FELSEFE
içindekiler Önsöz……………………………………………………1 Rönesans’ın Ateşi: Giordano Bruno………..2-3 Bahar ve Anlamları……………………………….4-5 Bahar (Şiir)…………………………………………...5 Kitap Tanıtımı: Rönesans’ın Ruhu………….6 Kütüphane Aboneliği Devam Edenler……..7 Kütüphane Kuralları………………………………7 En Çok Kitap Okuyanlar…………………………7 Mart-Nisan Aylarında Doğanlar……………..7 Bergama……………………………………………….8 Gelecek Etkinlikler………………………………..9 Geçmiş Etkinlikler………………………………..10
“Aşk, en ilkel şekli olan fiziksel sahiplenmeden, Tanrı ile mistik birliği amaçlayan en yüce olanına kadar birçok seviyede bulunur. Aşk; Kutsal olana yönelmek ve onunla birleşmek için Güzeli ve İyiyi kendi içinden tefekkür yoluyla çıkaran, kişiyi ittiren coşkun sevgiyi belirtir. Aşk; ölçülemeyen bir girişim, kendisini sürekli olarak aşmanın bir gücüdür. Aşk; kısaca yaşayan Evrenin canlı ve cansız şeylerini birbirine bağlayan, birleştiren, bir araya getiren ve yeniden birleştiren güçtür. İnsanın dönüşümü, yalnızca Tanrı'ya aşk ile tunçtan güçlü bir sütun haline gelmesi şeklinde gerçekleşir. Bütün güzel şekillerin arayışı Tanrı'ya doğru gizemli bir araştırmadır. Kalp insan tabiatına özgü zayıflıkları aştığında yüksekliklere davet edilir ve orada sevginin rehberliğinde düşüncelerini büyütür ve oradan aşağıya inmez.” Giordano Bruno
Merhaba, Olympos’un yeni sayısı ile karşınızdayız. Eski Yunan Mitolojisi'nde tanrıların oturduğu kabul edilen ve 2919 m. yükseklikle Yunanistan'ın en yüksek zirvesini oluşturan Tesalya bölgesindeki dağ ile birlikte, antik çağda toplam 19 dağ Olympos ismini taşımıştır; bunlardan biri de Bursa’nın kültürel simgesi olan Uludağ’dır. Olympos’un Yunanca bir kelime olmadığına dair varsayımlar bulunmaktadır. Bu adın kaynağı ve anlamı tam anlamıyla bilinmese de eski Anadolu dillerinden geldiği ve çoğunlukla "yüksek dağ" anlamını taşıdığı anlaşılmaktadır. Gökyüzündeki bulutlara kadar doruğu uzanan ve tanrıların yerleşim edindiği dağ olduğu inancı ise Yunan'a Sümer’den girmiştir. Antik çağın ilk tarihçilerinden Herodot (M.Ö. 490-420) yazdığı Herodot Tarihi isimli kitabında Uludağ, "Olympos" olarak geçer ve Olympos'ta Lydia kralı Kroisos'un oğlu Atys'in yaşadığı trajediyi anlatır. Herodot'tan 400 yıl sonra Amasya doğumlu coğrafyacı Strabon (M.Ö. 64-M.S. 21) yazdığı Coğrafya isimli kitabında Uludağ, Olympos ve Mysia Olympos'u olarak geçer. Strabon, "Mysia" isminin aslının Lydia'lılarda gürgen ağacı anlamına gelmekte olduğunu belirtir. Ünlü coğrafyacı, Prusa’nın (Bursa) Mysia Olympos’u eteklerinde kurulduğunu, Phrygialılar ve Mysialılarla sınır komşusu olduğunu belirtir. İki ayda bir yayınlayacağımız bültenimize verdiğimiz “Olympos” ismi, Bursa’ya özgü olmasının yanında, anlam açısından yüksek fikirleri ve idealleri çağrıştırmasından dolayı, mitolojik olmaktan öte felsefidir de. Bizler de bu ilhamla yola çıkarak, sizlere de ilham olacak bir yayın oluşturmak istedik. Bültenimizin bu sayısında, Rönesans döneminin önde gelen isimlerinden olan, engizisyon tarafından şehit edilen değerli bilim adamı ve filozof Giordano Bruno’yu, ölümünün 415. yılında anacağız. Doğanın kış uykusundan uyandığı, bahar mevsimi ile canlandığı şu günlerde ise baharın gelişinin sembolik anlamları ile ilgili de kısa bir yazı hazırladık. Tarihte ilk olarak, müzik, tiyatro, spor, güneş ve çamurla, bitkisel ilaçlarla, psikoterapi yöntemi ile tedavilerin yapıldığı büyük bir sağlık yurdu olan Asklepion’un faaliyet gösterdiği, parşömenin icat edildiği, büyük bir Akropolü olan, büyük bir Zeus sunağının inşa edildiği, bir sağlık ilahiyeti olan Serapis adına yapılmış tapınağı ile görkemli bir tarihi kent olan Bergama ile ilgili olarak ise, 12 Nisan tarihinde yapacağımız gezi öncesi kısa bir tanıtım yazısı hazırladık, iyi okumalar diliyoruz.
1
FELSEFE
HELENA PETROVNA BLAVATSKY’NİN HAYATI VE 8 MAYIS Doğu Edebiyatının en tanınmış eserlerinden biri olan “Sessizliğin Sesi" kitabını, kendi çabalarıyla batıya tanıtan 19. yüzyılın Rus filozofu ve yazarı Helena Petrovna Blavatsky'yi tanıtmak istedik bu sayımızda. Helena Petrovna Blavatsky, 31 Temmuz 1831 yılında güney Rusya'nın küçük bir kasabasında dünyaya geldi. Doğumu ve vaftiz edilmesi sırasında meydana gelen bazı garip olaylar, hizmetçilerin onun fırtınalı bir hayatının olacağı kehanetinde bulunmalarına neden olmuştur. Hem anne tarafı hem de baba tarafı Avrupa'da ve Rusya'da tanınmış, köklü ailelerdi. Helena, çocukluğunda asi bir çocuktu. Hareketlerinin, ailesinin onurunu zedeleyeceğini bilecek kadar aklı başında olmasına rağmen, zamanın adet ve geleneklerini sert bir şekilde reddetmiştir. Babası, kaptan Peter Hahn tanınmış eski bir askerdi. Kültürlü bir bayan olan annesinin, Helena 11 yaşındayken ölmesi nedeniyle, Helena çocukluğunu büyükbabası ve büyükannesi Faddef'lerle birlikte çok sayıda hizmetçi ve yardımcıların bulunduğu Saratov'daki eski ve çok büyük bir malikânede geçirmiştir. Helena'nın doğası, doğuştan gelen psişik bir yetenekten büyük ölçüde etkilenmişti. Metafizik eğilimlerle mistik bir karaktere sahipti. Bu onun en önde gelen özelliğini oluşturacak kadar etkiliydi. Bu doğal yeteneği daha sonra hayatı boyunca disipline sokulmuş ve geliştirilmiştir. Aldığı iyi bir eğitim sonucunda başarılı bir linguist ve müzisyen olmuştur. Bilgili büyükannesinden edebiyat yeteneğini almıştır. Helena 1848 yılında on yedi yaşındayken, epey ilerlemiş bir yaşa sahip olan General Nicephore V. Blavatsky ile evlenmiştir. Bu evlilik, Helena için hiçbir şekilde memnuniyet verici değildi. Bu nedenle üç ay sonra eşini terk etmiş evine, akrabalarının yanına gitmiştir. "Gerçek şu ki, gençliğimde bunların önemli olduğunu düşünmüyordum. Erken yaşta ailenin egemenliğinden kurtulmak ve bunu doğrulamak için evlendiğim kişinin soyadını aldım. Sonra da bu isme ve HPB baş harflerine alıştım. Tekrar genç kızlık adımı almanın, eski bir şövalyenin hatırasına saygısızlık olacağını düşündüm." Diyecek kadar da duyarlı ve nezaketli bir şahsiyetti. Daha sonra ise başka bir kaçış planı ile onun gezi macera dönemi başlamış oldu. HPB, bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade etmiştir: “Ne istediysem ve ne aradıysam, hepsi insan ruhunu değiştiren bir çekim kuv-
2
FELSEFE
vetiydi. Bunları bulabilmek ve kavuşmak için, kendimi kurban etmeye ve yüzkarası olmaya hazırdım." 1851’de Helena, madam Blavatsky ya da HPB, ilk kez hocası ile karşılaştı Hocası, Yaşlı Kardeş ya da Usta - onun daima koruyucusu olmuş ve gençlikteki maceralarında büyük aksiliklerden onu korumuştur. O andan itibaren, hocasının öğretilerine tamamıyla uyan sadık bir öğrencisi olmuştur. Hocasının kılavuzluğu altında, istisnai doğasının ona vermiş olduğu güçleri kontrol ve idare etmeyi öğrendi. Yaptığı yolculukların izi sürülürse, tüm dünyada çalışmış olduğu görülür. Bu yolculuklarından birini de İstanbul'a yapmıştır. HPB, zamanının bir kısmını tüm zamanların en bilgili hocalarının bilgilerinin saklandığı okullarda çalışmalarda bulunarak Himalaya'larda geçirdi. İç dünyaların Hayatını ve Yasalarını ve bunlara ulaşmak için olan kuralları inceledi. Bu eğitim döneminin sonucunda bize "Sessizliğin Sesi" kitabının çok güzel bir versiyonunu bırakmıştır. 1875'te Dr. H.S. Olcott ve bir grup entelektüel ile birlikte "HAKİKATTEN DAHA ÜSTÜN BİR ŞEY YOKTUR" sloganı altında, Batı'nın kaybetmiş olduğu bilgiyi inceleme ve yayma amacına sahip olan bir organizasyon kurar. Ayrıca aynı amaçla, aralarında en tanınmış olanları "Tülsüz İsis" ve "Gizli Doktrin" olan, çok sayıda eser bırakmıştır. 8 Mayıs 1891'de arkasında, dünyaya şimdiye kadar sunulmuş olan en yüksek düşüncelerden bir kısmının büyük mirasını bırakarak Londra'da ölmüştür ve ölürken son sözleri şunlar olmuştur; "Ben yeni olan hiçbir şey yapmadım. Bir araya koyduğum çiçeklerden hiç biri Bana ait değil; benim olan tek şey Bunları birleştiren iptir." Helena Petrovna Blavatsky'nin ölüm yıldönümü olan 8 Mayıs, eskiden beri Doğuda Beyaz Lotus Günü olarak kutlanmaktadır. Lotus (Nilüfer çiçeği), eski gelenekte insanın kendisi olarak düşünülüyordu. Sembolik olarak Lotus, fizik bedenin simgesi olan su altındaki çamurdan hareket ediyor, sular aracılığı ile dikey olarak su yüzüne çıkıyor. Havayla temas ediyor. Ve en sonunda Güneşin (Gerçeğin) ateşiyle ısınarak çiçeğini açıyor, beyazlığını (ışığı) gösteriyor, kokusunu yayıyor. 8 Mayıs Beyaz Lotus Günü'nün diğer bir sembolik anlamı da, Barış ve Sevgi Bayramı olarak, Hoca-öğrenci arasındaki mistik bağı hatırlatıyor olmasıdır.
3
FELSEFE
ÖZGÜR OLMAK İnsanlık tarihinin son yıllarında, özgürlüğün yaşamın en önemli hazinelerinden biri olarak değer kazanmasına doğru bir yönelim olduğu görülmektedir. Böylece her insan bu değerli ödülü kazanabilmek için kendi savaşını yapar. Herkes özgür olmak ister ama özgürlüğün, kullanılabildiği ölçüde değerlendiğini herkes bilmez... Karşılaştığımız güncel durum, eski dönemlerin altın arayıcılarınınkine benzemektedir. Yalnız şu önemli fark mevcuttur: Korkarım ki altın arayıcıları o kadar arzu edilen bu metali neden istediklerini ve bulduklarında yapabilecekleri yüzlerce şeyi düşünüyorlardı. Bunun aksine neredeyse hiç kimse özgürlüğü ne için istediğini bilmiyor genelde; "ne istersem yapabilmek için" diyerek bunu açıklamaktadırlar. Fakat anarşiye benzer bir biçimde içerik ve amaçtan yoksun bir özgürlük, kendisi sefalet içinde yaşamasına rağmen amaçsızca zenginliğini arttıran cimri örneğinin bir tekrarıdır. Hiçbir cimri servetini ne hangi amaçla ne de kimin için biriktirdiğini açıklayabilir; ona sadece, sahip olma tutkusu hükmetmektedir. Bu, güncel olarak yaşamakta olduğumuz bir sorundur. Herkes kendisi ve diğerleri için özgürlük istiyor. Ama kimse ne kendi özgürlüğünü kullanmaya cesaret ediyor ve ne de onu diğerlerinin kullanmasına izin veriyor. Kimse bu meşhur özgürlüğü hiçbir şey ya da hiç kimse için riske atmak istemiyor. Özgürlük çok nadir kullanımı olan bir maldır; haykırış ve protestoların ötesine geçmez. Ama özgür olmak ve özgür iradenin uygulanmasının anlamı üzerine farklı anlayışı olanlara karşı şiddet noktasına gelebilir. Asil idealler, saygıdeğer yaşam biçimleri, yüksek duygular, Tanrı ve insanların kaderine inanç, özgürlük için uygun araçlar gibi gözükmemekte. Bugün, en özgür insanın bütün bu değerler olmaksızın yaşayan kişinin ta kendisi olduğuna inanılıyor; bir duygu ya da fikre bağlılığın özgürlüğü azalttığı savunuluyor. Böylece, özgürlük hiçbir şekilde kendini adamadan, tedbirli bir şekilde yaşayabilmek için gerekli olan şeylerin kayıtsız arayışıyla sınırlandırılmış olarak kalıyor. Değişebilmek için özgür olmaktan söz ediliyor; ama riske girmeksizin; ne değişimlerde, ne de belirsizlik taşıyan durağanlık anlarında. Hiçbir şey yapmadıklarında özgür olan insanların dünyasında yaşıyoruz ve hareketsiz özgürlük feci bir kölelik gerçeğini saklıyor. Bu köleliğin zincirleri öncelikle korku ve kararsızlıktır, -etkin bir şekilde kazanılmış ve kullanılmış bir özgürlüğün memnuniyetle adanmasına değen- fikirleri, duyguları seçememek ve yaşayamamaktır.
4
KİTAP TANITIMI
Kendi hazinelerinin önünde, özgürlüğünün tek kuruşunu harcamadan, umutsuzca açlıktan ölen fakir cimrilerin çağında yaşıyoruz. Ve şunu tekrar hatırlayalım: Materyalist kriter bizi, her şeyi aynı ölçütle yargılama hatasına sürüklemiştir. Özgürlük, rüzgarın uçurarak elimizden alacağı bir yığın altın değildir; aksine insani bir konum; sürekli uygulamayla büyüyen bir ruh erdemidir. Kendimizi adarsak yanılabilir miyiz? Peki, kendimizi herhangi bir şeye adamaktan kaçınırsak yanılmayacağımızı kim söyleyebilir? Ve yapılmış hataları fark edip düzeltmek de özgürlüğün özelliği değil midir? Klasik Felsefe bize, özgürlüğün kendini tanıyan ve kendine hakim olan bir insanın erdemi olduğunu öğretmiştir. Ve böyle bir insan ne eylemden ne de kendini adamaktan uzak kalacaktır; ne kadar deneyim yaşarsa o kadar büyüyecek ve ne kadar büyürse de o kadar özgür olacaktır. Bu, bireysel ve kolektif olarak özgürlük arayışı ve elde edilmesi gibi değerli bir eylemde, felsefenin değerli katkısıdır. Delia Steinberg Guzman Günlük Kahraman SESSİZLİĞİN SESİ – TİBET’İN KADİM BİLGELİK KİTABI İnsanoğlunun evrende var olma serüveni devamlı bir arayışa tanıklık etmektedir. Bu tanıklık süreci zaman zaman bulmuş olduğunu sanması ile belli bir dinginliğe kavuşmuş gibi görünse de, insanın tek gerçeği olan bulma ve bilme kaygısını aşamamıştır. Bu açıdan bakıldığında, Sessizliğin Sesi karşımızda zaman zaman bizi uzak ufuklarda keşfe götüren bir gemi misali, zaman zaman da Tibet’in zor şartlarından kaynaklı sertliği ile kulaklarımıza gerçeği bağıra bağıra haykıran en yakın dostumuz rolüne bürünmektedir. Nasıl ki kulaklarımızın sesleri duyabilmesi için sessiz bir ortam gerekli ise insanın da ruhunu göğe yükseltecek gerçekleri duyabilmesi için ilk şart sessizliğin sağlanmasıdır. Burada ki sağlanacak sessizlik, dışsal ve bizden bağımsız olan bir tanımlama değil, aksine içsel karmaşamızın bir tanımıdır. Sağlanacak içsel sessizliğin ardından insanın aklındaki perde kalkacak ve arzulardan arınmış bir halde, pırıl pırıl bir güneş görünümü alacaktır. Avare isteklerden arınmış akıl sade ve sadece gerçeği bulma çabasına girecek ve hayatı boyunca bu yolda devam edecektir. Sessizliğin Sesi insan zihnini sığlıktan kurtarıp derin sularda kulaç atmaya teşvik etmesi bakımından, cehalet odalarına bağlanmış prangalarını kırmak isteyenler için Madam Helena Petrovna Blavatsky tarafından Batı dünyasına kazandırılmış mükemmel bir bilgelik kitabıdır.
5
GÜNCEL
GEA NEPAL DEPREMİ OPERASYONU 25 Nisan günü Nepal’de meydana gelen 7.9 büyüklüğündeki depremin ardından hazırlıklarına başlayan 13 kişilik ekibimiz gece saat 01.00’da kalkan TK726 sefer sayılı uçuş ile Kathmandu’ya ulaştı.
Afet bölgesine ilk ulaşan ekiplerden biri olan GEA Arama Kurtarma Ekibimiz askerler tarafından havalimanından alınarak yıkımın gerçekleştiği bölgelerden olan Sitapalia’ya götürüldü. Bölgede ilk gün 11 enkazda arama çalışması gerçekleştirildi. Arama çalışmalarının ardından kazazede ihbarı alınan bir enkazda gece saat 21:30 da kazazede ile ilk temas sağlandı. 6 saat süren kurtarma çalışmaları sonunda saat sabah 02:58 de 22 yaşındaki Bikram Chepang enkazdan canlı olarak kurtarıldı. 27 Nisan tarihinde GEA Arama Kurtarma Ekibi çalışmalarına Gongabu Balaju Bus Park bölgesindeki binalarda yapılan arama çalışmalarıyla başladı. Bölgedeki 3 binada gerçekleştirilen aramalar sonunda saat 13:00 de canlı bir kazazedeye ulaşıldı. Çin Arama Kurtarma ekibi CISAR ile koordineli olarak yürütülen çalışmalar ile birlikte 13 saatlik bir çalışma sonunda 21 yaşındaki John Keisi canlı olarak enkazdan çıkarıldı.
6
GIORDANO BRUNO KÜTÜPHANESİ
KÜTÜPHANE ABONELİĞİ DEVAM EDENLER Hasan Denkçioğlu Berat Genç Yaşar Kızılırmak Utku Temel Övünç Değirmenci Ergin Yılmaz Cahide Kahraman Mustafa Soner Savaş Kemal Karadayı Aysel Uzsüt Kübra Çağlayan Meral Karadayı Cansu Yüksel Çiğdem Altınay Nurdan Özgür Mustafa Karagöz Özlem Karaca Şeref Ünal Ayşen Zorlu Genç Mehtap Yıldız Şebnem M.Ünal Kütüphaneden kitap ödünç alabilmek için abone olmak gerekmektedir. Aboneliği devam etmeyen üyelerimizin aboneliğini yenilemelerini önemle rica ediyoruz. Abone olmayanlar için kitap ödünç alma ücreti, kitap başına 3 TL’dir. KÜTÜPHANE KURALLARI 1. Kütüphaneden yararlanmak için abone olmak gereklidir. 2. Abone olmak için Kütüphane Gönüllülerine başvurunuz. Abonelik ücreti 1 yıl için 20 TL’dir. Abone olanlar Yeni Yüksektepe yayınlarından 4 adet dergi alma hakkına sahiptir. Abone olmayanlar için kitap ödünç alma ücreti, kitap başına 3 TL’dir. 3. Kütüphaneden kitap ödünç alma süresi 15 gün ile sınırlıdır. Aldığınız kitabın ödünç alma süresini, Kitap Takip Listesine yazarak en fazla bir kez uzatabilirsiniz 4. Ödünç alınan kitap geciktiğinde kitap gecikme cezası uygulanır. Geciken her kitap için kendi kütüphanenizden bir adet kitap bağışı kabul edilir. 5. Kırmızı etiketli kitaplar kütüphane dışına çıkarılmamalıdır. 6. Aynı anda birden fazla kitap ödünç alınmamalıdır. 7. Kitap ödünç alındığında mutlaka Kitap Takip Listesi’ne kaydedilmelidir. 8. Kitap iade edileceğinde yerine konulmamalı kütüphane görevlileri tarafından yerine yerleştirilmek üzere mutlaka Kitap İade Kutusu’na bırakılmalıdır. 9. Ödünç aldığımız kitaplar üzerinde, bu kitabı daha sonra okuyacak kişilerin dikkatini dağıtmamak için karalamalar ya da işaretlemeler yapılmamalıdır. VCD-DVD KİTAPLIĞI KURALLARI EN ÇOK KİTAP OKUYANLAR Burcu Kızılateş Pervin Yakşı Yaşar Kızılırmak Meral Karadayı Okuyucularımızı tebrik ediyoruz. MAYIS-HAZİRAN AYLARINDA DOĞANLAR Gülseren Tatarhan - 26 Mart Gaye İlbaş - 30 Nisan Emel Aydın - 10 Mart Nergis Tunçgil - 4 Nisan Saliha Demir - 12 Mart Ayhan Karaoğlu-16 Mart Alper Tekin - 8 Nisan Selma Öztürk - 20 Mart Sezai Aktunç - 18 Nisan
7
GEZİ
KARACABEY LONGOZ ORMANLARI Tatlısu bataklık ormanları, Subasar Ormanı olarak da anılır. Longoz sözlük anlamıyla deniz seviyesinin altında oluşmuş ormanlara deniyor. Longoz, denize doğru akan nehirlerin, ilkbahar da fazla gelen sularının şişerek geriye doğru taşması ve düz araziyi kaplaması; getirdiği alüvyon ve ağaç parçalarının oluşturduğu setlerin arkasında suyun birikmesiyle oluşan göl ve göletlerde meydana gelen özel bir ekosistemdir. Delta oluşumlarında meydana gelen longozlar yağışların başlamasıyla giderek suyla doluyor ve yılın büyük bir bölümünde sular altında kalıyor. Türkiye'deki 4 longozdan biri olan ve Dalyan ve Arap Göllerinden beslenen "Karacabey Longozu", ilçe merkezine 25 kilometre uzaklığındaki Bayramdere Mahallesi sınırları içinde bulunuyor. Bu ekosistemin devamlılığı için en temel koşul, bol suyun devamlı var olmasıdır. Su, getirdiği kil ve organik materyal ile bu sahaların topraklarını mineral ve organik materyal yönünden zenginleştirir. Varlıkları göletlerin nehir tarafından beslenmesine yani taban suyuna bağlıdır. Ahşap engellerle oluşmuş su birikintileri ve içlerinde tamamen çürüyen ölü yaprakları, zamanla bu yaprak birikintileri asidik kalın bir tabaka oluşturur. Longoz ormanları binlerce nadir bitki ve hayvanlara ev sahipliği yapmaktadır. Asidik yapısında ötürü belli ağaç (örneğin, dişbudak, kızılağaç, ve benzeri) ve bitki (örneğin, göl soğanı, su menekşesi, ve benzeri) türleri bu yaşam ortamını tercih ederler. Ayrıca bölgede özellikle nisan mayıs aylarında açarak muhteşem güzellikleri ile herkesi cezbeden nilüfer çiçeklerine rastlanmaktadır. Ekolojik öneme sahip longoz ormanları, henüz az bilinen tehdit altında biyotiplerdendir. Longoz ormanları nadir rastlanan ekosistemlerdir. Türkiye'de Karacabey (Bursa) İğneada (Kırklareli), Acarlar (Sakarya) ve Sarıkum'daki (Sinop) longoz ormanlarının yanı sıra, Kızılırmak Deltası'nda da (Samsun) longoz niteliğine sahip ormanların çok küçük kalıntıları kalmıştır.
8
GELECEK ETKİNLİKLER Anneler Günü'ne Özel Çikolata Atölyesi 9 Mayıs Cumartesi Saat: 13:00-18:00 Kendi evinizin çikolata ustası olmanızı sağlayacak bu eğlenceli etkinliğe isterseniz annenizle birlikte katılabilir ya da ona yaptığınız çikolataları veya atölye katılımı hediye edebilirsiniz. Sizlere farklı lezzetlerde çikolata üretmenin inceliklerini öğrenirken eğlenebileceğiniz ve sevdiklerinizin damak tadına göre hediyelik çikolatalar hazırlayabileceğiniz keyifli bir gün sunuyoruz. Katılım için lütfen bilgi alınız ve kayıt olunuz.
Tai Chi Chuan Kampı 30-31 Mayıs
Katılım için lütfen bilgi alınız ve kayıt olunuz. 43. Yalnız Oyuncaklara Yeni Arkadaşlar 5 Haziran Cuma Siz de bir zamanlar başucunuzdan ayırmadığınız oyuncakları kampanyamıza bağışlayarak, yeni arkadaşlar bulmasını sağlayabilirsiniz. Son teslim tarihi 25 Mayıs'tır. Toplanan oyuncaklar onarılacak, temizlenecek ve paketlenerek yeni arkadaşlarına teslim edilecektir. Dileyenler, gönüllü üyelerimizle sürdüreceğimiz kampanyanın her aşamasında destek olabilirler. Bu bir geri dönüşüm projesidir.
Konsantrasyon Atölyesi 9-10 Mayıs Saat: 14:00 İster bir öğrenci, ister bir sporcu ya da iş adamı olalım; hayatta amaçladığımız her ne ise ona ulaşmanın yolu hiç şüphesiz doğru ve güçlü konsantrasyondan geçmektedir. Zihinsel konsantrasyon atölyesi, çeşitli egzersizlerin de yardımıyla zihnin çalışma biçimini daha iyi tanıtan, konsantrasyonu iyileştirmek için yöntemler öneren değerli bir kaynaktır. Katılım için lütfen bilgi alınız ve kayıt olunuz. Karacabey Longoz Ormanı Doğa Yürüyüşü 17 Mayıs Pazar
Çevre Temizliği 14 Haziran Pazar
Katılım için lütfen bilgi alınız ve kayıt olunuz.
Katılım için lütfen kayıt olunuz.
9