5 minute read
II.2.8.3.7. İç Monolog Tekniği
“Bu çocuğa ne dersin o zaman?” “Çocuk aşkın sembolü değil!” “Sen alçaksın, kötüsün!” “Doğru dersin, bir alçak gönle merhamet etmek için kötülük yaptım.” “Bana acıyarak mı?” “Yok, teselli etmek için!” “Ben karnımdaki çocuğu söylerim Feriha’ya, o senden nefret edecek!” “Hayır, asıl senden nefret edecek!” “Sen aşağılıksın!” “Hadi defol, yoksa ben çıkacağım!” “Çık o zaman!” Nuri yerinden sıçrayarak kalktı, apar topar giysilerini giyip kendini dışarı attı. “Nuri!” Sabiha onun arkasından yalın giysisiyle çıktı. Nuri boranlar içinde kayıplara karışmıştı. (Anayurt, C.2, s. 743, 744)
II.2.8.3.7. İç Monolog Tekniği
Advertisement
İç monolog (interior monologue) okuyucuyu, kahramanın iç dünyasıyla karşı karşıya getiren bir yöntemdir… Böyle bir anlatımda dil konuşma dilinden çok farklı değildir. Söylenmiş düşünceler için kullanılan dil, söylenmemiş düşünceler için de kullanılır. Cümle yapısı konuşma cümlesinin yapısına uyar. Kişinin söylenmemiş düşünceleri dilbilgisi kuralına uyan bir düzen içinde araya bir anlatıcı girmeden doğrudan doğruya verilir. Düşünceler mantık sırasını izler.163
Anayurt romanında iç monolog tekniği önemli kahramanların ruh halini doğrudan yansıtmak için kullanılmıştır. Yazar bu kahramanları daha derinden karakterize etmek için, dış görünümünü, hareketini, konuşmalarını anlatmakla kalmayıp iç dünyasına kadar girmiştir. Romanın 6.bölümünün hemen başında Nuri’nin düşüncelerine geniş yer verilmektedir:
“İli nehri öyle geniş, öyle güzel diye düşünüyordum. Şimdi onun daralmakta, kirlenmekte olduğunu öğrendim. Bizim toprağımızda bazen kendi sahiplerine bile yer bulunmuyor. Ana toprağımızda her gün yüzlerce, binlerce adamın kanı dökülüyor. Şanghay sokaklarında zorbalık edenlerden Çan keyşek’in Çin’i yönetmesi yetmemiş gibi, Şeng şisey Şincan’a gelip Duben oldu. Ma Congying, Cang Peyyuan, Liu Venlong gibileri bizim toprağımıza gelip egemenlik yarışmasına girdi. Üç milyondan fazla
163 Tekin, age, s. 289, 290.
Uygur ve diğer kavimler yaşayan bir yurtta kendi sahipleri, yöneticileri vardır belki diye hiç düşünmedi. Hey Uygur, sen sakin bir otlakta otlamakta olan koyunsun, dışarıdan kurt gelse de, ayı gelse de hepsini kendin gibi koyun diye zannediyorsun, onları otlakta otlasın, yaylasın diyorsun. Onların kastı ot yemde değil, sende. O seni yiyecek, otlağını yok edecek, sen bunu bilmiyorsun, zavallı Hoca Niyaz Hacı kurt ile ayının tuzağına düştü. Vahşi hayvanı koyun diye düşünüp onların yuvasına girdi. Biz şimdi onu hain diye kötülüyoruz, türküler söyledik bile. Bizden çıkmış Nazarhan Hoca dahi İli’nin valisi olmuşken, Hoca Niyaz’a hain diye dil uzatmaya başladı. Hükümet, valiliği ona verip, Turdi Ahun Bay, Siracidin Bay’ları hain yapıp hapse attığına bu hocam o kadar sevinmiş mi acaba? Altı büyük siyaset dediği yalnız kâğıtta, ağızda kalmış laflarmış. Yoksa altı büyük siyasetin164 biri uluslar eşitliği değil miydi? Nerde o eşitlik? Güç sahiplerinin hepsi Çinli, onları besleyen biziz, hapishanelerde ölmekte, her yerde tutuklanmakta olanlar da biziz! Tüm günah Tarancıda, çiftçi sabancıda, Gelen bu dertlere dayan, deme asla elveda! Bu şiiri kim yazmış acaba? Nesuha damolla mı? O adamı, kurumuş keten sapı üzerinde diz çökerek okuyanları koltuk ve masada oturarak okuyanlar yaptığı için, bizim cahil din adamlarımız: sen yenilikçi diye sopa vurup yürüyemez hale getirdiler. Çaresiz kalan damollam sonunda Gulca’yı terk edip yabancı ülkelere gitti... Bizim adamlarımız ne zamana kadar yol arayacak ki? Şeng Duben’e güvenerek refah bulma yolu, Sabit Damolla’nın yolunu izleyerek İslam Cumhuriyeti kurmak yolu, Sovyetler birliğine dayanarak bayları yok edip fakirler devleti--- sosyalizm kurmak yolu, Gomindang’ı165 devirip, Şeng Şisey’i yok edip, Yanan’deki Mao’nın askerlerini getirip fakirlere hâkimiyeti vermek yolu... Nazarhan Hocam Şeng Duben’i hep ağzından düşürmüyor, din adamları Sabit Damolla’yı övüp Hoca Niyaz Hacı’yı kötülüyor. Mahmut Sicang adlı kişiden beklentileri var... Ya ben? Şimdiye kadar kendime: senin teşebbüsün ne diye sormadım. O kadar çok kitap okudum, o kadar çok tartışma ve siyasî tahliller duydum, o kadar çok düşündüm, nefret duydum, iradem güçlü, ölmeye yemin ettim, herkesi kötüledim, herkesten nefret ettim, herkesi beğenmedim, her şeyden vazgeçtim... Ben ne yapacağım? Neden bu soruya cevap hazırlamadım? Neden sadece annemin ölümü, babamın aksız yere hapse atılması, küçük kardeşlerimin aşağılanmasıyla ilgileniyorum? Babam ilçe hapishanesinde, ahşap korkuluk içinde şarkı söyleyip oturuyormuş. Büyük kardeşim ise Muhtar Bayın çobanı, iki küçük inim
164 Altı Büyük Siyaset: emperyalizme karşı durmak, Sovyet birliğiyle ittifak olmak, ulusların eşitliğini sağlamak, barışçıl olmak, yeniden inşaat başlatmak, dürüst olmak. 165 Gomindang: Çince kelime, Çin Halk Partisi, bir diğer adı Çin Milliyetçi Partisi (1911-1949). Çin Komünist Partisi 1949. yılında iktidara gelmeden önce bu Parti Çin'i yönetiyordu.
dayımın evinde, kız kardeşim büyük annemin yanında, ben ise bir sergerdan, başım dönen, ayağım kayan yerlerde dolaşıyorum, Hüseyinbay'ın fabrikasında çalıştım, bu sene kışın tatilinde Piliçi ocağına girip bir ay işçi olup, kömür kırıntıları üzerinde yatıp kalkarak çok çalışıp hayli para kazandım, kardeşlerimi sevindirebilirim. Bu felakete bak! Babam hapse atılmamış olsaydı bu günleri rabbim göstermezdi. Akrabalarım tarlayı sat diyorlar, tarla babamın, babamın baylığıyla gün görsem yeminlerim ve verdiğim söz boşa çıkmaz mı? Ben ağır çalışarak olgunlaştım, ellerim nasırlaştı, tabanlarım ayı tabanı gibi oldu, taş üzerinde uyuyabilirim, üç gün bir şey yemesem de gözlerim kararmıyor. En önemlisi, Tatar kızını eskisi gibi özlemekten kurtuldum. Zavallı kız şimdi Taşkent'e okumaya gitmiş mi yoksa hâlâ ortaokulda okuyor mu? Onun Sabırlı annesi kızının mutluluğu için kendini feda edip neyi elde eder ki?” (Anayurt, C.1, s.99,100)
Yazar Nuri’nin düşüncülerini, hayallerini doğrudan aktararak, okuyuculara onun nasıl bir çocuk olduğunu daha iyi anlatmaktadır. Bu yöntemin uygulandığı bölümlerde yazar aradan çekildiği için, anlatım yeni bir boyut kazanmakta, gerçeklik doğal bir akışla kendisini göstermektedir. Yöntemi uygulamak ve kahramanının içinden geçenleri dışa yansıtmak isteyen bir romancı dikkati elden bırakmamalıdır… Bu yöntemin malzemesi insandır. İnsanın iç âleminde filizlenen duygulardır. Bu duyguların dışa yansıtılması ise, roman için bir zenginliktir.
166
Görüldüğü gibi, Nuri’nin içinden geçenler onun şu anki durumu, kültürü, karakteriyle uyum sağlamaktadır. Yazar onu nasıl kendine özgün konuşturmaya çabalıyorsa, düşüncelerini de aynı şekilde aktarmaya dikkat etmiştir. Ziyavdun’un oğlu Nuri hakkında düşündükleri de bunun bir örneğidir:
“Nuri, Nurimuhammed, canım kuzum, neredesin? Baban gücünü kaybetti. Kırık beş yaşa girmeden büküldü, hızlı hızlı soluyor, öksürüyor, terliyor, titriyor... Neden böyle oluyor? Ağır çalışmalar, dayak, hapishane, yoksunluk yüzünden mi yoksa annen ile kardeşinin ölümü neden oldu mu? Gözyaşlarımı kimseye göstermedim, ama ağaran saçlarım ve solmuş vücudumu gizleyemedim. Binecek atım yok, kendim at oldum. Saban sürecek öküzüm yok, kendim öküz oldum. Tarlada erkek, ocak başında kadın olarak dört yılı geçirdim. Kızım da beş yaşına girdi, yüzünü kendisi yıkayıp çayını kendisi içebiliyor. Dizimde oturmaktan utanıyor. Bera ile Dera benim talihsizliğim yüzünden hizmetçi oldu. Bera şehirde ev hizmetçisi, Dera ise mahallede çoban.
166 Tekin, age, s. 291, 294.