2 minute read

Siz de mi Partiden Sıkıldınız?

''Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim,''dedi: ''Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda.'' Dosyanın kapağını açtı, sonra yapma bir endişe ile Süleyman Kargı'nın yüzüne baktı: ''Anlamadığım yerler olursa hiç çekinmeden sorabilir miyim?''

Oğuz Atay, Tutunamayanlar

Advertisement

Olcay Bağır

Köy mezarlığı köyün dışında, bir tepenin üstündeydi. Günün birinde ölüler ayaklanıp mezarlarından çıkarlarsa, köy ayaklarının altındaydı yani. Kendilerini bir top gibi yokuştan aşağı bıraksalar duracakları yer köy meydanı olurdu. Neyse ki şimdiye kadar böyle bir zombi saldırısı olmamıştı köy tarihinde. Ama yine de böyle bir ihtimal düşünülerek stratejik olarak zombilerin üstünlük kurabileceği bir yere mezarlık yapılmamalıydı. Tüm tuhaflıklar o gün başladı, kahvehanede en çok dalga geçilen, köyün en sessiz adamı Kavun Recep’in öldükten sonra köy mezarının taaa en ucuna gömüldüğü gün. Yaşarken canlılardan dışlanan Kavun Recep, öldükten sonra da cesetlerden dışlanmıştı. Köyün tüm köpekleri mezarlıkta toplanıp ulumaya başlamış, baykuşların çığlığı yeri göğü inletmişti o gece. Bir gün sonra köpeklerden biri köyün davulcusunun davulunu kaçırmaya yeltenirken yakalanıp davulcunun tokmağının tadına baktı. Yılmadı köpekler, ertesi gün aralarında plan yapıp organize bir şekilde davulu çalıp kaçırmayı başardılar. Davulu alıp ipinden sürükleye sürükleye köyün tepesine, yani mezarlığa doğru koşup gözden kayboldu köpekler. Aynı günün gecesi köy davul sesleriyle inlemeye başladı. Köy ahalisi korkudan kapıyı pencereyi kilitleyip yorganların altına saklandı. Tüm bunlar haftalarca devam etti. Her gece mezarlıktan davul sesleri geliyordu.

Ölüler her gece parti yapıyordu mezarlıkta! O sessizliğiyle, ezikliğiyle bilinen Kavun Recep, tüm ölüleri mezardan ve yoldan çıkarmıştı. Meğerse Kavun Recep’in içinde ne fırtınalar kopuyormuş, buz dağının altında ne büyük bir kütle varmış da yaşarken kimse farkına varmamış. Recep, köyün köpeklerinden sipariş ettiği davulu köyün rahmetli davulcusu Yakup’a vermiş ve “Hadi coştur milleti Yakup abi” demişti. Yakup, kendine söyleneni yapmakta oldukça mahirdi doğrusu. Davul çalmayı özleyen Yakup, mezarlık ahalisini öyle bir coşturmuştu ki herkes birbirini mezarından zorla oyuna kaldırıyor, “Oturmaya mı geldik, kalk hadi kalk” diye ısrarcı oluyordu. Mezarlık ahalisi gerçek anlamda kurtlarını döküyordu oynadıkça. Yine böyle bir gece partisinde Kavun Recep, eğlencenin dışında duran bir kadını fark etti. Arkadan yaklaştı merhumeye: “Siz de mi partiden sıkıldınız?” diye sordu, sanki kendisi de sıkılmış gibi. Hâlbuki Recep sıkılmamıştı. Kadın dönüp Recep’e baktı. Recep tanımıştı kadını, bir ay önce ölen Kezban’dı bu. Ne de yanıktı Recep bu kadına. Kezban, Recep’e yaklaştı biraz. Recep çirkindi ama o da yeni öldüğü için en azından eti daha çürümemişti. Birbirlerine kur yapmaya başladılar. Recep’in sorusuna cevap verdi Kezban: “Heee çok sıkılıyom.” Recep daha çok aksiyona geçmeyi tüm benliğiyle arzuladı o an. “Tamam o zaman, köye inek mi hep beraber, hem milleti korkutup eğleniriz hem de biraz hareket olur bize.” Kezban seve seve kabul etti: “Heee oluuuur.” Ve Recep, tüm ölüleri toplayıp köye indi. Ölülerden çoğu adım atmaya üşendiği için kendilerini bir top gibi yuvarladılar tepeden köy meydanına. Partiye köy meydanında devam etti köyün merhum ve merhumeleri. Evlerden bok kokusu geliyordu, korkudan tüm köylü şiddetle altına sıçıyordu.

This article is from: