5 minute read
II.2.8.3.3. Mektup Tekniği
II.2.8.3.3. Mektup Tekniği
Mektup, özü gereği mahremdir; kişiye özgü duygu ve düşünceleri yansıtır. O, yerine göre samimi itirafları, hatta kişiye özel kalmış muhataba ulaşmamış itirafların tutanağıdır. Bu yönüyle mektup, diğer türlerden ayrılır; şiir gibi ‘özel’ ve ‘özgün’ bir nitelik taşır… Günce ve mektup gerçekliğin çok yönlü niteliğini vurguladığı için gerçekçilerin ilkelerine uygundur… Mektup tekniği, roman türünde genellikle iki şekilde kullanılmıştır: Biri, romanın müstakil ve peş peşe gelen mektuplarla şekillenmesidir. Diğeri ise, tekniğin roman genelinde ve gerektiğinde kullanılmasıdır156 .
Advertisement
Anayurt romanında birkaç yerde mektup tekniği kullanılmıştır. Bunlardan Feriha’nın mektubunu daha önce örneklemiştik. Bu uzun mektupta Feriha, hemşire olarak katıldığı millî ordunun güney cepheye gidiş yolundaki tehlikeli serüvenlerini, önce zafer, sonra mağlubiyetle sonuçlandığı savaş olaylarını kendine özgü bir dilde anlatır. Nuri bu mektuptan kızcağızın yazı yazma yeteneğini, duygularını, savaş detaylarını, zafer sevinçlerini, yenilgi ve kayıp ıstıraplarını, dayısı Muhtar Bay ve onun oğlunun şehit olduğunu öğrenir, çok duygulanır veağlar. İkinci mektup Zeytine’den gelen mektuptur, Feriha’nın mektubunu okuyunca ağlayan, kahrolan, uzaklara koşmak isteyen Nuri, Zeytine’den gelen mektubu eline alınca içinden bir sarsıntı geçirir:
“O, Zeytine’nin mektubunu eline aldı ve bir koru tutmuş gibi irkildi. Âdemoğullarını celbeden güzel bir kızın cemalini hayal edince hemen Zeytine’nin özelliği öne çıktı: süt gibi beyaz yüzü, iri, simsiyah gözlerini daha çekici gösteren tane tane uzun kirpikleri, oldukça güzel dudaklarındaki gülümseme ve bu gülümsemeyle birlikte kızın gözlerinin mahmurlaşması, yanağında beliren hilal hatlar ve sedef gibi dişleri… O sadece kendini değil bir başkasını, yani kendisine ilk aşkıyla bağlanan Feriha'nı mutlu etmeye karar verdiği günlerde Zeytine’yi unutmak, ondan uzak olmak için de çok çabaladı. Bu yüzden Cing savaşından sonra kızdan kendisini uzaklaştırdı. Şimdi hâlâ o kızı unutmayı düşünüyor. Fakat bu mektup eline değdiğinde sanki koru tutmuş gibi şok oldu. Gerçeği, özellikle kendi duyguları oluşturduğu, kalbine mühürlendiği gerçeği inkâr etmenin çok zor olduğunu şimdi anladı, itiraf etti. Titreyen elleriyle mektubu açtı:
156 Tekin, age, s. 244, 246, 247.
Sizinle görüşmeyeli üç ay olmuş. Biliyor musunuz, üç ayı-doksan gün, doksan geceyi hayal, özlem, yarı uyanık sayıklamak ve korkarak uyanmakla geçirmek ne denli ıstıraptır! Bu mektubum Tatyana'nın Onegin'e yazdığı mektubu değil ya da Anna Karenina'nın Voroniski'ye yönelik bekleyişi de değildir. Ben beni acıtan bir acımasız güçten şikâyet ederek içimi dökmek de istemem. Ben kendimi, kalbimi ifade etmekten acizim. Ben sadece gençlik hatıralarımda yer alan, hayatta yol arayışıma en büyük destek veren bir arkadaşıma hayalim ve arzularımı beyan etmek istiyorum. Nuri, siz benden kasten uzaklaştınız ve iki cümle not bırakmaya bile zaman ayırmadınız. Sizin aklı fikriniz savaşta, zaferde. Bunu anlıyorum. Fakat savaşlar, toplumun değişmesi ve dünyanın gelişmesi bizim irademizle olmuyor. Sonra pişman olmayalım diyorum. Babam neredeyse büyüklerle her gün beraberdir. Onların konuşmalarından bilgim vardır. Alihan Töre çok kızgındır. Gomindang ile anlaşma yapılacakmış. Büyüklerin çoğu buna karşıdır. Neden Gomindang'ı Şincan'dan sınır dışı etmiyoruz? Zafer yaklaştığında niye anlaşma yapıyoruz? Onca savaşlar, verilen kurbanlar boşa çıkacak mı? diyorlar. Babam beni mutlu etmek istiyor. Nuri ile Moskova'ya gidip okuyacağım dediğimde babam çok sevindi. Moskova'dan ev ve hizmetçileri ayarladım diyor daha. Nuri, ikimizin sevdiği meslek eğitimini birlikte alabilsek, halkımız için daha büyük katkımız olmaz mı? Sırf Gomindang'ın yıkılmasıyla halkımız huzur ve refaha kavuşabilir mi? Fakirlik, okuma yazma bilmezlik, cahillik gibi büyük meseleleri savaşla halletmek mümkün mü? Siz niye bu kadar savaş meraklısı, bunu hiç anlayamadım. Birçok iradeli genç şimdi okumak peşindedir. Milletimizden fazlasıyla ünlü âlimler, doktorlar, mühendisler, yazar şairler çıkarsa onlar savaş kahramanlarından daha büyük rol oynamaz mı? Ben sizin yetenek ve kabiliyetinizi zayi etmemenizi ümit ediyorum. Siz zengin veya büyük idareci olmayı istemem diyorsunuz. Zenginler, makam sahipleri o kadar iğrenç mi yani? Hayır, onlardan da toplum ve halkın sevdiği büyük insanlar meydana gelir. İdarecilerin hepsi Şeng Şisey değil, zenginlerin hepsi Çu Siling değildir. Mesela, babamı örnek verelim, o çok temiz yürekli, halk ve toplum menfaatini ön plana koyan bir zengindir. Bu sefer babamın inkılâba adadığı parası Musabayov, Basbay'lardan hiç eksik değildir. Hüseyin Bay ve başkaları Şincan'da ilkokul kurduğundan buyana birçok aydınlar topluma hizmet ediyor. Onlar daha modern medeniyet ve teknoloji getirdi, toplumun gelişmesinde büyük katkı sağladı. İşte böyle zenginlerden olmanın neresi olumsuzdur peki? Sizin atalarınız da büyük toprak sahipleriymiş, o zaman onlar da kötü mü yani? Beyler de öyle. Halkçı Çoruk Hâkim isimli bey hâlâ dillerde destandır. İshakbek, Ahmetcan, Abdülkerim Abbasof ve diğer başkanlarımız da, hatta siz de (tabur komutanı, süvari bölük komutanı dedikleri de küçük makam değil) halkımızın saydığı idareciler değil mi? sizinle tartışmak istemem, sadece babamın iyi niyetine değer verelim diyorum. Size yalvarıyorum:
cepheden çekilin, babam Alihan Töre’ye söyledi. Törem de kabul etti. Yalnız sizin isteğinize göre babam sizi Moskova'da okutmayı düşünüyor, yoksa Paris, Londralar daha avantajlıydı. Sizden oldukça endişe ediyorum, sizden kazara ayrılmayı aklıma getirdiğim an tüylerim diken diken oluyor. Süleymanov’un küstah davranışlarından bezdim. O daha babasını kullandı. Biliyor musunuz, içler acısı çektiğiniz Feriha isimli o kız işte Süleymanov’un mağduru olmuş. Süleymanov kendisi bana övünerek anlattı bunları...” (Anayurt, C.3, s. 1384, 1385, 1386)
Görüldüğü gibi, Nuri bu mektuptan Zeytine’nin aşk duygularını, kendisinin savaştan vazgeçip Avrupa’da eğitim görmesini ve halkı için yararlı bir aydın olmasını istediğinini öğrenir, güzel kızın kalbini, ruh hallerini ve neler düşündüğünü bilir. Şöyle diyebiliriz ki, Feriha ile Zeytine’nin mektubu, Nuri’nin onları daha iyi anlamasına vesile olmakla birlikte, okuyucunun da o iki kızı iyi tanımasına yardımcı olmaktadır.
Romanda bir de Şeng Şisey’in Stalin’e yazdığı mektup vardır, zor günlerde Stalin’e ihanet eden Şeng Şisey, Stalin İkinci Dünya Savaşı’nda zafer kazanınca bu mektubu yazar, sonradan rezil olur. Bu mektuptan cellat Şeng Şisey’in kendi krallığını ayakta tutmak için Stalin’e nasıl yalvardığı, ikiyüzlülüğü, düzenbazlığı ortaya çıkmaktadır:
“Vang Hongsao, Duben'in yanındaki kanepede oturup uysallıkla dolu gözlerini başkanına dikti. Şeng Şisey mektubu okudu: “Sayın Konsol cenapları, Ben Şincan Duben Mahkemesi'nin başkanı Şeng Şisey çok düşündükten ve gerçek durumu kıyasladıktan sonra Stalin'e, Sovyetler Birliği'ne yaptığım vefasızlıktan çok pişman oldum, samimiyetsizliğin ağır sıkıntılarıyla son derece ıstırap çekip, en son mertlikle hatalarımı itiraf edip büyük Marksizm-Leninizm hakikati karşısında boyun eğmeye karar verdim. Avrupa'nın gökyüzünde birden oluşan kara bulutlar bir süre gözümü kapatıp beni yüce gayeden mahrum etti. Her hangi bir büyük adamın da duyarsızlığı ve hatası olur. Mesela, dâhilikte eşsiz olan Stalin cenaplarının da Hitlerin anlaşmaya attığı imzasına kanıp hata yaptığı gibi. Ben üç mesleği kutsayıp onu Marksizm-Leninizm yerine koydum. Hakikat arama yolundaki bu ihmalkârlığım ve hatalarım size büyük zararları getirdi. Bu zararları bundan sonraki katkılarımla telafi etmeye yemin ederim. Ben Şincan'dan Gomindang'ı kovacağım, yakın zamanda kesin tedbir alacağım. Şincan'ın uzak vadeli kaderini yüce atamız Stalin'e, Sovyet hükümetine teslim edeceğim. Çin'de “hata yapmak ayıp değil, arkaya dönüp darbe vurmak kıymetlidir” diye meşhur bir atalar sözü vardır. Ben mızrağımın