HAZİRAN 2015
YIL 5 - SAYI 26 / 10 TL
Ekolojik Yapı ve Yerleşimler Dergisi
ZAMAN ŞEHİRLERİN ZAMANI
ESKİ DEĞİL
YENİ/
GELENEKSEL
teknikten ve yapıdan ziyade, şehir bakış açısıyla kamuyu bir araya getirmek
TOPRAK
YEŞİL BİNALAR & ÖTESİ
Peki Şehirler Ne Kadar Sürdürülebilir?
Şimdi BIM’e geçin Proje yaşam döngüsünü BIM çözümleri ile tamamlayın Ayrıntılı bilgi için: www.autodesk.com.tr/campaigns/bim-aec
Autodesk’in son teknolojilerine farklı satın alma seçenekleri ile ulaşın, 24 Temmuz’a kadar geçerli olan indirim fırsatlarını kaçırmayın! Ayrıntılı bilgi için: www.autodesk.com.tr/gfp-legacy
6
34
42
78
86
130 92
6
İÇİNDEKİLER
2
42
HABERİNİZ VAR MI?
DOSYA
YEŞİL BİNALAR & ÖTESİ EKOYAPI DERGİSİ ULUSLARARASI “YEŞİL BİNALAR & ÖTESİ” KONFERANSINA EV SAHİPLİĞİ YAPTI
34
Evrensel farkındalık oluşturmak amacıyla her yıl 5 Haziran’da dünyanın her yerinde Dünya Çevre Günü adı altında etkinlikler düzenleniyor. Biz de bu geleneğe ayak uyduralım dedik ve bu sayımızdaki seçilmiş örnekleri çevresel sürdürülebilirlik ile ilgili dikkat çekici önlemler almış ülkelerin, en yeşil şehirlerinden bahsedip, birer yeşil proje örneği de ekleyerek bir liste oluşturduk. Böylece her zaman bahsettiğimiz en yeşil ülke ve şehirlere yenilerini de eklemiş olduk.
78
YAMA KARIM: ORTAK ŞEHIR: MIMARI VE SOSYAL ALANLAR STEFAN BEHNISCH: MIMARI TASARIMIN GELIŞIMINI BELIRLEYEN YÖNLER VE KRITERLER GARY GRANT: DOĞAYI ŞEHRE GETİRİYORUZ YEŞIL ÇATILAR & YAŞAYAN DUVARLAR PANEL: YEŞİL OLMAYAN BİR KENTTE BİNALAR YEŞİL OLABİLİR Mİ? YEŞİL KALABİLİR Mİ?
Haziran 2015, Özel Sayı
TOP 10
ART&BOOK YIĞINLARI FOTOĞRAFLAMAYI MÜMKÜN KILAN SANATÇI;
Chris Jordan
84
MİMARİ BAKIŞ MİMARLAR & VAZGEÇEMEDİKLERİ MALZEMELER MuuM MİMARLIK, Murat Aksu MAHMUT NÜVİT MİMARLIK, Mahmut Nüvit BAHADIR KUL PORTFÖY GÖKHAN AVCIOĞLU PORTFÖY
114
134
48
56
64 178
114
134
152
MALZEME / YÖNTEM / UYGULAMA TOPRAK: ESKİ DEĞİL YENİ / GELENEKSEL
3
AKÇANSA ARKA KAPAK İÇİ
KALEBODUR 91
AKG GAZ BETON 7
KİBRİD 151
AUTODESK TERS KAPAK
KİLSAN 41 - 133
BAŞARANLAR MERMER 11
MITSUBISHI ALPOLIC 9
EKODİZAYN
BTM 29
NEVPANEL 17
ARİF ÇAĞATAY DEVECİ
BÜROTIME 13
NPLUS 147
Dolaşıma, ergonomiye, kişiye önem vermek...
DIGITALSTROM 33
NURUS 140
NURSEMA ÖZTÜRK
DÖRKEN SİSTEM 69
PETRA 23
EKOBOARD 15
PULVER INSERT
ERKE 123
ŞEKERBANK ARKA KAPAK
ERYAP 21
TECHNOWOOD 111
FORBO 77
TENSAFORM 105
GEBERİT 27
TRAKYACAM 25 - 63 - 97
HEBO YAPI 83
VİTRA ARTEMA 5
HOMTEKS Ö.K.İ VE KARŞISI – 135
YEŞİL İŞ KONFERANSI 129
IŞIKLAR TUĞLA 19
YEŞİL YAPI KATALOĞU 117
Tasarımcı olmak apayrı bir olgu
152
Reklam İndeksi
SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER
Son dört sayımızda Dünya ülkelerinin sürdürülebilirlik yaklaşımlarını sizlere aktarmaya çalışıyoruz. Ancak Dünya Çevre Günü’nden kısa bir süre sonra yayında olan bu sayımızda tek bir ülkeye odaklanmak yerine dünya ülkelerinin önemli şehirlerini mercek altına almayı planladık. Araştırmalarımız esnasında karşımıza çıkan güncel bir rapor dikkatimizi çekti. ARCADIS’in 2015 yılında yayınladığı Sürdürülebilir Şehirler İndeksi raporunu inceleyerek ilham verici kısımlarını sizlerle paylaşmak istedik.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
E KO LO J İ K YA P I V E Y E R L E Ş İ M L E R D E R G İ S İ ISSN NO 2146 - 9636
Libadiye Cad. Bakü Sok. No:3 Daire:2 Ataşehir, İSTANBUL 0216 291 2520 SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Eren Cerciz GENEL YAYIN YÖNETMENİ Neşe Jones EDİTÖRLER Esra Kirpi Ezgi Beyazıt REKLAM SATIŞ Deniz Yılmaz Ayfer Ayyüce REKLAM REZERVASYON bilgi@ekoyapidergisi.org 0216 2912520 HABER MERKEZİ haber@ekoyapidergisi.org 0216 2912520
4
GÖRSEL TASARIM Nilsu Canberk WEB EDİTÖRÜ Gülşah Karakaya FOTOĞRAF Can Görkem Halıcıoğlu ÇEVİRİ Halil Yiğit Beyoğlu (İngilizce - Türkçe Çeviri) Vural Berkehan Beyazıt (Türkçe - İngilizce) YURTDIŞI TEMSILCISI Steven Alan Richard Jones TASARIM VE YAYINA HAZIRLIK
Libadiye Cad. Bakü Sok. No:3 Daire:2 Ataşehir, İSTANBUL Tel: 0216 2912520 Faks: 0216 2911799 www.ekoyapidergisi.org BASKI Gezegen Basım San. ve Tic. Ltd. Şti. 100. Yıl Mah. Matbaacılar Sit. 2. Cad. No:202/A Bağcılar/İstanbul Tel: 0212 325 71 25 Fax: 0212 325 61 99 Sertifika No:12002 YAYIN TÜRÜ Yerel Süreli - İki ayda bir yayınlanır. Dergide yayınlanan yazı ve fotoğrafların yayıncı izni alınmadan ve kaynak belirtmeden kısmen veya tamamı alınamaz. Dergide yayınlanan yazılardan yazarlar, reklamlardaki haksız rekabet ve yanıltıcı unsurlardan reklam veren sorumludur.
Haziran 2015, Özel Sayı
Yine yeni bir sayıyla sizlerleyiz... 5 yılda 26. kez hazırlıyoruz Ekoyapı Dergisi’ni ve neredeyse her sayımız dergimizin odak kavramlarıyla örtüşen özel bir güne rastlıyor. Örneğin bir önceki sayımızda Dünya Su Günü kutlamalarına denk gelmiştik, bu sayımız ise tüm dünyada 5 Haziran tarihinde kutlanan Dünya Çevre Günü’nü kucaklıyor... Tesadüf diyemeceğiz; çünkü gündemi takip etmek bizim işimiz ve en önemli misyonumuz. Bir de; bu iki özel gün kadar herkesin bilmediği, 1995 yılından bu yana 17 Haziran’da kutlanan “Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü” var. Bu özel gün ise toprakların korunması ve sürdürülebilir yönetiminin önemine dikkat çekmek için kutlanıyor. Kutlama... ne tuhaf değil mi? neyi kutluyoruz? kapıda olan su krizini mi? Can çekişen doğal çevreyi mi? Yılda kaybedilen 12 milyon hektar tarım arazisini mi? Gidişat böyle devam ederse ‘kutlama’ yerine ‘anma’ kelimesini kullanmak zorunda kalacağız.
editör’den
YAYINCI GİZMO İletişim Hizmetleri Adına İmtiyaz Sahibi Sevda Yayla
Biraz karamsar bir giriş oldu farkındayız; ama buraya kadar bardağın hep boş tarafını gördük, şimdi ise biraz da dolu tarafından bakalım... Ekoyapı dergisi olarak 2013 yılından bu yana ‘Yeşil Rapido’ markası ile organize ettiğimiz, ülkemizde yeşil binalar konusunda farkındalığı artırmak amacını taşıyan eğitim organizasyonumuz bu sene farklı bir boyutta, geniş kapsamda gerçekleşti. Eğitim, konferans ve panel programlarından oluşan bir günlük etkinlik olan ‘Yeşil Binalar ve Ötesi’ konferansı 5 Haziran tarihinde gerçekleşti. Biz bu etkinlik kapsamında Libeskind Studio yönetici mimarı Yama Karim’i, Behnisch Mimarlığın kurucusu Stefan Behnisch’i ve Ekolojist Gary Grant’ı ülkemizde misafir ettik. Ekip olarak çok heyecan verici bir deneyim yaşadık, çok şey öğrendik... Yaklaşık 250 sektör profesyonelini bu değerli isimler ile bir araya getirdik. Her şeyden önemlisi en azından ülkemiz için tablonun o kadar da karamsar olmadığını hissettik. Yama Karim’in son sözünde söylediği gibi; belki de yapmamız gereken öncelikle bardağın yarısının dolu olduğunun farkına varmak... Malzeme / Yöntem / Uygulama bölümüzün bu sayıdaki konuğu Toprak...Toprağı nadide bir doğal yapı malzemesi olarak ifade etmek yanlış olmaz herhalde... Teknoloji çağında gökyüzüne uzanan kuleler ile donatılmış metropollerde toprak bir yapıya rastlamak elbette düşük ihtimal ama unutmamak lazım ki; Dünya metropollerden ibaret değil. Dünya nüfusunun üçte birinin hala toprak yapılarda yaşadığı, gelişmekte olan ülkelerde ise bu oranın yüzde elli olduğu tahmin ediliyor. Temininde, uygulamasında ve kullanımı esnasında sayısız avantajları olan, çevre dostu ifadesini tam anlamıyla karşılayan bu malzeme -belki metropollerde değil ama- neden yine 9000 yıl öncesi gibi yapıların vazgeçilmezi olmasın... Sizler, özel sayı olarak hazırladığımız bu sayımızı okurken, bizler ise yeni sayımızın dosya konusu olan ve sıcak yaz günlerinde hepimizi çok yakından ilgilendiren Turizm konusunu sürdürülebilir boyutuyla incelemeye başladık. Bir sonraki sayımızda görüşmek üzere, keyifli okumalar...
haberiniz var mı?
DÜNYA’DA ÇÖLLEŞMENIN EKONOMIYE VERDIĞI YILLIK ZARAR 42 MILYAR ABD DOLARI
6
1995 yılından bu yana 17 Haziran günü Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü” olarak kutlanıyor. İklim değişikliğiyle birlikte artan kuraklık ve çölleşme konusu giderek daha ağır bir soruna dönüşüyor. 1995 yılından bu yana 17 Haziran günü Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü” olarak kutlanıyor. İklim değişikliğiyle birlikte artan kuraklık ve çölleşme konusu giderek daha ağır bir soruna dönüşüyor. Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü, toprakların korunması ve sürdürülebilir yönetiminin önemine dikkat çekiyor. Her yıl 11 Haziran’ı takip eden Pazar günü Türkiye’de Toprak Bayramı olarak kutlanıyor. Birleşmiş Milletler ise toprağın yaşamsal önemini dünya çapında gündeme getirmek için 2015’i Dünya Toprak Yılı ilan etti. Çölleşmeyle mücadele için acil önlemler alınması gerekiyor Çölleşme, arazi bozunumu ve kuraklığın etkileri gıda fiyatlarındaki artışa bağlı olarak yalnızca kırsal kesimde yaşayanları değil, şehirlileri de tehdit ediyor. Kırsalda yaşayan insanların sayısını geride bırakan şehirliler gıda üretimine katkısı olmayan, net tüketici olarak öne çıkıyor. Şehirlilerin yaşamı kırsalın üretimine doğrudan bağlantılı olarak devam ediyor. Dünya nüfusunun 1/3’ü çölleşme riskinin en yüksek olduğu kurak ve yarı kurak bölgelerde yaşıyor. Kurak ve yarı kurak alanlar tarımsal üretim yapılan bitkilerin yüzde 30’unu ve bunların gen kaynağı konumundaki yabani akrabaları ile atalarını barındırıyor. Haziran 2015, Özel Sayı
Kurak alanlarda görülen çölleşmenin yanında aşırı gübre kullanımı da arazi bozunumunun nedenlerinin başında geliyor. Dünya’da arazi bozunumu ve çölleşmenin ekonomiye verdiği yıllık zarar 42 milyar ABD doları seviyesine ulaştı. Yıllık tarım arazisi kaybı ise 12 milyon hektara yükseldi. Arazi bozunumu ve çölleşme insan kaynaklı olarak gerçekleşiyor. Arazi bozunumu ve çölleşmenin ana nedenleri erozyon, toprak sıkışması, aşırı gübre ve kimyasal kullanımı nedeniyle toprak ekosisteminin bozulması, tarım alanları elde etmek için doğal orman ve mera alanlarının tahribi, madencilik ve kentleşmeden oluşuyor. Dünya nüfusu artıyor ve nüfusun gıda ihtiyacını karşılayabilecek tek temel varlık toprak. Kişi başına düşen tarım arazisi hızla azalıyor Eğer bu hızla kentleşme yaşanmaya devam ederse 2050 yılında 170 milyon hektar toprak daha şehirlerle örtülecek. Sadece Avrupa’da her bir saatte 11 hektar alan kentlerle örtülüyor. Tarım ürünlerine olan talep bugünkü oranda olduğu gibi artarsa 2050 yılında gıda ihtiyacını karşılamak için 320 ila 850 milyon hektar arasında tarım alanına daha ihtiyaç duyulacağı tahmin ediliyor. Bu ise en iyi olasılıkta en az Hindistan, en kötü olasılıkta Brezilya kadar ilave alana denk geliyor.
Yanlış uygulamalar toprağın verimini azaltıyor Bir kaşık sağlıklı toprakta dünya nüfusundan daha fazla canlı bulunuyor. 1 hektar toprak 15 ton organizmayı içinde barındırıyor. 1 m2 toprakta 1.5 kg canlı bulunuyor. Yapılan yanlış tarımsal uygulamalarla toprağın bu zengin doğal yapısı bozulurken içindeki humus ve organik madde miktarı azalıyor. Ağır makinelerle toprak sıkışırken, aşırı gübre, ve kimyasal zehirlerin kullanımı ile toprak ekosistemi bozuluyor, verimliliği düşüyor. Bugün dünya topraklarının yüzde 20-25’i yanlış ve yoğun kullanımlardan etkileniyor ve her yıl Avusturya büyüklüğünde alanda (8.4 milyar hektar) toprak vasfında bozulmalar görülüyor. Tüm bu olumsuzluklara tarım değil, yanlış tarım uygulamaları neden oluyor. Türkiye’de her yıl 743 milyon ton toprak erozyonla taşınıyor Türkiye’nin tarım arazisi 2001 yılında 26,4 milyon hektar iken, 2014 yılında 24 milyon hektara geriledi. 13 yılda 2,4 milyon hektar (tarım arazilerinin yüzde 9’u) tarım arazisi kaybedildi. Diğer yandan erozyon hala ülkemizin toprak bozulmasına neden olan etmenlerinin başında geliyor. Türkiye’de her yıl 743 milyon ton toprak erozyonla taşınıyor. q
haberiniz var mı?
GIDANIN EŞİT DAĞILIMI AÇLIĞI BİTİRECEK
DR. LESTER R. BROWN
Yaşayan en değerli bilimsel tarım uzmanı ve çevre analisti olarak tüm dünyanın önem verdiği bir isim olan Dr. Lester R. Brown, dünyadaki açlık sorununun gıdanın eşit dağılımıyla aşılacağını savunuyor. Dr. Brown, “Ortadoğu petrole değil suya odaklanmalı” diyor.
8 8
1970’li yıllardan beri küresel çevre politikalarını farklı disiplinler çerçevesinde inceleyen ve global çevre problemlerine çözüm getirmek için çalışmalarına kurduğu farklı enstitülerde devam eden Dr. Lester R. Brown, dünyanın yaşayan en değerli bilimsel tarım uzmanı ve çevre analisti olarak biliniyor. Yeni kitabı “Büyük Dönüşüm: Fosil Yakıtlardan Güneş ve Rüzgâr Enerjisine Geçiş (The Great Transition: Shifting from Fossil Fuels to Solar and Wind Energy)” ile de bugünlerde yeniden gündemde. Aylık Tarım ve Kültür Dergisi Tarlasera Mayıs sayısında, Dünya Politika Enstitüsü’nün (Earth Policy Institute) kurucusu ve hâlâ başkanı olan Dr. Brown’la emekliliği öncesi son röportajlarından birini gerçekleştirdi. Tüm büyük ve güçlü devletlerin su kaynakları yerine petrole daha çok önem verdiğini belirten Dr. Brown, bu durumu dünyanın en büyük ekolojik problemlerinden biri olarak tanımlıyor.
Açlığın nedeni eşit dağılım yapılmaması Dr. Brown’a göre dünyadaki açlığın nedeni gıda yetersizliği değil, insanlar arasında eşit dağılım yapılmaması. ABD’deki insanların obeziteyle mücadele ederken, Nijerya, Meksika, Peru, Hindistan ve Pakistan’daki insanların kıtlıkla mücadele etmesinin bundan kaynaklandığını vurgulayan Dr. Brown, “Bu durumu en net açıklayan karşılaştırma ABD ve Hindistan arasında yapılabilir. Hindistan’da insanlar ‘haftanın beş günü’ yemek yediklerini söylüyor. ABD ise gıda tüketimindeki artışla ve sürekli artan obezite sorunuyla gündemde.” Artık su petrolden daha kıymetli Dünyadaki açlık sorununa değinen Dr. Brown, bu sorunun yok edilmesini sağlayacak başlıca yöntem olan tarımın gelişimi ve sürdürülebilirliğine de değiniyor. Bugün dünyanın en büyük ekolojik sorununun, güçlü devletlerin su kaynaklarına petrol kadar değer vermemesi olduğunu söylüyor: “Gittikçe gelişen endüstri ve artan tüketim arzına cevap verme zorunluluğu ile petrol su kaynaklarının önüne geçti. Bugünün petrol devleri olan Suriye, Yemen, Irak gibi Ortadoğu ülkeleri kuraklıkla mücadele ederken toprak altından petrol çıkarmak yerine toprak altı su kaynaklarını canlandırmaya odaklanmalı.” Gelecek yenilenebilir enerjide Dr. Brown, tarımın geleceğini ise doğal enerji kaynaklarının kullanımında görüyor. Avrupa’da birçok ülkede bu alanda uygulamaların başladığına değinen Dr. Brown, “Rüzgâr enerjisinin ve su kaynaklarının doğru kullanımı sayesinde tarım arazilerinin sürdürülebilirliği sağlanabilir. Bu da verim artışı şeklinde sonuç verecektir. Dünyanın gıda geleceğini kesinlikle doğal kaynakların doğru kullanımıyla enerji tasarrufu kurtaracak.”q
Haziran 2015, Özel Sayı
haberiniz var mı?
2014 YENİLENEBİLİR ENERJİ’NİN YILI OLDU “Türkiye’de yeni kurulacak hükümet seçimini yapmalı: Nükleer ve kömüre yatırım yapıp 20. yy’da mı kalacak, yoksa yenilenebilir enerjilerle geleceği mi yakalayacak”
10
Yenilenebilir enerjilerin 2014 yılında dünya çapındaki durumuna ilişkin Yenilenebilir Enerji Ağı Raporu (REN21) (1) yayımlandı. Rapora göre 2014 yılı, yenilenebilir enerji kurulumu açısından bir rekor yaşadı. Geçtiğimiz yıl yenilenebilir enerjiler, dünya çapında enerji ağına eklenen enerjinin %60’ını oluşturdu. 50 MW’tan büyük hidroelektrik santraller haricindeki yenilenebilir enerji yatırımları 2013’e göre %17 arttı. 2014 yılında devreye alınan güneş ve rüzgar enerji santralleri bile, 25 nükleer reaktörün üretim kapasitesinde. Yenilenebilir enerjilerde yaşanan bu rekorun yanında, dünya çapında sadece 5 nükleer reaktör devreye alındı.
Haziran 2015, Özel Sayı
Rapora göre Türkiye, sıcak su üretmeye yarayan güneş kolektörleri ve jeotermal kapasite artışında dünyada ikinci sırada yer aldı. Rapordaki bir diğer çarpıcı veriye göre ise, Dünyada ilk kez elektrik talebi ortalama %1.5 ve GSYİH (Gayrisafi yurtiçi hasıla) ortalama %3 artarken, karbon salımı 2014 yılında 2013 yılına göre aynı kaldı. Bu durumu, enerji verimliliğinin ve yenilenebilir enerjilerin iklim değişikliğine neden olan karbon salımını azaltmak için şart olduğunun bir göstergesi olarak değerlendiren Greenpeace Akdeniz Finans Kampanyası Sorumlusu İbrahim Çiftçi, konuyla ilgili olarak “40 yıldır ilk kez dünya ekonomisi beraberinde paralel karbon salımı artışı doğurmadan büyüdü.
Bu durum çoğunlukla Çin’in yenilenebilir kaynakları kullanmadaki artışı ve gelişmiş ülkelerin -enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjileri de kapsayan- sürdürülebilir kalkınmayı daha fazla teşvik etmesinden kaynaklandı. Türkiye gibi yenilenebilir potansiyeli açısından Avrupa’da üst sıralarda olan bir ülkenin de bu konuda liderlik etmesi gerekiyor. Türkiye’de rüzgar yatırımları açısından ilerleme kaydedilmiş olsa da, halen potansiyeli değerlendirebilmek açısından gerideyiz. Bunun en önemli nedeni de, enerji ihtiyacını karşılamak için kömür ve nükleer gibi kirli enerjilere öncelik verilmesi. Türkiye’de yeni kurulacak hükümet seçimini yapmalı: Nükleer ve kömüre yatırım yapıp 20. yy’da mı kalacak, yoksa yenilenebilir enerjilerle geleceği mi yakalayacak” dedi. 1 milyarın üzerinde insanın elektriğe erişimi yok 2014 yılında yenilenebilir enerji kapasitesindeki büyük artışa rağmen, 1 milyarın üzerinde insan, yani insan nüfusunun %15’i elektriğe erişimi yok. Afrika kıtasının tümünde var olan 147 GW’lık kurulu güç, Almanya’nın enerji üretim kapasitesinden az. Çiftçi, konuyla ilgili olarak, merkezileşmemiş yenilenebilir enerji teknolojilerinin kırsal alanlarda ana üretim kaynağı olarak kullanılmasının, elektriğe erişimi olmayan kişi sayısının da azaltılmasına büyük katkı sağlayacağını belirtti.q
haberiniz var mı?
TÜRKİYE GÜNEŞ İLE BÖLGESEL GÜÇ OLABİLİR
“Türkiye’ Almanya’dan yüzde 60 daha fazla güneş ışınımına ve yıllık ortalama günde 7,2 saat güneşlenme süresine sahip olmasına rağmen 2014’ü Almanya’nın kurulu gücünün binde 1’ine erişen güçte tamamladı.”
12 12
21 Haziran’da Kuzey Yarımküre’de en uzun gün yaşandı. 21 Haziran Dünya Güneş Günü dolayısıyla bir açıklama yapan, Uluslararası Güneş Enerjisi Topluluğu Türkiye Bölümü (GÜNDER) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Kemal Gani Bayraktar, yıllık yaklaşık 2 bin 460 saat güneşlenme süresi ile güneş enerjisi açısından zengin olan Türkiye’nin bu potansiyelini henüz yeterince kullanamadığını söyledi. Türkiye’nin Almanya’dan yüzde 60 daha fazla güneş ışınımına ve yıllık ortalama günde 7,2 saat güneşlenme süresine sahip olmasına rağmen 2014’ü Almanya’nın kurulu gücünün binde 1’ine erişen güçte tamamladığına dikkat çeken Bayraktar, “Dünyada güneşten elektrik üretiminde kurulu güç ise 177 bin megavat’ı aşarken ülkemizde 84 megavata henüz ulaştı” dedi. Türkiye’nin coğrafi konumu gereği güneş açısından çok önemli bir potansiyele sahip olduğuna dikkat çeken Bayraktar, Türkiye’nin ve Bölge’nin geleceğinde güneş enerjisinin çok önemli bir rol oynayacağına dikkat çekti. “Hızlı ve kolay erişilebilirliği ve uygulanabilirliği, ısıdan elektriğe depolama dahil teknolojik erişilebiliriğin mümkünlüğü ve uygunluğu, çok yönlü sektörel entegrasyon ve istihdama katkısı güneş ve güneş enerjisini ayrıcalıklı kılmaktadır” diyen Bayraktar, özellikle kentsel dönüşümü hızla uygulamaya almış olan Türkiye’nin, yeniden yapılaşma sürecini enerji etkin tasarımlı, güneş odaklı binalar ve yerleşim alanları ile sürdürebilme fırsatını kaçırmaması gerektiğini ifade etti. Türkiye’nin güneşten elektrik enerjisi üretim potansiyelinin en az 500 bin megavat olduğuna değinen Bayraktar, bunun yenilebilir enerji kaynakları içinde erişilebilir en yüksek potansiyel kaynak olduğunu belirtti. Güneşten elektrik enerjisinin en yakın takipçisinin 87 bin megavat ile rüzgar enerjisi olduğunu kaydeden Bayraktar, “Bugün itibariyle Türkiye’nin toplam elektrik enerjisi kurulu gücünün 71 bin 430 megavata ulaştığı gözönünde bulundurulursa ülkemizde güneş Haziran 2015, Özel Sayı
enerjisinden sadece elektrik üretme potansiyelinin önemi ve hem ülkemize hem de bölgemize sunabileceği fırsatlar daha da iyi anlaşılmaktadır” dedi. Bayraktar, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Güvenli, temiz, uygun maliyetli ve düşük karbonlu enerji üretimine geçmesi için her şeye sahip, güneş kuşağında bulunan ülkemizin daha yüksek hedefler belirlemesi ise, yatırımların gerçekleşmesini ve sektörün çok yönlü ve sağlıklı gelişimini sürdürülebilir ve rekabetçi kılacaktır. Ülkemiz için küresel ısınma ile mücadelede salımlarını azaltma ve düşük karbon (sıfır karbon) ekonomisine geçiş süreçlerinde yüzde 100 yenilenebilir enerjiden ve özellikle güneşten yararlanmayı hedefleme; istihdama, üretime ve ihracata önemli katkı yanında, etkin bir kalkınma rol modeli olarak da örnek teşkil edebilecektir.” “Türkiye bölgesel güç olabilir” Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, Türkiye de güneşin gücünü görmeye başladığını belirten Bayraktar, “Kurulu üretim kapasiteleri ve enerjide risk teşkil eden dış bağımlılık
gözönünde bulundurulursa, belirlenen hedeflerin büyütülmesi ve verilen desteklerin artmasıyla hızlı bir büyüme içinde olan güneş enerjisi sektörünün mevcudiyeti kuvvetlenecek, teknolojik yetkinliği ve dünyada rekabet gücü daha da artacaktır. Güneş dünyayı kısıtlama getirmeden aydınlattığı gibi, güneş enerjisinden yararlanmada da herhangi bir gerek ve yeter şart aranmamalı, ülkemiz gerçekleri çerçevesinde ulaşan enerjiden mümkün olduğunca yararlanma hedeflenmelidir. Büyüme beraberinde ölçek ekonomisi faydalarını da sunacaktır. Güneş enerjisinin hem istihdama hem de ihracat potansiyeli ile birlikte ülke ekonomisine katkısı önemlidir. “Güneş girmeyen eve doktor girer” atasözümüzden hareketle, güneşten yararlanmayan kaynakları sınırlı gelişmekte olan toplumlarda da enerji bağımlılığı artar. Güneşe yönünü dönerek her alanda yararlanacak şekilde bilimi uygulayacak ve sonunda edinilecek tecrübe ile teknolojiye dönüştürecek güneş ülkesi Türkiye, jeostratejik önemi olan bölgedeki enerji üssü olma niteliğini de daha kuvvetlendirecektir” diyerek sözlerini tamamladı.q
haberiniz var mı?
Güneş Kayseri’de paraya dönüştü! Kayserili İş adamları, Güneş Enerjisi ile şehrin elektriğini sağlamaya başladı. Aken Solar Genel Müdürü Berk Kemal Eyilik Kayserili iş adamları’nın güneş enerjisi yatırımı yaparak, hem bölgeye istihdam sağladığını hem de bölgedeki yatırımcıların enerji yatırımları ile sermayelerini güçlendirdiğini bildirdi. Haziran ayı sonunda tamamlanan 8 MW’lık Mehmet Altun ve Beşler Tekstil Güneş Santralleri’nin ilk aşamada 17 bin kişilik bir ilçenin elektriğini sağlayabileceğini açıkladı. Bölgedeki yatırımcıların Güneş Enerjisine yatırım yapmaya devam etmeyi planladıklarını ve gelecek yıllarda Kayseri de 250 MW lık Güneş Enerji Santralının kurulacağını bildirdi. Aken Solar‘ı kuran Akiş Grup ve İtalyan ortağı Energie Nuove Srl Türkiye’de enerji sektörünün ilk yatırımcılarından olup sürdürülebilir ve temiz enerji santral kurulumu üzerine odaklanmakta. 14 14
Aken Solar Genel Müdürü Berk Kemal Eyilik, 2005 yılından günümüze kadar olan sürede fotovoltaik santrallerini arazide , sanayi ve bina çatı uygulamalarında gerçekleştirdiklerini ve sonucunda 180 MW gücünde 900 tesisi anahtar teslim işletmeye açtıklarını açıklamış, İç Anadolu, Ege ve Akdeniz Bölgesinde
aktif olarak Güneş Enerjisi kurulumu yapan Aken Solar’ın 2015 yılı içerisinde 30 MW’lık Güneş Enerjisi proje inşaası daha tamamlayacaklarını ve Türkiye’de Güneş Enerjisi sektöründe lokomotif firma olmayı hedeflediklerini belirtmekte.
Bir kişi günde kaç litre su tüketebilir ki? Bir insanın yeme içme dışında tüm ihtiyaçlarını gidermesi için bir günde 3 bin 794 litre suya ihtiyacı olduğunu biliyor musunuz? Çünkü ortalama bir insanın su ayak izi, bir başka deyişle doğrudan ya da dolaylı olarak tükettiği su miktarı günde 4 tona ulaşıyor. Sürdürülebilir su arıtma teknolojileri alanında lider Dow Water & Process Solutions, geleceğin en önemli sorunlardan biri olarak su kıtlığı tehdidine dikkat çekiyor. Birleşmiş Milletler insanoğlunun gezegenimizin sürdürülebilir olarak sunabileceğinden çok daha fazla doğal kaynak tükettiğine yönelik uyarıda bulunuyor. Birleşmiş Milletler, mevcut tüketim ve üretim eğilimlerinin değişmemesi halinde ve 2050 yılı itibarıyla dünya nüfusunun 9,6 milyara ulaşacağı tahmininde bulunuyor. Yani bu gidişle mevcut tüketim modelinin sürdürülebilmesi için iki “dünyaya” daha ihtiyaç duyulacak. Dahası, 2030 yılı itibarıyla dünya nüfusunun %30 daha fazla suya, %40 daha fazla enerjiye %50 daha fazla gıdaya ihtiyaç duyması bekleniyor.
Haziran 2015, Özel Sayı
Aşağıdaki örnekler her evde kolaylıkla bulunabilen bazı ürünleri üretmek için gerekli olan şaşırtıcı derecede çok miktardaki suyu göstermektedir. Bir elma = 70 litre, Bir araba = 400,000 Litre, Bir kot pantolon = 6.000 litre, Bir paket A4 kağıdı = 10 litre, Bir bilgisayar = 20.000 litre, 1kg şeker = 800 litre Dow Water & Process Solutions, %30 daha az enerji tüketerek sudaki safsızlıkların temizlenmesini ya da deniz suyunun tuzdan arındırılmasını sağlayan DOW FILMTEC™ SEAMAXX™ ve DOW FILMTEC™ ECO adlı ters ozmos ürünlerini hayata geçirmiştir. Benzer şekilde DOW INTEGRAFLO gibi ultrafiltrasyon teknolojisi ile içme suyu üretimi ve atık su işlemlerinin dahil olduğu işlemlerde ters ozmoslu ön arıtmada yardımcı olur. Tatlı su kaynakları hızla tükenirken, daha fazla tatlı su üretmek için suyu tekrar kullanma yolların belirlemeye çalışmak daha sorumlu bir tüketim elde etmeye yönelik önemli bir adımdır.
Sektörel Gündem
Betonart Fresh; kokuya ve neme estetik çözüm Kalekim tarafından geliştirilen Kale Boya’nın brüt beton görünümlü dekoratif sıvası ‘Betonart Fresh’, özel formülü sayesinde kötü kokuları gidererek mekanlarda estetik ve sağlıklı bir atmosfer yaratıyor. Dekoratif kaplamanın en doğal duruşu ile öze dönüşü simgeleyen ‘Betonart Fresh’, sadece mağaza, restoran, sanat galerisi ve ofislerin iç cepheleri değil, aynı zamanda stil sahibi lüks evlere kadar pek çok mekanda kullanılabiliyor. ‘Betonart Fresh’, kullanıma hazır olarak kova ambalajlarda satışa sunuluyor. ‘Betonart Fresh’, mekanları estetik brüt beton görünümüne kavuşturmasının yanı sıra, kötü kokularla birlikte kimyasal gazları da giderdiği yaşam alanlarında, sağlıklı bir atmosfer oluşturuyor. Özel formülü sayesinde ortamın nem dengesini sağlayan ve içerideki nemi dışarıya atabilme kabiliyetiyle yapılara nefes aldıran ‘Betonart Fresh’, başka hiçbir katkı malzemesine ihtiyaç duyulmadan, mala ile kolayca uygulanabiliyor. Akrilik emülsiyon esaslı ‘Betonart Fresh’, çimento içermediği için uygulama sırasında ve sonrasında da tozuma gibi bir problem oluşturmuyor. 16 16
‘Betonart Fresh’, solvent içermeyen su bazlı yapısı ile insan ve çevre sağlığına dost bir ürün olarak öne çıkıyor. Hafif bir yapıya sahip son kat dekoratif sıva ‘Betonart Fresh’, kara sıva, beton, çimento levha gibi mineral yüzeylerin yanı sıra, alçı sıva, alçıpan, sabitlenmiş kontrplak ve eski boyalı yüzeylere rahatlıkla uygulanabiliyor.
E.C.A. Titiz ile temiz radyatörler, verimlilik ve temiz hava... E.C.A., panel radyatörlerini Titiz teknolojisi ile yeniledi. Kolayca takılıp çıkarılabilen kapağı sayesinde radyatör temizliği derdine son verecek olan E.C.A.’nın yeni Titiz teknolojisi damla şeklindeki ızgara formu sayesinde ısı transferlerini arttırarak enerji maliyetlerinde maksimum tasarruf sağlıyor. Dayanıklı yapısı ile uzun ömürlü bir kullanım sunan E.C.A. Titiz, optimum kanat dizaynı sayesinde de düzgün hava akışı sağlanmasına yardımcı oluyor. E.C.A. Titiz’in dairesel fin formu ve kolay açılabilen yapısı ise sağlıklı ve hijyenik bir ortam sunuyor. Temizlenemeyen radyatörlerin içerisinde biriken toz tabakası ısı kaybının yanı sıra tozlarla birlikte bulunan bakterilerin havaya yayılmasına neden oluyor. Mevcut radyatörlerin bir uzman tarafından sökülerek temizlenebiliyor olması ve bunun da radyatörü deformasyona uğratması göz önüne alınarak tasarlanan E.C.A. Titiz, E.C.A.’nın tüm panel radyatörlerinde standart olarak yer alıyor.
Haziran 2015, Özel Sayı
Sektörel Gündem
TWIN ile asansör kuyrukları azalıyor, enerji tasarrufu sağlanıyor... ThyssenKrupp TWIN adı verilen asansör sistemini Türkiye’ye getirdi. Firma tarafından geliştirilen asansör sistemi TWIN, inşaat maliyetlerinin düşmesine, bina içindeki kullanım alanlarının artmasına yardımcı olurken, asansör bekleme ve yolculuk sürelerini de önemli ölçüde azaltıyor. Aynı asansör kuyusu içinde birbirinden bağımsız olarak çalışan iki asansör kabininden oluşan TWIN hakkında bilgi veren ThyssenKrupp Asansör Türkiye Genel Müdürü Turgay Şarlı, TWIN’in hız, esneklik ve konforu aynı anda sunduğunu belirtti.
18 18
TWIN sistemi ile geleneksel dört kuyulu gruplarda %40 daha fazla yolcu taşınabiliyor. İnşaat zamanındaki yolcu trafik yükü ile mevcut yolcu trafik yükünün farklı olduğu, yani yolcu bekleme sürelerinin istenilenden fazla olduğu durumlar ile katlar arası trafik yükünün, gerek birden fazla katı kullanan şirketler, gerekse günümüzün karma projelerinde olduğu gibi, bazı katların bir rezidans ya da otel kullanımı olarak ayrılması gibi durumlarda eşsiz bir çözüm yolu olarak kullanılabiliyor. Hatta bu tür modernizasyon uygulamalarında, ortaya çıkan trafik iyileşmesi sonucu, kuyulardan birindeki asansör sistemi tamamen sökülerek, boş kalan asansör kuyusu iklimlendirme ve kablolama gibi amaçlar için dahi kullanılabiliyor. Yolcuları asansöre binmeden önce gruplayan akıllı yönlendirme sistemi, aynı kuyudaki iki kabinin gruplanmış yolcuları alarak seyahat ve bekleme sürelerini azaltmasını sağlıyor. Tüm bunlar maliyetleri düşürmek ve enerji tasarrufu sağlamak açısından da büyük önem taşıyor.”
Doğru klima, doğru mekanda, doğru yere... Klimanın mekanın soğutma ve ısıtma ihtiyacına uygun olması, enerji tasarruflu ve düşük ses seviyesine sahip olması, mekana uygun kapasite belirlenerek montajının uzmanlar tarafından yapılması ve sağlıklı ortamlar için doğru filtreye dikkat edilmesi gerekiyor. Mitsubishi Electric’in uzman Keşfetteam ekipleri, son teknoloji ekipmanlarla termal görüntüleme yaparak, keşif yapılan ortamdaki yalıtım sorunlarını, ısı köprülerini, dış duvarlardaki ve kapılardaki ısı kaçak noktalarını tespit ederek mekâna uygun klimanın yanı sıra seçilen klimanın konumlanması gereken ideal yeri de belirliyor.
Günümüzde lüks olmaktan çıkıp hayatımızın vazgeçilmezi haline gelen klimaların seçiminde tüketiciler, eksik bilgi ve uygulamalar nedeniyle hatalı klima seçimi yaparak düşük performans ve yüksek faturalarla karşılaşabiliyor. Mekana uygun olarak seçilmiş, doğru yere montajı yapılmış, düzenli olarak bakımı yapılan, enerji verimliliği yüksek klimalar ise yaz-kış rahat ve konforlu bir ortam sağlayarak yaşam kalitesini yükseltiyor. Haziran 2015, Özel Sayı
Klima seçiminde önem kazanan sezonsal verimlilik ve yeni ölçüm kriterleri konusunda da bilgi veren Yenal Altaç, pazarda en üst enerji sınıfında yer alan mevcut bir ürün ile yeni sistemin en üst sınıfı A+++ kategorisine giren bir ürün arasında enerji tüketimi ve dolayısıyla kullanıcının masrafları açısından büyük farklar oluşabildiğini belirtiyor. Yenal Altaç açıklamalarına şöyle devam ediyor: “Ayrıca yeni sınıflandırma sistemine göre örneğin Antalya için A sınıfı olan bir klima İstanbul için A sınıfı olmayabilir. Bu nedenle tüketiciler klima alırken bulundukları bölgenin iklim şartlarına uygun özellikteki klimaları tercih ettikleri zaman hem maksimum verim elde ediyor hem de enerji tasarrufu sağlıyor.”
Sektörel Gündem
Creavit EPD sertifikası aldı Seramik Sağlık Gereçleri, banyo mobilyaları, banyo armatür ve aksesuarları alanlarında üretim yapan Çanakcılar Şirketler Grubu bünyesinde yer alan Creavit doğaya olan duyarlılığını aldığı Çevresel Ürün Beyanı Sertifikası (EPD) ile tescilledi.
alan CE (Conformité Européenné) Sertifikası gerekliliklerine yeni ilave edilen doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı, Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (LCA-Life Cycle Assessment) ile yapılan EPD belgeleriyle yerine getiriliyor.
Bağımsız kuruluşlar tarafından onaylanan ve uluslararası geçerliliği olan Çevresel Ürün Beyanı, çevresel etkilerinin tüm yaşam döngülerinde değerlendirilmesi sonucunda veriliyor ve kaynakların sürdürülebilir kullanımına yönelik en önemli sertifikalardan birisi olarak kabul ediliyor. Yapı ürünlerinin Avrupa’da satılma koşulları arasında yer
Doğaya bırakılan CO2 (ayak izi) oranında Avrupa üretim değerleri altına inme başarısını gösteren Creavit, EPD Sertifikası sayesinde, Amerikan LEED, İngiliz BREEAM, Alman DGNB gibi birçok uluslararası sertifikasyon sisteminde, çevre dostu olan ‘Yeşil Bina’lara ilave puanlar verilmesini de sağlıyor.
HygenIQ pisuar teknolojisi sayesinde üst düzey hijyen... Banyo gereçleri üreticilerinden Ideal Standard tarafından geliştirilen HygenIQ pisuar teknolojisi sayesinde üst düzey hijyen sağlıyor.
20 20
200 yıllık geçmişe sahip dünyanın lider markası Ideal Standard’ın ev ve genel kullanım alanları için geliştirdiği HygenIQ pisuar teknolojisi, iç duvar yapısı sayesinde idrar sıçramasını engelliyor. HygenIQ ile birlikte pisuar etrafına ve dışına idrar bulaşması önlenirken, tuvaletlerde sıklıkla yaşanan
SterilPlus Teknolojisi İle Daha Temiz Banyolar Vitrifiye seramik banyo ürünlerinin İtalyan markası ISVEA’nın Yeni sterilPlus yüzey teknolojisi sayesinde seramik yüzeyler daha kolay temizleniyor ve bakteri oluşumu önleniyor. İtalyan ISVEA, gerek evlerde gerekse toplu kullanım alanlarında maksimum hijyenin sağlanması ve temiz banyolar için sterilPlus teknolojisini geliştirdi. Tüm seramik ürünlere uygulanabilen üstün sterilPlus teknolojisi, gümüş iyonlar kullanılarak vitrifiye yüzeyinHaziran 2015, Özel Sayı
de bakterilerin üremesini engelliyor ve üst düzey hijyen sağlıyor. Artık tüketiciler, banyolarda daha fazla hijyen sağlayan ürünleri tercih ediyorlar.Tüketicilerin bu konuda bilinçlenmesi ve tercihlerindeki artış yeni teknolojileri de beraberinde getiriyor. ISVEA Ar-Ge merkezinde geliştirilen sterilPlus yüzey teknolojisi, sadece evlerde değil insan akışının yoğun olduğu okul, hastane, otel, havaalanı, plaza ve AVM gibi genel kullanım alanlarında daha fazla önem taşıyor.
bakteri ve hastalık oluşumu en aza indiriliyor. HygenIQ teknolojisi, geleneksel pisuarlarda sağlığa zararlı organizmaların üremesine ve kir birikmesine neden olan kanalı ortadan kaldıran Rimless özelliği ile daha da güçlü hijyen sağlıyor. Bu yeni sistem, Goodwin Hartshorn tarafından tasarlandı. İngiltere’de Hull Üniversitesi’nin ultraviyole ışık altında yaptığı teste göre geleneksel pisuarlara göre %90 oranında sıçramayı azalttığı kanıtlandı.
haberiniz var mı?
İnşaat ve Gayrimenkul Sektörünün Gözü “Sign of the City Awards 2015” Ödüllerinde!
22 22
Türk gayrimenkul sektörünü en iyiye teşvik etmek amacıyla düzenlenecek olan Sign of the City Awards 2015 (SotCA) gayrimenkul yarışmasının başvuruları başladı. Türkiye’nin önde gelen inşaat ve gayrimenkul projelerinin 19 kategoride ödüllendirileceği “Sign of the City Awards 2015” yarışmasına, başvuruların başladığı 15 Haziran tarihi itibariyle sektörden yoğun bir katılım ilgisi gösterildi. Yarışmaya başvurmak isteyen kişi ve kurumların son katılım tarihi ise 14 Ağustos olarak belirlendi.
mesinin ardından, jüri üyeleri her kategorinin en iyisini seçecek. Finale her kategoriden 5 aday kalacak. İkinci aşamayı geçen 5 proje son olarak, bütün jüri üyelerinin değerlendirmesine sunulacak. Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Kentsel Tasarım Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Güzin Konuk’un başkanlığını yaptığı, sektörün önde gelen isimlerinin yer aldığı Sign of the City Awards 2015 jürisinin final değerlendirmesi sonucunda her kategoriden sadece 1 adet proje ödüle hak kazanacak.
Daima daha kaliteli, çevreci ve sürdürülebilir bir vizyonla çalışan inşaat ve gayrimenkul markalarının projeleri, toplam 3 aşamalı değerlendirme sisteminden geçerek büyük ödüllere ulaşmaya çalışacak.
Katılımcı markalar, yarışma başvurularını yapabilecekleri http://www.signofthecity. com/ web sitesinden, aynı zamanda katılım koşulları, bu yılki kategorilerin detayları ve duyuruları takip edebilecekler.
Uluslararası denetim ve danışmanlık firması EY Türkiye, yapacağı teknik değerlendirmede başvurularının tam ve eksiksiz olması ve kriterlere uygunluğunu inceleyecek. Teknik eleme ile yapılan başvuruların değerlendiril-
Vestel’in de platin sponsor olduğu Sign of the City Awards’da Türkiye’nin simgesi haline gelmiş projeler, 04 Kasım 2015 Çarşamba akşamı gerçekleştirilecek törenle ödüllendirilecek.
‘Doğadan Sanata Sen Tasarla’ Yurtbay Seramik’in bu yıl 3. kez düzenlediği “Zeki Yurtbay Tasarım Yarışması” başladı. “Doğadan Sanata Sen Tasarla” sloganı ve “Doğa” teması ile düzenlenen yarışma, Mimarlık, Güzel Sanatlar, Sanat ve Tasarım Fakülteleri’nde 2014 2015 Bahar Yarıyılı itibariyle öğrenim gören önlisans, lisans ve lisansüstü öğrencileri arasında düzenleniyor. Dereceye giren üç genç tasarımcı ve beş eşdeğer mansiyon eser sahibi kişi veya ekip para ödüllerinin sahibi olurken, yarışmanın birincisine ayrıca Unicera 2016 Seramik Banyo Mutfak Fuarı’nda, Yurtbay Seramik standında tasarımının üretilerek sergilenmesi imkânı sağlanıyor. Yarışmaya son başvuru tarihi, 23 Kasım 2015.
Haziran 2015, Özel Sayı
www.petratr.com
Looselay
Yapıştırıcı Gerektirmeyen Lüks Dizayn Zeminler
• Birebir doğal ahşap, parke, taş ve seramik görünüme sahiptir. • Doğal kaynaklar tüketilmeden, üretilmesi sayesinde oldukça çevrecidir. • Düşük VOC değeri ile sağlıklı ortamlar sunar. • Özel tabanı ve katmanları sayesinde 13 dB akustik sağlar. • Yine özel tabanı sayesinde yüksek kayma direncine sahiptir. • Yapıştırıcı kullanmadan uygulanabilir. • Kaymaz tabanı sayesinde uygulamada kolaylık sağlar. • Çok dayanıklıdır. • Çok hızlı uygulanıp sökülebilir. • 12-17 yıl garantisiyle uygulandığı her alanda uzun süre göz kamaştırır. • 610 mm x 500 mm karo, 1050 mm x 250 mm plaka ebat seçenekleri sunar.
Sektörel Gündem
TAV’dan çevreci uçuş için karbon ayak izi hesaplama uygulaması
24 24
TAV, myclimate Türkiye ile işbirliği yaparak yolcuların uçuşları sırasında ortaya çıkan karbon miktarını hesaplamasını ve gönüllü olarak denkleştirmesini sağlayan bir uygulamayı hayata geçirdi. TAV Havalimanları’nın işlettiği 14 havalimanının web sitesinde yer alan uygulamayla yolcular uçuşlarının karbon ayak izini hesaplayabilecek ve isterlerse hem karbon salımını azaltan hem de sürdürülebilir kalkınmaya
katkıda bulunan bir projeye destek vererek bunu denkleştirebilecek. TAV Havalimanları Başkan Yardımcısı Kemal Ünlü “İklim değişikliğini durdurmak ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir gezegen bırakmak için tüm dünyada kamu otoriteleri, özel sektör ve sivil toplumun ortak çaba göstermesi gerekiyor. Küresel ölçekte karbon salımlarının yüzde 2’si havayolları başta olmak üzere havacılık sektöründen kaynaklanıyor.
Biz TAV olarak sorumluluğumuzun farkındayız ve paydaşlarımızla işbirliği halinde, yolcu memnuniyetini artırırken çevreye etkimizi en aza indirmek üzere çalışıyoruz. myclimate Türkiye’nin uzmanlığından yararlanarak, işbirliği içinde geliştirdiğimiz karbon ayak izi hesaplama ve denkleştirme uygulamasıyla, yolcularımız başta olmak üzere paydaşlarımızın da bu konudaki farkındalığını artırmayı amaçlıyoruz” dedi.
ThermoCoat EPD Sertifikası Aldı! Thermocoat, yalıtım sektöründe yaptığı çalışmalarla 2006 yılında üretime başladığı “Thermocoat Ekolojik Yalıtım Sıvası”nı geliştirdi ve Çevresel Ürün Beyanı (Environmental Product Declarations, EPD) sertifikasını almaya hak kazandı. ERKE Sürdürülebilir Bina Tasarım Danışmanlık tarafından yapılan yaşam döngüsü değerlendirmesi, kapsamlı sürdürülebilirklik hizmetleri veren uluslararası firma UL Environment tarafından verildi. LEED’in yeni versiyonu olan v4 kapsamında yapı malzemeleri için istenen EPD sertifikası, malzeme üreticilerine ürettikleri ürünler için yaşam döngüsü analizi yaptırmalarına teşvik etmeyi amaçlıyor. LEED derecelendirme sistemini takip eden projelerde 5 farklı üreticiden 20/40 farklı EPD sertifikasına sahip ürün kulanılırsa, o projeye puan katkısı sağlıyor. Haziran 2015, Özel Sayı
Malzemenin hammadde çıkarımı, taşınması ve üretilmesinden kaynaklanan çevresel etkilerini ortaya koyan EPD, profesyonellere özellikle mimarlara malzeme seçimi yaparken daha bilinçli karar vermelerini sağlıyor. ERKE Sürdürülebilir Bina Tasarım Danışmanlık tarafından yapılan yaşam döngüsü değerlendirmesi, teknik uzman ekibi ile 98 ülkede 64 adet yetkili laboratuvarı, test ve sertifikasyon hizmetleriyle kapsamlı sürdürülebilirlik hizmetleri veren uluslararası firma UL Environment tarafından verilmiştir. 300’e yakın ürün belgelendiren UL Environment ürün rehberini görmek için http:// industries.ul.com/environment ziyaret edebilirsiniz.
TRC Helio TRC Tentesol TRC Tentesol T ®
Güneş Kontrol Camları
®
®
Trakya Cam’dan Giydirme Cepheli Binalara Cam Çözümleri TRC Helio TRC Tentesol TRC Tentesol T ®
®
®
Trakya Cam, güneş kontrol camları; TRC Helio , TRC Tentesol , TRC Tentesol T ile ticari binalarda, mimarlara ve tasarımcılara alternatifler sunuyor… ®
®
®
Güneş kontrol camları, güneş ısısı girişini sınırlandırarak klima kullanılan ortamlarda soğutma giderlerini azaltıyor. Trakya Cam Sanayii A.Ş.
İş Kuleleri, Kule 3, 4. Levent 34330, İstanbul/Türkiye Ürün Bilgi Hattı: 0 850 222 9 TRC (872) / 444 9 TRC (872) www.trakyacam.com.tr
Gümüş Yeşil
Füme
Bronz
Mavi
z Turkua
Sektörel Gündem
RÖNESANSBIZ KÜÇÜKYALI OFIS PROJESI LEED PLATINUM SERTIFIKASI ALDI RönesansBiz Küçükyalı; ulaşım kolaylığı, modern mimarisi ve çevreye duyarlı tasarımıyla öne çıkıyor. Projede vitrifiye seçimi ve akıllı peyzaj tasarımı sayesinde geleneksel binalara kıyasla elde edilen %43’lük su tasarrufu sağlanırken yüksek verimli elektro-mekanik cihaz seçimleri, otomasyon sistemleri ve enerji verimli aydınlatma armatürleri sayesinde %38 oranında enerji verimliliği sağlanıyor. Bosch ve Turkcell’e %100 Doluluk Oranıyla Kiralandı Rönesans Biz Küçükyalı her kattan adalar manzarası gören konumu, iç bahçeleri ve çevre düzenlemesiyle çalışanların da verimliliğini arttıran bir kampüs ofis anlayışıyla oluşturulan yerleşke %100 doluluk oranıyla kiralanarak hayata geçirilmiş. Bu özel ofis kampüsün kiracıları uluslararası bir marka olan Bosch ve merkezini taşıyacak olan Turkcell olarak belirlendi.q
26 26
Rönesans Gayrimenkul Yatırım’ın İstanbul Küçükyalı’da gerçekleştirdiği A+ sınıfı ofis projesi Türkiye’nin ilk Leed Platinum sertifikasına sahip ofis kampüsü olma özelliğini kazandı. Rönesans Gayrimenkul Yatırım tarafından 2014 son çeyreğinde yapımı tamamlanan ofis projesi arazi seçiminden başlayan sürdürülebilirlik anlayışıyla sosyal ve çevresel faydaların arttırılmasına yönelik tasarlandı. 48.000 m² kiralanabilir alana sahip ofis kampüsünün hemen yanı başında TED Rönesans Koleji ile yapımı devam eden 5 yıldızlı bir otel ve alışveriş merkezi bulunuyor. Rönesans Biz Küçükyalı’da Maksimum Verimlilik Küçükyalı’da E-5 üzerinde yer alan Rönesans Biz Küçükyalı projesi, A+ sınıfı standardında üç ofis binasından oluşuyor. Küçükyalı metro durağına 500 metre mesafede yer alan Haziran 2015, Özel Sayı
Geberit Pluvia: Sifonik çatı drenaj sistemi
Yağmur için efektif çözüm GEBERIT Geberit Pluvia günümüz mimarisine uygun çözümler sunar. Yüksek performanslı çatı süzgeçleri, çatının hemen altında eğimsiz bir toplayıcı boruya bağlanır; büyük çatı alanları tek bir iniş kolonu ile boşaltılabilir. Bu sayede uygulama süresi azalır, yüksek maliyetli iniş kolonları ve döşemedeki kanallar devre dışı bırakılarak binanın potansiyel kullanım alanları arttırılır. → www.geberit.com.tr → www.facebook.com/geberit.tr
Sektörel Gündem Advertorial
62 YILDIR SÜRDÜRÜLEBILIR KALKINMAYI FINANSE EDIYORUZ kilowatt saat enerji tasarrufu elde edildi, toplamda 3,9 milyon ton karbondioksit salımı engellendi. Ayrıca, 83 bini aşkın konutun yalıtıldığı EKOkredi kapsamında 155 milyon metreküp doğal gaz tasarrufu gerçekleşti. EKOkredi ile yenilenebilir enerji, A sınıfı enerji, atık arıtma ve atık yönetimi, rüzgar enerjisi sistemleri, modern sulama ekipmanları, doğal gaz dönüşümü, yalıtım ve güneş enerjisi sistemine geçiş, verimli aydınlatma sistemleri, ısıtma sistemlerinin değişimi, soğutma odaları ve iklimlendirme cihazlarının finansmanı gibi geniş bir yelpazede farklı enerji verimliliği yatırımlarını uygun koşullarda finanse etmeye devam ediyoruz. Yalıtım Seferberliği ile her yıl 60 bin konut yalıtılacak EKOkredi ile binalarda enerji verimliliğini teşvik etmek amacıyla yürüttüğümüz çalışmalara bu yıl daha da hız verdik. Geçtiğimiz Nisan ayında Filli Boya-Capatect ile gerçekleştirdiğimiz işbirliği ile yalıtım seferberliği başlattık. Yalıtım seferberliği ile her yıl 60 bin konutun yalıtılmasını ve yıllık 300 milyon TL finansman desteği sağlamayı hedefliyoruz. Böylece yılda 384 milyon kilowatt-saat enerji tasarrufu elde ederek 84 bin ton karbondioksit salımını engelleyebileceğiz. Aile bütçelerine katkımız ise yıllık toplam 46,2 milyon TL olacak.
28 28
Aybala Şimşek, ŞEKERBANK Kurumsal İletişim ve Strateji Grup Başkanı
Bundan 62 yıl önce, Anadolu’da yüz binlerce kooperatif üyesi pancar çiftçisi tarafından tarımın finansmanını sağlamak, üretimi ve kırsal kalkınmayı desteklemek amacıyla kurulan Şekerbank, bugün de aynı misyonu koruyarak sürdürülebilir kalkınmayı finanse etmektedir. “Anadolu Bankacılığı” olarak adlandırdığımız bu misyonla sosyal sorumluluğumuzu iş süreçleriyle birleştiriyoruz. Kalkınmanın topyekün ve sürdürülebilir olması için ekonomik büyümeyi, sosyal, çevresel ve kültürel boyutlarıyla destekliyoruz. Bu bağlamda, faaliyetlerimizin sosyal ve çevresel etkilerini sorumlu bankacılık anlayışıyla ölçümlüyor ve bu alandaki tüm çalışmalarımızı, Sürdürülebilir Kalkınma Bankacılığı adlı ayrı bir birim koordinasyonunda yönetiyoruz. 62 bine yakın kişi enerji tasarrufuyla tanıştı Türkiye’de enerjinin verimli kullanılmasının hayati önemine inanan bir banka olarak 2009 yılında bir ilke imza atarak EKOkredi’yi geliştirdik. Enerji tasarrufunu yaygınlaştırmak ve doğal kaynakların sürdürülebilirliğine destek olmak amacıyla sunduğumuz bu ürün ile bireylerin, çiftçi, esnaf ve işletmelerin enerji verimliliği yatırımlarını uygun koşullarda finanse ediyoruz. EKOkredi ile enerji verimliliği alanında bugüne dek 572 milyon TL’yi aşkın finansman desteği sağladık. 62 bine yakın kişi enerji tasarrufuyla tanıştı. EKOkredi ile yapılan enerji verimliliği yatırımlarıyla 17,6 milyar Haziran 2015, Özel Sayı
Sürdürülebilir kalkınmanın finansmanında Türkiye’yi temsil ettik EKOkredi, Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde, 20-22 Haziran 2012 tarihleri arasında gerçekleştirilen “Rio+20 Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı”nda Türkiye’yi temsil etmek üzere seçilen en iyi uygulamalardan biri oldu. EKOkredi, söz konusu zirvede, sürdürülebilirlikte en iyi uygulamalar kapsamında T.C. Kalkınma Bakanlığı koordinasyonunda yürütülen değerlendirme süreci sonucunda, finans sektöründen ülkemizi temsil eden tek proje olarak yer aldı. “Bilançomuzdaki yabancı kaynağın yüzde 15’i enerji verimliliği yatırımlarına” Bankamız, sürdürülebilir kalkınmanın finansmanı alanındaki uluslararası bilinirliği sayesinde bilançosundaki yabancı kaynağın yüzde 15’ini enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji yatırımlarına finansman sağlamak üzere edinmiştir. Bu kapsamda EKOkredi için 2009’dan bu yana enerji verimliliği odaklı birçok uluslararası fon ve finans kuruluşundan yaklaşık 458 milyon TL kaynak sağladık. Enerji verimliliğinin finansmanı kapsamında, uluslararası finans kuruluşlarından edindiğimiz uzun vadeli kaynakları Anadolu’daki tabana yaygın müşteri kitlemize ulaştırmaya devam edeceğiz. Karbon emisyonumuzu ve su ayak izimizi ölçüyoruz İklim değişikliği ile mücadele konusundaki duyarlılığını en üst seviyede koruyan Bankamız, kendi karbon emisyon ölçümünü yaparak iyileştirme alanları belirliyor. Sadece karbon emisyonumuzu değil, su ayak izimizi de hesaplıyoruz. Bankamız ayrıca, Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’nin de imzacısıdır. Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedefleri’nin ardından 2015 sonrası için belirlenecek sürdürülebilir kalkınma hedefleri kapsamında, Anadolu’daki yaygın şube ağımızla Türkiye özelinde yapılabilecekler konusunda yeni projeler üzerinde çalışıyoruz.q
Sektörel Gündem Advertorial
TECHNOWOOD - TEKNOLOJIK AHŞAP Bu güne kadar yapıların farklı alanlarında kullanılan ve vazgeçilmezler arasında yerini alan ahşap malzemeler konusunda TECHNOWOOD devrim niteliğindeki yeni ürünleriyle kullanıcılarıyla buluşuyor.
30 30
Mimarların ve kullanıcıların gerek peyzaj alanları, gerek cephelerde yapıların doğallığa duyduğu açlıktan ötürü kullandıkları masif ahşaplar, bilindiği üzere zaman faktörü ve çevresel etkenler sebebiyle geri döndürülemez yaşlanmalar ve deformasyonlar geçirmektedirler. Masif ürünler yatırımcılara ve tasarımcılara bu problemleri yaşatırken, nakit ve prestij kaybına yol açmaktadır. Oysa TECHNOWOOD markası altında toplanan ürünler tüm bu problemleri ortadan kaldırmakta ve projelerin katma değeri olmaktadır. Yapaylıktan uzak %100 doğal ahşap kaplaması ve vernikli ürünleriyle istenilen sonuçlar elde edilmektedir. Bunun yanı sıra kullanıcıların tercihine uygun olarak üretilen ürünlerin montaj kolaylığı, yüksek mukavemet değerleri ve estetik (gerçekçi) görüntüsü tercihler sırasında TECHNOWOOD ürünlerini üst sıralara yerleştirmiştir. . TECHNOWOOD, özellikle dış mekan koşullarına dayanıklı olan materyallerin gerçek doğal ahşap ile kaplanmasıyla ortaya çıkan bir ürün gamını temsil eder. Temel olarak kullanılan 3 farklı materyal; Alüminyum profil ve levhalar, Alüminyum kompozit paneller, CTP (cam elyaf takviyeli polyester) profil ve levhalardır. Birçok farklı detaya sahip olan TECHNOWOOD ürünleri sayesinde ahşap ile geçilemeyecek ölçüler geçilebilmekte ve tasarımcıların özgün projeler hazırlamalarına yardımcı olunmaktadır. TECHNOWOOD ürünleri iç ve dış mekanlarda ahşap ürünlerin kullanıldığı tüm mekanlarda kullanılabilir. Özellikle ülkemizde gelişmekte olan peyzaj anlayışına uygun pergola – kamelya sistemleri, Haziran 2015, Özel Sayı
banklar, saksılar ve bunlar gibi şehir mobilyaları da olmak üzere çok farklı alanlarda yüksek performanslı çözümler sunmaktadır. . Tüm bu avantajlarının yanında TECHNOWOOD un en üstün özelliklerinden biri de malzemelerin üretiminde kullanılan ağaç oranının, masif ağaç kullanımına göre %98 daha az olmasıdır. Bu şekilde günümüzde vahim yangınlar ve aşırı tüketim sonucu katlettiğimiz ormanlarımızın korunmasına da çok ciddi bir katkıda bulunmuş olur. ALAZ AHŞAP TEKNOLOJİLERİ olarak biz de bu ürünün %100 yerli sermaye ile gelişimini sağlayıp dünya piyasasına tanıttığımız için onur ve gurur duyuyoruz.q
Sektörel Gündem Advertorial
KALEBODUR, KALESINTERFLEX İLE MIMARLARA YARATICILIK SAĞLIYOR Türkiye’ye bugüne kadar birçok inovatif ürün hediye eden Kalebodur, seramik sektörüne büyük bir heyecan getiren yenilikçi ürünü Kalesinterflex ile mimarlara inanılmaz bir yaratıcılık imkanı sağlıyor.
Türkiye’de üretilen en büyük, en esnek ve en ince porselen seramik Kalesinterflex, 1x3 metrelik ebadı, 3 ve 5 mm’lik inceliği sayesinde 11 yıl bolunca mimariye özgürlük kazandırdı. Kalebodur’un uzmanlığı ile üretilen Kalesinterflex, yaşam alanlarının en çok tercih edilen mimari ürünü oldu.
31
Kalesinterflex ile tek bir karoda zemin, duvar ve cephe uygulamalarında geniş alanların kaplanmasına imkan verildi, ayrıca inceliğinin sonucu olarak hafif bir malzeme olan Kalesinterflex ile taşıma, uygulama gibi konularda kolaylık sağlandı. Kalesinterflex’in diğer yapı malzemelerinden ayrıştığı özellikleri, dış cephe, iç mekan, mobilya ve tezgah sektörü gibi alanlarda görülebiliyor. Kalesinterflex; hafifliği sayesinde diğer seramiklerin üçte biri oranında olan ağırlığıyla binaya binen yükü azaltıyor. Yine hafifliği sayesinde taşıma ve montaj kolaylığı sağlıyor. Esneklik özelliği ile diğer seramikler için mümkün olmayan oval uygulamalara imkan veriyor. Büyük ebadı sayesinde binadaki derz miktarını minimuma indirgiyor. Antibakteriyel ve kimyasallara dayanımı sayesinde de iç mekanda; hatta laboratuvarlarda bile kullanılabiliyor. Kolay işlenebilme, çizilmeye dayanıklılık, ısıya dayanıklılık özellikleri ve büyük ebatlı yapısıyla da mobilya sektöründe kullanılma imkanı veriyor. Getirdiği tüm bu avantajlar dolayısıyla birçok önemli referans projede ter-
cih edilen güvenilir bir ürün olarak öne çıkıyor. Tüm Kalesinterflex üretimlerde standart olarak yüzeyde uygulanan nanokompozit kaplama ile Kalesinterflex antibakteriyel özellik kazanıyor. Kalesinterflex su-itici, yağ-itici, anti-grafiti ve fotokatalitik olma özellikleriyle kolay temizleniyor, leke tutmuyor. Bu özellikleriyle dış cephe bakım ve temizleme maliyetlerini düşürüyor. Kolay işlenebilmesi ile şantiye ortamında kolaylık sağlıyor. Yıllar içerisinde rengi solmuyor, yüzey düzgünlüğü bozulmuyor. Çevreye karşı duyarlı bir teknoloji ürünü olan Kalesinterflex, aynı zamanda Ecospecifer
belgesine sahip. Geleneksel seramik üretim süreçleriyle karşılaştırıldığında gaz ve toz emisyonu 20 kat, CO2 emisyonu ise bin kat daha az olan Kalesinterflex, aynı hammaddeyle dört kat daha fazla zemin kaplıyor. Bir metrekare Kalesinterflex üretmek için sadece 8 litre suya ihtiyaç varken bir metrekare standart karo üretiminde 50 litre suya ihtiyaç duyuluyor. Standart karoya göre enerji tüketimi üç kat, elektrik tüketimi ise dört kat daha düşük olan Kalesinterflex’in çevreye yaydığı karbon emisyonu, geleneksel seramik üretimine göre bin kat daha az.q
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
Sektörel Gündem Advertorial 32 32
NURUS, TASARIMLARIYLA MÜNİH’TE FARK YARATIYOR! Nurus, yurt dışı büyüme stratejisi doğrultusunda Mart ayı içerisinde 88. yılında açılışını yaptığı Münih’teki yeni satış ofisinde sergilenen modern çizgilere sahip tasarım ürünleri ile kentin tasarım dünyasının kalbi olarak kabul edilen 88North’da fark yaratıyor. Türkiye’nin lider mobilya üreticilerinden Nurus’un Münih’in tasarım dünyasının kalbi 88North’da açtığı satış ofisinde sergilediği modern tasarımları büyük ilgi görüyor. Dünyaca ünlü tasarımcı Stefan Brodbeck’in Nurus ile ortak tasarımı olan Ashbury yönetici serileri, farklı ayak seçenekleriyle ‘Green Good Design’ ödüllü Alava Ailesi ve Martin Ballendat tasarımı olan ‘2015 Red Dot Product Design Award’ sahibi Uneo çalışma koltuğu, Nurus’un 88 North’da yer alan satış ofisinin ziyaretçileri tarafından en beğenilen ürünler arasında yer alıyor. Münih’te tasarım dünyasının kalbi olan 88North, modern ve çevreci tasarımı ile de fark yaratıyor. İran asıllı ünlü mimar ve tasarımcı Hadi Teherani’nin imzasını taşıyan enerji verimliliği ve çevreci iç mekan iklim elemanlarına sahip 88North, Nurus’un 88. Yılında sürdürülebilirlik ve çevreciliğe sahip çıkan vizyonunu da destekliyor. Nurus’un tasarıma ve sürdürülebilirliğe verdiği önemle global bir markaya dönüşmesinin Türkiye açısından önemini ifade eden Renan Gökyay; “Ulusal ve uluslararası platformlarda pek çok prestijli tasarım ödülüne sahip bir marka olarak, Almanya’nın tasarım anlayışını ve trendlerini çok yakından takip ediyor ve Almanya’nın ünlü tasarımcıları ile çalışıyoruz. Global bir marka olma yolunda trendleri ve yeni ofis anlayışını belirleyen tasarımlarımız ile öne çıkmayı amaçlıyor, bu doğrultuda çalışmalarımıza hız kazandırıyoruz. Münih bizim için tüm Avrupa’nın tasarım dünyasına ulaşmak ve doğru bir noktada konumlanmak için son derece önemli. Münih’te de 88North tasarım dünyasının kalbi olarak en doğru yer. Burada büyük bir ilgi ile karşılanmaktan çok mutluyuz ” dedi. Çalışan ofisini de içinde barındıran yeni satış ofisi, Türkiye ve Dubai’den sonra markanın faaliyet gösterdiği coğrafyadaki 3. merkez noktası konumunda. q Haziran 2015, Özel Sayı
Düs¸ ünüp tas¸ ınan bir akıllı ev sistemi: digitalSTROM
dıgıtal strom
www.digitalstrom.com ·
Atas¸ ehir Brandium | Istanbul R4-41 | +90 216 706 15 40 | info.tr@digitalstrom.com
TOP 10
10
SEÇİLMİŞ ÖRNEK Evrensel farkındalık oluşturmak amacıyla her yıl 5 Haziran’da dünyanın her yerinde Dünya Çevre Günü adı altında etkinlikler düzenleniyor. Biz de bu geleneğe ayak uyduralım dedik ve bu sayımızdaki seçilmiş örnekleri çevresel sürdürülebilirlik ile ilgili dikkat çekici önlemler almış ülkelerin, en yeşil şehirlerinden bahsedip, birer yeşil proje örneği de ekleyerek bir liste oluşturduk. Böylece her zaman bahsettiğimiz en yeşil ülke ve şehirlere yenilerini de eklemiş olduk.
İZLANDA, REYKJAVİK / HARPA CONSERT HALL Su kıyısında sürdürülebilir bir konser ve konferans salonu
34
Mimar: Henning Larsen Architects ve Batteriid Architects Yıl: 2011
İzlanda ve başkenti Reykjavik her konuda daha yenilenebilir olmak adına ciddi anlamda çalışan bir şehir. Düşünüldüğünün aksine İzlanda buzlarla kaplı değil, oldukça yeşil bir ülke. Son yıllarda bu anlamda çalışmalarını daha da yoğunlaştırmışlar. Reykjavik, toplu taşıma için kullandığı hidrojen otobüsleri, jeotermal ve hidro-power kaynaklarıyla 2050 yılından önce fosil yakıttan arınmış hale gelmeyi amaçlıyor. Reykjavik Belediyesi Avrupa’daki en temiz şehir olmayı kafaya koymuş gibi görünüyor. Bunun için mimari anlamda da yenilebilir olmanın gerekliliğinin de farkındalar. Örneğin Henning Larsen Architdects tarafından Haziran 2015, Özel Sayı
projelendirilmiş ve 2011’de inşası tamamlanmış olan konser ve konferans binası, Harpa Hall. Dış cephesinde kullanılan çelik, farklı renklerdeki camlar sayesinde ve su kıyısında olması sebebiyle yansıyan ışıklar göz kamaştırıcı İzlandik bir atmosfer oluşuturuyor. Şehrin tamamında enerji kaynağı olarak jeotermal ve hidro-power kullanıldığından binanın yenilenebilir özelliklerinden bahsetmeye gerek bile kalmıyor. Yapının tamamında LED aydınlatma kullanılarak hali hazırda yenilenebilir enerji kullanımında da tasarruf sağlanmış.
KANADA, VANCOUVER
YORK HOUSE SENIOR SCHOOL
LEED Gold sertifikalı bir okul Dağların etekleri ve deniz kıyıları arasında kalan bir yerleşim olması sebebiyle Vancouver, Kanada’nın doğal merkezi olarak doğa severlerin dikkatini çekiyor. Ayrıca şehir ihtiyaç duyduğu enerjinin büyük bir bölümünü doğal kaynaklardan karşılıyor. Oldukça büyük bir şehir olmasına rağmen rüzgar, güneş, dalga ve gelgit gibi doğal kaynaklardan enerji yaratarak bütün şehrin elektrik ihtiyacını karşılamayı başarıyor.
35
Mimar: Acton Ostry Achitects Yıl: 2013
LEED Gold sertifikalı York House Senior School şehirdeki sayısız yeşil binadan sadece bir tanesi. Okul binası; beton, ahşap, cam ve taş gibi basit malzemeler kullanılarak inşa edilmiş. Yenilenebilir tasarımıyla yağmur suyu kullanımı, enerji optimizasyonu, pasif solar kontrolü ve gün ışığı düzenlemeleri en yüksek verimliliğe getirilmiş. Bunların yanı sıra binanın dış cephesinde kullanılan kaplama panelleri ve çevresindeki peyzaj düzenlemesi de bu projeyi estetik anlamda da mükemmel bir hale getiriyor. Tasarımın ve sürdürülebilirliğin buluştuğu bu okul binası her gün öğrencilerine bu vizyonu aşılamaya devam ediyor. E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
TOP 10
SYDNEY, AVUSTURYA
8 CHIFLEY
Sydney’in en yeşil binası Güneydeki topraklar eski sokak lambalarını kullanmayı reddeden ülkeler içinde zaten ilkiydi ama Sydney halkı geçtiğimiz yıl bu durumu daha ileri bir noktaya taşıdı. Küresel ısınmayla ilgili farkındalık sağlamak amacıyla şehrin tamamına bir saat boyunca elektrik verilmedi. Buna ek olarak Sydney, karbon salınımı ve organik atıklarla ilgili uygulamalarıyla Southern Hemisphere’ın Zümrüt Şehri olarak kabul ediliyor. Sydney’deki sayısız LEED sertifikalı binadan biri olan 8 Chifley son zamanlarda inşa edilmiş binalar içinde bölgenin en yeşil binası kabul ediliyor. 34 katlı bu ofis binasının 12. Katındaki ofis çalışanlarına temiz hava almak ve dinlenmek için rahat ve sakin aynı zamanda kolay ulaşabilecekleri bir alan sağlıyor.
36
6 Star Green Star Ofis Tasarımı V2 sertifikalı 8 Chifley çevresel sürdürülebilirlik anlamında tasarım öncüsü ve enerji tasarrufu anlamında da bir çok ödül ve sertifika almış. Binanın tamamı Sydney’nin kültürüne ve iklim koşullarına yönelik olarak tasarlanmış. Sonuç olarak çevre dostu, estetik ve ofis topluluklarının geliştirilmesine yardımcı olan bu modern yapı ortaya çıkmış.
Mimar: Rogers Stirk Harbour + Partners Yıl: 2013
MALMÖ, İSVEÇ SALONGEN 35 Şehrin ödüllü konut projesi Çok önemli bir ekolojik kent örneği olan İsveç’in en büyük üçüncü şehri Malmö, parklarıyla ve yeşil alanlarıyla meşhur. Yenilikçi tasarımla ve yenilenebilir özellikler eklenerek değiştirilen bir çok mahalle sayesinde şehir eko-şehir ünvanını kazanmış. Sadece yenilenebilir anlamda değil; sosyal, çevresel ve ekonomik anlamda Malmö gün geçtikte ilerliyor. Şehrin ödüllü konut projesi Salongen 35 ise, bakmaya doyamayacağınız bir proje. Bu proje başlangıçta bir sergi alanına kurulmuş bir sunumdan ibaretti. Daha sonra inşaat şirketleri bunu hayata geçirmek istedi ve 2009’da uygulamasına başlandı. Salongan 35’te her ev solar panellere, yeşil çatılara, yaşayan duvarlara ve bahçelere sahip. Bütün malzemeler de bütünüyle çevre dostu ve kullanılan ağaç malzemeler FSC sertifikalı. Enerji ve su tasarrufu A kalıtesinde. Ayrıca sitenin içindeki parklar ve sokaklar da ziyaretçilerinin ihtiyaçlarını karşılayan bir şekilde sürdürülebilir olarak tasarlanmış. Haziran 2015, Özel Sayı
Mimar: KKA Yıl: 2011
FREIBURG,ALMANYA STADTHAUS M1 Her yönüyle örnek bir konut projesi Mimar: Barkow Leibinger Yıl: 2013
Eko-konutlar, arabasız sokaklar ve toplumsal bilince sahip mahallelerle Freiburg ekolojinin parlayan örneklerinden biri. Diğer kuzey ülkeler ve Almanya’nın geri kalanı gibi kışları oldukça soğuk geçirdiklerinden, bu konuda önlemler almaya karar vermişler. Enerji tasarrufunu da en çok ısınma üzerine yoğunlaşarak çözümlemişler. Normal bir binada ısınma için her metrekareye 220 kw/s enerji tüketilirken, Freiburg’daki evlerde bu rakam 15 kw/saate kadar düşürülmüş. Geri dönüşümlü dış cephe kaplamalarıyla da desteklenen bina yalıtımı sayesinde de -15C’leri gören şehirde az enerji ve sıcak konutlar var. Bu konutlara verilebilecek en güzel örnek ise Stadthaus M1 otel ve konut projesi. Aynen şehrin geri kalanındaki gibi bu projede de enerji standartlarına çok dikkat edilmiş. Yüksek yalıtım özelliği taşıyan dış cephe kaplaması seçimi ile önce enerji israfı önlenmiş, sonrasında solar paneller ve ısı kontrol sistemleri eklenerek enerji kullanımı en aza indirilmiş. Sonuç olarak %30 daha az ısı kaybı ve %70 enerji tasarrufu ile 2,800 m2 alana yayılan bu ekolojik harika ortaya çıkmış.
Mimar: Christensen & Co Yıl: 2014
37
TOP 10
BARCELONA, İSPANYA / JOAN MARAGALL KÜTÜPHANESİ Dikkat çeken bir yeşil çatı uygulaması Mimar: BCQ Arquitectura Yıl: 2014
38
Günlük ulaşımların %37’sinin yürüyerek yapıldığı bu şehir, durum böyle olunca; giderek daha yaya dostu bir hale gelmiş. Üzerine bir de solar enerji kullanımı ve yenilikçi park stratejileri eklenince Barcelona Avrupa’da gelişen yeni bir vizyonun öncüsü oluyor. Şehir liderleri kent yenileme planları yaparken fakir ve bakımsız bölgeleri de göz önünde
bulundurarak yenilenebilir bir bütünlük sağlamayı hedefliyor. Eskiden yeşil bir alan olan araziye inşa edilen Joan Maragall Kütüphanesi şehrin göze çarpan yeşil çatı uygulamalarından biri. BCQ Mimarlık bu kamusal bahçeyi koruyup daha iyi şekilde değerlendirmek adına tasarladığı kütüphaneyi aynı zamanda neşeli bir aydınlatmayla daha
KOPENHAG, DANİMARKA SOIL CENTRE COPENHAGEN – Çevresindeki doğal yaşama katkı sağlayan bina Herkesin bildiği gibi Kopenhag son yıllarda sürdürülebilirlik anlamında atağa geçti ve doğa dostu şehir dendiğinde ilk akla gelenlerden biri olmayı başardı. Doğal enerji kaynaklarının kullanımı bir yana şehirde elini sallasan bisiklete çarpıyor olmak zaten durumu özetliyor. 2000 yılında yaptıkları metro sistemiyle de Avrupa Çevre Yönetimi Ödülünü almışlardı. Şehrin biraz dışına gökyüzüyle okyanusun buluştuğu Øresund’da inşa edilen toprak tasfiye merkezi sayesinde metro veya mimari inşaatlar sırasında kazıp çıkarılan topraklar yeniden kullanılıyor. Buraya gelen kirli toprak analiz edilip ayrıştırılıyor ve çevresel gerekçelerle kullanılmak üzere paketleniyor. Bina aynı zamanda çevresindeki doğal yaşama da katkı sağlıyor. Avrupa Yeşil Kara Kurbağası Soil Centre sayesinde kendine yeni bir yaşam alanı keşfetmiş. Yeşil çatısı, kırmızı toprak renklerinde dış cephesiyle ve zikzak tasarımıyla çevresine uyum sağlıyor ve manzarayı güçlendiriyor. Haziran 2015, Özel Sayı
ilgi çekici hale getirmiş. İç tasarımında minimal çizgiler tercih edilmiş. Tavan, duvarlar, zemin ve mobilyalar beyaz, kitaplıklar oldukça modern ve keskin hatlı. Bazı duvarlarda ise binanın bir parkın altında olduğunu hatırlatma amacıyla toprak tuğla kullanılmış.
Mimar: Christensen & Co Yıl: 2014
AMERİKA PORTLAND / RANDALL ÇOCUK HASTANESİ Portland’ın en yeşil projelerinden biri Mimar: ZGF Architecture Yıl: 2012
Güller şehri olarak anılan Portland kent planlaması ve yemyeşil kamusal alanlarıyla yeşil şehirler lisetelerine girmeyi başarıyor. Amerika’nın yenilenebilirlik anlamında en dikkatli şehri ve aynı zamanda ülkenin CO2 yayılımına karşı önlem alan ilk şehri. Tüm tren ve otobüs sistemlerinin yeşil olmasının yanı sıra eklenen bisiklet yollarıyla araba kullanımı en aza indirgenmiştir. Ayrıca 372 km2 yeşil alanı ve 120 km koşu, tırmanış, bisiklet ve yürüyüş yolu sayesinde şehir sakinleri doğayla iç içe ve huzurlu bir ortamda yaşamaktadırlar. Portland’ın en yeşil projelerinden biri ise Randall Çocuk Hastanesi. Tasarımı birçok yenilenebilir dizayn stratejisi barındırıyor ve “Sağlık kurumlarının Yeşil Rehberi” isimli hastane binalarında dikkat edilmesi gereken ekolojik önlemler rehberini izliyor. İnşasında ve iç dizaynında da kullanılan malzemeler sürdürülebilir. Zeminde ve tavan kaplama panellerinde kullanılan bambu ise doğal ve geri dönüştürülmüş olması özelliğiyle binanın ekolojik tutumuna katkı sağlamaktadır.
TOP 10
İNGİLTERE, LONDRA / BEDZED Bill Dunster imzalı sıradışı bir proje
Londra’nın belediye başkanı Ken Livingstone’un, geçtiğimiz yıllarda İklim Değişimine karşı hazırladığı planı açıklamasının ardından şehrin amacı giderek daha ekolojik bir hale gelmek oldu. Londra o günden bu yana %25 enerji tasarrufu yapmaya başladı ve CO2 yayılımını 20 yıl için %60 azaltacak önlemler aldı. Sıfır karbon salımıyla Londra’nın biraz dışarısında yer alan Bill Dunster imzalı konut projesi göze ilk çarpan ekolojik yapılardan biri. Şehrin sürdürülebilir projeleri desteklemek adına değerinin çok altına sattığı ilk araziye inşa edilen BedZED, tamamen toplu taşımaya yönelik olarak tasarlanmış. Sınırlı sayıda park alanına sahip olup, bisiklet ve yürüyüş yollarıyla dolu olması insanları özenle siteye bağlanmış toplu taşıma hatlarına yöneltiyor. Son olarak da enerji tasarrufu; her ne kadar yeşil çatısı olmasa da, yapının tüm çatı sistemleri solar enerji üzerine tasarlanmış. Bu sayede de 2003 yılında yapılan araştırmada bu konutların genelinde %57 sıcak su tasarrufu, İngiltere’nin genelinden %25 daha az elektrik, %50 ile %67 arası su tasarrufu gözlemlenmiş. Ayrıca site sakinleri bir süre burada yaşadıktan sonra arabalarından vazgeçip toplu taşımaya yönelmişler.
40
SİNGAPUR / CREATE (SİNGAPUR ULUSLARARASI ARAŞTIRMA VAKFI) – Asya’nın sürdürülebilir merkezi Singapur’dan bir proje... Asya’nın sürdürülebilir merkezi ise Singapur. Adalardan oluşması nedeniyle, ekonomisini ve kaynaklarını koruma amacı güdüyor olsa da, şehir oldukça yeşil ve doğa dostu. Özellikle su tasarrufu Singapur için 1960’lardan beri çok önemli. Artan nüfus ve sınırlı su kaynakları, yetkilileri ve bölge sakinlerini yağmur suyu biriktirmeye, atık su arıtma sistemleri kurmaya ve her türlü alanda su tasarrufu yapmaya itmiş. Şehrin toplu taşıma yöntemleri ve endüstriyel mimariden uzak bölgelere sahip oluşu da Singapur’u durumun farkında olanlar içinde ilk 10’a yükseltiyor. Olay tabi ki sadece risk altında kalmış olmak değil. Singapur tüm bu farkındalık durumunu geliştirirken teknolojiden de mahrum kalmamış. Singapur Uluslararası Araştırma Vakfı, CREATE isimli devasa bir bilim ve teknoloji kampüsüne sahip. Bu araştırma üniversitesi üç adet orta yükseklikte ve bir adet yüksek kuleden oluşuyor. Yüksek standartlarda enerji tasarruflu ve sürdürülebilir olarak tasarlanan proje sayesinde, kampüste yapılan kimya, fizik, biyoloji araştırmaları doğaya zarar verilmeden sürdürülüyor. Haziran 2015, Özel Sayı
Mimar: Perkins+Will Yıl: 2013
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
“YEŞİL YAŞAMIN KAYNAĞI SU
BİNALAR & Mİ? PEKİ SÜRDÜRÜLEBİLİR
ÖTESİ” Eğitim + Konferans
Yeşil Olmayan Bir Kentte, Binalar Yeşil Olabilir mi? Yeşil Kalabilir mi? Yeşil binalar konusunda farkındalığı artırmak’ hedefiyle yola çıktığımız ‘Yeşil Rapido’ markası ile organize etmekte olduğumuz sponsorlu LEED eğitimleri serisinin altıncısı, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde uluslararası katılım ile gerçekleşti. Sürdürülebilir mimari ve kentsel tasarımın tüm yönleriyle tartışıldığı “Yeşil Binalar ve Ötesi Konferansı”nda bizimle birikimlerini paylaşan değerli mimarlarımızın sunumlarını ve panel konuşmalarını n özetini derleyerek sizler ile paylaşmak istedik. Bu organizasyonu hayata geçirmemizde bize destek olan değerli sposnorlarımız; VitrA, Dörken Sistem, Trakya Cam, Forbo
Ana Sponsor
Platin Sponsorlar
Flooring, Nurus, Kilsan, AKG Gazbeton, Sapa Group, EAE Aydınlatma, Efendioğlu Mermer ve ETY İnşaat’a, davetimizi kabul ederek ülkemize gelen ve değerli birikimlerini bizlerle paylaşan; Yama Karim, Stefan Behnisch, Gary Grant ve Tim Cole’e, katılımlarıyla panel bölümüne katkı sağlayan değerli mimarlarımız Bünyamin Derman, Bahadır Kul ve Mustafa Kemal Kayış’a, eğitim bölümünü gerçekleştiren ülkemizin değerli yeşil bina danışmanları Cemil Yaman, Zümrüt Çağlayan Arslan ve Berkay Somalı’ya Ekoyapı Dergisi ailesi olarak teşekkür ederiz.
Altın Sponsorlar
Teşekkürler Ekoyapı,
Sevgili Ekoyapı,
Teşekkürler Ekoyapı;
Ekoyapı Dergisi’nin 5 Haziran 2015’de gerçekleştirdiği etkinlik çok iyi organize edilmiş bir etkinlikti; ortak hedef paylaşan ilgi çekici konu ve konuklar vardı.
Organizasyonun çok iyi hazırlanılmış olduğunu söylemek istiyorum. Bir etkinlik organizasyonunun bu kadar iyi hazırlanması, çok uluslu katılımın olduğu herhangi bir etkinlik için sahip olunması gereken bir özellik.
Bence etkinlik harikuladeydi. Türkiye’den ve dünyanın diğer yerlerinden öncü kent planlamacıları ve tasarımcılarını bir araya getirerek, şehirleri, özellikle İstanbul’u nasıl daha sürdürülebilir yapabileceğimizi tartışmamız açısından çok etkiliydi.
Hem konuklarla hem de etkinliğe gelen bazı kişilerle tanışma fırsatı buldum. Ayrıca diğer basın mensupları ile de sohbet etme imkanım oldu. Yeşil Rapido etkinliği iyi organize edilmişti ve gerçekten keyif aldım. Konular çok ilgi çekiciydi ve son derece profesyonel olarak değerlendirebilirim. Türk firmalar ile uluslararası firmaların katkılarıyla, eğitimsel değeri de olan bu etkinlik, biz yabancı konuşmacılar için de etkileyiciydi ve İstanbul’u ziyaret etmek için güzel bir fırsattı. Teşekkürler Stefan Behnisch
Bir çok akademik ve profesyonel konferansa katıldım. Bu, ikisinin olabilecek en iyi karışımıydı; profesyonel eğitimle profesyonel çalışmaları birlikte sundu. Benim için çok bilgi tazeleyici bir gün oldu çünkü; gelişmekte olan çevre sürdürülebilirliği ve sertifikalanması gibi konularda öğretilenle gerçekleşeni yanyana göstermiş oldunuz. Bu konferansın sürdürülebilir tasarımın bütüncül olması gerektiğini açıkça vurguladığını düşünüyorum. Teknolojinin gelişimini desteklemeliyiz ama aynı zamanda sosyal, ekonomik ve politik bir ortamda nasıl kullanılabileceğini de düşünmeliyiz. Katılımım sayesinde çok sayıda şey öğrendim ve bu organizasyonun ilerideki yıllarda nasıl gelişeceğini görmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.
Biliyorum ki temsilciler tarafından yönetmelik değişimlerinde ve yeni metotlara uyum sağlamadaki gecikmeler gibi ifade edilen bir çok kaygı ve engelden bahsedildi ama, ben iyimserliğe de yer vermeniz gerektiğini düşünüyorum. Bütün şehirler yeni fikirleri uygulamada sorunlar yaşıyor ve bu yüzden de böyle etkinliklerde birbirimizden öğrenecek çok şeyimiz var. Ekoyapı dergisi ekibine ve tüm sponsorlara beni İstanbul’a davet ettikleri için teşekkür ediyorum. İstanbul’a yeniden gelmeyi ve şehirdeki gerçekleşeceğine emin olduğum sürdürülebilir yenilikleri görmeyi dört gözle bekliyorum. En iyi dileklerimle, Gary Grant
Saygılarımla, Yama Karim
Gerçekten çok etkilendim. Dünya’da pek farklı konferanslara katılıyorum ve konuşma yapma fırsatım oluyor. Gerçekleştirdiğiniz konferansta Dünya’dan konuşmacıların olması ve onların konu başlıkları çok etkileyiciydi, çok kaliteli bir organizasyondu diyebilirim. Dinleyicilerin ve özellikle genç mimarların sürdürülebilirliğe olan ilgisi çok dikkat çekiciydi. Çalışma arkadaşlarımın söylediği üzere; çok değerli mimarlar ve mimarlık ofislerinin ekiplerini burada görmek, hem sürdürülebilirliğe olan
Gümüş Sponsorlar
ilgiyi hem de organizasyonun kalitesini gösteriyor. Sponsor firmalar için bu çok önemli çünkü biz iyi kontaklar kurmak için buradayız. Ayrıca dün bize hedefinizin; mimarlar, tasarımcılar ve inşaat firmaları ile tedarikçi firmaları bir araya getiren, birleştiren bir organizasyon yapmak olduğunu söylemiştiniz ve gerçekten bunu başardınız. Tebrik ederim. Teşekkürler, Tim Cole
Tüm destekçilerimize teşekkür ederiz.
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
EKOYAPI DERGİSİ YAYIN HAYATININ 5. YILINDA
ULUSLARARASI
“YEŞİL BİNALAR & ÖTESI”
KONFERANSINA EV SAHIPLİĞİ YAPTI
EKOYAPI DERGİSİ YAYIN HAYATININ BEŞİNCİ YILINDA, MİMARLIK VE YAPI SEKTÖRÜNÜN PROFESYONELLERİNİ BİR ARAYA GETİRDİ. 5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ’NDE GERÇEKLEŞEN “YEŞİL BİNALAR VE ÖTESİ KONFERANSI” EKOYAPI DERGİSİ TARAFINDAN VİTRA ANA SPONSORLUĞUNDA HAYATA GEÇİRİLDİ, YEŞİL BİNALAR KONUSUNDA FARKINDALIĞI ARTIRMAK AMACINI TAŞIYAN ETKİNLİKTE, SÜRDÜRÜLEBİLİR MİMARİ VE KENTSEL TASARIMIN DÜNYADAKİ EN ÖNEMLİ ÖRNEKLERİNE İMZA ATAN MİMAR VE PLANLAMACILAR; YEŞİL BİNA, KENT VE MİMARLIKTA SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK, YEŞİL ALTYAPI PLANLAMALARI VE EKOLOJİK YAŞAM ALANLARI KONULARINI MASAYA YATIRDI. 44
Haziran 2015, Özel Sayı
E
koyapı Dergisi yayın hayatının beşinci yılında, Mimarlık ve yapı sektörünün profesyonellerini 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde “Yeşil Binalar ve Ötesi Konferansı”nda bir araya getirdi. Ekoyapı Dergisi tarafından VitrA ana sponsorluğunda, ‘yeşil binalar konusunda farkındalığı artırmak’ amacıyla düzenlenen etkinlikte, sürdürülebilir mimari ve kentsel tasarımın dünyadaki en önemli örneklerine imza atan mimar ve planlamacılar, yeşil bina, kent ve mimarlıkta sürdürülebilirlik, yeşil altyapı planlamaları ve ekolojik yaşam alanları konularını tartıştı. Ekoyapı Dergisi’nin bir sosyal sorumluluk projesi olarak ilkini 2013 yılında gerçekleştirdiği Yeşil Rapido Sponsorlu Yeşil Bina Eğitimi etkinlikleri ile bugüne kadar beş eğitim organizasyonu hayata geçirdik. Bu yıl, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde altıncısını düzenlediğimiz Yeşil Rapido’da, eğitimin boyutunu bir üst noktaya taşıyarak dünyaca ünlü konukları ağırladığımız ‘Yeşil Binalar & Ötesi’ konferansını gerçekleştirdik. Yapı sektörünün yeşil dönüşümüne destek vermek amacıyla gerçekleştirilen Yeşil Rapido eğitimlerine; mimar, mühendis, peyzaj mimarı, iç mimar, şehir plancısı gibi mesleki disiplinlerden profesyoneller katılabiliyor.
YAPI SEKTÖRÜNÜN YEŞİL DÖNÜŞÜMÜNE DESTEK VERMEK AMACIYLA GERÇEKLEŞTİRİLEN YEŞİL RAPİDO EĞİTİMLERİNE; MİMAR, MÜHENDİS, PEYZAJ MİMARI, İÇ MİMAR, ŞEHİR PLANCISI GİBİ MESLEKİ DİSİPLİNLERDEN PROFESYONELLER KATILABİLİYOR.
Başvuruların mesleki kriterlere göre değerlendirilerek seçim yapıldığı organizasyonda, yeşil bina projelerinde görev alan ya da alacak olan kişilere öncelik tanınıyor. Yeşil Rapido kapsamında; sürdürülebilir mimari konusunda farkındalığı artırmak, yeşil yapı üretiminde ihtiyaç duyulan ve sertifikalama sürecine katkı sağlayan malzeme ve uygulamaları tanıtmak amacıyla çıktığımız yolda oldukça mesafe katederek Dünya Çevre Günü’nde; Dünya’dan ve ülkemizden önemli isimlerin söylemlerinin yer aldığı, yapı sektörünün geleceğine ışık tutacak fikir ve önerilerin paylaşıldığı, yaşanabilir yerleşimler konusunda ufuk açacak tezlerin ilk kez tartışıldığı bir organizasyona imza attık. . Konferans programı; Ekobina kurucusu Zümrüt Çağlayan Arslan, Altensis kurucu ortağı Berkay Somalı ve Erke Tasarım kurucu
45
ortağı Cemil Yaman’ın yeşil bina eğitimleriyle başladı. Zümrüt Çağlayan Arslan eğitim sunumunda; “Yeşil bina tanımı, önemi, bütüncül bina yaklaşımı ve entegre tasarım, süreçler, etki kategorileri, değerlendirme sistemleri ile lokasyon seçiminin önemi ve kentle ilişkiler” konularını aktarırken; “Yeşil binalarda şantiye uygulamaları ve arazinin kullanımında öncelikler, su ve enerjinin etkin kullanımında ilkeler, standartlar ve stratejiler” konularını Berkay Somalı anlattı. Cemil Yaman ise; “Yeşil binalarda iç hava kalitesini etkileyen unsurlar, malzeme seçiminin çevresel açıdan önemi ve atık yönetimi ile Yeşil bina tasarımına yön veren yenilikçi yaklaşımlar, Türkiye’de öncelik verilmesi gereken alanlar” konularını dinleyicilere aktardı. Sabah gerçekleşen yoğun eğitim programının ardından öğleden sonra değerli mimarlaE K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
FONKSİYONDAN, TEKNİKTEN VE YAPIDAN ZİYADE, ŞEHİR BAKIŞ AÇISIYLA KAMUYU BİR ARAYA GETİRMEK VE BUNU BİR ŞEHİR PEYZAJI DAHİLİNDE OLUŞTURMAK GEREKMEKTE... rın sunumlarının gerçekleştiği konferansta, Studio Libeskind Başkanı Mimar Yama Karim sürdürülebilir kentsel tasarım pratikleri hakkında deneyimlerini aktardı. “Ortak Şehir: Mimari ve Sosyal Alanlar” başlığını taşıyan sunumunda; sürdürülebilirliğin çok farklı bakış açıları, özellikleri ve boyutları olduğundan bahsederek; fonksiyondan, teknikten ve yapıdan ziyade, şehir bakış açısıyla kamuyu bir araya getirmek ve bunu bir şehir peyzajı dahilinde oluşturmak gerekliliğinin altını çizdi. Halka açık alanlara, mimariye ve gelecek vadeden, sürdürülebilir şehir planlama yöntemlerine yoğunlaşan Yama Karim konferasında; “Dünya Ticaret Merkezi’nin master planından, Milano’nun tarihi fuar alanlarının yeniden düzenlemesi ve Singapur’un tarihi limanlarının planlanmasına kadar önemli projelerinden kesitler sundu...
46
RIBA Ödülü başta olmak üzere çok sayıda ödüle layık görülen Behnisch Architekten kurucusu Mimar Stefan Behnisch ise “Mimari Tasarımın Gelişimini Belirleyen Yönler ve Kriterler” başlığı altında gerçekleştirdiği sunumunda; daha yenilenebilir çevresel bir yapılanma için sürdürülebilirliğin kültürel, iklimsel, siyasi ve topografik bağlamlara oturması gerektiğini savundu. Behnisch sunumunda; “Geçtiğimiz yüzyılın politik, sanatsal, sosyal ve mimari ideolojileri bize çevremizi kontrol edebileceğimizi düşündürüyordu, durumu, çevresi ve kültüründen etkilenmeden heryerde aynı görüntüye ve teknik çözümlere sahip binalar yapabileceğimizi düşünüyorduk. Bunu yapabilmek için de mimari konuda geri kaldığımız yönleri ucuz enerji kullanımını arttırarak kapatıyorduk. Kendi yarattığımız bu problemleri çözebilmemiz için nasıl alternatifler üretebiliriz? Etkisini azaltıp inşaat sektöründe yarattığı sorunları nasıl yok edebiliriz?” sorularına cevap aradı. Ekolojik yaşam alanı oluşturma ve restorasyonu ile yeşil altyapı planlaması, saha tasarımı ve yönetimi üzerine 30 yıllık bir deneyime sahip olan dünyaca ünlü Ekolojist Gary Haziran 2015, Özel Sayı
47 47
Grant ise “Yeşil Çatılar & Yaşayan Duvarlar” başlığı altında güncel uygulamaları paylaştı. Sunumunda; “Yeşil çatılar yaparak aslında doğayı tekrar şehre getiriyoruz ve aynı zamanda da normalde olması gerektiği gibi suyu yerin altında sarnıçlarda saklıyor ve bunu kullanıyoruz. Bundan 2000 yıl önceye gidip sarnıçlara bakarsanız görebilirsiniz, bizim bu süreçleri yeniden keşfetmemiz lazım” diyerek, doğal yaşamın nasıl korunacağı ve şehirlerin iklim değişimlerine karşı nasıl daha dayanıklı hale getirileceğine dair düşüncelerini aktardı. Değerli mimarların sürdürülebilir yapı ve yerleşimler hakkındaki birikimlerini, proje ve uygulamalarını paylaştıkları sunumlarının ardından konferans “Yeşil Olmayan Bir Kentte Binalar Yeşil Olabilir mi? Yeşil Kalabilir mi?” başlıklı panelle devam etti. Yeşil Bina Danışmanı ERKE Tasarım kurucu Cemil Yaman’ın moderatörlüğünde gerçekleşen panelde; Yama Karim, Stefan Behnisch, Gary Grant, GAD Mimarlık yönetici mimarı Mustafa Kemal Kayış, Bahadır Kul, Bünyamin Derman ve panel sponsoru Forbo Flooring’in Sürdürülebilirlik Şefi Tim Cole bir araya gelerek “yeşil bir bina yeşil bir şehir kurmak için bir başlangıç, bir çözüm olabilir mi?” sorusunun cevabı aradı...q
DEĞERLİ MİMARLARIMIZIN SÜRDÜRÜLEBİLİR YAPI VE YERLEŞİMLER HAKKINDAKİ BİRİKİMLERİNİ, PROJE VE UYGULAMALARINI PAYLAŞTIKLARI SUNUMLARI ARDINDAN KONFERANSIMIZ “YEŞİL OLMAYAN BİR KENTTE BİNALAR YEŞİL OLABİLİR Mİ? YEŞİL KALABİLİR MI?” KONULU PANELLE DEVAM ETTİ.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
YAMA KARIM
ORTAK ŞEHIR: MIMARI VE SOSYAL ALANLAR SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞIN ÇOK FARKLI BAKIŞ AÇILARI, ÖZELLİKLERİ VE BOYUTLARI VAR Kİ FONKSİYONDAN, TEKNİKTEN VE YAPIDAN ZİYADE, ŞEHİR BAKIŞ AÇISIYLA KAMUYU BİR ARAYA GETİRMEK VE BUNU BİR ŞEHİR PEYZAJI DAHİLİNDE OLUŞTURMAK GEREK... 48
Haziran 2015, Özel Sayı
S
ürdürülebilirliğin çok farklı bakış açıları, özellikleri ve boyutları var ki fonksiyondan, teknikten ve yapıdan ziyade, şehir bakış açısıyla kamuyu bir araya getirmek ve bunu bir şehir peyzajı dahilinde oluşturmak gerek... Sürdürülebilir mimarinin temelinden bahsedip, teknik uzmanlık kısmına girmeyeceğim; çünkü şehirleri bu anlamda bir süper yapı haline getiren ve alt yapıda da bir ölçek kazandıran çok yetkin kişiler var. Kritik öneme sahip bir konumu olan mimarların, şehir planlamacıların sürdürülebilirlikle ne kadar örtüştüğünden bahsedeceğim. Sürdürülebilirliğin çok farklı bakış açıları, özellikleri ve boyutları var; dolayısıyla biz, kamuyu ve şehir planını akılda tutmak zorundayız. Bu noktada sizinle fonksiyondan, teknikten ve yapıdan ziyade, şehir bakış açısıyla kamuyu bir araya getirmeyi ve bir şehir peyzajı dahilinde nasıl oluşturulacağını paylaşmak istiyorum. Çok daha iyi bir mekan kullanımı ve bireyle kamu arasında çok daha saygılı bir ilişki kurulması hedefli tasarım;
CORALS AT KEPPEL BAY Öncelikle Singapur’da yaptığım bir projeden bahsetmek istiyorum. Singapur’un en büyük gayrimenkul yatırımcılarından bir firma mimariye yatırım yapmak istediklerini, kaliteli binalar yaptıklarını ama biraz daha ikonik ve mimari değeri olan binalar yapmak ve kendilerini bu anlamda geliştirmek istediklerini söylediler. Bilmeniz gereken bir şey var ki; Singapur’da düzene aykırı
49
CORALS AT KEPPEL BAY hiç bir şey yapamaz, mevcut düzenleme ve mevzuat neyse onun bir adım dışına çıkamazsınız, dolayısıyla bunu göz önünde bulundurarak bir şey yapmak istiyoruz diye de özellikle belirttiler. Singapur’da arazi fiyatları çok yüksek ve herhangi bir projeyi ticari anlamda makul ve yapılabilir bir hale getirmeniz, bir yandan da mevzuata uymanız gerekiyor. Bu düzenlemeler yerel yönetimin şehri korumak adına yaptığı düzenlemeler ve bu şartları göz önünde bulundurarak çalışmak zorundasınız. Biz de bütün bu kısıtlamalar dahilinde bir çözümle müşteriye gittik; kurallar dahilinde bugüne kadar düşünülmemiş bir tasarım...
CORALS’IN ESTETİK TASARIMININ ÖZÜNDE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK YATIYOR. SÜRDÜRÜLEBİLİR ÖZELLİKLERİ ARASINDA YANSIMA HAVUZUNA EK OLARAK; YEŞİL PEYZAJLI ÇATISIYLA KULÜP BINASI, SİTE İÇİN BİR YAĞMUR SUYU TOPLAMA FİLTRASYON VE GERİ DÖNÜŞÜM SİSTEMİ; BOYDAN BOYA ÇİFT CAM VE GÜNEŞ PANELLERİ BULUNMAKTA... E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
CORALS AT KEPPEL BAY
BU ÖLÇEKTEKİ PROJELERDE GENELLEMELERDEN UZAK DURMAK GEREK; KAMU YA DA ÖZEL DEDİĞİMİZ KAVRAMLAR SİYAH YA DA BEYAZ GİBİ BİRBİRİNDEN AYRILMAK ZORUNDA DEĞİL...
uzak durmak gerek; kamu ya da özel dediğimiz kavramlar siyah ya da beyaz gibi birbirinden ayrılmak zorunda değil. Bu tür binalarda veya ölçek açısından belli kıstaslara tabi olan projelerde kullanımı planlarken -şahıslara özel olarak tasarlansa da- kamu için de fayda sağlayabilir alanlar ayrılabilir.
50
Bir taraftan tarihi dokulara uygun, bir taraftan da yeni ile eskiyi bir arada yaşatabilecek bir düzenleme;
CITYLIFE CORALS AT KEPPEL BAY Şirket istemeyerekte olsa bize destek verdi ve yerel yönetimle konuştuk. Sonuçta ikinci versiyon üzerinden mekanı daha iyi kullanarak bir öneri götürdük ki burada aslında önemli olan kamuya bir fayda sağlamamız, kamunun geneline hitap eden bir proje üretmiş olmamız idi. Projede kulelere ayrılan yerde biz de kuleleri düşündük, geri kalan yerlerde de çok daha iyi bir mekan kullanımı ve bireyle kamu arasında çok daha saygılı bir ilişki kurulmasını hedefledik. Yerel yönetim projemizin kamuya ne kadar faydalı olabileceğini gördü ve buna izin verdi. Ve burada gördüğünüz proje ortaya çıktı; burası kamuya açık bir alan, yeşil alanlar Haziran 2015, Özel Sayı
kamunun kullanabileceği ve aynı zamanda da bizim binalarımızı bağlayan alanlar olarak düşünüldü. Bu süreç dahilinde şöyle bir şey yapmayı da başardık; iyi bir şehircilik örneği olması demek ticari anlamda makul ve kar getiren bir proje olması anlamına gelmiyor ve biz bu değişikliklerle söz konusu projenin değer algısını ve katkısını da artırmış olduk. Bu sayede toplam kullanılabilir metrekare bazında yüzde yüz altmış üçlük artış sağlandı. Bu ölçekteki projelerde genellemelerden uzak durmak gerek; kamu ya da özel dediğimiz kavramlar siyah ya da beyaz gibi birbirinden ayrılmak zorunda değil... Bence hepimiz için buradan çıkarılacak ders şu; bu ölçekteki projelerde genellemelerden
Yıllar önce katıldığımız bir yarışmadan bize kalan bir proje City Life; şehrin tarihi dokusunun kuvvetli olduğu bir şehirde Milano’da ön görülen bir projeydi. Proje, şehrin mevcut dokusuna ve yaşayış şekline entegre edilebilmesini amaçlıyordu, orada bir sergi alanı, kongre merkezi, sergi sarayı vardı ve tasarım endüstrisi adına her şeyi bir araya toplamış bir alandı. Buradaki sergi alanları zaman içerisinde şehrin içinde kaldığı için şehir dışına çıkarılıyor ve şehir içinde kalmış bu boş alanın bir şekilde hayata kazandırılması gerekiyordu. Bizim burada yapmak istediğimiz öncelikle tarihi dokunun içerisinde olduğunuzu fark ettirmekti, bir taraftan tarihi dokulara uygun, bir taraftan da yeni ile eskiyi bir arada yaşatabilecek bir düzenleme yapmanız gerekiyordu. Bu projenin temel planlama çıkış noktası şu oldu; söz konusu
CITYLIFE arazinin çevresindeki tüm alanları dikkate alarak büyük bir merkezi park, şehir meydanı yarattık ve projeyi bunun etrafına konumlandırdık. Eski doku ve sergi alanları ile yenisi arasındaki farkı görüyorsunuz, dolayısıyla buraya yeni ve taze bir düşünce gerekiyordu. Bu da bize şunu düşündürdü; şehri bu alanın içine tekrar sokmanın yolu nedir? -ki bu sınırları tekrar bu kadar katı olmaktan çıkaralım ve daha geçişli bir doku yaratabilelim.Yarattığımız alanlarda bir giriş çıkış noktası olmasını planladık; insan boyutunu bu yeni plana dahil etmek istedik. Burada bir ortak alan yaratılması amaçlandı, bir açık alana ve ikamet maksatlı kullanılacak birimlerle harman olacak biraz daha yüksek ve çok katlı, daha modern bloklar planlandı. Burada karşı karşıya kaldığımız en büyük zorluklardan bir tanesi tarihi ve kültürel dokusu yüksek olan bir alana yeni ve nispeten modern mimari örneklerini entegre edebilmekti. Bunu yapabilmek için de orada bulunan mahalle sakinleri ve komiteyle iletişimde olmak ve onları dikkate almak gerekti. Bu projeyi hem ticari olarak yapılabilir hale getirmeyi hem de orada yaşayan insanlar, mevcut binalar, çevredeki yapılar için daha geçişli, daha iltişime açık hale getirmeyi amaçlıyorduk. Burada gördüğünüz üst katlara yerleştirilmiş villa görünümlü katlar mevcut binaların yeni bir yorumla tekrar uygulanmasını amaçlamaktaydı. Burada pek çok mahalle sakininin yeni mimarlara karşı biraz kuşku ile yaklaştığını biliyoruz; dolayısıyla bağlam dediğiniz şeyin statik olmadığını tam tersine dinamik olduğunu hatırlatmanız ve kendi bağlamınızı yaratmanız gerekir bazen. Bu proje bitmiş hali ile aslında Milan’ın yeni bağlamını tanımlar hale geldi; dolayısıyla başarı ile tamamlanmış bir proje olduğunu söylemek mümkün.
51 51
AMACIMIZ; PROJEYİ HEM TİCARİ OLARAK YAPILABİLİR HALE GETİRMEK HEM DE ORADA YAŞAYAN İNSANLAR, MEVCUT BİNALAR, ÇEVREDEKİ YAPILAR IÇİN DAHA GEÇİŞLİ, DAHA İLETİŞİME AÇIK HALE GETİRMEKTİ...
CITYLIFE E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
Entegre Bina Ve Arazi İçinde Üç Anlatısal Temayı Dengeleyen Tasarım;
ZHANG ZHIDONG VE MODERN SANAYİ MÜZESİ
ZHANG ZHIDONG VE MODERN SANAYİ MÜZESİ
52
Bir başka örnek; çelik endüstrisinin yoğunlukta olduğu bir bölge olan Zhidong’da. Kendi kültürel miraslarına sahip çıkmak, biraz daha vizyonel bir bakış açısı ile bu endüstrinin nasıl yaratıldığını ve özellikle çelik endüstrisinin tarihini herkesle buluşturmak istediler. Burada bu projenin temelinde, sanayi müzesinin içinde bulunduğu mekana ve etraftaki insanlara çok saygılı olarak zarif bir şekilde kendisini nasıl ortaya koyabildiğini göstermek istedik. Bulunduğu mekana olan etkisinin de minimal olmasını hedefledik, muazzam bir çelik yapı ama aynı zamanda bu çelik yapının yerle temasının minimize edilmesi amaçlandı. İki sütun üzerine projelendirildi ve altına da kamuya açık bir mekan yapılması hedeflendi. Yani müzenin kendisi bu iki sütun üzerinde havada asılı bir şekilde durduğundan altındaki kamuya açık alanın bu sayede kullanılması mümkün oldu. Çin kültürünün gıda ile ilgili olan Shi-Tang, Peyzaj Ve Ejderha Kavramlarının Sergi, Mimarlık Ve Programa Dahil Edilmesinden Doğan Tasarım;
VANKE PAVILION
MÜZENİN KENDİSİ İKİ SÜTUN ÜZERİNDE HAVADA ASILI BİR ŞEKİLDE DURDUĞUNDAN ALTINDAKİ KAMUYA AÇIK ALANIN BU SAYEDE KULLANILMASI MÜMKÜN OLDU.
Vanke Pavilion’u, yine İtalya’dan bir örnek, Expo 2015 için inşa edilmişti. Kendine özgü bir yapı çünkü burada teknoloji sergileri yapmak ve bir kimlik oluşturmak mümkün. Bizden aslında yalnızca 100 metrekarelik nispeten küçük bir proje yapmamızı istediler, bu projeyi bir deney olarak kullandık ve bir yapı oluşturmanın ne anlama gediğini saptamaya çalıştık. Bu yapı aslında Çin’deki en büyük kurumlardan birini temsil ediyor. Çin’in manzara tablolarından, çok fazla katmandan oluştuğunu fark ettik ve tablolardan ilham aldık, yine bu proje yalnızca bir manzarayı temsil etmeyecekti, aynı zamanda tipik olarak bir binanın sirkülasyon avlularını da hesaplamış olmamız gerekiyordu. Burada minimum koşulları, yönetmelikleri nasıl karşılayabileceğimizi değerlendirdik
Haziran 2015, Özel Sayı
VANKE PAVILION ve buna istinaden çalışmayı gerçekleştirdik. Aslında tersine bir şey yapmak istedik, beton olan ve görünmeyen merdivenler oluşturduk ve içeriye dahil olan şeyleri dışarıya iletmeye çalıştık, bu sayede kamuya açık olabilmesini sağladık. Bu arada çok pragmatik bir unsuru da dikkate almamız gerekiyordu; avluları binanın dışarısına aktardık ve bu şekilde kamuya açık olan bu pilatoyu daha da genişletmiş olduk, bu yine güzel bir deneyim yarattı ve aynı zamanda bu binayı tamamen açık olarak inşa etmemize imkan sağladı. Kısaca insanlar içeride olan sergilere, fuarlara katılmaksızın binanın dışından yukarıya doğru yürüyebildi. Aslında dahili alanlar var; fakat sirkülasyon daimi olarak dışarıdan gerçekleşiyor, dışarıya çıkıp oradan içeriye girmiş oluyorsunuz. Böylece pragmatik fonksiyonların tamamı kamuya açık olan birer alana dönüşmüş oldu...
GRAND CANAL THEATRE, DUBLIN Dublin’de yapmış olduğumuz Grand Canal Theatre projemizden de bahsetmek istiyorum. Bu projede yeni bir versiyon olan terse döndürme işlemi yapıldı ve bu aslında
53
endüstriyel alanların dönüşümü için yapılan bir işlemdi. Singapur’da olduğu gibi Dublin’de de artık kullanılmayan bölgeler olduğu için burada bizden tiyatrolar, salonlar yapmamızı istediler. Biz bunu tekrar alıp tiyatroyu açık bir hale getirmeye çalıştık ve tiyatro yalnızca bir tiyatro olmaktan çıkıp aynı zamanda bir pencere haline gelmiş oldu ve fuayeyi de aynı şekilde açık bir alan haline getirmiş olduk. Çoğunlukla fuaye ve sosyal alanlar içeride yer alıyor ve biz bunu daha dışa dönük bir alan haline getirdik.
TERSİNE BİR ŞEY YAPMAK İSTEDİK, BETON OLAN VE GÖRÜNMEYEN MERDİVENLER OLUŞTURDUK VE İÇERİYE DAHİL OLAN ŞEYLERİ DIŞARIYA İLETMEYE ÇALIŞTIK, BU SAYEDE KAMUYA AÇIK OLABİLMESİNİ SAĞLADIK.
Şehrin merkez parkı ile tarihi ticaret merkezini bağlayan karma kullanımlı ticari kompleks;
KÖ-BOGEN DÜSSELDORF Almanya’da Kö-Bogen yine önemli bir bölge. Şehir merkezindeki çok değerli alanlar, zamanla bir anlam ifade etmeyen fonksiyonlara tahsis edilmiş oluyor. Bu tabiki kimi zaman teknolojiyle alakalı, kimi zaman alanın uygun kullanılmaması ile alakalı... Yine bir bölge var ki çok değerli bir alan içinde ama bu alan otobüs park etmek amaçlı kullanılıyormuş ve şehrin tam merkezinde. E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
GRAND CANAL THEATRE Tabiki park alanı da önemli ama bu alan kamuya açık çok değerli bir alanın hemen yanında. Aslında şehirde yapılabilecek en iyi yatırım tüm otobüsleri yer altına almak ama oldukça pahalı bir yatırım...
54
Amacımız yalnızca bölgeye ticari bir değer kazandırmak değil, aynı zamanda da son derece canlı olan bu yapıyı şehre dahil etmekti. Böylece hem parktan şehire hem de şehirden parka doğru bir genişleme sağlanmış oldu. Bu alanı ticari bir bölge olarak açmayı hedeflemişlerdi; çünkü şehrin ticari dokusunu genişletmek için burayı kıymetli bir alan olarak görüyorlardı. Yine tarihi bir bölgede çalıştığımız için tüm kılavuzlara uymamız gerekiyordu. Burada bizim amacımız yalnızca bölgeye ticari bir değer kazandırmak değil, aynı zamanda da son derece canlı olan bu yapıyı şehre dahil etmekti. Böylece hem parktan şehire hem de şehirden parka doğru bir genişleme sağlanmış oldu, ayrıca ticari merkezlerin yanı sıra yan taraflarda da plaza alanları bulunuyor. Bazı şehirlerin tarihleri vardır; belli zamanlarda verilmiş olan kararlar kimi zaman üzerinde tekrar düşünmemiz gereken kararlar olabiliyor ki bunlardan bazılarının pragmatik fonksiyonlarının yeniden oluşturulması gerekir, bu sayede şehir merkezlerini yeniden canlandırmak mümkün olabilir. Master plan; aslında kaybolan bir şeyi bizim yeniden oluşturmamızla alakalı bir şey değil, daha ziyade burada yeniden canlandırma yapabilmek... Haziran 2015, Özel Sayı
TİYATROYU AÇIK BİR HALE GETİRMEYE ÇALIŞTIK VE TİYATRO YALNIZCA BİR TİYATRO OLMAKTAN ÇIKIP AYNI ZAMANDA BİR PENCERE HALİNE GELMİŞ OLDU VE FUAYEYİ DE AYNI ŞEKİLDE AÇIK BİR ALAN HALİNE GETİRMİŞ OLDUK.
GROUND ZERO Son alarakta Ground Zero’dan bahsetmek istiyorum; bizim de şahsen bildiğimiz birçok projeden daha büyük bir proje haline geldi. Bu binalar, mimarinin önemini ve projenin spesifik olarak tasarlanmasının gerekliliğini vurguluyor. Biz, yalnızca binalarla ilgili olmayan, aynı zamanda şehirle de ilgili olan bu yarışmayı kazandık.
KÖ-BOGEN DÜSSELDORF
Master plan; aslında kaybolan bir şeyi bizim yeniden oluşturmamızla alakalı bir şey değil, daha ziyade burada yeniden canlandırma yapabilmekti. Newyork’ta yaşayanlar bilirler, eskiden Grand Zero’ya çok bağlıydık, çok az Newyork’lu Dünya Ticaret Merkezi’ne gitmeye karar vermiştir. Biz, o zamanlar kentsel çevreye, insan ölçeğine ve yaya kaldırımlarına o kadar çok önem vermiyorduk. Bu, sadece yeniden inşa etme anlamında bir fırsat değildi, aynı zamanda kentleşmeyi düşünme anlamında da çok önemli bir fırsattı. Bu projeyle bu bölgeyi tekrar şehre katmamız önemli idi, bu bölgeleri kent bloklarına bölüp, tüm yapıları kamu alanı etrafında oluşturmamız düşünülmüştü. Bir zamanlar dokunun bir parçası olan bu sokakları kesip, burayı yeniden inşa etmemiz gerekiyordu ki özellikle bunu yaparken bir taklit şeklinde değil, daha ziyade, şehre değer katacak şekilde yapmamız gerekiyordu.q
55
AMACIMIZ YALNIZCA BÖLGEYE TİCARİ BİR DEĞER KAZANDIRMAK DEĞİL, AYNI ZAMANDA DA SON DERECE CANLI OLAN BU YAPIYI ŞEHRE DAHİL ETMEKTİ. BÖYLECE HEM PARKTAN ŞEHRE HEM DE ŞEHİRDEN PARKA DOĞRU BİR GENİŞLEME SAĞLANMIŞ OLDU.
GROUND ZERO
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
STEFAN BEHNISCH
MIMARI TASARIMIN GELIŞIMINI BELIRLEYEN YÖNLER VE KRITERLER DAHA YENİLENEBİLİR ÇEVRESEL BİR YAPILANMA İÇİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN KÜLTÜREL, İKLİMSEL, SİYASİ VE TOPOGRAFİK BAĞLAMLARA OTURMASI LAZIM!... 56
Haziran 2015, Özel Sayı
SUYUN TAŞLARLA YARATTIĞI İLİŞKİ İLE HER BİRİ FARKLI BİR YAKLAŞIMLA DURMADAN DEĞİŞEN GÖRÜNTÜ, OZEANEUM MÜZESİNE MUTLAK BİR KİMLİK KAZANDIRIRKEN, STRALSUND SİLUETİNE DE EŞSİZ BİR KATKI SAĞLIYOR...
Sürdürülebilir olarak tasarlanan tek bir bina kimsenin derdine derman olmayabilir; dolayısıyla sürdürülebilir bina olarak tanımladığımız şeyin kültürel, iklimsel, siyasi, topografik bağlamlara oturması lazım. Burada kısaca şunu da ifade etmek istiyorum; şehir bağlamı dediğimiz şey bize kamuyu getiriyor yani kamusal mekanları dikkate almamız gerekiyor. Bizim kültürel olarak en büyük zenginliklerimizden bir tanesi bu... Mississippi Nehri’nin Her İki Tarafını, St. Louis Bölgesinin Dokusuyla Birleştiren Park Geçit,
bir takım etkinlikler oluşturmak gerekti. St. Louis’s Gateway Arch yarışması da aslında bu fikirden ortaya çıktı. St. Louis şehri neredeyse terk edilmiş bir şehir iken; bir kritik geçit yaratılabilse ve bu parktan şehire geçiş olarak oluşturulabilse işte bu noktada şehir tekrar yaşar hale gelebilirdi. Biz de bu projede Mississippi Nehri’ni ve etrafını baz alarak her iki tarafın dokusunu St. Louis bölgesinin dokusuyla birleştiren bir park geçit tasarladık. Mimariyi bir kültürel zenginlik olarak değerlendiren müze projesi;
DENIZBILIM MÜZESI OZEANEUM Stralsund şehri, bir dünya kültürel miras şehri ve UNESCO’nun kültürel miras listesindeki şehirlerden biri ve bir de limanı var. Uluslararası bir yarışmayla çeşitli mimarlık ofisleri projelerini sundular ve o
dönemde rakip firmaların çoğu bu yarışmaya tuğla kullanılan projelerle katıldılar. Oysa Ozeaneum, büyük bir akvaryum projesi ve eskiden tuğla kullanılırken akvaryum yapıları gibi binalar yoktu. Akvaryum projeleri zor projelerdir ve büyük bir alana ihtiyacınız vardır. Ayrıca akvaryum projelerinde mümkün olduğunca cam kullanılmaması gerekir; çünkü ziyaretçilerin akvaryuma odaklanması, dışarıdan herhangi bir ışık gelmemesi gerekir ki siz balıkları görebilmelisiniz, ama balıklar sizi görememeli... Bunu, her tarafı kapalı, penceresi olmayan büyük kutu binalar olarak düşünün ve bu da malzemeden ziyade bir ölçek yaklaşımı gerektiriyor. Biz de bina şekillerini mevcut binanın kontürlerine göre ve çok fazla göze sokmayacak şekilde ölçeklendirmeye gayret ettik. Bu, bizim için malzemeden ziyade ölçekle ilgili bir projeydi, mesken maksatlı kullanılmayan modern bir bina, dolayısıyla ölçeğe göre tasarım yapmak zorundasınız ve Unesco projemizi onayladı.
ST. LOUIS’ GATEWAY ARCH
M
imaride sürdürülebilirliğin bizim için ne ifade ettiğinden bahsedeceğim öncelikle; yaklaşık 130 kişilik bir ofisimiz var, biz partnerler olarak işin genel hatlarını belirledikten sonra, mimari kısmını mimarlarımıza bırakıyoruz. Bazı konularda duyarlılıklarımızı belirtiyoruz ama işin taslağını verip ‘böyle olması gerekiyor’ diyen bir ofis değiliz. Sürdürülebilirliğin sadece niceliksel bir sorun ya da zorluk olarak algılandığı bir yerde yaşıyorum; yani sürdürülebilir bir bina dediğiniz zaman metrekareye düşen minimum kWh elektrik algılanıyor. İsviçre ve Avusturya’da da benzer algılar söz konusu. Dil ile alakalı bir şey mi bilmiyorum ama Almanca konuşan toplumlarda genel algı biraz daha sürdürülebilirliği niceliksel tanımlamak yönünde.
ST. LOUIS’ GATEWAY ARCH Kamu alanları 30’larda 40’larda 50’lerde biraz terk edilmişti ama son elli altmış yıl içerisinde, özellikle Orta Avrupa ve Amerika şehirlerinde yaşayan insanlar sürekli dışarıya gidip bir şeyler almak istedikleri için, ihtiyaçla şekillenen alışveriş odaklı bir kamu alanı ihtiyacı doğdu. Bu sebeple kamu alanlarını güvenli kılabilmek ve tekrar emniyetli hale getirebilmek, insanları oraya çekebilmek için E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
DENIZBILIM MÜZESI OZEANEUM
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
SCHLAUES HAUS
58
Bir tarihsel kent simgesinin renovasyonu;
SCHLAUES HAUS’U ESKİ EVLERDEN OLUŞAN SIRA EVLER OLARAK DÜŞÜNEBİLİRSİNİZ AMA BİR KISMI YENİLENMİŞ VE BİZİM İÇİN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ANLAMINDA DENEYSEL BİR ÇALIŞMA İDİ.
Haziran 2015, Özel Sayı
SCHLAUES HAUS Şimdi biraz da eski ve yeniyi buluşturmaktan bahsedelim; bu Oldenburg’da küçük bir bina projesiydi. Biz normale projelerimizi mimari yarışmalara katılarak alırız, bu doğrudan bize gelen bir projeydi. Bu bina, eski, tarihi ve mevcut bir bina ve renove edilmesi, bir şeyler eklenmesi gerekiyordu. Ama şöyle bir sorun vardı; buna dair herhangi bir prosedür yoktu ve biz mimarlar için bu tür binaları herhangi bir kısıtlama olmadan yapmak çok zordur. Schlaues Haus’u eski evlerden oluşan sıra evler olarak düşünebilirsiniz ama bir kısmı yenilenmiş ve bizim için sürdürülebilirlik anlamında deneysel bir çalışma idi. Burada bir hibrid görüyorsunuz, yeni bina malzemelerinin beta testi olarak düşünülebilir bu. Peki tarihi binaları eskiyle nasıl buluşturacaksınız ya da eski binaları renove ederken yeniye nasıl taşıyacaksınız? Modern mimaride eğer enerji tüketimini en aza indirmek istiyorsak binada kurulu enerjiyi
de dikkate almamız gerekiyor. Eğer enerji merkezlerini, kurulu enerjiyi düşünürsek bu yüzdesel anlamda enerji tüketimini nispeten azaltıyor. Şuanda biz bu kurulu enerji dediğimiz kavramı kullanmaya çalışıyoruz; çünkü enerji tüketiminin büyük bir parçası haline geliyor ve dolayısıyla maddiyat bizi malzemeye yöneltiyor ve malzemeyi tekrar düşünmemiz gerekiyor. Kısaca bu, binanın mimari konseptine de yansıyor. Sonuç olarak neredeyse hiç enerji kullanmayan bir bina inşa etmiş olacaksınız yani enerji tasarruflu, sürdürülebilir, yenilikçi ve esnek... Ağırlıklı olarak opak bir yapı;
WIPO KONFERANS SALONU VE İDARI BINASI Bu projemiz ise Uluslararası Fikri Mülkiyet Derneği’nin Cenevre’deki idari binası ve konferans merkezi. Binanın tamamını ahşaptan inşa etmeye karar verdik ve bunun çeşitli sebepleri var; birincisi, ahşabın ikinci, üçüncü hayatının olması ve farklı şekillerde tekrar tekrar kullanılabilir olması, ikinci
GEOMETRİSİ VE MALZEME KALİTESİYLE ÇEVRESİNDEN AYRIŞAN YENİ KONFERANS SALONUNUN CAM YAPILARLA ÇEVRİLİ ÇOKGEN GÖVDESİ TAMAMEN AHŞAP. AYNI ZAMANDA ÜRETKEN YAPISIYLA HOŞ BİR AMBİYANS YARATAN AHŞAP SEÇİMLER EKOLOJİK, EKONOMİK VE SOSYAL AÇIDAN SÜRDÜRÜLEBİLİR...
sebebi hafifliği ki binanın altına garaj inşa ettiğimiz için üstüne çok fazla yük bindirmek istemiyorduk; dolayısıyla hafif bir malzeme olarak ahşap tercihimiz oldu. Ayrıca çok sık kullanılmayan ve enerji anlamında sizi yormayacak, yoğun bir kütlesi olmayan bir bina istiyorsanız bunun için de ahşap inanılmaz bir yapı malzemesi. Burada kırk metrelik bir ahşap kutu inşa ettik ve böyle bir yapı için ahşap inanılmaz bir malzeme idi...
59 59
Daha önce inşa edilmiş idari bina olan yapının da içi ve dışı ahşap ve zeminle ilgili bağlantılarında doğal taş kullanılmıştı. Burada çok şanslıydık; çünkü mekan kısıtlaması olduğu için sandalyeleri, masaları, ışıklandırma ünitelerini biz tasarladık. Derinlik anlamında kullanacağımız belli bir alan vardı ve buna uygun bir şekilde tasarlamak istedik. Ayrıca 2-3 cm’lik tasarruflarla yeni bir sıra daha ekleme şansımız oluştu. Ekstra sandalye tasarlamış olmamız masrafları biraz artırmış olsa da ilave 90 kişilik bir oturma alanı yaratmış olmamız kullanılabilirliği artırdı. Geometrisi ve malzeme kalitesiyle çevresinden ayrışan yeni konferans salonunun cam yapılarla çevrili çokgen gövdesi tamamen ahşap. Aynı zamanda üretken yapısıyla hoş bir ambiyans yaratan ahşap seçimler ekolojik, ekonomik ve sosyal açıdan sürdürülebilir... E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
Orijinal tasarımının anısına ve tarihine saygılı bir şekilde modernize edilen kütüphane;
LANGSDALE KÜTÜPHANESİ
LANGSDALE KÜTÜPHANESİ
Baltimore’daki Langsdale Kütüphanesi 60’lı yıllarda inşa edilmiş ve tamamı panellerden oluşan bir yapı. Yarışma sonucu kazandığımız bu projede eski panelleri kullanmayı önerdik. Günümüzde üniversite kütüphaneleri birer kütüphane değil aslında birer öğrenme merkezi, yalnızca kitaplardan ibaret olmayıp daha ziyade öğrenme, bilgi paylaşma söz konusu, bundan dolayı da günışığı için açıklıklar bıraktık. Sürdürülebilirlik açısından bu binaların korunması gerekli çünkü gömülü enerjinin yüzde sekseni alt yapı ve üst yapıda, biz bunu değerlendirdik ve yüzde seksen dörtlük bir tasarruf sağlamış olduk.
IBN - ORMAN VE DOĞA ARAŞTIRMALARI ENSTITÜSÜ
60
WAGENINGEN KENTİNDEKİ ÜNİVERSİTENİN KUZEYİNDE YER ALAN VE MEVCUT DİĞER TARIM ENSTİTÜLERİNE YAKIN KONUMLANAN IBN ENSTİTÜSÜ’NÜN YENİ BİNASININ TASARIMI DOĞA İLE UYUM İÇİNDE. FONKSİYONEL VE KULLANICI DOSTU BİR ARAŞTIRMA TESİSİ; ÇOK YÖNLÜ VE EKOLOJİK OLARAK SAĞLIKLI...
Mart + Nisan Haziran 2015,2015 Özel Sayı
IBN - ORMAN VE DOĞA ARAŞTIRMALARI ENSTITÜSÜ
90’ların başında Hollanda’da sürdürülebilir bina olarak ilk yaptığımız binayı göstermek istiyorum size. O zamanlar enerji tasarruflu, insan dostu ve sağlıklı bir bina olarak adlandırılıyordu. Tarımın yanlış kullanıldığı bir bölgede, Hollanda Çevre Ajansı bizden bölgeyi yeniden doğallaştırmamızı istemişti. Kuşları, böcekleri, otları nasıl geri getirebiliriz üzerine bir çalışma yaptık ve aslında böyle bir yerin doğal olarak
BALTIMORE ÜNİVERSİTESİ ANGELOS HUKUK MERKEZİ
oluşmasının on sene sürdüğünü öğrendik. Bizim yaptığımız çalışma sayesinde dört senede kuşlar böcekler tekrar geri geldi. Suni bir göl oluşturduk ve şu anda, yani yaklaşık on beş yıl sonraki görüntüde, gayet doğal diyebileceğimiz bir aşamaya geldi. İçerideki ağaçlar havayı temizlemek için kullanıldı, bunun için ne kadar suya, hangi bitkilere ihtiyacımız olduğunu tesbit ettik, buna istinaden de kışın ve yazın çalışan kapalı devre bir havalandırma oluşturduk. Yazları içerideki hava dışarıya göre daha serin, bu da havalandırma ile sağlanıyor ve ne zaman gitseniz sürekli bir büyüme olduğunu görebiliyorsunuz, bu da ekolojik olarak gayet sağlıklı... Wageningen kentindeki üniversitenin kuzeyinde yer alan ve mevcut diğer tarım enstitülerine yakın konumlanan IBN Enstitüsü’nün yeni binasının tasarımı doğa ile uyum içinde. Fonksiyonel ve kullanıcı dostu bir araştırma tesisi; çok yönlü ve ekolojik olarak sağlıklı...
BALTIMORE ÜNİVERSİTESİ ANGELOS HUKUK MERKEZİ Baltimor Hukuk Fakültesi’nin örneğini vermek istiyorum, bu da kazanmış olduğumuz bir yarışma projesiydi. Projede, farklı fonksiyonları bir araya getirmek istedik ki insanlar bir araya gelebilsinler. Bu amaçla fakülte ofislerine kıyasla derslikleri daha geniş yaptık ve herkesin en fazla üç kat çıkmak zorunda kalacağı bir bina oluşturmaya çalıştık. Ayrıca insanların dışarıya ya da okulun avlusuna çıkabilecekleri bir şekilde trafiği yönettik.
Binanın, jeotermal anlamda havalandırması doğal bir şekilde gerçekleşiyor ve ofislerden merkezi bölgeye doğru duvarlarda ses yalıtımı yapıldı, yani bu projede iklim mühendisliği de yaptık. Projede doğal gün ışığının kalitesi en önemli parametrelerimizden birisiydi ve bu bizim için mekan derinliği açısından da çok önemliydi... Kendi okul tarihinde ilk kez derslik, fakülte ofisleri, idari alan ve hukuk kütüphanesi birimlerini tek bir çatı altında birleştiren Angelos Hukuk Merkezi binası, aynı zamanda üniversite için küresel ısınma emisyonlarını ortadan kaldırmak ve nötr iklime ulaşmak için stratejiler geliştiren büyük ölçekli bir fırsat yarattı.
CITY OF SANTA MONICA PARKING STRUCTURE Dışa doğru katlanır metal panellerden oluşan binanın cephesi, bir ışık güçlendirme ekranı gibi çalışarak; yüksek açılı gün ışığını yapının derinliklerine kadar yönlendiriyor... Bu proje Santa Monica’da yaptığımız bir otopark binası... Santa Monica’da otoparklarda ne gibi sıkıntılar olabilir diye araştırarak başladığımız projede bizim için öncelikle güvenlik çok önemliydi ve günışığı... Binanında dışında büyük bir merdiven yer almakta; genel olarak yangın merdivenleri pek kullanışlı değil, asansörler de yavaş olduğu için insanlar genellikle dışarıdaki büyük merdivenleri kullanmayı tercih ediyor, böylece güvenlik sosyal kontrol sayesinde gelişmiş oluyor. Kısaca ne kadar fazla insan
61
KENDİ OKUL TARİHİNDE İLK KEZ DERSLİK, FAKÜLTE OFİSLERİ, İDARİ ALAN VE HUKUK KÜTÜPHANESİ BİRİMLERİNİ TEK BİR ÇATI ALTINDA BİRLEŞTİREN ANGELOS HUKUK MERKEZİ BİNASI, AYNI ZAMANDA ÜNİVERSİTE İÇİN KÜRESEL ISINMA EMİSYONLARINI ORTADAN KALDIRMAK VE NÖTR İKLİME ULAŞMAK İÇİN STRATEJİLER GELİŞTİREN BÜYÜK ÖLÇEKLİ BİR FIRSAT YARATTI.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
CITY OF SANTA MONICA PARKING STRUCTURE
burada yürürse o kadar güvenli bir hal almış oluyor...
62
Binanın dış cephesinde paneller, güney cephesinde ise aynalar kullandık. Bu sayede; sabahın erken saatlerinden öğleden sonra ikiye kadar yüksek açılı gün ışığını yapının derinliklerine kadar yönlendirebildik, sonrasında da güneş batıdan gelemeye başlıyor... Tamamen LED lambalar ile aydınlatılmış dünyanın ilk yapısı;
HOUSE IN A HOUSE Son projemiz ise yine bir yarışma projesi olan Hamburg’daki “House in a House”. Sigorta borsası için kullanılmış eski bir bina için bizden ekstra bir alan eklenmemiz istendi. Tarihi dokuya dikkat etmeniz gerekiyordu ve biz de bunu şeffaf bir şekilde tamamen camdan yapmak istedik, şeffaflıktan materyalsizliğe gitmeye çalıştık. Bu projeyi 9 yıl önce tasarlamıştık ve LED lambalar kullandık çünkü sahip olduğumuz en önemsiz şeyin ışık olduğunu düşünmüştük. Işık, yüzeye değene kadar bizim için hiç önemli değil, fiziksel olarak bir materyal olmasa da bunu algılama şeklemiz itibari ile çok önemsiz bir materyal aslında Haziran 2015, Özel Sayı
ama katman ve düzlemlerden oluşan bu yeni binanın mevcut yapının karmaşık yekpare duvarlarına karşıt hafif ve soyut yansıması olabileceği düşüncesiyle cam ve LED’ler kullanmak istedik. Bir dizayn ofisiyle birlikte bu fikstürleri tasarladık ve yaklaşık 130 adet LED var üzerinde ve o zamanlar bu kadar LED’i bir araya getirmekte çok zordu. Bu yapı bir tarihi avlu içerisinde ve tarihi avlunun alanını üç katına çıkarmış oldu ve club, restorant, müze, çalışma alanları ve danışma olmak üzere gayet kompakt bir şekilde tamamlanmış oldu. Özellikli tarihi arka plana saygı duyması anlamında çok özel bir proje...q
HOUSE IN A HOUSE
Türkiye’nin ilk metalüks projesi Quasar, Trakya Cam’ın ısıcamkonfor T ürünüyle konforu lüks ile birleştiriyor. ®
Proje Mimar Yatırımcı Cam Tercihi
: Quasar İstanbul : Emre Arolat Mimarlık : Viatrans A.Ş. – Meydanbey Ortak Girişimi : Isıcam Konfor T 62/44
Türkiye’nin ilk metalüks projesi Quasar, İstanbul’a, Trakya Cam’ın şeffaflığıyla gün ışığından ödün vermeyen ürünü Isıcam Konfor T 62/44 ile bakıyor. Uluslararası Gayrimenkul Ödülleri’nde (International Property Awards) “Dünyanın En İyi Rezidansı” dalında dünya birincisi olan Quasar karma projesinde, Trakya Cam’ın ısı ve güneş kontrol özelliklerini bir arada sunan Isıcam Konfor T 62/44 ürünü kullanılıyor. Gün Işığı (EN 410)
ısıcamkonfor T ®
6 mm Temperlenebilir Solar Low-E 62/44 +16 mm AB+ 6 mm TRC Helio clear
Metalüks proje, yakıt ve soğutma giderlerinden tasarruf ettiren Isıcam Konfor T 62/44 ürünü ile aynı zamanda ülke ekonomisine de kazanç sağlıyor. Avrupa’da toplam 10 proje ödülü kazanan ve Dubai’deki Cityspace Fuarı’nda “En İyi Ticari ve Karma Kullanımlı Proje” dalında büyük ödüle layık görülen ödül rekortmeni Quasar, temperlenebilme özelliği sayesinde Isıcam Konfor T 62/44 camı ile emniyet ihtiyacına da çözüm sunuyor.
Geçirgenlik (%)
Dışa Yansıtma (%)
60
21
Isı Geçirgenlik Katsayısı U Değeri W/m2 K (EN 673)
Güneş Enerjisi (EN 410) İçe Direkt Dışa Yansıtma Geçirgenlik Yansıtma (%) (%) (%)
20
38
27
Soğurma (%)
Toplam Geçirgenlik (%)
Gölgeleme Katsayısı
Kuru Hava
Argon
36
43
0,49
1,3
1,1
Temperlenebilir nötral ısı ve güneş kontrol kaplamalı camın Isıcam bünyesinde ve mutlaka kaplamalı yüzey içe (2. yüzeye) gelecek şekilde kullanılması gerekmektedir.
www.isicam.com.tr | 444 9 872 / TrakyaCamSanayii / TrakyaCamSan
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
GARY GRANT
DOĞAYI ŞEHRE GETİRİYORUZ
YEŞIL ÇATILAR & YAŞAYAN DUVARLAR YEŞİL ÇATILAR YAPARAK ASLINDA DOĞAYI TEKRAR ŞEHRE GETİRİYORUZ VE AYNI ZAMANDA DA NORMALDE OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ SUYU YERİN ALTINDA SARNIÇLARDA SAKLIYOR VE BUNU KULLANIYORUZ. BUNDAN 2000 YIL ÖNCEYE GİDİP SARNIÇLARA BAKARSANIZ GÖREBİLİRSİNİZ, BİZİM BU SÜREÇLERİ YENİDEN KEŞFETMEMİZ LAZIM.
64
Haziran 2015, Özel Sayı
Y
eşil çatılar yaparak aslında doğayı tekrar şehre getiriyoruz ve aynı zamanda da normalde olması gerektiği gibi suyu yerin altında sarnıçlarda saklıyor ve bunu kullanıyoruz. Bundan 2000 yıl önceye gidip sarnıçlara bakarsanız görebilirsiniz, bizim bu süreçleri yeniden keşfetmemiz lazım. Şehrin tamamında birçok proje yapılabilir ama tek bir dev proje problemleri çözmeyecektir. Genellikle çok küçük projelerle bunu yapmak mümkün olabilir ve bu yeni yaklaşımın nasıl faydalı olacağına bakacak olursak Hinterland örneği var, Atlanta Georgia ve bunun termal resmini çektiğimiz zaman mavi olan yerlerin daha serin, kırmızı olan yerlerin ise çok sıcak olan bölgeler olduğunu, parkların olduğu yerlerin de çok daha serin olduğunu görüyoruz. Tokyo şehrinde yol ve bir raylı hat mevcut, bunun bir termal resmini çektiğimizde de yüzeyde bazı yerler 50, 60 hatta 70 dereceye çıkabiliyor ve tabiki bu ısı binaya gidiyor; ama eğer ki yeşil çatınız varsa gölgelenme ve bitkiler sayesinde ortam sıcaklığını sağlayabiliyorsunuz. Bu, aynı zamanda ısı adası etkisini ele almak için de gayet makul bir çözüm.
65 65
İngiltere’de sürdürülebilir yağmur bahçeleri dediğimiz bir kavram var yağmur bahçelerinin fonksiyonu, yağmur yağdığı zaman suyu kanalizasyona aktarmak yerine, özellikle tasarlanmış ve suyu emecek bir yere suyu aktarmak. Dolayısıyla bu sistem şehrin bioçeşitliliğini artırıyor ve sel, su taşkını gibi durumlarla daha kolay baş çıkmamızı sağlıyor.
Doğada olan
Her zaman olan
Biomimikri
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
BİNALARIN ÇATILARINA İNSANLARIN ERİŞİMİ OLMASA DA YEŞİL ALANLAR YAPILMASI VE BUNUN DA YAĞMURUN EMİLİMİ İÇİN KULLANILMASI VE YEŞİL İLE DESTEKLENMESİ ÖNEMLİ...
66
Eski tip kanalizasyon kullanmak isteyenler bunu kullanmaya devam edebiliyorlar çünkü biz bunu sokaklara uyguluyoruz; yani kirlenmiş suyu doğrudan kanalizasyona oradan da nehre göndermek yerine bir yağmur bahçesine gönderiyoruz, burada mikroplar toprak içerisinde arınarak temizleniyor ve bu şekilde hem su taşkınlarını önlemiş oluyoruz hem de su temizlenmiş oluyor. Mevcut sokakları bu şekilde küçük ağaçlarla işlevsel hale getirebiliyoruz, buraların sürekli ıslak kalması da gerekmiyor sadece bir kaç saat ıslak kalıyor sonra yavaş yavaş kurumaya başlıyor, otlaklığa dönüşmemiş oluyor. Buradaki bitkiler ise hem kuru hem ıslak havalarda daima hayatta kalan bitkiler. Trafiği rahatlatma önlemleri arasında yeralan sokakları daraltmayı betonla da Haziran 2015, Özel Sayı
bitkileri kullanarak da yapabiliriz. Normalde karayolları departmanının kullandığı bütçeyi bitkilendirme için kullanabiliriz; yani probleme çok iyi bir bakış açısı getirebiliriz. Ayrıca genellikle ihtiyacımız olandan daha büyük kaldırımlar var, o yüzden kaldırımlara da bunları yapmak mümkün. Tabi yapılan uygulamanın çok değişik görünmesi gerekmiyor, gayet geleneksel bitkilendirme de olabilir ama bu uygulamadaki detay farklı; toprak tamamen drenaj sağlayacak şekilde hazırlanmış olmalı ve bitkileri ekme şekli biraz daha farklı ama yapılamayacak bir şey değil. Şehrin tarihi bölgelerine baktığınız zaman bu toprakların yüzlerce yıl boyunca olan topraklar olduğunu görüyorsunuz; dolayısıyla önce kaldırımları kaldırıp, boruları döşeyip bu yağmur bahçelerini yapmak
mümkün. Otoritelere gidip biz yeni bir şey yapmak istiyoruz dediğimiz zaman ‘el kitabımızda böyle bir şey yok’ diyorlar ama bu anlamda kimi zaman kuralları ihlal etmeniz gerekebilir... Sonuç olarak en önemli unsurlardan bir tanesi aslında yeşil çatılar çünkü artık sokaklarda çok fazla yer yok ve yeni park alanları inşa edemiyorsunuz, ayrıca kimse bunun için arazisinden yer vermek istemiyor. Bunun için özellikle yeni binalarda çatıları kullanmamız gerekiyor, eski binalarda dahi buna uygun düzenleme yapılması mümkün. Örneğin; Londra’nın merkezinde mevcut ticari bina stoğunun yüzde otuzunun buna uygun bir şekilde değiştirilebileceği konusunda bir çalışma yaptık. Bu uygulama aslında çok kolay bir işlem gerektiriyor; öncelikle bir bariyer izolasyon
uyguluyorsunuz ve üstüne mat seriyorsunuz ki Londra’da bir tren istasyonu bu şekilde bir park gibi tasarlandı ve kullanılıyor. Binaların çatılarına insanların erişimi olmasa da yeşil alanlar yapılması ve bunun da yağmurun emilimi için kullanılması ve yeşil ile desteklenmesi önemli bir şey. Burada bitkilerin doğru seçilmesi ve iklime uyarlanması gerekli, böylece bakıma ihtiyacı olmayan bahçeler yaratılabilir. Örneğin; İsviçre’de bin metre karenin üzerindeki tüm ticari binaların yeşil çatılara sahip olması yasal bir zorunluluk ve 1880’lerin Almanya’sından çok eski örnekler var. Kısaca bunun standartının nasıl olacağı yüzyıllar öncesinden yazılmış ve aslında yeni bir şey değil... Çatılar insanlara ve yeşile açılmalı... Londra’da yerel yönetimlerle çalışıp; bütün yeşil bitki örtüsünü haritalandırarak hangi ağaçların nerede olduğu üzerine bir çalışma yapmaya gayret ettik ve bunun üzerine bir potansiyel çıkartarak rapor hazırladık. Londra’nın merkezinde Victoria semtinde parkları haritalandırdık, sokaktaki ağaçları işaretledik. Haritada gördüğünüz, mavi olarak işaretlenen yerler yerel yönetime ait binalar ve bir dönem yıkılıp sonra yerine park yapılmak üzere maviyle işaretlendirilmiş; dolayısıyla bu anlamda bir takım gelişmeler var. Londra’daki belediye başkanının web sitesine baktığımız zaman yaklaşık üç yüz altmış bin metrekare yeni yeşil çatının 1998’den bu yana şehre kazandırıldığını
67
göreceksiniz yani yasal olarak bir mecburiyet yok; ama kamu kurumlarında bir beklenti var ve insanlar da buna ayak uyduruyor. Herhangi bir şekilde değerlendirilmeyecek atık sular toplanıp sulamada kullanılabileceği gibi yağmur suyu depolanıp tekrar kullanılabilir. Ayrıca güvenilir bir kaynak olan gri-su (duş ve banyolarda kullanılan sular) kolayca temizlenip sulama için tekrar kullanılabilir... Yaşayan duvarlar insanlar tarafından hem su hem enerji israfı olarak görülüyordu ama aslında burada yapılan şey çatılardan toplanan yağmur suyunun bu bitkileri sulamak için kullanılması. İki büyük tankta yağmur suları biriktiriliyor ve sonra
HERHANGİ BİR ŞEKİLDE DEĞERLENDİRİLMEYECEK ATIK SULAR TOPLANIP SULAMADA KULLANILABİLECEĞİ GİBİ YAĞMUR SUYU DEPOLANIP TEKRAR KULLANILABİLİR. AYRICA GÜVENİLİR BİR KAYNAK OLAN GRİ-SU (DUŞ VE BANYOLARDA KULLANILAN SULAR) KOLAYCA TEMİZLENİP SULAMA İÇİN TEKRAR KULLANILABİLİR...
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
68
pompalama yöntemiyle günde yaklaşık yedi dakika süreyle sulama sağlanıyor ki bu da aslında iki taraflı işe yarıyor. Birincisi; yağmur suyunun atık su olarak kanalizasyona karışmasını engellediğiniz için bir tasarruf sağlamış oluyorsunuz, ikincisi; bu bitkilerin iklimlendirmeye katkısı sebebiyle soğutma maksatlı daha az enerji kullanılmasını sağlanmış oluyorsunuz ve kış aylarında da binaları sıcak tutuyor. Avusturyalılar buna ilk başta şüphe ile yaklaşmıştı ama orada bile pratikte uygulandıktan sonra bir kaban gibi binaları sıcak tutan bir tabaka oluşturulduğu görüldü. Ayrıca su toplama tankını da su pompalamak istemeyenler için bir aşama ileri götürdük ve suyu yaşayan duvarın arkasından geçirdik. Bunu yatay bir tank olarak düşünün ve bu tankın içerisinde çok minik delikler var ve bu deliklerden sızan sularla duvarlar sulanıyor. Aslında Londra gibi İstanbul’da da yağmurun yeterince yağdığı düşünülürse bu sistem burada da rahatlıkla uygulanabilir. Yaşayan duvarları bu güne kadar hep dış mekanda uyguladık ama gelen bir talep üzerine iç mekanda yapabiliriz diye düşündük. Aslında iç mekanda bunu yapmak çok daha kolay çünkü ortamı kontrol edebiliyorsunuz, evde yaşayan bitkileri kullanabiliyorsunuz ve eğer gerekirse ilave ışık sağlayabiliyorsunuz. Lancet Ofislerini sıkıcı bir mekan olmaktan kurtarıp yaşayan bir duvarı ofisin içine koyduk, böylelikle yaşayan duvarları iç mekanlara da taşımaya başladık.q Haziran 2015, Özel Sayı
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
YEŞİL OLMAYAN BİR KENTTE BİNALAR YEŞİL OLABİLİR Mİ? YEŞİL KALABİLİR Mİ? EKOYAPI DERGİSİ’NİN 5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ’NDE YEŞİL RAPİDO ORGANİZASYONLARI KAPSAMINDA DÜZENLEDİĞİ ‘YEŞİL BİNALAR VE ÖTESİ’ KONFERANSININ ARDINDAN MODERATÖRLÜĞÜNÜ CEMİL YAMAN’IN YAPTIĞI ‘YEŞİL OLMAYAN BİR KENTTE BİNALAR YEŞİL OLABİLİR Mİ? YEŞİL KALABİLİR Mİ?’ SORUSUNA CEVAP ARANAN BİR PANEL GERÇEKLEŞTİRİLDİ. PANELE; YAMA KARIM, STEFAN BEHNISCH, GARY GRANT, TIM COLE, BÜNYAMİN DERMAN, BAHADIR KUL VE MUSTAFA KEMAL KAYIŞ KATILIM GÖSTERDİ VE BİRBİRİNDEN ÇARPICI TESPİTLERİNİ PAYLAŞTILAR.
70
Soldan Sağa: Cemil Yaman, Yama Karim, Mustafa Kemal Kayış, Stefan Behnisch, Tim Cole, Bahadır Kul, Bünyamin Derman, Gary Grant. Moderatör Cemil Yaman: Panelimizin konusu olan “Yeşil Olmayan Bir Kentte Binalar Yeşil Olabilir mi? Yeşil Kalabilir mi?” sorusu tüm konuklarımıza ve konuşmacılara ilk başta sorduğumuz bir soru. Tabi bu soru aslında tartışmayı başlatmak için var olan bir başlık, burada asıl konumuz yeşil kentler ve yeşil binalarla ilgili her şey... Yapılan bir aratıştırmaya göre 2050 yılına kadar dünya nüfusunun %75’i şehirlerde yaşıyor olacak ve biliyoruz ki; bu durum hava kirliliği ve karbondioksit gibi ciddi sonuçlar doğuracak. Ama bir yandan da yeni kentleşmeleri sürdürülebilir bir şekilde kurmak için bir fırsat olabilir. Peki, yeşil kent deyince aklımıza ne geliyor? Elbette bir çoğunuzun yeşil alanlar ve parklar ilk aklına gelenler. Haziran 2015, Özel Sayı
BİNALAR BULUNDUKLARI BÖLGEYE GÖRE ÇEŞİTLİLİK GÖSTEREREK SÜRDÜRÜLEBİLİR OLABİLİRLER, BİR ÇÖLDE BİLE YEŞİL BİR BİNA TÜM SÜRDÜRÜLEBİLİR FONKSİYONLARIYLA VAR OLABİLİR. Toplu taşıma imkanlarının olması, yürüme ve bisiklet yolları için tasarlanmış alanların olması, karbon nötr bir yaşam, yeşil bina sayısının artması, atık yönetimi, enerji ve su kullanımında tasarruf sağlanmış kentler için bütünde ‘yeşildir’ diyebiliriz. Yeşil binalar ise enerji ve su tasarruflu, çevreye duyarlı olarak tasarlanmış binalardır. Ayrıca bina kullanıcıları için sağlıklı ve ekonomiktir. Fakat dünyada yeterince yeşil bina ne yazık ki yok. Dünyada 80 bin LEED sertifikalı bina var ve diğer sertifikaları da sayarsak toplamda 400 bin yeşil bina var. İnanıyorum ki bu sayının artmasıyla hem yaşam kalitemiz artacak, hem de gezegene verdiğimiz zarar azaltılmış olacak.
Bahadır Kul, Bünyamin Derman
71 71
Cemil Yaman: Başlangıç sorumuzu ilk olarak Bahadır Kul Bey’e sormak istiyorum. Yeşil binalar yeşil kentler için bir çözüm olabilir mi? Bahadır Kul: Öncelikle söylemek istiyorum ki; Dünya Çevre Günü’nde böyle bir organizasyon yapılması gerçekten harika ama, bu tip konuların tartışılması sadece 5 Haziran’da ve bu tip etkinliklerle sınırlı kalmamalı... Biz BK ailesi olarak kamusal yapılar yapıyoruz. Çevreye duyarlı, kamusal ve kent ölçeğinden başlayan, sürdürülebilirliği olan projeler içinde olmaya çok özen gösteriyoruz. Sürdürülebilirlik çok yeni bir kavram ve ilk ortaya çıktığında 4 ana başlık altında toplanmıştı; çevre kalitesini artırmak, yaşam kalitesini artırmak, doğal kaynakların verimliliğini doğru şekilde kullanabilmek ve insan sağlığını önemsemek. Biraz araştırma yapınca gördük ki internette bir çok sitede sürdürülebilirlik konuşuluyor, arama motorlarında oldukça aranan gündemde olan , konuşulan bir konu olmasına rağmen yeterince yeşil bina yok. Kamusal alanda bir proje ürettiğimizde, kentsel ölçekten materyallere kadar her alanında yeşil olması en büyük kaygımız oluyor. İstanbul gibi bir metropolde, Gaziosmanpaşa’da yer alan bir örnekle devam etmek istiyorum. Çok fazla göç alan ve çok hızlı şekilde kentleşmiş bir ilçe burası. Neredeyse İstanbul’un en kalabalık ilçelerinden biri haline gelmiş durumda. Biz E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
SÜRDÜRÜLEBİLİR ANLAMDA EVRENSEL BİR ÇÖZÜM BULMAK VE MİMARİNİN ANONİM OLMADIĞI, HER KÜLTÜRÜN, HER ŞEHRİN VE ÜLKENİN ÇOK FARKLI ÖZELLİKLERE SAHİP, ÇOK FARKLI YAPILARA İHTİYACI OLDUĞUNU GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMAK GEREKİYOR. de böyle bir bölgede yeşil çatılı bir bina projesi yaparken, orada yaşayan halkın ve çevredeki yeşil alanların dokusunu bozmadan herkesin kullanabileceği bir yapı tasarladık. Bu sorunun cevabını bir örnekle cevaplamak istedim. Sonuç olarak binalar bulundukları bölgeye göre çeşitlilik göstererek sürdürülebilir olabilirler, bir çölde bile yeşil bir bina tüm sürdürülebilir fonksiyonlarıyla var olabilir. Cemil Yaman: Yama Karim Bey, sizin bu konuyla ilgili eklemek istediğiniz bir şey var mı? Sizce yeşil bir bina yeşil bir şehir kurmak için bir başlangıç, bir çözüm olabilir mi?
72
Yama Karim: Bence en önemlisi, yeni teknolojilere, gelişmelere ve yeni materyallere odaklanmak. Bu, bir takım teknolojilerin yol açtığı, bizim keşfettiğimiz ve bizi rahatsız eden yeni bir konsept. Çözümü de gene teknoloji sayesinde keşfedilen yeni materyallerle sağlanıyor. Sürdürülebilir anlamda evrensel bir çözüm bulmak ve mimarinin anonim olmadığı, her kültürün, her şehrin ve ülkenin çok farklı özelliklere sahip, çok farklı yapılara ihtiyacı olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bu bağlamda her zaman mimarinin temel özelliklerine, ilkelerine ve gereksinimlerine değinmek doğru bir yol olabilir. Teknolojideki son gelişmeler kullanılarak tasarlanan yapılanmalar hem kullanım, hem de sürdürülebilirlik anlamında daha uzun ömürlü sonuçlar getirecektir. Bence bu durmadan ilerleyen yapıyı, yani teknolojiyi mimari uygulamalarda kullanırken daha esnek olmakta fayda var. Yeni keşfettiğimiz olanakları farklı şekillerde kullanarak mimariyi geliştirebiliriz. Olanak-
Yama Karim
ları zorlamak mimaride oldukça önemli çünkü, bugünün çözümlemeleri 10 yıl sonra anlamsız kalıyor olabilir ama mimari çok daha uzun ömürlü olmalıdır. Cemil Yaman: Teşekkürler Yama. İsterseniz sizinle devam edebiliriz Bünyamin Bey. Bünyamin Derman: Bu konuda ekleyeceğim şey; bugün konuşmacılardan birkaçı nüfus konusuna değindi. 2002 yılında nüfus 6 milyardı. Giderek artan nüfus gerçeğine bakarsanız, yapılanma ve şehirleşme konusunda ciddi bir problem oluşturuyor. Bu konuyla ilgili araştırma yapan uzmanlara göre dünya nüfusu bu hızla artış göstermeye devam ettiği takdirde, 2050 yılında iki gezegene ihtiyacımız olacak. Tüm dünyayı ilgilendiren çok ciddi bir konu olan nüfus artışı tüm ülkeleri ilgilendiren ve dünyanın her yerinde çeşitli toplantılarda konuşulan bir konu. Nüfus problemi başta karbon sorununu doğuruyor ve bu sorunla başa çıkabilmemiz için de tüm alışkanlıklarımızı top yekün değiştirmemiz gerekiyor. Bugün buradaki konuşmacıların hepsi gün boyu sürdürülebilir mimari ve sürdürülebilir şehirlerden bahsetti. Tahmin ediyorum ki buradaki herkes bu konuda dikkatli ve farkındalık sahibi insanlar. Ama olay bizde bitmiyor; belediyelerin de bir noktada duruma el atması şart. Yoksa büyük bir değişim söz konusu olamayacaktır.
HER ANLAMDA SÜRDÜRÜLEBİLİR OLARAK TASARLANMIŞ ŞEHİRLER TASARLAMAK VEYA VAR OLAN ŞEHİRLERİ BU HALE GETİRMEK SİYASETÇİLERİMİZİN DE YARDIMIYLA ÇOK DA ZOR DEĞİL... Haziran 2015, Özel Sayı
Türkiye’ye baktığımızda durumun diğer ülkelerden daha büyük boyutlarda olduğunu görüyoruz. Planlanmamış kentler, hava kirliliği ve atık problemi oldukça yaygın bir durumda. İstanbul’u inceleyecek olursak eğer; konumlandırmadan, kentin gelişmesine kadar her konuda problemler günlük yaşantımızda karşılaştığımız olağan durumlar. İstanbul’da ve dünyanın diğer şehirlerinde, çok eski olmalarına rağmen, günümüz şartlarında bile hala ekolojik olan bir çok yapı var. Örneğin; Freiburg’a bakacak olursanız, tamamen kendine yeten bir şehir. Her anlamda sürdürülebilir olarak tasarlanmış şehirler tasarlamak veya var olan şehirleri bu hale getirmek siyasetçilerimizin de yardımıyla çok da zor değil... Cemil Yaman: Stefan Behnisch, sizin de bu konuyla iligili fikirlerinizi alabiliriz. Stefan Behnisch: Asıl başlıktan biraz uzaklaşıyor olduğumuzu düşünerek, “Yeşil olmayan şehirlerde, binalar yeşil olabilir mi?” sorusuna dönmek istiyorum. Bu biraz da şehir derken neden bahsettiğimize bağlı. Biliyorsunuz şehirler öncelikle sosyal uyumun bir yansıması, bu da önemli bir mesele. Tabi bir de altyapı sorunsalı var. Rahatlıkla yeşil olmayan bir şehirde, sürdürülebilir bir bina inşa edilebilir ve gene de sürdürülebilir olmayan bir binadan kesinlikle daha iyi olacaktır ama tabiki yeşil bir altyapı üzerine kurulmuş yeşil bina kadar verimli olmayacaktır. Şuan dünyada 2 saniyede yakılan fosil enerji, 24 saatte yenilenemeyecek miktarda. Bu da kesinlikle doğa dostu bir davranış değil. Enerjiyle ilgili tek problem tasarruflu kullanılmaması değil, enerjinin elde edilmesi ve yönetimi. Enerji yönetimine uygun olarak düzenlenmiş bir altyapı kurma gibi konularda da büyük sorunlarımız var. Doğru düzenlenmiş, mikro-yönetim uygulanmış bir enerji kullanımında %16-17 tasarruf sağlayabiliriz. Az önce verilen Freiburg örneği gibi, bunu düzgün şekilde yapan bir çok şehir mevcut. İstanbul’u ele alacak olursak, burası asla sıcak su elde etmek için fosil enerjiye ihtiyaç duyulmaması gereken bir şehir. Ayrıca, Boğaz var; İstanbul Boğaz’ı soğuk ve hızlı bir akıntıya sahip, oldukça derin olmasının yanı sıra su yeterince soğuk. Şehrin belki üçte biri için klima ihtiyacı enerji yakılmadan burdan sağlanabilir. Cenevre bu uygulamayı göl sularıyla yapıyor. Bu gibi uygulamalarda şehrin altyapısı %80 oranında daha sürdürülebilir hale getirilebilir. Böylelikle inşa edilen yeşil binalar daha etkili kullanılabilecektir. Yeşil bir binanın etrafındaki binaları ona uygun şekilde sürdürülebilir hale getirmek de, yeşil bir altyapıyla o kadar da zor değil. Biraz üzerine kafa yormayı gerektirir ama zor olmayacaktır. Eski binaları sürdürülebilir hale getirmek zor ve pahalı da olsa, %16’lık bir değişim uygulandığında bu şehir genelinde büyük bir değişim sağlar. Bu noktada konu paraya, yetkililere ve vergi teşvikine geliyor. Ama şuan eski binaları ve kentleşmeleri yenilemek eskisi kadar pahalı değil... Cemil Yaman: Teşekkürler, Stefan. Bu nokta da ben de size katılıyorum. Yeşil binaların çok pahalı olduğu söyleniyor. Seyircilerimize soracak olursak… Sizce yeşil bir bina ile sıradan bir bina arasındaki maliyet farkı nedir? Kaç oranındadır? Katılımcı: Hatırladığım kadarıyla %10 olduğu söyleniyor. Sonrasında da bu sürdürülebilirlik sağlandığı takdirde, çok kısa sürede geri dönüşüm sağlayacaktır.
Stefan Behnisch
İSTANBUL’U ELE ALACAK OLURSAK, BURASI ASLA SICAK SU ELDE ETMEK İÇİN FOSİL ENERJİYE İHTİYAÇ DUYULMAMASI GEREKEN BİR ŞEHİR. AYRICA, BOĞAZ VAR; İSTANBUL BOĞAZI SOĞUK VE HIZLI BİR AKINTIYA SAHİP, DERİN OLMASININ YANI SIRA SU YETERİNCE SOĞUK. ŞEHRİN BELKİ ÜÇTE BİRİ İÇİN KLİMA İHTİYACI ENERJİ HARCANMADAN BURDAN SAĞLANABİLİR. Cemil Yaman: Aslına bakarsanız fark o kadar da büyük değil. Öyle olmuş olsaydı İstanbul’da bir adet bile yeşil bina bulamazdınız. Ortalama bir sürdürülebilir binanın, yani doğa dostu, sağlıklı ve %30 enerji tasarruflu bir bina yapmanın maliyeti, konvensiyonel bir bina inşa etmekle aynı sayılır. Biz danışmanlar olarak, müşterilerimize bunları anlatmaya ve daha çok kişiye ulaşmaya çalışıyoruz ama bu bilgi kirliliğini ortadan tam olarak kaldıramıyoruz. Eskisine göre insanlar bilinçlenmiş de olsa, bu maliyet konusu bir çok şeyi yavaşlatıyor. Biz gene de insanları maddi olarak büyük farklar olmadığıyla ilgili bilgilendirmeye çalışıyoruz. Sanırım yavaş da olsa, kentsel dönüşümde insanlar yeni binanın yeşil olması ile ilgili isteklerde bulunmaya başladılar. Bu da iyi yönde ilerlediğimizi gösteriyor. Cemil Yaman: Bu noktada Gary Grant’a söz vermek istiyorum. Sizin de eminim söyleyeceğiniz önemli detaylar vardır. Gary Grant: Ben panelin başlığı olan sorunun temeline inmek istiyorum. Eğer altyapınız yeşil değilse, bir kaç yeşil bina durumu o kadar da değiştirmeyecektir. Belki bu konuda haklı olabilirsiniz. Ama su tasarE K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
73
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
EĞER ALTYAPINIZ YEŞİL DEĞİLSE, BİR KAÇ YEŞİL BİNA DURUMU O KADAR DA DEĞİŞTİRMEYECEKTİR. BELKİ BU KONUDA HAKLI OLABİLİRSİNİZ. AMA SU TASARRUFU YAPILAMIYORSA VEYA UZAKTA TOPLANAN SU ŞEHRE AKTARILAMIYORSA, O ŞEHİR MUHTEMELEN BAŞARISIZLIĞA UĞRAR. BU NOKTADA GERÇEKTEN ALTYAPIYI DÜZELTMEK EN ÖNEMLİ KONU OLABİLİR. rufu yapılamıyorsa veya uzakta toplanan su şehre aktarılamıyorsa, o şehir muhtemelen başarısızlığa uğrar. Bu noktada gerçekten altyapıyı düzeltmek en önemli konu olabilir. Gene de bu yeşil binalar yapmak anlamsızdır demek olmuyor. Yeşil bir bina kendi başına yeten, tasarruf yapan bir yapıdır. Şehir ise bu yapıların bütününden oluşmaktadır. Alt yapı önemli olsa da, yeşil bina uygulamarı her şehirde uygulanmaya derhal başlanması gereken önemli yapılanmalardır. Araştırmalar sonucu görülmüştür ki, önümüzdeki 50 yıl içinde bazı şehirler terk edilmiş, sular altında kalmış ya da tamamı susuz kalmış olacak. Ama bu durumu değiştirmek için hala elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışabiliriz. Belki de bunun yaşanmasını engellemek ya da en azından ertelemek için bir ihtimal vardır. Bu noktada her şeyi devletten beklememek gerekiyor. Evet, onların da birşeyler yapmasını istiyoruz. Hatta onların yapmak zorunda oldukları şeyler de var; ama bu noktada mahalleler, bireyler ve mimarlar, kısaca herkes devreye giriyor. Hepbirlikte çalışmak, birbirimizi ve yetkilileri bu konuda cesaretlendirmek ve bu konuda daha çok çalışmak gerekiyor.
74
Gary Grant
Cemil Yaman: Mustafa Bey bu konuda sizin de görüşünüzü alabilirmiyiz... Mustafa Kemal Kayış: Gökhan Avcıoğlu ve GAD olarak sürdürülebilir binalar tabi bizim de çok odaklandığımız bir konu. Sürdürülebilir bina, sürdürülebilir kent, yeşil bina, yeşil kent dediğimizde çözüme ulaşabilmek için buna bir matematik problemi gibi bakmak lazım. Tümden gelim, tüme varım yani, detayda tümü üretmek ve tümden detaya bağlanmak çok önemli. Mümkün olduğunca tasarladığımız mobilyaları, objeleri, kısaca herşeyi yeşil tasarlamak ve inşa ettiğimiz binaları da olabildiğince sürdürülebilir kılacak kararlar vermek elimizden gelenin en iyisi. Ama biz bunun politikasını yapabilir miyiz? Önce bu bilince ulaşmamız gerekir diye düşünüyorum. İstanbul’u bu anlamda irdelediğimde ise Gezi Parkı olayları sonrasında biraz ilerleme olduğunu farkediyorum. Bu belki biraz romantik bir yaklaşım olabilir ama diğer yandan da kitleleşme bu anlamda en çok ihtiyacımız olan şeylerden biri olabilir. Tabi bir yandan da durumun farkına varan insanlarda, torunlarının çocuklarının geleceğini düşünme etkisi yaratmak lazım. Herşeyi bir yana bırakıp sadece onları düşündüğünüzde bile bunun ne kadar önemli bir konu olduğunu göreceksiniz. Teknik detaylardan ziyade biraz daha yaşama dair konuşmak istedim. Teşekkür ederim.
Mustafa Kemal Kayış Haziran 2015, Özel Sayı
SÜRDÜRÜLEBİLİR BİNA, SÜRDÜRÜLEBİLİR KENT, YEŞİL BİNA, YEŞİL KENT DEDİĞİMİZDE ÇÖZÜME ULAŞABİLMEK İÇİN BUNA BİR MATEMATİK PROBLEMİ GİBİ BAKMAK LAZIM. DETAYDA TÜMÜ ÜRETMEK VE TÜMDEN DETAYA BAĞLANMAK ÇOK ÖNEMLİ.
Cemil Yaman: Biz de teşekkür ederiz, Mustafa Bey. Aslında yeşil binaları hızlandırmada diğer bir etken de teşvik. Şuan elimizde 400 yeşil bina var ve bunlar son 4 yılda inşa edildi. Devlet teşviğiyle de bu durumda çok büyük artış olacaktır. Şimdi Tim Cole’e bu konuyla ilgili söz verdikten sonra kentsel dönüşümden bahsedelim... Tim Cole: Herkes sürdürülebilirlik konseptinin yeni oluşundan bahsediyor. Ama, aslına bakarsanız bu terim yeni ve insanlar bu terimin altında yatan çevre, insan ve ekonomi unsurlarından bahsediyor. Bu konuyla ilgili yapılan panellerde seyircilerin her zaman çevre ve ekolojiye duyarlı ve bu konuda hırslı olduğunu görüyorum. Bu yüzden ben her zaman iyimser olmaya çalışıyorum. Benim gibi devamlı yeni şeyler öğrenmek gibi bir derdi olan biri için seyirciler arasından oturmak ve bu değerli konuşmacıları dinlemek çok keyifliydi ve büyük bir onurdu. Ayrıca, Forbo Flooring olarak böyle bir organizasyona sponsor olduğumuz için çok mutluyuz. Bizim için sürdürülebilirlik çok önemli. Mimari de kullanılmak üzere ürünler tasarlayan bir firma olarak gerek fabrikalarımız, gerekse ürünlerimizin çevre duyarlı olması, yeşil bina mimarları tarafından tercih ediliyor olmak ilk ilkemiz. Bu yüzden de Forbo, ürünlerinin yanı sıra fabrikalarını da doğada olabildiğince az iz bırakan, sürdürülebilir binalar olarak tasarlıyor. Amerika’da ve Amsterdam’daki fabrikalarımızda görev aldım, burada gün boyunca şehirlerden bahsedildi, örneğin, Amsterdam’da aile başına 4.2 bisiklet düşüyor ve çoğunluğunun arabası yok... Dünya popülasyonunun yarısından fazlası şehirlerde yaşamakta ve bu dünyanın sadece %2 sini kapsıyor. Ama gene de bu rakamlar gezenegenimiz için büyük rakamlar. Mesela dün İstanbul’da trafiğin yoğun olduğu iş çıkış saatine denk geldim ve itiraf etmeliyim ki ekstrem bir deneyimdi benim için. Gerçekten enerji tasarrufu, toplu taşıma kullanımı gibi konulara çok dikkat etmek zorundayız. Ama diğer yandan da kaynakların %8 ini kullanıyoruz. Endüstriyel devrimden beri giderek artmakta olan tüketim, insanoğlunun bencilliği yüzünden bu noktalara geliyor. Bir yandan da üretimde bulunuyoruz yani tüm bu olay büyük bir zincir. Bu olaylar zincirinin bütününü sürdürülebilir hale getirdiğimizde asıl zararı en aza indirgeriz. Farklı ülkelerdeki farklı sürdürülebilirlik derecelendirme kuruluşları belki de birleşmeli ve hep birlikte çalışmalı; farklı konulardaki yeni bilgileri paylaşarak dünyanın heryerinde daha yeşil yapılar ve kentleşmeler için çalışmalılar. Biz Forbo olarak, elimizden geldiğince doğal malzemeler üretiyoruz ve sadece üretim süreci ve malzemenin doğallığı değil, geleceğini de düşünüyoruz. Ürünlerimizin tercih edilmesi için ekonomik olmasına özen gösteriyoruz ve kullanım sonrasında doğada nasıl bir etki bıraktığını araştırıyoruz, doğada iz bırakmayacak şekilde de tasarlamaya çalışıyoruz. Doğal malzeme kullanımına da bu yüzden önem veriyoruz; çünkü doğadan gelen doğaya gider. Markete gidip ailemiz veya kendimize yiyecek alırken paketin üzerindeki içerik detaylarını okuyoruz. Çünkü vücudumuz ve evimize ne aldığımıza özen gösteriyoruz. Aynı şeyi kullandığımız malzemelere de yapmamız gerek... Cemil YAman: Şimdi buradaki mimar konuklarımıza, mimarlarımıza ve özellikle Stefan Behnisch’e bir soru sormak istiyorum. Belki dünya ölçeğinden kent ölçeğine gitmek zor olabilir ama, İstanbul’da başlayan kentsel dönüşüm sırasında mahalle ölçeğinden kent ölçeğine gidebilir miyiz? Bu kentsel dönüşümü bir fırsat olarak kullanabilir miyiz? Bünyamin Bey’le başlayabiliriz. Bünyamin Derman: Çok güzel bir soru ve gündemde olan bir konu. Biz aslında bir yarışma firmasıyız. Bizi insanlar ismen tanımaz
75
Tim Cole
FARKLI ÜLKELERDEKİ FARKLI SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK DERECELENDİRME KURULUŞLARI BELKİ DE BİRLEŞMELİ VE HEP BİRLİKTE ÇALIŞMALI; FARKLI KONULARDAKİ YENİ BİLGİLERİ PAYLAŞARAK DÜNYANIN HERYERİNDE DAHA YEŞİL YAPILAR VE KENTLEŞMELER İÇİN ÇALIŞMALILAR. ama yarışmalardan uygulamalarımızı tanırlar ki biz de şirketçe Liebeskind Studio’nun uygulamalarını yakından takip ediyoruz. Berlin, 90’larda kentsel dönüşüme geçtiği zaman nasıl çalıştıklarını biliyoruz; 10 yıl boyunca nasıl yapmaları gerektiğini planladılar. Yarışmalar düzenlediler ve en iyi şekilde kenti yeniden nasıl kurabilecekleri hakkında farklı fikirleri görmüş oldular. Sonunda şehrin tarihi yapısını koruyarak ve yeni yapılara da yansıtarak şehri planlamaya başladılar. Planlama süresi on yıl, uygulama süresi daha uzun sürdü ve hatta halen devam etmekte... İstanbul’da şuan durum böyle ilerlemiyor. Birbirinden kopuk tasarlanan yapılanmalar ve park, kamusal alan, yeşil alanlara yer verilmemesi yüzünden yeni yerleşim bölgeleri de doğru planlanmış, sürdürülebilir alanlar değil. Altyapıları oluşturmak belediyelere düşüyor fakat, böyle bir projelendirmeye para asla ayrılmıyor. Sonuç olarak biz bu fırsatı da elimizden kaçırıyoruz.
SPONSORLU YEŞİL BİNA EĞİTİMLERİ
STEFAN BEHNISCH: BU ŞEHRİ OLDUKÇA İYİ TANIYORUM ÇÜNKÜ, BİR ZAMANLAR BURADA YAŞAMIŞLIĞIM VAR. BEN İSTANBUL’UN DÖNÜŞÜMÜNÜ SEYRETTİM BİLE DİYEBİLİRİM... SİZ, BURDA YAŞAYAN İNSANLAR OLARAK OLAYA ÇOK DAHA NEGATİF BAKIYORSUNUZ AMA DIŞARDAN BİRİ OLARAK BAKTIĞINIZDA GÖRÜYORSUNUZ Kİ 2, 3, HATTA 5 YILLIK ARALIKLARLA ŞEHRE BAKILDIĞINDA BÜYÜK GELİŞMELER DİKKAT ÇEKİYOR. 76
Cemil Yaman: Ben de canı gönülden katılıyorum size. Fikirtepe’de geçmişte 1000 kişi yaşarken, kentsel dönüşümle bundan sonra belki de 10.000 kişi yaşayacak ve aynı şekilde arabalar da artacak. Amacımız yeşil bir yapılanmayken, bu bölgede de tam tersi doğrultuda bir ilerleme görüyoruz. Şimdi bu konuyla ilgili Stefan’ın fikirlerini de alalım. Sizce İstanbul’daki kentsel dönüşüm, İstanbul için bir fırsat olacak mı? Stefan Behnisch: Bu şehri oldukça iyi tanıyorum çünkü, bir zamanlar burada yaşamışlığım var. Ben İstanbul’un dönüşümünü seyrettim bile diyebilirim... Siz, burda yaşayan insanlar olarak olaya çok daha negatif bakıyorsunuz ama dışardan biri olarak baktığınızda görüyorsunuz ki 2, 3, hatta 5 yıllık aralıklarla şehre bakıldığında büyük gelişmeler dikkat çekiyor. Ben de bu gelişimde büyük bir değişimle karşılaştım. Tabi daha gidilecek çok yolunuz var ama, gidişat iyi yönde, en azından zihniyet değişmiş... Belki siz farketmiyorsunuz ama, benim zamanımda insanlar içeceklerinin kutularını yol kenarına fırlatıyordu, çiğnedikleri sakızları sokağa tüküyorlardı, sigara izmaritleri, çikolata paketleri, her türlü çöp sokaktaydı. Benim gözlemlerime göre genç nesil bunu artık yapmıyor. Zihniyet değişti. İnsanlar arabalarının yağını toprak üzerinde değiştirmiyor artık. Belki bunlar küçük adımlar gibi görünüyor olabilir ama en önemlisi bu anlamda fikirlerin gelişmiş olması. Ben burda yaşarken bir politikacı vardı ve kanalizasyon sistemini yenilemeye karar verdiğinde diğer politikacılar ona; ‘kimse kanalizasyonu görmeyecek, bununla oy kazanamazsın’ dediler. O da bu kocaman kanalizasyon borularının şehrin çeşitli yerlerinde sergileyip, halka bakın yakında aşağıda neler olacak mesajı verdi. Komik duyuluyor ama Haziran 2015, Özel Sayı
bence politik olarak oldukça zekice bir hareketti. Belki bu kanalizasyon sistemi için 100 yıl kadar geç kalınmıştı ama gene de büyük bir adımdı. İstanbul yavaş adımlarla ilerliyor fakat ilerleme olması yeterli. Artık bir metro sisteminiz dahi var… Belki bir metro sisteminin başlangıcı da diyebiliriz ama toplu taşıma oldukça yolunda ilerliyor bana sorarsanız. Tarihi yarımada da altyapı şehrin geri kalanından daha iyi. Bütün o camilerin ve sarayların ve hatta boğazın altına metro inşa etmek kolay ve ucuz bir iş değil. Öte yandan şehir dışına, gözden uzak yerlere kurulmuş bütün o konut projeleri ve devasa alış veriş merkezleri, şehir merkezine nazaran çok daha başarısız kalıyor. Yani ben kentsel dönüşümle ilgili çok da depresif olmamanızı öneririm. Ben şehirdeki değişimi ve potansiyeli görüyorum. Diğer büyük şehirlerin altyapılarını düşünecek olursak, örneğin New York, 400 yıllık bir sistemden bahsediyoruz. Rutubetli ve kasvetli bir metro sisteminden bahsediyoruz ve yenilenmesi şart. Sizin ise yepyeni ve modern bir metro sisteminiz var. Şimdi ise bunun daha ötesinde düşünüp, yenilikçi projeler geliştirme zamanı... Doğal kaynaklarınızı keşfedip kullanmak iyi bir fikir olabilir. Bisiklet ya da elektrikli bisiklet için çok uygun bir şehir aslında İstanbul çünkü en başta şehir merkezi araba trafiği için tasarlanmamış zaten. Yama Karim: Ben de Stefan’ın söylediklerine kesinlikle katılıyorum. Çok önemli bir yere parmak bastı. Bu noktada sizin yapmanız gereken öncelikle bardağın yarısının dolu olduğunun farkına varmak...q
FORBO The Organic Resilient
Detaylı bilgi için www.forbo-flooring.com adresinden web sitemizi ziyaret edebilir veya K O L O J İ K YA P I L A R &Y E R L E Ş İ M L E R D E R G İ S İ info.flooring.tr@forbo.comE adresinden bize ulaşabilirsiniz.
ART
SANAT &MİMARLIK
YIĞINLARI FOTOĞRAFLAMAYI MÜMKÜN KILAN SANATÇI; Chris Jordan
78
- Ezgi Beyazıt
Haziran 2015, Özel Sayı
C
hris Jordan’ın işleri foto-grafik ve kavramsal çeşitlilikten doğan çağdaş kültür yığınlarının bir yansıması olarak açıklanabilir. Soyutlama ve simgeleme, güzel ve çirkin, görülür ve görünmez, yakın ve uzak gibi kavramların arasındaki ince çizgi üzerinde, Jordan’ın çalışmaları insanlığın kolektif bir mirasının gücünü yansıtır.
Jordan’ın işlerinin çoğu yoğun tüketim sonucu oluşan yığınlar ve çöplerin fotoğraflarından oluşmaktadır. Renk ve düzen şablonlarını gözlemlemek üzere gittiği endüstriyel hurdalıkta gezerken tesadüfi olarak bu fikir aklına gelir. Çevreyi koruma ve farkındalık sağlama ile ilgili tutkusu bu yıllarda fotoğraflarına daha da fazla yansımaya başlamıştır. Chris Jordan plastik bardak, kağıt, cep telefonu gibi gündelik yaşantıda sıradanlaşmış objeleri kullanarak,
79
özellikle Amerikan tüketim savunucularına farkında olmadıkları gerçekleri tanımlayan bir fotoğraf düzenlemecisidir. İşleri; haddini aşan miktarlarda kullandığımız, çevreye ve insana zararı olan bu tek kullanımlık kolaylıkların nelere mal olabileceğini cesur ve çarpıcı kompozisyonlarla gözler önüne sermektedir. 2006’da başladığı, Running the Numbers: An American Self-Portrait (Serileşmiş Numaralar: Bir Amerikan Otoportresi) isimli fotoğraf serisi çağdaş Amerikan kültürüne yalnızca istatistikler kullanılarak yapılmış bir eleştiridir. Her fotoğraf bir nesnenin spesifik miktarlarda kopyalanarak düzenlenmesinden oluşturulmuştur. Örneğin; on beş milyon ofis kağıdı (Amerika’da her 5 dakikada harcanan kağıt miktarı), yüz altı bin alüminyum meşrubat kutusu (30 saniyede tüketilen içecek kutuları) ve daha birçoğu. Fotoğrafların temel amacı, bu rakamların sadece kağıt üzerine yazılmış numaralar olmaktan çıkıp, fiziksel karşılıklarının, büyüklüklerinin izleyiciye yansıtılması. Bahsi geçen istatistikler kitaplarda ya da internette rastladığımız inanılmaz derecede büyük rakamlar olmakla kalmıyor, devasa tuvaller üzerinde gerçek boyutlarıyla basıldığında hayret uyandırıcı bir hal alıyor. Konu bir yılda yapılmış 3,6 milyon araç satışı veya hapis yatan 2,3 milyon Amerikalı olunca, hatta her ay Birleşmiş Milletlerde gerçekleşen 32.000 silikon meme
CHRIS JORDAN, SEYİRCİSİNE GÜNLÜK HAYATTA BİLİNÇSİZCE NELERE SEBEP OLDUKLARINI GÖSTEREN; PLASTİK ANLAMDA “ABSTRAKT”, ANLATIM AÇISINDANSA OLABİLDİĞİNCE NET VE GÖZE SOKARCASINA BÜYÜK EBATLARDA ÇEKTİĞİ FOTOĞRAFLARLA DÜNYANIN HER YERİNDE BÜYÜK İLGİ GÖRMÜŞTÜR.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
ART
SANAT &MİMARLIK
ameliyatı olunca; istatistikler soyut ve hatta hipnotize edici sonuçlar veriyor. Daha sonra sanatçı; Amerika’yla sınırlı kalmanın yeterli olmadığını farkedip, global istatistikler biriktirmeye başladığı Runnin the Numbers II: Portraits of Global Mass Culture (Serileşmiş Numaralar: Global Yığın Kültürünün Portresi) adlı ikinci bir seri oluşturmuştur. Jordan bu seri de Amerika değil, dünyada her 15 dakikada yakalanan ton balığı adedi gibi daha genel bir tüketimden bahseder.
80
Global yığın fenomenlerini keşfetmek biraz daha zorlayıcı olmuş Chris Jordan için, çünkü tüm dünyaya yayılmış milyonlarca atık, gözle görülebilecek ya da sayılabilecek bir durum olmaktan çıkıyor. Sosyologlar yaptıkları araştırmalarda insan zekasının birkaç binden büyük rakamları görsel olarak algılayamadığını keşfetmişler, buna rağmen her gün milyonlar, milyarlar hatta trilyonlarla açıklanmış istatistiklerle karşılaşabiliyoruz. Eğer tüm bu atıkları geniş bir araziye yığabilseydik ve bir dağ gibi tüm heybetiyle karşımızda duruyor olsaydı, işte o zaman durumun ciddiyetini tam olarak görsel bir hale getirmiş olurduk. Jordan’ın da bu seride yaptığı şey tam buna karşılık geliyor. En yakın kıtadan 3218 kilometre uzaklıkta, atıklarımız inanılmaz bir yerde, bebek Albatros kuşlarının midelerinde karşımıza çıkıyor. Midway: Message from the Gyre (Orta Yol: Gyre’den
Haziran 2015, Özel Sayı
GLOBAL YIĞIN FENOMENLERİNİ KEŞFETMEK BİRAZ DAHA ZORLAYICI OLMUŞ CHRIS JORDAN İÇİN, ÇÜNKÜ TÜM DÜNYAYA YAYILMIŞ MİLYONLARCA ATIK, GÖZLE GÖRÜLEBİLECEK YA DA SAYILABİLECEK BİR DURUM OLMAKTAN ÇIKIYOR.
CHRIS JORDAN Mesaj) adlı bir başka çalışması, bu kuşların anneleri tarafından Pasifik kıyılarına vuran plastiklerle beslenmesi sebebiyle ölü bulunmaları üzerine bir seri. Yiyecek ambalajları ve plastik kapaklar, bu kuşların cansız vücutlarından arta kalanlar halinde iskeletleriyle birlikte kuma gömülmüş durumda, tüm gerçekliğiyle, direkt ve belgeleyici bir biçimde fotoğraflanmış. Sanatçı, bu Albatrosların ölü bedenlerinde bir dehşet aynası gördüğünü söylüyor. Tüketim çılgınlığı ve endüstriyel büyümenin sembolik bir yansıması. Aynı Albatroslar gibi, biz birinci-dünya insanları da yaşamımızda sağlığımız ve ruhumuz için neyin toksik olduğunu fark edemez olduk. Kendi atıklarımızın içinde boğulmaya başladık, Albatros ise sadece bizi uyarmaya çalışıyor.
Fotoğrafçı ve kültürel aktivist Chris Jordan, 1963’te Seattle’da dünyaya gelmiştir. Doğup büyüdüğü eyalette, Washington Üniversitesi’nden2003’te mezun olmuş ve daha sonrasında haber fotoğrafçısı-muhabir olarak basılı medyada çalışmıştır. 2010’da Eartjustice dergisi için çalışmaya başlamadan önce Illinois, Oregon, Montana ve California gazetelerinde fotoğrafları ve makaleleri yayınlanmıştır. Ayrıca 2012’de Wild and Scenic Film Festivalinde iki filmi aday gösterilmiş. Çalışmaları En İyi Haber Fotoğrafı, Uluslararası Basın Fotoğrafı Derneği, Atlanta Haber Fotoğrafı Semineri, Eddie Adams Workshop gibi etkinlerde yer almıştır. 2011’de eşi Sara Bloch ile dünya evine girmiş ve ismini Chris Jordan-Bloch olarak duyurmuştur.
81
Amerika’nın kontrolden çıkmış tüketim ve atık çılgınlığını ele alan bir diğer çalışması da; Intolerable Beauty: Portraits of American Mass Consumption (Katlanılamaz Güzellik: Amerikan Tüketim Yığını Portreleri). Jordan, bu seriyi oluşturmak için ülkesindeki yükleme limanlarını, hurdalıkları gezerken birikmiş hurdaların Büyük Kanyon’u aratmayan heybetiyle yığılmış hallerini fotoğraflamaya başlamış. Şöyle bir düşününce, bu hurda duvarları arasında yürürken dehşete kapılmanın yanı sıra, büyülendiğinin de farkına varan sanatçı; “Ağır çekimde ilerlemekte olan bir kıyametin kanıtını buldum.” diyor. Tüketim toplumunun bir bireyi olarak hiçbirimiz bu konuda bir başkasından daha masum değiliz. Her yere yayılmış bu akım insanlık üzerinde bir bakıma ayartıcı bir etki oluşturuyor. Hep birlikte devasa ve sürdürülemez bir “alma” eylemi içindeyiz. Her birimiz anonimiz. Zaten bu kimsenin tek başına yapabileceği bir hasar da değil. Aynı şekilde bunu düzeltebilmenin tek yolu da hep beraber bunun farkına varıp önlem almak. Aksi takdirde gezegenimize ve birer birey olarak kişiliklerimize yerine konulamaz hasarlar verebiliriz. Chris Jordan, fotoğraflarını gören her bireyde kendisini sorgulama güdüsü yaratmayı ya da en azında durumun bilincinde olmayanları haberdar etmeyi amaçlamış bir sanatçı. Umuyorum ki, ben de bu yetenekli ve sağduyulu fotoğraf sanatçısını tanıtarak bir grup insanı uyandırmayı başarabilirim.q
TÜKETİM TOPLUMUNUN BİR BİREYİ OLARAK HİÇ BİRİMİZ BU KONUDA BİR BAŞKASINDAN DAHA MASUM DEĞİLİZ. HER YERE YAYILMIŞ BU AKIM İNSANLIK ÜZERİNDE BİR BAKIMA AYARTICI BİR ETKİ OLUŞTURUYOR. HEP BİRLİKTE DEVASA VE SÜRDÜRÜLEMEZ BİR “ALMA” EYLEMİ İÇİNDEYİZ. HER BİRİMİZ ANONİMİZ. ZATEN BU KİMSENİN TEK BAŞINA YAPABİLECEĞİ BİR HASAR DA DEĞİL. E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
BOOK
YAŞAYAN BİR GEZEGEN İÇİN TASARIM: YERLEŞİM, BİLİM VE İNSAN GELECEĞİ (DESIGN FOR A LIVING PLANET: SETTLEMENT, SCIENCE, AND THE HUMAN FUTURE)
KİTAPHANE
Yayınevi: Sustasis Foundation Yazarı: Michael Mehaffy ve Nikos Salingaros Baskı Tarihi: Ocak 2015 Satışı: İnternet üzerinden İngilizce olarak satın almak ve e-book olarak okumak mümkün Fiyatı: 19 $
82
Bir kent filozofu ve bir fizikçi çevre ve tasarımla ilgili bilimin şaşırtıcı yeni buluşlarını açıklıyor. Michael Mehaffy ve Nikos Salingaros; gezegen üzerindeki dinamik sistemleri, oranları, bağlantıları ve tüm yenilikçi fikirleri araştırıyor, bilimle ilgilenmeyen birinin bile kolayca anlayabileceği bir şekilde anlatıyor. Kitap; yerleşim kavramının içinde gizlenen ekonomi, politika, çevresel psikoloji, tıp, biyoloji, matematik ve fizik gibi bilimsel konulara değiniyor.
EKOTASARIM -EKOLOJİK TASARIM REHBERİ (ECODESIGN – GUIDE FOR ECOLOGICAL DESIGN) Bu kapsamlı kitap, yerkürenin sürdürülebilir bir geleceği olabilmesi için mevcut mimarlık anlayışımızı ve tasarım yaklaşımımızı kökten değiştirmemiz gerektiğini nedenleriyle birlikte ortaya koyan, kapsamlı ve öğretici bir ekolojik tasarım rehberidir. Yazar ve mimar Ken Yeang, tasarımlarımızın doğal çevreyle uyumlu ve kusursuz şekilde bütünleşmesi gerektiğini savunuyor ve bu ideali gerçekleştirmenin yollarını çözümlemeye çalışıyor. Yeşil malzemelerle inşa edilmiş, yapım aşamasında arazinin ekolojisi üzerindeki olumsuz etkileri en aza indirilmiş, yeniden kullanılabilir ve geri dönüştürülebilir bir çevre tasarımı ve kullanımı üzerine, çok sayıda görsel eşliğinde, takip edilmesi kolay ilkeler sunuyor.
Yayınevi: Nobel Yayın Dağıtım Yazarı: Mete Mısırlıoğlu Baskı Tarihi: 2014 Satışı: İnternet üzerinden Türkçe olarak satın almak mümkün Fiyatı: 13 TL
Haziran 2015, Özel Sayı
TOPRAK FAUNASI
Yayınevi: Yapı Endüstri Merkezi Yayınları Yazarı: Ken Yeang Baskı Tarihi: Ocak 2012 Satışı: İnternet üzerinden Türkçe olarak satın almak mümkün Fiyatı: 69,50 TL
Toprak başlı başına büyük bir ekosistemdir. Fotosentez ya da madde döngüleri gibi tüm canlıları ilgilendiren yaşamsal olaylar önemli ölçüde toprağa bağlı olarak gerçekleşir. Bunun yanında toprak, pek çok hayvan grubu için yaşam ortamıdır ve bu hayvan grupları doğadaki besin ağı başta olmak üzere sözü edilen yaşamsal olayların çok önemli birer parçasıdırlar. Ayrıca pek çok toprak hayvanının, toprak verimi ve ürün kalitesi üzerinde, olumlu ya da olumsuz etkileri vardır. Örneğin toprakta yaşayan bir çekirge türü olan danaburnu önemli bir tarım zararlısıyken topraksolucanları gibi bazı hayvanların tarım ürünlerinin kalitesini yükselttikleri, bitki kök hastalıklarında düşüşe neden oldukları, çayır ve meralarda bitki verimini artırdıkları bilinir. Aslında tüm karasal türler, hatta birçok sucul tür dolaylı da olsa toprakla bağlantılıdır. Ancak yaşamının tümünü ya da belirli bir evresini, toprak içinde geçiren ve toprak içinde yuva yapan gruplar toprak faunası kapsamına girer. Elinizdeki kitapta, bu kapsama giren hayvan grupları, kısa bilgiler ve bu bilgileri destekleyen fotoğraflar yardımıyla tanıtılmaya çalışılmıştır.
İllüstrasyon: Ezgi Beyazıt Fotoğraf Sanatçısı: Can Görkem Halıcıoğlu
MURAT AKSU
86
Haziran 2015, Özel Sayı
for English
çevreler oluşturmak
“
“Amacımız insan odaklı
TASARIMLARIMIZI HER YAPININ KENDINE AIT BIR HIKAYESI OLMASI GEREKTIĞINI VE BU HIKAYENIN ANA MEKANININ DA KENT OLMASI GEREKTIĞINI ÖNGÖREREK GELIŞTIRIYORUZ. ÖLÇEKTEN BAĞIMSIZ OLARAK NE TASARLARSAK TASARLAYALIM, ONU BIR PEYZAJ UNSURU OLARAK GÖRÜP, BUNUN KENTE NASIL ETKI EDECEĞINI ÇOK ÖNEMSIYORUZ. KENT VE PEYZAJ, TASARIMIN ANA KURGUSU ÇERÇEVESINI OLUŞTURAN ÖNEMLI KRITERLERIN BAŞINDA GELIYOR.
MuuM MİMARLIK
Mimarlık, iç mimarlık ve kentsel tasarım alanlarında tasarım odaklı çalışmalar yapıyorsunuz, kuruluşunuzdan, tasarımlarınızdan ve tasarım kriterlerinizden bahsedebilir misiniz? Biz 1998 senesinde bir mimarlık ofisi olarak kurulduk, ilk başlarda genel olarak Türkiye’deki ekonomik yapı, müşteri profili nedeniyle iç mimarlıkta yoğunlaşmıştık. 2004-2005 döneminde büyük kurumsal oyuncularla tanıştık, onlar bizi yatırımlarının mimari tasarımları için görevlendirdi ve o süreçte bizim şu anki profilimiz ortaya çıktı. 2006 senesinde Türkiye Noterler Birliği Merkez Binası Proje Yarışması’nda dört kişilik bir ekiple birinci olduk ve o bina bizim için dönüm noktası oldu. 2009 senesinde de halka açıldı. Türkiye Noterler Birliği Merkez Binası projemizden sonra Avlu 138, Rönesans’ın Mecidiyeköy ofis binaları öne çıkan projelerimiz oldu. Şu anda inşaatları devam etmekte olan ofis, otomotiv ve alışveriş merkezi yapıları bulunmaktadır. 2010 senesinde bir yabancı bir firma bizimle temasa geçip Türkiye’deki bilim kentleri, teknoparklar ve hastaneler konusunda işbirliği yapmak istedi, biz kendilerine olumlu cevap vererek beraber iş geliştirmeye başladık; fakat Türkiye’deki şartlar o şirketle çok uyuşmadığı için 2011 senesinde yollarımızı ayırdık. Biz o süreçte teknoloji geliştirme bölgeleri üzerinde oldukça bilgi birikimi sahibi olduk. Bunu Türkiye’deki üniversitelerle ve bakanlıklarla paylaşınca 2011-2012 senelerinde bu tür master planlar yapmaya başladık. Bunlar içinde; ofis, ticaret konut ve otel gibi üniteler barındıran karma kullanımlı projeler bulunmakta. Fakat, bu projelerin süreçleri çok uzuyor. Yatırımcı bulunması ve onun ile anlaşılarak yola devam edilmesi gibi aşılması gereken
aşamalardan sonra ancak projeye yoğunlaşabiliyoruz. Tasarımlarımızı her yapının kendine ait bir hikayesi olması gerektiğini ve bu hikayenin ana mekanının da kent olması gerektiğini öngörerek geliştiriyoruz. Ölçekten bağımsız olarak ne tasarlarsak tasarlayalım, onu bir peyzaj unsuru olarak görüp, bunun kente nasıl etki edeceğini çok önemsiyoruz. Kent ve peyzaj, tasarımın ana kurgusu çerçevesini oluşturan önemli kriterlerin arasında yer alıyor. Kentten bahsediyoruz, çünkü çevresel faktörler toplumsal kültürün gelişimine yön veren ana unsurların başında geliyor. İyi bir kent planlarsanız, o kentte yaşayanların sosyo-kültürel gelişimine zemin hazırlayacak bir platformu da oluşturmuş oluyorsunuz. Kent, bir sorunlar yumağı olmak yerine çözümler platformu olduğu zaman insanlar daha mutlu, sağlıklı ve verimli oluyorlar. Mimarlık, noktasal çözümler üretir bir duruma indirgenmiş ve alanı daraltılmış bir süreç olarak tanımlanmaya zorlanmaktadır. Kent ve topluma yönelik etkileri çok iyi düşünülmeden uygulanan kararlar, başta günü kurtaran çözümleri getirse de uzun vadede kaynak kaybı ve yeni sorunların tetikleyicisi olmaktadır. İlk çalışmalarımıza iç mekan tasarımı yaparak başladığımız için küçük ölçeklerde de çok detaylı çalışmalar yaptık, bu durum bizi mimari yapı ölçeğine geçtiğimiz zaman oldukça iyi besledi. Büyük ölçekli yapılar tasarlasak da, mekan anlayışımız; insanı odak olan çevreler tasarlamak üzerine oldu. Onun dışında, gün ışığı, doğal havalandırma ve yerel malzeme kullanımını tüm tasarımlarımızda önemsiyoruz. Türkiye’nin gelişmekte olan iyi bir yapı malzemesi sektörü var. Mimarlık sektörünün en büyük destekçisi malzeme, bu yüzden yerel malzemeyi çok önemsiyoruz. Projelerimizde aydınlatma gibi çok teknik öğeler E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
87
MURAT AKSU
SÜRDÜREBILIRLIK VE EKOLOJI, HERKESIN HAYATINA, EV YAŞANTISINA TAŞINIYOR OLMASI GEREKIYOR. YAŞADIĞIMIZ ÇEVRE ILE ILGILI KARARLARDA SÖZ SAHIBI OLMANIN BU SAYEDE OLACAĞINI ÖNGÖRÜYORUZ. 88 88
dışında yerel ürünleri ve doğal malzemeleri kullanmaya gayret ediyoruz. İnsanın dokunabildiği, erişebildiği malzemelerin doğal olması, onun dışında tasarımlarımızın yapıldığı yerel kültüre uyumlu, onu takip eden zamana uygun olması yani zamanın getirdiği çağdaş talepleri cevaplıyor olması bizim genel geçer tasarım kriterlerimiz arasında yer alıyor. Mimari tasarımın sürdürebilirlik ve ekolojik boyutuyla devam edebilir miyiz? Aslında mimari tasarım, sürdürebilir ve ekolojik boyutunu doğasında barındırması gerekiyor. Geçmişte yapılan yapılara baktığımızda, yapıların gayrimenkul gibi bir yatırım aracı olmadığı dönemlerde yapılan şeyin insanlara nasıl faydalı olacağı ve uzun süre işleyebileceği çok tartışılmış, o yüzden arkeoloji kazılarına gittiğinizde o sistemlerin ne kadar ciddiyetle ele alındığını görüp hayran oluyorsunuz. Yakın bir örnek vereyim; İstanbul’un su kasırları üzerine ufak bir brif aldık, Bizans döneminde İstanbul’un özellikle Kuzey Batısı’ndaki su kaynaklarından suyun nasıl merkeze getirildiğini inceledik, çok etkileyiciydi. Genel olarak mimari eğitimde bunlara çok değinilmiyor, o yüzden bunu üniversiteye kadar bekletmeyip, mimari tasarımdan önce Haziran 2015, Özel Sayı
sürdürebilirlik ve ekolojinin insanların aile hayatına, ev yaşantısına tanışıyor olması gerekiyor. Bunu biz kendi ailelerimizde yapmaya çalışıyoruz; ama bence bunun kamuya yayılması lazım. Çünkü biz yeşil alanları sadece piknik yapılan alanlar olarak biliyoruz, halbuki onlar bizim bir çok konuda hayatımızı kurtaran değerler. Mesela yeşilin getirdiği hava ve iklim kalitesi hayatımızı çok etkiliyor, onun dışında insanların sadece hayatları çalışarak geçmiyor, bir sosyalleşme ihtiyacı bir rahatlama ihtiyacı hissettiğimizde de kentlerin içindeki parklara gidip vakit geçirebiliyor olmalıyız. Kenti ele aldığımızda müthiş bir yapılaşmaya doğru gidiş var ve ben bunu yadırgıyorum; çünkü biz göçebe kültüründen geliyoruz fakat nasıl olduysa bir anda bu beton binaları çok sevdik, böyle bir kültürden gelip neden bu kadar beton kokan şehirlerimiz oluyor onu bilemiyorum. Mimari tasarımlarda sürdürebilir olmak için çok çaba sarf etmeye gerek yok. Bunu tasarımcılar çok rahat başarabilirler ki ben günümüzde son 10 yıla baktığımda Türkiye’de bu konuda duyarlığın çok artığını görüyorum; ama bunun mimarların tekelinde olan bir şey olduğunu düşünmüyorum çünkü sürdürebilirlik ve ekoloji bir işçinin de, bir bakkalın da, kısaca hepimizin sorunu ve aynı zamanda çözümü…
Süryani Ortodoks Kadim Klisesi
Kentsel dönüşüm kavramını sürekli konuşuyoruz ve tartışıyoruz, sizce ülkemizde yapılan çalışmalara baktığımızda bu kavram doğru algılanıyor mu? Mevcut yapıları yıkarak yerine yeni binaları yaptığımızda kentsel dönüşüm olarak tanımlıyoruz. Belki medyanın tabiri budur ama, onun adı çok belli, kentsel yenileme’dir. İstanbul dışındaki büyük kentlerde, özellikle Kayseri, Bursa, İzmir, Ankara gibi kentin merkezinde kalmış çok eski çöküntü alanlar var ve orada belediyelerin başladığı dönüşüm çabalarını görüyoruz. Fakat, genellikle doğru takım oluşturamadıklarından ya da ortak değer üretmekten uzak kaldıkları için bir yere gelip takılıyor ve günün sonunda herkese hitap etmeyen projeler de genele hitap etmediği için kabul görmüyor. Pozitif yönde ve kente katma değer yaratan dönüşme çabalarını destekliyoruz. Bunun, ortak bir vizyon çerçevesinde tüm kesimlerin de katılımıyla yapılan uygulamalarda görebiliyoruz. Günümüzde artık çevre duyarlı malzemelere ulaşmak mümkün, bu malzemelerin tercihi ve piyasa kabulü konusunda sizin görüşleriniz neler? Söylediklerinize katılıyorum. Ulaşmak mümkün; ama bu bir ekip işi olduğu için yatırımcının, inşaatı yapan yüklenicinin de bu konuya duyarlı olması gerekiyor. Türkiye’de hızlı üretimi çok seviyoruz, malzeme seçimleri ve malzeme tedarik zinciri kurgusu da buna yönelik oluyor. Malzemeler ne kadar iyi olsa da bunların kabulü çok kolay olmuyor, piyasada hızlı tedarik edilebilen ve ekonomik olan malzemeler tercih ediliyor. Bu malzemeler, çevreye duyarlı malzemeler ile aynı ekonomik maliyet seviyelerine geleceğini düşünüyorum. O zaman kullanımı çok daha kolay olacak ve artacaktır. Peki, sizin kullanmayı en çok tercih ettiğiniz doğal yapı malzemeleri hangileri? İç mimari uygulama yaptığımız dönemde doğal taşın güzelliğini fark ettik ve yaptığımız birçok projede kullandık. Yaptığımız işlerin ölçeği ve fonksiyonlarının değişimiyle başka
bir durum ile tanıştık, yatırımcılar binalarda daha az bakım gerektiren malzemeleri tercih ettiler ve metal bazlı malzemeleri de kullanır olduk. Uluslararası yatırımcılar, sürdürülebilirlik konusu ile çok ilgililer. Sanki, kurum kültürlerine işlemişler, “doğaya zarar vermemek üzere hareket edeceğiz “ diye… Bizim de geleceğimizi düşünerek, bu yaklaşımı benimsiyor olmamız gerekiyor. Bu sayımızda “Malzeme & Yöntem & Uygulama” bölümüzde sıkıştırılmış toprak ve tuğla malzemelerle yapılmış projelere yer veriyoruz. Siz tuğla hakkında neler söylemek istersiniz? Tuğlanın iki kullanımı var; bir bölme elemanı bir de kaplama elemanı. Bölme elemanı olarak yıllarca kullandık; ama son yıllarda onun yerine geçen, üretimi daha kolay, daha ekonomik olan gaz ve bims blok geldi. Tuğlanın yerini tutan ve ondan daha çok performanslı bu tip malzemeler sebebiyle tuğla biraz bölücü olmaktan çıktı diye düşünüyoruz. Kaplama tuğlasını ise çok severek kullanıyoruz. Kendince bir sıcaklığı da var. Farklı renklerde de üretilebilir olması son dönemde kullanımında artış görülmesine sebep oldu. Dış cephe kaplamasında İngiltere gibi ülkelerde aslında sıcak olduğu için çok uygulanıyor. Yakın zamanda tuğlayı tekrar güncel bir halde göreceğiz diye düşünüyorum. Ayrıca, üretim teknolojisi çok geliştiği için ebatlarında değişimler olacaktır. O zaman, daha çok tercih edilebilir bence. Aslında doğal malzemelerin hepsini çok severek kullanıyoruz. Örneğin, şu anda içinde bulunduğumuz binada, onun dışında anlaşma yaptığımız birçok konut projesinde doğal ahşabı kullanıyoruz. İç mekanlarda doğal parke kullanmayı tercih ediyoruz. Doğal malzemeleri işlerimizde kullanmak bizim için çok keyif verici ama bunların bakımını da düşünmek ve kullanıcılara karşı sorumluluğumuzu da unutmamak ve bir denge kurmak gerekiyor. Yapı enformasyon modelini proje üretimlerinizde kullanıyorsunuz, yakın gelecekte de bu konuda bir platform oluşturmayı planlıyorsunuz, çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
2002 senesinde bir vesileyle Amerika’da bir yazılımla tanıştık ve bu yazılım çok ilgimizi çekti. Yapıların sanal olarak inşa edilmesi ve tasarım kararlarının doğru, hızlı ve önceden alınması üzerine geliştirilmiş konsept bir yazılımdı. Yıllar sonra bu yazılımı büyük bir yazılım firması satın alıp geliştirdi. Biz de 2008-2009 döneminde bu yazılımı satın aldık, kullanmaya başladık. ‘Building Information Modelling’ demek binayı bir bilgi modeli olarak inşa etmek ve tek bir model oluşturarak, yapılarla ilgili bilgi yükünü akıllı bir sistem olarak bir araya toplayıp, üreticiyi, kullanıcıyı, işletmeciyi bu model üstünden sağlıklı, doğru karar almaya yönlendirebilmek. Birkaç pilot projeden sonra bu yazılımı, büyük projelerimizde de kullanmaya başladık ve birçok avantajını gördük. Biz mimarlar, çalıştığımız mühendislik gruplarıyla belirli bir aşamadan sonra bir araya gelip, birtakım kararları o zaman alıyoruz; fakat sürecin hızlı yürümesi bakımından bazen geri dönemiyoruz ve bazı kararlar için geç kalınmış olabiliyor, bunları yaşamamak için bu yazılımı işverenlerimize ve iş ortaklarımıza da kullanmaları için tavsiye ediyoruz.
89
KENTSEL DÖNÜŞÜMDE, POZITIF YÖNDE; YANI KENTI DAHA YAŞANILABILIR KILAN, TARIHI, SOSYO-KÜLTÜREL VE EKONOMIK POTANSIYELLERINI VE YAŞAM KALITESINI ARTIRAN ÖNERILERI ORTAYA KOYMAK VE TARTIŞMAK GEREKIR.
Kısaca verileri modelde ve sonuçlarını da simülasyon olarak görebiliyorsunuz. Teknoloji E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
BRIGITTE MURATWEBER AKSU
baktığınızda dışarıdan anlaşılamayan fakat içine girdiğinizde bir iç avlu / bahçeyle karşılaştığınız bir yapı ortaya çıkmış oldu..
90 90
sürekli gelişiyor ve bilgi katlanarak artıyor. Biz de, bu gelişimleri yakalamak için sürekli takip ediyoruz. Ekibimize yeşil bina tasarımı ile ilgili eğitimleri aldırıyoruz; çünkü bu yazılımları doğru kullanabilmeleri için bu konuda bilinçli ve eğitimli olmaları gerekiyor. Bu tip yazılımlar, mimarlara daha verimli, daha kullanışlı, daha az enerji tüketen binalar yapma olanağı verirken tasarımlarını daha bilimsel olarak yapma şansı veriyor. Enerji tüketimi en önemli sorunlardan bir tanesi, bu konuda duyarlı olmaz isek gelecekte başımız çok ağrıyacak, çünkü dünyada en yüksek enerji tüketimini binalar ve taşıtlar yapıyor. Rönesans Mecidiköy Ofis projeniz ile The Plan Awards 2015’te karma kullanımlı yapılarda finalist oldunuz; projenizden, projenin tasarım kararlarından ve projenin çevreye kattığı değerlerden biraz bahsedebilir misiniz? Rönesans projesi, 2010 senesinin ikinci yarısında başladı, yaklaşık 6 aylık bir Haziran 2015, Özel Sayı
süreç içerisinde proje olgunlaştı. Bu yapı Mecidiyeköy’ün gerek yapısal gerek de insan yoğunluğu yüksek bir bölgesinde yer alıyor. Yatırımcının talepleri doğrultusunda A sınıfı LEED Gold seviyesinde bir yapı tasarımı yapıldı. 2012 senesinde hizmete açıldı. Proje geliştirme sürecinde birçok alternatifle yatırımcıya gittik. Çevresindeki niteliksiz ve eski yapı stoğu yatırımın fizibilitesi açısından olumsuz bir durum oluşturmuştu. Tasarımı yaparken yaklaşık otuz-otuz beş metrelik bir genişliğin belirli bölgelerinde doğal ışık ve doğal havalandırmada sıkıntısı yaşayacağımızı fark ettik, o yüzden de binanın içinde bir boşluk yaparak bunu aşmak istedik. Bu bizim daha önce Noterler Birliği, Avlu 138 yapılarında kullandığımız iç boşluk oluşumunun yeni bir yorumu oldu. Burada yapının iki ofis kolu arasında tasarladık. İlk başta alan kaybı olduğu için olumsuz bakılmasına rağmen daha sonra verimlilik ve kiralama bedeli olarak artı değer getireceği inancı oluşunca onaylandı. Mecidiyeköy’de,
İşletmedeki talepler dolayısı ile yarı kamusal bir alan oldu, bu da binanın kullanıcılarına istedikleri zaman erişebilecekleri, kullanabilecekleri bir ortak platform sundu. Bizim çok önemsediğimiz diğer bir özelliği de yerel mimarinin geçmişten gelen bir takım unsurları var, bunlar; cumba ve avlu. Çeşitli noktalarda bir takım cumbalar, daha doğrusu cumbanın modern yorumlarını oluşturduk. O cumbalar istenildiği zaman bir toplantı odası ya da birinin ofisi olabiliyor. Yapı genelinde, kullanıcılara bir çok mekan alternatifi önermiş olduk. Günde sekiz-dokuz saat kaldığımız bir mekanda masada çakılı kalmak şu günün dünyasında hiç kimsenin istemediği bir şey. Bu binanın kullanıcıları istedikleri zaman avluya inebiliyorlar, istedikleri zaman balkona çıkabiliyorlar, istediklerinde de o özel kutucuk odaları kullanarak farklı bir sosyal aktivite yapabiliyorlar. Bina tamamladıktan yaklaşık iki üç ay sonra binanın LEED Gold sertifikasına layık görüldüğü haberini aldık. Bu da bizim için bir onur kaynağı oldu. Mimar olarak, doğal aydınlatma ve havalandırmayı yapının her noktasına taşımak ve yerel malzemeyi de mümkün olduğunca öncelikli olarak kullanmak bir binanın yeşil olabilmesi için yeterli olmaktadır. Ağırlıklı yerel malzeme kullandık dediniz, hangi yerel malzemeleri tercih ettiniz? Ağırlıklı doğal ahşap kullandık, onun dışında fiber takviyeli beton, alüminyum ve cam, zeminde ise doğal taş kullandık. Binanın iç cephesinin yüzde yetmişi doğal ahşap kaplı, dış cephede ise fiber takviyeli beton, ahşap, cam, metal malzemelerden karma bir kullanımımız var. Benim hatırladığım kadarıyla aydınlatma dışında her şey yerel.q
MAHMUT NÜVİT
92
Haziran 2015, Özel Sayı
for English
“Çok üretmenin yerine MAHMUT NÜVİT MİMARLIK
daha düşünceli tasarlamamız gerek...
”
TARIHI BIR BINANIN RESTORASYONU ESNASINDA, TARIHI BINANIN MEKAN ÖZELLIKLERINI BOZMADAN FONKSIYONLARI ÇÖZMEK, YANI ORIJINALLIKTEN UZAKLAŞMADAN BIR TAKIM DEĞIŞIKLIKLER YAPMAK GEREKIYOR. ÇÜNKÜ GÖRÜYORUM KI ORADA ALTI BIN YILLIK YAPI YAPMA KÜLTÜRÜ VAR, DOLAYISIYLA BU KÜLTÜRÜN DEVAMLIĞI BENIM IÇIN ÖNEMLI. BETONARMEYE GEÇIŞLE BIRLIKTE -KI BU YÜZYILLIK BIR TARIHI IÇERIYORBIZ GELENEKSEL YAPI YAPMA KÜLTÜRÜNDEN UZAKLAŞARAK O BETONUN ÇARÇABUK ORTAYA ÇIKAN ISKELETINE HAYRAN OLDUK VE YAPI YAPMA KÜLTÜRÜMÜZÜ DRAMATIK OLARAK DEĞIŞTIRDIK. İç mimarlık, restorasyon, yat ve mobilya alanlarında tasarım odaklı çalışmalar yapıyorsunuz. Sürdürülebilir tasarım ve tasarım anlayışınızdan bahsedebilir misiniz? Yat tasarımı, restorasyon her ikisi de özel alanlar ve aslında yalı, yat tasarımı, eski eser restorasyonunun sıradan bir iç mimari profilinin dışına taşan projeler olduğunu düşünüyorum. Yaptığım projelerin hepsi kendine özgü ve eser düzeyinde projelerdir...Çok özel bir alan olan yat ve diğer iç mimari projelerin yanında, restorasyon projelerine yönelmemin nedeni sürdürülebilirlik. Sanat tarihinde yer alabilmeniz o zincirin halkası olmaya çalışmakla ilgilidir. Büyük bir kültürün içinde yer alarak bugünün cevaplarını aramayı arzu ettim. Bu şekilde bir kültürel devamlılık sağlama gayretim oldu. Ayrıca bu alanlar özellikle şehir merkezinde önemli bir yapı potansiyeli olarak terkedilmiş alanlardı. Sürdürebilirlik açısından, yeni alanlar açıp gidip oraları da bozmanın yerine daha önce kullanılmış ve dolayısıyla ‘bozulmuş’ ve ‘kirletilmiş’ alanların kullanılması ilke edinilmiştir. Tarihi bir binanın restorasyonu esnasında, tarihi binanın mekan özelliklerini bozmadan fonksiyonları çözmek, yani orijinallikten uzaklaşmadan bir takım değişiklikler yapmayı tercih ettim. Çünkü görüyorum ki orada altı bin yıllık yapı
yapma kültürü var, dolayısıyla bu kültürün devamlığı benim için önemli. Betonarmeye geçişle birlikte -ki bu yüzyıllık bir tarihi içeriyor- biz geleneksel yapı yapma kültüründen uzaklaşarak o betonun çarçabuk ortaya çıkan iskeletine hayran olduk ve yapı yapma kültürümüzü dramatik olarak değiştirdik. Özelinde Türkiye’yi düşünecek olursak; modernizme geçiş eskiye nefret duyarak eski olan her şeyi çöpe atarak değersiz kılarak gerçekleşmemeliydi. Eski, bir şekilde tasfiye edilebilir; ama biz bu tasfiyeyi buldozerle yaptık. Yani ne bize gerekli olur, ne olmaz, neyin devamlığı sağlanabilir, süreklilik nasıl olur bu soruların cevabını araştıracak kaynaklarımız yoktu. Bu da dramatik bir durum tabi ki. Savaşlardan bitap bir şekilde çıkmış, insan kaynaklarını savaşta yitirmiş, on yılda on milyon olduğu için sevinen bir ülke düşünün…Cehalet sadece kişilerde değil kurumlara da hakimdi. 1936 yılında kayıkla boğazdan geçen Vakıflar Genel Müdürü, ahşap çatısı yanmış fakat duvarları ayakta duran Ebul Fadıl Mehmet Efendi Cami’ni görüp, ‘gözümüzü üzüyor yıkalım’ diyebiliyordu; yani orada onun tamir edilebileceği ve o kültürün de orada tamir edilirken yaşayabileceği fikri yoktu. Sürdürülebilir alanları terkettik, yeni alanlar yarattık, kirlettik ve bozduk. İnsanlığın E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
93
MAHMUT NÜVİT
Tip - i- Top
yüzyıllık yapı yapma kültürü dünyanın neresine bakarsanız bakın maalesef hüsranla sonuçlandı.
Armani Maçka 94 94
YÜZYILLIK BETON YAPI YAPMA KÜLTÜRÜMÜZ MAALESEF HÜSRANLA SONUÇLANDI. SÜRDÜRÜLEBILIRLIK AÇISINDAN MIMARIDE OLSUN, TASARIMDA OLSUN HER ZAMAN ÇOK ÜRETMENIN YERINE DAHA DÜŞÜNCELI DAVRANMAMIZ GEREKTIĞINE INANIYORUM. Haziran 2015, Özel Sayı
Şimdilerde ise yine Türkiye’de modernite ile hesaplaşmamızda da da aynı ‘ her şeyi çöpe atma’ gibi bir durum var. Tarihi geçmişimizle hesaplaşmamız da olduğu gibi moderniteyle olan hesaplaşmamız da benzer durumlar yaşanıyor bugün. Cumhuriyet’in tüm kurumlarına bilinçsizce saldırı var. Dolayısıyla kültürel anlamda tüm alanlarda sürdürebilirlik fikrini gerçekleştirebilecek, özelinde mimariye indirgeyecek olursak da artık bir insan kaynağı olmasına rağmen bu kurumlara yansımış değil. Bu doğanın kendi akışındaki yenilenme isteğine karşı tutumlar, türlerin çeşitliliğini yok eden su havzalarının kullanımı, enerji kaynaklarını seçmedeki her seferinde yapılan yanlışlar siyasi erki elinde bulunduranların günah hanesinde bulunuyor hem ülkemizde hem de dünyada. İnsanlığın sivil hanesinde bu konuda daha büyük ve önemli örgütlenmeler var. Biz doğa korumacılar Adolf Loos gibi düşünüyoruz. Bir su havzasına dünyanın en iyi mimarisini de koysanız orası bozulur. Bozulmaz diyemezsiniz. Dolayısıyla sürdürülebilirlik açısından mimaride olsun tasarımda olsun her zaman çok üretmenin yerine bir kere daha düşünmemiz gerektiğine inanıyorum. Günümüzde , ‘iyi tasarım’, ‘iyi sanat’ her zaman her yerde yapılabiliyor. İyiyi yapmada, tasarlamada bir sorun yok, ama buna mukabil başka ufuk açıcı fikirlere ihtiyacımız var. Durup düşünmemiz lazım, sürdürebilir nasıl olabiliriz diye, çünkü bir yandan da artık dünyayı ürettiğimiz iyi şeylerle yaşanmaz hale getirdik. Berthold Brecht in ünlü şiirindeki gibi iyi şeyler yarattığımız için iyi bir duvarın önünde iyi silahlardan çıkacak iyi kurşunlarla iyi bir şekilde yok edilmeyi hak ettik.
Beşiktaş Alev Evi Son yıllarda gündemde olan ve yaşamakta olduğumuz ‘kentsel dönüşüm’ kavramını sizce doğru algılıyor ve uyguluyor muyuz? Kentsel dönüşüm konusu aslında kendi başına bir başlık, hakikaten büyük bir felakete doğru gidiyoruz bence. Kentsel dönüşüm böyle olmamalıydı; ama nasıl olmalı derseniz onu da cevaplayacak durumda değilim. İş şirazeden iyice çıktı. Dönüşüm projeleriyle birlikte kat irtifakının artmasıyla gelen o sayısal çokluğa kanalizasyonlar nasıl cevap verecek, su ihtiyacı nasıl karşılanacak, insanlar aynı anda sokağa çıktıklarında yollardan nasıl geçecekler, bunların hiç birinin ne etüdü ne de altyapısı yapılmamış durumda, şu an içinden çıkılmaz bir vaziyette çözümsüz olarak ilerliyoruz. Ayrıca yüksek binaları da çok gereksiz görüyorum; çünkü bu binalardaki insanların hastalandığını biliyoruz, onun için geleneksel malzemeye, geleneksel yapı yapma metotlarıyla bir şeyler yapmaya dönmemiz lazım. Mesela bir deprem senaryosunu böyle bir şehirde düşünmek bile istemiyorum. Çökmüş bir şehirde, yeni yaptığımız dönüşmüş sağlam binalarımızda hayatta kalmış olmanın ötesinde yaşamı
idame ettirmenin imkansız olabileceğini görebiliyorum. Ayrıca dönüşüm projeleri rant projeleridir. Rant için bu kente üşüşmüş sermayesi olan fakat öte yandan bilgiye değer vermeden, dün kurulmuş, hiçbir yapı yapma kültürü olmayan türedi firmalar tarafından gerçekleştiriliyor. Üstelik ‘iyiyi’ yapma konusunda bile o kadar isteksiz olmaları bu binaların ayakta kalacağı konusunu bile tartışmalı hale getiriyor. Burası bir profitopolis ve konuşulan ve tartışılan sadece rant. . Öte yanda bir gün kaçabilmeyi umut ettiğimiz topraklardan kimya kokusu geliyor; yani artık ekolojik ürün üretme konusu da şüpheli . Ne yazık ki kaçacak bir dünya kalmadı. Günümüzde çevre duyarlı malzemelere ulaşmak mümkün ve ülkemizde de üretiliyor. Sizin bir mimar olarak vazgeçemeyeceğiniz, kullanmaktan en çok keyif aldığınız malzemeler hangileri? Neden? Ben ahşapçıyım, ahşabı seviyorum. Geçmişden bu güne ulaşamamış, can çekişen bir büyük ahşap kültürümüz var. Osmanlının son döneminde gerileyen her gerçek değer gibi ahşap da gözden düşmüş. Bu gün ise Citylife Recidence
95
KENTSEL DÖNÜŞÜM KONUSU ASLINDA KENDI BAŞINA BIR BAŞLIK, HAKIKATEN BÜYÜK BIR FELAKETE DOĞRU GIDIYORUZ. KENTSEL DÖNÜŞÜM BÖYLE OLMAMALIYDI; AMA NASIL OLMALI DERSENIZ ONU DA CEVAPLAYACAK DURUMDA DEĞILIM.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
Hisar Evi
MAHMUT NÜVİT
96 96
YÜKSEK BINALARI GEREKSIZ GÖRÜYORUM; ÇÜNKÜ BU BINALARDAKI INSANLARIN HASTALANDIĞINI BILIYORUZ, ONUN IÇIN GELENEKSEL MALZEMEYE, GELENEKSEL YAPI YAPMA METOTLARIYLA BIR ŞEYLER YAPMAYA DÖNMEMIZ LAZIM.
ahşabın her zaman alternatif malzemelere göre daha pahalı olduğu düşünülüyor. Halbuki öyle değil. Kullanım ömrü çok fazla. Hangimizin evindeki ucuz plastik malzemeler çoktan çöp olmadı ki. Petrol bazlı ürünlerin -kendisi dahi-l hepsi dünyanın başına bela. Ahşap öyle değil. Ahşabı işlemeyi öğrendik, büyük bir ahşap kültürümüz var ve burada da geleneklerle bağlarımızı kurup ahşap malzemeleri sıklıkla kullanmamız lazım. Ben aynı zamanda tasarladığımız her şeyin gününü ve yaşadığı çağı yansıtması gerektiğine inanıyorum. İçinde yaşadığımız çevreye zarar vermeden bir hayat tasarlamak benim en temel düşüncelerimi yansıtabildiğim bir alan oldu. Eski eserlerle, restorasyonla hesaplaşmam, ikincisi doğal hayata uygun yaşamak bana mimaride kendi yolumu çizmeme sebep olan iki veridir. Peki, son dönem projelerinizden de bahsedebilir misiniz biraz? Son dönem projelerim daha çok sizin de işaret ettiğiniz gibi bir takım dönüşüm projeleri, bu projelerde ben yönetici ve danışman olarak rol alıyorum. Tabi ki beni bekleyen tarihi eser, yada geleneksel yapı standartlarıyla
Haziran 2015, Özel Sayı
yapılmış villa gibi domestik projeler var. Başka şeyler de yapmak isterim ama Türkiye’de en iyi yaptığınız şey üstünüze kalıyor ve hep o projeden yapmanızı istiyorlar. Bir otel yaparsınız hep otel projesi gelir, otelciye çıkar adınız; yani bir yerden kapı açılmışken diğer kapıların hepsi kapanmaya başlıyor. Biz mimarları besleyen bir dünya var; yani değişik işler yapacağız ki beslenelim, herkesin beslenme şekli farklı, biz değişik ve farklı projelerden besleniyoruz. Sipariş alabilme becerisi de bambaşka bir şey. Hem sistem içinde itirazları olup bir yandan da proje yağmuru beklemek altından kalkamayacağım bir hayal kırıklığı olurdu. Keşke birisi gitse bizim için değişik projeler toplayıp gelse, bizde oturup yapsak... Özellikle otel ve sanat merkezi projesi yapmayı çok arzu ediyorum; ama portföyde daha çok ev projeleri var şuanda. Yakın bir gelecekte önemli bir işbirliği ve ortaklıkla bu projelerin yelpazesini değiştireceğime inanıyorum, bu konuda da çalışmalar yapıyorum. Dilerim bu söyleşiyi yapmaktaki teveccühünüz makus talihimi yenmemde yardımcı olur. Hayatımı adadığım kültürel devamlılık konusunda bana söz hakkı veren Ekoyapı dergisine şahsınızda bir teşekkürü borç bilirim.q
Çarpıcı Projeler Trakya Cam’ın Yenilikçi Ürünü ısıcamkonfor T yeşil ile Hayata Geçiyor... ®
Proje Mimar Yatırımcı Cam Tercihi
: Vadistanbul : 2 Design : Artaş-Aydınlı-Keleşoğlu : Isıcam Konfor T yeşil 51/31
Teras ev, alışveriş merkezi, alışveriş caddesi, ofis, otel ve konut fonksiyonlarının birlikte kurgulandığı, 424 bin m2’lik arsada geliştirilen Vadistanbul Projesi’nin konutlarında Trakya Cam’ın güneş kontrolü ve ısı yalıtımını bir arada sağlayan yüksek performanslı ürünü Isıcam Konfor T yeşil 51/31 tercih edildi. Seçici ve özel bir kaplama ile ısı kayıplarını azaltarak kışın ısıtma giderlerinden; güneş ısısı geçişini azaltarak yazın da soğutma masraflarından tasarruf sağlayan ve temperlenebilme özelliği Gün Işığı (EN 410)
Isıcam Konfor T yeşil 6 mm Temperlenebilir Solar Low-E 51/31 +16 mm AB+ 6 mm TRC Helio clear
www.isicam.com.tr | 444 9 872 / TrakyaCamSanayii / TrakyaCamSan
sayesinde emniyet ihtiyacını karşılayan bu ürün; Vadistanbul projesinde hem kent merkezi dokusunun hem de orman manzarasının tüm doğallığıyla yaşanmasına olanak vermekte. Doğayla iç içe bir noktada projelendirilen Vadistanbul’un aydınlık iç mekanlar, serin yazlar ve sıcak kışlar için tercihi ısı ve güneş kontrollü, şeffaflık ve temperlenebilme gibi üstün teknik özellikleri estetikle birleştiren Isıcam Konfor T yeşil 51/31 oldu. Isı Geçirgenlik Katsayısı U Değeri W/m2 K (EN 673)
Güneş Enerjisi (EN 410)
Geçirgenlik (%)
Dışa Yansıtma (%)
İçe Yansıtma (%)
Direkt Geçirgenlik (%)
Dışa Yansıtma (%)
Soğurma (%)
Toplam Geçirgenlik (%)
Gölgeleme Katsayısı
Kuru Hava
Argon
51
17
22
25
12
64
31
0,35
1,3
1,1
. . MINI PORTFÖY BAHADIR KUL Yeni nesil mimarlarımızdan Bahadır Kul, farklı ölçekte ve tipolojide bir çok yapıya imza atarak; 2009 yılında Kadir Has Kongre Merkezi ve Kayseri Batı İlçe Terminali ve 2013 yılında Kayseri Buz Pisti yapıları Arkiv Seçkileri’nde yer almaya değer görmüştür. Ardından Konya Stadyumu projesi ile 2014 yılında Stadium Database projelerinde tasarım ve yapım süreçleri bakımından dünya sıralamasında ilk beşte yer almış, 2015 yılında ise Mies Van Der Rohe ödüllerine Kayseri Buz Pisti ve Açık Sahalar projeleri ile aday gösterilmiştir. Ulusal ve uluslararası mimari proje üretimine İstanbul merkezli ofisinden devam eden Bahadır Kul’un projelerinden bazılarını sizler için derledik.
98 98
Haziran 2015, Özel Sayı
99
KAYSERİ BATI İLÇE TERMİNALİ İşveren: Kayseri Büyükşehir Belediyesi Lokasyon: Kayseri Uygulama Süreci: 2007 / 2009 Arsa Alanı: 10.000 m2 Toplam İnşaat Alanı: 1.500 m2 Fotoğraflar: Ket Kolektif
Kayseri kentinin ilçeleri ile ulaşımını sağlayan firmaların kent merkezinde farklı bölgelerde varoluşlarının getirdiği ulaşım sıkıntısı ve bu araçların kent merkezinde yarattıkları trafik yoğunluğunu azaltmak için bir ilçe terminali oluşturma fikri doğmuş, bu amaçla kentin batısında bulunan ilçe ve köylerden gelen araçların kullanacakları batı ilçe ve köy terminali tasarlanmıştır. Yapı; kent merkezine 8 km uzaklıkta, eski çevre yolu üzerinde ve yeni şehirlerarası otobüs terminalinin de bulunduğu arazide tasarlandı. Kentin kuzeyinden geçen yeni çevre yoluna olan bağlantı kolaylığı, mevcut şehirlerarası otobüs terminali ile bağlantısı ve yakınından geçen raylı sistem aksının varlığı bu alanın tercih edilme sebeplerinden oldu.
Yapının tasarım kriterlerinin başında ilçe ve köy terminali yolcularına aynı yapı kabuğu altında fakat ayrı ayrı fuayeler çözümleme çabası bulunuyor. Bu amaçla ‘Z’ formunda brüt bir duvar yüzeyine iki ayrı yönden saplanan şeffaf fuayeler tasarlandı. Bu fuayelerin şeffaf tutulmalarının nedeni yapının hemen dışında oluşturulmuş peronların algılanırlığını artırmaktır. 10.000 m2 arazi üzerine tasarlanan bu yapı 1.200 m2 inşaat alanına sahip. Yapının eski çevre yoluna bakan kısmında ilçe terminali fuayesi ve peronları, kuzey kısmında ise köy terminali fuayesi ve peronları planlandı. İlçe ve köy terminali fuayelerinden birbirine geçişler sağlandı ve her iki terminalin bilet satış ofisleri ayrı ayrı tasarlandı. Her iki terminal için tek bir noktada ıslak mekanlar ve teknik hacimler yapılandırıldı.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
. . MINI PORTFÖY BAHADIR KUL
100
NEVŞEHİR TERMİNALİ Nevşehir Şehirlerarası Otobüs Terminali şehir merkezine 5km mesafede Aksaray yolu üzerine konumlanmıştır. Niğde ve kent merkezi ilişkisini güçlendirmek için tercih edilen bir bağlantı güzergâhındadır. Doğal taş dokusu, amorf boşluklar ve gizemli br topoğrafyanın içinde yer alması ile farklı bir görünüme sahiptir. Özellikle Kapadokya’nın özgün dokusunda fark edilen bir yapı olması düşünülmüştür. Yolcuların korunaklı bir alanda beklemeleri ve vakit geçirmeleri için üst örtü tasarımının deliklerle ile dinamik bir form oluşturması amaçlanmıştır. İşveren: Nevşehir Belediyesi Lokasyon: Nevşehir Proje Yılı: 2008-2010 Toplam inşaat alanı: 8.000 m2 Fotoğraflar: Ket Kolektif Haziran 2015, Özel Sayı
Cephedeki amorf deliklerin bütün bir dikdörtgen şekilden ortaya çıkması yapının karakteristiğini oluşturmaktadır. 5 m geri çekilen ikinci bir cephe ile yolcu ve otobüs platformlarının ayrışması sağlanmıştır. Yarı açık bekleme alanlarının tasarımında, dış çevre ile olan görsel ilişkiyi koparmamak en önemli özelliklerinden biridir.
MERSİN STADYUMU Ulusal ve uluslararası futbol müsabakalarına da ev sahipliği yapması beklenen stadyum 25.000 seyirci kapasiteli ve UEFA kriterlerine uygundur. Mersin Stadyumu; büyüklüğü, kapsamı ve mimari tasarımıyla kentin simgesel bir yapısı olarak düşünülmüştür.
İşveren: Toplu Konut İdaresi Başkanlığı Lokasyon: Mersin Uygulama süreci: 2012-2013 Kapasite: 25.000 kişi Arsa Alanı: 111.000 m2 Toplam inşaat alanı: 75.000 m2
Mersin’in Yenişehir ilçesinde inşa edilen ve 55.000m2’ ye yayılan Mersin Stadyum’u, karayollarıyla olan bağlantısı ve kullanıcıların alanla etkileşimini sağlamasına yardımcı olan peyzaj düzenlemesi sayesinde seyirciler için sosyal bir merkez olmaktadır. Planlamada temel ulaşım altyapısı geliştirilerek, futbol nedeniyle oluşabilecek trafiğin en alt düzeyde tutulması hedeflenmiştir. 1295 araçlık otopark ve 46 araçlık otobüs parkı ve toplu taşıma kolaylığı sağlamak için yeni otobüs durakları da projeye dâhil edilmiştir. FIFA ve UEFA kriterlerine uygun olarak tasarlanan futbol sahasının, alttan ısıtmalı, yüksek standartlara sahip suni çimler ile kaplanması öngörülmüştür. Sahanın üzeri, teknik özellikleri yüksek pitch cover, gibi malzemelerle kaplanabilmektedir. Kale arkaları dâhil olmak üzere, tüm izleyicilerin sahaya hâkim olduğu bir oturma düzenine ve mimari yapıya sahip olan stadyum tüm bu özellikleri sayesinde, futbol müsabakaları dışında farklı spor müsabakalarına, konser ve fuarlar gibi etkinliklere de ev sahipliği yapması planlanmaktadır. MIMARI YAKLAŞIM Kuzey-güney doğrultusunda uzanan stadyumun ana formu elipstir. Geometrisi kendini yapının kabuğunda göstermektedir. Yapı kabuğu, yapının bulunduğu çevre ile sınırını oluşturan ve aralarındaki ilişkiyi tanımlayan, kurgulanan yaşantıyı sembolize eden bir üst kimliktir. Aynı zamanda, oluşturulan dinamik form, seyirci tribünlerinin üstünün de tamamen örtülmesini sağlamıştır. Kabuk malzemesi olarak kullanılan geçirgen tente Akdeniz iklimindeki Mersin’in iklimsel özelliklerine uygun seçilmiştir; hava geçirgenliği özelliği sayesinde sporcular ve seyirciler için konforlu bir ortam sağlamaktadır. Stadyumda, polis merkezi, sağlık merkezi, restaurant ve mağazaların yanı sıra çoklu bilet satış gişeleri mevcuttur. İki tribün kısmı arasında loca alanları, VIP alanları, stadyum yönetimi, UEFA Kulüp ağırlama alanı, kurumsal misafir alanı, restoran ve food-court gibi işlevleri içeren iki kat yerleştirilmiştir. Bunun dışında engelli, bay, bayan soyunma odaları ve wc’ler bulunmaktadır.
101
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
. . MINI PORTFÖY BAHADIR KUL DANIEL LIBESKIND
KONYA ŞEHİR STADYUMU
102
İşveren: Konya Büyükşehir Belediyesi Lokasyon: Konya Proje Yılı: 2012 Uygulama Süreci: 2013-2014 Kapasite: 42.000 kişi Arsa Alanı: 250.000 m2 Toplam İnşaat Alanı: 90.000 m2 Fotoğraflar: Sarıdağlar İnşaat, Konya Büyükşehir Belediyesi, Bahadır Kul Architects Ket Kolektif
Haziran 2015, Özel Sayı
Konya Şehir Stadyumu, kentin kuzeyinde, şehir merkezine 9 km uzaklıkta, 450 bin m2 bir alan üzerinde yer alıyor. Yerleşkede spor salonu, yüzme havuzu, veledrom, atletizm pisti gibi spor yapıları da bulunması öngörüldü. Yerleşkeye kent merkezinden ulaşım, raylı sistem, toplu taşıma araçları ve özel araçlarla sağlanabiliyor. Konya Şehir Stadyumu; kültürel kodlarla, çağdaş strüktürün ele alındığı bir tasarım. Yapının kabuğunda Konyaspor’un renkleri olan yeşil-beyaz renkler tercih edildi. Planlamada ise UEFA Kriterleri esas alındı. Toplam oturma kapasitesi 42.000 kişi olan stadyumun, tribün yerleşimi doğu, batı, güney ve kuzey olarak adlandırıldı. Her tribün altında, izleyiciler için yeterli sayıda wc ve büfe alanları planlandı.
Futbol alanı, FIFA ve UEFA kriterlerine uygun özelliklerde, alttan ısıtmalı, yüksek standartlara sahip suni çim ile kaplandı. Bu alanın üzeri, teknik özellikleri yüksek malzemelerle kaplanarak, arenanın farklı fonksiyonlar için kullanılması sağlandı. Stadyumun dış cephesinde taşıyıcı malzeme olarak çelik, kaplama malzemesi olarak ise membran tercih edilmiştir. Cephe yüzeyinde istenilen etkiye göre delikli, şeffaf ve saydam olmak üzere 3 çeşit membran kullanılmıştır. Delikli membranın kullanıldığı yerlerde hava, ışık geçişi ve çelik sistemin algılanırlığı sağlanmaktadır. Şeffaf membranın kullanıldığı yerlerde ise sadece ışık geçişi sağlanmaktadır ve çelik sistem görülmemektedir. Solid membranın kullanıldığı yerlerde hava ve ışık geçişi sağlanmamaktadır. Çatı yüzeylerinde ışığı geçiren şeffaf membran kullanılmıştır.
Ana taşıyıcı konstrüksiyonu betonarme olan batı tribününde, sporcu soyunma odaları, ısınma alanları, hakem ve gözlemci odaları, medya mensupları için çeşitli büyüklükte ve fonksiyonda odalar ve VIP girişi planlandı. Teknik hacimler ve yönetim odaları yine bu bölgede bulunmaktadır. İç mekan malzeme seçimlerinde statta kullanılan malzemeleri seçerken güncel ve modern ürünler üzerinde durulmuştur. Dış kabuktaki dinamik çizgiler iç mekanlara da yansıtılmıştır. Bazı kısımlar da özel aydınlatma tasarımlarıyla da bu dinamizm vurgulanmıştır. Kullanılan renkler gerek ev sahibi takımı gerekse misafir takımları ifade edecek şekilde seçilmiştir. Localar, VIP, fuaye ve protokol bölümlerinde zeminlerde ahşap kullanılmıştır. Tribünler 2 katlı, yay biçiminde ve 44 basamak olacak şekilde tasarlandı. Tribünlerin sahaya uzaklığı 9-11 m arasında değişiyor. Futbol sahasının merkezine en uzak seyirci 90 m uzaklıkta planlandı. VIP suitleri, stadyumun batı ve doğu tarafında, alt ve üst tribünlerin arasında, +9.50 kotunda bulunuyor. Bu katta 50 adet 10 seyirci kapasiteli suit, 4 adet 50 seyirci kapasiteli restoran, bar, WC’ler ve VIP salonu yer alıyor. Seyirciler, ±0.00 kotundaki lobiden asansörlerle bu kata çıkıyor. -4.00 kotunda 200 araçlık kapalı VIP otoparkı yer alıyor. Basın ve VIP için alt kat batı tribününün orta kısmı kullanıldı. Tribünlerin alt bölümlerinde 10 bin m2’lik alana sahip çok amaçlı salonlar bulunuyor. Stadyumda 4 adet soyunma odası bulunuyor. Sporcu otobüsleri için hem bodrum katta, hem de zemin katta kapalı park alanları planlandı.
103 103
Seyirci, medya, loca, VIP, sporcu ve güvenlik görevlilerinin girişleri ve sirkülasyon alanları birbirinden ayrıldı. Alt kat ve üst kat tribünlerin merdiven blokları ayrıldı. Yapıda dördü servis asansörü olmak üzere toplam 16 adet asansör bulunuyor. Her 500 seyircinin girişi için 1 adet turnike hesaplandı. Bütün tribünlerin bodrum katında kapalı otopark bulunuyor. Seyirci konforu için çatının alt kısmına radyan ısıtıcılar konumlandırıldı, ayrıca çim sahada alttan ısıtma sistemi kullanılarak ağır kış şartlarında zeminin korunması amaçlandı. Birinci fensin dışında kalan bölgelerde, 1500 araçlık seyirci otoparkı, misafir takım otobüs otoparkı, VIP ve protokol otoparkı ile servis yolları planlandı. E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
KAPAK PROJESİ
. . MINI PORTFÖY
104 104
BAHADIR KUL
İşveren: Antalya Akvaryum Akvaryum A.Ş. Lokasyon: Antalya Proje Yılı: 2010 Uygulama süreci: 2011-2012 Arsa Alanı: 30.000 m2 Toplam inşaat alanı: 12.000m2 Fotoğraflar: Ket Kolektif
Haziran 2015, Özel Sayı
ANTALYA AKVARYUM Antalya Arapsuyu Obia Kanyonuna tasarlanan yapının başlıca tasarım kararlarını topografyaya uyum ve siluet içinde kaybolma arzusu oluşturmuştur. Bunun yanısıra ters düz konsepti ile de suyun altında olma hissiyatı verilmesi amaçlanmıştır. Yapının zemin kotunun geri çekilmesi ile ortaya çıkan gölgelikli kamusal alan geniş bir serinlik noktası oluşturmakta ve serinletici rüzgarların hakim olduğu güneybatı yönüne konumlanmaktadır. Yaklaşım, dağılım ve toplanma noktası olan bu gölgelikli alan, “akvaryum” için ön hazırlık alanını tanımlamakta ve dalgasal formda bir kabuk ile örtünmektedir. Bu kabuk, kamusal alan ve akvaryum arasında yatay bir ara yüz oluşturmakla birlikte kimi yerde zemine kadar inerek bilgilendirme noktalarını ve fast food alanını, kimi yerde ise yükselerek amfi alanlarını ve bilet satış gişelerini oluşturmaktadır. Kamusal alandaki rampa birinci kata ulaştığında kamusal sergi alanına ulaşılarak akvaryum ve kar dünyasına girişler sağlanır. Akvarum bilgilendirme ve deniz balıkları ile başlayan gezi rotası; mağara balıkları, Dünya nehirleri, deniz anaları, Türkiye balıkları, yırtıcı balıklar, köpek balıkları, beş milyon litre su kapasitesi ile ana tank ve 131 m uzunluğundaki tünel ile son bulmaktadır. Rotadaki her bir durak, karakterine özgü tasarlanmıştır.
MIMARI YAKLAŞIM Çevredeki doğal kaynakların en etkin şekilde kullanılarak konfor seviyesini sürdürülebilirlik ile arttırmak hedeflenmiştir. Bunlardan birinin yeşil çatı olması ve diğer bir özeliğinin ise denizden su çekilerek hayvanlar için doğal bir ortam oluşturulmasıdır. Bu sayede ekonomik olarak da ciddi bir tasarruf sağlanmaktadır. Sürdürülebilirlik açısından projede yeşil çatı kullanımının termal, hidrodinamik ve koruyucu özellikleri sayesinde faydalar sağlamaktadır. Yeşil çatının yaz ve kış mevsimlerinde belirgin yalıtım özelliği sergilemesi, Antalya iklimin de bulunan akvaryum için en doğal iklimlendirme özelliği sağlamaktadır. Doğal çevrenin çatı üzerinde sürdürülmesi ile ısı adası etkilerinin en aza indirilmesi sağlanmış ve doğal çevrenin, biyolojik çeşitliliğin korunması hedeflenmiştir. Kent merkezlerinde yeşil alanlardan çok sert yüzeylerin olmasından dolayı yeşil kullanımı ile kent merkezine fayda oluşturmuştur. Yeşil çatı kullanımı ile serinletme ve hava kalitesine katkı sağlanmaktadır.
C
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
. . MINI PORTFÖY GÖKHAN AVCIOĞLU Bugüne kadar yurtiçi ve yurtdışında pek çok ödüllü projeye imza atan, aldığı ödüllerle Türkiye’yi uluslaarası arenada pek çok kez temsil eden mimar Gökhan Avcıoğlu, GAD (Global Mimari Gelişimi) firmasını 1994 yılında İstanbul’da kurarak farklı işlevlerde birçok projeye imza atmıştır. Mimari çalışmaları haricinde eğitim çalışmaları da yapan Avcıoğlu, 2001 yılında Paris’te Ecole Speciale d’Architecture’de, Yıldız Teknik Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi stüdyolarında dersler vermistir. 2013 yılında da ‘Mimarlık ve Yerleşme Kültürünü Geliştirme Araştırma Değerleme Eğitim Vakfı” GADEV’i kuran Gökhan Avcıoğlu Gadev ile beraber yürüttüğü sosyal sorumluluk projelerinde yer almaya devam etmektedir İstanbul, New York, Dubai ve Bodrum’da da ofisleri bulunan Gökhan Avcıoğlu’nun projelerinden seçkilerini sizler için derledik.
106 106
Haziran 2015, Özel Sayı
DİVAN KURUÇEŞME Proje Yeri: Kuruçeşme - İstanbul Proje Ekibi: Semih Acar, Nesime Önel, Aysu Aysoy, Efe İlgen Proje Tarihi: 2012 Proje Alanı: 6.851 m2 Toplam İnşaat Alanı: 10.346 m2
BEŞİKTAŞ BALIK PAZARI Proje Yeri: Beşiktaş İşveren: Beşiktaş Belediyesi Proje Ekibi: Gözde Nur Demir, Ozan Ertuğ, Tahsin İnanıcı, Alex Suarez Proje Tarihi: 2008 - 2009 Proje Alanı: 260 m2 Toplam İnşaat Alanı: 260 m2 Balık pazarı Beşiktaş ve çevresini yeniden canlandırmayı amaçlayan bir projedir. Beşiktaş İstanbul’un en kalabalık bölgelerinden biridir. Modern ve gelenekseli bir arada yaşatan bir alandır. Bölgenin çarşısında yer alan üçgen şekilli yer olan çarşı çok meşhurdur. Gün boyunca pekçok insan buradan manav ve balık alışverişini yapmaktadır. Bu alanda inşaat zor olduğundan en iyi çözüm baştan yapmak olacaktır. Tasarım ekibi amaçlarına ulaşmak için Beşiktaş Belediyesi ve bölgedeki esnafla birlikte çalışacaktır.
Divan Kuruçeşme Projesi İstanbul’un en gözde kıyı şeridinde müthiş boğaz manzarasına sahip bir alanda yer almaktadır. İstanbul’un en önemli yerlerinden birinde tasarlanan projenin genel siluet, çevre ve doğa ile uyumlu olması vazgeçilmez unsurlar olarak alınmıştır. Bu kapsamda hazırlanan restorasyon projesinde, mevcuttaki tarihi duvarlar ve tarihi ağaçlar korunmuştur, Projenin özellikle denizden görünümüne önem verilmiştir. Proje; mevcut durumda olduğu gibi, düğün ve davetlerin gerçekleştirildiği çok amaçlı salon ile; mevcut doku içine yerleştirilmiş dört otel odasını ve toplantı salonlarını içerecek şekilde yeniden işlevlendirilmiştir. Gerekli hizmet mekanları ve otopark da bu kapsamda projede yer almaktadır. Projede, özgün duvar ve tonoz gibi elemanların ifadesi ve çevreden algılanışının korunmasına özen gösterilmiştir. Ayrıca bu elemanlar yeni işlevin parçası haline getirilerek, aktif olarak korunmaları öngörülmüştür. Etkinlik alanı tasarlanırken kütle olarak mevcut tarihi duvarların oranlarından yola çıkılmıştır. Mevcut duvarlar gerek iç mekanda gerek de dış mekan tasarımlarında vurgulanarak tasarımın bir parçası haline getirilmiştir. Mekanın çatısı yeşil dokunun sürekliliğini devam ettirmek adına yeşil teras olarak tasarlanmıştır. Çatı örtüsü arasındaki çatı pencereleri ile gün ışığı maximum seviyede etkinlik alanı içine alınmaya çalışılmıştır. İç mekan çatı örtüsünde ahşap, zeminlerde doğal taş kullanılmıştır ve kullanılan malzemelerin sürdürülebilir ve yerli malzeme olmasına özen gösterilmiştir.
seviyesinde bulunan çelikten yapılmış dev bir deniz kabuğu şeklindedir. Bu şekil sayesinde bina içinde kolon kullanma zorunluluğu ortadan kalkmıştır ve bu şekilde hem geniş bir alan elde edilmiş hemde programın ihtiyaçları karşılanmıştır. Deniz kabuğu şeklinin hem altı hemde üstü 2010 Kültür Başkenti kapsamındaki sanatsal olaylarda ve projelerde bir platform olarak kullanılabilir. 6 geniş bir alan elde etmek amacıyla bölüm birbirine bağlanmıştır. Teşhir kutuları yerel uzmanlar tarafından elde yapılmış ve sonsuz çelik şekiller şeklinde tasarlanmıştır. Aydınlatma sistemi için ise tasarım duvardan sarkan standart 150 ampüllük kullanmaktadır çünkü bu kullanım istanbuldaki balık pazarlarında en yaygın kullanımdır. Sonuç olarak, yeni tasarım ünlü balık pazarı için modern ve pragmatik bir yaklaşımla çözüm sunmakta ve bölge halkının pazarı güzelleştirme çabalarına ulaşmakta yardımcı olmaktadır.
GAD ve Gökhan Avcıoğlu tasarım sürecine üçgen alan ve zeminde pek çok deneme yaparak başlamıştır. Yüzey özellikleri projenin taşıdığı potansiyeli göstermektedir. Halkın beğenisini kazanmak için yüzey çevresinden ayrılmıştır. Bu teknik boş bir şekil oluşturmuş bu ise program ve dolaşımın kolayca karışmasına imkan sağlamıştır. Proje, sokka E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
107
. . MINI PORTFÖY GÖKHAN AVCIOĞLU
SERRA GATE Proje yeri: İstanbul İşveren: Seranit Proje Mimarları: GAD & Gökhan Avcıoğlu Proje Takımı: Ozan Ertuğ Başlangıç / Bitiş tarihleri: 2013 Yapı Türü: Enstalasyon
108 108
Mimarlar bir süredir yeni üretim yöntemlerinin icadı sayesinde mümkün kılınabilecek formları araştırma konusunda çalışıyor. Giderek ucuzlayan 3D yazıcılar sayesinde artık neredeyse her tasarımcı bu araçların mimarlık dünyasına sunabileceği şekilleri araştırmak üzere deney yapabilir hale geldi. Bu cihazlar yalnızca üretimin limitlerini genişletip süreci hem kısaltıp hem de daha çok ürün çıkaracak hale getirmekle kalmadı, ayrıca uzun süredir üzerinde tartışılan dijital tasarım yöntemlerinin nasıl somut ürünler haline gelebileceğini göstererek tasarımın ağırlıklı olarak dijital yöntemlerle yapılmasının nihayetinde “kağıt mimarlığı”na yol açacağı eleştirisine cevap vererek, bu tasarımların da ayakta durabileceğini kanıtladı. Serra Gate, GAD’ın bu konular üzerine kafa yorarak, yeni gelişmelerin gerçek hayatta karşılığını nasıl bulacağı sorusuna yoğunlaştığı deneysel projelerden biri. Ofisimizde bulunan küçük MakerBotTM 3D yazıcımız ile, Stephen Wolfram’ın Mathematica isimli yazılımının üretebileceği yapısal formları araştırdık. Süreçteki öncelikli fonksiyonel parametre, insanları bir çekim noktasına yönlendirecek geçit formlu bir kent mobilyası üretmekti. İnsanları yönlendirme fonksiyonunun etkisi, yapının formuna ek olarak, düşey elemanların bir odak noktasına doğru yöneltilmesiyle artırıldı. Bu düşey elemanların yerleşimi ve ölçüleri, tüm sistemin sütun benzeri bir yapı elemanına ihtiyaç duymadan ayakta kalabilmesi için parametrik bir çalışma sonucu optimize edildi. Yapıdaki tüm bileşenler ise olması gerektiğinden daha kalın değil… Yapı, Seranit’in Serra isimli yeni ürün serisinin tanıtımını yaptığı ‘Light in Dark’ etkinliğinde sergilendi. Serra Gate’in ismi bu ürün grubundan yola çıkarak koyulduysa da, aynı zamanda minimal tarzını sevdiğimiz heykel sanatçısı Richard Serra’ya da bir gönderme yapıyor. Yapıya yerleştirilen Seranit ürünleri dışında tüm sistem çelikten inşaa edildi. Serra Gate’in bu endüstriyel tarzı; önünde sergilendiği, 2000 yılında yine GAD & Gökhan Avcıoğlu tarafından restore edilmiş olan Esma Sultan Yalısı’nın tarihi dokusu ile kontrast yaratacağı düşünüldüğü için çelik kasıtlı olarak seçildi.
Haziran 2015, Özel Sayı
EXPLODED HOUSE Proje Yeri: Bodrum İşveren: Vedat Semiz / Süreyya Semiz Proje Tarihi: 2001 - 2003 Proje Alanı: 1.000 m2 Toplam İnşaat Alanı: 760 m2
Tasarımın arkasındaki fikirler: Parçalanma - açık hava yaşamı için açık plan - pasif havalandırma - doğal iklimlendirme - yağmur suyu biriktirme - doğal kotlarla ve verilerle tasarım Bodrum; Helen, Roma ve Osmanlı dönemlerine tanıklık yapmış 3000 yılı aşan tarihe sahip, Türkiye’nin güneybatısında bir EgeAkdeniz ticaret limanı yerleşimidir. Önemli bilim adamlarından Heredot Bodrum’da doğmuştur. Leochares, Bryaxis ve Timotheos gibi sanatçıların heykelleri Bodrum’da sergilenmiştir; bu heykeller günümüzde dünyanın çeşitli yerlerindeki önemli müze koleksiyonlarında yer almaktadır. Bölge, günümüzde bu zenginliklerin ve doğal güzelliklerin yayıldığı geniş bir kıyı şeridi boyunca yerli ve yabancı ziyaretçilerin akımına uğramakta, gün geçtikçe yerleşik nüfusu artış göstermektedir. Bu yoğun ilgiyi ve gelişimi doğru yönde karşılamak ve yerel değerlerin bozulmadan yaşaması ve devamı için dikkatli bir yapılanma gerekmektedir. Turizm odaklı işler yapan bir ailenin evi hem çok misafir ağırlamalı, eğlendirmeli, çevreyle ilgili doğru etkilerle bilgilendirmeli hem de onlar gittiğinde aşırı boşluğun ve hüznün çökmediği tersine bir huzurun mekanı olmalıdır. Bu yüzden ev, ev içinde kaçılabilen ayrı evler haline gelivermelidir. Gene aynı nedenle ana ev tek yatak odalıdır ama günlük hayatın geçtiği ortak yerler geniş ve hacimlidir.
Parçalara ayrılmış tek bir yapının metaforu olarak üç ayrı yapı tasarlanmıştır. Biri yeme, biri çalışma, birisi yatma evidir. Her biri 75 metrekarelik üç yapı birbirinden ayrılarak birbiri ardına sıralanmış ve oldukça saydam ama geniş bir saçakla gölgelendirilmiş (hayat) ve istenildiğinde kapalı istenildiğinde yarı açık bir atriyumla (hayat) birleştirilmiştir. Hayat, hem yapının girişi hem de ana yaşam alanı olarak yer almakta ve kat yüksekliğindeki pencereleriyle peyzajın ve koyun keyifli panoramalarını yakalamaktadır. Elektronik çalışan pencereler bütünüyle döşemenin içine girerek yok olur ve deniz esintilerinin yapının içine dolmasına izin verir. Yapının odak noktası olan bu hacim, diğer üç birime binayı peyzajla ilişkilendiren beton rampalarla bağlanır. Rekreasyon amaçlı kullanılabilen diğer bir eğimli alan ise havuzun bulunduğu, hayattan biraz daha düşük kotta konumlanan platformla birleşir. Buradan başlayarak yamaçtan aşağı doğru inen bir rampa ile araziyle bütünleşen, üzerindeki evden saklanmış yeni bir yaşama birimine ulaşılır (Genç kız odası ve misafir evi). Bu haliyle ev (kapalı-yarı kapalı, yarı açık - açık dengesi), geleneksel çözümler ve hacimlerin doğrudan kaynağının biçim arzusundan çok coğrafi veriler olduğunu kendi üzerinden yaşatır. Ev(evler)’in taşıyıcı betonarme iskeleti çıplak beton haliyle korunmakta ve bu hali, hem bir serinlik hissi vermekte hem de sergilenen
koleksiyonlarla ciddi bir kontrast oluşturarak onları okunur kılmaktadır. Bir termos etkisi yaratmak için bırakılmış bir hava boşluğundan sonra oluşturulmuş dışarıdaki taş yüzeyler ise yapının güzel eskimesini ve doğa içinde erimesini sağlamaktadır.
109
İkincil olarak, kurulan sistemle kış ve sonbahar aylarında düşen yağmur yaz aylarında kullanılmak üzere biriktirilmektedir. Birimlerin çatılarını oluşturan farklı kotlardaki havuzlarda sirküle olan su, pasif soğutma sistemi olarak çalışmaktadır. Ev, bölgenin geleneksel konutlarını yeniden yorumlar, Bodrum’un yakın civarını; Hayat, Muğla ve Milas evlerini örnek alir. Evin açıları, zeytin ağaçlarının varlığından oluşur; ev bükülür yerini bulur, bir zeytin ağacından ötekine... Yamaçtaki yarıklarla bütünleşir ve doğal çevrenin bir parçası olarak varolur. Yukarıdan bakıldığında ise üzerindeki havuzlar, çevreleyen doğayı ve koyun sınırsız manzarasını yansıtarak evi saklar. Ev sahiplerinin Antik Yunan, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini içeren geniş bir antik koleksiyonu vardır. Genel olarak koleksiyoncu evleri için “evden çok müzeye benzemek” gibi bir problem bulunmaktadır. Koleksiyonun korunması için zorunlu olan uygun havalandırma, aydınlatma ve güvenlik koşulları ve hatta bunların iklim koşullarına göre kendilerini ayarlamaları gereği, aşırı yapay çözümler yerine mümkün olduğunca doğal çözümlerle sağlanmaya çalışılmıştır. E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
. . MINI PORTFÖY GÖKHAN AVCIOĞLU Proje Yeri: Ortaköy İşveren: Doğu İnşaat, Mehmet Uyanoğlu Mimari Proje Ekibi: Barış Uçar, Ozan Ertuğ, Tahsin İnanıcı Peyzaj Projesi: Trafo Mimarlık Proje Tarihi: 2007-2008 Yapım Tarihi: 2008-2012 Yapım Sistemi: Betonarme Proje Alanı: 12.000 m2 Toplam İnşaat Alanı: 56.000 m2 Konut Alanı: 34,257 m2 Ticari Alan: 21,843 m2 Park alanı: 264 konut birimi, 180 ticaret birimi Fotoğraflar: Alp Eren, Ali Bekman & Deniz Özcan
ONE & ORTAKÖY 110 110
One & Ortaköy, İstanbul Ortaköy’de 2012 yılında tamamlanmış karma kullanımlı bir projedir. Proje bir konut ve öğrenci yurdundan oluşmaktadır. Bir tepenin yanında konumlanmış olan yapılar bölgenin modernizasyonu açısından ikonik bir önem taşımaktadır. Projenin formu, cephe ve genel organizasyonu bağlamsal unsurları etkisinde deneysel bir dizi strateji ile geliştirilmiştir. GAD tasarım yaklaşımı alana dağıtılan farklı programların kullanımını optimize etmektir. Her iki binanın çatısında geniş peyzaj alanı ve birer oyun alanı bulunmaktadır. Bu yeşil çatılar, yapıların ölçeğini daha ufaltarak topografya ile daha çok bütünleştirmektedir. Ayrıca, her iki binanın önemli bir malzemesi olan doğal taş tüm cepheyi sararak doğal yamaca uyumlu bir doku oluşturmuştur. Boğaz Köprüsü’nün yapıya olan yakınlığı nedeniyle, büyük ölçüde One & Ortaköy teras çatısı projenin ilk algılanan parçası haline gelmiştir. Bu yüzden, çatı teras bu etkiler göz önünde bulundurularak tasarlanmıştır. Çatı terasında bir koşu pisti, yüzme havuzu ve geniş bahçeler bulunmaktadır. Çatı elemanı binanın formunu tamamlamak amacına hizmet ederken, çatıda kullanılan bitki örtüsü ile geniş yansıtıcı yüzeyler kaplanarak yapının karbon emisyonu azaltılmıştır. Çatının peyzaj tasarımı, binanın çevresindeki doğal topoğrafyadan esinlenerek oluşturulmuş yapay bir topoğrafyadır. One & Ortaköy etrafında bulunan diğer binalardan kendini ayırmaktadır. Bu sadece yapının tek başına tasarımı ve işlevi ile ilgili değil ayrıca çevresi ile kurduğu ilişki için de söylenebilir. Yapı; bodrum katından terasa gelişerek, yaşayan bir organizma gibi çalışır. Kavramsal olarak, çatı tasarımı ara seviyelerdeki dikey bahçeler ile bodrum ve zemin seviyesindeki dubleks bahçe birimlerine entegre olmaktadır. Bu durum yapının topografya ile bütünleşmesine olanak sağlar. Proje, doğal çevreye saygılı ve sürdürülebilir tasarım gerekliliklerine uygun bir şekilde tasarlanmıştır.
Haziran 2015, Özel Sayı
. . MINI PORTFÖY GÖKHAN AVCIOĞLU
KNDU-AHK 112 112
Antalya Türkiye’nin Akdeniz bölgesinde yer alan, ülke ve dünya turizmi için büyük önem arz eden ve 2013 değerlendirme sonuçlarına göre, Paris ve Londra’dan sonra dünyanın en çok ziyaret edilen turistik şehri. Proje alanı ise KUNDU’da, şehir merkezine 20 km, Antalya Havaalanına ise 12km uzaklıktadır ve ciddi turizm potansiyeli taşıyan bir bölgenin yakınındadır. 5 yıldızlı otellerin bulunduğu turistik kıyı şeridi proje alanıyla komşu olmakla birlikte, proje alanından Akdeniz’e direkt ulaşım mevcuttur. Ayrıca, Akdeniz’e dökülen ve çeşitli aktivitelerin yer aldığı Aksu Deresi arazinin Doğu Sınırı ile komşudur. Aksu deresi kıyısında Spor ve Sosyal aktiviteler için tesisler planlanmaktadır. Proje sürdürülebilir ve doğa ile var olabilen bir tasarımı amaçlamıştır. Kullanımı ciddi enerji tasarrufu
Haziran 2015, Özel Sayı
sağlayan Güneş Panelleri her birbirimin çatısında yer alır. Araziye oturum, birim ve genel planlama düzeyinde, Kuzey-Güney aksı üzerinde belirlenerek; güneşten maksimum verim alabilmek hedeflenmiştir. Çevreve doğa ile beraber çalışmasını istediğimiz tasarımımız, aynı zamanda temel iklimlendirme prensiplerine uygun olarak çalışır. Yapıya ait bütün açıklıklar, daha konforlu biriç mekan ve çevre sağlayabilmek adına Antalya’ya ait rüzgar yönelimleri ve doğal havalandırma kuralları dikkate alınarak tasarlanmıştır. Sürdürülebilir Tasarım anlayışımız, günışığından maksimum düzeyde faydalanma ve dogal iklimlendirmeyi temel alarak kendi enerjisini üretebilen çevre dostu konutlar üretebilmeyi amaçlar. Temel Yapı üzerine düşündüğümüz ahşap
Proje Yeri: Antalya Proje Ekibi: Mustafa Kemal Kayış, Mert Türközü, Osman Sümer, Semih Acar, Yıldız Gergün Proje Tarihi: 2014-2016 Yapı Strüktür Tipi: Çelik Konstrüksiyon ve Betonarme Toplam Arazi: 170 dönüm Toplam Yapılaşılan Alanı: 85 dönüm Yapı Tipolojisi: Konut
kaplama, bir kabuk görevi görerek, iç mekandaki ışık dengesini sağlamak, iklimlendirmeye yardımcı olmak ve bina çevresinin peyzajında özel alan ayrımını sağlayarak tasarımda önemli rol oynar. Genel Planlama anlayışımız, yeşil ve doğal bir çevreyi kullanıcılara bırakmak, araç trafiğine sadece yer altında izin vermek üzerine kuruludur. Bu sayede konutlar ve doğa birbiriyle bütünleşirken, daha yaşanabilir ve yeşil ile iç içe bir ortam sağlamak amaçlanmıştır. Her konut birimi kendine ait otopark alanına sahiptir. Birimler büyük, orta ve küçük olarak tasarlanmıştır. Tasarımımızda; 15 Büyük, 43 Orta ve 32 Küçük olmak üzere toplam 90 konut yer almaktadır.
113 113
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
MALZEME
Yöntem
UYGULAMA
TOPRAK
ESKİ DEĞİL
114
YENİ/
GELENEKSEL
- Ezgi Beyazıt
B
ütün bereketi ve tecrübesiyle toprak; gezegene verdiğimiz zararı geri döndürmeye hazır. Bizim için en iyisini büyüklerimiz bilir deyip, mimariyi toprak ananın bağışlayıcı kollarına bırakmak, son yıllarda geliştirilen yeni tekniklerle giderek daha yaygın olarak kullanılmakta. Modern ve kullanışlı toprak bloklar ve tuğlalar her konuda betonarmeye taş çıkarıyor. Her geçen gün artan nüfusla birlikte gelen doğal kaynaklardaki azalma, hava kirliliği ve benzeri sebepler; ekolojik, düşük maliyetli ve enerji tasarruflu evler inşa eden insan sayısında hissedilir artış sağladı. İç mekan iklimi ve sağlıklı olması açısından toprak malzemeler doğal olması sebebiyle de tekrar tercih edilmeye başlandı. Yeni geliştirilen tekniklerle inşa edilen toprak yapılar farklı bir boyut kazanıp, endüstriyel inşaat sektörlerinin de dikkatini çekmeye başardı. Bir yapı malzemesi olarak toprak, kullanım şekli ve yerine göre farklı isimler alır. En yaygın olarak kullanılan killi toprak diğer ismiyle lam; kil, alüvyon, kum ve genellikle çakıl ve taş benzeri malzemelerle yoğunlaştırılmış bir karışımdır. Pişirilmemiş tuğladan bahsederken; kerpiç ve killi tuğla terimlerini kullanabiliriz, sıkıştırılarak özel bir form
Haziran 2015, Özel Sayı
MİMARİDE KERPİÇ, TOPRAK, TUĞLA VE KİL KULLANIMI 9000 YILI AŞKIN SÜREDİR GÖRÜLMEKTE. KERPİÇ TUĞLA MİLATTAN ÖNCE 8000-6000 YILLARINA KADAR DAYANIYOR, SIKIŞTIRILMIŞ TOPRAK İSE DAHA ESKİ TARİHLERDE DAHİ KULLANILMIŞ.
ve boyuta getirilmiş haline sıkıştırılmış toprak ve pişirilmeden üretilen sıkıştırılmış tuğlalar içinse blok toprak denir. Neredeyse her sıcak ve kurak yerleşim bölgesinde yapı malzemesi olarak tarih boyunca toprak kullanılmış ve hatta günümüzde halen insan nüfusunun üçte biri toprak evlerde ikamet ediyor, bu rakam yeni gelişmekte olan ülkelerde nüfusun yarısına kadar yükseliyor. Çünkü gelişmekte olan bu ülkelerde halk barınma gereksinimlerini yerel malzemelerle, kendi kendilerine inşa ederek karşılamayı tercih ediyor. Toprak en önemli doğal yapı malzemesi ve neredeyse her bölgede kolayca tedarik edilebilmesi bakımından da oldukça avantajlı. Kaldırım ve peyzaj havuzlarının hafriyatı sırasında direkt olarak arsadan sıkça sağlanmaktadır.
115
Endüstriyelleşmiş ülkelerde, umarsızca harcanan kaynaklar ve kazanç merkezli yoğun enerji kullanımına sebep olan aşırı üretim- tüketim çoğunlukla israftan başka bir şey değil; ayrıca çevreyi kirletmekle kalmayıp bir de işsizlik oranını arttırıyor. Durum böyle olunca, bu ülkelerde de toprak tekrar kullanılmaya başlandı. Mimaride kerpiç, toprak, tuğla ve kil kullanımı 9000 yılı aşkın süredir görülmekte. Kerpiç tuğla milattan önce 8000-6000 yıllarına kadar dayanıyor,
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
MALZEME
Yöntem
UYGULAMA
116
TOPRAK MALZEMELER TAMAMEN YENİLENEBİLİR VE DOĞADA ÇÖZÜNEBİLİR MALZEMELERDİR. ÜRETİMİ, TEDARİK EDİLMESİ VE NAKLİYESİ SIRASINDA YALNIZCA %1 ENERJİ HARCANIR. DEFALARCA GERİ DÖNÜŞTÜRÜLMESİ MÜMKÜNDÜR.
sıkıştırılmış toprak ise daha eski tarihlerde dahi kullanılmış. Antik medeniyetlerde toprak bir mimari eleman olarak yalnızca barınma amaçlı değil, aynı zamanda dini yapılarda da sıkça karşılaşılan bir malzeme. Bundan 3200 yıl önce Mısır’daki II. Ramses Tapınağı ve hatta 4000 yaşındaki Çin Seddi de toprak bazlı malzemelerle inşa edilmiştir. Sıkıştırılmış toprak üzerine yerleştirilen kil tuğlalar bu yapılara taş bina izlenimi verir. Kuru iklime sahip her bölgede ağaç zor bulduğundan toprak tercih edilmektedir; aynı yapımında yaklaşık 2 milyon ton sıkıştırılmış toprak kullanılan Meksika’daki Güneş Piramidi gibi dünyanın her yerinde bu tip örneklere rastlamak mümkün. Toprak malzemelerle inşa edilmiş yapıların sıradan endüstri ürünleriyle inşa edilenlere kıyasla birçok avantajı vardır. Bunlardan en önemlisi; toprağın nemi çekerek havayı dengelemesidir. Kassel Üniversitesinin, Almanya’da yeni inşa edilmiş toprak duvarlı bir evde yaptığı araştırmalara göre; pişirilmemiş toprak iki günlük bir periyotta pişirilmiş topraktan 30 kat daha fazla
Haziran 2015, Özel Sayı
nem emmiştir. %95 nem oranına sahip bir odada bekletilen bu tuğlalarda ıslanma ya da sağlamlığını yitirme görülmemiştir. Üstelik bahsedilen evin yıl sonunda sabit olarak %50 nem seviyesine dengelendiği ve mevsim değişimlerinde bu dengenin korunduğu gözlemlenmiş. Bir başka avantajı ise her ağır yapı malzemesi gibi ısıyı hapseden bir malzemedir. Bu da mevsim değişimlerinden etkilenmemesini açıklıyor. Tüm bu özelliklerinin yanı sıra toprak malzemeler tamamen yenilenebilir ve doğada çözünebilir malzemelerdir. Üretimi, tedarik edilmesi ve nakliyesi sırasında yalnızca %1 enerji harcanır. Defalarca geri dönüştürülmesi mümkündür. Ne kadar eski olursa olsun toprak tuğla suda bekletildikten sonra tekrar kullanıma hazırdır. Bu nedenle de asla atık olarak doğaya zarar vermez.q
YEŞİL YAPI KATALOĞU
2015 Ürünlerinizle çevre duyarlı malzemeler arasında yer almak için;
www.yesilyapikatalogu.com
Hazırlanıyor
MALZEME
Yöntem
UYGULAMA
BRICKTOPIA
Düz tuğlalar ile kubbe inşası...
BRICKTOPIA EKONOMİK VE YENİLENEBİLİR OLMASININ YANI SIRA, ÇATI, MERDİVEN VE DRENAJ SİSTEMLERİ İNŞASINA UYARLANARAK BİRÇOK FONKSİYONEL ÇÖZÜMLEME GETİREBİLİR. OLDUKÇA ZOR BİR TEKNİK KULLANILARAK, BÖYLESİNE KOMPLEKS BİR TUĞLA KUBBE İNŞA ETMEK ANCAK MÜKEMMEL İŞÇİLERIN DETAYCI GÖZLERİ VE EŞSİZ USTALIKLARIYLA SAĞLANABİLİRDİ.
118
M
ap13 2011’de kurulmuş uluslarası bir mimarlar topluluğudur. Marta Domènech, David López López ve Mariana Palumbo şirket kurucuları ve aynı zamanda Barcelona şubesi grubunu oluşturan tasarımcı mimarlardır. Zürih Teknoloji Enstitüsünde ve Barcelona Mimarlık Okulunda araştırmacı ve öğretim üyesi olarak da çalışmaktadırlar. Barcelona’da Fabra i Coats isimli fabrikanın önündeki meydana yaptıkları Bricktopia, grubun en güncel ve vurucu nitelikteki projesidir. Katalan kubbelerinin geliştirilmesi, tarihi ve geometrik limitleri ile ilgili bir dizi makale yayınlamışlardır ve ayrıca daha ekolojik olmak adına pişmemiş malzemelerle kubbe inşaatı üzerine araştırmaları sürmektedir. Bricktopia, geleneksel malzeme ve tuğla kubbe inşası ile ilgili bilgi birikimi ile çağdaş tasarım yöntemlerinin birleştirildiği bir pavilion. Proje; Barcelona’da eski bir fabrika binasının avlusu içinde İspanya’nın geleneksel inşa teknikleri ve dijital Haziran 2015, Özel Sayı
tasarım araçları kullanılarak, İspanyol mimarlar topluluğu Map13 tarafından geliştirilmiş. Katalan kubbelerinin yapımında kullanılan bir metot olan, düz tuğlaların kaydırılarak dizilmesi sonucu oluşturulmuş yumuşak formlardan oluşmakta. Strüktür 3D modelleme programı Rhino ve Rhinovault adında bir kubbe eklentisi kullanılarak tasarlanmış. Dijital ortamda yapılan tasarım, mimarlara yapının geometrisini ve basınç gerilimlerini test etme imkanı vermiş. Bu yaklaşım, Zürih Teknik Üniversitesi’nde Philippe Block, Matthias Rippman ve Lara Davis tarafından geliştirilen bir prototip üzerine kurulu.
PROJE UYGULANDIĞI TEKNİĞİN SINIRLARINI ZORLAYARAK MİMARİYE VE KUBBE YAPIMINA YENİ VİZYONLAR KATMIŞTIR.
Katalan kubbesi olarak da isimlendirilen yöntemle inşa edilen pavilionun geometrik strüktürü, dijital araçlar kullanılarak optimize edilmiştir. Tasarı; Map13 grubunun kurucuları Marta Domènech Rodríguez, David López López ve Mariana Palumbo Fernández tarafından, çeşitli üniversitelerin mimarlık bölümünde eğitim veren Profesörlerden alınan yardımlar sonucu ortaya çıkmış.
119
Yapının inşasını, mimarlık öğrencileri ve gönüllüler üstlendi. Çapraz yerleştirilmiş metal çubuklar ve karton parçaları kullanılarak oluşturulduktan sonra üzerine kapı ve pencere görünümünde delikler açılarak genel strüktür tamamlanmıştır. Bricktopia, genç tasarımlara verdiği destekle adını duyurmuş Uluslararası Mimari Festivali Eme3’te “İnşa-Et” kategorisini kazanmış. Pavilion Eme3 sponsorluğunda ve gönüllü işçileri sayesinde başarıyla tamamlanmış. Uygulandığı tekniğin sınırlarını zorlayarak mimariye ve kubbe yapımına yeni vizyonlar katmıştır. 2013 yazı boyunca pavilionun altında ve etrafında konuşmalar, film gösterimleri gibi birçok etkinlik düzenlenmiş, kurulan barlar ve sahnelerde organize edilen aktiviteler sayesinde ziyaretçilere Haziran ayı boyunca keyifle mekanın tadını çıkarma imkanı sunulmuş. Her ne kadar endüstriyel inşaata karşıt bir duruş sergiliyor olsa da bu içbükey yapının içinde oluşturulan atmosfer, tüm kültürle-
rin kökenine işaret ediyor. Kubbelerden oluşmasıyla geleneksel sistemin çağdaş yaşamda hala geçerlilik gösterdiğini açıklıyor. Katalan kültürünü ve mimarinin geçmişini zarif bir dille anlatıyor. Bricktopia ekonomik ve yenilenebilir olmasının yanı sıra, çatı, merdiven ve drenaj sistemleri inşasına uyarlanarak birçok fonksiyonel çözümleme getirebilir. Ayrıca günümüzde görülen diğer yapılardan farklı olarak, “Çalışan Eller” tarafından inşa edilmiş olması projeyi farklı kılan bir başka unsur. Oldukça zor bir teknik kullanılarak, böylesine kompleks bir tuğla kubbe inşa etmek ancak bu mükemmel işçilerin detaycı gözleri ve eşsiz ustalıklarıyla sağlanabilirdi.q E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
MALZEME
Yöntem
UYGULAMA
NK’MIP DESERT CULTURAL CENTRAL
120
Çölün ortasında ve çöle uyumlu...
Haziran 2015, Özel Sayı
YAŞANABİLİR BİR ALAN OLUŞTURULMUŞ YEŞİL ÇATIYI AYAKTA TUTAN SIKIŞTIRILMIŞ TOPRAK DUVARLAR BİNAYA ETKİLEYİCİ BİR GÖRÜNÜM KAZANDIRIYOR. AYRICA YEREL BİTKİLERİN KORUNMASI VE YETİŞTİRİLMESİ İÇİN ELVERİŞLİ BİR ALAN YARATIP, BİNANIN ISI STABİLİZASYONUNA DA KATKIDA BULUNUYOR.
H
otson Bakker Boniface Haden architects + urbanistes, karmaşık kent problemlerine getirdiği yaratıcı çözümlerle tanınmış Vancouver’lı bir mimarlık şirketi. Yaptıkları projelerin odağı genellikle mekanın formu, tasarımın çevreyle ilgisinin geliştirilmesi ve bölge halkına uyumunun sağlanması üzerine. Kültürel binalar, okullar, kampüs binaları, kamusal ticaret alanları, belediye binaları, yeniden yapılandırılmış alanlar ve başlıca kent planlamaları projelerinin çoğunluğunu oluşturur. 121
Kanada başta olmak üzere Amerika, Avustralya ve Çin’de planlama ve mimari projelere imza atmışlardır. Projelendirme ve tasarımın yanı sıra proje koordinatörlüğü, danışmanlığı, tasarım danışmanlığı, tasarım yönetimi, şehir planlama, kira koordinasyonu gibi hizmetler de vermektedirler. Nk’Mip Desert Kültür Merkezi, Kanada’da, Britanya Kolombiya’sında keşfedilen sıra dışı çöle spesifik ve yenilenebilir bir karşılık olarak inşa edildi. Great Basin Çölü’ne komşu arazideki (yaklaşık 6,5 km2 bir kısmı Osoyoos Yerli Kabilesi tarafından koruma altına alınmış) bu kültür merkezi neredeyse 1110m2’lik bir alan kaplıyor. Yapının kapalı ve açık alanlarında, kabilenin tarihini ve kültürünü anlatan sergiler düzenleniyor ve yerlilerin bölge iklimiyle uyumunu yansıtıyor. Çöl manzarasında sıra dışı bir şekilde öne çıkan yeşil çatı, sıkıştırılmış toprak duvarlar tarafından ayakta tutuluyor. Toprak duvar çölün renk ahengine uyumuyla adeta Nk’Mip’in kamuflaj etkisi yaratıyor. Duvarın oldukça yüksek olması çöl dokusunu ziyaretçilerin göz hizasına yükseltiyor ve arka plandaki dağlarla kontrast oluşturuyor. E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
MALZEME
Yöntem
UYGULAMA
122
Nk’Mip Desert Kültür Merkezi, Kanada’nın en olağanüstü ve aynı zamanda yok olma tehlikesi altında olan doğal bölgelerinden birinde konumlanmakta. Meksika’ya kadar uzanan Büyük Amerika Çölü’nün en kuzey noktasında yer alan arazi, oldukça nadir görülen iklim koşullarına sahip. Ayrıca Kanada’nın en büyük el değmemiş toprakları olan bu arazinin bir kısmı Osoyoos Yerli Kabilesine ait. Bu sebeplerle de projenin yenilenebilir olmasının en büyük nedeni kabilenin kültürel değerlerini ve bölgenin faunasına zarar vermemek. Böylesine ekstrem bir alanda yenilenebilir bir yapı tasarlamak ve inşa etmek de oldukça zorlu bir görev. Sıcak, kuru yazlar ve serin, kuru kışlar -18 ve 33 derece arasında oynayan sıcaklıklara sebebiyet veriyor ve hatta yazın sıcaklık 40 derecelere kadar yükseliyor. Yerleşim ve oryantasyon sürdürebilir anlamda ilk stratejik adım, bu sebeple binanın bir kısmı yer altına gömülerek ısı değişimleri azaltılmış ve güneş ışığını dengelemek içinse pencereler güney batı cephelerine yerleştirilmiş. Projenin bir diğer önemli yenilenebilir yaklaşımı ise; tüm ısı değişimlerine meydan okuyan, 80 m uzunluk, 5,5 m yükseklik ve
Haziran 2015, Özel Sayı
60 cm kalınlığıyla Kuzey Amerika’nın en büyük sıkıştırılmış toprak duvarına sahip olması. Yerel toprak ve kumlara karıştırılmış çimento ve renk vericilerle inşa edilen duvar, kışın ısıyı tutuyor ve yazın da bir bodrum kat etkisi yaratarak binanın serin kalmasını sağlıyor. Ayrıca yaşanabilir bir alan oluşturulan yeşil çatı binaya bulunduğu çevre içinde bir imza niteliği vermekle kalmıyor, yerel bitkilerin korunması ve yetiştirilmesi için çok elverişli bir alan yaratıyor ve binanın ısı stabilizasyonuna katkıda bulunuyor. Nk’Mip Desert Kültür Yerleşkesi, su tasarrufu ve atık su kullanımı açısından da tasarımında ince ayrıntılara yer vermiş. Çöl ortamında suyun önemi büyük. Girişteki toprak duvar boyunca devam eden su yedekleme kanalı ziyaretçileri “suyun önemi” temasıyla karşılıyor. Nesli tükenmekte olan çıngıraklı yılanlar ziyaretçilerin ilgisini çekmekte. Kabilenin ödüllü araştırma projesi bu yerleşkede sürdürülüyor. Yakalanan yılanlar etiketleniyor ve vücutlarına yerleştirilen microchiplerle doğaya tekrar bırakılıyor. Bu sayede çoğalmaları gözlemlenen tür, kabile üyeleri sayesinde yok olma tehlikesinden kurtulma yolunda.q
Jacques Herzog and Pierre de Meuron, 1950’de İsviçre’nin Basel şehrinde doğdular ve 1970’ten 1975’e kadar Zürih Federal Swiss Teknoloji Enstitüsinde (ETH) okudular. 1978’te Basel’de Herzog & deMeuron’u kurdular. Uygulama alanları tekli küçük konutlardan geniş konut bölgesi düzenlemelerine kadar uzanıyordu. Projelerinin büyük bir çoğunluğunda kamusal alanlar göze çarpıyordu, fakat özel konut projeleri, ofisler ve fabrikalar gibi bir çok seçkin projeye de imza attılar. Jacques Herzog ve Pierre de Meuron, 1994’ten beri Harvard Üniversitesi Tasarım Yüksek Okulu’nu konuk profesör olarakziyaret ediyor ve 1999’dan beri de ETH Zürich yüksek öğretim veriyorlar. 2001’de Pritzker Ödülü ile onurlandırıldılar.
MALZEME
Yöntem
UYGULAMA
ST. JOSEPH HASTANESİ MULLEN BİNASI Art Deco tuğla çalışmaları arasında eşsiz bir baş yapıt
124
DOĞAL YAPILARDAN ESİNLENİLEREK, GERÇEK BOYUTLARINDA TASARLANAN BU PROTOTİP JET TASARIMINDA; DOĞAL VE YAPAY MALZEMELERİN SİMBİYOTİK İLİŞKİSİ BAZ ALINMIŞ. YOLCULARI TEKNOLOJİYLE BOĞMAK YERİNE, FÜTÜRİSTİK AMA AYNI ZAMANDA AHENKLİ VE RAHAT BİR ORTAM YARATILMIŞ.
Haziran 2015, Özel Sayı
T
empel Buell 1895 ve 1990 yılları arasında yaşamış Amerikalı bir mimar. Babası, Chicago Belediye Başkanı Thomas Hoyne mimara, gençlik yıllarında oldukça destek çıkmıştır. Lake Forest Akademisinden mezun olduktan sonra Kolombiya Üniversitesinde mimarlık okudu. 1921’de tüberküloz tedavisi için Denver’a taşıdı. Sağlığını kazandıktan sonra Rocky Mountain bölgesindeki en büyük mimari şirketi kurdu. Colorada’da 300’ü aşkın yapı Buell tarafından projelendirildi. İlk alış veriş merkezinin de tasarımcısı olan mimar, geometrik süslemeler kullanmasıyla tanınıyor. Denver’daki Franklin Sokağında yer alan Mullen Binası, Art Deco tuğla çalışmaları arasında eşsiz bir baş yapıt mahiyetinde. Binanın bulunduğu şehrin tanınmış mimarlarından biri olan Temple H. Buell tasarlanan Catherine Mullen Memorial Hemşire Evi, 1932 ve 1933 yılları arasında inşa edildi. İnşaası için gereken para, kızı Ella Mullen Weckbaugh ve kocası John K. Mullen tarafından bağışlandı. Tempel Buell’in Mullen Binası için yaptığı tasarım kum rengi tuğla baz üzerine, koyu kırmızı tuğlayla yapılmış süslemelerden oluşuyor. Her pencere zeminden parapet kadar yükseliyor ve koyu tuğlalardan oluşan dikey ve dalgalı süslemelere bağlanıyor. İlk bakışta bu kırmızı süslemelerin mavi gökyüzüyle buluşarak oluşturduğu kontrast dikkat çekse de sonradan göz zemine kadar devam ettirilmiş bu detayın farkına varıyor. Dış cephe için uygulanmış bu tuğla detayı adeta lav gibi Mullen Binasının tepesinden aşağı akıyor. Çeşitli mimari makalelerde bina, “rüstik bir buğday püskülü” ya da “tuğla şelalesi” gibi tanımlamalarla da açıklanmış. Öyle ya da böyle Buell’in bu dinamik dizaynı tamamen kendisine ait özgün bir tasarım. Mimar tuğla seçimini sadece renklerine bakarak yapmamış. Aynı zamanda seçtiği tuğlalar birbirinden farklı dokulara da sahip. Dikkatli bakarsanız açık renkli tuğlalardaki doku ve ton farklılıklarının diziliminin gelişi güzel olmadığını ve
125
kırmızı tuğlalarda tuğlanın dokulu yüzeyinin yerleşimine de dikkat edildiğini farkedebilirsiniz. Mullen Binasının yan ve ön cephesinde benzer taş işçiliği kullanılmış ve hatta yakınındaki yapının pencerelerinde de bu Art Deco başyapıtının görünümünü pekiştiren unsurlar göze çarpıyor. Ayrıca bu yapı Mullen binasının devamı olup, kırmızı tuğlayla tasarlanmış pervaz, parapet ve kemer detaylarıyla St. Joseph Hastanesinin ek binası görünümünde. Hernekadar sonradan yapılan binanın mimarı Buell’in başyapıtına saygılı davranmış olsa da, etrafındaki binalar Mullen Hemşire Evi kadar ilgi çekici değil.q
MİMAR TUĞLA SEÇİMİNİ SADECE RENKLERİNE BAKARAK YAPMAMIŞ. AYNI ZAMANDA SEÇTİĞİ TUĞLALAR BİRBİRİNDEN FARKLI DOKULARA DA SAHİP.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
MALZEME
Yöntem
UYGULAMA
KANTANA ENSTİTÜSÜ
Modern ve zamansız bir mimari
YAPININ TAMAMINDA KULLANILAN MALZEMELER TAYLAN TOPLUMUNU VE KÜLTÜRÜNÜ YANSITIYOR. OLDUKÇA GELENEKSEL BİR MALZEME OLAN TUĞLA, MODERN VE GEOMETRİK BİR ŞEKİLDE KULLANILMIŞ. SIRADAN BİR ESTETİK ANLAYIŞININ ÖTESİNDE, GÜNEŞTEN VE RÜZGARDAN ESİNLENİLEREK TASARLANMIŞ.
126
Haziran 2015, Özel Sayı
B
oonserm Premthada, Bangkok’da doğup büyüdü. Mimarlık mastırını Chulalongkorn Üniversitesinde yaptı ve 2002’de mezun oldu. 2003 yılında Bangkok Project Studio isimli mimarlık ofisini kurdu. Boomserm mimarinin insanın doğal yaşam alanı farkındalığını yükseltmeye hizmet eden bir atmosferin fiziksel tasarımı olarak görüyor. Çalışmaları sadece bir bina inşasından ibaret değil, daha çok ışık, rüzgar, ses ve kokunun da dikkate alındığı yaşayan bir mimari ve atmosferler yaratıyor. Teori ve tasarımın yanında Sosyo-Ekonomik ve kültürel açıdan değer taşıyan işler yapmaya dikkat ediyor. Bir mimar ve bir sanatçı olarak üstlendiği görevin yanı sıra, Chulalongkorn Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü’nün genel başkanı. Kantana Enstitüsü, Film ve Animasyon alanında lisans eğitimi veren bir kurum. Tayland’ın drama uzmanları hep bu kurumdan çıkıyor. Yalnızca bir binadan oluşan yerleşke etrafındaki doğal dokuya mükemmel bir şekilde uyum sağlıyor. Bina farklı fonksiyonlara sahip 4 bölümden ve bu bölümleri birbirinden ayıran koridorlardan oluşuyor. Bahçeye dahil edilmiş orman, öğrencilerin konsantrasyon olmaları gereken şeylere odaklanmak ve meditasyon yapmak için kullandıkları alan. Enstitü binası ofis, derslik, uygulama odası, kütüphane ve bir de kantine sahip. Bu alanlar birbirine kütük şeklinde geçitlerle bağlı ve 8 metre yüksekliğinde duvarlar gri taş üzeri tuğla kaplamalı. Ofis bölümü
127
BİNA FARKLI FONKSİYONLARA SAHİP 4 BÖLÜMDEN VE BU BÖLÜMLERİ BİRBİRİNDEN AYIRAN KORİDORLARDAN OLUŞUYOR. BAHÇEYE DAHİL EDİLMİŞ ORMAN, ÖĞRENCİLERİN KONSANTRASYON OLMALARI GEREKEN ŞEYLERE ODAKLANMAK VE MEDİTASYON YAPMAK İÇİN KULLANDIKLARI ALAN.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
MALZEME
Yöntem
UYGULAMA
128
KANTANA FİLM VE ANİMASYON ENSTİTÜSÜ MİMARI BOONSERM’ÜN TEORİDE VE GÜNLÜK HAYATTAKİ İDEALLERİNİ YANSITIYOR. MİMARİSİNİN MODERN VE ZAMANSIZ OLMASI YAPIYI İLERİ GÖRÜŞLÜ KILIYOR.
Haziran 2015, Özel Sayı
müdür, program ve genel ofis olarak ayrı odalardan oluşmakta ve hepsi avluya açılıyor. Derslik tuğla dış duvar ve ses yalıtımlı ikinci bir duvar ile sessiz hale getirilmiş. Bu sayede öğrenciler ders aralarında veya sonrasında rahatlıyor ya da çalışıyorlar. Uygulama odası karanlık iç mimarinin güzel bir örneği. İnsanda gece uykusunda görülen bir rüya hissi veriyor ve bu da öğrencilerin huzurlu bir şekilde odaklanarak animasyonları üzerinde çalışmalarına olanak sağlıyor. Kütüphane ise tam tersi gün ışığının tavandan alındığı ve hatta sıkı tutulmamış ses yalıtımı ile dışardaki ormandan gelen doğa sesleriyle ziyaretçilerine çalışma imkanı veren bir alan. Son olarak kantin; tam olarak bir oda olduğu söylenemez yani, yarı açık bir alan. Bu alan geleneksel yöntemlerle ve doğal malzemelerle biraz da ilkel denilebilecek bir şekilde inşa edilmiş. Aslında yapının tamamında kullanılan malzemeler Taylan
toplumunu ve kültürünü yansıtıyor. Oldukça geleneksel bir malzeme olan tuğla, modern ve geometrik bir şekilde kullanılmış. Sıradan bir estetik anlayışının ötesinde, güneşten ve rüzgardan esinlenilerek tasarlanmış. Kantana Film ve Animasyon Enstitüsü mimarı Boonserm’ün teoride ve günlük hayattaki ideallerini yansıtıyor. Mimarisinin modern ve zamansız olması yapıyı ileri görüşlü kılıyor. Proje, uygulandığı yıl Ar+d Yeni Mimari Keşif Ödülleri’nde büyük ödülü kazanmıştır. Ayrıca 2013’te Aga Khan Mimari Ödülü’nü ve daha birçok uluslararası ödül almıştır.q
MALZEME
Yöntem
UYGULAMA
TUĞLA VE ETKİLEŞİMİ Canlı varlık gibi davranan yapı elemanı
TUĞLA ÇOĞUNLUKLA, SADECE KENDİSİNİN TANIMLANMASIYLA GÜNDEMDE DEĞİLDİR. KULLANILDIĞI YERDEKİ CANLI VARLIKLARIN YAŞAM SÜREÇLERİ İÇİNDE KARŞILAŞTIKLARI ETKİLERE UYUM GÖSTERMESİ VEYA KARŞI KOYMASI YANI SIRA ZORLAYICI VAZGEÇİLMEZ HARİCİ YAŞAM ŞARTLARINI KOLLAMA BECERİSİNİ DE GÖSTERİR.
130
Prof.Dr.Gündüz ÖZIŞIK
Haziran 2015, Özel Sayı
G
enel anlamda “tuğla” adı, endüstride ve genel kullanımda diğer toprak bünyeli veya seramik malzemeler olarak kabul edilen mutfak kaplarından başlayarak ocakların (tandırların) tabanlarında ve duvarlarındaki elemanları, çatı üstü kiremitlerini, süs bahçelerindeki saha(alan) kaplamaları olarak kullanılan döşeme paket ve parkelerini, merdiven basamaklarını, bordürleri, şehir içlerinde merasim alanlarına değişik motiflerle döşenen yol (kaldırım) taşları gibi çeşitli elemanları da kapsamaktadır.
Tuğla çoğunlukla, sadece kendisinin tanımlanmasıyla gündemde değildir. Kullanıldığı yerdeki canlı varlıkların yaşam süreçleri içinde karşılaştıkları etkilere uyum göstermesi veya karşı koymasının yanı sıra zorlayıcı vazgeçilmez harici yaşam şartlarını kollama becerisini de gösterir. Açıkçası tuğla, canlı varlıkların içinde bulunduğu hacmin etkileriyle kendi iç bünyesindeki etkilerin eşleşmesini sağlar. Çevresindeki sıcaklığı emerek bünyesindeki özgül ısısı kabiliyeti ile ısınır ve bu karakteri ile EnerJI Kumbarası tanımını hakeder.
TUĞLA, SICAKLIĞI EMMESİ SONRASI, DIŞARIDAKİ HAVA DAHA SOĞUK İSE SOĞUMA ÖZELLİĞİ İLE İÇİNDEKİ ENERJİYİ DIŞARIYA VERİR. BU SURETLE TUĞLA DİFÜZYON (SÜZÜLME) KABİLİYETİNİ KULLANMIŞ, YANİ NEFES ALMIŞ VE VERMİŞ OLUR. BÖYLELİKLE TUĞLA, CANLI VARLIKLAR NASIL DAVRANIYORSA, AYNI FREKANSLARLA EŞLENİK İŞLEVLERİNİ SÜRDÜREREK DAİMA YANI BAŞIMIZDA OLDUĞUNU GÖSTERMİŞ OLUR.
Tuğla, sıcaklığı emmesi sonrası, dışarıdaki hava daha soğuk ise soğuma özelliği ile içindeki enerjiyi dışarıya verir. Bu suretle tuğla difüzyon (süzülme) kabiliyetini kullanmış, yani nefes almış ve vermiş olur. Böylelikle tuğla, canlı varlıklar nasıl davranıyorsa, aynı frekanslarla eşlenik işlevlerini sürdürerek daima yanı başımızda olduğunu göstermiş olur.
131 131
Canlı varlıkların içinde bulunduğu herhangi bir yapı elemanı ile çevrilmiş olan dış hacimdeki etkiler kısaca şöyle özetlenebilir: Coğrafi şartlar mevsimlere ve bölgelere göre, atmosfer basıncı ve rüzgarların şiddeti, yağmur ve kar yağışı etkisi, çok soğuklar ve aşırı sıcaklar arasında “basınç-bağıl nemsıcaklık“ bağıntıları şeklinde sembolize edilir. Bilhassa başlıca canlı varlık olarak düşünülen insanların sağlık şartları olan sıcaklık, nem ve atmosfer basıncının dayanılır sınırlar arasında bulundurulması zorunluluğu vardır. Malzeme olarak tuğla kullanılması halinde, tuğlanın fiziksel özellikleri deneylerle tespit edilerek, sağlıklı şartlara sahip olan yapı elemanlarının gerekli ölçüleri hesap edilir ve böylece elde edilen kriterlerle isteğe uygun tuğla elemanlar imal edilebilir. İç ve dış şartları aynı olan; sadece kalınlıksız yüzeysel bir tabaka teşkil eden bir çadırın veya madeni levhalarla imal edilen bir barakanın cidarlarının ısı sakınımı ve difüzyon yönünden sağlayabileceği hiçbir yararlı etkisinin olamayacağı aşikardır. KullanılmaE K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
MALZEME
Yöntem
UYGULAMA
İZOLASYON DIŞARIDAN UYGULANMIŞ İSE, İÇERİDEKİ BUHAR DUVAR İÇİNDEN GEÇEMEDİĞİ İÇİN, DUVAR İÇİ DAİMA NEMLİ KALIR. DUVAR İÇİNDEN GEÇEMEYEN NEM YOĞUŞARAK RUTUBET YAPAR. 132
sında başlangıçta, böyle bir işlevi düşünülmeyen, sadece tek yönlü davranışları olan yüzeysel elemanların içsel öz malzemelerinin hacimsel ve ısı sakınımı ile difüzyon gibi davranışları olmadığından sadece yüzeysel tek yönlü davranışları ile etkisiz-pasif durmaya mahkumdur. Bu gibi durumlarda, kendiliğinden, durağan durumundan sıyrılarak aktif davranışa geçebilen bünyesel aktivitesi olan nadir rastlanan bir malzeme gündeme geldiğinde ise tereddütsüz olarak tuğla tercih edilir. Memleketimizdeki doğada fiziksel etkiler ele alındığında, hava sıcaklıkları ve sıcaklıkların (eksi ve artı) değerlerinin aralığı (600C - 800C) derece arasında değişebildiği görülmektedir. Havadaki bağıl nem (%40...%80) arasındadır. Buna karşılık halk sağlığı açısından uygun görülen iç hacim sıcaklık farkları (180 - 220C) derece ve bağıl nemin de (%50 - %6o) olması uygun görülmektedir. Tuğla bünyeli elemanlar, bu gibi farklılıkların dengelenmesi için uygun görülen bir malzemedir. Haziran 2015, Özel Sayı
Bağıl nem sıcaklık ve basınç etkilerinin birlikte bahse konu olmasının sebebi vardır ve bu sebep ise Genel Gaz Kanunları ile ilgilidir. Tamamen kapalı bir hacim içinde bulunulması halinde, insan nefesinden açığa çıkan su buharı vardır ve bu su buharına diğer kullanım sularının buharı eklendiğinde ve sıcaklığının da etkisi dikkate alındığında, nem ve sıcaklık dolayısıyla ortam iç basıncı artar ve bu yanal iç yüzeylere gelen basınç yanal yüzeylerden basınç yaparak dışarı çıkma durumuna geçer. Ortamdaki hacmi kaplayan (dolduran) bu nemli-sıcak ve basıçlı havanın yanal elemanların iç bünyesinden süzülerek dışarıya geçmesi haline “Difüzyon” (Süzülme) denir. İç hacimdeki nemli hava dışarıya gereği gibi süzülemez ise, iç hacimdeki sıcaklığı artan nemli hava, kapalı hacimdeki mevcut olan hava basıncının artmasına sebebiyet verir. İç basıncın daha da artmaya devam etmesi halinde havadaki su fazında olan su buharı iç yüzeylerde yoğuşur ve bilhassa kapalı hacimlerdeki köşelerde görülen rutubetlenme fazına geçilir.
Bazen de, Difüzyon haline geçiş aşamasının, hiç dikkate alınmadığı hallerde hangi sonuçların elde edileceği anlaşılamadan, mantolama denilen uygulamalara gidilmektedir. Mantolama halinde, bazen sadece yalıtkan iç kaplamalar kullanılır ve sadece enerji salınımı önlenmeye çalışılır. Bu uygulamalarda, “Sıcaklık - Nem - Basınç” üçlü dengesi dikkate alınmadığı gibi, dışarıdan yağan yağmurun ıslattığı duvarlar ısınamamış olduğundan, duvar malzemesi kurumaz ve duvar soğuk kalır. İzolasyon dışarıdan uygulanmış ise, içerideki buhar duvar içinden geçemediği için, duvar içi daima nemli kalır. Duvar içinden geçemeyen nem yoğuşarak rutubet yapar. Ayrıca soğuk etkiler dış yüzeyden itibaren, iç donmalar meydana getirir. Bu halde de sıcaklık geçiş dengesi sağlanamadığı gibi, bilhassa tuğla bünyeli olmayan malzemeler var ise içsel bozuşmalar meydana getirir. İzolasyon çözümsüzlükleri, sadece (üçlü denge yerine) tek boyutlu uygulama olarak kalır ise duvar bünyesi ısınamaz ve sıcaklık kazanamaz. Duvar sıcaklığının artması, sıcaklığın geri dönüşümünde, Isı Kumbarası denilen enerji saklanmasını sağlayamadığından, enerji sarfiyatında duraklamalarla sağlanan enerji tasarrufu da olmayacaktır. Tuğla, bilhassa konut içinde oluşan hava sesleri ve darbe seslerinin sönümü için de, aranan ortamların ideal malzemesidir. Yine, havada bulunan zararlı radrasyon gibi etkilere karşı da nispeten koruyucudur ve flitre ortamı sağlayabilir. Tuğla, deprem etkileri karşısında oldukça dayanım gösterir ve bilhassa deprem sonrasında, oluşacak çatlaklarda belirecek arızaların da harç enjeksiyonları ile onarılmasında uyum gösterir. q
EKO DIZ AYN 134
Haziran 2015, Özel Sayı
EKO DİZAYN
REGNUM CARYA GOLF & SPA RESORT Konseptinde doğa ve doğal elementler olan otel
REGNUM CARYA RESORT & SPA HOTEL LOBİSİ, ARKETIPO DESIGN TARAFINDAN TASARLANARAK, 2014-2015 A TASARIM ÖDÜLLERİNDE “İÇ MEKAN VE SERGİLEME TASARIMI KATEGORİSİ’NDE BRONZ ÖDÜLÜNE LAYIK GÖRÜLDÜ. 136 136
TASARIM ALGIMIN HER ALANINDA DAYANIKLILIK YER ALIYOR. TASARLADIĞIM MÜCEVHERLER ANNELERDEN KIZLARINA GEÇERKEN YA DA SEVGİLİLER VE YAKIN ARKADAŞLAR TARAFINDAN HEDİYE EDİLİRKEN HEM BİR HİKAYE ANLATIYORLAR HEM DE BİR GEÇMİŞE SAHİP OLUYORLAR. Haziran 2015, Özel Sayı
Ödüllü tasarımın ilerleyişindeki ilk ve ana etkileşim lokasyon olmuş. Türkiye’nin güneybatı sahillerinde, Akdeniz’e kıyısı olan Antalya’da bulunan otel, masmavi Akdeniz ile yemyeşil golf klubü alanının arasına konumlanmış. Bu nedenle de konseptin temel elementlerini; doğa, doğal formlar, paternler, dokular ve yüzeyler oluşturuyor. Buna ek olarak, carya kelimesinin anlamı olan Pekan Cevizi Ağacı da projenin ikincil bir konsept yaklaşımı olmuş. Pekan Cevizinin yaprak formu 3 boyutlu objelerde kullanılmış ve aynı şekilde yaprak şekli 2 boyutlu olarak desen ve dokularda da yer almış. Lobinin girişindeki, 25m yüksekliğindeki çelik seperatör de aynı yaprak desenleri ile süslenmiş. Aynı deseni resepsiyondaki duvarda ve heykellerde de görmek mümkün. İç ve dış alanlar arasındaki geçiş rekreasyonal iç mekan yeşillendirmeleriyle sağlanmış. İç dizayn doğal, transparan ve akıcı bir şekilde düzenlenmiş. Avlu ve koridoru ayıran çelik seperatör tavana uzanarak damla şeklinde bir aydınlatmaya dönüşmekte. Tavandan sarkan bu su damlaları resepsiyondaki yaprak formlu heykellerin üzerine damlıyor görünümünde.
137
Otelin iç mekan tasarımı 2012 Haziran ayında başlayarak, uygulaması 2013 Nisan ayında tamamlanmış. Lobinin tasarımı da bu sürecin bir parçası olarak ilerlemiş. Malzeme seçiminde doğa konseptinin takip edildiği tasarımda doğal formlar tercih edilmiş. Bu konseptte yaklaşım doğal form ve şekillerine göre tasarlanmış ahşap ve doğal taşların kullanımı üzerine olmuş. Doğaya ve yeşile olan saygı bağlamında LEED sertifikalı malzemeler tercih edilmiş. Ziyaretçilerin avludan koridora geçişini düzenlemek amacıyla seperatör yarı dairesel şekilde tasarlanmış. İç mekanda oluşturulan alanlarda kullanım alanları göz önünde bulundurulmuş. Lobinin orta alanında yeralan aydınlatma büyük ilgi toplamakta. Lobinin merkezindeki aydınlatmalar tasarlanırken bir giriş etkisi yaratacak tasarımlarla ilgili araştırmalar yapılmış. Proje sırasında iki konuda sorun yaşanmış. İlk sorun; plana göre resepsiyonun yeri iki adet 25 metre yüksekliğinde avlu duvarının arasında kalması ve görünür bir yer olmaması, İkinci sorun ise; yüksek avlu duvarları olmuş. Büyük boyutlandırmalar nedeniyle bu duvarların altında insanların kendilerini iyi hissetmemeleri boyutlandırmadaki sorunların çözümünü gerektirmiş.q
Duvar kaplamaları üzerine dünyanın en iyi markalarının en yeni koleksiyonlarını her sezon müşterilerinin beğenisine sunan Homteks, otel dekorasyonuna yönelik en yeni kumaş ve duvar kaplaması koleksiyonlarını her sezon tasarımcıların beğenisine sunuyor. Homteks, otel dekorasyonunun en önemli parçaları olan kumaş ve duvar kaplamaları için en doğru adres olmayı sürdürüyor. Regnum Carya Resort & Spa Hotel’in de tercihi olan Homteks ürünlerinin; dizayn, tasarım ve kullanım özelliklerinin yanısıra duvar tekstillerinin kir tutmama
ve yanmama özellikleri ile döşemelik ve perdelik kumaşlarının güneşten solmama ve yıpranmama gibi özellikleri en önemli tercih edilme sebeplerinden sadece bazıları... Homteks’in Türkiye distribütörü olduğu markalar arasında Arte, Omexco (Belçika), Camengo, Casamance (Fransa), Designersguild, William Yeoward, Royal Collection (İngiltere), Ralph Lauren (Amerika) ve Zimmer & Rohde, Hodsoll Mckenzie, Etamine, Warner (Almanya) bulunuyor.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
EKO DİZAYN
138 138
Haziran 2015, Özel Sayı
ARİF ÇAĞATAY DEVECİ Dolaşıma, ergonomiye, kişiye önem vermek...
MEKANI DENEYİMLEYECEK ŞAHISLARIN BEKLENTİLERİNİ, FARKINDA OLDUKLARI VEYA OLMADIKLARI İHTİYAÇLARINI, DAVRANIŞ BİÇİMLERİYLE BİRLİKTE BİR BÜTÜN OLARAK ANLAMAK, TÜM BUNLARLA ÖRTÜŞEN ÇÖZÜMLER ÜRETMEK HER MESLEKTAŞIMIZIN SAHİP OLMASI GEREKEN FELSEFE ASLINDA… İç Mimarlık ve Çevre Tasarım bölümünden mezun olduktan sonra yapım ve set tasarımı üzerine yüksek lisans yaptınız, tasarıma ilginiz ne zaman başladı? Eğitim sürecinizden biraz bahsedebilir misiniz? Konuya ilk ilgim; küçük yaşlarda kendisini mimar sandığım ancak büyüyünce mühendis olduğunu keşfettiğim komşumuzun, o dönem kendisiyle çok sosyalleştiğim çalışma odasında başladı. Ankara Bilkent Üniversitesi’nde İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı üzerine lisans eğitimi aldıktan sonra Los Angeles, California’da Amerikan Film Enstitüsü Konservatuarı’nda, Yapım Tasarımı üzerine yüksek lisans yaparak öğrenim hayatıma devam ettim. Mezun olduktan sonra Los Angeles’ta 4 seneye yakın daha yaşamaya devam ettim. Uluslararası alanda tanınan iki ayrı iç mimarlık firmasında büyük çoğunluğu otel projeleri olmak üzere çeşitli projelerde çalışma imkânım oldu. Bu benim için iyi bir başlangıç oldu. İşe büyük ölçekli ve çok fonksiyonlu projelerle başladım, bu da bana az zamanda çok şey öğretti. kibrID’in kuruluş hikayesini ve felsefesini sizden dinleyebilir miyiz? 2008 yıllarında Türkiye’ye kesin dönme
niyetindeydim ve iyi bir neden arıyordum. Las Vegas’ın bilinen, eski ve büyük otellerinden biri olan Sahara’nın yenileme ve Yeni Kule projesinin tüm iç mimari proje dokümantasyonunu yapmak üzere bir proje almıştım. Konsept projeyi P. Starck ve ekibi hazırlıyor ben de bu projeleri uygulama projesi haline getiriyordum. Üç kuleye ait yedi model odanın ve çok sayıdaki restoranından ikisinin projelerinin bir kısmını orada bulunduğum süre içerisinde tamamladım. Kesin dönüş ve kibrID PROJECT’i kurma harekâtını eş zamanlı tamamlayıp, kaldığım yerden devam ettim. 2008 kriziyle önce bu proje ve birlikte aldığımız diğer birkaç büyük iş ne yazık ki durdu. Krizin yarattığı boşluğu değerlendirip kardeşim Çağlar Bey ve eski dostum Emre Bey ile ortak olarak kibrID PROJECT ile eş zamanlı başlattığımız kibrID MATERIAL’ın ürün yelpazesini genişletmek için girişimlerde bulunduk.
bunlarla örtüşen çözümler üretmek her meslektaşımızın sahip olması gereken felsefe aslında… Bu cümle de olması gerekeni edebi bir dille anlatmanın tatlı çabası…
“kibrID, tipikleşmiş mekan anlayışına karşı çıkmak, içten ve kişiye entegre olmuş çevreler yaratmak için var oldu” diyorsunuz, biraz açıklayabilir misiniz?
Mimari ve iç mimari tasarımın sürdürülebilir ve ekolojik boyutuyla ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
Mekânı deneyimleyecek şahısların beklentilerini, farkında oldukları veya olmadıkları ihtiyaçlarını, davranış biçimleriyle birlikte bir bütün olarak anlamak, tüm
139
Mimari, iç mimari uygulamalar ile yenilikçi çözümler sunan kibrID PROJECT’in çalışmalarından, sizin tasarım ve tasarım kriterlerinizden bahsedebilir misiniz? Sadece yönetmeliklerin kriterlerine göre minimum fonksiyon ve maliyette değil, ideal, doğru çalışan, öngörülü projeler üreterek dolaşıma, ergonomiye, kişiye önem vermek, kullanıcıyı tanıyarak tasarımı geliştirmek… Sistemli ve düzenle çalışmak, uluslararası dilde/standartta proje dokümantasyonu yapmak, uygulamacıya net/doğru bilgiyi en pratik yoldan sunmak.
Birtakım sertifikalara başvuru yapan projeler, anında aday adaylığı üzerinden PR yapmaya, kameralara oynamaya başlıyorlar. Yatırımcılar, sürdürülebilirliğin/ekolojik olmanın, satışlara olan katkısı üzerinden E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
EKO DİZAYN
BİRTAKIM SERTİFİKALARA BAŞVURU YAPAN PROJELER, ANINDA ADAY ADAYLIĞI ÜZERİNDEN PR YAPMAYA, KAMERALARA OYNAMAYA BAŞLIYORLAR. YATIRIMCILAR, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN/EKOLOJİK OLMANIN, SATIŞLARA OLAN KATKISI ÜZERİNDEN MOTİVE OLUYORLAR, ÇEVREYE OLAN ETKİSİNDEN DEĞİL.
140 140
sertifikaları olan ürünler mevcut. Ama bu durum ne yazık ki bu ürünlerin ana tercih nedenlerinden değil. Yine de temsil ettiğimiz markaların, gün geçtikçe artan duyarlılıkları, ARGE’leri ve bu doğrultudaki çabaları bizi rahatlatıyor.
motive oluyorlar, çevreye olan etkisinden değil. Uzun vadede yatırımın maliyetini düşürecek doğru ve olumlu hesaplar/ yatırımlar yapılmasına, bu yatırımlara bir seri avantajlar/krediler sağlanmasına rağmen, bu hesaplar satış fiyatlarına doğru orantılı yansıtılmıyor. Konunun popülerliği üzerinden fazla kazanç elde etmek hedefleniyor. Toplum, popüler olanın değil de doğru ve sürdürülebilir olanın izinde olsa, duyarlı ve bilinçli olmanın aldığı nefese katkılarını fark etse gereksiz tükettiği için ne bedel ödediğini ve hatta gereksiz tüketmediği için yatırımcıların ne ödemeyeceğini bilse, bunun hesabını doğru yapabilse, değişim başlar. Bize düşen sorumluluk ise doğru anlayışı kulaktan kulağa yaymak, dilimizin döndüğü kadar tüketiciyi bilgilendirmek ve bilinçlendirmektir. Haziran 2015, Özel Sayı
Pek çok dünya markasının temsilciliğini yürüten kibrID MATERIAL’ın ürün gamında çevre duyarlı yapı malzemeleri yer alıyor. Çevre duyarlı malzemelerin piyasa kabulü konusunda ve Türkiye’deki durumu ile ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz? Sertifika peşinde olan projelerde ince puan hesapları olmadığı sürece, özellikle neredeyse herkesin inşaatçı olabildiği ülkemizde, kimse bir ürüne sertifikalı ya da doğaya karşı duyarlı bir çaba içerisinde diye prim vermiyor. kibrID MATERIAL’daki her markanın gamında, üretim şekilleri, malzemenin/ ham maddenin, nereden ve nasıl elde edildiği gibi özelliklerine bağlı olarak edinilen
Sürdürülebilir bir yaşam tarzı bizim kültürümüzün bir parçası haline gelmediği, bu anlayış ile terbiye edilmediğimiz, eğitilmediğimiz veya birileri bu amaçla birebir örtüşen, rant peşinde olmayan katı kurallar koymadığı sürece Türkiye tükenmeye devam edecek gibi görünüyor, bakınız İstanbul ve Ankara… Özellikle sağlıklı ve sürdürülebilir bir yaşam için iç mekan kalitesi çok önemli. Bu bağlamda sizin kullanmayı tercih ettiğiniz ve en çok sevdiğiniz malzeme hangisi? Benim için sürdürülebilir demek ilkel demek. Doğal nefes alan, aydınlanabilen, ısınan, soğuyan mekân; en kaliteli, en sürdürülebilir mekân demek. Tipik bir Eskimonun iglosu veya Afrikalının kerpiç evi gibi. Bunu da sağlayan yine doğal malzemeler, taş, toprak, ağaç… Tabii ki bilinçli/duyarlı tüketmek şartıyla…q
EKO DİZAYN
142 142
Haziran 2015, Özel Sayı
NURSEMA ÖZTÜRK Tasarımcı olmak apayrı bir olgu
TASARIMCI OLMANIN APAYRI BİR OLGU OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM, BU YARADILIŞTAN MI, BAKIŞ AÇISINDAN MI? TAM OLARAK BİLEMİYORUM AMA TAMAMEN İÇSEL BİR ŞEY VE HİSSETMEKLE ALAKALI... Çok yönlü bir insansınız ve Türkiye’deki tasarım dünyasına katkıda bulunmak adına ulusal ve uluslarası birçok çalışma yapıyorsunuz. Alman İçmimarlar Birliği (BDIA) Türkiye Temsilciliği kapsamında yaptığınız son dönem çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz? Uluslararası Workshop tasarım çalışmalarımız 2002 yılında başladı ve Türkiye için Tasarım bir uyanış dönemi idi. Ve bu arada iş hayatımız hep yoğun bir tempo içindeydi; alışveriş merkezleri, bankalar, ticari mekanlar, kurumsal şirketler gibi bir cok projenin işleri ile boğulmuş vaziyetteydik ama Tasarım hep vardı hayatımızda ama varlığı ön plana çıkmıyordu ve ticari işlerle yoğunduk , bu işlerimizin devamı sırasında bir misyon yüklenmeye karar verdik taki 2002 yılında Alman İçmimarlar Birliği (BDIA) ile ortak bir çalışma yapalım diyene kadar. İki ülke arasında bir köprü oluşturarak bizim kültürel alt yapımız ve tarihi geçmişimiz ile oların teknoloji ve farkındalığını biraraya getirelim dedik ve çalışmayı başlattık. Bu workshop çalışmaları , tasarım başlığı altında; iç mimarlık, mimarlık, şehir planlaması, endüstri ürünleri tasarımı, tekstil, fotoğrafçılık gibi bölümleri ile farklı konuları içine alan bir workshop dizisi ile başladı. İki
ülkenin üniversitelerini biraraya getiren bir haftalık bir çalışma; ama bunun sürdürülebilirliği nasıl olabilir, geçmişten günümüze nasıl yansıtılabilir, Almanların bakış açısı ve bizim kültürel alt yapımız ile tasarım nasıl tekrar hayat bulabilir gibi her sene değişen farklı konularla gelişti ve büyüdü, Konular geliştikçe üniversitelerimizin mekanlarını da kullanarak Almanya’dan gelen öğrenci ve profesörleri ülkemizdeki öğrenci ve profesörlerle biraraya getirdik, bu sayı her geçen gün artarak çoğaldı 200 -500 kişinin bir arada olduğu çalışmalar haline geldi. Şuanda bu çalışmamız 13.ncü yılına girdi ve üniversiteler arasında sürdürülebilir bir çalışma olmaya başladı. İlk yıllar , sergilerin açılabileceği, workshopların yapılabileceği bir mekan arayışı içinde çok sıkıntılar yaşadık ve bu düşünceyle yola çıkarak ve tarihi bir yanı olan Kadıköy, Yoğurtçu Parkı bunun merkezi oldu. Bir hayaldi; fakat gerçek oldu, büyük kitlelere hitap ettik, 500 kişiye ev sahipliği yaptık. Her yıl daha fazla büyüyerek ve farklı konular işleyerek gelişen bir süreç yaşadık. 2015’in konsepti nedir? Henüz belli değil, bir iki yıldır çalışmaları Mimar Sinan’da yapıyoruz, Alman İç Mimarlar Birliği olarak benim de BDIA Türkiye tem-
silcisi olduğum bir grubumuz vardı, şimdi biraz dağılmalar oldu yani üniversiteler kendi içinde çözüm üretmeye ve kendi içlerinde gruplar oluşturmaya başladı ve konularını kendileri bellirler oldular.
143
Bu tip çalışmalar yapmaya 2002 yılında başladınız ve bu gün kendi yeriniz olan Tasarım Parkı’nda da devam ediyorsunuz. Bu tip çalışmalara gönül vermenizin temelinde yatan nedir? Evet, 2002 yılında başladık ama 2010 yılında başka bir tasarım farkındalığıyla mekan arayışına girmemizden dolayı gelişen süreç biraz zaman aldı. Yeni mekanımızda yerel tasarımcılarımıza ev sahipliği yaptık ve bunu yılda bir iki kez yaptığımız sergilerle taçlandırdık. Bu çalışmaların temelinde aslında benim tasarımcı olmam yatıyor. Bir tasarımcı olarak geçmişte bu gibi eksikleri yaşayan bir kişi olmuş olmam, kendi çevreme neler yapabilirim, bunu nasıl genişletebilirim düşüncesi kısaca paylaşma duygusu altında yatan sebepler diyebilirim. Tasarımcı olarak bizim İtalya’daki bir tasarımcı kadar şansımız yok, tasarım haftalarıyla, etkinliklerle günümüzde yavaş yavaş tasarımcı kimliği ortaya çıkıyor, geçtiğimiz süreçlerde bunun adı sanı duyulmaz niteE K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
EKO DİZAYN
144 144
likteydi. 2012 yılında tasarımcılara duyuru yaptık ve başvuran tasarımcılardan seçilen 20 kişilik bir gurupla ‘‘The Test of East’’ yani İstanbulun kısaltılmış İst okunuşu İngilizcede doğu anlamını taşıyan İstanbul’ adıyla Milano designweek te bir yer tuttuk ve burada bu başlıkla bir sergi açtık, İstanbul tadında tasarımlar sergiledik. Bir yıl sonra ‘The Test of China’ ismiyle Çinliler bu ismi taklit ettiler. Bu çalışma ile Tasarım Parkı’nın misyonlarından bir tanesi yerine gelmiş oldu. Tasarımın sürdürülebilir boyutu ile ilgili görüşleriniz nelerdir? Tasarımda sürdürülebilirlik anlamında daha önce geliştirmiş olduğum bir tasarımım var, adı ‘box’. Aslında (u ) formunda basit bir kutu, Bu tasarımın çıkış noktası ise şu oldu; öyle bir kutu olsun ki farklı farklı boyutlara ulaşsın, üreyebilsin, türeyebilsin, alternatif kendi formuyla sürdürülebilir bir tasarım olsun. Aslında çok basit bir form, matematiksel bir çıkış noktasıyla yola çıktı, her şey on sekizin katıyla başladı ve bu form biraz daha kendini geliştirerek iç içe geçen, puzzle’ın ötesinde bir form haline geldi. Bu formla bir kütüphane raf, sehpa, dik ya da yatay tuttuğunuzda istediğiniz formu alabilecek trilyonlarca şekle girebilecek bir tasarım haline geldi. Örneğin on altı kutuyla 6,8 katrilyon form elde edebileceğiniz akıl almaz bir duruma doğru gitti. Sürdürülebilir tasarım düşüncesi ile yola çıktım, üresin ve türesin derken fazlaca üredi, bunu alan kişi ömrü boyunca farklı tasarım-
Haziran 2015, Özel Sayı
ŞAFAK ÇAK
larda kullanıp her türlü şekle sokabileceği bir ürün haline geldi. İlk tasarımınızda malzeme seçiminiz ne oldu? İlk çıkış noktası mdf idi çünkü mdf, ahşap atıklarından oluşmuş bir malzeme... Ancak renkli de üretilebilen bir malzeme denedik ve lake ile ürettik ama lakenin çizilebilirliğinden dolayı bunun sürdürülebilir olamayacağına karar verdik. Sonrasında malzemeyi biraz daha geliştirirerek melamin malzemeyle ürettik ve daha dayanıklı, hertürlü rengini kullanabileceğimiz bir ürün haline geldi. Şimdi iki türlü üretiyoruz, biri daha dayanıklı lake diğeri melamin olarak üretiyoruz. İç mimarlık, tasarım kültürü ve sanatı bir bütün olarak ele alıyorsunuz, peki kendinizi tasarım sürecine nasıl hazırlıyorsunuz ve günlük yaşamda tasarımın önemi üzerine felsefeniz nedir? Tasarımcı olmanın apayrı bir olgu olduğunu düşünüyorum, bu yaradılıştan mı, bakış açısından mı? tam olarak bilemiyorum ama tamamen içsel bir şey, hissetmekle alakalı... Ben üniversitede tasarım dersleri veriyorum, ‘Form ve Renk’ diye bir dersimiz daha var, burada öğrencilere anlatırken de belirttiğim gibi aslında tasarımın hiç ummadığınız bir yerde gizli olduğunu düşünüyorum; yani bir gözlük, telefon kılıfı, kullandığımız bir obje ya da doğadan size ilham veren her şey, ona bakış açınız ve yaklaşamınızla tamamen içsel
SÜRDÜRÜLEBİLİR TASARIM DÜŞÜNCESİ İLE YOLA ÇIKTIK, ÜRESİN VE TÜRESİN DERKEN FAZLACA ÜREDİ, BUNU ALAN KİŞİ ÖMRÜ BOYUNCA FARKLI TASARIMLARDA KULLANIP HER TÜRLÜ ŞEKLE SOKABİLECEĞİ BİR ÜRÜN HALİNE GELDİ.
bir durum. Duygunuz bilinçaltında ve bilinçaltının nereye hitap edeceğini siz bilmiyorsunuz, o içten gelen bir duygu ve ilham veren bir şey. Benim tasarım anlayışım bu şekilde, planlayarak değil, hissederek... Aynı zamanda bir eğitimcisiniz ve renk ve formdan bahsettiniz. Sizce renk mi form mu? Neden? Renk; insanların gözüyle algıladığı, beyniyle yorumladığı fiziksel bir olay ama aslında ruhunuza hitap ediyor. Rengin insan hayatına ve motivasyona çok büyük etkisi var. Bir mekan sizi hasta da edebilir, enerji verip motive de edebilir. İnsan sosyal bir varlık olduğu için iç mekandaki seçimleriniz, insanı dinamik tutmalı, vermek istediğiniz mesajı da vermeli. Renkleri bilinçli bir şekilde kullanmıyoruz, insanların evlerine getirdikleri mobilyalar bilinçsiz bir şekilde seçiliyor ve birbirleriyle uyumlu değil. İnsanların seçici olması gezip görmeleri, görgüleri, ilgi duymaları ve araştırmaları ile alakalı ama sunulan seçenek komşunun dairesi ise ondan öteye gidemiyor. Profesyonel bakış açısı insanlara seçenekler sunduğu zaman algı artıyor ve tasarım ortaya çıkıyor. Bu durum, ekonomik seviyelerin gelişmesiyle, firmaların kurumsallaşmasıyla, tasarıma bakış açısının gelişmesiyle gelişebilecek bir durum. Peki, form mu rengi belirliyor, renk mi for mu belirliyor?
Aslında ikisi de birbirini belirliyor; çünkü aynı formu farklı renklerle kullandığınızda ortaya çok farklı dengeler çıkıyor. Asimetrik kullandığınız bir formda renk ile dengeyi sağlama şansına sahip iken, bir anda aynı formda simetri de yakalama şansına sahipsiniz yani renk formu şekillendirirken, form da rengin ön plana çıkması için bir zemin oluşturuyor.
145
M&N Mimarlık olarak kentsel dönüşüm kapsamında bulunduğunuz bölgede çalışmalar yapıyorsunuz. Yaptığınız çalışmalardan bahsedebilir misiniz? Bulunduğumuz bölge olan Kadıköy’e odaklandık, Osmanlı’nın ilk tescilli parkı olan Yoğurtçu Park’ına aşık olduk adeta ve 1970 yılında yanlış bir imarla bu bölgedeki köşkler, ahşap evler yıkılmış, parsellere bölünmüş ve bugünkü apartman mimarisi ile katledilmiş . Bu bölge aslında değeri unutulmuş , kurbağlıderenin yıllarca çözülemeyen pis kokusundan da göz ardı edilmiş bir bölge.Aslında çok kiymetli bir alan olduğu için yanlışlıkları düzeltmek istedik , buradaki dönüşümün çok farklı olmasını ve arkadaki binaların çok yüksek olmamasını istedik. Mimari anlayışın çevreye ne kadar zarar verdiğini, böyle tarihi bir dokunun yok olduğunu görüyoruz. Bu sebeple biz bölgeye odaklandık; çünkü daha sürdürülebilir, mimari, kentsel arayüz diyebileceğimiz bir yüz ile ortaya çıksın, insanların hakettiği, çağdaş, yüksek standartlarda bir anlayış olsun istedik. Sürdürülebilir bir tasarım haline gelmesi için burada yaşaE K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
EKO DİZAYN
TASARIMLARDA DOĞAYI ÖN PLANA ÇIKARIŞ VAR, AHŞAP KENDİ RENGİNİ KOYU RENK İLE KOMBİNLEYİP KENDİNİ İFADE EDEBİLİYOR, BÖYLECE SİZ AHŞABIN DEĞERLİ VE NADİDE OLDUĞUNU DAHA İYİ ALGILAYABİLİYORSUNUZ.
mobilyalarında ise insan ergonomisine uygun sade ve doğal tasarımlar kullanıyoruz. Genel olarak doğa dostu malzemelerden yola çıkıyoruz; bol ayna ve cam kullanıyoruz. Ayna kullanmamızın bir sebebi de insanların yaşam alanlarını daha geniş ve ferah nasıl yapabiliriz düşüncesi, bunu şeffaflık. Bizim kültürümüzde mutfağın önemli bir yeri olduğu için mutfakları da geniş alanlarda çözmeye çalıştık. Tasarım trendlerinden bansedebilir misiniz? Banyolarda ne gibi değişiklikler oldu?
146 146
yan insanların yaşam kalitesini artıralım ve buraya sahip çıksınlar istedik. Çünkü burada yaşlı bir nüfus var ve genç nüfus Avrupa yakasına geçiyordu. Hatta bu bölgeye yeni bir imar planı hazırladık ve 2 yıl üst üste Alman hoca ve öğrencilerle bir workshop çalışması yaptık ama proje olarak kaldı ve büyükşehire ulaşamadık ve gücümüz yetmedi. Biz buradaki kaçınılmaz dönüşümde mecburen eski imar yönetmeliğine göre yapıyoruz ama en azından kaliteyi yükselterek artı bir kimlik ve değer katmaya çalışıyoruz. Şimdi bakıyorum Kadıköy tasarımla ilgili, kitaplarla ilgili entellektüel bir kesimin odak noktası haline geldi, demek ki bir şeyleri harekete geçirip farkındalık yaratabilmişiz. Aslında Konut projelerinde standartı çok yükselterek bu bölgenin rantını da yükseltmiş olduk. Bina konseptlerini ise daha çok Haziran 2015, Özel Sayı
ahşap ve biraz daha doğada ile uyumlu olabilecek malzemeler seçtik. Taş malzemeleri ve camı bolca kullandık, ışığın geçirgenliğini panjur sistemleriyle oluşturmaya çalıştık. Bu projelerin en önemli özelliği ise Yoğurtçu Parkı’nın çok kötü zeminine rağmen çok zor koşullarda çalışarak depreme dayanıklı binalar ürettik.
Uzun bir süredir aynı doğrultuda trend devam ediyor; ama geçmişteki trendleri bozan aslında trendsizlik yani özgün, özgür, biçimsizlik olarak adlandırıyorum ben bunu. Tasarımlarda doğayı ön plana çıkarış var, ahşap kendi rengini koyu renk ile kombinleyip kendini ifade edebiliyor, böylece siz ahşabın değerli ve nadide olduğunu daha iyi algılayabiliyorsunuz. Artık doğallık farkedilebilir bir düzeyde, insanlar projelerin ekolojik mi, sürdürülebilir mi olduğunu arar vaziyette.
Özellikle banyolarda malzeme seçimlerinde nelere dikkat ediyorsunuz?
Banyolarda ise tekneler kalktı, bu da iyi bir değişim oldu; çünkü özürlü ya da yaşlı birinin engellere takılmaksızın banyosunu yapabileceği standartlara geldi. Son trendlerde kullanılan hiçlik, yokluk, boşluk kavramlarını çok seviyorum.
Projelerin hem iç hem dış konseptini Nursema Ozturk Design Studio’muz yapıyor. Malzeme seçimlerinde geçmişten gelen banyoların her yeri fayans olsun düşüncesini artık kırdık, duş harici olan yerlerde su geçirmeyen duvar kağıdı kullanıyoruz. Seçtiğimiz vitrifiye ürünlerinde su tasarruflu klozet ve rezarvuarları seçiyoruz. Banyo
Her tarafın seramik olmasını çok doğru bulmuyorum, sadece ıslanan yerlerde seramik ya da mermerin, doğal taşın kullanılmasından yanayım. Islak mekanlar biraz daha boyanabilir, değişebilir olmalı. Mobilyalarda da doğal tasarımlar ile yalın ve ferah mekanlar yaratarak konfor sağlamak daha doğru diye düşünüyoruz.q
Camaro
147
EKO DİZAYN
MERVE KAHRAMAN YENİDEN DOĞAN LAMBA Tipik aydınlatma metodlarını bir tarafa bırakın, gelin ölümsüz masa lambasıyla tanışın. Zamanla kendini tekrar yaratan bu lamba, sahiplerine yaşlanışını, ölüşünü ve tekrar doğuşunu defalarca seyretme imkanı sunuyor. İtalya Instituto Europeo di Design bölümü iç mimarlık mezunu ve Londra’da yaşayan tasarımcı Merve Kahraman, iç mimariden çok sürdürülebilir malzemeler kullandığı mobilya ve aksesuarlara yoğunlaşmış genç bir tasarımcı. Kendi atölyesinde üretilen ürünlerden biri olan masa lambası adeta geri dönüşümü özetliyor. Diğer taraftan da başkalaşmanın şiirsel bir özetini temsil etmekte.
148 148
Abajur kısmı parafinden yapılmış lamba eriyerek altındaki kalıba doluyor. Daha sonra bu kalıpta donan parafin yeniden abajur olarak kullanıma hazır hale geliyor. Yüksek voltajlı ampülden gelen ısı parafini eritmeye başlıyor ve bu noktadan sonra her kafanızı çevirdiğinizde odada farklı bir lamba varmış gibi hissediyorsunuz. Yavaş yavaş eriyen parafin 90’larda moda olan lavalamplara da göz kırpıyor. Merve sonrasında aynı ürünün ışığı ve ısıyı kontrol ederek erime süresinin değiştirebildiği, koyu ve açık renk ahşap seçenekleri sunan 2. versiyonunu da tasarlamış.
JENS PRAET ÖĞÜTÜLMÜŞ KAĞIT MOBİLYALAR Ofislerde sıkça rastladığımız kağıt öğütücülerine konulan bir kağıdı bir daha asla görmeyeceğimizi düşünürüz, hatta bir sonraki durağın geri dönüşüm merkezi olmasını umut ederiz. Belçikalı tasarımcı Jens Praet nizami bir şekilde parçalanmış bu kağıtları biriktirmeyi tercih ediyor. Sonrasında da kendi ismiyle kurduğu stüdyosunda sıkıştırılmış ve transparan polikarbonat kaplanmış kağıtlardan sağlam ve kullanılabilir mobilyalar üretiyor. Farklı amaçlarda kullanılmış, farklı renklerde ve
Haziran 2015, Özel Sayı
türlerde kağıtların bir araya gelerek oluşturduğu doku mobilyalara kendine özgü bir görünüm veriyor. Diğer yandan, genellikle şirket sırları ya da gizli bilgiler içerdiği için parçalanmış olma ihtimali taşıyan bu kağıtlar insanda uyandırdığı merak hissiyle mobilya olmanın ötesine geçiyor ve bulundukları mekanı enstelasyon etkisiyle bir sanat galerisine dönüştürüyor.
ELISA STROZYK AHŞAP BATTANİYE Ahşap kumaşlar tamamı ile yeni bir dokunsal deneyim isteyenlere birebir. Üzerinde yürüdüğümüz, yemek yediğimiz sert ve hareketsiz ahşap malzemeler alışılmışın dışında, kumaş olarak karşımıza çıktığında, bir ağaçın gövdesine ya da ahşap bir mobilyaya dokunmaktan çok daha farklı bir his veriyor. Yarı ahşap yarı kumaş, yarı yumuşak ve yarı sert, sıcak ve soğuk kumaşlar bir materyalden beklenin çok daha ötesinde bir deneyim. Görüntüsü ve kokusu tanıdık olsa da insanda alışılmışın dışında bir etki bırakıyor. Ahşap kumaş yapmak için önce esnek ahşap parçaları küçük boyutlarda kesiliyor ve sonrasında kumaş bir yüzeye geometrik formlarda yerleştiriliyor. Ahşapların kesim şekillerine ve büyüklüklerine göre kumaş farklı biçimlerde devinim gösteriyor. Bu çeşitlilik ahşap severler için malzemenin karakterine uygun oluşuyla, tam anlamıyla biçilmiş kaftan. 149
HUGO FRANÇA AĞACIN HİKAYESİ
Brezilyalı tasarımcı dudak uçuklatan doğallıkta ve inanılmaz büyük boyutlarda Amazon kanolarından ve devrilmiş Pequi ağaçlarından geri dönüştürülmüş el oyması mobilyalar dizayn ediyor. Bu ağaçların kimisi 1000 yaşını aşkın. Bu muhteşem heykel mobilyalar arasında alçak orta sehpalar, baş döndürücü şezlonglar ve devasa oda separatörleri yer alıyor.
ediliyor ve el altından uygunsuz şekilde toplanmış keresteler satılıyor. Brezilyalı çağdaş mobilya tasarımcılarının bir çoğu bu durumu değiştirmek için uzun bir yoldan geçmekte. França gibi doğa anaya saygılı ve satışlarından çok sürdürülebilirliğe odaklanan, malzemenin doğasına saygılı tasarımcılar oldukça yaygınlaşmaya başlamış durumda.
Ne yazık ki Brezilya hala doğa bilinci konusunda kötü bir üne sahip ve hala ormanlar tahrip
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
EKO DİZAYN
150 150
FORBO ETERNAL; KOMPAKT HETEROJEN VİNİL ZEMİN KAPLAMASI Eternal Kompakt Heterojen Vinil serisi dayanım olarak oldukça iyi referanslara sahip olduğu gibi, desen olarak çok farklı alternatifleri bulabileceğiniz bir seridir.. Forbo Eternal EN 649 standardına uygun olup yoğun trafik alanlarda kullanıma uygundur. Toplam kalınlığı 2mm olup üst aşınma tabakası 0,70 mm’dir. Avrupa REACH Yönetmeliği ile uyumlu olan Eternal %100 yeşil enerji kullanılarak geliştirilmiştir. Eternal serisi Bfl-s1 yangın sınıfında (zor alev alıcı) kompakt özelliklidir. 2 metre eninde ve Grup T aşınma sınıfında rulo vinil zemin kaplamasıdır. Forbo Eternal Ürün, 0,03 mm kalıcı batma direnci, R10 kayma direncine sahiptir. Cam elyafıyla güçlendirilmiş yapısı sayesinde, üstün bir boyutsal stabilite göstermektedir. Eternal’ın kir tutmayan “PUR Pearl” yüzey koruması sayesinde, kolay bakım sağlanmaktadır. Böylelikle servis süresi boyunca doğacak cilalama ve sprey ile yenileme ihtiyacını ortadan kaldırmaktadır. Buna ek olarak, Eternal serisinde yasaklanmış hiçbir madde (Phthalate, Formaldehit, Pentaklorofenol, Ağır Metaller, CMR 1A ve 1B) bulunmamaktadır. Ayrıca ürün %50’nin üzerinde doğal kaynaklardan elde edilmiş materyal içermektedir. Eternal serisi, geri dönüştürülerek ya da enerji geri kazanımı ile yenilenebilir. Forbo Eternal’ın garanti süresi 7 yıl olup, Forbo Flooring bina giriş sistemlerinin, tüm bina girişleri için, Forbo tarafından belirtilen uygulama yönergelerine uyularak yapılması durumunda, bu garantiye ücretsiz 6 yıl daha ekleniyor.
Haziran 2015, Özel Sayı
kibrID Bu bir reklamdır.
MATERIAL
kibrID MATERIAL’DAN KAZA CONCRETE 3 BOYUTLU BETON KAROLAR 2 Koleksiyon, 14 Model, 24 Renk, 2 Yüzey Özellikle duvar karolarında sıradan kaplama anlayışının dışına çıkan KAZA Concrete; 4 farklı tasarımcının elinden çıkan 4 farklı model içeren Concurrent Constellations ve yine birbirinden farklı tasarımcıların oluşturduğu 10 farklı model içeren Core Collection adı altında 2 ayrı koleksiyondan oluşuyor. 24 farklı renk seçeneği ve parlak/mat opsiyonu ile her dekorasyon tarzına uyum sağlayabilen koleksiyonlar, çimento, kum ve renk pigmentlerinin biraraya gelmesi ile elde ediliyor. Teknik Özellikler ve Kullanım Alanları Ağırlıkları 18 kg/m2’den başlayarak 90 kg/m2’leri bulan beton karolar, A1 alev dayanımı, W1 su absorbesi, %97 donma direnci, A1 yüzey kalitesi, %92 termal şok direnci gibi özelliklerinin yanında, daimi renk sabitliği, V1 ton değişkenliği, F1 eğilme dayanımı, 5J darbe dayanımı gibi üstün özellikleri sayesinde rahatlıkla iç ve dış mekanda, mutfak, banyo, zemin, duvar, cephe gibi bir çok alanda kullanıma olanak sağlıyor. Özel İmalat Neredeyse hayal edilen ve kağıda dökülen her tasarım imalata uyarlanabiliyor. Tasarımcının görevi hayal etmek, gerisine KAZA tasarım ekibi yardımcı olacaktır. Özel renk seçeneği talep edildiğinde mevcut karteladaki renkler karıştırılarak özel renkler elde edilebiliyor. Bunun yanında standart yüzeylerin dışında metalik gibi özel yüzeyler de talep etmek mümkün.
kibrIDMATERIAL
TASARIMCILARA BAŞTA ZEMIN, DUVAR VE TAVAN
KAPLAMA ÜRÜNLERI
OLMAK ÜZERE ÇOK AMAÇLI
DEKORATIF PANEL
BANYO - MUTFAK ARMATÜRLERI
AYDINLATMA ELEMANLARI
ÇÖZÜMLERİ SUNUYOR
Ortaklar Cad. Ünsal Sok. Saruhan Apt. No:1/B Mecidiyeköy / İSTANBUL Tel: 0212 347 25 04 - 05 Faks: 0212 347 25 06 material@kibrid.com
SÜRDÜRÜLEBİLİR
ŞEHİRLER
ZAMAN ŞEHİRLERİN ZAMANI
Peki Şehirler Ne Kadar Sürdürülebilir?
152
Haziran 2015, Özel Sayı
“DÜNYA ESKİSİNDEN DE HIZLI DEĞİŞİYOR. HIZLA GELİŞEN TEKNOLOJİ, NÜFUS ARTIŞI VE TAM ANLAMIYLA GLOBAL BİR EKONOMİNİN ORTAYA ÇIKIŞI İLE “GLOBAL ŞEHİR” KAVRAMI KÖK SALARKEN MİLLİ SINIRLAR GİT GİDE ÖNEMSİZLEŞİYOR. GEZEGENİMİZ GELİŞİRKEN İNSANLAR; HAREKETLİ, DİNAMİK VE ETKİLEYİCİ ŞEHİR MERKEZLERİNE AKIN ETMEYE DEVAM EDİYOR. KENTLERE GÖÇ ARTIK NORMALLEŞMİŞ DURUMDA. SEVELİM YADA SEVMEYELİM ARTIK ŞEHİRLERİN ZAMANI’NA GİRİYORUZ.”
S
on dört sayımızda Dünya ülkelerinin sürdürülebilirlik yaklaşımlarını sizlere aktarmaya çalışıyoruz. Ancak Dünya Çevre Günü’nden kısa bir süre sonra yayında olan bu sayımızda tek bir ülkeye odaklanmak yerine dünya ülkelerinin önemli şehirlerini mercek altına almayı planladık. Araştırmalarımız esnasında karşımıza çıkan güncel bir rapor dikkatimizi çekti. ARCADIS’in 2015 yılında yayınladığı Sürdürülebilir Şehirler İndeksi raporunu inceleyerek ilham verici kısımlarını sizlerle paylaşmak istedik. ARCADIS, sürdürülebilir inşaat danışmanlığı ve tasarımı yapan, tasarım uygulamalarında istisnai ve sürdürülebilir sonuçlar alan, mühendislik, proje yönetimi servisleri üzerine yoğunlaşarak dünya çapında tanınan bir firma. Yetenekli insanlarla çalışan ARCADIS’in, ömür boyu kazanç sağlayan benzersiz kombinasyonları, nitelikli pazar öngörüleri, sağlık, güvenlik ve sürdürülebilirliği buluşturan tasarımlarıyla dünya çapınca 28,000 çalışanı bulunmakta. Raporun giriş metnini kaleme alan ARCADIS Global Şehirler Müdürü John J Batten, kentlere göçün normalleşmesinden, günümüz şehir algısına, sürdürülebilirliğin tanımından, Dünya Sürdürülebilir Şehirler İndeksi’nin amacına kadar birçok konuya değinmiş... Bu yazıyı sayın Batten’in ifadeleriyle size aktarmanın devam eden sayfalarımızı okumada faydalı olacağını düşündük... “Dünya eskisinden de hızlı değişiyor. Hızla gelişen teknoloji, nüfus artışı ve tam anlamıyla global bir ekonominin ortaya çıkışı ile “global şehir” kavramı hızlıca kök salarken milli sınırlar git gide önemsizleşiyor. Gezegenimiz gelişirken insanlar; hareketli, dinamik ve etkileyici şehir merkezlerine akın etmeye devam ediyor. Kentlere göç artık normalleşmiş durumda. Sevelim yada sevmeyelim artık Şehirlerin Zamanı’na giriyoruz.
Şehirler yalnızca insanların yaşayıp çalıştıkları yerlerden ibaret değil. Şehirler duygusal bağlılık alanları, her birinin kendi belirgin karakterleri, gelenekleri ve çekim faktörleri var. Bu raporun maksadı, dünyanın önde gelen 50 şehrini ele alıp içinde yaşamak için ne derece uygun olduklarına, çevresel etkilerine, iktisadi kararlılıklarına bakıp bütün bu unsurların birbirlerini nasıl etkilediklerini görmektir. Bu 50 muhteşem ve farklı şehir, değişimin farklı safhalarındalar — bazıları sürdürülebilirlik yolculuğunda diğerlerinden önde. Her birinin kendine özgü coğrafi konumu ve kültürel farklılıkları var ancak yeni iş alanları yaratma, ulaşım, dayanıklılık ve yaşayanlarının hayat şartlarını geliştirmek gibi ortak kentsel zorluluklar ile yüzleşiyorlar. Global şehirleşme eğiliminin ışığında şehirler artık düzenli olarak değerlendirmelere tabi tutuluyor ve sonuçlar karar vericiler tarafından karar verme süreçlerini bilgilendirme ve rekabet avantajını teşvik etme amaçlı kullanılıyor.
153
ARCADIS’te bir şehrin sürdürülebilirliğini anlamanın en iyi yolunun, mekanın kapsamlı bir görünümü ve sürdürülebilirlik ölçeğindekini konumunu ortaya koymak, bu nitelikleri İnsan, Gezegen ve Kazanç açılarından bir araya getirmek olduğuna inanıyoruz. Ancak bu noktadan sonra bir şehrin ne kadar sürdürülebilir olduğuna dair açık bir tablo ortaya koyabiliyoruz. Ancak ARCADIS Sürdürülebilir Şehirler İndeksi’nin amacı bir seçkin şehirler hiyerarşisi yaratmak değil, yerleşik halklarının iyiliği için daha sürdürülebilir olma yolunda ilerledikleri ekonomik, insani ve çevresel hedefleri için fırsat alanları belirtmektir. Dünyamız şehir merkezlerine git gide daha bağımlı bir hal alırken, şehir liderlerinin herkesin iyiliği için izleyecekleri şehir sürdürülebilirliği yolunda önceliklerini belirlemelerinde indeksimizin yardımcı olacağını umuyoruz.” diyor raporun giriş yazısında John Batten...q E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SÜRDÜRÜLEBİLİR
ŞEHİRLER
50 DÜNYA ŞEHRİNİN, İNSAN, GEZEGEN VE KAZANÇ
KATEGORİLERİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ
DÜNYA ÇAPINDA YAKLAŞIK ÇEYREK MİLYON ŞEHİR VARKEN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK AÇISINDAN BAŞARILARI VE BAŞARISIZLIKLARI, KOLAYLIKLA ERİŞİLEBİLİR ÖLÇÜMLER İLE ANLAMAK, ÜSTESİNDEN GELİNEMEZ BİR GÖREV GİBİ GÖRÜNMEKTE.
154 154
Haziran 2015, Özel Sayı
154
G
ünümüzde şehirler; toplam nüfusun %54’ü, ekonomik verimliliğin %7080’i, enerji tüketiminin %80’i ve sera gazı üretiminin %80’i oranlarıyla oldukça baskın durumda. Raporda dikkat çeken noktalardan bir tanesi; şehir alanı ne kadar sürdürülebilir olursa hayat kalitesi ve refah düzeyinin o kadar artmakta ve kişi başına düşen sera gazı üretiminin düşmekte olması. Dünya çapında yaklaşık çeyrek milyon şehir varken sürdürülebilirlik açısından başarıları ve başarısızlıkları, kolaylıkla erişilebilir ölçümler ile anlamak, üstesinden gelinemez bir görev gibi görünmekte. Sürdürülebilir Şehirler İndeksi günümüzde yalnızca tekil alanları değerlendirmemekte, belli alanlara dikkat çekerek gelecek geliştirmeler için bir yol haritası sunmakta. En önemlisi, bu indeks temel bir gerçeği ortaya koyuyor; şehirlerin tarihlerine, coğrafi şartlarına, gelişim düzeylerine dayalı eşsiz özellikleri var. Sürdürülebilir Şehirler İndeksi bir şehrin karakterini –zayıf ve güçlü yanlarını– belirterek kamu ve özel şirketler için bir karar alma platformu sunmakta.
yeten, gelecek nesillerin kendilerine yetebilmelerini tehlikeye atmayan kalkınma” olarak tanımlanmıştır. Bu tanım, şehirler bağlamında, günümüzde vatandaşları için iyi çalışan, gelecekte ise hem kendisi hem de dünya için sorun yaratmayacak şehirler anlamına gelmekte. Sürdürülebilir şehirler; insanların şehrin içinde hızlıca ve ekonomik olarak seyahat etmelerini sağlayan taşıma sistemlerine, temiz ve güvenilir su kaynaklarına, verimli çalışan güçlü sosyal yapılara ve kurumlara, sağlıklı ve eğitimli bir iş gücüne, güçlü ekonomik verimlilik sağlayacak bir çevreye sahiptir. Geleceğin ihtiyaçlarını göz önüne alarak; şehirler atıklarına çözüm bulmalı, atmosferi kirletmekten kaçınmalı ve su kaynaklarını olası tehlikelerden korumalıdır.
Sürdürülebilirlik ile ne ifade edilmekte?
Şehirler ayrıca kalkınmayı köstekleyecek ve hayatlara mal olabilecek felaketler gibi ender ve öngörülemeyen olaylara karşı da temkinli olmalıdır. Sürdürülebilir kalkınma gelecek nesillerin potansiyelini riske atmadan anlık gereksinimlere cevap vermek anlamına gelmektedir. Kavramın geniş tanımı, ölçümünün çeşitli boyutları yansıtması gerektiğini göstermektedir.
Sürdürülebilirlik geniş çaplı uygulamaları kapsayabilir — farklı tanımları olsa da, sürdürülebilir kalkınma Birleşmiş Milletler tarafından: “günümüz ihtiyaçlarına
Bu araştırma şehir performansının tekil açılarını ölçen farklı girdi belirteçlerinin bir araya getirilmesi yoluyla yaratılmış birleşik bir sürdürülebilirlik indeksi geliştirmektedir.
İnsan Yaşam kalitesi de dahil olmak üzere sosyal performansı ölçer.
İnsan kategorisi; ulaşım altyapısı, sağlık, eğitim, gelir düzeyleri, iş-yaşam dengesi, bağımlılık oranı ve yeşil alanları ölçümler. Bu göstergeler her şehrin sakinleri için ayrı bir şekilde yaşam kalitesi sağlamak adına hesaplanabilir.
Gezegen Enerji yayılımı ve kirlilik gibi çevresel faktörleri ölçer.
Gezegen kategorisi; enerji tüketimi ve yenilenebilir enerjiler, geri dönüşüm oranları, sera gazı emisyonları, doğal afet direnci, içme suyu ve hava kirliliği gibi konularla ilgilenir.
ARCADIS Sürdürülebilir Şehirler İndeksi, bu kıstaslar üzerine Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası, Dünya Sağlık Örgütü, Uluslararası Çalışma Örgütü gibi saygın kaynaklardan edindiği verileri değerlendirmektedir.
Ana sıralama üç geniş kategoriye bölünmüştür: İnsan, Gezegen ve Kazanç. Araştırma 31 ülkeden 50 şehri inceleyip her şehri sürdürülebilirliklerini tahmin etmek için bir gösterge yelpazesi ile sıralamaktadır. Eklenen şehirler gezegenimizin şehirlerine genel bir bakış oluşturmaları açısından seçilmiştir, yalnızca geniş bir coğrafi kapsam içermekle kalmayıp ayrıca ekonomik kalkınma, gelecekteki büyüme beklentileri ve sürdürülebilirlik sorunları tasnifini de içermektedir. Her şehrin performansını ölçmek için detaylı, kanıtlara dayalı bir ölçüt türetilmiştir. Ana sıralama üç geniş kategoriye bölünebilmektedir: İnsan, Gezegen ve Kazanç. Bunlar sürdürülebilirliğin üç boyutuna karşılık gelmektedir. — sosyal, çevresel ve ekonomik, üçlü kâr hanesi olarak tanımlanabilir. 50 şehir bu üç kategori içinde sıralamaya alınmışlardır. Bu analiz, şehirlerin hangi konularda iyi durumda olduklarını veya geride kalıp performanslarını geliştirmeleri gerektiğini göstermektedir.
155
Kazanç İş, çevre ve ekonomik performansla ilgili değerleri ölçer.
Kazanç kategorisi; bir iş perspektifini, ulaşım ölçekleriyle birleştirme (raylı, hava, diğer toplu taşıma ve yeni uygulamalar), iş yapmayı kolaylaştırma, global ekonomi bağlantılarında şehrin önemini, mülkiyet ve yaşam giderleri, kişi başına düşen gelir ve enerji kullanımını inceler. E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SÜRDÜRÜLEBİLİR
ŞEHİRLER
Şekil 1: Frankfurt, genel sürdürülebilirlik indeksinin en üstünde yer alıyor.
156 156
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50
Frankfurt Londra Kopenhag Amsterdam Rotterdam Berlin Seul Hong Kong Madrid Singapur Sidney Toronto Brüksel Manchester Boston Paris Melbourne Birmingham Chicago New York Houston Philadelphia Tokyo Roma Washington Kuala Lumpur San Francisco Los Angeles Dallas Santiago São Paulo Mexico City Dubai Abu Dabi Şangay İstanbul Johannesburg Buenos Aires Pekin Rio de Janeiro Doha Moskova Jeddah Riyad Jakarta Manila Bombay Wuhan Yeni Delhi Nairobi
İnsan Gezegen Kazanç Haziran 2015, Özel Sayı
01
FRANKFURT ALMANYA
İnsan 9 Gezegen 1 Kazanç 1
2050’YE KADAR FRANKFURT’UN ENERJİSİ %100 OLARAK YENİLENEBİLİR (VE ÇOĞUNLUKLA YEREL) KAYNAKLARDAN SAĞLANACAK VE SERA GAZI SALIMI %95 ORANINDA AZALACAK. Frankfurt yaygın olarak büyük bir uluslararası ekonomi, ticaret ve nakliye aktarma merkezi olarak tanınmakta. Frankfurt’un Sürdürülebilir Şehirler İndeksindeki yüksek sıralaması şaşırtıcı olabilir ancak, kendine “Yeşil Şehir Frankfurt” adını veren şehrin sürdürülebilirliğini geliştirebilmek adına aldığı önlemlerin listesi hayli uzun. 25 yıl önce kendi enerji kurumunu kuran Frankfurt, 1990’da kurulan Avrupa Şehirleri İklim Birliği’nin kurucu üyelerinden biri. Karbondioksit salımını her beş yılda bir yüzde 10 düşürmek üzere yola koyulan Frankfurt, 2030’da karbon salımını yüzde 50 azalmayı hedefliyor. Şehir 1990’dan beri karbondioksit salımını kişi başı %15 azaltmayı başarırken ekonomik gücünü %50 ve iş alanlarını ise %80 artırmış. Frankfurt’un yeni ana planı “%100 İklim Koruma” ise işi daha da ileriye götürmekte. 2050’ye kadar Frankfurt’un enerjisi %100 olarak yenilenebilir (ve çoğunlukla yerel) kaynaklardan sağlanacak ve sera gazı salımı %95 oranında azalacak. Frankfurt bunu enerji verimliliğini artırıp; evler, iş yerleri, taşıma sektörü ve iletişim alanlarından
157
gelen talebi yarı yarıya azaltarak elde etmeyi planlıyor. Frankfurt 2014 Avrupa Yeşil Başkenti’nin üç finalistinden biriydi. Dahası, şehir 2014 Avrupa Ağaç Şehri olarak seçildi. Şehirdeki her ağaç kayıt altına alınıp takip edilmekle kalmıyor ayrıca bu bilgi internet üzerinden kamuyla paylaşılıyor. Frankfurtlular ayrıca Almanya’nın en büyük orman şehrinin tadını çıkarabiliyor, 8.000 hektar ile şehrin üçte biri ormandan oluşuyor. Main nehri kıyısından şehrin çevresini dolaşan yeşil kemer yalnızca yakın bir dinlenme alanı değil aynı zamanda Frankfurt’un kısa mesafelerden oluşan düzenli bir şehir olmasının da sebebi. Şehrin hoş ve düzenli oluşu neden işe gidip gelen insanlarının %15’inin bisiklet kullandığını da açıklıyor.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SÜRDÜRÜLEBİLİR
ŞEHİRLER
02
LONDRA
İnsan 3 Gezegen 12 Kazanç 2
İNGİLTERE
158 158
YILLAR BOYUNCA LONDRA, ALTYAPISINA AZ YATIRIM YAPILMASININ SIKINTISINI ÇEKTİ VE BÜYÜME BİR YANA, VAR OLAN NÜFUSUN İHTİYAÇLARINI KARŞILAMA KONUSUNDA DAHİ ZORLANMAKTA. Londra büyük uluslararası bir profile sahip olan, Sürdürülebilir Şehirler İndeksi’nde de belirtildiği gibi yaygın olarak dünyanın en önde gelen şehirlerinden biri kabul edilen bir şehir, ancak kendi başarısının kurbanı olmaya başlamış durumda. Yıllar boyunca Londra, altyapısına az yatırım yapılmasının sıkıntısını çekti ve büyüme bir yana, var olan nüfusun ihtiyaçlarını karşılama konusunda dahi zorlanmakta. Sıkışıklık ve eskiyen altyapı, günümüz sorunlarının merkezinde yer alıyor, ancak uygun fiyatlı konut kıtlığı, hava kalitesi, iklim değişikliğinin görünür etkileri ve afetlere karşı direnç de önemli sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. Londra’nın belediye başkanı durumun farkında ve 2020’ye kadar Londra’yı ‘Dünyanın En İyi Şehri’ yapma vizyonunu başlatmış durumda. Haziran 2015, Özel Sayı
Hedef; Londra’yı yaşanacak, çalışılacak, eğlenilecek, eğitim alınacak, yatırım ve ticaret yapılacak iyi bir şehir haline getirmek. Bu vizyonun en önemli unsurlarından biri şehrin ihtiyaçlarını karşılayacak birinci sınıf bir altyapı tedarik etmek. Başkan konut kıtlığını Londra’nın şu an için karşılaştığı en ağır sorun olarak tanımlıyor. Konut üretimi artsada, artan nüfus ve biriken ihtiyacı karşılamak için gereken yıllık 49.000 yeni konut ihtiyacını karşılama konusunda yetersiz kalacak. Londra aynı zamanda tüketime (enerji, atık, ulaştırma türü gibi) yönelik tutumunu da değiştirmek zorunda. Bütün bunlar siyasi irade, şehir otoritelerine daha fazla sorumluluk verilmesi ve daha önce elde edilmemiş düzeyde bir fon gerektiriyor.
ŞİKAGO
İnsan 18 Gezegen 29 Kazanç 12
ABD
19
159
‘SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞİKAGO 2015’ ŞİKAGO’YU ÜLKENİN EN SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHRİ YAPMA HEDEFİNDE İLERLEMEYE YÖNELİK BİR PLAN; ENERJİ VERİMLİLİĞİNİ ARTIRMAK, ÇEŞİTLİ ULAŞIM SEÇENEKLERİNİ TEŞVİK ETMEK, ŞEHİR ÇAPINDA GERİ DÖNÜŞÜM BAŞLATMAK GİBİ HEDEFLERİ VAR. Şikago, Sürdürülebilir Şehirler İndeksi’nde Boston’dan sonra ikinci en yüksek sırada yer almakta. ABD’nin en büyük üçüncü şehri ve milli taşımacılık, endüstri, telekomünikasyon ve finans lideri olduğu kadar aynı zamanda mimari önem de taşıyan binalara, etnik çeşitliliğe ve kültürel zenginliğe sahip. Batı ve Doğu yakalarının büyük şehirleriyle yarışabilecek düzeydeki tek iç kısım şehri olan Şikago, uluslararası konumunu kültürel kurumlarının kalitesi ve bir dünya finans merkezi oluşuyla elde etti. Şikago en çok LEED sertifikalı binaya sahip ve çeşitli temiz enerji şirketlerine ev sahipliği yapan 40 kilometrelik bir göl kıyısı var. Şehir aynı zamanda bazı yaratıcı çevresel girişimlerin uygulanması konusunda
öncü konumda. Sürdürülebilirlik şehir politikasının ana odak noktalarından biri. ‘Sürdürülebilir Şikago 2015’ planı şehri ülkenin en sürdürülebilir şehri yapma hedefinde ilerlemeye yönelik bir plan. Planın enerji verimliliğini artırmak, çeşitli ulaşım seçeneklerini teşvik etmek, şehir çapında geri dönüşüm başlatmak gibi hedefleri var. Plan Şikago’yu büyüyen sürdürülebilir ekonomi için bir merkez haline getirmek ve sürdürülebilir uygulamaları benimseyen şirket ve bireylere yardım ederek süreci hızlandırmak.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SÜRDÜRÜLEBİLİR
ŞEHİRLER
İNSAN KATEGORİSİ İnsan kategorisi, şehrin sosyal performansını ölçmekte yani şehir ile halkı arasındaki etkileşime bakmaktadır. Sürdürülebilir Şehirler İndeksinde bunu inceleyebilmek için her biri şehir içindeki hayat kalitesini etkileyen dokuz ayrı gösterge kullanılmıştır. Bu göstergeler; Ulaşım altyapısı, bağımlılık oranı, eşitsizlik, okuryazarlık, eğitim düzeyi iş-yaşam dengesi, sağlık, yeşil alanlar ve mülkiyet fiyatlarıdır. Raporda ilk 10’da Avrupa şehirlerinin ağırlığı izlenmektedir. 10 ülkenin 7’si Avrupa kıtasında yer almaktadır.
160
Rotterdam, çoğu göstergede göreceli olarak iyi performans göstermesinin bir getirisi olarak, İnsan kategorisinde ilk sırada yer almaktadır. Şehrin olumsuz noktalarından bir tanesi yüksek eğitim konusu olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü şehirde diğer şehirlere kıyasla çok az üst düzey üniversite bulunmaktadır. Ancak bu durum şehir içi mülk fiyatlarının düşük oluşu ve iş–hayat dengesi ile telafi edilmiştir. İlk on içindeki diğer ülkelere kıyasla Rotterdam’da mülk fiyatları %60 oranında daha düşük ve göreceli olarak düşük çalışma saatleri daha elverişli bir iş–hayat dengesini desteklemektedir. İnsan kategorisinde yalnızca iki Asya şehri, Hong Kong ve Seul ilk on içinde kendine yer bulabilmektedir. Erişilebilir yeşil alanlar, üstün nitelikli eğitim ve uzun ortalama yaşam süresi bu sonuçta pozitif etki yapmıştır. Ancak, indekse dahil diğer Asya şehirlerinde olduğu gibi yüksek çalışma saatleri şehirleri daha yüksek puanlar edinmekten alıkoymaktadır. En yüksek puanı alan ABD şehri Boston, kendine 13’üncü sırada yer bulmuştur. Şehir özellikle iki eğitim göstergesinde yüksek puan sahibi olmuştur, bunun sebebi ise şehirdeki birinci sınıf uluslararası eğitim kurumlarıdır. Buna karşın Boston, ulaşım altyapısı - özellikle toplu taşıma altyapısı- ile göreceli olarak düşük puan almıştır. Aynı şekilde, Los Angeles’ta çok yüksek olan işe gidiş geliş saatleri –50 şehir arasında en yüksek– şehrin düşük ulaşım gösterge sonucuna neden olmuştur. New York’ta
Haziran 2015, Özel Sayı
ulaşım daha yüksek sonuçlar elde ederken hızla yükselen konut fiyatlarından dolayı şehir listenin altlarına düşmüştür. Bütün şehirler arasında en yüksek konut fiyatlarına sahip olan New York’un 33. sırada yer almasının bu durum ile doğrudan ilgili olduğu söylenebilir.
05
People 1 Planet 5 Profit 19
Bu sıranın daha aşağısında konut fiyatları göreceli olarak şehir puanlarına destek olmuştur. Ancak bu durum çoğu zaman kötü ulaşım altyapısı, eğitim arzı ve sağlık durumu yanında yeterli değildir. Nairobi, Rio de Janeiro ve Wuhan bunlardan birkaçı olarak örneklenebilir. Bu şehirlerin sürdürülebilirliği sosyal açılardan yükseltmek için geniş çaplı alanlara yatırım yapmaları gerekmektedir.
ROTTERDAM HOLLANDA
Rotterdam sürdürülebilirliğe büyük önem vermekte ve bu yaklaşımı sayesinde ARCADIS Sürdürülebilir Şehirler İndeksi’nde yüksek bir başarı elde etti. ‘Rotterdam Sürdürülebilirlik Programı’ ile Rotterdam Belediyesi sürdürülebilirliği güçlü bir ekonomiye destek olan temiz, yeşil ve sağlıklı bir şehir tutkusunu gerçekleştirmek üzere yola koyuldu. Belediyenin bu yeşil tutkuyu gerçekleştirmek adına 31 milyon avro harcamayı göze aldığı programda, karbon salımını yarıya düşürerek iklim değişiminin sonuçlarına hazırlanmak, hava kalitesini artırıp gürültüyü azaltmak ana başlıklar olarak ortaya çıkıyor. Programa Rotterdam İklim Girişimi (RCI) destek oluyor. RCI Rotterdam şehrini, Rotterdam limanını, Rihnmond’daki DCMR Çevre Korumu Kurumu’nu ve Deltalinqs’i kapsayan bir kamu–özel ortaklığı. Bu ortaklar hep birlikte Rotterdam’ın dünyanın en sürdürülebilir liman şehri olması için uğraşıyor. Bunu elde etmek için ise hedefleri 2025’e kadar karbon salımını 1990’a kıyasla %50’ye kadar azaltmak ve %100 iklim geçirmez olmak.
Şekil 2: Rotterdam İnsanlar kategorisinde güçlü sosyal sürdürülebilirliği ile en üst sırada yer alıyor. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50
Rotterdam Seul Londra Sidney Kopenhag Hong Kong Amsterdam Melbourne Frankfurt Berlin Brüksel Manchester Boston Madrid Toronto Singapur Birmingham Chicago Pekin Paris Tokyo Şangay Kuala Lumpur Philadelphia Abu Dabi Dubai Houston San Francisco Los Angeles Dallas Moskova Roma New York Doha Washington Buenos Aires Jeddah Santiago São Paulo İstanbul Johannesburg Riyad Mexico City Jakarta Wuhan Rio de Janeiro Manila Bombay Yeni Delhi Nairobi
Ulaşım altyapısı Bağımlılık Oranı Eşitsizlik Okuryazarlık Eğitim Düzeyi İş-yaşam Dengesi Sağlık Yeşil alanlar Mülkiyet Fiyatları
26
People 23 Planet 24 Profit 22
KUALA LUMPUR MALEZYA
Kuala Lumpur, Sürdürülebilir Şehirler İndeksi sıralamalarının tamamından ortalama bir başarı elde eden ancak yüksek hedefleri olan bir şehir. Kuala Lumpur çevresindeki geniş Klang vadisini geliştiren, Malezya’nın günümüz Ekonomik Değişim Programı (ETP), milli vizyonu oluşturmada ve ülke çapında ekonomik büyümeyi ilerletme konusunda ana etmenlerden biri olarak ortaya çıkmakta.
161
Hükümet, Kuala Lumpur’u 2020’ye kadar hem vatandaşlar hem de turistleri cezbedecek dünya standartlarında bir şehir haline getirmeyi hedef edinmiş. Kuala Lumpur’u yaşayıp çalışmak için daha temiz, daha verimli ve canlı bir yer haline getirmek adına birkaç önemli girişim günümüzde de devam etmekte. MRT sisteminin genişlemesi tıkanıklıkları açıp şehir merkezindeki işlerine giden insanlara verimli ve çevresel olarak sürdürülebilir bir toplu taşıma yolu sunmakta. Aynı şekilde, Kuala Lumpur ve Singapur arasındaki yüksek hızlı tren bağlantısı iki şehir arasındaki iş bağlantılarını güçlendirecek daha hızlı ve daha güvenilir bir ulaşım imkânı sağlayacak. Kuala Lumpur’u dünya insanlarına daha da cazip kılmak için başkent içindeki yeşil alanları ve sürdürülebilirliği artıracak bir program da mevcut. Kuala Lumpur’u yaya dostu kılabilecek, güvenli ve erişilebilir kaldırımlar yapımı için çalışmalar başlamışken, 2020’ye kadar şehir içine 100.000 ağaç dikimi için de hedef belirlendi. Kuala Lumpur çevresi ve Klang vadisi bölgesini canlı, dünya standartlarında bir merkeze çevirmek hükümetin, özel sektörün ve vatandaşların desteğini alacak kapsamlı bir sistem gerektiriyor. ETP 2010’da başladığından beri 40’tan fazla hükümet kurumu ve özel sektör firması projeye dahil oldu ve bu süre içerisinde kayda değer bir gelişim elde edildi. 2020’ye kadar Kuala Lumpur çeşitli etnik karışımı ve kültürel mirasını muhafaza ederken ekonomik büyüme ve yaşanabilirlik açısından dünyanın en büyük şehirleri arasında hakkıyla yer alacağa benziyor.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SÜRDÜRÜLEBİLİR
ŞEHİRLER
GEZEGEN Kaynak kullanımı, atık imhası ve doğal felaket risklerine hazır olmak konularına odaklanan bu kategori çevresel performansı ölçmekte ve genel ölçümün ikinci bileşenini oluşturmaktadır. Bu sıralamada ilk onda yine birçok Avrupa şehrini görmekteyiz, aralarından yalnızca Singapur ve Toronto kıtanın dışında yer alıyor. İki Alman şehri Frankfurt ve Berlin ise listenin başında yer alıyor.
162
Genel olarak ABD şehirlerinin bu değerlendirmede diğer şehirlerden çok daha kötü puanlar aldıkları görülmekte. Örnek olarak, Şikago, Philadelphia ve özellikle Los Angeles çok az miktarda yenilenebilir enerji kullanan şehirler. Enerji kullanımı ve yenilenebilir enerjiler göstergesi; kişi başına tüketimi ve ülkenin enerji çeşitleri arasında yer alan fosil yakıt harici enerji kaynaklarının oranını ölçmekte. Bazı Latin Amerika şehirleri bu göstergede iyi puanlar alıyorlar. Orta Doğu, Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Avrupa ülkeleri ise yenilenebilir enerji kaynak eksikliğinden dolayı düşük puan almakta. Yakın zamanda yenilenebilir kaynaklara yönelik hareketler başlamış olsa da, sahip oldukları hidrokarbon yakıt bolluğundan dolayı şaşırtmayacağı üzere dahil olan bütün Orta Doğu şehirleri neredeyse hiç yenilenebilir enerji kullanmıyor. İngiltere, Hollanda ve Rusya yenilenebilir enerji üretiminde Avrupa liderleri olan Danimarka ve İspanya gibi ülkelerin gerisinde kalıyor. Doğal afet riski her şehrin sekiz farklı doğal afete karşı hassasiyetini ölçüyor. Bu daha önce gerçekleşen afetlerin kayıtlarına bakılarak belirleniyor. San Francisco ve Los Angeles birkaç afet yaşadığı için bu ölçümde en düşük puanı alıyor. En baştaki şehirler Londra, Amsterdam, Rotterdam, Abu Dabi, Dubai ve Doha gibi çeşitli Avrupa ve Orta Doğu şehirleri, bu şehirlerin hiçbiri bu tür afetleri kayda değer miktarda zarar verecek şekillerde yaşamamışlar. Çoğu şehir hava kirliliğinde %90’ın üzerinde puan alıyor, hava kirliliğini ise Dünya Sağlık Örgütü parçacık madde üzerinden hesaplıyor. Orta Doğu şehirleri için kum
Haziran 2015, Özel Sayı
KAYNAK KULLANIMI, ATIK İMHASI VE DOĞAL FELAKET RİSKLERİNE HAZIR OLMAK KONULARINA ODAKLANAN GEZEGEN KATEGORİSİ ÇEVRESEL PERFORMANSI ÖLÇMEKTE VE GENEL ÖLÇÜMÜN İKİNCİ BİLEŞENİNİ OLUŞTURMAKTADIR. fırtınalarının tekrarlanma sıklığının rolü olsa da, bu ölçümde geride kalan şehirler bazı Orta Doğu şehirleri (Abu Dabi, Dubai, Doha) ve Nairobi oluyor. Yeni Delhi en son sırada geliyor, parçacık madde yığımı sıralamadaki bir sonraki şehir olan Doha’dan %60 daha kötü durumda. Çin şehirlerinin, özellikle Wuhan, havayı kirleten büyük imalat endüstrileri bulundurdukları için puanları düşüyor. Sera gazı salımları Nairobi, Manila ve Sao Paulo gibi gelişmekte olan şehirlerde en az, çeşitli Orta Doğu ve ABD şehirlerinde ise yüksek miktarlarda bulunuyor. Yolculukların büyük kısmının özel taşıtlarla yapıldığı ABD’de bu yönde bir eğilim var. Atık yönetimi ise kompostlama ya da atıktan enerji edinimi gibi daha çevre dostu yollar ile atıkların imha edilme oranına bakıyor. Alternatifler ise çöp sahaları ve yakma yöntemi. Listenin en başında atıkları enerjiye çevirmek üzere teşvik edici devlet yardımları olan Berlin ve Frankfurt yer alıyor, Brüksel ise üçüncü sırada. Santiago ve Sao Paulo gibi bazı Latin Amerika şehirleri bu göstergede en düşük puanları alıyorlar; çünkü geri dönüşüm, kompostlama ya da enerji dönüşümü atıklarının çok az bir kısmına yapılıyor. Son gösterge, içme suyu ve temizliği, bunlara erişimi olan vatandaşların yüzdesini ölçüyor, ancak gayri resmi yerleşim kısımlarını hesaba katmıyor. Çoğu şehirde kapsam her yere ulaşıyor bu yüzden puanlar çok fazla değişmiyor, ancak Wuhan, Şanghay, Yeni Delhi ve Nairobi gibi kapsamın %100’e ulaşmadığı şehirlerde puan düşüyor.
Şekil 3: Avrupa’nın güçlü performansıyla, Almanya’nın iki şehri çevresel kararlılıkta rekora koşuyor.
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50
Frankfurt Berlin Kopenhag Madrid Rotterdam Amsterdam Singapur Roma Toronto Birmingham Paris Londra Seul Manchester Brüksel São Paulo Rio de Janeiro Sidney Hong Kong New York Boston Washington Melbourne Kuala Lumpur Buenos Aires Mexico City Santiago Tokyo Chicago Houston Philadelphia İstanbul Şangay Manila Johannesburg Bombay San Francisco Jakarta Jeddah Riyad Moskova Dallas Los Angeles Abu Dabi Nairobi Pekin Dubai Wuhan Yeni Delhi Doha
Enerji Kullanımı ve Yenilenebilir Enerjiler Doğal Afet Direnci Hava Kirliliği Sera Gazı Emisyonları Katı Atık Yönetimi İçme Suyu ve Sanitasyon
ŞEHRİN GELECEK NESİLLER İÇİN YAŞAM ŞARTLARINI YÜKSELTMEK ÜZERE PLANYC ADLI KAPSAMLI BİR PLANI BULUNMAKTA. PLAN ÜLKEDEKİ EN TEMİZ HAVAYA SAHİP OLMAK, SU KENARLARINI VE SU YOLLARINI SAĞLAMLAŞTIRMAK, KİRLETİLMİŞ ALANLARI TEMİZLEMEK VE BÜTÜN NEW YORK’LULARIN BİR PARKA EN AZ 10 DAKİKA YÜRÜYÜŞ MESAFESİNDE YAŞADIKLARINDAN EMİN OLMAK GİBİ HEDEFLER İÇERİYOR.
20
NEW YORK
İnsan 33 Gezegen 20 Kazanç 13
ABD
163
New York Şehri Amerika Birleşik Devletleri’nin en büyük şehri ve küresel bir uluslararası iş ve ticaret merkezi. Şehrin gelecek nesiller için yaşam şartlarını yükseltmek üzere PlaNYC adlı kapsamlı bir planı bulunmakta. Plan ülkedeki en temiz havaya sahip olmak, su kenarlarını ve su yollarını sağlamlaştırmak, kirletilmiş alanları temizlemek ve bütün New York’luların bir parka en az 10 dakika yürüyüş mesafesinde yaşadıklarından emin olmak gibi hedefler içeriyor. 2007’de başlayan plan Belediye’nin Uzun Süreli Tasarlama ve Sürdürülebilirlik Ofisi ile Geri Kazanım ve Dayanıklılık Ofisi tarafından yürütülüyor. 2014’de PlaNYC’nin bazı ana başarılarını vurgulayan bir ilerleme raporu yayımlandı.
Bu başarılardan bazıları şöyle: • New York’ta hava 50 yıldır ilk defa bu kadar temiz, • Şehir peyzajına 850 bin ağaç ve 450 bin metrekare yansıtıcı çatı eklendi. İkincisi mülkiyet sahiplerine fotovoltaik ve yeşil çatı montajı gerçekleştirmelerine yardım eden Vergi Azaltma Programı sayesinde gerçekleşti, • Bina yapım yönetmelikleri sellere, rüzgâra ve aşırı hava koşullarına karşı hazırlıklı olmak üzere değiştirildi, • Son 10 yılda karbon salımları %19’a kadar azaltıldı – 2030’a kadar %30 olarak belirlenen hedefin oldukça üzerinde. PlaNYC sürdürülebilirlik yeniliklerini teşvik etmeye devam ediyor, örnek olarak; konut cephesinde New York Şehri Ekonomik Kalkınma Şirketi önceden az kullanılmış alanlara düşük maliyetli evler ve toplum tesisleri inşasını içeren yeni taşıma–odaklı mahallelerin yapımını kolaylaştırıyor. E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SÜRDÜRÜLEBİLİR
ŞEHİRLER
DÜNYADAKİ DİĞER BÜYÜK ŞEHİRLERDE OLDUĞU GİBİ SAO PAULO ŞEHİR ALTYAPISIYLA İLGİLİ PLANLAMA EKSİKLİĞİ, ESKİYEN ALTYAPI, HIZLI VE KONTROLSÜZ NÜFUS ARTIŞI GİBİ SORUNLARLA YÜZLEŞİYOR.
31
SAO PAULO
İnsan 39 Gezegen 16 Kazanç 39
BREZİLYA
164
Sao Paulo Brezilya’nın en yüksek puanı alan şehri ve Latin Amerika’nın da en iyi ikinci şehri konumunda. Ayrıca Latin Amerika’nın en kalabalık şehri ve dünyanın en kalabalık 10 şehri arasında. 1.5 kilometrekarelik bir alanda yer alan şehir Güney Yarımküre’nin en büyük şehri, 7,6 milyonluk bir araç filosu (5,4 milyonu otomobil) ve dünyanın ikinci en büyük helikopter filosuna (700’e yakın) sahip ve günlük 20 bin ton atık üretiyor. Dünyadaki diğer büyük şehirlerde olduğu gibi Sao Paulo şehir altyapısıyla ilgili planlama eksikliği, eskiyen altyapı, hızlı ve kontrolsüz nüfus artışı gibi sorunlarla yüzleşiyor. Buna ek olarak, şehre şimdiye kadar altyapı gereksinimlerini karşılayacak yeterli yatırım yapılmamış. Haziran 2015, Özel Sayı
Günümüzde ise şehir merkezinin dışında alan yaratma, halka yönelik konut programları uygulama ve ulaşım koridorları üretme gibi hedefler için rehberlik eden bir Stratejik Nazım Planı uygulanmakta. Bir plana sahip olmasına rağmen Sao Paulo’nun hala; yozlaşmış alanları yeniden canlandırmak için özel yatırımları kendine çekmek, Brezilya’da iş yapmanın masrafını düşürerek uluslararası firmalar için Sao Paulo’yu hedef haline getirmek, daha nitelikli bir iş gücü yaratmak, şehir altyapı işleri ve taleplerinin tasarımı, yönetimi konusunda daha verimli olmak gibi birkaç akıllı çözüme ihtiyacı var.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
Şekil 4: Tanınmış finans merkezleri başta geliyor ve bazı büyük isimlerin pahalı ofis alanları ayrı tutuluyor.
KAZANÇ KATEGORİSİ EKONOMİK SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ BELİRLEMEYE ÇALIŞMAKTA VE BU ÖLÇÜMDE DÜNYANIN EN BÜYÜK ÜÇ İKTİSADİ MERKEZİ BAŞI ÇEKMEKTEDİR. FRANKFURT İLK SIRADA YER ALIRKEN ONU LONDRA VE HONG KONG TAKİP ETMEKTEDİR. KAZANÇ Kazanç kategorisi ekonomik sürdürülebilirliği belirlemeye çalışmakta ve bu ölçümde dünyanın en büyük üç iktisadi merkezi başı çekmektedir. Frankfurt ilk sırada yer alırken onu Londra ve Hong Kong takip etmekte. Hayat pahalılığı ve konut fiyatları ile ölçüldüğü üzere bilinen çoğu ticari ve finans merkezi iş yapmanın yüksek fiyatlarından muzdarip; Tokyo, New York ve San Francisco bu durum mevcut olmasa çok daha yüksek puanlar alabilirlerdi. Çin’in en büyük finans merkezi olan Şanghay oldukça düşük bir puan almakta, kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasıla, enerji verimliliği ve iş yapmanın zorluğu gibi durumlardan kaybediyor. Sao Paulo’nun puanı oldukça kötü; ulaşım, kişi başına düşen düşük GSMH ve Brezilya’nın iş yapma kolaylığı açısından ortalamanın altında kalan puanı yüzünden kaybediyor. Enerjinin verimsiz kullanımı iş yapmanın masrafını artırıyor, Singapur’u daha yüksek bir puan elde etmekten alıkoyuyor. Ulaşım altyapısı toplu taşıma, işe gidiş geliş zamanı, havaalanı kalite sıralaması ve demiryolu ağı uzunluğunun birleşimi ile hesaplanıyor. Los Angeles günümüzde bu puanlamalar ile ilgili çeşitli sorunlarla yüzleşiyor olsa da, tıkanıklık ve hareketliliği geliştirmek için kayda değer bir yatırım çalışması mevcut. Amerika Birleşik Devletleri’nin Los Angeles’ı diğer bölgelere bağlayacak ilk yüksek hızlı raylı sistemi şu an inşaat halinde ve Los Angeles’ın ilk metro sistemi de kapasitesini ikiye katlıyor. Bazı Orta Doğu şehirlerinde de –Doha,
Cidde, Riyad– inşaat halinde metro sistemleri ve gelişmemiş otobüs ağları var, yani bu sıralamada onların da puanları düşük. Enerji verimliliği enerji tüketiminin GSYH’ye oranı ile hesaplanıyor. Bu hizmet bazlı ekonomileri teşvik etme eğiliminde olduğu için Avrupa ve Amerika şehirleri yüksek puanlar alıyor. Kopenhag enerjiyi ekonomik çıktıya çevirme konusunda dünyanın en verimli şehri. Ekonomik kalkınma GSYH’nin kişi başına hesaplanması ile belirleniyor. 93 bin ABD doları ile Doha en yüksek sıralamayı elde ediyor, Doha’yı ise Washington ve Boston takip ediyor. Nairobi’nin nüfusu kişi başına bin 100 ABD doları kazanıyor. Rotterdam’ın 34 bin 500 ABD doları göreceli küresel sıralamada düşük, bu da Kazanç kategorisindeki kapsamlı puanını düşürüyor. Dünya Bankası her ülkenin mevzuat anlayışını iş yapma kolaylığına göre puanlıyor. Bu da şirket kurma, kontrat uygulama kolaylığı, sınırlar ötesi ticaret gibi birkaç etkeni hesaba katıyor. Singapur son indekste Hong Kong, Danimarka, Güney Kore ve diğer yüksek verimli ülkeler ile birlikte dünya lideri konumunda. Hindistan ise en kötü puanı elde ediyor. Brezilya ve Arjantin de bu kategoride diğer göstergelere göre daha düşük puanlar alıyor. En son gösterge, küresel ağlara önem, Küreselleşme ve Dünya Şehirleri girişkenliği ile belirlenen bağlantı derecesini ölçmekte.
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50
Frankfurt Londra Hong Kong Amsterdam Melbourne Seul San Francisco Brüksel Singapur Madrid Kopenhag Chicago New York Boston Houston Sidney Los Angeles Toronto Rotterdam Philadelphia Manchester Kuala Lumpur Dallas Tokyo Washington Berlin Dubai Paris Birmingham Doha Mexico City Johannesburg Santiago Abu Dabi Roma İstanbul Pekin Şangay São Paulo Manila Jeddah Buenos Aires Jakarta Riyad Moskova Rio de Janeiro Bombay Yeni Delhi Nairobi Wuhan
Ulaşım Altyapısı Enerji Verimliliği Ekonomik Gelişim İş Yapma Kolaylığı İş Yapma Maliyeti Küresel Ağlar için Önemi
165
SÜRDÜRÜLEBİLİR
ŞEHİRLER
28
LOS ANGALES ABD
İnsan 29 Gezegen 43 Kazanç 17
166 166
SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER İNDEKSİ’NDEKİ GÖRECELİ DÜŞÜK OLAN BAŞARI SIRASINA RAĞMEN LOS ANGELES LİDERLERİ, DÜNYAYA BU SORUNLARI YENME KONUSUNDA ÖNDERLİK ETMEK VE UZUN VADELİ, SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR ŞEHİR YARATMAK ÜZERE ÇEŞİTLI ÖNLEMLERE CİDDİ ÖLÇÜDE YATIRIM YAPMAYA BAŞLADI. Los Angeles ABD’deki ikinci en büyük şehridir. Şehir beş vilayetten oluşmakta ve metropolitan alanın merkezi konumunda, gelecek metropolislerin prototipi olarak kabul görmektedir. Los Angeles büyük şehirlerin sunduğu tüm avantaj ve problemleri deneyimlemektedir. Los Angeles etkileyici bir kültür çeşitliliğine sahiptir, geniş bir Asyalı etnik grubu barındıran şehirde neredeyse dünyadaki her etnik altyapıdan bir topluluk bulabilmek mümkün. İnsanları, bilim kurumları, güzel iklim ve altyapısı Los Angeles bölgesini ileri gelen ticaret, iş ve kültür merkezlerinden biri haline getirmiştir. Los Angeles; uluslararası ticaret, turizm merkezi konumundadır, Batı’nın en büyük imalat merkezlerinden biri olan şehir, dünyanın en işlek limanlarından birine de sahiptir, büyükçe bir ticaret ve bankacılık merkezi ve ABD’nin en büyük perakende piyasasını barındırmaktadır. Haziran 2015, Özel Sayı
2013 yılında şehir; ulaşım, yenilenebilir enerji, enerji verimliliği ve su verimliliği çalışmalarını yönetmesi için ilk Sürdürülebilirlik Yöneticisi’ni atadı. Sürdürülebilirlik ölçüleri tanımlandı ve öncelikli hedefler belirlendi. Örnek olarak Los Angeles Su ve Enerji Daire Başkanlığı 2020 yılına kadar %15 enerji verimliliği hedefledi — bu ABD’deki belediyelerin verimlilik hedefleri arasında en yüksek ve en iddalı olanı. Sürdürülebilir Şehirler İndeksi’ndeki göreceli düşük olan başarı sırasına rağmen Los Angeles liderleri, dünyaya bu sorunları yenme konusunda önderlik etmek ve uzun vadeli, sürdürülebilir bir şehir yaratmak üzere çeşitli önlemlere ciddi ölçüde yatırım yapmaya başladı.
10
SİNGAPUR SİNGAPUR
İnsan 16 Gezegen 7 Kazanç 8
167
ŞEHİRDE, 2030 YILINA KADAR ALTI MİLYONLUK BİR NÜFUS ARTIŞI BEKLENİRKEN HÜKÜMET ÖNÜMÜZDEKİ ON YIL BOYUNCA ŞEHİR İÇİNDEKİ HAREKETLİLİĞİ VE BAĞLANTISALLIĞI GELİŞTİRMEK ÜZERE KAYDA DEĞER YATIRIMLAR YAPMA KONUSUNDA KARARLI. Singapur Sürdürülebilir Şehirler İndeksi’nde ilk on arasında yer alıyor olmasına rağmen iş–hayat dengesi, pahalı konut fiyatları, düşük yenilenebilir enerji kullanımı ve iş yapmanın yüksek maliyeti gibi kötü sonuçlar aldığı göstergeler yüzünden Hong Kong ve Seul’dan daha düşük bir sıralamaya sahip. Ancak, bu göstergeler Singapur’u diğer başarılarından alıkoymuyor. Tam bağımsızlığını elde etmesinden yalnızca 50 yıl geçmiş olmasına rağmen Singapur şu an dünyanın en büyük iktisadi merkezlerinden biri, küresel bir taşıma merkezi konumunda ve birçok multinasyonel şirketin Asya bölgesel idare merkezlerini kurmak üzere açık ara tercihi. Başarısının en büyük nedeni, şehir planlamacılığını iş ve sosyal gereksinimler ile birleştiren bir imar planı olması. Bu vizyonunu elde etmek için, şehrin başarısını sürdürecek ve Sürdürülebilir Şehirler
İndeksi’nde vurgulanan bazı alanlara değinecek birkaç stratejik girişim hâlihazırda uygulama halinde. Örnek olarak, 2030 yılına kadar altı milyonluk bir nüfus artışı beklenirken hükümet önümüzdeki on yıl boyunca şehir içindeki hareketliliği ve bağlantısallığı geliştirmek üzere kayda değer yatırımlar yapma konusunda kararlı. Bu iki yeni metro hattı, var olan dört MRT hattının büyütülmesi, Changi Havaalanı’na yeni bir terminal ve pist inşaatı, Singapur ve Malezya arasında bir hızlı tren hattı inşaatı ve konteyner limanının taşınmasını kapsıyor. Aynı şekilde, 2030 yılına kadar nüfusun %19’unun 65 yaş ve üzerine çıkması beklenirken toplum bakım evleri, uzman hastaneler gibi yeni sosyal tesislerin yapımı için de ciddi bir baskı mevcut. Şehir için bir diğer faaliyet alanı ise yeşil şehirleşme ve gelecekteki bütün tasarım ve imar planlarında sürdürülebilirliğin odak noktası olması.
SÜRDÜRÜLEBİLİR
ŞEHİRLER
GLOBAL ŞEHIRLEŞME SORUNLARI BİRLEŞMİŞ MİLLETLER RAPORUNA GÖRE DÜNYANIN EN BÜYÜK 71 ŞEHRİNDEN SADECE İKİSİ 2010 VE 2015 YILLARI ARASINDA NÜFUS AZALIMI BEKLENTİSİ İÇİNDE. BAZI ŞEHİR NÜFUSLARI İSE AYNI DÖNEM İÇİNDE YILLIK %4, %5 HATTA %6 GİBİ ORANLARDA BÜYÜYOR, BU BÜYÜMEYE ŞEHİR PLANLAMACILARI VE YÖNETİCİLERİNİN AYAK UYDURMASI AKIL ALMAZ DERECE ZORLAŞIYOR.
168
Sürdürülebilir kalkınmaya çok çeşitli sonuç beklentileri ile kalkışıldığı için şehirlerin yüzleştiği sorunlar da geniş kapsamlı olmakta ve değişiklik göstermekte. Ayrıca değerlendirme yapılan şehirler büyümeye devam etmekte ve bu da sürekli değişen talepler oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler raporuna göre dünyanın en büyük 71 şehrinden sadece ikisi 2010 ve 2015 yılları arasında nüfus azalımı beklentisi içinde. Bazı şehir nüfusları ise aynı dönem içinde yıllık %4, %5 hatta %6 gibi oranlarda büyüyor ve bu büyümeye şehir planlamacıları ve yöneticilerinin ayak uydurması akıl almaz derece zorlaşıyor. 2010 ve 2015 yılları arasındaki nüfus artışı, şehirlerin sürdürülebilir kalkınma elde etmek için uğraşırken yüzleştikleri kısa zamanlı stresi açıklıyor. Burada göze çarpan; daha ılımlı nüfus artışı deneyimleyen gelişmiş dünya şehirleri ile çok hızlı nüfus artışı gözlenen gelişmekte olan dünya şehirleri arasındaki ayrım. Ekonomik büyüme neredeyse her yerde, büyük nüfus artışı ve kırdan kente hızlı göç eğilimi ile beraber geliyor ve bu durum gelişmekte olan ülkelerin planlamacıları için büyük sorunlar oluşturuyor.
Haziran 2015, Özel Sayı
Uzun süreli beklentilere baktığımızda 2030’a kadar beklenen şehir nüfuslarını öngörüsünün analizdeki altı şehir; Nairobi, Dubai, Abu Dabi, Kuala Lumpur, Pekin ve Delhi’nin bu süre içerisinde %60’ın üzerinde bir büyüme yaşayacağı görülmekte. Bu büyüme eğer şehirler göçmen akınlarına ayak uyduramazlar ise ulaşım ağları, su temini, atık toplama sistemleri, kanalizasyon sistemleri ve arsa değerlerin üzerinde baskı oluşturacak. Tokyo bugün dünyanın en büyük şehri ve 2030’da da bu konumunu muhafaza etmesi bekleniyor, ancak listedeki şehirler arasında en düşük büyüme oranı Tokyo’ya ait. Cakarta ve Bombay gibi yükselen pazar şehirleri 2010’dan 2015’e kadar olan kısa dönemde göreceli olarak yavaş büyüyor olsa da, günümüz ile 2030 arasında en büyük büyüme onlarda öngörülüyor. Sürdürülebilirlik ve kalkınma yakından alakalı; sağlık, eğitim, hayat kalitesi gibi unsurlar ikisi için de ortak. Gelişen şehirlerde hızlı büyümenin bir sonucu olarak Sürdürülebilir Şehirler İndeksi’ndeki düşük performanslı şehirlerin büyük çoğunluğu yakın zamanda en çok baskı altında kalan şehirler olacak. Bu da Tablo 1’de açıkça görülebilmekte. Tablonun üst yarısı hızlı büyüyen ancak göreceli olarak düşük sürdürülebilir şehirlerden oluşuyor. Tablonun
aşağı yarısında ise büyümenin az olduğu ancak oldukça sürdürülebilir şehirler yer alıyor. Büyüme hızı ortalarda olan şehirlerde ise durum karışık, sürdürülebilirliği hem az hem çok olabilen şehirler görmekteyiz. Tablo 1’in başına doğru yoğunlaşan hızlı büyüyen şehirler özellikli sorunlar ile yüzleşiyor: Sürdürülebilir Şehirler İndeksi’nde daha yüksek konumlar elde etmek için çabalamak zorunda oldukları gibi aynı zamanda konumlarını muhafaza edebilmek için de uğraşmaları lazım. Diğer türlü, sabit politikalar, kurallar ve altyapı ile gelişmekte olan dünya çevreye verdikleri baskı ile sürdürülebilirliklerinin kötüye doğru gitmesi ile yüzleşebilirler. Bu durum bazı gelişmiş dünya şehirleri için de geçerli. Londra ve Toronto’nun, sürdürülebilirlik sıralamasında yüksek puanlar elde etmiş olmalarına rağmen konumlarını sabitleştirmek için hala kayda değer yatırımlar yapmaya ihtiyaçları var. Ancak, bu göreceli bir gösterge, en yukarıda yer alan sürdürülebilir şehirler bile daha sürdürülebilir bir hale gelebilir. Dahası, uzun vadede nüfus arttıkça şehir altyapısı baskı altında kalacaktır. Örnek olarak, 2030’a kadar Toronto’nun nüfusunun çeyreği kadar, Londra’nın ise beşte biri kadar büyümesi bekleniyor, bu durumun şehirlerin politika üreticilerine yeni sorunlar yaratacağı oldukça net.q
Sürdürülebilir Şehirler İndeksi 2015 Sıralaması
Şehir
Nüfus
Kısa Süreli Baskı
Uzun Süreli Baskı
Tablo 1: Sürdürülebilir Şehirler İndeksi sıralamasında dunyanın en büyük şehirleri arasından seçilmiş şehirlerin büyüme oranları.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE KALKINMA YAKINDAN ALAKALI; SAĞLIK, EĞİTİM, HAYAT KALİTESİ GİBİ UNSURLAR İKİSİ İÇİN DE ORTAK. GELİŞEN ŞEHİRLERDE HIZLI BÜYÜMENİN BİR SONUCU OLARAK SÜRDÜRÜLEBİLİR ŞEHİRLER İNDEKSİ’NDEKİ DÜŞÜK PERFORMANSLI ŞEHİRLERİN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU YAKIN ZAMANDA EN ÇOK BASKI ALTINDA KALAN ŞEHİRLER OLACAK.
Yeşil Yüksek derecelendirme & düşük nüfus artışı Kırmızı Düşük derecelendirme & yüksek nüfus artışı
169
SÜRDÜRÜLEBİLİR
ŞEHİRLER
35
ŞANGAY ÇİN
İnsan 22 Gezegen 33 Kazanç 38
170
ÖNÜMÜZDEKİ BEŞ YIL BOYUNCA ŞANGHAY’IN YAPILI VE DOĞAL ÇEVRESİNE YAPILACAK İSLAH ÇALIŞMALARI ŞANGHAY’IN 21.YÜZYILIN ŞEHRİ OLARAK BELİRLENMESİNE YARDIMCI OLACAK. YAPILACAK BİRÇOK İŞ VAR VE BAŞARI İŞLERİN TİTİZLİKLE PLANLANIP YÖNETİLMESİNE DAYALI OLACAK. Şangay devasa bir şehir ve 2030’a kadar 30 milyon gibi büyük bir nüfus artışı beklentisi içinde. Şangay 2010’da World Expo’yu beğeni toplayarak ağırladı ve şehirde rekor sayıda ziyaretçi barındırdı. ‘Daha İyi Şehir, Daha İyi Hayat’ afişi ile düzenlenen forum, bu talebi karşılamak ve şehir içinde hareketliliği geliştirmek için şehrin altyapısını iyileştirmek üzere dikkate değer bir yatırım aldı. Forumun başarısı Şangay’ın bu yüzyılın “büyük dünya şehri” olması potansiyeli etrafında ivme yarattı. Şangay’ın devam eden dönüşümü birkaç alanda açıkça görülebilmekte. Pudong’daki Yeni Serbest Ticaret Bölgesi gibi girişimler Şangay’ı Asya için Londra ve New York gibi diğer global şehirler ile eşit değerde bir iktisadi merkez üs konumuna getirmek üzere atılan daha geniş bir çabanın göstergesi. Şangay’ın karşısına çıkan en büyük zorluklardan biri, diğer öne çıkan Çin şehirlerinde olduğu gibi, yaşama çevresinin kalitesini Haziran 2015, Özel Sayı
geliştirmek etrafında olacak. En yakın Beş Yıllık Plan içindeki yönergeler alanları alternatif kullanım için uygun hale getirmek üzere şehir içindeki eski endüstriyel bölgelerin temizlenmesine yeni bir odak getirdi. Aynı şekilde, şehirden geçen üç ana nehri temizlemek, su kalitesini iyileştirmek ve şehrin Kuzey kısımlarını sel riskine karşı dayanıklı hale getirmek için çalışmalar da başlamış durumda. Önümüzdeki beş yıl boyunca Şangay’ın yapılı ve doğal çevresine yapılacak ıslah çalışmaları Şangay’ın 21. yüzyılın şehri olarak belirlenmesine yardımcı olacak. Yapılacak birçok iş var ve başarı işlerin titizlikle planlanıp yönetilmesine dayalı olacak. Ancak son on yılda şehrin altından kalktığı kalkınma hızı neleri başarabileceğinin bir göstergesi. Etrafındaki kendinden oldukça emin olan eğitimli iş gücü ile desteklenen şehrin durumu ile Şangay için gelecek oldukça parlak görünmekte.
41
DOHA
İnsan 34 Gezegen 50 Kazanç 30
KATAR
171
2030 VİZYONU İLE KATAR KARBONDİOKSİT SALIMINI KESME, ENERJİ VERİMLİLİĞİNİ ARTIRMA, YENİ BİNALARDA SU KULLANIMINI AZALTIP YENİLENEBİLİR ENERJİ ÇÖZÜMLERİ VE ÇEVRESEL BİLİM VE TEKNOLOJİYE YATIRIM YAPMA MİSYONUNA ATILARAK BU BAĞLILIĞI GÜNCELLEYİP GENİŞLETİYOR.
Doha önümüzdeki yıllarda sıralamalarda hızla yükselmesi beklenen, geleceği parlak şehirlerden biri. Katar kalkınma planlaması genel kurulu tarafından 2008 yılında hazırlanan ‘Katar Milli Vizyonu 2030’, ülkenin daha parlak bir geleceğe adım atması için dört şartı olan kapsamlı bir çerçeve çizmekte. Bu dört şart; çevresel, insani, sosyal ve ekonomik kalkınma. 2022 FIFA Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak olması nedeniyle, hızlı kalkınma ile Katar yapılı çevresinde büyük bir genişleme beklemekte. 2030 Vizyonu ile Katar karbondioksit salımını kesme, enerji verimliliğini artırma, yeni yeşil binalarda su kullanımını azaltıp yenilenebilir enerji çözümleri ve çevresel bilim ve teknolojiye yatırım yapma misyonuna atılarak bu bağlılığı güncelleyip genişletiyor. Ülke hala en yüksek kişi başına milli gelire ve karbon ayak izine sahip, bu da Gezegen sıralamasında daha ilerlemesi gereken uzunca bir yol olduğunu açıklıyor. Katar doğal gaz zenginliğini ücretsiz su ve elektrik kullanan 300.000 vatandaşının menfaatine kullanıyor. Ancak, ülkede yaşayan 1,5 milyon yabancı aylık olarak su ve elektrik
ücreti ödüyor. Petrol çok ucuz ancak birçok gözlemci için bu çok büyük bir problem. Katar’ın sürdürülebilir bir toplum olabilmesi için yabancılar dahil tüm vatandaşların su ve yakıt tüketimi için teşvik edilmemeleri gerekmekte. Bu durum, ani başlayan ekonomik gelişiminin ardından Doha ve ülkedeki diğer kasabalarda planlama yapılmadan başlayan kalkınma ile iyice şiddetlenmekte. Doha kentsel çevre açısından yeni ziyaretçiler ya da yabancılar için gelişmemiş bir görüntü sergilemekte, yayalar ve sokak hayatı için ihtiyaçlar tam olarak karşılanamıyor. Deniz suyunu tuzdan arındırarak su üreten ve yazın sıcakların 50 dereceye ulaşdığı bir ülkede en yakın mesafelerde bile yürümek yerine otomobil kullanmak olağan sayılmaya başlamış. Kendi çevresel konumunun farkında olan Katar, sürdürülebilir kalkınmayı öncelik haline getirmiş durumda ve kendi yiyeceğini üretebilmek üzere bir büyüme planı ile ilerlerken bilgi ve deneyimini dünyanın her yerindeki diğer modern şehirlerin de çevre dostu bir şekilde gelişmeleri için paylaşıyor. E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SÜRDÜRÜLEBİLİR
ŞEHİRLER
DAHA SÜRDÜRÜLEBILIR ŞEHİRLERE DOĞRU “ŞEHİRLER GÜNÜMÜZ KÜRESEL KRİZİNİN MERKEZİNDE OLDUKLARI GİBİ SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR GELECEĞİN DE KAYNAĞI KONUMUNDALAR.”
ilirlik rişeb E & m Ulaşı
Atık M a lze me & Ka y n akl ar
Şekil 5: Haziran 2015, Özel Sayı
Biy oçe şitl ilik
r ala Bin
Bu tartışmanın odak noktalarından biri 2016 yılının Ekim ayında Quito, Ekvator’da yapılacak olan Üçüncü Birleşmiş Milletler Konut ve Sürdürülebilir Kentsel Gelişim (Habitat III) Konferansı olacak. Habitat III konferansı sürdürülebilir şehirleşme ve şehir alanlarının geleceği üzerine gerçekleşecek. Ayrıca şehirlerimizin durumunu değerlendirme, çözüm üretme ve ortak şehirleşmiş geleceğimizi gözden geçirme imkanı sunacak. BM–Habitat’ın da dediği gibi, “şehirler günümüz küresel krizinin merkezinde oldukları gibi sürdürülebilir bir geleceğin de kaynağı konumundalar.”
Enerji & iklim Eylem i
Su
ARCADIS Dünya Şehir Seferberliği; Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Çalışma Konseyi (WBCSD), C40 Delta Şehirleri Bağlantı Ağı, Eurbanlab ve benzeri birçok forum ile ilişki içerisindeydi. Bu girişimlerin tamamı, benzeri diğer girişimler gibi, şehirlerin nasıl gelişecekleri üzerine değerli açıklamalar sunmakta.
efah k&R Sağlı
Ye rel Eko nom i
En zorlu soruları cevaplayabilmek için araştırma, analiz, tartışma ve kolektif bilgiyi bir araya getirme üzerine büyük çalışmalar yapılmakta. Bu çalışmaların temel sorusu ise; nasıl daha sürdürülebilir şehirler yaratırız?
Toplum ve Kültür
172
Sürdürülebilirlik Hedef Belirleme Derecelendirme Sistemi
Şekil 6:
Soruna, bölgeye, veya isteğe göre örnek şehir kümeleri Bölge Kuzey Amarika
ÖNCELIKLERI DENGELEMEK Sürdürülebilir bir şehir için sistem belirlemek Sürdürülebilir Şehirler İndeksi’ndeki sonuçlardan da görebildiğimiz gibi hiçbir şehir bütün kriterler arasında en yüksek puanları almayı başarabilmiş değil. Bu her şehrin özgün yapısı ile anlam kazanmakta, yani her şehre uyacak tek bir çözüm mümkün değil. Bunun yerine, her şehrin ne olmak istediğine dair açık bir vizyona sahip olması ve o noktaya nasıl ulaşacağını belirlemek üzere bir yol haritası çıkarması gerekmekte. Bunu yapabilmek için şehirlerin kendilerine dengeli bir sürdürülebilirlik vizyonu belirlemesi gerekiyor. Şehirlerin ihtiyaçlarını dengeleyecek çözümler sağlayacak bir takım ilkeleri dikkate alması gerekmekte. Bu yöntem, şehirlerin sürdürülebilir imar planı, strateji gelişimi ve kurumsal sosyal sorumluluk stratejileri geliştirmelerine yardımcı olacaktır.
ŞEHIRSEL DENKLERINIZ KIMLER? Burada önemli olan soru kendi şehrinizi hangi şehir ile karşılaştırmalı değerlendirme yapacağınız. Sürdürülebilir Şehirler İndeksi güçlü bir global görüş sunuyor, puanlamalar arasında şehirlerin uygun denklerinin bulunup kıyaslanabileceği açık gruplamalar mevcut. Örneğin, Orta Doğu’daki Doha, Dubai, Abu Dabi, Cidde ve Riyad gibi şehirler; su kıtlığı, ulaşım altyapısı ve global dünyada yer edinebilmek için hızlı gelişim gerekliliği gibi benzer sorunlar ile yüzleşmekte. Asya’da Singapur ve Hong Kong büyüyen ekonomik merkezler olarak uzun süreli bir rekabet içerisindeler. Avrupa’nın
173
İstek Global Finans Merkezi
eski siyaset şehirleri Amsterdam, Kopenhag ve Berlin Sürdürülebilir Şehirler İndeksi’nde benzer puanlar elde ediyor, ABD şehirleri kolaylıkla birbirleri ile kıyaslanabiliyor, ancak ABD’nin bölgesel çeşitliliği her şehrin kendine özgü sorunları olduğu anlamına da geliyor. Aynı şekilde, şehirler global olarak karşılaştırılabilecekleri gibi sorunları ile de kıyaslanabilir. Örnek olarak, nehir deltasına kurulu şehirler hangi kıtada olursa olsunlar benzer sorunlar ile karşılaşmaktalar ve nüfus büyümesi görüldüğü üzere bütün şehirler için bir problem. Önceliklerin belirlenmesi ve kümelenmesi ile şehirler en baskılayıcı sorunlarına odaklanabilir ve diğer şehirlerden ders çıkararak kendilerine sürdürülebilir sonuçlar yaratabilir. Mesela, coğrafi konumlarından dolayı iklim değişimi sebebiyle sel tehlikesi ile yüzleşen şehirler; 20. yüzyılın ortasında yaşadığı ciddi sel baskınları şehri yaşayan ancak şehri günümüze kadar güvenli
Sorun Delta Şehirler
YILLAR BOYUNCA LONDRA, ALTYAPISINA AZ YATIRIM YAPILMASININ SIKINTISINI ÇEKTİ VE BÜYÜME BİR YANA, VAR OLAN NÜFUSUN İHTİYAÇLARINI KARŞILAMA KONUSUNDA DAHİ ZORLANMAKTA.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
DERGİSİ
SÜRDÜRÜLEBİLİR
ŞEHİRLER
halde tutabilmiş Rotterdam gibi şehirlerde girişilen taktiklerden ders çıkarabilir. Aynı şekilde, kısıtlı mali durum mevcut ise şehir planlamacıları diğer şehirlerin nasıl yenilikçi iktisadi paketler ile özel sektörden mali destek aldıklarına ya da kötü hava kalitesi, toprak ıslahı ya da kötü ulaşım altyapısı gibi sorunlar ile yüzleştiklerini değerlendirebilir.
174
ŞEHİR LİDERLERİNİN GÜÇLÜ FİNANSAL GETİRİLER ELDE ETME TALEPLERINI DENGELEYEN YÖNTEMLER BULMALARI, İNSANLARIN İÇİNDE YAŞAYIP ÇALIŞMALARI İÇİN ŞEHİRLERİNİ CAZİP KILMALARI, AYNI ZAMANDA DA ÇEVREYE VERDİKLERİ HASARI SINIRLAMALARI GEREKMEKTEDİR.
Sürdülebilir Şehirler İndeksi’ne derinlemesine inmek Diğerlerinden öğrenme modeli ARCADIS Sürdürülebilir Şehirler İndeksi’ni diğer şehirlerin İnsan, Gezegen ve Kazanç arasında bir denge tutturup aralarında bağlılık yaratmak üzerine nasıl uğraştıkları görmek için ilginç bir araç olabilir. Örnek olarak, Gezegen göstergeleri iktisadi olarak başarı gösteren şehirlerin yüksek çevresel maliyetleri göze aldığını göstermektedir. Alt kategoriler şehirlerin genel performanslarını geliştirmek için hangi alanlara yatırım yapmaları gerektiklerini göstermektedir. New York, Hong Kong, Londra ve Singapur gibi şehirler çok yüksek arazi ve konut fiyatları ile bazı açılardan kendi başarılarının kurbanı olmuşlardır. Uzun dönem ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik konut ve ofis alanlarına ağır bir yatırım programı gerektirmektedir. Aynı şekilde, sonuçlar Avrupa şehirlerinin iş alanlarına dikkatlerini verme ve daha yüksek ekonomik performans elde etme gereksinimlerini ortaya koymaktadır. Avro
Haziran 2015, Özel Sayı
bölgesi iktisadi ve müstakil borç krizi uzayıp gitmeye devam ettikçe Avrupa şehirleri Kazanç alt kategorisinin çeşitli bileşenlerinde kötü puanlar almaktadır. Sonuçlar kıtanın yüzleştiği ana rekabet alanlarının altını çizmektedir. Diğer yandan, arabalara bağımlı olan ve kötü atık yönetimi yöntemlerine sahip birçok ABD şehri enerji kullanımı nitelikleri daha başka olsa çok daha iyi puanlar alabilirdi. Orta Doğu şehirleri, Kazanç alt kategorisinde Gezegen kategorisine kıyasla daha iyi performans sergiliyorlar. En zorlu sonuçlardan biri gelişen şehirlerin sürdürülebilirlik zorluklarını acilen ele alma gereksinimleri. Sürdürülebilir Şehirler İndeksi yaklaşan gelecekte en büyük nüfus artışına şahit olacak Asya ve Güney Amerika’nın yükselen piyasalarında hızla büyüyen şehirlerin hızlı ve geniş kapsamlı iyileştirme ihtiyacına işaret ediyor. Sürdürülebilir Şehirler İndeksi’nden en kötü sonuçları alan şehirler aynı zamanda en hızlı büyüyen şehirler, bu da odak noktasını gelecekte karşılarına çıkacak sorunlar, dünya nüfusunun çevresine iyileştirilmiş sosyal, çevresel ve ekonomik sonuçlar sunmak yapıyor.q
ÖZETLE... 4 Hızla şehirleşen dünyada şehirlerin
tasarımı, inşası, yönetimi ve yeniden tanımlanma yöntemlerinin büyük sosyal, çevresel ve ekonomik etkileri bulunmaktadır.
4 Şehir liderlerinin güçlü finansal getiriler
elde etme taleplerini dengeleyen yöntemler bulmaları, insanların içinde yaşayıp çalışmaları için şehirlerini cazip kılmaları, aynı zamanda da çevreye verdikleri hasarı sınırlamaları gerekmektedir.
4
İlk ARCADIS Sürdürülebilir Şehirler İndeksi, İnsan, Gezegen ve Kazanç beklentilerini inceleyerek dünyanın 50 öncü şehrinin belirleyici sıralamasını ortaya koymaktadır.
4 Bütün dünyada şehirler Kazanç ve
Gezegen amaçları için sürdürülebilir olma konusunda gittikçe iyileşmekte, ancak İnsanların ihtiyaçlarına yetme konusunda yetersiz kalmaktadır.
4 Ütopik şehir yoktur. Ancak, şehir liderleri sürdürülebilirliğin üç şartını dengeleme konusunda zor bir görev üstlenmektedirler.
4 Köklü, yerleşmiş Avrupa şehirleri
sıralamanın en başında gelmektedir, Frankfurt’un başını çektiği sıralamada ikinci sırayı Londra almakta ve onu Kopenhag, Amsterdam ve Rotterdam izlemektedir.
4 Asya şehirleri en büyük farklılıkları
göstermekte, Seul, Hong Kong ve Singapur ilk on şehrin arasında yer alırken Manila, Bombay, Wuhan ve Yeni Delhi en alt beş sırada kendilerine yer bulmaktadır.
4 Hiçbir Kuzey Amerika şehri ilk on içerisinde yer alamamıştır.
4 Gezegen ve Kazanç arasındaki mübadele en net olarak Orta Doğu’da görülmektedir, Dubai ve Doha Kazanç kategorisinde daha yüksek puanlar elde ederken Gezegen sürdürülebilirliği konusunda en kötü dört şehir arasındadır.
4 Güneş Amerika’da Santiago (30. sırada) ve Sao Paulo (31. sırada) en yüksek puan alan iki şehirdir.
4 İnsan kategorisinde Rotterdam başı
çekmektedir. Dünyanın ekonomik olarak etkin gücü konumundaki şehirlerin büyük çoğunluğu vatandaşları için daha az ekonomik olmakta, New York, Londra, Paris, Tokyo ve Hong Kong’un mülkiyet ücretleri sıralamalarını düşürmektedir.
4 Almanya’nın Frankfurt ve Berlin şehirleri Gezegen kategorisinin başını çekmekte, özellikle atık yönetimi ve hava kirliliği konusunda iyi puanlar almaktadır.
4 Frankfurt ayrıca Kazanç sıralamasının
da –Londra ve Hong Kong ile beraber– başını çekmektedir. ABD şehirleri Kazanç faktörlerinde önemli ölçüde iyi puanlar almakta — San Francisco (6. sıra) en yüksek sırayı almakta, diğer ABD şehirleri ise sıralamanın ilk yarısında kendilerine yer bulmaktadır.
4 Orta Doğu şehirleri nüfus büyümesi
konusunda son beş yılın başını çekmiş, Doha, Dubai ve Abu Dabi %30’un üzerinde bir yükseliş görmüştür.
4 Bu 50 şehrin liderleri önümüzdeki 15
yıl için nüfus artışı planlaması yapmalıdır. Bazı şehirler nüfus yönünden büyük baskı altındadır. Tokyo nüfusunun 2030’a kadar %1 büyüme göstermesi beklenirken Nairobi %121 büyüme beklemekte, Şanghay’ın nüfusunun ise %54 ile 30 milyona çıkması beklenmektedir.
E K O L O J İ K YA P I L A R
&Y E R L E Ş İ M L E R
175
DERGİSİ
HAZİRAN 2015
YIL 5 - SAYI 26 / 10 TL
Ekolojik Yapı ve Yerleşimler Dergisi
ZAMAN ŞEHİRLERİN ZAMANI
ESKİ DEĞİL
YENİ/
GELENEKSEL
teknikten ve yapıdan ziyade, şehir bakış açısıyla kamuyu bir araya getirmek
TOPRAK
YEŞİL BİNALAR & ÖTESİ
Peki Şehirler Ne Kadar Sürdürülebilir?
AKÇANSA