ikininyirmi ocak 01.
bahar
aylık kültür sanat vd.
BAŞKA BİR BAŞKA MEKANBİR MÜMKÜN MEKAN MÜMKÜN
yeni bir evre!
ankara bahar//
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
BAHAR MECMUA S.01
BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN!
3
ankara üzülmek için
ANKARA ÜZÜLMEK IÇIN HARIKA BIR ŞEHIR. SANKI TÜM ŞEHIR DAHA KALITELI BIR ŞEKILDE ÜZÜLEBILMENIZ IÇIN TASARLANMIŞ [RK] / ANKARA’DAYIM. ŞEHRIN ÖZELLIĞI ŞU: ŞEHRIN HIÇBIR ÖZELLIĞI YOK AMA BURADA YAŞAYANLAR SENI ŞEHRIN BIR ÖZELLIĞI OLDUĞUNA IKNA ETMEYE ÇALIŞIYOR [DP] / NORMALDE YOKUŞ ÇIKTIĞINIZ ZAMAN GERI DÖNÜŞTE YOKUŞTAN INERSINIZ ANKARA’DA GERI DÖNÜŞTE YINE YOKUŞ ÇIKIYORUZ ŞEHIR 4 BOYUTLU RESMEN [AB] / CEBECI’DEN KIZILAY’A YÜRÜMENIN DEĞIŞIK BIR OLAYI VAR. NE OLURSA OLSUN HER ŞEY GÜZEL OLACAKMIŞ GIBI HISSEDIYORSUN, ILGINÇ. [SS] ANKARA’DA KIZILAY’DA BAHAR DIYE BIR MEKAN VAR [BCB]
BAŞKA BİR BAŞKA MEKANBİR MÜMKÜN MEKAN MÜMKÜN
künye //
4
SAHIBI: Bahar EDITÖR: Abdulhalim Karaosmanoğlu TASARIM: Oktay Ay KAPAK GÖRSELİ: The Rape of the Sabine Women ADRES: Meşrutiyet Cad. Konur II Sokak, 26/4 Kızılay [Arka Bahçe] 06420 Ankara İLETİŞİM: +90 505 056 57 00 KATKI SAĞLAMAK İÇİN: baharbar2017@gmail.com
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
YENI BIR BAKIŞ
BAHAR MECMUA S.01
BAKIŞTA YENİLİK
BİRİLERİ BİZİMLE OLDU KIMILERI KATKI SUNDU
5
KONUR II SOKAKTA BIR MEKAN
No: 26 Arka Bahçe
başka bir mekan
K
ızılay Konur -2 sokakta, cadde ve sokağın gözlerinden ve gürültüsünden uzakta, arka bahçe keyfi ve huzuru yaşatan sıcak bir yer. Çiçekler ve ağaçlar arasında, yazın serin kışın sıcak, bir bahçe keyfinde, hoş ve dostane servis anlayışımızla hizmet vermekteyiz. Kahvaltı keyfinden başlayıp, cafe, dünya yemekleri, her türlü içeceğin bulunduğu barımızla ve tabiki ayrı bir bölümümüz olan meyhanemizde lezzetli mezelerimizle günün her saatinde aradığınızı, özlediğiniz o ferah ve huzuru bulup mutlu zamanlar tadacağınız bir yer. Haftanın belli günlerinde canlı müziğimiz ve yine konser etkinliklerimizde sizlere hoş ve eğlenceli vakit sunmaktadır mekanımız. İyi kahvaltı, iyi çay, iyi yemek, iyi müzik, iyi bar ve iyi meyhaneyi uygun fiyatlarla buluşturmaktır amacımız. Gelin, lezzetimizle, servisimizle tanışın ve sizlerin tavsiye ve eleştirilerinizle, sizler için daha iyi ve daha güzele ulaşalım. Bahar Cafe Bar Meyhane
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
içindekiler // | THE POLITICIAN | ANKARA VE MENEKŞE 8
| OTORİTE | KATI OLAN HERŞEY BUHARLAŞIR MI? | YAZAR | GÖÇMEYE YAKIN KEDİLER | HERKES BİLİYOR! | ÖZGÜRLÜK YERDE YATIYORDU! | FOUCAULT ÜZERİNE | İKTİDAR ÜZERİNE | ANOHNI | YORGUNLUK VE BAHAR | MİMAR VE NEO
ankara
| KADINLAR VE VAROLUŞÇULUK | KİTAPLIK | ANKARA OCAK İKİBİNYİRMİ ETKİNLİKLERİ
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
BAHAR MECMUA S.01
ARTIK FARKLI BIR ZAMANDA YER ALIYORUZ ! “HER ZAMAN” OLDUĞU GIBI
Çirkinliğin yok edilmesi gerek. Yıkım sanatı üzerine eski tez hâlâ yaşamaktadır. Bizi baskı altında tutan ve yeryüzündeki her şeyi çirkinleştiren mevcudun yıkımı hemen yapılması gereken bir görevdir. Ama diyelim ki sokak isyanları hakkındaki bir film yıkıcı bir katkı sayılabilir mi? Elbette hayır. Yıkım sanatı, artık sanat sistemi olan sanatın yıkımına işaret eder ve sanat sistemi büyük siyasi, ekonomik ve sosyal sistemin bir parçasıdır. Gerçekten yıkıcı bir proje için sanatçı tüm topluma karşı yürütülen genelleştirilmiş mücadeleye katılmalı, böylece her tür iktidar yapısı tarafından sanatçı olarak tanınmaya son vermelidir: müzeler, galeriler, sanat fuarları, editoryal kitaplar, ceza mahkemeleri, polis, kitle iletişim araçları, akademi… Bir sanatçı tamamen kabul edilemez, tanınamaz, öngörülemez olmalıdır. Her tür sosyal rolü, öncelikle de her tür maske altında sanatçı rolünü reddetmelidir. Buna reddeden sanatçı rolü de dâhildir. Yıkıcı devrimci eylem Avangard reddediş mitini ve tüm diğer mitlerin, doktrinlerin, ideolojilerin yok edilmesini de kapsar.
Alexander Brener&Barbara Schurz
9
YENI BIR BAKIŞ
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
D E N I Z K A H I R A M A N
the politician
BAKIŞTA YENİLİK
ankara
10
Çirkinliğin yok edilmesi gerek. Yıkım sanatı üzerine eski tez hâlâ yaşamaktadır. Bizi baskı altında tutan ve yeryüzündeki her şeyi çirkinleştiren mevcudun yıkımı hemen yapılması gereken bir görevdir. Ama diyelim ki sokak isyanları hakkındaki bir film yıkıcı bir katkı sayılabilir mi? Elbette hayır. Yıkım sanatı, artık sanat sistemi olan saa
İyi biri olmak mı? Yoksa iyi biri gibi davranmak mı? Amerikan başkanı olma hayalleri kuran bir gencin sorduğu bu soruya annesi “Farkı anlaşılmıyorsa ne önemi var” yanıtını veriyor. Ryan Murphy, Brad Falchuk, Ian Brennan üçlüsünün yarattığı yeni dizinin ana ekseni bu felsefi sorun üzerinde dallanıp budaklanıyor. Üçlünün daha önce yarattığı Nip/Tuck, Glee, American Horror Story gibi diziler geniş kitlelere ulaşmış ve kendi hayran kitlesini yaratmıştı. Sicilleri bu kadar iyi olunca, üçlü Netflix ile 2 sezonluk bir anlaşmayı garantilemiş oldu. Kara mizah öğelerinin ağır bastığı The Politician, Amerikan başkanı olmak için Harvard’a başvurma aşamasında olan lise son sınıf öğrencisinin, okulun başkanı olmak için verdiği amansız mücadeleyi ele alıyor. Bizi siyasi gerçeklikle içli dışlı etmek için ağır psikolojik sahneler kullanan dizi, Z kuşağının ne kadar acımasız olabileceğini gözler önüne seriyor. Amacına ulaşmak için her yolu mubah sayan instagram nesli, duygu sömürüsü yaparak para kazanmak için kanser taklidi de yapıyor, ailesinin dikkatini çekebilmek için evden kaçmak klişesine başvurmak yerine kendisini bir sapığa da kaçırtıyor. Bu noktada dizinin oyuncularının da çok iyi iş çıkardığını söylememiz gerek. Başroldeki Ben Platt, aslen bol ödüllü bir Broadway yıldızı. 1993 doğumlu yıldız aynı zamanda “Sing to Me Instead” adında yepyeni bir albüm yayınlamış bir müzisyen. Ellen DeGeneres şovda sergilediği performansın ardından yayınlanan kuir video klipleri ile LGBTİ+ topluluğunun bağrına bastığı bir sanatçı oldu. Onun annesi rolünde izle-
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
BAHAR MECMUA S.01
Her tür sosyal rol!
diğimiz Gwyneth Paltrow için ise fazla bir şey söylemeye gerek yok. Hollywood’un dizilerde, sinemadan daha iyi işler çıkarması ile birlikte TV’ye transfer olan ünlü oyunculardan biri de Paltrow oldu. Kültürel emperyalizmin en önemli öğesi olan Hollywood’un, dizilerinde takındığı sol/liberter duruşu tek kaşımız havada seyretsek de, Wes Anderson etkilerine sahip karelerle görsel ziyafet sunan bu diziye kayıtsız kalamadık… ekonomik ve sosyal sistemin bir parçasıdır.
Gerçekten yıkıcı bir proje için sanatçı tüm topluma karşı yürütülen genelleştirilmiş mücadeleye katılmalı, böylece her tür iktidar yapısı tarafından sanatçı olarak tanınmaya son vermelidir: müzeler, galeriler, sanat fuarları, editoryal kitaplar, ceza mahkemeleri, polis, kitle iletişim araçları, akademi… Bir sanatçı tamamen kabul edilemez, tanınamaz, öngörülemez olmalıdır. Her tür sosyal rolü, öncelikle de her tür maske altında sanatçı rolünü reddetmelidir. Buna reddeden sanatçı rolü de dâhildir. Yıkıcı devrimci eylem Avangard reddediş mitini ve tüm diğer mitlerin, doktrinlerin, ideolojilerin yok edilmesini de kapsar.
11
HER TÜR SOSYAL ROLÜ, ÖNCELIKLE DE HER TÜR MASKE ALTINDA SANATÇI ROLÜNÜ REDDETMELIDIR.
BAKIŞTA YENİLİK
Y U S U F D E M I R
ankara’da bütün rakılar & // menekşe kokar!
dönüşler anısızn olur
YENI BIR BAKIŞ
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
12
NERDEN VE NASIL GELINDIĞI ÇOK BELLI OLAN, ANCAK YAŞAMAYA BAŞLANDIĞI ANDAN İTIBAREN GELINEN YERIN UNUTULDUĞU VE ÇUBUĞUN İSTANBUL’A DÖNDÜĞÜ BIR UĞRAK.
BAKIŞTA YENİLİK
“Güzel Olmayan” Ancak Bir Bakıma Hatıra Defterine Kocaman Bir Bozkır İmgesiyle Yerleşen Ankara...Mülkiye Amirliğinin Her An Gölgesinde Şiir Yazılan, Yaşayanın Kendisini Şiir Yazmaya Zorunlu Bıraktıran, Getto Kültürünü İstanbul’un “Güzelliğine” Yeğ Tutturacak Kadar “Kendisini Bilen” Bir Kent... La’lı Lu’lu Bir Dili “Beyoğlu Türkçesi’nin Yanında Konumlandıracak Kadar Sınıfsal Ayrımlarının Farkında Olan Bir Taşra... Ankara! Toplumsal Hafızanın İzleklerini En Çok Kendisinde Barındıran Ancak Barındırdığı Hafızaya Bile “Düşman” Olan Bir Yerli... Kendisine Sadece Günlük Dizilerin, Ucuz Prodüksiyonların Eşliğinde Yer Bulan Bir Mahalle... Tek Başına Rakının İçilmesini Kentin Bozkır Düzlüğüne Bir Armağan Gibi Algılayan Bir Köşe Başı... Çoğulluğun Demlendiği ve Çoğu Zaman Muhabbet Kısırlığını Edebi Metinlerin Giderdiği Bir Sokak... Alkol Komasına İnat, Özellikle Çay ve Kahve Komasının Meşru Kılındığı Bir Yalnızlık...Nerden ve Nasıl Gelindiği Çok Belli Olan Ancak Yaşamaya Başlandığı İtibaren Gelinen Yerin Unutulduğu ve Çubuğun İstanbul’a Döndüğü Bir Uğrak...Açık Hava Kavramının Konur ve Selanik Sokaklarında Katlardaki Bar ve Kafelere Yeğ Tutulduğu, Ciddi Bir Alışkanlık; Yaşamın Kendisini “Zorunlu” Olarak Politik Kılan 2+1 Daire...Kızılay’ın Toplumsal “Refah”ına Alışan Ancak “GOP”ta da Yabancılık Çekmeyecek Olan Kasaba...
RAHATSIZLIK VEREN ÇOCUKLAR ARTIK ANKARA’DA YOK!
BAHAR MECMUA S.01
13
sadece yokuş
YENI BIR BAKIŞ
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
yorgunuz
14
İçine düştüğümüz en derin çukur olgunlaşmak olabilir mi? Sorusu bazen akla gelmiyor değil. Para ve sosyal ilişkilere tezahürü sorusu uzun yıllardır sosyolojinin gündeminde. Herkesin konuyla ilgili bir bildiği var elbette. Kapitalizm uzun yıllardır en çok eleştirdiğimiz ama içimizdeki başarı dürtüsü nedeniyle en çok da desteklediğimiz düzen olabilir. Üstelik hepimizin düzene minik katkıları mevcut ve eleştirel olmak süreklilik arz ettiğinde, uzun yıllar sürdüğünde, arkada düzen karşıtlığına yönelik bir halk desteği de yoksa, eleştirellik-otorite veya kapitalizm karşıtlığı, çocukluk hastalığından ötede bir durum olarak algılanamıyor. Ya da eleştirenin kendisi bir nevi “namlı muhalif”değilse eleştirisi “kaybedenler”den bir kimsenin sözü olmaktan öteye gidemiyor. Yani muhalif olurken bile başarı kıstasımız işliyor. Yani muhalifliği becermek de bir süreklilik ve içsel disiplin sahibi olma işi. Otoriteye biat etmenin bir yaşı olsaydı, orta yaşları işaret ederdik heralde. Aşkların ve tutkuların geçiciliğinin idrak edildiği, ayakların yere basması gerekliliğinin telkin edildiği veya şanslı bir çoğunluk için zaten kendiliğinden başarıldığı yıllar değil midir orta yaş yılları? Yeni jenerasyon belki ödediği ev kredileri, sahip olduğu araba üzerinden statü sahibi olmuyor, olamıyorsa da, “ne yaparsan yap ama iyi yap, aşk ile yap” sloganına uyum sağlayabildikleri ölçüde sistem içinde konum sahibi oluyor. Sosyal medya çokça belirtildiği gibi bunun en canlı aygıtlarından biri... 30 lu yaşlar için şunu söyleyebilirim, aynaya baktığımda ortalama 60 Yaşıma kadar kullanacağım yüz hemen hemen bu yüz mü diye soruyorum kendime? Bir işi yeterince iyi yapamadığında endişelenen, patronunu, şeflerini değil kendini iğdiş eden bu ifade? Tatilde bile bir suçluluk duygusu hisseden bu iç disiplin sahibi insan...Terkeden sevgilisini aramama, artık aramaya derman bulamayan bu mantıklı yüz mü? Kırıldığı dostlarını bir kalemde unutabilen bu mağrurluk, sokakta uyuyan insanlar için hiçbiri şey yapılamayacağına ikna olmuş bu yorgunluk? Anne-babanın söylediklerinin büyük oranda doğru çıktığına ikna olmuş bu bilgelik?
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
OTORITEYE BIAT ETMENIN BIR YAŞI OLSAYDI, ORTA YAŞLARI IŞARET EDERDIK HERALDE. AŞKLARIN VE TUTKULARIN GEÇICILIĞININ IDRAK EDILDIĞI, AYAKLARIN YERE BASMASI GEREKLILIĞININ TELKIN EDILDIĞI VEYA ŞANSLI BIR ÇOĞUNLUK IÇIN ZATEN KENDILIĞINDEN BAŞARILDIĞI YILLAR DEĞIL MIDIR ORTA YAŞ YILLARI?
YENI BIR BAKIŞ
BAHAR MECMUA S.01
otorite ve ıslah
BAKIŞTA YENİLİK
BA ŞA K K A R A M A Z OV
15
ANNE-BABANIN SÖYLEDIKLERININ BÜYÜK ORANDA DOĞRU ÇIKTIĞINA IKNA OLMUŞ BU BILGELIK?
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
16
ankara’da katı olan herşey & // buharlaşır
aidiyet
AIDIYET DUYGUSU BILE!
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
YENI BIR BAKIŞ
BAHAR MECMUA S.01
katı olan mı?
BAKIŞTA YENİLİK
FARKLI BİR İMGESİ OLDUĞUNA KİMSEYİ İKNA ETME DERDİNE GİRMEYEN, YAŞAMIN KENDİ KULVARINI OLABİLDİĞİNE KENDİ İÇ SESİNDE YAŞAYAN BİR ŞEHİR...
17
YENI BIR BAKIŞ
A LI Y I LM A Z
yazar
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
inanmıyor!
18
BAKIŞTA YENİLİK
Kumsal sessiz, tepede martılar uçuşuyor. Dalgalar sahile kumları sürüklerken, iki sevgili kenetlenmiş, aşkın en sıcak saatlerini yaşıyor. Çok uzaktan, gezi teknelerinden yayılan müzik sahili yalayıp geçerken, sevgililer sıcacık kumların üzerinde tek vücut aşkın müziği ile dans edip sevişmeye devam ediyordu. Bu manzarayı gören martılar, sevişen çiftleri kıskanmıyor da değiller hani. Kadın, dev gibi, vücut geliştirme şampiyonu görünümlü sevgilisini aniden üstünden kumsala savururken, elleri ile çıplak vücudunu kapatmaya çalıştı. Adam şaşkın, adam panik içinde. Adam sevgilisinin bu tepkisine cevap arıyor. “Ne oldu sevgilim! Neyin var? Canın mı acıdı? Niye beni aniden yere savurdun ki! Yanlış bir şey mi yaptım?” Kadın sessiz ve hala korku ve panik halinde. “Hayır hayır. Seninle ilgili bir şey yok.” “Bizi gizlice seyreden birini gördüm sanki. Canım sıkıldı”. “Hayatım koskoca sahilde bizden, havada uçuşan martılardan başka kimse yok ki. Çok uzaktan geçen gezi teknelerinin de bizi görmesi mümkün değil.” “Neden bana inanmıyorsun aşkım? Gördüm diyorum! ” Bu arada bikinisini çarçabuk giyen kadın ayağa kalktı. Bikini ama “yo kini” desek daha iyi! Hiç giymese de olacak belki. Adam da mayosunu giyip sevgilisini sakinleştirmeye çalışırken, kadın serzenişine devam ediyordu. “Sen benim kafayı yediğimi düşünüyorsun değil mi?” “Yok! Hayır! Nereden çıkarıyorsun bu anlamsız düşünceleri? Neden böyle söylüyorsun? Güzel bir gün yaşayalım derken olay nereden nereye geldi, anlayamıyorum”. Kadın,“demek anlamsız sözler ha!” diye iyice hıçkırıklara boğuldu. Adam sarılıp teselli etmeye çalışıyordu ama kadın adamı iterek kendinden uzaklaştırıyor ve giderek hırçınlaşıyordu. Adam, kendinden şüphe etmeye başlamıştı. “Ne oldu şimdi? Ben ne yaptım anlayamadım ki!” dedi çaresizce elleriyle alnına düşen saçlarını geriye doğru tararken. Aradan biraz zaman geçti ve kadın sakinleşmeye başladı. Sahilde ayaklarını denize uzatmış sevgilisine bakarak kendi kendine; ”ben ne salağım. Gül gibi adama neler çektiriyorum! Olacak iş değil… Hemen gönlünü almam gerek” diye düşündü. Usulca adama yaklaştı ve belinden sarılıp, ensesinden öpmeye başaladı. Adam da biraz şaşırmış olsa da bu davranışa cevap vermekte gecikmemişti. Sahile, kabara kabara vuran dalgalar eşliğinde öpüşmeye başladılar. “Sen benim kafayı yediğimi düşünüyorsun değil mi?”
BAKIŞTA YENİLİK
BAHAR MECMUA S.01
Bir süre sonra kadın bir açıklama yapma gereği duyar ve anlatmaya başlar. “Az önce neden öyle hırçın davrandım biliyor musun? Tabi ki bilmiyorsun. Bizim hikayemizi yazan şu adam var ya! O, her şeyi gördü ve bizi yazmaya devam ediyor. Gözü sürekli üstümüzde. Rahatsız oluyorum; elimde değil…” Kadının bu sözü üzerine kaslı – kalıplı adam, bilgisayar ekranından iki eliyle uzanıp beni yakamdan tuttuğu gibi hoop sahile, kumların üstüne savurdu. Ben ne olduğumu anlayamadan o cüsseli adam karnımın üstüne çöktü, elleri boğazıma yapıştı. Çırpınmaya bile fırsat bulamadan beni etkisiz hale getirdi. Her yanım kum içinde. Bodrum katında, güneş görmeyen bir evde yaşayan biri olarak üzerimde kalın giysiler, yün çorap ve terliklerimle bir kumsalda, iri kıyım bir adam tarafından boğazlanmak üzereyim. Sıcak tepemde.Adam karnımın üstünde. Ölmeme sayılı dakikalar var.
“LAN ŞEREFSIZ! SEN BIZIM ÖZEL HAYATIMIZI NIYE YAZIYORSUN? BAŞKA KONU MU KALMADI? BEN DE KAFAYI YIYORDUM BU KIZA NE OLDU DIYE. AMA DUR SEN. CEZANI ÇEKECEKSIN. AZ SONRA GÖR BAK SANA NELER YAPACAĞIM.” BIRDEN ELLERINI BOĞAZIMDAN ÇEKTI VE ZOR BELA NEFES ALMAYA KALDIĞIM YERDEN DEVAM ETMEYI BAŞARDIM. AMA AĞZIM, YÜZÜM KUM IÇINDE. GIYSILERIM ÜSTÜME YAPIŞMIŞ BIR DURUMDA. Kadın halime acımış olacak ki, ”Hayatım bırak artık, iyice korktu zaten. Hem işe yaramaz şu adamı öldürsen ne olacak? Diyelim öldürdün bu sefer adam yerine koyacaklar, olan sana olacak.” Klişesini dile getirdikten sonra, “sen onun elini ayağını sıkıca bağla, jandarmaya haber verelim. Artık korkudan bir daha bu işlere kalkışmaz. Kimsenin özel hayatını yazmaz” dedi. Adam insafa gelmiş olacak ki, “eh, ne yapalım! Öyle olsun bari” edasıyla gitti ve az sonra da elinde spor ayakkabısının bağcıklarıyla geri döndü. Elimi ayağımı yalandan bağladı. Zaten bağlamasa da kımıldamazdım; zira bu adamdan kaçmak ölüme koşmak olur. Uslu uslu oturmak en hayırlısı. Sahilde telefon ile jandarmaya yapılan ihbarı ve martı seslerini dinledim. Hayvanların bahçelere, tarlalara zarar vermemesi için konulan korkuluklar gibi, beni sahile diktiler. Orada öylece beklemeye başladım.
ölüm işe yaramakla eş tutulur...
YENI BIR BAKIŞ
19
öykülerde dramatşk karakter hep yanılır!
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
20
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
Sevgililer kendi dünyalarına dalıp cilveleşmeye devam ederlerken, nereden geldiğini anlayamadığım bir köpek sırnaşık bir şekilde etrafımda dönmeye başladı. Önce paçalarımı kokladı, uzun zamandır giydiğim çorabın hatırı sayılır kokusu sayesinde köpek gitmek istemiyordu. Dolandı, dolandı, dolandı; bir patisini kaldırdı ve paçama işemeye başladı. Bir daha bu tarafa gelirse yerini işaret anlamında izini bırakıp, tekrar paçamı kokladı, eserinden memnun kalmış olmalı ki döndü ve dalgalara doğru koşarak serinlemek için denizin serin sularına daldı. Sevgililerin bu sahneyi ilgiyle izlediklerini ve çok eğlendiklerini kahkahalarını duyunca fark ettim. Bir süre bana bakarak bu rezil halime gülmeye devam ettiler. Adam gururlanarak “bak köpek bile senin ne mal olduğunu anladı ve cezanı kesti. Sen sen ol bir daha kimsenin özeline girme tamam mı koçum?” demeyi de ihmal etmedi. Ben dersimi almıştım ama bunların yaptığı da doğru değildi ki; sonuçta ben yazarım. Her konuda bir şeyler yazma özgürlüğüm var. Gel de şimdi bunları güneşten beyinleri sulanmış, aşk içinde yanan bu çiftlere anlat. Güneşin altında sıcaktan pelte gibi oldum. Giysilerim üzerime, derimden daha derine yapıştı. Az sonra sahilde görevli jandarmalar kısa kollu şık üniformaları ile göründü. Sevgililer büyük bir iştahla, “Beyler bakın bu adam bizim özel hayatımızı dikizleyip bir de bunu yazmaya kalkıştı. Ben de bilgisayar ekranından kaptığım gibi sahile kopyala yapıştır yaptım. Kendisinden şikâyetçiyiz. Ne gerekiyorsa yapın. Bundan sonrası bu herif sizin sorumluluğunuzda” diye böbürlenerek açıklamasını yaptı.
İKI JANDARMA ERININ KOLUMA GIRDI, SAHILIN KUMLARINA BATA ÇIKA BENI EKIP OTOSUNA GÖTÜRDÜLER. JANDARMA SUBAYI.“DAYI SEN NE YAPTIN YA!“ DIYE SÖZE BAŞLADIĞI AN “EYVAH!” DEDIM IÇIMDEN,”YAZDIĞIM BÜTÜN TIPLERIN BAŞINA GÜNEŞ GEÇMIŞ. İSTER MISIN BENI GÖZALTINA ALSINLAR! YAHU BU NASIL IŞ?” DIYE KARA KARA DÜŞÜNÜRKEN; “ BU IKI SALAK GEÇEN DE BIR KADIN YAZARI BIZE ŞIKÂYET ETTILER. BUNLAR UZUN ZAMAN AKIL HASTANESINDE TEDAVI GÖRMÜŞLER. ADAM HASTANENIN SPOR SALONUNDA SPOR HOCASININ NEZARETINDE VÜCUT GELIŞTIRME SPORUNA BAŞLAMIŞ. GÖRDÜĞÜN GIBI TAM BIR ÇAM YARMASINA DÖNÜŞMÜŞ. ÖLMEDIĞINE ŞÜKRET” DIYE DEVAM ETTI JANDARMA SUBAYI. DEVAMI DA VARDI;
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
BAHAR MECMUA S.01
“KADINLA NASIL TANIŞMIŞLAR BILEMIYORUZ. SONRA SEVGILI OLMUŞLAR. BÖYLE OLUR-OLMAZ ŞIKÂYETLERDE BULUNUP BU SICAKTA BIZIM DE CANIMIZA OKUYORLAR. ÇAĞRIYA GELMESEK YÜZ DEFA ARAYIP BEZDIRIYORLAR” DEDI. DERIN BIR OH ÇEKMIŞTIM AMA HALA KAFAM KARIŞIK OLANLARI IZLIYORDUM. “ŞIMDI SENI ÇARŞIYA GÖTÜRELIM, BIR INTERNET KAFEYE BIRAKALIM DA, SEN ORADA… “JANDARMA SUBAYININ SÖZÜNÜ KESTIM; “İyi de bu adam beni evden, bilgisayarlarımdan aldı” pijamamın yanlarından tutup göstererek “haliyle üzerimde kimlik, cüzdan hiçbirşey yok” dediğimde Jandarma subayı bir elini omuzuma koyarak “merak etme, biz sana para veririz” dedi ve ekledi; “İnternet kafeye git, bilgisayarda sayfanı bul. Pencereni aç ve içeri atla. Dikkatli ol. Bir yere çarpma. Hadi selametle kal dayı…”
hayal ürünü olan herşey aynı zamanda gerçektir...
21
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
estetik kaygılar bir bakıma...
22
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
YENI BIR BAKIŞ
BAHAR MECMUA S.01
zamanla çözülür!
BAKIŞTA YENİLİK
Hayatın anlamını anlayamayacağımı kendime ne kadar söylesem de; bunu düşünmeden yaşamam gerektiğini kendime ne kadar hatırlatsam da, hali hazırda çok uzun bir süredir bunları düşündüğüm için kendime engel olamıyordum. Arka arkaya gelen günlerin, gecelerin beni ölüme sürüklediği gerçeğinden kaçamıyordum. Sadece ve sadece tek gerçeği görebiliyordum. Kalan her şey bir yalandı. Lev Nikolayeviç Tolstoy İtiraflarım
23
YENI BIR BAKIŞ
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
OYA Ö Z G Ü N Ö Z D E R
göçmeye yakın kediler kaldırımı üzerine
bakışsız kedi kara...
24
BAKIŞTA YENİLİK
Duygularım, gerçeğin keskin netliğindeki kadrajıyla kesişmedikçe, genelde usuldan yol almaya başlar. Yani demek istediğim o palet vuruşları ardına saklanmış sonsuz renk cümbüşü salt o görüntüsüyle beni kendinden geçiremez. Ve üstelik âlemle dans edercesine tablonun orta yerinde “ben buyum” diye beliren renk düzeneğinin o çıplak hali pek o kadar da hislerimi harekete geçirmeye yetmez. Şunu demeliyim ki, o çizgilerin, figürlerin arasından göze gelen sanat yapıtı portakalın içindeki besin gibi saklı olmalıdır. Ayırdına varmak için kulaçların daha derine doğru atılmasının beklendiği bir eser olmalıdır. Tabii bunu yaparken de kör göze parmak batırırcasına “yedi düvelin en esrarengizi” edasıyla da cirit atmamalıdır. Saydığım kriterlerin buluştuğu niteliklere de ressam, grafikçi Ferit Erkmen’in Aralık 1979’da Bilge Karasu’nun Göçmüş Kediler Bahçesi isimli kitabının kapağına bıraktığı eserde rastlıyorum. İsmiyle müsemma olma durumu da bir Konur Caddesi gecesinde yavru, yalnız bir kedinin tek başına spot ışıklar altında dolanmasıyla vuku buluyor. Tek batında 8 yavru birden veren bir anne kedinin yanından merakı nedeniyle ayrılmış da ortalığı keşfetmeye çalışmış izlenimi veriyor. Aslında meraktan ziyade mecburi hayat yolculuğu. Zoraki bir kaderin diğer kedilerle çöp konteynırı etrafında ortaklaşmak zorunda bıraktığı göçmen bir kedi. Aç kursağını doyurmanın derdinde. Bu kadar küçükken hem de. Büyüklüğü neredeyse kitabın boyutu kadar. Şimdi dünyaya duyduğu yabancılık 2. Dünya savaşı ortasında yazılan Camus romanı kadar uzamsız. İnsanların tadını sevmeyip ucundan ısırıp çöpe attığı tek tük ısıl işlem görmüş et parçası da bir o kadar tatsız. Vitrin süsüymüşçesine bir kafenin yan kısımlarındaki cam düzeneğinden su şişesine doğru akan suyun natürmort bir tablonun ek unsuru olmadığının da farkında. Ulaşmak istediği bölümde hararetini dindirecek yeterli miktarda suyun bulunduğu da aşikâr.
BAKIŞTA YENİLİK
BAHAR MECMUA S.01
BU KADAR ÇARPIKLIKTA YANIMIZDA BULUNAN BIR KUTU AYRANI VE BIR MIKTAR ETI ONA IKRAM ETMEK NE KI? AKILLI TELEFONUMUZU SOKACAĞIMIZ BOŞ BIR PRIZ ARARKEN FARK ETTIĞIMIZ KENDI TEKERLI SANDALYESINI ŞARJ EDEN BIR ENGELLI INSAN GÖRÜNTÜSÜ KADAR ÇARPICI. AMA SANILMASIN KI ACINILASI, SANILMASIN KI ÇARESIZ TÜRDEN. ACINASI OLAN BIZIM HAKKI OLANIN HAKKINA ÇELENK ÇIÇEKLER GÖNDERMEMIZ. UÇAN KUŞUN KONMASI GEREKEN YERE METAL DIKENLER DIKEREK ONUN O BÖLGEYI PISLETMESINDEN KORKMAMIZ. Biraz sevince de ne güzel yanımıza geliyor. Her şeyin merakıyla yaşam kavgasına başladığı gibi oradaki herhangi bir kitaba da yine “merak” dürtüsüyle yaklaşıyor ve benimsiyor. O istasyonun yolcusu olduğunu, o bahçenin sakini olduğunu, “göçmüş kediler bahçesi”nin şimdiki evrende somut bir üyesi olduğunu kanıtlıyor. Kapağın sırlı evrenine dalıyorsunuz; farklı bakış açılarının ve profillerinin tek bir düzlemde eritildiği mantık olarak kübist ama şeklen oldukça yalın düz bir şekle rastlıyorsunuz. Engebeli debisinde yol aldıkça önünüze farklı kurgular çıkıyor. Bir defa gittiğiniz yoldan ikinci defa gitmeye kalktığınızda gördükleriniz aynı olmuyor. Ama en başta söylediğim ve şu an tanık olduğum gibi “yedi düvelin esrarengizi” iddiasında değil bu çalışma, bu eser. Makul bir sarhoşluk bırakarak sizlere ayrı ayrı sorularını penceresini açtırmayı başarıyor.
kedi kara bakışsız...
YENI BIR BAKIŞ
25
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
26
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
BU ÇÜRÜMÜŞ VE HASTA TOPLUMDA SENI KENDINDEN KURTARMAK ISTEYEN TEK INSAN OLARAK UYARIYORUM. OTOMATIK PORTAKAL, ANTHONY BURGESS
BAHAR MECMUA S.01
27
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
herkes öldürüldüğümü & // biliyor B Ü LE N T Ç I F TÇ I
farkındaydım...
28
Ben kanıtlarını topluma sunamamış cinayetler toplamıyım. Hep takıldığım kahvehanede değilim. Bir ayağı kısa masamızda, Sallanmasın diye altına kağıt sıkıştırırken kör Bilal, ıstakam yere düşüyor… Ve kimse alıp yerine koymuyor geri... Okulda sıram boş. Ve her gün yürüdüğüm yolda kimse iki satır şiir düşünmüyor artık. Herkes öldürüldüğümü biliyor. Ama kimse bunu farketmek istemiyor.
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
BAKIŞTA YENİLİK
BAHAR MECMUA S.01
özgürlük ve toplumsal...
YENI BIR BAKIŞ
özgürlük sırtından vurulmuş yerde yatıyordu… A B D U LH A LI M K A R AO S M A N O Ğ LU
Bauman, özgürlüğün toplumsal kökenini irdelerken, insanın kendi türüyle devamlı birlikte yaşamak zorunda olduğu için, toplumsal yaşamda özgürlük alanlarının kesiştiğini söyler. Antik dönemde kölelik nedeniyle olmayan özgürlük, orta çağda iktidar mücadelesi haline gelir. Orta çağın sonuna gelindiğinde ise özgürlük kavramı, seçilmiş yurttaşları kapsayarak kasabaları özgürleştirmiş, ardından üretim alanında sınırları kaldırarak kentleşmenin önünü açmıştır. Tam da bu sebeple Bauman, özgürlüğün antik dönemde ve orta çağda da mevcut olduğu için, modernizme ait bir kavram olmadığını savunur. Teknoloji ile insanların tercih seçenekleri çoğalırken, özgürlük alanları da gelişmiştir. Fakat burada, yani kapitalizmin özgürlük anlayışında amaçlanan bireyin özgürlüğü değil, ekonomik üretimi artıracak özgür ruhlu girişimcilerin üretilmesidir. Kapitalizm, bireye tüketim tercihi hakkı tanımakta, yani mutluluğa giden yol alışverişten geçmektedir. Her ne kadar modernite, kendinden önceki toplumlara nazaran, özgürlüğün son mertebesine vardığını vurgulasa da, Bauman sosyal bilimleri “özgürlüksüzlüğün bilimleri” olarak kabul eder. Her şeyin piyasa kanunlarınca belirlendiği özgürlük anlayışında, özgürlüğe giden yollar eşit şartlara sahip değildir. Yani bu dünyada özgür olmak demek, başkalarını özgürlüksüz bırakmak demektir. Çünkü “bir kişinin özgür olabilmesi için en az iki kişi gerekir.” Sınırları dahi tüketim oranlarına göre çizilen dünyada özgürlük için rekabet etmek gerekir. Fakat gücü tüketmeye dahi yetmeyen yoksulların ne geliri ne de yasal bir hakkı vardır. Beyaz ten rengine sahip olmamak gibi bir kusura sahip karaşınlara devlet, neyin doğru, neyin yanlış olduğuna dair direktifler verir. Sürekli gözetim altında olan karaşınlar, itaat etmediklerinde ceza infaz sistemi devreye sokularak özgürlükleri elinden alınır. Günümüzün yeni dünya düzeninde, sıcak savaşlar ile ışığın sonundaki tünelin ucu görünmüş ve özgürlükten yoksun, endişeli, güvensiz bir dünya yaratılmıştır. Karaşınların görevi ise bu dünyayı altüst etmektir.
29
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
yorgunluk ferahlaşabilir bahar C U M H U R K A R ACA
bahar...
30
Biliyorum günün mesai yorgunluğu sizi bir yerlere çekmek istiyor. Bi çay, bi kahve, bi kaç kadeh rakı ya da bi kaç bardak bira. Konur 2 Sokak’ta adımlarınızı biraz sıklaştırınız. Size yorgunluğunuzu unuttaracak bi mekanı tanıştırmak istiyorum. Meşrutiyet Caddesi’nden girdiğinizde birkaç metre ötede fark edeceksiniz hemen. Yaklaşık 20 metre kadar sonrasında sağınıza döndüğünüzde, önünde afişleri ve sizi selamlayan çiçeklerin eşlik ettiği kapıdan gireceksiniz. Xray cihazını geçince solunuzda içerisi görülebilen mutfakla karşılaşacaksınız. İçerinin görünme nedeni size sunulan yiyeceklerin nasıl hazırlandığına şahitlik etmenizdir. Sonra sağınızda yedi sekiz basamaklı bir merdiven. İşte size yorgunluğunuzu alıp götürecek mekanın ilk adımlarındasınız. Çekinmeyin inin merdivenlerden. Geniş salon, içinizdeki yorgunluk daralmasının nasıl ferahlaştığını hissettirecektir size. Bazen yer bulma konusunda telaşla etrafımıza bakarız, her bir masası huzurdur oysa. Hangi masa etrafında oturursanız oturun, oldukça geniş olan salonda o ferahlığı mutlaka hissedeceksiniz. Ben mesela, ne zaman salondan içeri adımı attımsa mutlaka tanıdık insanları görürüm. O yüzden fazla telaş etmem hangi masa etrafında oturacağımı. Bir kez bahar’a geldiğinizde artık siz de telaş yapmayacaksınız. Eminim mutlaka tanış olacaksınız birçok insanla. O kadar çok ortak paydanız olacak ki. Mekanın misafirleri bi müddet sonra oranın sahibiymişsiniz hissini de verecektir size. Akşam üstü başlayan sohbetler, bir masadan diğerine yankılanır. Bir anda sanatla, müzikle, edebiyatla başlayan sohbetlerin ortağı olduğunuzu görürsünüz. Sonra kimseden çay beklemenize de gerek yok bahar’da. Kalkıp kendiniz o devasa çaydanlıklardan içim keyfinize göre demli, açık nasıl olursa olsun çayınızı doldurabilirsiniz. Şeker istiyor-
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
BAKIŞTA YENİLİK
BAHAR MECMUA S.01
mutlu bir mekan...
YENI BIR BAKIŞ
ALIŞKANLIKLARINIZIN NASIL SAHIPLENMEYE DÖNÜŞECEĞINI ÖĞRENECEKSINIZ. sanız çayınıza, hemen sol taraftaki çekmeceden alabilirsiniz şekerinizi. Bir çoğu şekersiz içermiş. Bahar cafenin içtenliği ve tatlığı şekerlerini yükseltiyormuş. Bu arada önünüze menü geldiğinde seçim yapmak için zorlanabilirsiniz. Keza her biri ayrı lezzette. Onlarca çeşit var. Dilediğinizi seçebilirsiniz. Fiyat konusuna girmeyelim. Ben evde yediğim de daha pahalıya mal oluyor. E biraz da sanattan bahsedelim. Mutlaka sosyal medyadan bahar cafeyi takip etmelisiniz. Herkese uygun sanat etkinleri var. Konserler, canlı performans, gruplar.. Sizin için uygun, neredeyse her gün bir etkinlikle karşılaşabilirsiniz. Bunun için o içinizi ferahlatan salondan bir üst salona geçmeniz yeterli. İç mekan düzeni oldukça açık, sahneyi her yerden görebilmeniz için tasarlanmış. İşte burada rakınızı içmek için size bahane. İç salon kah bir meyhaneyi, kah bir barı, kah müzik evini anımsatır size. İçkinizi ne olarak almak isterseniz, mekan size nerede olmak istediğiniz hissini rahatlıkla verir. Biz bazen kalabalık gideriz arkadaşlarla. Masa düzenleri oturma şekillerine göre dizayn edilmiştir. Elli kişilik grup bile olsa sorun değil. Keyif alacağınız, Ankara’nın orta yerinde bir mekan. Birçok anı biriktirmişim burada. Dostluklar yaşamışım, hüzünlenmişim, sevinmişim, sevmişim. Benim için mekanın en büyük özelliği a sosyal insanı bile sosyalleştirmesidir. Samimiyet ve içtenlik bir anda sarar içinizi. Eminim siz de biriktireceksiniz anılarınızı. Bi gelin görün derim. Alışkanlıklarınızın nasıl sahiplenmeye dönüşeceğini öğreneceksiniz. Umarım sizlerle de bir masadan diğerine selamlaşır ortak dostluklar kurarız. Sevgiyle kalın..
31
YENI BIR BAKIŞ
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
DAV I D H A RV EY
32
Foucault’nun fikirleri (özellikle erken yapıtlarında geliştirdiği biçim altında) incelenmeyi hak eder çünkü postmodernist yaklaşım açısından verimli bir kaynak olmuştur. Yapıtında iktidar ile bilgi arasındaki ilişki merkezi bir yer tutar. Ama Foucault ( I9 72: I 59) iktidarın eninde sonunda devlette cisimleştiği anlayışından kopar ve bizi “iktidarın yükselen bir tahlilini yapmaya, yani her biri kendi tarihine, kendi gelişim eğrisine, kendi teknik ve taktiklerine sahip, en küçük mekanizmalarından başlamaya, bu temelde bu mekanizmaların artan ölçüde genelleşen mekanizmalar ve küresel hakimiyet biçimleri tarafından nasıl yerleştirilmiş, sömürgeleştirilmiş, kullanılmış, iç içe sokulmuş, dönüştürülmüş, yerinden edilmiş, genişletilmiş vb. olduğunu -ve bu sürecin devam ettiğini- görmeye” çağırır. Farklı mahallerde, bağlamlarda ve toplumsal durumlarda iktidar ilişkilerinin mikro-politikasının yakından incelenmesi, Foucault’yu toplumsal kontrolün sürdürülmesine yönelik teknik ve pratikleri kodlaştıran bilgi sistemleri ile (“söylem”lerle) tikel yerelleştirilmiş hakimiyet arasında yakın bir il işki olduğu sonucuna götürür. Cezaevi, tımarhane, hastane, üniversite, okul, psikiyatrın muayenehanesi, bunların her biri, dağınık ve parça bölük bir iktidar örgütlenmesinin, herhangi bir sistematik sınıf hakimiyeti stratejisinden bağımsız olarak kurulduğu mekanların birer örneğidir. Her bir mekanda ne olup bittiği, her şeyi kapsayan genel bir teori aracılığıyla anlaşılamaz. Aslında, Foucault’nun çerçevesinde indirge-
foucault üzerine
(Postmodernliğin Durumu, Çev. Sungur Savran, Metis Yayınları, 2010, İstanbul, syf. 60-62)
BAKIŞTA YENİLİK
HER BIR MEKANDA NE OLUP BITTIĞI, HER ŞEYI KAPSAYAN GENEL BIR TEORI ARACILIĞIYLA ANLAŞILAMAZ.
BAKIŞTA YENİLİK
BAHAR MECMUA S.01
nemez olan tek şey, insan bedenidir, çünkü her tür bastırma eninde sonunda izini bu “mekan”da bırakır. Öyleyse, Foucault’nun ünlü düsturunda ifade ettiği gibi, “hiçbir iktidar ilişkisi direnişsiz olmazsa da, filozof, aynı zamanda, hiçbir ütopik düzenlemenin, iktidar-bilgi ilişkisinden baskıcı olmayan biçimde kaçınma umudunu taşımadığı konusunda ısrarlıdır. Burada Max Weber’in, baskıcı bürokratik-teknolojik rasyonel itenin “demir kafes”inden kaçabilme konusundaki kötümserliğinin yankılarını duyuyoruz. Daha özgül olarak yazar Sovyetlerdeki baskıyı, ortadan kaldırma mücadelesi vermekte olduğu kapitalist sistemin içerdiği tekniklere ve bilgi sistemlerine başvuran ütopik bir devrimci teorinin (Marksizm) kaçınılmaz sonucu olarak yorumlar. “Kafamızdaki faşizmi ortadan kaldırmak” için tek yol, insan söylem inin açık niteliklerinin üzerinde durmak, her şeyi bunun üzerine inşa etmek, böylece yerelleşmiş bir iktidar-söyleminin hüküm sürdüğü tikel mekanlarda bilginin üretilme ve oluşma tarzına müdahale etmek olmaktadır. Foucault’nun eşcinseller ve mahkumlar arasında yaptığı çalışmalar, devlet uygulamalarında reformlar yapılabilmesini hedeflemiyordu; örgütlü bastırmanın kurumlarına, tekniklerine ve söylemlerine karşı, yerelleştirilmiş bir direnişin geliştirilmesine ve yükseltilmesine adanmıştı. Açıktır ki, Foucault, kapitalizme, onun çeşitli baskılarını yeni bir biçimde tekrarlamayan toptan bir meydan okumanın tek yolunun, yerelleştirilmiş bastırma pratiklerine karşı bu tür bir çok-yönlü ve çoğulcu taarruzdan geçtiğine inanıyordu. Fikirleri, 60’1ı yıllarda fışkıran çeşitli toplumsal hareketlere (feministler, eşcinseller, etnik ve dinsel gruplar, bölgesel özerklik savunucuları vb.) olduğu kadar, komünizm uygulamalarından ve komünist partilerin politikasından düş kırıklığına uğramış olanlara da çekici geliyordu. Ama bu bakış açısı, özellikle kapitalizmin herhangi bir bütünsel teorisinin bilinçli biçimde yadsınması dolayısıyla, bu tür yerelleştirilmiş mücadelelerin hangi yoldan geçerek kapitalist sömürü ve baskının temel biçimlerine karşı geriletici değil de ilerici bir taarruza yol açacak biçimde bütünleşeceği konusunda belirsiz kalıyordu. Foucault’nun teşvik eder göründüğü türden yerelleştirilmiş mücadelelerin genellikle kapitalizme meydan okuma yönünde bir etkisi olmamıştır. Elbette Foucault yalnızca iktidar-söyleminin bütün biçimlerine meydan okuyacak tarzda verilecek mücadelelerin bu tür bir sonuca ulaşabileceği türünden makul bir cevap verebilir.
33
yeniden inşa ve biyoiktidar...
YENI BIR BAKIŞ
algı ve zaman...
M I C H E L F O U CAU LT
iktidar üzerine
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
34 BAKIŞTA YENİLİK
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
BAHAR MECMUA S.01
yeni bir dönüşüm kaldı mı?
YENI BIR BAKIŞ
O H A L D E N E D I R YA PA C A Ğ I M I Z ? C I N S E L L I K Ü Z E R I NE GELIŞTIRILEN BIR BILGI TÜRÜNÜN OLUŞUMUNU B A S K I YA D A YA S A K AV R A M L A R I I L E D E Ğ I L D E ; I KT I DA R K AV R A M I I L E Ç Ö Z Ü M L E M E K . A M A B U “ I K T I DA R” S Ö ZC Ü Ğ Ü, K I M L I Ğ I N E , B I Ç I M I N E , B I R L I Ğ I N E I L I Ş K I N B I R Ç O K YA N L I Ş A N L A M AYA YO L A Ç A B I L I R .
İktidar derken, belli bir devlet içinde vatandaşların bağımlılığını garanti eden kurum ve aygıtlar bütünü olan –büyük “i” ile yazılan- İktidar’dan söz etmek istemiyorum. İktidardan anladığım, şiddetin tersine kural biçimini taşıyan bir uyruklaştırma kipi de değil. Bir öğe ya da bir grup tarafından bir başka grup üzerinde kullanılan ve etkileri birbirini izleyen türemelerle toplumsal bünyenin bütününün içinden geçen bir egemenlik sistemi de değil iktidardan anladığım. İktidar kavramından yola çıkarak yapılan çözümleme, ilk veri olarak devletin egemenliğini, yasanın biçimini ya da bir egemenliğin bütünsel birliğini ele almamalıdır; bunlar daha çok iktidarın nihai biçimleri olacaktır. Bana göre iktidardan ilk önce uygulandıkları alana içkin olan ve kendi örgütlenmelerini kuran güç ilişkileri çokluğunu anlamak gerekir; yani, mücadelelerle karşı karşıya gelmeler yoluyla bu ilişkileri dönüştüren, güçlendiren, tersine çeviren hareketi anlamak; bu güç ilişkilerinin bir zincir ya da sistem ya da tersine onları birbirlerinden tecrit eden farklılıklar ve karşıtlıklar oluşturacak biçimde birbirlerinde buldukları dayanakları anlamak; nihayet genel çizgisi ya da kurumsal saydamlaşması devlet aygıtlarında yasanın formülü edilmesinde ve toplumsal hegemonyada gelişen stratejileri –söz konusu güç ilişkileri bu stratejilerin içinde etkili olurlar- anlamak iktidarın olabilme koşulunu, en azından işlerliğini, en “kenar” etkilerine değin anlaşılır kılmayı ve onun mekanizmalarını toplumsal alanının anlaşılırlık çizelgesi olarak kullanmayı sağlayan görüş açısını türemiş ve kademe kademe inen biçimlerin oradan hareketle dallanıp budaklandığı tek bir odakta, merkezi bir noktanın ön varlığında aramamak gerekir. Eşitsizlikleri ile iktidar durumlarını ama hep yerel ve istikrasız iktidar durumlarını devreye sokan güç ilişkilerinin oynak kaidesidir.
35
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
sistem neyi kapatır?
36
İKTIDAR HER YERDE HAZIR VE NAZIRDIR: AMA BU, HER ŞEYI YENILMEZ BIRLIĞININ ÇATISI ALTINDA KÜMELEŞTIRME AYRICALIĞINA SAHIP OLMASINDAN DEĞIL, HER AN HER NOKTADA, DAHA DOĞRUSU BIR NOKTAYLA BIR BAŞKA NOKTA ARASINDAKI HER BAĞINTIDA ÜRÜYOR OLMASINDAN KAYNAKLANIYOR.
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
BAKIŞTA YENİLİK
BAHAR MECMUA S.01
İktidar her yerdedir; her şeyi kapsadığından değil, her yerden geldiğinden dolayı her yerdedir. İktidar sürekli, tekrara dayalı, cansız, kendi kendine üreten her şeyiyle tüm bu hareketliliklerden yola çıkarak beliren, bunların her birini destek alan ve geri dönerek onları sabitleştirmeye çalışan genel bir sonuçtur. Şüphesiz adçı olmak gerekir: İktidar bir kurum, bir yapı değildir; bazılarının baştan sahip olduğu belirli bir güç değil, belli bir toplumda karmaşık bir stratejik bir duruma verilen addır. Bu durumda acaba bilinen formülü ters çevirip siyasetin başka yöntemlerle sürdürülen bir savaş olduğunu mu söylemek gerekir? Eğer savaşla siyaset arasında bir düzlem farkının korunması isteniyorsa belli ki, bu güç ilişkileri çokluğunun ya “savaş” biçimi ya da “siyaset” biçimi çerçevesinde kodlanabileceğini – hiçbir zaman tam değil kısmen olmak üzere- ileri sürmek gerekecektir; böylece bu dengesiz türdeş olmayan, istikrarsız gergin güç ilişkilerini bütünleştirmek için iki farklı (ama hep birbirinin yerine geçmeye yatkın) strateji olacaktır. Bu çizgi izlenerek bir takım öneriler ileri sürülebilir: -iktidar elde edilen koparılan ya da paylaşılan, korunan ya da elden kaçırılan bir şey değildir.
37
yeni bir iktidar kavrayışına doğru...
YENI BIR BAKIŞ
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
Şimdiye kadar Akademi Ödülleri’ne aday gösterilmiş tek trans sanatçıyım
38
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
Geçtiğimiz ayın sonunda sahiplerini bulan Akademi Ödülleri, özellikle Leonardo DiCaprio’nun En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’nü almasıyla, en çok konuşulan ve tartışılan konulardan biriydi. Ancak konuşulmayanlardan bahsetmek gerekirse de adaylar açıklandığında En Özgün Şarkı dalında Oscar’a aday olan Anohni ve ödül gecesine kadar geçen süreçte Akademi’nin yaklaşımları üstü özenle örtülen ve bahsedilmeyen geçmiş olaylar arasına eklenmişe benziyor. Şimdiye kadar Oscar’a aday gösterilmiş olan tek trans sanatçı olan Anohni, Racing Extinction belgeseli için besteci J. Ralph ile “Manta Day” parçasını yaratmışlardı. Normalde aday gösterilen her sanatçının ödül gecesinde performanslarını sergilediği düşüncesiyle hazırlıklara başlayan İngiliz sanatçı, Akademi’nin kendi ismini ödül gecesi performanslarına eklememesi ve bunu da “zamanın kısıtlılığına” bağlayarak ve sahneyi bu yıl aday bile gösterilmeyen Dave Grohl’a bırakmasıyla Akademi Ödülleri’ne katılmamayı tercih ettiğini açıkladı. Yapılan açık haksızlığa karşı haklarını savunabilmek adına aldığı karar da birçok sanatçı tarafından desteklendi. En Özgün Şarkı dalında Oscar Adayı Anohni, besteci J. Ralph ile ortak çalışması olan “Manta Ray” ile yarışmaya katılmamaya karar vermesinde etkili olan sebepleri açıklayan kendisine ait tam metin ise şöyle: Şimdiye kadar Akademi Ödülleri’ne aday gösterilmiş tek trans sanatçıyım, bu yüzden de beni aday gösteren sanatçılara teşekkür ederim. (Ama tabii 70’li yılların başlarında aday gösterilen ve sahne ardında gerçekten harika işlere imza atan değerli şarkı yazarı Angela Morley’i de unutmamak lazım.) Adaylığımı öğrendiğim gün Asya’daydım. O sevinçle birlikte sahnede sunacağım performansı düşünerek heyecanla eve koştum, çünkü normalde müzik dalında aday olan sanatçıların o gece bir performans sergilenmesi istenir. Bu sırada da dört bir yanım bana tebriklerini ileten insanlarla doluydu. Bundan bir hafta sonra da Sam Smith, Lady Gaga, The Weekend ve yakında anons edilecek olan diğer sanatçılarla birlikte de ödül gecesi performans sergileyecek olan sanatçılar açıklanmaya başladı. Ben de oldukça kafam karışmış bir şekilde oturdum ve bekledim. Ancak
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
BAHAR MECMUA S.01
neden akademi ödülleri’ne katılmamayı & // tercih ediyorum?
reddedişler ve...
A N O H N I
Ç EV I R I : E DA Y ET I M
süreç akıp giderken kimseden de bu konuyla ilgili ses seda çıkmadı. Çevrem bana o gece benim de performans sergileyip sergilemeyeceğimi soran insanlar tarafından kuşatılmıştı. Endişem haftalar geçtikçe artıyordu. Zamanla fark ettim ki meğersem bu adaylığın altında bazı imalar saklıymış. Zaten yapımcılar da gecenin sahne performanslarını sadece ticari değeri yüksek, popüler şarkıcılar arasından seçiyor gibi görünüyorlardı. Güney Koreli soprano Sumi Jo tarafından seslendirilen, besteci David Lang’ın “Simple Song #3” parçası da programa dahil edilmemişti.
VARIETY, THE DAILY TELEGRAPH, PITCHFORK, STEREOGUM GIBI DERGILERDE YAYINLANAN MAKALELERDE DE BU DURUMUN KARŞIMA ÇIKMASINA TANIK OLMAK KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜYDÜ. DAHA ÖNCESINDE GELEN TEBRIKLERI GÖLGEDE BIRAKARAK, ŞIMDI DE GAZETELER BENI AKADEMI TARAFINDAN ZAMAN KISITLAMASI SEBEBIYLE “DEVRE DIŞI BIRAKILMIŞ” IKI SANATÇIDAN BIRI OLARAK ADLANDIRIYORDU.
39
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
kariyerim için?
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
BUNDAN BIR SONRAKI CÜMLEDE DE BU SENE HIÇBIR KATEGORIDE ADAY GÖSTERILMEMIŞ OLAN DAVE GROHL’UN GECENIN PERFORMANS PROGRAMINA EKLENDIĞI SÖYLENIYORDU. HERKES HALA KATILMAM KONUSUNDA ISRARCIYDI, KIRMIZI HALIDA YÜRÜMÜŞ OLMANIN “KARIYERIM IÇIN IYI OLDUĞUNU” DÜŞÜNÜYORLARDI.
40
Geçen gece bir uçağa atlayıp LA’ye uçmak ve tüm bu curcunaya katılmak için kendimi ikna etmeye uğraştım; ama utanç ve öfke duyguları elimi kolumu öyle sıkı bağlamıştı ki uçağa binemedim. Taziyelerini sunmak için üzgün suratlarıyla bana yaklaşan cesaretli kişilerden oluşan tüm o Hollywood starları arasında oturmanın beni nasıl hissettireceğini hayal ettim. İşte tam burada da Amerika’da yaşayan bir trans birey olarak sürekli eksiklerim olduğunu iddia eden o utanç dolu bakışların ardındaki iğnelerin verdiği his geri gelmişti. Yaraya tuz basarmış gibi, hemen bir sonraki sabah bir trans birey olduğum için aday olmama rağmen kendimi Oscar’ın web sitesinde en ıvır zıvır haberlerin olduğu kısımda buldum. Açık olmak istiyorum, o geceki performansların direk dışında bırakılmamıştım çünkü ben bir trans bireydim. Performans sergilemeye davet edilmemiştim, çünkü ABD.’de ekolojik tahribat hakkında bir şarkıyı söyleyen (ki bu parça reklamcıların dünyasında tutulmazdı da) nispeten bir “bilinmeyendim.” Ama tabii o gece sergilenecek performansların planlamasını yapan ben değildim ve biliyordum ki bana da sorulmayacaktı. Ama eğer ki ekmek kırıntılarının izinden giderseniz, bunun daha da derinlerindeki gerçeği yok saymak imkansız. Tıpkı küresel ısınmanın aramıza karışması ve izole edilememesi gibi bu olay da küresel ısınma gibi iliklerimize kadar bizimleydi, ve bu olay da yıllar boyunca çok da kendini belli etmeden kuyumu kazma peşinde olan bir sistemin yarattıklarının sonuçlarındandı. İlk başta bir kız çocuğu olarak, daha sonra da bir androjen trans kadın olarak sistemin işleyişinden dolayı ortaya çıkan olaylar dizisiyle yüzleşmek zorundaydım.
BAKIŞTA YENİLİK
BAHAR MECMUA S.01
Bu sistem trans bireyler için fırsatların kısıtlandığı ve sosyal baskının hüküm sürdüğü bir sistemdi. Amerika’da hayalleri ve kollektif ruhunu parçalamak için çalıştırılmakta olan trans bireylerin mücadele etmek zorunda olduğu bir sistemdi. Yirmili ve otuzlu yaşlarım boyunca her zaman müzikte benim gibi biri için kariyer yapma şansı bulunmadığını söylüyordum ve bu bakış açısı da birçok ‘profesyonel’ endüstri ve medya kaynakları tarafından defalarca kez vurgulandı. Neredeyse vazgeçiyordum. Tüm bu kötü niyetli insanlara rağmen, neyse ki Lou Reed gibi destekçi sanatçılar o kadar içtenlikle benim arkamda durup haklarımı savundular ki ayaklarımın gerçekten çok sağlam bir şekilde yere bastığını hissettim. Bu açıdan bakıldığında da ben dünyadaki en şanslı insanlardan biriyim. Yapabildiğimin en iyisini yaparak kendi doğrumun peşinden gitmenin getirdiği bu dur durak bilmez vahşi canlılıkla dolup taştım, Nina Simone olsa buna ‘nimet’ derdi. Açıkçası gözüm şöhretle, ünle boyanmamıştı. Bir trans sanatçı olarak, her zaman kabul edilmiş, popüler olanın dışında bir alanda kalmayı tercih ettim. Gönül rahatlılığıyla da aptallığın ve nefretin yüzüne karşı kendi doğrumu dile getirmenin bedelini ödedim. Otuz beş yaşımda Birleşik Krallık’ın Mercury Ödülü ile onurlandırıldım. O gece de tüm adaylar performanslarını sergilemek üzere davet edilmişlerdi. Bu da beni belirsizlikten tutup çekerek ve üstüne bir de kutlayarak hayatımın gidişatını sonsuza dek değiştirmişti. Şimdi on yıl sonra, dünyanın en güzel salonlarından bazılarında milyonlarca insan için söylüyorum: Londra Opera Binası’ndan tutun da Batı Avustralya çölündeki Aborjin kadın büyükleriyle dolu küçük barakaya kadar. Düşlerimin birçoğunu gerçekleştirdim. Derinden saygı duyduğum müzisyenler ve sanatçılarla birlikte çalıştım. Yirmi yıldır feminizm, ekoloji bilinci kazandırma ve trans hakları adına fikir savunuculuğu yapmaktayım. Kültürel konuşmalarda katılım için çeşitli platformlar oluşturulmasına ön ayak oldum. Tüm dünyada harcadığım emeklerim karşılığında kazanmış olduğum parayı New York’a getirdim ve vergilerimi ödedim. Bu ödediğim paralar da diğer ödenen vergilerle birlikte ABD hükümeti tarafından Guantanamo Koyu’nda, insana zarar vermek için atılan bombalarda, gözetlemelerde, idam cezalarında, muhbirler için cezaevlerinde, özel kurumlara sağlanan devlet desteklerinde ve bankalara sağlanan mali yardımlarda kullanıldı. ABD’de aklınıza gelebilecek her şey parayla ilgili, insalar parası olanlar ve olmayanlar olarak ikiye ayrılıyor adeta. Kimlik politikası genellikle viral kültüründen dikkatimizi çekmek için maske olarak kullanılan bir zengin savunmasıdır. Doğal olandan zenginlik algısına geçmediğimizde kendimizi orta sınıf ve çalışma hayatından koparmış oluyoruz. Bu yüzden Akademi Ödülleri’nin bu yılki elemesine katılmamaya karar verdim. Sıralanmış birkaç güzel söze boyun eğmeyeceğim. Bizi ikna etmeye çalışacaklardır, sahte ahlak konuları ve kimlik politikaları bayraklarını sallayarak ezbere bildiklerini söyleyeceklerdir. Ama unutmayın ki bu ünlülerin birçoğu, tek niyetleri sizi paranızın son kuruşuna kadar sömürmek ve bunu yapabilmek için de sizi manipüle ederek müsadenizi almak olan milyarder kurumların kurbanları. Roma yanarken sizi oyalamak için birkaç küçük tıkırtı yaratacaklar ve sizin de kendi rızanızla dans etmenizi sağlayacaklar. Bunlar Exxon Mobile, Walmart, Amazon, Google ve Phillip Morris tarafından sponsorluğunun üstlenildiği büyük ama sahte Amerika’nın son günleri. Artık fiziksel sınırları bulunmayan bir ülke olan Amerika, sadece biraz daha fazla güç ve kontrol için salya akıtıyor. Buna karşı ben de yararlılığımı arttırmak, biyo farklılığı korumak ve özümde yer alan insanlık için kendi haklarımı savunmak istiyorum.
istenilen nedir?
YENI BIR BAKIŞ
41
YENI BIR BAKIŞ
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
BAKIŞTA YENİLİK
kadınlar için // varoluşçuluk 9 O CA K 1 9 0 8 – 14 N I SA N 1 9 8 6 S I M O N E D E B E AU VO I R
(Feminist Düşünce, Çev. Zafer Cirhinlioğlu, Gündoğan Yayınları, 2006, İstanbul, sfy. 314-327)
Ecole Normale Superieure 42
1908
1929
Pour Une Morale de L’ambiguïté
1943
yeni bir sosyallik
1949
kişisel devrim
Doğar
Olga Kosakiewicz
İkinci Cins
yeni bir girizgah
eser
kişisel evrim
De Beauvoir, biyolojinin toplumun kendi amaçlarına uygun olduğunu düşündüğü dört olguyu tespit ettiğini kabul ediyor. Biyoloji erkek ve
Rosemarie Putnam Tong
1947
kadınlar arasındaki temel farkı tanımlıyor ve bunun erkek ve kadınların yeniden üretimindeki rollerinden kaynaklandığını söylüyor. Bu yeniden üretimsel
olgular Beauvoir’a niçin kadınların kendi olmalarının ve öyle kalmalarının özellikle de daha çocuk iseler, çok zor olabileceğini açıkladı; buna rağmen, bu
YENI BIR BAKIŞ
BAHAR MECMUA S.01
BAKIŞTA YENİLİK
“Ciddi insan” en yaygın kaçışın örneğidir çünkü tüm özgürlüğünü objektif bir dış standarda dayandırmak ister ve onu kayıtsız şartsız, mutlak değerlerin emrine verir.
Varoluşçuluğun ontolojik ve etkisel iddialarının nasıl uyarladığını açık hale getirmek için Beauvoir başından itibaren erkeklerin kendilerini Ben (self), kadınların da Diğeri (other) gibi algıladıklarını ilan etmişti. Eğer Diğer’i, Ben’e bir tehdit oluşturursa o zaman kadınlar erkeklere bir tehdit oluşturmaktadırlar. Eğer erkekler özgür kalmak istiyorlarsa kadınları kendilerine boyun eğdirmek durumundadırlar. Tabidir ki kadınlar baskı ile tanışık olan yegane Diğeri değillerdir. Siyahlar da beyazların baskısı altında kalmanın ne demek olduğunu bilirler. Fakirler de zenginlerin baskısının ne demek olduğunu bilirler.
Uzun Yürüyüş
1954
Yaşlılık
1958
1957 cinsiyet olgusu
1960
1966
kişisel ilerleme
Gün Gün Amerika
Bir Genç Kızın
Les Belles Images
avrupa
otobiyografi
devam ediyor...
olgular, de Beauvoir’a kadınlar kendi olabilme kapasitelerinin erkeklerden daha az olduğu fikrini vermedi. Genel düşüncesi ise, kadınlara ilişkin biyolojik
mutlak değerler mi var?
Simone de Beauvoir 9 Ocak 1908 14 Nisan 1986
ve psikolojik olgular (örneğin erkeğe göre yeniden üretimdeki birincil rolü, erkeğin gücüne karşı göreli zayıflığı, heteroseksüel ilişkide erkeğin aktif rolü-
ne karşın kendisinin pasifliği) yeteri kadar gerçek olmasına rağmen, bu olgulara ne ölçüde değer biçeceğimiz, sosyal varlıklar olarak bizlere bağlı idi.
43
YENI BIR BAKIŞ
De Beauvoir...
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
44
Bir başka deyişle, kadın vücudundan daha başka bir şeydir. Kendi-içinde-Varlık’a indirgenemez. Çünkü, aynı zamanda Kendisi-için-Varlık’tır da. Bu yüzden, toplum için kadını Diğer’i rolünü oynamak için seçtiğini açıklamak için kadın biyolojisi ve psikolojisinin önerdiklerinin ötesindeki neden ve sebepleri aramalıyız. Bundan dolayı kadınlar penisleri olmadığından dolayı değil, güçleri olmadığından dolayı Diğeridirler. Kadınlara yönelik baskının geleneksel, biyolojik, psikolojik ve ekonomik olarak açıklanmasından tatmin olmayan De Beauvoir, kadının varlığı üzerine kurulu olan ontolojik bir açıklama arayışı içine girdi. Kadına baktı ve erkeklerin Diğeri diye tanımladıkları bu Ben’i kabul etti. Bu tanımlamanın nedenlerini belirtirken, şunu anladı ki: “biz kendimizi özne, özgür olarak tanımlar tanımlamaz, hemen Diğer’i fikri ortaya çıkmaktadır. O günden sonra Diğeri ile ilişkiler dramatik bir hal alıyor. Uygarlık gelişirken kadınları kontrol etmenin en iyi yollarından birinin kadınlara ilişkin mitler oluşturmak olduğunu farkettiler (mit demek, açıklanamayanı açıklamak, karmaşık olanı basitleştirmek ve irrasyonel olanı rasyonelleştirmektir). De Beauvoir, kadınlara ilişkin erkek mitlerini inceleyerek iki noktaya dikkat çekti; birincisi,
BAKIŞTA YENİLİK
erkeklerin kadınlardan istedikleri erkeklerde eksik olan her şeydir; ikincisi, kadın varlığının doğa kadar sessiz olan bir bukalemun olmasıdır. De Beauvoir’ın görüşüne göre karılık etme ve annelik etme açıkça, kadınların özgürlüğünü engelleyen iki kadınsal roldür. O zaman, kadınlara mutlulukları belli bir kocayı ve çocuğu mutlu etmeye bağlı olmayan kariyer ya da roller üstlenerek bu kadınsal tuzaktan kurtulabileceklerini tahmin edebiliriz. Fakat bir kariyer kadını eş ya da anneden daha fazla mevcut kafesten kaçabilecek hale gelebilir. Gerçekten de bazı durumlarda kariyer kadını evde kalan kadınlardan ve annelerden daha kötü durumda olabilir. Çünkü, kendisinden, bütün zamanlarda ve mekanlarda bir kadın gibi davranması beklenmektedir. Başka bir deyişle, bir kariyer kadınından meslek görevlerine ek olarak, kadınlığının ima ettiği (ki kadınlık burada bir şekilde hoşa giden bir görünüşe sahip olma anlamına gelmektedir) görevleri de eklemesi beklenmektedir. Sonuçta, mesleki ve kadıncıl ilgileri arasında içsel bir çelişki yaşar. Mesleki ilgilerini artırdığı ölçüde, kariyer kadını kadınlığın önde gelen birisi olmaktan (uzun tırnaklı, saçlarını mükemmelce yapan, gününü güzellik salonlarında ve elbise mağazalarında harcayan kadın tipinden) üzülerek uzaklaştığını
BU ARALAR DAHA ÇOK OKUMALIYIM, YOKSA HÜZÜNLENECEĞIM. SIMONE DE BEAUVOIR
YENI BIR BAKIŞ
BAHAR MECMUA S.01
hisseder. Bunun yanında, kendi görünüşüne dikkat sarfettiği ölçüde bir kariyer kadını, kendisini, narsizmi bir erdem olarak yetiştirmek zorunda hissetmeyen erkeklere göre ikincil bir rol oynama durumunda bulur. Kadınlar diyor Beauvoir, erkeklerin, kurdukları yapılar ve kurumlar tarafından inşa edildiler. Fakat, kadınlar da erkekler gibi hiçbir öze sahip olmadıklarından, erkeklerin onları yapmak istediklerini olmak zorunda kalmadılar. Kadın, bir özne olabilir, toplumda pozitif eylemlere girebilir, bir eş, anne, kariyer kadını, fahişe, narsist, mistik olarak rolünü yeniden tanımlayabilir ya da ortadan kaldırılabilir. Kadınlar kendi Ben’ini yaratabilirler çünkü, kendisine hazır yapım bir kimlik reçete edebilecek ebedi bir kadınlık özü bulunmaktadır. Kendini yaratmaktan kadınları alı koyan tek şey toplumdur (yani De Beauvoir’a göre, kendi sonuna yaklaşan ataerkillik); “Kesin olan şudur ki; şimdiye kadar kadınların olanakları bastırılmıştır ve insanlık yitirilmiştir, ve şimdi kadınların kendi çıkarlarına ve diğerlerinin çıkarına kendi şanslarının kullanılmasına izin verilmesinin tam zamanıdır. Erkekler gibi kadınlar da nesne olmaktan çok öznedirler. Artık erkeklerden daha fazla Kendi-içinde-Varlık değildirler. Erkekler gibi kadınlar da Kendisi-için-Varlık’tır. Ve
şimdi, erkeklerin bunu kabul etme zamanıdır. Kadınlar eğer ikinci cins olmayı durdurmak istiyorlarsa, erkeler gibi kendi sözleri ve kendi yolları olmalıdır. Bunu aşmada, kadınların uygulayacakları üç strateji vardır. İlkin, kadınlar çalışmalıdır. İkinci olarak kadınlar, kadınlara yönelik değişimin öncüsü olan entelektüeller olabilirler. Üçüncü ve son olarak, kadınlar toplumun sosyalist dönüşümü için çalışabilirler. Tıpkı, heykeltıraşın heykeli elindeki mermer blok ile sınırlı olduğu gibi, bizim özgürlüğümüz de toplumla sınırlıdır. Bireyler olarak olabileceğimiz bütün şeyleri olmak istiyorsak, o zaman ilkin bu amaç için toplumsal alanı temizlemeliyiz.
GÜNEŞIN PARLAKLIĞINI YAKICI ÇIPLAK HALIYLE YÜZ YÜZE GELDIĞINIZDE DEĞIL, KAPALI PANJURLAR ARASINDAN SÜZÜLDÜĞÜNDE ÇOK DAHA IYI HISSEDERSINIZ. SIMONE DE BEAUVOIR
45
kadın sorunu ve toplumsal hikayesi....
BAKIŞTA YENİLİK
YENI BIR BAKIŞ
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
BAKIŞTA YENİLİK
Mimar: Merhaba, Neo. Neo: Sen kimsin?
İŞTE BU MODERN SIMÜLASYON FIKRI ILE POSTMODERN DÜNYA’YI ILGILENDIREN SIMÜLAKRA FIKRININ KESIŞTIĞI NOKTA, KONUNUN POPÜLER KÜLTÜRDEKI ZIRVE NOKTASI OLAN MATRIX.
JEAN BAUDRILLARD
mimar &//neo
simülasyon mu?
46
Mimar: Ben mimar’ım. Matrix’i ben yarattım. Seni bekliyordum. Birçok sorun var, ve sürecin bilincini değiştirmiş olmasına rağmen... hâlâ bir insansın. Bu yüzden cevaplarımın bazılarını anlayacaksın, bazılarını da anlamayacaksın. Buna bağlı olarak, ilk sorun en geçerli soru olsa bile aynı zamanda -sen farkına varabilir ya da varmayabilirsin- en konu dışı olanı. Neo: Neden buradayım? Mimar: Hayatın matrix’in programlamasına has, dengelenmemiş bir denklemin artıklarının toplamı. Sen, aksi takdirde matematiksel kesinliğin bir uyumu olan bir şeyin, en içten çabalarıma rağmen ortadan kaldırmayı başaramadığım bir anomalinin sonucusun. Bu, sinsice kaçınılan bir yük olmasına rağmen, beklenmedik bir olay değil ve dolayısıyla kontrol edilemez durumda değil. Seni kaçınılmaz bir şekilde buraya getiren de bu kontrol. Neo: Soruma cevap vermedin. Mimar: Çok doğru. İlginç. Bu diğerlerinden daha hızlı. (Mimar’ın oturduğu koltuğun arkasındaki ekranda beliren önceki seçilmiş kişiler araya girer:) Diğerleri mi? Hangi diğerleri. Kaç kişi? Bana cevap ver. Mimar: Matrix düşündüğünden daha eski. Ben, bir integral anomalinin çıkışından sonrakinin çıkışına saymayı tercih ediyorum ki; bu durumda bu altıncı sürüm oluyor. Neo: Yalan söylüyorsun! Bu mümkün değil. Neden kimse bana bunu söylemedi? Mimar: Kimse Bilmiyor. Kesinlikle. Senin de şüphesiz fark etmeye başladığın gibi, en basit denklemlerde bile dalgalanma meydana getiren anomali sistemik. Neo: Seçim. Sorun seçim… Mimar: Tasarladığım ilk matrix, doğal olarak mükemmeldi. Bir sanat eseriydi. Hatasız, haşmetli. Bu zafere eşdeğer tek şey muazzam başarısızlığıydı. Her insanda bulunan kusurların sonucu olarak yok olmasının kaçınılmazlığı artık benim için çok açık. Bu yüzden, tarihinizi temel alarak doğanızın garipliklerini yansıtacak şekilde tekrar tasarladım. Ama bir kez daha başarısızlık
YENI BIR BAKIŞ
yüzünden hayal kırıklığına uğradım. O zamandan beri cevabın gözümden kaçtığını, çünkü daha daha küçük... ya da belki de kusursuzluğun|parametreleriyle daha az sınırlanmış bir aklın gerektiğini anladım. Böylece cevabı bir başkası tesadüfen buldu. Sezgileri olan bir program. İlk başta insan ruhunun belirli bazı|özelliklerini araştırmak için programlanmıştı. Eğer matrix’in babası bensem… o da, şüphesiz, annesi olur.
bilinçaltı mı?
BAHAR MECMUA S.01
BAKIŞTA YENİLİK
Neo: Kahin Mimar: LÜTFEN. DEDIĞIM GIBI, ANCAK BILINÇALTI SEVIYESINDE
FARKINDA OLSALAR BILE, BIR SEÇME HAKKI TANINDIĞI ZAMAN... DENEKLERIN NEREDEYSE %99’UNUN PROGRAMI KABUL ETMESI ÜZERINE, TESADÜFEN BIR ÇÖZÜM BULDU. BU BIR FONKSIYONU SONA ERDIRIYOR OLSA DA, AÇIKÇA TEMELDEN HATALIYDI. BU YÜZDEN, KONTROL EDILMEDIĞI TAKDIRDE SISTEMIN KENDISINI TEHDIT EDEBILECEK, ASLINDA ÇELIŞKILI BIR KAVRAM OLAN SISTEMIK ANOMALIYI YARATIYORDU. BU YÜZDEN, AZINLIK OLMALARINA RAĞMEN, PROGRAMI KABUL ETMEYENLER KONTROL EDILMEDIKLERI TAKDIRDE, YÜKSELEN BIR FELAKET IHTIMALI TEŞKIL EDECEKLERDI. Neo: SORUN ZION.
Mimar:Buradasın, çünkü Zion yok edilmek üzere. Yaşayan herkes yok edilecek, tüm varlığı ortadan kaldırılacak. (Mimar’ın oturduğu koltuğun arkasındaki ekranda beliren önceki seçilmiş kişiler araya girer:) Palavra! İnkar, insani tepkilerin en öngörülebilen olanıdır. Ama emin ol. Bu, onu altıncı yok edişimiz olacak Ve bunda fazlasıyla iyi hale geldik. Seçilen kişinin şimdiki görevi kaynağa geri dönüp, taşıdığın kodun geçici olarak yayılmasına izin vererek... ana programın yeniden yüklenmesini sağlamak. Ardından, Zion’u yeniden inşa etmek için, matrix’ten 16’sı kadın, 7’si erkek, 23 birey seçmen istenecek. Bu işleme uymamak matrix’e bağlı herkesi öldürecek korkunç bir sistem çökmesine neden olacak Ve bu da Zion’un yok edilmesiyle birleştiğinde sonunda tüm insan ırkının soyu tükenecek. Neo: Bunun olmasına izin vermeyeceksiniz. Yapamazsınız. Hayatta kalmak|için insanlara ihtiyacınız var.
47
YENI BIR BAKIŞ
mimar?
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
48
VE BU DA BIZI NIHAYET, TEMEL GERÇEĞIN VURGULANDIĞI VE ANOMALININ HEM BAŞLANGIÇ, HEM DE SON OLARAK ORTAYA ÇIKTIĞI, GERÇEK ANINA GETIRIYOR. İKI KAPI VAR. SAĞINDAKI KAPI KAYNAĞA VE ZION’UN KURTULUŞUNA AÇILIYOR.
BAKIŞTA YENİLİK
Mimar: Kabul etmeye hazır olduğumuz varoluş seviyeleri var. Ama şu anki konu, senin bu dünyadaki tüm insanların ölümünün sorumluluğunu kabul etmeye hazır olup olmadığın. Tepkilerini okumak çok ilginç. Beş selefin, seçilmiş kişinin görevini kolaylaştıran, türünüzün geri kalanına derin bir sevgi duymalarını sağlayacak belirsiz bir doğrulama, benzer bir hüküm üzerine temellenmişlerdi. Onlar bu deneyimi çok genel bir şekilde yaşarken, senin deneyimin çok daha özel. Karşılıklı aşk. Neo: Trinity. Mimar: Konu sizden açılmışken, Seni kurtarmak için kendi hayatı pahasına matrix’e girdi. Neo: Hayır. Mimar: Ve bu da bizi nihayet, temel gerçeğin vurgulandığı ve anomalinin hem başlangıç, hem de son olarak ortaya çıktığı, gerçek anına getiriyor. İki kapı var. Sağındaki kapı kaynağa ve Zion’un kurtuluşuna açılıyor. Solundaki kapı matrix’e, sevgiline ve türünün sonuna açılıyor. Senin de layıkıyla belirttiğin gibi sorun seçim. Ama ne yapacağını zaten biliyoruz, değil mi? Daha şimdiden zincirleme reaksiyonu görebiliyorum. Kimyasal haberciler, özel olarak akıl ve mantığı bastırmak için tasarlanmış bir duygunun başlangıcının işaretlerini veriyorlar. Basit ve açık bir gerçeği görmeni engelleyen bir duygu. O ölecek ve bunu önlemek için yapabileceğin hiçbir şey yok… Umut. İnsanın en temel yanılsaması. Aynı anda, hem gücünüzün, hem de zayıflığınızın kaynağı. Neo: Senin yerinde olsam, bir daha karşılaşmamayı dilerdim. Mimar: Karşılaşmayacağız.
ÇOK FARKLI OLDUĞUNUZU DÜŞÜNMEYİN... YA DA DÜŞÜNMENİZE İZİN VERMEYİN!
matrix yeni bir evre mi?
49
YENI BIR BAKIŞ
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
kitaplık
BAKIŞTA YENİLİK
//
01
01
Chantal Mouffe / Sol Popülizm
50
chantal mouffe
2018
Solun, siyasal ortamın ve sağ otoriter hareketlerin/partilerin yükselişinin ifade ettiği meydan okuyuşu ana akım yaklaşımlara hapsolmadan ivedilikle kavraması gerektiğine dair kanaat bu kitabın temelini oluşturuyor. Neoliberal hegemonyanın krizine tanık olduğumuz bir dönemde, Chantal Mouffe otoriter rejimlerin yükselmesi ve yerleşmeleri kadar, daha demokratik bir düzenin inşa edilme olasılığına işaret ediyor. Radikal demokratik dönüşüm fırsatını kaçırmamak için son otuz yıldır maruz kaldığımız dönüşümlerin doğasıyla ve bunların demokratik politika açısından sonuçlarıyla yüzleşmeye çağırıyor. Sol ve sağ karşıtlığının artık geçersiz olduğunu iddia eden “merkezde konsensüs” yaklaşımı, politikayı teknokratik biçimde düzenleyerek, kitlelerin siyasal olana yabancılaşmasını hızlandırdı. Chantal Mouffe, Sol Popülizm’de, bu gelişme karşısında sol politikaların neden ve nasıl yetersiz kaldıklarını tespit edip, sınıf özcülüğüne saplanmadan, hasımcı siyasal anlayış temelinde, radikal bir demokrasi mücadelesini yeniden canlandırmayı öneriyor. “Popülizm siyasal bir sınır inşa etmek için yürütülen bir söylemsel stratejidir. Bu sınır çizme konusu çok önemli. Post-politikayı tanımlayan şey sınırın ortadan kalkmasıdır. Üçüncü yol yaklaşımının tipik sloganı olan ‘sağsol farkı bitti’ gibi. Buna karşı popülizm aşağıdakiler ve yukarıdakiler ayrımı üzerine siyasi sınırı çizer. Müesses nizama karşı halk gibi.”
YENI BIR BAKIŞ
BAHAR MECMUA S.01
etienne balibar
BAKIŞTA YENİLİK
02
Etienne Balibar / Demokrasiyi Demokratikleştirmek
2018
Étienne Balibar’ın düşünce ve ifade özgürlüğünün aciliyeti ve değeri konusunda kaleme aldığı denemelerden oluşan, Barış İçinAkademisyenler’e ithaf ettiği kitabı Demokrasiyi Demokratikleştirmek– Özgür Konuşma, düşünürün 2018 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleştirilen Hrant Dink İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Konferansı’nda yaptığı sunumla başlıyor. İfade özgürlüğünün aynı zamanda sekülerleşmenin temelinde yer aldığını ifade eden, baskı ve şiddet zamanlarında demokrasiyi cesaretle savunmanın ve yeniden diriltmenin imkânlarını sorgulayan bu çalışma, bizzat demokrasi kavramına da eleştirel bir bakış getiriyor, onu yeniden tanımlamak, yeni eşitlik ve özgürlük biçimleri icat etmek gerektiğini savunuyor. Hakikati dile getirme cesareti göstermek, sözün özgürlüğünü savunmak demokrasiyi hayata geçirmenin, onu yeniden canlandırmanın tek yolu… Étienne Balibar özgürlükler adına, halklar adına, haklar adına konuşmanın ölüm tehdidini göze almakla eşdeğer olduğunu dile getirirken hakikat cesaretinin somut bir örneği olarak Hrant Dink’i selamlıyor. Demokrasiyi Demokratikleştirmek–Özgür Konuşma günümüz toplumlarında hak ve özgürlüklerin savunusu adına bir manifesto niteliğinde… “Türkiye’de ve dünyada binlerce insan gibi ben de Hrant Dink’in, kelimenin tam manasıyla bir kahraman olduğu kanısındayım: O, insanlığın özgürleşmesi adına bugün verilen ve gelecekte verilecek mücadelelerinin, ancak geçmişte yaşanan haksızlıkların tanınması koşuluyla mümkün olabileceğine olan inancımıza ve adalet savaşımıza ilham verenlerden biriydi. Bu adam, bu gazeteci, bu aydın, bu yazar, ifade özgürlüğünün en üstün biçimine hayat verdi.”
51
YENI BIR BAKIŞ
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
kitaplık
BAKIŞTA YENİLİK
//
02
03
Alain Badiou / Biliyorum Çok Kalabalıksınız 52
alain badio
2019
Alain Badiou, her yaştan gençleri “yoldan çıkarma daveti”ne bu kez odağına öteki ve siyaset kavramlarını alarak Gerçek Yaşam’da kaldığı yerden devam ediyor. “Öteki” üzerine düşünürken insanlığın tüm farklılıklarına rağmen müşterek özelliklere sahip olduğunun altını ısrarla çizerek; hem ırkçılık denen belanın müşterekliklerimizi aşındırma çabasına hem de yüzyılımızda “fark”ın kutsanıp “aynı”nın düşünce sahasının dışında bırakılmasına itiraz ediyor. Birini diğerine tercih etmektense ikisinin birlikte hareketine odaklanan bir düşünce kurmak gerektiğine, özgürlüğe giden yolun ancak bu diyalektik sayesinde inşa edilebileceğine vurgu yapıyor. “Siyaset” üzerine ise günümüzde geçerli on üç tezi yorumlayarak bir rota öner- isinde bulunuyor: Sermayenin ayakta kalmak için savaşa nasıl muhtaç olduğunu gözler önüne sererken, olumsuz sloganlara sıkışmış muhalefetin eylem kapasitesini arttırmak için de taktikler geliştiriyor. Giderek düşmanına benzeyen bir siyasal jargonu ve eylem envanterini reddetmek gerektiğini anımsatan Badiou, etkili bir mücadelenin el çekmesi ve gücünü yoğunlaştırması gereken odakları sarih bir biçimde açıklıyor. Çoğunluğun kanaatine karşı, hakikatin zarafetini ve mücadelenin dirayetini hatırlatan bir çağrı...
YENI BIR BAKIŞ
BAHAR MECMUA S.01
BAKIŞTA YENİLİK
04
2019
53
byung-chul han
Byung-Chul Han / Psikopolitika
“Kendini özgür sanan performans öznesi aslında bir köledir. Efendisi olmaksızın kendini gönüllü olarak sömürmesi ölçüsünde mutlak köledir. Karşısında artık onu çalışmaya zorlayan bir efendi yoktur. Salt yaşamı mutlaklaştırarak çalışır. “Bir girişimci olarak neoliberal özne başkalarıyla amaçtan yoksun ilişkilere girmekten acizdir. Girişimciler arasında amaçtan yoksun bir dostluk oluşmaz zaten. Halbuki özgür olmak köken olarak dostlar arasında olmak anlamına gelir. Özgürlük ve arkadaş kelimeleri Hint-Avrupa dil ailesinde aynı köke sahiptir. Özgürlük esasında bir ilişki kelimesidir. İnsan kendini ancak iyi bir ilişkide, diğer insanlarla mutlu bir birliktelik içinde gerçekten özgür hisseder. “Yurttaş tüketici haline gelmiştir. Yurttaşın özgürlüğü yerini tüketicinin edilginliğine bırakır. Tüketici olarak seçmen bugün siyasete, toplumu şekillendirmekte etkin bir rol almaya gerçek bir ilgi göstermemektedir. Ortak siyasi eylem gerçekleştirmeye ne isteği ne de yeteneği vardır. Siyasete sadece edilgin bir biçimde, homurdanarak, şikâyet ederek tepki verir, tıpkı hoşuna gitmeyen hizmet ya da mal sektörüne yaptığı gibi. Siyasetçiler ve partiler de bu tüketim mantığı uyarınca davranır. “Sunmak” zorundadırlar. Böylelikle de tüketici olarak seçmeni tatmin etmesi gereken tedarikçiler durumuna düşerler.”
etkinlikler
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
54
ankara ikibinyirmi & // ocak etkinlikleri
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
BAHAR MECMUA S.01
SERGİ: MUTLULUK RESIMLERIMIZ / NUR KOÇAK 16 ŞUBAT’A KADAR Fotogerçekçilik akımının Türkiye’deki ilk temsilcilerinden Nur Koçak’ın en kapsamlı sergisi Mutluluk Resimlerimiz, SALT Beyoğlu ve SALT Galata’nın ardından Ankara’da, Çankaya Belediyesi iş birliğiyle Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde (ÇSM) gerçekleştiriliyor. Sanatçının 1981 tarihli bir işinden esinle adlandırılan serginin ÇSM sunumu, 1970’ler ile 2010’lar arasındaki resim serileriyle heykellerini bir araya getiriyor. Kadın dergilerinden Hollywood sinemasına popüler kültürün yaygınlaşması ve Türkiye’deki yansımalarını eleştirel bir gözlemci anlatıcı olarak irdeleyen Koçak’ın sanat pratiğine ayrıntılı bir bakış sağlıyor.
Nur Koçak’ın Mutluluk Resimlerimiz sergisine eşlik eden programda, toplumsal cinsiyet ve feminizm hakkında kitap, makale ve çevirileri bulunan emekli akademisyen Aksu Bora, sanatçının üretimlerinden yola çıkarak feminist politikanın nasıl farklı dil ve araçlarla yürütülebildiğini irdeleyecek; feminizmin “f”sini yeniden düşünmenin yollarını tartışmaya açacak. Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi (ÇSM) Gülten Akın Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecek konuşmanın dili Türkçe ve girişler ücretsiz olarak herkese açıktır.
SERGİ: GÖBEKLITEPE: THE GATHERING 26 OCAK’A KADAR Yüzyılın en heyecan verici arkeolojik buluntusu gün yüzüne çıkarıldığından beri tüm dünyada ilginin odağı. Elinde sadece taşlarla, yaşadığı dünyayı bu denli karmaşık tasvir edebilen insanlar, modern dünyanın ‘’ilkel!’’ kabul ettiği bu gruplardı. Göbeklitepe ilklerin ötesinde Organizasyon ve hayal gücünün eseri. İnsanın DNA’sına kodlanmış olan yaratıcılık ve üretkenlik duygularının, belki de insanlık tarihindeki zirve noktası. Doğada kendi halinde karmaşık bir organizma iken, bir araya gelerek meydan okuyan ve kendi ırksal kaderini yazmaya cesaret eden insanlığın en çarpıcı örneği. Göğe yükselen taş yapıların altında saklanan gizemler, bizi Cermodern’deki sergide keşfedilmeye çağırıyor.
55
ankara ikibinyirmi ocak
KONUŞMA: AKSU BORA 25 OCAK 2020 SAAT: 15.00
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
SERGİ: ALTIN ÇAĞ 18 OCAK’A KADAR
56
1984’te Ankara’da kurulan Galeri Nev, otuz beşinci yılını kutlamaya hazırlanıyor. Otuz beşinci yıl sergisine, yalnızca Galeri Nev’in kuruluşundan bu yana birlikte çalıştığı sanatçılar değil, başka zamanlarda, başka vesilelerle temas ettiği ya da teğet geçtiği isimler de davet ediliyor. Nev böylece, hem kurumun zihnindeki sanat tarihi ağının, hem de kurumu var eden kişilerin dostluk bağlarının örgüsünü izleyicileri ile paylaşıyor. Serginin adının “Altın Çağ” olması, bu örgünün zenginliğine işaret ediyor. Galeri Nev, adeta kendisini çevreleyen herkes ile bir araya geldiğinde, dokunulan her şeyin altına dönüştüğü bir büyü kuruyor. Bir ihtişam ve kudret, saflık ve kutsallık göstergesi olarak altın, asırlardır sanat eserlerinin içine karışıyor. Zeminine sıvandığı her imgeyi ikonalaştırabiliyor. Kimi zaman çerçevelerde, kimi zaman çerçevelerin içinde yaşayanların giysilerinde ya da onları taçlandıran/ çevreleyen nesnelerde, varak ve sim göz alıyor. Altının bir “renk” olup olmadığı tartışılsa da, aklımıza hızla ve ardı ardına gelen Tutankamon, On dördüncü Louis ve Gustav Klimt gibi isimlerin parıltısı, sanat tarihini kuran temel malzemelerden biri olduğunu teyid ediyor. Kuran-ı Kerim sayfalarını bezerken altın yaprakları birbirinden ayırmak için fırçalarının ucuna alınlarından bir damla ter alan, bu yapraklar ile çalışırken nefeslerini tutan tezhip ustalarının bu ‘renk’ ile ibadet ettiklerinden söz ediliyor; tezhip ingilizceye “the art of illumination” olarak tercüme ediliyor. Öte yandan Yves Klein koleksiyonerlerinden görünmez eserlerinin parasını altın ile ödemelerini istiyor ve kabul edenlerden aldığı altın yaprakları Seine Nehri’nin sularında “boğulmak” üzere rüzgara bırakıyor. Sanat tarihinin “güneşi” Türkiye’deki pek çok sanatçı için de parlıyor. Yves Klein’ın çağdaşlarından Mübin Orhon’un ışık arayışında altın önemli bir yer tutuyor. Bir sonraki kuşakta, ilhamını minyatürlerden alan Erol Akyavaş altını Miraçname’nin üzerinde damla damla parlatıyor. Elbette altının “piyasa değeri” de sanatçıları meşgul ediyor; bugün Mehtap Baydu seslerini duyuramayan kadınların ağızlarını altın ile mühürlüyor. Galeri Nev, elli sanatçıyı “Altın Çağ”da bir araya getiriyor. Eserleri mahrem bir nadire kabinesinin içine yerleştirirken, karanlıktan kaçan herkesi, sanatçıların ve galerinin parıltılı dünyası içine sığınmaya davet ediyor.
YENI BIR BAKIŞ
BAKIŞTA YENİLİK
BAHAR MECMUA S.01
SERGİ: FUTURE PERFECT 19 OCAK’A KADAR Bugün Berlin’de yedi bine yakın sanatçı yaşadığı söyleniyor; yani her beş yüz kişiden biri kendisini sanatçı olarak tanımlıyor. Berlin Duvarı’nın yıkılışından beri, bu bir zamanlar bölünmüş şehir dünyanın her tarafından sanatçılar için bir ev oldu. Berlin’in yeniden birleşmesi kökten bir kentsel dönüşümü tetikledi ve sanatçıların geçici ve ucuz olarak kullanabileceği birçok alan ortaya çıktı. Bu sergide temsil edilen sanatçıların neredeyse hepsi Berlin’de yaşıyor. Şehirde dört yüz yetmiş galeri hayatta kalmaya çalışıyor çünkü yeterli ekonomik kaynak ve şehri çevreleyen varlıklı bir banliyö henüz yok. Tıpkı neoliberal yıllarda sanatçıların esnek çalışma kimliklerine sahip mükemmel numuneler olduğunun düşünülmesi gibi, bugün de sanatçılar toplumumuzun ortasında, dengesiz ekonomik hayatta kalma stratejileriyle boğuşan yeni bir prekarya olarak tartışmaların konusu oluyorlar. “Sanatçılar kullandıkları malzemeler, biçimler, hayal gücü, olay örgüsü ya da anlatıları bağlamında ne gibi pozisyonlar alıyorlar? Geçmişi nasıl yeniden düşünüyorlar? Nerede eylem fırsatları görüyorlar?” sorularına yanıt arayan Müze Evliyagil’in sergisi 19 Ocak’a kadar Perşembe, Cuma, Cumartesi ve Pazar 11.00 ile 17.00 saatleri arasında ücretsiz olarak ziyaret edilebilir.
FİLM FESTİVALİ 10. MY FRENCH FILM FESTIVAL - ONLINE FRANKOFON FILM FESTIVALI 16 OCAK’TA BAŞLIYOR Nur Koçak’ın Mutluluk Resimlerimiz sergisine eşlik eden programda, toplumsal cinsiyet ve feminizm hakkında kitap, makale ve çevirileri bulunan emekli akademisyen Aksu Bora, sanatçının üretimlerinden yola çıkarak feminist politikanın nasıl farklı dil ve araçlarla yürütülebildiğini irdeleyecek; feminizmin “f”sini yeniden düşünmenin yollarını tartışmaya açacak. Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi (ÇSM) Gülten Akın Konferans Salonu’nda gerçekleştirilecek konuşmanın dili Türkçe ve girişler ücretsiz olarak herkese açıktır.
57
BAŞKA BİR MEKAN MÜMKÜN! ANKARA BAHAR
MEŞRUTIYET CAD. KONUR 2 SOKAK, 26/4 KIZILAY [ARKA BAHÇE]
+90 505 056 57 00