GIDATURK DERGİSİ 22.SAYI

Page 1


Özel lezzetin sırrı, çözüm ortağınızda saklı! Aromsa olarak, tutku ile ürettiklerinizin tam isteğiniz lezzete ulaºması için gereken aromayı özenle hazırlarız. Yerel ve global lezzet trendlerini takip eder, müºterilerimizin bulunduğu bölgelerdeki üretim stratejilerine uygun hizmet veririz. Geniº ürün yelpazemizden yola çıkarak size yepyeni alternatifler sunar, kâh iki lezzeti birbirine harmanlar, kâh çok amaçlı aromalar yaratırız. Aromsa olarak, dilinizden anlayan yaratıcı lezzet ortağınız olarak çalıºırız. www.aromsa.com.tr

A romsa B e si n A rom a v e K a tk ı M a d d e le r i S a n a y i v e Tic aret A.ª. G ebze Org an i ze San ayi B ö l g e si İ h sa n D e d e C a d . 7 0 0 . Sk. No: 704 41480 Gebz e, Koc aeli T: (262) 326 11 11 F: ( 262) 75 1 0 3 6 6 E : aro m s a @ a ro m s a .c o m .t r ZAO Arom sa Ch ap l yg i n a S t r.2 0 , B a t i m e n t N o :7 , 8 t h F loor, Mosc ow, Russi a T/F: + 74 95 544 55 48 T: + 74 95 54 4 5 5 4 9 E: moscow. o ffi ce@ i n t. arom s a .c o m .t r Aromsa G m bH R u d o l p h D i e s e l S t r a sse 5 , I n d u st r i e g e bi et Ost I I D, 46446 Emmer i c h am Rhein, Ger many T: + 49 2 82 2 6 8 5 7 5 E: aromsa@ aro m s a. d e

FSSC 22000

ISO 9001 ISO 14001 OHSAS 18001

BUREAU VERITAS Certification

BUREAU VERITAS Certification

ISO 22000

BRC FOOD

ISO 27001

BUREAU VERITAS Certification

BUREAU VERITAS Certification

BUREAU VERITAS Certification



içindekiler 22

Glutensiz Ürünler ile Yemek Menüleri Çok Daha Çeşitli, Çok Daha Keyifli

6 - PERSPEKTİF Necdet Buzbaş

TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı

CUMHURİYET, DÜN VE BUGÜN

18

8 - KISA HABERLER Ayvalık 13.Uluslararası Hasat Şenliği’nde dünya markası olma yolunda olduğuna dikkat çekildi Uludağ Meyvelim’den %100 Meyve Suyu!

Gıda Sektörünün Duayenlerinden, ETİ Şirketleri Kurucusu ve Onursal Başkanı Firuz Kanatlı’yı Son Yolculuğuna Uğurladık

26 Murat Yasa AROMSA Yönetim Kurulu Başkanı

GIDADA AR-GE’YE ÖNCE İNSAN MODELİ

Tadelle Şimdi “Türkiye” Paketleriyle Raflarda 10

Karma Grup Tedarikçi Denetimlerini Değerlendirdi (Soldan sağa) Sinem Bahtiyar Sinem Porteçene

2 EYLÜL - EKİM 2017

30

38

Özen Altıparmak

Nejdet Gürsoy

Türkiye’nin dünya arıcılık sektöründeki yeri hakkında farkındalığın artacağına inanıyoruz

TÜRK FINDIĞININ GİDİŞATI İYİ DEĞİL, TÜRK FINDIĞI KAN KAYBEDİYOR, İSTİKRAR ŞART

Altıparmak Gıda Yönetim Kurulu Başkanı

Gürsoy A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili


REKLAM İNDEKSİ Ön Kapak İçi 1. Sayfa 5. Sayfa 7. Sayfa 9. Sayfa 11. Sayfa 13. Sayfa 15. Sayfa

: AROMSA : HACI BEKİR : ESAROM : İREKS : EKBIR : KARMA GRUP : SULTAN ET : PROGIDA

16. Sayfa 17. Sayfa 21. Sayfa 24-25. Sayfa 37. Sayfa 47. Sayfa 59. Sayfa Arka Kapak İçi Arka Kapak

: GIDA GÜVENLİĞİ KONGRESİ : BEŞLER : BALPARMAK : ÜNSA MAKİNA : FOOD PRODUCT : CARGILL : SÜRDÜRÜLEBİLİR GIDA KONFERANSI : GÜRSOY : ZİRAAT BANKASI

50 GIDA ARAŞTIRMA 56

48

Gıdanın sürdürülebilir geleceği için tarımda istihdam desteklenmeli

Doç. Dr. Y. Birol Saygı

Markada Yenilenme ve Devamlılık

yeşil vadi 42 Necdet Buzbaş TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı

BİR KONFERANSIN ARDINDAN

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TAHIL ÜRÜNLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Elif Demir BENZET

60 GIDA MEVZUATI MEVZUATLARDAKİ YENİ DÜZENLEMELER VE “TÜRK GIDA KODEKSİ BESLENME VE SAĞLIK BEYANLARI YÖNETMELİĞİ HAKKINDA KILAVUZ”A KISA BİR BAKIŞ Merih KORUT

44 Dr. Ediz AKSOY

Cargill Gıda Ortadoğu, Türkiye ve Kuzey Afrika Kurumsal İlişkiler Direktörü

GELECEK İÇİN İYİ YATIRIM

62 ETLİ, SÜTLÜ, TATLI EN TATLI MÜZELER: Çikolatanın Tarihsel Yolculuğu

EYLÜL - EKİM 2017 3


editör

Duayenlerimiz ve Günümüz

GIDA TÜRK DERGİSİ İMTİYAZ SAHİBİ VE YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ AYDAN KIRIŞOĞLU

Z

aman ne kadar hızlı geçiyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan küçük şirketler gelişerek, kurumsallaşarak dünyaya açıldılar bile. Bugün cumhuriyetimizin 94. yıl dönümünde, hızla akan bu süreçte Bisküvi sektörüyle gıda sanayine giriş yapan ve önce ülkemizde daha sonra dünyada adını duyuran ETİ’nin değerli büyüğü, kurucusu ve Onursal Başkanı Firuz Kanatlı’yı Ekim ayının ortasında kaybettik. Gıda Türk Ailesi olarak ailesine, sevenlerine ve sektörümüze baş sağlığı ve sabırlar dileriz. İlerleyen sayfalarımızda, bisküvi ve unlu mamuller dosya konularımızla hazırladığımız özel sayımızda değerli büyüğümüzü, bir başka duayenin kaleminden vefayla andık. Ayrıca 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız münasebetiyle Perspektif köşemizde Yayın Kurulu Başkanımız Necdet Buzbaş Cumhuriyet değerlerimize ve sanayimizin o yıllardan bugüne kadar olan gelişme sürecine değindi. Büyüyen gıda sanayimiz ile alakalı gıda ve AR-GE konusunu da ele aldık. Bu anlamda fark yaratan değerli firmalarımızı ağırladık. İlk olarak Aromsa Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yasa önce insana verdiği değerle büyüttüğü AR-GE merkezini bizlere açtı ve detaylı olarak röportajımızda sizlerle paylaştık.. Ardından geçtiğimiz günlerde düzenlenen uluslararası bal kongresininde platin sponsoru olan Altıparmak Yönetim Kurulu Başkanı Özen Altıparmak’ın AR-GE konusundaki yatırımları ve hedefleri üzerine değerli bilgilere yer verdik. Her sayımızda önemle yer verdiğimiz gıda ve sürdürülebilirliği konusu, bu ay TÜGİS ve Sürdürülebilirlik Akademisi işbirliğiyle düzenlenen Sürdürülebilir Gıda Konferansı ile Yeşil Vadi sayfalarımızda yer aldı. Bir taraftan da 2-5 Kasım tarihlerinde Ayvalık Uluslararası Zeytin Günleri Programında yer alarak ülkemizin mirası olan zeytin ve ürünlerimize olan duyarlılığı yerinde gözlemleme fırsatını elde ettik ve tabii mirasımıza verilen önemi umut verici bulduk. Bir sonraki sayımız için sizlerle 2018 yılında buluşacağımız için şimdiden geleceğe umutla bakacağımız yeni bir yıl diliyorum. Saygılarımla

Aydan Kırışoğlu Gıda Türk dergisi, Basın Ahlak Kuralları’na göre yayınlanmaktadır. Yazı, Fotoğraf ve İllüstrasyonlar izinsiz kullanılamaz. Tüm reklamların sorumluluğu reklam veren firmalara, yazılardaki görüşler ise yazarlarına aittir.

4 EYLÜL - EKİM 2017

GENEL YAYIN YÖNETMENİ AYDAN KIRIŞOĞLU aydank@gidaturk.com.tr TASHİH ELİF DEMİR BENZET ART DİREKTÖR İ. FATİH BEKTAŞ YAYIN KURULU YAYIN KURULU BAŞKANI NECDET BUZBAŞ TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı BİLİMSEL DANIŞMA KURULU BAŞKANI PROF. DR. BERAAT ÖZÇELİK İ.T.Ü. KİMYA VE METALURJİ FAKÜLTESİ DEKANI MEVZUAT VE GIDA HUKUKU HALİS KORKUT DANIŞMA KURULU ÜYELERİ METİN YURDAGÜL MÜMSAD YÖN.KRL.BŞK DOÇ. DR. Y.BİROL SAYGI BİLGİ ÜNİVERSİTESİ EBRU AKDAĞ MÜMSAD GENEL KOORDİNATÖRÜ MERİH KORKUT MUSTAFA BILIKÇI (SULTAN ET YÖN. KRL. BŞK.) CAFER FINDIKOĞLU MEHMET ÇETİN DURUK (GIDABİL YÖN.KRL.BŞK.) OKYAR YAYALAR (ÇEVKO YÖN.KRL.BŞK.) İRFAN DEMİRYOL KADİRYE KAHRAMAN ÇÖZÜM ORTAKLARI Karadeniz Ekonomi Murat Gürsoy KIRIŞOĞLU YAYINCILIK HİZMETLERİ Kozyatağı Mahallesi, Sarı Kanarya Sokak, Byoffice Plaza, No: 14 K:7 Kadıköy/İstanbul 0216 906 00 25 BASKI: Aktif Matbaa ve Reklam Hizmetleri www.facebook/www.gidaturk.com.tr www.gidaturk.com.tr www.gidaturk.twitter.com



perspektif Necdet Buzbaş’la FARKLI AÇIDAN

Necdet Buzbaş

(TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı)

T

CUMHURİYET, DÜN VE BUGÜN

ürkiye Cumhuriyeti 94 yaşında, Cumhuriyet Bayramınızı kutluyorum.

Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte Atatürk’ün yol göstericiliğinde; “Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferlerle tetviç edilmezse husule gelen zaferler payidar olamaz, az zamanda söner.” ifadesiyle başlangıç yapan kalkınma hamlemiz zaman içinde inişli çıkışlı bir seyir izledi. Farklı sanayi politikaları arayışlarına gidildi. İlk sanayi tesisleri devlet eliyle kuruldu, uzun yıllar karma ekonomi politikaları izlendi, kamu – özel girişimci ortaklığıyla hedeflere ulaşılmaya çalışıldı. Takip eden yıllarda ihraç edilebilir malların üretilmesi hedeflendi. İthal ikameci bir yapıyla korunan Türkiye sanayinde 1960’lı yıllardan başlayarak “katma değerli sanayi üretimi” dile getirilmeye başlandı. Sanayi 1980’den sonra dış rekabete açıldı. 1995 yılında Avrupa Birliği ile Gümrük Birliğine gidilmesinin ardından dünya için üretim politikası benimsendi. Bugün Türkiye ekonomisinin gelişmiş ülkeler ligine sıçraması için teknolojisini üreten, yüksek katma değerli sanayi üretimine geçmesi gerektiği konusunda tam bir fikir birliği var. Bunun için de ARGE ve Yenilikçilik siyasi irade tarafından var güçle destekleniyor. Cumhuriyet Bayramı kutlamalarını ekrandan izlerken geçen 94 yıl içerisinde kurulan hükümetlerin programlarında genelinde sanayileşme politikaları özelinde gıda sanayinin hangi ağırlıkta yer aldığını merak ettim. 30.10.1923 tarihinde kurulan I. Cumhuriyet hükümeti başlangıç olmak üzere bugüne dek kurulan hükümet-

6 EYLÜL - EKİM 2017

lerin 11’inin programında ekonomi politikalarına hiç yer verilmemiş. Dolayısıyla gıda sanayi ile ilgili bir ize rastlamak mümkün değil. 09.07.1942 tarihinde kurulan 13’ncü hükümet programında ilk kez gıdadan bahsedilmektedir. “Bir memleket, umumi ve geniş ihtiyaçlarını bizzat kendisi istihsal edemiyorsa o memleket sulhta ve harpte yabancı iradelerin tesirinde kalabilir. Onun için biz gıda, giysi, ayakkabı, silah gibi umumi ve geniş ihtiyaçlarımızı bizzat kendimiz yetiştirmek için her fırsattan istifade ederek çalışmak kararındayız” deniliyor. 24 Mayıs 2016 tarihinde kurulan bugünkü hükümet programında ise artık genel ifadelerden kaçınılarak şirketlere hedef veriliyor. “Sanayide dışa dönük bir yapı içinde, AR-GE, yenilik ve nitelikli işgücüne dayalı yüksek katma değerli mal üreten şirketlere sahip, orta ve ileri teknoloji ürünlerde Avrasya’nın üretim merkezi haline gelmiş bir ülke olma vizyonuyla hareket edeceğiz.” Atatürk ve silah arkadaşlarının başlangıçtaki zor şartlara meydan okuyarak başlattıkları bu yolda Avrasya’nın üretim merkezi olma vizyonu ile gelişmişlik sınırlarımızı ülkece zenginleşme hedefine kilitlemiş bulunuyoruz. Nitelikli insan kaynağımız ve girişimci özelliğimiz ile bunu gerçekleştireceğimize yürekten inanıyorum. “Gençler! Cumhuriyeti biz kurduk, O’nu yaşatacak ve yükseltecek sizlersiniz.” K. Atatürk Cumhuriyetimizin 94. yıldönümü tüm milletimize kutlu olsun.



kısa haberler Ayvalık 13.Uluslararası Hasat Şenliği’nde dünya markası olma yolunda olduğuna dikkat çekildi

A

yvalık Belediyesi ve Ayvalık Ticaret odası iş birliğiyle düzenlenen 13.Uluslararası Zeytin Hasat Günleri 2-5 Kasım 2017 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Program zeytine minnet yürüyüşüyle başlayarak ve Ayvalık’a özgü çeşitli etkinliklerle devam etti. Düzenlenen panelde Ayvalık zeytin ve zeytinyağının coğrafi işareti ve Unesco mirasına girmesinin ve Ayvalık’ın markalaşması ve tıpkı sloganları gibi Ulusal hedeflerinin tüm dünya olduğuna, bu doğa harikası yerin ülkemize uluslararası arenada da katma değer yaratacağına dikkat çekildi. Ardından özellikle Ayhan Sicimoğlu ve değerli panelistler de ülkemizi dünya çapında yapılacak projelere gönüllü olarak destek vereceklerini ve bunun milli bir gö-

rev olduğunun, hep birlikte başarılabileceği mesajını da verdiler. Programın ardından TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu kapanış konuşmasında ülkemizin ilk üç gıda ürününün zeytin, fındık ve üzüm olduğunu ifade ederken Ayvalık Ticaret Odası’nın Ayvalık zeytinyağının coğrafi işaretini alması ve şimdi bunu Avrupa’da tescil ettirmek için girişimlere başladığını da sözlerine ekleyerek sürecin takibi noktasında TOBB olarak gerekenin yapılacağını belirtti. Dünyada bir çok ülkeye zeytinyağı ihracatı yapıldığını belirten Hisarcıklıoğlu 2017’de zeytinyağı ihracatımızın önceki sezona göre yüzde 216 oranında arttığını, 55 milyon dolardan 174 milyon dolara geldiğine de sözlerine ilave etti.

ULUDAĞ

TADELLE ŞİMDİ ”TÜRKIYE”

PAKETLERIYLE RAFLARDA

T

ürkiye’nin en sevilen çikolata markalarından Tadelle, ikonik kırmızı paketine Türkiye’yi taşıyor. Geçtiğimiz günlerde Milli Takım’a desteğini açıklayan ve Milli Takımlar Resmi Çikolata Tedarikçisi olan marka şimdi 7’den 70’e herkese üzerinde “Türkiye” yazılı paketlerle sesleniyor. Bu yıl başlatılan iletişim kampanyasıyla Tadelle, ambalajlarından kendi logosunu kaldırarak yerine affet, ağla, boş ver, çalış, haykır, iste, yaklaş, oyna gibi fiiller koymuş, bu şekilde 80 milyonun duygularına seslenmeyi hedeflemişti. Şimdi ise, Milli Takım ve Tadelle’yi birleştiren sponsorluk anlaşmasını takiben üzerinde “Türkiye” yazan paketler raflarda Tadelle severlerle buluştu. Yeni paketler, zevkler ve renkler tartışmasına yer bırakmaksızın herkesin ortak paydası olan bu iki ismi bir araya getiriyor, “Tadelle Türkiye el ele” sloganıyla iki kırmızı beyaz efsaneyi birleştiriyor.

8 EYLÜL - EKİM 2017

MEYVELIM’DEN %100 MEYVE SUYU!

U

ludağ İçecek’in meyvelerin tadını doyasıya yaşamak isteyenler için koruyucu, katkı maddesi ve şeker ilavesi içermeyen %100 meyve suyu çeşitleri tüketicilerle buluştu. Yeni Uludağ Meyvelim %100 Karışık Meyve Suyu ve Uludağ Meyvelim %100 Elma Suyu meyvelerin tadını doyasıya yaşamak isteyenler için raflarda yerini aldı. Türkiye’nin en sevilen lezzetlerini geniş ürün gamında bir araya getiren Uludağ İçecek, ferahlamak için farklı lezzetlerin peşinde koşanlara sunduğu Uludağ Meyvelim ailesini yeni Uludağ Meyvelim %100 serisinin iki lezzetiyle zenginleştiriyor. Uludağ Meyvelim ailesinin yepyeni üyesi Uludağ Meyvelim %100 özellikle çocukların vazgeçilmez içeceği olmaya aday.



haberler

Karma Grup Tedarikçi Denetimlerini Değerlendirdi Tedarikçi Seçme ve Değerlendirme Şartlarının Uluslararası Boyutu

U

ilgili standartların gerekliliklerini öğrenmiş ve mantığını luslararası gıda güvenliği standartlarının neredeyse tamamı, işletmelerin tüm ham madde ve ambalaj bilen, yetkin ve tecrübe sahibi denetçilerle çalışmaktan malzemesi tedarikçileri için bu tedarikçilerden gegeçer. Aksi halde, bu yetkinlik ve yeterlilikte olmayan, GFSI lebilecek potansiyel riskleri anladığı ve yönettiğini gösteve ulusal gıda güvenliği standartlarının gerekliliklerinden ren etkin bir tedarikçi onaylama ve izleme sistemine sahip haberi olmayan denetçilerin gerçekleştirdiği denetimler olmasını, hizmet tedarikçileri içinse alınan servisin uygun uygunsuzluk olarak değerlendirilecektir. olduğunu ve gıda güvenliğine karşı olası tüm risklerini etGıda sektöründe tedarikçi denetimleri çoğu kez belkili kontrollerin yerinde ve uygulanmakta olduğunu gösgelendirme denetimleri ile karıştırılır. Unutulmamalıdır ki, terecek şekilde değerlenbelgelendirme denetimleri ilgili standardirmesini şart koşmuştur. dın uygunluğunun tespitini yapar ancak Bu nedenledir ki, işletmeler tedarikçi denetimleri standarda uygunluk tedarikçileri için belgelentespitinin yanı sıra tedarikçiler üzerinde, dirme denetimlerinden mevzuat uygunluklarının tespiti, ürün farklı olarak ancak uyguspesifikasyonlarında sapma ve uygunsuzlanan standardın gereklilukların tespiti, işletmenin tüm detaylalikleri doğrultusunda bir rıyla, özellikle altyapı uygunsuzlukları ya değerlendirme prosedürü da genel olarak adına denetime gidilen ve mekanizmasını hayata firma ya da işletmenin şart koştuğu tüm geçirmektedirler. özel gerekliliklere karşı gerçekleşen uyGFSI (Global Food Sagunsuzlukların tespiti gibi amaçlardan bifety Initiative) tarafından risine, birkaçına ya da tamamına yönelik Soldan sağa Sinem Bahtiyar-Sinem Porteçene onaylanmış BRC, IFS, FSSC olarak da gerçekleştirilebilir. Bu denetim22000 gibi standartlar, bu sistemleri uygulayan ve GFSI ler sonunda 2. taraf raporlama gerçekleştirilir. Esas amaç işonaylı belgelendirme organları tarafından belgelendirilletmeyi temsilen gerçekleştirilen denetimin tedarikçideki miş işletmelerin ham madde ve ambalaj malzemesi tedatüm riskleri ortaya çıkarmasıdır. Denetçiler şüphelendikleri rikçilerinin de GFSI onaylı belgelendirme organları tarafındurumlar hakkında dahi raporlarında yorum yapmalıdır. dan belgelendirilmiş bir gıda güvenliği yönetim sistemine Özetle, tedarikçi denetimlerinin bir standardın temelisahip olmasını ya da bu yoksa standart şartlarına uyumlu ne oturması, en azından BRC ve IFS Global Pazarlar Progbir tedarikçi denetimi organize edilmesini zorunlu tutar. ramı gibi temel gereklilikler ve orta seviye gerekliliklerin Belgelendirilmiş işletmelerin ham madde ve ambayerine getirildiği programların uygulanması, denetçilerin laj malzemesi tedarikçilerinin GFSI onaylı belgelendirme GFSI onaylı eğitimler almış olması ve denetim tecrübesiorganları tarafından belgelendirilmiş bir gıda güvenliği ne sahip olmaları, belgelendirme denetimleri ile tedarikyönetim sistemine sahip olmadığı durumlarda, tedarikçi çi denetimlerinin amaçlarının iyi bilinmesi yanında bunu denetimlerinin tecrübeli ve yetkinliği kanıtlanabilir ürün çok iyi organize edebilecek bilgi birikimi ve altyapıya sahip güvenliği denetçileri tarafından gerçekleştirilmesi şarttır. denetim kuruluşları ile çalışmak, tedarikçi seçme ve değerBunun da yolu GFSI onaylı standartların Baş Denetçi eğilendirme prosedürlerine uygunluk sağlamada en önemli timini almış, özellikle ilgili üretim sektöründe tecrübeli, kriterlerdendir.

10 EYLÜL - EKİM 2017

C

M

Y

CM

MY

CY

CMY

K


Karma Grup, gıda, tarım, restoran, hazır yemek, ikram, deterjan, kozmetik, kişisel bakım, endüstriyel kimyasallar, çevre ve perakende mağazacılık sektörlerinde müşterilerinin denetim, gözetim, danışmanlık ve eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasında çözüm ortağı arayışlarında tercih ettikleri bir kuruluş olmayı, etiket ihtiyaçlarında ise onaylı tedarikçileri olmayı hedefler.


Sultan-Et: Tüketici Beklentileri Önceliğimiz Tüketicilerin beklentilerini anlayıp ve bu beklentiler doğrultusunda üretilmiş ürünlerin gıda güvenliği ve kalitesini standardize edebilmek için AR-GE ve kalite yönetim sistemlerinin çalışmalarına büyük önem veriyoruz.

S

ultan Et 1973 yılında Ankara’da kuruldu. Başlangıçta sucuk ve pastırma üretimiyle yola çıkan firmamız 2000’li yılların ortalarında yaptığı yatırımlarla ürün çeşitliliğini artırarak bugün hem et, hem de şarküteri ürünlerin tüm çeşitlerini üretmeye başlamıştır. Ülkemizdeki her evi Sultan markasıyla tanıştırabilmek gibi bir vizyonumuz var. Bunu başarabilmek için ürün çeşitliliğini artırmanın yanında ülke geneline dağılmış 5 bölge müdürlüğümüz ve bu bölgelerimize bağlı bayilik ağımızla yurt çapında ulaşılabilirliğimizi sürekli artırmaya çalışıyoruz. Firma olarak kaliteli ürünü en uygun fiyata müşterilerimize ulaştırabilme prensibimiz benzer stratejiyle çalışan ulusal discount tipi zincir marketlerle örtüşüyor. Bu kanallar aracılığıyla ürettiğimiz fermente sucuk, pastırma ve kavurma gibi ürünlerimiz yine yurdun birçok noktasına ulaşıp tüketicilerimizin beğenisine sunuluyor. Bu noktada tüketicileri bilgilendirmek adına fermente sucuk ve ısıl işlem görmüş sucuk arasındaki farka da dikkat çekmek gerekiyor. Fermente sucuklar et, yağ ve baharatın karıştırılarak olgunlaştırma odalarında uzun sürede olgunlaştırılıp içerdiği faydalı mikroorganizmalar sayesinde sindirim sisteminin gelişmesinde büyük katkı sağlamaktadır. Tüketicilerin beklentilerini anlayıp ve bu beklentiler doğrultusunda üretilmiş ürünlerin gıda güvenliği ve kalitesini standardize edebilmenin firma faaliyetinin devamlı-

12 EYLÜL - EKİM 2017

lığının sağlanmasında en temel unsur olduğunu biliyoruz. Bu nedenle de AR-GE ve kalite yönetim sistemlerinin çalışmalarına büyük önem veriyoruz. Ham maddemiz olan kırmızı et insan gelişiminde büyük önem taşıyor. Vücudumuzun sentezleyemediği ve gelişimi için dışarıdan alması gereken elzem proteinlerin hepsi kırmızı ette var. Bunun yanında bebeklikten itibaren ihtiyaç duyulan demir, fosfor gibi minerallerin temel kaynaklarından bir tanesi. Ancak öte yandan gıda sektörü içerisinde en çabuk bozulabilen ham maddelerden de bir tanesi. Bu nedenle bu kadar kıymetli ve narin bir ham maddeyi işlemek özen ve titizlik, dolayısıyla hijyenik çalışma, iyi üretim teknikleri ve iyi altyapı gereklilikleri gerektiriyor. Firmamız uygulamakta olduğu ISO 22000 Gıda Güvenliği Yönetim sistemi gereği tüm bu uygulamaları ve gereklilikleri standardize edip sürekliliği sağlamaktadır. Şu an uyguladığımız ve dokümante ettiğimiz sistemimiz Bakanlığımızca da takdir edilmiş ve hem kendi hizmet içi eğitimlerinde, hem de yurtdışı heyetlerinin ziyaretlerinde örnek tesis olarak gösterilmektedir. Bunun yanında ISO 14001 Çevre Yönetim Sitemi, ISO 18001 İş Güvenliği Yönetim Sistemi ve sahip olduğumuz helal üretim sertifikalarıyla nihai hedefimiz olan toplam kaliteye ulaşmak için sürekli çalışmaktadır.


/gurmesultan www.sultanet.com

“Sofraların Sultanı”


PROGIDA, KALDER tarafından 20.si düzenlenen kaizen ve kalite çemberleri yarışmasında Kaizen kategorisinde Türkiye 1.si oldu

H

er yıl düzenli olarak KalDer (Türkiye Kalite Derneği) tarafından yapılan, kurumlarda ekip çalışmalarının yaygınlaşması ve iyi uygulama örneklerinin paylaşılarak birbirinden öğrenme fırsatı yaratılması amacıyla “Kalite Çemberleri Paylaşım Konferansı” düzenlenmektedir. Bu konferanslarda Kalite Çemberleri ve Kaizen konusunda uygulamayı en iyi yapan ve yansıtan firmalara ödül verilmektedir. Bu sene 20’ncisi düzenlen Kalite Çemberler Paylaşım Konferansında Kaizen dalında Progıda A.Ş. Lazer Temizlik Kaizen ekibi ile proje ve saha denetiminden tam not alarak Ankara’da yapılan finallerde Türkiye birinciliğini elde etme başarısı göstermiştir. Finalist diğer Firmalar; Teksan Elektrik Yiğit Akü Coca Cola İçecek Yünsa TAİ (Türk Havacılık ve Uzay Sanayi) Roketsan ERDEMİR Çelik Kastamonu Entegre Gamak Makine Kordsa Progıda Kaizen Ekibi: Eylül Türkmen, İrem Yıldız, Songül Yakut, Sefa Aksu, Oğuz Akkaya, Yusuf Özdemir, Alim Akın, Engin Aydın, Metin Sarı, Pembe Yayla, Aykut Gören, Erhan Topkaya. Kaizen, belirli bir zaman diliminde müşteri memnuniyetinin arttırılması ve rekabet güçlerinin etkilenmesi amacıy-

14 EYLÜL - EKİM 2017

Hakan Karakaş Genel müdür

la süreçlere yönelik, çalışan, süreç, zaman ve teknolojide yavaş yavaş; fakat çok sayıda hızlı bir gelişme sağlamayı ve maliyetlerde bir düşmeyi ifade eden bir kavramdır. Kalite çemberleri bir işletmede kalite, verimlilik, etkinlik gibi problemleri analiz etmek ve çözümleri yönetime önermek için sayıları 5 ile 10 arasında değişen mavi yaka çalışanların tamamen kendi istek ve katılımlarıyla belirlenmiş zamanlarda düzenli olarak toplanan küçük çalışma gruplarıdır.



16 EYLÜL - EKİM 2017


Üretici Firma: KARİZMA BEŞLER ET GIDA SAN. ve TİC. A.Ş. Fabrika: Alipașa Mahallesi Erkoç Sokak No: 24 Silivri/İstanbul

beslersucuk.com @beslersucuk

@beslersucuk


Gıda Sektörünün Duayenlerinden, Firuz Kanatlı Son Yolculuğuna Uğurlandı 18 Ekim 2017 Çarşamba günü 85 yaşında hayatını kaybeden, Gıda sektörünün, Türk iş dünyasının ve Eskişehir’in simge ismi, ETİ Şirketleri Onursal Başkanı ve ETİ Makine Yönetim Kurulu Başkanı Firuz Kanatlı’nın kaybı, başta ETİ camiası ve Eskişehir halkı olmak üzere tüm Türkiye’de derin üzüntü yarattı. Firuz Kanatlı: Kentine ve ülkesine bağEskişehir’in ekonomik ve sosyo-kültürel gelilılığı, girişimci ruhu, yenilikçiliği ve hayırseşimine önemli katma değerler sağladı. Eskişeverliği ile anılıyor. Yaşamıyla ve gerçekleştirhir, onun büyük katkılarıyla bir Orta Anadolu dikleriyle bir öncü! Firuz Kanatlı, Cumhuriyet kenti olmaktan çıkarak, ETİ’nin genel merkezi Türkiyesi’nin ekonomik gelişiminde öncü ve tüm yatırımlarının toplandığı bir gıda enisimlerden biridir. Onun yaşam öyküsü aynı düstrisi merkezi haline geldi. İş yaşamı bozamanda Türkiye’de unlu mamuller ve çikoyunca gerek yurt içinde gerekse uluslararası lata sektörünün gelişim serüvenini, markaarenada pek çok ödülün sahibi olan Firuz laşmanın önemine ilişkin bilinç ve farkındaKanatlı, Eskişehir’de istihdama sağladığı katkı, lığın güçlenme sürecini anlatır. Hacı Ahmet Kanatlı Anadolu Lisesi, ETİ Sosyal Kanatlı, 1961 yılında temellerini attığı ETİ Bilimler Lisesi ve Eskişehir ETİ Arkeoloji Müzefabrikası ile bisküvi ve çikolata sektörünün si’nin yeniden kente kazandırılmasına yönelik modern makinalarla üretim yapmasında, fıyaptığı çalışmalarından dolayı Türkiye Büyük rın ve tesis teknolojisinin gelişiminde büyük Millet Meclisi tarafından TBMM Üstün Hizmet ETİ Şirketleri Kurucusu ve ve değerli bir rol oynadı. Türkiye’de modern Ödülü’ne layık görüldü. Onursal Başkanı Firuz Kanatlı bisküvi makine üretimi teknolojisinin ileri seviyelere ulaşması için öncülük eden Firuz Firuz Kanatlı Kimdir; Kanatlı, bugün büyük bir üretim sektörü haline gelmiş olan Firuz Kanatlı, Gümülcineli Ahmet ve Hanife Kanatlı’nın sınai kek üretimini de başlatarak unlu mamul sektörünün oğlu olarak 1932 yılında, Eskişehir’de doğdu. İlköğretimini gelişimine büyük katkı sağladı. Galatasaray Lisesi’nde tamamlayan Kanatlı, İsviçre Cenevre Üniversitesi’nde İşletme eğitimi aldı. Eğitimini tamamETİ: İlklerin markası layıp Türkiye’ye döndükten sonra iş hayatına, babasına ait ETİ’yi, Türkiye’nin “mutluluk denince akla” gelen markaolan Gümülcineli Un Fabrikası’nda başladı. Fabrikanın ismi sı yaparak benzersiz lezzetlerle 7’den 70’e herkesin sevgi ve sonradan ailenin soyadını alacak ve Kanatlı Un Fabrikası saygısını kazanan Firuz Kanatlı, Türkiye’nin ilk bebe bisküvisi, olarak faaliyet gösterecekti. Kendi işini yapma hayali, Fiilk lifli bisküvisi, ilk hazır kızarmış ekmeği, ilk hazır dilim keki, ruz Kanatlı’yı iş dalı aramaya yöneltti. Anadolu’nun merilk ıslak keki ve ilk glutensiz bisküvilerini günlük hayatımızın kezinde yer alan Eskişehir’de Türkiye’nin en büyük şeker bir parçası haline getirdi. fabrikası, Kanatlı ailesinin de un üretim tesisi vardı. Bir dostunun önerisiyle bisküvi üretmeye karar verdi. “KüEskişehir, O’nunla büyüdü, gelişti… çük mutluluklar yaratan bir fabrika” hayali ve kendi elleFiruz Kanatlı, doğduğu ve büyüdüğü, çalışma yaşamına riyle çizdiği ilk tesisin temellerini 1961 yılında atan Firuz ilk kez katıldığı kent olan Eskişehir’e hep bağlı kaldı. Kanatlı, Kanatlı, 1962 yılında üretime başladı. O dönemde sadece yıllar boyunca Eskişehir’in en büyük istihdam yaratıcılarınİstanbul’da gerçekleştirilen bisküvi üretimi, ETİ ile birlikte dan biri oldu. Hayırseverliği ve sosyal sorumluluk bilinciyle Anadolu’ya taşınmış oldu.

18 EYLÜL - EKİM 2017


anma

Bir dost kaleminden!

BİSKÜVİLER’DE AĞLAR... Necdet Buzbaş

(TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı)

Ü

lkemizde bisküvi sanayiinin kurulmasını, gelişmesini ve küresel ölçekli tanınırlığını başlatan isimler yavaş yavaş aramızdan bir yıldız gibi kayıp gidiveriyorlar. İlkin 12 Haziran 2012 tarihinde kaybettiğimiz Ülker Gıda Sanayi A.Ş.’nin kurucusu Sabri Ülker, ardından 18 Ekim 2017 tarihinde ebediyete yolcu ettiğimiz Eti Gıda Sanayi A.Ş.’nin kurucusu Firuz Kanatlı. Türkiye’nin yokluk yıllarında, ülkenin sanayileşme vizyonuna gönül vermiş bu insanlar kendi imkanlarını adeta icad ederek bisküvi sanayinin inşasına önderlik etmişlerdir. Sadece sanayici girişimci olarak kalmamış Ülker ve Eti gibi sektörün nadide iki markasını ülkeye kazandırmanın altına imza atmışlardır.

Sabri Bey ile olağan haftalık görüşmemi gerçekleştirmek üzere ofisine gittiğimde hatırlı misafiri nedeniyle beklemek üzere salona alındım. Sabri Bey, genelde misafirlerine randevu verir dolayısıyla bu tip beklemeler az olurdu. İstisnai durum, önceden saati belirlenmemiş hatırlı tanıdıklar ile yapılan görüşmelerdi. Belli ki bugün o günlerden biriydi. Bir ara odadan çıkan Sabri Bey, salonda beklediğimi görünce eliyle işaret ederek odaya davet etti, içeri girer girmez de hatırlı misafiriyle hemen tanıştırdı, Firuz Kanatlı ismini Eti ile hiç ilişkilendirmedi, bu Sabri Bey’in genel özelliğiydi. Firuz Bey’e tanışma sonrası bu ilk karşılaşmada hayranlık duydum ve yakınlık hissetim. Bu yakınlığın nedeni, sonradan öğrendiğim Gümülcineli Kanatlı Ailesinin 1924 mübadillerinden olması ile benim anne ve babamın da aynı coğrafyalardan 1924 yıllarında Anadolu’ya göç etmelerindeki yaşam öykülerinin benzeşmesi olabilir miydi?

Firuz Kanatlı ile Sabri Ülker aracılığıyla tanıştım. Yılını kesin hatırlamıyor olabilirim, ancak seksenli yılların ikinci yarısından bir yıl olduğunu tahmin ediyorum. Sabri Bey’i ziyarete gelmişti, bunu zaman zaman yapardı. Bakın bunu nasıl dillendiriyor? “Sektörün kalkınması için ara sıra konuşurduk. Rakiptik ama mesleki sorunlarımızı hatta sırlarımızı da paylaşırdık”

Evini barkını ve tüm mal varlığını terkedip Anadolu’ya yeniden hayat kurmak heyecanı ile koşulan sıkıntılı savaş yılları…

Ne büyük özgüven, gıpta edilecek özellik, karşılığı olan güven.

Tanışma faslı fazla uzamadan Sabri Bey, misafire kremalı bisküvi ambalajlama makinalarını gösterme-

EYLÜL - EKİM 2017 19


anma Firuz Bey ile son görüşmemiz Levent (İstanbul)’deki ofisinde olmuştu. Bir saati aşkın süreyle, Türkiye’deki bisküvi sektörünün bugünü ve yarını ile ilgili düşüncelerini benimle paylaştı. Hatırladığım kadarıyla kalite üzerinde anlamlı bir süre durmuş, uluslararası pazarlarda imajımızı korumak ve artırmak adına kalitenin gereklilik olduğunu vurgulamıştı.

mi istedi, misafire salon çıkışına kadar eşlik etti. Önlük ve kepleri giydikten sonra misafirimizle tesisleri dolaştık, Firuz Bey hiç soru sormadan dikkatlice makinaları izledi. Bisküvi sanayinde genelde kıta Avrupası ülkeler yapımı ambalaj makinaları kullanır. Bizim makinaların ABD’li bir firmaya ait olması dikkatini çekmiş ve çalışmalarını merak etmiş olmalıydı. Misafirimizi Sabri Bey’in odasına götürerek ayrıldım. Ertesi günü Firuz Bey’in Eti Bisküvi’nin sahibi olduğunu öğrenince epey şaşırdım, Sabri Bey’in davranışını anlamlandırmaya çalıştım ama o zaman ki anlayışım ile ikna edici bir cevap üretemedim. Hemen olmasa da makul bir zaman sonra Sabri Bey’e bu olayı hatırlatıp merakımı paylaştım. Sabri Bey, güvenin dostluklar için ön şart olduğunun altını çizerken Firuz Bey’in de tesislerini kendisine açtığını ilave ediverdi. İşte Türkiye Bisküvi Sanayinin başat ikilisi Ülker ve Eti, kurucuları arasındaki güven ve dostluk. Bugün sektörün en önemli ve öncelikli ihtiyacı. Firuz Bey, batı eğitimi almış tam bir bisküvi sevdalısıydı. İsviçre’deki eğitimi dönüşü babasına ait un fabrikasında işe başlamış, un tozlarını solurken bisküvi üretimini önce hayal sonraları 1962 yılına gelince çizdiği proje ile realize etmişti. Doğan bu çocuğu adsız bırakmamış, ETİ adı ile ödüllendirmişti. Firuz Bey, önce Galatasaray Lisesi sonrasında Cenevre’deki yüksek öğretiminin getirdiği incelik ve zerafeti kişiliğinin bir parçası olarak yansıtıyordu. Kolay yaklaşılabilir, alçak gönüllü bir beyefendilik sergiliyordu. Genelde yurtdışı fuarlara giderken yolumuz kesişir, salonun uzak ucunda olsa da çekinmeden yanına gider hal hatır sorardım. Her defasında rahmetli eşi Gülay Kanatlı Hanımefendiye “Ülker’in bisküvilerini yapan genç” 20 EYLÜL - EKİM 2017

olarak takdim edilirdim. Eğer sohbet uzayacaksa kararı o verir, ben hep dinleyici kalmayı tercih ederdim. Firuz Bey ile son görüşmemiz Levent (İstanbul)’teki ofisinde olmuştu. Bir saati aşkın süreyle, Türkiye’deki bisküvi sektörünün bugünü ve yarını ile ilgili düşüncelerini benimle paylaştı. Hatırladığım kadarıyla kalite üzerinde anlamlı bir süre durmuş, uluslararası pazarlarda imajımızı korumak ve artırmak adına kalitenin gereklilik olduğunu vurgulamıştı. 1980’ler öncesi işçi hareketlerini yoğun yaşamış bir işveren tecrübesiyle, benim Türkiye Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası (TÜGİS) Başkanlığımı bildiğinden gündemin ikinci konusu sendikalar olmuştu. Tüm Gıda İşverenlerinin TÜGİS gibi kuruluşları desteklemeleri ve yaşatmalarının bir işveren sorumluluğu olduğunu belirtirken, yasaların işverenlere tanıdığı birçok hak ve yetkilerin kullanılması veya yenilenerek yeni hak ve yetkilerin kazanılmasının işveren sendikası marifetiyle sağlanacağının geç de olsa farkına vardığını paylaşmıştı. TÜGİS olarak 2016 yılı başında başlattığımız “Duayenler Daima Yaşar” sosyal sorumluluk projesiyle gıda sanayi duayenlerini ziyaret edip gönüllerini almak, unutulmadıklarını hatırlatıp mutlu etmek üzere yola çıkmıştık. Bunu Selçuk Yaşar (Pınar), Doğan Şahin (Hacıbekir), Zühtü Kurtulmuş (Konak), Mecit Bahçıvan (Bahçıvan) ve Nevzat Dindar (Koska) gibi duayenlerle plaket vererek paylaştık. Ancak Firuz Bey’e birkaç kez uğraşımıza rağmen ulaşamayınca plaketi kargo ile göndermek zorunda kaldık. Umarım haberdar olmuştur, unutulmadığının mutluluğunu yaşamıştır. Zarif, kibar dost canlısı istisna insan. Tüm sevenlerin gibi bisküvilerin de senin için gözyaşı döküyor. Rahat uyu, Allah’ın Rahmeti üzerine olsun.



GLUTENSİZ ÜRÜNLER İLE YEMEK MENÜLERİ ÇOK DAHA ÇEŞİTLİ, ÇOK DAHA KEYİFLİ Gluten nedir, glutensiz ürünlere neden ihtiyaç duyulmaktadır? Gluten buğday, çavdar ve arpa gibi tahıllar içerisinde bulunan ve ekmeğin kabarmasına yardımcı olan bir protein grubudur. Gluten birçok insan tarafından mide-bağırsak kanalıyla sindirilebilen bir protein iken bazı kişilerde oluşan intolerans sebebiyle gluteni sindiremezler. Çölyak hastalığına sahip bu kişiler için glutensiz ürünlerden oluşan bir beslenme programını yaşam boyu uygulayabilmek çok büyük önem taşımaktadır. Gluten içermeyen ürünlerden oluşan bir beslenme tarzı sayesinde ince bağırsak dokusu yenilenir ve vücutta görülen hastalık belirtileri kaybolur. Ancak glutensiz ürünler artık sadece çölyak hastalarının beslenme programında olan ürünler olmaktan çıkmıştır. Popüler kişilerin de glutensiz yaşam tarzını takip etmeleri sebebiyle, glutenden uzak beslenme günümüzde bir trende dönüşmektedir. İREKS Özel Glutensiz Karışımları İREKS ailesi olarak 160 yıldan fazla olan geçmişimizin sağlam temelleri ile herkesin severek tüketebileceği günlük beslenme için lezzet ve çeşitlilik sunan değerli bir temel oluşturmak gayretindeyiz. Bu gayretimizi son 15 yıldır glutensiz ürünlerin daha iyi, daha kaliteli ve daha lezzetli olması adına sürdürmeye devam etmekteyiz. Çölyak hastası olsun ya da olmasın tüm aile bireyleri

22 EYLÜL - EKİM 2017

tarafından tüketilebilecek muhteşem lezzette glutensiz ekmekler ve kekler için karışımlar geliştiriyoruz. Portföyümüzde yer alan 20 farklı ürün ile glutensiz yemek menüsü oluşturmak artık çok daha kolay ve pratik bir hale gelmektedir. Glutensiz ekmek karışımlarımız ile sade ekmek, baget ekmeği, yağlı tohumlar içeren ekmek, ciabatta ekmeği, yulaf ekmeği, yağlı tohumlar içeren sandviç ekmeği, hamburger ekmeği, kızarmış hamur, peynirli atıştırmalıklar, brioche ve daha pek çoğunu yapabilirsiniz. Glutensiz pastacılık karışımlarımız ile panettone kek, hindistan cevizli ürünler, donut, Amerikan tarzı kurabiye, brownie, kek, muffin, pandispanya ve pasta kreması gibi birçok çeşidi hazırlayabilirsiniz. Glutensiz karışımlarımız unlu mamuller alanındaki uzmanlar tarafından geliştirilmekte, bulaşmaları önlemek için özel kapalı sistem konteynerlerde üretilmekte ve kapsamlı olarak test edilmektedir. Geniş ürün yelpazemizdeki yüksek kaliteye sahip lezzetli ürünlerin pişirme sonuçları da hayranlık uyandırmaktadır. Glutensiz ürünlerimizle ilgili olarak son dönemde yaptığımız faaliyetler kapsamında şeflerimiz dernek projeleri, sosyal etkinlikler ve workshop uygulamaları gibi pek çok etkinlik sayesinde daha geniş kitlelere ürünlerimizi ulaştırabilmektedirler. Glutensiz yaşam biçiminin yaygınlaşması ile birlikte üretim noktaları ve horeca kanalında da glutensiz ürünlerin satışı ve glutensiz yemek menülerinin oluşturulması artmaktadır. Bu sayede glutensiz ürünlerimizin daha geniş kitlelere yayıldığını ve keyifle kullanıldığını görmekten dolayı gururluyuz.


ÜRÜN ÇEŞİTLERİMİZ PANETTONE-MIX GLUTEN-FREE * SINGLUPLUS-MIX GLUTEN FREE *,**

Glutensiz panettone üretimi için karışım

Glutensiz ekmek üretimi için karışım

AMERICAN STYLE COOKIE-MIX GLUTEN-FREE

SINGLUPLUS VITAL DARK-MIX GLUTEN FREE *,**

Glutensiz Amerikan tarzı kurabiye üretimi için karışım

Yağlı tohumlar içeren koyu renkli glutensiz ekmek üretimi için karışım için karışım MUFFIN MIX GLUTEN FREE *,** Glutensiz kek ve muffin üretimi için karışım

BROWNIE MIX GLUTEN FREE * Glutensiz brownie üretimi için karışım

THINS MIX GLUTEN FREE ** Yağlı tohumlar içeren glutensiz ince sandviç ekmeği üretimi için karışım Glutensiz ciabatta ekmeği üretimi için SINGLUPLUS karışım CIABATTA GLUTEN FREE *,** Glutensiz ciabatta ekmeği üretimi için karışım

SINGLUPLUS OAT GLUTEN FREE *,** Glutensiz yulaf ekmeği üretimi için karışım SOFTBUN-MIX GLUTEN-FREE *,** Glutensiz hamburger ekmeği üretimi için karışım COCONUT-MIX GLUTEN-FREE Glutensiz hindistan cevizli ürünlerin üretimi için karışım SINGLUPAN GLUTEN-FREE * Glutensiz ekmek ve kek üretimi için karışım SPONGE CAKE MIX GLUTEN-FREE Glutensiz pandispanya üretimi için karışım EYLÜL - EKİM 2017 23




gıda ve AR-GE

GIDADA AR-GE’YE ÖNCE İNSAN MODELİ Uzun zaman olmuştu ki bir firmanın kapısından içeri girdiğiniz anda tüm personele yansıyan “biz burada çok mutluyuz” ifadesini yakalamayalı... Çalışanlarının mutluluğuna adanmış bir firma ve karşımızda AROMSA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yasa...

İ

şte mutluluk iksirinin başlamasına vesile olan insan odaklı yaklaşımlı bir İstanbul Beyefendisi, tıpkı 2 yıl önce de vardığım kanı. Olağanüstü bir yoğunluk sebebiyle yüz yüze tanışma fırsatı bulamamış fakat mail üzerinden yapılan röportajda kendisini görmediğim halde yazılarından ve ifadesinden de anlamış olduğum değerli insan. Bu sayımıza nasipmiş diyerek hoşça sohbetimizi sizlerle de paylaşarak bu mutluluk zincirine vesile olabilmek temennisiyle... Öncelikle dosya konumuz gıda ve AR-GE olması sebebiyle de ağırlamak istediğimiz firmanın bu konuda büyük bir AR-GE merkezi bulunuyor. Beraberinde gıda mühendislerine de önem ve değer vererek ciddi bir istihdam sağlıyor AROMSA. Ayrıca Murat Bey, Aromsa tüm personelinin %52’sinin, beyaz yakalıların da %67’sinin, direktörlerin AROMSA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yasa de %79’unun kadın olduğunu rakamsal olarak açıklayarak kadınları erkeklerden daha özgüvenli laboratuvarı, yeni ürün çalışmaları, uygulama laboratuvarı ve dinamik bulduklarını ve Türkiye’de erkek evlatmuhteşem aroma kokularıyla karşımıza çıkıyor. ların ayakları üzerinde durmayı bilmeden yetiştirildiklerine Çalışan memnuniyeti kısmında ise personelin ihtiyaç dikkat çekerek Ahmet Şerif İzgören’in “Süpermen Türkiye’de duyduğunda yararlanması için spor salonu, kütüphane ve olsaydı pelerinini annesi giydirirdi.’’ sözüyle özetledi. fabrikada meşhur ressam ve heykeltraşlara ait eserler gözüGıdada AR-GE denildiğinde AROMSA neler yapar sorumüze çarpıyor. Ayrıca İngilizce derslerinin verildiği bir sınıf muz üzerine değerli Murat Yasa verdiği yanıtta devlet teşda yer almaktadır. vikleriyle AR-GE’nin bir şey ifade etmediğini; önemli olanın insan kalitesi ve nitelikli personel olduğunu vurguladı. Aynı Ancak mutlu çalışanlar AR-GE laboratuvarlarında zamanda eğitim sistemi ve ailede eğitimde de gençlere harikalar yaratabilir kul değil birey olmanın ve devamlı sorgulama yapmalaDemek ki Murat Bey esasen sadece gıda aromaları rının öğretilmesine, ifade kullanımı, özgüven, yaratıcılık konusunda değil çalışan personelin konforu, eğitimi ve ruhunun küçük yaşlarda kazandırılmasına değindik. Bu nesosyal ihtiyaçları konusunda da büyük bir hassasiyet taşıdenlerle Murat Bey kendi mecrasıyla ilgili çoklu bir AR-GE yor. Zira ancak mutlu çalışanlar AR-GE laboratuvarlarında merkezi kuruyor kurmasına ama önce insana yoğunlaşıyor. harikalar yaratabilir. Ve demek ki ÖNCE İNSAN... AR-GE kısmında sos laboratuvarı, analiz laboratuvarı, tuzlu

26 EYLÜL - EKİM 2017


gıda ve AR-GE

DEĞERLİ BİR ANI Suat Yasa başarılı olduğu sınav sonucunda Kimya Mühendisi olmak üzere Liege Üniversitesi Belçika‘ya yollanıyor. Fakat öğrenime başladıktan kısa bir süre sonra Alman orduları II. Dünya Savaşı’nda Belçika’yı işgal ediyorlar. Öğrenime ara veriliyor. Devlet öğrencileri geri çağırıyor. Babamın normal yollardan (tren) ülkeye geri dönme imkanı yok. Bir arkadaşı ona özel bir bisiklet (hafif 3 vitesli) hediye ediyor. O da 28 günde 2850 kilometrelik Liege Istanbul seyahatine başlıyor.

Sohbetimiz ilerlerken aynı zamanda anlıyorum ki bu tabiatı Murat Bey’e kazandıran değerli babası Suat Yasa. AROMSA yapısına geçmeden önce değerli büyüğümüzü saygıyla anıyor ve Murat Bey’den anlamlı bir anıyla başlangıç yaparak dinliyoruz. Aromsa kapılarından girdiğinizde hemen gözünüze çarpan bisiklet babası Suat Yasa anısından hatıra olduğunu anlıyoruz. Şöyle ki: Suat Bey, Atatürk döneminde devletin açtığı sınavlar sonucu öğretim için yurtdışına gönderilen parlak öğrencilerden biriymiş. Bu öğrenciler tahsillerini bitirip yurda döndüklerinde 15 yıl mecburi hizmet olarak devlet şirketlerinde çalışırlardı. Suat Yasa da başarılı olduğu sınav sonucunda Kimya Mühendisi olmak üzere Liege Üniversitesi Belçika‘ya yollanıyor. Fakat öğrenime başladıktan kısa bir süre sonra Alman orduları II. Dünya Savaşı’nda Belçika’yı işgal ediyorlar. Öğrenime ara veriliyor. Devlet öğrencileri geri çağırıyor. Babamın normal yollardan (tren) ülkeye geri dönme imkanı yok. Bir arkadaşı ona özel bir bisiklet (hafif 3 vitesli) hediye ediyor. O da 28 günde 2850 kilometrelik Liege Istanbul seyahatine başlıyor. Türkiye’ye dönünce Avrupa’ya okumaya yollanan tüm öğrenciler Basra Körfezi’nden bir şileple Pasifik Okyanusu üzerinden (Atlas Okyanusu Alman gemileri ile dolu olduğundan) ABD’nin

batı kıyılarına yollanıyorlar. Babam oradan otobüsle okuyacağı North Western Üniversitesi Chicago‘ya geliyor ve Kimya Yüksek Mühendisliği diplomasını alıyor. Bazı okul arkadaşları Türkiye’ye geri dönmeyip orada kalıyorlar. O yüzden, onun en büyük korkusu benim ve kardeşimin Amerika’ya gidersek orada kalmamız idi. Bizi tatillerde hep Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde dolaştırır, ülkeniz ne kadar güzel tanıyın başka bir yere gitmeyin derdi. Devletin kendisine verdiği bursu ödemek için uzun yıllar süren bir mecburi hizmeti vardı. Dolayısı ile biz onun memuriyeti süresince devamlı Anadolu’da dolaştık. Ben onun çalışkanlığına ve dürüstlüğüne hayrandım. Hep, bu kadar emeği kendi işine verse hayatta ne kadar başarılı olacağını düşünürdüm. Aromsa’yı kurmadan önceki 6 yıllık profesyonel çalışma hayatımda da çalıştığım şirkette verilen kararların ne kadar sübjektif ve kişisel menfaatlere dayalı olarak alındığını saptadım. Kendi kendime taklidi zor, bilgi ve beceriye dayanan, yüksek katma değerli ürünler üretecek sübjektif menfaatlere göre yönetilmeyecek bir şirketin temellerini atmak için gerekli ortam ve iş konusunu kolladım. İşe başladığım 1980’ler başında, aromaların ticareti, zengin tüccarların denetimindeydi ve yurtdışından ithalatında %400 gümrük vergisi ödeniyordu. Döviz transferini normal kurdan, bankalardan yasal yollarla yapmak çok güçtü. Zira ülkede döviz kıtlığı yaşaEYLÜL - EKİM 2017 27


gıda ve AR-GE nıyordu. Gümrük vergisini ödememek için, düşük değerli faturalar düzenleyen paravan şirketler vardı. Benim durumumdaki bir adamın tüm bu olumsuz koşulları lehine çevirebileceği tek bir yol vardı; o da Türkiye’de üretim yapmak. Üretimi de yabancısı olduğum bu işi öğreninceye kadar kademeli olarak yapmak zorundaydım. Yani önce daha konsantre aromaları seyreltmekle işe başladım ve müşteriyi bir dost gibi görerek yola çıktım. Gıda sanayimizin büyükleri bana yardımcı oldular. Zira Aromsa bugün varsa, gıda sanayisinin öncüleri Ülker, Eti, Kent, Balin, Bifa, Pınar, Aroma, Tamek, Tat ve Piyale gibi

şirketlerin verdiği destek sayesinde var. Biz hepimiz beraber büyüdük. Türkiye’de gıda sanayii bugünkü seviyesine onlar sayesinde ulaştı. O yıllarda yurt dışından getirdiği uzmanlar sayesinde yeni ürünler yapan gıda sanayimiz şirketleri, bugün dünya ikinciliğine oynamaya başladılar. Bu da bir vatandaş olarak bana büyük gurur ve şevk veriyor. Üzülerek söylüyorum, bugün Türkiye’de üretim yapan yabancı sermayeli kuruluşların, Türkiye’ye pazarlama stratejileri dışında yüksek katma değerli ürünlerin gelişmesi açısından hiçbir katkıları olmamıştır. Zira Türkiye’den sadece un, şeker, süt vb. gibi harcıâlem malları almaktadırlar. Yüksek katma değerli, araştırmaya dayalı tüm ham maddeleri yurt dışından ithal edilmektedirler. - Gıdada AR-GE denildiğinde Aromsa’nın payı hakkında neler söylersiniz? Aroma sanayisinde biz, dünyadaki mevcut 550-600

28 EYLÜL - EKİM 2017

şirket arasında tonaj açısından ilk 20 arasındayız. Ürün kalitesi ve çeşitliliğinde ise dünyanın en büyük ilk 5’i ile mücadele hâlindeyiz. Türkiye ve civarımızdaki bazı ülkelerde piyasa lideriyiz ki Aromsa ve dünyanın ilk 5’i haricinde başka hiçbir firma bu başarıyı gösteremiyor. -Yeni yatırımlar hakkında da bizleri bilgilendirir misiniz? Türkiye’nin son yıllarda komşuları ile yaşadığı krizlerin mal sevkiyatımızı etkilememesi için, Almanya fabrikamızı genişletme projemiz Kasım 2017 sonunda devreye giriyor.Bu yatırımın bir amacı da , Avrupa ‘da en zor pazar olan Alman pazarında kendimizi ispat etme amacını taşımaktadır ki bu konuda da arkadaşlarımın çok başarılı olduklarını gözardı edemeyiz. - Sektörünüzde yaşadığınız sıkıntılar var mıdır? Yaşadığımız en büyük sıkıntı, kaliteli personel eksikliği... Maalesef Türkiye’de son yıllarda eğitim ve öğretim kalitesi en alt seviyede seyrediyor. Üniversite sayısı artıyor ama verdikleri mezunların bilgi seviyelerine bakınca bazen bizim dönemdeki lise öğrencilerinin daha nitelikli, daha üretken olduğu kanısına varabiliyoruz. Bunun için biz kendi elemanlarımızı kendimiz eğitme yolunu seçiyoruz. Bugün Türkiye’de 93 civarı gıda mühendisliği fakültesinin olduğu ve bunların yılda 2600 mezun verdiği söyleniyor. Ancak bu mezunlara bugün gıda sanayisinin olmazsa olmazlarını kapsayan konulardan bir sınav yapsak 50 kişiden fazlası geçerli not alamaz. Yaşadığımız ikinci büyük sıkıntı da sanayide yaşanan anlayış değişimi. Her şeyin pazarlık olduğunu zanneden ve sırf fiyat odaklı düşünen belli bir sınıfın türemesi... Kalite, dürüstlük, tüm etik kurallar bu fiyat odaklı anlayış karşısında iflas ediyor. - Üretim kriterleriniz nelerdir? Bizim için standart ürün ve kaliteli ham madde kullanımı esastır. Ham madde alımlarımızı hem Avrupa Birliği ve Türk Gıda Kodeksi normları, hem de Aromsa kalite esasları çerçevesinde gerçekleştiriyoruz. Kalite kontrol laboratuvarlarımızdaki üretim yapan ve AR-GE’deki bütün arkadaşlarımla övünüyorum. Personelimizin %22’si AR-GE laboratuvarlarında, %10 ‘u da kalite bölümünde çalışıyor. Emin olun, en ufak bir kalite değişikliğine fır-


gıda ve AR-GE

sat vermezler. 2012 yılında büyük bir atılım yaptık. Üretim hatlarımız ve laboratuvarlarımızdaki bilgisayar programlarımızı yeniledik, teknik ekipman açısından şu anda çok gelişmiş otomasyon sistemlerini kullanmaktayız. Türkiye ve ihracat yaptığımız bütün ülkelerde geçerli olan kuralları takip eden programları kullanarak ihracatlarımızda çoğu firmanın yaşadığı, kurallar arası harmoni eksikliği sıkıntılarının önüne geçiyoruz. Sırf bu işle uğraşan 6-7 kişilik bir bölümümüz var. Gerekirse iş ortaklarımıza da, dünyada cari gıda kanunları hakkında yardımcı oluyoruz. Üretimimizi tamamen otomasyona çevirdik. Ancak bu durum çokta iç açıcı değil zira şimdiye kadar hiçbir otomasyon sisteminin insan aklının gösterdiği kıvraklığa erişemediğini görüyorum. Ama son zamanlardaki personel kalitesindeki değişim bizi mecburen bu yola itiyor. - Gıda Mühendislerinin istihdamında gözlemlediğiniz sorunlar var mıdır? Bir gıda mühendisi istihdam ettiğinizde beklentileri karşılıklı olarak değerlendirdiğinizde bizlere neler söylemek istersiniz? Türkiye’de cehaletle de para kazanılabileceği için bilgiye, beceriye gereken saygı gösterilmiyor. Bugün dolaştığım bazı Anadolu şehirlerinde gıda mühendislerinin sigortasız veya asgari ücretle çalıştırıldıklarına dair duyumlar alıyorum. Tabii bu bir kısır döngü, yukarıda size üniversite mezunlarının niteliklerinin ne kadar düşük ol-

duğundan bahsetmiştim. Bugün, birçok üniversiteden konuşma yapmak için davet alıyorum. Gençlerin gelecek endişeleri üzerinde düşünmeye değer bir konu. Onlara geçmiş tecrübelerime dayanarak nasihatla, destek olmaya çalışıyorum ama bununda bir sınırı var. Bunlar bizim çocuklarımız, geleceğin Türkiye’si… Onları köle gibi görmekten vazgeçmeli, onlara destek olmalıyız. İşin bir başka yönü de daha iş hayatına adım attığı andan itibaren gençlerin hemen kendilerini dev aynasında görmeye başlamaları. Çocuk yetiştirmenin ne olduğunu toplum olarak tam kavrayabilmiş değiliz. Eğer topluma yararlı bir nesil yetiştirmek istiyorsak onların her istediklerine “evet” demek yerine, gerektiğinde “hayır” demesini öğrenmek zorundayız. Amaç çocukları besleyip ortama koyvermek değil onları eğitmek olmalıdır. Onlara paylaşmasını bilmeyen, sadece kendi küçük menfaatini düşünen insanlardan oluşan toplumların geri kalacağını öğretmemiz gerekiyor. Geçmiş yıllarda okullarda okutulan Hayat Bilgisi, Yurttaşlık Bilgisi, Aile Bilgisi, Felsefe, Psikoloji gibi dersler içerikleri açısından bugüne göre daha etkililermiş ki pratik hayatta biz onlardan daha çok yararlanırdık. Bu dersler sayesinde insanlar iyi vatandaş olmanın, sosyal çevreye karşı görevlerinin ne olduğunu, vergi vermenin önemini vb. gibi pratik hayatın olmazsa olmaz kurallarını bugüne göre daha iyi öğrenirlerdi. Bunun sonucu da toplumda yaşanan bugünkü olumsuzluklar oluyor herhalde. EYLÜL - EKİM 2017 29


gıda ve AR-GE

Türkiye’nin dünya arıcılık sektöründeki yeri hakkında farkındalığın artacağına inanıyoruz Balparmak olarak dünya gıda sektöründe bir ilki daha hayata geçirdik. Mevcut kalite takip sistemimizi Priospot teknolojisiyle bir üst noktaya taşıdık. Yeni takip sistemi ile tüketiciler, mobil cihazları üzerinden ürünlerini doğrulatabiliyor, özet analiz raporu ile hangi bitki ve çiçeklerin özlerini içerdiği bilgisine de ulaşma olanağı buluyor.

B

alparmak, 29 Eylül – 4 Ekim tarihleri arasında düzenlenen 45. Apimondia Uluslararası Arıcılık Kongresi’nin Platin Sponsoru oldu. Türkiye’nin bal ve diğer arı ürünleri alanındaki ilk ve tek, gıda alanındaki ise 8. AR-GE merkezi olan Balparmak AR-GE ve Kalite Kontrol Laboratuvarı ile ilgili detaylı bilgi almak için Altıparmak Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Özen Altıparmak ile bir araya geldik. Kendisine keyifli söyleşimiz ve verdiği bilgiler için teşekkür ederiz. En doğal besin maddelerinden biri olan balın Türkiye’deki en önemli markasısınız. Ve herkesin memleketinde bal üretilir bir şekilde. Bu konuda köylümüzü bilinçlendirmek ve kaliteli bal üretimini teşvik etmek için çalışmalarınız nelerdir? Türkiye flora çeşitliliği açısından oldukça zengin bir ülke. Dünyadaki endemik bitki örtüsünün 8’de 3’ü Anadolu’da yer alıyor. Kovan ve arıcı potansiyeli açısından dünyadaki önemli aktörler arasında yer alan ülkemiz, kovan ve arıcı sayısına rağmen kovan başı verimlilikte ortalama 17 kg ile

30 EYLÜL - EKİM 2017

maalesef sonlarda yer alıyor. Bunun önemli nedenlerinden biri de, ülkemizde yaygın olarak kullanılan geleneksel arıcılık yöntemlerinin, bilimsel ve teknolojik gelişmelerle paralel ilerlememesi. Balparmak olarak gerek arıcı eğitimlerimiz, gerek modern arıcılık tekniklerine ilişkin yayınlarımız ve sahadaki tecrübemizle geleneksel arıcılığı modern yöntemlerle geliştirmek için pek çok çalışma gerçekleştiriyoruz. 2004 yılından bu yana Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde verdiğimiz arıcı eğitimleri de bunlardan biri. Ücretsiz verilen bu eğitimler son olarak Adana, Mersin, Balıkesir, Sakarya ve İzmir’de gerçekleştirildi ve bu bölgelerde 1200’ün üzerinde arıcı ile bir araya gelindi. Bu kapsamda, Türkiye’deki arıcıları zirai ilaç kullanımı, su ve çevre kirliliği, baz istasyonlarıyla radyolojik etkileşim ve iklim değişikliği gibi arı popülasyonlarını olumsuz etkileyen nedenler konusunda bilinçlendiriyoruz. Proje kapsamında, kaliteli ve verimli üretim için arıcılara teknik eğitimler vermenin yanı sıra, ihtiyaç duyduklarında danışabilecek-


gıda ve AR-GE cım” projemiz. Proje ile bal tedarik sürecinin denetlenebilirliğini ve kontrol edilebilirliğini bir üst noktaya taşıdık. Bal tedarik zincirinde kaynakların etkin yönetimi, sürdürülebilirliği, Türkiye endemik bitki yapısının arıcılar üzerinden takip edilerek korunması hedefiyle başladığımız proje sayesinde 13 bin tedarikçi ve arıcıdan yaptığımız tedarik işlemlerini kayıt altına alıyoruz. Böylece Türkiye’nin dört bir yanından analiz etmek üzere aldığımız numuneleri kimliklendirdik ve tüm tedarik sürecimizi dijital ortama taşıdık. Balparmak olarak misyonumuz, dünyanın en mucizevi besini olan balın doğallığını ve saflığını korumak ve onu kaliteli yaşamın vazgeçilmez bir unsuru haline getirmek, böylece balın değerini Altıparmak Gıda Yönetim Kurulu hak ettiği en yüksek düzeye çıkarmak. Başkanı Özen Altıparmak Türkiye’nin lider bal markası olarak inovatif ürünler geliştiriyoruz. Bu amaçla AR-GE Merkezimizi kurduk ve 2016 leri ve ulaşabilecekleri bir sistem de kuruldu. Bu eğitimyılında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlere, kapsamını genişleterek, 2018 yılında da devam edelığı tarafından yetkilendirildik. AR-GE Merkezimiz dünyaceğiz. Baldaki kirliliğin önüne geçmek için arıcılar kadar da, teknolojisi ve donanımı açısından rakibi olmadığı gibi, paketleyici firmalara ve tüketicilere de önemli sorumluTürkiye’nin bal ve diğer arı ürünleri alanında ilk ve tek, luklar düşüyor. Paketleyici firmaların hem arıcıların mesgıda alanında 8’inci AR-GE merkezidir. Bu merkezimizde leki gelişimlerine destek vermeleri, hem de gıda güvenliyer alan ve uluslararası akreditasyon belgelerine sahip ğini odak noktalarına alarak, doğru ekipman ve uzman bir “Balparmak Araştırma ve Kalite Kontrol Laboratuvarı”nda ekibe sahip laboratuvarlar kurmaları ve ballarını birkaç kovandan sofraya kadar olan tüm süreçte ürünlerin süraşamalı analize tabi tutmaları gerekiyor. dürülebilir ve izlenebilir kalitesini, en az 92 parametrede yaptığımız analizlerle güvence altına alıyoruz. Böylece tüArıların yaşam şekillerinde hala gizli kalmış ve keticiye sunduğumuz balın saflığından ve doğallığından araştırılmaya çalışılan kısımlar var. Ve dünyamız için emin oluyoruz. arıların neslinin devam etmesi gerektiğine inanılmaktadır. Bu konuda sürdürülebilirlik açısından nasıl bir Sadece bal üretmekle kalmayıp balı içeren besleyöntem izlemektesiniz? yici farklı ürünleri de piyasaya sürdünüz. Marketlerde Arılar, yalnızca bal için değil ondan da önemlisi, çevbu ürünlere talep nasıl? Yeni ürünler için AR-GE çalışrenin korunması ve tarımsal sürdürülebilirlik için de çok malarınız var mı? değerli ve vazgeçilmez. Bu yüzden biz, var gücümüzle, 2017 yılı fonksiyonel gıdaların yükselişte olduğu bir arının varlığının korunup sürdürülmesi; dolayısıyla arıcılık yıldı. Bu kapsamdaki gıda ürünleri hem tüketicinin ihtiyamesleğinin sürdürülebilirliği için çaba harcıyoruz cına hem de damak tadına yönelik olarak ortaya çıktı ve Bunun için sürdürülebilirlik ve sosyal sorumluluk proçeşitlenmeye devam ediyor. jeleri oluşturuyor, hayata geçiriyoruz. Balparmak olarak amacımız, en az 92 parametrede Bunlardan biri; 2015 yılında hayata geçirdiğimiz “Arıanaliz ederek doğallığını ve saflığını koruduğumuz balı,

EYLÜL - EKİM 2017 31


gıda ve AR-GE yine doğal ve sağlıklı diğer arı ürünleri ile bir araya getirerek, tüketicilerimizin ihtiyacına yönelik yenilikçi ürünler geliştirmek. Apitera serisi bu anlamda, bizim inovasyon konusundaki bakışımızın bir yansıması oldu. Günlük hayatımızda geleneksel olarak kullandığımız ballı, limonlu, zencefil karışımına arıların mucizevi ürünü olan ve binlerce yıldır insanlar tarafından çeşitli amaçlarla yararlanılan propolisi ilave ettik. Propolis ve bileşikleri çok geniş spekturumlu etkileri bulunan maddelerdir. Ürünümüze tarçın, karabiber ve karanfil ilave ederek, gerek lezzet gerekse fonksiyonel özellikleri açısından kuvvetlendirdik. Apitera Zen’i vücut direncinin korunması ve elbette bunun en doğal malzemelerle, tüketicinin en kolay ulaşabileceği şekilde hazırlanmasını amaçlayarak hayata geçirdik. Balparmak olarak yeni ürün geliştirme stratejimizi, sağlıklı yaşamı benimseyen ve önemseyen tüm tüketicilerimizin ihtiyaçlarına göre oluşturmaya çalışıyoruz. Günlük yaşamlarında kolaylıkla kullanabilecekleri şekilde, bal ve diğer arı ürünlerini kullanım alanlarına göre şekillendiriyoruz. Şu an marketlerde gördüğümüz çeşit çeşit Balparmak kavanoz balları nasıl analiz ediliyor ve bu farklılık diğer bal markalarından nasıl ayrıştırılıyor? Balparmak olarak, kurulduğumuz 1980 yılından beri, Türkiye’de bal sektörünün gelişimine öncülük ediyoruz. Bundan 37 yıl önce gıda sektörünün genelinde olduğu gibi balda da henüz kayda değer bir markalaşma söz konusu değildi. Markasız, açık bal satışı pazara hâkimdi. Bu süreç boyunca sektörümüz bizimle büyüdü ve güçlendi. Bizim öncülüğümüzde tüketicilerde kaliteli, doğal ve sağlıklı bal bilinci oluşmaya başladı. Arılar tam yirmi milyon yıldır bal üretiyor. Bal, içerdiği zengin bileşenlerden dolayı bir şifa kaynağı olarak da tanımlanır. Ancak sektörde tüketiciyi aldatmaya yönelik çok farklı uygulamalar yapılıyor. Doğal ve sağlıklı olmayan bal benzeri ürünler pazara sunuluyor. İster petek, ister süzme olsun, gerçek balı sahtesinden ayırmak, uzmanlar için bile son derece zordur. En doğru, sağlıklı ve emin yol; laboratuvar analizidir. İleri teknoloji ile donatılmış laboratuvarlarda, deneyimli uzmanlarca yapılacak analizler, gerçek balın sahtesinden kuşkuya yer vermeyecek biçimde ayırt edilmesini sağlar. Biz de, Avrupa’nın en gelişmiş 4 eşdeğer bal ve arı ürünleri laboratuvarından bir tanesi olan “Balparmak Araştırma ve Kalite Kontrol Laboratuvarı”nda, konusunda uzman gıda mühendisleri, kimya mühendisle-

32 EYLÜL - EKİM 2017

ri, biyologlar ve gıda teknologlarından oluşan bir ekip ile Türkiye’nin her bölgesinden gelen balları analiz ediyoruz. Laboratuvarımız, bal ve diğer arı ürünlerini analiz eden dünyanın en gelişmiş laboratuvarı olma özelliği taşıyor. Bal ve diğer arı ürünleri, gelişmiş laboratuvar test cihazları ve uluslararası analiz metotları kullanılarak kimyasal, fiziksel, mikrobiyolojik, mikroskobik ve duyusal (organoleptic) özelliklerinin belirlenmesi açısından en az 92 parametrede analiz ediliyor. Balın elde edildiği bitki nektarlarının belirlenmesine yönelik yapılan polen analizleri ile de balın nektar kaynağı ve orijini belirleniyor. Ayrıca Balparmak olarak dünya gıda sektöründe bir ilki daha hayata geçirdik. Mevcut kalite takip sistemimizi Priospot teknolojisiyle bir üst noktaya taşıdık. Yeni takip sistemi ile tüketiciler, mobil cihazları üzerinden ürünlerini doğrulatabiliyor, özet analiz raporu ile hangi bitki ve çiçeklerin özlerini içerdiği bilgisine de ulaşma olanağı buluyor. Bal analizinin zor bir analiz olduğu bir gerçektir. Balparmak markasının yeni açtığı AR-GE Merkezi’nin analiz konusunda getirdiği yenilikler nelerdir? Bal, doğal bir gıda maddesidir. Doğal biçimde üretilir ve doğada iyi olan ne varsa, içeriğinde bulundurur. Balın doğasında zararlı madde yoktur. Ama bütün hayvansal ürünlerde olduğu gibi, bal üretiminde de üreticiler, zararlılarla ve hastalıklarla mücadele için ilaçlara başvurmaktadırlar. Bilinçsiz ilaç kullanımı, balda bazen dünya standartlarının üzerinde kimyasal bulunmasına neden olmaktadır. Balda bulunabilecek bu tür zararlı ya da yabancı maddelerin tespiti, ancak ileri teknoloji ile donatılmış laboratuvarlarda, uzmanlarca yapılacak ayrıntılı analizlerle mümkündür. Bugün, ISO 17025 uluslararası akreditasyon belgesine sahip “Balparmak Araştırma ve Kalite Kontrol Laboratuvarı”mızda, balın kimyasal, kalıntı, mikroskobik, mikrobiyolojik ve organoleptik analizleri yapılıyor. Laboratuvarda aynı zamanda arı sütü, polen, propolis gibi diğer arı ürünlerinin de doğallığı ve saflığı kontrol ediliyor. Balın kalitesini ve bu kapsamda doğal ve sağlıklı olup olmadığını belirlemek üzere; nem, asit, iletkenlik, renk, HMF (Hidroksimetil Furfural), prolin, enzim aktivitesi, şeker profili gibi kimyasal ve fiziksel özelliklerin incelenmesinin yanı sıra, İzotop Oranı Kütle Spektrometre Sistemi (IRMS) ile de bala yapılan her türlü katkı tespit edilebiliyor. Laboratuvarımız; geniş kalıntı analizi yapabilme olanakları sayesinde, naftalin, antibiyotik ve pestisitleri, en düşük miktarlarda dahi olsa, mikrogram/kg hassasiyetle


gıda ve AR-GE

tespit etme özelliğine sahip. Bu sayede tedarik ettiğimiz balın tamamen kalıntısız olduğundan kesinlikle emin olabiliyoruz. Kalite kontrol laboratuvarımızın testlerinden geçemeyen balı tedarikçiye geri gönderiyor, arıcıyı analiz sonuçları ve balının neden geri gönderildiği konusunda bilgilendiriyoruz. Ülkemizde ilk defa uluslararası arıcılık kongresi düzenlenmiştir. Siz de bu kongrenin platin sponsoru oldunuz. Kongrenin yapısı, bilimselliği ve ülkemize katkıları hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Apimondia, Arı Yetiştiricileri Birlikleri ve arıcılık sektöründe çalışan tüm organizasyonların uluslararası federasyonudur. Bilimsel, teknik, ekolojik, sosyal ve ekonomik konularda arıcılığın gelişmesini teşvik etmek amaçları ile donatılmıştır. Apimondia Uluslararası Arıcılık Kongresi’nin düzenlendiği ülke, kendi arıcılık faaliyetlerini ve arıcılık kültürünü tüm dünyaya duyurma şansı elde ediyor. Bu yüzden de Apimondia’nın Türkiye’de ilk defa düzenlenmiş olması, ülke arıcılığımızın hak ettiği noktaya gelebilmesi için de atılan önemli bir adımdı. Bu kongre ile Türk arıcılığını, ülkemizin bal ve diğer arı ürünleri alanındaki zenginliğini, Türk çam balını ve sektörümüzün geldiği noktayı,

tüm dünyadan katılımcılarla paylaşma şansımız oldu. Kongre’nin Platin sponsoru olarak, bilimsel programda, AR-GE merkezimizde çalışan uzman kadromuz 5 sözlü araştırma sunumu yaptı. 4 Ekim tarihinde, dünyanın farklı bölgelerinden gelen kongre katılımcılarını tesisimizde ağırladık. Aralarında Dünya Arıcılar Birliği Başkanı Philip McCabe’in de bulunduğu farklı uluslardan bilim insanı, arıcı ve sektör temsilcileri Balparmak AR-GE Merkezi’ni gezdi, tesisi ve yapılan çalışmaları bizzat yerinde görme şansına sahip oldu. Yine Kongre kapsamında düzenlenen Dünya Arıcılık Ödülleri 2017’de yarışma için dünyanın birçok ülkesinden gelen 420 numune, Balparmak AR-GE Merkezi laboratuvarında analiz edildi ve jürinin değerlendirmesine sunuldu. Bunu, AR-GE merkezimizin uzmanlığının, dünya arıcıları ve otorite kuruluşlar tarafından tanındığı, kabul gördüğü yönünde değerlendiriyoruz. Kongre ile Türkiye’nin dünya arıcılık sektöründeki yeri hakkında farkındalığın artacağına inanıyoruz. Tüm dünyadan bal üreticileri, paketleyici firmalar ve bilim insanları ile gerçekleştirilecek bilgi alışverişi dünya bal sektörü ve Türkiye bal sektörü arasındaki işbirliklerinin gelişmesine de zemin hazırlayacaktır. EYLÜL - EKİM 2017 33


TEDARİKÇİ DEĞİL ÇÖZÜM ORTAĞINIZ ESAROM “Bu ülke bizim ve bu ülkede faaliyet gösteren her firma da bizim. Karşılıklı bir alışverişimiz olmasa dahi üretici firmaların problemlerini çözmek, ürünlerine katma değer getirmek ve üreticilerimizin büyümelerine katkıda bulunmak her şeyden evvel bizim ülkemize olan borcumuzdur.” Bize biraz şirketinizden bahseder misiniz? Esarom Holding, gıda firmaları için aroma, emülsiyon, stabilizatör ve renklendiricilerin üretimini yapan, 70 yıllık geçmişe sahip bir fimadır. Esarom firması, Türkiye’de 2007 yılından 2016 yılına kadar distribütör kanalıyla faaliyet göstermekte iken, 2016 yılında yüzde yüz kendi sermayesiyle kurulan Esarom Türkiye ile yoluna devam etmektedir. Esarom Türkiye, 2016 yılında yeni bir ekip, yeni bir anlayış ve yeni AR-GE laboratuvarı ile faaliyete başlamıştır.

Biz Esarom olarak, içecek, şekerleme, unlu mamuller, dondurma, çikolata dahil tüm gıda maddeleri için aroma, emülsiyon, renklendirici ve stabilizatörlerin üretimini yapıyoruz. Ürünlerimiz dünyanın 60’tan fazla ülkesinde satılıyor. Bazı ülkelerde içecek sektöründe lideriz, bazı ülkelerde dondurma sektöründe, bazı ülkelerde de şekerleme sektöründe liderliğimiz var. Türkiye’de de yukarıda saydığım tüm sektörlerde ürünlerimiz kullanılmaktadır. Türkiye’deki hedefiniz nedir?

Bizim sektör için Türkiye zor bir pazar. Zira, sektörümüzde büyük cirolara sahip, çok eski ve çok değerli firmalar var. Kıyasıya bir rekabetin yaşandığı Az önce söylediğim gibi, Esarom bir sektördeyiz. Az zamanda çok işler Türkiye 2016 yılında faaliyete başladı Ahmet Uysal ESAROM Türkiye Genel Müdürü yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. ancak Türkiye’deki distribütörümüz Hedefimiz tabii ki her zaman en iyisi olmak. En iyi olmasayesinde yaklaşık 10 yıllık bir geçmişe sahip ve arkamıznın zor olduğunu ve bunu korumanın daha da zor olduda Esarom Holding’in 70 yıllık bir tecrübesi var. Esarom ğunu biliyor ve adımlarımızı buna göre atıyoruz. Türkiye’nin bünyesinde şu anda hem yönetimsel, hem de Esarom Türkiye’nin gelişiminden bahseder misiniz?

operasyonel anlamda çok tecrübeli bir ekip var ve bu tecrübeyi müşterilerimizle paylaşmak istiyoruz. Bize müşteri kitlenizden bahseder misiniz?

34 EYLÜL - EKİM 2017

Sizi rakiplerinizden ayıran ve tercih nedeni olmanızı sağlayan nedir? Az önce söylediğim gibi, sektörümüzdeki rakip firma-


larımızın tamamı çok değerli firmalar ve hemen hepsinin son derece modern ve değerli ekipmaları olan laboratuvarları ve AR-GE merkezleri var. Esarom firması olarak bizim de hem Türkiye’de, hem de yurt dışında son teknoloji ekipmanlara sahip laboratuvarlarımız ve AR-GE merkezlerimiz var. Ancak, laboratuvarlara ve AR-GE merkezlerine sahip olmak tek başına yeterli olmuyor. Eğer, işletme tecrübesine sahip, üreticinin problemlerini bilen ve üreticinin problemlerine çözüm getirebilen personelleriniz yoksa bu sahip olduğunuz teknolojik imkanların pek bir anlamı kalmıyor. Esarom Türkiye’nin Genel Müdürü olarak benim 30 yılım işletmelerin içinde AR-GE çalışmalarına önem vererek, personelin sevk ve idaresini yaparak, yeni ürünler oluşturarak ve gerektiğinde makinelerin tamirini yaparak geçti. Öte yandan laboratuvarımızın başındaki arkadaşımızın 15 yılı laboratuvarda, yeni ürün reçeteleri hazırlayarak ve mevcut ürünlerdeki problemlerin çözüme kavuşturulması için çalışmalar üretmekle geçti. Diğer arkadaşlarımızı ve tecrübelerini saymıyorum bile. Demem o ki; Esarom Türkiye olarak biz, gıda üreten işletmelerin problemlerini biliyoruz. Üreticilerin sahip oldukları ürünlerde kısa ya da orta vadede ne tür problemlerle karşılaşabileceklerini ve bunları nasıl çözebileceklerini biliyoruz. Bu yüzden diyoruz ki; “Biz aroma satmıyoruz. Biz üreticilerimizi müşteri olarak görmüyoruz. Biz, üretici firmalar için tedarikçi değil, çözüm ortağıyız.” Üretici firmalar için çözüm ortağı olarak ne tür çalışmalar yapıyorsunuz? Az önce bahsettiğim gibi, çok büyük işletme tecrübesine ve en önemlisi saha tecrübesine sahip bir ekibimiz var ve bu ekibimizin telefonları 7/24 açık. Birlikte çalıştığımız dostlarımız bunu bilir ve bizim bilgi ve tecrübemize ihtiyaç duydukları anda bizleri aramaktan çekinmezler. Kişisel tecrübenin yanı sıra son derece gelişmiş AR-GE laboratuvarlarımızda dostlarımız adına bizler çalışma yaparız, bununla birlikte firmalardaki çalışan arkadaşlar da gelip bizim laboratuvarımızda çalışma yapabilirler. Türkiye’deki laboratuvarlarda çözüme ulaşamadığımız noktada yurt dışındaki laboratuvarlarımızda ve Holding’in 70 yıllık tecrübesi ile problemleri çözüme kavuştururuz.

Esarom Türkiye’nin çözüm ortaklığı noktasında üretici firmaların sizin ürünlerinizi kullanma zorunluluğu var mı? Tabii ki yok. Üretici firmalar, Esarom markalı ürünleri kullanmasalar dahi bizim bilgi ve tecrübemize ihtiyaç duydukları noktada tüm bilgi ve birikimimizi onlarla paylaşıyoruz. Sonuçta, bu ülke bizim ve bu ülkede faaliyet gösteren her firma da bizim. Bugün için karşılıklı bir alışverişimiz olmasa dahi üretici firmaların problemlerini çözmek, ürünlerine katma değer getirmek ve üreticilerimizin büyümelerine katkıda bulunmak her şeyden evvel bizim ülkemize olan borcumuz. Esarom Türkiye’nin çalışma prensipleri hakkında genel bir bilgi verebilir misiniz? Söylediğim gibi ben dahil tüm Esarom Türkiye ekibinin telefonları 7/24 açık olduğu için telefonlarla ulaşmak çok kolay. Önceleri Esarom Türkiye olarak üretici firmaları ilk ziyarete gittiğimizde toplantı odalarında sohbetimizi ve çalışmalarımızı yapıyorduk. Şu anda geldiğimiz noktada üretici firmalar bizi direkt üretim sahasına çağırıyor ve üretimin tam ortasında çalışmalarımızı yapıyoruz. Gelişen teknoloji ile dünya küçüldü ve saklı gizli bir şey kalmadı ama yine de birlikte çalıştığımız üreticilerimiz bizim bu konuda ne kadar ketum olduğumuzu bildikleri için, bize olan güvenin temeli de buradan geliyor. Ayrıca, günümüzde hızlı olmanın, hızlı hareket etmenin ne kadar önemli olduğunun bilincinde olarak, yeni ürün reçetelerinin hazırlanmasında, numune gönderiminde, problemlerin çözümünde ne kadar hızlı olduğumuzu burada söylemeye gerek bile görmüyorum. Gıda Türk okuyucuları için söylemek istedğiniz son şey nedir? Faaliyet gösterdiğiniz sektörde en son teknolojiye sahip olabilirsiniz, son teknoloji ekipmanlarla kurulu AR-GE merkezleriniz olabilir ancak konusu ile ilgili teorik bilginin yanı sıra, işletme tecrübesine de sahip, özellikle saha tecrübesi de olan personele sahip değilseniz, bunca yatırımın çok bir anlamı kalmıyor. Aroma, emülsiyon, renklendirici ve stabilizatör üreticisi olarak Esarom Türkiye, yaklaşık 30 yıllık işletme tecrübesine sahip personeli ile üretici firmaların çözüm ortağı olarak her zaman yanında olmaya devam edecektir.

EYLÜL - EKİM 2017 35


gıda hijyeni

Yrd. Doç. Dr.

Aslı Zuluğ

Unlu Mamuller Dünyasında Alerjen Yönetimi

Gıda Mühendisi

R

isk analizi yapılırken artık fiziksel, kimyasal ve biyolojik risklerin yansıra alerjen maddelerde bir tehlike grubu olarak alınıyor ve olası riskler kapsamında inceleniyor. Gıda alerjisi en basit ifadesi ile gıdanın tüketiminden sonra vücudun bağışıklık sisteminin verdiği tepki olarak açıklanabilir ve farklı seviyelerde tüketicileri etkileyebilir. Tüketici davranışlarına paralel olarak artan ve gelişen unlu mamuller ve ekmek pazarı, başta glüten-buğday proteini olmak üzere birçok alerjenden payını alıyor ve yönetilmesi gereken önemli bir risk grubunu içeriyor. Türk tüketicisinin beyaz ekmeğe olan düşkünlüğünün yanı sıra, besin değerleri zenginleştirilmiş ve tadı çeşitlendirilmiş ürünler, gerek fırınlarda gerekse özel unlu mamul satış noktalarında tüketici ile buluşuyor. Geleneksel ham maddesi su, un ve tuz olan ekmek çeşitlendikçe, alerjen başlığı altında farklı risklerle de ilişkilendiriliyor. Etiketleme tebliğinde yer alan, 13 adet zorunlu ve çok sık rastlanan alerjen ürün gruplarından (süt, buğday, yumurta, susam, kabuklu yemişler, deniz ürünleri, kabuklu deniz ürünleri, acı bakla, soya, kereviz, sülfür, hardal) buğday, yumurta, susam, süt ve kabuklu yemişler unlu mamuller sektörünün

36 EYLÜL - EKİM 2017

Alerjen grubu içeren ürünlerin etiketlerine de gerekli önemin verilmesi, sadece içerik bilgisi değil, mevcut üretim hattında da bulaşma ihtimali olan ürünler varsa “içerebilir” ifadesi ile mutlaka tüketici ile paylaşılması gerekmektedir.

dikkat etmesi gereken alerjenlerin başında yer alıyor. Direk ham madde ya da aynı ortam ve/veya işleme hattından çapraz bulaşma bu ürünlerin izlediği yol. Ham madde kabulü, depolama, ürün transferleri, çalışanlar ve servis alanı çapraz bulaşmanın gerçekleşebileceği olası alanlar. Çalışanların eğitimi, bu eğitimlerde alerjen bilgilerinin verilmesi, doğru reçete/tarif hazırlanması ve bu reçetenin dışına çıkılmaması ile ilgili bilgiler, ürün depolama ve ayrıştırma

bilgileri yer alması gereken diğer başlıklardandır. Alerjen ürünlerin farklı kaplarda saklanması, etiketlenmesi üretim alanında ürünler arası geçişte gerekli temizliğin sağlanması yine alınabilecek önemler arasındadır. Kullanılan küçük ekipmanlar örneğin fırça, ölçek, bıçak, şekillendiriciler ve pişirme ekipmanları, hamur açma ve karıştırma ekipmanları bulaşma riski düşünülerek farklı alerjen gruplarına (norma ekmek ve glütensiz ekmek gibi) göre ayrıştırılmalı ya da çok iyi temizlenip dezenfeksiyon sağlanmalıdır. Unlu mamullerin en büyük ham maddesi buğday ve dolayısıyla glüten, buğday proteini içermeyen ürün gruplarının üretilmesi ve tüketiciye ulaştırılması, bu esnada normal glüten içeren ürünlerle birlikte üretilmemesi ve hatta aynı rafta bile satılmaması önemlidir. Alerjen grubu içeren ürünlerin etiketlerine de gerekli önemin verilmesi, sadece içerik bilgisi değil, mevcut üretim hattında da bulaşma ihtimali olan ürünler varsa “içerebilir” ifadesi ile mutlaka tüketici ile paylaşılması gerekmektedir. Alerjen yönetimi, sadece üretim aşamasının sorumluluğunda olmayıp, ürünün ham madde tedarikçilerinden başlayıp, etiket ile tüketici ayağında biten önemli bir iletişim yönetimidir.



röportaj

TÜRK FINDIĞININ GİDİŞATI İYİ DEĞİL, TÜRK FINDIĞI KAN KAYBEDİYOR, İSTİKRAR ŞART Türk fındığının önünde onlarca sorun var. Bu sorunlar günden güne artıyor. Fındık işi bir sisteme kavuşturulmadığı sürece kimsenin iyi yönde bir beklentisi olmamalı. Son yıllarda fındık hemen hemen tekelleşti. Tekelleşen bir piyasada eğer üretici geliştirilmek isteniyorsa, o üreticiyi bir birlik ya da bir kooperatif altında toplamak gerekir.

F

ındık, Karadeniz’in alın teri, can damarı, geçim kaynağı… Fındık, uçsuz bucaksız yeşil bahçelerden, dünyaya ulaşan emeğin adı… Bu emeği kalite ve üstün nitelikli hizmet anlayışıyla iç ve dış pazara süren firmalarsa Karadeniz’in yüz akı. O firmalardan biri Gürsoy. Gürsoy firmasının serüveni fındığın anavatanı Karadeniz’de, yaklaşık bir asırdır devam ediyor. Yılların birikimiyle sektörde aranan markalardan biri olmuş. Biz de Gürsoy A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Ordu Ticaret Borsası Eski Başkanı Nejdet Gürsoy ile firmanın yolculuğu, fındık üreticisinin sorunları, üzerine konuştuk. Nejdet Bey, sizi tanıyabilir miyiz? Necdet Gürsoy kimdir? Nejdet Gürsoy, her şeyden önce iyi bir Orduludur. Ordu sevdalısıdır.1955’te Ordu’da doğdum. İlk, orta ve lise öğrenimimi Ordu’da tamamladım. Almanya’da 3 yıl dil eğitimi aldım. 26 yaşımdan beri Gürsoy A.Ş.de görev yapıyorum. Bundan beş yıl önce de, üç dönem boyunca Ordu Ticaret Borsası Başkanlığı yaptım. Şirketimiz 1933 yılında kuruldu. Abim ve ben, okulumuzu bitirdikten sonra, 1986’da şirketleşerek bugünkü Gürsoy A.Ş.yi kurduk. Bir tane Organize Sanayi Bölgesi, bir tane Kumbaşı ve bir tane de Perşembe’de olmak üzere 3 tesisimiz var.

38 EYLÜL - EKİM 2017

Şirketinizi aile şirketi olarak tanımlıyor musunuz? Bu durumun avantajları ve dezavantajları nelerdir? Türkiye’de aile şirketlerinin 4 nesil sonra dağıldığını görüyoruz. Ama bunlar içerisinde kurumsal olarak faaliyet gösteren firmalar hala devam ediyor. Biz de almış olduğumuz terbiyeyi aynı şekilde çocuklarımıza aşılıyoruz. Çünkü 85 senelik bir firmayı bizden sonra gelen kuşağın da devam ettirmesi gerekiyor. Profesyonellik açısından bir aile yasasından söz edebiliriz elbette. Fındık sektörü dışında başka sektörlerde de faaliyet gösteriyor musunuz? 85 yıllık bir şirketiz ve bu şirket bizim namusumuz. Dolayısıyla bunu muhafaza edebilmek için tek sektöre


röportaj

Nejdet Gürsoy

Gürsoy A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Vekili

konsantre olduk. Önemli olan ayrı ayrı sepetler değil, tek sepetteki yumurtaları koruyabilmek. Fındığa dayalı ürettiğiniz ürünlerinizle ilgili bilgi verebilir misiniz? Yeni ürünleriniz olacak mı? Gürsoy A.Ş olarak ihracata yoğunlaşmış durumdayız.100’den fazla ülkeye ihracatımız var. Son beş senedir iç piyasaya ağırlık verdik, yeni yatırımlar yaptık. İç piyasa da vadeli yürüdüğü için dikkatli gitmek zorundayız. Ancak beş senede beklediğimizden daha fazla mesafe kaydettik. Tabi iç piyasaya sürebileceğimiz farklı ürünler bulabilmek için AR-GE çalışmaları yapmak şart. Buna ağırlık veriyoruz. Önümüzdeki yıllarda da birkaç farklı ürünle piyasaya girmeyi düşünüyoruz. Güncel fındık piyasasını analiz edebilir misiniz? Türk fındığının önünde onlarca sorun var. Bu sorunlar günden güne artıyor. Fındık işi bir sisteme kavuşturulmadığı sürece kimsenin iyi yönde bir beklentisi olmamalı. Son yıllarda fındık hemen hemen tekelleşti. Tekelleşen bir piyasada eğer üretici geliştirilmek isteniyorsa, o üreticiyi bir birlik ya da bir kooperatif altında toplamak gerekir. Ürün Borsaları, Lisanslı Depoculuk ve borsalara seans salonları yapılması gerekiyor.

Fındıkta arz fazlası Türkiye için sorun mu? Katma değer sağlamak için inovatif neler yapılabilir? Türk fındığının gidişatı iyi değil. Fındıkta sorunlar hep anlık olarak halledilmeye çalışılıyor. Bunun sonucunda da Türk fındığı kaybediyor. Mesela başka ülkelere fındık fidanı diktirilip, rakip oluşturulmaktadır. Çin, fındık fidanları dikmeye başlamıştır. Şili’de toplanan 20 milyon kilo fındık, rekolteye dâhil olmuştur. Özellikle Amerika’da fındık üzerine ciddi çalışmalar var ve bu çalışmaları bilimsel olarak yaptıkları için, ileride belki de Türk fındığının rakibi olacaklardır. Bunlar pek çok kimseye abartılı tahminler olarak görünebilir. Ancak biz sektörün içinde olduğumuz için fındıkla ilgili gerçekleri net olarak görebiliyoruz. Eğer tedbir alınmazsa, bugün yüzde 87’sine sahibiz diye övündüğümüz fındık pazarında, 2025 yılında yüzde 50’nin altına düşebiliriz. Devletin fındık politikası dünden bugüne nasıl değişti? Politikası olmayan, sistemi olmayan bir ürünün başına her sene değişik sorunlar gelecektir. Arşivlere bakın. Fındık fiyatının iyi olduğu sene basında ne bir eleştiri, ne de bir yazı vardır. Ancak fındığın fiyatı düştüğü zaman hedef hep sanayici olmuştur. Bugün fındığın tekelleşmesini EYLÜL - EKİM 2017 39


röportaj konuşmamız lazım. Eğer fındığı sadece birkaç firma ihraç ederse, üreticinin durumu ne olur bunları düşünmemiz lazım. Yabancı güçlerin yerli sermayeyle ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ülkemiz de yabancı sermayeye ihtiyaç var. Biz yabancı sermayeye karşı değiliz. Ancak devletin rekabet şartlarını koruması ve yerel firmalarımızı güçlendirecek politikalar üretmesi gerekiyor. Bugün fındığı en fazla alan bir firmanın, dünyada fındığı en fazla tüketen bir firmaya satılması bence doğru değil. Bu güçlü firmalar 1-2 yıl vadeli kontratlar yapabiliyorlar. Ancak bunu bizim yapma şansımız yok. Dolayısıyla bu da fındığı tekelleşmeye götürüyor. Bana göre fındık yüzde 90 tekelleşti. İtiraf etmek gerekir ki ilk etapta yabancı firmaların fındık piyasasında olmaları fındığın elini güçlendirmekle birlikte daha fazla pazar bulunur düşüncesi hâkimdi. Ancak görüldü ki uzun vadeli, güçlü sermaye olduğu zaman o sermayeye mevcut sanayicinin rakip olma şansı yok. Rakip olamadığın yerde de pazar kaybediyorsun. Pazar kaybettiğin yerde de ihracatın azalıyor. Bu yüzden bizim gibi sanayicilerin pazarını daraltıyorlar diyebiliriz. Fındık ihracatında en fazla satış Almanya’ya yapılıyor. Hamburg Borsası efsanesi buradan mı geliyor? Böyle bir fındık borsası yok. Bu işin tribün tarafı. İşin gerçeğine baktığımız zaman; geçmişte ticaret tırlarla değil gemiyle yapılıyordu ve uzun bir zaman alıyordu. Bu bir takım problemler yaratıyordu ve bu problemlerin çözebilmesi adına Hamburg Borsası’nda bir bölüm oluşturulmuştu. Bu bölüme müracaat ediliyor ve bir hakem tayin ediliyordu. Orada bu problemler çözülüyordu. Bu hikâye sadece bundan ibaret. En büyük müşterimiz neden Almanya? Önceleri fındığın pasta sanayi, kek sanayi ve çikolata sanayinde kullanılan kısmı genellikle Almanya’ya ihraç ediliyordu ve Almanya üzerinden de diğer ülkelere dağılıyordu. Ancak insanlar bire bir ticari ilişkiler kurmaya başladıktan sonra tabi ki o arada bir düşüş yaşandı. Almanya

40 EYLÜL - EKİM 2017

diğer ülkeler karşısında hala yüksek. Ancak yüzde 90 olan oran yüzde 60’lara düştü. Üreticiye alan bazlı destek nasıl uygulanmalı? Alan bazlı destek üreticiye sadece maddi olarak verilen bir destektir. Bakanlığın öncelikle fındık bahçelerinin envanterini çıkarttırması lazım. İtalya’da sadece fındık fidanı yetiştirip satan firmalar var. Bunlar dünyanın her yerine fındık fidanı satıyorlar ve iki sene sonra insanlar bundan ürün alıyorlar. Bizim Fındık Araştırma Enstitüsü ve Bakanlığa bağlı Tarım İl Müdürlüklerimiz var. Bunlarla birlikte çalışılarak fındık ağaçlarının gençleştirilmesi işleminin yapılması lazım. Çünkü mevcut fındık ağaçlarının ne kadar bakımını yaparsan yap, bu ağaçlar karşılığını veremiyor. Bu bahçelerdeki fındık ağaçlarının yaşları 70 ile 100 arasında. Doğal olarak bunların sökülüp gençleştirilmesi lazım. Ayrıca insanların köyden şehre inmemesi için, köyde yaşayan insanların yaşam şartlarında iyileşmeye gidilmesi ve teşvik verilmesi lazım. Özellikle Fındık Araştırma Enstitüsü ve Tarım İl Müdürlükleri’nin görevlendirilmesi ve pilot köyler seçilip bu işlere hemen başlanması lazım. Bu bizim bölgemiz için çok önemli. Çünkü bizim bölgemizde fındık, dönüm başına 100 kg. zor çıkıyor. Ama örneğin Düzce ya da Sakarya’da dönüm başına 200 kg. fındık toplanıyor. Gürcistan fındık dikti; dönüm başına 350 kg. aldı. Biz dönüm başına 100 kg. üretip buradan 800 TL kazanırken, diğeri yine bir dönümden 2 bin 400 TL kazanıyor. Onunla rakip olma şansın yok. Doğal olarak bizim üretecimizin fındık işinden bir kenarda para biriktirme imkânı yok. Ancak bu sorunu oturarak çözemeyiz. Örneğin fındık ocaklarının arasında binlerce hektarlık toprak var. Bu alanlarda fındık üreticisine yan gelir sağlamak için üretilebilen ürünlerin araştırmasını yapmak lazım. Ancak bunun araştırmasını üretici yapamaz. Bunun araştırmasını Fındık Araştırma Enstitüsü ve Tarım İl Müdürlükleri’nin yapması lazım. Bir pilot köy seçeceksin, bu işlemi yapacaksın. Baktın ki bu iş tuttu devam edeceksin. Ben üreticiyi savunuyorum. Çünkü ben de bir üreticiyim. Fındığın toplanmasından, patos aşamasına ve çuvala konulmasına kadar ki bütün aşamaları biliyorum ve üreticiye hak veriyorum. Eğer birileri bunun tersini savunuyorsa, buyursun


röportaj fındık yetiştirsin. O zaman gerçeğin ne olduğunu öğrenir. Bizim Enstitü ve İl Müdürlükleri dışında üniversitemiz de var. Onu da işin içine katabilir miyiz? Özellikle artık ziraat fakültesinin fındıkta ağırlığını ortaya koyması gerekiyor. Bu fakültenin de ziraat odaları ile işbirliği yapması gerekiyor. Hatta biz sanayicilerle ortak çalışmalar yapması gerekiyor. Tahmin ediyorum Rektörümüzün böyle bir çalışması var. Belki önümüzdeki zamanda böyle bir çalışma yapılabilir. Ordu ekonomisini genel anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz? Ordu ekonomisi fındığa endeksli. Şu anda ekonomi durgun. Küçük esnaf ve zanaatkârların ticaret hacmi çok sığ. Bunu kırmak için sanayiciye sanayici gözüyle bakmak lazım. Bu sanayicilerden, Ordu daha fazla nasıl geliştirilebilir diye görüşler almak lazım. Yahut Ordu ekonomisinin turizm odaklı olmasını istiyorsanız ona göre davranmanız lazım. Buna kimsenin itirazı olamaz. Eğer sanayiciye Organize Sanayi Bölgesinde bir yer tahsis edemiyorsanız sanayici burada ne yapabilir ki? Dışarıdan sanayici bu bölgeye niçin gelmiyor? Buraya örneğin Sabancı ya da Koç gelse, onlara verebileceğimiz 100 dönümlük bir arazimiz var mı? Ben Selimiye Mahallesi’nde büyüdüm. Şu anda Ordu’dayım. 6 sokak ötede de mezarlığım var. Biz bir yere gitmiyoruz. Bizim amacımız kimseyi tenkit etmek değil. Bizim amacımız Ordu’nun her alanda daha güçlenmesi için elimizden geleni yapmak. Bizden sonraki nesiller için hep beraber çalışmamız lazım. Mevlana’nın bir sözü var: “Çobanla bile sohbet edeceksin, hiçbir şey öğrenmezsen davar gütmesini öğrenirsin.” Bu işler istişare etmeden olmaz. Ben, birlikte çalıştığım işçilerimle haftalık toplantı yapıyorum. Kimi zaman bana “Sen yanlışsın.” diyorlar. Ben de bakıyorum ve bazen bunu kabul ediyorum. O yüzden eleştiriye açık olmamız lazım.

Ertelenen Ticaret ve Sanayi Odası seçimlerinde sizin de isminiz geçti. Bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyiz? Bana Ticaret ve Sanayi Odasına girmeyi düşünür müsünüz diye soruldu. Benim orada bir arkadaşım var, Servet Şahin. Bizim yetişme tarzımızdan dolayı koltuk için arkadaş satmak yok. Odanın iyi ya da kötü şekilde idare edilmesi tartışılır. Bunu düşünmesi gereken Ordu’nun sanayicisi, işadamı ve esnafı. Başkanı onlar seçecek. Eğer bu iş hatır gönül işiyle yapılacaksa yine değişen bir şey olmayacaktır. Ancak Ordu için faydalı bir şeyler yapılmak isteniyorsa, beni de bırak, arkada bir sürü okumuş kültürlü genç insanlar var. Ben 26 yaşımdan beri sivil toplum teşkilatlarının içerindeyim. Abilerim beni zorla oralara götürdü. Ben üç dönem Ticaret Borsası Başkanlığı yaptım. Daha fazla süre de başkan olabilirdim. Ancak benim artık oraya verebileceğim fazla bir şey kalmadı ki. Artık yapabileceğin bir şey yoksa o koltuğu senden sonra geleceklere bırakman gerekir. Benim sorunum koltuk değil. Ancak bizim sorunlarımızı çözecek, gerekirse Ankara’ya iletip çare arayacak kişinin başkan olması gerekir.

Son olarak söylemek istediğiniz şeyler var mı? Ordu’da eğitim, sosyal, kültür alanında gelişmelerin olması için, siyaset üstü bir lobinin olması lazım. Görüşleri ne olursa olsun… Bu lobinin bir de ita amirinin olması lazım. Görüşlerin, fikirlerin bu ita amirinin süzgecinden geçmesi lazım. Kısacası fikir havuzunun oluşması lazım. EYLÜL - EKİM 2017 41


yeşil vadi

Necdet Buzbaş

BİR KONFERANSIN ARDINDAN

(TÜGİS Yönetim Kurulu Başkanı)

T

ürkiye Gıda Sanayii İşverenleri Sendikası (TÜGİS) ile Sürdürülebilirlik Akademisi (SA) işbirliğinde düzenlenen “Sürdürülebilir Gıda Konferansı” 18 Ekim 2017 tarihinde gerçekleştirildi. Yirmi bir oturumun yer aldığı konferansa Food Drink Europe’dan davetli Genel Müdür Mella Frewen de konuşmacı olarak katıldı. Sürdürülebilir Gıda Konferansı’nı 16 Ekim ile başlayan Dünya Gıda Günü haftasına denk getirmeye çalışıyoruz. Dünya Gıda Günü, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından 1980 yılından beri düzenlenen bir etkinlik. Ana tema dünyada var olan açlık sorununa dikkat çekmek, topluma mesaj vermek. Görüldüğü kadarıyla bu mesajların aç insan sayısını azaltmada pek etkin olmadığı, giderek artan açlık sorununun tüm ülke ve insanlığı tehdit eder ölçülere varacağını gözlemliyoruz. Bu nedenle Sürdürülebilir Gıda Konferansı ile gıdanın sürdürülebilirliğini her yönüyle tartışmaya açtık, gıda sistemlerinin dönüşümü ile nasıl çözümler üretilebileceğini her

42 EYLÜL - EKİM 2017

boyutuyla araştırır olduk. Sürdürülebilirlik sözlük anlamıyla kesinti ya da azalma olmadan varlığını devam ettirebilme kapasitesi olarak tanımlanıyor. Yer kürenin kaynaklarını yenilenebilir ve sonlular olarak sınıflandırdığımızda sözlük anlamındaki sürdürülebilirlik hemen hemen imkansız görünüyor. Gıda üretiminin yenilenebilir tarafta yer alması sevindirici olmakla birlikte onun önünde de aşılması gereken önemli engeller yer alıyor. Dünya nüfusundaki artış, gelişmekte olan ülke vatandaşlarının karbonhidrat ağırlıklı beslenmeden protein ağırlıklı beslenmeye yönelmeleri, artan refah düzeyine paralel artan konforizm, enerji ve yakıt tüketimleri hemen sıralanabilecek önemli sorunlar. Küresel Ayak İzi Ağı, 1987 yılından beri önemli bir tespit yapıyor, dünya limit aşım gününü hesaplıyor ve kamuoyu ile paylaşıyor. İnsanlığın doğa üzerinde-


yeşil vadi Dünya gıda üretiminin üçte biri yani 1.3 milyar tonu israf edilmekte, bunun parasal değeri 1 trilyon dolarlara ulaşmaktadır. Bu tutara yakıt, gübre, su, zirai ilaçlar ve emek kayıplarını da ilave ettiğimizde kayıplar bambaşka bir boyuta taşınıyor.

ki yıllık talebinin, dünyanın bir yılda sağladığı kapasiteyi aştığı gün “Dünya Limit Aşım Günü” olarak tanımlanıyor. 1987 yılında 19 Aralık olarak belirlenen Dünya Limit Aşım Günü, otuz yıl içinde bu yıl 2 Ağustos’a kadar geriliyor. Üretim ile tüketim arasındaki bu dengesizlik “gelecek nesilleri gözeterek tüketim” ilkesiyle nasıl bağdaştırılabilir? Eğer tüm dünya halkları olarak çaba göstermezsek çok uzak değil 2050 yılında yaşamın iflasa gideceğini bilim insanları haykırıyor… Sürdürülebilir gıdanın başlangıç süreci birincil üretimde de çözümünü kesin bilemediğimiz, beklenilmeyen sonuçları karşısında çaresiz kalabileceğimiz önemli sorunlarla karşı karşıyayız; küresel ısınma ve bunun yol açtığı iklim değişikliği, su kaynaklarının yetersizliği, tarıma elverişli alanların giderek azalması belli başlıları. Çok iyimser görüşler bugün üretilen gıda maddelerinin 11 milyar insanı besleyebileceğini söyleseler de gelecek yirmi beş yılda hiçbir şeyin değişmediği varsayıldığından bu görüşe itibar etmek oldukça zor. Kaldı ki üretimi yapacak insan faktöründe de radikal değişimler yaşanıyor. Dünyada kentlerde yaşayanlar ile kırsalda yaşayanların oranı hemen hemen eşitlendi, ülkemizde ise kentlerde yaşayan nüfus yüzde 73 oranı ile epey ara ileride. Türkiye kırsal nüfusu azalan ülkeler sıralamasında dünya da 9’ncu. Ülkemizde tarımla uğraşanların yaş ortalamasının 52’yi geçiyor olması başka bir endişe kaynağı. Üretimin sürdürülebilirliği yani birincil üretim için kuşaklar arası aktarılan bilgi ve deneyim, teknoloji kadar önem taşıyor. Kırsaldan kente kaçış sözünü ettiğim entelektüel hafızanın da yitirilmesine neden olmaktadır.

Sürdürülebilir gıdanın önündeki bir başka engel de tüketici davranışı kaynaklı, yani israf. Gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler fark etmiyor, nedeni farklı olsa da israf var. Dünya tahıl üretiminin yüzde 30’u, sebze ve meyvelerin yüzde 40-50’si, yağlı tohumların yüzde 20’si, et ve süt ürünlerinin yüzde 30’u israf ediliyor. Dünya gıda üretiminin üçte biri yani 1.3 milyar tonu israf edilmekte, bunun parasal değeri 1 trilyon dolarlara ulaşmaktadır. Bu tutara yakıt, gübre, su, zirai ilaçlar ve emek kayıplarını da ilave ettiğimizde kayıplar bambaşka bir boyuta taşınıyor. Küreselleşmiş ticarette gıda ürünleri küresel ölçekte yer değiştiriyor. Bir gıda maddesi ortalama 1000 mil seyahat ediyor. Bunun bedeli fosil yakıt kaynaklı sera gazı salınımlarında artış ve küresel ısınmaya davet… Tüketim alışkanlıklarımız çok paydaşlı sorunlar yumağı. Türkiye’de yaşayan bir vatandaşı Afrika’dan gelen muzu yemekten nasıl vazgeçirebilirsiniz? Veya ABD’den gelen soya fasulyesini reddederseniz beyaz et üretimini nasıl sağlarsınız? Sorun tüm ülkeler için geçerli. Küresel ısınma, iklim değişikliği ve sürdürülebilir gıda konusunda gıda üretimi yapan özel kuruluşlara büyük sorumluluklar düşüyor. Paris Anlaşması’na imza koyan devletler yükümlülüklerini özel kuruluşlar olmadan gerçekleştiremeyeceklerini fark etmişler ve iş birliğine gitmektedirler. Ülkemizde de gıda sanayinin kurumsallaşmış şirketleri iş modellerini sürdürülebilirlik gerçekliğine göre yeniden kurgulamaktadırlar. Sürdürülebilir gelecek için tüm paydaşlar ile yaşanan Dünya Gıda Günü buluşmasında, gerçekleştirilen 3’ncü Sürdürülebilir Gıda Konferansında sektörde farkındalık yaratmak ve gıda sistemlerinde sürdürülebilirlik dönüşümünü hızlandırmak amacıyla iş dünyası, kamu, akademi ve sivil toplum kuruluşlarından yoğun katılımla başarı hikayeleri ve yol gösterici deneyimler paylaşıldı. Umarım yararlı olmuştur. Sürdürülebilir Gıda Konferansının dördüncüsünde buluşmak üzere… EYLÜL - EKİM 2017 43


yeşil vadi

GELECEK İÇİN İYİ YATIRIM Cargill olarak bu konjonktürde, dünyayı beslemek gibi kararlı bir hedefimiz var. Yani sürdürülebilirlik, Cargill için klişe bir kelimeden daha fazlası. Dünyanın güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde beslenmesinde lider olmak istiyoruz.

C

argill Gıda Ortadoğu, Türkiye ve Kuzey Afrika Kurumsal İlişkiler Direktörü Dr. Ediz Aksoy’dan, şirketin sürdürülebilirlik yaklaşımıyla ilgili görüş ve bilgiler aldık. Aksoy, “Cargill olarak sürdürülebilirlik açısından 2030 hedeflerimizi şimdiden belirledik. Hedeflerimiz doğrultusunda; güvenli ve besleyici gıdalara erişimin arttırılması, tedarik zincirlerimizdeki bağımsız orman açma faaliyetlerinin ortadan kaldırılması ve küresel ilkim değişikliği sorununa kalıcı çözümlerin geliştirilmesi için çalışıyoruz. Ayrıca dünya genelinde 10 milyon çiftçiye sürdürülebilir tarım uygulamaları eğitimi vermeyi amaçlıyoruz” diyor.

Dr. Ediz AKSOY Cargill Gıda Ortadoğu, Türkiye ve Kuzey Afrika Kurumsal İlişkiler Direktörü

44 EYLÜL - EKİM 2017

Sürdürülebilirlik, Cargill için ne ifade ediyor? Cargill, 1865 yılında kurulmuş ve bugün itibarıyla dünya genelinde 155 bin çalışanı olan, ağırlıkla gıda alanında faaliyet gösteren çok uluslu bir firma. Bu anlamda yerelde üretim yaptığımız böl-


yeşil vadi

gelerin ve global ölçekte dünyanın sürdürülebilirliğine büyük bir önem veriyoruz. Cargill olarak sürdürülebilirlik üzerinde en çok çaba harcadığımız konulardan biri. Tarladan sofraya giden bağlantıyı sağlamayı görevimiz olarak görüyoruz. Giderek daha şeffaf hale gelen dünyamızda hammadde tarafında üreticiler de, nihai ürün tarafında tüketiciler de artık daha fazla şeffaflık bekliyor. Ürünlerin içeriğini oluşturan bileşenlerin nereden geldiğini ve nasıl yetiştirildiğini bilmek istiyorlar. Biz de bu hassas ihtiyaca saygılı, güvenilir ve sürdürülebilir çözümler sunuyoruz.

mek, dünya genelinde 10 milyon çiftçiye sürdürülebilir tarım uygulamaları eğitimi ve daha iyi pazar erişimi sağlamak başlıkları altında toplayabiliriz. Cargill, 2030 sürdürülebilirlik hedefleri adına hangi faaliyetlerde bulunuyor? Örneğin gıda erişimi için neler yapıyorsunuz?

Sürdürülebilirlik hedefleriniz nelerdir? Tarım ve dünya genelindeki gıda sisteminin 2050 itibarıyla azalan toprak ve su kaynaklarını kullanarak 9,7 milyar insanı beslemesi öngörülüyor. Potansiyel bir küresel gıda krizinin önlenebilmesi için önümüzdeki 30 yılda tarımsal üretimde %70’lik bir artışa ihtiyaç var. Verimlilik, yazılım, iletişim, lojistik ve teknoloji alanlarındaki gelişmeler sayesinde tarımsal inovasyonun hızı son 10-15 yıllık dönemde arttı. Son dönemde tarımsal inovasyona dönük özel yatırımlar, verimliliği ciddi şekilde artırıcı yeni teknoloji ve üretim teknikleri ortaya çıkardı. Cargill olarak bu konjonktürde, dünyayı beslemek gibi kararlı bir hedefimiz var. Yani sürdürülebilirlik, Cargill için klişe bir kelimeden daha fazlası. Dünyanın güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde beslenmesinde lider olmak istiyoruz. Sürdürülebilirlik açısından 2030 hedeflerimizi şimdiden belirledik. Bu hedeflerimizi; artmakta olan dünya nüfusu için güvenli ve besleyici gıda erişimini artırmak, tedarik zincirlerimizde orman açma faaliyetlerini ortadan kaldırmak ve iklim çözümlerini geliştir-

Cargill, World Food Program USA (Dünya Gıda Programı ABD) ile önümüzdeki 2 yıllık dönemde Honduras, Kenya ve Endonezya’daki 100.000 öğrencinin faydalanacağı 1 milyon dolarlık okul yemeği programını başlattı. Beslenme eğitimini, meyve ve sebzelere erişimi, diyabet önleme çalışmalarını ve gıda güvenliği önlemlerini desteklemek için Feeding America aracılığıyla 3 milyon dolarlık bir hibeyi duyurdu. Avrupa’da ise Cargill, gıda ve beslenme güvencesinden yoksun 43 milyon insanın bir kısmına ulaşmak için, Avrupa Gıda Bankaları Federasyonu ile birlikte gıda bankası yöneticilerine yönelik bir eğitim programı geliştirilmesine yardımcı oldu.

EYLÜL - EKİM 2017 45


yeşil vadi Sürdürülebilirlik hedefleriniz içinde tedarik zincirine dair planlarınız nelerdir? Sürdürülebilir Tedarik Zinciri, önem verdiğimiz bir gündem maddesi. Gıda sektöründe hangi ürünü sürdürülebilir şekilde üretirseniz üretin, uygun koşullarda ve zamanında ihtiyaç sahibine sunamazsanız, başarmış sayılmazsınız. Cargill için sürdürülebilir ürünlerin üretimi kadar sürdürülebilir tedarik zinciri de önem taşıyor. Gelişmekte olan sürdürülebilir tedarik zincirlerindeki hacmimizi, global görüşlerimizi ve ilişkilerimizi güçlendirmek için özgün bir konuma sahibiz. Orman açma faaliyetlerini tedarik zincirlerimizden tamamen uzaklaştırma hedefimize bir başlangıç noktası oluşturması amacıyla son dönemde Cargill’in 1.900 tedarik bölgesindeki 166 milyon hektarlık alanının haritası çıkarıldı. Sürdürülebilirlik vizyonunda Cargill, çiftçiler için ne yapıyor? Cargill olarak özellikle birlikte çalıştığımız çiftçilerin gündelik yaşamlarını ve sürekli gelişim içinde olduklarını biliyoruz. Nasıl çalıştıklarına dair net bilgi elde edebilmek için onların uygulamalarını akılcı bir şekilde doğrulamamız gerekiyor. Bu nedenle çiftçiler ile yakın temas halindeyiz ve ilerlemelerini destekliyoruz. Yaşam koşullarını iyileştirmeye çalışıyoruz. Çocukları için okullar inşa ediyoruz. Yerel çiftçi eğitimleri düzenliyoruz. Üretim bölgelerinde yer alan takımlarımızdaki uzmanlarımız ise bölgesel tedarik zincirlerimizdeki kooperatiflerimizle yakın şekilde çalışıyor ve gelişmelerini takip ediyorlar. Cargill, geride bıraktığı 2016- 2017 mali yılında verimliliği artırmak ve yerküreyi korumak için 650.000 çiftçiye en iyi tarım uygulamaları eğitimi verdi. Sürdürülebilirlik adına Cargill Türkiye ne gibi yatırımlar yapıyor? Bugüne kadar enerji ve su verimliliği alanlarında Orhangazi Fabrika’mızın kurulum aşamasından itibaren başlayan ciddi yatırımlar yaptık. Atık Arıtma Tesisi, izlenebilir su yönetimi, biyogazdan elektrik üretimi gibi pek çok sürdürülebilir projeyi tamamlayarak kaynaklarımızı verimli

46 EYLÜL - EKİM 2017

hale dönüştürdük, koruma altına aldık. Fabrikası’nda geliştirmiş olduğumuz Atıktan Türetilmiş Yakıt Projesi (ATY) ile yıllık 1000-1700 ton civarında olan atık çamurun içeriğindeki %20-25 oranında olan su miktarını, güneş enerjisini kullanarak %50-60 seviyesine çıkarttık. Bu sayede toplam atık çamur miktarımızı %50 oranında azalttık. Proje ile kuru madde oranı yükseltilen organik içerikli biyokütle atığı olarak değerlendirilen arıtma çamurumuz, Atıktan Türetilmiş Yakıt (ATY)olarak değerlendirilmek üzere 2016 Ağustos ayı itibarıyla Bursa Entegre firmasına bertaraf edilmeye başlandı. Bursa Entegre, kendi tesislerinde atığımızı enerjiye dönüştürdü ve oluşan kömür, çimento fabrikalarının yakıt ihtiyacını karşılamaya başladı. Atık çamurunu güneşte kurutmak için Orhangazi Fabrika’mıza ilave yatırım ile 1.600m² alana sahip olan bir kurutma tesisi kurduk ve gerekli makine ekipman alımlarını yaptık. Proje gerçekleştirilmemiş olsaydı şirketimize ortalama yıllık %193’lük ek maliyet getireceği gibi, bertaraftı için harcanacak enerji de ülkemizin enerji kaynaklarının ilave yatırım ile verimsiz kullanılmasına sebep olacaktı. İzle-Kazan-İyileştir Projemiz ise Orhangazi Fabrika’mızdaki üretim süreçlerinde kullanılan su verimliliğini artırmak üzere 3 kategorideki çalışmalardan oluşuyor. İlk olarak ölçme ve takip sistemi ile fabrika su kullanım miktarımızı anlık izlenebilir hale dönüştürdük, sonra fabrika atık su miktarımızı geri kazanım projeleri ile ciddi oranda azalttık ve son olarak da optimizasyon projeleri ile üretim süreçlerinde kullanılan suyu en verimli hale getirdik. Su verimliliği projelerimiz 7 yıldır sürdürülebilir olarak devam etmektedir. Özellikle ülkemizdeki yatırımlarımızda belirlediğimiz 5 yıllık hedeflerimizi son dönem itibarıyla ilk 1-2 yıl içerisinde yakaladık. Bursa ve Balıkesir’deki fabrikalarımızda önemli geri kazanım ve verimlilik projelerini hayata geçirdik. Hatta geçtiğimiz yıllarda Bursa Fabrikamız, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından Enerji Verimli Endüstriyel Tesis ödülüne layık görüldü. Balıkesir fabrikamız, CO2 salımını bu yıl itibarıyla %50 oranında azalttı. Enerji, su ve çevre yatırımlarımız devam etmektedir.



Gıdanın sürdürülebilir geleceği için tarımda istihdam desteklenmeli Sürdürülebilirlik Akademisi ve Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası–TÜGİS’in öncülüğünde düzenlenen Sürdürülebilir Gıda Konferansı, bu yıl da gıda sektörünün önde gelen isimleri ve otoritelerini bir araya getirdi.

H

er geçen gün artan dünya nüfusuna sağlıklı, güvenilir ve ulaşılabilir gıda hedefi doğrultusunda sektörde farkındalık yaratmak ve gıda sistemlerinde sürdürülebilirlik dönüşümünü hızlandırmak amacıyla iş dünyası, kamu, bilim ve sivil toplum alanlarından ulusal ve uluslararası uzmanlar, bu yıl 3. kez Sürdürülebilir Gıda Konferansı’nda bir araya geldi. Sürdürülebilirlik Akademisi ve Türkiye

Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası–TÜGİS’in öncülüğünde; Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) katkılarıyla gerçekleştirilen konferans, sürdürülebilir gıdanın geleceğinin konuşulduğu uluslararası bir platforma dönüştü.

48 EYLÜL - EKİM 2017

Kara gün; 2 Ağustos Sürdürülebilirlik Akademisi Yönetim Kurulu Başkanı Murat Sungur Bursa, konferansın açılış konuşmasında “Öncelikli hedefimiz, dünyada her sektöre damgasını vuracak sürdürülebilirlik kaygısının iş modellerine entegre edilmesini sağlamak… Bu nedenle üç yıldır TÜGİS iş birliğiyle Sürdürülebilir Gıda Konferansı’nı topluyor; tüm paydaşlarla birlikte kaynakları sürdürülebilir şekilde kullanmanın yollarını arıyoruz.” dedi. Araştırmacıların 7 milyar insanın tüm değerli kaynakları tüketeceği günü tespit etmek için çalışmalar yaptığını belirten Bursa, “20 yıl önce bu tarih Eylül ayının sonlarına denk gelirken, bu yıl 2 Ağustos oldu. Bu, ‘kara gün’ olarak tarihe geçti. Biz 2 Ağustos’tan bu yana krediden yiyoruz ve bu krediyi bizim yerimize kimse ödemeyecek! Ana sermayemiz hızla tükeniyor. Örneğin; dünyadaki gıda atıklarını yarıya indirirsek bu tarih bir hafta ileriye kaydırılabilir. Bu da bize kaynakları sürdürülebilir şekilde kullanmamız gerektiğini gösteriyor.” şeklinde konuştu. Türkiye Gıda Sanayi İşverenleri Sendikası (TÜGİS) Başkanı Necdet Buzbaş da açılış konuşmasında, dünyada açlığın alınan tüm önlemlere rağmen artmaya devam ettiğini vurguladı. Buzbaş, “1996 yılında dünyada 900 milyon olan insan sayısı, 2016 yılına geldiğimizde 815 milyondu. Son 10 yıldır savaşlar, göçler, doğal afetler nedeniyle açlık tedricen artışa geçti. Bugün artık 7,5 milyar insan için gıda güvenliğinin tartışılmasının zamanı geldi. Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri 2030’a kadar açlığın sıfırlanmasını öngörüyor. Ancak artan talebe karşın arz


azalıyor. Böyle devam edersek 2050 yılında gıda bakımından iflasa gideceğiz.” dedi. Türkiye’nin kırsal nüfusu artan ülkeler arasında 9. sırada yer aldığını kaydeden Buzbaş, genç nüfusun tarıma yönlendirilmesi konusunun önemle tartışılması gerektiğini dile getirdi. Çözüm daha fazla üretmek değil; gıda atık ve kayıplarını azaltmak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürü Dr. Nevzat Birişik, 2010 yılında dünyada ilk kez şehirde yaşayan nüfusun kırsaldaki nüfusu geçtiğine dikkat çekerek, “Ya kırsal kesime refahı taşımalıyız ya da kentteki nüfus bu maliyeti paylaşmalı…” dedi. Türkiye’de gıda fiyatlarının yüksekliğinin sürekli tartışıldığını belirten Dr. Birişik, katılımcılara “Sizce Türkiye’de gıda pahalı mı?” diye sordu ve şunları söyledi: “Pahalı olan bir şey değerli olur. Değerli olan da çöpe atılmaz. Dünyada bir milyara yakın insanın açlık çekmesinin nedeni üretimin azlığı değil! Daha fazla üretmek de rasyonel ve mümkün değil! Bugün tüm dünyada üretilen 4,5 milyar ton gıda aslında 12 milyar nüfusu besleyebilir. Bunun için gıda atık ve kayıplarını mutlaka azaltmalıyız.” “Kırsal kalkınmayla göçleri önlemek mümkün” Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Türkiye Temsilci Yardımcısı Dr. Ayşegül Selışık, 16 Ekim’de kutlanan Dünya Gıda Günü’nün bu yılki temasının ‘göç’ olarak belirlendiğini belirterek, “Sürdürülebilir kırsal kalkınma, iklim değişikliğine uyum ve dayanıklı kırsal geçim kaynaklarına yatırım, mevcut göç sorununa karşı küresel cevabın önemli bir parçası.” dedi. Kırsal kalkınmanın desteklenmesi halinde göçle-

rin azalabileceğine, yeni iş imkanlarının yaratılabileceğine dikkat çeken Dr. Selışık, Suriye krizi nedeniyle Türkiye’ye göç edenlerin tarım sektöründe istihdam edilebilmesi için Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile ortak proje yürüttüklerini söyledi. Aynı oturumda görüşlerini açıklayan Ülker CEO’su Meh-

met Tütüncü de Türkiye’de gıda sektöründe Avrupa’dakine benzer sorunların yaşandığını vurgulayarak, “2030’da 8,6 milyar olacak dünya nüfusunu besleyebilmek için gıda sisteminde önemli değişikliğe ihtiyaç var. Tüm paydaşlar için değer yaratacak bir iş modeli benimsemeli, teknolojik ve dijital dönüşümü tarım sektörüne de yansıtmalıyız. Gelecekte, son 10-20-30 yılda yaşanan değişimden farklı bir değişim yaşayacağız. Tüketici hız ve kolaylık istiyor. Yıldız Holding olarak biz de bu yeni dünyaya hazırlanıyoruz.” diye konuştu. EYLÜL - EKİM 2017 49


gıda araştırma

Elif Demir Benzet (Gıda Mühendisi)

D

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TAHIL ÜRÜNLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

kalması tahıl ürünlerinin sürdürülebitahıl değil diğer tarım ürünleri için geünyada nüfusun hızla artmasıyla birlikte gelecek yıllarda gıda lirlik açısından önemini arttırmaktadır. nom ıslah çalışmaları yapılmasını mecüretiminin talebi karşılayamaTüm bunlar küresel iklim değişikliği bur kılmaktadır. yacağı üzücü bir gerçektir. Bu durumun gerçeğinin göz önüne alınmasıyla bera2011 yılında yayımlanan İklim Deyanında bir de iklim değişikliğinin gıda ber, 21. yüzyılda; dünyada ve Türkiye’de ğişikliği Ulusal Eylem Planı’nda, Türkiüretimi üzerindeki olumsuz etkileri ekdoğal kaynakların sürdürülebilir kullaye’de yıllık ortalama sıcaklığın gelecek lendiğinde görünen tablo biraz daha nımı ve korunması için yapılan çalışmayıllarda 2,5°-4°C artacağını öngörürken, vahimleşmektedir. Bu yüzden gıdanın lar öncelikli hedef halini almış ve dünya Türkiye’nin yakın gelecekte daha sıcak, sürdürülebilirliği geleceğimiz için tartıülkelerinin birleşerek aksiyon almalarını daha kurak ve yağışlar açısından daha şılmaz bir öneme sahiptir. Sürdürülebigerektirmiştir. Dünyanın sürdürülebilirbelirsiz bir iklim yapısına sahip olacağılirlikle birlikte olumsuz hava şartlarına liğe giderek daha fazla önem vermesi nı ortaya koymaktadır. Tahıl ürünlerinin dayanıklı ve verimli mahyetiştirilme koşullarına bakıldısullere olan ihtiyaç giderek ğında buğday serin ve ılık iklim artmaktadır. Tahıl ürünleri koşullarını tercih eder. İklim dekalite ve verimlilik açısından ğişikliğinden dolayı kuraklıklar değerlendirildiğinde Türkibaş gösterirse Türkiye’nin tahıl ye bu konuda tahıl özellikle üretimi konusunda tamamen buğday kalitesi bakımından dışa bağımlı bir ülke haline geldünyada önemli bir konuma Tablo: Türkiye’de ve AB Ülkelerinde buğday ürünleri tüketimi mesi kaçınılmaz olacaktır. sahiptir. Küresel iklim değişikliğinin (Türkiye’nin Buğday Atlası, 2016) Tahıl ürünlerinin başında sonuçlarından Türkiye’nin de buğday ve arpa gelirken çavdar, yulaf ve ülkeler arası antlaşmaların yapılması içinde bulunduğu önemli tarım bölgeve mısır da diğer tüketilen tahıl ürünlegelecekte sağlıklı gıdaya ulaşılabilirlik lerinden biri olan Akdeniz Havzası’nın rindendir. Tahıl ürünleri içerdiği yüksek açısından umut vericidir. Çünkü yapılan dünyanın diğer bölgelerinden daha protein ve lif miktarından ve kahvaltıaraştırmalar küresel iklim değişikliğinin fazla etkilenmesi öngörülmektedir. Akdan akşam yemeğine, hatta ara öğünlevahim sonuçlarından biri olarak 2050 deniz Havzası’nda gerçekleşecek 2°C’lik re kadar her an hayatın içinde olduğunyılına kadar 100-200 milyon insanın bir sıcaklık artışı, orman yangınlarının dan dolayı insan beslenmesinde temel daha açlık tehlikesi altında kalma ihtisayısında ve etkisinde artış, ve bunögelerden kabul edilmektedir. Gıda, Tamali olduğunu göstermektedir. Sürdülar dolayısıyla biyolojik çeşitlilik kaybı, rım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından rülebilirlik çalışmalarına paralel olarak tarımsal verim kaybı ve en önemlisi 2014 yılında yapılan çalışmaya göre gıdaların, özellikle buğdayın verimliliğikuraklık olarak etkilerini gösterecektir. Türkiye’de Doğu Karadeniz Bölgesi dıni kaybetmeden zorlu yaşam şartlarına Tahminler 2025 yılında, küresel sıcaklık şında, buğday ve arpanın yetiştirilmediuyum sağlayabilmesi için tahıl genomartışının 1ºC olacağı yönünde ve böyği havza yoktur. Türkiye’de yılda toplam ları üzerinde çalışmalar yapılmaktadır. le bir durumda Akdeniz Havzası’nda 20 milyon ton buğday üretilmektedir. Ayrıca bu olumsuz koşulların yanında 20 – 50 yıl sonra sıcaklık artışının 2˚C’yi Dünyanın pek çok farklı bölgesinde dünya nüfusunun hızla artması ve aynı bulabileceği yönündedir. Bu sıcaklık insanların açlık tehlikesi ile karşı karşıya ölçüde talebin giderek artması sadece artışının Akdeniz Havzası’ndaki en faz-

50 EYLÜL - EKİM 2017


gıda araştırma TÜRKİYE BUĞDAY HARİTASI

la etkisi kuraklık ve buna bağlı olarak tarımsal üretimde verim kaybı üzerine olacaktır. Türkiye’de verimli ve sulak tarım arazisine sahip olan Konya Kapalı Havzası önemli bir tahıl, baklagiller ve şeker pancarı üreticisidir. Havza’da sulanan alanların %37,6’sında serin iklim tahılları, %20,5’inde şeker pancarı, %5,2’sinde mısır, %6,1’inde fasulye, %8,1’inde sebze, %2,7’sinde ayçiçeği, %5,8’inde yonca ve %6,2’sinde ise diğer bitkiler (meyvecilik vs.) yetiştirilmektedir. İklim değişikliğinin etkilerinin hissedilir boyutlara gelmesiyle Konya Kapalı havzasının geleceği tehlike altında olduğu gözlemlenmiştir. WWF-Türkiye yaptığı çalışmalarda havzada sürdürülebilir bir tarımsal üretim ve sulama sisteminin olmadığını ve bu şekilde devam etmesi sonucunda iklim değişikliği olmasa bile gelecekte havzanın kuraklıkla mücadele edeceğini göstermektedir. Bunun yanında sürdürülebilir sistemler dikkate alınarak üretim ve sulama yapıldığında mevcut yetiştirilen tarım ürünlerinin değişmesi gerekeceğini belirtmektedir. Ancak, bu duruma bir de iklim değişikliğiyle birlikte sıcaklıkların artması ve yağışların ciddi miktarda azalması eklenince havzanın su bütçesinin azalarak neredeyse tamamen tarıma elverişsiz bir ortam oluşacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Kuraklığın tam manasıyla anlaşılabilmesi için net bir tanımlamaya ihtiyaç vardır. Kuraklık sel, hortum gibi bir doğa olayıdır. Sonucunda tarımsal verimsizlik ve rekolte kaybının yanı sıra susuzluk, enerji kesintileri görülebilmektedir. Kuraklık için gerekli tedbirler alınmadığı zaman yaşandığı bölgedeki tatlı su ekosistemlerinin kaybedilmesine neden olabilir. Ayrıca yağışlardaki azalma nehir ve barajlardaki su seviyesinin düşmesine ve sudaki zehirli madde ve kirliliğin artmasına; yani, su kalitesinin

düşmesine ve bunların sonucunda da küresel gıda güvenliğinde azalmaya sebep olacaktır. Kuraklık özellikle yağışın az ve hiç olmadığı bölgelerdeki mahsul ve çiftlik hayvanlarının verimi ve kalitesinde tahriplere yol açacaktır. 2013 yılında İngiltere’den Met Office’in yayınladığı gıda güvenliği ve iklim değişikliği konu başlığında hali hazırda 700 milyon insanın yarı kurak ve kurak bölgelerde yağışsızlıktan dolayı mağdur durumda olduğuna dikkat çekmiştir. Dünya’nın başlangıcından itibaren düşünüldüğünde insanların var olması çok kısa bir süreyi kapsamasına rağmen doğaya geri dönülmez tahribatlar yaptığı günümüz teknolojisiyle çok net bir şekilde görülmektedir. Küresel iklim değişikliğiyle gerçekleşen döngüde sıcaklıkların artmasıyla kuraklık görülecek, kuraklıkla birlikte ekosistem değişecek ve sulak arazi miktarlarında

ciddi azalma görülecektir. Küresel iklim değişikliğinin yanı sıra endüstriyel tarım, kimyasal tarım ilaçlarının aşırı kullanımı, tarım alanlarının kentsel, endüstriyel ve turizm amaçlı yapılaşması, mera, orman ve sulak alanların tahrip edilmesi gibi eskiden beri yapılan yanlış uygulamalar dikkate alındığında sürdürülebilir tarım uygulamalarının yaygınlaşması gerekmektedir. WWF-Türkiye Türkiye’deki buğday biyoçeşitliliğinin tehlike altında olduğunu gözler önüne sermektedir. Buğday ve çeşitlerinin yaşamaya devam edebilmesi insanların yöntemlerini değiştirmesine bağlı olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Yani çiftçiler sürdürülebilir yöntemleri benimsediğinde gelecek için de endişe duymaya gerek kalmayacak çünkü Türkiye buğday konusunda kendi kendine yeten bir ülke olarak varlığını sürdürmeye devam edecektir.

KAYNAKLAR

Küçükkaya, İ. 2013. Kurak Ve Yarı Kurak Sahalarda Çölleşme (Konya Kapalı Havzası) İzleme Projesi, Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü, Ankara, s. 20. Met Office, 2013. Food İnsecurity And Climate Change: Change to Climate. https://www.metoffice.gov.uk/binaries/ content/assets/mohippo/pdf/4/q/food_text.pdf, 25.10.2017. Türkeş, M. 2014. İklim Değişikliğinin Tarımsal Gıda Güvenliğine Etkileri, Geleneksel Bilgi ve Agroekoloji. Türk Tarım – Gıda Bilim ve Teknoloji Dergisi, 2(2): 71-85. WWF-Türkiye, 2010. Türkiye’nin Yarınları Projesi Sonuç Raporu, İstanbul. WWF-Türkiye. 2016. Türkiye’nin Buğday Atlası, İstanbul. WWF-Türkiye,2017. Anadolu’nun Buğday Mirası, İstanbul.

EYLÜL - EKİM 2017 51


TGDF’den İklim Değişikliği konusunda çarpıcı rapor! Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF), “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik” Raporu ile tarım ve gıda üretiminin iklim değişikliği ile karşı karşıya kalacağı tehdidin boyutlarını ortaya koydu, çözüm önerilerinde bulundu. Raporda, sürdürülebilir tarım ve gıda güvencesi için “günübirlik politikalarla değil, uzun vadeli ve bilimsel bir yaklaşımla hemen harekete geçilmesi” gerektiğinin altı çizildi.

T

ürkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) Çevre ve Tarım Komisyonu adına; İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu başkanlığındaki bir ekip tarafından hazırlanan “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik” Raporu, TGDF Çevre ve Tarım Komisyonu Başkanı Ayhan Sümerli, FAO Türkiye Temsilci Yardımcısı Dr. Ayşegül Selışık ile Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’nun katılımıyla düzenlenen basın toplantısında kamuoyuna açıklandı. “İklim değişikliği göçü tetikliyor” Konuşmasında, BM Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) bu yıl için 16 Ekim Dünya Gıda Günü temasını “Göçün geleceğini değiştirin, gıda güvenliği ve kırsal kalkınmaya yatırım yapın.” olarak belirlediğine dikkat çeken Dr. Ayşegül Selışık, söz konusu tema ile göçün engellenmesinde gıda güvenliği ve kırsal kalkınmaya yapılan yatırımların öneminin vurgulandığını söyledi. Dünyadaki göç hareketlerine ilişkin verileri paylaşan Selışık, “İklim değişikliği, tarım ve gıda üretimine olumsuz etkileri ile göçü tetikleyen unsurların başında geliyor. Savaş ve çatışmalardan, iklim değişikliğinin yol açtığı tarım ve gıda üretimindeki azalmalardan en fazla kırsal kesimdeki insanlar etkileniyor. Bu nedenle iklim değişikliği ile mücadele kapsamında atılacak adımlar, hem ulusal sınırlar içerisinde hem de uluslararası göçün önlenmesi bakımından büyük

52 EYLÜL - EKİM 2017

önem taşıyor.” ifadelerini kullandı. “Şimdi harekete geçmeliyiz” “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik” Raporu’nun sunumunu yapan Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu da, “İş işten geçmeden sürdürülebilir bir tarım ve gıda güvencesi için günübirlik politikalara göre değil, uzun vadeli ve bilimsel bir yaklaşımla şimdi harekete geçmeliyiz.” dedi. Kadıoğlu, rapordan bazı önemli başlıkları da şöyle açıkladı: “Türkiye’de hava sıcaklıkları en kötü iklim senaryosuna göre 2100 yılına kadar yaz aylarında 4-7 °C aralığında artacak. En yüksek sıcaklık artışları; Güneydoğu, Ege ve Akdeniz bölgelerinde meydana gelecek. Toplam yağış miktarlarında, Karadeniz Bölgesindeki 150 mm civarındaki küçük artış hariç, 2050’den itibaren özellikle kış aylarında 250-300 mm’ye varacak olan azalmalar yüzünden, Ege ve Akdeniz kıyılarında, Güneydoğu ve Doğu bölgelerinde yağış eksikliği/ kuraklık yaşanacak. Karla kaplı alanlarda, kar yağışlı gün sayısı ve kar yağışı miktarlarında azalmalar olacak, kıyılarımızda deniz su seviyesi yükselecek. Meteorolojik afetler, Türkiye’nin güneyinden kuzeyine doğru sayı ve şiddet bakımından artış gösterecek. Artan nüfus, iklim değişikliği ve azalan su kaynakları nedeniyle kişi başına kullanılabilir yıllık su miktarının ~1.000 m3’ün altına inmesi ile Türkiye’nin ‘su fakiri’ olması bekleniyor.”


“Tarım ve gıda üretimi sınırlanacak, fiyatlar artacak” Tarım ve gıdanın, Türkiye’de iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ve en savunmasız sektörler olduğunun altını çizen Prof. Dr. Kadıoğlu, olası sonuçları da şöyle özetledi: “Yağış yetersizliği, su sıkıntısı ve aşırı hava olaylarındaki artış; bitkisel üretime uygun alanların azalması ve kuzeye doğru kaymasına yol açarak, tarım ve gıda üretimimizi sınırlayacağı için fiyatlar yükselecek, ithalat artıp ihracat düşecektir. Sıcaklıktaki artış, insan, bitki ve hayvan sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yapacak, haşere, hastalık ve ölüm oranları artacak, yarı kurak bölgeler daha kurak hale gelecek, sulama suyu talebi bugüne göre yaklaşık iki katına çıkacaktır. Türkiye’nin mevcut su kaynakları ve gıda sorunlarına yeni sorunlar eklenecek, sulama, içme ve kullanma suyunda sıkıntılar yaşanacak, sektörler ile birlikte iller/ bölgeler arasında su için büyük bir rekabet ortaya çıkacak. Ayrıca, artan hava sıcaklığından büyükbaş hayvancılık olumsuz bir şekilde etkilenecek. Şiddetli sağanaklar ile hortum, dolu ve ani yağışlardaki artışlar da, Türkiye’de güvenli gıdaya ulaşma imkanlarını azaltacaktır. Türkiye’nin tarımsal üretimindeki mavi su ayak izi oranının pamuk ve şeker pancarı gibi bazı ürünlerde çok yüksek olması, sulama gerektiren ve sadece yağmur suyu ile yetiştirilemeyen ürünlerinin doğru yerlere ekilmediğini göstermektedir.” “TGDF üzerine düşeni yapmaya hazır” Toplantıda konuşan TGDF Çevre ve Tarım Komisyonu Başkanı Ayhan Sümerli ise BM’nin Eylül ayında açıkladığı “Gıda Güvenliği ve Beslenme” Raporunun, dünyada 10 yıldan uzun bir süredir gerileyen açlığın, 2016 yılında yükselişe geçtiğini ve 815 milyon insanın aç olduğunu ortaya koyduğunu hatırlattı. Sümerli, “Bu kadar aç insanın varlığı bir yana, 2050 yılında 10 milyara ulaşacak dünya nüfusunu beslemek için tarım ve gıda üretiminin en az yüzde 50 oranında artırılması gerekiyor.” dedi. Buna karşılık iklim değişikliğinin tarım ve gıda üretimi için büyük tehdit oluşturduğunun altını çizen Sümerli, “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Tarımda Sürdürülebilirlik Raporu”nun, ülkemiz tarım ve gıda üretimini bekleyen tehlikeyi ortaya koyduğunu bildirdi. Başta Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu olmak üzere raporu

hazırlayan isimlere teşekkür eden Sümerli, “Türkiye gıda sektörü olarak gıda güvenliğinden taviz vermeden, gelecek nesillerin en ekonomik ve en sağlıklı nasıl beslenecekleri sorusuna yanıt arayışımız kapsamındaki çalışmalarımızın bir ürünü olan raporun, bu alandaki çalışmalarda yol gösterici olacağına inanıyoruz. Ülkemiz için bir İklim Değişikliği Acil Eylem Planı vakit yitirilmeden hazırlanmalı ve uygulamaya konulmalıdır. Aksi halde yarın çok geç olacak. TGDF olarak biz üzerimize düşeni yapmaya hazırız.” diye konuştu. Neler yapılmalı? TGDF Raporu’nda yer verilen önerilerden bazıları şöyle: “Türkiye’de Tarım Üretim Havzaları, değişen iklim şartları dikkate alınarak belirlenmeli, iklim değişikliğinin tarım havzalarımıza etkileri tüm tarım ürünleri için araştırılmalı ve iklim değişikliğine uyum politikaları bilimsel çalışmalara göre geliştirilip uygulanmalıdır. İklim değişikliğine göre acilen Ulusal Arazi Kullanımı Planlaması yapılarak, gelecekte öne çıkacak tarım alanları ve su havzaları gecikmeden ve tam anlamda koruma altına alınmalıdır. Hem değişen iklim şartlarına hem de bitkilerin su ayak izine göre doğru yerde, doğru bitki türünün seçilmesi ve doğru zamanda ekilmesi teşvik edilmeli, iyi tarım ve hayvancılık uygulamaları ülke geneline yaygınlaştırılmalıdır. Suya olan talebin azaltılması ve suyun tasarruflu kullanımı için akılcı su kullanımına gidilmeli, su havzaları ile tarım havzalarındaki su kullanımı ve yönetimi entegre edilerek suyun teknik ve idari yönleri birlikte ele alınmalıdır. Katma değeri çok küçük, fakat su ayak izi çok büyük olan tarım ürünlerinin ihracatına kısıtlama getirilmeli, su ayak izi yüksek olan ürünlerin ithalatının sürdürülebilir olması için de geldikleri ülkelerin iklim ve su kaynakları dikkate alınarak uzun vadeli bağlantılar yapılmalıdır. Sayısı ve şiddeti artan meteorolojik afetlerden korunmak için tarıma yönelik erken uyarı ve kapsamlı sigorta uygulamaları geliştirilip, çeşitlendirilerek yaygınlaştırılmalıdır. Tarım ve gıda sektörü ile ilgili yatırım ve teşviklere, mutlaka o bölgenin değişen iklimine göre karar verilmelidir. İklim değişikliğine uyum sağlayamayacak ve artık tarımla kalkınamayacak olan bölgelerimizin kalkınma stratejileri değiştirilip, tarım dışı yatırımlar ile başka sektörlere kaydırılarak Marmara Bölgesi’ne sıkışan sanayinin yükü azaltılmalıdır.” EYLÜL - EKİM 2017 53


Küresel Gıda Güvenliği Endeksi 2017 sonuçlarına göre

Türkiye, 113 ülke arasında 49. sırada yer aldı Economist Intelligence Unit (EIU) tarafından geliştirilen ve DuPont tarafından desteklenen Küresel Gıda Güvenliği Endeksi 2017’de Türkiye 49. sırada yer aldı.

İ

STANBUL, 09.10.2017 - Economist Intelligence Unit (EIU) tarafından geliştirilen ve küresel pazara yenilikçi ürünler, malzemeler ve hizmetler sunan bilim şirketi DuPont tarafından desteklenen Küresel Gıda Güvenliği Endeksi (GFSI) 2017’de Türkiye bu yıl 113 ülke arasında 49’uncu sırada yer aldı. Dünyanın dört bir yanındaki gıda sistemlerinin dinamiklerini inceleyerek, gıda güvencesizliğinin altında yatan nedenlerin anlaşılması için ortak bir çerçeve sunan Küresel Gıda Güvenliği Endeksi’nde bu yıl küresel anlamda düşüşler dikkati çekti. Dünya genelinde yaşanan siyasi istikrarsızlıklar, artan göçler ve azalan kamu sektörü yatırımları 2017 genelinde endekste düşüşe neden oldu. Türkiye ise listede ‘iyi’ performans gösteren ülkeler arasında yer aldı. Türkiye; Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin (MENA) değerlendirildiği kategoride ise 15 ülke arasında 8. sırada yer aldı. Küresel Gıda Güvenlği Endeksi’nde bu yıl İrlanda ilk sırada gelirken ABD ve İngiltere onu izledi. İrlanda, 2008-2010 döneminde bankacılık sektöründe yaşanan kriz sonrasında ekonomisindeki toparlanmanın yanı sıra, araştırma ve geliştirme alanına istikrarlı ve yüksek oranlarda yapılan kamu yatırımları sayesinde ABD’yi geride bırakarak, GFSI indeksinin zirvesine yerleşti. Burundi’nin en son sırada yer aldığı listede Afrika ülkeleri zayıf performansları ve gıda yardımına giderek artan ihtiyaçları ile dikkat çekti. 2012 yılından bu yana küresel anlamda yapılan ve her yıl ‘satın alınabilirlik’, ‘ulaşılabilirlik’ ve ‘kalite’ faktörleri olmak üzere üç kategoride değerlendirilen endekse bu yıl ‘Doğal Kaynaklar ve Direnç’ faktörleri de eklendi. Endeks, 113 ülkenin tarım alanındaki yatırımlarını, işbirliklerini,

54 EYLÜL - EKİM 2017

politikalarını ve etkilerini 28 farklı gıda güvenliği göstergesine göre ölçümlüyor. Türkiye’nin en güçlü alanı ‘kalite ve güvenlik’ oldu Küresel Gıda Güvenliği Endeksi 2017’ye göre Türkiye’nin en yüksek skoru ‘kalite ve güvenlik’ alanında çıkarken onu ‘ulaşılabilirlik’ ve ‘satın alınabilirlik’ kategorileri izledi. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da Türkiye’nin en güçlü yönleri; beslenme standartları, küresel açlık sınırı altında yer alan nüfus oranındaki iyileşmeler, gıda güvenliği programlarının varlığı ve çiftçi finansman programlarına ulaşılabilirlik kategorileri oldu. Satın alınabilirlik kategorisinde ise küresel yoksulluk sınırı altındaki nüfusun oranı, gıda güvenliği programlarının varlığı ve çiftçilerin finansmana erişimi kategorilerinde Türkiye üst sıralarda yer aldı. Bu yıl endekse yeni eklenen ‘doğal kaynaklar ve direnç’ kategorisinde iklim ile ilgili risklerin ülkelerdeki gıda sistemleri için uzun vadeli tehditler oluşturduğuna dikkat çekildi. Türkiye, ilk defa değerlendirmenin yapıldığı bu kategoride ise 113 ülke arasında 38’inci sırada geldi. DuPont Türkiye Ülke Müdürü Halide Aydınlık; “DuPont olarak, Türkiye’nin gıda güvenliği konusunda yapılan çalışmalardaki artış ve kalite/güvenlik alanında istikrarlı bir ilerleme kaydettiğini görüyoruz. Ayrıca gıda güvenliği programlarının varlığı ve çiftçilerin finansmana erişimi gibi alanda yapılan çalışmalarla önümüzdeki yıllarda daha üst sıralarda olacağımıza inanıyoruz.” dedi.


Göçler ve tarımda azalan kamu yatırımları küresel düşüşü tetikledi

2017 yılında da Türkiye’nin en güçlü alanı “Kalite & Güvenlik” oldu

2017 Küresel Gıda Güvenliği Endeksi’nde bu yıl genel düşüş de dikkati çekiyor. Yükselişe geçen siyasi istikrarsızlık, artan göçler ve azalan kamu sektörü yatırımları 2017 genelinde endekste düşüşe neden oldu. Küresel Gıda Güvenliği İndeksinde (GFSI) yer alan ülkelerin %60’tan fazlası geçtiğimiz yılki puanlarında düşüş yaşadı.

n Küresel Gıda Güvenliği Endeksi’nde Türkiye 49. sırada yer aldı. 2016 yılında ise 45. sıradan listeye girmişti.

Kamu sektöründen tarıma yapılan yatırımlar gelişmiş ekonomilerde düşmeye devam ederken, öte yandan siyasî istikrar riskinin dünyanın pek çok bölgesinde artmasıyla; endeks dört yıldır artan kazanımların ardından küresel gıda güvenliğinde düşüş kaydetti. En çok dikkati çeken örnekler arasında, okyanusların kabarması sonucu insanların hayatı ve geçim kaynakları üzerinde oluşan etkiler artan oranda büyük nüfus hareketlerine yol açıyor; Bangladeş’te de gözlemlendiği gibi, çok büyük tarım arazileri ortadan kalkıyor. Küresel Gıda Güvenliği Endeksi, 2012 yılından bu yana Birleşmiş Milletlerin 2030 yılına kadar dünyada açlığı sıfırlama ilkesinden yola çıkarak hazırlanıyor. Açlığa 2030 yılına kadar son verilmesi hedeflenen bu ilke çerçevesinde kamu harcamalarında yıllık ekstra 11 milyar dolar harcanması öngörülüyor. Ancak endekste çıkan sonuçlara göre tarımda kamu yatırımlarında yaşanan düşüşler bu hedefe ulaşılmasını tehdit ediyor. Endekse bu yıl eklenen Doğal Kaynaklar ve Direnç kategorisinde ise küresel gıda güvenliğinin değişen hava modelleri, kuraklık, artan yağışlar ve su baskınlarıyla karşı karşıya kaldığı tehdide rağmen, kemer sıkma uygulamalarının gelişmiş ekonomilerde standart olmaya devam ettiği vurgulandı. Endekste hükûmetlerin afet riskini azaltma stratejilerine yatırım yapması gerektiğine dikkat çekildi. Öte yandan hem devletlerin hem de özel sektörün bir araya gelip, gelecekteki gıda arzının artan dünya nüfusunun ihtiyaçlarına yetmesini sağlamak için gereken finansmanı ve inovasyonları ortaya koyması zorunlu olduğuna vurgu yapıldı.

n Endeksin sonuçlarına göre Türkiye; Kalite&Güvenlik alanında 39’uncu sırada gelirken Ulaşılabilirlik kategorisinde 50’inci sırada Satın Alınabilirlik kategorisinde de 54’üncü sırada çıktı. n Ortadoğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesi sonuçlarında Türkiye; 15 ülke arasında 8. sırada geldi. n Kalite ve güvenlik kategorilerinde Gıda Güvenliği100 üzerinden 100 puan aldı. n Satın alınabilirlik kategorisinde küresel yoksulluk sınırı altındaki nüfusun oranı, gıda güvenliği programlarının varlığı ve çiftçilerin finansmanına erişimi kategorilerinde de üst sıralarda yer aldı. n Türkiye’nin geliştirmesi gereken alanlar arasında ise kişi başı milli gelir oranı ve tarımda kamunun yaptığı AR-GE çalışmaları ile siyasi alanda yaşanan dalgalanmalar olarak kaydedildi.

Not: Daha fazla bilgi için http://foodsecurityindex. eiu.com adresini ziyaret edebilirsiniz. DowDuPont Tarım Bölümü Hakkında DowDuPont’un (NYSE: DWDP) bir iş kolu olan DowDuPont Tarım; DuPont Pioneer, DuPont Bitki Koruma ve Dow AgroSciences’ın güçlerini birleştirmektedir. Tarım bölümü, birleşen güçleriyle dünyanın dört bir yanındaki üreticilere bitkisel gen kaynakları, biyo-teknoloji özellikleri ve bitki koruma alanlarında sağlam bir araştırma ağıyla geliştirilmiş en eksiksiz sektör portföyünü sunmaktadır. DowDuPont Tarım; getirdiği inovasyonla, üreticilerin verimliliği arttırmalarına ve artan dünya nüfusu için gıda güvencesi sağlamalarına yardım etmeye kararlıdır. DowDuPont; Tarım bölümünü bağımsız, halka açık bir şirkete dönüştürmek üzere ayırmayı planlamaktadır. Daha fazla bilgi için lütfen www.dow-dupont.com adresinde ziyaret ediniz.


makale

Doç. Dr. Y. Birol Saygı

Bilgi Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Yüksek Okulu Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü

ybirolsaygi@gmail.com

Markada Yenilenme ve Devamlılık

N

asıl bir eşya bozulduğunda veya zamana uymak için hayatın belli noktalarında değişme ihtiyacı duyuluyor ise markalar da pazardaki varlıklarının belli noktalarında yenilenmeye ihtiyaç duyar. Eşyalarımızı değiştirmek kolaydır ve değişime ihtiyaç duydukları zaman açıktır. Ancak, markalar bu kategoriye girmezler. Markanın yenilenmesi, kimliğin unsurlarını güncelleme süreci olarak tanımlanabilir. Buna dayanarak değişimin zorluğu ve zorunluluğu ile birlikte bu değişimin markanın önceden tüketicide yarattığı güven kaybedilmemek kaydıyla zamanı ve hangi yönde yapılacağına dikkat edilmelidir. Mevcut bir işletme olarak marka yenilemek için doğru zamanı belirlemek çok zor bir konudur. Markanızı değerlendirirken ve buna bağlı olarak değişimin gerekli olup olmadığını da belirlerken göz önünde bulundurulması gereken birçok nokta vardır. Marka kimliğinizi ne zaman değiştiriyorsunuz ve ne kadarını değiştiriyorsunuz? Belli noktaları mı yenilenmeli yoksa tamamen yeniden mi tasarlanmalı? Bilimsel bir formül olmasa da, markanızdaki değişim ihtiyacının zamanı geldiğini bildiren belli başlı birkaç durum vardır. m Markanın yaşı, m Pazarın büyümesine rağmen pazar payındaki düşüş, m Mevcut piyasa koşullarına hitap edememe, m Piyasadaki görünürlüğü arttırmak, m Markanızın kalitesinin artması, m Tüketici eğilimleri, m Güncel bir tüketici kitlesine hitap etme, m Markaya duyulan güven,

Başlamak için kolay bir yer yaştır. Marka kimliğinin temel

56 EYLÜL - EKİM 2017

unsurları zamana bağlı olmamalıdır. Kaç yıldır aynı logo tasarımına sahipsiniz? Kaç yıldır ürünlerinizde aynı ambalajı kullanıyorsunuz? Popstar’ların kariyerinin haftalarla ölçüldüğü bir dünyada, marka kimliğinizi ve tazeliğini düzenli aralıklarla yeniden değerlendirmek iyi bir fikirdir. Bazen işletmenizin kurulum zamanlarında, sektöre, marka imajı açısından tasarruflu bir giriş yapmanız gerekebilir. Bu aşamada tutarlı, unutulmaz, ayırt edici ve kaliteli bir marka imajını göze alamazsınız. Her ne kadar bir süre bu imajla idare etmek zorunda kalsanız da marka imajınızı zamanla markanızın kim olduğu, vizyonu ve ürünlerinin kalitesi gibi unsurları kapsayan bir standartta oturtmak zorundasınız. İşte bu yüzden markanız geliştikçe yapılacak ince ayarlı ve planlanmış değişimler bu konuda size yardımcı olacaktır. Kaçınılmaz olarak, işiniz büyüdükçe ve markayı geliştirirken, bunu yansıtmak için şirketin mevcut vizyonu ve misyonunun müşteriye sunulması gerekir. Bir marka, değişen müşterilerin ihtiyaçlarını, sosyal ve ekonomik kalkınmayı ve pazardaki diğer değişiklikleri karşılamak için esnek olmalıdır. Temel değerler aynı kalırken, pazar lideri olarak kalmak ve mevcut eğilimleri somutlaştırmak için markanın geliştirilmesi zorunludur. Yenilenmiş bir marka, şirketin taze ve güncel görüntüsünü yansıtır. Markanın yeniliklere ne kadar açık olduğunu tüketicilere yansıtır ve köklü bir değişiklik olmadığı takdirde bilinçaltındaki marka imajının güçlenmesini sağlar. Yeni ve köklü markalar için, belirgin farklılıklar, şirketlerin değişen tüketici trendlerine nasıl uyum sağladıklarıdır. Günümüzde büyük bir tüketici kitlesi gıdaların özellikle içindekiler kısmına dikkat etmeye başlamıştır.


makale Bütün bunlara bağlı olarak görsel markanızı değiştirmenin birçok nedeni olabilir. Belki müşteri tabanınız veya anlayışınız değişmiştir. Belki logonuz eskidir veya işiniz büyümektedir. Sebebiniz ne olursa olsun, markanız konusunda yenilenmenin pek çok yolu vardır. m Yenileyin, yeniden yapmayın. m Aşırı sayılabilecek değişikliklerden kaçının. m Markanızı tanımlayan öğeleri koruyun. m Markadaki değişim, amacınıza hizmet etsin.

düstrilerle karşılaştırıldığında, tarih, gelenek ve kültür, gıda endüstrisinde büyük değere sahip olma eğilimindedir. Gıda endüstrisinin bu özellikleri, mevcut işletmelerin markalaştırılması açısından değerlidir. Bu nedenle özellikle belli bir geçmişe sahip işletmelerin markanın geçmişine ve bunun yanında sunduğu kaliteye değişimlerinde uyum sağlaması gerekmektedir. Markadaki en güçlü değişimler, markanın strateji ve tecrübesinde gerçek bir değişimi ifade eden ve bunu tüketiciye yansıtabilen yeniliklerdir. Starbucks markalaşma işlemini

m Markanın geleneklerine, vizyonuna ve misyonuna

bağlı kalın. m Sürece tüketicileri de katın.

Marka değeriniz ne kadar artarsa, değişiklik yapmakla o kadar dikkatli olmanız gerekir. Yansıtılması gereken temel değişiklikler olmadıkça yeniden markalaşmayın. Bir marka yenilemesini pazarda alakalı ve ilgi çekici kalıcılık için harika bir yoldur. Ancak, yeniden markalaşmayı gerektirecek bir durum olmadan markanızın değerlerine dokunacak veya sadık müşterilerinizi kaybettirecek kadar sert değişiklikler yapılmaması gerekir. Yavaş ve planlı değişiklikleri uygulamak, markanızı büyütmede fark yaratabilir. Bir markanın pazarlama bölümünde çalışmayanlar, markadaki değişimlerin sadece logodaki değişimlerden mevcut olabileceğini düşünebilir. Ancak akıllı pazarlamacılar, grafik öğelerinin (logolar, renk paleti, yazı karakterleri) marka bilincinin özünü iletmek için kullanılan semboller olduğunu fark edebilir. Buna bağlı olarak renkler, yazı tipleri, fotoğraf stili ve diğer destekleyici öğelerin yenilenmesi gerekecektir. Diğer bir önemli nokta ise sadece değişim için markanızı değiştirmeyin. Gerek tüketici kitlesini arttırmak gerek markanızın yaşlanmasını önlemek gerekse başka bir sebeple markadaki değişim bir amaca yönelik olmalıdır. Böylelikle hem işinizi sürdürmekle uğraşırken belirsiz değişimler ve bunun sonuçlarıyla uğraşmaz ve sıkılmazsınız hem de amaca yönelik pozitif geri bildirimler alma olasılığınızı arttırırsınız. Unutulmamalıdır ki gıda endüstrisi eski bir endüstridir. Şarapçılık ve şarap imalathaneleri gibi bazı şirketler 400 yıldır faaliyet gösteriyorlar. Örneğin, Japonya’nın Tokyo kentinde bulunan Kikkoman Corporation’ın soya sosu üreticisi 1630 yılında sektöre kapılarını açtı. Bununla birlikte, gıda endüstrisi tarihsel olarak çok az yeniliğe tanık oldu. Diğer en-

2011’de yenilemeye karar verdiğinde, şirketin kahve pazarının ötesine geçmesini sağlamak amaçlandı. Bu nedenle, güncellemenin en önemli unsurlarından biri “kahve” kelimesini logodan kaldırmak oldu. Bu konuda Starbucks’ın CEO’su Howard Schultz, “Starbucks en kaliteli kahveyi sunmaya devam edecek, ancak diğer ürünler de sunacağız ve bu ürünlerin bütünlüğü, kalitesi ve tutarlılığı marka değerimize bağlı kalmalıdır. Biz, yeni marka kimliğimizle yenilikleri keşfetmek için özgürlüğe ve esnekliğe ve mevcut müşterilerimizle birlikte adımızı koruyacak ve yeni müşterilerle güçlü bağlantılar kuracak yeni dağıtım kanallarını vereceğiz.” açıklamasını yapmıştır. Gıda sanayi, yapısal özellikleri nedeni ile tüketicinin değişen zevk ve tercihlerine her zaman esneklikle yaklaşmıştır. Endüstriden bağımsız olarak, sektörde lider şirketler en büEYLÜL - EKİM 2017 57


makale yük pazar payına sahip olmalarından dolayı pazarda üst sıralara çıkmazlar. Bunu, rekabetin aksine müşterilerine daha derin bir yaklaşımla yaparlar. Tüketici eğilimlerine ve pazar anlayışlarına giderek daha fazla odaklanılması da bunun kanıtıdır. Sosyal istihbarat sağlamak için buna yönelik araştırma ve analiz araçlarını kullanmak, müşteri eğilimlerinin daha geniş bir görüntüsünü oluşturmakta yardımcı olur ve geleneksel araçların ulaşamadığı tüketici analizlerini ortaya çıkarabilir. Dolayısıyla bu yöntem,

markadaki değişimlerde de kullanmak olumlu sonuçlar elde etmenize olanak sağlayacaktır. Özel olarak, aynı pazarı hedeflemeye devam etmek isterseniz, mevcut müşteri tabanınızla bağlantı kurmak, markanızı hangi yönden yenileyebileceğinizi öğrenme fırsatları sağlar. “Markalaşma, iyi bir stratejiyi iyi yaratıcılık ile birleştiren bir işlemdir. İyi bir stratejiyi kötü bir yaratıcılığa, iyi yaratıcılığa sahip kötü strateji veya kötü yaratıcılığa sahip kötü bir stratejiyi birbirlerine bağlama süreci değildir.” (Marty Neumeier)

KAYNAKÇA 1. “Rebrand? Brand refresh or redesign?”. Creative Company. WEB. http://www.creativeco.com/services/brand-refresh-rebrand 2. BLANTON, S. 2017. “Branding – The Difference Between Rebranding and Refreshing Your Business.” WEB. https://www.iconicdigitalagency.com/blog/branding/branding-difference-between-rebranding-and-refreshing-your-business/ 22 Mayıs 2017. 3. Branding, Logo Design. “Brand Identity: When should you refresh?” Larsen Design Office. WEB. http://larsen.com/insights/ brand-identity/ 4. BATLEY, L. “Is it important to refresh a brand?” Jump Up Limited. WEB. https://www.wesayhowhigh.com/blog/article/why-is-itimportant-to-refresh-a-brand 5. BLOXHAM, R. 2014. “Is it time to refresh your brand?” The Guardian. WEB. https://www.theguardian.com/small-business-network/2014/jul/18/refresh-your-brand 18 Temmuz 2014. 6. MCNEILLY, M. 2013. “Time To Reboot Your Brand? Here’s How” The Fast Company. WEB. https://www.fastcompany.com/3019025/ time-to-reboot-your-brand-heres-how 10 Nisan 2013. 7. MURAT, N. 2013. “Logonun Önemi ve Pepsi & Coca Cola Gerçeği” Pazarlamasyon. WEB. http://www.pazarlamasyon.com/pazarlama/logonun-onemi-ve-pepsi-coca-cola-gercegi/” 28 Ocak 2013. 8. “How To Refresh Your Visual Branding Without Losing Re

58 EYLÜL - EKİM 2017

cognition” Eliseepp Design. WEB. http://www.eliseeppdesign. com/2017/02/22/how-to-refresh-your-visual-branding-without-losing-recognition/ 9. Kanama, D ve Nakazawa, N. 2017. “The effects of ingredient branding in the food industry: case studies on successful ingredient-branded foods in Japan” Journal of Ethnic Foods. Volume 4, Issue 2, June 2017. P:126-131. 10. Smith, K. 2016. “Consumer Insights for the Food and Beverage Industry” Brandwatch Blog. WEB. https://www.brandwatch.com/ blog/consumer-insights-food-and-beverage-industry/ 12 Ağustos 2016. 11. Myres, D. 2016. “Rebranding vs. Brand Refresh: Which One Should You Consider?” Foodable Network. WEB. https://www.foodabletv.com/blog/2016/7/27/rebranding-vs-brand-refresh-which-one-should-you-consider 27 Temmuz 2016. 12. Cummings, C. 2016. “How Arby’s Turned Its Brand Around After Years With an Identity Crisis” Adweek. WEB. http://www.adweek. com/brand-marketing/how-arby-s-turned-its-brand-around-afteryears-identity-crisis-169009/ 18 Ocak 2016. 13. Heneghan, C. 2015. “How branding is inseparable from consumer perceptions and sales” Fooddive. WEB. http://www.fooddive. com/news/how-branding-is-inseparable-from-consumer-perceptions-and-sales/401330/ 26 Haziran 2015.


HER GEÇEN YIL PLATFORMU BİRLİKTE BÜYÜTÜYORUZ. Sürdürülebilir Gıda Konferansı 2017 güçlü paydaş işbirliği ve yoğun katılım ile gerçekleşti. Tüm paydaşlarımıza teşekkür ederiz... www.surdurulebilirgidakonferansi.com https://surdurulebilirgidaplatformu.org/


gıda mevzuatı

Merih Korkut

S

Mevzuatlardaki Yeni Düzenlemeler ve “Türk Gıda Kodeksi Beslenme ve Sağlık Beyanları Yönetmeliği Hakkında Kılavuz”a Kısa Bir Bakış

on sayımızdan bu yana geçen süre zarfında 17 Eylül 2017 tarihli Resmi Gazetede TGK Zeytinyağı ve Prina Yağı Tebliği ve TGK Takviye Edici Gıdalar Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ, 22 Eylül 2017 tarihli Resmi Gazetede TGK Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, 5 Ekim 2017 tarihli Resmi Gazetede TGK Kahve ve Kahve Ekstrakları Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ, 7 Ekim 2017 tarihli Resmi Gazetede Sığır Eti İthalatında Sağlık ve Teknik Şartların Belirlenmesine İlişkin Tebliğ yayımlandı. Bunların haricinde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı TGK Beslenme ve Sağlık Beyanları Yönetmeliği Hakkında Kılavuzu da 17 Ekim 2017 tarihinde Bakanlık web sayfasında yayımlayarak gıda işletmecileri için çok önemli bir başvuru kaynağı oluşturdu. Kılavuzun hazırlanma amacı TGK Beslenme ve Sağlık Beyanları Yönetmeliği çerçevesinde gıdaların etiketinde, tanıtımında, sunumunda ve reklâmında kullanılan beslenme ve sağlık beyanları ile ilgili olarak; tüketicilerin doğru

60 EYLÜL - EKİM 2017

bilgilendirilmesini sağlamak ve yanıltılmasını önlemek, gıdaların etiketlenmesi, sunumu, tanıtımı ve reklamında yer alan beslenme ve sağlık beyanlarının, kullanılan terimlerin ve ifadelerin kullanım koşulları konusunda gıda işletmecilerine yardımcı olmak ve resmi kontroller sırasında yapılacak değerlendirmelerde uygulama birlikteliğini sağlamaktır. Kılavuzda açıklanan hususlara kısa bir bakış atarsak; Piyasaya arz edilen gıdaların etiketi, tanıtımı ve reklâmında kullanılan beslenme ve sağlık beyanları; yanlış, yanıltıcı, şüphe ve endişeye neden olmaksızın ortalama tüketicinin anlayacağı biçimde olmalıdır. İlgili Yönetmeliğe göre gıdanın etiketi, tanıtımı veya reklâmında sağlık beyanı yapılabilmesi için gıdanın besin ögesi profili açısından aşağıdaki koşullardan en az ikisine bir arada sahip olması zorunludur.

a) Bileşiminde en fazla 100 mg/100 kcal sodyum bulunmalı, b) İçerdiği enerjinin en fazla %10’u doymuş yağ asitlerinden gelmeli, c) İçerdiği enerjinin en fazla %10’u ilave şekerden gelmeli, ç) Doğal olarak bileşiminde en az 55 mg/100 kcal kalsiyum bulunmalı. Ancak söz konusu gıdanın özel mevzuatı TGK Beslenme ve Sağlık Beyanları Yönetmeliğinin zorunlu kıldığı koşulları değiştiren hükümler içeriyorsa özel mevzuat hükümleri uygulanır. Örneğin gıdanın bileşiminde en az 120 mg/100 kcal sodyum bulunuyorsa özel mevzuat koşulu geçerlidir ve sağlık beyanı yapabilmek için gerekli olan 4 koşuldan birisi yerine getirilmiş olarak kabul edilir. Gıdaların etiketi, tanıtımı ve reklâmında kullanılan beslenme veya sağlık beyanı olarak yorumlanabilecek görseller, söz konusu gıdanın beyan


gıda mevzuatı koşulunu karşılaması ve tüketicide endişeye neden olmaması şartıyla kullanılabilir. Örneğin saç ile ilgili bir sağlık beyanı yapıldığında saç görseli kullanılabilir. Ancak sevgi, mutluluk temaları veya anneler günü gibi özel günler için üretilen gıdaların etiketinde kullanılan beslenme veya sağlık beyanı olarak yorumlanabilecek görseller ise Bakanlıkça değerlendirilir. Beslenme veya sağlık beyanı ifadelerinin yerine anlamını değiştirmeyecek ve güçlendirmeyecek şekilde eş değer ifadeler kullanılabilir. Örneğin “katkıda bulunur” ifadesi yerine “rol oynar, destekler, yardımcı olur” ifadeleri kullanılabilir. Ancak, “yükseltir, optimize eder” gibi ifadeler kullanılamaz. Aynı besin öğesinin birden fazla beyana sahip olması veya farklı besin ögelerinin aynı beyana sahip olması durumunda özne veya yüklem birleştirmesi yapılabilir. Takviye edici gıdalarda besin öğesi profili şartı aranmaz. Hacmen %1,2 den fazla alkol içeren içeceklerde sağlık beyanı yapılamaz ancak sadece enerji miktarının azaltılmasına ilişkin beslenme beyanı yapılabilir. Gıdanın günlük tüketim miktarı üzerinden sağlık beyanı yapılan gıda, beyan edilen etkiyi günlük normal olarak tüketilmesi beklenen miktarlarda göstermelidir. Kahvaltılık gevrek gibi satışa sunulduğu haliyle doğrudan tüketilebilen veya üreticinin talimatına göre hazırlanarak da tüketilebilen gıdalarda değerlendirme, gıdanın satışa sunulduğu hali veya üretici talimatına göre hazırlanmış tüketime hazır gıdayı esas alacak şekilde yapılır. Toz çorba, içecek tozu gibi satışa sunulduğu haliyle doğrudan tüketilmesi mümkün olmayan

gıdalarda değerlendirme, üreticinin talimatına göre hazırlanmış tüketime hazır gıdayı esas alacak şekilde yapılır. Bir paketi 30 g olan ve porsiyon büyüklüğü 30 g olarak belirlenmiş bir bisküvi ürününde beta glukan ile ilgili bir sağlık beyanı yapıldığında bir pakette 1 g beta glukan bulunmalıdır. Ancak paketimiz 25 g ise 25 g da 1 g beta glukan bulunmalıdır. Beslenme veya sağlık beyanı yapılan ürünlerde beslenme bildirimi zorunludur. Takviye edici gıdalar için beslenme bildirimi, ilgili gıda kodeksi hükümlerine uygun olarak yapılır. Bir gıda, beslenme beyanı yapabilme koşullarını doğal bileşiminde bulunan bir besin ögesi veya diğer öge ile karşılıyorsa, beslenme beyanının önüne ‘doğal olarak/doğal’ ibaresi eklenebilir. Karşılaştırmalı beyanlar sadece beslenme beyanlarında yapılır, sağlık beyanlarında karşılaştırma yapılamaz. Karşılaştırmalı beslenme beyanı, sadece aynı kategorideki aynı ürün adına sahip gıdalar arasında yapılabilir. Gıdaların etiketi, tanıtımı veya reklâmında ilgili Yönetmeliğin Ek-2-3-4 5’inde yer alan sağlık beyanları, ilgili beyan koşulunu karşılaması durumunda Bakanlık’tan herhangi bir izin alınmaksızın söz konusu gıdanın etiketin-

de kullanılabilir. Sağlık beyanları yapıldığında aşağıdaki bilgiler etikette veya etiketin olmadığı durumlarda sunum ve reklamda yer almalıdır. a) Dengeli ve çeşitli beslenme ile sağlıklı yaşamın önemini belirten ifade, b) Beyan edilen faydalı etkinin sağlanması için tüketilmesi gereken gıda miktarı ve tüketim şekli, c) Gerektiğinde, bu gıdayı tüketmemesi gerekenler için uyarı mesajı. ç) Fazla tüketilmesi durumunda sağlığı olumsuz etkileyebilecek gıdalar için uygun bir uyarı. Aşağıdaki sağlık beyanlarına ise kesinlikle izin verilmez; a) Gıdanın tüketilmemesi durumunda sağlığın olumsuz etkilenebileceğini ileri süren beyanlar, b) Kilo/ağırlık kaybının miktarına veya oranına atıfta bulunan beyanlar, c) Bireysel doktorların veya sağlık profesyonellerinin ve ilgili Yönetmeliğin 14’üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilmeyen diğer kuruluşların tavsiyelerine atıfta bulunan beyanlar. Diyabetik, Detoks, Antioksidan vb. ifadeler kullanılamaz. Bebek formüllerinin özel mevzuatında bu ürünlerde yapılabilecek beyanlar belirlendiğinden bu yönetmeliğin kapsamı dışındadır. Diğer yandan devam formülleri ile bebek ve küçük çocuk ek gıdalarında kendi mevzuat hükümleri saklı kalmak kaydıyla bu yönetmeliğe göre beyan yapılabilir. Yönetmeliğin Ek-2-3-4-5’inde yer alan beyanlara eklenmesi istenen beyanlara ilişkin başvurular Genel Müdürlüğe yapılır. Bilimsel Komisyonun görüşüne ihtiyaç duyulması halinde söz konusu başvuru Komisyon tarafından en geç 5 ay içinde sonuçlandırılır. EYLÜL - EKİM 2017 61


etli, sütlü, tatlı

En Tatlı Müzeler: Çikolatanın Tarihsel Yolculuğu Güney Kore’den Kanada’ya, Almanya’dan Amerika’ya, çocuklar ve çocuk ruhu taşıyan yetişkinler için çikolataya açılan bir kapı olan bu müzeler, çikolatayla ilgili birçok bilinmeyene de cevap oluyor.

kolatanın neden doyurucu olduğuna inanıldı? Çikolatanın bilimsel adı olan theobroma cacao’nun anlamı ne? Haydi gelin bu sorulara ve daha nicesine açıklık getiren, çikolatanın tatlı tarihine yolculuk yapan müzeleri tanıyalım.

B

ir müzenin kapısından ilk adımınızı attığınızda, tarihin kimi zaman esrarengiz kimi zaman ise şaşırtıcı koridorlarında bir yolculuğa başlamış olursunuz. İnsanların bugününe geçmişinden ışık tutan, estetik ve güzellik algılarının değişimine şahitlik yapan, çağın sanatçılarının yaratıcı dünyasında yankılanan bu yolculukta kimi zaman bir medeniyete, kimi zaman bir savaşa, kimi zaman ise bir kültüre veya geleneğe tanık olursunuz. Bütün bu müze temaları içinde ise, çikolatacılık, hem sahip olduğu köklü geçmiş ve kültür, hem de 2600 yılı aşkın geçmişiyle bir müzenin su-

62 EYLÜL - EKİM 2017

Tuba Tatlıcı

nabileceği en tatlı tarih temasını oluşturuyor. Güney Kore’den Kanada’ya, Almanya’dan Amerika’ya, çocuklar ve çocuk ruhu taşıyan yetişkinler için çikolataya açılan bir kapı olan bu müzeler, çikolatayla ilgili birçok bilinmeyene de cevap oluyor. Bu güne kadar bulunan en eski çikolata ne zaman, nerede bulundu? Çi-

Köln Çikolata Müzesi - Köln Alman çikolata markalarından Stollwerck’in üretim yeri olarak tercih ettiği Köln, şirketin girişimleriyle açılan ve çikolatanın 2600 yıllık tarihini anlatan büyük bir müzeye ev sahipliği yapıyor. Çikolatanın bilinen en eski izlerinin bulunduğu 2600 yıllık bir çömleğe ev sahipliği yapan ve o tarihten bugüne çikolatanın tatlı yolculuğuna ışık tutan müze, 1993 yılından bu yana Ren Nehri’nin kıyısında ziyaretçilerini ağırlıyor. Çikolatanın üretim sürecinden tropikal bölgelerdeki kakao hasadına kadar birçok ilginç ayrıntıyı bir araya getiren müze, yılda 675 binden fazla ziyaretçiyi ağırlarken, müzede bulunan 3


etli, sütlü, tatlı

metre uzunluğundaki Çikolata Çeşmesi ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Çikolata’nın Sırları Müzesi - Strassbourg Çikolataya dair ne varsa rahatlıkla keşfedebileceğiniz Les Secrets du Chocolat (Çikolatanın Sırları) Müzesi, Fransa’nin Strasbourg kentine bulunuyor. Kente gelen turistlerin mutlaka ziyaret ettiği mekanlar arasında olan bu müzede, kakao çekirdeklerinin yolculuğu, çikolatanın yapılış aşamaları ve Marquise de Sévigné çikolatalarının hikayesi ziyaretçilerle buluşuyor. Müzenin göz dolduran koridorlarında ziyaretçiler hem bin bir çeşit çikolatanın tadına bakabilirken, hem de Fransa’daki ünlü çikolata sanatçılarının çalışmalarına da göz atabiliyor. Choco-Story Çikolata Müzesi - Brugge 13 çikolata fabrikası, 16 çikolata müzesi ve 2.100’ü aşkın çikolata dükkanı ile Belçika, çikolata tutkunları için tam bir cennet. Bu küçük Avrupa ülkesinin turistik liman kenti Brugge’da bulunan Choco-Story Chocolate Museum (Choco-Story Çikolata Müzesi) da çikolata meraklılarının ziyaret etmesi gereken müzelerden biri. Kentteki 16.yy mimarisinin en güzel örneklerinden olan Huis de Kroon (Kraliyet Evi)’da yer alan bu müzede, kakao ve çikolatanın binlerce yıllık tarihine ait resimler, efemeralar ve tadımlar eşlik ediyor. Çikolata Müzesi - Barselona Çikolatanın Avrupa’ya giriş yaptığı ilk ülke olan İspanya tarihinde çikolata, çok önemli bir role sahip. Ülke sanayileşmesinin de en büyük etkenlerinden biri olan çikolata üretimi hakkındaki tüm kaynakları bir araya getiren ve Barselona’da bulunan Museu de la Xocolata, çikolata severlere bu tarihsel yolculuğun tüm izlerini sunuyor. 1780 yılında icat edilen ilk çikolata makinesiyle

başlayan yolculuk, kentteki eski bir manastırın içinde yer alan bu müzede ziyaretçilerle buluşurken, ülke çikolatacılığının en önemli isimlerinin çikolatadan yapılma heykelleri müzeye zengin bir koleksiyon sunuyor. Hershey’in Çikolata Dünyası Pensilvanya Neredeyse tüm çikolata tutkunları tarafından bilinen Hershey markasının Pensilvanya’daki çikolata müzesi de dünyanın en tatlı mekanlarından biri. Hershey’s Chocolate World, (Hershey’in Çikolata Dünyası), çikolata girişimcisi ve dünyanın en büyük çikolata üreticilerinden biri olan Milton Hershey’in hayatını konu alıyor. Müzenin içinde yer alan Chocolate Lab’deki (Çikolata Laboratuarı) çikolata atölyelerine katılan ziyaretçilere kendi çikolatalarınızı yapma imkanı sağlayan müze, çocuklar için de oldukça cazip aktiviteler sunuyor. Ganong Çikolata Müzesi New Brunswick Doğu Kanada Bölgesi’nin eyaletlerden New Brunswick’teki Ganong Chocolate Museum (Ganong Çikolata Müzesi) da çikolataya merakı olan herkesin görmesi gereken yerler arasında. 1873 yılında kurulan ve Kanada’nın en eski çikolata şirketi olan Ganong’un çikolatalarla bezeli hikayesinin anlatıldığı müzede, ziyaretçiler ambalajlı çikolata tarihine yolculuk yapabiliyor. Çikolata Müzesi - Seogwipo Güney Kore’de bulunan Jeju Adası’nın ikinci büyük şehri Seogwipo, dünyanın en büyük ikinci çikolata müzesine ev sahipliği yapmakta. Yerel bir volkanik taş ile inşa edilen bu müzede, ziyaretçiler, çikolatanın büyülü dünyasına şahitlik ederken, çikolatanın üretim sürecindeki tüm ayrıntılarını atölyelerde tek tek tecrübe edebiliyor.

EYLÜL - EKİM 2017 63


ABONE FORMU SUBSCRIPTION FORM

ADI-SOYADI: ........................................................................................................................................................................ Name-Surname FİRMA ADI: ........................................................................................................................................................................... Company Name GÖREVİ/Position: .................................................................................................................................................................. VERGİ DAİRESİ:...........................................................VERGİ NO/Tax Number ............................................................. ADRES /Address:.................................................................................................................................................................... .................................................................................................................................................................................................. ŞEHİR/City:.................................................................... POSTA KODU/Zip Code ..........................................................

TEL/Phone:................................................ FAX:..........................................E-mail: ............................................................

ABONE BEDELİ/Subcription Fee 1 YILLIK (6 SAYI) :60 TL HESAP BİLGİLERİ: HESAP ADI : AYDAN KIRIŞOĞLU

BANKA ADI:Yapı Kredi Bankası

IBAN NO: TR21 0006 7010 00000086349411 E-mail: abone@gidaturk.com.tr Formu doldurduktan sonra, lütfen banka dekontu ve fatura bilgilerinizi abone@gidaturk.com.tr’ye iletiniz. Please send your bank receipt and invoice details to abone@gidaturk.com after fill this form.




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.