Addictive 9

Page 1

v

addictive İSTANBUL BİLGİ ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ AYLIK REKLAMCILIK DERGİSİ - 2017/09 2017/07

Eleştiri: Ben Röportaj: Cüneyt & Jerry's Devrim Ice Cream | Kültür | Sektörden Mizah: Haberler Ezeli Tarih | Teknoloji: | Reklam Youtube'da Analizi: Para #Olmasadaolur Kazanmak Reklam Gelirsin Analizi:| Röportaj: Okuyup da Tuğbay Ne Yapacaksın? Bilbay | Makale: | Eleştiri: Reklamını Kalifiye Yapamazsınız! İşsizler Reklam Makale:Analizi: Hoş Geldiniz! Gidersin,|Yenilenir


KÜNYE T.C. İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Reklamcılık programı dergisidir. Aylık yayınlanır. Sayı: 09 Sahibi Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu

www.addictivedergi.com

/bilgiaddictive

Hoş Geldiniz! 4-5

Kalifiye İşsizler 6

Okulun İlk Günü Demek... 7

Sektörden Haberler 8

Okuyup da Ne Yapacaksın? 9

Röportaj: Cüneyt Devrim 10-11

Kültür-Mizah 12

Odaklanacağı Konuyu Unutan Üniversite Reklamları 13

Masum Değiliz Hiçbirimiz 14

#Olmasadaolur 15

$8 Deneyi 16-17

Haziran Sonu Temmuz Başı Reklamları 18

Kurucu - Genel Koordinatör Mustafa Ertan Karabıyık Yazı İşleri Sorumluları Aysu Serindağ Baturalp Uzun Buket Taş Cansu Öztürk Efe Kiraz Elif Onat Hüdai Karabulut Gökcan Yüce Yasemen Uzunali Editörler Aysu Serindağ Hüdanur Bayrak Nesteren Deniz Yıldız Mert Çelik Ulya Sarıyer Tasarım Damla Rüzgar Onur Gökçe Tuba Üstüngör Yayın Ekibi Aysu Serindağ Baturalp Uzun Berat Albayrak Beril Çakın Buket Taş Cansu Öztürk Cihan Can Damla Rüzgar Deniz Kaya Efe Kiraz Elçin Kasap Elif Onat Gökcan Yüce Hüdanur Bayrak Hüdai Karabulut Kami Vanlıoğlu Mert Çelik Mustafa Ertan Karabıyık Nesteren Deniz Yıldız Onur Gökçe Özge Eler Rasim Demirbay Şevval Akyüz Tuba Üstüngör Tuğkun Zeroğlu Ulya Sarıyer Yasemen Uzunali Zeynep Berfin Güven Baskı Çınar Basım Matbaacılık ve Yay. San. Tic. Ltd. Şti. Adres Eski Silahtarağa Elektrik Santrali Kazım Karabekir Cad. No: 2/13 34060 Eyüp İstanbul İletişim Bilgileri: addictivedergi@gmail.com 0534-956-55-03

2


ÖNSÖZ

OKUYOM BEN YA! “Bir bozuk saattir eğitim sistemimiz, hep ÖSYM’de durur.”

G

ünden güne ifade özgürlüğünün eridiği bu topraklarda, kendimizi ifade edebileceğimiz tek kara parçasıdır üniversite. Dış mihraklar tarafından bilfiil zapt edilmeye çalışılsa da topraklarımız, düşünsel olarak günümüzün yetkili ağabeyine benzeyen mahluka yaranabilmek uğruna, açlığa bırakılan güzel insanlar için ayakta duran bir toplum bulunmakta üniversitelerde. Bir de üniversiteyi bitiremeden, üniversite çağına gelemeden gidenler var tabi. İyi ki varsınız çocuklar. Beş parmağın beşinin de farklı olmasından mıdır nedir bilemiyorum da, bu toplumun karşısında inatla duran, değişemeyen, henüz ham maddesi bulunamayan ve geceleri öğrenci evlerinde “Haşa kızlı erkekli ev değil yanlış anlaşılmasın” muhabbetin ortasında bir yerde sözü açılan ayaklı cüzdanlar, yürüyen sigara paketleri ve konuşan araba anahtarları üçlemesi oldukça fazladır. Kendilerini apolitik Berkecan ve “Sevgili Pelinsu diye nitelendiren bu arkadaşlar tam olarak üniversiteler, televizyonda çıkan üniversite tanıtım yalanlarına sakın ilimden, denk gelmektedir. Bu karakterler “Okuyom ben ya!” tayfasına mensup olup, üniversitelerin kafelerinde bilimden, günde en az iki buçuk saat birbirlerini keserek akademik zamanını geçirmektedirler. Sık sık batak atmalarını araştırmalardan da unutmadan eklersem, herhalde profillerini bahsetmeyin, ne çizmiş olurum. İşte, üniversite tanıtım filmlerinde vaat edilen özgürce yaşam, aradığınız ortam, gereği var ki? ” hayallerinizin ötesinde Osmanbey Üniversitesi gibi mesajların altında yatan gizli öznelerden sadece birkaçı bunlar. Sevgili üniversiteler, sakın ilimden, bilimden, akademik araştırmalardan bahsetmeyin, ne gereği var ki? Zaten en çok tercih edilen iki fakültenin ilahiyat ve hukuk olduğu bir ülkeye fazla gelebilirsiniz. Önümüzdeki sene yayınlayacağınız zımbırtılarda tercih edilen fakültelere bakıp onlardan feyiz alarak tanıtım videoları çekerseniz, daha verimli sonuçlar alacağınıza emin olabilirsiniz. Ne de olsa yalan satmak, doğruyu söylemekten daha kuvvetli bir etkiye sahip günümüzde lakin bu yalanlara kanmayan da büyük bir kitle var içeride. Haberiniz olsun da...

Addictive Genel Koordinatörü Mustafa Ertan KARABIYIK

3


MAKALE

Ö

HOŞ GELDINIZ!

ncelikle üniversitemize yeni kaydolan BİLGİ’lilere, sonrasında tüm öğrencilere Addictive ailesinden kocaman bir hoş geldiniz! Bu yazıyı sabah 9 dersine elinizde kahvenizle giderken ya da “Okula yemekhane lazım,” muhabbeti arasında Lokma’da salatanızı yerken okuyorsanız ortama adapte olmuşsunuz demektir. Hepimiz üniversite hayatının nimetlerinden yararlanmaya başlamadan önce yaşamımızın en önemli kararlarından birini vermek için günlerce düşündük, okulları dibine kadar taradık ve kendimiz için en iyi olacağını düşündüğümüz üniversitelerde karar kıldık. Bu seçimi yaparken karşımıza tonlarca üniversite reklamı çıktı. Sonradan sinema dünyasına adım atıp pek başarılı olmayan sözde Vine Fenomenleri etrafından reklam kampanyası yapanlar, öğrencilerimin %91’i burslu diyerek reklam yapanlar (ve %9 daha burs ver de devlet üniversitesi olsun esprileri); öte yandan insanın tüylerini diken diken eden “Okuyup da ne yapacaksın?” gibi reklamlar… Tabii bunlar üniversite seçmemizde ne kadar etkili oldu tartışılır fakat her hâlukârda tercih döneminin habercisi olan reklamları araştırmak hayli keyifli, ülkemizin mizah anlayışını göz önünde bulundurursak. Yıllık üniversite reklamı dozumuzu da aldığımıza göre yeni dönemde bizleri okulda nelerin beklediğine, nelerler karşılaşabileceğimize gelin hep birlikte bir bakalım: Şaka bir yana, kendi hayatınızı kurmaya başlamanızın ilk adımı

4

1. Bol bol kahve 2. Yemyeşil kampüsümüz, hava güzelse çimlere yayılan "İletişimciler". 3. Yoğun ders programları yüzünden çok az görebileceğiniz mimarlık fakültesi öğrencileri


MAKALE "En güzel senelerinizi geçirin, zamanın ne kadar hızlı aktığını unutmayın." üniversite. Kendinizi istediğiniz her açıdan geliştireceğiniz, yeni insanlarla tanışıp, çok farklı deneyimler yaşayacağınız en güvenli ortam. Elinize geçen her kitabı okumalı, pek bilinmeyen her alternatif indie grubunu dinlemeli, çıkışı olmayan dogmatik tartışmalara girmeli, her detayı sorgulamalısınız. Geri kalan hayatınızın ilk döneminde kendinizi keşiflere adamalısınız. Zihninizden başlayın. Sevdiğiniz, sevmediğiniz her şeyi gözden geçirin, bilmediğiniz yanlarınızı hayatınıza adım atan insanlarla açığa çıkarın. En güzel senelerinizi geçirin, zamanın ne kadar hızlı aktığını unutmayın.

Bir saniyenizi bile boşa harcamayın, yaşayın. Bir saniyenizi bile boşa harcamayın, yaşayın. Üniversite dergilerinde yaşıtlarınıza ilham verici (biraz kişisel gelişim ön sözü tadında) öneriler yazıp birinin yazınızı beğenmesini umun. Hiçbir şeyi ciddiye almayın; ama önemseyin. Umarım bu yolculukta hepimizin yolları kesişir ve okulda festival düzenlendiği zamanlarda öğrencilerin ne kadar eğlendiğinden bahsedip beraber sisteme lanet ederiz. Son defa hoş geldiniz, hepinize kucak dolusu çiçekler!

4. Ders programını ezberlemeye çalışırken dalınacak karşılaştırmalı edebiyat sınıfları. 5. Seçmeli derslerde “Acaba geçer miyim?” sorusu ardından gelen add/drop sorunsal

Aysu Serindağ

5


ELEŞTİRİ

B

KALIFIYE I$SIZLER

ugünlerde üniversite kavramının erozyona uğradığı bir gerçek. Çünkü ilk üniversite fikri ilk ortaya atıldığında öğrencilerini sokaktan rastgele seçen bir kuruluş olması düşünülemezdi. Bugün geldiğimiz noktaysa birden çok faktörün bir araya gelmesinde yatıyor. Artan nüfustan sıyrılma çabası, üniversite kavramının ailelerdeki prestijli imajı, üniversitelerin meslek kazandırdığı düşüncesi, üniversitenin bir üst sosyo-ekonomik sınıfa geçmek için zıplama tahtası olarak görülmesi bu tabloyu ortaya çıkarıyor. Bu içgörüleri fark eden sermaye sahipleri insanlara kolayca ulaşabileceği ve gelecek kaygılarını azaltacak bir hizmet sunmaya başladı: Üniversite.

Artık eskisine göre daha kolay biçimde üniversite eğitimi (satın)alınabiliyor. Aileler çocukları için en iyi alternatifi değerlendirmek istiyor. Her gün yeni bir üniversitenin açıldığı bu dönemde, akademik nitelik de doğal olarak soru işaretleri yaratıyor. Peki ya azımsanamayacak derecede para ödenen bu kurumlar buna

değiyor mu? Ekolleriyle isminden söz ettiren okullar sayılmazsa, bu kurumlardan çok azı vaat ettiklerini sunabiliyor. Çünkü eğitimin niteliğinden ziyade “tabelaya” bakılıyor. Öğrencinin okuduğu bölümü ne kadar bildiği kimsenin pek de umurunda olmuyor. Dolayısıyla üniversite eğitimi göstermelik bir durumdan ibaretmiş gibi duruyor. Mezun olunduğunda alınacak unvan, niteliğin önüne geçiyor. Bu özensizlik de öğrencinin sadece bir diploma sahibi olmasına yarıyor.

Çünkü eğitimin niteliğinden ziyade “tabelaya” bakılıyor.

Akabinde de ya işsiz kalınıyor ya da mezun sayısının çokluğundan dolayı düşük maaşlarla iş bulunuyor. Bu durumda üniversitenin çoğunluktan sıyrılmak için okunan ama “okumuş insan” olarak çıkılmayan bir mecra olduğu söylenebilir. Bir de şu var ki, herkesin üniversite mezunu olduğunda kim ara eleman olacak?

Baturalp Uzun

6


REKLAM ANALİZİ

H

OKULUN İLK GÜNÜ DEMEK...

ani güzelim yaz tatilinin son evreleri vardır ya, elinizden kayarcasına bir anda giden, hani tutmak isteseniz de tek tutabildiğiniz şeyin annenizin elinin olduğu. Evet evet, doğru bildin… Hayır canım geri gel bundan kaçamazsın. Yaz tatilinin bitişi demek yazın yaşadığın yaz aşkının bitişi ve onun yerine gelen ders yoğunluğu demek. Yaz tatilinin bitişi demek okul servisine beş dakika kala uyanıp, beş dakikada gerçekten her şeyi halledebildiğini görmektir. Resmen bir süper kahraman olmaktır. Yaz tatilinin bitişi demek okulun ilk teneffüsünde kankandan “Bu dönem çok çalışacağım yaa,” lafını duymak demektir. Okula alışamadan gelen ödevler mi? “Hocam ödev vardı,” diyenler mi? Hangisi daha kötü bilemedik doğrusu. Zaten okulun ilk gününde olan farklılıkları konuşacak olsak bu yazı sonsuza uzar gider. Okulun ilk günlerinde olmasa da öğrencilerin en çok ihtiyacı olan günümüz teknolojisi ise internettir. Bilindiği üzere kütüphaneler eskisi kadar çok kullanılmıyor. Çünkü elimizin altında kullanabileceğimiz hızlı ve sayısız bilgiye ulaşabildiğimiz, tek tıkla dünyada neler olmuş bitmiş öğrenebileceğimiz bir mecra var. Bu bahsettiğimiz mecra için Vinton Cerf ve Robert E. Kahn’a teşekkür etmeliyiz çünkü belki de en çok sevilen kişiler onlar teknoloji dünyasında.

İlk zamanlar Windows 98 olarak hayatımıza giren, sonrasında kendini geliştirerek hızlandıran Internet Explorer. Çoğu zaman internette takılmak Facebook, Twitter gibi sosyal platformlarda gezinmek için kullanılsa da elbet bir yerinde ödev araştırması da vardır. Hoş, eğer Twitter olmasaydı TTNET’in yapmış olduğu #okulunilkgünüdemek hashtag’inden öğrencilerin de velilerin de haberi olmayacaktı. Herkes için farklı bir anlam taşıyan okulun ilk gününü ele alan şahane bir reklam filmi var elimizde. TTNET’in yapmış olduğu bu kampanya izleyenleri okuldaki ilk günlerine geri götürüyor. İzleyenler kendilerinden, anılarından bir parçada olsa bulabildikleri bu reklamda verilmek istenen mesaj açık ve net. İzleyenlerde soru işareti bırakmadan konuyu sade ve açık bir dille anlatmışlar.

TTNET’in savunduğu slogan ise “#okulunilkgünüdemek her öğrenci için bambaşka bir hikaye, bambaşka bir heyecan demektir.” Sonuçta doğru söze ne denir? Hem gerçekleri reklamın ilk saniyelerinden tatlı bir dille bize hatırlatırken hem de öğrencinin ihtiyacı olan hızlı interneti sunmakta. Bay J’nin seslendirmesiyle öğrenciler için çok da güzel olmayan tatil dönüşü fikrinin biraz da olsa yumuşadığı bu reklam filmi kısa sürede beğeni toplayıp insanları kendisine çekmeyi başarmıştır.

Elif Onat

7


SEKTÖRDEN

D&R’ın Reklam Konkuru Sonuçlandı Doğan Medya Grubu bünyesinde faaliyet gösteren kültür, sanat ve medya perakende zinciri D&R’ın, reklam ajansını belirlemek için açtığı konkur sonuçlandı. Konkurdan galibiyetle ayrılan isim Piramit Ajans oldu.

Ceza’dan 12 Dev Adam’a destek Garanti Bankası, sponsorluğunu üstlendiği Eurobasket 2017 yolunda tüm basketbol severleri takıma destek vermeye davet ediyor. Taraftarlar; ister Ceza’nın 12 Dev Adam şarkısını kendi sesleriyle söyleyerek isterlerse de kişisel destek mesajlarını paylaştıkları videolarını #DevDestek hashtag’iyle sosyal medyada paylaşarak destek verebilecek.

Turkcell’den İlk: Programatik Açıkhava Reklamcılığı Turkcell’in izinli veri tabanını kullanarak veri madenciliği yetenekleriyle oluşturduğu altyapının etkin biçimde kullanıldığı bu uygulamayla gerçek hedef kitleye doğru mesajların iletilmesi sağlanıyor.

SpongeBob BP’ye karşı! Amazon Nehri’nin denize karıştığı alanda pek çok canlıya sığınak görevi gören bir mercan resifi keşfedildi. Ancak 60’ı aşkın türe ev sahipliği yapan bu fauna, BP’nin bölgenin yakınlarında gerçekleştirmeyi planladığı petrol aramaları nedeniyle tehlike altında. Şirketin planlarını önlemek için kolları sıvayan Greenpeace ise Pasifik Okyanusu’nun en meşhur süngeri SpongeBob işbirliğinde bir kampanya hazırladı.

Twitter’ın Hashtag’i 10 Yaşında!

Instagram, Yeni ‘Ücretli Ortaklık Etiketini’ Test Ediyor!

Bundan tam 10 yıl önce bugün doğan hashtag, günlük konuşmalarımızın bir parçası haline gelmekle kalmadı, online iletişimin tabiatını da değiştiren çok güçlü bir araç olmayı başardı. Twitter 10. yılın şerefine hashtag tarihine ilişkin birbirinden ilVerileri incelemek ginç veriler paylaştı. için QR kodu taratın.

Geçtiğimiz günlerde Instagram’ın resmi blogundan yayınlanan detaylara göre; şirket net olarak ücretli yayınlar ve İnternet fenomenleri arasındaki şeffaflığı arttırmayı planlıyor. Böylece sponsorlarla çalışan Instagram kullanıcıları, paylaşımlarında ve hikayelerinde markayı etiketleyebilecek. Eğer etiketlenen marka bu ortaklığı onaylarsa görsellerin üzerinde “ücretli ortaklık etiketi” yer alacak. Bu noktada, Instagram, ücretli ortaklıkları etiketleme konusundaki resmi politikanın ne olduğunu ne de ne şekilde uygulamayı planladığını henüz ilan etmedi. Fakat çalışmalar devam ediyor ve önümüzdeki birkaç ay içinde açıklanması bekleniyor.

8


REKLAM ANALİZİ

N

OKUYUP DA NE YAPACAKSIN?

e kadar kaldı okulların açılmasına?” gibi sorularla karşılaştığımız Ağustos-Eylül aylarında üniversiteye yerleşecek olanların “Hangi üniversite?” sorularıyla da sıkça karşılaştık.Bu zorlu serüvende insanlardan deneyimlerini, önerilerini hatta hayallerini bile dinlediniz, biliyoruz. Üstelik televizyonda ya da internette birçok üniversite reklamıyla da karşılaştınız. Ayırt edebilecek birçok şey aradınız ve kafanız karıştı. Peki okuyup da ne yapacaksınız?

Karşılaştığımız birçok üniversite reklamı genel olarak “Eğer öğretmen olmak istiyorsan, mimar, doktor olmak istiyorsan beni seç” gibi sıkıcı bir diyalog üzerine dönüyor. Ancak 2017 yılında eğitim alanında sevilen bir reklam var; ODTÜ’nün “Okuyup da ne yapacaksın?” reklam filmi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin namını neredeyse herkes bilir. Ancak ODTÜ nedir, nasıldır diye soranlar için de biraz bilgi vereyim; köklü bir tarihe sahip

olan üniversite, her yıl ülke çapında üniversite giriş sınavına giren ve en yüksek puana sahip 1000 öğrencinin üçte birinden fazlasının ODTÜ’yü tercih ettiğini savunur. Birçok ülkeden lisans ve yüksek lisans için tercih edilen üniversiteye 2016-2017 akademik yılında yaklaşık 27,000’i aşkın öğrencinin kaydı yapılmış. 2017 yılında giriş yapacak öğrencilerine ise “Okuyup da ne yapacaksın?” reklam filmi ile seslendi ODTÜ. Reklam filmi yayınlanmasının ardından büyük bir beğeni topladı.

Türkiye’de gelmiş geçmiş en kalıplaşmış kinayeli sorudur bence “Okuyup da ne yapacaksın?”. Yılın 2017 olmasına ve birçok konuda gelişmiş olmamıza rağmen okumanın değerini bilmeyenlerden birçok kez duyduğumuz, duymaya devam edeceğimiz bir soru kalıbıdır. Elbette bu kalıplaşmış soruyu mizaha uyarlayanları unutmuyoruz. ODTÜ’ de reklam filminde tam olarak bunu yapmış. “Oku, oku! Okuyup da ne yapacaksın? Ha deyince iş mi bulacaksın?” gibi

Oku, oku! Okuyup da ne yapacaksın? Ha deyince iş mi bulacaksın?

zaten birçok öğrencinin kafasında yer edinen sorularla, mizahi bir dille başlıyor reklam. “Hep bir hayaller peşindesin.” gibi bir es veriyor sorularına, ardından hedef kitlesinin yüzünü güldürecek, onu yüreklendirecek sorularla devam ediyor “Edebiyat dünyasının yıldızı mı olacaksın, Silikon Vadisi'nin yıldız girişimcisi mi?” “Söylesene! Okuyacaksın da ne değişecek?” sorusundan sonra “Bizler dünyayı değiştirebiliriz.” yazısı ve ODTÜ’nün amblemi ile reklam filmi son buluyor. Reklamın birçok insan tarafından sevilmesinin nedenini eski zamanlardan kalıplaşmış bir soru kalıbını bu kadar etkili kullanmasına ve hedef kitlesini cesaretlendirecek cümleler kurmasına bağlıyorum. Mizahi bir dil seçerek hedef kitlesiyle arasındaki bağı güçlendirebileceği bir reklam filmi olmuş. Başarısına başarı katarak büyüyen bir üniversiteden sıkıcı bir reklam görmemek bizleri sevindirdi. Üniversitelerden, ODTÜ gibi etkileyici, mizahi stratejisine devam eden reklamlarla daha sık karşılaşmayı umuyoruz. Reklam filmini izlemek için QR kodu taratın.

Yasemen Uzunali

9


RÖPORTAJ CÜNEYT DEVRİM İLE RÖPORTAJ Addictive: Hem sektörün hem akademinin içinden biri olarak üniversitelerdeki reklamcılık eğitiminin yeterli olduğunu düşünüyor musunuz? Cüneyt Devrim: Zor bir soru. Şöyle; çok yeterli olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Birkaç sebebi var bunun. Bunlardan bir tanesi reklamcılık çok pratiğe dayalı bir endüstri; yani pratikle gelişen, içerisindeki insanların sadece teoriyle gelişmesi değil değil sahayla iç içe çalışması gereken bir alan. Mesela ben mühendislik çıkışlıyım. Mühendislik de öyle ama sonuçta işin matematiğinde çok şey öğrenmek gerekiyor. Reklamcılık öyle değil. O yüzden de saha bilgisi çok kritik ve üniversitelerde genelde sahadan gelen, işin pratiğini bilen, sektörü bilen hoca sayısı az. Bir de özellikle son on senedir reklamcılık muazzam bir değişim içerisinde. Onu şu anda biz sektörün içerisinde olanlar olarak yakalamakta bile çok zorlanıyoruz; akademi daha da zor. Akademi zaten her konuda genelde işin araştırmasını vs. yaptığı için ister istemez geriden geliyor, reklamcılığı yakalamakta da zorlanıyor. Bir de sektörle özellikle çok iç içe olmadıklarında -bazı üniversiteler bunu beceriyorlarama çoğunda bir entegrasyon yok o yüzden de eğitim maalesef yeterli olmuyor.

Addictive: Bundan on sene sonra sizce reklam sektörünü ne gibi gelişmeler bekliyor? Cüneyt Devrim: Valla onu tahmin etmek bizim için de zor. On sene önce sorsaydınız aynı soruyu şu anki durumu bir miktar belki tahmin edebilirdik ama birkaç başlık söylemek mümkün: şu anda evet dijital çok kritik bir yerde, diğer mecralar değişim içerisinde. Artık aşağı yukarı yok olduğunu gördüğümüz bir dünya var. Dijital diyoruz ama aslında dijitalin bize getirdiği en büyük değişikliklerden bir tanesi biz artık anıları hedefleyebiliyoruz, kişileri hedefleyebiliyoruz, farklı kanallardan farklı düşünceleri hedefleyebiliyoruz. Aynı tüketicinin farklı kanallarda farklı davranış şekillerini

sallandığı bir yere doğru gidiyoruz. En kritik şeylerden bir tanesi de bizim bildiğimiz, insanlara zorla seyrettirdiğimiz reklam formatları asıl değişiyor. İnsanların artık severek takip edeceği, kendisinin de içerisine katılabileceği reklam formatları olması lazım. Bu da içeriği aslında çok önemli kılıyor. Yani reklamın içinde

Artık aşağı yukarı yok olduğunu gördüğümüz bir dünya var.

10

hedefleyebiliyoruz. O kitlesel bakma alışkanlığı bence en büyük değişecek şeylerden bir tanesi. Kolay da değil, yani reklam veren için de ajanslar için de kolay değil; çünkü baktığımız zaman son elli yıldır bütün ajanslar -klasik dediğimiz ajanslar- evet, televizyonda iyi iş yapsalar da kitlesel yaklaşım şekilleri hep aynı. Aynı formatı değiştirerek kullanıyoruz. Şu anda o formatların baya kökten

sadece reklam materyali değil; içerik olması lazım tüketiciyi ilgilendiren. Bence on sene sonra reklam endüstrisi çok daha içerikle iç içe, diğer kanalları çok daha iyi kullanmaya başlamış bir yola doğru gidecek. Ayrıca teknolojiyi çok fazla kullanacak reklam. Şu


RÖPORTAJ "Biz kitleye bir şey seyrettiriyorduk ve o iletişimi bölüp araya reklam koyuyorduk." anda da kullanmaya başladı ama bunu çok daha fazla göreceğiz. Addictive: İnsanların reklamlarla etkileşime girmeyi neredeyse reddettiği bir dönemde yaşıyoruz. Etkileşim alanlarına girebilmenin yolu sizce neyden geçiyor? Cüneyt Devrim: Kullanıcılar da mecraları nasıl

tüketeceklerini öğreniyorlar. Öğrendikleri noktada artık internette nereye gitmeleri gerektiğini, nereden hangi bilgiyi almaları gerektiklerini biliyorlar. O yüzden işte demin söylediğimiz içerik çok kritik bir yerde bence. Çünkü bizim tüketiciyle etkileşime

geçebilmemiz için aslında onlara artık zorla gösterdiğimiz, seyretmek, okumak, izlemek, takip etmek istedikleri içeriklerin arasına reklam soktuğumuz modeller zor. Kitlesel iletişim böyle bir şey değil. Yani biz kitleye bir şey seyrettiriyorduk ve o iletişimi bölüp araya reklam koyuyorduk. Şimdi böyle bir dünya yok. İnternet

ettiği zaman anlamlı bulacağı, etkileşime geçeceği içerikler üretmesi lazım ki o etkileşim oranları artsın. Addictive: Son olarak bilmeyen okuyucularımız içim Mad Men kavramından da biraz bahsedebilir misiniz? Sizce Mad Men reklam endüstrisini eskisi gibi kılabilir mi, kılamaz mı?

Cüneyt Devrim: Değişim işin özünde var, eskisi gibi olmayacak bence nasıl tüketeceklerini hiçbir şey. Mad Men kavramı son dönemde öğreniyorlar. Öğrendikleri çok fazla konuşulan dijital transformasyonun noktada artık internette da bir parçası. Raporlardan bir tanesi nereye gitmeleri gerektiğini, mesela şunu söylüyor: nereden hangi bilgiyi CMO’lar, ‘çift marketing officer’lar, 2017 yılında almaları gerektiklerini -global anlamda tabii Türkiye’de böyle biliyorlar. gerçekleşmiş midir ayrı konu- teknoloji direktörlerinden daha fazla teknolojiye yatırım yapmışlar. öyle bir format değil. Reklamcılar Şimdi pazarlamacılar da aslında bu da bunu fark ettiler. O yüzden kadar teknoloji satın almaya ya da tüketicinin bizimle etkileşime teknoloji kararlarını vermeye hazır girmesini sağlayacak materyal değil. Pazarlama teknolojilerini bulmamız lazım. O materyali aslında hem pazarlamacılar bulmak da kolay değil çünkü daha hem reklamcılar yeni yeni önce bizim bulduğumuz materyal öğreniyor; ama önümüzdeki beş tüketicinin benimle etkileşime geçmesini istetecek materyal değil; sene içerisinde bu konuya daha fazla hakim olacaklar. Şu anda reklam verenin anlatmak istediği materyal. Yani deterjancının, araba inanılmaz bir ürün değişimi ver. Yani o Mad Men dediğimiz, datayı satıcısının, çikolatacının söylemek kullanma dediğimiz şey işin istediği şeyi ben tüketicinin medya satın almasını da etkiliyor. hoşuna gidecek formatta reklama çevirip önüne koyuyorum. Şu Röportaj: Baturalp Uzun anda tam tersi bir arabayla ilgilenebilecek bir tüketicinin okuduğu zaman keyif alacağı, takip

Kullanıcılar da mecraları

11


KÜLTÜR - MİZAH EZELİ TARİH Glasgow derbisi, Celtic ve Rangers. Futbolun sadece futbol olmadığını gösteren iki takım. Aralarındaki ezeli rekabet 'Old Firm' olarak bilinir ve iki tarafı birbirinden ayıran şey; din ile politikaymış. İlk defa 28 Mayıs 1888'de karşı karşıya gelmişler. Celtic 1888’de Glasgow şehrinin Doğu’sunda İrlandalı işçi nüfusunun yüksek olduğu ve Katolik vakıflarına bolca bağış yapılan bölgede kurulmuş. Bölgede yer alan İrlandalıların büyük çoğunluğu gecekondularda yaşayıp, düşük maaşlarla fabrikalarda işçi olarak çalışırlarmış. Bu durum Katoliklerin Protestanlara

nazaran çok daha düşük bir yaşam kalitesi içinde yaşamasına yol açmış. Büyük bir taraftar desteğini arkasına alan ve birçok katolik oyuncu transfer eden Celtic kısa sürede oldukça iyi durumda olan ve Govan’da kurulmuş olan Rangers’ın ezeli rakibi olmuş. Britanya'da; bu iki kulüpten Rangers Protestanları,Celtic ise Katolikleri temsil eder. Bu derbinin önemi şu sözle vurgulanırmış. "Celtic'li bir babanın asla Rangers'lı oğlu olamaz, tıpkı Rangers'lı bir babanın Celtic'li oğlu olamayacağı gibi"

TWITTER’DAN İNCİLER

12


ELEŞTİRİ ODAKLANACAĞI KONUYU UNUTAN ÜNİVERSİTE REKLAMLARIMIZ

H

epimizin başından geçen, stresli üniversite tercih dönemi... Sıralaman belli olur ve en iyi seçimi yapmak zorundasındır. Bu dönemde okulları mercek altına alırsın , birçok kişiyle fikir alışverişi yaparsın, okul gezip, eğitim kadrosunu araştırırsın vb... Kısacası yorucu ve gerici bir süreçtir. Gelelim bu sürecin bizi ilgilendiren kısmına yani üniversite reklamlarına. Görüyoruz ki tercih döneminde hepsi olmasa da çoğu özel üniversite reklamlara büyük bütçeler ayırıyor. Tv reklamlarında bilboardlarda, sosyal medyada kısacası her yerde sıkça karşımıza çıkıyorlar. Bu reklamların tanıtım için gerekli olduğunu düşünüyorum fakat reklamları gözümüzün önüne getirdiğimiz zaman, çoğunun içeriklerinde büyük problemler olduğu aşikar.

Peki son zamanlardaki üniversite reklamların içerikleri ne? "Burs" yani alacağı para! Bu durum adeta o dönem tercih yapacak insanlarla dalga geçer gibi. Eğitim öğretim hayatının yönünü çizmeye çalışıyorsun ve bu reklamlara denk geliyorsun, reklamın teması sadece verilecek burs... Üniversiteler sonuç olarak eğitim kurumları. Ve bu kurumlar ticarethane gibi yönetilmemeli, reklamlarında kazanacağı para oranı vurgulanmamalı. Bu tarz reklamlar günümüzde korkunç boyutlara ulaşmış durumda, örneğin isim vermeyeceğim, x bir üniversite bu sene eğitim hayatına başladı ve ilk reklamında ünlü futbolcuları oynatıp, futbolculara verilecek bursu söyletip, reklamı bitirdi. Öncelikle sporla ilgili bir üniversite olduğunu düşündüm daha sonra araştırdığımda böyle bir durumun olmadığını gördüm, ardından reklamı tekrar incelediğimde

şu soruları sordum:

•Neden üniversite reklamında futbolcu oynuyor? •Bu okul nerede? •İstediğim bölümler var mı? •Eğitim kadrosu nasıl? •Kampüs hayatı nasıl? Bu reklam tercih yapacak üniversite adayı için çok basit ve gerekli sorulara cevap vermezken , cevabını aldığım tek soru "verilecek burs oranı". Aramızda var mı acaba? Sadece burs oranına göre tercih yapanlar veya sevdiği futbolcu oynadı diye üniversite tercihini değiştiren bireyler. Bu reklam aklıma gelen örneklerden sadece bir tanesiydi. Artık İnsanlara üniversite reklamı dediğimiz zaman akıllarına "burs" geliyor. Bu türden reklamlar öncelikle eğitim reklamlarına olan güveni sarsıyor, daha sonra da üniversitelerini ticarethane gibi pazarlayan vakıflara saygıyı azaltıyor. Kısa yoldan sonuca ulaşmak isteyen üniversiteler, reklamlarının içerikleriyle uzun zamanda kendi isimlerine büyük zarar veriyorlar.

Peki, ya arz talep ilişkisiyse bu reklamlar? En çok korktuğum da bu durum, belki de biz üniversitelere o kadar çok parasal sorular sorduk ki, onlar da böyle reklamlarla karşımıza çıkmaktan korkmadılar. Bu reklamların sıklaşmasında sizce kim hatalı? Üniversiteler, ajanslar, talep edenler... Bu soruların cevabını size bırakıyorum ama yine de şunu söylemekte fayda var: Kim hatalı olursa olsun değişmeyecek tek şey, bu türden eğitim reklamlarının kabul edilemeyeceğidir...

Efe Kiraz

13


ELEŞTİRİ

H

MASUM DEĞİLİZ HİÇBİRİMİZ

epimiz hayatta belirli kararlar veriyoruz. Bunun sonucunda isteyerek veya istemeyerek bir yola çıkıyoruz. Bu kararların çoğu bizim tarafımızdan, bize bırakılan kararlar değil elbette. Hayat bir şekilde önümüze belirli seçenekler sunuyor ve bizde aslında önümüze koyulan yemeklerden bir tanesini kendi ‘’kararımızla’’ yiyoruz.

Bazı kararlar ise bize bırakılması tamamı ile yanlış olan, ama etrafımızda ki insanların da kararı olmaması gereken kararlar. İşte bu durumlardan bir tanesi de üniversite tercih aşamasında vermemiz gereken karar. Aslında kendini bilen bir genç için çok zor bir karar değil ama sıkıntı şurada başlıyor: Gençlerimiz karar verme yetisine sahip olabilecek kadar doğru yetiştirilmiyor ve vermeleri gereken ilk önemli kararda ailelerin, etraflarında ki insanların ve diğer faktörlerin esiri oluyorlar. Geçtiğimiz haftalarda İtalya’nın Vinci Kasabasında, Avrupa Birliğinin düzenlemiş olduğu bir projeye katıldım. Avrupa insanın düşünce yapısını gözlemleme şansım oldu ve ne kadar geride kalmış olduğumuzu gözlemlemiş oldum. Olaylara yaklaşımdan, insan ilişkilerine kadar her halleri gerçekten kendimi eksik hissetmeme sebep oldu. Aynı zamanda sorgulamam gereken şeyler listemin kabarmasına. Neyse konumuz bu değil. Gelmek istediğim nokta ülkemizde eğitim üniversiteden başlamıyor ve üniversite tercihi aslında tüm hayatımızı endekslediğimiz bir olay olmamalı. Üniversiteler de bunun farkında bu arada. Üniversitelerin iletişim çalışmalarına dikkat ederseniz eğer, aslında ne kadar altı boş, sadece günü kurtarmayı ve para kazanmayı hedef olarak gören bir yaklaşıma sahip olduklarını görebilirsiniz.

14

Stratejik olarak yaptıkları hedefleme konusuna gelirsek eğer, doğru bir yaklaşımları var:

Öğrencilerden ziyade ailelerini hedefleyen bir yaklaşım. Tartışılabilir mi? Tabi ki tartışılabilir ama yazının başında bahsettiğimiz gibi kendi kararlarını alabilecek gençler yetiştirilmediği için mantıklı bir yol seçiliyor. Peki bir şey sormak istiyorum, bu üniversiteler sadece 1-2 aylık periyod içerisinde etkili bir frekansla reklam çıkarak sizce doğru bir yöntem mi uyguluyorlar? Bence kesinlikle yanlış bir medya planlaması ama unutmayalım bizim ülkemizin kendi içerisinde ki dinamikleri her zaman doğru olanı takip etmemizi engelliyor maalesef. Reklamların içeriklerine gelirsek, reklam insanlara gerçeği cazip hale getiren bir pazarlama koludur ve bunun eğitim sektöründe ne kadar doğru kullanıldığı konusunda sadece ülkemizde değil dünyada da bir karmaşa hakim. Tamam karmaşa hakim olabilir ama bunun etki sınırları içerisinde kalması sağlıklı olan. Evet, olaya öğrenci tarafından baktık, üniversite tarafından baktık, biraz da ajans tarafından (yani bizim taraftan) bakalım. Ajansların en uzak durdukları müşteri tipi kesinlikle eğitim kurumları olabilir. Çünkü bir devamlılık yok, sadece tercih günleri (4-5) haftalık reklam planlamaları ve bunun gibi bir çok etken var ama en önemli eksik şu: Üniversitelerimizin konumlandırma sıkıntıları var! İçi boş söylemler ve sloganlarla kısa vadeli bir düşünce hakim. Açıkçası, konuşulabilecek bir sürü konu, bir sürü eksik, doğru olduğu sanılan yanlış var ama inanın, bunlar içerisinde yine en masum olanı Üniversitelerimizin iletişim çalışmaları…

Gökcan Yüce


ANALİZ

G

#OLMASADAOLUR

eçmişten bugüne eğitimin hayatımızdaki yerine dikkat çekmek için çok sayıda reklam yapıldı. Kimi akıllarda kalmayı başardı, kimi vermek istediği etkiyi veremeden silinip gitti hafızalardan. Darüşşafaka’nın ‘Olmasa da Olur’ reklamı bence eğitime dikkat çeken güzel bir reklam kampanyası olarak incelenebilir.

Darüşşafaka, 153 yıldır annesini ya da babasını kaybetmiş olup, eğitim hakkını kullanamayacak durumda olan çocuklara iyi bir eğitim olanağı sunmak için ve eğitimle birlikte çocukların hayatında fark yaratmak için var gücüyle çalışıyor. "Olmasa da Olur” kampanyası, insanların fazladan çanta, parfüm, kolye gibi bazı küçük şeylerden vazgeçerek bir çocuğun eğitimine destek olabilecekleri ve onun hayatında fark yaratabilecekleri ana fikri üzerine kuruluyor.

Bu reklam kampanyasıyla birlikte de hem toplam hem de aylık düzenli bağışçı sayısını arttırmayı planlayıp, herkesi miktar fark etmeksizin düzenli destekçi olmaya çağırıyor.

en etkili reklamlarının ödüllendirildiği Effie Türkiye 2016 Reklam Etkinliği Yarışması’nda “Sivil Toplum Kuruluşları” kategorisinde Altın Effie Ödülü’nün sahibi oldu.

4129Grey’in desteğiyle hazırlanan bu reklam filminde; Havas Media, MPR İletişim Danışmanlığı, Ströer Kentvizyon- İlbak Holding, Eva İstanbul İçerik Ajansı, Promoqube ve Twitter gibi diğer ajanslar da katkıda bulunmuş.

Darüşşafaka’nın, 2011 yılında “Size Emanet” adlı kampanyasıyla, 2014 yılında ise “Var Ettiniz, Var Olun” isimli kampanyasıyla da önceki senelerden de iki tane Altın Effie Ödülü bulunuyor.

Yaşadığımız teknoloji çağında çoğu reklam internet üzerinden etkileşim aldığı gibi Darüşşafaka’nın bu reklam kampanyası da #Olmasadaolur hashtag’iyle Twitter üzerinden paylaşılıyor ve sosyal medya kullanıcılarının da yorumlarını kampanya sürecine dahil ediyor. ‘Olmasa da olur’ reklam filmi, senenin

Söylemek gerekir ki, bizim eğitim hakkımızı doya doya kullanıyor olmamız, ülkemizin farklı köşelerinde eğitim görmeyi bekleyen kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın olduğu gerçeğini maalesef değiştirmiyor. O zaman ne diyoruz?

“Bazı harcamalar #OlmasadaOlur ama eğitim olmazsa olmaz.”

Buket Taş

15


MAKALE

K

8$ DENEYİ

ampanyaların ne kadarı sizin satın alma butonuna basmanızı sağlıyor?

Ve sizi bir şekilde satın alma butonuyla buluşturan kampanyaların ne kadarına gerçekten ihtiyaç duyuyorsunuz? Berkeley Kaliforniya Üniversitesi profesörlerinden Barbara Mellers’ın iki aşamadan oluşturduğu deneyle bu sorulara daha somut cevaplar verebiliriz.

Deneyin birinci basamağı şu şekilde: Deneklerin her biri için yazı tura attırılıyor. Eğer tura gelirse, deneklere 8 dolar; yazı gelirse 32 dolar kazanacakları söyleniyor. Yani denekler her hâlukârda para kazanmış olacak. Aynı şeyi sizler için yaptığımızı düşünün. Eğer siz 8 dolar kazansaydınız, kazandığınız için sevinir miydiniz yoksa 32 dolar kazanamadığınız için üzülür müydünüz? 8 dolar kazanan deneklerin çoğu 32 dolar kazanamadıkları için üzüntü duydukları gözlemlendi.

Deneyin ikinci aşaması ise şöyle devam etti; Aynı şekilde deneklerin her biri için yazı tura attırılıyor yalnız bu sefer tura gelirse 8 dolar, yazı gelirse 32 dolar kaybedecekleri söyleniyor. Yani deneklerin para kaybetme olasılıkları kesin. Bu aşamanın sonunda da 8 dolar kaybeden deneklerin mutlu davrandıkları tespit ediliyor. Yukarıdaki deneyin bir başka versiyonuyla gündelik hayatımızda birçok kez karşılaşıyoruz, ama nasıl? İnternet alışverişlerinde, mağaza raflarında, vitrinlerde sürekli üstü çizili eski fiyatı ve yeni indirimli fiyatı olan etiketler görüyoruz ya da 3 al 2 öde, aynı fiyata %40 daha fazla… Markaların yaptığı bütün bu kampanyalar beynimizde sanki şöyle yankılanıyor: “Heeyy, merhaba, düşündüm de sen değerli insan, benim ürünlerimden daha fazlasını hak ediyorsun, o yüzden ben biraz kendi kazancımdan kısacağım ve sana ikram edeceğim…” (Sanki bütün o kampanyalar daha ürünler piyasaya sürülmeden önce düşünülmemiş gibi.)

16


MAKALE “PARA, PARA, PARA” - Napoléon Bonaparte Bu yankının iletildiği beynin ödül merkezi de kendini mutlu olmaktan alıkoyamadığı için kendimizi kasada ödeme yaparken bulabiliyoruz. Bu tip kampanyalarda ve deneyde bahsettiğimiz şey temel olarak benzerlik gösteriyor. Deneyin 1. aşamasında iki adet ödülümüz var, beyin daha fazla olanla daha fazla tatmin olmaya odaklandığı için 32 dolar kazanınca mutlu oluyor aynı normalde almadığınız bir Sizi bir ürünün 4 al 2 öde kamşekilde satın alma panyasını görünce butonuyla buluş“alayım bari, lazım olur” demeniz gibi. turan kampanya-

ların ne kadarına ihtiyaç duyuyorsunuz?

Aslında ona ihtiyaç duymuyorsunuz ama fazla ve bedava olması o ürünü size ihtiyacınız olabilirmiş gibi gösteriyor. Ya da 2. aşamada daha az kayıp verdiğinizde sevinmeniz gibi. Aynı fiyata %40 daha fazla, “Ne yani %40 daha fazla ürünü alacağım ve cebimden para çıkmayacak mı?” Aslında cebinizden çıkan para aynı ama daha az para kaybediyormuş gibi hissediyorsunuz. Yani gördüğümüz birçok promosyonu matematik işlemleriyle değerlendirip mantıklı olanı yapmaya çalıştığımızı düşünsek de, psikolojik açıdan da büyük oranda saldırıya maruz kalıyoruz. Özetle, bize sunulan seçeneklerin sunulma biçimleri vereceğimiz kararı ve bu kararın getirdiği sonuçlara yaklaşımımızı büyük oranda değiştiriyor. Bunun bilincinde olan markalar da yıllık planlarını, kampanya ve promosyonlarını bu doğrultuda geliştiriyor.

Hüdai Karabulut

17


ELEŞTİRİ

H

HAZİRAN SONU TEMMUZ BAŞI REKLAMLARI

aziran sonu Temmuz başı, kampüste çimlerde uzanıp kitap okuyan öğrencili reklamların çoğaldığı bir döneme girmiş bulunuyorduk. Her birimiz kendi tercih dönemimizde bu reklamları incelemiş hatta sonraki yıllarda dahi kendi okulumuzla karşılaştırmak için göz atmışızdır. Bu reklamlar tercih sürecinde öğrencilere tercih edilen üniversite oldukları taktirde sunacakları imkanları anlatıyor, eğitim alacakları, hayatlarını şekillendirecekleri, önümüzdeki yıllarda zamanlarının çoğunu geçirecekleri yerleri görmesini sağlıyor. Öğrenciler araştırmalarının, reklamların, önerilerin içinden sıyrılıp ne istediklerini, yeni üniversitelerinin hangisi olacağını düşündüğünde kimi kurum tanıtım reklamında ki muhteşem kampüsüyle, kimisi başarılarıyla, kimisi burs oranlarıyla hatırlanıyor. Öğrenciler ne istediğine karar verdikten sonra kendine bu konuda en faydalı olacağını düşündüğü üniversiteyi belirlemeye çalışıyor fakat özel üniversite seçecekler için burs oranları da önemli. Bazı üniversiteler ise bundan fayda sağlayıp burs oranlarını yükselterek öğrenci çekmeye çalışıyorlar. “İlk beş tercihine

üniversitemizi yaz ve %50 burs kazan.” Ne kadar başarılı olduğu tartışılır fakat bu sistem öğrencilere eğitim kalitesini sorgulatmıyor değil.

Bazı öğrenciler finansal açıdan bunu karlı bulup çok da yüksek olmayan bir puanla kazandığı bursu, tercih bursuyla neredeyse %100’e tamamlamayı amaçlıyor. Aynı zamanda burslarıyla anılan bu üniversiteleri düşük fiyatlarla sürümden kazanmaya çalışan işletmelerle bir gören öğrenci sayısı da çoğunlukta. En karlı yatırım eğitimlerimizdir, altın bileziklerimizdir. İşin finansal tarafını düşünmemiz gerekse de, tercih bursunun öğrenciler arasında ayırt edici bir özelliği olmadığını emeklerinizin yansıdığı puanlarınızla bursun kazanılması gereken bir şey olduğunu önceliğin eğitim seviyesi olması gerektiğini yeni başlayacak arkadaşlarımıza hatırlatır, yepyeni eğitim öğretim yılında başarılar dileriz.

Cansu Öztürk

18


ESKİ BİLGİ’LİLER BILGI ÜNIVERSITESI REKLAMCILIK MEZUNU

Doğu Göçük

Doğu Göçük'ün Polkaudio firması için hazırladığı bir çalışması

MANAJANS JWT CREATIVE GROUP HEAD'İ DOĞU GÖÇÜK ILE ROPÖRTAJ

Başka bir bölümden reklamcı olmanın avantajları ve dezavantajları nelerdir? Diğer bölümlerde okuyan öğrencilerimize bununla ilgili tavsiyeleriniz neler olur? Başka bir bölüm okurken reklamcı olmayı düşünüyor muydunuz?

Kuştepe’de okudum. Tarık Mengüç’le selamlaşmak dışında pek aktivite yoktu orada.

Reklamcı olmak için ille de bu bölümden mezun olmak gerektiğini düşünmüyorum. Aksine başka eğitimlerden geçmenin farklı bakış açısına yardımcı olabileceği kanaatindeyim. Hatta farklı bölümde olup hobi olarak reklam veya metin yazmakla ilgilenen tutkulu insanları daha cazip buluyorum. Çünkü insanın ancak hobisini mesleğe çevirirse uzun vadeli başarıyı yakalayacağını düşünüyorum. Siz hobisi yemek yapmak olmayan ve mecburen bu işi yapan meşhur bir aşçı gördünüz mü?

Öğrenciliğiniz boyunca iş hayatıyla alakalı beklentileriniz nelerdi ve bu beklentileri şu an da karşılandığını düşünüyor musunuz?

O yüzden, Taksim’i saç ektirmiş Araplar basmadan önce dersleri “hızlıca” bitirip shuttle’a atlayıp Beyoğlu’nun herhangi bir sokağında, bir tabureye oturup bira içmeyi severdik en çok.

Pek bir beklentim yoktu. O yüzden fazlasıyla karşılandığını düşünüyorum. Sizin için iş hayatınızda en zevkli olan iş bölümü hangisidir ? Her yeni brief yeni bir heyecan oluyor genellikle. Hele tam teşekküllü bir kampanya ise tadından yenmez. Ropörtaj: Deniz Kaya

Öğrencilik döneminizde kampüslerimiz içerisinde yapmayı en sevdiğiniz aktiviteler nelerdir ?

19


"İyi bir reklam basit, akılda kalıcı, davetkar, zevkle okunur olmalıdır." Leo Burnett

20


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.