03
TEKNOLOJİ
RÖPORTAJ
GAZETECİ/YAZAR: IŞIK KANSU
11
İNTERNET BANKACILIĞI NE KADAR GÜVENLİ
Hür Kalem Sayı:1
©
12
KÜLTÜR-SANAT HUKUKÇU, EĞİTİMCİ, RESSAM: TAHSİN VURAL
ORTA DOĞU’NUN KANAYAN YARASI ‘IŞİD’
Halkın hür sesi
Konya’da ‘35 bin Suriyeli’ yaşıyor D
ünyanın kaynayan kazanı Orta Doğu, son dönemde yine kaynamaya devam ediyor. Orta Doğu’nun kanayan yarası haline gelen IŞİD, bölgedeki katliamlarına devam ediyor. Orta Doğu ve IŞİD meselesi hakkında muhabirimize açıklamalarda bulunan Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Yaman, “IŞİD’in Hilafet ilanı, Müslümanlar nezdinde hiçbir heyecan uyandırmadı” dedi.
ARAŞTIRMA/İNCELEME/ 9
BİNMEYE KORKULAN ULAŞIM ARACI ‘TAKSİ’
15 Mart 2011 Arap Baharı ile başlayan Suriye iç savaşı devam ediyor. Savaştan kaçan Suriyeliler ise Lübnan, Türkiye gibi çevre ülkelere sığınıyor. Türkiye’ye gelen 600 bin Suriyeliden yaklaşık 35 bini ise Konya’da yaşıyor
A
fet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı(AFAD) ve Konya Valiliği öncülüğünde Konya’da yaşayan Suriyelilerin eğitim, sağlık ve çalışma şartları konulu toplantı gerçekleştirildi. Toplantı sonrası ise Valilik resmi sitesinde toplantı sonuç raporu yayımlandı. Yayımlanan raporda Konya’da 35 bin Suriyelinin yaşadığı belirtildi. SURİYELİLERİN EĞİTİM SORUNU Konya’da yaşayan Suriyelilerin eğitim sorunları için gerçekleştirilen toplantıya İl Milli Eğitim Müdürlüğü, İl Müftülüğü, Üniversite temsilcileri, Büyükşehir Belediyesi ve İlçe Kaymakamlık temsilcileri katıldı. Valilik resmi sitesinden edinilen bilgiye göre toplantıda, Türkiye’ye gelen Suriyeliler için “Misafir Suriyeliler” tabiri kullanıldı. Konya’da yaşayan Suriyelilerde geçici T.C. kimlik numarası bulunanların kayıtlarının yapıldığı fakat geçici T.C. kimlik numarası olmayan öğrencilerin kayıtlarının yapılamadığı belirtildi. Suriyelilerin eğitimi konusunda yaşanan sorunlar ise; üniversite okuyan Suriyelilerin Türkiye’de bulundukları süre içerisinde aksadığı, vatan-
‘FAYDASIÇOK’ BİR DÖNEM BAŞLIYOR
daşın Suriyelilerle iletişim kurmakta sıkıntı yaşamaları olarak belirlendi. EĞİTİM SORUNUNA ÖNERİ VE ÇÖZÜMLER Toplantıda sorunlara öneri olarak, T.C. kimlik numarası olmayan öğrencilerin eğitiminin devamı için e-okul kayıt sistemi üzerinden işlem yapılması, Halk Eğitim Merkezleri, TÖMER, KOMEK tarafınca talebe bağlı olarak öncelikle Türkçe dil kursu verilmesi, dil bilenlere ise meslek edindirme, kültürel uyum ve bezeri konularda kurs verilmesi verilen eğitimin içeriğine göre belge düzenlenmesi, Suriyeli Misafirlerle iletişim kurmak amaçlı İmam Hatip Liseleri ve Müftülüklerden, Arapça dil bilen personelden yararlanılarak bu kişilerin listelerinin istenilerek gerektiğinde tercüman konusunda ihtiyaçların karşılanması kararı verildi. BULAŞICI HASTALIK RİSKİ VAR Suriyelilerin eğitim sorunu tartışıldıktan sonra toplantıda önemli bir diğer maddesi ise Suriyelilerin sağlık sorunları idi. Afet ve Acil Durum
KAÇAK İŞÇİLİĞİN ÖNÜNE GEÇİLECEK Konya’da yaşayan Suriyelilerin iş konusundaki sıkıntılarının da konuşulduğu bir diğer toplantıda ise Türkiye’ye gelmiş ve emniyet makamlarınca ikamet izni alanların çalışma izni için 4817 Sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Kanunu ve uygulama usul ve esasları gereği Bakanlığa başvurdukları takdirde 6 ay ya da 1 sene içerisinde çalışma izinlerinin çıktığı belirtildi. Ancak bu sürenin uzun olması nedeniyle yabancı uyruklu işçi çalıştırmak isteyen işverenlerin resmi prosedürü izlemesinde sanayiciler ve işverenler tarafından sıkıntılar yaşandığı dile getirildi.
D
iğer büyük iller gibi Konya’nın da ulaşımı büyümeye bağlı olarak bir sorun haline geliyor. Konya’daki taksicilik sıkıntılarını Beyhekim Mahallesi’ndeki şato taksi durağı şöförü Ahmet Kaplan, Galip Doğan ve Babalık Mahallesi’ndeki yapıcı taksi durağı şöförü Hüseyin Alptekin gazetemiz Hür Kalem’e değerlendirdi. Taksicilik mesleğini 1985’ten beri yaptığını söyleyen şato taksi şoförlerinden Ahmet Kaplan, “Taksilerin pahalı olduğu yanlıştır, hem böyle bir algı yıkılmalı hem de vatandaşımızın taksi kullanım kültürü artmalıdır” dedi. ŞEHİR/ 6
T
orku Selçuk Üniversitesi Basketbol kulübünün Haziran ayında yapılan genel kurulundan sonra isminin Torku Konyaspor Basketbol olarak değiştirildiği belirtildi. Genel kuruldan sonra Yunus Derebağ’ın yerine başkanlık koltuğuna oturan Hakan Faydasıçok Hür Kalem’e açıklamalarda bulundu. Faydasıçok yaptığı açıklamada, Torku Konyaspor Basketbol’un başarası için çalışacaklarını ancak ilk hedeflerinin takımı ligde tutmak olduğunu vurguladı. SPOR/ 14
Hür Kalem Öğrenci Uygulama Gazetesi
Hür Kalem1.indd 1
Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından hazırlanan raporunun detaylarının konuşulduğu toplantıda en önemli sağlık problemleri arasında kayıt dışı bulunan Suriyelilerin, aşılanmamalarından dolayı; poliovirus, çiçek, kızamık gibi bulaşıcı hastalık risklerinin arttığı yönündeki görüş aktarıldı.
hurkalem@gmail.com
23.11.2014 10:51:14
2
Hür Kalem
Ekonomi
Bedesten esnafı kepenk kapattı Konya’da 2 bin yıllık tarihi olan Bedesten Çarşısı’ndaki yüzlerce esnaf Konya Büyükşehir Belediyesi’nin uygulamalarını protesto etmek amacı ile kepenk kapattı. Protesto ile seslerini Belediye Başkanı Tahir Akyürek’e duyurmaya çalıştı
METİN KÖSE
Yeni Düzen Habercilik: Multimedia Journalism Son zamanlarda gazeteciliğin biteceğine dair çok şey konuşuluyor fakat bence gazetecilik ölmüyor, çeşitleniyor, farklılaşıyor ve çok farklı bir yere doğru gidiyor. Bu değişim ve farklılaşmanın çok başındayız. Şu an kullandığımız cihazların çoğu 5-10 yıl öncesine kadar yoktu. Bir iletişim cihazı bir öncekinden daha hızlıysa, daha şeffaf iletişim imkânı sağlıyorsa ve daha kolaysa, biz ona yeni medya diyoruz. Yeni olan ne varsa onu elde etmek istiyoruz. Çünkü artık erişim imkânlarımız artmış durumda. İnternetin yaygınlaşması ve bilgisayar teknolojisinin çeşitlenmesi ile birlikte medya büyük bir değişim sürecinden geçiyor. Bir zamanlar küçük bir azınlığın elinde olan yayın yapma ayrıcalığı ortadan kalktı; artık hepimiz yayıncıyız. Herkesin içerik oluşturduğu bir ortamda muazzam da bir veri üretiliyor. Bugün Youtube’a bir dakikada yüklenen video süresi yüz saati aşmış durumda. Twitter’da 1 dakikada 278.000 tweet atılıyor. İnstagram’da 1 dakikada 200.000 fotoğraf paylaşılıyor. O denli muazzam bir veri üretiyoruz… Bu kadar çok yayıncının olduğu bir medya ortamında gazetelerin rakibi artık sadece diğer gazeteler değil… Bu rakiplere sosyal medya, oyun, kısa mesaj, müzik gibi farklı mecralar da eklendi. Gazeteler okuyucunun ilgisini çekmek için eskisinden daha farklı, daha inovatif (yenilikçi) yöntemler keşfetmek zorunda. Öyle bir hale gelindi ki şuan dünyanın en önemli haber ajansı Twitter oldu. İstediğimiz haberleri okuyoruz, paylaşıyoruz, yorum yapıyoruz. Enformasyona erişim kolaylaştıkça, enformasyon yığınlarını anlamlandırma, analiz etme ve çözümleme kabiliyetinin değeri artıyor. Örneğin, Irak’da bir bomba patladı. Olayla ilgili olarak yarın haber almanın anlamı yok. Çünkü Twitter’dan haberi zaten okumuş, hatta fotoğraflarını görmüş oluyorum. Bu durumda gazeteci olarak Irak’daki durumla ilgili analiz ve değerlendirmeler yapmak, konunun arka planını vermek; bu beni neden ilgilendiriyor, ben buradan hayatıma ne katmalıyım, bunun bölgeye sonuçları ne olacak gibi sorulara cevaplar bulmak gazetecilerin asıl görevi oluyor. Artık haberi ilk verebilme özelliği kaybolmuş durumda. Çünkü habere gidene kadar zaten onlarca, yüzlerce insan bize bu haberi oradan ulaştırıyor. O zaman ne olması gerekiyor? Gazeteci o bilgiyi kavrayıp, o bilgiyi analiz ederek daha üst bir pozisyona geçmeli. Burada asıl maharet bilgi yığınları arasında istediğimiz bilgiye ulaşmak; o kadar veri içerisinde işe yarayacak olanı bulup sunmak… Peki, nedir bu İnovatif Gazetecilik? Kullanıcıların internet ve dijital araçlar yardımı ile önemli bilgileri kavramalarına ve çözümlemelerine yardımcı olacak yeni ve anlamlı yollar geliştirmektir. Burada temel nokta internet ve dijital araçlardır. İnovatif gazetecilik, yazılımcıların gazetecilere, gazetecilerin de yazılımcılara yaklaştığı bir süreçtir. İki tarafın bir araya gelerek ekip oluşturması ve emek harcayarak sonucunda katma değeri çok yüksek olan bir içerik üretmesidir; temeli veri gazeteciliğidir. Dünya’da çok örneği vardır İnovatif gazeteciliğin. Hatta bazı medya kuruluşları sırf bu iş için çalışan ekipler kurmuşlar. Gelgelelim Türkiye’ye… Bırakın ekip çalışmasını, Türkiye’de İnovatif gazeteciliğin ne olduğunu bilmeyen medya kuruluşları var. Türkiye’de büyük toplumsal olaylarda inovatif gazeteciliği yansıtacak haberler yapılmıyor. Bunların nedeni haber merkezlerinin günlük habere yoğunlaşmasıdır. Değişen medya ortamında okuyucuyu nasıl çekebiliriz? Okuyucuyu nasıl haberin bir parçası yapabiliriz? Bu soruların cevabı inovatif gazeteciliktir. Bunları yapmak bizi farklılaştırır. İnovatif gazeteciliği değerli kılan şey etkileşiminin çok yüksek olmasıdır. İnovatif gazetecilik vakit alan, zahmetli bir iş. Ama ortaya çıkan sonuç üzerinde yıllarca konuşabilirsiniz. Zaman içerisinde güncelleyebilirsiniz. Okuyup kenara atacağınız bir iş değildir. Okuyucunun bizzat deneyip, keşfedebildiği ve haberin parçası haline geldiği bir deneyimdir. Bazılarına göre internet ve yeni teknolojiler yüzünden “Gazetecilik Öldü”. Bu doğru değil, gazetecilik ölmedi, ölmeyecek de… İnternet ve yeni teknolojiler gazeteciliğin yapılış biçimlerini değiştirdi. Gazete derken artık sadece kâğıda basılı bir medya aracından söz etmiyoruz. Yazılı basın öldü diyenler olabilir ama bunu tartışmayı bırakalım; bunu kâğıt üreticileri düşünsün...
Hür Kalem1.indd 2
↘
Hüseyin KILAVUZ
G
eçen yıl Konya Büyükşehir Belediye’si tarafından tadilatı başlatılan tarihi bedesten çarşısı esnafı bir türlü huzura kavuşamadı. Tadilat nedeni ile 6-7 ay işlerinin aksadığını belirten esnaflar, şimdi de Belediye’nin tezgâh açmalarına izin vermemesi sorunu ile karşılaştı. Büyükşehir Belediyesi zabıta ekipleri tarafından gece baskını ile tezgâhları kaldırıldığını iddia eden esnaflar, Belediye Başkanı Akyürek’in seçim öncesinden verdiği sözleri tutmamasından yakındı. Bedesten Çarşısı’nda işyeri bulunan esnaflardan Mehmet Küçükcivil, Akyürek’in tadilat öncesinde esnafa verdiği sözleri yerine getirmediğini söyledi. Küçükcivil, “Belediye başkanı, esnafa bir söz vermişti. Tezgâhlar için dükkân sahiplerine 30-40 santimetre yer verilerek dü-
zenleme yapılacağını söylemişti. Ama 10 gün önce esnafa ‘Hiçbir şekilde tezgâh bulunmayacak’ şeklinde tebligat gönderildi. Ama tebligat günü beklenmeden gece operasyonuyla zabıta tezgâhlarımızı kaldırdı.” dedi. “BAŞKAN AYÜREK, SEÇİMDEN ÖNCE SÖZ VERDİ AMA ESNAFA GECE OPERASYONU YAPIYOR” Belediye Başkanı’nı verdiği sözü yerine getirmediği için protesto amaçlı olarak kepenk indirdiklerini anlatan Küçükcivil, “Başkan oylarını alıp koltuğuna oturdu, şimdi gelip bize ‘Sizin sorununuz nedir?’ demiyor. Başkan Akyürek, seçimlerden önce bize ‘Buraya düzenleme getireceğiz. Belediye olarak esnaflar için özel tezgâh yaptıracağız. Herkes de ona uyacak’ dedi. Ama ne tezgâh yaptı, ne de bize yaptırdı. Kendi yaptığımızı da
gece baskınla alıp götürdü. Biz kandırıldığımızı hissediyoruz” şeklinde konuştu. “ESNAFA ‘ÖRGÜT’ GİBİ BASKIN YAPILDI” Esnaflardan Mehmet Eker, Bedesten Çarşısı’ndaki sorunu şu şekilde anlattı: “Buradaki sorun, esnafın dükkânlarının çok küçük olması ve geleneksel olarak tezgâhlarda çalışmasıyla ilgili. Çoğu işyeri sadece 2-3 metrekarelik dükkânlardan oluşuyor. Yani o kadar küçük ki dükkâna üçüncü bir kişi dahi giremiyor. Çarşıda, sağlıklaştırma amaçlı tadilat yapıldı ve bu yüzden 5 ay kapalı kaldık ve mağdur olduk. Belediye başkanı şimdide tezgâhları kaldırtıyor. Sanki burada bir örgüt var gibi 40-50 zabıtayla çarşıyı basıp tezgâhları toplatmış. Sabah geldik ki tezgâhlarımızın yerlerinde yeller esiyor.”
TESİAD Konya Şube Sekreteri Ahmet Tutal:
“En büyük sorun, Ağır vergiler” ↘ Hüseyin KILAVUZ
T
üm Etkin Sanayici, İş adamları ve İş kadınları Federasyonu (TESİAD) Konya Şube Sekreteri ve hukuk bürosu işletmecisi Ahmet Tutal TESİAD’ın misyonu ve Türkiye ekonomisi üzerine çeşitli değerlendirmelerde bulundu. İş dünyasının en önemli sorununu ‘’ağır vergiler’’ olarak tanımlayan Tutal, bu durumun işverenin önünü kestiğini vurguladı. Dünya standartlarında firmalar kuramamamızın bu durumun bir sonucu olduğunu bildiren Tutal,
işsizliği tetikleyen faktörlerin başında da bu olayı gösterdi. EKONOMİMİZ İYİYE GİDİYOR” Türkiye ekonomisini dünyadaki olaylar çerçevesinde değerlendiren Tutal, ekonomimizin eskisine nazaran daha sağlam bir görüntü verdiğini ifade etti. Amerika ve Avrupa ekonomilerinin kan kaybettiğini söyleyen Tutal, Türkiye’nin böyle bir dönemde dahi dik durabildiğini belirtti. “17 ARALIK KÖTÜ ETKİLEDİ” 17 Aralık ve sonrasındaki olayların ekonomimizi beklenmedik şekilde yıprattığını dile getiren Tutal, seçimlerden sonrada bu olumsuz havanın devam ettiğini öne sürdü. Bu etkinin temel nedenini ise dövizdeki artış ve belirsizliğe bağladı. Merkez Bankası’nın faiz arttırmasının etkisiz kaldığını savunan Tutal, dövizin bundan etkilenmediğini savundu. “ÇEK-SENET YASASI ESNAFI VURDU” Son çek-senet yasası ile esnafların büyük darbeler yediğini belirten Tutal, ticaretin artık tamamen kişisel güvene dayandırıldığını öne sürdü. Yasalardan sonra bu yönde ortaya çıkan adli vakalarda 3-4 kat artış gözlendiğini bildiren Tutal, güvensizliğin çözümünü ise ithalat limanına sığınmakta bulduklarını belirti. Esnafların daha güvenli ve rahat olduğu için ithalata yöneldiğini söyledi.
“2050’NiN SÜPER GÜCÜ TÜRKİYE” Gelecek için umutlu olduğunu ifade eden Tutal, Türkiye’nin ileride güçleneceği ve gelişeceğini düşündüğünü açıkladı. Tesiad Genel Başkanı İlyas Bozkurt’un ‘’Türkiye 20. yy.ın ilk çeyreğinde dünyada bende varım diyecek, 20. yy.ın ikinci çeyreğinde ise dünyada yalnız ben varım diyecektir.’’ Sözlerini hatırlatan Tutal, bu sözlere olan inancını belirtti. Bu gücünde ekonomi ile mümkün olduğunu dile getiren Tutal, Türkiye ekonomisinin gelişmeye çok açık olduğunu da sözlerine ekledi.
Hür Kalem
©
Sayı:1
Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Adına Sahibi METİN KÖSE Genel Yayın Yönetmeni: Öğr. Gör. YASEMİN GÜLŞEN YILMAZ Yayın Danışmanı EREN KARATAŞOĞLU Yazı İşleri Müdürü MUSTAFA KARAKAYA Sayı:1 Basım Tarihi: 23 Aralık 2014
Yayın Türü: Yerel, Süreli
Adres: S.Ü İletişim Fakültesi Kampüs/Konya Tel: 05357969844 e-mail: hürkalem@gmail.com Baskı: Selçuk Üniversitesi Basımevi Tel: 0332 223 37 44 Kampüs/Konya
Halkın hür sesi
Editör Metin KÖSE Editör Yardımcısı Kıvanç UĞUR Sayfa Sorumluları Melike İŞDAR Eren KARATAŞOĞLU Kıvanç UĞUR Hüseyin KLAVUZ Serdar KUTLUOĞLU Mert İZBUDAK Burak KARACA Mehmet ÇALIŞKAN Berkay GÖÇEKLI Necati KIRIŞ Doğan Burak TUNLU Mustafa KARAKAYA Özlem KALKAN Tasarım-Uygulama Doğan Can ÇELIK Berkay GÖCEKLI Can ARMAĞAN Fotoğraf Berkay GÖCEKLI
23.11.2014 10:51:19
Hür Kalem
Röportaj
3
Gazeteci – Yazar Işık Kansu:
“Ankara gazeteciliği sorumluluk ister”
↘ Kıvanç UĞUR
I
şık Kansu, mesleğinde 40 yılı ardında bırakmış bir gazeteci. Gazetecilik mesleğine Rüzgârlı Sokak’ta adım atan Kansu, polis-adliye muhabiri olarak başladığı mesleğini Cumhuriyet gazetesinde köşe yazarı olarak sürdürüyor. Işık Kansu, yarım asra merdiven dayayan meslek yaşamını Hür Kalem’e anlattı Türk Edebiyatının önemli kalemlerinden Ceyhun Atıf Kansu’nun oğlusunuz. Gazetecilik mesleğini seçmenizde edebiyatçı bir babanın oğlu olmanızın payı var mı? Babam gazeteciliği seçmem konusunda doğrudan yönlendirici olmadı. Büyüdüğümüz ortamdan, eve giren gazetelerden, kültürle, sanatla, haberle iç içe bir ortamdan etkilendim. Üniversite seçiminde de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın-Yayın Yüksekokulu tercih listemde üçüncü sıradaydı. Diyebilirim ki, gazetecilik bir heves olarak başladı daha sonra mesleğe dönüştü. Babanızın edebi kişiliğini gazetecilik yaşamınızda örnek aldınız mı? İnsanlar babalarıyla onur duyarlar, övünürler. Şair Süreyya Berfe’nin bir dizesi vardır: “Çocuklar yaşamın ölüme verdiği gözdağıdır” der. Ben, bir gazeteci olarak babamın kültürel kalıtını yaşatmaya çalışıyorum. Babamın düşünsel çizgisi yurtsever ve hümanistti. Ben de o çizgiyi sürdürmekte kararlıyım. Gazetecilikle ve yaşamımda babamı örnek alıyorum. Gazeteciliğe hangi gazetede başladınız? Gazetecilik mesleğine Rüzgârlı Sokak’ta Ankara Ekspres gazetesinde başladım. Flaş Ankara gazetesinde çalıştım. Bunlar Ankara’nın yerel gazeteleriydi. Ankara Ekspres, Ulus gazetesinin akşam çıkardığı bir gazeteydi. Bunlar daha çok kapalı devre çıkan gazetelerdi. Tamamen ilandan para kazanmaya dönük gazetelerdi. Biz orada, matbaa kokusunu, bir haberin nasıl değerlendirileceğini öğrendik. 19 yaşındayken Flaş Ankara gazetesini neredeyse tek başıma çıkarıyordum. Çok önemli bir deneyim oldu benim için. Bu deneyim, beni yaygın basına, tek hedefim olan Cumhuriyet gazetesine taşıdı.
Hür Kalem1.indd 3
Bir gazeteci olarak Rüzgârlı Sokak’ın son dönemine tanıklık ettiniz. O döneme ilişkin izlenimlerinizi paylaşır mısınız? O dönemde Rüzgârlı Sokak ölüyordu. Ulusal basın oradan ayrılmıştı. Hatırladığım kadarıyla yalnızca Hürriyet gazetesi vardı orada. Rüzgârlı Sokak o yıllarda, kapalı devre çalışan, ilan almak için çıkan gazetelerden oluşuyordu. Ulus gazetesi o yıllarda yayınlanıyor muydu? Evet, yayınlanıyordu. Derya Sazak, Selahattin Duman gibi isimler Ulus’ta çalışıyordu. Ama dediğim gibi kapalı devre bir gazetecilik vardı. 1970’li yıllarda başlayan bir meslek hayatınız var. Meslekte 40 yılı geride bıraktınız. O dönemde yapılan gazetecilikle bugün dev plazalarda, medya centerlerde yapılan gazeteciliği kıyaslamak gerekirse ne söylersiniz? Gazetecilikten gelen, gazeteciliği bir gelenek olarak sürdüren Nadir, Simavi, Karacan Aileleri gibi gazetecilerin elinde bir basın hayatı vardı o dönemde. Basın elbette çok daha özgür ve bağımsızdı. Bizim basın geleneğimize baktığımızda her zaman iktidara yakın durma anlayışı vardır. O zamanda da vardı. Daha sonra bu, iktidarla birlikte hareket etmeye dönüştü. Medyanın sahiplik yapısına baktığımızda 30 yılı aşkın süredir basın dışı sermayenin sektörde sürekli güç kazandığını görüyoruz. Bu gelişmeler ışığında bağımsız gazeteciliğin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Bağımsız gazetecilik her zaman yapılıyor. Aslında bu söylediğiniz, işadamlarının kar elde etmeyi amaçlayarak basın sektöründe yatırım yapması egemen çevrelerin basına egemen olma isteğiyle koşut gidiyor. Fakat bu gazetelerde çalışan gazetecilik ilkelerine bağlı çok sayıda arkadaşımız çalışıyor. İlkeli habercilik yapıyorlar. Bağımsız gazeteciliği silmek, yok etmek zordur. O zaman halk der ki: “Beni aldatıyorsunuz, bazı şeyleri örtüyorsunuz” Cumhuriyet gazetesine geçişiniz nasıl gerçekleşti? Ben Rüzgârlı Sokak’ta çalışıyordum. 1978 yılı Mayıs ayı idi. O dönemde çok çatışmalı bir ortam var-
dı. Bir kardeş çatışması yaşanıyordu. O dönemde Cumhuriyet gazetesi Ankara Bürosu polis-adliye muhabirine gereksinim duymuş. Yılmaz Gümüşbaş beni önerdi. 6 Haziran 1978’de Cumhuriyet gazetesinde polis-adliye muhabiri olarak başladım. Nasıl bir çalışma ortamı vardı o yıllarda? O yıllarda Fikret Otyam, Mustafa Ekmekçi, Yalçın Doğan, Ahmet Tan, Engin Karadeniz, Füsun Özbilgen vardı. Onların arasında ben, 21-22 yaşında adeta gencecik bir çocuktum. İyi yetiştim. Polis-adliye muhabirliği çok tehlikeliydi. Ölüm tehditleri aldım. Gazeteciliğin özünde olan şeyler bunlar. Ya mesleğinizi yapacaksınız ya da bırakıp gideceksiniz. Bizim mesleğin bin türlü hali var, bin türlü sıkıntısı var. Bu sıkıntıları aşabilirseniz iyi bir gazeteci olabilirsiniz. Bunu ben iyi gazeteciyim anlamında söylemiyorum fakat iyi yetiştiğimi düşünüyorum. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesini gazeteci olarak yaşadınız. Neler yaşadınız 12 Eylül’de? 12 Eylül gecesi beni Hasan Cemal aradı. Bir hareketlenme olduğunu, büroya gitmemi söyledi. O zaman gazete bürosu Konur Sokak’taydı. Ben Meşrutiyet Caddesi’nden geçerken hareketlenmeyi gördüm. Bütün arkadaşlara haber verdim. Dönemin Genel Yayın Müdürü Oktay Kurtböke’ye teleksle haber verdim. Sonrasında malum karabasanı yaşamaya başladık. Özgürlüklerin baskılandığı, insanların asıldığı faşist dikta dönemini yaşadık. Gazetemiz kapatıldı. Zor günler geçirdik. Ama gazetecilik ilkelerinden asla taviz vermedik. Gazete kapandığı dönemde Ankara Temsilcisi Hasan Cemal’di. Her zaman yaptığımız gibi gündem toplantıları yaptık. Haber yapmayı sürdürdük. İstanbul’a haber geçtik. Kendimizi diri tuttuk. 20 günden fazla gazetemizin kapandığı günler oldu. O süreçte benim edindiğim bir sendikalar toplu iş sözleşmesi Milli Güvenlik Konseyi’ne sunuldu. 20 gün boyunca ben o haberi atlattım. 20 gün sonra yayınlandığımızda o haberim manşetten çıktı. 12 Eylül’den sonraki gazetecilik yaşamınız nasıl devam etti? Ben 12 Eylül’den önce polis-adliye muhabirliğinin yanında siyasi muhabirlik de yaptım. Başbakanlık muhabirliği görevinde bulundum. İhtilalden sonra 12 Eylül Başbakanına soru dahi sorulamıyordu.
Başbakanlık binasının önünde durmak yasaklanmıştı. Başbakanlık muhabirliğini yapma olanağı kalmadı. Danışma Meclisi kurulduktan sonra Danışma Meclisi çalışmalarını da muhabir olarak izledim. Daha sonra yoğun olarak yaptığım işlerden biri de emek muhabirliğiydi. Bildiğim kadarıyla Cumhuriyet gazetesi Ankara Haber Merkezi’nin yöneticilik görevini de üstlendiniz. Bu, hangi döneme denk geliyor? Yalçın Doğan Ankara Temsilcisiyken İstihbarat Şefliği yaptım. Ahmet Tan’ın döneminde ise, Haber Müdürü olarak görev yaptım. 1991’de gazeteden ayrıldım. Daha sonra Cüneyt Arcayürek’in Ankara Temsilciliği döneminde 1993’e kadar Haber Müdürlüğü yaptım. Cumhuriyet’te köşe yazmaya nasıl başladınız? 1993’ten beri bana verilen bir sorumluluk olarak ‘Ankara Kulisi’ başlıklı köşemde düşüncelerimi okurlarla paylaşıyorum. Siyasetle, emek dünyasıyla, dış politikayla hemhal olmuş olduk. Benimki makale yazarlığından farklı. Köşe muhabirliği tarifine uyuyor. Haberden uzaklaşmadan günceli yakalayarak yürüttüğümüz bir görev. Haberci nasıl çalışıyorsa, muhabir nasıl çalışıyorsa ben de o şekilde çalışıyorum. Araştırma, kaynakla bire bir görüşme, elde ettiğiniz bilgilerin doğruluğunu test etme süreçlerini izliyorum. Makale yazarından beni ayıran temel nokta bu. Bunun en iyi örneklerini Melih Aşık’ta görürüz. İnsan isimleri geçiyor, günceli yakalıyorsunuz. Biraz ironisi olan, kulis bilgilerini içeren, haberde fazla veremediğiniz ayrıntıları içeren ama yorumu da olan bir köşem var. Ankara gazeteciliği hakkında ne söylemek istersiniz? Tabii, Ankara Türkiye’nin kalbi. Yasama, yürütme ve yargı erkleri burada. Ankara gazeteciliği her şeyden önce sorumluluk gerektirir. Ankara gazeteciliğinin bir avantajı da haber bulmakta zorluk çekmemektir. Ankara gazeteciliğinde muhabir – haber kaynağı ilişkisi çok önemlidir. Gazeteciyle haber kaynağı arasındaki mesafe ne kadar daralırsa bağımsızlık yitirilebilir. Ankara gazetecisi genellikle bu mesafeyi ayarlama güdüsüyle yetişir. Ama son dönemde bu geleneğin yıprandığını söyleyebilirim.
23.11.2014 10:51:25
4
Hür Kalem
Kampüs-Şehir
Konya’da 35 bin Suriyeli yaşıyor” 15 Mart 2011 Arap Baharı ile başlayan Suriye iç savaşı devam ediyor. Savaştan kaçan Suriyeliler ise Lübnan, Türkiye gibi çevre ülkelere sığınıyor. Türkiye’ye gelen 600 bin Suriyeliden yaklaşık 35 bini ise Konya’da yaşıyor.
↘ Mustafa KARAKAYA
A
fet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı(AFAD) Konya Valiliği arasında gerçekleşen toplantıda Konya’da yaşayan Suriyelilerin eğitim, sağlık ve çalışma şartları konuşuldu. Toplantı sonrası ise Valilik resmi sitesinde toplantı sonuç raporu yayımlandı. SURİYELİLERİN EĞİTİM SORUNU Konya’da yaşayan Suriyelilerin eğitimi konusunda bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantıya İl Milli Eğitim Müdürlüğü, il müftülüğü, üniversite temsilcileri, büyükşehir belediyesi(KOMEK) ve ilçe kaymakamlıklarından temsilciler katıldı. Valilik resmi sitesinden edinilen bilgiye göre toplantıda, Türkiye’ye gelen Suriyeliler için ‘Misafir Suriyeliler’ tabiri kullanıldı. Konya’da yaşayan Suriyelilerde geçici T.C. kimlik numarası bulunanların kayıtlarının yapıldığı fakat geçici T.C. kimlik numarası olmayan öğrencilerin kayıtlarının yapılamadığı belirtildi. Suriyelilerin eğitimi konusunda yaşanan sorunlar ise; üniversite okuyan Suriyelilerin Türkiye’de bulundukları süre içerisinde aksadığı, vatandaşın Suriyelilerle iletişim kurmakta sıkıntı yaşamaları olarak belirlendi. Bu sorunlar kapsamında Halk Eğitim Merkezleri, TÖMER, KOMEK tarafınca talebe bağlı olarak öncelikle Türkçe dil kursu verilmesi, dil bilenlere ise meslek edindirme, kültürel uyum ve benzeri konularda kurslar tertip edilerek verilen eğitimin içeriğine göre belge düzenlenmesi kararlaştırıldığı dile getirildi. EĞİTİM SORUNUNA ÖNERİ VE ÇÖZÜMLER Toplantıda sorunlara öneri olarak, T.C. kimlik numarası olmayan öğrencilerin eğitiminin devamı için
e-okul kayıt sistemi üzerinden işlem yapılması, Halk Eğitim Merkezleri, TÖMER, KOMEK tarafınca talebe bağlı olarak öncelikle Türkçe dil kursu verilmesi, dil bilenlere ise meslek edindirme, kültürel uyum ve bezeri konularda kurs verilmesi verilen eğitimin içeriğine göre belge düzenlenmesi, Suriyeli Misafirlerle iletişim kurmak amaçlı İmam Hatip Liseleri ve Müftülüklerden, Arapça dil bilen personelden yararlanılarak bu kişilerin listelerinin istenilerek gerektiğinde tercüman konusunda ihtiyaçların karşılanması kararı verildi. Ayrıca Suriyelilerin dini konuda bilgilendirilmesi için müftülükler aracılığıyla talebe bağlı olarak kursların açılması önerisi de sunuldu. Suriyeli misafirlerden üniversite öğrencilerinin de durumlarının gözden geçirilerek eğitimlerine devam etmeleri konusunda gerekli mevzuat çalışmaların yapılması kararlaştırıldı.
noktasında sıkıntıların bulunduğu. Sağlık hizmetleri verilirken Arapça bilen tercümanlara ihtiyaç duyulduğu. Zaman zaman sevk zincirine uyulmaksızın özel hastanelerde, tedavilerinin yapıldığı. Sağlık Uygulama Tebliğinde (SUT) kapsamına göre sevk zincirine uyulması gerektiğinden bunların ödemeleri AFAD tarafından yapılamadığı. Suriyeli misafirlerin sağlık hizmetlerinden yararlanmaları konusunda fatura ve kayıtlar ile ilgili (muayene takip için) bir veri bankası bulunmadığından mükerrer fatura ödemeleri ya da gereksiz muayene kontrolleri yapılmakta olup hastane yoğunluklarının arttığı. Tebliğ Tebellüğ belgelerinde fotoğraf bulunmadığından, usulsüz işlemlere sebep olacağı ve Aile Hekimlerine müracaatta bulunan Suriyeli misafirlerin sağlık hizmetlerinin performans dışı işleme tabi tutulması gerektiği.
BULAŞICI HASTALIK RİSKİ VAR Suriyelilerin eğitim sorunu tartışıldıktan sonra toplantıda önemli bir diğer maddesi ise Suriyelilerin sağlık sorunları idi. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından hazırlanan raporunun detaylarının konuşulduğu toplantıda en önemli sağlık problemleri arasında kayıt dışı bulunan Suriyelilerin, aşılanmamalarından dolayı; poliovirus, çiçek, kızamık gibi bulaşıcı hastalık risklerinin arttığı yönündeki görüş aktarıldı. Toplantıda Konya’da bulunan Suriyelilerin yaşadığı ve Hastanelerde yaşanan sorunlar ise şu şekilde sıralandı: Herhangi bir kamp tarafından kayıt altına alınmamış, konaklamasını kendi imkânları ile sağlayan hastalar ile sınırdan acil durumda giriş yapan hastaların Ülke genelindeki herhangi bir sağlık merkezine müracaatı veya nakli halinde faturaların ödenmesi
5 YAŞ ALTI ÇOCUKLAR AŞILANACAK Gerçekleştirilen toplantıda yaşanan sağlık sorunlarının konuşulmasının ardından bu sorunların çözümü ile ilgili fikir ve görüşler tartışıldı. Özellikle Suriye’de poliovirus dolaşımı tespit edildiğinden, Suriye’den Ülkemize gelen misafirlerle birlikte Ülkemizde risk altında bulunan 5 yaş altı Suriyeli çocuklara aşılarının yapılması konusunda fikir birliğine varılan toplantıda; Konaklamasını kendi imkânları ile sağlayan hastalar ile sınırdan acil durumda giriş yapan hastaların Ülke genelindeki herhangi bir sağlık merkezine müracaatı veya nakli halinde Valilik tarafından faturaların ödenmesi. Geçici koruma altına alınan Suriyeli misafirlere verilen koruyucu sağlık hizmetleri ve 1.basamak sağlık hizmetlerinin kişi başı faturalandırılması ve ilaç,
protez, diş, gözlük, işitme cihazı gibi malzemelerin Sağlık Uygulama Tebliğinde (SUT) belirtilen usul ve esaslara göre temin edilmesi. Sağlık Hizmeti veren kuruluşlarda; Suriyeli misafirlerin sağlık hizmetlerinin aksamadan yürütülmesini sağlamak için gerektiğinde İlgili kurum ve kuruluşlardan, STK’lardan Arapça bilen tercümanlardan yararlanılması. Aile Hekimlerine müracaatta bulunan Suriyeli Misafirlerin sağlık hizmetlerinin performans dışı işleme tabi tutulması ve İlaçların karekod uygulaması dâhilinde depodan alındıktan sonra, deaktivasyonu yapılması konusunda görüş birliğine varıldı. KAÇAK İŞÇİLİĞİN ÖNÜNE GEÇİLECEK Konya’da yaşayan Suriyelilerin iş konusundaki sıkıntılarının da toplantıda konuşulduğu bir diğer toplantıda ise Türkiye’ye gelmiş ve emniyet makamlarınca ikamet izni alanların çalışma izni için 4817 Sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Kanunu ve uygulama usul ve esasları gereği Bakanlığa başvurdukları takdirde 6 ay ya da 1 sene içerisinde çalışma izinlerinin çıktığı belirtildi. Ancak bu sürenin uzun olması nedeniyle yabancı uyruklu işçi çalıştırmak isteyen işverenlerin resmi prosedürü izlemesinde sanayiciler ve işverenler tarafından sıkıntılar yaşandığı dile getirildi. Yine Konya’da geçici korunma için gelen ve ikamet tezkeresi bulunmayan Suriyeli misafirlerin çalışma ihtiyacı bulunduğu zaman fabrika ve işyerlerinde kaçak çalıştığının görülmesi ancak konu ile ilgili kanuni düzenlemenin bulunmaması da başlıca sorunlar arasında gösterildi. Bu sorunların giderilmesi içinde gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiği vurgulandı.
Tramvay çok park yeri yok ↘ Mustafa KARAKAYA
Y
az aylarında yenileri alınan ve Konya kent içi ulaşımında önemli bir boşluğu dolduran tramvaylarla ilgili yeni bir gelişme ortaya çıktı. Artan tramvay sayısı yüzünden tramvayları park edecek alan bulunamıyor Hali hazırda 94 adet tramvaya sahip olan Konya’da yeni tramvayların filoya dahil olması ile beraber ulaşım sorunu kısmen çözüldü. Fakat bu seferde tramvay sayısı arttığı için park sorunu yaşanmaya başladı. Büyükşehir Belediyesi, tramvay park sorununa geçici bir çözüm bulmak için şimdilik tramvayları Selçuk Üniversitesi Alaeddin Keykubat Yerleşkesi içerisindeki hatlara park ediyor. Merkez Selçuklu ilçesi Dumlupınar
Hür Kalem1.indd 4
Mahallesi’nde bulunan hat bakım istasyonunda yapımı süren park yeri tamamlanana kadar yerleşke içerisindeki tramvay seferleri yapılamıyor ve yerleşke içinde ulaşım Büyükşehir Belediyesi Otobüs İşletmesi’ne bağlı körüklü otobüsler aracılığıyla sağlanıyor. Tramvayların park yeri sorunun çözümüyle ilgili Büyükşehir Belediyesi yetkililerinden edinilen bilgiye göre ise Dumlupınar Mahallesi’nde bulunan hat bakım istasyonu içerisine yeni park yeri yapılıyor. İnşası süren park yerinin tamamlanmasının ardından sefere çıkmayan tramvaylar bu alana park edilecek. Birkaç ay önce başlayan tramvay park yeri inşaatının Kasım ayı içerisinde bitirilmesi planlanıyor.
23.11.2014 10:51:31
Hür Kalem
5
Kampüs-Şehir
Alpakalara palto dikiliyor
↘ Mustafa KARAKAYA
S
elçuk Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi Çiftliği’nde bir tanesi yavru olan 8 tane Alpaka bulunduğunu belirten Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Zootekni ve Hayvan Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Esad Sami Polat, 4-6 yaş aralığında bir Alpaka sürüsünün ellerinde olduğunu söyledi. Bütün Alpakaların gebeliklerinde son dönemleri yaşadıklarını söyleyen Polat, “Normalde bu hayvanlar güney yarım kürede yaşıyorlar. Bu anlamda Alpakaların üreme planlaması ilkbaharda olması gerekiyor. Fakat şu anda Türkiye’de kuzey yarım kürede yaşadıkları için bir yaz mevsimini fazla ve uzun gördüler. Bu yüzden doğum zamanları kış mevsimine denk geliyor. Bu aslında bizler için biraz sıkıntılı bir durum. Kış aylarında hem onların üşümemeleri hem de doğum zamanlarında yıpranmamalarını sağlamamız gerekmektedir. Bu yüzden bizde Alpakaların kışın kalacağı binaları tekrar gözden geçirerek yeni tedbirler alıp kışa daha hazırlıklı hale getiriyoruz. Çalışmalar sadece kalacakları binalarda değil, bizzat Alpakalar üzerinde de olacak. Bu yüzden en kısa sürede bitecek olan Alpakalara göre paltolar diktiriyoruz. Kışın hem soğuktan koruyacak hem de yağmur yağdığı zaman Alpaka fazla ıslanmayacak. Bunun bizleri de çok rahatlatacağını düşünüyorum” dedi.
Fotoğraf: Berkay GÖCEKLİ
Avustralya’dan Selçuk Üniversitesine getirilen Alpaka develerinin Konya’ya uyum sağlamaları için çalışmalar devam ediyor. Doğum yapan Alpakalara, kışı daha rahat geçirebilmeleri için palto dikiliyor
“ALPAKALAR EL ÜSTÜNDE TUTULUYOR” Alpakaların Konya’ya uyum sağlaması için 3 alanda uğraş verdiklerini ifade eden Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Zooteknik ve Hayvan Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Esad Sami Polat, “Alpakaların Konya’ya uyum sağlamaları için onları bağışıklık, beslenme, iklim ve bitki örtüsüne adapte etme adına 3 başlıkta hazırlıyoruz” dedi. Alpakaların Konya’ya uyum sağlanması için ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını dile getiren Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Esad Sami Polat, Alpakalar için 3 alanda verdikleri uğraşları anlattı. Polat, “Biz Alpakalar için elimizden gelen her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Tabiri yerinde ise onları el üstünde tutuyoruz. Alpakaların Türkiye’de yaşayıp yaşamayacağını veya yaşaması için hangi şartların gerekli olduğuna dair çalışma yapıyoruz. Bu çalışma kapsamında Türkiye’de ki yaygın olan Alpaka’ların etkilenebileceği bir bağışıklık programı hazırladık. Alpakalar için ikinci olarak bir beslenme programı hazırladık. Hangi yemleri yerlerse hayatları daha rahat devam eder, zorluk yaşamazlar onu düşünüyoruz. Bunun içinde kaba yem ağırlıklı besleniyorlar. Kaba yem kapsamında yulaf, arpa ve yonca samanı yemleri yiyorlar. Onlardan ayrı olarak Koransantile yem dediğimiz ayrı bir yem yediriyoruz. Bağışıklık ve beslenme programı dışında 3. olarak Alpaka’ları Konya’nın iklim ve bitki örtüsüne nasıl adapte edileceğine dair çalışmalar yapılıyor” diye konuştu.
“YÜNÜNDEN VE ETİNDEN YARARLANABİLİRİZ” Alpakaların 20 yaşına kadar yaşadıklarını belirten Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi Zooteknik ve Hayvan Besleme Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Esad Sami Polat, değerlendirildiği takdirde Alpakaların hem yünlerinden hem de etlerinden azami derecede faydalanılabileceğini ifade etti. Şu an ellerinde bulunan Alpakaların yaşlarının küçük olması ve sayılarının azlığı nedeniyle etlerinden yararlanmak için biraz daha zaman gerektiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr Sami Polat, Alpaka etlerinin hem değerli hem de lezzetli olduğunu dile getirdi. İlerleyen zamanlarda Alpakalardan faydalanacaklarını söyleyen Polat, “Biraz daha zaman ilerlesin biz Alpakalardan faydalanmayı da düşünüyoruz. Alpaka etleri yünleri kadar değerlidir. Alpaka develerinde bulunan etlerde kolesterol seviyesi düşüktür. Diğer hayvanların etlerinde bulunan kolesterol seviyesinden daha az oranda kolesterol içerir ve bu da kolesterol hastaları için önemli bir avantajdır” şeklinde konuştu. Türkiye’de fazla tanınmaması nedeniyle Alpaka yünü ve etinin pazarı bulunmadığını ifade eden Polat, “Bu kadar yararlı bir hayvanın Türkiye’de tanınmaması nedeniyle bir pazarı da maalesef yok. Bu pazarın oluşması içinde Alpakaların Konya ve Türkiye’ye uyum sağlamaları gerekiyor. Alpakalar uyum sağladıktan sonra sektör gelişir ve bu alana yatırım yapılırsa daha hızlı ilerlemeler yaşanır” şeklinde konuştu.
“EN KALİTELİ LİFLER ALPAKA YÜNÜNDEN YAPILIR” Alpakaların Selçuk Üniversitesi’nde yetiştirilmesi için büyük emek sarf eden Yrd. Doç. Dr. Polat, Alpakalar hakkında bilgi verdi. Alpakaların görünüşleri itibariyle Lamalara benzetildiğini dile getiren Yrd. Doç. Dr. Esad Sami Polat, Alpaka’ların Güney Amerika’nın yüksek kesimlerinde yaşayan Lamalardan farklı olduğunu söyledi. Alpakaları, Lamalardan ayırmak için yün ve boylarına bakılması gerektiğini belirten Polat, “Alpakalar yünleri ve boyları itibariyle Lamalardan ayrılır. Genellikle ilk defa Alpaka görenler ‘Bunun Lama’dan farkı yok’ diye söyleniyorlar. Oysa Alpakalar, Lamalardan yün ve boy olarak farklıdır. Ayrıca Alpakaların yünleri de diğer hayvanların yünlerine göre daha kaliteli ve zengindir. Dikkat ederseniz dünyanın en kaliteli ve pahalı liflerinin Alpaka yünlerinden yapıldığını göreceksiniz” diye konuştu. Görünüş itibariyle Lamalara benzemesi yüzünden yanına yaklaşıldığı zaman tükürüleceği zannedilen Alpakaların insan canlısı olduklarının altını çizen Polat, “Alpakaları gören hocalar ya da insanlarımız Lamalara benzettikleri için yanlarına yaklaşıldığı zaman tükürecekleriniz zannediyorlar. Ancak Alpakalar öyle insanlara tükürecek kadar pişkin hayvanlar değillerdir. Aksine son derce sıcakkanlı ve insanlara yakınlık kuran hayvanlardır” ifadelerini kullandı.
Selçuk Üniversitesi’nin yeni markası ‘SELVEFA’ ↘ Mustafa KARAKAYA
S
elçuk Üniversitesi(SÜ) Veteriner Fakültesi, SELVEFA adı altında çeşitli ürünler üreterek fakültenin yan tarafında bulunan satış yerinde satışlarını gerçekleştiriyor. Et ve sütten dondurmaya kadar çeşitli yiyecekler üreten fakültenin durumunu hakkında Veteriner Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Uğur Uslu’dan bilgi aldık. SELVEFA’nın patentini bu sene aldıklarını ifade eden Uslu, logo çalışmalarının da en kısa süre içinde bitirilerek daha sistemli bir şekilde çalışacaklarını söyledi. SELVEFA adı altında et, süt, yumurta ve Maraş Dondurması ürettiklerini belirten Prof. Dr. Uğur Uslu, ürünlerin yok sattığını ve öğrencilerin bu uygulamadan çok memnun olduğunu dile getirdi.
Fotoğraf: Berkay GÖCEKLİ
Hür Kalem1.indd 5
“ÜRÜNLERİN TAMAMI ORGANİK” Üretilen yiyecekler hakkında bilgi veren Veteriner Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Uğur Uslu, et, süt, yumurta ve Maraş Dondurması ürettiklerini söyledi. Ürünlerin tamamen organik ve hijyenik olduğunu belirten Uslu, “ürünlerimizi Besin Hijyen ve Teknoloji-
si Kürsü’sünde üretiyoruz. Fakülte olarak etten İnegöl Köfte, sucuk, salam, sosis ve pastırma yapıyoruz. Ayrıca yumurta satışımız da var. Veterinerlik Fakültesi çiftliğinde sağılan sütlerimizi de pastörize ederek satıyoruz. Bu sütlerimizden de peynir ve yoğurt yapıyoruz. Bu konuda sadece satış yapmıyoruz. Süt ile ilgili bir koşu yarışı düzenliyoruz ve yarışmaya katılan öğrencilerimize süt ikramında bulunuyoruz. Üretilen ürünleri de fakültemizin yan tarafında bulunan satış yerimizde satışa sunuyoruz” ifadelerini kullandı. “SELVEFA YENİ MARKAMIZIN ADIDIR” Üretilen ürünlerin bir patent alınarak daha düzenli hale getirilmesi için çaba sarf ettiklerini söyleyen Uslu, marka tescili için SELVEFA adı ile başvuru yaptıklarını dile getirdi. Başvuru yaptıktan sonra bir isim benzerliği için kısa bir süre aksaklık yaşandığını ifade eden Uslu, bu yıl içerisinde isim hakkını aldıklarını belirtti. Markalaşma süreciyle ilgili bilgi veren Uslu, “İsim hakkını aldıktan sonra şimdi logo çalışması üzerinde duruyoruz. İnşallah 1-2 gün içerisinde de logo çalışmamız bitecek ve daha sistematik çalışmaya başlayacağız.
Öğrencilerimizin uygulamada daha verimli olabilmesi için çalışmalarımız devam edecek. Yine öğrencilerimiz için fakültemizin yanında bulunan satış yerine ek olarak şimdi Edebiyat Fakültesi’nin karşısına yapılan alışveriş merkezinden bir yer kiraladık. Oradan da satış yapılarak hem öğrencilerimiz çalışmalarını tanıtacak hem de üniversite kadrolarımız bundan faydalanacak. Bizler bu ürünleri kar amaçlı satmıyoruz, maliyetine satarak üretim yapıyoruz. Çünkü amacımız öğrencilerimizin uygulama yaparak daha çok deneyim kazanmalarını sağlamak” diye konuştu. “MARAŞ DONDURMASI İKRAM ETTİK” Üretilen ürünlerden öğrenciler, akademik ve idari personelin çok memnun olduğunu ifade eden Veteriner Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Uğur Uslu, kendisinin de bazen bir şeyler almak için satış yerine gittiği zaman eli boş döndüğünü vurguladı. Diğer ürünlere göre farklı olan Maraş dondurması ürettiklerini belirten Uslu, bu sene Selçuk Üniversitesini kazanan öğrencilere ve ailelerine de dondurmadan ikram edildiğini sözlerine ekledi.
23.11.2014 10:51:34
6
Hür Kalem
Kampüs-Şehir
ŞATO Taksi şöförü Ahmet Kaplan:
“Taksi kültürü artmalı” Diğer büyük iller gibi Konya’nın da ulaşımı büyümeye bağlı olarak sorun yaşıyor. Konya’daki taksicilik sıkıntılarını Beyhekim Mahallesi’ndeki şato taksi durağı şöförü Ahmet Kaplan, Galip Doğan ve Babalık Mahallesi’ndeki yapıcı taksi durağı şöförü Hüseyin Alptekin gazetemiz Hür Kalem’e değerlendirdi.
↘ Mustafa KARAKAYA
D
iğer büyük iller gibi Konya’nın da ulaşımı büyümeye bağlı olarak bir sorun haline geliyor. Konya’daki taksicilik sıkıntılarını Beyhekim Mahallesi’ndeki şato taksi durağı şöförü Ahmet Kaplan, Galip Doğan ve Babalık Mahallesi’ndeki yapıcı taksi durağı şöförü Hüseyin Alptekin gazetemiz Hür Kalem’e değerlendirdi. Taksicilik mesleğini 1985’ten beri yaptığını söyleyen şato taksi şoförlerinden Ahmet Kaplan, “Taksilerin pahalı olduğu yanlıştır, hem böyle bir algı yıkılmalı hem de vatandaşımızın taksi kullanım kültürü artmalıdır” dedi. “VATANDAŞTA YANLIŞ ALGI VAR” 29 senedir taksi şoförlüğü yaptığını ifade eden Ahmet Kaplan, eskiden beri vatandaşın faytona, yaylı arabalara bindiğini fakat o zamandan beri taksi kullanımının olmadığını belirtti. Taksileri eskiden beri zenginlerin ve eğlence hayatının daha çok kullandığını söyleyen Kaplan, eğlence hayatı yaşayan kişilerin taksileri kullandığı için vatandaşta yanlış bir algı oluştuğunu dile getirdi. Bu algı yüzünden zorluk çektiklerini vurgulayan Ahmet Kaplan, “Vatandaşımızdaki sorun kesinlikle maddi anlamda değil. Biz çok para almıyoruz, çarşıdan Mevlana arası 10 TL gibi çok ucuz bir fiyat. Hem sizi bulunduğunuz yerden alıyoruz hem de sıcak güvenli ve hızlı bir şekilde gideceğiniz yere götürüyoruz. Ama vatandaşımız maalesef bunu düşünmüyor ve bunun bir lüks olduğunu düşünüyor” ifadelerini kullandı. “TAKSİCİLER İÇİN KENDİ ARAMIZDA KRİTERLER VAR” Taksicilik mesleği için fazla bir kriter olmadığını dile getiren Kaplan, bunların bir resmiyetinin olmadığını ve bir zorunluluk haline getirilmesi durumunda daha kaliteli bir hizmetin verilebileceğini söyledi. Kaplan kriterleri şöyle sıraladı: “Taksicilik mesleğini yapacak kişi öncelikle başka bir işle meşgul olamamalıdır. İkincisi, şoförler cemiyeti taksi şoförlüğü için 1 haftalık bir kurs veriyor. Taksi şoförlerimiz buna dikkat etmelidir. Sabıkasız ve şehri iyi tanıyan bir kişi bu mesleği layıkıyla yerine getirebilir. Şuanda açıkçası bu durumu kendi aramızda pek yaygınlaştırdığımız söylenemez. Aslında burada birazda denetimlerin yapılması gerekmektedir. Bu bizler için de iyi olacaktır” dedi. “TAKSİ KM’DE 2,5 TL YAZAR” Taksilerin pahalı olduğu konusuna açıklık getirmek istediğini ifade eden Kaplan, konuyu şöyle özetledi:
Hür Kalem1.indd 6
Fotoğraf: Berkay GÖCEKLİ
“Bizler duraktan durağa gidiş geliş yapıyoruz. Arada yolcu alamıyoruz. Örneğin çarşıdan Bosna Hersek’e gidiş buradan 50 TL ama biz zaten vatandaşımıza yardımcı oluyoruz. Bizim taksimetremiz kilometrede 2,5 TL yazar. Taksimetreyi de 2.850 TL’den açıyoruz. İnanın bunlar vatandaş için hiçte pahalı olmayan rakamlardır” şeklinde konuştu. “MÜŞTERİYE ANKET YAPARIM” Şato taksi durağında 4 yıldır taksicilik yaptığını belirten Galip Doğan ise ara sıra müşterilerine hissettirmeden anket yaptığını söyledi. Kenar mahallelerde oturan müşterilerin kapının önüne gelmeden indiğini ifade eden Doğan, “ben ara sıra vatandaşa anket yaparım. Mesela biraz şehrin dışarı kesiminde oturan müşteriyi evine götürdüğüm zaman tam kapının önünde inmez. Ya 100 metre ileride ya da 100 metre geride iner. Bakıyorum taksiden indikten sonra evine kadar yürüyor. İnsanlarımızda maalesef taksinin pahalılığı gibi bir algı oluşmuş. Birde eskiden taksileri genelde bu eğlence hayatına düşkün insanlar kullanıyordu. Ondan dolayı vatandaş evinin önünde inmez, ileride iner ve yürür. Eğer bir başkası görürse ‘vay taksiyle gelmiş’ gibi bir düşünceye sahip olacağını düşünür. Bu algıdan kurtulmamız gerekir” şeklinde konuştu. “EK İŞ OLMAZSA BU MESLEK ZOR” Ek gelir olmadan taksicilik yapmanın çok zor olduğunu belirten Doğan, bu işte ya ek gelirinin olmasını ya da emekli olmanın zorunlu olduğunu söyledi. Diğer araçlara göre sigorta bedellerinin fazla olduğuna vurgu yapan Doğan, gelirlerinin giderlerini ucu ucuna karşıladığını belirtti. “AKŞAMLARI MEVLANA TARAFINA GİTMİYORUZ” Mesleğin zorluklarından birtanesinin de insanlarla uğraşmak olduğunu dile getiren Galip Doğan, kendi aralarında bu konuda bir karar aldıklarını ifade etti. Özellikle Mevlana tarafına gidecek bazı müşterilerin çok sıkıntılı olduğunu belirten Doğan, bazen müşteriden paralarını alamadıklarını vurguladı. Bu tür durumlarda kullanıldıklarını dile getiren Doğan, “Biz şehrin en işlek yerinde çalışıyoruz. Kimin ne için geleceğini bilemiyoruz. Özellikle Mevlana tarafına akşamları gitmemeye ya da müşteri götürürsek geri getirmemeye karar verdik. Çünkü o tarafa giden bazı yolcuların ne yapacaklarını bilemiyoruz. Bazıları bir iki dakika sonra geleceğim diyerek taksiden iniyor ve bir daha o kişiyi göremiyoruz. Ya da biniyor taksiye gidiyoruz, orada ne yapacağı belli olmuyor. Uyuşturucu mu alacak ne yapacak bilmiyo-
ruz. Hatta geçenlerde 5 kişi taksime bindi Mevlana tarafı diyerek yola çıktık. En son geldiğimiz yer Yeni Mahalle oldu. Ben bu insanların ne için oraya gittiğini bilmiyorum o yüzden de zor durumda kalıyorum” diyerek sıkıntısını dile getirdi. “TAKSİ KULLANIMI İÇİN REKLAM OLMALI” Konya’daki taksi kullanımıyla ilgili olarak konuşan Babalık Mahallesi’ndeki yapıcı taksi durağı şoförlerinden Hüseyin Alptekin ise, Konya’daki taksilerin diğer büyük illerdeki taksilere göre normal olduğunu ve diğer illerdeki taksicilerle aynı vergileri ödediklerini belirtti. Taksicilerin, belediye, bağlı bulunduğu dernek ve trafik ekiplerinden destek beklediğini dile getiren Alptekin, vatandaşın taksileri pahalı zannettiklerini söyledi. Alptekin, bir ailenin veya 3-4 kişinin bir araya gelerek taksi kullanmasının çok avantajlı olduğunu dile getirdi. 17 yıldır taksicilik yaptığını belirten Alptekin konuyla ilgili olarak şunları kaydetti: “Bizim mesleğimiz için bence en önemli eksik reklam ve tanıtımın olmaması. Eğer reklam ve tanıtım yeteri kadar yapılsa bence bizim mesleğimizde de çok önemli iyileşmeler olabilir. Bu anlamda bizim mağdur olduğumuzu söylemem gerekir. Bizler taksi duraklarında saatlerce bekliyoruz, zorlu bir iş yapıyoruz, uzun çalışıyoruz ve az para kazanıyoruz. Bunların biraz daha iyileşmesi için taksi kültürünün artması ve tanıtımımızın yapılması gerekir.” “TAKSİLERİN BİZE YILLIK MALİYETİ 15-20 MİLYAR” Taksiler için büyük meblağlar ödediklerini ifade eden Hüseyin Alptekin, “biz bu taksilerimiz için yıllık nereden bakarsanız bakın 15-20 milyar para ödüyoruz. Bu paranın zaten 5 bin TL’si sigorta, normal vergi ve belediyeye ödediğimiz kiralarla beraber bu parayı buluyoruz. Senede 15-20 milyarı zaten zor kazanıyoruz. Bizler asgari ücretli gibi çalışan insanlarız ve günlük sadece 3-4 gidiş geliş yapıyoruz. Bu da haliyle masraflarımızı karşılamada yeterli olmuyor” diye konuştu.
olaylara neden olan insanlar bilinçsiz ve bedava para kazanmak için böyle şeyler yaptılar. Temennimiz bundan sonra böyle şeylerin bir daha yaşanmamasıdır” şeklinde konuştu. “ZORDA KALMAZSAM TAKSİ KULLANMAM” Konya’da yaşadığını belirten Selçuk Üniversitesi Yüksek Lisans Öğrencisi Aysun Solmaz ise, Konyalı birisi olarak taksi kullanımının istenilen düzeyde olmadığını belirtti. Konya halkının büyük bir kesiminin tarım ve hayvancılıkla ilgilendiğini ifade eden Solmaz, bu yüzden maddiyat anlamında yetersizlik olduğunu dile getirdi. Taksi kullanımının otobüs ve tramvaya göre biraz daha lükse kaçtığını vurgulayan Solmaz, öğrencilerin maddiyattan dolayı taksi tercih etmediğini söyledi. Taksilerin pahalılığı konusuna da değinen Aysun Solmaz, bir karşılaştırma yaparsak, “kısa mesafeye gidilmek istendiği zaman tramvaya 1,15 TL, minibüse 1,50 TL, taksiye 7-8 TL ödüyoruz. Diğer araçlara göre tabi ki pahalı. O yüzden taksi kullanmıyoruz” şeklinde konuştu. Çok zor durumda kaldığı zaman taksi kullandığını ifade eden Solmaz, taksicilerin eğitimi konusunda şunları söyledi: “Bence taksiciler eğitim almalı. O eğitimle hem müşteri memnuniyeti hem de duyarlılık artar. Ayrıca eğitimli bir taksi şoförüyle seyahat etmek aynı zamanda güvenilir ve bilinçli bir yolculuğa işaret eder.”
“TAKSİCİLERE EĞİTİM ŞART OLMALI” Taksi şoförü olmak için herhangi bir eğitimden geçilmediğini belirten Alptekin, böyle bir eğitimin kesinlikle bu meslekte çalışan insanlar için gerekli olduğunu söyledi. Zaman ilerledikçe tecrübelerinde zayıflayabileceğini dile getiren Alptekin, taksicilik mesleği için gencinden yaşlısına eğitim verilmesinin çok faydalı olacağını ifade etti. Geçen yıllarda meydana gelen taksici cinayetleri hakkında kısa bir değerlendirmede bulunan Alptekin, “Allah’a şükür eskisi gibi böyle olaylar yaşanmıyor ve inşallah bundan sonrada böyle olaylar yaşanmaz. Bu
23.11.2014 10:51:39
Hür Kalem
7
Fotoğraf
Acı bir haberle sarsıldı Soma, Türkiye matemde, haber bekledi, İnsanlar telaşlı, büründü yasa, Madenci evine bugün dönmedi. Grizu patladı, kimler hatada? Çareler arandı, göçük altında, Ölümler çoğaldı, ekmek uğrunda, Madenci evine bugün dönmedi. Ağıtlar sarıyor, gece karanlık, Yaşlı analarla, geline yazık, Çocukların boynu büküktür artık, Madenci evine bugün dönmedi. Yarına uyanmak, dayanmak zordur, Eksildi nüfusu, sözleri sustur, Somunu kömürlü, bağırlar kordur, Madenci evine bugün dönmedi. Allah’ım Rahmet Et, şehit olana, Yardım eli uzat yetim kalana, Acımız büyüktür, eller duada, Madenci evine bugün dönmedi…
Metin KÖSE
#SOMA “Bizden önce var miydi? Biz yaptık biiz” diyeceği 1 konu daha var artık Türkiye’nin, en büyük Madenci Mezarlığı!” #SOMA “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, orada insanların nasıl öldüklerine bakın” ~ Albert Camus
Hür Kalem1.indd 7
23.11.2014 10:51:41
8
Hür Kalem
Araştırma / İnceleme
Cumhurbaşkanı’nı ilk defa halkın seçmesi Türkiye Cumhuriyeti Demokrasi’sine olan bakış açılarına farklılıklar getirdi. Hür Kalem muhabiri; Liberal Demokrat Parti(LDP) Genel Başkanı Cem Toker, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Kocaeli Milletvekili Haydar Akar ve Kanal 7 İstihbarat Şefi Mehmet Kıvanç ile üç farklı bakışı inceledi.
↘ Özlem KALKAN
“TARAFSIZLIK YEMİNİ” Liberal Demokrat Parti(LDP ) Genel Başkanı Cem Toker, yeni Cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan’ın farklı olacağını ve tarafsız olmayacağını vurguladı. Recep Tayyip Erdoğan’ın hükümetin sorumluluğu olan konulara karıştığını ve karışmaya devam edeceğini de belirten Toker, tarafsızlık yemini etmiş olmasına rağmen, geçmiş Cumhurbaşkanlarının yapmadığını yaparak muhalefet partilerini de eleştirildiğini vurguladı. Toker, bu tutumun yakında ülkede anayasal krizlere yol açacağını da dile getirdi. “ARAŞTIRINIZ GÖRECEKSİNİZ” ‘Özgürlük seçebilmektir’ diyen LDP Genel Başkanı Cem Toker, 2011’de seçime giren 15 parti varken Cumhurbaşkanlığına sadece 3 aday gösterilmesinin demokratik bir fiyasko olduğunu söyledi. Kenya, Mısır gibi Afrika ülkelerinde bile 8-10 adaylı Cumhurbaşkanlığı seçimleri olduğunu vurgulayan Toker, “araştırınız göreceksiniz” diye düşüncelerini ifade etti. Son Cumhurbaşkanlığı seçiminin Türkiye için farklı bir görüntü verdiğinin de altını çizen Toker, farklı siyasi ideolojileri savunan aday adaylarının toplumun değerlerinden kopuk gerekçesiyle dışlandıklarını da sözlerine ekledi. “CUMHURBAŞKANI’NI MECLİSİN SEÇMESİ HALKIN İRADESİNİ GÖSTERMİYORDU” Türkiye gündeminde hala konuşulmaya devam edilen Cumhurbaşkanı seçimlerine ilişkin Kanal 7 Ankara İstihbarat Şefi Mehmet Kıvanç, Cumhurbaşkanının meclisi seçmesi halkın iradesini göster-
Fotoğraf: Berkay GÖCEKLİ
‘Cumhur’ Başkanı’nı seçti
mediğini dile getirdi. Kıvanç, “Ahmet Necdet Sezer örneği verilirse o seçim halkın iradesi içerisinde değildi” şeklinde konuştu. Halkın Ahmet Necdet Sezer’i seçmediğini vurgulayan Kıvanç, milletvekillerinin oldu bittiye getirerek seçim yaptığını öne sürdü. Abdullah Gül ve Turgut Özal’ın partilerini destekleyen geniş bir halkın olduğunu belirten Mehmet Kıvanç, genele vurulduğu zaman Ahmet Necdet Sezer ve Süleyman Demirel de dâhil hiçbirinin halkın iradesiyle köşke çıkmış Cumhurbaşkanları olmadığını vurgulayarak bu konudaki tepkisini dile getirdi. “ŞİMDİ TAYYİP ERDOĞAN YARIN BAŞKA BİRİ” Halk iradesinin en son yapılan Cumhurbaşkanı seçimlerinde kendini göstermesi Türkiye’de büyük yankı uyandırdı. Halkın iradesi hem Türkiye Cumhuriyetine hem de halka farklı katkılar sağladı. Halkın iradesiyle başa gelen ilk Cumhurbaşkanı çok konuşuldu. Kanal 7 Ankara İstihbarat Şefi Mehmet Kıvanç, “Ekmeleddin İhsanoğlu ya da Selehattin Demirtaş da seçilseydi halkın ilk Cumhurbaşkanı olacaktı. Şimdi Tayyip Erdoğan yarın başka biri. Sonuçta halkın isteğiyle gelmiş biri olacak” şeklinde konuştu. Bu seçimin Türkiye’ye ve halka katkısını da değerlendiren Kıvanç, devlete şüphesiz katkısı oldığunu fakat halka daha çok fayda sağladığını vurguladı. Kıvanç, halkın iradesinin bu konuda söz sahibi olduğunun da altını çizdi. “HALKIN İRADESİYLE SEÇİM, TEMSİLİ DEMOKRASİYİ DAHA DEMOKRATİK YAPMIYOR” Bugüne kadar meclisin seçmiş olduğu fakat en son seçimde halkın iradesiyle ilk kez Cumhurbaşkanı
seçilen Recep Tayyip Erdoğan, seçimlerin ardından üç ay geçmesine rağmen hala konuşulmaya devam ediliyor. Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, Cumhurbaşkanını halka seçtirmenin Türkiye’yi temsili demokrasi sisteminden daha demokratik hale getirmediğini söyledi. Temsili demokrasinin bir sonucu olarak seçilen Cumhurbaşkanı’nda halkın iradesi var diyen Akar, burada halkın doğrudan iradesi olmadığını seçilen milletvekilleri aracılığıyla halk iradesinin gösterilmeye çalışıldığını ifade etti. Ak Partinin (AKP) amacının doğrudan seçim ile başkanlık için zemin hazırlamak olduğunu da belirten Akar, kendi kişisel egolarını tatmin etmek için ülkenin düşeceği durumu göz ardı eden anlayışın demokrasiye katkı sunmadığını aksine demokrasiye zarar verdiğini de sözlerine ekledi. “BAŞBAKANLIĞI’NDA OLDUĞU GİBİ TOPLUMU AYRIŞTIRMAKTADIR” Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın görevi sindirmeyi başaramadığını belirten CHP Milletvekili Haydar Akar, Erdoğan’ın bir siyasi partinin Genel Başkanı gibi davranmakta olduğunu ve Başbakanlığında yapmış olduğu gibi toplumu ayrıştırmaya çalıştığını ifade etti. 10 Ağustosta tarafsız olacağına dair Erdoğan’ın ant içtiğini de b e l i r te n
Akar, Erdoğan’ın bugün muhalefet partilerine hakaret ederek taraf olduğunu ve tarafsız olmayacağını da beyan ettiğini dile getirdi. “ÇATI ADAY EKMELEDDİN İHSANOĞLU” Cumhurbaşkanlığı sürecinin başından beri o makama dürüst, namuslu, adı hiçbir yolsuzluğa karışmamış, şaibeden uzak ve en önemlisi toplumu ayrıştırmayan bir aday belirlemeyi düşündüklerini ifade eden Akar, Parti Genel Başkanı veya Belediye Başkan Adayı belirlemediklerini, dünyada saygınlığı kabul edilmiş bir aday olarak Ekmeleddin İhsanoğlunu ortak aday olarak seçtiklerini vurguladı. İhsanoğlu’nun hem donanımlı hem de birikimli bir aday olduğunu söyleyen Akar, İhsanoğlu’nun 57 İslam ülkesine Genel Sekreterlik yapmış olduğunu ve 57 İslam ülkesini yönettiğini, içeride ve dışarıda saygınlığından doğru bir aday olduğunu da özellikle vurguladı. “RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN İTİBARI SIFIRLANMIŞTIR” Cumhurbaşkanlığı koltuğuna Recep Tayyip Erdoğan’ın oturmasının ardından CHP Milletvekili Haydar Akar, Cumhurbaşkanlığı makamında, hakkında birçok yolsuzluk ve rüşvet iddiaları bulunan birinin bulunduğunu söyledi. Yolsuzluk ve rüşvet iddiaları dosyasının yandaş savcılar tarafından kapatıldığını da belirten Akar, “ülkemize dışarıdan bakıldığında manzara daha net görülebilmektedir, Erdoğan’ın itibarı kendi tabiri ile sıfırlanmıştır” dedi.
Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) Kocaeli Milletvekili Haydar Akar
Hür Kalem1.indd 8
23.11.2014 10:51:43
Hür Kalem
Araştırma / İnceleme
9
Orta Doğu’nun yeni sorunu: IŞİD Dünyanın kaynayan kazanı Orta Doğu son dönemde yine kaynamaya devam ediyor. Hür Kalem, IŞİD Meselesi hakkında Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Yaman, Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Davut Ateş ve Irak Türkleri Derneği Başkanı Mahmut Kasapoğlu’nun görüşlerini kaleme aldı. “POLİTİKADA TABAN TABANA FARKLILIK VAR” Türkiye’nin Orta Doğu’ya yönelik politikasının 2006 yılındaki politikayla taban tabana farklılıklar içerdiğini söyleyen Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Davut Ateş, önceki yıllarda Orta Doğu ülkeleriyle resmi düzeyde ilişkiler kurulurken, 2007 sonrası politikanın Osmanlı Devleti zamanındaki siyasal yapıya geçişin zeminini hazırlamaya yönelik olduğunu ifade etti. Yeni politikanın temelinde ortak dinin, mezhebin, tarihin ve kültürel bağların kullanıldığını dile getiren Ateş, “Türkiye, Suriye iç savaşı başladığı andan itibaren Özgür Suriye Ordusuna aktif destek verdi ve Esad’ın iktidardan gitmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca bakıldığı zaman aktif bir şekilde diğer Orta Doğu sorunlarında da rol aldı. Bunlar düşünüldüğü zaman politika değişiklikleri rahat bir şekilde anlaşılabilir” dedi. “ÇOK ACIMASIZ YÖNTEMLER KULLANIYORLAR” Türkiye’nin Orta doğu politikasına değindikten sonra Doç. Dr. Davut Ateş, IŞİD’in bölgeye yönelik stratejilerini de değerlendirdi. IŞİD’in en başından beri çok acımasız yöntemler kullandığını dile getiren Ateş, bu yöntemin örgütün karşısında bulunan herkesi korkuttuğunu vurguladı. Örgütün son 4-5 aydır bir politika değişikliğine gittiğini ifade eden Ateş, “Özellikle Musul alındıktan sonra IŞİD düzenli bir ordu kurma ve normalleşerek devlet olma emaresi göstermeye başladı. Eğer bu şekilde politikasını devam ettirebilirse IŞİD’in bölgede kalıcı olabileceğini dahi düşünüyorum. Yapısındaki özellikler sebebiyle Sünni bir devlet kurarsa bu bölgedeki sınırların yeniden çizilmesine neden olabilir. Fakat halen şiddet yanlısı eylemler yaptığı için insanların tepkisine neden olacakları için kalıcı olma ihtimalleri çok az” dedi.
↘ Doğan Burak TUNLU “HİLAFET İLANI SADECE FANTEZİDEN İBARETTİR” IŞİD’in hilafet ilanının Müslümanlar nezdinde hiçbir heyecan uyandırmadığını söyleyen Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Yaman, aksine birçok ilim kurumunun bu durumu gayrı meşru olarak adlandırdığını vurguladı. IŞİD’in meşru bir devlet yapılanması olmadığını belirten Yaman, bu yapılanmanın aynı zamanda Müslümanların ortak onayını almadığını ve fikri, maddi temellerinin de bulunmadığını dile getirdi. IŞİD Terör Örgütü’nün ne yaptığını bilmediğini ifade eden Yaman, “IŞİD, içte ve dışta Müslümanların hukukunu savunabilme ve temsil etme gücüne sahip değildir. İslam’ı başarıyla uygulamaya koymuş bir siyasi yapılanma yokken hilafet ilanı sadece bir fanteziden ibarettir” dedi. “IŞİD, RASTGELE YARGILAMALARLA
“ESAD, IŞİD’E DESTEK VERİYOR OLABİLİR” IŞİD’e destek verenlerin kimler olabileceği konusunda net bir şey söylemenin mümkün olmadığını belirten Doç. Dr. Davut Ateş, bölgeye gazetecilerin gidemediğini ve gittikleri takdirde ölümle karşı karşıya geldiklerini dile getirdi. ‘Varsayım olarak’ Esad’ın konumunu güçlendirmek için IŞİD’e destek verebileceğini ifade eden Ateş, “Esad, hapishanede ki bir kısım radikal dinci terör örgütü üyesi diye adlandırılan mahkûmları serbest bırakmıştı. Buradaki amaç ‘Madem beni istemiyorsunuz o zaman benim alternatifim böyle bir yapıdır’ diyerek kendini kurtarmaktır. Böyle bir destek Esad müttefiki İran’dan da gelmiş olabilir. Ancak tekrar söylemeliyim ki bunlar sadece varsayımdır” şeklinde konuştu. Türkiye’nin IŞİD’e destek vermesi konusuna da değinen Ateş, Türkiye’nin IŞİD’e doğrudan destek verdiğine inanmadığını söyledi. Dolaylı bir desteğinde Suriye iç savaşında yardım edilen Özgür Suriye Ordusu’na giden silahların IŞİD’e geçmesiyle mümkün olacağını sözlerine ekledi.
Fotoğraf: Berkay GÖCEKLİ
Hür Kalem1.indd 9
İNSAN KELLESİ ALIYOR” IŞİD’in kendilerince doğru ve adil gördükleri bir İslam devleti kurmak istediklerini dile getiren Prof. Dr. Yaman, örgütün yine Müslüman toplumlara karşı bir mücadele içerisinde olduğunu vurguladı. Yaman, kendilerine tabi olmayan Müslümanları kadın ve çocuk ayırımı yapmadan acımasızca katleden IŞİD’in, gayri Müslimleri de öldürdüğünü veya göçe zorladığını dile getirdi. Farklı mezhebe mensup kişileri örgütün işkencelerle öldürdüğünü sözlerine ekleyen Yaman, “IŞİD, masum insanları çarmı-
“IŞİD VE PEŞMERGE ARASINDA KALDIK” Irak Türklerinin kendilerine mahsus bir politikasının olmadığını belirten Irak Türkleri Derneği Başkanı Mahmut Kasapoğlu, bu yüzden IŞİD ve Kürt peşmergeler arasında kaldıklarını söyledi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Irak Türkleri üzerinden politika geliştirdiğini ifade eden Kasapoğlu, aynı zamanda Türkiye’nin Irak politikasında da net bir karar veremediğini dile getirdi. Başkan Kasapoğlu, “Mesela Saddam Hüseyin iktidarı yıkıldıktan sonra Türkiye bize merkezi hükümet ile iyi geçinip peşmergelerle çok fazla ilgilenilmemesini telkin etti. Daha sonraki yıllarda ise politika değiştirerek peşmerge ile aramızı iyi tutmamızı söyledi. Bizler bu tür kararları kendimiz vermeliyiz. Kendi politikamızı kendimiz oluşturmadığımız için hep arada kalıyoruz” ifadelerini kullandı.
ha gererek işkence ediyor. Aynı zamanda rastgele yargılamalar yapıp insanların kellesini alıyor. Bununla yetinmeyen örgüt yerleşim yerlerini de yakıp yıkıyor” diye konuştu.
Selçuk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Davut Ateş
“ATATÜRK SONRASI POLİTİKA DEĞİŞTİ” Devletin ana-baba olarak görülerek kutsal sayıldığını ve bunun devletin kuruluş felsefesi olduğunu ifade eden Başkan Kasapoğlu, Atatürk’ün ölümünden sonra bu felsefenin ortadan kalktığını vurguladı. Lozan Antlaşması’nda geçen Musul Meselesi’nin sadece Irak Türklerinin meselesi olmadığını dile getiren Kasapoğlu, meselenin Musul’da yaşayan 3 milyon kişiye indirgendiğini belirtti. Musul meselesinde tüm sorumluluğun Irak Türklerine bırakıldığını sözlerine ekleyen Kasapoğlu, “Musul, Musul’da yaşayan mazlum ve yıpranmış Irak Türklerine bırakıldı. Bu konuda bizlere daha fazla yardım edilmeli. Benim kanaatim orada bulunan Türkler üzerinden politika geliştiriliyor” diye konuştu.
23.11.2014 10:51:44
10
Hür Kalem
Sağlık
AMATEM hayat kurtarır Fotoğraf: Berkay GÖCEKLİ
↘Necati KİRİŞ “HASTALARIMIZLA BERABER SAVAŞIYORUZ” Asistan Doktor Halil İbrahim Öztürk, AMATEM’in görevinin öncelikle hem toplumu hem bağımlılığı olan bireyi bilinçlendirmek ve vatandaşların tedavilerini üstlenmek olduğunu belirtti. Konya’da yeni bir kurum oldukları için çok fazla şey öğrendiklerini ifade eden Öztürk, AMATEM görevlileri olarak hastalarla madde kullanımına karşı beraber mücadele ettiklerini söyledi. Her şeyin kitapta yazıldığı gibi olmadığını, tedavi gören hastalardan çok şey öğrendiklerini vurguladı. Amaçlarının tedavi olmak isteyen bireylere hem ilaç tedavisiyle hem de psikoterapi yöntemleriyle yardım etmek olduğunu dile getirdi. “BAĞIMLILIĞIN NEDENİ MERAK” Sigara ve diğer bağımlılık yapan maddelere genç yaşta başlanma sebebinin merak olduğunu ifade eden Öztürk, “Gençlik dönemi, yenilik arayışının en fazla olduğu dönemdir. Yani kişinin hayatı öğrenmeye çalıştığı, yaşantısını planlamadan hareket ettiği ergenlik dönemlerine denk gelir. Bu dönem de
birey çok fazla cesaretlidir, aile ve toplum normlarından ziyade, arkadaşları ile olan ilişkilerini ön planda tutar. Yani arkadaşlarının sözü çoğu zaman anne ve baba sözünden daha kıymetli hale gelir. İşte bu dönemde arkadaşlar birbirlerini kötü alışkanlıklara yöneltebiliyorlar. Gençler, arkadaşlarının bu yönlendirmesi sonucunda da madde bağımlısı haline gelebiliyor” şeklinde konuştu. “MADDE KULLANIMININ ZARARLARI ANLATILMALI” Sigara ve alkol gibi maddelerin zararlarının bireylere küçük yaşlarda anlatılması gerektiğini vurgulayan Öztürk, zararlı alışkanlıklar konusunda öncelikli görev eğitim-öğretim kurumlarına düştüğünü belirtti. Kişinin bağımlı olmadan önce maddeler hakkında bilgilendirilmesi ve zararlarının anlatılmasına dikkat çeken Öztürk, “kişi ilerleyen zamanlarda kendisine herhangi ortamda zararlı bir madde teklif edildiğinde onun zararlarını bildiği için teklifi rahatlıkla geri çevirebilir” diye konuştu. “SİGARA KULLANIMI ÖNEMSENMİYOR” Toplumumuzun dünyada sigara kullanımı nokta-
Çağın önemli sorunları arasında ekonomik krizler, işsizlik ve eğitim olduğu düşünülür. Günlük yaşamın verdiği iş stresi, zamanını yetiştirme kaygısı bizlere sağlığımız konusunda düşünme fırsatı vermiyor. Birçok insan, sağlığının kıymetini ancak önemli bir sağlık sorunu ile karşı karşıya kaldığı zaman anlıyor. Sigara kullanımının on altı yaşın altına düşmesi, gençlerin alkol kullanımının önemsenmemesi ve gençlerin yakalandığı madde bağımlılığı. Tüm bu görmezden gelinen sorunların cevapları, Beyhekim Devlet Hastanesi sınırları içerisine yapılan Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi ve Eğitim Merkezi (AMATEM) Psikiyatri Kliniği’nde asistan doktor olarak çalışan Halil İbrahim Öztürk’ten edinildi.
sında üst sıralarda yer aldığının altını çizen İbrahim Öztürk, özellikle batıyla kıyaslandığında doğu toplumlarının daha fazla sigara tükettiğini vurguladı. Bu durumun biraz kültürel boyutunun da olduğunu ifade eden Öztürk, sigara içmeye başlamanın erişkinliğe adım atmak olarak algılandığını belirtti. Ailelerin “Oğlum büyüdü, artık sigara kullanıyor” gibi mesajlarının bu durumda çok etkili olduğunu söyleyen Öztürk, sözel olmasa da ebeveynler çocuklarına bu bakış açısını bir şekilde yansıtıyor dedi. Topluma baktığımızda da sigara kullanımının önemsenmediğini belirten Öztürk, “toplumda yaygınlığı, yüksek bir oran olduğu için ebeveynler çocuklarını ilk sigara kullandıklarında tepki vermek yerine normalmiş gibi davranıyorlar. Maalesef sigara ile ilgili böyle bir problemimiz var” dedi “ALKOL UZUN SÜREDE BAĞIMLI YAPAR” Alkol kullanımında Konya’nın on üçüncü sırada yer aldığını belirten Öztürk, alkol kullanımının hem dini hem de toplumsal olarak sigarayla kıyaslandığında biraz daha halk tarafından yadsındığını dile getirdi. Alkole yaş olarak hiç kimsenin yirmi beş veya otuz yaşında başlamadığını belirten Öztürk, alkolünde ilk
adımlarının sigara gibi gençlik çağında atıldığını vurguladı. Alkol bağımlılığının oluşabilmesi için sigara ve madde bağımlılığıyla kıyasladığımız zaman biraz daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğunu söyleyen İbrahim Öztürk,” yani kişi, ilk deneyimini belki 1415 yaşında ediniyor. Bu durum rutine bindiğinde, kendisinin denetimi ortadan kalktığında bağımlılık profili oluşuyor. Tabi ki bağımlılık profili oluştuktan sonra da bunun tedavi edilebilmesi ilk başlara göre çok daha güç oluyor. Alkol bağımlılığının önlenebilmesi için diğer maddelere oranla denetimi daha sık olmalı” dedi. “BİRLİKTE MÜCADELE ETMELİYİZ” Sigara alkol ve madde bağımlılığı konusunda kurum ve kuruluşların birlikte hareket etmesi gerektiğine dikkat çeken H. İbrahim Öztürk, bağımlılığın önüne nasıl geçilir, sorusunun cevabının işbirliğinde gizli olduğunu belirtti. AMATEM olarak tek başlarına yeterli hizmet sağlayamadıklarını, bunun için Valilik, Emniyet, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı gibi kurumlarla birlikte mücadele edilmesi gerektiğini dile getirdi.
Araştırma Görevlisi Tansu Çimen: “Ağız ve diş sağlığı hafife alınmamalı” Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Arş. Gör. Tansu Çimen, ağız ve diş sağlığı konusunda Hür Kalem’e açıklamalarda bulundu. Çimen, Ağız ve diş sağlığının hafife alınmaması gerektiğini vurguladı
↘Necati KİRİŞ
V
ücudumuzda görülen hastalıkların büyük çoğunluğunun ağız ve diş bakımına gereken önemin gösterilmemesinden kaynaklandığını belirten Çimen, ağız ve diş bölümünün sağlıklı olması gerektiğine dikkat çekti. Ağız ve diş bölümünün sağlıklı olması hastalıkların bulaşmasını, yayılmasını engelleyebileceğini ifade eden Çimen, sağlıklı dişlere sahip olmak için öncelikli olarak şekerli gıda tüketiminden kaçınılması gerektiğini dile getirdi. Dişlerin birincil düşmanı olarak şekerli gıdaları örnek gösteren Çimen, bu tür gıdaların oldukça az tüketilmesi gerektiğini söyledi. Çimen, şekerli gıdaların tüketildikten sonra ağzın çalkalanması ve dişlerin fırçalanması gerektiğini vurguladı. “ÖNEMLİ OLAN FIRÇALAMA YÖNTEMİ” Diş fırçalamanın önemli olduğunu ifade
Hür Kalem1.indd 10
eden Çimen, fırçalama işleminin günde en az iki defa yapılması gerektiğini söyledi. Sabah kahvaltıdan sonra ve gece yatmadan önce mutlaka dişlerin fırçalanması gerektiğini dile getiren Çimen, diş fırçalamada önemli olan fırça ve macun kalitesinden ziyade, fırçalama yöntemi olduğunu vurguladı. 45 derecelik açıyla diş etinden dişe doğru dairesel hareketler yaparak dişlerin ön yüzlerinden fırçalanmasını belirten Çimen, ön dişlerden arka dişlere doğru bütün dişlerin fırçalanmasına dikkat çekti. Ön dişlerin arka yüzlerini fırça dikine tutularak temizlenebileceğini ifade eden Çimen, dişlerin çiğneyici yüzlerinin de ileri geri hareketlerle temizlenebileceğini dile getirdi. “DÜZENLİ OLARAK KONTROL ŞART” Diş hastalıklarının çeşitli sebeplerden dolayı meydana gelebildiğini belirten Çimen, bazı diş hastalıklarının genetik olabileceğini, bazılarının ise ağız ve diş sağlığı için gerekli olan bakımların dü-
zenli olarak yaptırılmamasından kaynaklandığını ifade etti. Hastalıklardan korunmanın en önemli yolunun düzenli olarak kontrol olduğunu vurgulayan Çimen, her altı ayda bir diş taşı temizleme tedavisinin uygulanması gerektiğine dikkat çekti.
almamalı ve bu konuda ne gerekiyorsa yapmalıdır dedi.
“ÖLÜME KADAR GÖTÜREBİLİR” Ağız ve diş sağlığının yüksek derecede dikkate alınması gerektiğinin altını çizen Çimen, hemen hemen bütün hastalıkların kaynağı olarak ağız kısmını işaret etti. Hastalıkların ağız kısmından ve tüketilen gıdalardan kaynaklandığını belirten Çimen, ağız sağlığının kötü olması diş eksilmelerine ve düşük doğumlara neden olduğunu vurguladı. Dişlerde meydana gelen iltihap ve rahatsızlıklar kalp hastalığı bulunan kişileri ölüme kadar götürdüğünü dile getiren Çimen, sağlıklı bir vücuda sahip olmanın yolu öncelikli olarak ağız ve diş sağlığından geçtiğinin altını çizdi. Çimen, bu sebeplerden dolayı vatandaşlar ağız ve diş sağlığını hafife
23.11.2014 10:51:48
Hür Kalem
11
Teknoloji
İnternet bankacılığı ne kadar güvenli? Günümüzde giderek yaygınlaşan internet bankacılığında yaşanan hırsızlık olayları kullanıcıların sistemi sorgulamasına yol açıyor.
↘ Burak
B
KARACA
ankacılık işlemlerini internet üzerinden gerçekleştirmek çoğu insan için artık çok kolay bir hal aldı. Bunu desteklemek için finans kurumları ve bankalar kullanıcılarına birçok kolaylık sağlıyor. İnsanlar internet bankacılığı hizmetinden yararlandıklarında bankaya kadar yorulmak, park yeri aramak gibi dertlerden kurtuluyorlar. Sadece çok özel durumlarda şubeye bizzat gitmek gerekebiliyor ki bu çok nadir rastlanan bir durum. Türkiye’de internet bankacılığı şu an için Avrupa’daki kadar yaygın değil ama sürekli bir gelişim içinde. Avrupa ülkelerinde nüfusun dörtte üçü bankacılık işlemlerini internet üzerinden yürütürken, Türkiye’de bu oran çok daha az bir durumda. Tabi internet bankacılığı ve internet üzerinden alışveriş gibi kavramlar her geçen gün daha da yaygınlaşınca, güvenlik konusu önem kazanmaya başladı. Bunun nedeni, gazete ve televizyonlarda sıklıkla gördüğümüz internet üzerinden yapılan soygun haberleri. Bu, “kullanıcılar hiç mi risk oluşturmuyor?” sorusunu akla getiriyor olabilir. Kullanıcılar zaten çok az olan güvenlik kurallarına uymadıkça, risk faktörü inanılmaz boyutlara ulaşabiliyor. GÜVENLİK İÇİN NELER YAPABİLİRSİNİZ? Son yıllarda çoğu banka, internet bankacılık sistemlerini daha güvenli hale getirebilmek için çalışıyorlar ve bunları reklamlarında da belirtiyorlar. Şifrematik uy-
gulamaları, güvenlik resimleri ve sadece sanal klavye ile girilebilen parolalar gibi yöntemlerle davetsiz misafirlerin banka hesaplarına sızmasının önüne geçilmeye çalışılıyor; en azından teoride amaçlanan bu. Pratikteyse durum biraz farklı. Banka ve kredi kartlarında olduğu gibi, internet bankacılığında da kullanıcılar dikkatsiz davrandıkları sürece çok güvenli olduğu düşünülen bankacılık sistemi bile işe yaramıyor. Almanya’da yapılan bir araştırma çok ilginç sonuçları ortaya çıkartmış. Bankacılık işlemlerini internet üzerinden gerçekleştiren kullanıcıların çoğunun bilgisayarı donanımsal olarak en güncel durumdayken, güvenlik konusuna yeterince önem verilmiyor. Saldırılara maruz kalmamak için öncelikle anti-virüs yazılımları kesinlikle düzenli olarak güncellenmeli. Bankanızın web adresi, asla ‘sık kullanılanlar’ klasöründe yer almamalı, adresi her seferinde adres satırına yazmalısınız. Ayrıca her bankacılık işlemi öncesinde adres satırına bakarak adresin ‘http’ ile başladığından emin olmalısınız. İnternet bankacılığına ilk girişi yaptığınız şifreyi, güvenlik açısından mutlaka değiştirmeniz gerekiyor. Yeni şifreyi kolay tahmin edilebilecek kelimelerden, örneğin çocuğunuzun adı veya doğum tarihinizden oluşturmamaya özen göstermelisiniz. Bunların dışında, internet bankacılığı sistemine girmeden önce bilgisayarınızdaki tüm programları ve tarayıcı pencerelerini kapatmanız güvenliği artıracaktır. Güvenlik açısından en büyük riski, halka açık yerlerden, örneğin; internet cafe veya kütüphanelerden yapılan bankacılık işlemleri taşır. Çünkü bankanın sitesinde yaptığınız her işlemde arkanızda dijital izler bırakırsınız ve bu izler saldırganların işine yarayabilecek çok değerli bilgileri içerir. İnternet şubesinde yaptığınız işlemler bittiğinde, mutlaka oturumu kapatmalısınız. Çünkü oturum sırasında oluşan geçici verileri azaltmanın tek yolu budur. HİÇBİR ŞEYE GÜVENMEYİN: PAROLA AVCILARI Modern dolandırıcılar sadece internetle sınırlı kalmıyor. Dolandırıcılar sanki bankacılık işlemlerini yürüttüğünüz bankanın bir çalışanıymış gibi sizi telefonla arayıp kişisel bilgilerinizi ele geçirmeye çalışabiliyor. Olta (Phishing) saldırıları genellikle size gönderilen e-postalardan güya bankanın bilgi işlem departmanına olan bir sahte bağlantı üzerinden yapılır. Beklenen bu bağlantıya tıklamanız ve bütün kişisel bilgilerinizi ortaya dökmenizdir. “Lütfen internet bankacılığı he-
sap bilgilerinizi güncelleyiniz” gibi isteklerle kurbanlar hileli sayfalara çekiliyor. Olta e-postalar, alıcıda ciddi bir etki yaratabilmesi için çok ustaca hazırlanıyor. Sizi oltaya getirmeye çalışan dolandırıcılar her geçen gün kendilerini daha da geliştiriyorlar. Kişisel banka bilgilerinizi çalabilmek için, bankaların web adreslerine benzer adresleri kullanıyorlar ve yolladıkları e-postalarda sanki bankada çalışan biriymiş gibi sahte isimleri tercih ediyorlar. Olta e-postalarındaki bağlantılar, genellikle yurtdışında bir sunucuya ulaşıyor. Çünkü özellikle gelişmemiş ülkelerdeki sunucular üzerinden bir suçun takibini yapmak neredeyse olanaksız. Olta mafyasının becerileri sadece bunlarla da sınırlı değil. Dolandırıcılar yeni buldukları bir yolla amaçlarına daha kolay ulaşıyorlar. ‘Pencere ile oltacılık’ adı verilen yeni yöntemde, dolandırıcılar yeni sayfada açılan web sitelerinin içerikleri ile oynuyorlar. Eğer bir olta e-postasında yer alan ve tıklamanız için özenle hazırlanmış bağlantıya tıklarsanız, bu web sitesi gizli bir şekilde arka planda yükleniyor, siz ise farkına bile varamıyorsunuz. Daha sonra siz internet şubesine girmek için bankanın sayfasındaki bağlantıya tıklayınca, aslında daha önceden açılmış ve arka planda çalışan sahte site ekrana geliyor. Siz de farkında bile olmadan tüm bilgilerinizi buraya giriyorsunuz. İnternet üzerinden herhangi bir bankacılık işlemi
yapmadan önce web tarayıcınızı kapatıp tekrar açın. Böyle yaparsanız internet dolandırıcılarının yeni yöntemini boşa çıkarmış olacaksınız. Çünkü arka planda açılmış olan bir web sitesi olsa bile, siz tarayıcıyı kapatınca otomatik olarak kapanacaktır. GÜVENLİ İNTERNET BANKACILIĞININ PÜF NOKTALARI Siz ne kadar bilgili ve donanımlı olursanız, internette o kadar güvenlidir. Güvenli bir işlem için dikkat etmeniz gerekenler şunlar; - İnternet şubesine giriş yaparken kullandığınız kullanıcı adı, şifre veya parola gibi bilgileri bilgisayarınızda kayıtlı tutmayın. - İnternet bankacılığı işlemleri sırasında bilgisayarınızdaki diğer bütün programları kapatın. -Güvenlik yazılımı kullanın ve daima güncel sürümüne yükseltin. - Güvenli bir parola seçin. Parolanız en az altı haneli olmalı ve bir kelime oluşturmayacak harf, sayı ve işaretlerden oluşmalı. - Bankanın adresini adres satırına elinizle yazın, herhangi bir bağlantıya (linke) tıklamayın. - Karşınıza herhangi bir hata mesajı çıkarsa, derhal sistemden çıkın. Daha sonra tekrar bağlanın. - İnternet bankacılığı sisteminden ‘Çıkış’ veya ‘Logout’ bağlantısına tıklayarak çıkın.
Microsoft’tan yeni sürpriz Yazılım dünyasının lider ismi Microsoft, Windows 10 işletim sisteminin tanıtımını gerçekleştirdi
↘ Mert İZBODAK
M
icrosoft yeni işletim sistemi Windows 10’un önizleme sürümünü piyasaya sundu. Windows 9 olarak gelmesi beklenen yeni işletim sisteminin adının Windows 10 olarak gelmesi otoriteleri şaşırttı. Windows 10 adını taşıyan yeni işletim sistemi, 2015 yılının ortalarından itibaren kullanıcılarıyla buluşacak. Tanıtılan sürüm henüz test aşamasında olduğundan, çıkış tarihine kadar sistemdeki sorunların giderilmesi planlanıyor. Ayrıca Windows 10 Microsoft cihazlarının
Hür Kalem1.indd 11
genelini kapsayan bir işletim sistemi olacak. Yani telefon, tablet ve bilgisayar için farklı işlerim sistemleri olmayacak. GENİŞLETİLMİŞ BAŞLAT MENÜSÜ Başlat menüsü, yeni sürümünde kullanıcıya çok daha fazla özelleştirme olanağı sunacak. Başlat menüsünün ve genel olarak son işletim sisteminin Windows 7’den farklı olmamasındaki en büyük sebep ise milyonlarca Windows 7 kullanıcısının yeni işletim sistemine geçiş sürecini sıkıntısız atlatabilmesi olarak gösterildi.
PENCERELİ UYGULAMALAR Yeni işletim sistemiyle birlikte Windows 8’deki gibi karışık uygulamalar yerine daha doğal bir yapı gelecek. Bu şekilde kullanıcıların Windows deneyimini daha iyi bir şekilde yaşamaları planlanıyor. Yani bundan sonra Windows uygulamaları birer pencere ile çalışacaklar, bu pencereler yeniden boyutlandırılabilir, taşınılabilir ve küçültülebilir olacak. Ayrıca Snap Assist denilen araç sayesinde tüm açık uygulamalar arasında geçiş sağlanabilecek.
CİHAZA ÖZEL ARAYÜZ Standart bir bilgisayar kullanıcısıysanız Windows 10 size klasik bir masaüstü arayüzü sunacak fakat tablet kullanıyorsanız işletim sistemi tablet moduna geçerek klavyeyi devre dışı bırakıp tamamen dokunmatik arayüze geçecek. DOSYALARI DAHA HIZLI BULUN Dosya Gezgini ile aradığınız dosyayı ve sıkça kullandığınız dosyaları çok daha hızlı bir şekilde bulabileceksiniz.
23.11.2014 10:51:49
12
Hür Kalem
Kültür Sanat
Konya’dan örnek proje:
‘Medeniyet Okulu’ Konya Büyükşehir Belediyesi, toplumun tüm kesimlerine değerler eğitimini anlatmayı amaçlayan “Medeniyet Okulu” projesini başlattı. Proje kapsamında gündelik hayatın karmaşasıyla unutulan birçok değerin ele alınması planlanıyor
↘ Melike İŞDAR
K
onya Büyükşehir Belediyesi, ildeki çeşitli kurum ve kuruluşlarla işbirliği içinde toplumun tüm kesimlerine değerler eğitimini anlatmayı amaçlayan “Medeniyet Okulu” projesini başlattı. Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, projenin insanların değerlerine sahip çıkması ve değerleriyle geleceğe yürümesi için katkıda bulanacağını belirterek, “Konya, maneviyat erlerinin, değerlerine sahip çıkmaya çalışan insanların şehridir. Bu çalışmanın yaygın bir şekilde Konya’dan başlıyor olması hem Konya’mıza yakışmaktadır, hem de anlamlıdır” dedi. MEDENİYET OKULUYLA BİRLİKTE UNUTULAN DEĞERLER HATIRLATILACAK Medeniyet Okulu projesi ile Konya’da yaşayan tüm insanlar karşılaştıkları sorunları unutulan değerler ile çözüme kavuşturacak. Belirlenen 32 değer 4 yıllık bir zaman diliminde insanlara eğitim seminerleri, kısa filmler, kitaplar ve çeşitli etkinliklerle sunulacak. Cömertlik, hoşgörü, sevgi, dostluk gibi sekiz tane birinci yıl değerleri proje başlangıcı olarak seçildi. Seçilen bu sekiz değer çerçevesinde çalışmalara başlandı. Medeniyet Okulu projesi kapsamında belirlenen ahlak temeli esaslı 32 temel değer 4 yıl boyunca başta öğrenciler olmak üzere toplumun tüm kesimleriyle paylaşılacak. “DEĞERLERİMİZE YAKIŞAN BİR PROJE” Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, toplumun her kesimine doğrudan yapılacak bir hizmetin takdiminde olduklarını vurgulayarak, projenin insanların değerlerine sahip çıkması ve değerleriyle geleceğe yürümesi için katkıda bulanacağını dile getirdi. Konya’nın şehircilik geçmişi ile medeniyetin anlamını id-
rak edebilecek bir şehir olduğunu kaydeden Akyürek, “Konya bazen Belde-i Muhayyere diye anılır. Konya, büyüklerimizin, maneviyat erlerinin, değerlerine sahip çıkmaya çalışan insanların şehridir. Bu yönüyle bu çalışmanın yaygın bir şekilde Konya’dan başlıyor olması hem Konya’mıza yakışmaktadır, hem de anlamlıdır. Bu, Yeni Büyükşehir Yasası çerçevesinde 31 ilçemizde, tüm mahallelerimizde, 800’den fazla okulumuzda, sokaklarımızda, caddelerimizde, kıraathanelerde ve diğer mekânlarda uygulanacak yaygınlıkta bir projedir. İnsanımızın tamamına ulaşmayı hedeflemektedir. Aynı zamanda sürekliliği olan bir projedir. Tüm öğrencilerimize ve tüm insanımıza aynı anda ulaşmaya çalışan etkinlikler de yapılacaktır. Bu da medeniyetimize ve değerlerimize yakışan bir bakış açısını oluşturmaktadır” dedi. Türkiye’de 21. yüzyılda tüm yeryüzüne kendi medeniyet ışıklarını ulaştırabilecek çalışmaların son dönemlerde yapıldığını vurgulayan Akyürek, bunun devlet-millet kucaklaşmasıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla, değer ve bilgi üreten tüm insanlarla birlikte yapıldığını ifade etti. “MEDENİYET OKULU PROJESİ” Medeniyet Okulu projesi kapsamında belirlenen ahlak temeli esaslı 32 temel değer 4 yıl boyunca başta öğrenciler olmak üzere toplumun tüm kesimleriyle paylaşılacak. Proje kapsamında Mesnevi’den hikâyelerin bulunduğu 400 bin adet dergi ve kitap dağıtılacak. Milli Eğitim ile ortaklaşa hem öğretmenler hem de veliler için eğitim seminerleri gerçekleştirilecek. 100 okulda 100 kütüphane çalışması yapılacak. Çanakkale ve Beyşehir’de kamplar düzenlenerek bu kamplarda gençlerin değerlerle buluşması sağlanırken; şiir, münazara, kompozisyon, resim, bilgi, maket yapımı gibi alanlarda farklı yarışmalar düzenlenecek.
Çağdaş sanatın içindeki sanatçı; Tahsin Vural Konya’nın Bozkır ilçesinde dünyaya gelen 1940 doğumlu Tahsin Vural, 74 yıllık yaşamına eğitimcilik hukukçuluk ve ressamlık gibi birçok uğraşı sığdırdı
↘ Melike İŞDAR
K
onya’nın Bozkır ilçesinde dünyaya gelen 1940 doğumlu Tahsin Vural, 1962 yılında Ankara Gazi Üniversitesi Fen bölümünden, 1979 yılında Ankara Hukuk Fakültesinden mezun oldu. İlkokuldan bu yana hayatının her yerinde resmi eksik etmeyen Vural, resmin eğitimini almadığını, kendi çabaları ve merakı ile resimde ilerlediğini dile getirdi. Resmin kendisini dışa vurum şekli olduğunu da söyleyen Vural, bu işi ticari bir amaç gütmeden yaptığını ve geçimini bu yolla temin etmediğini bu sebeple bazen fırçanın uzun süre bıraktığı yerde kaldığını sözlerine ekledi. “EĞİTİMLE SANATKÂR YETİŞMEZ” Resmin hayatına girişini anlatan Vural, her insanın yaratılırken bazı yeteneklerle doğduğunu belirtti. Vural; “birisine bakarsın fevkalade resim yapar, diğerine bakarsın muhteşem bir sesi vardır. Eğitimini almadan 4-5 yaşındaki çocuk çok iyi resim yapabiliyor çünkü onun yaratılışında bir nüe vardır” dedi. Resmin öğretilebilir olduğunu fakat öğretmek suretiyle sanatkâr yetişmeyeceğini de söyleyen Vural, “alınan eğitim ve öğretim o yeteneğin üzerine bir takviyedir, hızlandırmadır. Ben hiç resmin eğitimini almadım. Lisede resim bölümüne ayrıldık ama daha çok resim alanında ilerlemem kendi çabalarım, merakım ve zevkim ile olmuştur” dedi. İlkokulda resimle tanıştığını söyleyen Tahsin Vural, okulda çoğu zaman resim alanında ilk beşin arasında olduğunu ve yılın sonunda resim sergisi olduğunda sınıfın bir
Hür Kalem1.indd 12
duvarının komple kendisinin resimleriyle dolu olduğunu ifade etti. Ortaokulu kazada okuduğu için resim öğretmeninin olmadığını belirten Vural, resim derslerine matematik, tarih gibi diğer branşlardan öğretmenlerin girdiğini söyledi. Konya lisesine gelince müzik, Almanca dersi ya da resim derslerinin seçmeli olarak yer aldığını anlatan Vural, kendisinin baştan beri neyi seçeceğinin belli olduğunu ve resim bölümünü seçtiğinde ilk yağlı boyayla lisede tanıştığını ifade etti. “3 BÜYÜK SERGİ” İlk sergisini Konya’da 1962 yılının şubat sömestr tatilinde belediyenin evlendirme salonunda açtığını söyleyen Vural, “fazla büyük bir yer değildi. Şimdi düşündüğüm de hem sayısal hem de kalite bakımından pekte yeterli bir çalışma değildi. Sergimde klasik ve soyut resimler vardı. Hatta o zaman bir gazeteci de gelmişti. Benim soyut
resimlere dedi ki, sen bana bunu bedava versen eve götürüp asmam. Niye dedim? Bana deli derler dedi. Peki, nasıl olacak dedim? Nehir olacak, su akacak, ağaçlar olacak, dibinde de bir çoban oturmuş olacak. Kaval da çalacak mı dedim? He ya öyle olacak dedi. Kasap dükkânlarına git orada bulursun dedim. O tip resimleri görmüşsünüzdür çalakalem yapılmış resimlerdir. Benim soyut resimlerimi vaktiyle çalakalem resimlerle kıyaslamışlardır” dedi. İkinci sergisini Konya Kültür müdürlüğünün resim salonunda açtığını söyleyen Vural, üçüncü sergisini ise Eskişehir’de açtı. Eskişehir’de belediye kültür müdürlüğünün salonunda resimlerini sergileyen Vural, Eskişehirli insanların Konya’daki insanlardan daha zevk sahibi olduklarını dile getirdi. Eskişehir ve Konya’daki sergilerine çok gelen olduğunu dile getiren Vural, “İki şehri kıyas-
ladığımda Eskişehir’deki ilgi çok fazlaydı. Yakın çevremden de tespit ettiğim kadarıyla halk klasik resim seviyor ama Eskişehir’de mesela soyut resimleri inceleyen kişiler dikkatimi çok çekti. Hatta belediye başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen üç tane eserimi aldı. Bu durum çok hoşuma gitmişti” ifadelerini kullandı. “BAZEN FIRÇA YÜRÜMEZ” Sergilerinden bu yana bazı rahatsızlıklarından ötürü çalışmalarına sadece üç beş tane resim eklediğini ifade eden Vural, daha çok kışın ve geceleri çalışabildiğini söyledi. Kışın gece diliminin daha uzun olduğunu ve geceleri daha verimli çalışabildiğini belirtti. Vural, “bazı devreler kısa bazı devreler ise daha uzun ara verdim. Tuvalin karşısına geçtiğimde bazen fırça yürümez gitmez. Öyle zamanlarda çalışmanın bir anlamı yoktur” dedi. Eserlerini ticari amaçla yapmadığını belirten Vural, bu sebeple günlerce fırçanın bıraktığı yerde kalabildiğini sözlerine ekledi. “49 METRE KARELİK ATATÜRK POSTERİ” Resme âşık olduğunu ve resmi sanat için icra ettiğini ifade eden Vural, her çalıştığı ortaokul ve lisede binaya asılan Atatürk posterlerini kendisinin yaptığını söyledi. Vural, “her okul binasının dışında bulunan Atatürk posterlerini ben yaptım. En son emekli olduğum Erbil Koru Lisesi’nde 49 metre karelik Atatürk Posterini yaptım. Yaparken, pastel boya, kuru pastel, sulu boya ve yağlı boya kullandım. Hiç unutamadığım eserlerimden birisi bu posterdir” dedi.
23.11.2014 10:51:54
Hür Kalem
13
Kültür Sanat
2015 Avustralya yılı olacak Türkiye ve Avustralya arasında güçlü bir kültür köprüsü kuruluyor. 2015 yılı boyunca Türkiye’de Avustralya tarafından çok sayıda etkinlik düzenlenecek
↘ Melike İŞDAR
A
sında sosyal, kültürel ve tarihsel bir köprü kurulacağının ipuçlarını vermişti.
VİZYONDAKİLER
vustralya, bugüne kadar kültür ve sanat dünyalarına sayısız eser ve yetenek sunmuş oldukça zengin bir coğrafyaya sahip. Avustralya özellikle 1970’ler ve sonrasında çağdaş sanatlar, sinema, müzik, tasarım, gastronomi ve spor alanlarında uluslararası birçok başarıya imza atmıştır. Avustralya’yı genç, heyecanlı ve yenilikçi bir bakış açısıyla yeniden tanıyacağımız 2015 yılı boyunca Türkiye’de çok sayıda etkinlik gerçekleştirilecek. Avustralya eski Başbakanı Gillard’ın 2012 yılında yaptığı bir açıklamayla, 2015’te iki ülke ara-
Hür Kalem1.indd 13
AVUSTRALYA’NIN KÜLTÜR SANAT HAYATI Avustralya hükümeti ve Avustralya Uluslarası Kültür Konseyi (AICC) işbirliği ile 2015 yılında Türkiye’de hayata geçecek olan proje ve yapılacak etkinlikler 2015 yılı boyunca aralıksız devam edecek. Avustralya’nın kültür sanat hayatına popüler bir bakış açısı sunarak daha geniş kitlelere ulaşmayı amaçlayan etkinlikler, ağırlıklı olarak İstanbul ve Ankara’da olmak üzere Bodrum, Mardin, İzmir, Di-
yarbakır, Göreme ve Karadeniz dahil Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde gerçekleşecek. Görsel sanatlar, tasarım, gastronomi, müzik, sinema, sahne sanatları, eğitim, spor ve teknoloji gibi kategoriler altında toplanacak olan bu etkinlikler, Anzak Günü kutlamalarına paralel ancak bağımsız bir atmosferde gerçekleştirilecek. ÖNE ÇIKACAK ETKİNLİKLER Modern dünyanın en hızlı gelişen, dinamik ve genç toplumlarından birine sahip olan Avustralya’nın sunacağı 2015 Türkiye’de Avustralya’nın öne çıkan etkinlikleri arasında; sıra dışı tasarımcı Joost’un Şişhane Park’ta kuracağı sürdürülebilir restoran pro-
Açlık Oyunları : Alaycı Kuş Bölüm 1
Çakallarla Dans : Sıfır Sıkıntı
Susan Collins imzalı Açlık Oyunları serisinin üçüncü halkası olan film, 21 Kasım'da vizyona girmeye hazırlanıyor. Film, Katniss Everdeen, evi 12. Bölge'nin tamamen yıkıma uğradığını öğrendiğinde neler olup bittiğini görebilmek için oraya geri dönmesiyle başlar. Karşılaştığı manzara dehşet vericidir. Katniss gerçekten de protesto hareketinin yüzü olmaya başlar ve bu sorumluluğu bir türlü kabullenemez. Filmin yönetmenliğini, ikinci filmi de yönetmiş olan Francis Lawrence üstlenirken; başrollerde bir kez daha Jennifer Lawrence ve Josh Hutcherson ikilisi yer alıyor.
5 Aralık'ta vizyona girecek olan film, kahramanların ikinci filmde yaşadıkları deney kobaylığı tecrübesinden sonra hayatlarına “denetimli serbestlik” koşulu ile devam etmektedirler. Yönetmenliğini yine Murat Şeker'in üstlendiği serinin üçüncü filminde, çakalların maceraları bu sefer Del Piero Hikmet’in öyküsüyle kaldığı yerden devam ediyor. Devam filminin başrolleri ise ilk iki filmde olduğu gibi Şevket Çoruh, İlker Ayrık, Timur Acar ve Murat Akkoyunlu yer alıyor.
jesi, Greenhouse, tiyatro, dans ve sirk gösterilerini birleştiren hipnotize edici performansıyla Strange Fruit, kıtalar arası kısa film festivali Tropfest, animasyon, projeksiyon, multimedya ve canlı müzik eşliğinde gerçekleşen bol ödüllü kukla gösterisi, The Adventures of Alvin Sputnik: Deep Sea Explorer, İstanbul Film Festivali, Ankara Film Festivali ve SineMardin Film Festivali’nde özel gösterimler, dostluk temalı futbol karşılaşmaları, Avustralyalı sporcuların katılacağı Karadeniz Dağ Bisikleti Şampiyonası, İstanbul Babylon ve Göreme’de yapılacak Avustralya Müzik Festivali, mimarlik atölyeleri ve Microsoft Oyun Projesi gibi projeler yer alıyor.
Deniz Seviyesi
Foxcatcher
7 Kasım'da vizyona girecek olan filmin yönetmenliğini Esra Saydam ve Nisan Dağ üstlendi. Dram türünde yer alan filmin başrollerinde Damla Sönmez, Ahmet Rıfat Şungar ve Jacob Fishelve gibi isimler yer almaktadır. Deniz Seviyesi, 8 sene önce Ayvalık'ı terk etmiş ve Amerika'ya yerleşen bir kadının hikayesini ele almaktadır. Damla karakterine can veren Damla Sönmez, bir gün Türkiye'den aldığı bir haberle geri gelir ve her şeyle yeniden barışabilmek için senelerce sakladığı sırrını ortaya çıkarır.
14 Kasım'da vizyona girecek olan filmde, Mark Schultz ve kardeşi Dave Schultz dünya ve Olimpiyat şampiyonu ABD'li güreşçilerdir. Bir gün paranoyak şizofreni hastası olan John du Pont, Dave'i öldürür. Gerçek hikayeden uyarlanan yarı biyografik filmin yönetmenliğini Bennett Miller üstlenirken, filmin oyuncu kadrosu ise Channing Tatum, Mark Ruffalo ve Steve Carell gibi yıldızlardan oluşuyor.
23.11.2014 10:51:55
14
Hür Kalem
Spor
‘FAYDASIÇOK’ bir dönem başlıyor EREN KARATAŞOĞLU
Ben bu sene Torku Konyaspor Basketbol’un oynadığı oyunu bir yerlerden hatırlıyor gibiyim. Bu oyun geçen sene Cengiz Karadağ yönetimindeki Torku Selçuk Üniversitesi’nin aynısı. Lakin geçen sene de böyle güzel başlayan Konya temsilcisi sonunu çok zorlanarak bitirmişti. Son maçta ligde kalabilmişti. Yine aynı şekilde güzel bir başlangıç yaptık. İyi bir seri yakaladık. Ama geçen sene olduğu gibi 7. haftadan sonra zorlu maçlar serisine girdik ve takım için korkulu günler başladı. Arka arkaya alınan mağlubiyetlerle önce takımın mağlubiyetleri arttı ardından da Cengiz Karadağ istifa etti. Bence Cengiz hoca istifa etmeyip, takımı bu kötü günlerden çıkarabilirdi. Ama o kolay yolu seçti. İstifa etti. Ve takımını ligin 6. haftasında yalnız bıraktı. ***
Bu senede aynısı olur mu dersiniz? Takım yine zorlu maçların olduğu bir seriye giriyor. Ama Aziz Bekir, takımı çok iyi yönetiyor. Eğer Galatasaray maçını izlediyseniz bilirsiniz. Takım saldırıyor ve o koca Galatasaray’ı adeta bir NBA takımı havasında zorluyordu. Hatta son periyotta bir ara fark 20 sayıdan 2 sayıya indi ama Konya temsilcisi bu avantajı iyi değerlendiremedi ve maçın sonunu getiremedi. Zorlu maç serisinden Torku Konyaspor Basketbol en az bir galibiyet alırsa, bence bu sıkıntılı dönemi atlatır ve moral bozmadan yoluna devam eder. Ama bu zorlu serilerin ardından, baş antrenör Aziz Bekir istifa ederse işi iyice zorlaşır Torku Konyaspor’un. Böyle güzel bir şehre böyle güzel bir taraftara bu takımın ligde kalarak güzel bir hediye vermesi gerek. Konyaspor bu sene ligde kaldığı takdirde, seneye daha iyi bir kadro ile bence bu takım Play-Off’lara kalır diye düşünüyorum.
SPORDAKİ BİLİNMEYENLER İşte spordaki bilinmeyen gerçekler; *Rus orta saha oyuncusu Andrey Arshavin modaya oldukça ilgili. Yıldız oyuncu moda üzerine ihtisas yapmış ve 3 adet kitabı var. *Fabio Cannavaro, 1990 yılında İtalya’da gerçekleşen Dünya Kupası’da top toplayıcıydı. Efsane defans, 16 yıl sonra o kupayı kaptan olarak kaldırdı. *Chelsea’nin Çek kalecisi Petr Cech, İngilizce, Portekizce, İspanyolca, Fransızca ve doğal olarak ana dili olan Çekçe’yi akıcı bir şekilde konuşabiliyor. *Futbolda hükmen galibiyet 3-0 iken, basketbolda 2-0’dır. *İlk resmi milli futbol karşılaşması 1872 yılında yapılmıştır. *Futbolda dünya kupasını en çok kazanan ülke 5 kez ile Brezilya’dır. *Patrice Evra’nın 23, Alex Song’un 27 kardeşi vardır. *NBA’de bir maçın ilk yarısında en fazla sayı atma rekoru Lakers’ın süperstarı Kobe Bryant’a aittir. *NBA’de uzun yıllar basketbol oynayan yıldız oyuncu Allen İverson bir dönem hapis yatmıştır. *Ünlü futbolcu Ronaldinho bir zamanlar Gaziantepspor’a önerilmiş ancak kulüp yetkilileri tarafından transfer gerçekleşmemiştir. *NBA’in efsane logosu Jerry West’e aittir. *Türkiye’de 1933 yılında ilk resmi basketbol müsabakaları oynanmaya başlamıştır.
Hür Kalem1.indd 14
↘ Eren KARATAŞOĞLU
T
orku Selçuk Üniversitesi Basketbol kulübünün Haziran ayında yapılan genel kurulundan sonra isminin Torku Konyaspor Basketbol olarak değiştirildiği belirtildi. Genel kuruldan sonra Yunus Derebağ’ın yerine başkanlık koltuğuna oturan Hakan Faydasıçok Hür Kalem’e açıklamalarda bulundu. Faydasıçok yaptığı açıklamada, Torku Konyaspor Basketbol’un başarası için çalışacaklarını ancak ilk hedeflerinin takımı ligde tutmak olduğunu vurguladı. Takımın ismiyle birlikte sarı mavi olan for-
Fotoğraf: Berkay GÖCEKLİ
DEJA-VU!
Haziran ayındaki genel kuruldan sonra Yunus Derebağ görevini eski kulüp başkan yardımcısı Hakan Faydasıçok’a bıraktı. Hür Kalem’e açıklamalarda bulunan Hakan Faydasıçok, Torku Konyaspor Basketbol için ellerinden geleni yapacaklarını vurguladı sezon 100 lira olan kombine biletimiz bu sezon 75 lira. Büyük takımlarda siz bu paraya çok iyi olmayan bir yerden maç izlersiniz. Ama Konya’da bu paraya bütün bir sezon boyunca basketbol maçı izleyebilirsiniz” şeklinde konuştu.
“KAMPÜSTEKİ SALONDA ÖĞRENCİLERİN İLGİSİ FAZLAYDI”
ma renklerinin de yeşil beyaz olarak değiştirilmesine değinen Faydasıçok, “isim ve renk hakkının değiştirilmesi yönetim kararı” dedi.
Kampüsteki salonda Selçuk Üniversitesi öğrencilerinin maçlara daha çok ilgi gösterdiğini dile getiren Hakan Faydasıçok, maç günleri kampüsten yeni salona servis ayarlamayı düşündüklerini vurguladı. Öğrencilerden gelen tepkileri de değerlendiren Faydasıçok, “Selçuk Üniversitesi öğrencileri eski salonumuzdaki maça daha çok geliyorlardı. Yeni salonda oynadığımız maçlarda da öğrencilerimizi oldukça fazla görüyoruz. Fakat yönetim olarak aldığımız karar doğrultusunda bundan sonra maçlarımızı Selçuklu Belediye Salonu’nda oynayacağız. Bütün taraftarlarımızı bu salona bekliyoruz” ifadelerini kullandı.
“TAKIMIMIZ İYİ BİR SAYI ORTALAMASI YAKALADI”
“TAKIMIN ADININ DEĞİŞMESİ YÖNETİMİN KARARI”
Sezona iyi bir başlangıç yaptıklarını belirten Torku Konyaspor Basketbol Başkanı Hakan Faydasıçok, takımın iyi bir sayı ortalaması yakaladığını ifade etti. Her maç 78,3 sayı ortalamasıyla oynadıklarını vurgulayan Faydasıçok, Torku Konyaspor Basketbol’un iç sahada ligdeki en yüksük galibiyet yüzdesine sahip takım olduğunu dile getirdi. Gelen yeni transferler ile birlikte yeni bir takım iskeleti oluşturmayı hedeflediklerini belirten Hakan Faydasıçok, takıma yeni katılan yabancı oyunculardan beklentilerinin yüksek olduğunu söyledi. Faydasıçok, Türk oyuncuların kulüp için maddi fedakârlık yaptıklarının da altını çizdi.
“KONYA’YA BASKETBOLU SEVDİRMEYE ÇALIŞIYORUZ”
Yeni salona taşınmalarını da değerlendiren Hakan Faydasıçok, kampüsteki salondan daha büyük bir salonda oynadıklarını dile getirdi. Sezonun ilk iç saha maçında yaklaşık 3000 kişinin maçı izlediğini vurgulayan Faydasıçok, bu durumun Konya basketbolu için çok büyük başarı olduğunu ifade etti. Konya’ya basketbolu sevdirmeye çalıştıklarını ve bilet konusunda ellerinden gelen fedakârlığı yaptıklarının altını çizen Faydasıçok, bir maç bedeline kombine bilet sattıklarını söyledi. Hakan Faydasıçok,” örnek olarak geçen
yen Faydasıçok, alınan her galibiyetten sonra Hakkı Gökbel’in kendisini arayarak tebrik ettiğini ifade etti. Selçuk Üniversitesi ile tamamen kopmadıklarının altını çizen Faydasıçok, üniversitenin etkinliklerine hala katıldıklarını ve maç biletlerinin satılması konusunda Selçuk Üniversitesi’nden hala çok büyük bir destek gördüklerini ifade etti.
“HEDEFİMİZ LİGDE KALMAK”
Henüz yeni kurulan bir kadro ve iskeleti tam anlamıyla oluşmuş bir takım olmadıklarını söyleyen Hakan Faydasıçok, öncelikli hedeflerinin ligde kalmak olduğunu dile getirdi. Faydasıçok, ligde kalmak için en az 10 galibiyet almaları gerektiğini ifade etti. Burak Selen’in sezon başında Galatasaray Liv Hospital takımıyla oynanan hazırlık maçında sakatlanmasıyla birlikte takımdan 6 ay uzak kalacağını dile getiren Faydasıçok, Burak’ın yerini Alexander Rasic ile doldurmak istediklerini belirtti. Takım olarak hedeflerinin bu seneyi orta sıralarda bitirip, seneye daha iyi hazırlanıp, daha iyi bir kadro kurup önce Play-Off’lara kalmak ardından da Avrupa kupalarına katılmak olduğunu söylen başkan Faydasıçok, Konya halkının ve şehrin Torku Konyaspor Basketbol’a güvenmeleri gerektiğini, güvendikleri takdirde takımın daha başarılı yerlere geleceğine dikkat çekti.
Takımın renklerinin değiştirilmesi konusuna da değinen Hakan Faydasıçok, “Genel kurul sonrası yönetim ile masaya oturduk ve ortak bir karar verdik. Yönetim olarak hem takımın adını hem de renklerini değiştirme konusunda oy birliğiyle böyle bir karar aldık” dedi. Renkler konusunu da değerlendiren başkan Faydasıçok, Konyaspor’un renkleri olan yeşil beyazı tercih ettiklerini belirtti. Renklerin önemini vurgulayan Faydasıçok, çok uzun yıllardan beri Konya ekiplerinin spor dallarında yeşil beyaz olarak temsil edildiğine dikkat çekti. Futboldaki diğer Konya temsilcisi Anadolu Selçukspor’unda renklerinin yeşil beyaz olduğunu söyleyen Faydasıçok, takımın logosunda da ufak değişiklikler yapıldığını dile getirdi. Takımın adının değiştirilmesinden sonra Konyalı vatandaşlardan son derece olumlu geri dönüşler aldıklarının altını çizen Faydasıçok, “İsim değişikliği bizim için hem maddi hem manevi manada artı oldu. Seyirci potansiyelimiz ciddi oranda arttı. Belediyelerimizden olsun, gerekli sivil toplum kuruluşlarından olsun ciddi bir destek var. Artı oldu yani” ifadelerini kullandı.
“SELÇUK ÜNİVERSİTESİ’NDEN TAMAMEN KOPMADIK”
Selçuk Üniversitesi’nden ayrıldıktan sonra bağların tamamen kopmadığını vurgulayan başkan Faydasıçok, Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hakkı Gökbel’in iç sahada oynanan her maça geldiğini belirtti. Rektör Gökbel’in deplasmanda oynadığımız maçlardan sonra kendisini sürekli aradığı söyle-
23.11.2014 10:51:58
Hür Kalem
15
Spor
Nalçacılılar Taraftar Grubu Başkanı İbrahim Apalı:
“Biz seyirci değiliz, taraftarız” ↘ Mehmet ÇALIŞKAN
N
alçacılılar taraftar grubu başkanı İbrahim Apalı Konyaspor’u Hür Kalem’e değerlendirdi. Mesut Bakkal’ın ayrılış sürecinden, Aykut Kocaman’ın gelişine, yeni stadyuma ve passolige dair görüşlerini gazetemize değerlendiren Apalı, Aykut hocanın yerinde ve zamanında geldiğini belirtti. Apalı, her sezon teknik direktör değiştirmenin Konyaspor’ da artık bir gelenek haline geldiğini ifade etti. Nalçacılılar taraftar grubunun 30 yıllık bir mazisinin olduğunu belirten Apalı, kendisinin 20 yıldır bu gruba üye olduğunu vurguladı. 10 yıldır Nalçacılılar taraftar grubuna başkanlık yaptığını söyleyen Apalı, “şu an için 3 bin üyemiz ve yeni bir projemiz var. Eğer bu projeyi uygulamaya geçirebilirsek 10 bine yakın bir üye beklentimiz var” dedi. Yeni projelerinin stadın kuzey üst bölümünü yönetimden almak olduğunu söyleyen Apalı, “Statta bir seyirci bir de taraftar var. Biz seyirci değiliz, taraftarız. Projemizle birlikte 5 bin taraftar ve 5 bin de seyirci bekliyoruz. Eğer bu projeyi hayata sokarsak 3 büyük dediğimiz takımların taraftar grubundan bile fazla bir sayıya ulaşacağız “ diye konuştu. “HER SEZON HOCA DEĞİŞİMİ GELENEK OLDU” Mesut Bakkal’ın ayrılışını ve Aykut Kocaman’ın gelişini değerlendiren İbrahim Apalı, 3 sezonda 4.hocanın geldiğini hatırlatarak, “Konyaspor’ un sezon ortasında hoca değiştirmesi adeta bir gelenek oldu. Kötü gidişatın faturası hep hocaya kesiliyor” dedi. Mesut Bakkal’ın birazda şanssız olduğunu belirten başkan, “Mesut hocanın başında birazda şansızlık vardı. Takımın Djalma, Marica, Hasan Kabze ve Ömer Ali gibi hücum hattında ki önemli oyuncuları sakatlık yaşadı. Bu da Konyaspor’ un ligde en az gol atan takımlarından birisi olmasına sebep oldu” diye konuştu. Bu tür şansızlıkların her takımın başına gelebileceğini belirten Apalı, sakat futbolcularında iyileşmesiyle daha iyi bir takım olacaklarını belirtti. Bu sezon yeni statla birlikte beklentilerin iyice arttığını belirten Apalı, Mesut Bakkal’ın aslında çok ta kötü olmadığını ancak beklen-
tilerin altında kaldığını ifade etti. Aykut Kocaman’ın Mesut Bakkal’dan bir kaç adım önde olduğunu vurgulayan Apalı, “Takımda bir kan, bir hava değişikliği gerekiyordu. Bence yönetim doğru bir zamanda, doğru bir yerde değişiklik yaptı. Bu sezon taraftarın beklentileri
tek hedefimiz UEFA” dedi. Ziraat Türkiye Kupası’nda bir yarı final görmek istediklerini belirten İbrahim Apalı, “Konyaspor gibi köklü bir kulübün henüz Ziraat Türkiye Kupası’nda bir başarısının olmaması utanç verici. Aykut hocaya ilk sezonda bu kadar yüklenmek
ligde kalmak değil daha üst sıralarda yer almak ve şu an ki tablo bunu karşılamıyordu. Bu değişiklikle adeta vites arttırdık ve inşallah sezon sonunda beklentilerimize ulaşacağız” dedi.
yanlış olur ancak önümüzdeki sezon en kötü bir yarı fnal görmek isteriz” şeklinde konuştu.
“BU SEZON PAROLAMIZ AVRUPA” Konyaspor’un sezona yeni bir stat ve yeni transferlerle hızlı bir giriş yaptığını belirten Apalı, “Artık modern ve harika bir stadımız var. Torje, Djalma, Marica gibi kaliteli transferlerde bu işin tuzu biberi oldu. Haliyle taraftarın beklentisi iyice arttı. Artık parolamız Avrupa kupalarına katılmak. Tabi şampiyonlar ligi harika olurdu ama gerçekçi olmak gerekirse bu sezonki
“PASSOLİG’İ YENİ STAT SATTIRIYOR” Passolig’in yeni bir sistem olduğunu söyleyen İbrahim Apalı, diğer takımlar için bu sistemin çok kötü sonuçlar doğurduğunu söyledi. Diğer takımların taraftarının passolige ilgi göstermediğini söyleyen Apalı, “Passolig diğer takımların seyirci sayısını azaltırken Konyaspor’ da tam tersi bir etki yarattı. Konyaspor en çok passolig satan 3. takım. Bunun sebebini insanların yeni stada olan ilgisine bağlıyorum. Yani passoligi yeni stat sattırıyor. Çünkü eski statta çok az seyirci
ortalamasıyla oynuyorduk. Eski statta olsaydık sanırım en az passolig satan takım olurduk” dedi. “HER MAÇ ORTALAMA 13 BİN SEYİRCİ GELİYOR” Yeni stadyumun yerini de değerlendiren Apalı, “Eski stadyum Konya’nın merkezindeydi ancak 2-3 bin seyirci ortalamasıyla oynuyorduk. Şimdi stadyumun yeri değişti. İnsanlar merkeze ulaşabildikleri gibi yeni stadyuma ulaşamıyor olabilirler fakat ortalama 13 bin seyirciyle oynuyoruz. Bu çok büyük bir rakam” diye konuştu. Torku Arena’nın ileriye dönük bir proje olduğunu söyleyen Başkan Apalı, artık Konya’nın merkezinin kaydığını ve bunun şehrin büyümesiyle ilgili olduğunu söyledi. Ulaşımda yaşanan aksaklıklara da değinen Apalı, “Konya’nın en önemli toplu taşıt aracı tramvay, Torku Arena’ya uzak kalıyor. İnsanlar bu yüzden otobüs ve dolmuşlara akın ediyor ancak otobüs ve dolmuşlarında yolcu taşıma kapasitesi belli. Maç günü dolmuşlarda otobüslerde tıklım tıklım oluyor” dedi. Büyükşehir Belediyesine de teşekkür eden Apalı, “belediyemiz sağ olsun, maç günü tek geçiş ücreti ile 2-3 sefer toplu taşıt aracına binme hakkı tanıyor. Tramvay ile gelen vatandaşlarımıza stada kadar gitmesi için ücretsiz otobüs tahsis ediyor. Ayrıca maç çıkışında Konya’nın dört bir ucuna, her mahallesine yine ücretsiz otobüs kaldırıyor” dedi. Henüz Konyaspor’ un 3 büyüklerle maç yapmadığını hatırlatan Apalı, böyle büyük maçlarda 30 binin üstünde bir taraftar beklentilerin olduğunu ve bunu şehrin henüz kaldıramayacağını söyledi. Nalçacıların kurulduğundan bu güne gitmediği hiçbir deplasman kalmadığını söyleyen Apalı, “Kemik dediğimiz bir grup var. Bunlar yağmur, çamur, deplasman demeden her maçta Konyaspor’umuzun yanında olur. Bende böyle bir grubun başkanlığını yaptığım için gurur duyuyorum” diye konuştu. Deplasman maçlarına hayırsever iş adamlarının sayesinde gittiklerini söyleyen Başkan Apalı, Konya halkına böyle insanlar yetiştirdiği için teşekkür ederek herkesi grubuna beklediğini söyledi.
Eğitim sistemimiz sporcu yetiştirmemize izin vermiyor ↘Mehmet ÇALIŞKAN
Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü’nde tenis antrenörlüğü yapan Abdurrahman Kılıç, sporcuların gelişim göstereceği çağda okul ya da spor arasında tercih yapmak zoruda kaldığını söyledi. Sporcuların 13-14 yaşlarına geldiği dönemde bir tercih yapmak zorunda kaldığını ifade eden Kılıç, “Ailelerinin, çocuklarının tenisten para kazanacaklarına inanmamaları işimizi zorlaştırıyor” dedi
Hür Kalem1.indd 15
2010
yılından beri Konya’da tenis antrenörlüğü yaptığını ifade eden Kılıç, Konya’nın ve Türkiye’nin son 2-3 yılda tenis sporunun tanıtımı anlamında önemli mesafe kat ettiğini söyledi. Göreve ilk başladığında 8090 civarında sporcusunun olduğunu belirten Kılıç, ilk yıllarda tek tek bütün okulları dolaşarak öğrencileri bilgilendirdiklerini ifade etti. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın sayesinde ücretsiz eğitim ve servis hizmetleri verdiklerini aktaran Abdurrahman Kılıç, “Artık sporcu bulmak gibi bir problemle karşılaşmıyoruz. Bu sezon 600 civarında öğrenciye ulaştık. Hatta öyle ki bu yaz aşırı yo ğ u n l u k t a n dolayı kayıtları durdurduk. Bu gelişmeler bize gerçekten önemli ve olumlu mesajlar veriyor. Şu an Konya’da tenis branşında sadece Konya Tenis ve Dağcılık Kulübü var, öğrenci sayısının artmasıyla kulüpler ve yatırım da artacaktır” diye konuştu. “DÜNYADA TENİSİNDE 14 YAŞA KADAR ÖNEMLİ BİR YERDEYİZ” Teniste yaş aralığının çok önemli olduğunu söyleyen Abdurrahman Kılıç, bunun nedeninin fiziksel farklılıklar olduğunu belirtti. Teniste boy, kilo gibi etmenlerin hayati öneme sahip
olduğunu ifade eden Kılıç, “14 yaş grubuna kadar uluslararası turnuvalarda birincilik dâhil çok önemli başarılarımız var. Bu yaş grubuna kadar dünya tenisinde söz sahibi olan ülkelerden biriyiz. Ancak bu yaş grubundan sonra herhangi bir başarıya ulaşamıyoruz” diye konuştu. Bu istatistiğin tesadüf olamayacağını aktaran Kılıç, bunun sebebinin eğitim sistemimiz olduğunu dile getirdi. Sporcular için en önemli yaş grubunun 14 -
edin. Benim öğrencim ikisini de mağlup ederek dünya şampiyonu oluyor. Ancak 10 yıl sonra bu iki isim dünya çapında nam salmışken benim öğrencim ya üniversite öğrencisi oluyor ya da bir işsiz. Bu kesinlikle tesadüfle ya da kaderle açıklanamaz” dedi.
15 yaş olduğunu aktaran Kılıç, sporcuların tam da bu yaşlarda eğitim hayatı için çok önemli olan sınavlara tabi tutulduğunu beyan etti. Aslında tüm sporlarda alt yaş grubunda çok başarılı olduklarını ancak bunu ileriye taşıyamadıklarını belirten Kılıç, “Bunu şöyle düşünün, günümüzün en önemli tenisçilerinden Rafael Nadal’ı, Sharapova’yı 14 yaşında hayal
ve n ve deneyim kazandırdığını söyledi. Geçtiğimiz sene Antalya’da düzenlenen uluslararası bir turnuvada 9 yaşındaki bir öğrencisinin 9 - 10 yaş grubunda birincilik kazandığını belirten Kılıç, aynı öğrencinin bu sene düzenlenen Türkiye Minik Tenisçiler turnuvasında da birincilik elde ettiğini söyledi. 14’lü yaşlara geldiğinde bu öğrenciyi de kaybet-
“ULUSAL VE ULUSLARARASI BAŞARILARIMIZ VAR” Öğrencilerinin ulusal ve uluslararası turnuvalara katıldığını belirten Kılıç, bu tür turnuvaların sporculara özgü-
mek istemediğini belirten Abdurrahman Kılıç,”Bunun için ailesi ile özel görüşmeler yaptım. Öğrencim teniste gerçekten çok yetenekli ve başarılı. Tenis oynarken de ne kadar mutlu olduğunu anlayabiliyorum. Dünya çapında bir tenisçi yetiştireceksek mutlaka bu yetenekleri değerlendirmemiz lazım” diye konuştu. “ÇOCUKLAR TENİS’E TV SAYESİNDE YÖNELİYOR” Çocukların tenise yönelmesindeki en önemli etkenin televizyon olduğunu söyleyen Kılıç, “Çocuklar tenisle televizyon sayesinde tanışıyorlar. Tenis göze hoş gelen bir spordur. Devletin desteğiyle kurslarımız da ücretsiz ve servis hizmeti de verince a i l e l e rd e razı oluyor” diye konuştu. Tenise duyulan ilginin bir diğer etmeninin ise teniste rakiple herhangi bir fiziksel müdahalenin olmaması olduğunu söyleyen Kılıç, “Tenis mücadeleye dayalı bir oyun olsa da fiziksel bir müdahale söz konusu değil. Yani bu sporda rakibinizin sizi gelip sakatlaması mümkün değil. Ebeveynler bu yüzden tenise çok sıcak bakıyor” dedi. Her çocuğun muhakkak bir sporla uğraşması gerektiğini söyleyen Kılıç, “Veliler sporu yalnızca para kazanma aracı olarak görmesinler” diyerek sözlerini tamamladı.
23.11.2014 10:52:00
Peygamberler şehri: Şanlıurfa ↘Serdar KUTLUOĞLU
K
onya’dan yola çıktık Şanlıurfa’ya gitmek için. İki şehir arası yaklaşık 700 km. Şanlıurfa’ya indiğimizde sabah saatleriydi. Bizi ilk karşılayan beklediğimiz gibi eski, iki katlı, çatısız evlerle sıralanmış tepeler değildi. Aslında bizi karşılayan gelişmiş bir şehir görünümüydü. Biraz şaşkınlıktan sonra öğrendik ki eski yerleşim yeri aynen korunmuş etrafı yeni ve modern yerleşim birimleri ile çevrilmiş. Şanlıurfa bilindiği üzere peygamberler şehridir. Burada peygamberlerle ilgili çeşitli rivayetler var. Efsanelere göre; Âdem ile Havva’nın yeryüzüne ayak bastıkları ilk topraklar, Harran ovasıdır. İlk çift, burada sürülmüş, İbrahim Peygamber burada doğmuş, putları kırmış ve ateşe atılmıştır. Eyyüb Peygamber, hastalığına burada sabır göstermiş ve vefat edince, bu topraklara gömülmüştür. Hz. İsa’nın kutsal mendili, burada muhafaza edilmiştir. Hz. Davut, burada yaşamış, Hz. Şuayp, Şanlıurfa yakınlarındaki Şuayp Şehrini kurmuştur. Hz. Musa ise, Soğmatar Şehrinde yaşamıştır. Bunlardan dolayı; Şanlıurfa’ya Peygamberler Şehri de denir. Şanlıurfa’nın tarihi de epey eskidir. Öyleki 12 bin yıl öncesinden yerleşim birimi ve mabet kalıntıları var. Kent, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış. Şehrin her köşesinde bu uygarlıklardan bir iz bulmak mümkündür. En son Osmanlı medeniyetinden sonra 1920 yılında Fransız işgalinden kurtularak bağımsızlığına kavuşmuştur. GENEL ÖZELLİKLER Mezopotamya’nın en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Şanlıurfa, su kaynaklarına yakın olması ve ticaret yolları üzerinde bulunmasından dolayı, tarih boyunca stratejik bir öneme sahip olmuştur. Kentin,
ve bunların ne olduğunu merak edeceksiniz. Evet, kaleye gidelim. Günümüzde, kentin ortasında kalan, Halil-ür Rahman ve Aynzeliha göllerinin güneyindeki tepe üzerinde kuruludur. Doğu, batı ve güney yanları, kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrilidir. Kuzey tarafı ise, sarp kayalıktır. Hz. İbrahim, Nemrut tarafından bu tepeden ateşe atılmıştır. İç kale: Kale’nin Roma imparatorluğu zamanında, MÖ.4-5’nci yüzyıllarda Şanlıurfa’da hüküm süren, Abgarlar döneminde yapıldığı tahmin ediliyor. Damlacık dağının güney eteğinde, yüksek bir düzlük üzerinde ve yuvarlak planlı olarak yapılmış. Düzgün kesilmiş kalker taşından yapılmış olan kalenin, doğu, batı ve güney tarafları, kayadan oyma derin hendeklerle çevrili. Kuzey tarafı ise, sarp kayalıktır. Kalenin içine, batıya açılan kapıdan giriliyor. Dağın içinden, kayaya oyulmuş basamaklı kaleye çıkan yol, son yıllarda bulunmuş ve temizlenerek ziyarete açılmış. Kale içinde, bugün yalnızca iki sütun ayakta kalmış. Kale üzerindeki korint başlıklı bu iki sütundan, doğuda olanının kente bakan kuzey cephesindeki Süryanice olan kitabede: “Ben Eftuhayım, güneşin oğluyum. Bu sütunlar ve üzerindeki heykeli, kral Mano’nun kızı Shalmet için yaptırdım.” yazılıdır. Kral Mano, MS.240242 yıllarında hüküm sürmüştür. Kitabede belirtilen heykel, bugün yerinde bulunmamaktadır. Kale’de, Roma devrinden başlamak üzere, Bizans ve İslami devirlere ait, temel halinde çok sayıda yapı kalıntısı bulunmaktadır. Ancak, burada ayrıntılı arkeolojik kazı çalışmaları yapılmamıştır. Kalede, bir kıl çadırda, günübirlik tesis oluşturulmuş. Dış Kale (Surlar): Kale’nin dış surları, dikdörtgen şeklinde olup, çevresi 4 km kadardır. Surların, MS.812 yılında Hıristiyanların Arap akınlarına karşı kenti korumak amacıyla yaptırdıkları bilinmektedir. Şanlıurfa Surlarında; Harran Kapısı, Bey Kapısı’na ait Mahmutoğlu Kulesi, yer yer bazı duvar ve burç kalıntıları, günümüze kadar ulaşabilmiştir. Ancak, büyük ölçüde yıkıntı halindedir. ‘BALIKLIGÖL’ Şanlıurfa denilince Balıklıgöl, Balıklıgöl denilince Şanlıurfa akla gelir. Diğer adı: Halil-ül Rahman Gölü. Dünyada eşi benzeri bulunmayan kocaman bir akvaryum. Anlamı çok büyüktür. Üç dininde atası sayılan, Hz. İbrahim’in ateşe düştüğü yerdir.
11 bin yıllık tarihi bir geçmişi vardır. Merkeze bağlı Örencik Köyü sınırları içinde yer alan Göbekli Tepe’de yapılan kazılarda ele geçen buluntular, bu tarihi geçmişi kanıtlamaktadır. Şanlıurfa; bugün de, mimari dokusunun zenginliğiyle, Anadolu’nun önde gelen illeri arasında yer almakta ve bu özelliğinden dolayı “Müze Şehir” adıyla da tanınmaktadır. İl merkezinde, Kültür Bakanlığınca tescil edilmiş; 180 tarihi ev, 32 cami ve mescit, 5 kilise, 7 medrese, 9 han, 8 hamam, 8 kapalı çarşı, 6 köprü, 13 çeşme, 2 sebil, 1 su kemeri, 2 anıt, şehir surları ve iç kale bulunmaktadır. Gezilecek Yerler ŞANLIURFA KALESİ’ Uzaktan baktığınızda, gayet heybetli bir görünümü var. Ayrıca, iki uzun sütun parçasını görecek
Hür Kalem1.indd 16
‘HALİL-ÜL RAHMAN CAMİİ’ Halil-ül Rahman Gölünün güneybatı köşesinde bulunmaktadır. Medrese, mezarlık ve Hz. İbrahim’in ateşe atıldığında düştüğü yerdeki makamdan oluşan bir külliyeden ibarettir. Cami; Melik Eşref emriyle, 1225 yılında yaptırılmıştır. Caminin yapımından önce, aynı yerde 504 yılında, Bizans döneminde yaptırılan Meryem Ana Kilisesinin bulunduğu öğrenilmiştir. Minare süslemeleri ve şerefedeki sütunların akantüs yapraklı başlıkları, Bizans devri süsleme özelliklerini yansıtmakta ve minarenin 504 tarihli Meryem Ana Kilisesinin çan kulesi olabileceği ihtimali akla gelmektedir. Caminin doğusundaki harim kapısı üzerinde bulunan kitabede: “Peygamberlerin atası Halil-ül Rahman’ın makamı olan bu cami, 1225 yılında yapılmıştır.” yazılıdır. Caminin batısına bitişik makam kısmının kapısı üzerindeki 1871 tarihli kitabede: “Hz.
İbrahim’in ateşe atılması ile ilgili ayet-i kerime yazılıdır.” Eyyubiler döneminde inşa edilen cami, 1810 yılında, temelden başlanarak önemli değişiklikler geçirmiştir. ‘HZ. İBRAHİM’İN DOĞDUĞU RİVAYET EDİLEN
MAĞARA Şehir merkezinde, Mevlid-i Halil Camii yanındadır. Şanlıurfa’nın en çok turist çeken ve Dergâh da denilen bu mağaranın yakınında; mescit, hücre ve havuzlarla birlikte, küçük bir camii ve önünde havuzlu avlusu bulunmaktadır. Burada, Hz. Muhammed’in sakalından bir teli saklanmaktadır. Ayrıca; Hz. İbrahim’in doğduğu mağara içinde bulunan su, ziyaretliler tarafından ve özellikle yerli halk tarafından şifalı olduğu düşüncesiyle içilmekte ve hatta şişelere doldurulup götürülmektedir. Dergâh, dini turizm potansiyeli açısından önemlidir. Mağara, zaman içinde yapılan düzenlemeyle, Mevlid-i Halil Camii avlusu içine alınmıştır. İçinde, su da olan mağaranın, sinir ve ruh hastalarına iyi geldiği de öne sürülmektedir. Bir kapıdan bu mağaraya girmek mümkündür. Buraya girdiğinizde mağara içinde bir su kaynağı göreceksiniz. Buraya zincirlerle bağlı su kapları ile akan çeşmeden su içebilirsiniz. Ama diğer çeşmede olduğu gibi burada da herkes tarafından kullanılan kupalar var. ‘EYYÜP PEYGAMBER MAĞARASI VE KUYUSU Sabır Peygamberi Hz.Eyyüp’ün hastalık çektiği mağara ve kutsal suyundan yıkanarak şifa bulduğu kuyu, Urfa şehir merkezinin Eyyüp Peygamber semtinde bulunuyor. Şanlıurfa’nın bilinen adak yerlerinden biridir. Eyyüp Peygamber, bu mağarada, 7 yıl şiddetli bir hastalık çekmiştir. MS.460 yılında Piskopos Nona tarafından, Eyyüp Peygamber kuyusunun, cüzamlı hastaları iyileştirdiğinin keşfedilmesi üzerine, hastalar, bu kuyunun suyu ile yıkatılarak sağlıklarına kavuşturulmuşlardır. Bu kuyunun batısında, kayalara oyulmuş ve Hamam diye anılan bir mekânın bulunması da; buranın bir tedavi merkezi olduğunu
anlatmaktadır. Hz. İsa’nın Urfa Kralına gönderdiği mucizevî mendili, bir hırsız tarafından çalınarak Eyyüp Peygamber kuyusuna atılmıştır. Bu olay, 1145 yılında, Urfa’yı alan İslam Komutanı İmadeddin Zengi’ye, Süryani Kilisesinin reisi Basil Bar Şumana tarafından, şöyle anlatılır.” Urfa’yı ziyarete gelenlerden birisi, Hz.
İsa’nın mendilini çalar ve cebine koyar. Kosmas Manastırında geceleyen ziyaretçinin cebindeki bu mendil, karanlıkta ışık ve nur saçmaya başlar. Yanmaktan korkan hırsız, mendili Eyyüp Peygamber kuyusuna atar. Kuyudan, güneş misali bir ışık çıkar, kuyunun içini-dışını aydınlatır. Böylece, mendil bulunarak kuyudan çıkarılır ve manastırdaki yerine iade edilir.” ‘BEDESTEN (KAPALI ÇARŞI)’ Gümrük Hanın güneyine bitişik, bir çarşıdır. Bu çarşıda, mahalli kadın ve erkek giysileri, yaşmak, puşu gibi başörtüleri satılmaktadır. ‘NE YENİR?’ Kent mutfağı oldukça zengin ve lezzetlidir. Şanlıurfa geleneksel mutfak kültürünün yanı sıra Halil İbrahim Sofrasıyla da ünlüdür. Yerel halk yemeğini paylaşmayı çok sever. Bu durum İbrahim Peygamber’in misafirsiz sofraya oturmamasının meydana getirdiği bir gelenektir. Şanlıurfa Türkiye’de kebapları ile de ünlü bir kenttir. Etli kebap, kemeli kebap, tike kebabı, kazan kebabı, tas kebap, Urfa kebabı, balcanlı kebap şehrin zengin kebap menüsü örnekleridir. Kebapların yanında servis edilen ve bir salata türü olan Bostana da yine Urfa mutfağının ünlü lezzetleri arasında yer alır. Yoğurt çorbası, hamurlu, pit pit, sarı çorba, çağla aşı, ağzı yumuk, arpa lebeni, aya köfte, ciğer kebabı, çiğ köfte, çömlek, dolmalı köfte, renkli kebap, domatesli bulgur pilavı, duvaklı pilav, elma aşı, haşhaş kebabı, içli köfte, kabak oturtma, kadayıf tatlısı, mercimekli köfte, patates kebabı, patlıcan kebabı, pırpırım kavurma ve fazlası yerel mutfak kültürünün zenginliğine zenginlik katan yemeklerdir.
23.11.2014 10:52:02