Addictive 15

Page 1

addictive İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ AYLIK REKLAMCILIK DERGİSİ - 2018/15

Sektörden Haberler | Analiz: Alexa Sesini Kayberderse | Eleştiri: Değişen Dünyada Kadınlar Günü Makale: Serdar Erener | Eleştiri: Sadece Kahve İstiyorum | Analiz: Bağımsız Festivalin Bağımsız Reklamı


KÜNYE T.C. İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Reklamcılık programı dergisidir. Aylık yayınlanır. Sayı: 15 Sahibi Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu Kurucu - Genel Koordinatör Mustafa Ertan Karabıyık

www.addictivedergi.com

/bilgiaddictive

Değişen Dünyada Kadınlar Günü 4-5

Sadece Kahve İstiyorum 6

Alexa Sesini Kaybederse 7

Sektörden Haberler 8

Serdar Erener 9

Röportaj: Hande Bilsel 10-11

Stajyer Çocuk 13

Amazon -Rahip ve İmam 14

Her Reklam Bir Tide Reklamı mıdır? 15

Arçelik A.Ş Kurumsal 16

Fragman Tadında 17

Bağımsız Festivalin Bağımsız Reklamı 18

Genel Yayın Editörü Berat Albayrak Yazı İşleri Sorumluları Altınay Kapsız Aysu Serindağ Berat Albayrak Buket Taş Bediz Saylam Elif Onat Gaye Elmalı Güleycan Güneş Yasemen Uzunali Editörler Berat Albayrak Gaye Elmalı Tasarım Damla Rüzgar Onur Gökçe Tuba Üstüngör Umut Balcı Yayın Ekibi Altınay Kapsız Damla Rüzgar Deniz Kaya Ece Özkan Elçin Kasap Gaye Elmalı Güleycan Güneş Hüdanur Bayrak Mustafa Ertan Karabıyık Tuba Üstüngör Ulya Sarıyer Baskı Çınar Basım Matbaacılık ve Yay. San. Tic. Ltd. Şti. Adres Eski Silahtarağa Elektrik Santrali Kazım Karabekir Cad. No: 2/13 34060 Eyüp İstanbul İletişim Bilgileri: addictivedergi@gmail.com 0534-956-55-03

2


ÖNSÖZ Lan Oğlum Böyle Olmaz “Bu yazıda başta sona biraz mübalağa, çokça hiciv yapılmaktadır.”

S

evgili okurlar, reklamcılık mesleği günden güne gelişiyor, yenileniyor, büyüleyici bir şekilde büyüyor. Sektörde, iş bulma imkanı ekmek bulmaktan daha kolaylaşıyor, herhangi bir ajansa portfolyonuzu yollayın ardından pizza siparişi verin, sonra arkanıza yaslanın. Pizzacı kapınızı çalmadan, telefonunuz çalacaktır. Bunu da geçtim ajansların ücret politikalarında iyileştirmelere gittiğini biliyor Reklamcılar, TDK’ya muydunuz? Vaatleriyse; sevgili çalışanlarımız, akşam başvuru da bulunmuşlar; yemeğinizde bundan sonra, sofranızda havyar ve şampanya eşlik edecek sizlere. Olacak iş değil. İstersek, “Sayın TDK yönetimi, ajanslara röpteşambırlarımızla da gidebilecekmişiz. güzel Türkçemizden Hayal etsenize Maslak’ın 4/1’ i röpteşambırla mesai kelimesini dolaşıyor. Komik mi? Bence değil. Neyse espri işini bir çıkartmanızı talep kenara bırakıyorum, hiç samimi olmadı. Size güzel etmekteyiz. Bu kelime bir mevzudan bahsetmek istiyorum. Bundan sonra, altında çok ezilip, çok beğenmediğimiz brieflerde, müşteriye içten içe küfür sömürülmekteyiz lütfen etmek yasaklanacakmış, direk mailde ben senin vereceğin briefin diye yazma hakkımız olacakmış bu talebimizi dikkate alın. dedikoduları kulislerde dolaşıyor. Evet, en can sıkıcı Saygılarımızla.“ diye bir konulardan biri olan mesai saatlerine değinmeden başvuruda bulunmuşlar. de olmazdı. Hadi iyiyiz, mesai diye bir kelime kalmayacak. Reklamcılar, TDK’ya başvuru da bulunmuşlar; “Sayın TDK yönetimi, güzel Türkçemizden mesai kelimesini çıkartmanızı talep etmekteyiz. Bu kelime altında çok ezilip, çok sömürülmekteyiz lütfen bu talebimizi dikkate alın. Saygılarımızla.“ diye bir başvuruda bulunmuşlar, bakalım dönüşünü merakla bekliyoruz. Yazıyı bitirmem gerekiyor, kelime sınırına yaklaştım sayılır. Unutmadan ufak bir konuya daha değinmek istiyorum, sayın grafikerler, metin yazarları öyle artist artist saçma sapan, anlam bütünlüğü olmayan storyler atmayın, yok ajansta mahalle oturuşu yapıyoruz, yok mesaiye kaldık, bu sebepten ötürü ajansın kedisi Tombik, benim serçe parmağımı kemiriyor boomerangı ve yapay bir şaşkınlık… Lan oğlum böyle olmaz, hiç olmaz, yapmayın.Hicvin sonu olabilir ama mübalağın ucu bucağı yok, daha fazla abartmama da gerek yok, Gerçeklere dönüp baktığımız zaman Yavuz Çetin durumu çok güzel özetlemiş; “Bana öğretilen her şey, Bana önerilen her şey, Bana dayatılan yaşantı, İşe yaramaz bir çöplük”

Addictive Genel Koordinatörü Mustafa Ertan KARABIYIK

3


ELEŞTİRİ DEĞİŞEN DÜNYADA KADINLAR GÜNÜ

8

Mart Kadınlar Günü, 1908’de New York'ta 15 bin çalışan kadının daha kısa mesai süreleri, daha yüksek maaş ve seçme hakkı talep ettiği gün doğdu. Bir yıl sonra Amerika Sosyalist Partisi 8 Mart'ı Ulusal Kadınlar Günü ilan etti. 1910’da Emekçi Kadınlar Konferansı'nda, Clara Zetkin’in bu günü uluslararası hale getirme fikrini, 17 farklı ülkeden 100 kadın oy birliğiyle kabul etti ve ‘Dünya Kadınlar Günü’ bugünkü şeklini aldı. Türkiye'de ilk kez 1921’de kutlanmaya başlanan gün, zamanla pek çok marka için iyi bir reklam teması yarattı ve hayatın içindeki her durum gibi kadınlar ve kadınlar günü de reklamlara yansıdı. Kadınlar Günü için yaratılan her başarılı reklam bizi gülümsetti, düşündürdü, bize yeni bir şey öğretti.

4

Örneğin, Ford’un 8 Mart temalı ‘Türk Kadınlarının Eline Sağlık’ reklamıyla mühendis olanlar ve olacaklar gülümserken, Çiçek Sepeti’nin 2016’daki reklamından Türkiye’de 14 milyon çalışmayan kadın olduğunu ve kadın nüfus oranının sadece %11’inin bir yüksekokul ya da fakülteden mezun olduğunu öğrendik. Garanti Bankası’nın reklamında çalışanlarının %57’sinin kadın olduğu vurgulanınca aklıma reklam sektöründe bazı ajansların buram buram testosteron kokması ya da ajanslarda cinsiyet dağılımı dengeli olsa da kreatif direktörlük gibi daha üst aşamalarda çalışan kadın oranının yüzde beşlere düşmesi geldi.


ELEŞTİRİ Kadınlar üzerinden sığ pazarlama stratejileri kullanılan reklamlar devam etse de bunların karşısında yeni ve doğru yaklaşımlar da söz konusu. Elbette bunlar da pazarlama stratejisi ama altında bir başkaldırı ve yenilik var.

Ayrıca bu problemin zannedildiği gibi Türkiye’deki ajanslarla sınırlı olmadığını Havas İcra Kurulu başkanı ve Fransız reklam ajansı BETC'nin kurucusu Mercedes Erra'nın Kristal Elma’daki Reklam Sektöründe Kadınlar konuşmasında, Fransa’da en iyi 50 iletişim grubu arasında üst düzeyde sadece 11 kadının yer aldığını vurgulamasıyla fark ettik. Konuyla ilgili bir diğer sorun da yaratıcı ekipte 3/+3 yıl deneyimi olan erkeklerin, aynı miktarda deneyimi olan kadınlardan daha fazla maaş alması, yani gelir düzeyindeki eşitsizliktir. (Bigumigu Reklam ve Pazarlama Sektörü Gelir Araştırması 2017.). Eğitim ve iş hayatının yanı sıra sosyal hayatımızla da alakalı pek çok gerçek reklamlarda işlendi.

Atasay’ın ‘Tak Sana Yakışanı’ reklamıyla en çok kendi kendimizi başkalarının dayattığı kriterlere göre yargıladığımızı ve yorduğumuzu fark ettik.

Orkid ‘Kız Gibi’ ile ABD’de de kadınların %72’sinin toplum tarafından sınırlandırıldığını hissettiğini öğrendik. Baskı 2018’de her yerdeydi ABD’de, Hindistan’da, İran’da, Çin’de, her yerdeydi. Filli Boya’nın Kadınlar Günü reklamında (2017 Felis Kurtarılmış Bölge Ödülü sahibi) “Hamile kadın insan değil mi? O zaman göbekli erkekler de yürümesin sokakta.”, “Uzun giymiş kısa giymiş kimseyi bağlamaz”, “Kadın gülmesin, sakız çiğnemesin, sokağa çıkmasın. Ne yapsın Kadın?” monologları ve Nike’ın ‘Bizi Böyle Bilin’ reklamıyla kadın stereotiplerine meydan okuyuşu geçen sene bizi gülümseten, birilerine gereken cevapları veren, başarılı reklamlardı. Kadınlar üzerinden sığ pazarlama stratejileri kullanılan reklamlar devam etse de bunların karşısında yeni ve doğru yaklaşımlar da söz konusu. Elbette bunlar da pazarlama stratejisi ama altında bir başkaldırı ve yenilik var. Evet, kat edilecek hala çok yol var, en temel konular bile hala tartışılmakta belki, ama umut var. Umuyorum ki tüm dünyada özelikle Türkiye’de kadına yönelik algılar da reklamlar gibi değişir. Emekçi kadınların, yani tüm kadınların Kadınlar Günü kutlu olsun. Gaye Elmalı

5


ELEŞTİRİ

S

SADECE KAHVE İSTİYORUM

on yıllarda çokça gördüğümüz, gördüğümüzden geri asla bırakılmadığımız bir akım çıktı. “Enteresan isimli 3. nesil, pahalı ve can alıcı nokta olarak “minnacık” kahveler”. Bir akım başladığında genelde ömür biçebiliyoruz fakat bu dalgaya ömür biçmek mümkün değil. Her gün hatta her saniye gelişen büyüyen bir endüstriden bahsediyorum sizlere. Her köşe başına açılan yeni bir kahveci var. Bu kahvecilerden kahve alırken daima bildiğiniz şeylere yönelin, değişik antin kuntin isimler olabilir, korkmayın. İstediğiniz kahveyi açık ve net bir şekilde hipster arkadaşımıza söyleyin. Çünkü onlar size kahvelerin tarihini ve yapılışını anlatmaya bayılırlar. Kahvelerin absürt fiyatları, getiriliş şekilleri, bardak yerine vazo’da getirilen kahveler… Buna bir dur diyen McCafee reklamında kahvenizi içmeniz için ayrılmış bir masa tenisi masası bulabilirsiniz. Hipster kültüründen nasibini alan kahve tüketicilerinin soluğu McCafé‘de aldıkları İğneleyici bir o kadar da gerçekçi reklam filminin reklam ajansı Leo Burnett Londra, yönetmen koltuğunda ise Tony Barry oturuyor. McCafee’nin yapmaya çalıştığı şey ise insanları artık bu tür şeylerden yorulduğu. Zaman çok değerli günümüzde insanların yeni nesil kahvecileri bekleyecek zamanları yok. 11’de açılan kahveciler bizim için lüks olmakla beraber çokça kafa karıştırıcı.McCafee diğer kahvecilere göre aynı zamanda daha ucuz ama aynı lezzeti taktim etmektedir. McCafee bizlere ben de buradayım istediğiniz ve özlediğiniz kahveleri ben size verebilirim diyor aynı zaman

6

da piyasada ki yerini sağlamlaştırmak adına bu reklam filmini çekiyor. Film de verilmek istenen mesaj gayet net. Kahve içmek isteyen insanların kafalarının karıştırmak yerine gelin McCafee’ye biz sizlere sade, kafa karıştırmadan sıcak kahvenizi yapıp verelim. Olayın iç yüzüne gelirsek bu reklamın gerçekten ödül alması gerektiğini düşünüyordum. Hem eğlenceli hem de anlatılmak istenen mesajı hedef kitlesine anlaşılabilir bir şekilde ulaştırmaktadır Mc Donalds.

ELLER Leo Burnett Londra’nın McDonald's için basılı reklam sergisi New York'taki prestijli Poster Evi müzesindeki daimi koleksiyonun bir parçası haline gelecektir. "Eller" olarak adlandırılan ve Leo Burnett yaratıcı ekibi Steve Robertson ve Blake Waters tarafından yaratılan McDonald's McCafe için reklam serisi, reklamda çağdaş sanat ve tasarımın bir örneği olarak müzede sergilenecek. Eylül 2016'da başlatılan afiş ve basılı reklamlar, McDonald's'ın McCafe markası için Güney ve Orta Amerika Rainforest Alliance Sertifikalı çiftliklerin en iyi dereceli Arabica fasulyesini kullanması için teşvik amaçlı tasarlandı. Leo Burnett, ünlü sanatçı Guido Daniele'yi, yağmur ormanların da yaşayan hayvanlarının görüntülerini kahveyi siyah bir zemine tutan ellere boyayarak yaptırdı. Chaka Sobhani (Baş Yaratıcı) "Her zaman popüler kültürde yaşamanın imkanı olan, ikonik ve unutulmaz bir şey yaratmayı umut edip, bu şablonun bir parçası olarak seçilmiş olmaktan gurur ve onur duyuyoruz, sürekli koleksiyon olmasından dolayı seneler içerisin de daha fazla insanın gelip görebileceği ve tadını çıkartabileceklerine minnettarız. " diyerek sözlerine son vermiştir. Elif Onat


ANALİZ

Ç

ALEXA SESİNİ KAYBEDERSE ocukluğunuza dönüp baktığınızda teknolojiye dair hatırladığınız şeyler neydi?

Benim aklımda kalan yegane şeyler dijital ev telefonları, mp3’ler, Nokia’lardaki Snake oyunları… Bunların üzerinden 15 sene geçmeden hayatımıza akıllı telefonlar, akıllı televizyonlar, akıllı evler girdi bile. Amazon’un Alexa’sı da teknolojide sadece bir yeni adım daha.

Alexa, adını Mısır’daki Antik İskenderiye Kütüphanesi’nden (Ancient Alexandria Library) alıyor. Basitçe anlatmak gerekirse, Amazon’un sunduğu bir ses kontrol sistemi. Alexa’yı kullanarak sadece sesinizle odanın sıcaklığını değiştirebilir, yemek sipariş edebilir, birini arayabilir, müzik açabilir, bir araştırma yapabilir, alışveriş listesi oluşturabilirsiniz.

Şu anda Alexa’nın size sunabileceği 15,000 hizmet var ve her hafta buna yenileri ekleniyor. Alexa’nın en önemli özelliklerinden biri de sesi. Bu yıl Super Bowl’da Amazon “Alexa sesini kaybederse ne olur?” sorusunu öne çıkaran bir reklam filmi yayımlayarak gecenin en çok beğenilen reklamı olmayı başardı. Reklam, Alexa’nın hava durumu bilgilendirmesi yaparken öksür-

mesi ve sesinin kesilmesiyle başlıyor. Amazon kurucusu ve CEO’su Jeff Bezos bunun nasıl olduğunu sorarken çalışanları yedek planı devreye soktuklarını söylüyorlar. Gordon Ramsey, Cardi B, Rebel Wilson ve hatta Sir Anthony Hopkins seslendirme yaparak çeşitli durumlarda Alexa’nın yerini alıyorlar.

Yaratılan senaryolar reklamda yer alan ünlülerin karakterlerinden yola çıkılarak bulundukları için izleyiciye oldukça ilgi çekici görünüyorlar. Örneğin Alexa’nın yerine dünyaca ünlü şef Gordon Ramsey’nin seslendirme yaptığı sırada peynirli tost yapmayı öğrenmek isteyen bir adama Ramsey “33 yaşında bunu sormaya utanmıyor musun, tarif yemeğin adında var!” diyerek kızıyor. Ramsey’nin işinde olabildiğince katı ve acımasız olduğunu bilen izleyici için bu hayli komik bir senaryo halini alıyor. Rebel Wilson uygunsuz anlarda seksi, Anthony Hopkins ürkütücü ve soğukkanlı... Reklam Alexa’nın “Teşekkürler arkadaşlar, ben buradan sonrasını hallederim.” diyerek işinin başına dönmesiyle sonlanıyor. Ad Age’in sıralamasına göre Amazon’un

Alexa Loses Her Voice reklamı 7.93/10 puanla Super Bowl’un bu seneki en başarılı reklamı. Ardından 7.69/10 puanla Tide’ın “It’s A Tide Ad” geliyor. Reklamın bu kadar beğenilmesinin sebeplerine bakacak olursak; diğer reklamlardan farklı olarak ünlü

kullanımının sadece “Reklamda ünlü olsun.” denerek değil de “Bu ünlüyü görüntüsünden başka nasıl kullanabiliriz?” diyerek yapıldığını görebiliyoruz. Ayrıca reklam vermek istediği mesajı iletmede oldukça başarılı: “Alexa’nın sesi Echo cihazları için kullanılabilecek en iyi sestir ve sağladığı hizmetten hep memnun kalacağınızı garanti eder.” Oldukça komik olması da izlemeyi ayrıca keyifli kılıyor. Amazon’un Alexa’sı hem teknolojisiyle, hem reklamlarıyla insanları şaşırtmaya devam ediyor. Şu anda 38 ülkede mevcut olan hizmet henüz ülkemize ulaşmış değil. Yakın zamanda bizler de evimizin ışıklarını tek bir komutla kısıyor olabiliriz. Belki teknoloji böyle ilerlemeye devam ederse birkaç seneye arka planda Youtube’dan şarkı dinlerken başka bir uygulamayla ilgilenebiliriz bile... Aysu Serindağ

7


SEKTÖRDEN

Netflix'ten biraz ürkütücü reklam kampanyası. Sokakta yürürken, küvözde duran bir insanla karşılaşsaydınız, ne yapardınız? Bu sorunun yanıtını arar gibi görünen Netflix, ABD’nin Batı Hollywood kentinde Santa Monica Boulevard’da bir otobüs durağına küvözde bir insan vücudu yerleştirerek hiç de alışkın olmadığımız bir reklam kampanyasına imza attı.

Miles&Smiles Reklam Ajansını Seçti!

15. Kırmızı Ödülleri’ne Başvurular Başladı!

Türk Hava Yolları’nın özel yolcu programı Miles&Smiles, yeni dönemde global reklam çalışmalarını Tribal Worldwide İstanbul ile yürütme kararı aldı.

Bu yıl 15’inci yılını kutlayan Kırmızı Ödülleri, yenilenen kategorileri ve yaratıcı organizasyonlarıyla sektörü bir araya getirmeye hazırlanıyor. Bu yıl “değişim” konsepti üzerine kurgulanan ödüller için son başvuru tarihi 19 Mart.

Titrifikir’den Tatil Müjdesi! Titrifikir'den ajans içi müjdeler ve ani gelişen yanlış anlaşılmalar üzerine kısa bir hikâye. Portföyüne Tatilsepeti.com’u ekleyen ajans yeni bir hoş geldin videosuyla tekrar karşımızda. Titrifikir ekibine müjdeli bir haber vermek isteyen Kerem Kanık ve Cem Akar’ın, hızla gelişen bir yanlış anlaşılmanın neticesinde, tetikledikleri tatil heyecanını anlatan videoyu izlemek için buyurun.

TBWA \ ISTANBUL’a Yeni Stratejik Planlama Direktörü! Ağustos 2015’ten beri 4129Grey’de görev yapmakta olan Mert Tuncer, TBWA\ ISTANBUL’a stratejik planlama direktörü olarak transfer oldu.

8

P&G’nin Şeffaflık Adımı Karşılık Buldu!

Hezârfen’in Torunları, Buraya!

Dünyanın en büyük reklamvereni ile ajansları arasındaki ilişki ısınıyor. Procter&Gamble Chief Brand Officer Marc Pritchard dijital medya oyuncularına, güven ve şeffaflık konusunda meydan okuyalı ve onları reklamverenin bütçesinden kayda değer bir kayıpla karşı karşıya bırakalı bir yıl oldu. Şimdi ise değişen bazı şeyler var.

Turna.com'un yeni reklam kampanyası yayında.

Reklamı izlemek için QR kodu taratın.


MAKALE SERDAR ERENER Serdar Erener, reklam sektörü ve reklamcılığın geleceğiyle ilgili şöyle konuşuyor:

Teknoloji, yapay zeka; bir reklamcının yaptığı işlerin %99’unu yapabilir bu işler vasat ve orta düzey işler, fakat %1’lik bir dilim var ki orada sürprizler var ve sürprizler öngörülebilirliğin olmadığı noktada ortaya çıkıyor.

1

961 yılında dünyaya gelen Serdar Erener çocukken sanatla oldukça ilgiliydi. Liseyi Robert Koleji’nde okuyan Serdar Erener diplomat olmak amacıyla Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kaydoldu fakat daha sonra Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümü’ne geçiş yaptı. Üniversite yıllarında reklam ajanslarında çalışmayı kafasına koyan Erener, 1985 yılında Reklamevi’nde metin yazarı olarak çalışmaya başladı. Kariyer basamaklarını birer birer tırmanarak yükseldi ve 1995 yılında Young & Rubicam’ın CEO’su oldu.1997 ve 1998 yıllarında İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından ‘Yılın Reklamcısı’ seçildi. Daha sonra, şu an sektördeki en başarılı ajansların başında gelen ‘Alamet-i Farika’ isimli reklam ajansını kurdu. ‘12 Dev Adam’ gibi, aklımıza kazınan birçok reklamın altına imzasını attı.

İkinci dünya savaşından sonra başlayan modern reklamcılığın yıllar içindeki gelişiminin ardından tekrar başa dönme noktasına yaklaştığını belirtiyor. Erener, reklam engelleme uygulamalarının reklamcılığın her alanına etki edeceği yakın gelecekte, reklam ajanslarından kendilerini televizyon programcılarına dönüştürebilenlerin yaşayacağını düşünüyor. İfade sanatlarında büyük bir kabiliyet açığı olduğunu düşündüğünü belirtiyor, fakat kendisi gibi mesleğin romantik tarafında duran ve bir çeşit medyumluk yaptığını iddia eden bazı delilerin var olmaya devam edeceğini söylüyor.

Altınay Kapsız

9


RÖPORTAJ HANDE BİLSEL İLE RÖPORTAJ Addictive: Öncelikle sizi tanıyalım. Hande Bilsel: Bahçeşehir Üniversitesi Reklamcılık Bölümü Öğretim Görevlisiyim. Uzun zamandır bu kurumda çalışmaktayım. Sadece okulda değilim aynı zamanda sektörde de var olmaya çalışan bir yapım var çünkü sonuçta reklam eğitiminin verme tarafının da sektörden bağımsız olarak eklenebileceğini düşünmüyorum. Bu teoriyle, pratiğin her zaman el ele gitmesi gerektiğini düşündüğüm içinde sektörden beslenmeye devam etmeye çalışıyorum. Addictive: Öğrencilerinizle ilişkinizi her daim iyi tutup, hem de fakültenizde öncü bir akademisyen olmak nasıl bir duygu? Hande Bilsel: İşi başarmaktan geçmiyor bunun yolu. Hele ki güçlü olmakla hiç alakası yok. Herhalde özgecil, verici ve paylaşımcı bir yapım var. Herhalde o yansıyor olabilir yaptığım işlere. Kalıtsallıkla da alakası var diye düşünüyorum, öyle bir evde büyüdüm. Paylaşmak, eğlenmek… Eğlenerek vakit geçirmeyi, çok rasyonel insanlardan değilim. İşimizi yaparız ama eğlencemize de bakarız. Eğlenmek çok önemli, hele öğrenirken, eğlenmek çok önemli. Ben kendi eğitim hayatımda da bunu gördüm. Aklımda kalan hocalarım gerçekten derse kapıdan girerken kendini bırakan hocalarım olmadı. Kendiyle içeri giren, kendi bütün benliğiyle, natürelliğiyle, birikimiyle, doğrusuyla yanlışıyla içeri giren hocalar her zaman benim hayatımda kalıtsal bir yeri olmuştur. Addictive: Sektörün zorluklarını herkes biliyor ve bu zorluklarla

10

mücadele etmeyip, akademi tarafında çalışmak isteyen çokça arkadaş var. Bu arkadaşlara ne gibi öneriler de bulunursunuz? Hande Bilsel: Genç arkadaşlara bu durumu çok önermekteyim. Şöyle ki, sektör enteresan bir sektör. Her yapıya uygun bir sektör değil. İnsan her şeyi okuyabilir. Dürüst insan olmak önemli ve bunun yanı sıra her şeyi öğrenmek isteyen, meraklı insan olmak önemli. Yaptığı bütün işe kalbini, kendini veren insan, öğrenme merakıyla dolup taşan insan. Bu güdüyle yapılan iş, zaten güzel iştir. O yüzden sonuçta insan tıp okur ama müzik yapar, hukuk okur, restoran açar, reklamcılık okur, babasının işini devam ettirir.

ve kendine yönelik çalışmak ister, beslenmek ve beslemek ister. O alanda akademisyenlik iyidir. Kendi köşende iş üretir, bir yandan da öğrenci yetiştirirsin. İki yönlü; bir yandan verirsin, bir yandan da kendin de iş üretir, yazar çizersin. Dolayısıyla, bir gidin deneyin. Öğrendiğin işin mutfağını bir görün, belki memnun kalırsınız.

Günümüz dünyasında sektörel ayrım çizgilerine inanmıyorum. Herkes, her şeyi yapabilir. Kimlikler, işler, güçler her şey aslında bir isimden ibaret. Sonuçta bir öğrenci reklamcılık bölümünü kazanıp geldiyse ve bu eğitimi aldıysa, bunun çıktısı olarak reklamcı olacak, gidip ajanslarda çalışacak diye bir durum yok ama öğrencilere öneririm reklam dünyasını da görün, belki seveceklerdir. Yapınıza, hırsınıza, dişinize uygun bulacaksınız. Çok iyi bir gözlemci olmak gerekiyor. Kafanızı yatırın, düşünün, bir bakın. İyi gözlem yaptıktan sonra zaten yolunuzu çizeceksiniz. Dünya çok güzel bir dünya değil zaten. Macro’da da, micro’da da çok sıkıntılar var ama yine de insan olarak hayatta kendimize bir köşe belirlemek zorundayız. Akademi daha korunaklı bir köşedir. Bazı insan daha hassas olur ve kendi çizgileri içerisinde çalışmak, yaşamak ister. Çok fazla insana bulaşmak istemez

Addictive: Kadınların, Reklam sektöründe erkek egemenliğinin altında kaldığına inanıyor musunuz? Hande Bilsel: Tabi, öyle filmler falan yapıldı. Hatta ben derslerimde de çok örnek veririm. Hatta “kadınlar


RÖPORTAJ Kafanızı yatırın, düşünün, bir bakın. İyi gözlem yaptıktan sonra zaten yolunuzu çizeceksiniz. ne ister?” diye bir film vardı. Orada erkek egosunun, kadınla çarpıştığını, kadının o animadan nasıl beslendiğini görürsünüz. Ben ayırmıyorum. Kadın ve erkeği birer savaş piyonu olarak düşünmüyorum. İkisinin de çok farklı yönleri var ve ikisinden de gelen o yönlere reklam dünyasının çok

ihtiyacı var, güzel takımlar kurulursa çok güzel işler çıkar. Tabi erkek egosu Dünya’da bir problem. Biz bütün savaşları, bu sıkıntıları o doymak bilmez erkekler yüzünden çekiyoruz. Başka türlü bir avcı güdüsü var orada. Kadın dünyası da erkekleşiyor aslında. İş dünyasında erkek egemenliği kırılmış durumda.

Addictive: Yüksek lisansınızı Amerika Birleşik Devletleri'nde yaptınız ve oranın kültürüne de hakimsiniz. Sizce Türkiye tüketim açısından A.B.D’ye yakın bir ülke mi? Hande Bilsel: Ben çok paralel görüyorum. Tabi A.B.D, teknolojik olarak çok daha ileri de olduğu için, oradaki tüketim çok farklı gibi görünüyor ama çok paralel. İkisi de çok paralel de, çok materyalist. Yer yer insan profilini de çok yakın görüyorum açıkçası. Kendi dışındakiyle ilgilenmeme, kendi gibi olmayanı çok sevmeme, çok entegre olamama… Burada sıkıntı var, çok

Hande Bilsel: Hem eyalet sistemi, hem de pazar öyle bir pazar orada. Pazar segmentleri yaratarak bu düzeni sağlıyor. Tüketim toplumu, gösterim toplumu, göstermeyi, orada olmayı, beğenilmeyi çok seven daha egoları doyurulmamış kaynayan sıkıntılı toplumlar. Sadece birisi daha diğerinden daha düzenli, daha zengin, daha teknolojik olarak ileride, donanımlı ama çok benzeş buluyorum. Addictive: Türkiye’de en beğendiğiniz reklam işi hangisi ya da hangi ajansın işlerini beğeniyorsunuz?

Hande Bilsel: Son dönemlerde Blab Reklam Ajansının “Dijital” Meyhanedeyiz. Kadın ve erkeği birer savaş piyonu biz işlerini olarak düşünmüyorum. İkisinin de çok beğeniyorum. çok farklı yönleri var ve ikisinden O tarz de gelen o yönlere reklam storyteldünyasının çok ihtiyacı var. lingler, bunlar çok iyi dokular. Günümüz insanının yüreğine ve aklına ironiklik var. Her ülke de farklı kültürdaha hoşluklarla dokunan ve daha lerden oluşuyor, üst kimlik var ve bir anlamlı işler olarak düşünüyorum. şekilde o üst kimlik o kadar güçlü ki Daha iyi hikayelerle anlatmak lazım, altında ki unsurlar didişip duruyorlar. insanları böyle inandırmaya ya da Sürekli bir ayrışma mevcut. Üst kimtercih etmeye zorlamaktansa köşeye likle birleşemeyen iki toplum. İkisinde sıkıştırmaktansa tatlı tatlı hikayelerle de bir ülkü var, Bir Türklük ya da Amebiraz güldürecek işler ortaya çıkması rikanlık ülküsü ama alt yapı tamamen daha iyi tabii. Net, cin fikirli, insanda böyle didişen, bir türlü uzlaşamayan, hoş düşünceler bırakan reklam filmleri birbirini ezmeye çalışan, birbirini kadaha çok hoşuma gitmiştir. İlla çok bullenmeyen, sürekli sınıflara ayrılan büyük prodüksiyonlarla çekilen reklam iki topluluk mevcut. filmleri olması gerekmiyor. Metaforlu işleri seviyorum, Türkiye’de maalesef Addictive: Türkiye sanki biraz daha o tarz işler çok yapılmıyor. Belki biraz sentezlenmiş bir kültür, A.B.D sanki kurumsal şirketlerde, bankacılıkta daha ayrı bir kültüre sahip diyebilir miyiz? daha çok öngörebiliriz.

Röportaj: Gökcan Yüce

11


KÜLTÜR - MİZAH HER Theodore Twombly hayatını, yakın gelecekte nadir bulunan bir şeye dönüşmüş olan el yazımı mektupları yazarak kazanmaktadır. Ve bu yıllarda insanların işlerini artık bilgisayar programları yerine getirmektedir. Theodore, karısından boşandıktan sonra bir apartman dairesinde tek başına yaşamaya başlar ve bir gün karşılaştığı bir teknoloji reklamıyla birlikte hayatı değişir. Kusursuz bir yapay zeka programı sunan yeni bir işletim sistemi, onu son derece çekici bir kadın olan Samantha ile tanıştırır. Sanal bir varlık olan ve sadece bir sesten ibaret olan Samantha, Theodore'u dünya ve hayat üzerine sorduğu sorularla birlikte bambaşka

bir gerçeklikle tanıştırır. Ağır bir depresyonun içerisinde olan Theodore, yavaş yavaş hayatın keyifli yanlarını fark etmeye başlarken yapay zeka programıyla arasındaki ilişki de gitgide tuhaflaşır. 1999'da Being John Malkovich filmiyle Oscar adaylığı kazanan çok yönlü sinemacı Spike Jonze'un son uzun metrajlı filmi, yalnızlık ve yaratıcılık sıkıntısı çeken bir yazarın dram ve komediyle yoğrulan öyküsünü beyazperdeye taşıyor. Filmin başrolünde Joaquin Phoenix yer alırken, Scarlett Johansson da gizemli bilgisayar uygulamasına sesiyle hayat veriyor.

TWITTER’DAN İNCİLER

12


HİKAYE STAJYER ÇOCUK

Y

aşadığım her tecrübe hatta her saniye biraz daha derine bakmama yardımcı oluyordu. İçimden bir kez daha tekrarladım. Yerimde olmak isteyen insanlar için bile olsa daha fazlasını yapmam gerekiyordu. Genellikle insanların stres yaşaması gereken anlarda, olaya odaklanır ve daha fazlasını yapmak için doğru anı beklerdim, ama bu kez gerçekten karşı koyamayacağım bir duygu tufanı ile karşı karşıyaydım. Hayatımda yeni bir sayfa açıyordum ama bu o kadar ani gerçekleşmişti ki duygu zehirlenmesi yaşıyor, gözlemlerimden veya hissettiklerimden çıkarım yapamıyordum. Bu ilk staj tecrübesi değildi aslında, hatta 18 yaşından beri çeşitli yerlerde çalışıp, stajlar yapmıştım fakat bu sefer ki çok büyük bir ajanstı. Kariyer basamaklarını hiyerarşik olarak sıralamak gerekirse, bu ajans kesinlikle en üst basamaklardan birinde kendisine yer bulurdu. Aslında iki gün geriye gidersek eğer, heyecanımın ve hissettiğim boşluğun derinliğini anlamak daha kolay olabilirdi. Hayatımda iki defa gördüğüm, iki çocukla buluşmaya gitmiştim. (Bu iki çocukla tanışmamız zaten dünyanın çok enteresan

bir yer olduğunu kanıtlayan bir masal kitabı hikayesi gibiydi.) Bu iki çocuk bana; staj başvuruları olduğunu ve görüşmelere çağırıldıklarını söylediler ve benimde onlarla beraber gitmemi istediler. Bende neden olmasın diye düşünüp gittim. ‘’Şans bir kedi gibidir; eğer ona karşı yeterince sıcaksanız, o zaten size gelecektir. Ama şansımız bizi tanımlamaz. Onu nasıl kullandığımız bizi tanımlar.’’ Öyle de oldu görüşmeden çıktığımızda bende staja kabul edilmiştim. Hepimiz mutluyduk her şey güzeldi. Birbirimizle şakalaşıp, hayaller kuruyorduk. Tam o sırada hepimiz bir anda duraksadık ve birbirimize bakıp aynı soruyu sorduk: Peki ya yaz tatilimiz? Şu güne kadar kaybettikleri kazandıklarına değmiş biri olarak yine kaybedeceklerimin kazanacaklarıma değeceğine emindim. Tek canımı sıkan her sabah kalkıp Maslak’a uzanan o yolda beni bekleyen bir takım Metrobüs yolculukları; metroda edilecek olan kavgalar, yer vermemek için uyumuş numarası yapılacak bir takım yaşlılar ve tabi ki yapılması güç olacak yaz tatiliydi...

13


ANALİZ

İ

AMAZON - RAHİP VE İMAM

nternetten alışveriş sektörünün başını çeken Amazon, 2017 noelinde yayınladıkları reklam kampanyasıyla yeniden eski gücüne kavuşmayı hedefliyordu. Durun bir dakika! Biz 2018'e daha yeni girdik. Asıl soru ne diye bu kampanyayı şimdi yazma gereği duydum ki? Basit: Çünkü bu reklam, üniversite hayatımda ve tırnak içinde reklamcılık kariyerimde gördüğüm, etkilendiğim ve pazarlamanın gerçek gücünü hissettiğim ilk kampanya. Bu reklam uluslararası alanda bir ödüle sahip değil maalesef. Fakat ben olaya iletişim sektörünün gözünden bakmaktan ziyade bir dünya vatandaşı olarak bakıyorum. Zira bu kampanya bana televizyonlarda, sosyal medyada, sokakta veya dünyanın herhangi bir yerinde belki birilerini katledip belki amaçsız yere ulu orta soyunup dünya barışını ve farklılıklar arasındaki uyumu savunan sözde barışsever aktivist grup ve eylemlerinden daha samimi geliyor. Reklam, iki ayrı dine mensup din adamları olan papaz ve imamın dostluğunu ön plana çıkarmış. Din, dil, ırk ayrımının, devletler arası sorunların ya da medyada bir kitleye yönelik yapılan manipülasyonların dostluk bağıyla karşılaştırıldığı zaman bir öneminin kalmadığı mesajını gerçekten hissettiriyor reklam.

Reklamı izlemek için QR kodu taratın.

14

Reklamı kısaca açıklayacak olursak: Bir araya gelen din adamları sohbetleri bittikten sonra vedalaşmak için ayağı kalkıyorlar, o esnada ikisi de dizlerini tutup yüzlerini ekşitiyorlar daha sonra birbirlerine gülüp kapıda vedalaşıyorlar. İkisi de bir diğerinde diz problemi olduğunu anlıyor ve birbirlerine Amazon’dan diz bandı siparişi veriyorlar. Sonrasın da iki din adamı da ibadetlerini

rahat bir şekilde yapabiliyor. Satış odaklı bir pazarlama kampanyasından çok Amazon bu kampanyada imajını ön plana çıkarmaya odaklanmış. Hali hazırda dünyanın birçok noktasına ürün ulaştırabilen marka belki de bu imajının yanında "dünyanın da birleştirici gücü" unsurunu da hatırlatmaya çalışıyor.

Reklam her ne kadar duygusal ve akılda kalıcı olsa da David Ogilvy’nin şu sözlerini anımsamamak elde değil: “Reklam filmleri satış içindir. Eğlencenin öne geçmesine izin vermeyin.”

Buradaki eğlence kavramı, reklamın içeriğini yani dramatik unsurları vb. temsil ettiğini varsayarsak tüketicileri sadece kısa bir süre için etkilemeyi teşvik eden bu tarz reklamlar her ne kadar yaratıcı olsa dahi uzun vadeli imaj çalışmalarının küçük bir parçası olarak kalır ve konsepti korumak için uzun süren yatırımlar yapılmazsa imaj kendini zaman içinde yok eder. Eğer Nobel Barış Ödüllerinin yanında bir de Nobel İletişim/Barış ödülleri olsaydı bu kampanyanın o ödülü kazanacağına şüphe yok. Berat Albayrak


ELEŞTİRİ

B

HER REKLAM BİR TIDE REKLAMI MIDIR?

u yılki Super Bowl reklam kuşağının ses getiren reklamlarından biri, Saatchi & Saatchi tarafından deterjan markası Tide için hazırlanan reklam kampanyası oldu. Tide markasının reklam kampanyası, uygulanan akıllıca taktik ile Twitter’da en çok konuşulan Super Bowl reklamlarından olmayı başardı! Peki bu başarıyı elde etmek için Tide markası ne yaptı dersiniz? Başlangıçta klasik Super Bowl reklamlarını andıran ancak devamında reklam filmindeki temiz ve lekesiz kıyafetlere dikkat çekilerek aslında reklamın Tide markası için yapılmış olduğunu görüyoruz. Otomobil, bira, deodorant, pırlanta, sesli asistan, parfüm ve ilaç reklamları, ekranda David Harbour belirip, reklamın Tide reklamı olduğunu anlatıncaya dek şüphe uyandırmadan devam ediyor. İzleyicilerin kafasını karıştıran, her yeni başlayan reklamda deterjan reklamı mı çıkacak diye düşündüren, “Her reklam bir Tide reklamı mıdır?” diye sorduran müthiş bir seri olmuş!

Ayrıca “Her reklam bir Tide reklamı mıdır?” sorusuyla sosyal medya üzerinden duyurulan kampanya; yaratılan algı oyunu ile de bir şey temizse onun Tide reklamı olduğunu vurguluyor. Tide markasının reklam serisi için yüklü miktarda harcama yaptığı da konuşuluyor. Bu reklam serisi için her çeyrekte bir reklam satın alınmış.İlk çeyrekte giriş yapmak için daha uzun bir reklam girilirken sonraki çeyreklerde 15’er saniyelik reklamlar yayınlanmış. Adweek’e göre, Super Bowl’da 30 saniyelik bir yayın 5 milyon dolara tekabül ediyor. Yani Tide’ın medya harcaması 15 milyon dolara yakın. Üstelik ünlü kullanımı, çekim harcamaları hariç! Ne para ama değil mi? Son olarak yarattığı algı oyunuyla akıllıca yol izleyen Tide markasının başarısını kutluyor, yaptığı tuzlu harcamanın da satışlardaki artış ile kapanmasını umut ediyoruz. Umuyoruz Tide markası, bu akıllıca algı oyunlarına yenilerini eklemeye ve bizleri şaşırtmaya devam eder! Yasemen Uzunali

Reklamı izlemek için QR kodu taratın.

15


ANALİZ

A

rçelik A.Ş’nin kurumsal imajına yönelik hazırlanan reklamı izledikten sonra “Nasıl ödül alamamış? Bir daha bakın kesin bir yerlerde gözden kaçan bir ödül vardır.” dediğinizi duyar gibiyim ama bir yanlışlık olmadığını üzülerek belirtiyor, dilerseniz sizleri başta reklam incelemesi yaptığım, ardından övmeye doyamadığım reklamın yazısını okumaya davet ediyorum. Reklam filmi, ilk saniyeden “Ben ne izliyorum?” dedirten bir şekilde başlıyor. İzleyici sanki sinema filminden bir kesit izliyormuş gibi hikayenin içine çekiliyor. Alt yazıyla birlikte gelen repliklerde bunu destekler nitelikte. Reklamın yönetmeni olan Fred Oliveira’ya da bu güzel çekimler için naçizane tebriklerimizi de buradan sunmuş olalım ve lafı fazla uzatmadan reklamımıza dönelim. Cambridge, Johannesburg, New York ve ardından İstanbul. Art arda gösterilen bu şehirlerin birbirleriyle nasıl bir bağlantısı olabilir? Merak uyandırıcı değil mi? Şehirlerin birbirleriyle olan bağlantısı dışında merak uyandıran bir diğer kısım da, reklamın bu kısmına kadar gösterilen insanların hikayeleri değil mi? Kimdi bu insanlar? Bize nasıl bir mesaj vermek istiyorlar? İşte artık tam da istenilen kıvama geldik. Ve perde!! Ödül töreninden kısa bir kesit ve bununla birlikte Halit Ergenç’in sesinden Arçelik’in başarı hikayesi anlatılıyor.

16

ARÇELİK A.Ş KURUMSAL

Reklamın devamı süresince Halit Ergenç, Arçelik A.Ş’nin global gücünü bizlere anlatırken, kafamızdaki soru işaretleri de tek tek siliniyor. Merak uyandıran hikayeler gün yüzüne çıkıyor ve görmüş olduğumuz insanların Arçelik’te çalıştıklarını öğrenmiş oluyoruz fakat reklamın amacı bu değil.

Bizler reklam filmini izlerken bu insanların Arçelik’te çalışmasına sevinmiyoruz, bu insanların bir Türk markası olan Arçelik’te çalışıyor olmasından dolayı gurur duyuyoruz. Milli duygularımızın kabarması için gerekli olan alt yapı çok güzel hazırlanmış. Bu duyguları harekete geçiren reklamda, televizyon-

da o zamanlar yayınlanacağı haberi dolaşan ve bugün yayında olan bir dizide vatansever bir Türk’ü canlandıran, etkileyici ses tonuna sahip olan Halit Ergenç’ten başkasının seslendirmesi beklenemezdi. Bir de bu güzel anlatıya etkileyici bir melodi eklenince haliyle tadından yenmez bir hal almış. Ee milli duygular devreye girdiği zaman akan sular durur elbet. Hal böyle olunca Arçelik’i kocaman kucaklıyor, bağrımıza basıyoruz. “Bu topraklardan çıktık, tüm dünyayı memleketimiz yaptık. Reklam filmini bu sloganla bitirdikten sonra as bayrakları as! Böylesine bir reklamın ödül alamamış olması yalnızca beni şaşırtmamıştır diye düşünüyorum. Ama bilindiği üzere (ve görüldüğü üzere) başarı her zaman ödülle değerlendirilmiyor. Alınan ödülün, o iş üzerinde emeği geçen insanların motive olması için destekleyici bir unsur olduğunu göstermektedir diyerek yazımı burada noktalıyorum. Sadece ödül kapsamında değil; hayatımız boyunca, her konuda hak ettiğimiz değeri görmemiz dileğiyle...

Reklamı izlemek için QR kodu taratın.

Bediz Saylam


ANALİZ

B

FRAGMAN TADINDA

u sene Super Bowl’un ikinci çeyreğinde Avustralya, izleyicileri şaşırtan bir reklam filmine imza attı. Reklam filmi başlarda bir Hollywood filmi gibi görünse de izlemeye başladıktan sonra aslında bir reklam filmi izlediğinizi fark ediyorsunuz.

Bu yıl Super Bowl’da ses getirmesi bir yana Avustralya Turizm’in bu reklam filmi sosyal medyada da ses getiren bir viral video haline geldi. Avustralya Turizm, Super Bowl’dan önce Ocak ayında da fragman tadında bir reklam filmine imza atmış, filmde de Chris Hemsworth ve Danny McBride ikilisine Russell Crowe, Margot Robbie ve Hugh Jackman gibi isimler eşlik etmişti. “Crocodile Dundee”, 1986 yılında vizyona girmiş olan ve çıktığı döneme damga vuran filmlerden biri. Bu film serisiyle akıllara yer etmiş olan Paul Hogan 1986’dan sonra bu defa 2018’de “Crocodile Dundee: The Son of a Legend Returns Home” ile ekranlara dönüyor fakat beklenilenin aksine Paul Hogan, Chris Hemsworth ve Danny McBride gibi oyuncular

bir Hollywood filmi için değil, bir reklam filmi için izleyicilerle buluşuyorlar. Droga 5 ajansı imzalı olan bu filmin asıl amacı

Avustralya’daki doğal yaşamı, vahşi güzellikleri Amerikalı turistlere tanıtmak ve Avustralya kültür turizmini canlandırmak. Reklam filmi boyunca “Crocodile Dundee” film serisine göndermeler yapılıyor. Filmde kullanılan replikler aynı şekilde reklam filminde de kullanılıyor. McBride ve Hemsworth ikilisi Avustralya’nın dört bir yanını gezerken, ülkenin en iyi içeceklerinden en uzun sahiline kadar reklam filmi boyunca birçok farklı bilgi veriyorlar bu sırada da izleyiciler onların aralarında geçen eğlenceli diyaloglara tanıklık ediyorlar. Buket Taş

Reklamı izlemek için QR kodu taratın.

17


ANALİZ BAĞIMSIZ FESTİVALİN BAĞIMSIZ REKLAMI

İ

stanbul (15-25 Şubat), Ankara (01-04 Mart) ve İzmir (01-04 Mart) ile üç kenti ziyaret eden festival bu yıl 17. yaşını kutlayacak. Açılışını Lady Bird, kapanışını ise The Disaster filmi ile yapacak olan festivalde kaçırılmaması gereken önemli filmler yer alıyor. Dopdolu film listesi ile gönülleri fetheden 17. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin reklam filmi de en az festivaldeki filmler kadar merak uyandırıyordu. 23 Ocak’da yayınlanan programın hemen ardından çok konuşulan bu reklam filmi yayınlandı. “Hayat Var!” temalı kampanyanın yaratıcısı olan Rafineri, doğal yaşamdaki vahşiliği hayata tutunmak için koşan bir tavşan ile bizlere gösterdi. Fiziksel olarak daha güçlü olan bir canlının, güçsüzü avlama anı ile ortaya konulan mücadele bizleri vahşi hayatın doğallığıyla kendi hayatımız arasında köprü kurup düşünmeye itiyor.

Reklamı izlemek için

QR kodu taratın.

18

Çoğu insan hayatının belirli dönemlerinde güçlü, belirli dönemlerinde güçsüz konumda buluyor kendini. Bazen kaçıyor bazen ise kovalıyoruz. Her birimiz farkında olmasak da sürekli olarak bir koşma eylemi içerisindeyiz. Baskın grup olduğumuz an madun grup algımız dışında kalıyor. Madun grupsak da baskına karşı ayakta durma mücadelesi algılayabildiğimiz tek eylem oluyor. Bu sonsuz bir döngü ve bu döngü içinde farkındalığımızı yitiriyoruz, birbirimizi görmüyoruz ve de duymuyoruz. Bulunduğumuz grubun konumu

doğrultusunda algılarımız şekillendiriliyor. Grubumuz değiştiğinde, örneğin artık kaçan bir tavşan değil de kovalayan bir kaplan olduğumuz an itibari ile tavşanken kaçtığımız günleri unutuyor ve kovalayan olmanın verdiği eşsiz haz ile salyalarımızı akıtıyoruz. Yalnızca bir dakikalık bu reklam filminin, izleyici de uyandırdığı hissiyat ile film, kaçan ve kovalayan iki tarafı da tek pencereden gösterirken neden sürekli olarak koşma eylemi içerisinde bulunduğumuzu “Hayat Var!” sloganı altında okunan pasajda bizlere sunuyor . Film aynı zamanda kampanyanın yüzü de olan Rıza Kocaoğlu tarafından seslendiriliyor. Alıcıyı harekete geçiren bir tonlama ile seslendirilen bu pasaj başladığı an itibari ile tüm dikkatleri üzerine çekiyor ve yalnızca bir dakikalık bir süre içerisinde farkındalığımızın genişlemesini sağlıyor. Kendi kabuğumuzu kırıp çevreyi gözlemletiyor. İşin asıl can alıcı kısmı ise filmin yalnızca bir dakika için sizi kendisine hapsediyor oluşu. İlk izleniminde dikkatini çekmeyen biri olabileceğini sanmıyorum. Gerek kısa süresi gerekse okunan pasaj sayesinde siz isteseniz de istemeseniz de bir an için bile kopmaya izin vermeyip kendini izlettiren bir yapım. “Zorla güzellik olur mu?” sorusuna cevap bulunmuş. Gerçekten de olabiliyormuş. Güleycan Güneş


ESKİ BİLGİ’LİLER BILGI ÜNIVERSITESI REKLAMCILIK PROGRAMI MEZUNU

DS ENTEGRE İLETIŞIM MÜŞTERİ TEMSİLCİSİ BATUHAN DIZMAN ILE ROPÖRTAJ Başka bir bölümden reklamcı olmanın avantajları ve dezavantajları nelerdir? Diğer bölümlerde okuyan öğrencilerimize bununla ilgili tavsiyeleriniz neler olur? Başka bir bölüm okurken reklamcı olmayı düşünüyor muydunuz? Reklamcılık her ne kadar herkesin yapabileceği bir iş gibi algılansa da özünde çok ciddi bir disiplindir. Alanında uzman akademisyenlerden senelerce pratik ve teorik olarak eğitim almış kişilerin, farklı disiplin geçmişi olan kişilerle bir tutulmasını doğru bulmuyorum. Ama bu söylediğimden 'reklamcılığı, reklamcılık okumuş insanlar yapar' gibi bir anlam çıkarılmasını da istemem. Her zaman çok değerli bulduğum 'alaylı olma' durumu, benim için birçok üniversitenin lisans diplomasından önde geliyor. Tüm söylediklerimin ötesinde, aslında bu soruya farklı bir soruyla cevap vermek gerekiyor: reklamcı kimdir ve ne iş yapar? Reklamcı her zaman yaratıcı işleri yapan mıdır yoksa strateji departmanında çalışıp pazarı, rakipleri, tüketici trendlerini takip eden kişi de reklamcı olarak adlandırılabilir mi?

Öğrenciliğiniz boyunca iş hayatıyla ilgili beklentileriniz nelerdi ve bu beklentilerin şu anda karşılandığını düşünüyor musunuz? Sektöre dair beklentilerimi henüz lisedeyken son sınıflar olarak Bilgi'yi ziyaret ettiğimiz gün okulun kurumsal iletişiminden sorumlu sevgili Murat Saydam belirlemişti: çok para kazanacaktık! Daha 2. sınıftayken markalardan gelecek kişilerin bize projeler vereceği ve yaptığımız başarılı projelerin ödüllendirileceğini anlatmıştı. Son sınıftaki MARCOM dersine kadar böyle bir şey maalesef olmadı. Laf aramızda, MARCOM'da çok güzel işler çıkarttığımız halde onları da satamadık. Hikayenin özel sektör ayağı ise bir o kadar sancılı. Bölümden ne kadar iyi bir puanla mezun olursak olalım, gerçek işlerin teknik boyutu konusunda yadsınamayacak bir eksikle hayata atılıyoruz. Profesyonel tecrübe ve teknik konulardaki eksiklik ise işverenlerin avuçlarının kaşınmasına sebep oluyor. Ancak her geçen gün daha yetkin, daha değerli ve kadroda bulundurması daha zor bir profesyonele dönüşüyoruz.

Sizin için iş hayatınızda en zevkli olan iş bölümü hangisidir? Eğer sizi yukarı taşıyacak ve birlikte olmaktan keyif aldığınız bir ekip varsa, işin her bölümü keyifli. Çünkü orada para karşılığında birisi için çalışan olmanın ezici gerçekliği kayboluyor ve ev kiranızı keyif aldığınız şeyi yaparak ödemenin zevki ortaya çıkıyor. Ekip sağlam olduktan sonra brief olarak gelen ama ne olduğunu belli olmayan mailleri okuyup dalga geçmek de çok zevkli; yaptığınız bir işin yayınladığı anda hep birlikte oturup, işinizi incelerken 'Kim kahve yapıyor?' diye sormak da... Öğrencilik döneminizde kampüslerimiz içerisinde yapmayı en sevdiğiniz şey nedir ? Öğrencilik dönemim boyunca hem okuyan hem de çalışan birisi olduğum için kampüste pek vakit geçirme fırsatım olmadı. Geri dönüp baktığımda Bilgi'nin kampüs hayatının çok da benlik olmadığını düşünüyorum. Yatılı okul mezunu olduğum için Santral'deki sosyo-ekonomik çeşitliliğe ve dengesizliğe pek ayak uyduramamıştım. Ropörtaj: Berat Albayrak

19


"Üstüme iyilik sağlık!" Hafize Ana


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.