
4 minute read
Saygın Vatandaş
from Bahar Dergi 03
Bir ödül almanın karşılığı nedir? Toplumsal ahlak ile görünen gerçek arasındaki ilişki nasıl karşılaştırılabilir?
Saygın
Advertisement
Vatandaş!
Xelil Biryar
Gaston Duprat ve Mariano Chon'un yönetmenliğini yaptığı Saygın Vatandaş filmi Nobel Edebiyat Ödülü’nden sonra yazar Daniel'in (Oscar Martinez) yaşadıklarına odaklanan, her ne kadar trajikomik olarak adlandırılsa da aslında olabildiğine politik bir sinsilikle ele alınan -en azından benim için- bir film. Daniel 'in Nobel Edebiyat konuşması film açısından çok önemlidir sanat ve toplum ilişkisini ele alıp sanatçıyı topluma mal etmek isterken esasında ondan ne kadar uzak olduğunun ikircikliğini

filmin başında gösterilmektedir: “Edebiyat dalındaki Nobel ödülü konusunda iki farklı hissiyatım var. Bir yandan gurur duyuyorum, öte yandan içimde var olan acı duygusu. Bu tarz oybirliğiyle tanınmanın bir sanatçının gerilemesi ile doğrudan ve açıkça ilişkili olduğuna inanıyorum. Bu ödül çalışmalarımın hakimlerin, uzmanların, akademisyenlerin ve kralların zevk ve ihtiyaçlarını kabul etiğini kanıtlıyor. Açıkçası ben sizin için en rahat sanatçıyım ve bu konforun, her sanatsal çalışmada olması gereken ruhla bir ilgisi yok. Sanatçıların soru sormaları, şok etmeleri gerekiyor. İşte bir sanatçı olarak son çalışmamdan dolayı pişmanım. Bununla birlikte en kalıcı duygularımla, gururuma yaratıcı maceramın sonuna karar verdiğiniz için teşekkür ederim. Ama bunu söyleyerek lütfen sizi sorumlu tutuğumu düşünmeyin. Burada tek kusurlu olan biri var o da benim." Daniel bu konuşmasından sonra kendi iç çelişkisi veyahut tıkanmasından dolayı uzun bir süre yazı yazamamıştır. Duvarlarla örülü bir evde asistanının yardımıyla rutinlerini değerlendiren kibrin ve konforun tadını çıkaran bir yazardır ta ki memleketi Salas’tan gelen davete kadar, bu davet önemlidir çünkü yazar 40 yıldır memleketine gitmemiş ve yapıtlarının esası olan kasabasını ziyaret etmemiştir. Bu daveti kabul ederek yola çıkan aslında filmin sonundaki konuşmasıyla tekrardan kendisiyle buluştuğunu bize hissettirmeye çalışan ama esasında sosyolojik olarak toplumunu sömüren bir elitisttir. Bölüm 1 Salas: Bir kasaba düşünün sade, olması gerektiği kadar sıradan olan ve onun orta
AMA BELKI DE HAKSIZLIK EDIYORDUM. AHMET’LE OLAN ACI DENEYIMLERIMDEN SONRA BENDE BIR ERKEK TEPKISI OLUŞTUĞU IÇIN GENELLEME YAPIYORDUM. O ANDA MASAMA KÜÇÜK BIR SORGU MELEĞI KONSA VE BU ÇOCUĞUN NE KÖTÜLÜĞÜNÜ GÖRDÜĞÜMÜ SORSA, VERECEK CEVAP BULAMAZDIM. NAZIK MI, KENDI ÜSLUBUNCA EVET. YARDIMSEVER MI, ZOR GÜNLERINDE DESTEK OLUYOR MU, EVET. SANA GÜZEL VE ÇEKICI OLDUĞUNU HISSETTIRIYOR MU, EVET. PEKI NEDIR O ZAMAN RAHATSIZLIĞIN, DIYE SORSA? BILMIYORDUM, GERÇEKTEN BILMIYORDUM. UZUN, ÇOK UZUN SÜRELI, HAYAT BOYU SÜRECEK BIR BAĞLILIK MI ARIYORDUM ACABA? HOŞ VAKIT GEÇIRMEK BANA YETMIYOR MUYDU? ONA KARŞI, NEDENINI BILMEDIĞIM BIR ÖFKE DUYUYORDUM VE BUNU TARIF EDEMIYORDUM. ZÜLFÜ LIVANELI, SERENAD

sına düşmüş sıradanlıktan uzak Daniel; rutinleri, zevkleri, özel ihtiyaçları olan bir yazar Saygın Vatandaş madalyasını alırken monarşiye, monarşinin isteklerine saygı duymadığını belirten ve sonra kendi toplumuyla rutinini ve zevklerini bir kenara bırakıp sosyalleşen Nobel Ödülü kazanan bir konformist. Onlara sarılan, öpüşen, gülen ve ağlayan biri… Buraya kadar her şey normal gözükse de birden bire sanatçı ve toplum çatışması filmin ana konusu olmaya başlıyor. Daniel’in kasabalılara kasabalıların da Daniel’e olan hoşnutsuzluğu yazarın gelişinden gidişine kadar sürüyor, ilginç olan yönetmenin neden özelikle toplumu sanatçıdan, sanatçıyı da toplumdan uzaklaştırmak için karakterlerine bu kadar zorlayıcı baskı yapma gerekliliği duyduğudur. Betimlenen görsellik arzu edilen midir veyahut gerçekliğin kendisi mi? Elbette ki sanatçının bakış açısıyla toplumun bakış açısında belli farklılıklar olacaktır ama bu farklılığı marjinalleştirmek toplumunu kırsal ve cahillik kibriyle okumak sadece tekil bir bakış açısıdır, toplumu yoğunlaşmış eleştirel düşünme yeteneğini sadece saldırganlıkla görsele aktarmak toplumunun öznesi olamamış aklın teorileridir. Daniel kibirlidir ama kibrini saklamakta da bir hayli ustadır ve bu konuyla ilgili görselde tartışılacak herhangi bir çelişki yoktur. Esas olan Daniel'in Salas halkıyla normalleşmesini anormal hale getiren anlatım bozukluğudur ve bu anormalliğin günahkarlığı topluma yani Salas halkına mal edilmiştir "Ben anlattım onlar anlamadı" klasik burjuva anlayışı görselliğin, daha doğrusu istenilen toplum düzeninin tahayyülüdür. Görselde sanatçı ve toplum ayrılığı zorlaması aslında Daniel ve resmi beğenilmediği için Daniel ile tartışan Romero karakteri dialoglarında ortaya konuyor: "Bir kez daha hakikat kurguyu geçti" derken burjuva anlayışı kendisinin anlaşılmadığının dilenciliğinin kurgusunu küstahça yaparken hakikatin toplumu sanatçıdan sanatçıyı da toplumdan kopardığı geçekliğidir burada aktarılmak istenen. Sartre'ın dediği gibi "Farkında olmadan kendini anlatmak " yazarın yansıması değil midir? Sanatında finansal, yazısında maddeci yazar toplum temelinde gözükse de neredeyse bomboş eleştirinin hazzını kültürel sermaye olarak duyarlılık kisvesi altında kibriyle göstermiştir. Bunu nasıl mı yapmıştır? Burada yani Daniel şahsında halk sanatın özü değil de tüketicisi olarak ele alınmıştır (Her ne kadar filmin sonundaki konuşma bunun tam tersini söylese de). İkircikli tutum yani çelişkinin hazzı yazarın sermayesi olmuştur. Esas halkını sömüren ve ondan nemalanan ve bunu kibirli bir konformizmle yapan tüketim anlayışıdır. Salas halkını pasif bir cahillikle sanatçının tüketicisi bir nesne olarak tasvir eden görsellik Daniel’in sanatını yücelterek izleyiciye aslında manipülasyonla kültürel şiddet uygulamıştır . Bütünüyle çelişkiler üzerine kuruludur görsellik, toplumundan kaçan ama toplumsal betimlemeyi seçen bir yazardır Daniel çıkardan, işlevden, halkından yararlanıp bunu sermayeleştirmiştir. Nobel ödülü de, kültürel hayırseverlik (!) hassasiyetinde çağdaş toplum çıkarcılığıdır. Son olarak Daniel'in rüyası esas konumuzdur, manidar bir rüyadır Daniel'in gördükleri. Bu rüyayı yaratan sanatçı kibri midir veyahut ideolojinin halkı yani esas karakteri romanın, hikayenin, masalın kahramanını -evet kahraman olarak belirtmek istiyorum- yani yazının her harfinin başlangıcı olan toplumu izleyeni, okuyanı, göreni, eleştireni... Tehlike olarak görüp/göstermektedir. Bu rüya basit bir görsellikten öte bir tarihsel çelişkinin yansımasıdır ve bizatihi bu çelişkiyi yaratan ne yazanın ne de anlatılanın hükmünde gelişmeden egemen elitin sanatı olmaya devam edecektir.