02
RÖPORTAJ
RÖPORTAJ
EKONOMİ SPİKERİ: CEM SEYMEN
ŞAİR/YAZAR: YAVUZ BÜLENT BAKİLER
04
Hür Kalem Sayı:2
©
15
SPOR TORKU KONYASPOR FUTBOLCUSU: MEHMET USLU
741 YILLIK ÖZLEM, MEVLANA
Halkın hür sesi
KSO’dan görkemli bir gece H
z. Mevlana’nın 741. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri Şeb-i Arus programı 7-17 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirildi. Öğretileri ile tüm dünyada ilgi uyandıran düşünce adamı, Türk ve İslam âleminin en büyük mutasavvıflardan Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin hayata gözlerini yumduğu gece olan ‘’Şeb-i Arus’’un yıl dönümü 7-17 Aralık tarihlerinde düzenlendi. Etkinliklerin son gününde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’da bir araya geldi. Yaklaşık 10 bin kişinin izlediği programda Devlet Sanatçısı Ahmet Özhan yönetimindeki Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu, Türk Tasavvuf Müziği konseri verdi. Konserden sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu üyeleri sema töreni gerçekleştirdi. KÜLTÜR/SANAT/ 10
JPEG GIDIYOR BPG GELIYOR
K
onya Sanayi Odası (KSO), kuruluşunun 40’ıncı yılını görkemli bir Sanayi Gecesiyle kutladı. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık ve TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun da katıldığı gecede KSO’nun 40 yıllık üyelerine, önceki dönem meclis başkanları ve yönetim kurulu başkanlarına plaket verildi. Yoğun katılımla gerçekleşen Konya Sanayi Gecesi, Sanayi Odası Başkanı, TOBB Yönetim Kurulu Üyesi Memiş Kütükcü’nün açılış konuşmasıyla başladı. Başkan Kütükcü, konuşmasında Konyalı sanayicilerden Türkiye’nin kahramanları diye bahsetti. Kütükcü, “Konya iş dünyası olarak, ay yıldızlı bayrağı daha yükseklerde dalgalandırmak için 7 gün 24 saat çalışacağız. Bu ülkeyi yeniden karanlık vadilere çekmek isteyenlere inat, Yeni Türkiye’yi birlikte inşa edeceğiz. Devler gibi eserler bırakmak için karıncalar gibi çalışacağız” şeklinde konuştu. Geceye katılan Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık “Konya kadar üretim iştahı olan bir başka il daha yok. Konya sadece geleceğin Türkiye’si için değil, bölgemiz için yıldız şehirlerinden bir tanesi” dedi.
KONYA’DA YILDIZ YAĞMURU
“40’INCI YIL COŞKUSUNU PAYLAŞMAKTAN MUTLUYUM” Yerli otomobil ile ilgili konuşan Bakan Fikri Işık, “Yerli otomobille ilgili biz Türkiye olarak pek çok treni kaçırmış bir milletiz. 1930’larda uçak yapmaya başlamış, 1940’larda zamanın iktidarının bu adam başımıza bela olur diye Nuri Demirağ’ı batırmasını biliyoruz. Devrim otomobili de yine hazin bir şekilde sona erdi. Bugün Türkiye’yi Güney Kore ile kıyaslayanlar var. Yeni bir fırsatı kaçırmak istemiyoruz. 2020’den önce yerli hibrid bir aracı yola çıkartacağız. Bunu babayiğit veya babayiğitlerin bir araya geldiği, konsorsiyum üretecek. Biz onların yolunu açacağız. Bu memleketin evladı olarak bir Türk markasını dünyanın yollarına çıkaralım, biz de varız diyelim inşallah” diye konuştu. Bakan Işık, 40. yıl coşkusunu paylaşmaktan duyduğu mutluluğu da ifade etti. “YERLİ OTOMOBİLDE BABAYİĞİDİN KONYA’DAN ÇIKACAĞINA İNANIYORUM” TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ise, “Bugün itibariyle Konya’mız Türkiye’nin kıskanılacak bir noktasına geldi. Bugünkü tabloya baktığımız zaman Türkiye’nin yönetiminde kim var. Bir Konyalı Başbakanımız var. İçimizden gelen birisi. Anadolu insanı ve Türkiye olarak bundan başka ne isteyebiliriz. 10
yıl önce Türkiye’nin en büyük 1000 firması arasında toplam 13 Konyalı firma vardı. Bugün itibariyle 25 tane firmamız ilk 1000 büyük firma arasına girmiş. Yerli otomobilde babayiğidin Konya’dan çıkacağına inanıyorum. Çünkü Konya’da bu konuda çok gelişmiş bir yan sanayi var. İnşallah Konya babayiğidini de çıkartacaktır. Konya Organize Sanayi Bölgesi’nde 105 tane yeni fabrika yükseliyor. İşte Konya sanayisi bir hamle daha yapmıştır. Allah onlardan razı olsun” dedi. Hisarcıklıoğlu, ayrıca tahıl ambarı olarak Konya’nın artık sanayileştiğini, Konya’daki odaların da bu süreçte çok önemli katkıları olduğunu anlattı. “BU ÜLKEYİ YENİDEN KARANLIK VADİLERE ÇEKMEK İSTEYENLERE İNAT” Konya Sanayi Odası Başkanı Memiş Kütükcü, Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşması için çok çalışacaklarını vurguladı. Kütükcü, “Konya iş dünyası olarak, ay yıldızlı bayrağı daha yükseklerde dalgalandırmak için 7 gün 24 saat çalışacağız. Bu ülkeyi yeniden karanlık vadilere çekmek isteyenlere inat, Yeni Türkiye’yi birlikte inşa edeceğiz. Devler gibi eserler bırakmak için karıncalar gibi çalışacağız. Türkiye’ye bir söz verdik; 2023’te 15 milyar dolar ihracat yapacağız dedik. Yapacağız Allah’ın izniyle” şeklinde konuştu.
Y
aygın olarak kullanılan ve yüksek çözünürlüklü olmasına karşın az yer kaplayan JPEG resim formatına BPG isimli yeni bir rakip geldi. Yıllardır internette kullanılan resim formatı JPEG (Joint Photographic Experts Group), günümüzde de GIF, BMP ve PNG’nin önünde yer alıyor. Bu hegemonyayı değiştirebilecek bir dosya formatı da FFmpeg ve QEMU’nun geliştiricisi Fransız programcı Fabrice Bellard tarafından yayınlandı. BPG formatı, dosya büyüklüğü olarak JPEG’den daha fazla yer kaplıyor; fakat kalite açısından da ondan birkaç adım önde bir görsellik sunuyor. TEKNOLOJİ/ 13
S
por Toto Süper Lig’in 12. ve 13. haftasında Konya Torku Arena’da 3 maç oynandı. 5 ayrı takımın mücadele verdiği bu karşılaşmalarda dünyaca ünlü yıldızlar Konya’da ter döktü. Aralarında Wesley Sneijder, Demba Ba, Oscar Cardozo gibi dünyaca ünlü yıldızların da bulunduğu 90 futbolcu Torku Arena’nın çimlerine ayakbastı. Süper Lig’in en pahalı takımı olan Galatasaray’ın da aralarında bulunduğu bu 5 takımın toplam bonservis bedeli ise 389,73 milyon Euro. SPOR/ 15
Hür Kalem Öğrenci Uygulama Gazetesi
hurkalem@gmail.com
2
Hür Kalem
Ekonomi
“Konya, sanayi şehri olma yolunda” METİN KÖSE
Konya Sanayi Odası
40.Yılını Kutladı
K
onya bir tahıl ambarı mıdır yoksa sanayi şehri mi? Tartışması yapılırken Konya’ya değer katan Konya Sanayi Odası(KSO) görkemli bir geceyle 40. Yılını kutladı. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık ve TOBB Başkanı M.Rifat Hisarcıklıoğlu’nun katılımı Konya’nın kalitesinin bir göstergesiydi aslında. Konya Sanayi Odası Başkanı, TOBB Yönetim Kurulu Üyesi Memiş Kütükçü’nün fevkalede özenle yaptığı konuşma da 40 yılın bir özetini içeriyordu. Başkan Kütükçü’nün ifadelerine göre KSO çok önemli bir yere gelmiş… 1602 aktif üyeli Konya Sanayisi 9 Organize Sanayi Bölgesi ve 14 Özel Sanayi Sitesiyle birçok insana iş imkanı sağlamış. Konya, sanayi çalışanları sayesinde dış ticaret fazlası veren nadir bir il olmuştur. İşsizlik oranı en düşük ikinci il olmuştur. Yine sanayicilerin gayretiyle ihracat 15 yılda 16 kat artmış. En önemlisi de ihracatın yüzde 70’ini sanayi ürünleri oluşturmuş… Yıllardır tahıl ambarı diye anılan bir il artık sanayide de öncü hale gelmiş. Konya Sanayi Odası’nın bu başarılarda emeği çok. Çok önemli işlere imza atıyorlar. Yeni Türkiye yolunda güçlü adımlarla ilerliyorlar. Sanayi alanında Türkiye’nin ilk otomotiv yan sanayisi, iş kümesini hayata geçirmiştir. Yine Başbakan’ın çok önemsediği Tübitak Destekli İlk Bilim Merkezi’nin Konya’ya kazandırılmasının öncüsü Konya Sanayi Odası’dır. Yine ülkenin bölgesel nitelikteki ilk inovasyon merkezi ‘İnnopark’ı hayata geçiren KSO’dur. TOBB’un küresel vizyonuyla hareket ederek, Konya sanayicisine beş yıldızlı hizmet sunan, Türkiye’nin tam puanla akredite olan tek sanayi odası olma özelliğine sahiptir KSO. Bence en önemlisi, kırk yıllık üyelerini, eski oda başkanlarını ve meclis başkanlarını unutmayarak ahd-e vefa örneği gösteren bir KSO var. Şehri her zaman kucaklayan, Konya için önemli her organizasyonu karşılıksız destekleyen bir KSO var. Ne için olursa olsun kapıyı çalan herkesin gönlünü hoş tutmaya çalışan bir KSO var. 40. Yıl gecesinin kutlandığı Cuma gecesi çok önemliydi. Sanayi şehrinin adım adım ilerlemesine tanıklık etmek beni çok heyecanlandırdı doğrusu. Konya halkına bu gururu yaşatan Konya Sanayicisine, Konya Sanayi Odası Başkanı Memiş Kütükçü’ye, Konya Sanayi Odası Meclis Başkanı Tahir Şahin’e teşekkür edilmeli… Her şeye rağmen Konya Sanayisi her zaman en iyiye, en ileriye doğru emin adımlarla ilerleyecektir. Kısaca, artık sadece tahıl ambarı değil, mükemmel bir sanayi şehri…
Metin Köaw
↘
Eren KARATAŞOĞLU
CNN
Türk Ekonomi Spikeri Cem Seymen, Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşundan yedi tanesinin Konya’da bulunduğunu belirterek, “Dış ticaret rakamları da Konya’nın sanayi şehri olma yolunda ilerlediğini gösteriyor. Bir tarım kenti olarak bilinen Konya’nın artık bir sanayi kenti olarak da anılabileceğini sevinerek görüyoruz. Konya'da marka başvuruları da artıyor” dedi. Cem Seymen’le ekonomi haberciliğine başlama öyküsünden, CNN Türk Ekonomi Servisindeki çalışmalarına, Türkiye ekonomisinden Konya ekonomisine kadar pek çok konuyu konuştuk Gazeteciliğe ne zaman başladınız? Ekonomi alanına nasıl yöneldiniz? Gazeteciliğe 2011 yılında başladım. Türkiye’nin sosyal ve ekonomik olarak kabuk değiştirmeye başladığı bir dönemdi. Giderek artan yoksulluk ve toplumsal hareketlerin yoğunlaştığı bir dönemden bahsediyorum. Ekonomi gazeteciliği ilgimi çekti. Gazetecinin görevi gerçeklere ayna tutmaktır. Ekonomi alanında yapabileceğim çok şey olduğunu düşündüm ve CNN Türk Ekonomi servisinde işe başladım. CNN Türk Ekonomi servisine çalışmaya gelenlerde en büyük eksiklikler neler? Bir ekonomi muhabirinde, habercisinde olması gerekenler nelerdir? Ben gençlerin kitap ve gazete okumaya yeterince vakit ayırmadığını düşünüyorum. Türkiye gündemin çok çabuk değiştiği ve oldukça fazla sorunu olan bir ülke. Tarihten gelen sorunlar var. Farklı kimlik ve kültürlerin bir aradığı yaşadığı bir yer burası. Tarihimizi bilmek gerekiyor. Eğitim sistemimiz sorgulamayı ve araştırmayı ön plana almıyor. Bu nedenle objektif bakış açısı gelişmiyor. Çalışmaya gelenlerde çoğu zaman bu eksikliği görebiliyorum. Gazetecilik çok okumayı ve çok araştırma yapmayı gerektiren bir meslek. CNN Türk Ekonomi servisi kadrosunu nasıl oluşturuyor? İşe alımlarda öncelik iletişim fakültesi mezunlarında mı? CNN Türk Ekonomi Servisi çalışma arkadaşlarını seçerken öncelikle çalışma azmine ve yeteneğe bakar. Hevesli olmak ve öğrenmek için çabalamak en önemli kural. Biz çalışanlarımıza özgürce üretim yapabilecekleri bir ortam sağlarız. Çalışma arkadaşlarımızın hangi fakülteden olduğu değil ne kadar özgün fikir üreteceği önemlidir CNN Türk Ekonomi Servisi için. CNN Türk Ekonomi servisinde 24 saat nasıl geçiyor? Neler yapıyorsunuz? Günde ne kadar ekonomi yayını yapıyorsunuz? Muhabirlerimiz haber toplantısında önerilerini dile getirirler. Genellikle sabah 9.30'da gündem için habere çıkarlar. Öğleden sonra gelip haberlerini
izler ve metinlerini yazarlar. Prodüksiyon ekibi de montaj sürecini başlatır. Bizim muhabirlerimiz kendi seslendirmelerini ve montajlarını da yapabilirler. Spikerler günlük haber akışını ve gündemi takip eder ve canlı yayınlarda ülke ve dünya gündemini kendi süzgecinden geçirdikten sonra izleyiciyle paylaşır. Boşa giden tek bir dakika olmaz. Herkes her an değişen gündemi dikkatle takip etmek gibi büyük bir sorumluluk taşır. Türkiye siyasetinin ekonomiye etkileri neler? Siyasilerin açıklamaları ekonomiyi ne derece etkiliyor? Türkiye'de siyaset ve ekonomi iç içedir. Siyasete endeksli olduğu içinde ekonomik parametreler pamuk ipliğine bağlıdır. Herhangi bir siyasinin piyasaların duymak istemeyeceği bir açıklaması bir anda dengeleri sarsabilir. Türk ekonomisinin güven duygusu istenilen düzeyde oluşamadı. Türkiye ‘’Kırılgan Beşli’’ diye tanımlanan grubun içindedir çünkü en ufak bir siyasi gerginlik tüm dengeleri yok edebilir. Güven duygusu siyasetten uzaklaşırsa daha sağlıklı bir ekonomik yapıya kavuşarak büyüme sansımız var. Ekonomi haberciliğinin diğer haber dallarına göre avantajları/dezavantajları nelerdir? Ekonomi haberciliği çok dikkat gerektiren bir dal. Kendine ait bir terminolojisi var. Söylediğimiz her şey bambaşka bir algı yaratabilir. Ekonomi habercisi bunun sorumluluğuyla yayın yapmak zorundadır. Çok büyük bir bilgi birikimi gerektirir. Farklı parametreleri bir araya getirip sentez ortaya koymak zorunda olduğunuz belki de tek meslek. Piyasayı analiz eden kaynaklarınız ne kadar doğru tahminlerde bulunuyor? Türkiye gibi her şeyin bir anda değişmesi mümkün olan ülkelerde uzun vadeli tahminler yapmak zor. Siyasi, toplumsal ve ekonomik gündem birbirini zayıflatacak gelişmeleri barındırabilir. Biz bir İskandinavya ülkesi olsaydık 5 yıl sonrası için bile öngörüde bulunabilirdik. Maalesef bizim ülkemizde böyle bir şey mümkün değil. Ekonomi gazetecileri geleceğe ilişkin rapor ve analizleri okur. Bunlardan kendi dilini yaratır.
İnşaat ve tekstil için parlak bir gelecek yok. Ar-Ge ve teknolojiye dayalı sektörlere yatırım yapmamız gerekiyor. Türkiye ekonomisinin şu andaki durumu nedir? Gelecekteki yeri nasıl olur? Türkiye’de ekonomik büyüme yavaşladı. Buna rağmen enflasyonu kontrol altında tutmak giderek daha da güçleşiyor. Enflasyonla mücadelenin yanı sıra önümüzdeki en az 3 yıllık dönemde cari açığın yarattığı problemler de artmaya devam edecek gibi görünüyor. 2014 için % 6,1 olarak öngörülen cari açığın yılsonunda % 5,7'ye gerileyeceği hedefleniyordu ama bu da mümkün olmayabilir. İşsizlik iki haneli rakamları geçti. En önemlisi % 20'lere dayanan genç işsizliği ekonomimiz için büyük bir tehlike. Yeni istihdam sahaları yaratamıyoruz. Bu yakın gelecekte sosyal sıkıntılara yol açacak. Tarım sektörünün mutlaka desteklenmesi gerekiyor ki şehirlere göç yavaşlasın' Anadolu'da üretim artsın. Türkiye ekonomisi son 2 yılın en düşük büyümesini yasadı. Tarım sektöründeki daralma büyümenin gerilemesinde etkili oldu. Son olarak Konya’nın Türkiye ekonomisindeki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşundan 7 tanesi ve ikinci 500’de 13 tanesi Konya'da bulunuyor. Dış ticaret rakamları da Konya’nın sanayi şehri olma yolunda ilerlediğini gösteriyor. 1 milyar doları aşan bir ihracat var ve bu Türkiye ekonomisi için önemli bir katkı. Bir tarım kenti olarak bilinen Konya’nın artık bir sanayi kenti olarak da anılabileceğini sevinerek görüyoruz. Konya'da marka başvuruları da artıyor. Özellikle güneş enerjisi ve panel üretimi yaparak tarım sektöründe çok büyük başarılara imza atılabilir diye düşünüyorum Mevlana diyarının turizmle de atilim yapacağına inanıyorum.
Hür Kalem
©
Sayı:1
Şu anda Türkiye piyasasına bakarsak, hangi sektörler daha ileride? Türkiye’de şu anda inşaat ve madencilik sektörü ilk sırayı paylaşıyor. Bu sektörler büyümeye katkı yapıyor ama sandığımız kadar değil. Bu sektörler bugün var, yarın yok. Daha da önemlisi sürekliliği olmadığı için istihdama da ancak geçici bir süre olumlu katkı yapabiliyor. Teknoloji ve yüksek teknolojiye dayalı ihracat hedefi oluşturmadığımız ve eğitime yatırım yapmadığımız sürece Türkiye’nin dünyada ilk 10 arasına girmesi mümkün gözükmüyor. Türkiye ekonomisinde önümüzdeki yıllarda hangi sektörlerin yükselişe geçeceğini, hangi sektörlerin biteceğini düşünüyorsunuz?
Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Adına Sahibi METİN KÖSE Genel Yayın Yönetmeni: Öğr. Gör. YASEMİN GÜLŞEN YILMAZ Yayın Danışmanı EREN KARATAŞOĞLU Yazı İşleri Müdürü MUSTAFA KARAKAYA Sayı:2 Basım Tarihi: 15 Ocak 2015 Yayın Türü: Yerel, Süreli
Adres: S.Ü İletişim Fakültesi Kampüs/Konya Tel: 05357969844 e-mail: hürkalem@gmail.com Baskı: Selçuk Üniversitesi Basımevi Tel: 0332 223 37 44 Kampüs/Konya
Halkın hür sesi
Editör Metin KÖSE Editör Yardımcısı Kıvanç UĞUR Sayfa Sorumluları Melike İŞDAR Eren KARATAŞOĞLU Kıvanç UĞUR Hüseyin KILAVUZ Serdar KUTLUOĞLU Mert İZBODAK Burak KARACA Mehmet ÇALIŞKAN Necati KİRİŞ Doğan Burak TUNLU Mustafa KARAKAYA Özlem KALKAN Tasarım-Uygulama Doğan Can ÇELIK Berkay GÖCEKLI Can ARMAĞAN Fotoğraf Berkay GÖCEKLI
Hür Kalem
3
Ekonomi
Konya ekonomisine can verdiler Hz. Mevlana’nın vefatına denk gelen Şeb-i Arus törenleri için her geçen sene daha fazla kişi Konya’ya geliyor. Şebi Arus törenlerinde semazen gösterileri yer alırken bu gösteri için bu sene 15 bin kişi Konya’yı ziyaret etti. Gelen ziyaretçiler tören boyunca harcamalar yaptı ve Konya ekonomisine can verdiler.
↘
Serdar KUTLUOĞLU
“SATIŞLARIMIZ ÇOK ARTTI” Şebi Arus törenleriyle Konya esnafının da yüzü güldü. Törenleri izleyen ziyaretçiler Konya’nın yöresel yemeklerini yemek için restaurantlara akın etti. Özellikle Etliekmek, Fırın Kebabı, Tirit ve Bamya Çorbası yemek isteyen ziyaretçiler Zafer ve Alâeddin’de bulunan lokantaları tercih etti. Şebi Arus’un gelmesiyle işlerinde çok büyük artışların yaşandığını ifade eden işletme sahibi Mehmet Kartal, “İşlerimiz önce ki haftalara nazaran arttı. Bu hafta Şebi Arus törenlerinin olması bizi ve diğer esnaf arkadaşlarımın yüzünü güldürdü. Yurt dışından gelen ziyaretçiler yöresel yemekleri tercih ederlerken yurt içinden gelen ziyaretçiler ise daha lüks yerlere gitmeyi tercih etti” şeklinde konuştu. Akşam saatlerinde işlerinin daha fazla olduğuna dikkati çeken Kartal, en çok tercih edilen yöresel yemeğin Etliekmek olduğunu söyledi. Her sene Şebi Arus törenleri boyunca tam kapasite çalıştıklarını ve çalışanlarına izin vermediklerini ifade eden Mehmet Kartal, işlerden bazı zamanlar bunalmalarına rağmen hizmet etmekten asla vazgeçmediklerinin altını çizdi. OTEL FİYATLARI TAVAN YAPTI Şebi Arus törenleriyle Konya’da ki ekonomik canlılıkta yükseldi. 11 gün süren törenleri izlemeye gelen yerli ve yabancı turistlerin en büyük sıkıntısı ise konaklama oldu. Konaklama için en çok tercih edilen ise oteller oldu. Konya’nın en prestijli otellerinde yer bulunamazken otel fiyatları da ikiye katlandı. Törenlerin gerçekleştirildiği alana yakın olan otellerde de 1 hafta önceden yerler ayırtıldı. Sadece otellerde değil bazı kurumlarında misafirhanelerinde yer bulunamadı. Oteller ve kurumların
misafirhaneleri ise çareyi yatak ve oda kapasitesini artırmakta buldu. YURT DIŞINDAN BÜYÜK KATILIM Bu sene Şebi Arus törenleri için yurt dışından gelen turist sayısı önceki yıllara göre artış gösterdi. Yurt dışından en çok katılım gösteren ülke ise ‘1500 kişiyle İran’ oldu. Yurt dışından gelen turistler ise sadece törenlere değil şehir ekonomisine de önemli katkılar yaptı. Şehir merkezi ve alışveriş merkezlerine yoğun ilgi gösterdi. “YURT İÇİ ZİYARETÇİLER TAKSİ KULLANIYOR” Şebi Arus törenlerinde Konya’ya akın eden ziyaretçilerin sıkıntıları arasında ulaşım problemi de var. Yerli turistlerin ulaşım açısından yabancılara oranla daha fazla sıkıntı yaşadığını belirten taksi şoförü Erol Kamış, yurt dışından gelenlerin tur şirketleri tarafından ulaşımlarının sağlandığını söyledi. Yerli turistlerin taksileri daha çok kullandığını ifade eden Kamış, diğer ulaşım araçlarında zaman kaybetmemek için taksi kullandıklarını belirtti. Mehmet Kamış, “Törenler boyunca taksi esnafı olarak bizler diğer günlerden daha iyi kazanıyoruz. Gelen ziyaretçiler dolmuş veya tramvay yerine bizleri tercih ediyor. Çünkü dolmuş ve tramvaylar hem duraklarda bekliyor hem de daha çabuk doluyor, insanlar binecek yer bulamıyor. İşlerimizden memnunuz” ifadelerini kullandı.
TÜGEB Federasyonu Başkanı Ümit Kara:
"Dershanelerin kapatılması ekonomiye darbe vuracak"
TÜGEB Federasyonu Başkanı Ümit KARA
↘
Hüseyin KILAVUZ
K
ara, Türkiye’nin geçtiği siyasi dar boğaz neticesinde alınan kararın bu sektöre yıllarını vermiş yatırımcılara haksızlık niteliğinde olduğunu söyledi. Sektörde 3 binden fazla kurumun faaliyet gösterdiğini hatırlatan Kara, bu kurumların yaklaşık 100 bin kişiye istihdam sağladığını belirtti. “100 BİN KİŞİ İŞSİZ KALACAK” İşsizlik sorununu çözememiş bir ülke olduğumuzu vurgulayan Kara, 100 bin gibi yüksek bir istihdamın sonlanmasının Türkiye ekonomisi üzerinde oluşturacağı zararlara değindi. Zaten hali hazırda 300 bin-
den fazla öğretmenin atama beklediğini vurgulayan Kara, bunlara yenilerinin eklenmesinin oluşturacağı kargaşadan çekindiğini dile getirdi. Kara, ayrıca bu istihdam boşluğunun doğacak SGK(Sosyal Güvenlik Kurumu) prim ödemeleri açığının da 1 milyar lirayı geçtiğini hatırlattı. Bu açığın yine halkımıza vergi ve ekstra zam olarak yansıyacağını da savundu. Faaliyet gösteren 3 binin üzerindeki dershaneden elde edilen verginin kaybedilmesinin de bu ekonomik sorunlara tuz biber olacağını savundu.
savundu. Dünyanın her yerinde dershanelerin faaliyette olduğuna değinen Kara, devlet okullarındaki eğitimin bu ihtiyacı doğurduğunu açıkladı. Dershanelerin kapatılmasının çok aceleye getirildiğini ifade eden Kara, devlet okullarında eğitim seviyesinin yukarıya çekilmesi ile zaten dershanelerin doğal bir süreçte ortadan kalkabileceğine değindi. Sürecin doğal işleyişine bırakılmayıp devlet müdahalesi ile hızlandırılmasını demokrasiye aykırı ve diktatörce bulduğunu söyledi.
“KARAR TEŞEBBÜS HÜRRİYETİNE AYKIRI” Alınan kararı çok demokratik bulmadığını belirten Kara, kararın teşebbüs hürriyetine aykırı olduğunu
“DERSHANELERİN ÖZEL OKUL OLMASI ÜTOPYA” Dershanelerin özel okul statüsünde eğitime devam
TÜGEB (Türkiye Genç Eğitimciler Birliği) Federasyonu Başkanı ve aynı zamanda Büyük Çınar Dershaneleri Yönetim Kurulu Başkanı olan Ümit Kara dershanelerin kapatılmasını değerlendirdi edeceği söylemlerini gerçekçi bulmadığını dile getiren Kara, dershanelerin özel okul olmasını ütopya olarak değerlendirdi. Dershanelerin özel okul olarak faaliyet gösterecek imkânlara sahip olmadığını ve bu söylemin yatırımcıları avutmak için ortaya atılmış bir söylem olduğunu ifade etti. Ayrıca ülkemizdeki vatandaşların dershaneye gösterdiği ilgiyi özel okula karşı gösterecek maddi güçte olmadığını da savundu. Dershanelerin özel okul olarak faaliyet gösterecek güçte olanlarının dahi Milli Eğitim Bakanlığı’nın kontrolü altında faaliyet göstermekte zorlanacaklarını sözlerine ekledi.
4
Hür Kalem
Röportaj
Şair ve Yazar Yavuz Bülent Bakiler:
“Şiirde mutlaka kafiye olmalı”
Fotoğraf: Berkay GÖCEKLİ
İ
lk şiiri 1953 yılında ‘Türk Sanatı’ dergisinde yayımlanan Yavuz Bülent Bakiler, edebi yaşamında 60 yılı geride bırakmış bir şair ve yazar. Bakiler ile halk ozanlarıyla iç içe geçirdiği çocukluk günlerinden TRT serüvenine, Hisar dergisi yıllarından, şiir anlayışına kadar pek çok konuda söyleştik
↘
Kıvanç UĞUR
Aslen Azerbaycan göçmeni olan bir ailenin çocuğu olarak 1936 yılında Sivas’ta dünyaya geldiniz. İlk ve ortaöğreniminizi Sivas, Gaziantep ve Malatya’da tamamladınız. Bir radyo programında “halk ozanlarına kulak vererek büyüdüm” demiştiniz. O yıllara dair neler anımsıyorsunuz? Sivas, Türkiye’de çok önde gelen şehirlerimizden birisi. Cumhuriyet Üniversitesi’ne mensup arkadaşlarımızın yapmış olduğu araştırmaya göre, dünden bugüne Sivas’ta, bin halk şairi yetişmiştir. Bu çok büyük bir rakamdır. Bana öyle geliyor ki, Türkiye’de başka şehirlerimizin hiçbirinde bin halk şairi, ellerine saz almamışlardır. Sivas’ın toprağından mı, taşından mı, havasından mı bilmiyorum böyle bir damar var orada. Halk şairleri, benim çocukluk yıllarımda sokak sokak dolaşarak üç beş kuruş karşılığında çalıp söylerlerdi. İnsanlar, halk şairlerinden kendi durumları için bir şeyler çalıp söylemelerini isterlerdi. Biz de mahallenin çocukları olarak o halk şairlerinin arkasına takılırdık. Onların çalış ve söyleyişlerine kulak verirdik. Halk şairlerinin vezinli ve kafiyeli söyleyişleri benim dikkatimi çekerdi. Sivas’ta akşam sekizden dokuzdan sonra lambalar sönerdi. Gaz lambası altında otururduk. Babam da her Sivas erkeği gibi geceleri arkadaşlarıyla birlikte geçirirdi. Biz onun dönmesini beklerdik. Bu esnada ben yatağımı, annemin yanına sererdim. Annemin söylediği masalları dinlerdim. Bu masalların içinde türküler de vardı. Bunlardan birisi de “Boş Beşik” masalıdır. Beni her gece çok duygulandırır, ağlatırdı. Başımı yastığın altına sokarak, o kaçırılan çocuğun annesinin babasının feryadına kulak verir. Üzüntüler içinde uykuya dalardım. Çocukluğum böyle marazi bir hassasiyet içinde geçti. 1946–47 yıllarında Ziya Gökalp İlkokulu’nda Sınıf Öğretmenimiz Makbule Yurderi, bir duvar gazetesi çıkarılacağını söyledi. Ben de ilk defa o zaman -sanıyorum beşinci sınıftaydım- şiir yazmaya heveslendim. Oturdum Sivas üzerine bir şiir yazdım. O şiirin şimdi bir kıtası aklımda: “Görünce dağılır başından yasın. Dolar çeşmesinden güğümün tasın. Aman, toprağına dikkatle basın. Zümrüttür çünkü her taşı Sivas’ın.” Bu şiirim duvar gazetesinde yer aldı. Öğretmenim, beni “sınıfın şairi” olarak anmaya başladı.
Peki, ilk şiiriniz ne zaman ve nerede yayımlandı? Lise üçüncü sınıftayken babamın görevi nedeniyle Malatya’daydık. Kız kardeşim bir elektrik kazasında vefat etti. Ben her gün onun mezarı başında ağladım. İçimden geçenleri 1953 yılında, “Bir ölünün mektubu” adıyla yazdım. İstanbul’da o zaman çıkmakta olan “Türk Sanatı” dergisine gönderdim. Derginin sahibi Abidin Mümtaz Kısakürek’ten derginin şairleri arasına kabul edildiğime dair bir mektup geldi. Bu da beni teşvik etti tabii. 61 yıldır şiirle ve nesirle meşgul durumdayım. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunusunuz. TRT’de raportör olarak çalışıp kültür programları yaptınız. Biraz da o yıllardan söz eder misiniz? Benim hayatım çok enteresan. Ben önce Metal İş Federasyonu’nda Eğitim ve Araştırma Müdürü olarak vazife yaptım. Fakat federasyon kuruluş halindeydi. İş güç yoktu. Bu hal, bana çok dokundu. Bu yüzden federasyondan istifa ettim. Beni, Gültekin Samanoğlu, Turgut Özakman’a götürdü. Turgut Özakman, TRT’de Televizyon Daire Başkanı idi. Onun yanında çalışmaya başladım. O sırada Ankara Radyosu’nda ufak tefek kültür programları hazırladım. Bu bir yıl kadar devam etti. Daha sonra TRT için televizyon programı da hazırladım. Daha sonra Sivas’a gittim. Sivas’ta avukatlık yaptım. Daha sonra tekrar Ankara’ya gelerek, bir süre Başbakanlık Toprak Tarım Reformu Müsteşarlığında çalıştım. Şaban Karataş’ın genel müdürlüğü zamanında Ankara Televizyonuna geçtim. Dört yıl Ankara Televizyonunda çalıştım. Beni Yugoslavya’ya televizyon programı için gönderdiler. Gitmeden önce Şaban Bey’e, “Bizim orada 500 yıllık geçmişimiz var. Bununla ilgili televizyon programı yapabilirim” dedim. Şaban Bey, kabul etti. Orada bir haftadan fazla kaldım. Türk eserleri üzerine bir çalışma yaptım. Ankara’ya dönünce “Üsküp’te Türk Eserleri” isimli program hazırladım. Bizim Marksist basın, kıyameti kopardı. İlginçtir, bu program yayınlandıktan sonra Yugoslavya’nın Türkiye Büyükelçisi, televizyona gelerek Şaban Karataş’a teşekkür etti. Yeni programlar yapmam teklif edildi. Böylece o seyahat, benim nesir dünyasına adım atmama vesile oldu. Üsküp’ten Kosova’ya isimli kitabınızın öyküsü bu seyahatle birlikte mi başlıyor? Tamamen öyle. Ben Üsküp’te yaşadığım hadiseleri arkadaşlarıma anlattım. Arkadaşlarım, bunları mutlaka yazmam gerektiğini söyledi. Ben o yıla kadar, oturup birkaç satır bir şey yazmak-
tansa oturup bir kitap okumayı tercih ederdim. Beni ‘Hisar’ dergisinin sahiplerinden olan Mehmet Çınarlı’yı ziyarete gittim. Orada bir oda vardı. Ben odada otururken dışarıdan kapıyı kilitledi. Yugoslavya intibalarını yazmadan beni çıkarmayacağını söyledi. Böylelikle Hisar dergisi serüveni başladı. Bildiğim kadarıyla, Hisar dergisi, 30 yıl yayımlandı. 30 yıl, bir derginin yayın yaşamı için az bir süre olmasa gerek. Hisar dergisi döneminde neler yaşadınız? Benim ilk önce, şiirlerim yayınlandı Hisar dergisinde. Nesir konusunda herhangi bir adım atmam söz konusu değildi. Mehmet Çınarlı, beni yazı yazmam konusunda zorladı. Ben nesir hayatına orada adım attım. Yugoslavya izlenimleri büyük ilgi gördü. Bir zamanlar yazılarını büyük hayranlıkla okuduğum kimseler, “Üsküp’ten Kosova’ya adlı kitabım için “şaheser” nitelemesi yaptılar. Ben, nesir dünyasında da yazmam gerektiğini anladım. “Üsküp’ten Kosova’ya” adlı kitabımı, YÖK, bütün üniversitelerimize tavsiye ettim. O gün bugündür yazıyorum. Yaşadığım müddetçe de bu alanda çalışmalarım devam edecek. Hocam, kültürümüzü oluşturan en önemli unsurlardan birisi dil. Siz dili, “varoluş sebebi” olarak tanımlıyorsunuz. Kelime dağarcığı üzerine de saptamalarınız var. Batı Avrupa ülkelerinde, temel eğitimde, 70 bin kelime verildiğini bizde ise 6 bin dolayında kelime verildiğini belirtiyorsunuz. Bu bağlamda, Türkçenin doğru kullanılması için toplumsal bilinç nasıl oluşturulabilir? Bir milletin meydana gelmesinde çeşitli kültür köklerinin büyük önemi vardır. Milleti meydana getiren kültür değerlerinden birisi sarsıntı geçirirse millet varlığını kaybetmeye başlıyor. Kalabalıkları millet haline getiren kültür değerlerinin başında dil geliyor. Dilimiz, dinimiz, tarih şuurumuz, millet ve bayrak sevgimiz bizi millet şuuru etrafında buluşturuyor. Bu kültür değerleri içinde bana göre en önemlisi dildir. Dille din arasında bir mukayese yapmak durumunda kalsam, ben dil derim. Çünkü dil olmadan, dini anlatmak mümkün değildir. Birtakım mutaassıp arkadaşlar, ben böyle konuşunca dayanamıyorlar. Hayır, birinci derecede dil önemli. Sevgili Peygamberimize, “Din nedir?” diye sorduklarında, “din nasihattir” demiş. Nasihati dille, kelimelerle yaparız. İslam’ın inceliklerini işaret diliyle ortaya koyamayız. Bunu zengin bir dille yaparız. Ben Türkçenin gittikçe kan
kaybettiğini görünce dil konusunda konuşmaya mecbur kaldım. Bu konuda beni suya götürecek susuz getirecek insanlar var. Ama nedense onlar, böyle bir çalışma yapma ihtiyacı duymadılar. Ben, Türkçedeki yanlışlıkları gördüğüm kadarıyla “Sözün Doğrusu” isimli televizyon programında anlattım. Bu program, Türkiye sınırları dışında da çok büyük bir ilgi gördü. Mesela Azerbaycan’a gittiğimde oradaki iki üniversite bana, dil konusundaki çalışmalarımdan dolayı fahri doktora unvanı verdi. Türkiye’de de iki ayrı üniversiteden fahri edebiyat doktoru unvanı aldım. Biz dünya üzerindeki varlığımızı Türkçe ile ayakta tutabiliriz. Kaleme aldığınız şiirler bir hayli duygu yüklü. Şiirlerinizde işlediğiniz duyguları bizzat yaşayarak mı şiir yazıyorsunuz? Elbette. Bütün şiirlerimin bir hikâyesi vardır. Elimi şakağıma dayayarak, bir uydurma hadisenin içine girerek şiir yazmadım. Birtakım hadiseler beni tesir altına aldı. Ben de o hadiselerin tesiri altında kalarak şiirlerimi yazdım. Ben şiir yazacağımda evimizin bir odasına çekilirim. Eşime ve çocuklarıma, “Beni yemeğe bile çağırmayın” derim. O hadiseyi yeniden yaşayarak şiirlerimi yazarım. Son olarak, Yavuz Bülent Bakiler, şiiri nasıl anlamlandırıyor? Şiirin tarifi yok. Bir söz var, galiba Necip Fazıl’a ait. “Arı bal yapar fakat balın tarifini yapamaz” diye. Şair, şiir yazıyorsa yazar ama şiirin nasıl yazıldığını tarif edemez. Şiiri, çok ayrı manalarda ifade edenler var. Şiirin temel malzemesinin dil olduğu doğru. Bazı kimseler, şiirin kelime mimarisi olduğunu söylüyorlar. Ben de o kanaatteyim. Kelimeleri dikkatli seçmek gerekir. Şiirde mutlaka ama mutlaka kafiye olmalıdır. Her kafiyeli söz şiir değildir. Ancak kafiye ve vezin şiirin en önemli özelliklerinden birisidir.
Hür Kalem
5
Röportaj
Eski Savaş Muhabiri Ali Tartanoğlu:
“Londra, Bağdat kadar beni heyecanlandırmazdı”
1
988–89 yıllarında Anadolu Ajansı’nın Bağdat Temsilciliği görevini yürüten eski Diplomasi ve Savaş Muhabiri Ali Tartanoğlu ile Ilıcakların Tercüman’ından İran-Irak Savaşı’na, Baas rejimi gölgesinde gazetecilikten savaş muhabirliğine kadar pek çok konuyu konuştuk. Tartanoğlu, savaş muhabirliğinin bambaşka bir deneyim olduğunu belirterek, “Brüksel veya Londra, beni Bağdat kadar heyecanlandırmazdı” dedi
↘
Kıvanç UĞUR
Üniversite öğrencisiyken ‘Yeni Halkçı’ ve ‘Yeni Konya’ gazetelerinde yazı yazdınız. Mülkiye’den mezun olduktan sonra Bayındırlık Bakanlığı’nda memurluk, Yerel Yönetimler Bakanlığı’nda müfettişlik yaptınız. Ardından 1984 yılında İran Resmi Haber Ajansı’nda çalışmaya başladınız. Bürokratlıktan gazeteciliğe dönüş nasıl oldu? Cumhuriyet’teki arkadaşlarım, Işık Kansu ve Erbil Tuşalp yardım ettiler ajansa girmeme. 30 yıl önceki bir olay, çok da net hatırlamıyorum. Ankara’da Şehit Ersan Caddesi’nin köşesinde, İnönü’nün Pembe Köşkü’nü andıran bir yeşil köşk vardı. İran Büyükelçiliği’nin malıydı o dönemde. Türkiye’de herhangi bir ajansta çalışır gibi çalışıyordum. Türkiye’de olup bitenleri yazıyorduk. Haberlerimiz İran gazetelerine Ankara mahreçli giriyordu. Normal bir ajans haberciliğinden farklılığı yoktu. Humeyni Devrimi’nden dolayı, “Daha çok İslam’la ilgili haber gönderin” falan demiyorlardı. Bizim gazetecilik faaliyetlerimize doğrudan bir müdahale hatırlamıyorum. İran Resmi Haber Ajansı’ndan sonra Tercüman gazetesinde diploması muhabirliği yaptınız. O dönemde Tercüman’ın sahibi Kemal Ilıcak idi. Nasıldı Tercüman’da gazetecilik? Valla, “Türkiye’de gazetecilik nasıldı?” diye sorsak daha doğru olur. Tabii ki, eksiklikler, yanlışlar hiç yoktu denemez. Ama bugünkünden çok daha iyi olduğunu söyleyeceğim. Buna birileri nostalji diyebilir. Hiç umurumda değil. Ayrıca nostalji, ayıp değil. Kuşkusuz, değişim de kaçınılmaz. Ben başladığımda, faks bile yoktu. Şimdi faksın dahi modası geçti. Teleks vardı o dönemde. Haberler, Ankara’dan İstanbul’a, o bildiğin sarı şerit kullanılan, üzerinde vurdukça harfler yerine delikler açılan teleksle geçilirdi. Faks geldiği zaman bayram etmiştik. Bilgisayar falan hak getire. Bütün
bunlara rağmen, son derece keyifli bir serüvendi. Tabii, Tercüman, muhafazakâr sağda yer alan bir gazeteydi. Haberimizin girmesini istediğimiz için, o gazetede yayınlanabilecek haberleri yapmaya çalışıyorduk. Bu durum, diğer gazetelerde çalışan arkadaşlar için de söz konusuydu. Benim gazetemin kullanamayacağı haberi, başka gazetelerdeki arkadaşlarıma gönderirdim. Onlar da aynı şekilde bize gönderirlerdi. Bunların ötesinde çok daha ciddi bir gazetecilik anlayışı vardı. Bugünkü gazetecilik anlayışıyla o günleri kıyaslamak gerekirse ne söylersiniz? Gazetecilik zihniyeti önemli ölçüde değişince, o yıllarda gazetecilik yapanlar ben de dâhil, bilinçli bilinçsiz tasfiye olduk. Ben şahsen, bugünkü gazetecilik anlayışını beğenmiyorum. Gazetecilikte tarafsızlık mümkün değil. Ama bağımsızlık ve objektiflik mümkündür. Benim ideolojik olarak bir tarafım var. Mesela, Hipokrat Yemini eden bir doktor hiçbir ayrım gözetmeksizin herkesi tedavi eder. Adalet Tanrıçası’nın gözü bu nedenle kapalı. Gazetecilikte de aynı şey geçerli. İster solcu olsun, ister sağcı. Solcuysam, solcu iktidarlar; sağcıysam sağcı iktidarlar yanlış yapıyorsa onu da yazmaktır objektiflik. Gazeteciden mutlak tarafsızlık beklemek eşyanın tabiatına aykırı.“Benim adamlarım yanlış yapmaz” anlayışı son derece yanlış. Tercüman gazetesi, sağ iktidarı desteklerken sağ iktidardan nemalandığı için bunu yapmıyordu. Öyle istediği için yapıyordu. Çıkar kaygısıyla bunu yapmıyordu. Mesela o yıllarda Uğur Mumcu ile Nazlı Ilıcak, Ahmet Kabaklı, Ergun Göze arasında polemikler olurdu. Bedii Faik’le de polemikler yaşadı Uğur Mumcu. Ama 1987 yılında ‘Erkekçe’ dergisine verdiği röportajda Bedii Faik, “Kimi doğru dürüst gazeteci sayıyorsun diye sorarlarsa, Uğur Mumcu gelir aklıma” diyordu. Hâlbuki köşelerinde birbirlerine duman attırmış iki gazeteciydi bunlar. O günün gazeteciliğinin böyle tatlı bir yönü vardı. Barika-ı hakikat müsademe-i efkârdan doğar diye bir sözü var eskilerin. Yani, hakikat fikirlerin çarpışmasından doğar. Demokrasi, Uğur Mumcu ile Nazlı Ilıcak’ın aynı gazetede yazması değildir. Demokrasi, Uğur Mumcu’nun, Nazlı Ilıcak’ın, Ahmet Taşgetiren’in, Abdurrahman Dilipak’ın yazacağı ayrı gazetelerin bir arada olması demektir. Anadolu Ajansı’na geçişiniz ve Bağdat Temsilcisi olmanız nasıl gerçekleşti? O sırada Tercüman’da idim. 1985 yılında İslam Konferansı Örgütü’nün Kuveyt’te bir toplantısı vardı. Beni gönderdiler. Bir gün İstanbul’dan not geldi. Yine teleksle yazıyoruz. “Sen rutin yazma,
rutini Anadolu Ajansı’ndan da alıyoruz. Özel haber yaz” dediler. Anadolu Ajansı Genel Müdürü Hüsamettin Çelebi idi. Çalışmalarım onun dikkatini çekmiş. Dönerken uçakta bana Anadolu Ajansı’na gelmemi önerdi. Aradan bir süre geçti. Ben Turkish Dail News’e geçmiştim. 1987’de mecliste Çelebi ile karşılaştım. Bağdat Temsilciliğini önerdi. Ben de kabul ettim. Sekiz yıl süren İran-Irak Savaşı’nın yaşandığı bir dönemde Bağdat’a gittiniz. Bu kararı vermek zor olmadı mı? Eşiniz ve çocuklarınız bu işe ne dedi? Tam tersine çok kolay kabul ettim. Ben öyle bir deneyimi başka yerde yaşayamazdım. Kızım o zaman beş yaşında, oğlum ise bir yaşındaydı. Eşime söyleyince, eşim biraz mahzun baktı. “Hayır desem, peki mi diyeceksin?” dedi. Mesela pilotların deneyimi uçtukları saate göre belirlenir. Bütün mesleklerde bu böyledir. Bir cerrahı yaptığı ameliyat sayısına göre değerlendirirsiniz. Gazetecilikte de bu böyledir. Brüksel ya da Londra beni Bağdat kadar heyecanlandıramazdı. Brüksel ile Bağdat arasında kalsam, kafadan Bağdat derdim. Yurtdışında gazetecilik yapmak ayrı bir deneyim. Ama yurtdışında savaş muhabirliği yapmak ayrı bir deneyim. Gittiğinizde nasıl bir Irak manzarasıyla karşılaştınız? O savaş, kendine özgü bir savaş. Uzun süren bir savaş ama bir İkinci Dünya Savaşı değil. Bağdat, yerle bir olmuş değildi. Savunma sanayisi bu kadar gelişmemişti. Belki, iki Müslüman ülke birbirlerini çok fazla tahrip etmek istemedi. Sokaklarda sakat insanlar görüyordum. Savaş, cephede cereyan ediyordu. Pek şehirlere kaymamıştı. Füze saldırıları vardı. Bu füzeler, uzun menzilli değildi. Tahrip gücü azdı. Bağdat’ın Londra görüntüsü kazanabilmesi için gökyüzünün uçaktan görünmez olması lazımdı. Günlerce, haftalarca bombalanması lazımdı. Bu yüzden çok fazla can güvenliği tehlikesi yoktu. Yakınını savaşta kaybetmiş siyah giyinmiş kadınlar göze çarpardı. Bu kadınlar ne kadar uzun süre siyah giyerlerse, o kadar çok yas tutmuş olup, toplumdan takdir kazanıyordu. Sokak çatışmaları, intihar saldırıları falan yaşanmıyordu. Fakat ateş düştüğü yeri yakıyordu. Ekonomi tahrip olmuştu. Günlük yaşam devam ediyordu. Baas rejiminin gölgesinde gazetecilik yapmak nasıl bir duyguydu? Mesela, füzenin düştüğü yeri net olarak yazamazdık. Bu resmen yasaktı. Çünkü karşı taraf
bunu koordinat olarak kullanabilirdi. Hava durumu verilmezdi. Mesela, bir gün orada şehitlikleri gezdim. Bir öğleden sonramı oraya ayırdım. Bizim büyükelçilikteki insanlar aracılığıyla Iraklı ailelerin sofralarına konuk oldum. Kadınlar savaştan dönmüş erkeklerle evlenmek istemiyordu. Çünkü savaşa gidenlerin doğal olarak psikolojileri bozuluyordu. Ama savaş olmasa hangi sofrayı kuracaklarsa yine onu kuruyorlardı. Petrol geliri, sıkıntıların içeriye yansımasını biraz önlemiş. Ama savaştan dolayı yeni rafineriler, yeni petrol kuyuları açılamadı. Baas rejiminde, özgürlükler kısıtlıydı fakat halkın refahı gözetiliyordu. Petrol, Irak yönetiminin en önemli şansıydı. Ama her şeye rağmen, mesleki ve insani anlamda çok güzel bir deneyimdi. Gazetecilik faaliyetlerinizden dolayı Baas rejiminin hışmına uğradığınız oldu mu? Evet, oldu. Benim Anadolu Ajansı’na yazdığım bir haber vardı. Türkiye’de de ‘bulvar gazetesi’ olarak tabir edilen Tan gazetesi vardı o dönemde. Benim yazdığım haberi çarpıtarak kullanmış. Irak Enformasyon Bakanlığı hop oturup hop kalktı tabii. Konu da şu: Irak Devlet Televizyonu’nda bir madalya töreni var. Cephede bir zafer kazanılmış. Başarıyı kazanan birlikteki askerlere Saddam Hüseyin madalya takıyor. Yüzlerce subaya takıyor. Epey de uzun bir konuşma yaptı. Orada Hataylı, Arap asıllı bir arkadaşımız vardı. Ona sordum ne konuştuğunu. Çocuk kısaca anlattı. Beni ilgilendirebilecek yerlerini söyledi. Türklerin Irak hâkimiyetinden çok eleştirel bir şekilde bahsetmiş. Osmanlı’nın son dönemindeki valilerden birinin yaptıklarını anlatmış. Ben de haberi yazdım. “Perslerden İngilizlere kadar pek çok büyük işgal görmüş bir ülkede sadece Türklerden olumsuz söz etmesi rahatsızlık yarattı” diye bir haber yazdım. Bunda bir şey yok. Onların da bozulduğu bu değil. Ama Tan gazetesi, son derece terbiye dışı bir üslupla bunu yazmış. Beni önce, adeta sorguya çektiler. Ben bunun üzerine, büroda haberi nasıl geçtiğimi onlara gösterdim. Bunun üzerine seslerini kestiler.
6
Hür Kalem
Araştırma-İnceleme
Mikron Makine Firması İş Geliştirme Bölümü ve Kalite Yöneticisi Mustafa Ekiz;
“Üretimin içerde kalması, dışarıya para gitmemesi devlet içinde çok önemli” Gazeteniz Hür Kalem bu sayısında sizler için implant konusunu araştırdı. Konu ile ilgili Mikron Makine Firması İş Geliştirme Bölümü ve Kalite Yöneticisi Mustafa Ekiz, Kalit Metal Kaplama Firması Sahibi Kimya Mühendisi Zafer Çorlu ve Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mihtikar Gürsel ile konuştuk
↘Doğan Burak TUNLU “İMPLANTTA DÜNYA MARKASI OLABİLİRİZ” İmplantların üretilmesi ve ihracatı ile ilgili konuştuğumuz Mikron Makine Firması İş Geliştirme Bölümü ve Kalite Yöneticisi Mustafa Ekiz, implant konusunda önemli adımların atıldığını ve böyle devam edilirse dünya markası olabileceğimizi söyledi. İmplantların Türkiye’de üretilmeye başlanmasının en çok Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na(SGK) yarar sağladığını ifade eden Ekiz, aynı zamanda bu sektörden Türk işçisinin kazandığını belirtti. İmplantların ucuz fiyatlarla hastanelere verildiğini dile getiren Ekiz, “SGK implant sektöründen iyi kazanç sağlıyor. Bu durumda devletimizin harcamalarını azaltıyor. Devletimizin bu sektörde ki harcamaları azaldığı için yatırımlar başka alanlara kaydırılıyor. İmplant üretimi şu anda çok iyi gelişmeler kaydetti ve devletimiz bu alandan çok büyük kar etti” dedi. Kaliteden taviz verilmediği sürece ihracatın gelişeceğini ifade eden Ekiz, İran ve Fas’ın Çin malı implantları kabul etmezken, Türk malı implantları kaliteli bulduklarını söyledi. Türkiye’nin implant üretimine geçmeden önce Amerika ve Almanya’dan ithalat yaptığının altını çizen Mustafa Ekiz, Türkiye’nin implant üretimi yapmasına rağmen halen ithalatın önüne geçemediğini söyledi. Türkiye’de üretimi yapılan implantların, ithalatta fiyat farkını düşürdüğünü dile getiren Ekiz, üretimden önce 500 dolara ithal edilen malzemelerin üretimden sonra 150 dolara kadar düştüğünü belirtti. “ÜRETTİĞİMİZ İMPLANT KALİTESİ ARTIYOR” İmplantların kalitesi konusunda Almanya ve Amerika’nın üst seviyede olduğunu ifade eden Mikron Makine Firması Kalite Yöneticisi Mustafa Ekiz, Türk üretimi implantlarının da Almanya ve Amerikan implantlarının seviyesine doğru ilerlediğini ama üst düzey seviyeye ulaşma konusunda bir takım eksikliklerin olduğunu söyledi. Ekiz, “Almanya ve Amerika’nın hastane, sanayi ve bakanlıkları çok iyi organize olmuş. Yıllardır aynı disiplinde çalışıyorlar ve hep üretimlerinin üzerine koyuyorlar. İmplantları geliştiriyorlar ve bilgi paylaşımları da çok iyi. Maalesef bu durum bizim ülkemizde böyle değil” diye konuştu. Türkiye’nin bu sektörde daha organize ve özel üretim malzemesi konusunda biraz daha yol alması gerektiğine vurgu yapan Ekiz, sıkı bir çalışma ile Türk implant firmalarının ilk 10 firma içerisinde yer almasının zor olmadığını kaydetti. “İMPLANT ÜRETİMİNİN HAM MADDESİ TİTANYUM” İmplant yapımında kullanılan ham maddelerin yurtdışından ithal edildiğini ifade eden Mikron Makine Kalite Yöneticisi Ekiz, ham maddenin İngiltere ve ABD’den temin edildiğini, ham madde üretiminde kullanılan teknolojinin Türkiye’de olmadığını belirtti.
İmplant üretiminin ham maddesi olarak titanyumun kullanıldığını söyleyen Ekiz, titanyumu Rusya ve Çin gibi ülkelerinde sattığını fakat kalitelerinin düşük olmasından dolayı firmalarının bu ülkelerden titanyum satın almadığını dile getirdi. İmplantın ham maddesinin üretilmesi için üniversite ve devletin bir araya gelmesi gerektiğini dile getiren Mikron Makine Firması İş Geliştirme Bölümü ve Kalite Yöneticisi Mustafa Ekiz, laboratuar desteği Kimya Mühendisi Zafer ÇORLU ve devletin maddi desteğiyle kısa sürede sıkıntının halledilebileceğine vurgu yaptı. Devletin titanyumun geliştirmesinde bayan bu yapıları kimyasal işlemler ile homojen hale şat rol oynadığını söyleyen Ekiz, 30 implant firması- getirdiklerini dile getirdi. İmplantların kaplanmadığı nın bu desteğe ihtiyacı olduğunu dile getirdi. takdirde pazara çıkamayacağını ancak implantın “7 ÜLKEYE İHARACAT YAPIYORUZ” Diğer ülkelerin Türk implant firmalarına kota uygulamasına karşılık Türkiye’nin de bir şeyler yapması gerektiğini ifade eden Ekiz, kota uygulamasına rağmen dünya üzerinde 7 ülkeye implant ihracatı gerçekleştirdiklerini belirtti. Ekiz, “Kota uygulaması Türk implant firmalarının en büyük sorunlarından bir tanesidir. Bu uygulamaya karşılık biz Fas, Bulgaristan, Yunanistan, Kıbrıs, İran, Kazakistan ve Kırgızistan’a ihracat yapıyoruz. Eğer hedeflerimiz gerçekleşir sorunlar ortadan kalkarsa bu sayı 10’a kadar çıkabilir” ifadelerini kullandı. İmplantlar için denetimlere dikkat çeken Ekiz, firma olarak da yıllık 600 bin doProf. Dr Mihtikar GÜRSEL larlık ihracat yaptıklarını söyledi. İmplant üretici firmaların ortak sorunun sadece ekonomik anlamda olmadığına vurgu yapan Mikron Makine Firması İş Geliştirme kaplandıktan sonra pazara uygun hale geldiğini ve Bölümü Yöneticisi Mustafa Ekiz, devletin bu sektöre biyo uyumluluğu artırdığını söyledi. İmplantta yüzey politik anlamda da destek vermesi gerektiğini ifade işlemleri içerisinde aşındırma, gözeneklendirme ve etti. Ekiz, “Devletimiz elinden geldiği kadar bizlere anadizing olmak üzere üç işlemin uygulandığını ifadestek oluyor. Ancak bu destek sadece ekonomik anlamda olmamalı. Politik anlamda yapılacak destekler diğer ülkelerde ki firmalara karşı bizim rekabet gücümüzü artıracaktır. Örneğin, İran bizlere implant konusunda kota uyguluyor. Bu sayede kendi iç pazarında ki implant şirketlerinin gelişmesini sağlıyor” ifadelerini kullandı. “İMPLANT KAPLAMASI BİYO UYUMLULUĞU ARTTIRIR” İşlemden gelen implantların genelde yüzey görünümünün iyi olmadığını ve homojen görünüme sahip olmayan yapılar oluşturduğunu söyleyen Kalit Metal Kaplama Firması Sahibi Kimya Mühendisi Zafer Çorlu, iyi görünüme sahip olma-
de eden Kimya Mühendisi Çorlu, “Yüzeydeki poröz yapıyı oluşturmak, biyo uyumluluğu arttırmak için elzem vaziyettedir. Anadizing uygulamasının en önemli nedenlerinden bir tanesi, günümüzde skrev dediğimiz çivilerin çaplarının belirlenmesinde kullanılmasıdır. Normalde anadizing sonucunda titanyum üzerinde, titanyum oksit oluşmaktadır. Titanyum oksitte gözenekli ve biyo uyumlu bir yapıdır” şeklinde konuştu. Konuşmasında son olarak implant kaplama işi yapanların sağlıkları açısından tehlikeli olduğuna vurgu yapan Çorlu, “Kaplamada kullanılan florik asit insan sağlığına çok zararlı bir maddedir. İnsan eline değdiği takdirde eli tahriş eder. Solunduğu zaman anında ciğerleri harap etmektedir. Bu nedenlerle bütün bu işlemler çeker ocak dediğimiz kuvvetli bir sirkülâsyonun, emişin olduğu özel bölümlerde yapılmaktadır” diyerek sözlerini tamamladı. “DİŞ İMPLANT TEDAVİSİ DİĞER YÖNTEMLERE GÖRE DAHA KONFORLU” Diş kaybı yaşayan bireylerin eksikliğinin giderilmesi için diş implantının yapılmasının çok önemli olduğunu ifade eden Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mihtikar Gürsel, diğer yöntemlere göre en konforlu yöntemin implant tedavisi olduğunu söyledi. Tedavi hakkında bilgi veren Gürsel şunları kaydetti: “Tek diş eksikliğinde veya iki diş eksikliğinde eğer klasik tedavi uygulanacaksa, köprü tedavisi olsa bile bu dişlerin kesilmesi gerekiyor. Ama implant uygulandığında hastalarımızın dişi kesilmiyor. Dolayısıyla implant tedavisi hastaya konfor sunuyor. İmplant tedavisinde dişler kesilmediği için diğer yöntemlere göre artısı olan bir tedavi.” İmplant tedavisinin hastaya sabit diş imkânı sunduğunu dile getiren Prof. Dr. Mihtikar Gürsel, devletin implant tedavisinin maliyetini karşılamadığını ve tedavinin pahalı olduğunu söyledi. “KALİTE AÇISINDAN ÇOK BÜYÜK FARK OLDUĞUNU SÖYLEYEMEM” İmplant tedavisinde yerli implant kullanımı konusunda seçici olmadıklarını belirten Gürsel, implantların yerli veya yabancı olmasının cerrahi açıdan önemli olmadığını çünkü tedavide aynı yöntemlerin uygulandığını söyledi. İmplant tedavisinde yerli implantların kalitesinin ithal implantlardan farklı olmadığına vurgu yapan Prof. Dr. Mihtikar Gürsel, yerli implantların ithal implantlara göre ekonomik açıdan daha uygun olduğunu sözlerine ekledi.
7
Hür Kalem
Kampüs/Şehir
“2008 yılında derneği güncelledik” Her gün mutlaka kullanılan ve hayatımızı kolaylaştıran asansörün önemini, asansör sektörünü ve Konya’da ki asansörlerin durumunu Konya Asansörcüler Yürüyen Merdiven Sanayiciler Derneği(KONAYDER) Yönetim Kurulu Üyesi Oktay Cem Okutan ile sizler için konuştuk. Okutan dernek için, “Adını KONAYDER olarak belirleyerek 2008 yılında derneği güncelledik” dedi.
↘ Mustafa KARAKAYA “AMACIMIZ SIKINTILARI DİLE GETİRMEK” ONAYDER öncesinde asansör firmaları için bir derneğin olduğunu fakat herhangi bir çalışmanın yapılmadığını belirten Oktay Cem Okutan, dernek yönetimine geldikten sonra dernek için tam manası ile çalışmalar yapıldığını söyledi. KONAYDER’in amacının asansör firmalarına daha iyi hizmet vermek ve sıkıntıları ortak platformlarda dile getirmek olduğunu ifade edem Okutan, 2008 yılından itibaren üye konusunda seçici davrandıklarına vurgu yaptı. Üyeler konusunda neden seçici olduklarını açıklayan Okutan şunları söyledi: “Biz ortalama 100-150 firma arasında 45 üye ile bu zamana kadar çalışmalarımızı gerçekleştirdik. Burada şu akla gelebilir, neden seçici davrandık? Sektörümüz parçalı olduğu için bizde böyle davrandık. Çünkü asansör imalatçısı da, tedarikçisi de asansör
K
firması olarak değerlendiriliyor. Gerçekten bu sektörde olup elini taşın altına koyanlarla bu işleri yapmaya çalıştık.” “FİYATA DEĞİL KALİTEYE ÖNEM VERİLMELİ” Asansör üreticilerinin en büyük sıkıntısının ham madde pahalılığı olduğunu belirten Oktay Cem Okutan, asansör malzemelerinin büyük kısmının dışarıdan ithal geldiği için fiyatlarının düşük olduğunu söyledi. Fiyatların düşük olmasının kaliteyi de etkilediğinin altını çizen Okutan şöyle konuştu: “Şunu da belirtmek isterim ki müşteriler kaliteye önem vermek yerine fiyata önem veriyor. Biz işlerimizin %50’sini müteahhit, %50’sini de yap-sat işi ile uğraşanlara yapıyoruz. Bu işi yapanlarda daha çok kalite yerine fiyatı düşük olanları tercih ediyorlar ve kalitemizde maalesef düşüyor. Yerli üreticimiz ithal malzeme ile başa çıkamadığı için ham madde ve üretim maliyetlerinin pahalı olmasından dolayı şikâyetçi oluyor. Bunun da önüne geçilmeli. Bunun içinde asansör yaptırıcıları ve asansör imalatçılarının bilinçli olması gerekiyor.” Asansör yapılması için iki farklı yerle görüşen vatandaşın daha ucuz olana yöneldiklerini ifade eden Cem Okutan, vatandaşlara uyarılarda bulundu. Ucuza alınan asansörlerde kısa sürede dezenformasyon yaşandığını dile getiren Okutan, kullanıcının teslim almasından iki sene sonra milyarlarca liralık masrafın oluştuğunu söyledi. Okutan, “Yerli üretime zaten bir ön yargı var. Dışarıdan gelen asansörlerinde fiyatı düşük olup kalitesi de ona göre oluyor. Vatandaşın asansör bakarken bunları göz önünde bulundurması gerekmektedir. Bizimde Avrupa veya dünya standartlarında üretim yapan firmalarımız var ama bu sıkıntılar yüzünden üreticilerimizde sıkıntı yaşıyor” şeklinde konuştu. “9 BİN RESMİ BELGELİ ASANSÖR VAR” Konya merkezi ve ilçelerinde bulunan asansör de-
netimleri hakkında bilgi veren Okutan şunları söyledi: “Bizim tespitlerimize göre Konya’da, ilçelerde dâhil olmak üzere 10-12 bin arasında asansör var. Bunlardan 9 bin tanesi resmi belgeli, 2-3 bin arasında ki asansörlerin de biz bina teslimlerinden sonra kurulduklarını tahmin ediyoruz. Bunları muayeneler de tespit ediliyor. Yine edindiğimiz bilgilere göre belediyenin anlaştığı onaylı kuruluş 7 bin civarında denetim yaptı ve halen denetimler devam ediyor” “ASANSÖR FİRMALARI AR-GE’Yİ BİLMİYORLARDI” Yerel asansör firmalarının KONAYDER kurulana kadar Araştırma-Geliştirme(AR-GE)’yi bilmediklerini söyleyen Okutan, firmaların dışarıya açılması ve dernek faaliyetleri sonrası AR-GE’siz iş yapılamayacaklarını öğrendiklerini belirtti. AR-GE’yi sadece ürün imal edenlerin yaptığını montaj yapanların bu konuda eksik olduklarını dile getiren Okutan, montaj yapan firmalarında yabancı ülkelerde montaj sırasında AR-GE yaptıklarını gördüklerini ifade etti. Okutan, “Montaj yapan firmalarımız dışarıda ülkelerin montajda da AR-GE yaptıklarını gördüler. Neden? Çünkü artık sabit bir şey yok. Artık her şey değişi-
yor. Bugün yaptığınız asansör birkaç ay sonra en demode asansör olabiliyor. Montaj AR-GE’leri yapmaya başladılar. Böyle olunca imalatçılarımız şöyle düşünmeye başladılar: Bunlar montajcı, biz ürün üretiyoruz. Eğer montajcı AR-GE yapıyorsa bizim de iyi bir şeyler yapmamız gerekiyor” dedi. AR-GE’siz ürünlerin yurtdışına satıldığını fakat kısa süre içinde geri döndüğünü ifade eden Okutan, bu eksikliklerin sadece AR-GE çalışması ile giderilebileceğini söylerken, üniversite ve özel firmalarla yapılacak olan yardımlarında çok önemli olacağını söyledi. “BİR İLKE İMZA ATTIK” KONAYDER olarak 2013-2014 eğitim yılı içerisinde bir ilke imza attıklarını ifade eden Okutan, Konya’da bir endüstri meslek lisesinde Elektromekanik Taşıyıcılar Bölümü adı altında Asansör Tamir-Bakım Bölümü açtıklarını söyledi. Şu anda 22 tane öğrencileri olduğunu belirten Okutan, “Bu 22 öğrencimiz şu an ilk senelerini bitirdi. İkinci seneleri içinde sektörde staja başlayacaklar. Öğrencilerimiz sadece asansör okuyorlar ve derslerin tamamı asansörlere yönelik. Derneğimiz okulun atölyesini asansör parçalarıyla donattı. Mezun oldukları zamanda asansör tamir-bakımcısı olarak mezun olacaklar” ifadelerini kullandı. Sadece öğrencilerin değil asansör sektöründen birçok kişinin para kazandığını belirten Okutan, asansör imalatı, bakımı ve parçaları gibi değişik sektörlerde binlerce kişinin istihdam edildiği bilgisini verdi.
Devrim niteliğinde yönetmelik Avrupa Uyum Yasaları çerçevesinde çıkarılan Karayolları Trafik Yönetmeliği’nin içeriğini Konya Sürücü Kursları Derneği(KON-SED) Başkanı Fatih Kocakafa, Hür Kalem’e değerlendirdi. Yönetmeliğin içeriği hakkında bilgiler veren Kocakafa, yeni yönetmelik sonrası Konya’nın da ehliyet konusunda ki başarı grafiğini gözden geçirdi.
↘Mustafa KARAKAYA
1
987 yılından beri değişmeyen bir yönetmeliğin değiştiğini belirten Konya Sürücü Kursları Derneği(KON-SED) Başkanı Fatih Kocakafa, değişen yönetmeliğin devrim niteliği taşıdığını ifade etti. Çıkan yönetmelik sayesinde teoriden daha çok pratiğin önem kazandığına vurgu yapan Kocakafa, ehliyeti kasaptan mı aldın sorusunun tarihe karıştığını söyledi. Değişen yönetmelik hakkında bilgiler veren Fatih Kocakafa, “Öncelikle bu yönetmeliğin değişmesinde emeği geçen Orhan Erdem beye teşekkür etmek isterim. Bu yönetmelik için çok çabalar sarf etti. Yönetmelik için söylenmesi gereken o kadar çok şey var ki, bunları örneklerle açıklamak gerekir. Eski yönetmelikle teoride 1 ay ders veriyorduk şimdi ise bu ders 1 haftaya düştü ve artık pratik önem kazandı. Artık ehliyeti alan sürücülerimiz hem aracın genel aksamından hem de ilk yardım konusunda daha fazla pratik yapma şansı elde edecekler” dedi. Önce ki sistemde araçların sadece belli şartlarda sürülerek kolayca ehliyetin alındığını ifade eden Kocakafa, yeni yönetmelik ile araçların geri geri gitmesinden dar bir yere park edilmesine kadar her alanda çalışmaların yaptırılmaya başlandığını dile getirdi. Sistemle ehliyet almanın biraz daha zorlaştığına dikkati çeken Kocakafa, sinyal unutma veya emniyet kemerini takmayı unutmanın sınav da kalma için yeterli olduğunu söyledi. “KONYA’NIN BAŞARI GRAFİĞİ” Ehliyet almak için kullanılan eski sistemde Konya’nın %90 başarılı olduğunu ancak uygulamaya konulan yeni sistemle bu başarının %50’ye düştüğünü belirten Kocakafa, bu durumun yanlış anlaşılmaması gerektiğini ifade etti. Fatih Kocakafa, “Ben bu başkanlık aracılığıyla Konya’da bulunan 107 sürücü kursunu temsil ediyorum. Başarısızlığın iyi eğitim verilmemesi ile ilgisi yoktur. Bundan önceki sistemde aracın geri geri gitmesi, park etme gibi uygulaması yoktu. Bunlar yeni sistemde devreye
girince vatandaşın hata payı arttı ve başarı düştü. Önce ki sistemden ehliyet alan vatandaş araçla evine gidemezken şimdi direksiyon sınavından kalan öğrencimiz bile çarşı trafiği içerisinde rahatlıkla evine gidip geliyor. Bununla donanımlı bir eğitim alınıyor” ifadelerini kullandı. KURS PARALARI BANKALARA YATIRILACAK Ehliyet almak için kursa ödenen paralar hakkında bilgi veren KON-SED Başkanı Fatih Kocakafa, yapılan değişiklikle kurs ücretlerinin kursa değil bankaya yatıracağını belirtti. Kursların alacağı para için Milli Eğitim Bakanlığı’nın aracılık edeceğini ifade eden Kocakafa, “Yeni yönetmelik ile 2013 yılı eylül ayından beri vatandaşlarımız kurs ücretlerini kursa vermiyor. Milli Eğitim Bakanlığı bununla ilgili kurslara banka hesabı açması gerektiğini söyledi. Açılan hesaplar Milli Eğitim Bakanlığı’na bildiriliyor ve bu sayede paralar tek elden toplanarak iş ciddiyete bindirilmiş oluyor” dedi. Sadece kurs ücretlerinin değil ehliyeti emniyetten almanın da kolaylaştığını dile getiren Kocakafa, direksiyon sınavını geçen vatandaşın başka bir ilde ise o ilin emniyet müdürlüğünden de ehliyetlerini alabileceklerini söyledi. “A2 EHLİYETİ ALMAK ZORLAŞTI” MOPED aracılığıyla ehliyetsiz olarak birçok kişinin trafiğe çıktığını belirten Kocakafa, ehliyetsiz olarak trafiğe çıkılmasının önüne geçilmesi için de çalışmaların yapıldığını ifade etti. Küçük motosiklet olarak bilinen MOPED’lere binmek için 17 yaşında olması gerekirken değişen yönetmelik sayesinde bu yaşın 16’ya düşürüldüğünü dile getiren Kocakafa, motosiklet sınavları hakkında bilgi verdi. Kocakafa, sınavlar hakkında şunları dile getirdi: “Önceden A2 ehliyeti alacak kişi motosiklete binip dubaların arasından geçerek park ediyordu. Kolay bir şekilde ehliyet alınıyordu. Yeni sistemle yine dubaların arasından geçecek olan sürücü 20 cm eninde, 3 cm kalınlığında ve 8-10 metre uzunluğunda bir yerden geçiyor. Denge unsuru motosiklette önemli olduğu için böyle bir şey getirildi. Son olarak da yarım saat
akan trafik içerisinde dolaşarak sınavını tamamlıyor. Bu kriterler sayesinde de bilinçli ve eğitimli olarak trafiğe çıkılacağını düşünüyorum” şeklinde konuştu. “TRAFİK CEZALARINDA TAKSİT YAPILABİLECEK” Trafik kuralı ihlali sonucunda yazılan cezalar için taksitlenmeler olacağını belirten KON-SED Başkanı Fatih Kocakafa, “Zaten torba yasa ile 150 TL’ye kadar olan borçlarımız silindi. Buna trafik cezaları da dâhildi. Şimdi ise trafik kuralı ihlali yapan vatandaşlar için ceza yazıldı ise vatandaş bu cezalarını 15 gün içerisinde ödemelerini tavsiye ederim. Eğer 15 gün içerisinde öderlerse cezalar 4’te 1 oranında düşürülüyor ve düşürülen fiyatlar ödeniyor. Birde bu durumda şunlar düşünülmeli. Cezasını düzenli ödeyenler ne olacak? Aslında birde onların düşüncelerini öğrenmemiz gerekiyor. Tabi ki bu devletin millete tanıdığı bir kolaylık fakat cezalarını düzenli ödeyenler içinde bir imkân sağlanmalıdır. Haksızlık yapılmamalı” ifadesini kullandı. “YAZILI SINAVA BAŞKA İLDE GİRİLEBİLECEK” 29 Mayıs 2013’te yürürlüğe giren yönetmeliğin vatandaşlara sınavlar konusunda kolaylıklar getirdiğinin altını çizen KON-SED Başkanı Fatih Kocakafa, yönetmelik sayesinde yazılı sınavlara diğer illerde de girilebileceğini ifade etti. Bu şekilde kolaylıkların basın aracılığıyla vatandaşlara duyurulmasının çok önemli olduğunu dile getiren Kocakafa, ehliyetler konusunda sadece belli başlı konuların basında yer aldığından şikâyet etti. Kocakafa, “Yönetmelik sayesinde gerçekten yazılı sınavlarda vatandaşa çok büyük kolaylıklar getirildi. Örneğin Konya’da oturuyorsunuz fakat yazılı sınav döneminde çok acil bir şekilde başka şehre gitmeniz gerekti. Devletimiz bu konuda kolaylık sağladı ve elektronik sınav adında bir sistemi devreye soktu. Teori dersini alan vatandaş başka şehirde olsa dahi elektronik sınav ile sınavına girebilecek” diye konuştu. Elektronik sınavı geçen vatandaşın şehrine döndükten sonra
direksiyon sınavı için sürücü kursuna başvurması gerektiğini hatırlatan Kocakafa, yeni sistemin eskiye oranla daha faydalı olacağını söyledi. “EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ KOLAYLIK SAĞLIYOR” Orta Anadolu Sürücü Kursları ve Eğitimcileri Federasyonu’nda Genel Başkan Yardımcılığı yaptığını ifade eden Fatih Kocakafa, vatandaşlar için kısa fakat önemli bilgiler verdi. Değişen sistem ve işleyişler ile ilgili bilgiler veren Kocakafa, “Biz kurslara kayıt için parmak izi istiyoruz. Bunun için Emniyet Müdürlüğümüz sağ olsun vatandaşlarımıza kolaylık olsun diye parmak izi alımını sadece trafik tescilden sağlamıyor. Diğer illerimizden farklı olarak vatandaşımız kurs için gerekli olan parmak izi kaydını, Pasaport Şube ve Olay Yeri İnceleme Müdürlükleri’nden de alabiliyor” şeklinde konuştu. Bu uygulama sayesinde Emniyet Müdürlüğü önünde uzun kuyrukların oluşmasının önüne geçildiğini ifade eden Kocakafa, bu kolaylıktan dolayı Konya Emniyet Müdürlüğü’ne teşekkür ettiğini belirtti.
8
Hür Kalem
Kampüs/Şehir
KSO, kuruluşunun 40’ıncı yılını kutladı Konya Sanayi Odası (KSO), kuruluşunun 40’ıncı yılını görkemli bir Sanayi Gecesiyle kutladı. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık ve TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun da katıldığı gecede KSO’nun 40 yıllık üyelerine, önceki dönem meclis başkanları ve yönetim kurulu başkanlarına plaket verildi. ↘
Mustafa KARAKAYA
Y
oğun katılımla gerçekleşen Konya Sanayi Gecesi, Sanayi Odası Başkanı, TOBB Yönetim Kurulu Üyesi Memiş Kütükcü’nün açılış konuşmasıyla başladı. Başkan Kütükcü, konuşmasında Konyalı sanayicilerden Türkiye’nin kahramanları diye bahsetti. Kütükcü, “Konya iş dünyası olarak, ay yıldızlı bayrağı daha yükseklerde dalgalandırmak için 7 gün 24 saat çalışacağız. Bu ülkeyi yeniden karanlık vadilere çekmek isteyenlere inat, Yeni Türkiye’yi birlikte inşa edeceğiz. Devler gibi eserler bırakmak için karıncalar gibi çalışacağız” şeklinde konuştu. Geceye katılan Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık “Konya kadar üretim iştahı olan bir başka il daha yok. Konya sadece geleceğin Türkiye’si için değil, bölgemiz için yıldız şehirlerinden bir tanesi” dedi. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ise, Konya’nın girişimciliğine dikkat çekerek, “Konya, bugün kıskanılacak bir noktaya gelmiştir. Yerli otomobilde babayiğidin de Konya’dan çıkacağına inanıyorum” ifadelerini kullandı. “KONYA, YENİ BİR SIÇRAMA YAPMAYA HAZIR” Geceye katılan Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, yeni bir sıçrama yapmak için en fazla yoğunlaşılması gereken alanların bilim ve teknoloji olduğunu, bu açıdan Konya’yı önemsediklerini söyledi. “Konya her yönüyle bizim kültür başkentimiz” diyen Bakan Işık, “Bugün dünyada etkili olan ülkelerin hepsi bilimde, sanayide ve teknolojide güçlü ülkeler. İmalat sanayisinin kıymetini herkes anladı. Artık imalat sanayisinde Türkiye’nin 3 temel önceliği var. Yerli, yenilikçi ve yeşil üretim. Artık ölçek bazında yerli olarak ne üretebiliyorsak üreteceğiz. Yerli üretebileceğimiz hiçbir şeyin ithaline sıcak bakmıyoruz. Bununla ilgili birçok düzenlemeyi hayata geçirdik. 1 Ocak 2015 itibariyle pek çok düzenleme de hayata geçmiş olacak. İkincisi yenilikçi üretim. Türkiye yerli ve yenilikçi üretimi başarmak zorunda. Geldiğimiz seviye daha fazla sürümden kazanma değil, daha katma değeri yüksek ürünler üretmek zorundayız. Kamu alımlarını Türkiye’de yerli ve yenilikçi üretim için kaldıraç olarak kullanıyoruz. Yenilikçi üretim için olmazsa olmaz olan Ar-Ge ve inovasyon. Bunu yapmadan teknoloji düzeyimizi ileri seviyeye getirme imkânı yok. Ar-Ge ve teknoloji geliştirme bölgelerine ciddi destekler veriyoruz. Devlet destek ve teşviklerini yerli ve yenilikçi üretim için kaldıraç olarak kullanmak istiyoruz. Devlet desteklerinde benim bir fikrim var diyen herkesin ayağı yere basan projelerini destekliyoruz. Ben Sanayi Bakanı olarak Ar-Ge bütçesinin tamamıyla kullanılamamasından yakınan bir bakanım. Konya’da verimli temaslarımız oldu. Konya geleceğin sadece Türkiye için değil, bölgemiz için yıldız şehirlerinden bir tanesi. İşsizlik oranı yüzde 4,7. Konya Türkiye gibi yeni bir sıçrama yapmaya hazır. Bu sıçramayı geleneksel üretimle değil, dönüşümle ve yüksek teknolojiye bağlı ürün-
leri üretmekle yapabilir. Konya’da bir tane Ar-Ge merkezimiz var, bu yetersiz” şeklinde konuştu. “40’INCI YIL COŞKUSUNU PAYLAŞMAKTAN MUTLUYUM” Yerli otomobil ile ilgili konuşan Bakan Fikri Işık, “Yerli otomobille ilgili biz Türkiye olarak pek çok treni kaçırmış bir milletiz. 1930’larda uçak yapmaya başlamış, 1940’larda zamanın iktidarının bu adam başımıza bela olur diye Nuri Demirağ’ı batırmasını biliyoruz. Devrim otomobili de yine hazin bir şekilde sona erdi. Bugün Türkiye’yi Güney Kore ile kıyaslayanlar var. Yeni bir fırsatı kaçırmak istemiyoruz. 2020’den önce yerli hibrid bir aracı yola çıkartacağız. Bunu babayiğit veya babayiğitlerin bir araya geldiği, konsorsiyum üretecek. Biz onların yolunu açacağız. Bu memleketin evladı olarak bir Türk markasını dünyanın yollarına çıkaralım, biz de varız diyelim inşallah” diye konuştu. Bakan Işık, 40. yıl coşkusunu paylaşmaktan duyduğu mutluluğu da ifade etti. “YERLİ OTOMOBİLDE BABAYİĞİDİN KONYA’DAN ÇIKACAĞINA İNANIYORUM” TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ise, “Bugün itibariyle Konya’mız Türkiye’nin kıskanılacak bir noktasına geldi. Bugünkü tabloya baktığımız zaman Türkiye’nin yönetiminde kim var. Bir Konyalı Başbakanımız var. İçimizden gelen birisi. Anadolu insanı ve Türkiye olarak bundan başka ne isteyebiliriz. 10 yıl önce Türkiye’nin en büyük 1000 firması arasında toplam 13 Konyalı firma vardı. Bugün itibariyle 25 tane firmamız ilk 1000 büyük firma arasına girmiş. Yerli otomobilde babayiğidin Konya’dan çıkacağına inanıyorum. Çünkü Konya’da bu konuda çok gelişmiş bir yan sanayi var. İnşallah Konya babayiğidini de çıkartacaktır. Konya Organize Sanayi Bölgesi’nde 105 tane yeni fabrika yükseliyor. İşte Konya sanayisi bir hamle daha yapmıştır. Allah onlardan razı olsun” dedi. Hisarcıklıoğlu, ayrıca tahıl ambarı olarak Konya’nın artık sanayileştiğini, Konya’daki odaların da bu süreçte çok önemli katkıları olduğunu anlattı. “SANAYİCİLERİN GURUR GECESİ” Konya Sanayi Odası Başkanı, TOBB Yönetim Kurulu Üyesi Memiş Kütükcü ise konuşmasına, “Kadim Medeniyet Selçuklu iklimine, tarih ve kültürün başkenti Konya’ya, Yeni Türkiye’nin vizyonuna üreterek gönülden katkı sağlayan insanların şehrine hoş geldiniz, sefalar getirdiniz” diyerek başladı. Sanayi Gecesinin, muhteşem maziyi muhteşem geleceğe bağlamak için, geceli gündüzlü çalışan iş dünyasının, sanayicilerin gurur gecesi olduğunu dile getiren Memiş Kütükcü, “Konyalı çalışkandır. Bugün geldiği yer, bu çalışkanlığın eseridir. Ancak Konyalı sadece kendisi için çalışmaz; acaba kaç insana iş olurum, kaç eve aş olurum, nasıl daha çok ihracat yaparım diye düşünür hep. İşte bu düşünce, bu şehrin sanayicilerine ‘imkânsız’ denenin yolunu açtı. Onlar aslında imkânsızı başardılar. Hepimiz hatırlarız; Türkiye’nin bir
cente bile muhtaç olduğu 1970’lerde, maalesef, ihracat önceliklerimiz arasında bile değildi. Ülkenin ihracatı o yıllarda sadece bir buçuk milyar dolardı. Ülke ihracat yapamıyor, elde döviz olmayınca da en zaruri ihtiyaçlar bile karşılanamıyordu. 1970’leri hatırlayanların en unutamadıkları, zannedersem kuyruklardır. Tüpgaz kuyruklarında, margarin kuyruklarında bekledik hepimiz. İşte Konya Sanayi Odası, böyle bir Türkiye’de, bütün karanlıklara rağmen, Türkiye’ye güvenen, ülkesinin geleceğine meşale yakmak isteyen, Konya’yı daha aydınlık bir geleceğe taşımak isteyen cesur yürekler tarafından kuruldu” dedi. “KÜRESEL PROJELER ÜRETEN BİR SANAYİ ODASI VAR” Başkan Kütükcü, 40 yıl önce 165 üyeyle kurulan, bugün ise bin 602 üyesiyle 60 binin üzerinde istihdam sağlayan güçlü bir Konya Sanayi Odası olduğunu dile getirerek, “Sağlam temeller üzerinde yükselen, daha güçlü bir Konya için, daha güçlü bir Türkiye için hayalleri ve projeleri olan bir Konya Sanayi Odası var. Henüz kümelenme ülke gündeminde taptaze iken, Türkiye’nin ilk otomotiv yan sanayi iş kümesini hayata geçiren, ilk Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi Projesi’ni başlatan, Büyükşehir Belediyemizle birlikte ilk Bilim Merkezi’nin Konya’ya kazandırılmasına öncülük eden, Türkiye’nin bölgesel nitelikteki ilk inovasyon merkezi’ni, İnnopark’ı kuran bir Konya Sanayi Odası var. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin küresel vizyonuyla hareket ederek, üyelerine 5 yıldızlı hizmet sunan, Türkiye’nin tam puanla akredite olan tek sanayi odası, Konya Sanayi Odası var. İş dünyasının sorunlarını yakın-
dan takip eden, çözümü için irade koyan, üyeleri Avrupa’dan, Amerika’ya, Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya, dünyanın dört bir yanıyla ticaret yapan bir Konya Sanayi Odası var. Ben, burada göğüs kabartan bu başarılara imza atan tüm sanayicilerimize, üyelerimize, kuruluşundan bu yana odamızda görev yapan yönetim kurulu başkanlarımıza, meclis başkanlarımıza, odamızın organlarında görev almış bütün iş adamlarımıza ve işin mutfağındaki personelimize bir kez daha teşekkür ediyorum. Aramızdan ayrılanları rahmetle anıyorum” diye konuştu. “BU ÜLKEYİ YENİDEN KARANLIK VADİLERE ÇEKMEK İSTEYENLERE İNAT” Konya Sanayi Odası Başkanı Memiş Kütükcü, Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşması için çok çalışacaklarını vurguladı. Kütükcü, “Konya iş dünyası olarak, ay yıldızlı bayrağı daha yükseklerde dalgalandırmak için 7 gün 24 saat çalışacağız. Bu ülkeyi yeniden karanlık vadilere çekmek isteyenlere inat, Yeni Türkiye’yi birlikte inşa edeceğiz. Devler gibi eserler bırakmak için karıncalar gibi çalışacağız. Türkiye’ye bir söz verdik; 2023’te 15 milyar dolar ihracat yapacağız dedik. Yapacağız Allah’ın izniyle” şeklinde konuştu. Konuşmaların ardından 40 yıllık üyeler ile hayatta olan eski oda başkanları ve meclis başkanlarına plaket verildi, 40. yıl pastası kesildi.
TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu
Hür Kalem
Kampüs/Şehir
9
Mantarda Selçuk Üniversitesi’nden bir ilk Selçuk Üniversitesi (SÜ) Rektörlüğü’ne bağlı olarak kurulan Mantarcılık Uygulama ve Araştırma Merkezi kapılarını Hür Kalem’e açtı. Türkiye’de ilk defa Selçuk Üniversitesi’nde kurulan merkezde 700 türe ait 4 bin civarında mantar bulunuyor.
↘
Mustafa KARAKAYA
K
onu ile ilgili görüştüğümüz Mantarcılık Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Gıyaseddin Kaşık, Türkiye’de ilk defa Selçuk Üniversitesi’nde kurulan Mantarcılık Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin, rektörlük desteğiyle Fen Fakültesi’nin aşağı katında kurulduğunu ve çalışmalarına hızla devam ettiğini söyledi. Kaşık, “Arazi çalışmaları sonucu fakültemizin aşağı katında bir Fungaryum oluşturduk ve Fungaryum’da kültür mantarlarından zehirli mantarlara kadar birçok mantar çeşidini araştırıyoruz” dedi. “700 TÜRE AİT 4 BİN CİVARINDA MANTAR VAR” Selçuk Üniversitesi Mantarcılık Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin S.Ü Rektörlüğü’ne bağlı olarak 1989 yılında kurulduğunu ifade eden Mantarcılık Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Gıyaseddin Kaşık, bu merkezin Türkiye’de bir ilk olma özelliği taşıdığını söyledi. Mantarcılık ile ilgili olarak birçok çalışmanın gerçekleştirildiğini belirten Müdür Prof. Dr. Gıyaseddin Kaşık, “Diğer çalışmalar hariç tutulursa en çok arazi çalışmalarına önem veriyoruz. Bu çalışmalarımızı da fakültemizin aşağı katında oluşturduğumuz laboratuar merkezimizde yapıyoruz. Bu merkezimizde mantarlar ile ilgili bir de Fungaryum oluşturduk ve Fungaryum’da kurutulmuş mantar örneklerini saklamaktayız” şeklinde konuştu. Merkezde 700 türe ait 4 bin civarında mantar bulunduğunu dile getiren Kaşık, bu mantarların dışında 7-8 bin civarında da mantar araştırmalarının devam ettiğini söyledi. Fungaryum’da sadece kendilerinin çalışmadığının altını çizen Kaşık, isteyen araştırmacıların gelerek Fungaryum’dan faydalanabileceğini sözlerine ekledi. “AMACIMIZ KÜLTÜR MANTARCILIĞINI GELİŞTİRMEK” Mantarcılık Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin kuruluş amacına değinen Prof. Dr. Gıyaseddin Kaşık, “Bizim merkezimizin amacı Türkiye’de yenilen ve zehirli mantar türlerini tespit etmek ve kültür mantarcılığının gelişmesi için çalışmalar yapmaktır. Biz, zehirli mantarları araştırmaya öncelik verdik ve bununla ilgili Fungaryum’u oluşturduktan sonra kültür mantarcılığı içinde şu anda çalışmalarımıza devam ediyoruz” şeklinde konuştu. Kültür mantarcılığı konusunda sadece alan çalışması yapmadıklarını ifade eden Kaşık, kültür mantarcılığı konusunda kurs açacaklarını söyledi. Açılacak olan kursa sadece öğrenci veya öğretim üyeleri değil dışarıdan merakı olan herkesin başvurabileceğini dile getiren Gıyaseddin Kaşık, “Eğer gerçekten talepler gelirse biz kültür mantarları ile ilgili bütün bilgileri kursiyerlere vereceğiz ve kurs sonunda da sertifikalar verilecek. Zaten sadece bizler değil bu merkezden lisans, yüksek lisans ve hatta doktora öğrencilerimiz bile faydalanmaktadır” diye konuştu. “ÖLDÜRÜCÜ ZEHİRLİ MANTAR SAYISI: 20” Mantar zehirlenmeleri konusunda açıklamalarda
bulunan ve bu konunun önemli olduğunu vurgulayan Müdürü Prof. Dr. Gıyaseddin Kaşık, zehirli mantar sayısının çok olmadığını fakat mantarların birbirlerini etkileyebildiğini söyledi. Öldürücü zehirli mantar sayısının 20 tane veya biraz daha fazla olabileceğini dile getiren Prof. Dr. Gıyaseddin Kaşık, “3 bin 500 yenebilen mantarların içerisinde bu zehirli mantarlara denk gelmemek gerekir. Mantarlar konusunda dikkat edilmesi gereken konu bu mantarların karıştırılmamasıdır. Mantarlar toplanırken dikkat edilmeli. Mantarlar küçükken birbirlerine çok benzerler ve pek ayırt edilemez. Bu ancak mantarın büyümesinden sonra yapısal özelliklerine bakılarak anlaşılabilir” diye konuştu. Türkiye’de bulunan zehirli mantarlarda iki tane zehir grubunun bulunduğunu ifade eden Kaşık, bu grupta ilkinin ilk saatlerde etkisini gösterdiğini ancak ikinci grubun 3 günden sonra etkisini gösterdiğini belirtti. Öldürücü olan bu grubun hastanın iç organlarına zarar vererek ölümüne neden olduğunu dile getiren Prof. Kaşık, bu konuda hem doktorların hem de hastaların dikkatli ve hassas olmaları gerektiğini söyledi. “MANTAR ZEHİRLENMELERİNE KARŞI HASTANELERDE DANIŞMANLIK YAPIYORUZ” Türkiye’de mantar zehirlenmesi sonucu mantarların popüler hale geldiğini belirten Gıyaseddin Kaşık, zehirlenmelerin son 6-7 ay önce Konya ve Beyşehir’de görüldüğünü, Türkiye genelinde ise Ordu, Kastamonu ve Bolu’da yaşandığını dile getirdi. Mantar zehirlenmesi konularında hastanelere danışmanlık yaptıklarını da ifade eden Kaşık, “Örneğin bir hasta hastaneye zehirlenme şikâyeti ile başvuru yapıyor ve doktorlar gerekli tahlilleri yaptıktan sonra bizimle irtibata geçiyorlar. Bizde gönderilen tahlillere göre mantarın çeşidini, özellikleri ve etkilerini ilgililere gönderiyoruz” ifadelerini kullandı. Mantarların zehirli olup olmadığını anlama konusunda da kısa bir bilgi veren Kaşık, asla mantarın yüzeysel bölgelerine bakılarak zehirli olup olmadıklarının anlaşılamayacağını söyledi. Mantarın isminin bilinmesinin çok önemli olduğunu belirten Kaşık, “Mantarın adının bilinmesi ancak zehirli olup olmadığı konusunda kesin bilgi verir” diye konuştu. “MANTARLAR BİTKİ DEĞİL, KENDİ BAŞLARINA TÜRDÜR” Son yıllarda Fen Bilimleri’nde çok önemli gelişmelerin yaşandığını ifade eden Mantarcılık Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Gıyaseddin Kaşık, vatandaşın Fen Bilimleri’ni takip etmesi gerektiğini söyledi. canlılar âleminin çok önceden bitkiler ve hayvanlar olarak ayrıldığını belirten Gıyaseddin Kaşık, günümüzde bu sınıflanmanın değiştiğini dile getirdi. Mantar konusunda yanlış bilgilerin olduğunu söyleyen Kaşık, bu bilgilerin düzeltilmesi gerektiğinin altını çizdi. Kaşık, “Mantar bir bitki grubu değil bir canlı grubudur. Önceden canlılar âlemi 5 gruba ayrılırdı, o zamanlarda mantarlar bitki grubunun içerisinde değerlendirilirdi. Günümüzde bu gruplandırma sayısı 8’li sistemlere kadar çıkmıştır. İlerleyen Fen Bilimleri ile mantarlarda kendi başlarına bir tür
olarak kabul edilmiştir. Fakat vatandaşımız bu konuda yanlış bilgiye sahipler. Önceki yılların bilgisiyle hareket eden vatandaşımız halen mantarları bir bitki olarak değerlendiriyor. Bu yanlış bilginin düzeltilmesi ve vatandaşımızın en kısa sürede doğru bilgiler aracılığıyla bilgilendirilmesi gerekmektedir” ifadelerini kullandı. “GIDA ZEHİRLENMESİ İLE MANTAR ZEHİRLENMESİ AYIRT EDİLMELİ” Mantar zehirlenmesi ve gıda zehirlenmesinin aynı şeyler olmadığını ifade eden. Gıyaseddin Kaşık, “Kültür mantarlarında kendilerinden kaynaklı zehirlenme olmaz” dedi. Kültür mantarının da bir gıda olduğunu ve bayatlamasının, dışarıdan müdahale edilmesinin zehirlemeye yol açacağını söyleyen Kaşık, “Kültür mantarı da bir gıdadır, o yüzden bayatlayabilir. Bayatlama sonucunda da üzerinde m i k ro o rg a n i z m a l a r ürer ve zehirlenmeye yol
açar. Bunun farkında olmadan yenir ise zehirlenme yaşanır. İşte bu gıda zehirlenmesidir, mantar zehirlenmesi değildir. Çünkü siz normal bir kültür mantarını bayatlamış halde yediniz yani bunda mantarın suçu yok” diye konuştu. Mantar bozulması, saklanma şartları ya da mantarın bulunduğu alanda ilaç kullanılması konusuna çok dikkat edilmesi gerektiğini belirten Kaşık, hem üreticilerin hem de mantar yemek için alan tüketicilerin çok dikkatli olması gerektiğini sözlerine ekledi. “KÜLTÜR MANTARI YETİŞTİRMEK ZOR DEĞİL” Kültür mantarı yetiştirmenin zor olmadığını belirten Prof. Dr. Gıyaseddin Kaşık, “Kültür mantarı yetiştirmek için ilk önce bir alan oluşturulur. Mantar tohumu buğday sapından başlanarak komposta haline getirilir. Bun kompostalar bir torba içerisinde yapılır ve komposta süreleri değişebilir. Mantar tohumu oluşur ve yaklaşık 10 gün torbanın içinde ki mantar tohumunun üzeri örtülür. Toprak örtüldükten 10-12 sonra ise ilk mantarlar görülmeye başlanır. Çıkan mantarlar hasat edilir ve 50. güne kadar tekrar tekrar hasat edilebilir. 50 günden sonra da çıkar fakat verimli olmaz. Bu şekilde bir yetiştirme ile 1 torbadan 3 kilogram mantar elde edilir” diyerek sözlerine son verdi.
10
Hür Kalem
Kültür Sanat
741 yıllık özlem, Mevlana Hz. Mevlana’nın 741. Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri Şeb-i Arus programı 7-17 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirildi seri verdi. Konserden sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı Konya Türk Tasavvuf Müziği Topluluğu üyeleri sema töreni gerçekleştirdi.
↘Melike İŞDAR
Ö
ğretileri ile tüm dünyada ilgi uyandıran düşünce adamı, Türk ve İslam âleminin en büyük mutasavvıflardan Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin hayata gözlerini yumduğu gece olan ‘’Şeb-i Arus’’un yıl dönümü 7-17 Aralık tarihlerinde düzenlendi. Etkinliklerin son gününde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’da bir araya geldi. Yaklaşık 10 bin kişinin izlediği programda Devlet Sanatçısı Ahmet Özhan yönetimindeki Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu, Türk Tasavvuf Müziği kon-
ŞEB-İ ARUS TÖRENİ NEDİR? Mevlana’nın ölüm günü (veya vuslat günü) olan 17 Aralık tarihinde, Mevlana’yı anma amacıyla her yıl yapılan törenin adıdır. 17 Aralık tarihinde ikindi vaktinden sonra Kur’an-ı Kerim okunarak ve Ayn-ül Cem (toplu olarak Sema töreni) yapılarak gerçekleştirilir. ŞEB-İ ARUS NE DEMEKTİR? Şeb-i Arûs (veya Şeb-i Urs) ‘gelin gecesi’, ‘düğün gecesi’, ‘gerdek gecesi’ anlamlarına gelen; Hz. Mevlânâ’nın vefat gecesini ve bu gecenin yıl dönümle-
rinde yapılan töreni ifade eden bir Mevlevi terimidir. Bu gece, âşık sevgilisine, dost dostuna kavuştuğu için gerdek gecesine benzetilmiştir. Mevleviler, Hz. Mevlânâ’nın eserlerinde, özellikle de gazel ve rubailerinde açıkladığı ölüm anlayışına istinaden, onun vefat gecesini, dünyadan ayrılık gecesi olarak değil, Cenap-ı Hakk’a kavuşma gecesi olarak nitelendirdiler. Bunun için de o geceyi Şeb-i Arûs olarak adlandırdılar ve törenler düzenlediler. SEMAZENLERİN HER HAREKETİ AYRI BİR ANLAM TAŞIYOR ‘Mevlana’ denince ilk akla gelen, görselliği ve estetiği ile seyredenleri etkileyen bir ritüel olan sema gösterilerinde semazenlerin her hareketi ayrı bir
anlam taşıyor. Sema ayininin icra edildiği ‘Semahane’ denilen alanın şeklinden, semazenlerin üstüne oturdukları postlara, giydikleri her kıyafetten yaptıkları harekete kadar hepsinin farklı anlamları bulunuyor. Kelime olarak “işitmek, güzel ses ve şarkı dinlemek” anlamlarına gelen sema, Hz. Mevlana’nın yaşadığı dönemden günümüze kadar Mevlevilerle özdeşleşen bir terim olarak literatürde yerini alıyor. Genel olarak bir bütün şeklinde değerlendirilen sema ve musikisi, semazenlerin sağ ayak başparmağını sol ayak başparmağı üzerine koyarak (ayak mühürlemek) yarı secde eder gibi birbirleriyle selamlaşmalarıyla başlıyor. 4 bölümlük sema, sonunda okunan Kur’an-ı Kerim ve dua ile farklı anlamlar içeriyor.
Disney’in her bir karakteri gerçek
Y
SES GETİREN ALBÜMLER
aklaşık 90 yıl önce Walt ve Roy Disney kardeşler tarafından kurulan animasyon stüdyosu, zamanla büyüyerek Hollywood stüdyoları haline geldi. ABD’nin Los Angeles eyaletinde bulunan şirket, şimdiye kadar Mickey Mouse’dan Donald Amca’ya, Winnie the Pooh’tan Vak Vaka Kardeş’e kadar pek çok çizgi romana imzasını attı. Yapımların arkasındaki karakterlerin nasıl oluşturulduğu, Bored Panda’da yer alan bir haberle gün yüzüne çıktı. Haberdeki görsellerde Disney şirketinin çizerlerinin elinde bir kağıt kalem ile karşılarında ayna olduğu görülüyor. Çizerler, aynaya bakarak yüzlerini şekilden şekile sokuyorlar ve böylelikle çizgi film veya romanlarda yer alan karakterleri ortaya çıkarmış oluyorlar. Eğlence sektöründe dünyanın bir numaralı şirketi olarak görülen Disney’in her bir karakteri büyük beğeni topluyor.
Sen Ağlama - Sezen Aksu Sezen Aksu’nun hala dillerden düşmeye ‘Sen Ağlama’ ,’Tükeneceğiz’ gibi efsane şarkılarının da bulunduğu albüm hem plak hem CD olarak yeniden satışa sunuldu. Yeni yılda arkadaşlarınız için harika bir hediye olabilir.
1989 - Taylor Swift 25. yaşını albümünün ismiyle kutlayan 1989 doğumlu Amerikalı şarkıcı Taylor Swift’in Country Pop’tan tam anlamıyla Pop’a geçiş yaptığı çalışması 1989, bir ana akım pop albümü olarak otoritelerden tam not aldı.
A Jolly Christmas From Frank Sinatra (Limited Edition) Amerikaların bayıldığı Noel temalı albümlerin en iyilerinden biri 1957 tarihli ‘A Jolly Christmas’ albümdeki orijinal kayıtların düzenlemeleriyse plak olarak satışa sunuldu. Özellikle plak koleksiyonerleri için unutulmaz bir hediye olabilir.
İz – Deniz Seki Deniz Seki, 2014’ün en başarılı pop albümlerinde birine imza attı. Albümün çıkış şarkısı ‘İyisin Tabii’ listelerin üst sıralarındaki yerini uzun süre koruyacak gibi görünüyor. Türkçe pop sevenler için iyi bir seçenek.
Love (180 gr) (Limited Edition) - Beatles İki disk halinde piyasaya sürülen plakta Liverpoollu fenomen grubun ‘Hey Jude’ , ‘All You Need Is Love’ gibi unutulmaz klasikleri yer alıyor.
Hür Kalem
Kültür Sanat
11
Konya’nın ilk kadın dergisi Konya’nın ilk kadın dergisi unvanına sahip olan Zarafet Dergisi, modadan güzelliğe, pratik bilgilerden, yemek tariflerine, şehirdeki mekânlardan, kültür-sanata kadar daha birçok konuyu kadınlar için ele alıyor. Sadece bu şehrin kadınlarına ve onların ihtiyaçlarına özel hazırlanması ise Zarafeti, diğer kadın dergilerinden ayırıyor. Zarafet dergisinin içeriği, konuları, kısaca Zarafeti merak edip Genel Yayın Yönetmeni Ayşegül Karaca’yla sohbet ettik.
↘Melike İŞDAR
K
onya’nın ilk ve tek kadın dergisi unvanına sahipsiniz. Bize derginin içeriğinden bahseder misiniz? Konya’nın ilk kadın dergisiyiz ama sanıyorum iyi bir şey yaptık ki artık tek değiliz. Taklitlerimiz çıktı. Şehrimizin tüm kadınlarını kucaklayan bu şehrin kadınlarına ve ihtiyaçlarına özel gerçek bir yaşam dergisiyiz. Modadan güzelliğe, örnek alınacak gerçek yaşam hikâyelerinden sağlığa, psikolojiden pratik bilgilere, kariyerden yemek tariflerine, şehirdeki mekânlardan, haberlere, trendlere, dekorasyona teknolojiye, en yeni çıkan ürünlerden seyahate, kültür-sanata kadar kadını ilgilendiren tüm konuları kadınımıza sunan, en büyük misyonu bu şehrin kadınlarına dostluk arkadaşlık kaynaşma imkânı bulabileceği, şehri takip edebileceği okurken keyif alabileceği ve konularıyla gerçek bir kaynak olan, sadece Konyalı kadınlara özel yaşam rehberidir. Her 2 ayda bir yayınlanan, özenle tasarladığımız grafik çizgisi, kâğıt kalitesi, özgün ebatı, fırsatları, club cartı, konu ve konuklarıyla sürekli geliştirdiğimiz yüksek bir çizgiye sahip Zarafet. Neden kadın dergisi? Konya’nın kadın dergisine ihtiyacı var mı? Güzel Konya’nın, Konyalı kadına dair daha pek çok şeye ihtiyacı var umarım zamanla hepsi gerçekleşir. Şehrimiz de kadınımıza her alanda tam bir rehber olacak ve doğru kılavuzluk yapacak aynı zamanda bilgi kaynağı olacak, şehri takip edebileceği, şehirde ne kim nerde nasıl haber alabileceği takip edebileceği ayrıcalıkları ve fırsatları yaşayabileceği sadece kadına özel bir platforma ihtiyaç vardı. Dergimiz çıktıktan sonra da bunu destekleyen çok güzel yorumlar aldık. Tebrik edildik, takdir aldık, desteklendik. Bundan dolayı da çok mutluyuz. Birçok kadın dergisi var sizin de bildiğiniz gibi Zarafet’in diğer kadın dergileriyle arasındaki fark nedir? Neden Zarafet? Çünkü zarafet sadece bu şehrin kadınlarına ve ihtiyaçlarına özel hazırlandı. Aynı zamanda Zarafet Club gibi şehrin ayrıcalıklarından ve fırsatlarından yararlanabileceği online bir platforma da sahip. Şehrin kadınlarıyla iletişim içinde ve çok yakınız. Diğer kadın dergilerinde sahip olabileceği tarzdaki bilgilere sahip olurken yanında aslında daha çok ihtiyacını karşıladığı yaşadığı şehirle ilgili kadına dair her türlü bilgiye habere de aynı anda ulaşabileceği bir dergi... Ve bir kere zarafet okumanız ve zarafet kart ayrıcalığından yararlanmanız neden zarafet sorusuna iyi bir deneyim olacaktır. Derginin kadrosu ile ilgili bilgi verir misiniz? Dergimizde şu an 9 kişi çalışıyoruz. Yanı sıra bize her sayı destek olan bilgi birikimlerini
paylaşan alanında uzman değerli dostlarımız, danıştığımız yardımcı meleklerimiz ve yazarlarımız, ortak çalıştığımız fotoğrafçılarımız var. Kadromuzda üniversite hayatına devam eden arkadaşlarımız da var. Buradan da iletmiş olalım bize katılmak isteyen tüm üniversiteli arkadaşlarımıza kapımız açık, ister gelip çalışsınlar isterlerse play station oynasınlar… Gelin tanışalım kaynaşalım çalışalım sıcak samimi genç özverili bir ekibiz. Biraz da hedef kitlesinden bahsedebilir miyiz? Konya’ da yaşaması daha doğrusu yaşadığı şehri yaşayan şehirli kadının, Konyalı kadının dergisi bizim dergimiz. Genç, yaşlı, evli, bekâr, öğrenci, ev hanımı, açık-kapalı, muhafazakâr, modern, diyet yapan, eğitimli, gibi hedef kitlesinde hiçbir ayrım yapmıyoruz. Sadece biz dergimizde konularımızı harmanlarken ve zarafet club aracılığı ile sunduğumuz fırsatları hazırlarken, bizimle aynı ruhu paylaşan herkesin okuduğunda kendine uygun duyguyu ve bilgiyi bulabileceği, doğru kılavuzluk yapan, okuruna keyif veren, bir ortamı yakalamaya çalışıyoruz. Ne istediğini bilen, hayatını kendi yönlendiren, yaşadığı şehri kadınca takip etmek isteyen, yeni deneyimlere açık, kendine önem veren kadınlarımıza ulaşmayı hedefliyoruz. Okuyucu bu dergiyi nasıl temin edebilir? Dağıtımı nasıl yapılıyor? Dergimiz şu an için 2000 kadar basılıyor. Eve dağıtım firmaları aracılığı ile ücretsiz gönderiyoruz. Zamanla sayı daha da artacak. Abonelerin yanı sıra, şehrimizdeki en popüler ve en seçkin mekânlarına da gönderilmektedir. Bu mekânlar arasında cafe ve restoranlar, kuaför ve güzellik salonları, butikler, alışveriş merkezleri, özel hastane ve klinikler, sinemalar, oteller, spor salonları gibi sosyal aktivitelerin yoğun olduğu yerler bulunmaktadır. 2 ayda bir çıkan ve yılda 6 sayı üretilen dergimize 444 4 350 telefonumuz aracılığı ile ya da zarafatedergisi.com, karacamedya.com. tr sitelerinden istek yaptıkları takdirde gönderiyoruz. Çok yakında bazı satış noktalarında da yer alacağız… Biraz da kişisel sorulara geçecek olursak bize kendinizi tanıtır mısınız? Eşim Mehmet Zahit Karaca ile kurduğumuz tam hizmet reklam ajansı olarak hizmet verdiğimiz Karaca Medya kurucu ortağıyım. 13 yaşında bir bilgisayar firmasında başladığım iş hayatıma şu an Zarafet Dergisinin
genel yayın yönetmeni olarak devam ediyorum. Özetle Konya- Selçuklu Teknik Lise Bilgisayar bölümünü birincilikle, Selçuk Üniversitesi- Bilgisayar Programcılığını yüksek şeref derecesiyle bitirdim. Yanı Sıra Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi lisans mezunuyum. Selçuklu Teknokent’ te bir Ar-ge projesi yürüttüm. 17 yıldır sayısını hatırlamadığım web projeleri - reklam projeleri içerisinde çalıştım. Oğlumun doğumu nedeniyle bir yıl ara verdiğim işime ajans olarak dergi sektörüne adım attığımız Zarafet dergisiyle tekrar döndüm. Daha önce danışmanlık yaptığım ve özel ilgi alanlarımdan biri olan güzellik, estetik, kozmetik, moda ve sağlık konularındaki deneyimlerimizi ve bilgi birikimimizi aktarabileceğimiz güzel bir platform oldu. Bu şehirde yaşayan güzel Kadınlarımıza hemen bir Zarafet club cart edinip şehrin ayrıcalıklarından yararlanmayı ve bir Zarafet dergisi alıp keyifle okumalarını tavsiye ediyorum…
Ölüleri bile kazandırıyor A merikan Forbes Dergisi yaptığı bir çalışmada en çok kazanan ölü ünlüler listesini açıkladı. Listede John Lennon, Marilyn Monroe, Bob Marley, Michael Jackson, Bruce Lee gibi birçok isim yer alıyor. Sizin için listelediğimiz ölü ünlülerin kazandıkları paralara inanamayacaksınız. — 2012 yılında hayatını kaybeden Meksika asıllı ABD’li şarkıcı Jenni Rivera, 7 milyon dolar kazanıyor. — 1973 yılında hayatını kaybeden Çin kökenli aktör ve Jeet Kune Do savunma sanatı ustası Bruce Lee, 7 milyon dolar kazanıyor. — 1980 yılında hayatını kaybeden ABD’li sinema oyuncusu Steve McQueen, 9 milyon dolar kazanıyor. — 1955 yılında hayatını kaybeden Yahudi asıllı Alman teorik fizikçi Albert Einstein, 10 milyon dolar kazanıyor. — 1980 yılında hayatını kaybeden İngiliz şarkıcı John Lennon, 12 milyon dolar kazanıyor. — 1962 yılında hayatını kaybeden ABD’li sinema oyuncusu, şarkıcı ve model Marilyn Monroe, 15 milyon dolar kazanıyor. — 1981 yılında hayatını kaybeden Jamaikalı reggae sanatçısı Bob Marley, 18 milyon dolar kazanıyor. — 2011 yılında hayatını kaybeden iki kez Oscar kazanmış Liz Taylor olarak da tanınan İngiliz oyuncu Elizabeth Taylor, 25 milyon dolar kazanıyor. — 2000 yılında hayatını kaybeden ABD’li çizer ve animatör Charles Schulz, 37 milyon dolar kazanıyor. — 1977 yılında hayatını kaybeden ABD’li şarkıcı, müzisyen ve aktör Elvis Presley, 55 milyon dolar kazanıyor. — 2009 yılında hayatını kaybeden “Pop’un Kralı” olarak tanınan Afro-Amerikalı efsanevi şarkıcı, müzisyen, besteci, söz yazarı, dansçı ve pop yıldızı Michael Jackson, 160 milyon dolar kazanıyor.
12
Hür Kalem
Sağlık
Acil durumlarda tek numara ‘112’ Türkiye’de acil durumlara ilişkin talep ve ihbarları bildirmek amacıyla çeşitli kurumlara ait olan acil yardım telefon numaraları bulunuyor. Bu kurumlara ait numaraları Amerika ve Avrupa ülkelerindeki gibi tek bir çatı altında toplanması için Türkiye’nin çeşitli illerinde Acil Çağrı Merkezleri kuruldu. Konya’da faaliyete 3 Nisan 2014 tarihinde hayata geçirilen 112 Acil Çağrı Merkezi Müdürü Özgür Çetin, bu merkez hakkında bilgi verdi.
↘Necati KİRİŞ “DİĞER ÜLKELERDEN ESİNLENİLDİ” Acil Çağrı Merkezlerinin, Jandarma, Polis vs. kurumlara gelen acil yardım taleplerinde zaman kaybını en aza indirmek, kaynak israfını önlemek ve olaylara sağlıklı bir şekilde müdahale edebilmek için çeşitli kurumları tek numarada birleştirdiğini belirten Özgür Çetin, “Bu uygulama başta Amerika olmak üzere Avrupa’nın çeşitli yerlerinde uzun zamandır faaliyet gösteriyor. Ülkemiz de bu örnek ülkelerden esinlenerek bu tür bir uygulamayı hayata geçirdi” dedi. “FARKLI BİRİMLER AYNI SALONDA”
Acil Çağrı Merkezi’nde Sağlık, İtfaiye, Jandarma, AFAD birimlerinin aynı mekânda bulunduğunu aktaran Çetin, “Bu birimlerin birbiriyle koordinasyonu sağlayabilmeleri için bulundukları ortam ortak alan modeli şeklinde dizayn edilmiş olup çalışmalar da buna göre yapılandırılmıştır. Bu modelde çağrının alınması, olayların takip ve koordinasyonu aynı salon içerisinde bulunan görevliler tarafından yerine getirilmektedir. 112 acil çağrı merkezi sisteminin iki temel amaç ve işlevi vardır. Bunlar, acil durum çağrısı yapma halinde vatandaşlarımızın birden fazla numara yerine tek bir numarayı öğrenmeleri ve acil durum çağrısı alındıktan sonra en kısa sürede olay mahalline ya da acil durumdaki kişiye ulaşabilmek” olduğunu söyledi. “SADECE 12 İLDE VAR” Bu uygulamanın Türkiye’de şuan proje aşamasında olduğu için her ilde bu bulunmadığını ifade eden Çetin, “Bu uygulama sadece Türkiye’nin büyük illerinde var. Antalya, İstanbul, Konya başta olmak üzere 12 ilde bu merkezler faaliyet gösteriyor. 2015 yılında ise 13 ilde daha uygulanarak yaygınlaştırılması hedefleniyor. 2018 yılında ise her ilde bu uygulamalar hayata geçirilmiş olacak” şeklinde konuştu.
“MERKEZLE DİĞER KURUMLAR KOORDİNELİ ÇALIŞIYOR” Tek numara uygulaması ile birlikte orman yangını, trafik kazası gibi farklı birimleri ilgilendiren durumlara ilişkin ihbar ve taleplerin bu merkez tarafından koordineli bir şekilde yönlendirildiğini söyleyen Acil Çağrı Merkezi Müdürü Özgür Çetin, “Farklı birimleri ilgilendiren olaylar çağrı merkezi tarafından ön çağrı tarafından belirlenerek ilgili birime aktarılıyor. Mesela bir sıkışmalı trafik kazasına ilişkin olarak gelen ihbarlara Polis, İtfaiye ve Ambulans birlikte olay yerine gönderiliyor” diye konuştu. “GEREKSİZ ÇAĞRI SAYISI FAZLA” Konya’ya bağlı tüm Köy, Belediye ve ilçelerden çağrı merkezine günlük olarak 10-12 bin aralığında çağrının intikal ettiğini ancak bunların 6-8 bin civarındakilerin acil durum olduğunu geri kalanının ise asılsız olduğunu söyleyen Çetin, sözlerini
şöyle sürdürdü: “Konya’nın büyük bir nüfusa sahip olduğu için günlük çağrı sayısı çok fazla. Hepsine müdahale etmeye imkânımız var. Ancak çağrıların hepsi gerçek olmuyor. Gereksiz çağrıların sayısı da azımsanmayacak kadar fazla. Asılsız ihbarlar, hem çalışanları olumsuz yönde etkilemekte hem de devletin sağlamış olduğu kaynakları gereksiz yere kullanmak anlamına gelmektedir.”
Fotoğraf: Berkay GÖCEKLİ
Dr. Erdinç Sütçü: “Kan bağışlayarak vücudunuzun yenilenmesine hız katarsınız”
Fotoğraf: Berkay GÖCEKLİ
↘Necati KİRİŞ “KAN BAĞIŞINDA EĞİTİM SEVİYESİ ÖNEMLİ” Üniversite öğrencilerinin kan bağışına büyük ilgi gösterdiğini ancak sadece öğrencilerin ilgisinin Konya için yeterli olmadığını belirten Sütçü, “Eğitim seviyesi ile kan bağışı arasında yüksek oranda bir bağlantı söz konusu. Çünkü öğrenciler bu tür bağışların önemli olduğunu biraz daha fazla hissetmekteler. Düşük eğitim seviyesine sahip vatandaşlar kan bağışını bir tür rahatlama olarak görürken, eğitim seviyesi yüksek olanlar ise gerçek anlamda bağışlama olarak değerlendiriyorlar” dedi. “HEDEFLERİMİZİN GERİSİNDEYİZ” Önceki yıllara oranla bu yıl kan bağışında gözle görülür bir artışın olduğunu ifade eden Sütçü, “Konya’da gerek öğrenciler olsun gerekse vatandaşlar geçmiş yıllara göre daha fazla bağışta bulunuyorlar. Ancak kanın sürekli bir ihtiyaç olduğunu düşünürsek bağış oranındaki artış hem Konya halkına hem de ülke halkına önemli ölçüde fayda sağlayacaktır. Geçmişe göre bir artış olsa da talep arz bakımından ele alındığında halen gerekli bağış oranlarına ulaşabilmiş değiliz” diye konuştu. Kan bağışında hedeflenen oranlara ulaşılamamasını çeşitli nedenlere bağlayan Erdinç Sütçü, şunları
Selçuk Üniversitesi Alaaddin Keykubat Kampusu’nda Türk Kızılayı tarafından öğrencilerden, akademisyenlerden ve vatandaşlardan kan bağışı toplandı. Kampus içerisinde kan toplama aracı ile gerçekleştirilen bağış işlemine gösterilen ilginin yüksek olduğu görüldü. 1.5 yıldır Kızılay Kan Merkezi’nde çalışan ve kampüs içerisindeki kan toplama aracında görevli olarak çalışan Pratisyen Doktor Erdinç Sütçü, kan bağışı hakkında bilgi verdi.
söyledi: “Vatandaşların kan bağışına yüksek oranda ilgi göstermemesini teşviklerin yetersizliğine, yanlış bilgilendirmeye, reklam ve kamu spotlarının azlığına ya da bireylerin kafasında yer alan çeşitli soru işaretlerinin fazla olması gibi çeşitli nedenlere bağlayabiliriz.” “KAN VERMENİN PERİYODİK DÖNEMLERİ VARDIR” Bir kişiden ortalama olarak 480 mililitre kan alındığını söyleyen Sütçü, “İnsan vücudunda yaklaşık olarak 5-6 litre arasında kan bulunmakta. Biz bu miktar arasından kişiyi rahatsız etmeyecek, kişinin yaşamını olumsuz etkilemeyecek şekilde ortalama yarım litre civarında kan alıyoruz.” 18-65 yaşları arasında bulunan, sağlık durumu iyi olan, kadın erkek farketmeksizin her vatandaştan kan alımı gerçekleştirdiklerinin altını çizen Pratisyen Doktor Sütçü, sözlerini şöyle sürdürdü: “Öncelikli olarak
vatandaşların sağlık durumu kontrol edilerek, uygun kriterleri taşıyan herkesten kan alımı yapıyoruz. Mesela çeşitli hastalıklar taşıyan (Sarılık, Aıds vs.), 55 kilonun altında olan, yakın zamanda alkol tüketen kişilerden ise alım yapmıyoruz. Ayrıca kan verme işleminin periyodik dönemleri vardır. Mesela erkekler için bu dönem 3 ay iken kadınlar için ise 4 aydır.” “KANA SÜREKLİ İHTİYAÇ VAR” Kan bağışında bulunmanın insan vücudunun rahatlaması ve yenilenmesi açısından önemli olduğunu aktaran Doktor Sütçü, “Kan bağışına hem donör hem de alıcı açısından bakmalıyız. Donör tarafından baktığımızda insan vücudunun periyodik aralıklarla yenilenmesi gerekiyor. Bağış yapıldığı zaman bu yenilenmeye hızlılık katılmış oluyor. Alıcı tarafından baktığımızda ise sürekli olarak kana ihtiyaç var. Hemen hemen her türlü olumsuz durumlarda, insan hayatının te h l i keye düştüğü durumlarda kana ihtiyaç olduğunu düşünürsek kan bağışının ne derece
önemli olduğunu görmekteyiz” şeklinde konuştu. “YAN ETKİ OLASILIĞI ÇOK DÜŞÜK” Normal şartlar altında kan bağışına bağlı olarak yan etki oluşma durumunun çok düşük olduğunu dile getiren Pratisyen Doktor Erdinç Sütçü, “Bu durumda en kötü yan etki bayılma olabilir. Bu da çok nadir rastladığımız bir olaydır. Bu olayı binde 1 olarak ifade edebiliriz. Bayılma haricinde her hangi bir yan etki durumunun söz konusu olmadığını söyleyebiliriz. Zaten yan etki oluşmaması için gerekli ön testleri uygulayarak, yan etki oluşacak kişilerden kan alımı yapmıyoruz” dedi. “HERKESİN KANA İHTİYACI OLABİLİR” Kan bağışında bulunan vatandaşlardan Selçuk Akkuş, “Gerçekleştirilen kan bağışı kampanyası kanın her zaman ihtiyaç olduğunu düşünürsek ne kadar önemli olduğunu görmekteyiz. Ayrıca hiçbir vatandaş ‘benim veya bir yakınımın kana ihtiyacı olmaz’ şeklinde düşünmesi çok yanlış bir durum. Bu şekilde düşünenlerin günün birinde kana ihtiyaçları olabileceğini unutmamalılar. Sağlık durumu yerinde olan her vatandaş bu durumun farkına varıp düzenli aralıklarla kan bağışlamalı. Bu tür bağış organizasyonlarının öğrencilerin çoğunlukla bulunduğu eğitim yerleşkelerinde yapılması katılımın sağlanması açısından çok önemli” diye konuştu.
Hür Kalem
13
Teknoloji
Whatsapp kullanıcılarını bekleyen tehlike ↘Mert İZBODAK
Neredeyse tüm mobil platformlarda kullanılabilen Whatsapp, metin tabanlı haberleşmenin önemli bir parçası haline geldi. Mobil kullanıcıların büyük bir çoğunluğu, farklı alternatifler olsa dahi Whatsapp kullanmayı tercih ediyor. Peki, WhatsApp kullanıcılarını ne gibi tehlikeler bekliyor?
W
hatsapp uygulaması indirilirken bazı uygulamalara erişim izni istiyor. Tüm gizlilik notlarına uygulamanın Yardım/Sıkça sorulan sorular bölümünden ulaşılabiliyor. WhatsApp, temel olarak telefon numaranız, onu bir yılın üzerinde kullandıysanız fatura adresi gibi bilgileri saklıyor. WHATSAPP GİZLİLİĞİNİZE NE KADAR ÖNEM VERİYOR Gizlilik notlarına göre WhatsApp, kişi isimleri ve adresleri saklamıyor. Kişi isimleri ve numaralar, What-
sApp’ın sunucularında değil, kendi telefonunuzda eşitleniyor ve bu veriler, WhatsApp’a gönderilmiyor. Ancak diğer taraftan WhatsApp, uygulama üzerinden gönderilen verilerin güvenliğini garantilemiyor. Bir başka deyişle hack’lenmeniz halinde mesajlarınız okunabilir. MESAJLAR NEREDE SAKLANIYOR? WhatsApp, genel olarak mesajları uzun süre saklamıyor. Bununla birlikte sunucular, teslim edilmeyen mesajları 30 gün saklıyor. Bu süre sonrasında hala teslim edilmeyen mesajlar ise siliniyor. iOS kullanıcıları, sohbet yedeklerini iCloud üzerinde saklayabiliyor. Ancak son zamanlarda yaşanan hack olayları, güvenlik konusunda endişe-
lere sebep oluyor. WhatsApp gizlilik notlarına göre hizmet, tarih damgaları ve mesajların hangi telefon numara-
larına gönderilip, hangi numaralardan alındığı gibi günlük bilgileri saklıyor. Hizmet üzerinden gönderilen dosya-
BMW’den büyük adım JPEG gidiyor BPG geliyor A kıllı saatler genellikle telefon görüşmelerini, mesaj bildirimlerini gösteren ve kullanıcıların sağlık bilgilerini toplayan bir araç şeklinde akıllı telefon bağlantılı olarak kullanılır. BMW‘de akıllı saatleri otomobillerinde kullanmak için planlar yapıyor. Bu planlardan ilki ise akıllı saat komutları ile otomobili otomatik olarak park edebilme özelliği. 2015 Ocak ayında Las Vegas’ta düzenlenecek olan CES 2015 etkinliğinde BMW, katılımcılara Akıllı saat aracılığıyla kontrol edilerek park edilebilen otomobilini sergileyecek. Araştırma amaçlı oluşturulan BMW i3 otomobili, harita ve çevredeki tüm riskleri tespit edebilen lazer tarayıcılar ile donatılmış şekilde. Verilere göre
dijital asistan tarafından kullanılan i3 gerektiğinde frene basabilecek. Ayrıca akıllı saat kullanarak çok katlı park yerleri gibi zor alanlarda da kolaylıkla kontrol edilebilecek. Başka dev otomobil firması olan Audi de geçen yıl böyle bir özelliği kendi otomobili için duyurmuştu. Ancak sisteme göre lazer tarayıcılar ile donatılmış özel bir alan gerekiyordu. Eğer BMW başarılı olur ise uzaktan kontrol edilerek park her yerde mümkün olabilecek
Yaygın olarak kullanılan ve yüksek çözünürlüklü olmasına karşın az yer kaplayan JPEG resim formatına BPG isimli yeni bir rakip geldi.
↘Burak Karaca
↘Mert İZBODAK
Y
ıllardır internette kullanılan resim formatı JPEG (Joint Photographic Experts Group), günümüzde de GIF, BMP ve PNG’nin önünde yer alıyor. Bu hegemonyayı değiştirebilecek bir dosya formatı da FFmpeg ve QEMU’nun geliştiricisi Fransız programcı Fabrice Bellard tarafından yayınlandı. BPG formatı, dosya büyüklüğü olarak JPEG’den daha fazla yer kaplıyor; fakat kalite açısından da ondan birkaç adım önde bir görsellik sunuyor. BPG (Better Portable Graphics) dosya çözümle algoritması ile JPEG gibi basit görsel görüntüleme işlemini daha iyi sıkıştırılmış dosyalarla sunuyor; böylece JPEG’e göre daha kaliteli görüntüyü yayınlayabiliyor. Bu formatı kullanmak isteyen geliştiricilerin ise yapması gereken tek şey tarayıcılara ilgili javascript kodunu eklemek... Yeni resim formatının yaygınlaşıp yaygınlaşmayacağına ise yine kullanıcılar karar verecek.
Google’ın yeni silahı: LOLLİPOP Google’ın ilk olarak Haziran ayında duyurusunu yaptığı ve hem görsel hem de işlev anlamında belki de en büyük güncellemelerin yapıldığı Android L sürümü Android 5.0 Lollipop olarak resmiyet kazandı.
↘Burak Karaca YENİLENEN YAZILIM ALTYAPISI Android’in son iki sürümünde yavaş yavaş hayatımıza giren ART, Dalvik sanal makinesi yerine doğal olarak uygulamaları çalıştıran bir yazılım altyapısı olarak kullanılıyor. Böylece uygulamalar daha verimli bir şekilde çalışıyor, daha az güç tüketiyor ve daha yüksek performans sunuyor. Dalvik alternatifi olan ART, doğrudan ARM, x86 ve MIPS mimarileriyle uyumlu olarak çalışıyor. Ayrıca 64 bit desteğine de sahip. Yapılan testlerde de ART tabanlı Android 5.0 Lollipop’un performans olarak Dalvik tabanlı uygulamaları epey geride bırakıyor. OYUNLARDA DAHA YÜKSEK PERFORMANS ART ile performansını ve verimini artıran Android, oyunlarda da daha fazla performans sunacak. Artan performansla beraber eklenen yeni özelliklerle PC kalitesinde oyun deneyimi sunacak. PC oyunlarında gördüğümüz Tesselation teknolojisi ile beraber, geometri ve computer shaders üniteleri geliyor. Ayrıca ASTC texture sıkıştırması da yeni Android sürümüyle beraber gelen özellikler arasında.
MATERYAL DİZAYN Android 5.0 Lollipop ile yeni yazılımda çok katmanlı fiziksel tabakalar üzerinde işlemler gerçekleşecek. Bu hem daha anlaşılır hale gelecek hem de performans ve görselliği daha da artıracak. Android’in Tasarım Bölüm Başkanı, “Basit, anlaşılır olmayı amaçlıyoruz. Bir piksel renge ve derinliğe sahip olsa ne olurdu diye düşündük. Bu yüzden Android 5.0’deki tasarım materyal olarak yenilendi” ifadelerini kullandı. YENİLENEN CHROME, 60 FPS’DE ÇALIŞIYOR Google’ın Chrome tarayıcısı, tamamen yeni bir deneyim ve performans sunacağı konusunda epey iddialı. Fluid tasarım anlayışıyla yenilenen yeni Chrome, bilgisayarlardaki gibi grafik işlemci tarafından donanımsal hızlandırma ile performansı daha da artıracak. Burada da performansı artırmak isteyen Google, Chrome’daki hızı 60 FPS’de sabitleyerek ekstra yumuşak geçişler ve yüksek performanslı bir deneyimi bizlere sunacak. Chrome’daki İçerikteki görseller ve metin arasında gezinti tamamen animasyon destekli ve ‘sıfır gecikme’ ile gerçekleşecek. YENİ GÜÇ TASARRUF ÖZELLİĞİ Project Volta adı verilen yeni oluşumla beraber cihaz içerisindeki tüm kalemler farklı farklı kontrol
edilip, kullanılmadığı zamanlarda güç tüketimi harcamayacak şekilde hazırlanacak. Ayrıca Android 5.0 Lollipop, Android’in pil sorununa da çare olacak çözümlerle donatılıyor. Battery Historian özelliği, yapılan tüm işlemleri ve açılan donanımsal birimleri işliyor ve sizin kullanım alışkanlıklarınıza göre cihazın güç yönetimini şekillendiriyor. Qualcomm’un Battery Guru programı gibi diyebiliriz. ANDROİD 5.0 LOLLİPOP İLE GELEN DİĞER ÖZELLİKLER Oyun oynarken veya bir uygulamayı çalıştırırken arama gelirse içeriğe ara vermeden aramayı reddetmek mümkün. Yaptığınız işleme son vermek gerekmeyecek. Bildirim sistemi de yenilendi. Bildirimleri okumak ve silmek kilit ekranından çok daha kolay ve hızlı şekilde gerçekleştirilebilecek. Tek bir dokunuş ile tüm bildirimler detaylı olarak sıralanacak. Ufak bir hareket ile bildirimleri tek tek silinebilecek. Dokunulan butonlar anlık tepki verecek. Animasyonlar çok daha hareketli
olacak. Arama arayüzü tazeleniyor. Numara girişi ve arama arayüzleri farklı olacak. Gerçek zamanlı gölge efekti sunan 3D animasyon desteği olacak. Ayrıca tamamen Material Design’a göre tasarlanan yeni Google Uygulamaları yer alacak. ANDROİD 5.1 LOLLİPOP ŞUBAT’TA GELİYOR Google’ın 2015 Şubat ayında Nexus modellerine sunacağı Android 5.1 güncellemesi; sessiz mod, genel sistem performansında iyileştirmesi ve gelişmiş RAM yönetimi yeniliklerini içeriyor. Ayrıca Android 5.1 Lollipop güncellemesi ile uygulama çalışmasında yaşanan hataların düzeltilmesi, geliştirilen pil kullanımı, internet bağlantılarında daha düşük güç tüketimi, ‘OK Google’ problemlerinin düzeltilmesi gibi hata iyileştirmeleri yer alacak. Ses problemleri ve bazı cihazlara özel yaşanan problemlerin giderildiği Android 5.1 güncellemesi, Şubat ayında dağıtılmaya başlanacak.
14
Hür Kalem
Spor
Ata sporumuz: Yağlı Güreş
Allah, Allah illallah Hayırlar gele inşallah İki yiğit çıkmış meydana Birbirinden merdane Pirimiz Hamza Pehlivan Aslımız, neslimiz pehlivan
↘Hüseyin KILAVUZ
A
ta sporumuz olan yağlı güreş bedeni zeytinyağı ile yağlayarak yapılan serbest bir güreş turudur. M.Ö. 4. yüzyıldan beri Türklerin güreş yaptığı bilinmektedir. İlkbahar aylarında doğanın canlanışını kutlamak amacıyla yapılan kutlamalarda, evlenme törenlerinde, zafer şölenlerinde hep güreş karşılaşmaları yapılırdı. Günümüzde ise ülkemizde çok rağbet görmese de hastalık derecesinde takipçileri olan, izleyicisinin tutkusunun hiç son bulmayacağı bir spordur. Türkler tarafından çok sevilen yağlı güreş karşılaşmalarının temeli, dengedir. Yağlı güreşin, minder güreşine nazaran çok daha yorucu olduğu bilinmektedir. Yağ faktöründen dolayı güçten çok teknik ve güreş becerisi ön plana çıkar. Bu da izleyenlere ayrıca bir zevk veren, seyir zevki yüksek oyunların yapılmasına sebebiyet verir. Yağlı güreşte kullanılan bilinen teknikler, minder güreşindekinden 3 katı daha fazladır. Pehlivanlar, İslâmî kurallara göre
bedenlerini örten (göbeğin altından diz kapağının altına kadar) deriden yapılma “kısbet” giyer, yağlanır ve daha sonra birbirlerini yenene kadar güreşirler. Son yıllarda yağlı güreşe de bazı kurallar getirilmiş, zaman tahdidi konmuş ve puanlama getirilmiştir. Bu da son dönemde oldukça eleştirilen bir durumdur. Bu kuralın yağlı güreşin özüne aykırı olduğunu savunanlar vardır. Geçmişte günlerce süren güreşler yapılırken, bu durum bunu gölgelemektedir. Yağlı güreş kapışmaları sırasında davul-zurna savaş havaları çalar. Bu güreşçileri hırslandırmak amacı ile yapılır. Bu da geçmişten kalan bir mirastır. Ayrıca yağlı güreşte pehlivanları cazgır adı verilen kişiler güzel sözlerle, kafiyeli cümlelerle anons ederler. Pehlivanlar kadar cazgırların naraları da ilgi görmektedir. Yağlı güreşte son yıllarda ülkemizde öne çıkan, en çok pehlivanın yetiştiği üç merkez vardır. Bunlar Antalya, Ladik( Samsun) ve Karamürsel(Kocaeli)’dir. Bu bölgeler son yıllarda yağlı güreşe yetiştirdiği pehlivan sayısı nedeni ile pehlivan yatağı olarak anılır. Bizde Karamürsel Mert İlter Vona Spor Kulübü S p o rc u l a r ı ile görüşüp yağlı güreşi birde onların ağzından dinledik. GÖKHAN ARICI: “YAĞLI GÜREŞ BİZİM İÇİN BİR TUTKU” Başpehlivan Gökhan Arıcı dualı çayırda isminden sıkça söz ettiren son yılların formda pehlivananlarından. Arıcı, güreşe 10 yaşında başladığını söyledi. 36 yaşına gelmesine rağmen var olan güreş aşkını yetirmediğini belirtti. Arıcı, “Yağlı güreş
bizim için bir tutku. Sağlığım müsaade ettikçe bu sporla uğraşmaktan vazgeçmeyeceğim’’ diyerek içindeki güreş sevdasını dile getirdi. Doping kullandığı gerekçesi ile 2 yıl güreşten men cezasını yeni dolduran Arıcı’ya bu olay sorulduğunda, ‘’Gerçekten bilinçli olarak bir madde kullanmadım. Biz bu işten ekmek kazanıyoruz. Güreşten böyle bir süre uzak kalmak istemezdim. Ama maalesef farkında olmasam bile böle bir maddeyi kullanmış bulundum. 2 yıl gibi uzunca bir süre güreşten uzak kalmak beni üzdü” dedi. Önümüzdeki sene için iddialı olduğunu söyleyen Arıcı, Karamürsel’de yetişen ve kendisinin de antrenörlüklerini yaptığı genç pehlivanlarla Karamürsel ekolunun akın akın geldiğini belirtti. Arıcı, yağlı güreşe gelecekte çok pehlivan kazandıracaklarına olan inancını sözlerine ekledi. MURAT AYDOĞDU: “PEHLİVANLIK PEYGAMBER SÜNNETİDİR” Murat Aydoğdu, Bursa’nın tek başpehlivanı olma unvanı ile gurur duyduğunu belirterek söze girdi. İlerleyen yaşına rağmen yaptığı güreşlerle göz dolduran pehlivan, aynı zamanda Mert İlter Vona Spor Kulübü’nün baş antrenörlüğünü de yürüttüğünü söyledi. Başpehlivan, artık amacının genç sporculara yol göstermek ve insanların yağlı güreşe bir nebze daha olsun ilgi duymasını sağlamak olduğunu ifade etti. Güreş sporunun bizim geçmişimizin ve kültürümüz bir mirası olduğunu belirten Aydoğdu “ Pe h l i vanlık peygamb e r sünnetidir” diyerek güreşe değ e r
verilmesi gerektiğine dikkat çekti. Yağlı güreşteki usta çırak ilişkisine dikkat çeken Aydoğdu, bu kültürün devam ettirilmesini güreşin geleceği açısından önemli bulduğunu söyleyerek sözlerini sonlandırdı. OKAN YAVAŞ: “HAYALLER GERÇEKLEŞTİRİLMEK İÇİNDİR” Okan Yavaş, bu sene 2 boy birden geçip büyük orta boyunda güreşmeye başladığını söyleyerek seneyi iyi değerlendirdiğini vurguladı. Bu başarısını başta ustaları Murat Aydoğdu ve Gökhan Arıcı’ya borçlu olduğunu belirten Yavaş, bu başarıyı elde etmek için çok çalıştığını ve karşılığını aldığını ifade etti. Günde çift idmanla çalışarak çok yorucu programlar uyguladıklarını belirten Yavaş, başarıya ulaşmak için çok emek harcadığını açıkladı. Genç pehlivan tek hayalinin Kırkpınar Er Meydanı’nda altın kemeri almak olduğunu söyledi. Bu hayaline olan inancını ise “Hayaller gerçekleştirilmek içindir” sözleri ile ifade etti. Yavaş, kendisini ustaları gibi başpehlivan olarak hayal ettiğini ve rüyalarında bile bu günleri görecek kadar istekli olduğunu söyledi. Bursa’dan ailesinin yanından sadece güreşi daha iyi öğrenebilmek için ayrıldığını ifade eden Yavaş, Karamürsel’in bu noktada Türkiye’de en üst noktalardan biri olduğunu dile getirdi. Yavaş, birçok kulüpten gelen tekliflere karşın burada başarıyı yakalayacağına inandığı için Karamürsel’de kaldığını belirtti. Gelecekte buradan çıkacak gençlerin yağlı güreşte üst kademelerde yer alacağına inandığını s ö y l e y e re k s öz l e r i n e son verdi.
Hür Kalem
15
Spor
Torku Konyaspor’un sol beki Mehmet Uslu: “Beşiktaş maçı ile çıkışa geçmeyi hedefliyoruz” Torku Konyaspor’un başarılı sol beki Mehmet Uslu, bu sezonki hedeflerini Hür Kaleme açıkladı. Takımının son haftalardaki sıkıntılı durumundan, bu sezonki hedeflerine kadar her konuya değinen Uslu, Beşiktaş maçı ile çıkışa geçmeyi hedeflediklerini söyledi.
↘Mehmet ÇALIŞKAN
Avrupa olur, ligimizdeki büyük takımlar olur ama en büyük hedefim milli formayı giymek.
K
Sahada kendini en rahat hissettiğin mevki neresi? Sol bek dışında daha başarılı olabileceğin bir mevki var mı? Benim en iyi oynadığım yer sol bek. En verimli, en rahat ettiğim mevki sol bek ama sol açık ve stoper de oynayabiliyorum. Kartalspor’da oynamıştım.
onyaspor son 2 lig maçında 10 gol yedi. Bu sonuçları nasıl değerlendiriyorsun? Takımımız son 2 haftada aldığı sonuçlardan dolayı sıkıntılı ama biz iyi ve tecrübeli bir takımız. Elimizden gelenin en iyisini yaparak önümüzdeki haftalarda çıkış yakalayacağız. Konyaspor olarak bu sezon ki hedefleriniz neler? Gecen seneye göre ligi daha iyi bir yerde bitirmek istiyoruz. Hem puan olarak hem sıralama olarak. Konyaspor camiasının her zaman hedefleri var tabiki de. Avrupa gibi bir beklentimiz de var ama elimizden geleni yapıp toplayabileceğimiz kadar puan toplamak istiyoruz.
Galatasaray maçına kadar evinde tek gol yiyen bir Konyaspor vardı. O maçta neler oldu? Galatasaray maçından sonra Gençlerbirliği’nden de 5 gol yedik, bu sonuçları neye bağlıyorsun? Galatasaray maçına kaza olarak bakıyoruz. Kendi evimizde böyle bir skor beklemiyorduk. Yaptığımız basit hatalar sonucu maç öyle bir skorla bitti. Galatasaray az geldi öz geldi. Girdiği pozisyon sayısı çok yok ama skor 5-0. Bunun dışında Gençlerbirliği maçı bizim içinde bir hayal kırıklığı oldu. 2 maçta 10 gol yemeyi hiç beklemiyorduk. Ama dediğim gibi biz iyi bir takımız, tecrübeli bir takımız, bunun da üste-
sinden geleceğimizi biliyoruz.. En çok taraftar ortalaması ile maç oynayan takımsınız. Bu konuda ki düşünceleriniz neler? Passolig çıktıktan sonra taraftar sayıları inanılmaz düştü, ama yeni yapılan stadımızla 11 bin taraftar ortalaması ile oynuyoruz. Yeni ve harika bir stadımız var. Süper Lig’de oynayan iyi bir takım var. Bunlar taraftarı stada çekiyor. Taraftarımız sayesinde maçlarımızı muhteşem bir ortamda oynuyoruz. Galatasaray maçında da stadımız doluydu. Bundan sonrada kendi stadımızda taraftarımızla beraber iyi skorlar almaya çalışacağız. Eski statta da oynadın. Yeni stat takımı nasıl etkiledi? Sen ve takım bu yeni stattan ve zeminden memnun musunuz? Geçen sene Konya Atatürk stadında tribünler sahaya uzak olduğu için bir ambiyans yaratılmıyordu. Şimdi ki stadımızda ise inanılmaz bir ambiyansla oynuyoruz. Bu beni de takımı da olumlu etkiliyor. Bunun dışında her oyuncu iyi bir sahada, zeminde oynamak ister. Ama biz yeni stadımıza, zeminimize alışınca diğer Anadolu takımlarının kötü zemininde, kötü bir performans gösteriyoruz. Evimizde ise çok farklı oynuyoruz. Ama her maçı kendi sahamızda oynama gibi bir lüksümüz yok. Bunun da üstesinden gelip deplasman maçlarında da puan veya puanlar almalıyız. 2 sezondur Konyaspor’dasın ve geldiğinden bu güne 3 hoca değiştirdiniz. Sizce hocalara zaman tanınmıyor mu? Evet ben geldiğim sezon Uğur Tütüneker takımın başındaydı. Sonra Mesut Bakkal ve şimdi de Aykut
hoca var. Sonuçta futbolda her zaman istediğiniz skorlar, sonuçlar olmuyor. Bazen bir kan değişikliğine ihtiyaç duyuluyor. Bazen hoca değişikliği takımı olumlu etkiliyor. Futbol bu ayrılıklar oluyor. Tabiki de böyle şeylerin yaşanmasını hiç bir camia istemez ama bazen bu tür şeyler yaşanıyor, bizler ise profesyoneliz, böyle şeyleri çok düşünmeden işimizi yapmak zorundayız. Ara transfer dönemi yaklaştı. Sizinle ilgilenen bir takım var mı? Varsa takımdan ayrılmayı düşünüyor musun? Bana yada menajerime gelen bir teklif yok. Ben şuanda Konyaspor’un futbolcuyum, Konyaspor arması için ter döküyorum. Konya’da da mutluyum ve elimden geldiği kadar Konyaspor’a katkı sağlamak istiyorum. Örnek aldığın bir futbolcu var mı? Ben küçüklükten beri kendime Paolo Maldini’yi örnek aldım. Oda sol bek oynuyordu. Ben onu sahada ki durusuyla karakteriyle her zaman kendime örnek almışımdır. Ligimizdeki en iyi sol bek kim sence? Bence şu an ligimizde ki en iyi sol bek Caner Erkin. Milli takımın da sol beki. Onun dışında İsmail Köybaşı’da yetenekli bir sol bek diye düşünüyorum. Hedefinde ne var? İlerde nerde hangi takımda oynamak isterdin? Her futbolcunun hedefi vardır tabi benimde var. Bundan önce Süper Ligde oynamak istiyordum. Bu hedefimi gerçekleştirdim. Hedeflerimi büyük tutuyorum. Gidebildiğim yere kadar gitmek istiyorum,
Konya mutfağından en çok neleri beğeniyorsun? Sence Konya mutfağı lezzetli mi? Konya mutfağında bamya çorbasını çok övüyorlar ama sebze ile aram olmadığı için yemiyorum. Ama etliekmeği gerçekten güzel. Son olarak taraftara bir mesajın var mı? Buradaki taraftar inanılmaz, takımına armasına sahip çıkan, harika ambiyans yaratan, ateşli bir taraftar. Son haftalarda onları üzdük biliyoruz ama bizde çok üzgünüz. Sonuçta hiç bir takım bu şekilde ağır yenilgiler almak istemez. Taraftarımız biraz sabırlı olsun. Zaten iyi günde kötü günde destek veriyorlar. Bundan sonra çok daha destek versinler, bu sonuçları onlara unutturacağımızı düşünüyorum. Beşiktaş maçı ile son iki haftayı, bu kötü futbolu unutturmaya çalışacağız.
Fotoğraf: Berkay GÖCEKLİ
Kendi performansını nasıl değerlendiriyorsun? Kendi performansıma gelirsek, bundan önceki haftalar daha iyiydim son haftalar takım gibi bendede düşüş var. Ama kendimi en kısa zamanda toparlayıp takımıma katkı sağlayacağıma inanıyorum. İkinci lig takımından Süper Lige transfer oldun. Bir uyum süreci, bir zorlanma yaşadın mı bu süreçte? Evet iki sezon önce Kartalspor’dan Konyaspor’a transfer oldum. O sezon harika bir performans sergiledim. Bunun neticesinde Konyaspor’a bir Süper Lig takımına transfer oldum. Kendime güvendiğim için Konyaspor’un teklifini kabul ettim. Ben kendimi Süper Lig oyuncusu olarak görüyorum. Onun akabinde belli bir uyum süreci yaşıyorsunuz tabi ki. Sonuçta ikinci ligden Süper Lige geliyorsunuz. Ama ben bunu çok çabuk atlattığımı düşünüyorum. Benim için çok büyük bir problem olmadı. Süper ligle ikinci lig arasında tabiki de kalite farkı var ama ben kendime Süper Lig oyuncusu olarak bakıyorum.
Fotoğraf: Berkay GÖCEKLİ
Şehrimizi nasıl buluyorsun? Boş vakitlerini nasıl değerlendiriyorsun? Konya’ya ben geçen sene geldim. Tabi ilk geldiğim zaman bazı sıkıntılar yaşadım. Zamanla bunları atlattım. Sonuçta Konya bir futbol şehri. Takımına armasına sahip çıkan bir şehir ve her istediğinizi bulabiliyorsunuz. Konya’da olmaktan mutluyum. Günlük hayata gelirsek, çok dolaşan biri değilim antrenmandan sonra genelde eve gidip dinleniyorum.
Futbol şehri Konya: ‘1 haftada 80 bini aşkın taraftar’ Süper Lig’in 12. ve 13. haftasında Konya’da 5 ayrı takım 3 maç yaptı. Bu 3 maçın birinde seyirci rekoru kırılırken, 7 gün içerisinde Konya 80 bin taraftarı ağırladı. Fotoğraf: Berkay GÖCEKLİ
↘Mehmet ÇALIŞKAN
S
por Toto Spor Lig’in 12. haftasında Torku Konyaspor Mersin İdman Yurdunu ağırladı. Torku Arena da oynanan ve 11.370 taraftarın takip ettiği maç, Konyaspor’un 2-0’lık üstünlüğü ile sona erdi. Hemen ertesi gün ise Konya, Beşiktaş ile Trabzonspor’un maçına ev sahipliği yaptı. Beşiktaş’ın stat inşaatının sürmesi ve maçı Konya Torku Arena stadın da oynama isteğinin Konyaspor ve Trab-
zonsporlu yöneticiler tarafından kabul görmesi ile Konya şampiyonluk yarışında olan bu iki takımın mücadelesine tanıklık etti. 3-0 Beşiktaş’ın kazandığı bu maçı 33.450 taraftar izledi. Ligin 13. haftası ise Konyaspor Galatasara y ’ ı ağırladı. Bu sezonun seyirci rekorunun kırıldığı b u maçta Galatasaray Konya’yı 5-0’la geçti. 37.800 taraftarın bu maça gelmesi ile birlikte Konya’da bir hafta içerisinde tam 82.620 taraftar maç izledi.
Konya’da yıldız yağmuru Spor Toto Süper Lig’in 12. ve 13. haftasında Konya Torku Arena’da 3 maç oynandı. 5 ayrı takımın mücadele verdiği bu karşılaşmalarda dünyaca ünlü yıldızlar Konya’da ter döktü. Aralarında Wesley Sneijder, Demba Ba, Oscar Cardozo gibi dünyaca ünlü yıldızların da bulunduğu 90 futbolcu Torku Arena’nın çimlerine ayakbastı. Süper Lig’in en pahalı takımı olan Galatasaray’ın da aralarında bulunduğu bu 5 takımın toplam bonservis bedeli ise 389,73 milyon Euro.
Galatasaray: 162,70 milyon Euro. En değerli oyuncusu Wesley Sneijder Beşiktaş: 96.05 milyon Euro. En değerli oyuncusu Demba Ba Trabzonspor: 83.38 milyon Euro. En değerli oyuncusu Onur Kıvrak Torku Konyaspor: 27.83 milyon Euro. En değerli oyuncusu Djalma Mersin İdman Yurdu: 19.83 milyon Euro. En değerli oyuncusu Tita
Fotoğraf: Berkay GÖCEKLİ
16
Hür Kalem
Gezi
Güneydoğu’nun şiirsel kentlerinden biri: MARDİN ↘Özlem KALKAN Mardin İpek yolu güzergahında olup önemli mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğu’nun şiirsel kentlerinden biridir. Mardin farklı dini inanışlar paralelinde sanatsal açıdan da tarihi değer olan camiiler, kiliseler, manastırlar vb. dini eserleri barındırmaktadır Nasıl gidilir? Konya-Mardin arası yaklaşık 894 km’dir. Konya’dan Mardin’e gitmeyi sağlayan iki ulaşım seçeneği vardır. Birincisi, otobüs yolculuğudur ki bu yolculuk 12 saat sürmektedir. İkinci seçenek ise, uçak yolculuğudur. Konya-İstanbul-Mardin aktarmalı olarak gidiliyor. Bu da yaklaşık 4 saat sürmektedir. Mardin ismi nereden geliyor Mardin isminin menşei üzerinde çeşitli rivayetleri vardır. Mardin’in bulunduğu bölgeye yerleştirilen “Marde” kavminden geldiği bu bölgeye hükmeden kralın Mardin ismindeki oğlunun hastalanıp, havası ve suyu iyi olan batı kalesine gönderildiği burada iyileşmesi üzerine kalenin bulunduğu yerde Mardin isimli şehrin kurulduğu, Süryanice “Mara” kelimesinden geldiği, Sasani komutanlarından Mardius burayı imar edince isminin verildiği, Selçuklu Türkleri
ise Mardin’i fethedince Bizanslılar’ın “Mardie”, Arapların “Maridin” ismi yerine kendi lisanlarına uygun olan Mardin’i verdikleri bilinmektedir. Genel tarihçesi Bir dağın tepesinde kurulmuş olan Mardin, Yukarı Mezopotamya’nın en eski şehirlerinden biridir. M.Ö. 4500’den başlayarak klasik anlamda yerleşim gören Mardin; Subari, Sümel, Akad, Babil, Mitaniler, Asur, Pers, Bizans, Araplar, Selçuklu, Artuklu gibi Osmanlı dönemine ilişkin birçok yapıyı bünyesinde harmanlamış önemli bir açık hava müzesidir. Tarihi Mardin Kalesi Kale M.S. 975-976 tarihlerinde Hamdaniler’den Abdullah Bin Hamdan tarafından
yaptırılmıştır. Kente hakim olan doğal bir kaya üzerine çok az eklentilerle yapılmıştır. Yüksekliği doğuda 1200 m ,batıda 1800 m olan bir tepe üzerindedir. Kale’nin içinde sarp kayalar vardır. Buyüzden de Kale’ye “Kartal Yuvası” da denmektedir. Kale’de camii, hamam, mahzen, ev kalıntıları ve birçok ambar bulunmaktadır. 6 kapısı bulunan Mardin Kalesi, şehri kuşatan surlarla çevrilidir. Ulu Camii (Cami-i Kebir) Mardin’deki en eski camilerden olup Mardin’in simgesidir. 1176 yılında Artuklu hükümdarları tarafından yaptırılmıştır. Kalker taşından yapılan caminin kubbesi 6 paye üzerine oturtulmuştur ve tüm mekana hakimdir. Minaresi ise; Artuklu Hükümdarı Kud Beddin İlgazi tara-
fından inşa ettirilmiştir. Mardin’in en önemli ibadet merkezlerinden biri olan Ulu Camii devasa yapısıyla tarihin ihtişamını günümüze taşımaktadır. Geleneksel Mardin evleri Mardin evleri temel yapı malzemesi olarak kolay işlenebilen sarı kalker taşının kullanıldığı, çeşitli motiflerle bezenmiş geleneksel evleriyle de ünlüdür. Bölgedeki çok sayıda ocaktan çıkartılan sarı kalker taşı yapı üretimine egemen olmuş, kapı, pencere, asma kat gibi zorunlu kullanımların dışında ahşap işçiliğine yer verilmemiştir. Kasımiye Medresesi (Rivayet, doğum-hayat-ölüm) Akkoyunlu Sultanı Kasım tarafından 1487’de yaptırılmıştır. Mimari ve bezeme açısından Artuklu özelliklerini göstermektedir. Hem dini hem de bilimsel ilimlerin icra edildiği medrese duvarlarında astronomi bilimine ait ilginç simgelerde bulunmaktadır. Rivayete göre, Kasım Paşa bu medresede şehit edilmiştir. Kasım Paşa’nın kız kardeşi onun kanlı gömleğini medresenin duvarlarına sürmüştür. Tavana doğru çıkan duvarlarındaki kırmızılıklar Paşa’nın kanı olarak kabul edilmektedir. Hikayesi ise; Medresenin avlusundaki duvardan akan su doğumu simgeler, su bu aşamada tıpkı bebeklik ve çocukluk gibi fıkır fıkır olmaya benzetilir. Su döküldüğü yerde durgunlaşır bu durgunlaşma hiç bitmeyecek gibi gelen gençliğe benzetilir. En son suyun aktığı dar alan ise yaşlılığı simgeler. Burada su çok hızlı akar. Suyun döküldüğü havuz mahşer yerini simgeler ve herkes oraya gider. İnanışa göre her su Mezopotamya ovasına ulaşır ve orada bir bitkiye hayat verir. Süryani Manastırı (Deyrüzzerefan)
Meşhur “BITTIM” sabunu Üretimi geleneksel yöntem ile yapılan doğal bir sabun çeşididir. Güneydoğu’da yetişen yeşil fıstık ağaçlarının aşılanmamış yabani halinden yapılır. Diğer bilinen adı çitlembiktir. Bıttım sabununun saç dökülmesi, kepek, sedef ve
egzama, canlılık ve parlaklık, kaşıntı, mantar gibi pek çok cilt hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir. Süryani şarabı İnancına bağlı bir toplum olan Süryani’lerin kültüründe şarap önemlidir. Çünkü, Hz. İsa mucizelerini yaparken suyu şaraba çevirmiş, son
akşam yemeğinde öğrencileri ile birlikte şarap içmiştir. Kilise geleneğinde ayinler sırasında kutsal ekmekler şarapla kutsanmış ve insanlar şarapla kutsanan bu ekmeği yiyerek günahlarından arınacaklarına inanmışlardır. Mardin’in geleneksel lezzetleri Mardin mutfağında kurutulmuş sebzeler, et, bulgur ve baharatlar başta gelir. En ünlü
Mardin’in 3 km doğusunda bulunan Süryani Manastırı Yukarı Mezopotamya’nın tarihi yapılarından en tanınmış olanıdır. Süryani Kadim Cemaatinin dini merkezi olarak kabul edilen ve 639 yıl Dünya Süryani’lerinin Patriklik Merkezliğini yapmış bir mekandır. Manastır içinde 52 Süryani Patriğinin mezarı bulunmaktadır. Bugün hala yaşayan, rahiplik yapan papazları görebilmek ve yaşadıkları mahallileri görebilmek de mümkündür.
lezzetleri; çiğköfte, kaburga dolması, işkembe dolması, ve etli ekmektir. Bunların yanı sıra lebeniye, çökerten, fikriye, ciğer pilavı ve sembüsekte en meşhur yemekleridir. Mardin yemeklerine lezzet katan baharatlar ise, zencefil, mahlep, kişniş, sumak ve yenibahardır.