Hür Kalem

Page 1

Osmanlıdan günümüze kadar gelen bir bitki türü olan Meyan, her derde deva. Kronik hastalıklardan kabızlığa, karaciğerden kansere kadar her türlü hastalıkların çözümü olan Meyan Kökünü uzmanlar da tavsiye ediyor.

Bilimsel ve teknolojik alanlara AR-GE desteği veren, ölçüm ve analiz konularında koordinasyon merkezi olan Selçuk Üniversitesi İleri Teknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi(İLTEK) kapılarını Hür Kalem'e açtı.

12 13

Hür Kalem

©

Sayı:3

Halkın hür sesi

Fair Play örneği: İsmet Karababa

“İSYANCILARIN TEHCİRE TABİ TUTULMASI ‘SOYKIRIM’ DEĞİL” “TEHCİR KARARI ALINMASAYDI Bir asrı aşkın süredir sorun olan Osmanlı Devle- Tunç, sözde Ermeni soykırım meİSTİKLAL SAVAŞI VERİLEMEZDİ” ti’nin devamı Türkiye Cumhuriyetine miras kalan selesinin emperyalist devletlerin Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’nda şark(doğu) meselesi dediği projeErmeni Meselesi hakkında Büyük Birlik Partisi Ge- nin bir ürünü olduğunu, bu projenin ve İstiklâl Harbi’nde haklı konumda nel Sekreteri Üzeyir Tunç ve Vatan Partisi Genel Haçlı Seferleri’ne kadar götürülebiolduğunu dile getiren Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, Başkanı Doğu Perinçek ile konuştuk. Doğu Perin- leceğini söyledi. Hıristiyan Batılıların emperyalist Çarlık Rusyası, İngiliz karşı politikalarında çek, 2005 yılında İsviçre’de yaptığı bir konferansta Müslümanlara emperyalizmi ve Fransız emperyaasırlardan beri hiçbir değişiklik ol‘Ermeni Soykırımı yoktur’ demiş, arkasından İsviç- madığını, amaçlarını her dönem kolizminin Türkiye’yi(Osmanlı Devleti) paylaşmak amacıyla Ermeni çetelere Mahkemesince cezalandırılmıştı. Perinçek, İsviç- ruduklarını ifade eden BBP Genel rini ateşe atıp, ileri sürdüğünü söyre’nin kararını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Sekreteri, “Ermeniler her zaman ledi. Emperyalist devletlerin maşası emperyalizmin maşası olmuştur” taşımış ve 28 Ocak 2015 tarihinde beraat etmişti. diye konuştu. Üzeyir Tunç, tarihte durumuna gelen Ermeni çetelerinin imha edilmesinin veya cephe geriErmeni soykırımının yaşanmadığını, sinde isyan edenlerin bastırılmasının Ermeni Çetelerinin 1860-1921 yılGenel Başkan Perinçek, Ermeni halkına zarar veren ve isyanlara destek sağlayan unsurları arasında çok sayıda Müslüman ların tehcire tabi tutulmalarının ‘soykırım’ olmadığı- kişilerin Osmanlı Devleti tarafından kurulan mah- Türk’ü şehit ettiklerini dile getirdi. Cumhuriyet dönı dile getiren Genel Başkan Doğu Perinçek, “Teh- kemelerce idam edildiğinin altını çizdi. neminde ASALA ile PKK terör örgütleri arasında cir kararı alınmamış olsaydı İstiklal Savaşı’nı vereişbirliğinin yapıldığını, 1973-1986 yılları arasında mezdik” dedi. Soykırım veya katliamın olmadığını, “ERMENİLER HER ZAMAN sekizi büyükelçi toplam kırk iki diplomatın Ermeni karşılıklı iki millet arasında kırılmaların olduğunu, EMPERYALİZMİN MAŞASI OLMUŞTUR” terör örgütü tarafından şehit edildiklerini belirtti. çok sayıda sivil insanların öldürüldüğünü belirten Büyük Birlik Partisi(BBP) Genel Sekreteri Üzeyir Araştırma / İnceleme 06

Röportaj Yenigün Gazetesi Sahibi, BİK Üyesi:

Mustafa Arslan

04

Hür Kalem

Öğrenci Uygulama Gazetesi

Röportaj 77’lik Muhabir:

Yüksel Balcı

05

Yıl 1982... Ocak ayının 15’i... Konya 1. amatör kümede kader maçı oynanıyor. Derbentspor ile Çumraspor arasında... Yenilen takım küme düşecek. Maçın 41. dakikası... Derbentspor kalesi önünde bir karambol oluşuyor... Bayram vuruyor... Kaleci İsmet uzanıyor. Dokunuyor. Top çizgi üzerinde dolanıyor. Eller havaya kalkıyor. Çumrasporlu futbolcular “Goooll” diye bağırıyor. Derbentsporlu oyuncular “Top çizgiyi geçmedi” diye haykırıyor. Saha karışıyor. Tüm futbolcular, hakem Sabri Demir’in etrafını sarıyor. Demir anında samimi bir açıklamada bulunuyor, “Ben de göremedim” diyor... Ama devamını da getiriyor: - Kaleci İsmet’e soralım... O bize doğruyu söyler... Hakem Demir soruyor. - İsmet gol mü, değil mi? İsmet cevaplıyor: - Hocam, çizgiyi geçti... Kurtaramadım... Demir gol kararını veriyor. Devre oluyor... Derbentsporlu futbolcuların önemli bölümü, “Yaktın bizi İsmet” diye isyan ediyor. O sırada soyunma odasına Kulüp Başkanı Erol Kişnişçi giriyor. Kişnişçi, “Arkadaşlar sakin olalım. Önemli olan doğruluktur, dürüstlüktür. İsmet doğrusunu yaptı” diyor. Karşılaşma 1-0 sona eriyor. Derbentspor küme düşüyor. Aradan bir ay geçiyor... Konya İl Spor Müdürü Bahtiyar Demir, yaşanan bu olayı Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’ne (TMOK) bildiriyor. Komite, İsmet Karababa’yı centilmenlik dalında büyük ödüle layık görüyor. Sonra da durumu UNESCO’ya iletiyor. UNESCO da modern olimpiyatların kurucusu Baron Pierre de Cobertin adına ilk kez düzenlenen Fair-Play ödülünü İsmet Karababa’ya veriyor. Dünyadaki 163 ülkenin adayları arasından sıyrılan Karababa, inanılmaz büyük değer taşıyan bu ödülü alan ilk insan olmanın onuru ile tarihe geçiyor. / Spor 14

Kültür - Sanat Tiyatro ve Sinema Sanatçısı: Defne Yalnız

11

hurkalem@gmail.com


2

Hür Kalem

Ekonomi

“Altın fiyatlarını her şey etkiler” Hür Kalem Gazetesi olarak küresel olaylardan en çok etkilenen altın fiyatlarının durumunu araştırdık. Konu ile ilgili Konya Sarraflar ve Kuyumcular Derneği Başkanı İsmail Karagöz, “Altın fiyatlarına her şey bir etken olabilir. Krizler ve savaşlar bunlardan sadece birkaç tanesidir” dedi

METİN KÖSE

Kadına Şiddet ‘Decrease’, Cezalar ‘İncrease’ Gün geçmiyor ki gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında ve diğer tüm iletişim araçlarında, kadınlara yönelik tacizden, istismardan, eziyetten, psikolojik baskıdan, hakaretten tutun da, tekme tokada hatta öldürmeye varan bir şiddet davranışının haberine rastlamayalım. Artık şiddet haberleriyle karşılaşmadığımız gün sayısı yok gibi bir şey… Ama ben her gün, buna benzer her haberi aynı iç acımasıyla, aynı tahammülsüzlükle okuyorum… Ve soruyorum; kadına şiddetin bu kadar arttığı ve daha da kötüsü, bu durumun iyice kanıksandığı bir toplum haline gelmiş olmak, birilerinin bu konu ile her zaman olduğundan daha fazla ve hassas bir şekilde ilgilenmesini sağlamak için yeterli vahimlikte değil mi? Ve dahası birileri, bu halde olan bir toplumun bireyi olmaktan, bu duruma müdahale edecek kadar rahatsız olmuyor mu? Peki neden? Onlar bu toplumdan izole bir fanusun içinde mi yaşıyorlar yoksa..? Yoksa içselleştirecek kadar hayatın rutin bir gerçeği olarak mı görüyorlar şiddeti? Kadına şiddet, o şiddete maruz kalan kadının hayatını mahvediyor. Sadece tek bir bakış açısıyla bu böyle… Çünkü şiddet olayının daha pek çok boyutu var. Şiddet, sadece kadına zarar vermekle kalmıyor, onun çocukları da bu Vandallıktan fazlasıyla nasibini alıyor. Ruhları tertemiz çocuklar şiddete tanıklık ederek, ruhsal bir girdabın içine çekiliyor ve geri dönüşü olmayan bir yola girmiş oluyorlar… İşte bu da işin en acı kısmı aslında… Şiddet gören kadının alternatif bir hayat seçeneği varsa ne ala..! Yoksa kendisine bu muameleyi layık gören eşinin ruhsal durumunun keyfine keder bir yaşamı devam ettirmek mecburiyetinde kalıyor… Kimi zaman hayatını yeniden yapılandırma çabasındayken, bunu gören eşi tarafından öldürülüp gidiyor, kimi zaman da canından olmasa bile, yaşayan bir ölü olarak hayatına devam ediyor… Bu durumu içine sindirmiş ve kabullenmiş kadınlar da yok değil.. Küçük yaşlarından beri, şiddetin, sevginin bir parçası olduğu yalanıyla büyütülmüş ve kişiliği, bu zihniyete sahip aile bireyleri arasında oluşmuş kadınlar bunlar.. Eşinden gördüğü psikolojik şiddetin, fiziksel şiddetten hiçbir farkı olmadığını bile bilmiyorlar daha… Kadına şiddetin azaltılması (ne yazık ki bu aşamada yok edilmesi diyemiyorum, zira bence şu an bu bir ütopya!), her şeyden önce toplumsal zihniyetin kabuk değiştirmesi ile mümkün… Önce şiddet uygulayana verilen cezalar artırılmalı. Kafası bozulunca karısını dövebileceğini sanan zavallılar, bunun şaka olmadığını anlamalı. Ülkede yasa çıkarmaktan kolay ne var! Vekiller, işlerine gelince yarım mesai gününde bile yasa çıkarabiliyorlar ne de olsa! Yeter ki menfaatleri mevzu bahis olsun… Bu ve benzer durumlar için neyi bekliyorlar peki? Daha fazla kadının ölmesini mi? Daha fazla çocuğun annesiz kalmasını mı? Yoksa vicdanları mı yok? Şiddet olayını çözecek en temel nokta ise, bireylerin eğitimine gereken önemi vermek ve eğitimin toplumların ilerlemesini sağlayacak en kilit kelime olduğunun bilincine varmak… İşte o zaman gelsin ve yaşasın muasır medeniyetler seviyesi… Nil Karaibrahimgil’in ‘Kadına Şiddetin Cezası Çok Ağır Olmalı’ başlıklı yazısı tam da durumu anlatır cinsten: “Bu topraklarda kanayan bir yara var. Kız çocuklarının yarası bu. Onların bedenlerinden yerlere akan kan, onların gözlerinden düşen damlalarla karışıp toprağa bir koku bırakıyor. Biz şehirliler bu kokuyu bazen çok keskin olarak alıyoruz. Sert bir rüzgâr onu, burnumuzun direklerine çarpıyor ve yüreğimiz burkuluyor. Sanki çaresizmişiz gibi boynumuz bükülüyor. Hemencecik unutuvermek istiyoruz bu kokuyu. Hikâyesi geliyor kulağımıza. Kulaklarımızı kapamak istiyoruz. Hâlbuki geceleri Anadolu’nun rüzgârlarıyla geziniyor hıçkırıkları. Bağırışları. Yardım çığlıkları. Nefesleri. Ve hatta Özgecan’ınki gibi son nefesleri...

Mustafa KARAKAYA

D

ünya piyasalarında belki de en kırılgan yapıyı uzun vadeli yatırımın adı olan altın oluşturuyor. Küreselleşen dünyada olaylar birbirlerini etkilerken bu durumdan en çok altın etkileniyor. En son 2011 yılında 100 bin TL seviyelerini gören altın, dünyada yaşanan sıcak olaylar sebebiyle 2015 yılında da 100 bin TL seviyelerini gördü. “ALTIN FİYATLARININ DALGALANMASINDA İSVİÇRE MERKEZ BANKASININ ETKİSİ BÜYÜK” Vatandaşın uzun vadeli yatırım aracı olarak bilinen altın, son aylarda sürekli ani iniş ve çıkışlar yaşıyor. 2015 yılının ilk günlerinde altının ons fiyatı 1.222 dolar civarındayken; şubat ayının son günlerinde bir rekora imza atarak 2.516 dolara fırladı. Altın bu rakamlar sonucu 2015 yılında tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Uzun zamandır altının bu seviyelerde görünmediğine dikkati çeken Konya Sarraflar ve Kuyumcular Derneği Başkanı İsmail Karagöz, altının bu şekilde dalgalanmaya yol açmasında ilk adımın İsviçre Merkez Bankası’ndan geldiğini ifade etti. İsviçre Merkez Bankası’nın Euro karşısında kur kararını kaldırmasından sonra dalgalanmala-

rın yaşandığını belirten Başkan İsmail Karagöz, altını sadece bu olayın değil, dünya üzerinden birbirinden bağımsızmış gibi gözüken diğer olaylarında etkilediğini dile getirdi. “DÜNYA GELİŞMELERİ ALTINA YÖN VERİR” Altın fiyatlarında Türkiye siyasetinin de belirleyici olduğunu ifade eden Konya Sarraflar ve Kuyumcular Derneği Başkanı İsmail Karagöz, “Şunu söylemem gerekir ki dünya gelişmeleri altına yön verir. Türkiye’nin kendi içerisinde siyasi ve ekonomik hamleleri, ABD Merkez Bankası FED’in faiz kararları, petrol fiyatlarındaki iniş ve çıkışlar ile bilindiği üzere yaşanan savaşlar altında kırılganlığa yol açıyor” şeklinde konuştu. Altının en son 2011 yılında bu kadar yüksek bir seviyeyi gördüğünü dile getiren Başkan Karagöz, altın konusunda seviyenin ne zaman nerede olacağını tahmin etmenin çok zor olduğunu söyledi. Altının bazen yükseliş bazen de ani toparlanmalar içerisinde olduğunu vurgulayan Karagöz, şu anda yaşanan iniş ve çıkışların altında orta vadede toparlanma anlamına geldiğini sözlerine ekledi. VATANDAŞ ALTIN KONUSUNDA NE YAPMALI? Hür Kalem olarak altına yatırım yapmış vatandaşlarımız için Başkan İsmail Karagöz’e vatandaşın

neler yapması gerektiğini sorduk. Altın konusunda zaman zaman uzmanların açıklamalar yaptığını dile getiren Başkan Karagöz, “Hiç kimse altının yükseleceğini veya düşeceğini tahmin edemez. Eğer böyle bir şey olsa altın yükseldiğinde ilk önce biz elimizdeki altını satar, düşeceği zaman da altına yatırım yaparız. Bu tür açıklamalar çok geçerliliği olan açıklamalar değildir. Yatırımcı, altınını 6 ay, 1 sene veya daha uzun zamanlık yatırım şeklinde düşünmelidir” diye konuştu. “KUYUMCU ESNAFI ZOR GÜNLER YAŞIYOR” Altın fiyatlarında yaşanan dalgalanma ile kuyumcu esnafının da zor günler geçirdiğini ifade eden Karagöz, bazı esnafların satış yapmadan iş yerlerini kapattığını söyledi. Altındaki yükseliş veya düşüşün yatırımcılar tarafından takip edildiğini dile getiren Başkan İsmail Karagöz, önceki yıllarda gurbetçiler ve düğün sezonlarında işlerin açıldığını ifade etti. Eskisi gibi gurbetçilerin gelmediğini söyleyen Başkan Karagöz, “Eskiden gurbetçiler Konya’ya geldiği zaman işlerimiz açılırdı. Gurbetçiler için önceden hazırlık yapılırdı. Yine önceki yıllarda düğünlerde daha çok altın takılırdı. Günümüzde maalesef eskisi gibi canlılık yok. Şimdilerde kuyumcu esnafı, altının inişli çıkışlı olduğu zamanlarda para kazanıyor” diyerek sözlerine son verdi.

“Hal esnafı işlerden memnun değil” Kış ayının çok soğuk ve karlı geçmesi hal esnafını memnun etmedi. Hava muhalefetinden dolayı fiyatlar yükseldiği için esnaf satış yapamıyor. Soğuk havalar, halde bulunan kimi ürünlerde yüzde 50 fiyat artışına sebep oldu

Ş

sıdığını fakat doğa şartları olduğu için yapılacak bir şeyin olmadığını ifade etti. Hava muhalefeti nedeniyle ürün fiyatlarının arttığına dikkati çeken Süleyman Bağlar, satışlardan memnun olmadıklarını söyledi. Kış şartlarının kendilerini zorlamasının yanı sıra korsan olarak satış yapan pazarcılardan şikâyetçi olduklarını söyleyen Bağlar şunları kaydetti: “Hal esnafı olarak biz en çok korsan satış yapan pazarcılardan şikâyetçiyiz. Belli şartları olan bu sektörün gereği neyse bu insanlarda bunları yapmalı, kayıt dışı çalışmamalı. Zaten kış ayı çok sert geçtiği için satış yapamadık, bir de bu olumsuzluk karşımıza çıktı. Bu konu üzerinde durulmalı.”

“KIŞ AYI İTİBARİYLE İŞLER DÜŞTÜ” Kış ayının işlerine yansıması konusunda bilgi veren Demirkıran Tarım Ürünleri ve Seracılık Sahibi Süleyman Bağlar, işlerin yüzde 50 oranında düştüğünü söyledi. Bağlar, “Bu sene kış ayı ciddi anlamda sert geçti. Biz ürünlerimizi Akdeniz’den, seramızdan getiriyoruz. Çok sorun olmuyor fakat bu sefer ulaşımda araçlarımız bekledi” dedi. Yolda araçların hava muhalefetinden dolayı uzun zaman beklediğine dikkati çeken Bağlar, bu durumun kendilerine kötü yan-

“NARENCİYE HARİÇ DİĞER ÜRÜNLER PAHALI” Kış ayının soğuk geçmesinin fiyatlara yansımasını ise Bülbül Kardeşler Tarım Ürünleri Sahibi Celal Bülbül açıkladı. Bu sene patates ve soğanların vatandaş tarafından adeta stoklandığını ifade eden Celal Bülbül, “Yağışlardan dolayı özellikle soğanın verimi az oldu. Fiyatlar geçen seneye oranla çok fazla yükseldi. Sebze fiyatlarının bu kadar yüksek olacağını tahmin etmiyorduk” dedi. Kışlık sebze ve meyve fiyatlarını sıralayan Bülbül şunları söyledi: “Soğan 1.30-1.50 TL arasında satılıyor. Yine verimi az olduğu için patates 2.00-2.50TL arasında satılıyor. Kışlık domates 1.50-2.00 TL arasında satılırken, elma yine aynı fiyattan satılıyor.

Mustafa KARAKAYA

ubat ayının ilk günlerinde yurdu etkisi altına alan soğuk ve karlı hava, Adnan Menderes Hali esnafının yüzünü güldürmedi. Soğuk havalar ve ulaşımda yaşanan sıkıntılar sebebiyle maliyetler arttı ve ürünlere zam geldi. Bazı ürünler geçen seneye oranla yüzde 50 zamlandı. Geçen sene 1 TL’den satılan beyaz kabak bu sene 3,5 TL’den satıldı. Hal esnafı beyaz kabak için “Bu sene altın yılını yaşadı” yorumunda bulundu.

Belki vatandaş şaşıracak fakat bu sene biber de 5 TL’den satıldı. Patlıcan 4.50 TL’den satılırken, bu sene altın yılını yaşayan kabak 3.50 TL’den alıcı buldu. Geçen sene 4 TL’ye satılan brokoli bu sene 6 TL, geçen sene 2 TL olan salatalık ise 4.50 TL’yi gördü.” Narenciye olarak bilinen portakal ve mandalinanın normal fiyatta seyir ettiğini ifade eden Bülbül, bu ürünlerin 50 kuruş veya 75 kuruştan satıldığını dile getirdi.

Hür Kalem ©

Sayı:1

Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Adına Sahibi METİN KÖSE Genel Yayın Yönetmeni: Öğr. Gör. YASEMİN GÜLŞEN YILMAZ Yayın Danışmanı EREN KARATAŞOĞLU Yazı İşleri Müdürü MUSTAFA KARAKAYA Sayı:3 Basım Tarihi: 15 Nisan 2015

Yayın Türü: Yerel, Süreli

Adres: S.Ü İletişim Fakültesi Kampüs/Konya Tel: 05357969844 e-mail: hürkalem@gmail.com Baskı: Selçuk Üniversitesi Basımevi Tel: 0332 223 37 44 Kampüs/Konya

Halkın Halkın hürhür sesi sesi

Editör Metin KÖSE Editör Yardımcısı Kıvanç UĞUR Sayfa Sorumluları Melike İŞDAR Eren KARATAŞOĞLU Kıvanç UĞUR Hüseyin KILAVUZ Serdar KUTLUOĞLU Mert İZBODAK Burak KARACA Mehmet ÇALIŞKAN Necati KİRİŞ Doğan Burak TUNLU Mustafa KARAKAYA Özlem KALKAN Tasarım-Uygulama Doğan Can ÇELIK Berkay GÖCEKLI Fotoğraf Berkay GÖCEKLI


Hür Kalem

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, süt üretiminin dörtte birinin 6 ilden elde edildiğini belirterek, “Konya, İzmir, Balıkesir, Erzurum, Kars ve Sivas 4,57 milyon ton süt üretimiyle toplam ülke üretiminin dörtte birini karşıladılar” dedi. Başkan Bayraktar’ın açıklamaları sonrası Hür Kalem olarak, Konya’nın süt üretimindeki katma değerini Konya Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Celil Çalış ile konuştuk. Başkan Çalış, “Konya, 2014 yılında 908 bin ton süt üretimiyle birinciliğini korudu. Başarının devamı gelmeli” diye konuştu

Ekonomi

3

“Konya, süt üretiminde birinciliği korudu” ↘

Mustafa KARAKAYA

“SÜT ÜRETİMİNİN TEMELİ HAYVANCILIK” TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ın açıklamalarından sonra Konya’da süt üretimi ve hayvancılık konusunda açıklamalar yapan Konya Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Celil Çalış, Konya’nın birincilik konusunda haklı bir yeri olduğuna dikkat çekti. Kaliteli süt üretimi için iyi bir hayvancılık yapılmasının önemine dikkat çeken Başkan Çalış, başta Konya olmak üzere Balıkesir ve Burdur gibi illerde profesyonel hayvancılık sayesinde kaliteli süt üretimlerinin gerçekleştiğini dile getirdi. Konya’da süt üretimi konusunda ciddi yatırımların yapıldığına vurgu yapan Çalış, özellikle Saraçoğlu Mahallesi’nde el değmeden süt üretimi ve ihracatı yapıldığını söyledi. Saraçoğlu Mahallesi’ndeki çalışmalar hakkında bilgi veren Başkan Celil Çalış, “Konya’nın değişik bölgelerinde süt üretiminin temeli olan hayvancılığa inanılmaz özen gösteriliyor. Saraçoğlu’nda hayvanların beslenmesinden, temizliğine; süt sağımından, depoya aktarılmasına ve son işlem olan fabrikalara ulaştırma işlemine kadar her şey profesyonelce yapılıyor” diye konuştu. Bu şekilde profesyonel ve bilinçli çalışmaların ilk önce Konya’ya daha sonra Türkiye’ye katma değer sağladığının altını çizen Çalış, önceki yıllarda bu kadar bilinçli üretim yapılmadığını dile

getirdi. Sayısal olarak hayvan varlığı ile süt üretimindeki verimin arasındaki ilişkiye dikkat çeken Çalış, “1980 yılında Karapınar’daki hayvan varlığı şimdi Konya’nın tamamında yok. Az hayvanımız bulunmasına rağmen verim anlamında bugün daha az hayvandan daha fazla süt üretimi gerçekleştiriyoruz” dedi. “ÇİFTÇİ VE İŞ DÜNYASI EL ELE” Süt üretimi için sadece çiftçilerin değil, iş dünyasının da elini taşın altına koyduğunu ifade eden Çalış, ortak çalışmalar sayesinde Konya’nın daha çok kazançlı çıkacağını ve başarıların artacağını dile getirdi. Önceki yıllara oranla hayvancılıkla uğraşan çiftçinin şimdilerde verim artışı ve ıslah çalışmalarına daha çok önem verdiğini ifade eden Başkan Celil Çalış, bu çalışmaların iş dünyasının açtığı tesislerle desteklendiğini söyledi. Konya’da hayvan varlığının artmasının şehri daha iyi yerlere getirebileceğine vurgu yapan Çalış, “Çiftçi kardeşlerimizin bugün hangi noktada oldukları bellidir. Artık kendisine daha çok güveniyor ve kaliteli üretim gerçekleştiriyor. Bunun yanında iş dünyamız, örneğin Konya Şeker’in kurduğu PANAGRO tesisi hem süt işletme hem de hayvan et işleme yönünden çok işlevsel özelliğe sahip. Hatta bu işletme hayvan azlığı sebebiyle kapasitesinin daha aşağısında çalışıyor. Bunun yanında Algida, dünya markası bir firmanın Konya’da büyük bir tesis açması da Konya başarısının bir göstergesidir. Bu iş gelecek vaat ettiği için bu kadar yatırım yapılıyor” dedi. Süt üretiminin temel dayanağı olan hayvancılık

konusunda bir soruna değinen Çalış, “Hayvancılığın önündeki en büyük tehlike sektörden kopanın geri döndürülememesidir. O yüzden teşvik ve desteklemeler ile bu insanları bu sektörde tutmak gerekiyor. Sektörden kopanı geri döndüremediğimiz gibi diğer sektörlerden bu sektöre geçmekte çok zor. Çünkü meşakkatli bir iş. Bu işten zevk alarak yapılmalı” diye konuştu. “DESTEKLEME KALİTEYE GÖRE OLMALI” Süt üretimi ve hayvancılık desteklemeleri ile teşviklerinde yanlışlıklar yapıldığını ifade eden Başkan Celil Çalış, destekleme ve teşviklerin bölgelere göre değil kaliteye göre yapılması gerektiğini söyledi. Hayvancılık sektörünün çok emek isteyen bir sektör olduğuna değinen Çalış, bu sektörden kopmaların çok kötü sonuçlar yol açacağına dikkat çekti. Çalış, “Konya’da hayvancılık yapan insanımızın emekleri boşa gitmemeli. Tabi ki diğer illerimizin emeklerine bir şey söylemiyoruz. Herkes hakkını kazanıyor. Fakat bu konuda biraz daha dikkat edilmesi gerekmektedir” dedi. Destekleme ve teşvikler sayesinde çiftçilerin bilinçlendiğini ifade eden Başkan Çalış, şunları söyledi: “Tereddüt içerisinde 2011 yılında buğdayda kaliteye dayalı alım yapıldı. O zaman çiftçilerimiz, yöntemlerinde ve satışlarında daha bilinçli hale geldiler. Bu sayede 2011 yılı öncesi %9 olan buğday proteini 2011 yılı sonrası %13’e çıktı. Eğer bu sistem süt sektörüne de getirilirse hem çiftçi sektörde kalacak hem de kaliteli ürün üretilecektir.”

Kömürcülerin yüzü güldü Kış ayının bu sene soğuk geçmesi kısmen de olsa kömür satışı yapan esnafın yüzünü güldürdü. Kömür satışları ile ilgili Hür Kalem’e değerlendirmede bulunan Ulusal Kömürcülük Sahibi Kazım Ulusal, “Kış ayı yüzümüzü güldürdü” dedi bu alımlar kurtardı” dedi. Doğalgaza dönüşüm ve mevsimlerin ılımanlaşmasının kömürcü esnafı için olumsuzluklar oluşturduğunu söyleyen Kazım Ulusal, kendilerinin bu düzene uyum sağlamakta zorluk çektiğini dile getirdi.

Mustafa KARAKAYA

“BU SENE İŞLER AÇILDI” Kış ayının çok sert geçmesi en çok kömürcü esnafına yarar sağladı. Konya’da büyük oranda doğalgaza dönüşüm sağlanmasıyla işlerin durma noktasına geldiği kömürcü esnafı, çetin kış şartları sebebiyle geçen yıllara oranla daha iyi satışlar yaptı. Doğalgaza dönüşümün kömürcü esnafına yansımalarını aktaran Ulusal Kömürcülük Sahibi Kazım Ulusal, çalıştıkları yerde önceden 100’ün üzerinde esnaf varken şu anda bu işi yapan 23 esnafın kaldığını ifade etti. Bu dönüşümden dolayı eskiden 700 ton kömür satarken şimdilerde bu oranın 100 tona kadar düştüğünü söyleyen Ulusal, “İşlerimiz bu sene açıldı diyebiliriz. Önceki yıllarda doğalgaza dönüşüm sebebiyle çok büyük durgunluklar yaşadık. Fakat bu sene kış çok sert geçti, buda bizim işlerimize yansıdı. Özellikle civar köylerden çok büyük kömür alımları oldu. Bizleri bu sene

‘‘200 TL’DEN, 700 TL’YE KADAR KÖMÜR VAR’’ Kömür sektöründen kısa bilgiler verdikten sonra kömür çeşitleri ve fiyatları konusuna değinen Ulusal Kömürcülük Sahibi Kazım Ulusal, “Şu anda paçalı kömür, Güney Afrika kömürü ve Tunçbilek kömürü satışı yapıyoruz. Onlardan ayrı olarak kalorifer kömürleri ve ithal kömürlerimiz de elimizde bulunmaktadır. Bunların fiyatları ise, Paçalı kömürler 470-500 TL arasında, ithal kömürler ise 600-700 TL arasında satılıyor. Güney Afrika kömürü 200 TL’ye satılırken, Tunçbilek kömürünü 350 TL’den satıyoruz. Tabi bu satışlarımız doların o günkü değerine göre de değişiyor” ifadesini kullandı. Konya halkına satılan kömürlerin genellikle Manisa, Eynez; Kütahya, Tunçbilek ve kısmen Zonguldak’taki kömür işletmelerinden getirildiğini dile getiren Ulusal, kömürcülük mesleğinin hiç kolay olmadığını sözlerine ekledi. “KÖMÜRÜN DEĞERİ KALMADI” Önceki yıllarda kömürün çok önemli bir yere sahip olduğunu belirten Kazım Ulusal, kömürün saklanmasının bile çok büyük bir öneminin olduğunun altını çizdi.

Geçmiş yıllarda kömür korumasında vatandaşın çok hassas davrandığını söyleyen Ulusal, vatandaşın ıslak zeminde kömürü bırakmamak için ayrı bir çaba sarf ettiğini ifade etti. Günümüzde kullanılan kömür torbalarının laminantlı torbalar olduğunu ve eskisi gibi zeminde bulunan suyu torbadan içeri geçirmediğini dile

getiren Kazım Ulusal, “Önceden vatandaş kömür konusuna çok dikkat ederdi. Kömürün ıslanması demek, ısının düşmesi, paranın boşa gitmesi demekti. Şimdi o tür sorunlar kalmadı fakat kömüründe değeri kalmadı” diyerek sözlerine son verdi.


4

Röportaj

Hür Kalem

“Anadolu gazeteciliğinde hayat var”

Kıvanç UĞUR

Yenigün

gazetesi sahibi ve Basın İlan Kurumu Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Arslan, meslekî bir deyişle ‘okullu’ bir gazeteci. Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu mezunu olan Arslan, Milliyet gazetesinde sayfa sekreterliği, Merhaba gazetesinde muhabirlik, genel yayın yönetmenliği ve gazete sahipliği görevlerinde bulundu. 2008 yılında Yenigün gazetesini çıkarmaya başlayan Arslan, gazete sahibi olarak meslek yaşamını sürdürüyor. Mustafa Arslan ile gazeteciliğe başlama öyküsünden eski gazetecilik günlerine, Yenigün gazetesinin yayın politikasından Anadolu basınına kadar pek çok konuda söyleştik Henüz Ankara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu’nu kazanmadan önce arkadaşlarınızla birlikte Çağrı gazetesini çıkardınız. Gazeteciliğe olan ilginizin başlama öyküsünden söz eder misiniz? Hemen belirtmem lazım ki, gazetecilik bir aşk mesleği, bir sevda mesleği, çileli bir meslek. Benim tanımımla, bitmeyen bir maratonun daima son yüz metresini koşma mesleği. Bizim gönlümüze gazetecilik, daha lise yıllarında düşmüştü. Okuduğum okul ise, hitabetin, yazının ağırlıkta olduğu bir liseydi. Yetiştiğim ortam buna son derece yatkındı. Bir yandan benden önceki kuşak ağabeylerimle- YÖK Başkanvekili Prof. Dr. Şaban Çalış, şimdilerde Bingöl Valisi olan Yavuz Selim Köşger, Gençlik ve Spor Bakanlığı Müsteşarı Faruk Özçelik, Ulaştırma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Hamdi Yıldırım gibi arkadaşlarımla- böyle bir ortamı yaşadık. Gazetecilik, toplumdan aldığınızı eğmeden bükmeden topluma aktarma mesleği. Deyim yerindeyse peygamber mesleği. Peygamberler, Rabbimizden aldıkları mesajı eğmeden topluma aktarmakla yükümlüdürler. Biz gazetecilerin de toplum adına böylesi bir yansıtma görevini yerine getirmemiz gerekiyor. Bu, benim kültür havzamın beraberinde getirdiği bir anlayıştı da. Bu topraklardan yetişen insanların bu meslek içinde olması gerektiğine inanıyordum. Pek çok okulu kazanma imkânım olmasına rağmen Basın Yayın Yüksekokulu’nun Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nü seçtim ve orada okudum. Üniversite öğrencisiyken Görünüm gazetesinin editörlük görevini üstlendiniz. Mezuniyetin ardından Milliyet gazetesinde çalıştınız. Daha sonra istifa ederek Konya’ya döndünüz ve Merhaba gazetesinde çalışmaya başladınız. Sizi, yaygın basından yerel basına döndüren etmen neydi? Okul döneminde yerel basın, üzerinde çalıştığım konulardan birisiydi. Meydan gazetesinin Ankara Sorumlu Yazı İşleri Müdürlüğü görevini çok genç yaşlarda üstlendim. Tercihim olmak itibariyle oradan ayrıldım. Konya’ya gelişim bilinçli bir tercihti. Bu

gereklilik, yerel gazeteciliğe olan inancımdan kaynaklanıyordu. Merhaba gazetesinde de muhabirlikten gazetenin sahipliğine kadar pek çok kademede görev aldınız. 1991 yılında Konya’da gazeteciliğe başladınız. O günkü Konya gazeteciliğinin fotoğrafını çekmenizi istesek ne söylersiniz? Öncelikle, şunu belirlememiz lazım. Osmanlı döneminde yerel gazeteciliğin başladığı andan beri, hem Osmanlı dönemi, hem Cihan Harbi dönemi, hem çok partili dönem ve nihayet günümüze gelinceye kadar Konya’da yerel yayıncılık ekol olmuştur. Türkiye’de belli başlı illerimize baktığımız zaman ilk üçün içerisinde olmuştur Konya. Geldiğim yıllar itibariyle baktığımızdaysa, daha çok alaylı arkadaşlarımız mesleğin içindeydi. O sırada, Konya’nın ülke genelinde toplum yapısı itibariyle, Türkiye’nin yaşadığı sarkaçlar itibariyle, sarkacın diğer yanında yer alması sebebiyle sürekli dayak yediği bir döneme rast gelir. Konya’dan üretme haberlerin yaşandığı bir döneme rast gelir. Bir örnek vermek isterim. Bir arkadaşımız, yaygın basına haber servisi yapan bir arkadaşımız, Rusya’dan gelen revü görevlilerini Konya’nın o dönemdeki tek havuzunun kenarına götürüp, onlara havuz kıyafetleri giydirip, onlara başörtüsü örttürüp, arkada da havuz kıyafetli bayanların fotoğrafını çekmek suretiyle ‘Konya’daki kapalı bayanlar, aslında böyle’ şeklinde bir haber yapmıştı. Tamamen mizansendi, tamamen kurguydu. Bu haber, Milliyet gazetesinde başörtüsü konulu bir araştırmanın kapak fotoğrafı olarak yer almıştı. Sonraki yıllarda o fotoğraf sıklıkla kullanıldı. Konya, o yıllarda böylesi mizansenlerin sıkça yaşandığı, yerel basının savunma güdüsüyle hareket ettiği bir yerdi. Ayrıca o yıllarda Bosna Hersek olayları yaşanıyordu. Konya, daima coğrafyamızda yaşanan olaylara duyarlılık göstermiştir. Ona ilişkin haberler ve habercilik yaygındı. Keyifli bir dönemdi. Şimdilere oranla kıyasladığımızda mesleğin kötü yapıldığı bir dönemdi diyemem. Rekabetin tatlı olduğu, yerel basının şehri savunmakla zamanını geçirdiği zamandır. Merhaba gazetesindeki çalışmalarınız devam ederken Yenigün gazetesini kurma fikri nasıl ortaya çıktı? Şöyle oldu: Aslında bu konuda, şahsen benim üzerimde olumsuz eleştiri var. Bu vesileyle bunu da açıklayayım. Konya’da ikinci gazetelerin Yenigün gazetesinden sonra başladığına dair zaman zaman söylemler ifade edilir. Bu, gerçeği yansıtmayan bir söylemdir. 2008 yılında bir gazeteyi kurduğumuzda Dünyada ciddi bir ekonomik daralmanın ve onun Türkiye’deki yansımalarının olduğu bir dönemdi. Sektörde de daralma söz konusuydu. Biz 30 arkadaşla gazetede çalışıyorduk ve ayrıca baskı tesislerimiz vardı. Düşünebiliyor musunuz? 60 ton yük götürebilecek bir treylerin üzerine bir Murat 124’ü

koymuşsunuz ve götürüyor. Bu, kaynak israfıdır. Bir taraftan tesisi harekete geçirmek istedik. Bir taraftan da ekonomik kriz dolayısıyla personelimizle yolumuzu ayıracaktık… Personel ifadesi de yanlış aslında onlar benim çalışma arkadaşlarım. Ya yolumuzu ayıracaktık ya da bir açılım sağlayacaktık. Öte yandan, ben, Merhaba gazetesini İstanbul’dan da yayın yapan bir gazete haline getirmek istedim. Yaygın bir gazeteye geçişin adımı atmak istiyordum. Ekonomi gazeteciliği noktasında da bir boşluk vardı. Yenigün gazetesini, Merhaba’nın yerine ikame olması için kurdum. Bu fikrimi, ben, o dönemde sektörün mensuplarıyla konuştum. Herkes mutabık kaldı. Dikkat edilirse daha sonra Hâkimiyet gazetesi, Konya’nın Sesi gazetesi bünyesinde 14 ay sonra kurulmuş oldu. Eğer, ikinci gazete kurma işini Yenigün başlatmış olsa idi ardı ardına birkaç ay içinde ikinci gazetelerin kurulması gerekirdi. Hayır, böyle olmamıştır. Daha sonra da buna gerekçe kılınmıştır. Peki, niçin Merhaba gazetesini İstanbul’a taşımadınız? Cevabı şudur: Konya Televizyonunun yönetimi –tırnak içinde- üzerimize kaldıktan sonra bunun karasal yayın hakkı, uyduya geçiş süreci yaşandı. Bu bizim için hem mesai anlamında hem de finansal anlamda yorucu bir süreç idi. Dolayısıyla o fikrimizi hayata geçiremeden başka şeyler yaşadık. Merhaba ile Yenigün’ün yollarının ayrılmasını nasıl yorumluyorsunuz? Şimdi, soğukta koyunlar birbirine sokulurlar ve donmaktan kurtulurlar. Kirpiler soğukta birbirine sokuldukları zaman birbirlerini öldürürler. Siyaset, ticaret ve medya sahası, birbiriyle kirpi mesafesini koruması gereken sahalar. Birbirlerine paralel değil, teğet alanlar. Elbette ki, geçişkenlikleri var. Elbette siyaset yapan, medya üzerinde etkili olmak isteyecektir. Siz, medya sahası içindeyseniz bir işletme olduğunuz için ticaretle ilişkiniz vardır. Bir yandan da bir dünya görüşünüz olduğu için siyasetin de bir tarafındasınızdır. Benim… Merhaba gazetesi 22 yıllık süreç içerisinde, bir kimlik bunalımına girmeden, komplekse girmeden ticaretin ve siyasetin gazetecilik alanını öldürmemesine özen göstermişimdir. Bizim, benzer konumumuzda olan iki örnek vardır. Bir tanesi KONTV ve Kanal 7. Onlar bir başka yolu tercih etmişlerdir. Ona ilişkin değerlendirmeyi vicdanlar yapacaktır, Cenabı Hak yapacaktır, toplum yapacaktır. Bir diğer örnek ise Millî gazete ve TV 5 örneğidir. Ben her iki modeli de tercih etmiş birisi değilim. Her iki modeli de doğru bulmuş değilim. Tercihinizi bağımsız gazetecilikten yana mı koydunuz? İddiasını ve duruşunu kaybetmeden gazeteciliğe odaklanan bir ekol kurmuş olduk aslında. Ekibimizi editoryal bağımsızlığa kavuşturmuş olduk. 2013 sonu itibariyle geldiğimiz noktada, bunu bir iç mü-

cadeleye döndürmeden o modeli birlikte hareket etme durumunda olduğumuz arkadaşlara devretmiş olduk. Biz, Yenigün ile yeni bir yola, genç iletişimci ekibimizle çıkmış olduk. Yenigün gazetesinin sahibi olarak yayın politikanızla ilgili ne söylemek istersiniz? Yenigün gazetesinin yayın politikası ve hedefleri şudur: Konya, Selçuklu döneminde çekirdek bir medeniyetin merkeziydi. Selçuklu medeniyeti, Osmanlı’ya geçişe aracılık etti. Bugün de Türkiye büyüyecekse, etkili bir konumda olacaksa, Konya yine çok önemli bir noktadadır. Düşünsel olarak, duruş olarak rahimlik etmekle görevlidir. Bu misyonu temel alan bir bakış açısına sahibiz. Sırtında yükleri yok. Bütün siyasî partilerin haberini yapabilecek özgürlüğe ve özgünlüğe sahip. İki kırmızıçizgimiz var: Birisi İslam düşmanlığı, toplumun değerlerine aykırılık. İki bölücülük. Bunun dışındaki bütün görüş ve düşüncelere açık, özgüveni olan bir yapıda bunun için gayret ediyoruz. Siz mektepli bir gazeteci olarak, bir gazete patronu olarak gazeteci adaylarına ne öneriyorsunuz? İletişim fakültesi eğitiminin son yılını gazeteler, televizyonlar, internet siteleri ve radyolarda stajyer olarak geçirmelerini öneriyorum genç arkadaşlarıma. Eğer biz, iletişim eğitimini bu hale getirebilirsek medya işletmeleri açısından iletişim altyapısına sahip insanları kadrosuna alabilme imkânı doğacak. Bunu ben her fırsatta dile getiriyorum. Tohum atmaya çalışıyorum, umuyorum ki, gün gelir filizlenir. Son cümle olarak şunu söyleyeyim, bugün dünün ürünüdür, yarının da tohumudur. Bizim, tohum atmamız lazım. Meslek adına iddia ve ideallerimizden vazgeçmemiz lazım. İletişim fakültesinde okuyan arkadaşlara şunu söylemek isterim: Okullar nasılsa biter. Ancak Anadolu’da iletişim eğitimi almış gazetecilere ihtiyaç var. Anadolu’da meslek adına hayat var. Ben, Anadolu’ya yayılmalarını, tohum atmalarını, ışık olmalarını isterim. Emin olsunlar ki, hayatları çok keyifli olacak. Ürettikleri ürünleri görmüş olmaktan çok mutlu olacaklar.


Hür Kalem

Röportaj

5

“Ölünceye dek gazetecilik yapacağım” Doğan Haber Ajansı İzmir Ödemiş Muhabiri Yüksel Balcı, 77 yaşında olmasına karşın haber koşusunu sürdürüyor. 1938 doğumlu olan Balcı, 1960 yılında başladığı gazetecilikte 55 yılı ardında bıraktı. Öğretmen kökenli bir gazeteci olan Balcı, Küçük Menderes Havzası’nın sesini Türkiye’ye duyurmaya çalışıyor. Ölünceye kadar gazetecilik yapacağını bildiren Balcı, “Elim kalem tuttuğu sürece bu işi yapacağım” dedi

Kıvanç UĞUR

E

fendim, asıl mesleğiniz öğretmenlik. Yurdumuzun pek çok yerinde öğretmen olarak görev yaptınız. Gazetecilik mesleğine 1960 yılında başladınız. Gazetecilik mesleğine başlayış öykünüzü anlatır mısınız? Elbette. Bir dostumuz vasıtasıyla Hürriyet Haber Ajansı ile temas kurdum. Hürriyet Haber Ajansı beni muhabir olarak işe aldı. 1960 yılında sonradan ilçe olan, Manisa’nın Ahmetli beldesinde öğretmen olarak çalışıyordum. 1960 yılında gazetecilik yapmaya başladım. Ajansın Ahmetli Muhabiri olarak çalıştım. Ben, 1938 doğumluyum. Ankara Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nün Öğretmen Okulu haline getirilmesinden sonra, 1956 yılında buradan mezun oldum. Manisa’nın Gölmarmara ilçesinde öğretmenliğe başladım. Daha sonra Ahmetli, Ödemiş Birgi İlkokulu, Ödemiş 27 Mayıs İlkokulu, Zafer İlkokulu’nda çalıştım. 12 Eylül 1980 Askerî Müdahalesi’nden sonra Ödemiş’in Ovakent beldesine belediye başkanı olarak atandım. 3 yıl görev yaptım. Tekrar Zafer İlkokulu’ndaki görevime döndüm. 1988 yılında öğretmenlikten emekli oldum. 1999 seçimlerinde DSP’den İzmir milletvekili aday adayı oldum. Asıl mesleğiniz öğretmenlik olduğu için gazeteciliğe uyum sağlamakta güçlük çektiğiniz oldu mu? Biraz, gazetecilik anlayışınızdan söz eder misiniz? Şimdi tabii, ilk anda gazeteciliğin G’sini bilmiyordum. Deneyimsiz olduğum için haber yazımında ilk zamanlarda epey zorluk çektim tabii. Ben, Kırşehir’de doğdum. Ancak yoksul bir ailenin çocuğuydum. Altı yaşındayken babamı kaybettim. Annem beni yetiştirdi. O günden itibaren dar gelirli yurttaşlarımızın sorunları beni çok ilgilendirir. Gazeteciliğe başladıktan sonra sosyal sorunları öne çıkaracağıma dair kendi kendime söz verdim. Nedir? Halkın sorunları benim için en büyük sorundur. Bu sorunlardan netice alabilmek için uğraş vermeyi ilke edindim. Bir de yoksul insanları korumak benim ilkemdir. O günden itibaren kendime verdiğim bu sözü yerine getirdim. Ödemiş’e geldiğimde 1970’li yıllar idi. Ödemiş Cezaevi’ne ait bir araba yoktu o yıllarda. İki kilometrelik yolda insanlar, Ödemiş’in en önemli caddelerinde ellerine kelepçe vurulmuş, ayakları birbirine zincirle bağlanmış, yanında askerler şangır şungur gidiyorlar. Bir öğretmen olarak bundan utandım. Bu, insan haklarına aykırı bir şey. Bunu haberleştirmeye karar verdim. Öğretmenlikle gazeteciliği bir arada sürdürdüğüm için korku da var tabii. Sabahleyin kalktım, beni doğuya da sürseler bu konuyu haberleştirmeyi kafama koymuştum. Mahkûmların bu şekilde sevkiyatının fotoğrafını çektim ve

oradan uzaklaştım. Ertesi gün Hürriyet gazetesinde manşetten yayınlandı haberim. Haberin başlığı ise “Burası Volga kıyıları değil, Ödemiş” idi. Ödemiş halkı, mahkûmların bu şekilde götürülüşünü adeta kanıksamıştı. Haberimin manşetten çıkmasına elbette çok sevindim. O yıllarda televizyon yok. Radyoyu açtım, saat 13.00 ajansında haberim okundu. Haber bitti, ardından İstanbul ve Ankara Baroları konuyla ilgili bildiri yayınladı, bu da radyoda okundu. Ertesi gün saat 10.00’da Bolu Cezaevi’nden bir araç gönderdiler Ödemiş’e. O günden itibaren mahkûmlar cezaevine arabayla götürüldü. Bu, benim için çok önemlidir. 55 yıllık gazetecilik yaşamınızda unutamadığınız haberler var mı? Varsa bunlardan bahseder misiniz? Benim için, yazdığım haberlerle topluma yararlı olmak çok önemlidir. Ben cinayet haberi, intihar haberi, trafik kazası haberi yapmam. Elbette gazetelerde bu tür haberler de olacak ama ben, üçüncü sayfa haberlerini sevmiyorum. Yazdığım haberden sonuç alabilmek de benimi için çok önemlidir. Size bir örnek vereyim. Bir gün bir doktor arkadaşım telefon etti. Kendisi hastanede operatör doktor. Gittim, ameliyathaneye çıktık. Jeneratör yetersiz geliyormuş, doktor, ameliyat esnasında hastanın midesini açmış, etraf karanlık. Adeta zindan gibi. Bunun üzerine mumla aydınlatılan ameliyathanenin fotoğrafını çektim, haber yaptım. ‘Ödemiş’te elektrik rezaleti’ başlığıyla yayımlandı bu haber. Ben, haberi yapmakla kalmam. Fikrî takip sizin için önem taşıyor anlaşılan… Tabii. Habercilikte sonuna kadar gitmek esastır benim için. Yazdığım haber, Hürriyet, Milliyet ve Posta gazetelerinde çıktı. Ertesi gün, ben, halkın içine girdim. Bu işin herkesin başına gelebileceğini söyledim. Halktan destek buldum. ‘Devlet yapmazsa biz yapacağız’ başlığıyla konuyla ilgili ikinci bir haber yaptım. İş gene bitmedi. Jeneratör aldıramadık daha. O zamanlarda Ödemiş’te belediye başkanı ANAP’lı idi. Gazete götürdüm kendisine. Bir gün bu hastaneye hepimizin muhtaç olabileceğini söyledim ve konuyu Ankara’ya bildirmesi gerektiğini söyledim. Işın Çelebi de bakandı o dönemde. O zamanın parasıyla 20 milyar para geldi ve hastaneye bir jeneratör geldi. Şimdi, üç hastaneye yeter. Yine, bir anımı daha anlatayım. İlkokul düzeyinde bir kitap okuma yarışması açıldı. Beşinci sınıfa giden bir öğrenci, 350 kitap okumuş. Büyük bir rakam. Bunun töreni var. Törene gittik, kaymakam, çocuğa altın taktı. Buraya kadar hiçbir şey yok. Normal bir haber. Ancak gerisi var. Çocuk, kitabı, yüzüne yaklaştırarak okuyor. Görme problemi yaşıyor. Doğuştan bir rahatsızlığı varmış annesinin ifadesine göre. Annesi okula getirip

götürüyor. Sınıfta en ön sıraya oturtmuşlar. Buna karşın tahtayı göremiyor. Büyünce göz doktoru olacağını söylüyor bu çocuk. Ege Üniversitesi’nde Sait Eğilmez diye bir göz doktoru var. Göz nakli yapan bir doktor o dönemde. Bu Doktor, Sivaslı. Âşık Veysel’i görüyor ve onun görme engelli olmasından çok etkileniyor. Bunun üzerine göz doktoru olmaya karar veriyor. Çocukla doktorun hedefi aynı yani. Ben, olayı yakaladım. Hemen, Milliyet yazarı, eski Konak Belediye Başkanı Erdal İzgi’yi aradım. Konuyu aktardım. Haberi İzgi’ye gönderdim. Hürriyet’ten de Deniz Sipahi’ye gönderdim. Milliyet, doktorun ve öğrencinin resmini koyarak, ‘Ahmet’in tek umudu Sait Hoca’da’ başlığını attı. Sait Hoca, ‘bulun bu çocuğu’ diyor. Hoca, muayene etti. İki tane gözlük verdi. Maliyetinin biraz yüksek olduğunu söyledi. Çocuğun annesi de temizliğe, gündeliğe giden bir kadın. Doktor, “Şanslısınız, Ramazan gününde geldiniz” dedi. Azizim, dünyada çok iyi insanlar var. Bir optikçiye telefon açtı. Durumu halletti. On beş dakika sonra gözlükler geldi. O olay karşısında duyduğum mutluluğun tarifi yoktur. Ben, genç gazetecilere haberden sonuç almadan olayların peşini bırakmamaları gerektiğini öneriyorum. Yerel düzeyde gazetecilik yapmak nasıl bir duygu? Biraz da bunu anlatır mısınız? Yerel düzeyde gazetecilik yapmak, çok güzel bir duygu. Ancak bir kere ekonominin güçlü olması lazım. Gazeteler, resmi ilanlarla yayın hayatlarını devam ettirmekte güçlük çekiyor. Personel istihdam etmek de ayrı bir olay. İyi bir gazete çıkarmak ve devam ettirmek ayrı bir olay. Ekonomik sorunlar, yerel basının karşı karşıya geldiği en büyük sorunların başında geliyor. İyi bir gazete çıkarmak, maddî olanakların iyi olmasıyla koşut gidiyor. Mahallî sorunları ulusal gazetelerde yayınlatmak zor olabilir ama yerel basında daha kolay yer alabilir bu sorunlar. Benim, medyada 60 yılı aşkın geçmişim var. Çok şükür, hiçbir şekilde para karşılığında haber yapmadım. Bunu, bir onur meselesi yapıyorum. Kimse kalemini satmamalı. Gazeteciliğe başladığınız 1960 yılından bugüne kadar bir hayli zaman geçti. Bu zaman diliminde gazeteciliğin geçirdiği değişimi ve dönüşümü nasıl yorumluyorsunuz? Biz eskiden haberin fotoğrafını çekiyorduk. Siyah kâğıda sarıp, zarfa koyup o şekilde gönderiyorduk gazeteye. Bugünkü bilgisayar teknolojisi falan hak getire. Bir gün geldi, bu devir sona erdi. Ya bu deveyi güdeceksin ya bu diyardan gideceksin misali, haberleri bilgisayarda yazmayı da öğrendik. Eğer bu işi yapacaksam bilgisayar öğrenmenin de zorunlu olduğuna kanaat

getirdim. Genç arkadaşlarımdan bilgisayar konusunda yardım aldım. Eski gazetecilik anlayışıyla şimdiki gazetecilik anlayışı çok farklı tabii. Eskiden haberlerimizi dahi elle yazardık. Efendim, 77 yaşında olmanıza karşın halen muhabir olarak haber peşinde koşuyorsunuz. Bu çalışma azmini neye borçlusunuz? Ben, şuna borçluyum dostum: Evvela, gazetecilik mesleğini çok seviyorum. Çok sevdiğim bir meslek. Haberlerimi yazıyorum ve devamlı takip ediyorum. Bundan sonuç alıyorum. Eğitimcilikte insan yetiştiriyorsunuz. Onun ayrı bir mutluluğu var. Gazetecilikte de yazdığım haberlerden sonuç alma, sorunların çözümüne katkı sağlama mutluluğu var. İkisi de ayrı zevkli bir meslek. Gazeteciliği ne zamana dek devam ettirme arzusu içindesiniz? Ölünceye kadar gazetecilik yapmak istiyorum. Hatta bir kalp doktoru arkadaşım, “Yüksel ağabey, senin, haber yaparken ölmeni istiyorum” dedi. Elim kalem tuttuğu sürece bu işi yapacağım. Ben, gençleri de yetiştiriyorum. Onlara yön veriyorum. Son olarak, gazeteci adaylarına neler tavsiye edersiniz? Her şeyden önce kalemlerini satmamalarını tavsiye ederim. Rahmetli Sedat Simavi, “Kalemimi satacağıma kırarım” diyor. Ben bu sözü kendime düstur edindim. Kalemlerini satmasınlar bir. Bir de korkmadan, cesurca toplumsal sorunlara eğilsinler. Üçüncüsü, gazetecilikte fotoğraf çok önemli. Okur, gazetedeki fotoğrafa baktığı zaman konuyu anlayabilmeli. Haberde başlık çok önemli. Ben, haberi yazmadan önce başlığı düşünüyorum. Başlığı bulduktan sonra haber kendiliğinden yürüyor. Önce başlığı atmaya özen gösteririm. Farz edelim, bir haber yazacağım. Ertesi gün yazacağım haberin başlığını bir gece önceden kafama oturur. Hemen oturur o başlığı yazarım. Ertesi gün, içini doldu- rurum.


6

Hür Kalem

Arastırma / Inceleme

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek: “Avrupa insanının bilinci, 1915 olayları konusunda yasaklarla kuşatılmasın” Bir asrı aşkın süredir sorun olan Osmanlı Devleti’nin devamı Türkiye Cumhuriyetine miras kalan Ermeni Meselesi hakkında Büyük Birlik Partisi Genel Sekreteri Üzeyir Tunç ve Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile konuştuk. Doğu Perinçek, 2005 yılında İsviçre’de yaptığı bir konferansta ‘Ermeni Soykırımı yoktur’ demiş, arkasından İsviçre Mahkemesince cezalandırılmıştı. Perinçek, İsviçre’nin kararını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşımış ve 28 Ocak 2015 tarihinde beraat etmişti

Doğan Burak TUNLU

“TEHCİR KARARI ALINMASAYDI İSTİKLAL SAVAŞI VERİLEMEZDİ” Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’nda ve İstiklâl Harbi’nde haklı konumda olduğunu dile getiren Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, emperyalist Çarlık Rusyası, İngiliz emperyalizmi ve Fransız emperyalizminin Türkiye’yi(Osmanlı Devleti) paylaşmak amacıyla Ermeni çetelerini ateşe atıp, ileri sürdüğünü söyledi. Emperyalist devletlerin maşası durumuna gelen Ermeni çetelerinin imha edilmesinin veya cephe gerisinde isyan edenlerin bastırılmasının ve isyanlara destek sağlayan unsurların tehcire tabi tutulmalarının 'soykırım' olmadığını dile getiren Genel Başkan Doğu Perinçek, “Tehcir kararı alınmamış olsaydı İstiklal Savaşı’nı veremezdik” dedi. Soykırım veya katliamın olmadığını, karşılıklı iki millet arasında kırılmaların olduğunu, çok sayıda sivil insanların öldürüldüğünü belirten Genel Başkan Perinçek, Ermeni halkına zarar veren kişilerin Osmanlı Devleti tarafından kurulan mahkemelerce idam edildiğinin altını çizdi. “İSVİÇRE'DE AVRUPA’NIN EN YÜKSEK YARGISININ KARARINA UYACAK” Ermeni meselesi konusunda kimsenin kimseye fatura çıkarmasının söz konusu olamayacağını dile getiren Doğu Perinçek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi(AİHM) 2. Dairesi’nin 17 Aralık 2013 günü açıkladığı kararın, Avrupa’nın özgürlük mirasını temsil ettiğine ve Avrupa’daki özgürlükleri güvence altına aldığına dikkat çekti. AİHM’in aldığı kararı aynen tekrar ettiklerini söyleyen Vatan Partisi Genel Başkanı, “Düşünceyi açıklama özgürlüğü, farklı ve hatta aykırı görüşe özgürlüktür” dedi. Birinci Dünya Savaşı’nda taraf olan devletlerin ve halkların birbirlerine karşı o tarihlerden kalan belli yargılarının olduğunu söyleyen Genel Başkan Perinçek, “Bu yargıların geleceğimiz

üzerindeki olumsuz etkilerinden kurtulmalıyız. Avrupa insanının bilinci, 1915 olayları konusunda yasaklarla kuşatılmasın” diye konuştu. Ayrıca Doğu Perinçek, İsviçre’nin, Ermeni Soykırımını inkâr ettiği için kendisine verdiği cezayı Avrupa’nın merkezinde verdikleri mücadeleyle kaldırdıklarını, mahkemenin verdiği kararın diğer ülkeler için de emsal olacağını belirtti. Perinçek, “İsviçre'de Avrupa’nın en yüksek yargı makamının kararına uymak zorunda kalacak” şeklinde konuştu. “AİHM’DEKİ MİLLİ DAVA TÜRK MİLLETİNİ BİRLEŞTİRDİ” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde 28 Ocak 2015'te gerçekleştirilen davanın milli bir dava olduğunu ve Türk Milleti’ni birleştirdiğini söyleyen Doğu Perinçek, “Bu dava çeşitli partilerden liderleri, milletvekillerimizi, üniversite mensuplarımızı, sendikacılarımızı, aydınlarımızı ve sanatçılarımızı, kısacası bütün milletimizi birleştirdi” dedi. Türkiye’nin ufkunun açıldığını dile getiren Vatan Partisi Lideri, davanın lehlerine olduğunu, kimsenin kendilerine boyun eğdiremeyeceğini ifade etti. Avrupa’ya özgürlük ve hoşgörü götürdüklerini belirten Perinçek, “Bu dava hakikate sadakat davasıdır. Bizim başı dik yaşama davamızdır. Biz Mustafa Kemal’in askerleri, Türkiye’nin bağımsızlık geleneğinin temsilcileri olarak uluslararası düzlemde bunu gösterdik, önümüzdeki dönemde başı dik, bağımsız, halkçı, Atatürkçü Türkiye’yi kuracağız. İşte buradaki fotoğraf Türkiye’nin geleceğini kuracak fotoğraftır” diye sözlerine devam etti. “TEZLERİ ZAYIF OLDUĞU İÇİN BU YOLLARA BAŞVURDULAR” Ermeni lobilerinin Türkiye için bir tehdit unsuru olmadığını, lobilerin arkasında Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği’nin olduğunu söyleyen Vatan Partisi Lideri Doğu Perinçek, Ermeni lobilerinin bir piyon olarak kullanıldığını, tezlerinin zayıf olmasından dolayı lobicilik yollarına başvurduklarını, Amerika’nın stratejisinin doğru okunması gerektiğini ve Ermeni soykırım meselesinin bu ölçüden değerlendirilmesinin daha uygun olacağını belirtti. Sözlerinin devamında Hocalı Katliamı’ndan söz eden Doğu Perinçek, Hocalıdaki katliamı batılı büyük güçlerin dünyayı yeniden biçimlendirme planlarının bir parçası olarak gördüğünü ve emperyalist güçlerin teşviki ve yönlendirmesiyle Hocalıda 613 kişinin katledildiğini dile getirdi. Perinçek, “Katliamın yirmi üçüncü yılında aynı güçlerin ülkemiz ve bölgemizdeki oyunları sürmektedir. Amaçlar emperyalist güdümlüdür ve 1992 yılında olduğu gibi kanlıdır” diyerek sözlerini tamamladı. “ERMENİLER HER ZAMAN EMPERYALİZMİN MAŞASI OLMUŞTUR” Büyük Birlik Partisi(BBP) Genel Sekreteri Üzeyir Tunç, sözde Ermeni soykırım mesele-

sinin emperyalist devletlerin şark(doğu) meselesi dediği projenin bir ürünü olduğunu, bu projenin Haçlı Seferleri’ne kadar götürülebileceğini söyledi. Hıristiyan Batılıların Müslümanlara karşı politikalarında asırlardan beri hiçbir değişiklik olmadığını, amaçlarını her dönem koruduklarını ifade eden BBP Genel Sekreteri, “Ermeniler her zaman emperyalizmin maşası olmuştur” diye konuştu. Üzeyir Tunç, tarihte Ermeni soykırımının yaşanmadığını, Ermeni Çetelerinin 1860-1921 yılları arasında çok sayıda Müslüman Türk’ü şehit ettiklerini dile getirdi. Cumhuriyet döneminde ASALA ile PKK terör örgütleri arasında işbirliğinin yapıldığını, 19731986 yılları arasında sekizi büyükelçi toplam kırk iki diplomatın Ermeni terör örgütü tarafından şehit edildiklerini belirtti. “ERMENİ KİLİSELERİ SİLAH DEPOSU OLMUŞTUR” Osmanlı Devleti idaresinde yaşayan Ermenilerin askerlik yapmadığını, ticaret, zanaat, tarım ve idari görevlerde önemli makamlara getirildiklerini belirten BBP Genel Sekreteri, Ermenilerin arasından; beş bakan, yirmi iki paşa, otuz üç milletvekili, yedi büyükelçi, onbir konsolos ve çok sayıda yüksek dereceli memurun çıktığını ifade etti. Osmanlı Devleti’nin Ermenilere baskı uygulamadığını, Ermenilerin Rusya, İngiltere, Fransa gibi devletlerin emperyalist oyunlarına alet olduklarını ve 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra isyan ettiklerini dile getiren Üzeyir Tunç, “Ermeni milliyetçiliğinin ortaya çıkmasında Ermeni Kilisesi önemli bir rol oynamıştır. Tarih incelendiğinde görülmektedir ki, Ermeni din adamları isyanlarda aktif rol oynamış, Ermeni kiliseleri silah deposu olmuştur” dedi. “OSMANLI DEVLETİ’NİN SOYKIRIM GAYESİ OLMAMIŞTIR” Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra Taşnak Partisi bünyesinde toplanan isyancı Ermenilerin Rus ordusunda gönüllü olarak kendi devletlerine karşı savaştıklarını belirten BBP Genel Sekreteri Tunç, Ermenilerin Türk köylerini basarak Müslümanları katlettiklerini, Osmanlı Devleti’nin artan Ermeni saldırılarından dolayı Tehcir Kanunu’nu çıkarttığını dile getirdi. Osmanlı Hükümeti’nin 24 Nisan 1915 günü iki yüzden fazlası İstanbul olmak üzere çok sayıda Ermeni komitacıyı tutukladığını söyleyen Üzeyir Tunç, tutuklamaların yapıldığı bu tarihi Ermenilerin sözde soykırım olarak andıklarını belirtti. Başta Van, Erzurum olmak üzere birçok yerde Ermenilerin zulüm yaptığının altını çizen Tunç, “Bu zulüm ve katliamlar Osmanlı Devleti’ni Tehcir Kanunu çıkarmaya mecbur bırakmıştır” dedi. Osmanlı Devleti’nin katliamlar yapan Ermenilere tutuklama

kararı çıkarttığını, Ermenilerin bazılarının ise Anadolu’nun diğer bölgelerine, Suriye ve Lübnan’a göç ettirilmesi kararının verildiğini söyleyen Üzeyir Tunç, Osmanlı Hükümeti’nin göç sırasında Ermeni tebaanın can ve mallarını korumak için önlemler aldığını, göçün yasal bir güvenlik önlemi olduğunu, Ermenileri ortadan kaldırma gayesinin olmadığını hatırlattı. “TEHCİR KANUNU MEŞRU BİR MÜDAFADIR” Tehcir Kanunu’nu savaş durumlarında iç güvenliğin temini ve yönetime karşı tutum izleyenlere alınacak askeri tedbirleri içeren meşru bir müdafaa olarak özetleyen BBP Genel Sekreteri Üzeyir Tunç, “Osmanlı Hükümeti’nin kanuna dayandırdığı bu uygulama keyfi bir uygulama değildir zorunluluktan dolayı çıkarılmıştır” diye sözlerine devam etti. Her Türk gencinin soykırım yalanını iyi bilmesi gerektiğini, tarihi belgeleri araştırması gerektiği önerisinde bulunan Tunç, “Türk gençleri bu tür sorunları şiddet ve nefret söylemleriyle değil, okuyup kendilerini geliştirerek yasal yollardan çözmelidir” diyerek sözlerini tamamladı.


Hür Kalem

Kampüs / Sehir

7

Türkiye’nin TÜBİTAK destekli ilk Bilim Merkezi

↘ Türkiye’nin TÜBİTAK desteğiyle inşa edilen ilk bilim merkezi olan Konya Bilim Merkezi’nin her geçen gün ziyaretçi sayısı artıyor

Melike İŞDAR

,Türkiye’de kurulacak biTÜBİTAK lim merkezlerini desteklemek üzere ilk resmi çağrısını 2008 yılında yayınladı. Başvuruların değerlendirilmesinin ardından Konya Büyükşehir Belediyesi’ne ait projeye destek kararı aldı. Böylece Türkiye’nin TÜBİTAK destekli ilk bilim Merkezi’nin yapımına başlandı. 26 Nisan 2014 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla Bilim Merkezi Konya halkının hizmetine sunuldu. Bilim üretmeye istekli, yenilikçi bireylerin topluma kazandırılmasında önemli bir rol üstlenen Konya Bilim Merkezi, bilime meraklı herkesi bekliyor. KONYA’YA 31 MİLYON TL’LİK DESTEK TÜBİTAK ile Büyükşehir Belediyesi’nin işbirliğiyle Konya Bilim Merkezi tamamlandı. Belediye, bilim merkezinin binasını inşa ederken, aynı zamanda işletmeciliğini de yapıyor. Proje için 31 Milyon liralık destek veren TÜBİTAK, sergilerin temini, salon ve eğitim birimlerinin mimari danışmanlığı, yönetim ve organizasyonel yapısının belirlenmesi, personel eğitimi ve denetlenmesi görevini üstlendi. TÜRKİYE’NİN İLK VE TEK LEED SERTİFİKALI BİLİM MERKEZİ Sağlıklı, çevreci ve ekonomik olarak tasarlanan Konya Bilim Merkezi LEED, ( Leadership in Energy and Environmental Design) sertifikasına sahip çevre dostu bir binadır. Bina diğer binalara göre, yüzde 39 enerji tasarrufu ve yüzde 53 su tasarrufu yapıyor. Binanın çatısı güneş ışınlarının yüzde 90’ını yansıtarak yüzde 15 enerji tasarrufu sağlıyor. Bunun yanı sıra binanın yapımında kullanılan malzemelerin yüzde 45’i geri dönüşümlü ve yereldir. Bina soğutma sistemi içindeki tüm kimyasallar küresel ısınmaya ve ozon tabakasına etki etmeyecek şekilde tasarlandı. SERGİ TASARIMLARI ABD’DE YAPILDI Konya Bilim Merkezi sergilerinin tasarımları dünyanın önde gelen Tasarımcı ve Danışman firmalarından olan ABD’deki Liberty Bilim Merkezi tarafından

Alo 188 Doğum ve Cenaze Hattı onya Büyükşehir Belediyesi, Alo Doğum ve Alo CeK naze hizmeti ile Konyalıların sevincini ve kederini paylaşmaya devam ediyor. Konya Büyükşehir Beledi-

yesi’nin 'Sosyal Belediyecilik' çalışmaları kapsamında 2004 yılında hizmete sunduğu Alo Doğum ve Alo Cenaze merkezleri, çalışmalarını sürdürüyor. 2004 yılından bugüne Alo Doğum merkezi toplam 9 bin 875 kişiyi ambulansla hastaneye, hastaneden tekrar evlerine taşırken; Alo Cenaze merkezi ise, bu süreçte şehir içi ve şehir dışına 20 bin 334 cenaze taşıdı. Alo Doğum ve Alo Cenaze günün 24 saati Alo 188 hattından hizmetlerine devam ediyor.

yapıldı. Tasarlanan 235 sergi ünitesinin üretimi de ihale ile yine uluslararası firmalara verildi. 40 sergi ünitesinin ihalesini alan Hollandalı BRUNS BV. Firması, tamamlanan sergileri Konya Bilim Merkezi’ne getirerek kurulumunu yaptı. BİLİMİN SULTANLARI SERGİSİ KONYA’DA MTE Studios tarafından üretilen 'Bilimin Sultanları' sergisi Konya Bilim Merkezi’nde sergilenmek üzere TÜBİTAK tarafından kiralandı. Bilimin Sultanları şimdiye kadar dünyanın değişik yerlerinde birçok kez sergilendi. Genel olarak, İslam medeniyet tarihinde bilime katkıda bulunmuş saygın bilim insanlarının icatları Bilimin Sultanları sergisinde gösteriliyor. Sergi içinde astronomi, matematik, mimari ve tıp gibi önemli alanlarda 50 adet sergi ünitesini barındırıyor. Atölyeler, laboratuvarlar, sınıflar, amfi, konferans salonları, planetaryum ve gözlem kulesiyle birçok birime sahip olan Bilim Merkezi, bilgiyi klasik yöntemlerle aktarmak yerine görsel, işitsel ve duyulara hitap eden etkileşimli düzeneklerle aktarıyor.

İslam Başkentleri ve Şehirleri Birliği Konya’da onya Büyükşehir Belediyesi, 30. Yönetim KonK seyi Oturumu ve İşbirliği Fonu’na ev sahipliği yapacak. Konya Büyükşehir Belediyesi’nin Yönetim Kurulu’nda bulunduğu, İslam Başkentleri ve Şehirleri Birliği (OICC), 30. Yönetim Konseyi Oturumu ve İşbirliği Fonu’nun 11 – 13 Ağustos tarihleri arasında Konya’da yapılmasına karar verildi. İslam Şehirleri ve Başkentleri Birliği’nin ülkedeki üyeleri Konya ile birlikte İstanbul, Ankara, Bursa, İzmir, Kayseri, Gaziantep, Edirne, Şanlıurfa ve Mersin.


6

Hür Kalem

Kampüs / Sehir

Restoranların yükü robot garsonların omzunda

Akınsoft tarafından geliştirilen robot garson ADA, merkez Meram ilçesinde bulunan kafede müşterilere hizmet vermeye başladı

Melike İŞDAR

K

onya’nın önde gelen yazılım firması Akınsoft’un geliştirdiği servis robotlarıyla, restoranların garson sıkıntısı çözülecek. Akınsoft’un daha önce geliştirdiği Akıncı-1 ve Akıncı-2’den sonra şimdi de 'ADA' adını verdiği garson robotlar geliştirildi. Merkez Meram ilçesinde bir kafenin açılışıyla garson robotlar da müşterilere hizmet etmeye başladı. Özel donanımlarıyla sipariş alıp mutfaktan aldığı siparişleri masalara servis edebilen garson robot ADA, müşteriyle diyaloğa da girebilme özelliğine sahip. "İNSANSI ROBOTLAR TÜRKİYE’NİN BİRÇOK YERİNDE OLACAK" Akınsoft yönetim kurulu başkanı Özgür Akın, ADA’nın insansı bir robot olduğunu belirterek, ADA’yı Akınsoft laboratuarlarında geliştirirken Akıncı–1, Akıncı-2’nin mirası eşliğinde gerçekleştirdiklerini söyledi. ADA’nın görevlerinden de bahseden Akın, “Şu anda ADA garson olarak restoran ve kafelerde hizmet verebilecek seviyede. ADA mutfaktan servisi alıp istenilen masaya sipariş götürebiliyor, siparişleri oraya teslim edip, müşterilerle rahatlıkla diyaloğa girebiliyor” şeklinde konuştu. Aynı zamanda ADA’nın kontrol sağlayabildiğini de ifade eden Akın, herhangi bir problem durumunda şefe haber vererek müdahale etmesini sağlayabildiğini vurguladı. Özgür Akın, çok yakın zamanda da ADA’nın seri üretimine geçeceklerini belirtirken, bu tür kafeleri öncelikle Tür-

kiye’nin birçok noktasında belki farklı ülkelerde de görmeye başlanacağının altını çizdi. "ADA’DA 1 METRE 50 SANTİM BOYUNDA" ADA’nın teknik özellikleri hakkında bilgi veren Akın, “ADA, tamamen sensörlerle donatılan bir robottur. Bunun yanı sıra zıtlık ve mesafe sensörleriyle donatılırken aynı zamanda konum belirten sensörlerle de görev yapabilen ve yol takip edebilen bir robot. Bu sensörler sayesinde masaların yerlerini tespit edebiliyor. Bir bilgisayar sistemi tarafından yönetiliyor. Masa yolları çeşitli yerlerde koordinatları önceden tanımlanabiliyor. İstenilen kafeye ayarlanabilir bir alt yapısı var” dedi. Sürekli şarj olabilen bir yapısı olduğunu ifade eden Akın, servise gittikten sonra diğer robotun devreye girdiğini, robotların sürekli bir kuyruk modellemesiyle çalıştığını dile getirdi. İnsansı robotların durmaksızın sürekli çalışabilecek bir yapıya sahip olduğunu ve bu sayede bir batarya problemi yaşanmadığını söyleyen Akın, ADA’nın şu an yüksüz bir halde 30 kilo ve 1 metre 50 santim boyunda olduğunu ve elinde 5 kilo ağırlığında bir tepsi taşıyabildiğini sözlerine ekledi.

Konya Büyükşehir Belediyesi’nin Web Sayfası İlk Üçte Konya Büyükşehir Belediyesi’nin web sayfası www.konya.bel.tr, bu yıl Ocak ayında ziyaretçi sayısını yüzde 30’un üzerinde arttırarak Türkiye’de Büyükşehirler arasında üçüncü oldu

Melike İŞDAR

Z

iyaretçi sayısını her geçen gün arttıran Konya Büyükşehir Belediyesi’nin internet sitesi olan www. konya.bel.tr, Türkiye’de Büyükşehirler arasında üçüncü oldu. Sitede Konya ile ilgili pek çok hizmeti sunan Büyükşehir Belediyesi, bu yıl Ocak ayında geçtiğimiz yılın aynı ayına göre ziyaretçi sayısını yüzde 30’un üzerinde arttırarak Konya halkına hizmet vermeye devam ediyor. Konya Büyükşehir Belediyesi’nin internet sitesi, şehir kameraları, e-belediye hizmetleri, şehir rehberi, akıllı toplu ulaşım sistemi (ATUS), web TV, 360 derece sanal tur gibi pek çok hizmetin yanı sıra kolay ulaşım ve Konya’yı

tanıtan bölümleriyle ilgi görüyor. 1 MİLYON ’UN ÜZERİNDE GÖRÜNTÜLEME 1 Ocak - 31 Ocak 2014 tarihleri arasında 994 bin 140 sayfa görüntülemenin olduğu www.konya.bel.tr, bu yıl aynı tarihler arasında 1 milyon 347 bin 124 kez görüntülendi. Sitedeki ATUS sayfası, 1 Ocak - 31 Ocak 2014 tarihleri arasında 20 bin 89 kişi tarafından görüntülenip 112 bin 362 SMS talebi alırken; bu yıl aynı tarihlerde 52 bin 854 sayfa görüntülemeyle 441 bin 212 SMS talebi aldı. İNTERNET ÜZERİNDEN CANLI YAYIN İMKÂNI Konya Büyükşehir Belediyesi Bilgi İşlem

Dairesi Başkanlığı tarafından şehir genelinde başta yeni stadyum olmak üzere şehrin tarihi ve turistik yerlerinde bulunan kameralar web sitesi üzerinden canlı olarak izlenebiliyor. Ayrıca Şeb-i Arus törenlerini canlı olarak izleme imkânı sunan kameralar da web sitesi üzerinden dünya genelinden on binlerce kişiye ulaşıyor. Web sitesi üzerinden toplam canlı yayın izleme oranları da 2014 yılı Ocak ayında 2 milyon 691 bin 211 iken 2015 yılı Ocak ayında 8 milyon 480 bin 139 oldu. Konya Büyükşehir Belediyesi’nin internet sitesi, Türkçe, İngilizce, Almanca, Japonca, Korece, Fransızca ve Farsça yayınlarını da sürdürüyor.


Hür Kalem

Kampüs / Sehir

9

Yönetmen Osman Sınav:

“Hz. Mevlana’nın filmi benim hayalim” Ünlü Yönetmen Osman Sınav ve oyuncu Ahmet Yenilmez, Hz. Mevlana filminin projesini başlatmak amacıyla Konya’ya geldi. Selçuk Üniversitesi Süleyman Demirel Kültür Merkezi'nde öğrencilerle bir araya gelen Sınav ve Yenilmez Konya'da çekmeyi planladıkları Hz. Mevlana film projesini öğrencilere aktardı ↘

Hüseyin KILAVUZ

F

ilmin proje sürecini ve izlenecek yolu öğrencilere aktaran Sınav; "Hz. Mevlana'nın filmi benim hayalim" diyerek bu film projesi hakkında duygularını ifade etti. Öğrenciler ile buluşma sebebi olarak da hayal ortaklarını aramak olduğunu vurguladı. Çok zorluklar çekerek şuan bulunduğu konuma geldiğini açıklayan Sınav, gençlerin hayallerinin peşinden gitmesi gerektiğini ifade etti. Bu film projesinde de öğrencilere hayalimize ortak olun diyerek manevi desteklerini istedi. Hz. Mevlana’ya büyük hayranlık duyduğunu belirten Yönetmen Sınav, bütün dünyadan bu kadar insanın Hz. Mevlana’yı ziyaret etmelerinin nedeninin araştırılması gerektiğini söyledi. Filmde ilahi aşk temasını işleyeceğini ve bunu izleyiciye aktarmaya

Hocalı Katliamının üstünden tam 23 yıl geçti. 26 Şubat 1992’de Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ Bölgesi’ndeki Hocalı Kasabasında yaşanan olay, 23 yıl sonra bile çeşitli etkinliklerle Selçuk Üniversitesi’nde(SÜ) anıldı

çalışacağını ifade eden Sınav, filmin galasının Konya’da yapılacağı müjdesini de verdi. “FETİH 1453’Ü İZLEMEDİM, İZLEMEM” Türk Sinemasını bilimsel anlamda çalışmamakla eleştiren Osman Sınav, Türk Filmlerinin senaryolarının bilimsel anlamda yetersiz olduğunu ifade etti. Yönetmen Osman Sınav Fetih 1453 Filmi için; “İzlemedim, izlemem, göz zevkimi bozamam” diyerek filme tepki gösterdi. Dünya’da sinemaya en yatkın, en dinamik kültürün Türk Kültürü olduğunu açıklayan Sınav, bu potansiyelin değerlendirilemediğinden yakındı. Dizilerde de benzer bir olayın yaşandığını hatırlatan Osman Sınav, yedi yüz elli milyona yakın insanın Türk dizilerini izlediğini belirtti. Ama Türk Dizilerinin yabancı dizilerden uyarlanmaya başlanmasının izleyici kitlesini azaltacak bir unsur olarak gördüğünü açıkladı. Kendi işlerimizi üretme-

miz gerektiğini söyleyerek sözlerine son verdi. AHMET YENİLMEZ: “DÜŞÜNDÜKÇE DUYGULANIYORUM” Oyuncu Ahmet Yenilmez ise böyle bir film projesinin hayata geçirilecek olmasından dolayı çok mutlu olduğunu dile getirdi. Projeyi düşündükçe duygulandığını, gözlerinin dolduğunu söyledi. Osman Sınav gibi üstad bir isim ile çalışmaktan duyduğu memnuniyeti de sözlerine ekleyerek konuşmasına son verdi.

Selçuk

Üniversitesi

'Hocalıyı'

unutmadı

↘ Hüseyin KILAVUZ HANIM HALİLOVA: “YAPILAN KATLİAM DEĞİL SOYKIRIMDIR” Hocalıyı anma etkinlikleri kapsamında Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde (SDKM) Azerbaycan Bağımsızlık Mücadelesi Kadın önderi Prof. Dr. Hanım Halilova bir söyleşi gerçekleştirdi. O günlere tanık olmuş bir kişi olarak Hanım Halilova, yaşanan vahşetin katliamdan öte ‘Soykırım’ın bütün özelliklerini içeren bir olay olduğunu söyledi. Çok zor koşullarda bağımsızlık mücadelesi verdiklerini hatırlatan Prof.

Dr. Halilova, bağımsızlık mücadelesini Türkiye’nin istiklal savaşından esinlenerek gerçekleştirdiklerini belirtti. Bir ordu olmadan kadın-erkek halk olarak mücadele verdiklerini ifade etti. Hocalı Katliamını anbean aktaran Halilova, ölü sayısının 613 kişiden fazla olduğunu dile getirdi. Ayrıca Ermeniler kadar Rus ordusunun da katliama ortak olduğunu ifade etti. Son olarak 1991 yılında bağımsızlıklarına kavuştuklarını hatırlatan Hanım Halilova; “Büyük Ermenistan bir hayalden ibarettir” diyerek sözlerini sonlandırdı. HOCALI KATLIAMI GÖKKUŞAĞI’NDA Selçuk Üniversitesi Gökkuşağı Alışveriş Merkezi’nde

Hocalı Katliamının 23. Yıl dönümü sebebi ile resim sergisi yapıldı. Hocalı Katliamından karelerin bulunduğu sergi, Hocalıdaki Azeri halkına yapılan vahşeti gözler önüne serdi. Üzerinden 23 yıl geçen olayı ziyaretçilerine tekrardan yaşattı. HOCALI İÇIN İMZA KAMPANYASI Yine çeşitli fakülteler ve Gökkuşağı AVM’de Hocalı Katliamı için imza kampanyası gerçekleştirildi. Yaşanan vahşetin cezasız kalmaması için imzalar toplandı. Öğrenciler gerçekleştirdikleri etkinliklerle olayın üzerinden geçen 23 yıla rağmen Hocalıyı unutmadıklarını göstermiş oldu.


10

Hür Kalem

Kültür-sanat

İlgi her geçen gün artıyor Bosna Hersek Mahallesi Sadrettin Kütükçü Kurs merkezi bölge halkı tarafından her geçen gün daha fazla ilgi görüyor. Çeşitli branşlarda ortalama 3 ay gibi bir süre eğitim gören öğrenciler bu süre sonunda sertifika almaya hak kazanıyor. El sanatlarının yanı sıra yabancı dil kursları en çok ilgi gören bölümler olarak dikkat çekiyor.

↘Mert İZBODAK

2006 yılında faaliyet göstermeye başlayan merkez 500 öğrenciyle çıktığı yola bugün 1600 öğrenciyle devam ediyor. Kurs aynı zamanda bölgedeki ev hanımları için de kazanç kapısı sağlıyor. Hemen hemen 3 aylık bir eğitimden geçilmesi gerekiyor. Ayrıca bilgisayar kursları ortalama 160 saat eğitim verirken, yabancı dillerde ise bu süre ortalama 120 saati buluyor. Genel olarak 20-30 yaş arası bireylere hizmet veren merkez, bir senede üç

farklı dönemde hizmet veriyor. Bahar dönemi, yaz dönemi ve kış döneminden oluşan üç periyodun dışında yaz ayında bölgedeki çocukların derslerine yardımcı olmak üzere okul derslerine yönelik kurslar veriliyor. Bunun mahalle sakinleri tarafından olumlu karşılandığını belirten Merkez Müdür Yardımcısı Ahmet Arı önümüzdeki yaz da bu çalışmalarını devam ettireceklerini belirtti. Ahmet Arı kayıtların öncelikle internet ortamında ön kayıt olarak yapıldığını daha sonra resmi belgelerle kurs merkezine gelerek yapıldığını belirtti. Ayrıca kurslara kayıt olurken herhangi bir ücretin söz konusu olmadığını vurgulayan Arı, “Spor kurslarımızda dönemlik 30 lira gibi cüzi bir ücret alınıyor. Diğer branşlarda ise herhangi bir ücret ödenmiyor” dedi.

SERGİ DÜZENLENİYOR Çeşitli el sanatlarında bireylerin çalışmalarını sergileme şansına sahip olduğunun altını çizen Arı, “Bizim her dönemde giyim sergisi, ebru sergisi, resim sergisi gibi küçük çaplı sergilerimiz olur. Bunun yanında her sene güz ve bahar dönemleri kurslarımız bittiğinde mayıs haziran aylarında Mevlana Kültür merkezinde büyük sergilerimiz olur” şeklinde konuştu.

‘‘BİREY EĞİTİLİRSE, TOPLUM EĞİTİLİR’’ Eğitimli bireyin toplumdaki önemine dikkat çeken Arı, “Bu işe ilk başladığımızda arka sokağımızda yer alan Bosna Parkı’ndaki çiçeklere zarar veriliyordu fakat mahalle sakinlerinin kursumuza yoğun katılımı sonunda bunun azaldığına şahit olduk” ifadelerini kullandı.

Bosna’da yeni soluk: ↘Mert İZBODAK

VİZYONDAKİLER

Konya Bosna Hersek Mahallesi’nde birkaç ay önce hizmete giren Çekirdek Cafe öğrenciler tarafından yoğun ilgi görüyor. Sıcak ve samimi bir ortamda koyu sohbetlerin döndüğü mekânı ilginç kılan ise çekirdek kabuklarının yere atılıyor olması. Ahşap sandalyelerin kullanıldığı mekânda tam ortada yer alan kömür sobası da mekâna klasik bir hava katıyor. Mekânda çalan müzikler de ortamı dinamik kılıyor. Mekânın fiyatlarının oldukça uygun olması müşterileri tarafından yoğun

ilgi görmesinde büyük rol oynuyor. Genel olarak öğrenci kesime hitap eden mekâna ilgi oldukça büyük. İşletme sahipleri şubeleşmenin kaliteyi düşürdüğünü bu sebeple şubeleşme amacında olmadıklarını belirtiyorlar. Ayrıca bu kadar kısa zamanda yakaladıkları başarıyı da öğrenciye rahat ortam sağlama çabalarına bağlıyorlar. Açıldığı günden bu yana rekabete ilginç bir boyut getirdiklerini belirten mekan sahipleri mekanda güler yüze önem verdiklerini amaçlarının bir defa mekana gelenlerin bir daha gelmesini sağlamak olduğuna dikkat çekiyor.

Kocan Kadar Konuş

Hızlı ve Öfkeli 7

Polis Akademisi Alaturka

Kaçış 1950

Vizyon Tarihi: 20 Mart 2015

Vizyon Tarihi: 03 Nisan 2015

Vizyon Tarihi: 17 Nisan 2015

Vizyon Tarhi: 10 Nisan 2015

Otuz yaşına gelmiş ve şimdiye kadar karşı cins ile

Hız üzerine kurulmuş, fenomen haline gelen film

İpini koparan herkesin alındığı Polis Akademisinin

1950 - 1970 yılları arasında Bulgaristan’da gördük-

sağlıklı bir ilişki kuramamış olan Efsun’un (Ezgi Mola)

serisinin son halkası Hızlı ve Öfkeli 7’de Vin Diesel,

aşırı disiplin merakıyla tanınan Müdür Muavini Beton

leri baskıdan dolayı Türkiye’ye kaçmaya çalışan 3

yıllar sonra lise aşkıyla karşılaşmasını ve aile üyele-

Paul Walker ve Dwayne Johnson yeniden bir araya

Haşmet’in başına gelen bir dizi komik olay seyirciyi

Türk gencinin hikayesi anlatılıyor. On yaşından beri

rinin verdiği direktiflerle onu evlenmeye ikna etme

geliyor. Michelle Rodriguez, Jordana Brewster, Ty-

bol gülmeli bir serüvene sürüklüyor. Haşmet sert-

gazetelere yazılar yazan Mustafa’nın gözünden,

çabası sırasında başına gelen olayları konu alan film-

rese Gibson, Chris “Ludacris” Bridges, Elsa Pataky

leştikçe kontrolu kaybeder, o kontrolu kaybettikçe

dönemin koşullarının aktarıldığı film, küçüklüğünden

de Ezgi Mola ve Murat Yıldırım, Ebru Cündübeyoğlu

ve Lucas Black’in de yeniden rol aldığı olağanüstü

Polis Okulu yeni öğrenciler için daha eğlenceli bir yer

beri Türkiye’ye gitmek isteyen fakat Bulgaristan’da-

şarkı söylerken dans ediyor. Şebnem Burcuoğlu’nun

başarılı serinin bu bölümünü James Wan yönetiyor.

haline gelmeye, Haşmet’in hayatı ise ufak ufak bir

ki askerlik kurallarını ihlâl ettiği için turist olarak

son dönemin çok satan aynı isimli kitabından uyar-

Filmin oyuncu kadrosuna Jason Statham, Djimon

kâbusa dönüşmeye başlar.

bile giremeyeceği ülkenin hasretiyle yanıp tutuşur.

lanan “Kocan Kadar Konuş” tipik bir Türk ailesinin ve

Hounsou, Tony Jaa, Ronda Rousey, Nathalie Emma-

Türk kızının en eğlenceli macerasını Kıvanç Baruönü

nuel ve Kurt Russell gibi uluslararası aksiyon yıldız-

yönetmenliğinde beyazperdeye taşıyor.

ları da katılıyor. Senaryosu Chris Morgan tarafından yazılan filmin yapımını yine Neal H. Moritz, Vin Diesel ve Michael Fottrell üstleniyor.

Öyle ki evlenip aile kurduktan sonra bile bulunduğu ülkenin koşulları, onu özlemini çektiği Türkiye’ye gitmeye zorlayacaktır. Bu yolda benzer kısıtlamalara mağruz kalan Fehim ve Ramazan da kendisine yoldaşlık edecektir.


Hür Kalem

Kültür-sanat

11

Tiyatro ve Sinema sanatçısı Defne Yalnız: “Sinemayla yıldızımız barışmadı” Kaynanalar dizisiyle seyircilerin beğenisini kazanan Defne Yalnız, yalnızca oyunculuğu ile değil, senarist ve yönetmenliğiyle de tanınıyor. İnek Şaban, Nuri Kantar Ailesi gibi filmlerde de boy gösteren usta oyuncu, bugün sanat hayatındaki 61. yılını kutluyor. Nice Yıllara adlı tek kişilik tiyatro oyunu için Konya’ya gelen Yalnız, sanat hayatını Hür Kaleme anlattı. İşte bilinmeyenleriyle Defne Yalnız… Burak Karaca

Tiyatroya nasıl adım attınız? 1954 yılında 6 yaşındayken Ankara Devlet Tiyatrosu Çocuk Bölümü’nde Deniz’in mektubu adlı tiyatro oyununda Deniz’i canlandırarak tiyatroya adım attım. Sizi oyunculuğa yönelten neydi? Annem ve iki ablam vasıtasıyla tiyatroya başladım. Özellikle annem tiyatroda olmamı çok istiyordu, bu sebeple tiyatroculuğu seçtim. Rahmetli eşiniz Mete Sezer de büyük bir oyuncuydu. Bunu dışında ailenizde oyunculuk yapan var mı? Hayır kimse yok. Tiyatroya yazılmama vesile olan iki ablamdan biri öğretmen diğeri ise ev hanımı. Tiyatronun büyüsünü hem izleyici hem de oyuncu açısından ne olarak görüyorsunuz? Yerden yüksek olan her yer heyecan vericidir yani sahne güzeldir.Ben çok farklı dallarda seyirciyle buluştum ve sonunda şunu anladım.Her şeyi parayla alabilirsiniz ama alkışı satın alamazsınız. Sahne sizin için ne ifade ediyor? Kısaca hayat, yaşam tarzı Sanatta 61. yılınız, bunca yıldır aynı heyecan ve enerjiyle sahnede kalmayı nasıl başarıyorsunuz? Onun cevabını bende bilmiyorum. Mesela bugün canım yataktan kalkmak istemedi, normal insanın evde yatacağı gün ben 2 tane oyun oynayacağım. Ama şunu söyleyebilirim bir süre sonra alkışa bağımlı hale geliyorsunuz. Buda bizim işin büyüsü. Sahnede tek başına oynamak diğer oyunlara göre ne kadar farklı? Tabii ki zor tarafları var ama özgür olma avantajı da var. Biraz da performans işi ve tecrübe gerektirdiğine inanıyorum. Hangi tür rolleri oynamaktan zevk alıyorsunuz? İnandığım her karakteri zevkle oynarım ana prensibim karakteri benimsemek. Sinema, Televizyon ve Tiyatro’dan sizi en çok hangisi heyecanlandırıyor? Sinema ve Televizyonda işler yaptım fakat Tiyatro apayrı benim için.

Sinema ve Televizyonda Tiyatro kökenli oyuncuların her geçen gün azaldığını görüyoruz bunun hakkındaki düşünceleriniz neler? Hayır azalmaz. Dizilerin ve sinema filmlerinin ikinci castları daima tiyatroculardandır. Tutan sinema filmi ve televizyon dizilerine bakın mesela arkada sürükleyen kuvvetli tiyatrocular yer alır. Ama seyircilerin kafasında olan star tiyatrodan ender çıkar. Sosyal medya aracılığıyla 5-10 saniyelik videolar sayesinde ünlü olunabiliyor bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Saniyelik şöhret size bir şey katmaz ortada bir eser yok öncelikle bu sebeple sonunu hayırlı görmüyorum. Ayrıca şöhret olmak değil şöhret kalmaktır mesele. Bir oyuncu için eğitim ne kadar önem arz ediyor? Eğitim tabii ki çok önemli fakat insanın kendini eğitmesi daha da önemli. Bizim meslekte disiplin bunların hepsinden daha önemli yani bir odunu oynatabilirsiniz fakat disiplini öğretemezsiniz. Sinema, Televizyon izleyicisi ile tiyatro izleyicisi arasında ne gibi farklar var? Çok büyük farklar var. En basitinden televizyon izleyicisi evinde pijamasını giyip elmasını yerken sizi seyredebiliyor fakat tiyatro izleyicisi güzel bir şekilde giyinip süsleniyor sizi izlemeye geliyor. Yani ortada bir emek farkı mevcut, bu da tiyatroda geçen zamanı daha değerli kılıyor. Devlet tiyatroları günümüzde yeterince faal mi? Bence kesinlikle faal durumda çünkü bilet fiyatlarının uygun olması, büyük prodüksiyonların yer alması ve kadrosunun zengin olması yeterli. Bunun yanı sıra 1948 yılında kurulmuştur Devlet Tiyatroları, bu tarihten beri diğer tiyatrolar bizi kötüler, bunun da tek bir açıklaması var kedi erişemediği ciğere mundar der. Ülkemizde tiyatroya yeterince ilgi gösteriliyor mu? Ülkemizde televizyon yayınının ilk başladığı dönemlerde tiyatro sekteye uğradı fakat artık insanlar televizyondan yaka silktikleri için özellikle İstanbul’da tahmin ettiğimden fazla bir genç izleyici kitlesi var, bu da çok keyif verici bir durum. Yeterli değil tabii ki fakat ümit verici.

Hükümetin devlet tiyatroları hakkındaki tutumuna yorumunuz nedir? (Gülüyor)Aynen böyle yaz ha ha ha ha..! Sahnede onlarca yılı geride bırakmış biri olarak oyuncu olmak isteyenlere neler önerirsiniz? Bol seyretsinler, bol okusunlar. Hayatı gözlemlesinler, günün birinde sokakta rastladıkları birini sahnede oynamaları gerekebilir. Ayrıca seyretsinler derken Recep İvedik’i seyretsinler demiyorum iyi işleri seyretsinler. Oynadığınız tiyatro oyunu haricinde başka projeler var mı? Hayır şu an için tiyatro gayet yeterli. Bir döneme damga vuran Kaynanalar dizisinin karakterlerinden biriydiniz. Günümüz dizileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir şey düşünmeye zaman kalmıyor ki hepsi 6 bölümde yayından kalkıyor. Bunun yanı sıra dizi süreleri çok ilkel şartlarda. Ayrıca ben kötü bir televizyon izleyicisiyim kolay kolay dizi seyretmem. İzleyiciler üzerinde sevecen bir imajınız var bunu nasıl başardınız? Bilmiyorum o kişilikle alakalı herhalde bilinçli yapılmış herhangi bir şey yok. Biraz çevreyle de alakalı yaptığınız işten zevk almazsanız bu da sahnede olumsuz imaj bırakır. Sinema hakkında ne düşünüyorsunuz? Benim pek sinemacılığım yok 14-15 tane filmim var. Sinema beni sevmedi, ben de sinemayı sevmedim çünkü sinemanın merkezi İstanbul, ben Ankara kökenli sanatçıyım, biz birbirimize iyi tutunup barışamadık. Şimdilerde sinema filmi istiyorum çünkü kalıcı olduğuna inanıyorum. Günümüz yerli sinemasında bir hareketlilik var bunun ne gibi yararları olur? Olmaz olur mu ne kadar fazla film çıkarsa kalite o kadar artar. Daha rasyonel, sağlıklı ve kaliteli filmler ortaya çıkar. Türk sineması teknolojiyle buluştu biz ise çok ilkel şartlarda filmler yaptık. Belki dünya standartlarında olmayabilir fakat kendini standardını oluşturabilir. Günümüzde jön diye tabir ettiğimiz oyuncuların azaldığını görüyoruz bunu neye bağlıyorsunuz? Şuan ki teknoloji ağı hızlı değişimi gerektiriyor. Süreklilik olmayınca ister istemez günümüzdeki resim verenler ortaya çıkıyor.

Türk seyircisi gelişme gösteriyor mu? Hayır. Beyni tembel, yaşamı tembel, insani ilişkileri tembel herkesin elinde bir telefon var. Buna bağlı olarak konuşmayı unutuyor aynı sebepten kadın-erkek ilişkileri zaaf gösteriyor. Asosyal bir nesil oluşuyor. Toplumumuzda kültür-sanat konusundaki eksikler sizce neler? Valla ben sosyolog ya da pedagog değilim. Fakat çok temele dayanıyor. Tüketici bir toplum oluştu. Ne kitaptan zevk alıyor, ne izlediğinden zevk alıyor. Bundan 20 sene sonraki gençliği hayal bile edemiyorum. Bunu tüm gençliğe yaymak yanlış olur müthiş ümit veren bir kesim de var fakat korkunç bir kesim de var. Bugüne kadar şu projede yer almak isterdim dediğiniz bir an var mı? Antalya Devlet Tiyatrosu’nda bir oyun oynarken bir gün ikinci bahar dizinden teklif geldi. Oyunum üç gün sonra bittiği için o teklifi kaçırmıştım. Rahmetli Meral Okay’da o projede yer alıyordu. Hep pişmanlık yaşamışımdır bu konuda. Tiyatroda bir kaç oynamak istediğim rol vardı fakat yaşımdan ötürü artık o rollerde hayal oldu. Son olarak okurlarımıza söylemek istediğiniz bir şey var mı? Kültür-sanat toplumun temel taşlarından, o yüzden sanattan korkmasınlar bir şeyler ortaya çıkarmayı hedeflesinler ve kendilerine iyi baksınlar.


12

Hür Kalem

Saglık

Her derde deva bitki: ‘MEYAN’ Hür Kalem olarak sizlere Osmanlı Devleti’nden günümüze kadar gelen her derde deva ‘Meyan Kökü’nü araştırdık. Solunum yolları rahatsızlığından böbrek taşı dökülmesine kadar birçok hastalığa çare olan meyan kökünün Konya’da tek satıcısı ise Meyancı Ahmet Usta ↘Necati KİRİŞ Osmanlı’dan günümüze kadar gelen meyan kökü günümüzde artık şerbet olarak kullanılıyor. İçecek sektöründe de sıklıkla kullanılan meyan kökü besleyici olmasının yanı sıra lezzetli bir içecek. Faydalarını saymakla bitiremeyeceğimiz bitki için Konya’da tek meyan kökü şerbeti satıcısı olan Meyancı Ahmet Usta, “Vücut enerjisinin artırılmasından, ses kısıklığının giderilmesine kadar faydası vardır” diye konuştu. Günümüzde en çok tüketilen kolanın yerine meyan kökünün tüketilmesinin daha faydalı olacağına vurgu yapan Ahmet Usta, meyan kökünün en çok Ramazan Ayı’nda tüketildiğini, meyanın çayının, balının ve haşlamasının olduğunu dile getirdi. Özellikle Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde tüketilen meyan şerbetini, Ahmet Usta, kâr amacı gütmeden vatandaşa ikram ediyor. “FAYDALARI SAYMAKLA BİTMEZ” Meyan kökü şerbetinin en fazla solunum, astım ve bronşit hastalıklarının giderilmesinde kullanıldığını ifade eden Meyancı Ahmet usta, “Meyan kökü bitkisinin faydaları saymakla bitmez. Hazımsızlık, şişkinlik ve gaz sorunlarını azaltır” dedi. Ayrıca vücut enerjisini artırmanın yanı sıra ses kısıklığının önlenmesi, öksürüğün azaltılmasında da meyan kökünün önemli bir yere sahip olduğunu dile geti-

ren Ahmet usta, “Meyan kökü kronik yorgunluk ve bitkinliği azaltır. Baş ağrısı, migren ve böbrek taşı dökmede de faydalı. Ayrıca sigarayı bırakmak için kanseri önlemek içinde kullanılabilir” şeklinde konuştu. Meyan köklerinin endüstrilerinde, kola ve diğer asitli içeceklerin yapımında kullanıldığını dile getiren Ahmet usta, meyan köklerinden şerbet, haşlama ve çayın yanı sıra meyan bal da yapıldığını belirtti. Meyan kökünden elde edilen içeceklerin ideal kullanım miktarının ise günlük ortalama 3 su bardağı olduğunu söyleyen Meyancı Ahmet, “Özellikle ramazan aylarında hazmı kolaylaştırdığı için çok tercih edilen meyan içeceklerinin fazla kullanılması tansiyon oranının artmasına neden olabilir. Bu durumu da meyan içeceklerinin tek yan etkisi olarak değerlendirebiliriz” ifadelerini kullandı. “KONYA HALKI MEYAN KÖKÜNÜ BİLMİYOR” Meyan kökünün sadece ilaç olarak değil, bitki çayı ve şerbet olarak ta tercih edildiğini ifade eden Meyancı Ahmet, hazım kolaylığı sağladığı için özellikle bayanların tercih ettiğini söyledi. Baş ağrısından, sigara bıraktırmaya kadar birçok faydası bulunmasına rağmen Konya halkının Meyan kökünü bilmediğine vurgu yapan Meyancı Ahmet Usta, “Konya halkı maalesef bu konuda bilinçsiz. Bu kadar faydası

olmasına rağmen halen Konya’da bu bitki kullanımı yaygınlaşmadı. Özellikle Güney Doğu Anadolu Bölgesi’nde bulunan Adana, Gazi Antep ve Şanlı Urfa’daki vatandaşlar günde ortalama 4 su bardağı bu içeceği tüketmekteler” ifadelerini kullandı. Konya’da meyan kökü üretimi ve şerbet şeklinde satma işini kendisinin yaptığını dile getiren Ahmet Usta, bu konuda popüler olduğunu söyledi. Meyan kökü şerbeti satımında kar amacı gütmediğinin altını çizen Ahmet usta, günlük 100 bardak meyan kökü şerbeti yabancı turist ve vatandaşa ikram ettiğini belirtti. Meyan kökü ikramından vatandaşların çok memnun kaldığını söyleyen Usta, “Benim amacım para kazanmak değil. Sadece faydalı olan bu bitki ile herkesi tanıştırarak daha sağlıklı yaşamalarına katkı sağlamaktır. Bunun da karşılığını alıyorum. Bazı vatandaşlar bir bardak

içtikten sonra bir bardak daha içmek istediklerini söylüyorlar” diye konuştu. Meyan kökünün zencefil, tarçın ve zerdeçar gibi çeşitli bitkilerle birlikte de kullanılabileceğini belirten Ahmet Usta, diğer bitkilerle beraber kullanılan meyanın hiçbir zararının olmayacağını söyledi. “MEYAN SAĞLIK İÇİN KULLANILMALI” Bazı kesimlerin meyan kökünü zararlı alışkanlıklar için kullandığını aktaran Usta, bunların artık bir sektör haline geldiğini söyledi. Meyan kökünün vücudu rahatlatma ve gevşetme gibi özellikleri olduğunu belirten usta, “Maalesef özellikle batı ülkelerinde meyan kökünü alkol ve diğer zararlı alışkanlıklar için kullanıyorlar. Vücudu gevşettiği için bazı kesimler meyan kökünü uyuşturucu madde yapımında kullanıyor. Bunu bu şekilde değerlendirmek yerine sağlık açısından kullanmamız gerekir. Vatandaşımız bu konuda daha bilinçli olmalı” şeklinde konuştu. Yabancı ülkelerde meyan kökünün çok fazla istismar edildiğini söyleyen Usta, bu algının vatandaşımızda oluşmasının çok zarar getireceğini ve toplumda ahlak bozucu davranışlara sebep olacağını söyledi. Bu algının toplumda meyan köküne karşı ön yargı oluşturarak bitki hakkında yanlış düşüncelerin ortaya çıkacağını söyleyerek sözlerine son verdi.

Dr. Kızmaz: “Sigarayı bırakmak uzun bir süreci kapsıyor”

↘Necati KİRİŞ Sigara, içinde bulunduğumuz çağın en zararlı bağımlılıklarından birisidir. Sigara, her türlü sağlık sorununun kaynağı durumundadır. Dünyada 5,4 milyon insan yani her 6 saniyede bir kişi tütün tüketiminden kaynaklı nedenlerle hayatını kaybetmektedir. Ülkemizde sigaranın sebep olduğu ölümlerin sayısı trafik, terör, iş kazasına bağlı diğer ölümlerin toplamından 5 kat daha fazladır. Bırakılması zorlu bir durumu içerisinde barındıran sigara bağımlılığı ve sigara bıraktırma süreci hakkında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Sigara Bıraktırma Merkezi’nde görevli Dr. Muhammet Kızmaz, bilgi verdi.

UYGULANAN YÖNTEMLER ÖNEMLİ” Sigarayı bırakmanın büyük özveri ve güven gerektirdiğini ve bunun yanı sıra sigara bıraktırma sürecinde uygulanan yöntemlerin de önemli olduğunu vurgulayan Dr. Muhammet Kızmaz, “Sigara bıraktırma merkezi olarak uyguladığımız bir takım yöntemler var. Bu süreçte uyguladığımız yöntemler, davranış değişikliği terapisi, Farmakolojik(ilaç) tedavisi, Nikotin Replasman Tedavisi(NRT)” dedi. Uyguladıkları yöntemlerde kullandıkları ilaçlara da değinen Muhammet Kızmaz, “Bu süreçte ilaç tedavisinde Vareniklin ve Bupropion kullanırken NRT tedavisinde ise nikotin sakızı ve nikotin bandı kullanmaktayız” diye konuştu. “TIBBİ DESTEK DAHA ETKİLİ” Gelişen tıp alanıyla birlikte sigarayı bırakma sürecinde tıbbi desteğin gerekli olduğunun altını çizen Kızmaz, “Bireylerin kendi başlarına sigarayı bırakmaları çok nadir görülen bir durumdur. Mesela kendiliğinden sigarayı bırakanların oranları yüzde 3-5 iken tıbbi destek alarak sigarayı bırakanların oranı ise ilk 3 ay sonunda yüzde 70, 2 yıl ve sonrası sürede yüzde 30’dur. Bu oranlar baz alındığında sigarayı bırakma sürecinde tıbbi destek almanın ne kadar etkili olduğu görülmektedir” şeklinde konuştu.

‘“YÖNTEMLER FARKLILIK GÖSTERİYOR” Sigarayı bırakma ve bıraktırma işleminin uzun ve zahmetli bir süreci içinde barındırdığını belirten Muhammet Kızmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Merkeze gelen hastalarımızın ilk olarak kişilik özellikleri, hastalıkları irdelenerek en uygun yöntem belirleniyor. Uygulanan yöntemler hastalara göre değişiklik göstermekte. İzlenecek yol ve hastanın yapması, uyması gerekenler detaylı şekilde anlatılıyor. Daha sonra hasta düzenli aralıklarla kontrole çağırılıp kan tetkikleri uygulanarak durumu kontrol ediliyor.” “İSTEKLİ OLMAK ŞART” Sigarayı bırakmak için Sigara Bıraktırma Merkezine başvuranların uygulanan tedavi yöntemlerine uyma durumunu değerlendiren Dr. Kızmaz, “Öncelikle sigarayı bırakmak isteyenlerin bu zorlu süreçte istekli olmaları şart. Başvuru yapanlar kendiliğinden istekli olarak geldiklerinde uygulanan yöntemlere uyma durumu daha fazla iken aile gibi çeşitli faktörlerin baskısı ile gelenlerin ise tedaviye uyma durumu daha düşüktür. Yani sigarayı bırakmak için öncelikle istekli olmak gerekiyor” ifadelerini kullandı. “DEĞİŞİKLİKLER İKİ AÇIDAN ELE ALINMALI” Sigarayı bırakan vatandaşlarda birçok değişikliklerin meydana geldiğini söyleyen Kızmaz, şunları kay-

detti: “Sigara bırakmanın ortaya çıkardığı değişikleri kısa ve uzun vadede olarak değerlendirebiliriz. Kısa vadede; kendini daha dinç hissetme, ağız tadının artması, dikkat dağınıklığının giderilmesi ve koku duyusunun düzelmesi gibi değişikliklerden bahsedebiliriz. Uzun sürede ise kalp damar hastalıklarından korunma ve her türlü kanser riskini azalttığını söyleyebiliriz.” “DEVLETTEN TAM DESTEK” Sigarayı bırakmak isteyenlere devletin de tam destek sağladığını sözlerine ekleyen Dr. Kızmaz, “Devlet, öncelikli olarak vatandaşlarımızın bu zararlı bağımlılıktan hem maddi hem de sağlık açısından korunması için her zaman destek veriyor. Gerek uyguladığı politikalarla gerekse çıkardığı kanunlarla sigaranın zararlarına ilişkin tavrını net bir şekilde ortaya koyduğunu söyleyebiliriz” diye konuştu. Kızmaz, “Sigarayı bırakmak isteyen tüm vatandaşlarımıza Sağlık Bakanlığı’nın ücretsiz danışma hattı, ücretsiz sigara bıraktırma poliklinikleri ve ücretsiz sigara bıraktırma ilaçları bulunmaktadır. Yeter ki vatandaşlarımız sigarayı bırakmak istesin, devlet her zaman gereken desteği verecektir” diyerek sözlerine son verdi.


Hür Kalem

Teknoloji

13

Üniversite alt yapısı: İLTEK

Üniversitelerde yapılan bilimsel ve teknolojik araştırmalara AR-GE desteği veren, ölçüm ve analiz konularında koordinasyon merkezi olan Selçuk Üniversitesi İleri Teknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi(İLTEK) kapılarını Hür Kalem’e açtı

Serdar KUTLUOĞLU

Kalkınma Bakanlığı’na bağlı olarak 2009 yılında merkezin kurulduğunu ifade eden İLTEK Müdürü Prof. Dr. Mustafa Ersöz, merkezin misyonuyla ilgili şunları kaydetti: “Bizim merkezimiz, bilimsel ve teknolojik araştırmalar için rekabete dayalı, etkin ve verimli araştırma imkânları ve araştırma ortamları hazırlamaktır. Bilimsel, teknolojik ve toplumsal açıdan katma değer sağlayan projeler üretmek ve bu tür projelere destek vermeyi de görev ediniyoruz.”

ulaştırdıklarını dile getiren Müdür Mustafa Ersöz, bütün bilim dallarında araştırma yapabildiklerini söyledi. Özellikle ileri teknolojik malzemeler ve biyoteknoloji dallarında çalıştıklarını söyleyen Ersöz, “İleri teknolojide çalışmamızın sebebi Konya sanayisi ile ilgili. Çünkü sanayinin yüzde 80’i malzeme teknolojisine dayanıyor. Biyoteknolojinin nedenini ise Konya tarımına endeksleyebiliriz” diye konuştu. Ersöz, İLTEK olarak tarımsal alana ve teknolojiye katma değer sağlamak istediklerini ifade etti. Müdür Mustafa Ersöz, konuşmasında son olarak

patent alma konusuna değindi. Patent alma konusunda ticari boyuta dikkat çeken Ersöz, “Patent alındıktan sonra eğer ticarileştirilebilirse daha değerli olur. Biz her yerde bunun önemine vurgu yapıyoruz” diyerek sözlerine son verdi.

“SANAYİ ALT YAPISINA DESTEK OLURUZ” Sadece üniversitelere değil sanayilere de hizmet ürettiklerini dile getiren Müdür Prof. Dr. Mustafa Ersöz, bölge sanayisi ve Konya sanayisine AR-GE desteği verdiklerini söyledi. Uluslararası projelerde de yer aldıklarını söyleyen Ersöz, bunda en büyük avantajlarının çok geniş bir arşive sahip olmalarını gösterdi. Projelerde yer almakla kalmayıp yerel çalışmaları uluslararası değere

İkiz motor: Hibrit

Kendi kendini şarj eden ve yüzde 50 yakıt tasarrufu sağlayan Toyota’nın Hibrit Yaris aracını sizler için araştırdık. 2015 yılında Türkiye piyasasına giren Hibrit Yaris’in, 15 yıla kadar arıza çıkartmama garantisi bulunuyor

Serdar KUTLUOĞLU

Tasarruflu araç kullanan tüketicilerinin merakla beklediği Toyota Hibrit Yaris, Türkiye araç piyasasında yerini aldı. Çift motor ve yüzde 50 yakıt tasarrufu gibi daha birçok özelliği bünyesinde barındıran Yaris ile ilgili Toyota Satış Müdürü Mehmet Çırak, “Yaris Hibrit aracımızda normal motordan hariç kendi kendini şarj eden ayrı bir motor daha bulunmakta. Araç 50 kilometrenin altında giderken bu motor devrede kalıyor, durduğunda ve frene basıldığı zaman araç otomatik olarak şarj oluyor” dedi. “ELEKTRİKLİ MOTORUN HİÇ BİR ARIZA RİSKİ YOKTUR” Toyota Hibrit Yaris aracı hakkında bilgi veren Toyota Satış Müdürü Mehmet Çırak, aracın motor performansı konusunda neredeyse hiçbir sıkıntısının olmadığını ifade etti. Aracın sıfır kilometreden 100 kilometreye 10 saniyede ulaştığına dikkat çeken Müdür Mehmet Çırak, “Aracımız çift motor olmasına rağmen gayet atik. Aracımız elektrikle giderken araçta hiç ses olmuyor, gayet kullanışlı ve hiçbir riski yok” diye konuştu. Aracın tam bir şehir otomobili olduğunu dile getiren Çırak, yakıt tasarrufu sayesinde otomobil kullanıcılarından tam puan aldığını söyledi. Aracın şehir içi ve şehirlerarası yakıtı konusunda konuşan Müdür Çırak şunları kaydetti: “Aracımız belkide Türkiye’de bulunan diğer araçlardan daha ekonomiktir. Hatta şehir içi yakıtı şehirlerarası yakıttan daha ucuza geliyor. Örneğin şehir içinde Hibrit Yaris, 100 km’de 3,3 litre benzin tüketirken, şehirlerarasında 3,6 litre benzin tüketiyor.” Elektrikli motorlardaki yakıt tüketimine de değinen Çırak, normal motorun şehir içinde 6,3 litre benzin harcarken, aynı motorun şehir dışında 4,5 litre benzin harcadığına vurgu yaptı. Toyota Hibrit Yaris’in dayanıklılığı konusuna da değinen Satış Müdürü

Mehmet Çırak, aracı 10 ila 15 sene hiçbir sıkıntı yaşamadan kullanan müşterileri olduğunu söyledi. Yaris’in en çok Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’da kullanıldığını dile getiren Satış Müdürü Çırak, Türkiye’de aracı daha fazla yaygınlaştırmak istediklerini ifade etti. Türkiye’de, Toyota’nın temel amacının Hibrit Yaris’i tanıtmak olduğunu ifade eden Çırak, bunun için Toyota’nın para kazanmayı hiç düşünmediğini sözlerine ekledi. ‘‘TALEP ZAMANLA ARTACAK” Hibrit Yaris’in, Konya’daki satışlarına değinen Toyota Satış Müdürü Mehmet Çırak, Konyalının zamanla Yaris’e alışacağını söyledi. Yaris’e merakın çok fazla olduğunu dile getiren Çırak, “Şuan da aracımıza talep var fakat bu daha ısınma aşamasında. Vatandaşımız galerimize gelerek aracı test edip yerinde tanıyor ve bize araçla ilgili sorular yöneltiyorlar. Araç satışında birdenbire patlama yaşanmaz, talep zamanla artacaktır” şeklinde konuştu. Otomobil sektöründe bulunan diğer firmalar ile daima irtibatta bulunduklarını ifade eden çırak,

firmalarla genellikle araç parçalarında değiş tokuş yaptıklarını söyledi. Çırak, “Sadece biz değil bütün otomobil firmaları birbirleri ile her zaman irtibatta bulunur. Örneğin biz, BMW ile motor takası yapmaktayız. Biz onlara elektrikli motor satarken onlarda bize dizel motoru satmaktadır. Bu sektörün doğasında bulunuyor ” diyerek sözlerine son verdi.


14

Spor

Hür Kalem

İLKLERİN ADAMI: İSMET KARABABA

Eren KARATAŞOĞLU

Yıl 1982... Derbentspor ile Çumraspor arasında kader maçı oynanıyor... Yenilen takım küme düşecek. Maçın 41. dakikasında, Derbentspor kalesi önünde bir karambol oluşuyor... Bayram vuruyor... Kaleci İsmet uzanıyor. Dokunuyor. Top çizgi üzerinde dolanıyor. Eller havaya kalkıyor. Çumrasporlu futbolcular ‘Goooll’ diye bağırıyor. Derbentsporlu oyuncular “Top çizgiyi geçmedi”

diye haykırıyor. Saha karışıyor. Ve hakem Sabri Demir olayı İsmet Karababa’ya soruyor. İsmet Karababa ‘Hocam çizgiyi geçti kurtaramadım’ diyor ve Derbentspor o mağlubiyetle küme düşüyor. Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi de bu durumu UNESCO’ya bildiriyor. Dünyadaki 163 ülkenin adayları arasından sıyrılarak, Baron Pierre de Cobertin adına ilk kez düzenlenen Fair Play ödülü böylece İsmet Karababa’ya gidiyor… Futbol oynamaya nasıl başladınız? Ne zaman futbolcu olmaya karar verdiniz? Futbola 1973-1974 yıllarında çocukluğumda mahalle arasında başladım. İlkokul ve ortaokulda okuduğum zamanlarda kendimize forma yaptırırdık. Eskiden futbol topu diye lastiklerin içine saman koyardık, ot koyardık, bez koyardık öyle oynardık. Top kiminse patron o olurdu. İstediğini oynatırdı istediğini oynatmazdı. Yani kısaca mahalle arasında oynarken 1975 yılında Konyaspor genç takıma seçildiğimde futbolcu olmaya karar verdim. Hangi takımlarda antrenörlük yaptınız? Profesyonel antrenörlük hayatıma 1992 yılında Konya Yolspor kulübünde başladım. Torku

Konyaspor, Çorumspor, Aksarayspor başında bulunduğum takımlar. Altyapı sorumluluğu da yaptım. Yani gençlerin, özellikle yetenekli gençlerin keşfedilmesi konusunda her zaman kulüp başkanlarına ısrarda bulundum. Konya’daki genç yeteneklerin pilot takım sistemiyle profesyonelliğe adım atmaları ve büyük oyuncu olmalarını yürekten istiyorum. Her zaman kazanan Konya olsun benim görüşüm hep bu oldu.

Siz nasıl bir teknik direktörlük yaptınız çalıştırdığınız takımlarda? Ben çok disiplinli bir antrenördüm. Takımdakiler antrenmana 1 dakika geç kalsın asla o hafta oynanan maçta kendilerine yer bulamazlardı. Eğer rakibimiz güçsüzse takım 3-4 farklı öne geçerse daha fazla hücum yaptırmazdım karşı takımın gururu incinmesin diye. Kazandığımız maçlardan sonra bile aşırı sevinci yasaklamıştım.

2015 dünya futboluna baktığımız zaman göze hitap eden futbol söz konusu. Örnek olarak, Messi ve Ronaldo. Onlar göze hitap eden futbol oynuyorlar. Sizin oynadığınız zamanlardaki futbol ile günümüzü kıyaslarsak ne gibi bir değerlendirmede bulunursunuz? Bizim zamanımızda güce ve hırsa dayanan futbol söz konusuydu. Zaten ayakkabı falan çok düzgün olarak yok. O dönemle kıyaslayacak olursak takım ve forma aşkı, takım arkadaşlığı çok üst düzey konumdaydı. Yetenek anlamında şimdiki futbolculardan daha yetenekli futbolcular vardı o dönemde. Ama şimdi hayat değişti. Teknoloji gelişti. O zamanlar 1970’li yıllarda televizyon yoktu. Şimdiyse istediğiniz her maçı istediğiniz yerde istediğiniz anda izleyebiliyorsunuz.

Şu an oynanan futbolda sizce antrenör-oyuncu ilişkileri nasıl? Sizin zamanınızda nasıldı? O zamanlar bizden yaşça büyük olan ağabeylerimize saygı gösterirdik. Bizden 1 yaş bile büyük olsalar onlara çok büyük saygı duyardık. Mesela yemeğe gittiğimizde bizden büyük ağabeylerimiz yemek yemeye başlamadan biz çatala kaşığa dokunmazdık. Ya da antrenmanda hocamız geldiğinde hemen tek sıra şekilde önüne dizilirdik. Maç zamanında rakibimize bile büyük saygı duyardık. Artık böyle bir durum söz konusu değil. Maç kaybettiğimiz zamanlarda biz oturup ağlardık. Şimdiki oyuncular maç kaybettikten sonra gülüp eğlenebiliyorlar.

Fair Play ödülüne layık görüldüğünüz maçı anlatır mısınız? Konya 1. Amatör küme takımlarından olan Derbentspor’un kaleciğini yaptığım maçtaki davranışım sayesinde kazandım Fair Play ödülünü. Maçta tartışmalı bir gol yedim. İki takımın oyuncuları hakemin üzerine yürüdü. Hakem “İsmet Karababa’ya soralım” dedi. Bende “Hocam çizgiyi geçti, kurtaramadım. Gol” deyince maçı 1-0 kaybettik ve aldığımız bu sonuçla takımımız Derbentspor küme düştü. O sene 1983 yılın Türkiye Olimpiyat Komitesi tarafından da yılın sporcusu ödülüne de layık görüldüm. Fair Play ödülünün yanında bir de en centilmen takım seçilmiştiniz. O seneden biraz bahsedecek olursak neler söylersiniz? Türkiye 3.sü olduk. A takıma 5 tane adam verdik o sene. Bu dönem içerisinde 1988 yılını UNESCO Dünya Fair Play yılı ilan etti. Ben sürekli istatistik tutarım. O sene baktım biz üst üste 35 maç hiç sarı kart ve kırmızı kart görmemişiz. Bende sezon sonuna kadar her toplantımda kart görmeyelim dedim çocuklara. Onlara her maç öncesi diyorum ki; “Maçı kaybedeceksiniz ama asla kart görmeyeceksiniz.” O sene hiç kart görmedik ve Dünya Fair Play ödülünü aldık. Benim şahsi aldığım UNESCO Fair Play Ödülü. Bu aldığımız ödül takım olarak elde ettiğimiz başarı.

O zamanlar futbolcuları nasıl seçiyordunuz altyapıda oynaması için? Çok fazla çocuk gelmiyordu bize o zamanlar. Gelenler de kısa bir süre içerisinde bırakıyordu. Kısıtlı imkânlar içerisinde çok zor şartlar altında oyuncu seçiyorduk. Gelen çok az olduğu için yetenekli olanları onların arasından kolayca seçebiliyorduk. Ama her zaman istediğimiz gibi sonuçlar alamıyorduk. Mesela bir çocuk geliyor 10 yaşlarında diyoruz yönetim olarak, bu çocuk ileride yıldız olacak ama çocuk ergenlik çağına gelince düşünceleri değişince çocuğu manevi olarak kaybediyoruz. Ya da bundan futbolcu olmaz dediklerimiz çok iyi oyuncu oluyor. Konya’da istenen pilot takım hala tam olarak kurulamadı çeşitli denemeler var ve en son Anadolu Selçukspor kuruldu. Sizce Konya’da futbolcu yetiştiriliyor mu? Bunun için milli takımlara bakmak lazım. “Konya Türk milli takımlarına ne kadar oyuncu gönderiyor?” sorusunu sormak gerek. Mesela Konyaspor’a bakalım. 1981-2015 arasında oy-

nayan futbolcular arasında A takımda sadece 1 tane futbolcu var. O da Uğur Yanıkdemir. Genç takımlara baktığımız zaman 5 tane futbolcu var. Ama daha fazla futbolcu yetiştirmek gerek. Futbolun artık endüstriyel bir pazar haline geldiğini düşünüyor musunuz? Avrupa’ya bakıyorsun. Ekonomi büyümüş. Takımlar şirketleşmişler. Kurumsal bir kimlik kazandıktan sonra takımı profesyonel ticaret insanlarına bırakmışlar. Bence başarı buradan geliyor, futbol kulüplerinin kurumsallaşmasından. Ama Türkiye’ye baktığımız zaman, 3 büyükleri bunların içine alamayız. Fenerbahçe artık büyük bir şirket. Galatasaray ve Beşiktaş aynı durumda. Ama Anadolu kulüpleri mesela Gençlerbirliği, Çaykur Rizespor, Kayseri Erciyesspor vs. bunlar daha büyüyememiş kulüpler. Yönetimleri profesyonel değil. Hala şirketleşememişler. Büyük takımlar genç oyuncuları seçip yetiştirip Avrupa’daki altyapılara satıyorlar. Ama Anadolu kulüpleri ellerindeki genç yetenekleri büyük takımlara kaptırıp bunlardan maddi kazanç sağlayamıyor ve büyüyemiyor. Genç futbolcu adaylarına ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? Disiplinli olarak çalışmalarına devam etmeleri tavsiye ederim. Çünkü disiplinli olarak çalışanlar başarıya ulaşırlar. Hemen pes etmemek lazım. Hata yapa yapa doğruyu bulurlar.


Hür Kalem

Spor

15

‘’Amerikan Futbolu Gönül Sporudur’’ Birçoğumuza yabancı bir spor olan Amerikan Futbolu, Konya’da 10 yıldır faaliyet gösteriyor. Gazetelerde ve televizyonlarda çok az karşılaştığımız bu sporun Konya’daki öncülerinden Ali Tekkulluk, Amerikan futbolunun bilinmeyen yönlerini Hür Kaleme anlattı

↘Mehmet ÇALIŞKAN Ali Tekkulluk Amerikan Futbolu antrenörü ve aynı zamanda body ve fitness antrenörlüğü de yapıyor. 10 yıldır Amerikan futbolunun içinde olan Tekkulluk, bu spordan para kazanmadığını, bunun gönül sporu olduğunu söylüyor. İşte Ali Tekkulluk ile gerçekleştirdiğimiz sohbet. Kaç yıldır bu sporu yapıyorsunuz? Ben, Konya’da bu spora ilk başlayanlardanım. Takımımız ‘Selçuk Kartalları’ 2004’de kuruldu. Bende 2004’ten beri bu sporun içerisindeyim. 5 yıl oyunculuk yaptım. Şu an ise antrenörlük yapıyorum. Çalışmalarınız üniversite bünyesinde mi gerçekleşiyor? 3 sene öncesine kadar Selçuk üniversitesi bünyesinde çalışıyorduk. Üniversite desteğini kesince bizde bu kadar insan boşta kalmasın dedik. Kendi kulübümüzü, kendi derneğimizi kurduk. İsmimizi değiştirmeden yola devam edelim dedik. Konya’yı bu sporda bir takım temsil etsin istedik.

Çok tanınmayan bir spor olduğu için sıkıntı çekiyor musunuz? Kesinlikle evet. Hem maddi hem de manevi anlamda birçok güçlüklerle karşılaşıyoruz. Üç yıl öncesine kadar sporcu bile bulamıyorduk. Ama son üç yıldır bu spora yönelen gençler hayli arttı. Artık imkânlarımız olmadığı için bazı sporcuları biz geri çeviriyoruz. Amerikan Futbolu Konya’da son seneler gelişme gösterdiyse bile daha tam anlamıyla istediğimiz seviyede değil. Sponsor bulamıyoruz, malzemelerimizi temin edemiyoruz. Ne oyuncularımız ne de antrenörlerimiz bu işten para kazanıyor değiller. Bu sporu gönül sporu diye yapıyoruz. Sporcularınız para kazanamıyorsa bu sporu ne için yapıyorlar? Bu sizin için zor olmuyor mu? Çoğu hobi için yapıyor. Bazıları da Konya’ya ilk defa gelmiş. Yabancılık çekiyor, arkadaş çevresi de yok, böyle faaliyetlere katılarak yeni arkadaşlar bulmayı, güzel vakit geçirmeyi amaçlıyor. Ayrıca bu sporu yapanlar vücutlarını geliştirir. Spor salonunda sıkıcı bir çalışma yapmaktansa hem daha eğlenceli, hem de ücretsiz vücut yapmak içinde gelenler var.

Dışarıdan bakıldığı kadar sert bir oyun mu? Bazı sporlara göre sert tabi. Ama her sporda sakatlık oluyor. Tenis gibi ikili mücadelenin olmadığı sporlarda dahi sakatlık oluyor. Zaten sporcu sağlığı için maçlarda korumalı kıyafetlerimiz oluyor. Bunlar birçok sakatlığı önlüyor. Bize Amerikan futbolunu nasıl anlatırsınız ? Amerikan futbolunun bir diğer ismi korumalı futbol. Bu spor kendine özgü bir topla oynanan, mücadelenin ön planda olduğu, hem ayakla hem elle oynanan bir spor. Futbol gibi bizde 11 kişi ile mücadele ediyoruz. Bizde de hücum, defans ve orta saha var. Sanırım Amerikan Futbolu denmesinin sebebi de futbola çok benzemesi. Sporcularınızda kilolu, zayıf, uzun, kısa gibi kriter arıyor musunuz ? Tabi çok zayıf ya da çok kilolu olmaması lazım. Boy içinde aynı şey geçerli. Bizde hız, güç ve oyun zekâsı önemlidir. Bunları engelleyecek bir durumu yoksa herkes bu sporu yapabilir. Aşırı kilolu ya da zayıf olan sporcularımız da var. Bunlara da yemek listesi çıkarıyoruz. Bu şekilde

istediğimiz seviyeye getirebiliyoruz. Bayanların bu spora ilgisi nasıl? Mücadele odaklı olduğu için erkekler daha fazla. Ama kız sporcumuzda benim beklentimden bir hayli fazla sayıya ulaştı. Bu sevindirici bir durum tabi. Toplam kaç sporcunuz var ve bunların kaçı bayan? Şu an için 120 sporcumuz var. Bunların 96’sı erkek, 24’ü kız ve bunların tamamı üniversite öğrencisi. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? İkili mücadeleleri seven herkesi bu spora davet ediyorum. Ülkemiz için yeni olan bu sporu Türkiye’ye beraber tanıtalım. Bu sporu yalnızca öğrencilik döneminde değil, profesyonel olarak da yapalım.

Antrenör Gökhan Güler: ‘’Ayakta durmakta zorlanıyoruz’’ ↘Mehmet ÇALIŞKAN Selçuk Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi at biniciliği antrenörü Gökhan Güler, Konya’daki at binicilik sporunun çok zor koşullarda faaliyet gösterdiğini söyledi. Türkiye’de bu spora verilen desteğin yetersiz olduğunu belirten Güler, ‘’İnsanlar bu spordan para kazanamayacaklarını düşünüyor. Bu yüzden fazla sporcu bulamıyoruz ve ayakta durmakta zorlanıyoruz’’ dedi. Türk toplumunun at binmeye sıcak baktıklarını belirten Güler, ‘’İnsanlar at binmeye oldukça meraklı. Ancak bu işi profesyonel olarak düşünen çok az. Bu sporun ismini daha fazla duyurmamız gerekiyor. Bu yüzden de spor daha fazla destek vermesi gerekiyor’’ diye konuştu.

“SPOR İÇİN DEĞİL HOBİ İÇİN GELİYORLAR” İlgisizlik yüzünden bu spora başlama yaşının çok geç olduğunu belirten Gökhan Güler, ‘’İnsanlar buraya hobi için geliyor. Bizde bu insanları spora yönlendirmeye çalışıyoruz. Bu yüzden bu spora başlama yaşı yok. 30 yaşında başlayan sporcularımız bile var’’ diye konuştu. Avrupa’da bu sporun çok daha ileri seviyede olduğunu belirten antrenör Güler, ‘’Avrupa’da bu spora başlama yaşı çok daha erken. Ayrıca bu atlar yurt dışında daha ucuz. Orada gelir düzeyi de daha yüksek olduğu için bu sporda bizden çok ilerideler’’ şeklinde konuştu. “YARIŞLARDA BAY-BAYAN AYRIMI YAPILMAZ” Atlarının cinsinin yarı kanat olduğu belirten Güler, bu atların engelli yarışlar için olduğunu bu yüzden de binicilerde bazı standartlar aradıklarını söyledi. Binicinin en fazla 85 kilo olması gerektiğini ifade eden Gökhan Güler, ‘’Bu sporda bay-bayan ayrı yarışlar olmaz. Bayanların da erkeklerin de kendine özgü

avantajları olur. Bayanlar daha hafiftir, erkekler daha güçlü. Biniciler bu zaaflarını atlarının özellikleri ile kapatabilir. Bu yüzden yarışlarda bay bayan ayrımı yapılmaz’’ dedi. Ancak Türkiye’deki at biniciliği sporunun büyük çoğunluğunun baylardan oluştuğunu söyleyen Güler, ‘’Avrupa’da bu spora bayanlar da oldukça ilgili. Hatta yarışlarda sürekli derece alan bayanlar

da var’’ dedi. Türk toplumunda atların önemli bir yer tuttuğunu belirten Güler, ‘’At biniciliği bizim genlerimizde var. Bizim amacımız bu sporu tekrar canlandırmak. Bu yüzden insanların ilgisini çekmek için elimizden ne geliyorsa yapıyoruz’’ diye konuştu.


16

Hür Kalem

Gezi Hür Kalem

Gezi

Şehzadeler şehri: AMASYA Orta Karadeniz Bölgesi’nde bulunan Amasya, başta Osmanlı İmparatorluğuna yetiştirdiği Şehzadeleri daha sonra farklı izlenimler bırakan müzeleri, tarihî kalesi, medreseleri ve camileri ile farklı tarihi kalıntıları bir arada sunan Şehzadeler şehri’ olarak tanınmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti için Kurtuluş Savaşı meşalesinin yakıldığı Amasya Genelgesi’nin duyurulduğu şehir olarak da bilinen Amasya, Elma’nın Başkentidir.

Kral Kaya Mezarları Harşena Dağı’nın güney eteklerine kalker kayalarla oyularak yapılan Kral Kaya Mezarlarının Helenistik Dönem de Amasya’yı bir dönem başkent olarak kullanan Pontus Karallarına ait olduğu bilinmektedir. Yeşilırmak vadisi boyunca irili ufaklı 21 mezar olduğu bilinmekle birlikte bunlardan sadece birkaç tanesi günümüze gelebilmiştir.

↘Özlem KALKAN Şehzadeler Müzesi Amasya Şehzadeler Müzesi 1800’lü yıllarda inşa edilmiş ve Yalıboyu Evleri olarak isimlendirilen 67 tescilli konaktan biri olma özelliğini taşımaktadır. Ahşap sur duvarları üzerine kurulmuş olan müze, iki katlı ahşap binadan oluşmuştur. Birinci katta Amasya’da valilik yapan fakat Sultan olma fırsatını bulamayan şehzadelerin balmumu heykelleri, ikinci katta ise Osmanlı Devleti’ne Sultan olan (Şehzade) padişahların balmumu heykelleri sergilenmektedir.

Amasya Evleri Evler Hımış ve Bağdadi teknikle yapılmış örneklerdir. Genellikle yan yana bitişik nizam olarak düzenlenmiş bu konut, mimarisinin en güzel örneklerini Yalıboyu Evleri olarak bilinen konut dokusuyla oluşturmuştur.

Şehzade Cumudar, Amasya Emiri İşbuğa Nuyin, İzzettin Mehmet Pervane Bey, cariyesi, erkek ve kız çocuklarına aittir. Ferhat Su Kanalı Kanal, Genç Helenistik- Erken Roma Dönemi’ne ait olup Antik Amasya kentinin su ihtiyacını karşılamak amacıyla kayalar oyulup, tüneller açılarak yer yer duvarlar örülerek terazi sistemine göre yapılmıştır. Ferhat Dağı’nın eteklerinde bulunmasından dolayı ünlü halk hikâyesi Ferhat ile Şirin’e atıfta bulunulmak amacıyla da Ferhat Su Kanalı ismi verilmiştir.

Amasya Kalesi Kale, Yeşilırmak’ın kuzeyinde bulunan Harşene Dağı adı verilen dik kayalıklar üzerindedir. Timur’dan kaçan Osmanlı Şehzadesi I.Mehmet Çelebi’nin bu Kale’ye sığındığı bilinmektedir. Kale’nin Helkıs, Saray, Maydonos ve Meydan adlarında dört kapısı bulunmakta ve Kale içinde Cilanbolu adında su kuyusu da bulunmaktadır.

Amasya’da ne yenir? Amasya’nın en meşhur yiyeceği Amasya elmasıdır. Cilbir, Kesme İbik Çorbası, Etli Bamya, Ciğer Sarması, Pastırmalı Pancar, Dene Hasudası, Yuka Tatlısı gibi eşsiz lezzetleri de Amasya mutfağında denenmesi gerek yiyeceklerdendir.

Kapı Ağa (Büyük Ağa) Medresesi Sultan II. Bayezid’in kapı ağası Hüseyin Ağa tarafından 1488 yılında yaptırılmıştır. Ön Asya ve Selçuklu mezar anıtlarında görülen sekizgen plan şeması fonksiyon itibariyle ilk defa bu medresede tatbik edilmiştir. Mumya Müzesi Müze de Sultan Mesud türbesi içerisinde altı kişiden oluşan İlhanlı Dönemine ait mumya bulunmaktadır. Mumyalar Anadolu Nazırı


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.