde eşi benzeri görülmemiş yapımlar ortaya koydu. Batman serisinde yarattığı Heath Ledger’ın hayata geçirdiği Joker karakteri ikonlaşacak kadar çok beğenildi. Öyle ki performansı daha once aynı rolü üstlenmiş olan Oscar ödüllü Jack Nicholson’ınkinden bile daha çok beğenildi. Rahatlıkla söylenilebilir ki Nolan’ın yarattığı Batman, Hollywood’da çekilen tüm süper kahraman filmlerinde çığır açmış, ondan sonra çekilen Thor, Hulk, Superman gibi yapımların önünü açmıştır. Ve hiçbir Batman yapımı Christopher

Nolan’ınkini aşamamıştır. Çünkü yönetmen sadece çizgi roman dergilerinden fırlamış bir süper kahramanı değil, kendi gözünden yeni bir dünya, yeni bir ikon yaratmıştır. Tabi bunda Prestij filminde de çalıştığı ve 3 filmde birden batman rolünü üstlenen yetenek Christian Bale’in de payı var. Geleceğin Sinemasına Bakış Nolan’ın en son çıkan ve fragmanlarıyla bile büyük merak uyandıran filmi Interstellar (Yıldızlararası) ile hem gişede hem de yorumcuların gözünde büyük başarı yakalamış ve geleceğin sinemasına ışık tutmuştur. Dallas Buyers Club’daki rolüyle hayranlık uyandıran ve Oscar alan oyuncu Matthew McConaughey’in başrolünü üstlendiği film bir solucan deliğini keşfeden bir


15

grup kaşifin yıldızlararası yolculuğa çıkmasını konu alıyor. Oldukça iddialı senaryosu ve muhteşem çekimleriyle İnterstellar bu senenin en konuşulacak filmlerinden biri olacak gibi gözüküyor. Nolan’ın ismi, genç yaşına ve aldığı eleştirilere rağmen şüphesiz ki Woody Allen, Martin Scorsese ve Steven Spielberg gibi dev yeteneklerin yanına rahatça

koyulabilir. Henüz 9 film çekmesine rağmen muhteşem hayal gücü ve dev yapımlarıyla sinema dünyasını sarsmış ve sinemaya yeni bir yön getirmiştir. Önümüzdeki 20 hatta 30 yıl içerisinde başarısını nasıl yapımlarla taçlandıracağı ve insanları sinema salonlarına nasıl sürükleyeceği ise büyük merak konusu.


16

GusGus, Make Us Over! GusGus 13 Aralık Cumartesi tarihinde Babylon’da sevenlerini karşılıyor / Sermin Dakak Geçtiğimiz 2011 Ekim ayında Salon İKSV’de İstanbul’daki sevenlerinin karşısına çıkan GusGus yeniden İstanbul’da. Björk’ten tutun Olof Arnalds’a, Emiliana Torrini’ye, Sigur Ros’a kadar İzlanda’nın müzik dünyasına kazandırdığı isimlerden olan, 1995 yılında multimedya kolektifi olarak kurulan ve sonrasında yollarına müzik ile devam eden GusGus, 13 Aralık Cumartesi gününde saat 00:00’da Babylon’da sahnede olacak. Kurulduğu tarihten bugüne kadar elektronik, trip-hop ve house gibi birçok farklı tarzdan etkilenen GusGus dokuz tane stüdyo albümü çıkardı. Görsel ve işitsel ögeleri başarılı bir şekilde harmanlayan GusGus, ikinci stüdyo albümü ‘Polydistortion’(1997) ile geniş bir kitleye sesini duyurdu. Stephan

Stephensen, Birgir Þórarinsson, Daníel Ágúst Haraldsson ve Högni Egilsson isimlerini içinde barındıran grup son albümleri ‘Mexico’(2014) ile ‘Arabian Horse’(2011) daki albümleri büyük başarı kazandı. Bugüne kadar 5 milyonun üzerinde albüm satışı gerçekleştiren GusGus Glastonbury, Split, Creamfields, Benecassim gibi büyük festivallerde sahne aldı. Son olarak 2014 Mart ayında ‘Crossfade’ adlı single çalışması ile sevenlerinin karşısına çıkan GusGus, dünya çapında tanınmaya devam ediyor. GusGus konserinin biletleri tam 75 TL ya da öğrenci indirimli 35 TL olarak Biletix üzerinden ve Babylon gişesinde satışta. Kapı açılış: 22:00.


17


18

Grand Theft Auto V (PS4) “Rockstar kardeş yine yaptı yapacağını!” / Atakan Ceyhan GTA serisi, hepimizin sevdiği, çılgınca eğlendiği, gerçek hayatta yapamadıklarımızı bu ortamda gerçekleştirebildiğimiz fevkaladenin fevkinde oyun. Şöyle bir düşününce bu serinin kötü bir oyunu nerdeyse yok gibi. Çıktığı ilk haftasında satış rekorları kıran ve bunu her çıkan oyunda olan satış rekorunu tekrar tekrar, üzerine katarak kıran oyuncular kadar ekonomistleri bile şaşırtan bir oyun. Bildiğiniz üzere “vanilla” GTA V, 2013 senesinin son çeyreğinde oyunseverlerle buluşmuştu. Oyun eleştimenlerince kusursuza yakın bir oyun olarak nitelendirildi; fakat ortada çok büyük bir sorun vardı. 720P çözünürlük, ara ara düşen FPS (Frame per Second), düşük kaliteli dokular, özenilmemiş, cılız ve çıplak

kalmış bitki örtüsü yani tamamiyle ortada eski nesil konsolların güçsüz kaldığı bir ortam vardı. Artık, sonunda, en nihayetinde kusursuz, harika muazzam bir oyun var elimizde. Üstte “vanilla” GTA V dedim çünkü oyuna ne yazık ki adam akıllı hiç bir eklenti gelmedi ve bence bu oyun eski nesil platformlar için değildi. Artık Rockstar Games PS3 ve XboX 360’a veda etmek istiyordu, bunu da elinde olan sistemin kalan son parçalarıyla bize verebilecekleri belki de en iyi oyunu verdiler. Aslında suçu Rockstar Games’e atmak yerine eski nesil konsolların güçsüzlüğüne atabiliriz. Aylardır bekliyorum… Bekliyoruz, bütün oyunseverler olarak. Kasım ayının ortalarında oyun bizlerle buluştu. Ne yaptım?


19

Oyun oynadın herhalde dediğinizi duyar gibiyim. Hayır hayır, ben oyunu oynamadım. Kendimi kutunun jelatinini açtığım gibi Los Santos’ta buldum hemde soğuk Kasım ayında. Çevreme bakındım biraz, burası bayağı değişmişti. Caddeler, sokaklar, arabalar, insanlar hatta asfalt bile değişmişti. Artık asfalta bakınca güneşin ona vurduğunu, içindeki oyukları, hani asfalt aşınır ya onu bile görebiliyordum. Burası gerçekten çok değişikti, aşina değildim ben böyle detaylara. Neyse yoluma devam ettim, her GTA oyununun vazifesi olarak gördüğüm ilk arabayı aldım… Şey, çaldım, arabanın sahibini zorla indirdim ve bir güzel dövdüm. Ne yapabilirim ki oyun bunu yapmamı istiyor. Bastım gaza, son sürat gidiyordum “DETAYLI VE DOLU” Los Santos sokaklarında. Sanki biraz araba kullanışında da değişiklik vardı. Son süratteyken ansızın karşıma bir yaya çıktı ve ona ne yazık ki çarptım, duramadım. O sırada elimdeki DualShock 4’ten bir polis anonsu geldi. Yanlış duymadınız

halk arasında “kol” olarak bilinen küçüklüğümden beri niye kol olduğunu sorguladığım cihazdan. O kolun içindeki Polis amca: “27’nci caddede aşırı hızlı giden bir şüpheli var.” dedi. Şok yaşıyordum elimdeki kola baktım ve üzerindeki renk panelinin kırmızı ve mavi renklerde yanıp söndüğünü gördüm. Polis peşimi bırakmıyordu, kaçamıyordum çünkü çoktan aranma seviyem üst düzeydeydi. Ne yapmıştım ki? Sadece hızlı giderken bir yaya ezmiştim ve arabanın üstünde biraz kan lekesi vardı. Bu sizin için ciddi bir suç sayılabilecekken Los Santos’ta sıradan birşeydi. Kaçmaya çalışıyordum arkamda polis arabaları vardı, sürekli elimdeki koldan “Şüpheli arabanı kenara çek.” diye bağırıp duruyorlardı. Olayların buraya kadar sıçrayacağını tahmin etmiyordum Polis Amcaların dediklerini dinleyip arabamı kenara çektim. İndim, teslim oldum ve BUSTED yazısı geldi. Evet buraya kadarmış sonuçta kanundan kaçılmaz.


20 Şu ana kadar oyunun teknik özelliklerinden pek bahsetmedik. Yeni nesil GTA V’e sadece grafik mi geldi? Hayır, oyunu belki de yeni baştan oynatacak bir özellik eklendi. FPS Kamera yani artık GTA V’te karakterimizin görüş açısından oynayabiliyoruz. Bunun hem eksileri hemde artıları oldu, GTA tabularını yıkan adeta GTA II’den GTA III’e geçermiş gibi olduk hepimiz bu özelliği duyunca. Artılarından bahsetmek gerekirse, artık ben Trevor’dım, Michael’dım, Franklin’dim artık onların gözünden Los Santos’a bakabiliyordum. FPS kamerayla oyuna daha iyi odaklanıp daha realist bir biçimde oynayabiliyordum. Kâh araba sürerken, kâh uçak kullanırken sürücüydüm, pilottum. Arabaların iç tasarımları, ibreleri, göstergeleri, radyo ekranı oldukça tatmin etti beni. Bu noktada tek eksik gördüğüm kısım arabaların aynalarıydı. Rockstar herşeyle o kadar

uğraşmışsın, yeni baştan oyun yapmışsın, bu detayı kaçırman beni ve oyunseverleri oldukça yıprattı. Gelelim en sevdiğim kısma, şarkı listesi. Rockstar Games’in bu konuda ince eleyip sık dokuduğunu söylemeden geçmek istemiyorum. GTA V için yeni eklenecek şarkılar zaten konuşuluyordu kaldı ki bu denli büyük bir oyunda müzikler, oyuncular için her zaman yol arkadaşı olmuştur. GTA V’te yeni eklenen şarkılar son 20 yılın hit parçalarını taşıyor. Back Street Boys’tan tutun da Black Eyed Peas’e kadar sadece pop müzik türünde değil funk, old school hip-hop hatta deep house türüne kadar bizlere şarkıları geniş bir yelpazede sunuyor. Rockstar Games oyuncularını gerçekten düşünmüş olmalı ki Los Santos’un yaşayan caddelerine ve Blaine County’nin tozlu yollarında arabamızla gezerken bizi hem


21

eğlendirecek hem dinlendirecek harikulade parçalar seçilmiş. Oyunseverlerin en çok merak ettiği ve adrenalinlerinin tavan yaptığı çok oyunculu moda gelmek gerekirse, Sevgili Rockstar Games oyuncularına vaatler verdi. Eski Nesil’de varolan karakterlerini yeni nesile transfer etme sözü ve ön sipariş durumunda alınabilecek ekstradan 500.000 $ gibi oldukça iştah kabartıcı vaatler verildi. Belki de oyunun

tek eksiği buydu, bu vaatlerin hiçbiri tam anlamıyla yerine getirelemedi. Çevrimiçi oyuna girerken alınan hatalar, bonus paranın oyunculara aktarılamaması, türlü gecikme problemleri, karakter transferlerinin hala düzeltilememiş olması kafalarda soru işareti bırakıyor. Bu durum oyunseverlere sosyal medyadan ve Rockstar forumlarından gerekli ve haklı tacizleri meşru hale getirdi. Son olarak benim eski nesilde GTA V’im var yeni nesile almam gerekir mi sorusunu soranlara cevabım: “Evet, alın, hastaya ilaç mı sorulur?” olur. Çoklu oyuncu modunun da eksiklikleri giderilirse ve ve Rockstar’ın oyunun çıkışından beri söylediği eşli bir şekilde oynanabilen “Heist” (Soygun) modu bu oyuna düzgün bir şekilde entegre edilirse, oyun benim gözümde on üzerinden dokuz buçuk alır. Arkadaş bu kadar övdün de yarım puanı nereden kırdın derseniz. “Fazla şımarmasınlar, çoklu oyunculu modunu eksiksiz hale getirsinler.” derim.


22

PlaylIst

Bu Hafta Şarkılar Kuzey’den / İrem Topçuoğlu Aralık ayı sabah yüzümüze çarpan soğuk havayla birlikte biz ne olduğunu anlayamadan geldi. Üç hafta sonra 2014 yılı bitecek! Şu kış günlerinde ömür tüketen trafikteyken, sabah derse gitmek için kendinizi sokaklarda sürüklerken ya da evde keyifle çay içerken dinleyin diye İskandinav ülkelerinden sanatçıların şarkılarından bir şarkı listesi hazırladım. Biraz depresif biraz da sizi kendinize getirecek şarkılar içinde. Listedeki sanatçılar ise; İsveç’ten Alice Boman, The Radio Dept., Seinabo Sey, The Field ve Wildbirds & Peacedrums. Norveç’ten Erlend Øye. Danimarka’dan Iceage ve Kasper Bjørke. İzlanda’dan Júníus Meyvant ve Finlandiya’dan Rubik. Spotify: http://goo.gl/9hYwTh


23


e t e z r e niv

ü

Fotoğraf: Demet Açıkgöz (Zararsız Haller)

zete


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.