B A H A R AY L I K K Ü LT Ü R S A N AT V D. S AY I 0 4 | 2 0 2 0 . 0 6 | A N K A R A YENİ BİR DÖNEM, YENİDEN BAHAR D İ J İ TA L D E R G İ
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
ANKARA BAHAR S.04 | 2020.06
ut in verberibus
2
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
yeniler kazanamaz sistem bir entegre evresine girdi yeni bir hikayenin oluşması artık çok zor ama dert etmeyin sistem size "O"nu verecek
3
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
KÜNYE Kültür Sanat vd. S.04
Sahibi: Bahar Editör: Abdulhalim Karosmanoğlu Grafik Tasarım: Oktay Ay Kapak Görseli: Greek Hellenistik Dönem Kadın Heykeli İletişim: Konur II Sok. No 26 06420 Ankara Kızılay 0505 056 57 00 Katkı Sağlamak İçin baharbar2017@gmail.com
4
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
eskilerin yitirdikleri yenilerin kazandıkları değildir ve kazanılan her dönem; eskinin değil geleceğin ibaresine bir gönderme niteliğindedir.
5
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
Dostoyevski ne dersin, küçük bir suç binlerce iyiliğin vereceği neşeyle unutulmaz mı?
6
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
Sabahattin Ali varlığı bütün boşlukları dolduracak mahiyette değildi; fakat yokluğu müthişti...
7
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
İÇİNDEKİLER Kültür Sanat vd. S.04
13
yeni bir dönem mi?
17
iyimser bir panoptikon
25
the talks patti smith
33
kafa tası kolleksiyonum
39
sese harf giydiren kutsal adamlar
43
anadolu rock müziğinin çınarları
49
2 film x 2 kadın lezbiyenler sevişir mi?
52
god on trial tanrı’yı yargılama üzerine
59
zenginler için sosyalizm mi?
67
ilk toplumlara dönme saplantısı
70
kitaplık
8
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
9
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
quid 10
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
novi a summo fabula ad id tempus accidit in proposito providet omnia sub-re-creare fabulis, sed manet in ipso momento, quo constituta est.
11
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
12
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
yeni bir dönem mi? Başlarken
Verili bir durumda ortaya çıkan covid 19'un hepimizin hayatını alt üst edişini izledik/izliyoruz...ancak burada asıl önemli olan nokta, insanın hayatının mahvolmasından önce doğanın yitmesidir...covid 19, doğanın kendisinidir, doğaya ilişkindir; insan davranışları ise antidoğasaldır... hayatın en umulmadık anlarında gelen kimi unsurlar vardır ve bu unsurlar öylesine pekişerek gelir ki, o andan önce geçmişte ne olduğunu anlamaya hafızanız yetmez.
13
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Doğa ile Uyumlu Bir Dünya
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
Değişen Doğa Değil, Dönüşen İnsan
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
bir zaman diliminde yaşanan üst bir hikaye tüm alt hikayelerin yeniden oluşmasına belirlenim sağlar ancak, belirlenim sağlanan şeyin kendisi o anda kalır. yaşamın verili durumu pek çok açıdan birey denilen faniyi kuşatma alırken öznel değil objektif davranır ve ortaya çıkan tablo emin olun doğanın umrunda değildir. umrunda olması gereken ise insanın verili durumunu kabul edebileceği bir düzeyde yer almasıdır... doğanın maliyeti sıfır değildir! geçmiş gelecek üzerine kurulu olan hayatın indirgemeci yaklaşımı ana sıkışmaya meyilldir. oysa ki hakiki olan da budur. geçmişin verili durumunda ortaya çıkan negatif durumların köşeli durumları yumuşamaya başlar...covid 19 denilen virüsün hayata karşı aktif olarak bulaştırdığı nokta da bu verili durumdan okunmalıdır. virüsün bulaşıcı ve öldürücü yapısı pek çok hastalıktan çok daha ilerde değildir ancak onu farklı kılan bilinmez oluşudur. ilk kez saptanılan mikrobiyobik bir canlının sizden alacağı canın doğal hali ve doğasal hali sizin için başka bir hikaye anlamı taşır... bir dönemin sona erdiğini söyleyebilmek elbette mümkün değil herşey gibi her değişen gibi... biz de payımıza düşeni bu dönemden aldık. doğal olan değişimin kendisine ayak diremek değil, doğanın alanına girmemektir...insanın doğanın bir parçası olduğu ya da sadece doğanın bileşenlerinden birisi olduğunu aklımızdan bir an olsun çıkarmadan yenilebilir olanın biz olmadığımız ifade edilmeldir. tarihin kendisinde defalarca karşımıza çıkan veba salgınlarının 21.yy da artarak gelişmesi ve gelmesi basit bir rastlantı değil insan denilen faninin doğanın her alanını mülk edinmiş olmasıdır... kendisinden başkasına yaşam hakkı tanımayan tanımak olgusunu bile bilmeyen insanın
14
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
diğer canlılardan farklı olarak aklını kullanması değil bu aklı bencilce doğadan bağımsız ve doğa yok gibi kullanıyor oluşudur... yaşam olabildiğine basit bir hikaye ise, onu zor kılan doğa ve getirileri değil, doğayı kendi düzeyine indirgemeye çalışan insan canlısıdır... hayatın en umulmadık yerlerinde ortaya çıkan unsurlar farklı bir hikaye oluşmasına vesile sağlar ancak burada asıl üzerinde durulması sizin hangi hikayeye ihtiyaç duyduğunuzdur. "Çevrenize şöyle bir bakın isterseniz, kan gövdeyi götürüyor, değil mi? Hem de şampanya gibi keyifli akıyor. Hem de bu, Buckle’ın yaşadığı XIX. Yüzyılda bile böyle! İşte, sözde Büyük Napolleon ve bugünkü Napolleon. İşte Kuzey Amerika’nın sonsuz birliği… İşte karikatüre benzeyen Schlezwig – Hostein Prensliği… Ayrıca, uygarlık neyimizi yumuşatmıştır ki? Uygarlığın insanlarda duyguların çeşitlerini çoğaltmaktan başka bir işe yaradığı yok. Oysa duyguların çeşitlenmesiyle birlikte, bir de bakıyorsunuz ki insanlar kan dökmekten daha çok hoşlanır hale geliyorlar. Bunun birçok örneği var. En ustalıklı, en incelikli cinayetlerin çoğu kez kültürlü ve aydın insanlar tarafından işlendiğine hiç dikkat ettiniz mi? Atillaların, Stenka Razinlerin* (*Stenka Razin: Çar’a karşı ayaklanan Don kazaklarının ünlü isyancısı) bile onlardan geride kaldığı durumlar söz konusudur. Atilla ve Stenka Razin kadar göze çarpmıyorlarsa eğer, bu yalnızca sayıca çok olmalarından ve çok görüldükleri için, artık bir özellikleri kalmamasından ileri gelmektedir. Kişi uygarlığa bulaştıkça eskisinden daha iğrenç olmasa, daha fazla kan dökmese bile, daha kötü can aldığı bir gerçektir."
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Yeni bir Döneme Başlıyoruz
Eşitsizliğin Yeni Evresi
Stephen King hayatın sonu daima nahoştur
15
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
16
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
iyimser bir panoptikon Genevieve Bell Çeviri: Mahmut Akçin Avrupa Biyoenformatik Enstitüsü mahmutakcin@gmail.com
Virüsle savaşmak, özel nitelikli kişisel verilerin [Özel nitelikli kişisel veri, öğrenilmesi halinde ilgili kişi hakkında ayrımcılık yapılmasına veya mağduriyete neden olabilecek nitelikteki verilerdir. Örneğin, din, ırk, cinsel tercih, kılık kıyafet, parmak izi ya da DNA gibi biyometrik veriler. (Ç.N.)] işlenmesini gerektirebilir. Bu durum, bu verileri toplama ve paylaşmanın yollarını yeniden keşfetmek, böylelikle zarardan çok yarar getirmek için bir şans olabilir mi?
Bu yazı “MIT (Massachusetts Institute of Technology) Review” Dergisinin Haziran 2020 sayısında yayımlanmıştır.
17
Seçici Bir Dönem Geçmeyecek Bir Evre
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
SON IKI HAFTANIN TÜM HIKAYESINI, TÜM KESIŞME VE TEMAS NOKTALARINI BILDIĞINIZI VARSAYALIM. BUNU KIME RAHATÇA ANLATABILIRSINIZ? ÇOCUKLARINIZA MI? PARTNERINIZE MI? AILENIZ, EN IYI ARKADAŞINIZ YA DA SEVGILINIZE MI? SERVIS SAĞLAYICINIZ, IŞVERENINIZ, ÖĞRETMENINIZ, DOKTORUNUZ, KOMŞUNUZ, TOPLUMUNUZ YA DA DEVLETINIZE? YA AÇIKLAMAKTAN BAŞKA ÇARENIZ YOKSA? PEKI YA BU BILGILERI ZATEN BILIYORLAR VE SIZ FARKINDA BILE DEĞILSENIZ?
Sınıfsal Ayrımlar
Kelimeler Kifayetsiz
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Çalıştığım Avustralya Ulusal Üniversitesi (ANU), covid-19’a yanıt vermekte hızlı davrandı. Derslerimizi uzaktan vermeye başladık, çalışanları evlerine yolladık. Hepimiz, uzakta olduğumuz ve dijital aracılarla haşır neşir olduğumuz bu yeni dünyada yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Yurtta kalan öğrenciler için, uçakların uçamadığı, sınırları kapandığı bir ülkede kilitli kalmak öngörülemez bir durum. Onları güvende tutmak büyük bir öncelik. Sosyal mesafe ve temizlik sıklığı artırılıyor ve hizmetlere erişimde geçici değişiklikler yapılıyor. Kurallar, yönergeler ve sürekli ateş ölçümünün sarsıcı gerçekliğiyle yaşıyorlar. Ve birazdan da açıklayacağım gibi temas takibi yapılıyor ki bu ileride ulusal sağlık hizmetlerinde bir dönüm noktası olabilir.
Farz edin ki koronavirüs için kendinize temas takibi yapıyorsunuz. Son iki haftanın tüm hikayesini, tüm kesişme ve temas noktalarını bildiğinizi varsayalım. Bunu kime rahatça anlatabilirsiniz? Çocuklarınıza mı? Partnerinize mi? Servis sağlayıcınız, işvereniniz, öğretmeniniz, doktorunuz, komşunuz, toplumunuz ya da devletinize? Ya açıklamaktan başka Dijital ve fiziksel ortamlarda temas takiçareniz yoksa? Peki ya bu bilgileri zaten binin titizlikle yapılmasının, covid-19'un biliyorlar ve siz farkında bile değilseniz? özellikle Singapur, Tayvan ve Güney Kore'nin yanı sıra Kerala, Hindistan'daki Panjurlu binamızın önündeki boş kal- yayılımın sınırlandırılmasına da yardımcı dırımdan yavaşça yürüdüğünü gördü- olduğu gösterildi. ğümde arabayı durdurdum. Kampüste yaşadığını ve evinden uzakta olduğunu Bu yöntemin kullanımının, tifo ve 1918biliyordum. Öğrencilerimi bir haftadan 19 grip salgınından, SARS ve AIDS daha uzun süre önce evlerine gönder- hastalığına kadar uzun bir geçmişi var. miştim. Onların şimdi memleketlerinde Mevcut örnekler, (Güney Korelilerin evde olduklarını düşünüyordum. İlla ki uza- karantinada kalanlara indirmeyi zorunlu ğa gitmek zorunda değillerdi ama yine tuttuğu mobil uygulama gibi), gizlilik ve de onu kampüste görmek beni şaşırttı. gözetlenme kaygısının yanında, sağlık, Çalışmaları, San Francisco'daki nişanlısı toplum refahı ve bireysel haklar arave kendimizi içinde bulduğumuz bu anın sındaki dengeye dair kaygılar doğurdu. ANU'da bile, bunları dengelemek için bir garipliği hakkında konuştuk. yol bulmaya çalışıyoruz. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir zamandaydık. Son bir hoşçakal faslından ve Belki de komşularımızla, toplumla ve yardıma ihtiyacı olursa arayabileceğini devletle, teknolojinin bu krizi çözmede söyledikten sonra garip bir sesle “biliyor- rolünü de içine alan yeni bir toplum sözsun bunu raporlamak zorundayım” dedi. leşmesini müzakere ediyoruz. Bu söz-
18
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
leşmeyi müzakere ederken, ürettiğimiz verilerin bolluğu, bu verilerle olan ilişkimiz ve bunun bize fayda getirmesi ya da zarar vermesi için nasıl kullanılabileceği hakkında da kafamızda yeni sorular beliriyor.
sevgilinize mi? Servis sağlayıcınız, işvereniniz, öğretmeniniz, doktorunuz, komşunuz, toplumunuz ya da devletinize? Ya açıklamaktan başka çareniz yoksa? Peki ya bu bilgileri zaten biliyorlar ve siz farkında bile değilseniz?
Düşünecek çok şey var. Farzedin ki kendinize temas takibi yapıyorsunuz. Dün nerede ya da kiminle olduğunuzu hatırlıyor musunuz? Ne yapıyordunuz? Peki geçen hafta. Ya da iki hafta önce? Hatırlamak için ne yaparsınız? Takviminize mi bakarsınız, ya da gelen kutunuza? Kredi kartı ekstreleri ya da dijital cüzdanlarınıza? Facebook, Google Maps, toplu taşıma kartınız, paylaşımlı servis profilleriniz, buluşma uygulamalarınız, akıllı saatiniz, telefonunuz? Gerçekten kendi hafızanıza ya da başkasının hafızasına güveniyor musunuz? Dijital servisleriniz, verileriniz, onların verileri. Hepsini baştan inşa edebilir miydiniz? Bunu yapabilseydiniz bile bu ne anlama gelirdi, ve nasıl kullanılırdı? Kim tarafından, ne için, ne kadar süreyle? Başka birinin yeniden inşa sürecinin parçası olduğunuzu bilseniz nasıl hissederdiniz?
Küçük bir kızken Port Arthur’u ziyaret etmiştim. Burası erken sömürge döneminde Avustralya'ya gönderilen en inatçı mahkumları barındırmak için Tazmanya'da inşa edilmiş bir hapishane kampıydı. 1853'te burada, Philadelphia'daki Doğu Eyalet Cezaevi'nde modellenen ve Jeremy Bentham'ın panoptikon hakkındaki fikirlerinden güçlü bir şekilde etkilenen yeni bir hapishane inşa edildi. Bu hapishanede mahkumlar her zaman izlenebilir durumdaydı, ama hiçbir zaman gardiyanları göremiyorlardı.
Onların günlerinde ve haftalarında birer kayıt olarak yer aldığınızı; ya da bu anlık kesişmenin kaydedildiğini, dondurulduğunu ve bağlamından koparılarak bambaşka bir hikaye anlatmak için kullanıldığını? Bu hikaye sadece iki insan arasında geçen bir hikaye değil, aynı zamanda salgının iki olası temas noktası arasında geçen bir hikaye. Son iki haftanın tüm hikayesini, tüm kesişme ve temas noktalarını bildiğinizi varsayalım. Bunu kime rahatça anlatabilirsiniz? Çocuklarınıza mı? Partnerinize mi? Aileniz, en iyi arkadaşınız ya da
Kitle gözetiminin erken bir versiyonu gibi. Port Arthur’da gardiyanlar birbirlerini ve her hücrenin kapısında yer alan ve hücrenin her yerini görebilen bir gözetleme dürbünü (judas hole) vasıtasıyla tüm mahkumları görebiliyorlardı. Mahkumlar ise hiç kimseyi göremiyordu. Günde bir saat hücrelerinden çıkarılıyor, üstü açık, etrafı duvarlarla çevrili alanda, yüzleri maskeli bir şekilde yürütülüyorlardı. Bu hapishanede yatan bir mahkumun yaşamı sistematik olarak düzenlenmiş, kısıtlanmış, ve dokümante edilmiş bir durumdaydı. Tabi ki bu sürece direnmek ve yıkmak için yollar buldular, ama bu katı bir gerçeklikti. Güç, gözetim ve disiplin arasındaki ilişki küçük bir çocuk olan benim için bile oldukça açıktı. Temas takibinin de böyle bir tarihi var. 1900’lerin New York’unda İrlandalı göçmen bir aşçı olan Mary Mallon’un belirti göstermeden tifo taşıyıcısı olduğu böyle
19
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Kapatılma ve Gerçeklikliği
Gözetim ve Disiplinize Algısı Kitle Gözetimi
Ülkeler Arası Dinamikler
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
Yeni Dünya Düzeni ve Tecrit
Tecrit Sonrası
Bilge Karasu kişilerin gerçek örnekleri ortaya çıkınca yazarların yapabileceği pek bir şey kalmıyor.
20
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
bulunmuştu. O, tekrar tekrar karantinaya gereken kaynaklardan elde edilen veriler alındı, şeytanlaştırıldı, ve “Tifo Meryem” birleştirilebilir mi? Verilerinize kimlerin hikayesi bugünlere kadar taşındı. erişebileceğine ilişkin kararlar otomatik mi olacak yoksa insanlar onları gözden Temas takibi, II.Dünya Savaşı sırasında geçirebilecek mi? Teşhisleriniz ve antiBirleşik Krallık'ta zührevi hastalıkların kor durumunuz seyahat ederken diğer Amerikan askerleri tarafından yayıl- ülkelerle paylaşılacak mı yoksa sınırda masını yönetmek için de uygulandı. İn- mı test edileceksiniz? Riskli gruplarda sanlar, milliyetleri, cinselliğe ilgileri ve yer alan insanlar hedef alınacak mı ve cinsiyet ilişkilerindeki güç dinamikleri kim tarafından hedef alınacak? Ve tüm açısından ölçeklendirildiler. Aynı yön- bunların daha büyük sistemlerde ve tem, 1980’lerde Avustralya'da, AIDS bağlamlarda değerlendirildiğini unutsalgınının başlangıcında risk altındaki mayalım. toplulukları tanımlamak için de kullanıldı ve eşcinsel erkekler muhafazakar TEMAS TAKIBI, II.DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA politika, dini tepkiler ve damgalanmanın BIRLEŞIK KRALLIK'TA ZÜHREVI HASTALIKLAyarattığı yükü taşımak zorunda kaldılar. Bu çerçevede, “temas” (son iki örnekte toplumun onaylamadığı cinsel temas anlamına geliyor) ve “takip” (adli soruşturma ve ceza ile ilişkilendiriliyor) hakkındaki düşüncelerimizi yeniden değerlendirmemiz ve şu soruyu sormamız gerekebilir: Bu kavramları ahlaki ve cezalandırıcı anlamlarından soyutlayabilir miyiz? Bu taktikleri gelecekte en etkin şekilde kullanmak için geçmişin bazı sosyal ve kültürel geleneklerini kırmalıyız. Öyleyse, sanırım soru şu: gözetleme dürbünü gibi hissettirmeyecek bir temas takibi ve veri ifşası düşünülebilir mi? Cevabın bir kısmı, temas takibinin temeli hakkında nasıl düşündüğümüzde yatıyor: veriler ve onların toplanması. Elbette, büyük şirketlerin ve hükümetlerin verileri kullanma ve kontrol etme yöntemleri konusunda uzun süredir endişe duyulmakta. Şüphesiz sorular olacaktır: Verileri kimler kullanabilir veya sahip olabilir? Sağlık hizmetleri ve kolluk kuvvetleri gibi başlangıçta ayrı kalması
Sistem ve Sanat
RIN AMERIKAN ASKERLERI TARAFINDAN YAYILMASINI YÖNETMEK IÇIN DE UYGULANDI. İNSANLAR, MILLIYETLERI, CINSELLIĞE ILGILERI VE CINSIYET ILIŞKILERINDEKI GÜÇ DINAMIKLERI AÇISINDAN ÖLÇEKLENDIRILDILER. Birden fazla ülkede veri toplamanın daha iyi nasıl düzenleneceği, algoritmik önyargıların nasıl önleneceği ve kitle gözetimi (sınır tanıma teknolojisi dahil) kullanımının nasıl sınırlandırılacağı konusunda çalışmalar devam etmekte. Bu çalışmalar yukarıdakine benzer soruların yanıt bulmasını da sağlayacak. Gizlilik, kişisel verilerin kullanımı ve algoritmik karar alma ile ilgili (çoğunlukla Avrupa'da) ortaya çıkan yasal düzenlemeler ve standartlar da olacak ve bir arkadaşımın hatırlattığı gibi bunlar çok hızlı gerçekleşmeli, virüs hızında. Bununla birlikte, potansiyel panoptikonu seçmemek, yalnızca verilerinizi kimin kontrol ettiği konusunda teknik ve yasal kısıtlamalar uygulamaktan daha fazlasını içeriyor. Verilerin hangi amaçla top-
21
Veri Takibi ve Gözetleme Kurgusu
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
landığı konusunda da farklı düşünmemiz gerekebilir. Belki de temas takibi için üç farklı amaç arasında ayrım yaparak başlayabiliriz: biri halk sağlığı üzerine yoğunlaşır, ikincisi hastalar ve sonuncusu da yurttaşlar üzerine. En çok yoğunlaştığımız yer halk sağlığıdır. Güney Kore ve Singapur gibi ülkeler, tıbbi müdahalelerin (bildirim, açıklama, kayıt, izolasyon, tedavi) yanında koronavirüs için temas takibi de yapmışlardır.
Ülkeler ve Tecrit
Bu, daha geniş bir halk sağlığı adına, sınırlı kaynakların en iyi şekilde kullanılmasıdır. Burada, temas takibi, salgını çok fazla büyümeden izole etme amacı taşımaktadır.
Merkez Hasta mı? İnsan mı?
Hasta merkezli yaklaşım, temas takibi anlayışımızı, bir hastanın yolculuğuna odaklanacak şekilde değiştirmemizi gerektirir. Burada odaklandığımız şey, bir insanın nasıl bir tedaviye ihtiyacı olduğu ya da tedaviye ihtiyacı olup olmadığıdır. Böylelikle sağlık çalışanlarını doğru tedavi konusunda yönlendirebiliriz. Bir doktorun bana son zamanlarda söylediği gibi, bu yaklaşım, hastaların endişelerini önceliklendirmeye yarar, ne zaman endişe duymaları, ve aynı şekilde ne zaman duymamaları gerektiğini bilmelerine. İlk örnekler Massachusetts'te ve başka yerlerde deneniyor.
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Yurttaşlara odaklanmak ise oldukça farklı bir yaklaşımdır. Bir topluluğun temas takibini düşünebilir misiniz? Kişileri tanımlamadan virüsün hızlı yayıldığı bazı lokasyonları belirlemek, izleri anonimleştirerek takip etmek ya da merkezi olmayan ve gizliliği koruyan bir yöntemle virüs taşıyan kişilere yakınlığı kontrol etmek. Bu veriler araştırmacıların ve devlet kurumlarının toplumsal seviyede stratejiler geliştirmesine yardım edebilir: örneğin kalabalığı azaltmak için bir parkın düzenini değiştirmek gibi. Bu bizim dünyayı biraz daha farklı görmemize ve eğriyi hep beraber düzleştirmek için farklı kararlar vermemize yardımcı olabilir. Açık kaynak kodlu çözümler ya da yerele özgü araçlar geliştirebiliriz. Her üç bağlamda da, veriler, platformlar ve kullanışlı olabilecek cihazlarla ilgili anlayışımızı genişletmek zorundayız. Cep telefonu verileriniz, yardıma ihtiyacı olan yerler konusunda sosyal mesafeden daha etkili olabilir mi? Akıllı termometreler virüsün potansiyel yayılma noktalarını belirlemek için kullanılabilir mi? Toplum seviyesindeki veriler, salgını haritalandırma ve ona müdahale etmede kişisel veriler kadar etkili olabilir mi? Ayrıca, sezgilerimizi de veriler etrafında yeniden yönlendirmemiz gerekir: ele almamız gereken mesele artık sadece kişisel veriler ya da gizlilikle ilgili yıllardır tartıştığımız konular değil, aynı zamanda özel nitelikli, paylaşılan ve başkalarını da etkileyen kişisel verilerdir.
YURTTAŞLARA ODAKLANMAK ISE OLDUKÇA FARKLI BIR YAKLAŞIMDIR. BIR TOPLULUĞUN TEMAS TAKIBINI DÜŞÜNEBILIR MISINIZ? KIŞILERI TANIMLAMADAN VIRÜSÜN HIZLI YAYILDIĞI BAZI LOKASYONLARI BELIRLEMEK, IZLERI ANONIMLEŞTIREREK TAKIP ETMEK YA DA MERKEZI OLMAYAN VE GIZLILIĞI KORUYAN BIR Bu, kişilerle ilgili değil tamamen yönYÖNTEMLE VIRÜS TAŞIYAN KIŞILERE YAKINLI- temlerle ilgili de olabilir. Bu verilerin nasıl saklandığı, verilere kim tarafından, ĞI KONTROL ETMEK.
22
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
HASTA MERKEZLI YAKLAŞIM, TEMAS TAKIBI ANLAYIŞIMIZI, BIR HASTANIN YOLCULUĞUNA ODAKLANACAK ŞEKILDE DEĞIŞTIRMEMIZI GEREKTIRIR. BURADA ODAKLANDIĞIMIZ ŞEY, BIR INSANIN NASIL BIR TEDAVIYE IHTIYACI OLDUĞU YA DA TEDAVIYE IHTIYACI OLUP OLMADIĞIDIR. BÖYLELIKLE SAĞLIK ÇALIŞANLARINI DOĞRU TEDAVI KONUSUNDA YÖNLENDIREBILIRIZ. nasıl erişildiği, onlara erişmek için kullanılan araçlara göre de değişir. Bir çok karar alınacaktır, ya da bir umut, bir çok tartışma yapılacaktır. Virüsün ve ona verilen tepkinin hızı, bizi sonsuza dek sürecek çözümler üretmemiz gerektiğini düşünmeye itmemeli. Bu pandemi için inşa ettiğimiz şeylerin çoğunun, özellikle toplayabileceğimiz kişisel, özel nitelikli, ve toplumsal veriler söz konusu olduğunda bir bir kapanış tarihi olması gerektiğine dair güçlü bir argüman var. Veri toplama ve analizi için verdiğimiz kararlar, başka zamanlarda aldığımız kararlara benzemeyebilir. Değişime ve pazarlığa açık süreçler oluşturmak da bu açıdan önemlidir. Birçok cevap ve birçok çözüm olacak ve hiçbiri kolay olmayacak. ANU'da çözümleri deneriz ve başkalarının da aynısını yapacağını biliyorum. Teknik düzenlemeler yapmamız, düzenlemeleri güncellememiz ve hatta uzun süredir kurulu olan yapıları ve alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekecek ve belki bir gün, çok uzun olmayan bir süre sonra, büyük bir alanda, halka açık bir toplantıda buluşabilir ve öğrendiklerimizi ve hâlâ geliştirmemiz gerekenleri birbirimizle paylaşabiliriz. Sadece salgını tedavi etmek için değil, içinde gözetleme dürbünü olmayan eşit ve adil bir toplum yaratmak için.
23
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Veri Toplamada Kriterler Pazarlık ve İkna Süreçleri
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
Çizim: Şölen Görgülü 24
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
the talks patti smith Röportaj Çeviri: Simge Yazıcı
Amerikalı müzisyen, rock şarkıcısı, ressam ve şair. 1975 yılında çıkardığı ilk albümü Horses ile punk rock'ın doğmasında en etkili isimlerden biri oldu. Smith, punk'ın vaftiz anası olarak anıldı. Beat şiiri performans tarzını garage rock ile birleştirdi. Kadınsılıktan uzak diliyle disko çağına meydan okurken, Amerikan gençlerini 19. yüzyıl Fransız şiiri ile de tanıştırdı. Smith, çok geniş kitleler tarafından Bruce Springsteen ile birlikte yazdığı ve listelerde 13 numaraya kadar yükselen "Because the Night" isimli şarkısıyla tanınır. 2005 yılında, sanatçıya, Fransa Kültür Bakanlığı tarafından edebiyata ve kültüre yaptığı katkılardan dolayı "Ordre des Arts et des Lettres" nişanı verildi...
25
Ordre des Arts et des Lettres
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
Müzisyen Değilim!
Sanat İcra Ediyorum!
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
“GERÇEK OLAN TEK ŞEY, ARADAKI BAĞLARIN HAKIKI SAFLIĞIDIR. VE BU; BIR ROCK YILDIZINI, BIR IKONU YA DA DAHA ALT TABAKADAN BIR INSANI IÇERMEZ, BU SADECE KATIKSIZ BIR ŞEY.”
leniyorum. Sokakta yürürken kendimi bir rock yıldızı ya da başka bir şeymişim gibi görmüyorum.
Ben aslında müzisyen değilim. Sadece sanatı icra ediyorum ve rock 'n' roll'u seviyorum. Rock 'n' roll'u bağrıma bastım çünkü ilgilendiğim her şeyi içeriyordu: şiir, devrim, cinsellik, politik aktivizm tüm bunları rock 'n' roll'da bulunabilirsiniz. Lakin tüm bunlarla ayrı ayrı da ilgi-
Fakat, ünlü olmak konusunda hala hiç rahat hissetmeyen biri gibi görünüyorsunuz…
Ben bir insanım, bir arkadaşım, bir anne, bir yazar ve bir sanatçıyım; elektrogitar Bayan Smith, bugünlerde müzisyen- çalıyorum. Bunların hepsinin toplamı ve günün sonunda, ben sadece bir insanım. ler baş tacı mı ediliyorlar? Sosyo-ekonomik olarak bir rock yıldızı Rock 'n' roll yapan insanların taçlandırıl- gibi yaşamıyorum. maları gerektiğine inanmıyorum. Biz kral ya da kraliçeler değiliz. Herkes müzik ya- Seyahat halinde olmayı kenara koyarsak, oldukça basit bir hayat yaşıyorum. pabilir. Kızımla birlikte yaşıyoruz ve her zaman oturma odasında yatıya kalan arkadaşlaHerkes mi? rımız ve müzisyenler mevcut. Mutlu, bir Rock 'n' roll insanlara aittir. Çalmaya baş- o kadar da ahenksiz bir hayat yaşıyoruz. ladığımda, çok iyi şarkı söyleyemiyordum ve bir enstrüman çalamıyordum. Bunca yıldır bir rol modeli olarak göTeknoloji hakkında hiçbir şey bilmiyor- rülmekten yoruldunuz mu? dum. Daha önce hiç mikrofonun önünde olmamıştım. Bir halt bilmesem de, rock Doğrusunu söylemek gerekirse, hayır. 'n' roll' un ne olduğunu biliyordum. Onun Çünkü bence insanlar bunu gerçekten bana, benim de ona ait olduğumuza ina- kast ediyorlar. Bu tıpkı -sanırım en iyi nıyordum. O insanlardan biriydim, bu şöyle ifade edeceğim- Walt Whitman ile tanışıp onun karşısında gevezelik etbenim sanatımdı. mem gibi bir şey. Ya da William Blake Şiir, politik enerji ya da her neyse onu ek- ile. Örneğin William Burroughs'yu çok iyi leyerek, onu benimseyip kucaklayarak, tanıyorum ve her zaman onun etrafında duygularımı ifade etmeye hakkım oldu- olmaktan çok etkilenmişimdir. Ona bayığunu hissettim. Bu yüzden bu bir alçak- lırım. Bence bu çok hoş. Kendimi iyi hisgönüllü olma veya farklı olma meselesi setmemi sağlıyor ama bu beni daha iyi değil; sadece benim rock ‘n’ roll tanımı- biri ya da başka bir şeymişim gibi hissettirmiyor; bir sanatçı olarak veya iletişim mın sıradan insana ait bir havası var. kurmaya çalışan bir icracı olarak, sadece Kendinizi hala bir rock yıldızı olarak bir çeşit bağlantımız varmış gibi hissetgörüyor musunuz? tiriyor.
26
Tüm bunları eğer övgü olarak görüyorsanız ya da benzer bir şey, evet garip, senin için garip ve benim için de biraz garip
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
ama nihayetinde bizi bağlıyor ve işte bu saf olan kısmı. Bunun bir hiyerarşisi yok, bir kaidesi yok, öyle olduğu gibi. Yani diğer her şey sadece beşeri, biz bu konuda bir şey yapamayız; farkındalık sahibi olur, heyecanlanırız, tam olarak böyle. Gerçek olan tek şey, aradaki bağların hakiki saflığıdır. Bir rock yıldızını, bir ikonu ya da daha alt tabakadan bir insanı içermez, sadece katıksız bir şeydir. Bahsettiğimiz de bu ve beni mutlu ediyor. Hepimiz, neye benzediğimize ve nasıl farklı davrandığımıza rağmen birleştirici bir prensip bulabiliyor muyuz, olay bu. Rock 'n' roll sayesinde sadece müzikle değil, aynı zamanda insanlar ve onların görüntüleri ile de bağlantı kuruyoruz. Sizin imajınız, Robert Mapplethorpe'un, Horses albümünüzün kapağı için sizi çektiği o fotoğrafınızla yakından bağlantılı görünüyor. O fotoğrafı seviyorum. Robert Mapplethorpe ile olan dostluğumu temsil ediyor ve bana o zamanlar nasıl olduğumu gösteriyor. Çekim için özel giyinmedim - sadece her zamanki kıyafetlerimdi. İmaj benim için önemliydi çünkü Bob Dylan'ın imajı çok güçlüydü. Baudelaire'in görüntüsü çok güçlüydü. İmajın güzel yönleri var ama bir öz içermeyen güzellik hariç. Güzellik, yeni bir imgeyle unutulabilir. Bu yüzden Jim Morrison'ın güçlü bir imaj sahibi olduğunu düşünüyorum. Daha güçlü olansa, onun çalışmalarıydı. “Texas Radio” ve “Storm Riders of the Storm” gibi şarkılar olmadan, imajdan sıkılırdık ve yeni bir tanesi oluşurdu. Fakat imajını hala koruyor; çünkü görüntüyü destekleyen işleri gerçekten harikaydı. Onu ikonik yapan da buydu.
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Bir neslin sesi oldunuz. Sizce bu nasıl gerçekleşti? Yapmak istediğimiz; bir şeyler ortaya koyup onu halka geri döndürmek, onların ellerine bırakmaktı. CBGB kulübü bize kendi müziğimizi çalabileceğimiz ve iste-
Ürün Yaratmak
BENCE INSANLAR BUNU GERÇEKTEN KAST EDIYORLAR. BU TIPKI -SANIRIM EN IYI ŞÖYLE IFADE EDECEĞIM- WALT WHITMAN ILE TANIŞIP ONUN KARŞISINDA GEVEZELIK ETMEM GIBI BIR ŞEY. YA DA WILLIAM BLAKE ILE. ÖRNEĞIN WILLIAM BURROUGHS'YU ÇOK IYI TANIYORUM VE HER ZAMAN ONUN ETRAFINDA OLMAKTAN ÇOK ETKILENMIŞIMDIR. ONA BAYILIRIM. BENCE BU ÇOK HOŞ. KENDIMI IYI HISSETMEMI SAĞLIYOR AMA BU BENI DAHA IYI BIRI YA DA BAŞKA BIR ŞEYMIŞIM GIBI HISSETTIRMIYOR; BIR SANATÇI OLARAK VEYA ILETIŞIM KURMAYA ÇALIŞAN BIR ICRACI OLARAK, SADECE BIR ÇEŞIT BAĞLANTIMIZ VARMIŞ GIBI HISSETTIRIYOR. diğimiz şekilde giyinebileceğimiz bir yer verdi ve hiçbirimizin de öyle çok parası yoktu. Horses’ı kaydettiğimde ve 75’de dünya toplumunun önüne çıktığımda her zaman herkese söylediğim şey, “Kendi grubunu başlat” idi. İrlanda'da yetmişli yıllarda, gerçekten çocuk diyebileceğimiz yaşta olan bir davulcu ile tanıştım ve “Kendi grubunu başlat, yapabilirsin” dedim. Daha sonra kendini U2'da buldu. Çünkü fikrim şuydu; rock 'n' roll ile evrensel ve insani bir hareketi başlatabilirdik. Çevremize karşı tetikte olmaya yarayan savaş karşıtı bu hareket ile özgürleşecek ve onun aracılığıyla küresel iletişim kuracaktık.
27
Kendini Tamamla
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Yetmişli yıllarda bildiğiniz New değil, politik olarak aktif kimseler. Şiir York'la kıyaslarsanız, bugünün New yazmak için bugünlerde defterimle bir York'unu gözlemlemek nasıl bir duy- kafeye girdiğimde, o kadar stresli geliyor gu? ki, hemen oradan ayrılıyorum. Büyük şehirler çok üst düzey odaklı, kurumsal işŞok edici, hala inanamıyorum. Tom Ver- ler moda oldu; moda da sanatsal anlamlaine ve ben East Village’de yaşadık, ayda da değil, kurumsal anlamda yaşanıyor. yüz dolara tuttuğumuz bir evimiz vardı Bilemiyorum, benim için nereye gider–altı kat yukarı çıkıyordunuz- ve şimdi seniz gidin, şehirlerin o sınırdaki güzelliği Yeni Nesiller aynı daire bin dolara mal oluyor. Sade- kaybolmuş durumda. Başaracak! ce estetik olarak değişmekle kalmadı (çünkü birçok yeri yok ettiler) fakat New New York'ta artık mücadele yok. ŞehYork City'nin güzelliği benim için insan- ri havalı hale getiren kimseler artık ların her yerden gelebilmesiydi - gençler, orada yaşamayı karşılayamıyorlar. her yaştan insanlar - fikirleri olan, parası Benzeri olmayan ama yaratıcı içgüdüleri olan in- Bu doğru. Ayrıca şehirler arındırılmış ve Görülmemiş [?] sanlar veya bir planı olan insanlar. Akıl- hip olduğundan beri banliyölerden gelen larında bir tasarımla gelip ucuz bir dai- insanlar var. Fakat hepsi banliyöye uyre kiralayabilir, benim yaptığım gibi bir gun şeyleri arıyorlar: bir sürü Starbucks, kitapçıda iş bulabilir ve hayatlarını inşa K-Marts, bankalar var… edebilirlerdi. Bunu artık yapamazsınız; “Yeni nesillerin büyük değişiklikler yaptamamen farklı bir ekonomik yapı oluş- ma konusunda benzeri görülmemiş bir tu. Demek istediğim, kafelere bakıyorum gücü var.” ve artık etrafta oturup şiir yazan insanlar Şimdiyse Avenue C’de bir banka bile görmüyorum. var. Sadece laptoplı insanlar var… Orada yaşadığımız zamanlar bankaya hiç Aynen öyle. Sadece aileler, cep telefonlu ihtiyacımız yoktu, çünkü içine koyacak insanlar, iş insanları fotoğraf çekimleri paramız yoktu. yapanlar ve bunun gibi kişiler. Tamamen farklı bir atmosfer. O kadar stresli ki, he- Müzik endüstrisinde de aynı gelişmemen ayrılıyorum. Büyük şehirlerimizin yi görüyor musunuz? değişme şekli berbat. İnsanlar dikkatli olmalı çünkü yaratıcılığı kaybediyoruz. Evet, bu gelişmenin benim için tek ters Şehirlerin güzelliği; keskin hatlara sahip tarafı internet ve sahnenin artık çevrimiolmaları, hatta bazen biraz tehlikeli ol- çi olması. İnsanlar bana daha önce, “Ah malarıydı. Farklı güruhlardan sanatçılar, CBGB yok edildi, CBGB nerede?” diye şairler ve aktivistler birleşip bir araya sorardı. Myspace'de, derdim. Benim de gelebiliyorlardı. Sadece moda güruhlar bir Myspace hesabım vardı, kızım profil oluşturmuştu. Gerçekten umurumda “YENI NESILLERIN BÜYÜK DEĞIŞIKLIKLER değildi, tek yaptığım rastgele insanların YAPMA KONUSUNDA BENZERI GÖRÜLMEMIŞ müzik sitelerine gitmek ve kontrol etmekti.
BIR GÜCÜ VAR.”
28
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
İyi şeyler var mıydı? İlginç bulduğum şey, muhtemelen hiç kimsenin duymayacağı tüm bu insanların yaratıcı ruhu canlandırmaya çalışmalarıydı. İnsanların çalışmalarını paylaşması gerçekten harika ve hiç kimse bunun bedelini ödemiyor. Bence bu çok sağlıklıydı ve kurumsal da değildi. Bir gün o kurumsallık payesinden nasibini alabilirler tabi. Fakat günün sonunda bazen tuhaf derecede kötü, bir grup insan görüyordunuz: bazıları iyi, bazıları gerçekten iyi, bazıları gerçekten kötü ve bazıları aşırı komik, yine de eşit fırsata sahip olmaları iyiydi. Zamanımız çok materyalist. Ama etrafta oturup her şeyin çok b*ktan olduğunu söylemek, nihayetinde kimseye bir şey kazandırmıyor.
Kazanmak Nedir?
Çözüm için bir fikriniz var mı? Anlamak zorunda olduğumuz şey, yeni nesillerin buna gizlice sızabileceğidir. Yeni nesillerin büyük değişiklikler yapma konusunda eşi görülmemiş bir gücü var. Örneğin müzik işini ele alalım. Yeni nesiller müzik endüstrisi devlerini dosya paylaşımı, indirme ve Myspace dönemi ile devirdi. Rock 'n' roll insanlara aittir.
29
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
patti 30
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
smith ultimately, i want to make everyone horny
31
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
Siz Zahmet Etmeyin Sistem Size Yol Gösterecek!
Şizofreni mi Kapitalizm mi?
Chuck Palahniuk bütün umutlarınızı kaybetmek özgürlüktü.
32
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
kafa tası koleksiyonum Chuck Palahniuk Çeviri: Başak Koramaz -Dövüş Kulübü’nün yazarı, Financial Times için ürkütücü koleksiyonunu yazdı-
Kafa taslarım sonunda kendilerine bir dinlenme yeri buldu. Onlardan ilkini, güneşin altında kavrulan bir çölde yapılan bahçe satışından aldım. Dökme betondan yapılmış beş kafa tası, yarısına kadar siyah balçık havuzuna daldırılmış bir halde gökyüzüne bakıyordu. Onları yapan kadın bana, çok fazla Buda ve cüce heykeli sattığını ama kafa taslarını yıllarca satamadığını söyledi. Bu yüzden beşini bana 20 dolara verdi.
33
Kapitalizm Ucuza Satar!
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
fight 34
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
club yarattığımız değer yargıları, para, şöhret, saygınlık, güzellik gibi tüm önemli şeylerin anlamsız yalanlar olduğunu söyler.
35
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
Bram Stoker, Edgar Allan
Öykü mü, İstila mı?
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
Henüz saçlarım ağarmamıştı. O zamanlar “gotik-bahçe” modası vardı –ki bu kaldırım taşları arasına sokulmuş odunsu otları ve yapraklı bitkileri kapsayan bir akımdı ve biz bahçecilik dergilerine kötü gözle bakıyorduk. Bir evim ve bahçem yoktu ama kafa tası stoklayabilirdim. Bazı parçalarım, çimentoyu idrarıyla karıştırırsa –bakteriler sayesinde- daha hızlı donacağını düşünen bir sanatçıdan geldi. İşte bu kokulu işler de giderek büyüyen koleksiyonu-
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
O süreçten sonra bir evim oldu, Fight Club ve bir düzine kitap, grafik roman, boyama kitabı ve bir seyahat rehberi yazmıştım. Buradan gelen gelirimin büyük bir kısmı kayalık bir arazide Ramshackle Evi’ni satın almıştı. Sadece Bram Stoker veya Edgar Allan Poe böyle bir yeri hayal edebilirdi. Önünüzdeki uçurum, bir mil genişliğinde olan Columbia Nehri’nin üzerinde asılıdır ve doğrudan nehrin karşısında, Crown House adı verilen dik bir bazalt burna tünemiş Vista House isimli garip küçük bir kale oturur. Googlelayabilirsiniz. Çağlar öncesinde büyük seller uçurumdaki dik burunları ovup temizledi ve Roaster Rock, Bridal Veil gibi çorak taş sütunlar ile Beacon Rock kulesi yosunlar ve aşk merdiveniyle kaplı. Her yerde şelaleler var.
Yılın yarısı boyunca kasırga kuvvetinde rüzgarlar, yükselen köknar ağaçlarının doğu tarafları çıplaklaşıncaya kadar ve devasa beyaz meşeler bükülüp uçurumdan sallanıncaya kadar esiyor. Bu Wagner veya Lovecraft’a yakışır taş sütunlu Arkadyen manzara Basklı çobanlar tarafından oluşturulmuş ve Maryhill adındaki İtalyan Rönesans Sarayı’nın bir röprodüksiyonu olmak üzere bir demiryolu baronu tarafından yaptırılıp, terkedilmiş. Aynı baron Birinci Dünya Savaşı’nda ölenlere adayarak Stonehenge’in de bir kopyasını yaptırmış. Bir buçuk kilometre çapında bir “insan” komşum olmasa mun bir parçası oldu. Diğer kafataslarını da, bu romantik yapılar bana komşuluk ise, eski arabasından döke saça taşıdığı ediyor. parçaları sokakta satan bir evsizden aldım. O zamanlar için bütçem 20 dolar- Birkaç yıl önce bu manzaraya katkı sağdan ibaretti ve bu evsiz kadın sanatçı lamaya koyuldum. Ayağınız takılıp da kafa taslarının dişlerini dikiş ipliği ile en sendelemeden önce farkedilmeyen küçük bir tümseğin üzerine, iki tane keince ayrıntısına kadar işlemişti.
36
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
şisen duvarın temelini attım. İki uzun taş duvar ve birkaç sivri vitray pencere tarafından yansıtılan manzaram daha iyi bir görüntü elde edebilmek için insanları uzun bir yol yürümeye teşvik edecek bir harabeydi. Nehrin, monolitlerin, kalelerin harabeden görünümü pencerelerim ve taş dikitlerimle çerçevelenirdi. Çocukluğumda vaktimi babam ve büyükbabam için kullanılmış tuğlaları temizlemekle ve harç karıştırmakla geçirirdim. Diğer insanlar için fırından yeni çıkmış kurabiye kokusu ne ise ıslak betondaki kostik kireç kokusu benim için odur. Damperli kamyonlar, çoğunlukla iki kişilik bazalt parçaları olan kayalarımı taşıyor ve onları yıkayıp gruplandırıyorum. En sonunda kayaları şimdi odaları oluşturan duvarlara monte ediyorum. Avluları çevreleyen odalar heykeller için nişler sunuyor. Kış aylarında bu odalar geyik barınağı oluyor. Yaz aylarında bu odaları çizgili sincaplar, köpeklerim ve ben işgal ediyoruz. Temel atıp, odalar inşa ediyoruz. Ve kafataslarımın nihai ikamet yeri olan taşların arası için harç karışıtırıyoruz. Zamanla kararmış, küften yeşile dönmüş kafatasları çatlaklardan ve pencere çerçevelerinden pis pis bakarlar. Bazı kafatasları etraflarındaki kayalardan neredeyse tamamen gizlenmiştir. Diğerleriyse buranın ölü kemiklerini barındıran bir yer olduğunu belirtmek için sıkı sıkı biraraya getirilmiştir. Yabani üzüm ve çalılıklar her tarafı kaplıyor.
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
nun dışında etrafı çevreleyen ağaçlar o kadar yoğun ve koyu ki; takım yıldızlar ders kitaplarındaki resimlere benziyor. Çocuklar buraya “korkunç şato” adını verdiler.
İki Uzun Taş Duvar
YILIN YARISI BOYUNCA KASIRGA KUVVETINDE RÜZGARLAR, YÜKSELEN KÖKNAR AĞAÇLARININ DOĞU TARAFLARI ÇIPLAKLAŞINCAYA KADAR VE DEVASA BEYAZ MEŞELER BÜKÜLÜP UÇURUMDAN SALLANINCAYA KADAR ESIYOR. BU WAGNER VEYA LOVECRAFT’A YAKIŞIR TAŞ SÜTUNLU ARKADYEN MANZARA BASKLI ÇOBANLAR TARAFINDAN OLUŞTURULMUŞ VE MARYHILL ADINDAKI İTALYAN RÖNESANS SARAYI’NIN BIR RÖPRODÜKSIYONU OLMAK ÜZERE BIR DEMIRYOLU BARONU TARAFINDAN YAPTIRILIP, TERKEDILMIŞ. AYNI BARON BIRINCI DÜNYA SAVAŞI’NDA ÖLENLERE ADAYARAK STONEHENGE’IN DE BIR KOPYASINI YAPTIRMIŞ. BIR BUÇUK KILOMETRE ÇAPINDA BIR “INSAN” KOMŞUM OLMASA DA, BU ROMANTIK YAPILAR BANA KOMŞULUK EDIYOR. Yakın zamanda, kocam Mike, uzun orman yolunda yürüdü; kalıntıları, kafataslarını ve gotik manzarayı dikkatle inceledi. Ve bana lafı dolandırmadan, “Bence “korkunç şato” yeterince büyüdü” dedi. Temeller önümüzdeki yıl inşa edilmek üzere zaten atılmıştı. Sadece birkaç odacık daha. Bence Mike yanılıyor.
Geçtiğimiz Cadılar Bayramında, bir anaokulu sınıfı vitray camlar ve kafatasları arasında, açık havada şenlik ateşi eşliğinde bir parti düzenledi. Bu-
37
Sadece Bir Kaç Şey!
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
38
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
sese harf giydiren kutsal adamlar Savaş Çağman
Alfabe genelde sesin cisme bürünmesidir; derler ya söz uçar yazı kalır. Eski bir Çin Atasözü "En silik mürekkeple yazıyı en berrak hafızaya tercih ederim" der. Yazı bizim kültürel hafızamızdır. Hatta yazı kimliğimizdir. Kendine has yazı kültürü olan halklar başka diller, yazı sistemleri ve dolayısıyla kültürlerinin istilası altında kalmaz. Bir dil başka bir dilin yazı sistemi ile rapt edilmeye başladığı an, ister istemez o dilin ses yapısı, sözcük dağarcığıyla temasa geçer. Bu da, o dilin yavaş yavaş dönüşmesine zemin sağlar.
39
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
KRIL VE METHODIUS, IKI BIZANSLI KARDEŞ VE RAHIPTI. İKISI DE, BIZANS’A THESSALONICA YANI SELANIK’DE DÜNYAYA GELDI. KRIL ÖZELLIKLE ARAPÇA VE İBRANICE ÜZERINE UZMANLAŞTI VE ORTADOĞU’DA GÖREVLENDIRILDI. DAHA SONRA IKI KARDEŞ SLAVLARIN HIRISTIYANLAŞTIRILMASI GÖREVI ILE MORAVIA, BUGÜNKÜ ÇEK CUMHURIYETI BÖLGESINE GÖNDERILDI. Yazımda, bir halk için alfabe keşfeden üç kişiden bahsedeceğim; Mezrop Maştots, Kril, ve Methodius. Dördünün de ortak paydası İncil’in doğru okunması ve başka bir alfabe ile kolayca yazılamayacak dillerin yazıya geçirilmesi olarak özetlenebilir. Yazı sistemlerinin kâşiflerini genelde bilmiyoruz. Ama bazısı halkı tarafından büyük rahmetle anılan böyle alfabe mucitleri de mevcut... Ermeniler kütlesel olarak Hıristiyanlığa geçen ilk halktır. Buna rağmen, tarihleri gereği Yunan veya Pehlevi yazısı ile günlük dillerini yazmış, dini metinlerde ise Arami-Süryani kaynakları kullanmıştır. Gregoryen-Lusovoriçyan Kilise örgütü, Monofizit Hıristiyanlık görüşünde örgütlenen, Havarilerden Georgius’a ithafen kendine Gregoryen demeyi ihmal etmeyen bir Doğu Ortodoks Hıristiyanlığı'dır. Mesrop Maştots, 361 yılında günümüzde Muş olan, Tarihi Ermenistan’ın Taronbölgesinde bulunan Hatsekats’ta dünyaya geldi. Ermeni kilisesine kabulü sırasında dillere olan ilgisi ile dikkat çekti. Ailesi soyluydu. Ermenice yanında, Farsça ve Yunanca’da da yetkinleşti, daha sonra da Aramice ve Süryanice öğrendi. Bir süre günümüzde Dağlık Karabağ olan Artskah Bölgesindeki Amaras Manastırı'nda kaldı. Daha sonra
40
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
İstanbul’a çağrıldı. Bu dönemde Bizans İmparatoru Theodosius himayesinde İstanbul, Urfa, Atina, Antakya, İskenderiye olmak üzere birçok yolculuk yaptı, buralarda çok önemli öğrenciler yetiştirdi. 405 yılı Mesrop ve Katoğikos olan Sahak Partev tarafından geliştirilmeye başlandı. Ama asıl mucidinin Mesrop olduğu bilinir. Ama Mesrop Maştotssadece soldan sağa yazılan Ermeni Alfabesini keşfetmemiştir. Hem Gürcü hem de Dağıstan’da kurulan Ortodoks Kilise için, Udi dilini kaleme almak amaçlı Kafkas-Albania alfabesini keşfetmişti. Genelde Mesrop Maştots, sadece Gürcü ve Ermeni alfabelerinin mucidi sanılır. Oysa günümüzde hiç üyesi kalmamış ve unutulmuş olan Dağıstan Hıristiyanları için de Albania alfabesini keşfetmişti. Kril ve Methodius, iki Bizanslı kardeş ve rahipti. İkisi de, Bizans’a Thessalonica yani Selanik’de dünyaya geldi. Kril özellikle Arapça ve İbranice üzerine uzmanlaştı ve Ortadoğu’da görevlendirildi. Daha sonra iki kardeş Slavların Hıristiyanlaştırılması görevi ile Moravia, bugünkü Çek Cumhuriyeti bölgesine gönderildi. İlk önce Kril ve kardeşi Methodius tarafından 860’larda Glagolitik alfabe Selanik’te geliştirildi. Amaçları Selanik dolaylarında olan Slavlar arasında yaygınlık kazanmasını sağlamaktı, bu alfabe sadece Hırvat’lar tarafından 12nci yüzyıldan 19. yüzyıla dek kullanıldı. Ustav olarak bilinen ilk erken Slav Yazısı da Yunan harfleri ve Glagolitik alfabeden yararlanılarak Kril tarafından geliştirildi. Günümüzde Rusça, Makedonca, Sırpça, Bulgarca, Ukrayna Dili, Beyaz Rusça yanında bazı Rus Federasyonuna bağlı Ural-Altay dillerinin bazıları ve Moğolca halen bu alfabeyle yazılıyor...
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Tarih ve Dilin Envanteri
Dilin Evrensel Kimliği
Necib Mahfuz susmak, insanlara dil dökerek ifade edemediğimiz herşeyi anlatmak için son çaredir..
41
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
42
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
anadolu rock müziğin çınarları Olcay Bağır
1960’lı yıllar, Türkiye’de yeni arayışların olduğu bir dönemdir. Farklı müzik türlerinin sentezi ile oluşan bu yeni müzik türü, Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği gibi geleneksel müziklerden beslenerek Anadolu Rock’ı (veya başka bir isimlendirme ile Anadolu Pop’u) oluşturur. Bir avuç kentsoylu gencin yüzlerini Anadolu’ya çevirmesi ve binlerce yıllık kültürü, gelenekseli evrensele taşıma çabasıdır Anadolu Rock. Bu müziğin Haluk Levent`le başladığını sananlar için yapıldı bu liste.
43
Haluk Levent
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Tülay German 1964 yılında çıkardığı “Burçak Tarlası / Mecnunum Leylamı Gördüm” 45’liği Anadolu Pop/Rock akımının başlangıcı kabul edilir. Türkülerin batı sazlarıyla icra edilmesi ve sonrasında plağın çok satmasıyla ülkede yeni bir akımı başlattı. Barış Manço Anadolu Rock
Erkin Koray
Anadolu Rock müziğin en büyük isimlerindendir. Neredeyse yaptığı her 45’lik ve albüm yok satmış ve söylediği yazdığı şarkılar dilden dile dolaşmıştır. Kaygısızlar, Moğollar ve Kurtalan Ekspres ile çalışmıştır. Manço, bazı halk türkülerini ve klâsik Türk müziği parçalarını Rock müziğe kazandırarak farklı müzik türleri arasında iletişim kurmaya çalıştı ve bunda büyük başarı gösterdi. Kol Düğmeleri ile ilk büyük çıkışını yapan Manço, Ağlama Değmez Hayat, Kağızman, Dağlar Dağlar, Lambaya Püf De, Hal Hal gibi şarkılarla yerini sağlamlaştırdı ve sonraki yıllarda çıkardığı albümlerle müziğimizin en büyüklerinden oldu. Cem Karaca Anadolu Rock türünün kurucularından ve en büyük isimlerinden olan Cem Karaca, Apaşlar, Kardaşlar, Moğollar ve Dervişan gibi önemli gruplarla çalışmış, güçlü bir Rock kültü yaratılmasında öncülerden olmuştur. Cem Karaca askerlik yıllarında Anadolu kültürünü tanımaya başladı. Emrah adlı şarkısıyla büyük bir çıkış yapmış ve sonrasında yaptığı Resimdeki Gözyaşları, Namus Belası, Bu Son Olsun, Dadaloğlu, Tamirci Çırağı gibi şarkılar onun Anadolu Rock müziğinin devlerinden olmasını sağlamıştır. Erkin Koray 1960´ların sonuna doğru, bağlamanın sesini müzik yapılan mekânlarda daha çok duyurmak ve Rock müziğinde de kullanabilmek için elektro bağlamayı icat etti. Anadolu Rock ve Hard Rock türünde özgün eserler vermiş olmakla birlikte birçok türküyü yeniden düzenlemiştir. Cemalim, Köprüden Geçti Gelin gibi çalışmaları ile Türk Halk Müziği, Nihansın Dideden, Kıskanırım gibi parçalar ile Türk Sanat Müziği eserlerini yorumlayarak Türk Rock müzik tarzının en önemli eserlerini vermiştir. Erkin Koray; Şaşkın, Estarabim, Çöpçüler, Fesuphanallah gibi geniş kitlelerin beğenisini kazanan Arabesk-Rock parçaları da yapmıştır. Fikret Kızılok
Fikret Kızılok
Lise yıllarında müziğe başlayan Fikret Kızılok, üniversitede müzik hayatını tümüyle etkileyecek bir yolculuğa çıktı. Bu yolculukta Aşık Veysel ile tanıştı. Dönüşte gitarını eline alan Kızılok stüdyoya girdi ve 1969’daAşık Veysel’in Uzun İnce Bir Yoldayım türküsünü yeni bir düzenlemeyle kayda aldı. Ahmed Arif’in şiiri üzerine bestelediği Vurulmuşum, Yumma Gözün Kör Gibi / Yağmur Olsam, Güzel Ne Güzel Olmuşsun gibi parçaları 70li yıllarda en çok dinlenenlerdendir. Gönül, Bu Kalp Seni Unutur Mu,
44
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
Zaman Zaman, Yeter Ki, Bir Harmanım Bu Akşam gibi şarkılarla da müziğimizde ölümsüzlüğü elde edenler arasına girmiştir.
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Edip Akbayram
Edip Akbayram İlk plağı Kendim Ettim Kendim Buldum’u da lise yıllarında yaptı. 1971’de Altın Mikrofon Yarışması’na katıldı. Aşık Veysel’in bir şiirinden esinlenerek gerçekleştirdiği ilk bestesi olan “Kükredi Çimenler” ile birinci oldu. Aldırma Gönül ve Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz adlı parçalarıyla satış rekorları kırdı. Akbayram da Anadolu Rock’ın büyüklerinden biridir. Moğollar 1967 yılında kurulmuştur. Anadolu Rock müziğinin gelişmesinde önemli bir yer edindiler. Anadolu Pop ismini verdikleri hybrid yapıdaki müzik türünün tetikleyicisi oldular ve bu tür içinde ürünler verdiler. 1968’de düzenlenen Altın Mikrofon yarışmasına katıldılar ve Ilgaz adlı şarkı ile üçüncü oldular. Cem Karaca, Barış Manço, Ersen gibi isimlerle birlikte çalıştılar. Grubun önemli isimleri Cahit Berkay, Murat Ses, Taner Öngür ve Engin Yörükoğlu’dur. Çok sonraları ise Serhat Ersöz gruba dâhil olur. Cem Karaca’nın oğlu Emrah Karaca ise günümüzde grubun solistliğini yapmaktadır.
Emrah Karaca
Ersen ve Dadaşlar Ersen Dinleten’in kurduğu gruptur. “Ersen ve Kardaşları” olarak anılan isimlerini “Ersen ve Dadaşlar” olarak değiştirdiler. Uzun süre, listelerde hep zirvede kalan grup, 1993’te müziğe ara verdi. Bir Ayrılık Bir Yoksulluk Bir Ölüm, Üç Kız Bir Ana en bilinen parçalarıdır. Anadolu Rock müziğin geniş kitleler tarafından sevilip dinlenmesine büyük katkıları olmuştur. 3 Hürel Onur, Haldun ve Feridun Hürel kardeşler tarafından 1970 yılında kurulan Anadolu Rock topluluğudur. Önce “Yankılar” adıyla müzik yapan grup daha sonra sırayla Trio İstanbul, Oğuzlar, Alizeler ve Biraderler isimlerini kullanırlar. Şeytan Bunun Neresinde, Didaydom, Sevenler Ağlarmış, Bir Sevmek Bin Defa Ölmek Demekmiş en önemli şarkılarıdır. Kurtalan Ekspres Anadolu Rock’ın en önemli gruplarındandır. Grup ismini Haydarpaşa – Kurtalan hattında çalışan Kurtalan Ekspres’den almıştır. Barış Manço’nun 1972 yılında kurduğu ve vefatına kadar birlikte çalıştığı grubudur. Ahmet Güvenç, Bahadır Akkuzu, Ohannes Kemer, Sefa Ulaştır gibi Rockçılar ilk ekipte yer alıyordu. Barış Manço’yla birlikte Yeni Bir Gün, Sözüm Meclisten Dışarı, Estağfurullah… Ne Haddimize albümlerini çıkarmışlar, bunların dışında da Manço’nun solo albüm ve 45’liklerinde de çalmışlardır.
45
1960'lar 1970'ler
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
II. Dünya Savaşı yıllarında düny leri, 1960'lı ve 1970'li yıllarda ka'dan çıkmak üzere müzik piya de gelişen bu akımlardan nasib nemlerde Beatles, daha sonrala Yes, King Crimson, Pink Floyd ve daha bir dolu gruplar rock müziğ den olm
Bu grupların patlamasından sonra 1967-68 yıllarında Türkiye'de başta B ğollar gibi birçok grup ve müzisyen kendilerini yurt çapında üne kavuştur Ses'in öncülük ettiği bir akım olan Anadolu rock’ın temelleri de yine ay
46
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
yaya gelmiş 68 kuşağı müzisyenen ünlüleri İngiltere ve Ameriasasını kasıp kavururken Türkiye bini alıyordu. Yurt dışında ilk döarı Rolling Stones, Led Zeppelin, e bu listenin uzayıp gidebileceği ğin en başta giden temsilcilerinmuşlardır.
Barış Manço olmak üzere, Cem Karaca, Erkin Koray, Fikret Kızılok, ve Moracak ilk 45'liklerini çıkarmışlardı. Moğollar'ın ilk dönem klavyecisi Murat ynı senelerde böylece atılmış oluyordu. Türkiye bu akıma çok ısınmıştı.
47
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
48
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
2 film x 2 kadın lezbiyenler sevişir mi? İrem Gürşimşir Çiğdem [Revize Ocak 2020] Mavi En Sıcak Renktir Abdellatif Kechiche; 2013
Temasın yükünü gösteren yönetmen Abdellatif Kechiche, toplumun sınırında dolanan ve bu sınırın ihlalini mahremiyet olarak kodlayan bir filmle karşımızdadır. Terörize bir gösterim iddiası ile tartışılan sevişme sahnelerinin ardından, erotizm ve pornografi ilişkisinde dair sorular yankılanır. Hazzın gösterimi, uyarılmanın ve arzunun ekonomisinde nerede durmaktadır? Teşhirin sınırı nereye kadardır? Sinemanın konumladığı izleyici kendisini ne zaman bir röntgenci olarak görür? Sanat bu noktada erotik midir yoksa pornografik mi?
Bu yazı Sinegöz, Sinema ve Kültür Dergisi Vol. VI, Mart 2014 tarihinde revize edilmemş hali yayınlanmıştır.
49
Bağımsızlık mı? Evrensellik mi?
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
Mavinin sıcaklığında (Emma’nın Saçları) Bir İlişki Pişirmek
Arayışın Kimliksel Dokusu; Adelé
Sorgulanan Ne?
Ergenlik mi, Duyu mu?
Baş karakter, ergenliğin çetin yollarında olan Adelé, herkes gibi kendini -oluşunun varlık şartını- aramaktadır. İlişkiler yumağında yöneldiği bedenlerin kimisinde sadece bir macera olarak özneleşir bir diğerindeyse aşkla türeyendir. Film boyunca iştahından vazgeçmez Adelé. Bir anlamda gerçekliğin pornografisinde tatminsiz kıldığımız varlık koşulumuz, Adelé’nin iştahını oluşturmaktadır. Geleneksel aile ile yenen soslu makarnanın ardından deniz kadar mavi bir kadınla yenen ıslak, kaygan istiridyeler çıkar karşımıza. Sorgulama bu noktada gastronomik bir hedefe yönelir; “lezzet, tat ve temas”ın baştan çıkarıcılığı gelir karşımıza. Her şey yolundadır görünmediği sürece, zaten etli bir istiridye yemek kadar görünmezdir sevişmeler. İlişirler usulca, mavice lezbiyenler… Her şeyin ötesinde “ilişkinin” ağırlığı, yönelimin toplum tarafından yasaklı perdesini açsa da beklentilerin törpüsü daha fazla yontamaz Adelé’i. Adelé ve Emma’nın aşkları, görünmez lezbiyenliklerine, paylaştıkları hazların ve tatların en “günahkâr” derinliğine rağmen, ilişkinin boğan, yıpratan ve temasın yükü altında ezilen iktidarıyla parçalanır. Geriye ihtimaller denizinde başka bir maviyi aramak kalır. Ergenliğin kuytularında, Munch’ın çığlığını duyarcasına, patlamaya hazır bir yanardağdır beden. İçindeki sıcaklığın magmasında eriyen ve eritilen hayallerin, olasılıkların, aşkların dışa vurumudur soğuk, asabi ve kafası karışık mavi, kırmızıyı alt eder bu sefer. Hadım edilmiş imkânsızlık durağında en sıcak renktir; bir mavi, bir ergen ve bir lezbiyen.
50
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Alev Almış Bir Genç Kızın Öyküsü 18. yüzyılda geçen bir aşk hikayesi, bir kadın yönetmen ve onun gözleriyle gördüğümüz, içinde erkeklere yer yokmuş havası veren bir dünya, filmi her düşündüğünüzde bir kıyıda ya da kendinizi bir uçuruma doğru koşarken buluyorsunuz, en azından benim bulduğum yer orası. Genç bir ressam olan Marianne bir gün aldığı bir görevle uzun bir yolculuktan sonra Manastırdan yeni ayrılmış olan Heloise'in düğün portresini yapmakla görevlendirilir. Ama bu resim yapılırken Anne'sinin bir isteği vardır, Heloise'in bundan haberinin olmaması gerekmektedir. Film boyunca ana karakter Heloise'in üzerindedir gözlerimiz, en başta yaratılan gizem yavaş yavaş yıkılmaya başlar önce gözleri, sonra ellerini, yavaş yavaş sesini duymaya başlarız, bir açılış sahnesi gibi bir kadının kendini ürkekçe gösterişini izleriz, Marianne'de korkmaktadır, küçük odasında gizlemiştir her şeyi bir perdenin arkasında, hikayeleri bakışmalarla başlamışken, konuşmalarla devam eder. Filmin en güzel sorusu benim için her zaman bu olacak sanırım. "Yalnız olmak özgür olmak mıdır." Evlenmek istemeyen Haloise ile Marianne bu sessiz ve mavi karmaşanın ve sakinliğin arasında tutunacak bir şey bulacaktır' birbirlerini'. Geçmiş zamana ait bir hikaye olması ve daha önce almadığımız bir tadı bu kadar yumuşacık vermesi filmi diğer gruptaki filmlerinden benim için farklı bir yere koymakta. Bu filmden hissettiğim kadarıyla ' Mavi gerçekten en sıcak renkmiş...' İyi seyirler. Bir kitabın bir sayfasında kalsa bile sevmekten asla vazgeçmeyin!
Ana Akım Medya
ORJINALI LA VIE D’ADELE, ADELE’IN YAŞAMI OLAN MAVI EN SICAK RENKTIR EŞCINSEL BIR ILIŞKIDE TEK TARAFIN YANI ADELE’IN GÖZÜNDEN YAŞANANLARI KONU ALIYOR. YÖNETMENLIĞINI ABDELLATIF KECHICHE’NIN ÜSTLENDIĞI FILM FESTIVALLERDEN TAKDIR TOPLAYARAK ÖDÜLLERLE DÖNERKEN BAZI KESIMLERIN DE TEPKISINI ÇEKTI. ÖZELLIKLE CANNES FILM FESTIVALI’NDE BU FILMLE BIR ILK GERÇEKLEŞTI; ILK DEFA YÖNETMEN DIŞINDA OYUNCULARA DA ÖDÜL VERILDI. SONRASINDA GEREK OYUNCULAR, GEREKSE YÖNETMEN TARAFINDAN YAPILAN BIRTAKIM AÇIKLAMALAR KAFALARI KARIŞTIRSA DA DEĞIŞMEYEN TEK GERÇEK FILMIN BAŞARISI OLDU.
Hüseyin Duran
51
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
god on trial tanrı’yı yargılama üzerine Xelil Biryar God on Trial 2008 BBC / WGBH Boston televizyon Antony Sher, Rupert Graves ve Jack Shepherd oynadığı Frank Cottrell Boyce tarafından yazılmış bir filmdir. Film İkinci Dünya Savaşı sırasında Auschwitz yer alır. Yahudi esirler, Yahudi halkını terk ederek Tanrı'ya yönelik bir yargılama yapmışlardır.
İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından Auschwitz’de ölümü bekleyen bir grup Yahudi esirin Tanrıya yönelik yargılamasını konu alan filmimiz, belki de sinema tarihinin Tanrı-Din sorunsalını kurgu dahi bile olsa ele alınış şekliyle izleyicide derin izler bırakıyor. Tanrı, insan, mantık, insan hürriyeti, özgür irade, ölüm ve en önemlisi kötülük problemini ele alması ve onun kritiğini felsefi bir boyuta dillendirdiği sahneler, her bakımdan insanlık tarihinin en önemli sorgulayışlarından biri olmuştur.
52
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
İkinci Dünya Savaşı
Auschwitz Almanya
Auschwitz auschwitz’te nazilere bağlı SS güçleri tarafından yaklaşık 1 milyon 100 bin kişi öldürüldü.
53
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
Filmimizde kurulan mahkemenin konusu Tanrının, yahudilerle yaptığı anlaşmayı bozması ve kötülük probleminin yargılanmasıdır, bu mahkemeyi yöneten üç mahkum genel olarak bu iki konu üstünden savunma ve yargılamaya gitse de konu açısından hiçselleştirilen sömürü bizim esas konumuz olacaktır. Boyun eğme her zaman sınıflı toplumun, dolayısıyla sömürü ve baskının tarihi olmuş olan tarih'in en uzak yerlerinden gelir. Bilinçleri bu tarih tarafından biçimlenmiş olan "halk" insanları zaman
TANRI, YA KÖTÜLÜKLERI ORTADAN KALDIRMAK ISTER DE KALDIRAMAZ; VEYA KALDIRABILIR, AMA KALDIRMAK ISTEMEZ; YA DA NE KALDIRMAK ISTER, NE DE KALDIRABILIR; EĞER ORTADAN KALDIRMAK ISTIYOR DA KALDIRMIYORSA, O HER ŞEYE KADIR DEĞILDIR; KI BU DURUM TANRININ KARAKTERIYLE UYUŞMAZ; EĞER ORTADAN KALDIRABILIYOR FAKAT KALDIRAMIYORSA, O KÖTÜ NIYETLIDIR; KI BU DA AYNI ŞEKILDE TANRI ILE UYUŞMAZ; EĞER O NE ORTADAN KALDIRMAYI ISTIYOR, NE DE KALDIRABILIYORSA, HEM KÖTÜ NIYETLIDIR HEM DE HER ŞEYE KADIR DEĞILDIR; BU DURUMDA DA TANRI DEĞILDIR; EĞER HEM ORTADAN KALDIRMAYI ISTIYOR, HEM DE KALDIRABILIYORSA KI YALNIZCA BU TANRI’YA UYGUNDUR: O ZAMAN KÖTÜLÜKLERIN KAYNAĞI NEDIR? zaman başkaldırmamışlar değildir, ama bunu ne kadar yaparlarsa yapsınlar, ayaklanmaları her zaman bastırıldığı için artık boyun eğmekten ve katlandıkları zorunluğu "felsefe"yle kabul etmekten başka seçenekleri yoktur. Din de tam burada ortaya çıkmıştır, iktidar (doğanın veya devletin iradesi) ve bu iktidarın mo-
54
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
del ve özetinin Tanrı olduğu açıktır. İşte bu nedenle "sıradan" insanların "kendiliğinden" felsefesi gereği, mücadeleyi seferber edemedikleri zaman, genel olarak kader rızanın egemenliğindedir (Althusser). Filmin sonunda Althusser'in "Boyun eğmek ve katlandıkları zorunluluğu kabul etmekten başka seçenekleri yoktur" tespitiyle Tanrının yargılanıp suçlu bulunmasına rağmen mahkumların dualarla gaz odalarına gittiğini görürüz. Peki mahkeme ve tanıklarca idealist ve meteryalist felsefeyle eleştirilip/savunulan Tanrı/ İnsan problemi yine Althusser'in belirtiği gibi (kader rızanın eğemenliğindedir'e) nasıl gelmiştir? Korku, acı, ümit, umut vb. nereden bakarsak bakalım insancıl kaygılardır ve başlayacağımız yerde bu olgular olacaktır. Acının, Tanrının bir "lütfu" fanatikliğinde savunan mahkeme üyelerinden profesör Schmidt ve dinleyenlerden bazıları bunları metafiziksel bir çerçevede ortaya koymuşlardır. Bu psikozun savunulması ölüm sonrası gelecek olan sonsuz mutluluk vaadine bağımlılığıdır. Peki bu tasarımsal harika, nasıl oluyor da binlerce yıldır kusursuz bir şekilde insanlarda iyimser/hoşnut bir pasifliği kendiliğinden getirebiliyor? Filmde "Neşteri sevmeyiz ama cerrahı severiz" diyalogu metafizik çıkarım doğrultusunda yerinde bir çıkarım olsa bile hiçselleştirilen esas acıya "zevk" noktasında ihtiyaç belki de gerekli olan anlam ve buluşmayı sağlayacak bir araç olarak belirtmek ve bunun sonunda gerçekleşecek huzuru kudretli bir sebatın ödülünü alan insanlık olarak belirtilebilmiştir. Bahsettiğimiz şey dinler tarihi ve öncesindeki kurban, adak vb. ritüellerdir.
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
55
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
Kader mi? Yok Oluş mu?
Ölüm Neleri Kapsar?
Theodor W. Adorno auschwitz'ten sonra şiir yazmak da barbarlıktır
56
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
Özel olarak Musevilik kurban vermeye dayanan dinlerde hemen hemen başat rol oynamaktadır İbrahim’in İsmail’i Tanrıya kurban girişimi, Musa öncülüğündeki Yahudilerin özgürlük yolunda Tanrının bütün Mısırdakileri kurban etmesi, Nuh tufanı vb. Örnekler elbette ki bütün dinlerde olduğu kadar Musevilikte de kendini göstermiştir. Din ve kurban (acı) ilişkisinin birbirini desteklediği dinler tarihinin gerçekliğidir. İlginç olan "Asla öldürmeyeceksin" emrinin kurban etmeyi önceden varsayma çelişkisidir. Bu acının kaynağı, korku karşılığı elbette ki "Kötülük" nasıl oluyor da "Sevgi" haline bürünerek kendini soyut/somut halde mistik bir tarihsellikle insanlığın doğalığıymışçasına bin yıllardır kalıcı bir sömürü halinde (Kader) haline gelmiştir? Daha doğrusu kötülük sorunsalı Tanrıyla nasıl bağdaşlaşabilmiştir? Antik Çağ felsefecisi Epikür ile başlayan bu sorgulayışın sunuşu filmimizin kahramanlarının sorgulayışını temellendirmiştir. Tanrı, ya kötülükleri ortadan kaldırmak ister de kaldıramaz; veya kaldırabilir, ama kaldırmak istemez; ya da ne kaldırmak ister, ne de kaldırabilir; Eğer ortadan kaldırmak istiyor da kaldırmıyorsa, O her şeye kadir değildir; ki bu durum Tanrının karakteriyle uyuşmaz; eğer ortadan kaldırabiliyor fakat kaldıramıyorsa, O kötü niyetlidir; ki bu da aynı şekilde Tanrı ile uyuşmaz; eğer O ne ortadan kaldırmayı istiyor, ne de kaldırabiliyorsa, hem kötü niyetlidir hem de her şeye kadir değildir; bu durumda da Tanrı değildir; eğer hem ortadan kaldırmayı istiyor ,hem de kaldırabiliyorsa ki yalnızca bu Tanrı’ya uygundur: O zaman kötülüklerin kaynağı nedir? Ya da o kötülükleri niçin ortadan kaldırmamaktadır? Bu sorgulamanın sonunda filmin elbette ki yansıyış biçiminde Tanrı
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
doğrudan suçlu bulunmuştur ama esas olan hiçselleştirilen insandır. İnsanlık kendini suçlu bulmaya veyahut yargılamaya gidememiştir. Yapılmış olan mahkeme, felsefe ve dinler tarihi boyunca belki de daha eski paganlarda her daim neden-sonuç ilişkisi içerisinde mutluluk, kötülük, iyilik... mistik bir olguya dayandırılmıştır, mitlerden bütün dinlere hepsi bilinçli bilinçdışı insanın kendinden kaçışı yani kadere boyun eğme temelinde sonsuz kurtuluşa iman etme eğilimi söz konusudur. İnsanlığın zihinsel edinimlerinin bütününe kabullenme ve bunu metafizik yönden sinmiş yönetenle-yönetilen köleliğini sunmuştur. İnsan -Tanrı pragmatik ilişkisi doğru-yanlış, iyi-kötü bütün zıtlıkları çarpıtacak şekilde uygarlığın, kitlenin kültürü, ahlakı, hedefi, kişiliği olmuştur. "En mistik güçlünün sağlanması" insanlık tarihinin yönetenin yönetilene ihtiyacının pratikliğidir, bu konuda aklın (sınırsız mutluluk/cennet) gibi mistik öğelerle öyküsünü bilgi ve bu bilgiyi de kurtuluş olarak kadere özdeşleştirmiştir. Ampirik olarak değerlendirebileceğimiz bu durum, açıklanamaz (!) olana güç ve ilah yönelimi basit ve net teorik ve pratiklikte insanlığın ve çağların dirençsiz ideali halini almıştır ve bu dirençsizlik sömürüyü yöneticiden yönetilene değişimini zorunlu kılmıştır. Aldatanın ve aldatıcının aynı role bürünmesi. Platon da "iyilik ideası" Aristotales’te "dünyayı harekete getiren ilk devindirici" Descartes’ta "dünyanın mutlak mükemmel ilk sebebi" Spinoza’da “sonsuz töz" Leibleniz’de "sonsuz hesaplayıcı" olarak devam etmektedir. Profesör Schmidt’in dediği gibi: “Hitler öldü, savaş bitti, insanlar ve tevrat yaşamaya devam etti.” Peki ya devam edenler?
57
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Zihinsel Edinim İnsan-Tanrı İkilemi
Açıklanamayan Retorikler!
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
58
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
zenginler için sosyalizm mi, felaket kapitalizmi mi yoksa tamamen yeni bir şey mi? Slavoj Zizek Çeviri: Sena Çenkoğlu
Bireysel sorumluluklara odaklanmak, gerekli olmakla birlikte, bütün ekonomik ve toplumsal yapıyı nasıl değiştireceğimizi soran “büyük soru”yu gölgelediği anda ideoloji işlevi görmeye başlar. Koronavirüse karşı mücadele ancak ideolojik saptırmalara karşı mücadeleyle birlikte ve bununla beraber genel bir ekoloji mücadelesinin bir parçası olarak, birlikte savaşarak verilebilir
59
Büyük Soru
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
BIREYSEL SORUMLULUKLARA BÖYLESINE ODAKLANMAK, GEREKLI OLMAKLA BIRLIKTE, BÜTÜN EKONOMIK VE TOPLUMSAL YAPIYI NASIL DEĞIŞTIRECEĞIMIZI SORAN “BÜYÜK SORU”YU GÖLGELEDIĞI ANDA IDEOLOJI IŞLEVI GÖRMEYE BAŞLAR. Olmaz denilen oldu ve bildiğimiz dünya dönmeyi bıraktı. Peki ya, koronavirüs pandemisi sona erdiğinde hangi dünya düzeni ortaya çıkacak? Zenginler için sosyalizm mi, felaket kapitalizmi mi yoksa tamamen yeni bir şey mi? Son günlerde kendimi keşke virüs bana da bulaşsa diye düşünürken buluyorum; bu sayede en azından insanı elden ayaktan düşüren şu belirsizlik son bulur. Anksiyetemin yükseldiğinin en belirgin göstergelerinden biri uyku düzenim. Yaklaşık bir hafta önceye kadar hevesle gece olsun diye beklerdim ki sonunda uykuya sığınıp günlük hayatımın korkularından kaçabileyim. Şimdiyse neredeyse tam tersi: rüyalarım (beni bekleyen gerçeklerden oluşan) kâbuslara dönüşecek ve panik içinde uykumdan uyanacağım diye uyuyakalmaktan korkar oldum. Hangi gerçekler? Alenka Zupancic bunu mükemmel bir şekilde formüle etti, bana da onun bu düşünce zincirini devam ettirmek düştü. Son günlerde, süregelen salgının sonuçlarıyla baş etmeyi gerçekten istiyorsak, radikal sosyal değişikliklere ihtiyacımız olduğunu sıkça duyuyoruz. (Bu mantrayı yaygınlaştıranlar arasında şahsım da bulunuyor.) Ne var ki radikal değişiklikler zaten gerçekleşiyor. Koronavirüs salgını hepimizi imkânsız olduğunu düşündüğümüz bir şeyle sınıyor. Günlük hayatımıza böyle bir şey
60
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
olacağını ölsek tahmin edemezdik; bildiğimiz dünya dönmez oldu, bütün ülkeler tecrit modunda, pek çoğumuz birilerinin apartman dairesine tıkıldık (Peki ya bu en ufak güvenlik önlemini dahi alamayanlar?), çoğumuz hayatta kalsak bile bir ekonomik mega-krizin bizi beklediği belirsiz bir geleceğe doğru bakıyoruz. Bu şu demek; bizim tepkimiz de aynı şekilde imkansızı başarmak olmalı; mevcut dünya düzeni koordinatları içerisinde imkânsız görüneni. Olmaz dediğimiz oldu, dünyamız durdu, şimdi de daha kötüsünün önüne geçmek için imkânsızı başarmak zorundayız. Peki ama bu “imkânsız” da ne? Tehdidin büyüğünün açık barbarlığa geri dönüş, kamusal düzensizliklere eşlik eden vahşi yaşamsal şiddet, panik linçi vs. olduğunu düşünmüyorum. (Gerçi sağlık ve bazı diğer kamusal hizmetlerin olası çöküşüyle bu da oldukça mümkün.) Açık barbarlıktan ziyade, insan suretindeki barbarlıktan korkuyorum; pişmanlık ve hatta sempatiyle körüklenen ama uzman görüşleriyle de meşrulaştırılan acımasız hayatta kalma önlemleri. Güçlü olan hayatta kalır Dikkatli bir gözlemci, iktidar sahiplerinin bize hitap ederken kullandıkları tonun nasıl değiştiğini kolaylıkla fark etmiştir: yalnızca serinkanlılık ve özgüven yansıtmaya çalışmakla kalmıyor, aynı zamanda düzenli olarak öngörülerini de dile getiriyorlar; pandeminin ömrünü yaklaşık iki yılda tamamlaması ve nihai olarak virüsün milyonlarca ölümün yanı sıra dünya nüfusunun yüzde 60-70 kadarını etkilemesi bekleniyor. Uzun lafın kısası asıl mesaj şu ki yaşlı ve güçsüzlere sahip çıkmak gibi toplumsal etik değerle-
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Karşılaştırmalı Rastlantı
Genç Yaşta İhtiyar Olmak
Edwin Landser tablo shakespeare' in aşkın her yönünü tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren "bir yaz gecesi rüyası" adlı eserinin üçüncü perdesinden bir sahneyi konu ediniyor.
61
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
rimizin temel dayanağından feragat etmemiz gerekecek. Örneğin İtalya’da, virüs krizi daha da kötüleşecek olursa 80 yaş üzeri ya da diğer ağır hastaların öylece ölüme terk edilmesi teklif edildi bile. Bu “güçlü olan hayatta kalır” mantığını benimsemenin, savaş bittiğinde hayatta kalma şansları çok düşük olsa bile önce ağır yaralılarla ilgilenmesi gerektiğini belirten en temel askeri prensibi dahi ihlal ettiğini görmesi gerekir. (Ancak yakından bakacak olursak, buna o kadar da şaşırmamamız gerekir: hastaneler hâlihazırda kanser hastalarına bunu uyguluyor). Yanlış anlaşılma olmasın, ben açık bir realistim; fuzuli ıstırap çekmemeleri için ölümcül hastaların acısız bir ölüme kavuşmalarını sağlamak üzere ilaçların dahi planlanması gerekir.
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
la itiraz ediyorum. Olay bundan çok daha muğlak: (çıplak hayat) insanları bir araya ELBETTE getiriyor; kendim de virüs taşıyıcı olabileceğimi düşündüğümüzde, bedensel mesafeyi korumak aynı zamanda karşımızdakine saygı göstermek anlamına da geliyor. Çocuklarım, bana virüs bulaştırmaktan korktukları için benden kaçınıyorlar. (Onlara göre bulaşıcı bir hastalık benim için ölümcül olabilirmiş.) Kişisel sorumluluk Son günlerde tekrar tekrar her birimizin sorumluluk taşıdığı ve yeni kurallara uymak zorunda olduğumuz söyleniyor. Basın, yaramazlık yapıp kendilerini ve başkalarını tehlikeye atan insanların hikayeleriyle dolu; bir adam bir dükkana girmiş ve öksürmeye başlamış, falan gibi… Buradaki sorun, tıpkı ekoloji sorununda olduğu gibi basının habire kişisel sorumluluklarımıza vurgu yapıp duruyor olması; eski gazetelerinizi geri dönüşüme gönderdiniz mi, gibi gibi…
ORONAVIRÜSE KARŞI MÜCADELE ANCAK IDEOLOJIK SAPTIRMALARA KARŞI MÜCADELEYLE BIRLIKTE VE BUNUNLA BERABER GENEL BIR EKOLOJI MÜCADELESININ BIR PARÇASI OLARAK, BIRLIKTE SAVAŞARAK VERILEBILIR. Bireysel sorumluluklara böylesine odakAma bununla beraber önceliğimiz yardıma ihtiyacı olanların hayatta kalmalarını sağlamak üzere tasarruf gözetmeden, koşulsuzca, masraftan kaçınmadan yardım etmek olmalıdır. Dolayısıyla, süregelen kriz içerisinde “Toplumumuz artık çıplak hayattan başka bir şeye inanmıyor. İtalyanların hemen her şeyi (normal yaşam koşullarını, sosyal ilişkilerini, işlerini, dostluklarını bile, tutkularını ve dini ve politik görüşlerini) feda etmeye hevesli oldukları apaçık ortada. Çıplak hayat (ve onu kaybetme tehlikesi) insanları bir araya getiren değil, aksine körelten, ayıran bir şey” olduğu işaretini gören İtalyan filozof Giorgio Agamben’e saygıy-
62
lanmak, gerekli olmakla birlikte, bütün ekonomik ve toplumsal yapıyı nasıl değiştireceğimizi soran “büyük soru”yu gölgelediği anda ideoloji işlevi görmeye başlar. Koronavirüse karşı mücadele ancak ideolojik saptırmalara karşı mücadeleyle birlikte ve bununla beraber genel bir ekoloji mücadelesinin bir parçası olarak, birlikte savaşarak verilebilir. UCL ekoloji ve biyoçeşitlilik kürsü başkanı Kate Jones’un dediği gibi, hastalığın yaban hayatından insanlara bulaşması “insanlığın ekonomik gelişiminin gizli bir bedelidir.” Jones, “Her ortamda bizden daha çok var. Fazlasıyla el değmemiş yerlere gi-
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
diyor ve (virüse) daha da maruz kalıyoruz. Virüslerin daha kolay bulaşabildiği habitatlar yaratıp, sonra da yenileriyle karşılaşınca şaşırıp kalıyoruz” diyor. Yani insanlar için bir çeşit küresel sağlık sistemi yaratmak yeterli değil, doğa da buna dahil edilmeli; virüsler, patates, buğday ve zeytin gibi temel gıda kaynağımız olan bitkilere de saldırıyor. Barındırdığı tüm çelişkileriyle birlikte, içinde yaşadığımız dünyanın küresel bir resmini daima aklımızın bir köşesinde tutmamız gerek. Mesela, koronavirüse karşı tecridin, virüsten ölenlerin sayısından daha çok insanı kurtarmış olduğunu bilmekte fayda var (tabii resmi ölüm istatistiklerine güven olursa): “Çevresel kaynaklar ekonomisti Marshall Burke, kötü hava koşulları ve bu havayı solumaya bağlı erken yaşta ölümler arasında kanıtlanmış bir ilişki olduğunu söylüyor: ‘Bunu aklımızda tutarken, yerinde -ve kuşkusuz bir o kadar da tuhaf- bir soru da şu; Covid-19 dolayısıyla yaşanan ekonomik gerilemeye bağlı olarak hava kirliliğinde görülen azalma sayesinde korunan yaşamlar, virüsün kendisinin neden olduğu ölü sayısından fazla mı? En tutucu varsayımla bile cevap net bir evet.’ Hava kirliliği düzeyinde yalnızca iki aylık azalmanın sadece Çin’de beş yaş altı 4 bin çocuğun ve 70 yaş üzeri 73 bin yetişkinin muhtemelen hayatını kurtardığını söylüyor.” Üç katmanlı kriz: medikal, ekonomik, mental Üç katmanlı bir krize yakalanmış durumdayız: medikal (salgının kendisi), ekonomik (salgının sonucu ne olursa olsun canımıza okuyacak olan), artı akıl
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
sağlığı (yabana atılamaz). Milyonlarca insan hayatının temel dayanakları paramparça oluyor ve değişim, uçak yolculuklarından tatillere, gündelik bedensel temas biçimlerine kadar her şeyi etkileyecek. Para piyasaları ve kar koordinatlarının dışında düşünmeyi öğrenmemiz ve sadece üretmek ve zaruri kaynakları tahsis etmek için başka bir yol bulmamız gerek. Diyelim ki resmi makamlar bir firmanın doğru anda satışa çıkarmak üzere milyonlarca maskeyi sakladığını öğrendi, firmayla hiçbir pazarlığa girişilmeyecek; maskelere derhal el konulacak. Basın, Trump’ın aşının “yalnızca Amerika için üretilmesi” için Tübingen merkezli biyofarmasötik şirketi CureVac’a 1 milyar dolar teklif ettiğini duyurdu. Almanya Sağlık Bakanı Jens Spahn ise, Trump yönetiminin CureVac’ı ele geçirmesinin “söz konusu olmadığını” açıkladı: CureVac ancak ve ancak “tek tek ülkeler için değil, tüm dünya için” aşı geliştirecektir. İşte karşımızda barbarlık ve medeniyet arasındaki mücadeleye örnek bir vaka. Aynı Trump, hükümetin özel sektörün acil medikal teçhizatı üretimini destekleyebilmesini teminat altına alacak olan Savunma Üretimi Kanununu yürürlüğe sokmaya çalışmıştı. Geçtiğimiz günlerde Trump özel sektörü devralma teklifini duyurdu. Hükümetin pandemiye karşılık olarak özel sektörü harekete geçirmesine olanak tanıyan bir federal destek talep edebileceğini söyledi ve kendisine “ihtiyaç duymamız halinde” yerel endüstriyel üretimi yönetme yetkisi verecek bir yasa çıkarabileceğini ekledi. Ben birkaç hafta önce “komünizm” kelimesini kullandığımda benimle alay ettiler ama şimdi “Trump özel
63
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
sektörü devralma tekliflerini açıklıyor”; bir hafta önce böyle bir haber başlığını hayal etmek mümkün müydü? Üstelik bu daha sadece başlangıç (bunun gibi daha pek çok tedbir gelecektir, dahası devlet idaresindeki sağlık sistemi çok fazla baskı altında kalacak olursa yerel öz-yönetim toplulukları zaruri olacaktır. Yalnızca izole olup hayatta kalmak yeterli değil) bazılarımızın bunu yapabilmesi için temel kamu hizmetlerinin işlemesi gerekir: elektrik, gıda, medikal malzeme… (Yakında iyileşenlerin ve en azından bir süre bağışık kalanların listesine ihtiyacımız olacak, ki acil kamu hizmetlerinde harekete geçebilsinler.) Bu ütopyacı komünist bir vizyon değil; bu yalın hayatta kalma mücadelesinin gereksinimlerinin dayattığı komünizmin ta kendisi. Bu, ne yazık ki 1918’de Sovyetler Birliği’nin “savaş komünizmi” dediği şeyin bir biçimi. Ne demişler, kriz anında hepimiz sosyalistiz (Trump yönetimi bile bir tür UBI (Temel Gelir, çn); her yetişkin bireye bin dolarlık çek) vermeyi düşünüyor. Tüm pazar kurallarını çiğneyerek trilyonlar harcanacak ama nasıl, nerede, kimin için? Bu zoraki sosyalizm, zenginler için mi sosyalizm olacak? 2008’de milyonlarca sıradan insan küçük ölçekli birikimlerinden olurken bankaların kefaletle kurtarıldığını hatırlayın? Salgın, Kanadalı yazar ve toplumsal aktivist Naomi Klein’in “felaket kapitalizmi” dediği uzun, hüzünlü hikayenin bir parçası olarak mı kalacak, yoksa içinden yeni (daha mütevazı, ama belki biraz da dengeli) bir dünya düzeni mi çıkacak?
64
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
65
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
66
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
ilk toplumlara dönme saplantısı Deniz Kahıraman
Resmi kaynaklarımız olmasa da kadınların sessizleştirilmesinin izini sürdüğümüzde arkaik dönemin mitolojisine varırız. Döneme ait eserler, Doğu’da kadınların o dönemde kamusalda oldukça faal olduklarını göstermektedir. Yine bu dönemde Batı’da kadınlar tahakküm altına alınmıştı bile. Kamusal alan ile özel alanın ayrışması ise bizi antik çağdan on beşinci yüzyıla ışınlar. Public kavramını ilk kullanan Malory, kavramla toplumun ortak çıkarını kastetmek istemiştir. Kamu dediğimiz şey aslında devletin ta kendisidir.
67
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
Antik Yunan’da Aristo kamuyu özgürlük, istikrar ve bir araya gelmekle özdeşleştirmiştir. Özelin, hane içinin kadına atfedilmesi sorunu da yine bu dönemde oluşa gelmiştir. Aristo mantığında yurttaş olabilmek için mülk sahibi olmak önem arz eder kadınlar ise bu dönemde mülksüzdür, yurttaş değildir, işçi sınıfının ise yaşamlarını sürdürmemesi gerekmektedir. Yani Aristo mantığına göre, bir işçi ile ‘soylu’ arasında varoluşsal bir farklılık vardır. Hıristiyanlığın orta çağında durum daha da değişir: Kamusal alan kötüyü doğuran alan ilan edilir. Hıristiyan bireyler, kamusal alanda var olmayarak günahtan uzak durduklarına inanırlar. Dönemin çelişkisi ise kilisenin de kamusal alan olmasıdır. Bu çelişkiye kilisenin savunusu ise; temsili kamunun halkı değil, kendi egemenliğini temsil ediyor oluşudur.
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Modern kamusal alan Habermas tarafından tanımlanarak, kamusallık tarihsel ve normatif bir kategori olarak ele alınır ve iletişime dayalı yeni bir kamusal alan modeli üzerine düşünür, özel alanla kamusal alanı bu şekilde ayrıştırır. kamusal alan, vatandaşların ortak meseleleri hakkında müzakerede bulundukları bir alan olarak kabul edilir. Bu alan kavramsal olarak devletten ayrı olan, ilke olarak da devlete karşı eleştirel söylemlerin üretildiği ve dolaştığı bir alandır. Arendt’e göre siyasi olan ancak çoğulluğun olduğu kamusal alan içerisinde kendisini gösterir. Bu bağlamda Arendt, siyasi alanla kamusal alanı birbirine denk kılar.
Arendt’in ‘toplumsal alan’ olarak adlandırdığı yeni bir alan ortaya çıkmıştır. Bir anlamda ortadan kaybolan kamusal alanın ilkeleri de yitirilmiştir ve böylece insanlar farklı bakış açılarını görebilme yeteneklerini de yitirerek körelmeye Aydınlanma döneminde kamu, akıl ve başlamışlardır. yasa ile ilişkilendirilir. Dönemin önemli figürlerinden Kant kamuyu, düşüncele- Weintraub’a göre kamusal ve özel rin dile getirildiği, tartışıldığı alan olarak kavram ikilisi arasında kurulan ayrıtanımlar, böylece kamunun eleştirel işle- mın temelinde yatan iki temel kriter vini vurgular. saptanabileceğini söyler. Birinci kriter, ‘görünürlük’tür. Bu kriter, gizlenmiş ya da Marx, şüpheyle yaklaştığı aydınlanma kendi içine çekilmiş olan ile açık olan, orçağı kamusalının özel mülk sahiplerince taya çıkarılmış ya da erişilebilir olanı birtemsil edildiğini, bu nedenle doğru ve birinden ayırt eder. Bu kriter de, bireysel haklı olmadığını savunur. Böylece Marx, olan ya da bireye ilişkin olan ile kolektif kamusal/özel alan sınırlarını yeniden çi- olan ya da topluluğun ortak yararını etkizerek, sermaye sahiplerini siyasi devlet, leyeni birbirinden ayırt eder. emekçileri de sivil toplum olarak sınıflar. Tarihsel gelişimi içinde kamusal alan, kölelerin, kadınların, köylülerin, işçilerin ANCAK ERIL DÜZENIN ‘ÖNEMLI’ PARÇALARIN- –ya da imtiyazsız erkeklerin, çeşitli etDAN BIRI OLARAK ADDEDILMEDIKLERI SÜRE- nik ve dinsel grupların dışlandığı bir alan olmuştur. Böylece tarih boyunca hem CE YOK OLMAYA MAHKUMDURLAR.
68
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
cinsiyet hem de üretim ilişkileriyle ilgili sorunlar gündeme gelmiş, bunların kamusal alanda temsil edilip edilmemesi gerektiği sorunu farklı kılıklara bürünerek yeniden tartışılmıştır. “Özel alan yalnızca dayak, tecavüz, taciz gibi cezayı gerektiren bir durum olduğunda değil, evde kadın huzur ve barış içinde ücretlendirilmemiş emeğiyle ailesine hizmet ederken de siyasidir.” Eşitlikler ve özdeşlikler alanı olarak tanımlanan kamusal alan, aslında egemen grubun elindedir ve bu haliyle onun “genel”i temsil eden ortak alan olduğu söylenemez.
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
gelmektedir. Kamusal alanda kullanılan sözlü ve yazılı dile özel bir önem atfedilmiştir ve bu alan da tümüyle erkeğin kontrolü altında olan bir alandır. Ayrıca kamusal dille eğitim arasında da bir paralellik kurulduğunu görürüz. Kadın grupları kendi aralarında yaşamlarını doğrudan etkileyecek konuları görüşür, fikir alış verişinde bulunurlar. Ancak eril düzenin ‘önemli’ parçalarından biri olarak addedilmedikleri sürece yok olmaya mahkumdurlar. Feminist eleştiri ayrıca tarihi de kadınların sessizleştirilmiş olduğu bir alan olarak kabul eder ve tarihin patriyarka tarafından kasıtlı ve ideolojik olarak kullanıldığını ve asıl amacın kadınların deneyimlerini ve faaliyetlerini dışlayarak kadınlar üzerindeki hegemonyanın sürdürülmesi olduğunu ifade eder.
Kamusal alan siyasi etkinliklerin, özel alan ise insan yaşamına yönelik zorunlu ihtiyaçların giderildiği bir alan olarak kabul edilir ve insan olmak, kamusal alanda yer alabilmeye eşdeğer görülür. Sonuç olarak tarih sadece geçmişimizi Aristoteles’in “kamusal işler” dediği ko- şekillendirmekle kalmaz aynı zamanda nularda söz söyleyebilmek için insanın şimdiki konumumuzu ve geleceğimizi bu konularda geniş bir bilgi birikiminin de biçimlendirir. Bu durumda geçmişte olması gerekir. Bir yurttaşın, ülkesinde belirli unsurlara atfedilen anlamlar şimolup bitenlerle ilgili fikir yürütebilmesi diki zamanın ve geleceğin algılarını da için bu konularda bilgilenmiş olması ge- oluşturur.
rekir. Bu görüş, kurgulanışı gereği kadını Günümüz toplumlarının mevcut yapıdoğal olarak kamusal alanın dışında bı- larının insanlık tarihi boyunca kültürakmaktadır. rel ve genetik aktarımlarla inşa edildiDil, kendimizi ifade etmekte kullandığı- ği düşünüldüğünde kadın ve erkeğin mız bir araç olmanın ötesinde bir kavram- inşasını ve yaşamın hangi alanlarında dır. Tahakküm ilişkilerinin kurulmasında konumlandırıldıklarını anlamak için ve politik tutumların sergilenmesindeki de tarihin en eski dönemlerine gitmek kilit unsur dildir. Dili kullanabilmek, ister gerekir. Bunun için yazının da öncesine sözlü ister yazılı ya da sözsüz olsun, sese gidip arkaik dönemdeki duvar resimsahip olmaktır ve kamusal alanda var lerinden başlayarak duvar ve eşyalar olabilmek de yine dilden geçer. Bundan üzerindeki kabartmalar ve yazının buludolayı dil feminist çalışmaların üzerin- nuşuyla birlikte üretilmiş olan metinlere de önemle durduğu sorunların başında bakmak gereklidir.
69
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
kitap 70
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
plık
jacques derrida, julian barnes, sibel öz, leslie kern, gülsüm kav, kenneth koch, mesut demir, paola staccioli, oya özgün özder, nurdan gürbilek, ipek elif atayman
71
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Jacques Derrida, Yazı ve Fark, Metis Yayınları Modern düşüncenin klasiklerinden biri olarak, okumaya ve yazmaya odaklanmış bir kitap bu. Okumanın yazmak, yani "zeyil" yapmak olduğunu kabul eden Jacques Derrida’nın 1959-1966 arasındaki özgün okumalarından oluşuyor: Rousset, Foucault ve Descartes, Jabès, Levinas, Artaud, Freud, Bataille ve Lévi-Strauss hakkındaki denemelerinden. Bu yazılar bir yandan modern düşüncenin gelenekten kopmayı amaçlamış akımlarının nasıl geleneksel veçheler taşıdığını, metafizik kavramları nasıl kullandığını gösteriyor. Bir yandan da metafizik düşüncenin "yazı"yı nasıl ve neden dil tasavvurunun dışında bıraktığı, bu dışlamanın metafizik için kurucu bir işlem olduğu üstünde duruyor. "Sınırların arasındaki aralıkta bir yazı nöbeti" olması gereken bir yaşamdan söz ediyor Jabès. Pekâlâ Derrida için de söylenebilecek bir söz bu. Dolayısıyla yazı üzerine girişilmiş uzun soluklu bir fenomenoloji çalışmasının, bir "yazı nöbeti"nin önemli parçalarının yer aldığı söylenebilir bu kitapta. Yine Jabès’in sözleriyle: "Kitap labirenttir. Çıktım derken, daha da dalıyorsun. Kurtulmanın imkânı yok. Yapıtı paramparça etmen gerek. Elin varmıyor bir türlü. Görüyorum nasıl da yavaş ama emin adımlarla büyüyor korkun. Bir duvar, bir duvar daha. Kim bekliyor seni sonunda? – Hiç kimse... Adın kendi üzerine kapanmış, bıçağın üzerine kapanan el gibi." Felsefe ve sosyal bilimlerle ilgilenen okurların yanı sıra edebiyat ve genel olarak yazı veya yazmak üstüne düşünenlerin de ilgisini çekecek bir kitap… Julian Barnes, Biricik Hikaye, Ayrıntı Yayınları 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Paul Roberts, kendisinden yaşça hayli büyük ve yetişkin iki kız çocuk sahibi bir kadın olan Susan Macleod ile bir tenis kulübünde tanışır ve aralarında giderek derinleşen ve derinleştikçe de boyutları karmaşıklaşan bir aşk oluşur. Susan Macleod’un evliliği yaşamının bir noktasında donup kalmış sözde bir evliliktir ve ancak alkolün sağladığı geçici unutuşlarla hasıraltı edilebilmektedir. Paul Roberts ona bağlandıkça Susan Macleod’un alkolizminin bu aşkı temellerinden sarsmaya başladığını, hatta benliğinin gitgide daha fazla yara aldığını kavramaya başlar ve bir vazgeçiş noktasına gelir. İşte Biricik Hikâye tam da bu vazgeçişin öyküsüdür; anlatının estetik örgüsünü tümüyle, bu geri dönüşsüz vazgeçişin sorgulanması oluşturur. Paul Roberts tuttuğu güncesine hikâyesi boyunca çok çeşitli aşk tanımlarını kaydederken, hakikat ve aşk kavramlarının birbirlerinden ayrılamayacak kadar iç içe geçtiklerini de, altını ısrarla çizerek ekler: “Hakikat ve aşk, benim düsturum buydu. Onu seviyorum ve hakikati görüyorum.”Julian Barnes son romanında, vazgeçişe ilişkin bir aşkı sorgularken, hikâyesini gerek benzersiz deneme yazarlığının sağladığı zengin anlam katmanlarıyla gerekse kendi yaşamından devşirdiği otobiyografik öğelerle zenginleştirip bize gerçek bir yazınsal haz sunuyor...
72
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
Sibel Öz, Yıldız Sisteminde Bir Anti-Yıldız: Adile Naşit, İletişim Yayınları Babası tiyatronun efsane isimlerinden tuluatçı “Komik-i Şehir” Naşit Bey, annesi kantocu Amelya Hanım, büyükannesi kantocu “Küçük Verjin”, dedesi kemani Yorgi efendi, dayıları tuluatçı-düettocu Niko ve kemani Andre, kardeşi tiyatro-sinema oyuncusu Selim... Kısaca, kanında “oyuncu”luk olan bir sahne sevdalısı Adile Naşit... Oyuncu, dış görünüşüyle klasik “yıldız” standartlarına taban tabana zıt sayılsa da oyunculuğuyla, sahneye/rollere hâkimiyetiyle, duruşuyla yıldızlaşmış bir isim olan Adile Naşit’in ailesinin ve kendisinin hikâyesini -dönemsel bağlamları da göz önünde tutarak- ele alıyor. Üstelik bununla yetinmeyip, Adile Naşit’in hikâyesi Yeşilçam’ın en güçlü olduğu dönemden ayrılamayacağından, Yeşilçam sinemasına ve yıldız sistemine de eleştirel bir gözle bakıyor: Kurgusal bir ürün olarak “yıldız” inşa sürecinin işleyişi ve toplumsal cinsiyet rolleri açısından yıldız, Yeşilçam’ın temel özellikleri ve kimliği, kadın yıldızlar, Ertem Eğilmez ve Arzu Film ekolü, “Hababam Sınıfı”... Hiç başrol oynamasa da yıldız sisteminin dışında bir “anti-yıldız” olan; “çarpık bacakların ve bücür boyunla asla başarılı olamazsın” denilse de önce kendini, sonra seyircisini yaratmayı başaran; hafızalarda anne rolleriyle yer etmesine rağmen aslında “başka türlü” bir oyuncu olabilecek Adile Naşit’e saygı duruşu niteliğinde bir kitap.
Leslie Kern, Feminist Şehir, Sel Yayınlar Leslie Kern, şehir planlamalarının ve kentsel alan tasarımlarının erkeklere odaklandığı, kadınlara "ayrılan" alanlarınsa heteronormatifliğin kalıplarını yeniden üretmekten başka bir işe yaramadığı gerçeğinden yola çıkıyor ve bir kadın olarak şehri deneyimlemenin anlamını erkeklerce tasarlanan ilk "coğrafya" olarak bedeninden başlayarak çözümlüyor. Hamileyken ya da bebeği kucağındayken şehirde hareket etmenin güçlüğünden kentsel alanların kadın arkadaşlığına ket vuracak şekilde tasarlanmasına, "eve varınca mesaj atmak" ve takside birisiyle konuşuyormuş numarası yapmaktan queer, lezbiyen ve sakat kadınların görünmez kılınmasına, yalnız kalma hakkının çiğnenmesinden kaldırımların ışıklandırılmasına kadar, kentsel alanda kadınların önüne çıkarılan güçlükleri ve bunlara direnme biçimlerini müthiş bir berraklıkla ortaya koyuyor. Kadınlar için şehrin sürekli bir tehlike coğrafyası olarak kurulduğuna dikkati çeken Kern, gerçek tehditlerin yanı sıra tehlike mitlerinin de kadınların zihinsel coğrafyalarını şekillendirdiğini; yaratılan korkunun kadınların kentsel deneyimlerine ket vurduğunu ileri sürüyor. Özgürleşme alanı olarak şehir ile tehlike alanı olarak şehir arasındaki gerilimi ustalıkla ele alan yazar, şehrin sokaklarının kadınlara kapatılmasının yarattığı öfkeyle sarılıyor kaleme: "Tehlikelerin canı cehenneme..."
73
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Gülsüm Kav, Türkiye’de Kadın Cinayetleri Gerçeği ve Çözüm Yolları, Doğan Kitap Asla yalnız yürümeyeceksin! “Her evin kapısında Ceren Özdemir, reddedilen her korunma başvurusunda Ayşe Paşalı, her şarkıda Değer Deniz, her kuaförde Muhterem Evcil, her sınavda Ceren Damar, her kedi sevgisinde Merve Kotan, her plazada Şule Çet vardır. Her şehirde Özgecan adı verilmiş bir yer, dünyanın ummadığınız bir yerinde 'Ölmek istemiyorum' sözleriyle Emine Bulut ve en olmadık yerlerde karşınıza çıkan, adlarını tek tek sayamayacağınız kadar çok öldürülen kadın ve Mücadele eden binlercesi vardır.” Yaşasın Kadınlar'da, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Genel Temsilcisi Gülsüm Kav, Türkiye’de kadın cinayetlerini ve çözüm yollarını, kadınların ve adliye koridorlarında adalet arayan ailelerin yanı başında sürdürdükleri mücadelenin deneyimi ışığında anlatıyor. Özgür ve eşit bir dünya için özgür ve eşit bir dünyada YAŞASIN KADINLAR!
Kenneth Koch, Çocuklar İçin Şiir Okulu - İdealist Eğitimcilerin El Kitabı, Sub Yayın 1968’de Koch küçük çocuklara şiir öğretmeye başladığında, dönemin şiir öğretmeye dair çizdiği manzara çok kısırdı. Flora Arnstein ve Richard Lewis’in çalışmaları gibi çok az sayıda yaşam belirtisi vardı ve daha genel anlamda çocukları ve çocukların yaratıcılığına olan inancı merkeze alan pedagojik bir gelenek vardı – John Denwey, Maria Montessori, Sylvia Ashton Warner ve diğerlerinin geleneği. Fakat hiç kimse, ilkokul öğretmenlerinin şiir yazmayı öğretirken kullanabileceği pratik fikirler ve yöntemlerden bir yapı oluşturmamıştı ve bu nedenle de hiç kimse çocukların şiir yazma yollarına bu kadar derinden dokunmamıştı. Aslında Koch 1968’de çocuklarla bu çalışmaya başladığında, çoğu okuldaki yaygın düşünce çocukların şiir yazamayacağı veya yazsalar da bunun tıngırtıya benzer bir yapıda veya mevsim değişimi hakkında olacağı yönündeydi…Genellikle çocuklar için yazması çok zor ve sofistike bir eylem olarak düşünülüyordu… Ek olarak şiir okumak ve yazmak, görünürde uzak ve özelleşmiş olan bu sanata dair eğitimleri yetersiz olan çoğu öğretmenin gözünü korkutmuştu. Koch’un bu orijinal çalışması da, mucizevi bir şekilde bir anda ortaya çıkmadı. Yüzyılın başlarından beri William Carlos Williams gibi şairler, günlük konuşmaya benzer basit bir dilde serbest ölçülü şiirler yazmaya başlamıştı. Keşke her sınıf öğretmeni bir an önce bu kitabı okusa! Dahiyane büyülü eğlenceli neşeli zeka dolu öğretici! Çocuklar için değil ebeveyn ve eğitimciler için bir başyapıt!
74
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
Mesut Demir, Evrensel Tarih Kuramı, Aryen Yayınları Evrenimizin yürüyüş hali olarak tarihi bilmek aynı zamanda “kendini bil”mektir. Kendimizi bildiğimiz oranda, içinde soluk aldığımız evrenin muhteşem işleyişine eşlik edebilir ve onunla bütünleşebiliriz. Ama ne yazık ki yeryüzünde hâlâ tam olarak çözümlenemeyen insan türü, kendisinin geliştirmiş olduğu “medeniyet” süreciyle beraber doğa ile olan ahengini bozuma uğratmıştır. Tarihin bu anından itibaren insanlığın kendiyle olan sorunları giderek artmış ve günümüze değin büyüyerek gelmiştir. Bir kriz halini yaşayan insanlığın bu krizden çıkış yolu, elbette ki onun kendini bilme eylemi düzeyiyle bağlantılıdır. Bu çalışma bu eylemle ilgili olarak tarih alanının evrensel yüzüne dokunabilme temelinde kendini dayatmış ve ortaya çıkmıştır. Elbette ki çalışmanın kimi konuları belirli eksiklikler ya da daralmalar taşıyor olabilir; bunu okuyucunun takdirine bırakmak yanında, “varlığın gelişim aşamasında karşılaştığı olasılıklarla (eksiklikler, duraksamalar, ilerlemeler) yüklü yürüyüşü”nü kendi doğallığı içinde görmek daha doğru olacaktır.
Paola Staccioli, İtalyan Kadın Devrimciler, Ceylan Yayınları Kadınlar, bugün olduğu gibi dün de ezilenlerin özgürlük ve eşitlik mücadelesinin bir parçasıydı. Elbette düzeyi ve biçimi farklıydı. Ancak bugün çok açık ki, artık kadınlar bir özne ve insanlık adına hiçbir ilerleme, kadın iradesi ve gücü olmadan düşünülemez. Sadece geride kalan son birkaç yıla bakıldığında bile kadınların dünyayı değiştirme gücünün ne kadar kudretli olduğunu görmek mümkün. Hemen yanı başımızda, coğrafyamızda kadınlar bir devrim yaptı; Rojava Devrimi. Ellerine silah alarak bütün tabuları yerle bir ettiler. Ceylan yayınları, kadın özgürlük mücadelesinin deneyimlerini okurlar ile buluşturmayı, kadınların tarihte de yok sayılan varlığını hatırlatmayı bir görev saymış. Yazarın da dediği gibi; kitap bir tarih çalışması değil, 10 kadın devrimcinin hayatının özeti. Ancak biliyoruz ki, kişisel olan politiktir ve bu 10 hikaye, dünden bugüne uzanırken, geleceğe de ışık tutmaktadır. Kitapta yer alan 10 kadın devrimcinin ortak noktası, “erkek alanı” olarak bilinen bir alana yani “silahlı direniş” alanına girmeleri, silaha el atmalarıdır. Bu nedenle de kitabın ismi; Kadın Olsak da’dır. Çünkü, 10 kadın devrimcinin yaşamı gibi kitabın ismi de, politik askeri alanın erkek devrimcilere ait olduğu fikrine bir reddiyedir. Erkekler dünyasında cinsiyetçi bir içerik haline dönüşen “da” kelimesini ters yüz ederek, bu cinsiyetçiliğe karşı silaha dönüştürmektedir. Kadınlar, eylemleri ile olduğu gibi kalemleri ile de tarihi yazıyorlar ve yazacaklar.
75
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
Oya Özgün Özder, Huzur Bozumu Şenlikleri, İmgenin Çocukları Dergimizin yazarlarından biri olan Oya Özgün Özder’in şiir kitabı okuyucularla buluştu! Basılan kuyrukla can havliyle zıplayan kedi / Çapraz sorguya alınan daktilolara asılır / Şaryo alevlenir basmaz mürekkebi / Pati gündemin kaydını temize çeken kâğıdı kaydırır / Olgunlaşan uzlaşmaların toplanmasına yakın / Pata küte dövüş danışıklı kargacık burgacık genelgelerde / Münasebetsizce içeri dalar alaycı huzur teklifleri / Kedi kapar hakkına düşen üzümleri
Nurdan Gürbilek, İkinci Hayat: Kaçmak, Kovulmak, Dönmek Üzerine Denemeler Metis Yayınları "Her yazarın içinde az ya da çok bir yer yaratma, bütün yerleri geride bırakıp yazıya yerleşme isteği vardır. Bir yazınsal vatan: Bu taşlı toprağı ben yarattım, bu geniş bozkırı, bu yeşil tepeleri, bu zirveleri karla kaplı dağı ben yarattım. Dağda yanan ateş, ateşin başında toplanmış insanlar, insanların dinlediği hikâyeler benim eserim. Ama sadece bir yazı olanağından değil, bir yaşam olanağından da söz eden bir yazarın yazınsal yurda rahatça yerleşmesini beklemek safdillik olurdu." İkinci Hayat’ta "yer duygusu" üzerine düşünüyor Nurdan Gürbilek. Bir yandan "yer"e, "yurt"a, "ev"e edebiyatın, bazen sinemanın açtığı kapılardan giriyor; kökenlere ve başlangıçlara, kaçanlara ve dönenlere, eve ve sırlarına yakından bakıyor. Diğer yandan anlatı, üslup ve dili bu ana eksen etrafında değerlendiriyor; "dilsel vatan" ve sınırları üzerine düşünüyor. Bazı sorular eşliğinde: Kapısını başkalarına sımsıkı kapatmış bir kompartmana, bir özel sığınağa, bir kişisel hücreye mi dönüşecek ev, yoksa o koruyucu hücreyi geniş bir ortaklık zemininde yeniden tanımlayabilecek miyiz? Etrafına kalın duvarlar çekmiş bir "coğrafya kaderdir"e mi sürükleniyoruz, yoksa daha geniş bir yurt tanımına ulaşabilecek miyiz? Bugün evin hayatımızın merkezine oturduğu bir dünyada bizi evin gerçek ve mecazi, olumlu ve olumsuz anlamları üzerine düşünmeye çağıran deneme ve fragmanlardan oluşuyor İkinci Hayat.
76
BAHAR BAŞKA BIR MEKAN MÜMKÜN
KÜLTÜR SANAT VD. 2020 | 05
İpek Elif Atayman, Costa Gavras ve Politik Gerilim Sineması, Ayrıntı Yayınları “Ölümsüz”den “İtiraf”a, “Sıkıyönetim”den “Kayıp”a, “Müzik Kutusu”ndan “Amen”e uzanan bir çizgide, “politik film” geleneğinin önemli bir parçasına dönüşen Costa Gavras sineması, bir yandan ana akım sinema formlarıyla uyum içinde görünürken, diğer taraftan da Batı anlatı geleneğinde var olan “rahatlatıcı” etkiyi bozma, seyirciye çığırından çıkmış bir dünyada yaşadığını hatırlatma gibi önemli bir işlev üstlenmiştir. Popüler anlatının bütün araçlarıyla popüler olmayan bir sinemanın sınırlarını yokladığı da öne sürülebilecek bu sinemanın, Brecht'in de işaret ettiği gibi, “hayatı olmasa da, onu değiştirmeye soyunanları değiştirmeyi hedefleyen” bir yaklaşımın izlerini taşıdığı öne sürülebilir. Çalışmasına, sinema ve felsefe yazınımızın önemli kalemi Veysel Atayman'dan aldığı ilhamla başlayan Elif Atayman'ın, yerinde bir kararla “sinema” ve “politika” kavramlarını da tartışmaya açtığı eserin, özellikle politik film türünü tanımlama çabalarına önemli katkılar sağlayacağına ve yeni bir sinemanın mümkün olduğuna inananlara rehberlik edeceğine inanıyoruz.
Sanatın Öyküsü, Ernst Gombrich, Remzi Kitabevi "Sanatın Öyküsü" bugüne kadar yayımlanmış sanat kitapları arasındake en tanınmış olanlarından biridir. Bilinen ilk mağara resimlerinden, günümüzün deneysel sanatlarına kadar uzanan geniş bir dönemi ele alan önemli bir başlangıç kitabı olarak, yayınlandığı günden beri rakipsizdir. Profesör Gombrich, sanat alanındaki derin bilgisini, anlattığı sanat çalışmalarına duyduğu sevgi ile birleştirip iletebilen gerçek bir usta olarak kabul edilmiştir. Sanatın Öyküsü, dünya çapında kazandığı büyük başarı, yazımındaki yalınlığa ve açıklığa dayanır. Yazar amacını, "daha iddialı çalışmaların sayfalarını dolduran çok sayıdaki isim, dönem ve üslubu kolay anlaşılır bir şekilde düzenlemek" olarak tanımlar.
77
YENİ DÖNEM YENİDEN BAHAR
B A H A R AY L I K K Ü LT Ü R S A N AT V D. S AY I 0 4 | 2 0 2 0 . 0 6 | A N K A R A YENİ BİR DÖNEM, YENİDEN BAHAR D İ J İ TA L D E R G İ
A N K A R A Meşrutiyet Cad. Konur 2 Sok. 26/4 Kızılay [Arka Bahçe] Ankara +90 505 056 57 00 | issuu.com | 09:00 - 02:00