Genç Öncüler/Bir Kereden Çok Şey Olur/87

Page 1

9 771307 007009

ISSN 1307-007X

87


EDİTÖR'DEN

Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. Muhterem Okurlarımız

Sahibi PINAR YAYINLARI Tic. ve San. Ltd. Şti. Adına İlhan Gündoğdu Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Fatih Razi Yayın Sorumlusu Betül Babacan Yayın Kurulu Ali Tarık Parlakışık Burak Kalpaklıoğlu Furkan Gençoğlu Kübranur Yakupoğlu Mehmet Salih Babacan Mehmet Semih Özdemir Nihal Açıkel Osman Zinnur Aksu Zehra Gündoğdu Bu Sayıya Katkıda Bulunanlar Yrd. Doç. Dr. Ömer Miraç Yaman İsmail Memiş Furkan Gençoğlu Kübra Nur Yakupoğlu Cihat Kurt Yusuf Çınar Bahadır Furkan Yeğin Ali Tarık Parlakışık Yasemin Özenç Kandemir Asım Ebrar Yıldız Muhammet Tutkun Selimhan Gündoğdu Ahmet Işıktekiner Ekrem Kubilay Karadeniz Adres Alay Köşkü Cad. Küçük Sk. Civan Han No:6/3 Cağaloğlu - Fatih / İSTANBUL bilgigenconculer@gmail.com Görsel Yönetmen Tekin Öztürk Grafik Tasarım Projesanat Tan. Org. Tel: 0212 640 20 90 www.projesanat.com.tr

Baskı Şekil Ofset Matb. San. ve Tic. Ltd. Şti. Gümüşsuyu Cad. Litros Yolu 2. Matbaacılar Sit. 2BB 3 Topkapı/İST. Tel: (212) 565 77 01

G

enç Öncüler Dergisi “eleştirinin olmadığı yerde putçuluk başlar.” öğretisini şiar edinerek Müslüman halkların içe dönük problemlerini gündemlerimize taşımaya devam ediyor. Genç Öncüler Dergisi bu ay yine gariplerin, mazlumların, mustazafların sıkıntılarını ele alıyor. Mahallelerimizden, sokaklarımızdan haberler veriyor. Hayatlarımızda yaşadığımız sıkıntılara dokunuyor. Bu ay kapak ve dosya konumuz “Madde Bağımlılığı” ve “Yükselen Tehlike Bonzai”. Son aylarda artarak devam eden madde bağımlılığına bağlı ölümler nice evlerin ocaklarına ateş düşürmeye devam ediyor. Gençlik, küresel çetelerin ve yerli işbirlikçilerinin planlı saldırıları ile uyuşturucu ağına düşürülüyor, toplumun geleceği ifsad ediliyor. Bu amansız ifsad ve bozgunculuk girişimine dikkat çekmek ve neler yapılabileceğini bu sayımızda tartışmaya açıyoruz. Bu minvalde Yusuf ÇINAR ve Cihad KURT kardeşimiz, Esenler’de bataklıkta adeta bir gül gibi açmış ve bataklığı kurutmak için geceli gündüzlü çalışan Ömer Faruk YAZAR hoca ile bir röportaj yaptılar. YEŞİLAY Cemiyetinin bu konu hakkında hazırlamış olduğu rapor kapsamlı bir şekilde değerlendirildi. GENÇ YEŞİLAY Cemiyetinin organize ettiği, gençlere yönelik farkındalık oluşturma kampanyaları ve diğer faaliyetleri tanıtıldı. Bahadır Furkan YEĞİN kardeşimiz “Sigara Bağımlılığı” konusunda teklifini sundu. Furkan GENÇOĞLU kardeşimiz Ortadoğu’da yaşanan son gelişmelere farklı bir pencereden baktı. Ali Tarık Parlakışık kardeşimiz İstikbalin neden İslam’ın olacağını satırlarında işledi. Asım Ebrar Yıldız, Burhan Talha Öner, Muhammet Tutkun ve Ziya Dede kardeşlerimiz siz okuyucularımızı tarih koridorunda çıkardıkları yolculukta yeni konularla buluşturdu. Genç Öncülerin Genç yazarları olarak temel gayemiz toplumsal yaşamımızda karşılaştığımız iyilikleri, kötülükleri, kolaylıkları, sıkıntıları siz değerli okuyucularımıza en anlaşılabilir şekilde aktarmaktır. Kadromuz adaletle şahitlik vazifesini asla unutmayarak bu bilinçle yazılarını kaleme almaktadır. Çünkü bu bize inandığımız rabbimizin vahiyle sabit kıldığı bir görevdir. Çıkarttığımız bütün sayıları bu görev bilinci ile çıkartıyoruz. Bu çalışmamızın hayırlara vesile olmasını diliyor, keyifle okumanızı temenni ediyoruz. Allah’a emanet olun. Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için adaletle şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Nisa/135

Eylül’14 • 1


Genç Öncüler Sarısu Deniz Kampı’nda Buluştu Eylül 2014 • Sayı 87 • Yıl 11

16

04

ÜMMET BİZİ BEKLİYOR FİRDEVS BÜŞRA KALUÇ

UyUSturucu Madde BAGımlılIGı ile

46 Uyuşturucu Madde Bağımlılığı ile Mücadelede Danışman Abi/Abla Modeli Yrd. Doç. Dr. Ömer Miraç Yaman........................................................................... 4 Türkiye’de Uyuşturucu Madde Bağımlılığı / Kübra Nur Yakupoğlu............................ 9 Ömer Hoca ile Röportaj / Cihat Kurt - Yusuf Çınar.................................................. 16

Mücadelede

Danışman Abi/Abla Modeli

Ömer Hoca ile Röportaj

Yrd. Doç. Dr. Ömer Miraç Yaman

Cihad Kurt - Yusuf Çınar

Bağımlılıklarla Mücadelede Öncü Ekip Genç Yeşilay! / İsmail Memiş........ 24 Gençliğin Baş Belası! / Bahadır Furkan Yeğin............................................ 27 İslami Dalga Yükselişte / Ali Tarık Parlakışık............................................... 28 Diken Eken Adam / Yasemin Özenç Kandemir........................................................ 33 Yazı Dizisi / II. Abdülhamid Han-II / Asım Ebrar Yıldız ........................................... 34

37

Bir ülke

düşün dostum… Selimhan Gündoğdu

Yazı Dizisi / IV. Haçlı Seferi-II/ Muhammet Tutkun............................................... 37 Bir Ülke Düşün Dostum / Selimhan Gündoğdu........................................................ 41 Yedi Yaşında Bir Çocuğun Gözünden “17 Ağustos 1999” / Furkan Gençoğlu............. 42 Basından Yansıyanlar ........................................................................................... 44 Garipleri Suçlamanın Dayanılmaz Cazibesi / Furkan Gençoğlu................................. 46 Etkinlik / Gençlik Hareketleri Temsilcileri Ankara’da Buluştu / Ahmet Işıktekiner..... 47

DEĞİŞİM SÜRECİNDE SON VE SOM HAKİKAT;

İSLAMİ DALGA YÜKSELİŞTE!

Etkinlik / Genç Öncüler Sarısu Deniz Kampı’nda Buluştu ......................................... 48 Şiir / Allah’ın Ordusu / Ekrem Kubilay Karadeniz.................................................... 49

Hürriyet Çığlıklarının Sonu: Bağımsızlık Ali Tarık PARLAKIŞIK

28 2 • Eylül’14

Eylül’14 • 3


KARANTİNA medikleri ‘sosyal sermaye’leri, kent merkezinde gençlerin kendilerini farklı biçim ve tarzlarda Bağımlı gençler ile yapılan derinlemesine ifade etmelerine zemin hazırlamaktadır. mülakatlarda, gençleri madde kullanımına iten Gençlerin özellikle aileleri ile sürdürdükleri sebeplerin hemen başında aileleri ile yaşamış olkapalı sosyal ilişkiler ağı, toplumda yer edinedukları sorunların dile getiriliyor olması oldukça bilmek ve kendini ifade edebilmek adına akran manidardır. Nitekim pek çok genç, ailesi ile vakit dayanışmasına başvurulmasını doğurmaktadır. geçiremediğinden, özellikle babaları ile sağlıklı Uyuşturucu madde kullanan gençler açısından bir diyalog zemini yakalayamadıklarından, ailesi yaşanan “sorun ve acıların” aynı ve benzer olmaile kendisi arasında sürgit devam eden kuşak çası, doğal bir akran-arkadaş yakınlaşmasını beratışmasından yakınmaktadır. Yaşana gelen bu duberinde getirmektedir. Bu durum bir süre sonra rum bir süre sonra gençlerin ailelerinden görece gençler arasında herşeyin payuzaklaşıp-kopmalarına, daha laşıldığı ve her anlamda birbirsonra ise anne-baba ile konulerine güvendikleri bir süreci Gençler yaşadıkları şacak neredeyse hiç bir ortak doğurmaktadır. konunun kalmayışına doğru psikolojik ve Özellikle madde kullanan hızla evrilebilmektedir. fizyolojik yoksunluk gençlerin eğitim süreçlerinden Bir diğer önemli sorun ise, hızla uzaklaşmaları, berabeve yoksulluk halinin özellikle İstanbul’da madde rinde hizmet sektörlerinin en üstesinden gelebilmek kullanan gençler arasındaki ‘İsalt birimlerinde (konfeksiyon tanbullu olamama’ durumudur. adına bir biçimde atölyesi, tezgahtarlık, komiÖzellikle kentin halihazırda lik, ofis boy’luk vb.) çalışan ve madde kullanımına aktif göç alan pek çok ilçesinmesleki formasyondan uzak yönelmekte, anlık de (Esenler, Bağcılar, Esenyurt, bir biçimde çalışma hayatına Sultanbeyli, Sultangazi, Günkurtuluşları madde adapte olmalarına neden olgören ve kısmen Ümraniye) maktadır. Bu durumda madde kullanarak aşma yolunu madde kullanan gençlerin probağımlısı gençler için süre getercih etmektedirler. filine bakıldığında, gençlerin len toplumsal “eksiklikler”e bir ailelerinin son 20 yıl ve daha de çalışma koşullarının zorluyakın bir sürede İstanbul’a göç ğu ve sıradanlığı eklendiğinde çok daha karmaettikleri gerçeği ile karşılaşılmaktadır. Bu durum, şık sorunlar ortaya çıkmaktadır. özellikle madde kullanan gençlerin ailelerinin Bu sebeplerden dolayı gençler yaşadıkları sahip oldukları ve halihazırda tamamıyla üstepsikolojik ve fizyolojik yoksunluk ve yoksulluk sinden gelemedikleri bir “göç travması”na işaret halinin üstesinden gelebilmek adına bir biçimde etmektedir ki; yaşana gelen pek çok yoksulluk ve madde kullanımına yönelmekte, anlık kurtuluşyoksunluk halinin temelinde de göçün getirmiş ları madde kullanarak aşma yolunu tercih etmekolduğu bir takım sosyo-kültürel çıkmazlar yer tedirler. almaktadır. Bu açıdan madde kullanan gençler açısından, İstanbul’un sosyo-ekonomik ve kültüGençler Hangi Maddeleri rel ortamına dahil olabilmek, en temelde eğitim Kullanıyorlar alabilmek, meslek sahibi olabilmek ve sosyal staGençlerin madde kullanım alışkanlıklarına tü anlamında toplumda dışlanmadan kabul görebilmek temel bir beklentiye ve aşılması gereken dair bir çırpıda cevap verebilmek zor gözüken köklü sorun alanına denk gelmektedir. Bu an- mektedir. Nitekim gençler için madde kullanımı lamda özellikle ailelerinden yeterince elde ede- zamana, zemine ve maddi duruma göre değişikGençler Neden Madde Kullanılır

UyUSturucu Madde BAGımlılIGı ile

Mücadelede

Danışman Abi/Abla Modeli Yrd. Doç. Dr. Ömer Miraç Yaman

U

yuşturucu madde kullanımının her geçen gün arttığı bir Türkiye gerçeği, artık yadsınamaz bir toplumsal kabule dönüşmüştür. Gerek uyuşturucu maddeye ulaşım imkanlarının kolaylaşması gerekse de madde kullanım yaşının ilköğretimin birinci kademesine kadar inmiş olması, yaşanan sorunun daha da kronik bir hal almasına zemin hazırlamaktadır. Özellikle gençlerin kimlik arayışlarının belirginleştiği, hayata dair pek soru ve sorunla baş etmeye çalıştıkları ve bir “arayış” dönemine karşılık gelen ergenlik döneminde uyuşturucu madde ile tanışmaları çok daha sorunlu bir duruma karşılık gelmektedir. Bu çalışmada kısaca tartışılmaya çalışılacak durum, İstanbul’da uyuşturucu madde kullanan gençlerin neden madde kullanımına yöneldikleri, ne tür maddeleri kullandıkları ve çözüm önerisi olarak kendilerine dair nasıl bir yol haritası belirledikleri (ya da belirlenmesini istedikleri) üzerine kısa bir tanımlama yapılmasıdır. 4 • Eylül’14

Eylül’14 • 5


KARANTİNA

Gençlerin neredeyse tamamının ortak olarak kullandığı ve “ottur, günahı yoktur” deyişiyle de meşrulaştırılan esrar, tüm zamanların en sık kullanılan maddesine dönüşmektedir. likler arz edebilmek; belirgin farklılıklar gösterebilmektedir. Hemen belirtilmelidir ki, özellikle uyuşturucu madde bağımlısı gençler arasında ilk ve en temel bağımlılık alanı tütün-sigara bağımlılığıdır. Hem yapılan araştırmalarda hem de uyuşturucu madde kullanan gençlerle yapılan görüşmelerde rahatlıkla fark edilmektedir ki, uyuşturucu madde bağımlısı gençlerin hemen hepsi sigara kullanmaktadır. Sigara kullanımına ilave olarak gençler arasında alkol kullanımı da yaygındır. Fakat alkol kullanımı görece uyuşturucu madde kullanım sıklığına göre daha az tercih edilmektedir. Bunun iki temel nedeni uyuşturucu bağımlısı gençler tarafından şu şekilde dile getirilmektedir; birincisi “alkol kullanmak ve kafayı bulmak için 20-30 lira lazım abi, bir hapla 10 liraya kafanı yaşayabilirsin” diyen bir gencin anlatımında ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple gençler açısından alkol kullanımının özel günlerde, mesela asker eğlenceleri ya da doğum günü partileri gibi zamanlarda tercih edildiğine tanık olunmaktadır. İkinci neden ise “abi birayı alıp nerde içeyim, öyle elimi kolumu sallaya sallaya, yani riskli iş anlıyacağın, atarsın hapını yaşarsın kafanı” cümleleriyle ifade olunan bir durumdur. Bu anlamda özellikle İstanbul’da 6 • Eylül’14

KARANTİNA hala aktif göç alan ilçelerin sakinleri için bir takım toplumsal ve ahlaki kurallar “sokak”ta hala geçerli kabul edilmekte ve bu durum madde bağımlısı gençler üzerinde bir toplumsal kontrol yaratmaktadır. Maddi imkanların yetersizliği durumunda gençler genellikle uçucu madde kullanımına yönelmektedir. Bali, tiner, benzin, çakmakgazı, hindistan cevizi çekirdeği, şurup ve farklı ağrı kesiciler, gençler tarafından maddi yoksunluk durumlarında tercih edilen maddelere dönüşebilmektedir. Fakat gençlerin neredeyse tamamının ortak olarak kullandığı ve “ottur, günahı yoktur” deyişiyle de meşrulaştırılan esrar, tüm zamanların en sık kullanılan maddesine dönüşmektedir. Özellikle madde kullanan gençler arasında sıkça tercih edilen bir madde türü ise uyuşturucu haplardır (ekstazy). Gençler arasında en risksiz madde olarak kabul edilen haplar, “taşıması ve saklanmasının kolay oluşu”, “kullanımının rahat oluşu” ve “ulaşımı en basit madde olması” gibi nedenlerle tercih edilmektedir. Fakat 4-5 yıldır uyuşturucu madde kullanan gençler arasında en yaygın kullanımı “bonzai” denen ve 400’e yakın farklı kimyasalın birleşimi sonucunda üretilen bir madde almıştır. Türkiye belki de ilk kez bu denli tehlikeli ve çok kolay yaygınlık kazanan bir uyuşturucu madde ile karşı karşıyadır. Bonzai, eroin tarzında kronik bağımlılık yapan, özellikle kullanıcılarında fizyolojik olarak önemli ve geri dönülemez hasarlara yol açan ve gençler arasında çok hızlı yaygınlık kazanan tehlike bir maddedir. Özellikle sigaranın ucuna yerleştirilerek kullanılan bonzai, gençlerin daha önce kullandıkları hiç bir maddeye benzememektedir. Nitekim Türkiye’de eroin bağımlılığından günümüzde dahi yaygın olarak bahsetmek güç sayılabilirken; bonzai kullanımı ile bu durum bir geçiş süreci ve maddesi olarak yaygınlaştırılmakta; pek çok genç için içinden çıkılması oldukça güç bir durumla yüzleşmek kaçınılmaz olmaktadır. Nitekim gençler arasında pek yaygın olmayan koreks (seyreltilmiş eroin) kullanımı, farklı bir yol olarak bonzai bağımlılığı ile (özel-

likle madde satıcıları tarafından) gençlerin hızla uyuşturucu bağımlısı olmalarına yol açmaktadır. Bu anlamda belkide gençler tarafından dile getirildiği şekliyle, bağımlı gençler arasında ilk defa bir maddenin kullanımına karşı ciddi bir öfke ve duyarlılık hali de söz konusudur. Yani bonzai kullanan gençler, bu maddeyle hiç tanışmak istenmeyeceğini, fakat buna rağmen kolaylıkla da kurtulamadıklarını belirterek; madde bağımlısı olanların özellikle bonzai’ye yaklaşmamalarını tavsiye etmektedirler. Uyuşturucu Madde Bağımlısı Gençler Ne İster Uyuşturucu madde kullanan gençler ile yapılan görüşmelerde gençler en çok iki kurumun düzelmesinin, kendileri ve arkadan gelenler için kalıcı bir değişimi sağlayacağını düşünmektedirler: aile ve okul. Özellikle gençler açısından aile ve ebeveyn ilişkilerinin yeniden gözden geçirilmesinin kendileri için ne denli bir değişime zemin hazırlayacağını büyük bir beklenti ile dile getirmeleri önemlidir. Aynı beklenti okulda hem meslek öğretmenleri hem de rehberlik servisi açısından dile getirilmekte ve benzeri bir değişimin kendileri için büyük anlamlar ifade edeceğine değinmektedirler. Fakat bu sürecin, gençlerin talep ettiği kadar kolay olmayacağı hem bizzat yine gençler tarafından hem de bağımlı gençlerle çalışan uzmanlar tarafından hemen dile getirilmektedir. Bu noktada iki önemli teklifi belirterek, bu yazının da konusu olan “Danışman Abi/Abla” modeli teklifimizi tanımlayabiliriz. Gençlerin ailelerinin pek çoğu göç ile büyük kente gelmiş ve halihazırda önemli sosyo-kültürel uyum sorunları yaşamaya devam etmektedirler. Bu anlamda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nca 2014 yılında uygulamasını planlanan “aile danışmanlığı” çalışmasının, öncelikle İstanbul’da halihazırda aktif göç alan ilçelerde ve mahallelerde hayata geçirilmesinin gerekliliğidir. Nitekim bahsedilen bölgelerde yaşayan ailelerin çoğunluğu, pek çok farklı psiko-sosyal sorunla hayatına devam etmeye çalışan bireylerden oluşmaktadır. Bu anlamda

verilecek “aile danışmanlığı” desteği, gençleri henüz madde ile tanışmadan çok daha güvenli ve samimi bir aile atmosferinde yaşamalarına olanak tanıyacaktır. En azından yaşanagelen bir takım kronik sorunlara, daha büyük sorunlar eklenmeden önleyici bir yaklaşım geliştirilebilecektir. Bir diğer önemli sorun olarak dile getirilen okul konusunda ise bir kaç boyutlu bir sürecin işletilmesi zorunlu gözükmektedir. Öncelikle halihazırda göç ilçesi ya da mahallesi olarak anılan bölgelerde görev alacak öğretmen kadrosunun, göç ailesi ve genci üzerine bir eğitime ve bilgilendirmeye tabi tutulması gerekmektedir. Özellikle madde bağımlısı gençlerin pek çoğunda karşılaşılan temel psikolojik yoksunluk hallerine karşı öğretmenlerin yeterli bilinç düzeyine sahip olmaları, olası çatışma alanlarını en aza indirecektir. Ayrıca bağımlı gençlerin nasıl tanınacağı, hangi yönleri ile öne çıkacakları, madde kullanımının ne gibi yansımaları olabileceğine dair de bir bilinçlenme faaliyeti, gençlerle okul ortamında çok daha sağlıklı bir zeminin oluşmasına zemin hazırlayabilicektir. Danışman Abi/Abla Modeli Üzerine Bu proje bir kaç noktada ciddi öneme karşılık gelmektedir. Öncelikli olarak literatürde karşılığını “apaçi gençlik” olarak bulan ve bir şekilde hem Eylül’14 • 7


KARANTİNA

maddi hem de manevi açıdan pek çok yoksunluk ve yoksulluk durumları ile hayatına devam eden gençler açısından, kendi “sorunlu” dünyalarının dışında alternatif hayat biçimlerinin de var olabileceğini gösterebilmek adına oldukça önemlidir. Ayrıca eğitim süreçlerinden bir şekilde uzaklaşan gençlerin İstanbul örnekliğinde çoğu zaman sorunlu bir hayatın içerisine girme potansiyellerinin oldukça yüksek bir orana karşılık gelmesi; eğitim süreçlerinden uzaklaşmaları sonucunda oluşabilecek muhtemel sorun alanlarından gençlerin uzak kalmasına imkan tanıyacaktır. Lise eğitiminde sorun yaşayan gençlerin, alacakları eğitim desteği ile okul başarılarının artması ve daha sonrasında üniversite eğitimine devam etme kapasitelerinin arttırılması yalnızca eğitim alan gençlerin bireysel faydasını sağlamayacak, ayrıca maddi anlamda sorun yaşayan ailesi için de bir sosyal umuda dönüşecektir. Projenin amacı farklı bireysel ve sosyal sebepten dolayı lise eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalan 15-18 yaş arası gençlerin eğitim süreçlerinde sürekliliği sağlayabilmektir. Bu çerçevede, gençlerin özellikle lise döneminde eğitim süreçlerinden kopmaları dolayısıyla ortaya çıkan; niteliksiz işgücü haline dönüşme, uyuşturucu ve madde kullanımına yönelme, amaçsız bir şekilde şiddet eylemlerine bulaşma, “sokak gençliği” ola8 • Eylül’14

KARANTİNA rak anılmalarının önüne geçilmeye çalışacaktır. Proje kapsamında İstanbul’da göç ile anılan ilçelerden birinde lise eğitimine devam eden genç kız ve erkekler örneklem olarak kabul edilecektir. Bahsi geçen gençlere gönüllü olarak bir eğitim ve sosyalleşme desteği sunacak üniversite öğrencileri ise İstanbul’da halihazırda üniversite okumakta olan gençler arasında belirlenecektir. Bu anlamda “Danışma Abi/Abla” projesinin hedeflerini şu şekilde sıralayabiliriz: 1) Üniversite okuyan gençlerle lise eğitiminde ciddi sorunlar yaşayan gençleri bir gönüllü “eğitim koç”luğu ilişkisi üzerinden buluşturabilmek. 2) Bir eğitim yılı boyunca (9 ay) sürecek olan bu gönüllü birlikte sürecinde, her hafta birebir eşleşmiş olan ikili grubun (öğrenci ve “Abi/ Abla”) öncelikli olarak okul dersleri noktasında bir paylaşım içerisinde olabilmeleri sağlamak. 3) İstanbul’da bir şekilde eğitim olanaklarından yeteri kadar istifade edemeyen liseli gençleri yine İstanbul’da üniversite okuyan gönüllüleri ile girmiş oldukları “sosyalleşme” ilişkileri üzerinden farklı bir eğitim hayatının sürdürülebileceğine dair kanaatlerini pekiştirebilmek. 4) Sınıf tekrarı yapan gencin sene sonuna gelindiğinde eğitim süreçlerinde ve ders başarılarında gözle görülür bir artışın sağlanması ve bir üst sınıfa geçebilmesi 5) Gençlerin okul ve öğretmenleri ile girmiş oldukları eğitim ilişkilerinde daha nitelikle ve kaliteli bir sürecin oluşmasını mümkün kılabilmek; olası sorunları en aza indirebilmek. 6) Sınıf tekrarı yapan gençlerin bir kısmında görülen olumsuz davranış biçimlerinin; örneğin suça ve şiddete bulaşma, madde kullanımına yönelme, internet kafe bağımlılığı ya da aile içi uyum problemleri noktasında da gözle görülür bir değişimin sağlanması. Danışman Abi/Abla modellemesi ile gençler bir yandan eğitimlerine devam edebilecekler, diğer taraftan madde kullanım alışkanlığının önüne geçebilecek çok farklı sosyo-kültürel aktiviteler ile irade eğitimlerini sağlamlaştıracaklardır. Bu sayede “Danışman Abi/Abla”sı genç için, pek çok farklı sorununda paylaşılabildiği bir mentora dönüşecek, bu sayede gençler açısından çok daha sağlıklı bir sosyal sağaltım yapılabilmesinin önü açılacaktır.

Türkiye’de Uyuşturucu Madde Bağımlılığı: Önleme, Tedavi ve Rehabilitasyon*

Derleyen: Kübra Nur YAKUPOĞLU / Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi

T

ürkiye Yeşilay Cemiyeti, insanlarımızı her türlü zararlı alışkanlık ve bağımlılıktan korumak, gençlik ve toplumumuzu daha sağlıklı ve üretken hale getirmek için gayretlerini ve mücadelesini sürdürmektedir. Bağımlılık alanında hem fert hem de toplumu hedef alan en büyük sorunlardan biri de şüphesiz uyuşturucu madde kullanımıdır. Uyuşturucu madde bağımlılığı ve uyuşturucu ile mücadele demek,

sadece insanoğlunun bir maddeye karşı bağımlılığından kaynaklanan fiziki ve psikolojik bir olaydan öte, içine suç ve terör örgütlerinin, devletlerin ve uluslar arası güçlerin dahil olduğu bir satranç oyunu demektir. Bu yüzden uyuşturucu ile mücadele aynı zamanda bütün bu unsurlara karşı girişilen mücadeledir. Uyuşturucu madde kullanımının son zamanlarda giderek yaygınlık kazandığı yapılan saha araştırEylül’14 • 9


KARANTİNA

malarının gösterdiği bir gerçek. Bu artışın sebepleri ve bununla yapılacak mücadeleler aslında hepimizin ortak meselesi. Çünkü aynı hayatı, aynı ülkeyi, aynı sokakları paylaşıyoruz. Devletin idari tedbirlerle ve kolluk kuvvetleriyle yürüttüğü bir mücadele var. Aynı zamanda toplumun duyarlı kesimlerinin bir araya geldiği sivil kuruluşlar da değişik vasıtalarla uyuşturucu ile mücadele etmekteler. Bağımlılık konusunun tek sahibi yoktur. Özellikle ucuz ve kolay ulaşılabilir madde kullanımının ortaöğretimden ilköğretime düştüğü bir ortamda bu iş, sadece ebeveynle, öğretmenle ve de belli derslerde, belli haftalarda birçoğu ilgiden uzak ortamlarda gerçekleşen organizasyonlarla çözülemez. Bağımlılığı engellemenin en kolay yolu genci yüksek ideallere ve fikirlere bağlamak, başkaları için yaşamayı öğretmektir. Bu kültürü bütün toplum sathına yaymak en önemli vazifemiz ve tek kurtuluş yolumuzdur. En çok istismar edilen alanlardan biri olan eğlence kültürü ve bunun araçlarının kolay ulaşılabilir olması özellikle gençlerin tuzağa düşmesinde önemli bir faktör. Bağımlılık endüstrisi bunu iyi başarıyor. Zira önleme konusu hemen gençlerin “özgürlüğüne” intikal ediveriyor ve bu kültürün zararlarına odaklanmış herkes de bu gençlerin zihninde baskıcı, zorba pozisyonuna düşüveriyor. İşte bu noktadan sonra ergenlik psikolojisinden yeni kurtulmuş gençlerimiz hem karşılaştıkları problemleri unutmak, hem bu “zorbalıktan” intikam almak hem de genç ve özgür olmanın hazzını yaşayabilmek için uyuşturucunun kollarına kendilerini bırakıyorlar. Bu sebeple özellikle emniyet kuvvetlerinin gençlerin eğlenmesi adı altında düzenlenen etkinliklere, gençlerin çokça gittikleri mekânlara ayrı bir dikkat göstermeleri gerekiyor. 10 • Eylül’14

KARANTİNA

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi 2014 raporuna göre dünyada halen 243 milyon insan uyuşturucu kullanmakta. Bu kadar çok insan kendini uyuşturmak zorunda hissediyorsa, bu sadece bir maddeye bağımlılık meselesi değildir ve sadece polisiye tedbirlerle bununla mücadele etmek mümkün olmaz. Bağımlılık yönünü çok daha bütüncül ve kapsayıcı bir bakış açısıyla değerlendirmek ve rol alıcılarının hepsinin aktif bir iş birliğine ihtiyaç olsa gerek. Madde Kullanımı ile Mücadelede Önleme Tabanlı Yaklaşımların Önemi Küçük adımlar kıvılcımlar gibidir. Kıvılcım küçüktür; ama koca binaları yakabilir. Madde kullanım davranışı da ilk kullanımla birlikte küçük bir adım gibi gelir. Ancak ilerleyen kullanımlarla birlikte, bireyden başlayarak topluma yansıyan maliyet de çok ciddi olabilir. Madde kullanımı sosyal anlamda bir gençlik problemi olarak tanımlanmaktadır. Bu çerçevede ergenlik en riskli dönemdir. Bu dönemde içinde bulunulan ortam, çevresel etkenler, aile ve arkadaş özellikleri ile gencin vakit geçirdiği sosyal mekânlar madde kullanımını belirleyebilecek etkenler arasında yer almaktadır. Önlemek Nedir ve Neden Önemlidir Önleme; insanların madde kullanmasını ve bağımlı hale gelmesini engellemeye yönelik koruyucu sağlık hizmetlerine verilen addır. Bir başka ifadeyle, toplumun sağlıklı ve üretken yaşamasını sağlamaya yönelik strateji ve etkinliklerin tümüne “önleme” adı verilebilir.

Madde bağımlılığı sorununa yönelik yürütülen çalışmalar arasında önleyici nitelikteki çalışmalar giderek daha da önem kazanmaktadır. Bunun sebeplerini maddelersek; • Madde bağımlılığı, geliştikten sonra tedavisi oldukça güç bir hastalıktır. • Temiz kalmayı başarma oranı düşük bir hastalıktır. • Madde bağımlılığı çoklu bir sorun olarak kullanıcıda fiziksel, duygusal ve sosyal anlamda ciddi sorunları beraberinde getirmektedir. • Madde bağımlılığından sonraki süreçte (tedavi ve rehabilitasyon) harcanan emek ve maliyet, önleme boyutunda harcanandan çok daha fazladır. Uzun süreli tedaviler için fiziksel mekanlar oluşturmak, personel çalıştırmak, rehabilitasyon alanları açmak, iş bulmak oldukça yüklü bir organizasyondur. ABD’de yapılan bir araştırmada, önlemede harcanan 1 doların tedavi ve rehabilitasyonda harcanacak 18 dolara tekabül ettiğini göstermektedir. Farklı çalışmalarda da aradaki farkın yaklaşık 10 kata kadar olduğu belirtilmiştir. Madde Kullanımını Önleme İlkeleri ABD’de Ulusal Madde Bağımlılığı Enstitüsü (National Institute on Drug Abuse- NIDA), “Çocuklar ve Ergenler Arasında Madde Kullanımını Önleme” adlı ilk kılavuzunu 1997 yılında yayınlamıştır. Bu kılavuz son haliyle 2003 yılında tekrar gözden geçirilmiştir. Bu kılavuzda madde kullanımını önleme araştırmaları sonucunda önleme konusunda on altı önleme ilkesine yer verilmiştir. NIDA, eğitimciler, toplum liderleri ve ebeveynler için madde kullanımını önlemenin temel ilkelerini içeren, bunun nasıl düşünüleceğini, plan ve seçimlerin neye göre yapılacağını ve programların hangi aşamalarda uygulanacağını anlatan bir rehber kılavuz hazırladı. Aşağıda NIDA’nın belirlediği önleme ilkeleri yer almaktadır.

Çocuklar ve Ergenler için Hazırlanan Tüm Madde Kullanımını Önleme Programları: 1. Koruyucu faktörleri arttırıp risk faktörlerini azaltmayı amaçlamalıdır. • Madde kullanımına başlama davranışı, risk faktörleri ve koruyucu faktörlerin sayısı ve türü arasındaki ilişkiyle bağlantılıdır. Örneğin; çocuğun koruyucu faktörler olarak aile içi iletişim ve desteği yeterince görmesi madde kullanım riskini azaltırken; risk faktörü olarak sapkın tutum ve davranışların fazla olması da arttırmaktadır. • Belirgin risk faktörlerinin ve koruyucu faktörlerin madde kullanımı üzerindeki etkisi yaşa bağlı olarak değişkenlik gösterir. Örneğin; aile içindeki risk faktörleri küçük yaştaki çocuklar için olumsuz yönde daha etkili olurken, akran baskısı madde kullanımına başlama sürecinde ergenler için daha büyük bir risk oluşturmaktadır. • Agresif davranışlar ve zayıf öz denetim gibi risk faktörlerine erken müdahale etmek, çocukları yaşadıkları sorunlardan uzaklaştırma ve olumlu davranışlara yönlendirme gibi sonradan yapılacak müdahalelerde çok daha etkilidir. • Risk faktörleri ve koruyucu faktörler herkesi etkilemekle birlikte, kişinin yaşına, cinsiyetine, ırkına, kültürüne ve çevresine göre etkileri değişkenlik göstermektedir. Eylül’14 • 11


KARANTİNA

KARANTİNA teği alması noktasında ebeveynlere yönelik beceri eğitimleri yoluyla aile bireyleri arasındaki güven ilişkisini güçlendirir. • Madde kullanımını önlemede en önemli etkenlerden biri, ailelerin çocuklarını gözlemlemeleri ve desteklemeleridir. Bu yetiler; ailelere kural koyma eğitimleri, olumlu davranışı takdir etmenin öğretilmesi ve disiplin sınırlarını belirlenmesi yoluyla kazandırılır. • Madde kullanımı ile ilgili ailelerin farkındalık düzeylerinin arttırılması, maddelerin zararlı etkilerini çocuklarıyla tartışmak da aileleri yetkin kılmaktadır. Bu eğitimlerle aileler, çocuklarına doğru bilinen yanlışlarla ilgili farkındalık kazandırarak onları madde kullanımından uzak tutabilirler. • Yapılan aile odaklı müdahalelerle ebeveynlik davranışlarının olumlu şekilde değiştirmesi, çocukların madde kullanımı risklerini azaltacaktır.

2. Sigara ve alkol gibi yasal olan maddelerin reşit olmadan kullanılması, yasa dışı bağımlılık yapıcı maddelerin kullanımı uçucu maddeler gibi yasal olarak satılan maddeleri kötüye kullanımı ve reçeteyle satılan ilaçları doktor kontrolü dışında kullanılması gibi her çeşit madde kullanımına yönelik ve kapsamlı hazırlanmalıdır. 3. Hitap ettikleri yerel toplulukların, yaşadıkları madde kullanım sorunlarına, düzgün yaklaşımlarda bulunmalı, belirlenmiş koruyucu faktörler güçlendirilmeli ve hedeflenen risk faktörleri değiştirilebilir olmalıdır. 4. Hedef aldıkları kitlenin yaş, cinsiyet ve ırk gibi özellikleri göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır. Aile Tabanlı Madde Kullanımını Önleme Programları 5. Aile içi bağları güçlendirmeyi, ilişkileri yetiştirmeyi ve ebeveynlik yetilerini kazandırmayı hedeflemelidir. Bu programlar, özellikle madde kullanımıyla ilgili aile içi politikaların belirlenmesi, kuralların koyulması ve konuya yönelik sorunların tartışılması için eğitim ve bilgilendirmeyi içermektedir. Aile bağları ebeveynler ve çocuklar arasındaki iletişimin temelini oluşturmaktadır. Bu bağlar, ebeveynlerin çocuklarına destek olmayı öğrenmeleri, ebeveyn–çocuk iletişimi ve çocuğun aile des12 • Eylül’14

Her Okul Düzeyine Göre Özel Bilgi ve Uygulamaya Sahip Okul Tabanlı Önleme Programları: 6. Okul öncesi eğitim programları madde kullanımı risk faktörlerine erken müdahale şeklinde tasarlanabilir. Böylelikle, madde kullanımı, agresif davranışlar, zayıf sosyal beceriler ve akademik başarısızlıklar gibi risk faktörlerinin önüne geçilebilir. 7. İlkokul çocukları için akademik, sosyal ve duygusal öğrenme üzerine yoğunlaşılmalıdır. Bu programlar erken yaşta madde kullanımına başlama, erken yaşta agresif davranışlar, akademik başarısızlık, okuldan kaçma ve uyumsuzluk gibi risk faktörlerine yönelik uygulanmalıdır. Verilen eğitimler şu başlıkları kapsamalıdır: • Özdenetim; • Duygusal farkındalık; • İletişim; • Sosyal problem çözme becerisi; • Akademik destek. 8. Ortaokul ve lise öğrencileri için akademik ve sosyal yetkinliği arttırma üzerine yoğunlaşmalıdır. Bu doğrultuda verilen eğitimler şu becerileri kapsamalıdır: • Çalışma alışkanlıkları ve akademik destek; • İletişim; • Akran ilişkileri; • Öz yeterlilik ve dışadönüklük; • Maddeye karşı koyabilme becerisi;

• Madde karşıtı tutumların desteklenmesi; • Madde kullanımına karşı kişisel bağlılığın güçlendirilmesi. Toplum Tabanlı Eğitim Programları: 9. Çocuğun gelişiminin önemli geçiş dönemlerinde uygulandığında sonuçların daha etkili olmasına neden olur. Örneğin; çocukların ortaokuldan liseye geçiş dönemi yaşları ve adlıları eğitimin seviyesi bakımından en etkin olunulacağı dönemlerden biridir. Okul odaklı önleme programları bu dönemde öğrencinin okulla olan bağını güçlendirmede, madde kullanımına eğilimlerini azaltmada ve akranlar arası uyum sorunlarını gidermede etkili olmaktadır. 10. Aile odaklı ve okul odaklı toplum programlarının birlikte yürütülmesi ayrı ayrı yürütülmesinden daha etkili sonuçlar ortaya koymaktadır. 11. Okul, faaliyet kulüpleri, dini kurumlar ve medyayı da kapsayan geniş bir kesime hitap etmelidir. Bu programların etkili olabilmesi ve amaçlarına ulaşabilmesi için, her hedef kitleye yönelik uygulanan programın içeriğinin benzer mesajlar vermesi ve tutarlı olması çok önemlidir. Önleme Programlarının Uygulanması ve Sonrası: 12. Önleme programlarının her toplumun ihtiyaçlarına kültürel gereksinimlerine ve toplumsal normlarına uyarlanması gerekir. Bu uyarlamayı yaparken dikkat edilmesi gereken en önemli husus müdahalelerin temel öğelerini değiştirmektedir. Araştırma odaklı bir müdahalede olması gerekenler: • Yapı; • Programın nasıl yapılandırıldığı ve düzenlendiği; • İçerik; • Bilgi, beceriler ve programın stratejisi; • Ulaşım; • Programın nasıl uyarlandığı, uygulandığı ve değerlendirildiği. 13. Önleme programları tekrarlanabilir ve uzun soluklu çalışmalardan oluşmalıdır. Uzun soluklu tekrarlanabilir bilgilendirmeler ve eğitimler amaçlanan önleme hedefine ulaşmayı kolaylaştırır. Araştırmalar, ortaokulda başlayıp lisede devam

etmeyen önleme programlarının istenen etkinin oluşturulamadığını göstermiştir. 14. Önleme programları eğiticilerin eğitimini de kapsamalıdır, öğretmenlere, sınıf içi disiplinin kurulması, sınıfı yönlendirebilme, başarı ve olumlu davranışları olan öğrencileri takdir edebilme gibi beceriler kazandırılmalıdır. Eğitim alanı öğretmenleri, daha başarılı, daha olumlu davranışları olan ve okula bağları güçlü öğrencilere sahip oldukları gözlenmiştir. 15. Önleme programları araştırma tabanlı ve maliyet etkinliği olan programlardır. Araştırmalara göre; önleme için yatırılan her 1 dolar alkol ve diğer maddelerin tedavisi için 10 dolar, bazı araştırmalarda da 18 dolar kadar kazanç sağlamasına neden olmaktadır. NADI oluşturduğu önleme ilkeleriyle madde kullanımını sosyal bir sorun olduğunu, önlemenin yaşam boyu farklı içeriklerle yapılması gerektiğini, toplum farklı katmanlarıyla araştırma tabanlı, uzun soluklu çalışmalar şeklinde uygulandığında daha farklı sonuçlar verdiğini vurgulamaktadır. Vücutta en özgür hücrenin kanser hücresi olduğu, çok hızlı ilerlediği, oksijenli ortamı sevmediği ve beslenmede süreli şeker tükettiği ifade edilir. Vücutta büyüdükçe aslında kaybetmeye de o kadar yaklaşmaktadır. Bu süreç aslında madde bağımlılığı sorunuyla çok özdeş bir süreçtir. Bu nedenle sorun büyümeden baş etmek, ilerlemeyi yavaşlatmak ya da durdurmaya yönelik önleme tabanlı çalışmalar yapmak, gençlerimizin dolayısıyla geleceğimizin kazanılması dolayısıyla toplumumuza önemli faydalar sağlayacaktır. Eylül’14 • 13


KARANTİNA

KARANTİNA

Tedavi ve Rehabilitasyon: Türkiye ve Dünyadaki Birikim ve Uygulamalar Bağımlılık Tedavisinin Tanımı Bağımlılık tedavisi, madde kullanım problemi olan insanları doğrudan hedef alan ve bu problemleri kaldırmak ya da azaltmakla ilgili belirlenen hedeflere ulaşmayı amaçlayan, tecrübeli ya da akredite profesyoneller tarafından tıbbi, psikolojik ya da sosyal yardım hizmetleri içinde sağlanan aktivitelerdir. Bu aktiviteler genellikle özelleşmiş merkezlerde gerçekleştirilir ancak bu kişilere tıbbi/ psikolojik tedavi veren ortamlarda da (örneğin genel sağlık kuruluşları) bulunabilir. Tedaviler, genellikle hastane vb. sağlık kuruluşlarında yatarak ya da ayakta yapılan daha kısa süreli tedaviler ve madde bağımlısını topluma yeniden kazandırmayı hedefleyen rehabilitasyon süreci olarak ikiye ayrılabilir. Başlıca Tedavi Modelleri Arındırma Tedavisi Arındırma (detoks) tedavisi, ilaçlar ve psikososyal destekle kronik madde kullanımına bağlı akut yoksunluk belirtilerinin geçirilmesi sürecidir. Alkol ve opiyatların yoksunluk belirtilerini kaldıran spesifik ilaçlar mevcuttur ancak diğer maddeler için genellikle yatıştırıcı etkiye sahip ilaçlar verilir. Arındırma tedavisi ayıklık odaklı daha uzun vadeli bir tedavinin ilk adımı olabilir. Arındırma tedavisi yatarak ya da ayaktan gerçekleştirilebilir. 14 • Eylül’14

Yerine koyma tedavileri Yerine koyma, spesifik olarak eroin bağımlılığında kullanılan bir yöntemdir. Burada genel tedavi planı içinde kişiye opiyat yoksunluk belirtilerini yaşamasını engelleyen ve opiyat kullanma isteğini azaltan kontrole tabi bir ilaç, uzun süre verilir. Yerine koyma tedavilerinin psikososyal tedavilerle birlikte verilmesi uygundur. Psikososyal tedaviler Danışmanlık, bilişsel davranışçı tedaviler, vaka yönetimi, motivasyonel görüşmeler, grup ve aile terapileri, relaps önleme programları ve diğer psikoterapi yöntemleri gibi pek çok müdahale bu kapsama girer. Bağımlılık Tedavisinin Sağlanma Şekilleri Yataklı tedavi ve rehabilitasyon Hastalar hastanede ya da tedavi kurumuna ait ev ya da hostelde kalırlar. Hastaların çeşitli yoğun psikososyal tedavilere, grup çalışmalarına, pratik ve mesleki aktivitelere ve günlük aktivitelerden oluşan yapılanmış programlara katılımı zorunludur. Vaka yönetimi Tek bir vaka yöneticisinin hasta ile onun için gerekli çeşitli hizmetler arasında bağlantıyı sağladığı stratejidir. Temel vaka yönetimi aktiviteleri değerlendirme, planlama, izleme ve sahip çıkmadır. Sonuç yönetimi Hastanın belli davranışlarının tedavi planıyla uyumlu bir şekilde pekiştirildiği (ödül ya da cezayla) bir yaklaşımdır. Bağımlılık tedavilerinde idrar taramasının negatif gelmesi halinde ödül olarak parasal teşvik (nakit ya da hediye çeki) verilir.

Toplumsal pekiştirme yaklaşımı Madde kullanımı ile ilişkili davranışlara ve diğer bozulmuş yaşam alanlarına odaklanan kapsamlı bir davranışçı tedavi paketidir. Aile de tedavinin bir parçasıdır. Problem çözme ve girişkenlik gibi beceri eğitimleri ile aile ilişkileri, meslek edindirme ve iş bulma konularında danışmanlık verilir. Tedavi Başarısının Değerlendirilmesi Bağımlılık, kronik ve geri dönüşlerin sık yaşandığı bir hastalıktır. Bu nedenle tedavinin başarısını sadece “yeniden madde kullanmama” ile ölçemeyiz. Tedaviyi sürdürme, kullanım sıklığının azalması, mortalite (ölüm oranları), yasa dışı eylemlere karışma gibi parametreler tedavi başarısını belirlemede önemlidir. Topluma yeniden kazandırmanın başarı ölçüsü ise meslekidir (iş bulma, ,işe devam etme, ortalama gelir vb.). Dünya’da ve Türkiye’de Tedaviye Erişim Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünyadaki problemli madde kullanıcılarının her yıl 1/6 ‘sının tedavi edildiği tahmin edilmektedir. Kıtalar ve ülkeler arasında büyük farklar bulunmaktadır. Afrika’da 18 problemli madde kullanıcısından sadece birinin bağımlılık tedavisine ulaşabildiği (en çok kanabis için), diğer yandan Kuzey Amerika›da bu oranın 1/3 olduğu bildirilmiştir. Bu fark kısmen bildirimle ilgili olsa da bölgeler arasında tedavi imkânlarının dağılımına ve erişilebilirliğine de işaret etmektedir. Türkiye’de bağımlılık tedavisi Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde, üniversitelerin tıp fakültesi psikiyatri kliniklerinde, bazı özel hastanelerde ve kamu ortaklığı ile üniversitelerin açtığı merkezlerde yapılmaktadır. Türkiye’de bağımlılık tedavisi yapan 25 tedavi merkezi bulunmaktadır ve alkol ya da madde tedavisine ayrılmış toplam 678 hasta yatağı mevcuttur. Bunun 457 adedi Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde, 221 adedi ise üniversite ve özel hastaneler bünyesinde bulunmaktadır. Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanan Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı’nda (2011-2013) bağımlılık tedavisinde hastane merkezli tedavi modelinden

toplum temelli müdahale merkezleri modeline geçilmesi öngörülmüştür. Bu geçişin getireceği yararlar; tedaviye ulaşımın kolaylaşması, tedavi sürekliliğinin sağlanması, yerel güçlerin işbirliğinin ve iletişiminin sağlanması ve çevresel faktörlere daha kolay müdahale edilebilmesi olarak belirtilmiştir. Rehabilitasyona Katılımı Zorlaştıran Faktörler Kişiyle ilgili faktörler: Eğitim azlığı, iş tecrübesi azlığı, sabıka kaydı (işe alınmayı zorlaştırır), kronik psikiyatrik ve tıbbi hastalıklar, barınma problemleri, sosyal beceri azlığı, karmaşık kişisel ihtiyaçlar, öz güven azlığı, kaotik yaşam biçimi, ailevi problemler, kendileri ve yaşamla ilgili beklentilerin azlığıdır. Yapısal faktörler: Tedaviye düzenli katılım şartı, çalışma saatleriyle uyumlu tedavi zamanlarının azlığı, kurumlar arası koordinasyon azlığı, damgalayıcı ve ayrımcı yaklaşımlar ve işlemler, maaş almak için banka hesabı açamama, geçici ya da güvenli olmayan işte çalışma ihtimalinde artış, uygun iş imkânlarının azlığı, işveren tarafından sabıka kaydı istenmesidir. Bağımlılık Tedavilerinin Mali Faydaları Araştırmalar tedavinin faydasının kullanılan maddenin cinsine ve bağımlılığın şiddetine göre değiştiğini göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre bağımlılık tedavileri, kişiye sağladığı çeşitli yararlarının yanında uzun vadede ülke ekonomisine ekonomik tasarruf da sağlamaktadır. Bu tedaviler suça karışma, intihar, HIV ve hepatit gibi bulaşıcı hastalıkların yayılması, alkol etkisinde araç kullanma sıklığı, işsizlik gibi konularda önemli iyileşme sağlamaktadır. ABD’de bir hastanın bir yıllık metadon yerine koyma tedavisi maliyetinin 4.700 dolar, bir yıllık hapsinin maliyeti 24.000 dolar olarak bildirilmiştir. *Yeşilay Cemiyeti’nin 16-17 Haziran 2014 tarihli Yalova’da hazırladığı, “Türkiye’de Uyuşturucu Madde Bağımlılığı: Önleme, Tedavi ve Rehabilitasyon Çalıştayı”ndan derlenmiştir. Eylül’14 • 15


KARANTİNA

KARANTİNA

Ömer Hoca ile Röportaj Cihad Kurt - Yusuf Çınar

Esenler’deki bir mescitte imamlık yapan Ömer Faruk Yazar, semtteki gençlerin kurtuluş vesilesi. Uyuşturucu kullanan, hırsızlık yapan, sokaklarda yatan gençlere evini açıyor, karınlarını doyuruyor, ihtiyaçlarını gideriyor. 200’e yakın gençle ilgilenen Ömer Hoca’nın evi adeta bir AMATEM şubesi gibi hizmet veriyor.

Genç Öncüler: Hocam, öncelikle devletin uyuşturucuyu engelleme politikası hakkında ne düşünüyorsunuz ? Ömer Faruk Yazar: Şu devletin uyuşturucuyu engelleme politikası hakkında çok büyük değişiklikleri olduğuna inanıyoruz. Seminerlere katılıyorum, bu konuda bakan müsteşarları, devlet erkanından yöneticiler, Yeşilay, Narkotik Şube bu gibi toplantı alanlarında karşılaştığımız büyük ağabeylerimiz var. Bu konuda değişiklikler yapılması için önerge veriyorlar TBMM’ye. Devletin bakış açısı değişmeye başladı. Çünkü uyuşturucu madde kullanım yaşı çok erken yaşlara düştü. Ayrıca uyuşturucudan ölenlerin artmasından 16 • Eylül’14

dolayı devlet bu konuya gerekli önemi veriyor. STK’ları güçlendiriyor, bu konuda kendisi bireysel olarak faaliyet göstermese de sivil toplum örgütlerini devreye koyarak, gençlerin rehabilite edilmesi konusunda yardımcı olmaya çalışıldığını biliyorum. Bununla alakalı bizzat kendim, şu an Esenler’de 550-1000 metrekarelik alanda STK aracılığıyla bir vakıf kuracağız inşallah. Burada devletin büyük katkısı olacak. Bugüne kadar ortalama sayı olarak net bir sayı olmadığı, devlete böyle bir önerge sunulmadığı için, bu konuda devlet çok hafif görülüyordu ancak şu anda çok değişik bakıyor olaya.

G. Ö.: Peki Hocam, bir genç uyuşturucuya naHer birisi birer potansiyel uyuşturucu bağımlısı olabilir diyebiliriz. Neden, çünkü bu gençlesıl bulaşır? Ö.F.Y: Genel olarak, benim ortalama 1000 kişi- rin sevgiye ihtiyaçları var. Öncelikle anne babaye ulaşma şansım oldu. 1000 uyuşturucu bağımlısı nın gerçek manada sevgi gösterebilmesi lazım. kardeşimizle oturduk, konuştuk, muhabbet ettik. İkincisi, arkadaş ortamının içerisinde dini eğitim Genel olarak “aile”. Uyuşturucuyu kullanmaya görmüş insanların sayısının çoğalması lazım. Ne en çok neden olan aile, anne, baba, yakın ak- demek dini eğitim görmek? Yani Allah korkusu raba, arkadaş ortamı daha çok sürüklüyor. Ai- olan hiçbir geç madde bağımlısı olmaya sevk olaleler deyince şunu söyleyeyim ilk olarak: Hiçbir maz. Binde bir ihtimaldir. Çünkü Allah korkusu anne baba çocuğunun uyuşturucu kullanmasını öne geçiyor. Uyuşturucu kullanmak kafa yapar. tasvip etmez. Ama anne baba ilgi göstermediği Kafa yapan her madde bizim dinimizce yasaklanmıştır. Bu şuurun yerleşmesi için, gerçek manada çocuğuna lazım. Ama anneler babalar sevgisini gösteremediği için bu konuda eğitimsiz olduklaçocuk sevgiyi dışarıda arıyor. rı için, gerçek manada İslam Dışarıda aradığı sevginin daha “Ya bir kereden bir şey yaşanmadığı için, Müslüman fazlasını buluyor arkadaş orolmaz” deyip başlayan bir toplumda yaşıyoruz, bu tamının içerisinde. Zincirleme insanları duydum bölgede Müslüman aileler de bir halka metodu içerisinde, gördüm. Arkadaş ortamı çoğunlukta ama anne bababunlar birbirlerine parasal kolar İslamiyet’i gerçek manada içerisine girince mecbur nularda hiçbir sıkıntı duymuyaşamadığı için veyahut çocukalıyorsun. O arkadaş yorlar. Paralarını çok rahatlıkla ğuna sadece “Allahtan kork, ortamı içerisinde bir paylaşabiliyorlar. E özellikle şunu yap, bunu yap,” diyerek, isminin olabilmesi için ana babadan oturduğu semt İslami bilgilerin dışında, keniçerisinde, yani Esenler’de fauyuşturucu kullanman dilerinin örf ve adet edindikkir aile çocukları bunlar. Orta lazım veya esrar leri şeyi baskı yaparak, çocukderecede aile çocukları. Bunkullanman lazım veya larının gerçek İslam dininden ların hiçbirisi cebinde 300uzaklaşmalarından dolayı, bu bonzai kullanman lazım. 400-500 TL ile gezen insanlar gençlerin hepsi farklı sebepBuna benzer şeyler. değiller. E dolayısıyla ne yapılerden dolayı, din eğitimsizliGenel itibariyle bu 1000 yor arkadaşıyla parayı paylağinden dolayı bu maddeye bukişilik insan içerisinde şınca, arkadaşının paylaştığı laşıyorlar. Biz bunu keşfettik. hep aynı şeyleri duydum. parayla, beraber uyuşturucu Burada, bu gördüğünüz mesmaddeye de rahatlıkla ulaşacit alanında da çok uyuşturubiliyorlar. cu bağımlısı geldi geçti, çoğu “Ya bir kereden bir şey oluyuşturucu bağımlısı, buradan uyuşturucuyu maz” deyip başlayan insanları duydum gördüm. bırakarak çıktı gitti. Neden? Çünkü onlara karArkadaş ortamı içerisine girince mecbur kalı- şılıksız, hiçbir maddi çıkar beklemeksizin bir aile yorsun. O arkadaş ortamı içerisinde bir isminin sevgisinin olması gerektiği gibi, sevgi göstererek, olabilmesi için uyuşturucu kullanman lazım veya güler yüzlü olarak bu gençleri kazanmaya çalıştık. esrar kullanman lazım veya bonzai kullanman la- Bonzai şu anda tamamıyla ölümcül bir noktaya zım. Buna benzer şeyler. Genel itibariyle bu 1000 gitmiş durumda. Aslında bonzai “bu kadar tehlikişilik insan içerisinde hep aynı şeyleri duydum. keli değildi” diyordu, sorduğumuz gençler. Yani;” Aile, arkadaş ortamı ve maddiyatsızlık. Yani so- ölüme götürmüyor” diyorlardı. “Esrardan bir farkı runlara çözüm bulamamalarından, kendilerini yoktu ama işte kimyasal karıştırıyorlar falan, bunuyuşturucu maddeye yakın görüyorlar. Bu şekil- dan dolayı bonzai ölümcül hale geldi” diyorlar. En başta aile diyorum ikinci planda da arkadaş de ilerleme gösteriyor bu gençler. Eylül’14 • 17


KARANTİNA

KARANTİNA

Küçük yaşlara kadar uyuşturucunun düşmesinin sebebi şu: Aile sokağa çocuğu salıyor, ilgilenmiyor. Aile okula güveniyor fakat okul tam güvenli bir yer değil. Okul bahçesinin dışına çıkıldığı zaman çok güvenli bir ortam yok. Okul bahçesi dışında farklı ortamlara gidilebiliyor. Ailenin takip etmemesi, kimlerle arkadaşlık yaptığını bilmemesi… En masum yüzlü çocuk bile uyuşturucu madde kullanabiliyor. Yani inanamıyorsunuz, nasıl olabilir böyle şey diyorsunuz. ortamı, çevre, “öğretmenlerin ilgisizliği” bunu da üstüne basarak söylemiş olayım. Camii, imam hatiplerinin ilgisizliği. Onların hepsini aynı kefeye koymak istemiyorum. İmam hatip benim anlayışım, benim aldığım eğitime göre, imam hatip sokağa çıkacak ve sokakta camiinin dışında da faaliyet gösterecek yani en azından imam olduğunu kanıtlayacak. Ben bu bölgenin, bu semtin bu çevrenin imamıyım demek zorunda. Bu gençlere yeri gelecek ikramda bulunacak yani bir bardak çayın bazen onları ne kadar mutlu ettiğini siz bilemezsiniz. Ama ben çok iyi biliyorum. Bir bardak çay veya bir paket çekirdek. Yani çok yüksek harcamalar yapmanıza gerek yok. İmam hatip olan arkadaşlar bu konuda sorumluluk üstlenmek istemiyorlar. Öğretmen olan arkadaşlar genel olarak sorumluluk üstlenmek istemiyorlar. Sadece dersin okulda olduğuna din eğitiminin de camide olduğuna inandıkları için toplumda bu denli bozukluklar mevcut olmaya başladı. Yani ben maaşımı alıyorum nasılsa ben ders anlatsam da, o anlamasa da ben dersimi anlatıyorum ve saatim geldiğinde de çekip gidiyorum. Ya da “namaz saati geldiği zaman, namazıma gidiyorum” diyen imam hatipli arkadaşların sayısının çoğunluğundan dolayı dışarıda, özellikle bizim kendi bölgemizde çocuklarımızın uyuşturucuya, maddeye, zinaya bulaşmalarının analizini yapmış bir insan olarak konuşuyorum. Ben hepsine saygı duyuyorum hocalarımıza, öğretmenlerimize. Ama daha fazla ilgi, daha fazla sevgi, daha fazla şefkat göstermeleri lazım. Bu konuda ailelerle de ortaklaşa iş yapmak lazım. Ben sokağa çıktığım zaman, gençlerle oturup muhabbet ettiğim zaman, bu muhabbet esnasında ailelerle de tanışıyorum. 18 • Eylül’14

Anne babayla da tanışıyorum. Anne babaya gidiyorum, ziyaret ediyorum. Onların hal ve hatırlarını soruyorum. Çocukların uyuşturucu bağımlısı olduğunu bilmeyen ailelere, sizin çocuğunuz uyuşturucu bağımlısı demiyorum. Sizin çocuğunuzun sokak alışkanlığı var bu sokak alışkanlığını gelin beraber yenelim. Beraber çalışalım, ortaklaşa çalışalım, okula döndürelim bu gençleri. Okul hayatlarında başarılı olsunlar. Ailelerine karşı saygılı olsunlar. Bu gibi telkinlerde bulunarak ben 200’e yakın gencin tam manasıyla uyuşturucu madde alışkanlığından uzaklaşıp, normal hayata, yani istediğimiz beklediğimiz orandaki hayata geçtiklerine gözümle şahit oldum. Burada birinci etken aile, ikinci etken arkadaş ortamı, bunlar uyuşturucuya düşmelerine sebep oluyor. Bir de çevredeki insanların onlara karşı bakışları. Sokak, köşe başlarında toplanan gençlere karşı kin ve nefret dolu bakışlarla bakılmasından dolayı bu gençlerin düzelme yoluna değil, tamamıyla, daha çok bozulma yoluna girdiklerini gördüm ve biliyorum… G.Ö.: Hocam , madde bağımlılığında bütün problem ‘aile ve çevre’ midir? Ö.F.Y: Müslüman bir toplumda, Müslüman bir semtte yaşıyoruz ve buradaki aileler dahi dini eğitim konusunda çok yeterli değiller. Yani beş vakit namaz kılmaz, oruç tutmak yeterli değil. Bunun yanı sıra peygamberimizin, ehli beytin, sahabenin aile yaşantısı bizim toplumumuzda yok. Olmadığı için çocuğuna gerçek manada dini eğitim aşılaması yapamıyor, yapılamadığı için çocuk Allah korkusunun belli bir oranda olduğuna inanıyor ve belli bir orandan sonra nasıl olsa ailenin vermediği eğitimi dışarıdan da alamadığı

için, sokağa çıkan genç, tanıştığı ilk arkadaşı veya onun arkadaş ortamının içinde tanıştırdığı insanlar ne yapıyorsa örnek olarak onları alıyor. Şimdi bir hoca ortamıyla takılan insanlara bakıyorsunuz, çok farklılar. Saygı, nizam, edep her şey var. Ama bu gençlerde yok. Neden yok? Çünkü takıldığı ortamlarda dini eğitim almış insanlar yok. Gusül abdestini almayı bilmeyen gençler biliyorum ben. En çok sordukları soru: “ Hocam dövme yaptırdım bu caiz midir?” veya “benim abdestim olmuyormuş ben abdest almayayım “ diyen insanlar tanıyorum. Ailenin dini eğitimi yok, normal düzeysel eğitimi de yok. Olmadığı için, çocuklarının ne yaptığını, ne işle meşgul olduğunu anlayamıyor. Uyuşturucu kullanan genç eve geldiğinde aile bunu anlayamıyor. İnternet ortamında takıldığı zaman hangi sitelere girdiğinin farkında değil aileler. Niye? Çünkü bilmiyorlar bilgisayar kullanmayı. Bilmiyorlar ve evlerinde bilgisayar var. Bilgisayarın ne amaçla kullanıldığını bilmiyorlar. Anlatabiliyor muyum? Dini eğitim yok artı sosyal eğitim de yok. Olmadığı için bu gençler uyuşturucuya bir defalığına başlıyor ama bunun devamı da geliyor. Bir defadan bir şey olmaz deyip başlayan birçok genç var. Para önemli değil. Bonzai dediğimiz madde çok pahalı değil. Bakkala gidip çikolata almak yerine bonzai alıp kullanıyorlar. “On liraya bir sarmalık

bonzai alıyorum” diyor. On liraya gidip meyve de alabilir. Arkadaşlarıyla beraber gidip meyve suyu da içebilir. Ama o bonzaiyi meyve suyu olarak görüyor. Parayı bonzaiye yatırıyor. Çünkü ondan zevk alıyor. “İki saat zevk alıyorum sonra ayılıyorum, tatmin olmazsam o gün ikinci sefer üçüncü sefer oluyor. “ diyor. Kullananlar memnun değil. Ailesinin maddi durumu iyi olan insanlar, “En kötü ihtimal tedavi olurum” diyor. Tişörtlerini kaldırıyorlar, uyuşturucudan dolayı vücutları yara bere içinde. Kemikleri sayılıyor mesela. “Memnun değilim ama kullanmadan yapamıyorum” diyor. G.Ö: Uyuşturucunun küçük yaşlara kadar düşmesini neye bağlıyorsunuz? Ö.F.Y: Küçük yaşlara kadar uyuşturucunun düşmesinin sebebi şu: Aile sokağa çocuğu salıyor, ilgilenmiyor. Aile okula güveniyor fakat okul tam güvenli bir yer değil. Okul bahçesinin dışına çıkıldığı zaman çok güvenli bir ortam yok. Okul bahçesi dışında farklı ortamlara gidilebiliyor. Ailenin takip etmemesi, kimlerle arkadaşlık yaptığını bilmemesi… En masum yüzlü çocuk bile uyuşturucu madde kullanabiliyor. Yani inanamıyorsunuz, nasıl olabilir böyle şey diyorsunuz. Kendisi gelip, “ Evet kullanıyorum, arkadaşlarımdan görüp başladım” diyen çok genç var Esenler’de. Eylül’14 • 19


KARANTİNA

G.Ö: Madde bağımlılığının en büyük etkileri nelerdir? Ö.F.Y: Madde bağımlılarının en çok gösterdiği etki; kriz geçirirken kendini bilmez oluşlarıdır. Çevreye karşı olumsuz sözler sarf ederler. Böyle hırçınlaştıran maddeler de var tam aksine uyuşturan çevreye karşı duyarsızlaştıran maddeler de var. Maddenin çok çeşitleri var. Benim duyduğum kadarıyla, etkileri: Tembellik, uyuşukluk, çalışmama arzusu doğuruyor. Bu gençlerin genel itibariyle “Uyuşturucu kullandığımız zaman, kuytu köşelere kaçıyoruz. Bazen çevreye sözlü sataşmalarda bulunuyoruz, kavgaya dahi girebiliyoruz” dediklerine şahit oluyoruz. G.Ö: Hocam, uyuşturucu kullanımında, önceki senelere göre artış var, bunu neye bağlıyorsunuz? Ö.F.Y: Ben bunun Müslüman gençliği bozma faaliyeti olduğuna inanıyorum. Uyuşturucu kullanımında bu sene patlama oluşunun sebebini öncelikle buna bağlıyorum. Ramazan ayında İngiliz Times dergisi bir röportaj istedi bizden. Orada tanıştığımız bir İngiliz vatandaşı yazar, röportaj yapmak istedi fakat ben röportajı reddettim. Çünkü farklı yerlere götürme olasılığı endişesinden dolayı. Ben bunun Türk gençliğini, Müslüman gençleri bozmaya yönelik bir faaliyet olduğuna inanıyorum. Bu kadar ucuzlamasının sebebinin de gençliği yıpratma, gençliği uyuşuk, gençliği işe yaramaz hale getirme çalışmalarından biri olduğunu düşünüyorum. Çünkü fiyatı çok ucuzladı bu sene. En çok artış da bundan 20 • Eylül’14

KARANTİNA kaynaklanıyor. Bundan önceki senelerde çok pahalı satılıyordu bu sene maliyetinin dışında çok ucuz fiyata satılıyor. 1 TL’ye yurt dışından geldiğini, bunun nakliye ücretini bile karşılamayacak fiyatta olduğunu, Türkiye’de torbacı dediğimiz uyuşturucu madde satan insanların bunları belli bir aşamaya getirerek, belli bir ilaçlama yaparak, onları daha kafa yapıcı etki oluşturularak piyasaya sürme ve piyasada da 10 TL’ye yakın fiyatlara sattığını duyuyoruz gençlerden. Yani bu fiyatlara satılmasından dolayı insanlar bunu kullanmaktan kaçınmıyorlar. Fiyatı ucuz olduğundan dolayı. Hem gençliği bitirme, uyuşuk hale getirme planı, gençleri işe yaramaz hale getirme planı bunu ben şahsım adına düşünüyorum. İkincisi de fiyatının çok ucuzlamasından dolayı uyuşturucu maddenin bu sene bu dönem kullanıldığına inanıyorum. G.Ö: Peki, ülkemizde uyuşturucu madde kullanımının önüne geçilmesi için sizce neler yapılmalı? Ö.F.Y: Bundan yaklaşık 1 ay evvel Yalova’da bir toplantıda uyuşturucu bağımlılığını engellemeye yönelik bir seminer yapıldı. Bu seminerde önlemeye yönelik neler yapılması lazım, konuşuldu. İşte birincisi STK’ların desteklenmesi lazım. İkincisi; toplumun bu konuda bilgilendirilmesi lazım. Anne-babaların bilgilendirilmesi lazım. Amca, hala, dayı, teyzenin bilgilendirilmesi lazım. Komşuların bilgilendirilmesi lazım. Öğretmenlerin bilgilendirilmesi lazım. Yani önlemeye yönelik bütün devletin kurumlarından, polisinden askerine, hemşiresinden doktoruna, yani bu konuyla ilgili bilgisi olmayan herkese ayrı bir eğitim verilerek, seminerler verilerek bilgilendirilmesi lazım önlenmesi açısından. Sokaklara çıktığımız zaman da bu insanların değersiz insanlar işe yaramaz insanlar olarak değil de “Siz aslında işe yararsınız, siz iyi insanlarsınız, güzel insanlarsınız sizi bu madde bu şekilde gösteriyor” dememiz lazım. Onlara yakın olmak lazım. Tabi bunları söyleyebilecek ve yapabilecek insanların yapması lazım. Yani işten anlamayan onlara nasıl yaklaşılması gerektiğini bilmeyen birinin bunu yapmaya çalışması zararlı da olabilir. Bu şekilde çalışmalar yapılarak, dergi, gazete, televizyonda bunlar çokça

gündeme getirilerek, isim verilmeden gazeteler, hem dünyada rahat et hem ahirette.” Bu gibi televizyon yayın yaparsa aileler bilgilenmiş olur telkinlerle yaklaşmalıyız. Bizim belli bir projemiz en azından çocuğun ne gibi tehlikelere bulaşa- var buna yönelik bir çalışma sistemimiz var. Bu bileceğine dair anne baba da kendine bir tabir sistemle biz uyuşturucu kullanan gençlere yakyerindeyse bir çeki düzen vermeye başlar. Yani laştığımız için gençler bizi seviyorlar. Az önce çocuğuna olmadık yerde sevgi göstermiyorum gördünüz kapıya gelen gençleri mesela. Hepsi polemiğine girmez veyahut sokağa saldım be- ayrı bir yaklaşımda bulunuyorlar. Benim telefonim çocuğum dışarıda şunu yapmaz bunu yap- num günlük susmaz hiçbir zaman. Ya mesaj gelir maz demeyecek duruma gelir. Çok insan tanı- ya telefon araması olur. “Hocam pikniğe gidiyor yorum uyuşturucu kullanan çocuğu var annesi muyuz hocam sosyal aktivite yapacak mıyız?” babası şunu söylüyor ”benim çocuğum melek Bu gibi çağrılar çok gelir bana. Bu şekilde insangibidir hocam, hiç kimseye zararı yoktur, hiçbir lar uyuşturucu maddeden uzaklaşır. Devletin de yapması gereken tek bir yanlış işi yoktur” diye ama şey var: Uyuşturucunun köçocuğu uyuşturucu bağımlısı. künün kurutulması lazım. Bu Ailelerin bilgilendirilmesi lada bizim işimiz değil devletin zım, çevredeki insanların bilMaddenin çok işidir. Burada hocaların, anne gilendirilmesi lazım. Bütün çeşitleri var. Benim babaların yapacağı bir şey yok devletin kamu kuruluşundaki duyduğum kadarıyla, onu devlet yapacak. Biz ise insanların eğitilmesi lazım. etkileri: Tembellik, uyuşturucu maddeye bulaşPolisin o vatandaşa yönelik, uyuşukluk, çalışmama mış insanları sadece rehabilite uyuşturucu madde kullanan arzusu doğuruyor. dediğimiz yani telkin sistemi gence yönelik yaklaşımı tamaBu gençlerin genel uygulayarak onlara yaklaşıp mıyla bilinçli, bilgili bir şekilde itibariyle “Uyuşturucu onların uyuşturucudan uzakolmalı. Polisin, devlet görevlilaşmalarını sağlayabiliriz bu lerinin onlara yaklaştıklarında kullandığımız zaman, kadar. bilgili olmaları gerekiyor. Ben kuytu köşelere bunu çok yüksek yerlerde de kaçıyoruz. Bazen çevreye G.Ö: Hocam, uyuşturucusöyledim. Yaklaşımları iyi olursözlü sataşmalarda nun kökünün kazınması için sa bu çocukları kazanma olasıbulunuyoruz, kavgaya aile, devlet dışında kimler rol lığımız olur. Dini eğitim kesindahi girebiliyoruz” alabilir? likle şart, olmazsa olmazımız. dediklerine şahit Ö.F.Y: Uyuşturucunun köAma dini eğitim vereni insanoluyoruz. künün kazınması satımının ların da onlara yaklaşabilecek engellenmesinden geçer. Satıkafada, yapıda olmaları lazım. mının engellenmesi de devleOnların dilinden anlayacak, tin organizasyonuyla bitirmesi onları yeri geldiği zaman sosyal aktivitelerin içerisine de götürecek, yeri gel- gereken bir olay. Yani bunu biz tek tek çalışarak diği zaman dini eğitimini de verecek. Bu şekilde bunun önüne geçemeyiz. Her gün bu olay arbir çalışma olması lazım. Sadece “Bak Allah bunu tıyor. Bunun satışı artıyor. Bunun satışının artemrediyor, senin şöyle olman lazım, şunu yapar- masının engellenmesi lazım. İşte gördünüz dün san cennete girersin, bunu yaparsın cehenneme 1000 kişilik bir polis operasyonu yapıldı. Hava ve girersin” şeklinde değil. Tamamıyla o gencin ru- kara. Esenler’de sokak sokak girdiler, arama tarahuna gönlüne hitap edilecek şekilde konuşulma- ma yaptılar. Satıcılar zaten üstünde bulundurdulı. “Bu yanlış iş bunu yapmaman lazım. Dünyanı ğundan yakalanıyor. Kimin satıcı kimin kullanıcı karartırsın dünya kararır dünya karardığı zaman olduğunu anlarlar rahatlıkla. Bu devletin mekazaten ahiret de kararıyor. Dünyası berbat olanın nizmalarını hareketi geçirmesiyle elde edilebilezaten ahireti de berbat olur. Dünyanı karartma, cek bir şey. Yoksa sadece STK’ların, anne babaEylül’14 • 21


KARANTİNA ların, öğretmenlerin tek başına yapabileceği bir şey değil bu. Gerekli yerlerde, gerekli şartlarda, doğru zamanda doğru işi yaparak bunun önü engellenir. Ben buna inanıyorum. Bunu satanlar baş, baron dediğimiz insanlar nasıl, ne şekilde baskın yiyeceklerinden haberdar olmayacaklar ki o zaman bunun önüne geçilsin. Sizce uyuşturucunun önüne geçilmesi için sosyal aktivitelerin daha da artması gerekli midir? Devlet sadece uyuşturucuya engel olmak ve ortadan kaldırmak mescid yapımına, cami yapımına katkıda bulunmalı mıdır? Bulunmalı, bulunuyor da zaten. Bu kabul edilebilecek bir şey, devletin bu konuda yaptırımları çok var. Ama bu işe yönelik çalışacak personel yok, asıl sıkıntı burada. Kurum var, cami sayıları, mescit sayıları artıyor, imam hatip sayıları artıyor ama ben inandığım ve üniversitedeki hocalarımızdan da aldığımız bilgilere göre yeterli personel yok. Bu konuda eğitimli, bu konuya yönelmiş hiçbir personeli olmadığını biliyorum. Sadece psikiyatri ile psikologla çözülebilecek bir sorun değil bu. Doktorların bu konuda eğitilmesi ile çözülebilecek bir şey değil bu. Manevi boşluğun doldurulabilmesi için sivil toplum kuruluşlarının da bu konuda desteklenmesi lazım, personel yetiştirmesi lazım. Bu şekilde çözüme ulaşılabilir. Bu gençlerle bizim içli dışlı olmamız tamamen tevafuk. Biz çıkalım da bu insanlarla bir şeyler yapalım, bu insanlara bir şeyler verelim derdiyle başlamadık. Normalde biz burada Kur’an eğitimi, ilmihal eğitimi veriyoruz, dersler yapıyoruz. Esenler müftülüğünde fahri imamlık yapıyorum. Bulunduğum bölgede, çevrede insanların köşe başlarında farklı farklı ilaçlar maddeler kullanarak uyuşuk olduklarını fark ettim. Nasıl olur böyle bir şey diye sordum kendime. Müslüman bir mahallede, Müslüman bir ortamda Müslüman bir anne babanın evladının bu tarz olayların içerisine bulaşması bizi çok etkiledi. Kardeşim bakın böyle böyle siz tövbe ederseniz Allah sizin tövbenizi kabul eder, ayeti kerime var bunla ilgili hadisi şerifler var ama gelin bir de bizim ortamımızı deneyin, gelin beraber oturalım, beraber çay içelim, beraber gezmeye gidelim diyerek tabiri caizse sosyal aktivitelerde 22 • Eylül’14

KARANTİNA bulunarak bu insanlarla bu kadar yakın içli dışlı olabildik. Bir anda birinin veya bir kurumun desteği ile bu gençleri bu bataklıktan çıkarın tarzında bir çalışmayla başlamadım şahsi olarak. Ben İsmailağa’dan aldığım eğitim ile buraya geldim hem dışarıdan ilahiyat fakültesini bitirdim hem de burada ücretsiz bir şekilde Kur’an eğitimi yaparken biz bu gençlerin varlığını tespit ettik. Her köşe başında bir gencin uyuşturucu kullandığını fark ettiğimiz için, onların evlatlarımız olduğu kardeşlerimiz olduğu için onlarla ilgilenmek gerektiğine inandığımız için Esenlerde bu hareketi başlattık. Bu da baya bir medyaya yansıdı. Yansımasını biz hayırlı görüyoruz. Üniversitedeki hocalarımızın desteği ile medyaya yansıtabildik. Üniversitedeki hocalarımız falan gazeteye falan televizyona konuş diyerek bizi yönlendirdiler. Sizin gibi kardeşlerimizin de bize gelip röportaj yapmaları daha fazla duyulmasına vesile oldu. Gittiğimiz yerlerde evet böyle bir olasılık var, bizim bulunduğumuz semtte bölgede çevrede böyle insanların böyle gençlerin olması üzücü bir durum ama maalesef var ama biz elimizden geldiği kadar, gücümüz yettiği kadar bu gençlere yaptıklarının doğru olmadığını yanlış olduğunu birlikte, beraber olarak bunu çözebileceğimize inandırdık. Bu şekilde bir çalışmayla fahri bir çalışmayla, tek kişilik bir çalışmayla biz bu sonuca ulaştık. Tek tek çalışmayla da bazı şeyler elde edilebiliyor ama genel olarak tamamını kurutma veya bütün gençleri tamamıyla uyuşturucudan uzaklaştıracağız gibi bir sonuç çıkmaz buradan. Sadece ulaşabildiklerimiz ama genel manada çalışmalar olursa, STKlar bu konuda duyarlı olursa, öğretmenler, hoca arkadaşlar, anne-baba bu konuda bilgili olursa uyuşturucu, uyuşturucu satışlı olsa bile kullanımına yönelik faaliyetler olmaz. G.Ö: Dünyada uyuşturucuya karşı yapılan mücadele sizce yeterli mi? Ö.F.Y: Bence yeterli değil ki yeterli olamadığı için zaten uyuşturucu satışı çoğalıyor. Bunun dünyanın her tarafında kullanıldığını ve bazı ülkelerde serbest bırakıldığını biliyoruz. Bütün vatandaşlarımı potansiyel suçlu gösteremem o yüzden serbest bırakıyorum diyen ülkeler var. Uyuşturucu maddenin kullanımı bizim ülkemiz-

de var olan milli ahlakımızın ve genç nesillerimizin bozulmasına sebep oluyor. Dış Ülkeler bizi ilgilendirmiyor çünkü bazısı serbest bırakıyor, bazısından suç bile olmuyor. Fakat bizim ülkemiz ve Müslüman ülkelerde kullanımı kesinlikle kabul edilemez. Kabul edilebilir ve mümkün de olmaması lazım. Böyle bir durumda tamamen Avrupa’ya ve Avrupalılara benzemiş oluruz. Yani gayri Müslimlere benzeriz, bir farkımız kalmaz ki! Onlar bunu serbest bırakmış olabilirler. İnançları onları etkilemiyor olabilir. Kullandıkları şeyin çok yanlış olmadığına da inanabilirler. Ama biz bunu yapamayız. Dünyada uyuşturucuya karşı mücadele eden bir şeyler yapan bir sürü insan vardır buna inanıyorum. Ama kendi inançlarındaki insanların bir tarafta yasaklayıp bir tarafta serbest bırakması onlar için çok zor bir durum. Bizim ülkemizde ve diğer Müslüman ülkelerinde bu olayın daha kolaylıkla önüne geçilebileceğine inanıyorum. G.Ö: Son olarak biz gençlere ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz? Ö.F.Y: Tavsiyem şu olabilir: yok demeyi, hayır demeyi bilmemiz lazım. Biz her şeye olur gözüyle bakıyoruz. Anne babanın çocuğunu yetiştirirken çocuğuna hayır demeyi öğretebilmesi lazım. Kullanılan maddenin kafa yapıcı özelliğini bilen bir gencin o maddeyi kullanması ölümcül noktaya varıştır. Bir çocuk bildiği halde o uyuşturucuyu kullanıyorsa zaten yapılabilecek bir şey yoktur. Ama sonuçlarının ne olacağını bilmeden çocuğun uyuşturucu kullanması, o çocuğun bilgisizce o işe yaklaşmasıdır. Arkadaşlarına hayır ben bunu kullanmam, benim bunu kullanmamam

lazım diyemediği için bu durum hızla ilerliyor. Çocuk hayır demesini bilmiyor. Arkadaş ortamı içerisinde ahlaksız, edebe aykırı hal ve harekette bulunan insanlara senin yaptığın yanlış bu böyle olmamalı diyemedikleri için bu toplumda bozulmalar çoğaldı, madde kullanımı arttı. Bir kere hayır demeyi bilecek bir genç. Bireysel olarak kendini kurtarmak için yapabileceği tek şey bir kişinin HAYIR diyebilmesidir. Arkadaş ortamına girmeden o kişileri sorgulamak lazım. Bir arkadaşın çok konuşkan, çok iyi laf yapabiliyor diye onun ortamına girmek akıl mantık işi değildir. Çok konuşan adam veyahut çok iş biliyorum gibi görünen adamda muhakkak bir boş taraf vardır. Boşluk çoktur o adamda. İcraat gösteren, ahlaklı olan, edepli olan, sokakta nasıl yürümesini gezmesini bilen adam insanlarla oturup kalkmak varken neden bozuk insanlarla oturalım? Madde kullandığını bile bile körü körüne o arkadaş ortamı içerisinde olmam lazım, genel itibariyle gençlerin çoğunda bu var, ben o arkadaşa takılırsam bir namım olur bir ismim olur, beni iyi tanırlar, beni ağabey görürler, bana kimse yaklaşamaz, benden korkarlar diyerek bu tarz insanların yanına yaklaşıyorlar. Burada devreye aile giriyor. Anne baba giriyor. Öğretmenler, imamlar devreye giriyor. Hayır demeyi bileceğiz. Yanlış insanların yanına gitmesinin ileride çok büyük zararlar doğurabileceğini inandıracağız ki o çocuğa çocuk ondan sonra o yanlışa bulaşmasın. G.Ö: Hocam size teşekkür ediyoruz, uyuşturucu konusunda bizi aydınlattınız. Allah sizden razı olsun. Ö.F.Y: Rabbim Müslümanlara birlik beraberlik versin. Eylül’14 • 23


KARANTİNA

KARANTİNA

Bağımlılıklarla mücadelede öncü ekip GENÇ YEŞİLAY! İsmail Memiş

Y

aklaşık bir asırdır bağımlılıklarla mücadele eden Yeşilay’ın öncülerimiz dediği ve desteklerini her zaman yanında hissetmek istediği bir yapılanmadır Genç Yeşilay. Yeşilay’ın ilk olarak içki ve uyuşturucuyla mücadeleye karşı kurulmasının en önemli sebebi bunların gençlerde yaygınlaştırılmasını engellemek için olmuştur. Gençleri uyarmak ve onları da bu mücadeleye dâhil etmek amacıyla zamanın idarecileri tarafından 10 Kasım 1930 tarihinde “Türkiye İçki Aleyhtarı Gençler Cemiyeti” kurulmuştur. Bu Cemiyet daha sonraları “Yeşilay

Gençlik Şubesi” adıyla Genel Merkeze bağlı ve Okul Yeşilay Kolları ile ortak çalışmalar yapan bir ünite haline getirilmiştir. Gençlik Şubesi takip eden yıllarda birçok faaliyete katılmış ve hizmetlerini sürdürmüştür. Yeşilay, insan onurunu ve saygınlığını temel alan, toplumu ve gençliği ayrım gözetmeden zararlı alışkanlıklardan korumak için çalışan milli ve ahlaki değerleri gözeterek ve bilimsel metotlar kullanarak bağımlılıklarla mücadele eden bir sivil toplum örgütüdür. Yeşilay, tütün ve tütün ürünleri, alkol, uyarıcı ve uyuşturucu maddeler,

kumar bağımlılığı yanında teknoloji ve internetin kötüye kullanımı karşısında projeler geliştiren, farkındalık uyandırıcı, önleyici çalışmalar yapan bir halk sağlığı kuruluşudur. Bu noktada her türlü zararlı alışkanlıkları yaymaya çalışan endüstrinin hedef kitlesi olan gençleri sahiplenme, koruma ve bilinçlendirme de Yeşilay’ın önemli bir vazifesidir. Bu eksende yapılandırması günden güne hızlanan ve güçlenen Genç Yeşilay komisyonu da bu harekete hizmet etmektedir. Genç Yeşilay nasıl bir yapılandırmaya sahiptir? “Genç Yeşilay” Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin Gençlik Komisyonu’nu ifade etmektedir. Faaliyetlerin organize edilmesi, yürütülmesi ve yönetilmesi maksadıyla Yeşilay Yönetim Kurulu sorumlu üyeleri, gençlik teşkilatlanma birimi ve Genç Yeşilay gönüllüleri birlikte hareket ederler. Yapılan çalışmalarda Yeşilay’ın stratejik hedefleri doğrultusunda faaliyet planı hazırlanır ve uygulamaya geçilir. Stratejik hedef kapsamında, Yeşilay Kulüpleri’nin eğitim katmanlarında yaygınlaşmasının sağlanması ve prestijini artırmak maksadıyla faaliyetlerin gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Amaç; gençliğimizi hedef alan bağımlılık türlerinin ve kötü alışkanlıkların tümü ile mücadele etmek, gençliğimizi bu konularda bilgi ve fikir sahibi yapmaktır. Genç Yeşilay üniversitelerde! Genç Yeşilay teşkilatlanma faaliyetlerinde öncelik üniversite bünyesinde kurulan Yeşilay Kulüpleridir. İstanbul başta olmak üzere yurt genelinde bulunan üniversitelerde Yeşilay Kulüpleri kurmak ve bu üniversiteler için hazırlanan yıllık faaliyet planıyla kulüpleri aktif hale getirmek için büyük bir çaba sarf edilmektedir. Bu plan dâhilinde yıl içerisinde stant faaliyetleri ile görünürlük arttırılarak, gönüllüler vasıtasıyla projeler üniversitelerdeki gençlerle paylaşılmaktadır. Gençlerin de ilgi ve merakla içinde yer almak istediği Yeşilay Kulüpleri’yle gençler Yeşilay’ın tüm saha çalışmalarında yer almakta ve Yeşilay’ın aktif, dinamik bir görünen yüzü olmaktadırlar.

24 • Eylül’14

Twitter: @gencyesilayci • Facebook: /gencyesilayci • Instagram: @gencyesilayci

Hedef her üniversitede bir kulüp! Genç Yeşilay ekibi günden güne çalışmalarını hızlandırmakta ve hedef olarak tüm üniversitelerde kulüp kurmayı amaçlamaktadır. Önümüzdeki dönemde liselerde de yapılandırma planları hazırlayan Genç Yeşilay, bağımlılıklar alanında etkin mücadele etmeleri amacıyla Genç Yeşilaycılara Yeşilay Cemiyeti tarafından eğitimler verilecek, bilgi ve donanımları arttırılacaktır. Yeşilay hangi üniversitelerde? • • • • • • • • • • • • • • • • • • •

Bezmialem Vakıf Üniversitesi Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Maltepe Üniversitesi İstanbul Ticaret Üniversitesi Medipol Üniversitesi Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yıldız Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İstanbul Şehir Üniversitesi Bilgi Üniversitesi Beykent Üniversitesi Acıbadem Üniversitesi Nişantaşı Üniversitesi Medeniyet Üniversitesi İstanbul Aydın Üniversitesi Sakarya Üniversitesi Uşak Üniversitesi Tokat Gazi Osman Paşa Üniversitesi Vefa İlimyayma Öğrenci Yurdu Genç Yeşilay neler yapar?

Yeşilay etkinliklerinde görev alma / stant faaliyetleri Yeşilay Cemiyeti’nin yıl boyunca düzenlediği meydan etkinlikleri, stant faaliyetlerinde Genç Yeşilaycılar gönüllü olarak görev almaktadır. Yapılan bu etkinliklerde ziyaretçiler Yeşilay ve bağımlılık konusunda bilgilendirilme yapılmakta, Yeşilay hediye ürünleri dağıtılmaktadır. Oldukça eğlenceli bir atmosferde geçen bu etkinlikler hem genç Yeşilaycıları bir araya getirme/kaynaştırma görevi üstlenmekte hem de Yeşilay çalışmalarına büyük katkı sağlamaktadır. Bunun yanı sıra Genç Yeşilay kulüplerinin olduğu üniversiteEylül’14 • 25


KARANTİNA

KARANTİNA

Gençliğin baş belası! Bahadır Furkan Yeğin

lerde stant faaliyetleri yapılmakta olup, öğrencilere akranları aracılığıyla bağımlılık farkındalığı kazandırılmaktadır. Seminer ve Eğitimler Genç Yeşilaycılara periyodik olarak yapılan çalışmalarda gerekli olacak ve de Yeşilay’ın tanıyacak, Yeşilay misyon sahibi yapacak eğitimler verilmektedir. Bunun dışında Yard. Doç. Dr. Ömer Miraç Yaman’ın günümüz gençlik alt guruplarına farklı perspektiften bakılmasını sağlayan, çok önemli tespitleri, tanımları ve çözüm yollarını da içeren Apaçi Gençlik Araştırması/Kitabı hakkında üniversitelerde seminer verilmektedir. Bu seminere katılan gençlerde önemli bir toplum sorunu olan “apaçi” diye tanımlanan gençlerin sorunlarına karşı duyarlı olma ve bağımlılıklar konusunda farklı bir bakış açısı kazandırmaktadır. Sosyal Medya Okulu Çağımızın en önemli problemlerinden biri olan teknoloji ve internetin riskli kullanımına karşı gençlerde bilinçlendirme çalışmaları yapılmaktadır. Bunun en önemli ayağı olan sosyal 26 • Eylül’14

medyanın etkin ve verimli kullanımı amacıyla Uluslararası Sosyal Medya Derneği işbirliğiyle belli periyodlarla Sosyal Medya Okulu düzenlenmektedir. Teknolojiye karşı slogan; “Bağlan ama bağımlı olma!” Tanışma Programları Yeşilay Kulübü olan üniversitelerdeki gençler ve diğer Genç Yeşilay gönüllülerini bir araya getirecek ve kaynaşmalarını sağlayacak tanışma toplantıları ve çeşitli eğlenceli etkinlikler yapılmaktadır. Nasıl Genç Yeşilay gönüllüsü olurum? Genç Yeşilay’a gönüllü olmak isteyen gençler Yeşilay web sitesi (www.yesilay.org.tr)’nde bulunan Gönüllü Formu’nu doldurmaları veya ismail. memis@yesilay.org.tr adresine taleplerini mail göndermeleri yeterlidir. Kendileriyle sonrasında irtibata geçilerek Genç Yeşilay ekibine katılımları sağlanacak ve bağımlılıklarla daha güçlü bir şekilde mücadele edilecektir. Unutmayın! Siz yoksanız bir kişi eksiğiz!

Onun adı “sigara”. Her ne kadar devletin aldığı önlemlerle içmeyen vatandaşlar rahatsız olmasa da toplum ve çocuklar rahatsız oluyor. Çocuklar demişken, şu an ülkemizde sigara içen kişilerin yaşı minimum 11’e inmiş durumdadır. Peki ya neden? Kamu spotları, sigara paketlerinin üzerine koyulan tiksindirici resimler ve bunun yanında klişe hale gelmiş sigaranın bin bir çeşit zararlarını insanlara saymalarımız... Neden genç nesil bunca çabaya rağmen bu alışkanlıktan kurtulamıyor? Aslında tartışılması gereken sadece çocukların kullanması değil. Toplumumuzda sigara içenlerin sayısı gerçekten içler acısı. Herhangi bir ülkeyle karşılaştırma yapmak bile insanı rahatsız ediyor. Konuya dönelim. Ergenlik olarak tabir edilen dönemde, çocuk veya genç diyebileceğimiz kesimin geçirdiği travmalar sabittir: büyüklük taslamak, kendini kanıtlama içgüdüsü ve daha sayılabilecek birçok şey… Aslında yetişkinler için basit görünebilen bu davranışlar, o yaşlardaki çocuklar için büyük bir olay haline gelebiliyor. Bu dediğim kesim, ortalama 5 - 10

yaşları arasındaki çocuklardır. Bu çocukların kendilerinden büyük gençleri örnek almaya çalışması ve onlarla aynı ortamda bulunmak istemelerinin sonucunda sigaraya başlamasından söz ediyorum. Bu sebepten dolayı sigara vakaları çocuk ve genç nüfusumuzda olukça ilerledi ve ilerlemeye devam ediyor. Bunu önlemenin yollarından en önemlisi, 11 ila 15 yaşındaki çocukların aynı ortamda bulunmak istedikleri veya onlara selam verip şakalaşmak istedikleri 20 ila 25 yaşlarındaki gençleri düzeltmeye çalışmaktan geçiyor. Eğer ki dediğim kesim bu alış-

kanlığı terk ederse ailesinden gizli saklı içen o çocuklar da sigarada bir fayda olmadığını anlayıp bırakacaktır. Eğer benim bahsettiğim kilit kesim bırakırsa ondaki dinamikliği, enerjikliği ve sağlığı gören orta yaşlı bir yetişkin de bu kötü alışkanlığı bırakma aşamasına girecektir. Bu şekilde zincirleme bir etkiyle toplumumuz bu zararlı alışkanlıktan da kurtulacaktır. Buradan çıkan netice şudur: Ülkemizdeki çocuk nüfusunun büyük bir kısmında maalesef bu alışkanlık mevcuttur ve bu çocukların örnek alıp aynı ortamda bulunmak istedikleri ağabeyleri de bu alışkanlığa sahiptir. Dediğim gibi, çıkar yol; örnek aldıkları ve ağabey deyip saygı duydukları gençlerin bu tür alışkanlıkları bırakıp örnek insan olmalarıdır. Şayet dediğim gerçekleşirse; ilk olarak gençler ve onlara bağlı çocuklar da bu alışkanlıktan kurtulabilirler. Herkesin bu düşünceme destek olmasını arzu ediyorum. Destek olmaya kendinizden ve çevrenizden başlayabilirsiniz...

Eylül’14 • 27


ATÖLYE

ATÖLYE

Gelecek bizde. İstikbal bizde. Dönüştürücü kuvvet de bizde. Bu hususta batılı kâfirlerin ve yerli işbirlikçilerinin, yerel ve

DEĞİŞİM SÜRECİNDE SON VE SOM HAKİKAT;

küresel istikbarın, elitistlerin,

İSLAMİ DALGA YÜKSELİŞTE!

despotların, zalimlerin, bizim önümüze engel koymada yarıştıklarını müşahede

Hürriyet Çığlıklarının Sonu: Bağımsızlık

ediyoruz. Yine aynı şekilde bizim ayağa kalkmamızı engellemeye çalıştıklarını da müşahede ediyoruz.

Ali Tarık PARLAKIŞIK

İ

slamcılık diyerek mevzu bahis edilen, umumi dillendirmede şudur; Osmanlı’nın, Batılılaşmasıyla başlayan zamanlarda, Batılılaşmaya muarız ve Osmanlı’da zuhur eden sıkıntılara İslami çözümler arayan, daha doğru bir ifadeyle çözümün İslam’da olduğunun farkında olup, bunu da örgüleştirmenin peşinde olan âlim, mütefekkir ve devlet adamlarının söylemleri ve bu minval üzere icraatları. Bu iddia halen geçerliliğini koruyor. Sahih olan, hakiki olan budur. Necip Fazıl’ın aktardığına göre, Toynbee der ki; “İstikbal İslam’ındır. Denenmiş bir o var.” Garplı meseleyi anlamış. Ya da anlamak zorunda kalmış. Üstad Seyyid Kutub’un tespitinde ki gibi, Batı Medeniyeti, tarih boyunca şehvetin ve nevi fücuru son haddine kadar tatmıştır. Yine Seyyid Kutub’un, ‘Cihan Sulhu ve İslam’ kitabında, ‘İnsan Denen Meçhul’ kitabının müellifi Alexis Careel’den iktibas ettiği tespitlerde de Careel, Batı Medeniyetinin insan onuruna muarızlıkta son noktaya geldiğini belirtir. Careel’in ehemmiyeti, Batı Medeniyetinde yetişmiş ve 28 • Eylül’14

hatta hüviyetini Batı Medeniyeti oluşturmuş ve Batı medeniyetinin insanın fıtratına ters noktaya vardığını belirten, bir bilim adamı olmasından membalanıyor. Batı, modernleşmesini İslam’ın ilim ve fikir havzsından etkilenerek başlattı ve dolayısıyla, Orta Çağ’da ki Avrupalı yazarlardan, çok rahatlıkla İslam’a özenti ihtiva eden ve İslam’a hakaret ihtiva eden kitaplar görmemiz şaşılacak bir durum değil. Söz gelimi Hıristiyanlıkta reform meydana getiren din adamı Martin Luther’in İslam’a ve Müslümanlara nasıl bir kin beslediği aşikâr. Daha sonra Avrupa’da Reform, Rönesans, Sanayi Devrimi, Fransız İhtilali; hep bu şehvet, fuhuş, fikir ve ilimde geriliğin üstesinden gelme yollarıdır. Laiklik, ruhbanlık, milliyetçilik, sekülarizm de; meyveleridir. Batı’nın tarihi, soykırım ve yozlaşma ile doludur. Batı’nın yakın tarihi de, nevi ideolojiler yolu ile kurtulma çabalarıyla doludur. Batı’nın soykırımcı tabiatı, Müslümanları hep düşman ve yok edilmesi gerekenler olarak bellemiştir. Batı kendini, İslam’da korkuda bulmuştur.

Modern zamanlarda, ikiz kulelerin vurulduğu 11 Eylül saldırısı yeni bir dönemin habercisi idi. 11 Eylül ile ABD, acıyı kendi evinde hissetmişti. 11 Eylül, ABD ve Batı için yeni dönemin, yeni planların başlangıcı olmuştur. Hususi olarak ABD, umumi olarak ‘Avrupa telakkisi’/Batı, 11 Eylül hadiseleri ve Arap Baharı’nı fark edemedi. Avrupa’nın haberi olmadan zuhur eden yakın tarihteki iki meseledir. 21. Yüzyıl’ın ilk on bir yılında zuhur etmişlerdir. Bir ara not olarak 1979 yılında zuhur eden, sonraki zamanlarda/dönemlerde İslami mücadeleyi ve dinamizmi etkileyen üç olgudan söz edelim. Birinci olgu, 20 Kasım 1979’da Cuheyman el-Uteybi’nin, Kâbe Baskını. Cuheyman’ın eğitiminden, başarısından, stratejisinden ziyade gerçekleştirdiği eylem ve eylem kültürü bu noktada mühim. Cuheyman el-Uteybi ve arkadaşları, Kâbe’yi adeta parsellemiş, İslam topraklarında İslam görünümü hali ile Batı’nın elinin teşkil eden ve her fırsatta emperyalizmin maddi ve manevi destekçisi Suudi Arabistan Krallığını, Kâbe’de sıkıştırdılar. Zalim ve kâfir bir yönetime karşı fiili olarak bir direniş içerisine girdiler.

Fransa’dan gelen askerlerle birlikte, Suud Krallığı Cuheyman el-Uteybi ve arkadaşlarını şehid ettiler. Cuheyman el-Uteybi’nin her gün bir organını kestiler. Cuheyman’ın, ölümü göze alarak dünya Müslümanlarına yapabileceklerini, son hududuna kadar gösterdiler. İkinci olgu, 1979 yılının Şubat ayında, İran’da Humeyni liderliğinde ki devrim. Humeyni, Şah’ın zulmünün, İran’ın her tarafını sardığı bir halde iken, halkı devrim yoluna kenetleyen bir lider olarak görünüyor ortaya çıkıyor. Humeyni, sürekli sürgün edilir ve en son İran’da halkla birlikte devrimi gerçekleştirir. O dönemde Müslümanlara bir devrimin yapılabileceğini göstermiştir. Üçüncü olgu ise, 1979 yılının Aralık ayında başlamıştır. Sovyetler’in, Afganistan’ı işgal etmesi üzerine, Afganistan’da bir savaş/cihad başladı. Savaşın sonunda Sovyetler, Afganistan’dan kovuldu. Cihad için dünyanın farklı bölgelerinden mücahidler, Afganistan’a akın etti. O dönemde dünya Müslümanları, silahlı olarak düşman bir güce mukavemet edilebileceğini gösterdiler. İşte bu 1979 yılında zuhur eden bu olgular, yeni dönem için Müslümanların dinamizminde mühim rol oynadı. Eylül’14 • 29


ATÖLYE isimli romanıdır ki, mezkûr roman gerçekten de, Devamla… Batı, Müslümanları hep karşısında düşman Tunusun zulüm tarihinden Habib Burgiba döneolarak gördü. Tarihte İslam ordularının Batı’ya mini ve o dönemde ki Müslümanların yaşadıkladers verdiği birçok savaş mevcuttur. Modern dö- rını, ciddi ciddi gözler önüne sere bir eserdir. Türkiye’de AK Parti hükümetine, Türkiye içinnemde İslam toprakları üzerinde hâkimiyeti elinden ve dışından Müslümanların desteği, İslam de bulunduran yerli işbirlikçiler, topraklarımızda Batı’nın eli konumunda olmuşlardır. O noktada Coğrafyasının kapsayıcı lider(ler)den ve kapsaherhangi bir Haçlı seferine gerek kalmamıştır, yıcı liderlikten mahrum olmasından ileri geliyor. Yaşadığımız zamanlarda, müşahede ettiğimiz çünkü zaten yerli işbirlikçiler yeterince Batı siyabir mesele şu ki; yükselen İslami dalganın önünsetinin ve isteklerinin güdücüleri olmuştur. de, despot yönetimlerin duramayacakları gün Siyasi olarak 1800’ler ve gibi aşikâr. “Geri Gel Osman1900’lerin çoğu, Müslümanlı”, “Neredesin Osmanlı” gibi lar için çözüm arayışları ve özlemi dillendiren haykırışlar, kurtuluş mücadeleleriyle doArap gençleri, dört Osmanlı Devleti’nin temsiliyeludur. Sözgelimi Cemaleddin yıl önce umut ışığını tinden ötürü geliyor. Afgani’nin ‘Urvetu’l-Vuska’sı, yaktılar, özlerine Türkiye Cumhuriyeti’nde, Said Halim Paşa’nın ‘İslamRecep Tayyip Erdoğan’la birdöndüler. Bizler bu laşmak’ arayışları, çözüm likte içte ve dışta bir hareketarayışları ve kurtuluş mücaözlerine dönmeye liliğin zuhur ettiği aşikâr. Bu delelerinin mühim mücadeçalışan gençlere destek sebeple, Türkiye’den bir “geçle pratiklerinin misalleridir. olmamalıydık, bilakis miş” beklentisi var. Sonraki dönemlerde çözüm yanlarında olmalıydık. Aç, susuz yüreklerimizi birarayışlarına ve kurtuluş müÇünkü yıllardan beri leştirecek kılıç, birleştirmek cadelelerine ek olarak, yeni süren tağutların için kınından sıyrılacak ve olarak kaybolana tekrardan zulümlerine, dört yıl batının korktuğu âlemşümul malik olma isteği ve bu isteğin ayaklanma olacak. Ardınönce ses çıkartan bu gerektirdiği mücadele de ekdan şehrin surlarını, haykılenmiştir. yiğitlerin zaferleri ve rışı ile titretecek. Zalimlerin Yerli işbirlikçilerin halklaşehadetleri ve hürriyet saraylarını tek tek yıkacak. rı ezme ve yok etmeye dayalı yolunda ki ölümleri, Taş üstünde taş kalmayacak. politikaları yıllardır halkların bizden ırak değildir. Amerika’nın kaleleri yerle bir tepesinde yaşatılmaya çalışıolacak. İngiltere, Fransa, Çin, yor. Ve Suudi Arabistan KralRusya, Suudi Amerika; sonları lığı, Ezher Üniversitesi’nin hep aynı olacak. Doğu Türkistan, Afganistan, Çebelam profesörleri gibi kurum, kuruluş ilh. Müslümanların dinlerinde var olan karşı duruş ve ret çenistan, Suriye, Filistin, Irak, Patani; hepsi özgür tavrını absorbe etmede mühim kilometre taşları kalacak. İşte korkuları bu!... Filistin’de çocuklar, sokaklarda rahat rahat olmuşlardır. koşacak, oynayacak. Filistin’de ki çocuklar, soVe yıllarca ezilen halklar bir şeylerin dengesini, gidişatını bozmak istemişlerdir. Bu istek her kaklarda birbirlerini kovalarken, düşüp dizlerini zaman kalplerinde var olmuştur. Zaten bunun yırtacaklar. Bu şekilde yaralanacak çocuklar. Herolmaması gariptir. Çünkü zalim yıkılmak zorun- hangi bir düşman askerinin kurşunu ile değil. Doğu Türkistanlı çocuklar sokaklarda Çin asdadır. Mazlum yıkmak zorundadır. Bunun doğası keri avlayacak. Doğu Türkistanlı çocuklar, Çin böyledir. Bu gidişata, şümullü ifade zemini edebiyat aracılığıyla, Arap Baharı sürecinin başla- Seddi’ni, Çin askerlerine mezar edecek. Patanili kadınlar sokaklarda Tayland askeri bıdığı Tunus üzerinden mühim bir misal, Hüseyin Karatay’ın ‘Tunus Kıyamında Bir Şehit Ömer’ rakmayacak. Gördükleri yerde yok edecekler. 30 • Eylül’14

ATÖLYE Ulusal hudutlar kaldırılacak. Arap çocukları ile Türk çocukları aynı devletin vatandaşları olacak. İşte korkuları bu! Gözlerini kan çanağına çeviren bu! Kadınlara kurşun sıkmalarının sebebi bu. Ama baharın gelişini engelleyemeyecekler. İşte bu sebepten ötürü (m.) 2011 yılında Tunus’ta başlayan ve dalga dalga yayılan, ezilenlerin hürriyet çığlıklarını yok etmek istediler. Başlangıcını fark edemediler lakin sonradan dâhil olmak istediler. Bu bir özgürlük çığlığı idi. Bu, Benna’ların, Kutub’ların, Mevdudi’lerin geçtiğimiz asırda, fikri ve teorik altyapısını sundukları projenin, fiili olarak temelinin atılmasıydı. Bu özgürlük çağrısı o kadar yüce ki, Arap topraklarında bugüne kadar hüküm süren zulmü kökünden kazıyabilirdi. Bütün engellemelere rağmen, Arap çocukları direnişleri ile gözümüzü yaşarttılar. “İslamcılık akımı” bu ayaklanmaların neresinde? İslamcılar, bu ayaklanmalarda ne yaptılar? Arap Baharı nereye kadar geldi? Tek tek sorumluluklarımız neler? İslamcıların Arap halklarının ayaklanmaları karşısında durumları nedir, ne olması gerekiyor? İslam topraklarının maddi zenginliklerinin halklardan esirgendiğini göz önüne alırsak, halklarımız yumruğunu göstermeli; burası şüphesiz net. İslami Hareketin direnişçi yapısı bunun dışında herhangi bir şeyi onaylayamaz zaten. Yalnız İslami akide ve ilkeleri gündemleştirmeliyiz. Ve yine İslami kavramları gündemleştirmeliyiz. İslami Hareketin mücadele kadrolarının ahenkleştirilmesi gerekiyor. Daha inkılapçı, daha vurucu, daha yaygın, daha bağımsız, daha kitlesel mücadele kadrolarının, ciddi bir şekilde ahenkleştirilmesi, fevc fevc ortaya koyulması, görünür kılınması gerekiyor. Çünkü ezilen halkların umudu İslami Harekettir ve dolayısıyla İslami Hareketin bağlılarının üzerinde bir yük vardır. Mesele bu “umut” olma meselesini vurucu, aydınlatıcı, müşahhas, teşvik edici, kılmak tır. “Yük” bununla ilgilidir. Dünyanın dengelerinin değiştirilmesi gerekiyor, Küresel istikbarın ve oyunlarının, kapitalizmin insanların hayatından silinmesi gerekiyor. Bu gereklilik, Âlemşümul İslami Hareketin, İslam’ın

ilkelerinden ötürü gündemindedir. Kapitalizmin ve komünizmin maddi çıkmazları arasında insanları bir oraya bir buraya oyaladılar. İkisinde de helak vardı Antikapitalist bir mücadelenin ilkeleri, İslam Hukukunun iktisadi siyasetinde mevcuttur. Yalnız; ilim, fikir, sanat ve siyasette insanların karşılaşabilecek tüm sıkıntı ve buhranlara İslam Hukukunun çözümleri sunulmalıydı. Çözüm sunabilecek membalara malikiz, peki çözüm sunabiliyor muyuz? İslam Hukukunun çözümlerini, halklara ulaştırabilecek mekanizmalara malik miyiz? İdrak etmek gerekiyor ki, topraklar bizim topraklarımızdır. İşgalciler egemenlerdir. Bizler sığıntı değiliz, sığıntı olan devletlerdir. Arap gençleri, dört yıl önce umut ışığını yaktılar, özlerine döndüler. Bizler bu özlerine dönmeye çalışan gençlere destek olmamalıydık, bilakis yanlarında olmalıydık. Çünkü yıllardan beri süren tağutların zulümlerine, dört yıl önce ses çıkartan bu yiğitlerin zaferleri ve şehadetleri ve hürriyet yolunda ki ölümleri, bizden ırak değildir. Unutulmamalıdır ki, Arap halkları bizlere unutulanı hatırlattılar. Biz Müslümanlar olarak koskoca bir ilmi, fikri, estetik, siyasi, askeri ilh. bir birikime malikiz. Bu birikimimiz-miramsımız bize, hiçbir medeniyetin malik olamayacağı bir mirastır. Ve hiçbir medeniyetin ulaşamayacağı bir umran seviyesine ulaşmışızdır. Bugün yaşadığımız coğrafyada fark edilsin veya fark edilmesin, yükselişte olan da, yapılan hesapları etkileyen de İslam’dır. Bizim dinimizdir. Onca müspet halimize rağmen dikkatler bizim dinimiz, ed-din olan İslam ve dolayısıyla İslam’ın bağlıları olan bizlerin üzerindedir. Dünya’da gönüllü veya gönülsüz beklenen, İslam’ın siyasi ve içtimai nizamıdır. Başta, Toynbee’nin sözünü hatırlatmıştık; “İstikbal İslam’ındır. Denenmiş bir o var.” Garplı bunu biliyor. Sadece Müslüman halkların bunu hatırlamaları ve farkına varmaları gerekiyor. Şu anda Müslümanlar olarak bizlerin üzerinde ölü toprağı olabilir. Durgun olarak bulunuyor olabiliriz. Görüntümüz gelecek vaad etmiyor olabilir. Lakin bütün bunlara rağmen tedirginlikleri, merakları, endişeleri biz Müslümanlardan; teorik olarak, daha doğru bir ifadeyle İslam’dan membalanıyor. Eylül’14 • 31


ATÖLYE Gelecek bizde. İstikbal bizde. Dönüştürücü Bu yoldaki güçlüklerden daha zor olan şey ise kuvve de bizde. Bu hususta batılı kâfirlerin ve davranışımızla, ahlakımızla, fikrimizle, anlayışıyerli işbirlikçilerinin, yerel ve küresel istikbarın, mızla ve maddi gelişimleri uygulayışımızla, İslam elitistlerin, despotların, zalimlerin, bizim önü- seviyesine yükselmemizdir. müze engel koymada yarıştıklarını müşahede Ancak bütün bunlara rağmen yine de o bir ediyoruz. Yine aynı şekilde bizim ayağa kalkmainsanlık zaruretidir. Fıtratın gereğidir. Doğum mızı engellemeye çalıştıklarını da müşahede edimutlaka gerçekleşecektir. Doğumun sancısı da yoruz. kaçınılmazdır. Her sancının da birtakım acılar Bilinmelidir ki, korktukları olacaktır. Korkuları vermesi doğaldır.” gerçek olacaktır. İşte! Bu acının peşindeyiz!... Fikirde ve eylemde taarruz üstüne taarruz İbn Teymiyye, İslamcı dava kaçılmaması gereken yoldur. adamının başına gelmesi olaFikirde ve eylemde taarruz üsğan durumları “Düşmanların tüne taarruz tek yoldur! Fikir“Mutlaka galip gelecek de ve eylemde taarruz üstüne bana ne yapabilir ki? Ben centaarruz, sürekli taarruz; ölene olan ilahi sistemin netimi yüreğimde taşıyorum, dek taarruz! nereye gitsem o benimle gelir. tercümanı olması Daha önce yarım bırakılan, Hapsedilmem halvet, sürgün sebebiyle, insanlığın Arap Baharında devam ettiriledilmem hicret, öldürülmem kurtuluşu için zorunlu meye çalışılmıştır. Arap Bahaise şehadettir. Değil mi ki, olan söz konusu rında yarım kalan daha sonra göğsümde Allah’ın Kitabı ve toplumun kurulması, bu devam ettirilecektir. Çünkü Rasul’ünün Sünneti vardır!” amaca giden yolun gayet özgürlük mücadelesi belli bir sözüyle özetlerken, Hak uğdüzgün ve rahat olduğu noktadan sonra bırakılacak runa mücadelenin mukaddes bir mesele değildir. Tüm dünve hele hele birkaç ufukları kapladığının farkında yanın özgürlüğü sağlanana adımda hedefe varılacağı olsa gerek. dek sürecek Hak Davasının anlamına gelmez. Bilinmelidir ki, sesimiz sonu yoktur. Ve özgürlük taEvet! Hiçbir doğum dına varılamayacak bir lezzetşehrin surlarını kuşatacaktır! sancısız olmaz! tir. Seyyid Kutub’un da dediği Dünyayı bir rüzgâr saracak ve İslam toplumuna giden gibi; “Özgürlüğün yumruğu çocuklar sokaklarda özgürce yol, uzun ve dikenlidir.” zulüm karşısında kanayabidolaşacaktır! lir. Fakat öldürücü darbeler Allah’ın vaadi yakındır; daima onundur. Yüce Allah’ın Onlara de ki; “Başımıza yeryüzünde ki kanunu böylegelenler, sadece Allah’ın alnımıza yazdıklarıdır. dir. Çünkü özgürlük geleceğin zirvesinde en yüce Bizim mevlamız, sahibimiz O’dur. Mü’minler saideal, esaret ise geçmişin karanlıklarına gömüldece Allah’a dayansınlar.” De ki; “Bizim için bekmüş sapık bir dönüştür.” lediğiniz sonuç iki iyiden, yani zaferden veya şeYine Seyyid Kutub’un dediği gibi; “Mutlaka galip gelecek olan ilahi sistemin hid düşmekten biri değil mi? Biz ise Allah’ın sizi tercümanı olması sebebiyle, insanlığın kurtuluşu ya doğrudan doğruya kendi tarafından ya da biiçin zorunlu olan söz konusu toplumun kurulma- zim elimizle azaba uğratmasını bekliyoruz. Beksı, bu amaca giden yolun gayet düzgün ve rahat leyiniz bakalım, biz de sizinle birlikte bekliyoruz.” olduğu ve hele hele birkaç adımda hedefe varıla- (Tevbe/51-52) cağı anlamına gelmez. Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var; Evet! Hiçbir doğum sancısız olmaz! Allah’tan ‘yardım ve zafer (nusret)’ ve yakın bir İslam toplumuna giden yol, uzun ve dikenlidir. fetih. Mü’minleri müjdele. (Saff/13) 32 • Eylül’14

ATÖLYE

Diken Eken Adam Yasemin Özenç KANDEMİR

A

damın biri diken ekmiş. Diken, yanından geçen insanlar için engel teşkil ediyormuş ve insanlara zarar veriyormuş. Adama dikeni oradan sökmesini söylemişler. “Yarın sökeceğim” diyerek dikeni sökmeye söz vermiş. İnsanların şikâyetleri artmasına rağmen “yarınlar” hiç gelmemiş ve adam, dikeni sökmek için hiçbir çaba göstermemiş. Yıllar sonra dikenin kökleri derinleşmiş ve güçlenmiş. Sonunda belediye görevlileri gelmiş ve adamı dikeni sökmesi için uyarmışlar. Adamın artık dikeni sökmekten başka çaresi kalmamış. Ancak zaman geçtikçe yaşlanmış ve eskisi kadar güçlü değilmiş. Adam güçsüzleşirken, dikenin kökleri ise çok daha derine gidiyormuş. Diken o kadar büyük bir ağaç haline gelmiş ki adam bu aciz ve güçsüz haliyle onu yerinden oynatamaz olmuş. Bu zararlı diken ağacı o kadar büyümüş ki ancak buldozer yardımıyla sökülüp uzaklaştırılabilmiş. Günah işlemek de diken ekmek gibidir. Eğer ki günahlar “taze” iken bırakılmazsa bu günahların kökleri gittikçe çok daha derinleşecek ve kalbe yerleşecektir. Onlar güçlendikçe kalbine günah diken adam, günahları kalbinden atmakta zorlanacaktır. Haramlardan kaçınmak için çok daha büyük bir mücadele vermek zorunda kalacaktır.

Yukarıdaki hikâyede diken ağacı ancak buldozer yardımıyla sökülebilmişti. Peki, günahları kalbimizden söküp atmamızı sağlayan buldozerimiz ne olabilir acaba? Bu buldozerler, Kur’an-ı Kerim, Hadis-i Şerifler, Âlimlerin bilgece öğütleri ve hakşinas ve samimi Müslümanların tavsiyeleridir. Bunlar, yıllarca günah batağında yüzen insanlar için bile bir kurtuluş vesilesi olacaklardır. Bunlara sığınan günahkâr insanlar, çok büyük günahlar işlemiş olsalar bile onlardan kolaylıkla kurtulabilirler. Bunun için açık bir kalp ve zihin ile günahlardan kurtulmaya niyet etmeli ve önyargısız bir şekilde Rabbimizin emir ve yasaklarına uymaya karar vermeliyiz. Bizler “Kişi arkadaşının dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle arkadaşlık ettiğine dikkat etsin”1 buyuran “Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ın ümmeti olduğumuzu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Bilmeliyiz ki “En iyi arkadaş, Allah’ı andığında yardım eden, unuttuğunda sana hatırlatandır.”2 O yüzden, Allah’ın rızasını kazanmamıza yardım edecek dostlar edinmeli ve onlarla birlikte samimi bir tevbe edip hayatımızda köklü bir değişim yapmaya karar vermeliyiz... Allah, kendisine iyi niyet, Allah’ı hatırlatan dostlar ve samimi bir tevbe ile yaklaşan tüm müminlere rahmeti ile muamele etsin... Âmin... Dipnot 1 Ebu Davud: 4833 2 Hakim

Eylül’14 • 33


TARİH

TARİH

YAZI DİZİSİ

II. ABDÜLHAMİD HAN -II-

Asım Ebrar YILDIZ Fatih Gelenbevi And. Lisesi 10.Sınıf

Etlerine saplanan kurşundun onların nazarında. Sadaktaki son oktun. Kuğudaki son çığlık. Kuyudaki son hû. Son şarkı. Belki? Ama yanık olduğun kesin. (Mustafa Armağan)

Sual: Müslümanların imamı deli olursa üzerinden imamlık sıfatı kalkar mı? El-Cevap: Doğruyu Allah bilir ki, kalkar.1

B

u fetva Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın Ağabeyi Sultan Murat’ın tahttan indirilmesinde verilen fetvadır. 31 Ağustos 1876 tarihinde dönemin Şeyhülislamı, Abdülaziz’in de tahttan indirilmesinde fetvada bulunan, 30 Mayıs 1876 darbesinde Mithat Paşa ile birlikte rol alan, Abdülhamid tahta çıktıktan bir yıl sonra Yıldız Sarayı’nda kurulan mahkemede Abdülaziz Han’ı öldürmek suçu ile Mithat Paşa ve beraberindeki bir grupla önce idam cezasına çarptırılmış, sonra cezası hafifletilerek Taife sür-

34 • Eylül’14

güne gönderilmiş olan Hasan Hayrullah efendinindir. İlk yazımızda Abdülhamid Han’ın şehzadeliğini ve tahta çıkışını yüzeysel olarak ele aldık. Bu yazımızda ise bir genç gözü ile Sultan Abdülhamid’in cülusundan sonraki ilk yıllarına ve hakkında bilinen birkaç yanlış şeye değineceğiz. Bunlardan bahsetmeden önce bir hususu belirtmek istiyorum. Sultan İkinci Abdülhamid Han gibi şehzadelik dönemi de dâhil, her gününe onlarca önemli olay sığan bir şahsiyetin tüm yönlerinin tamamı ile ele alınması mümkün değil. Bu sebeple bizim de atlamamız ya da kısaca ele almamız gereken konular olacak. Bunlardan önemli olanlara ilerideki yazılarımızda tekrar dönüş yapacağız. II. Abdülhamid Han yazı dizimizde ise diğer olaylardan daha fazla önemsediğimiz, enine boyuna incelemek ve anlatmak istediğimiz asıl konular 31 Mart Vakası ve Filistin Meselesidir. Bu iki önemli meseleyi seçmemizin sebebi de olaylar ile ilgili spekülasyonların hala devam etmesidir. Bu da aslında bizlere Abdülhamid Han’ın ‘’yaşayan’’2 ve uzun bir süre daha yaşayacak bir şahsiyet olduğunun göstergesidir.

Abdülhamid, 31 Ağustos 1876 tarihinde Şeyhülislam Hayrullah Efendi’nin biat hükmü ile Topkapı Sarayı’nda tahta çıktı. Ağabeyi V. Murat Çırağan Sarayı’na götürülürken o, saltanat gemisinde Dolmabahçe Sarayı’na doğru gidiyor, tahta çıkmasıyla birlikte üç gün üç gece şenlik veriliyordu. O günlerde dünyaya gelen kızı ve kendi doğum günü haftasında da Eyüp’te kılıç kuşanma merasimi yapılıyordu. İlk işi olarak bakanlarını tek tek huzura davet ediyor ve her birinden bilgi alıyor, paşalara karşı oldukça nazik ve alçak gönüllü davranıyor, her seferinde oturmalarını istiyordu. Nitekim İkinci Abdülhamid Sadrazam Rüştü ve Midhat Paşa’ları ilk kabulünde onlara oturmalarını emrediyor ve ardından eliyle sigara kutusunu uzatıyordu. Sadrazam sigarayı alıyorsa da edebinden içmiyordu. Mithat Paşa’ya gelince, o hepsinden açıkgöz ve pişkindir, zerrece aldırmadan çekip aldığı sigarayı yakıp tüttürüyordu.3 Abdülhamid ilk görüşmelerinden sonra yorum yapmaktan çekiniyor, yalnız gözetliyor ve bilgi topluyor, bu görüşmeler neticesinde kuracağı hususi kadroyu planlıyordu. Saray masraflarının kısılmasına dair ilk fermanlarından ve Valide Sultan imtiyazlarına son verilmesinden –iki bin altın olan saray masrafları üçte birine iniyor, kadın saltanatı ve babası Abdülmecid’in beni kızlarım öldürecek diye belirttiği cinnet hali de şifa buluyor- sonra hususi kadrosunu belirlemeye başlıyordu. Hususi kadrosunu kurarken özellikle saray idaresine dikkat ediyor, Mithat Paşa ve beraberindeki kişilerin baskılarına rağmen güvendiği ve tanıdığı, yakın akrabalarından seçim yapıyordu.

Abdülhamid Han gözetleme ve kollama devrinde Mithat Paşa ve yandaşlarının baskılarına maruz kalmıştır. Nitekim bazı tarihçiler tarafından da Abdülhamid’in tahta getirilirken bir takım antlaşmalar ve koşullarla (kanuni esasinin ilanı, devlet işlerinde yalnız belirli kişilere danışılması, çeşitli rütbelere belirlenen kişilerin gelmesi gibi) getirildiği belirtilmiştir. Bunlarla ilgili yazılı bir vesika bulunmasa da, Sultan Abdülhamid, bu baskın zihniyeti padişahlığının ilk yıllarında yenebilecek güce sahip değildir. Bunun içindir ki, Padişah ilk yıllarında kuvvet toplamakta ve ileride sorun açabilecek meseleler için tedbir almaktadır. İktisadi açıdan borç batağına saplanmış, iç ve dış düşmanlar tarafından da hasta adam diye anılmaya başlanmış devletimizin batıya karşı durabilmesi için tek çaresi budur. Düşmanını kendi silahıyla vur prensibini izleyen Abdülhamid, devlet biraz kendisini toplasın yeter düşüncesine uyuyor, imparatorluğun en uzun yüzyılında köklere uzanmak için çaba sarf ediyor, imparatorluk topraklarını yeniden fethe girişiyor, atalarının izlediği yolu izliyordu. Çünkü istikbalin göklerden çok köklerde olduğunu çok iyi biliyordu. Padişah devleti sokakta bulmamıştı. Kendisine devlet meşrutiyetçiler tarafından da ihsan edilmemişti. İmparatorluğa şahsen sahip çıktı. Şahsi yönetim gibi çok ağır bir sorumluluğu seçti.4 Bunlara karşın dozu giderek azalsa da biri günümüzde diğeri ise o zaman başlamış iki yanlışın olduğunu düşünüyorum. Bunlardan ilki Abdülhamid Han’ın bir savaş kahramanı olarak görülmesidir. Ulu Hakan Abdülhamid, bir aksiyon ve taarruz kahramanı değil, krizlerin keskinleş-

Eylül’14 • 35


TARİH tirdiği ve olgunlaştırdığı, bir müdafaa ve muhafaza dehasıdır.5 O zamanki şartlara göre de, ölüm hastasının pehlivanlığa kalkışması gibi birinci yol bize en aşağı iki asırdan önce kapalıdır. Devlet ve dışarıya sarkıcı hareket planında ise en büyük aksiyon, yine Abdülhamid Han’ın düşüncelerinde toplanmaktadır. Günümüzde süren spekülasyonların bir sebebi de budur. Padişahın kendisini saraya kapatması, düşünce ve kişiliğini de yalnız yakınlarına açması, dışarıyla ilişkilerini de görünmeden var olma,6 düşmanlarını da var olarak yok etme prensibinden dolayıdır. Bir diğer önemli yanlış ise; Sultan Abdülhamid Han’a takılan Kızıl Sultan lakabıdır. Kızıl Sultan iddiası Albert Vandal adlı bir Fransız yazar tarafından ortaya atılmıştır. Sebebi de Abdülhamid’in Ermeni isyanlarını bastırmış olmasıdır. Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere Avrupa kamuoyunda Abdülhamid Han’ın ‘’Kızıl’’ yani kan döken sultan lakabı bu sırada asıldı boynuna. Hadi Ermenilerin böyle demesini anladık; İyi ama bir tekini bile idam ettirmemiş olan Sultana Jön Türkler neden Kızıl Sultan dediler? 1915’te yüzbinlerce Ermeni’yi tehcir ettirecek olanlar, 25 yıl önce Ermeni propaganda ordusunun neferleri olmakta sakınca görmemişlerdi.7 Oysaki Abdülhamid’in ne kadar adil bir padişah olduğunu onlar da biliyorlardı. Saltanatı süresince sadece 11 kişinin –onlar da adli suçlulardı- idam hükmünü onaylamış olan Abdülhamid Han özellikle de siyasi suçluları affediyordu. Bu da Adliye ile arasını açıyordu. Nitekim Adalet Bakanı Abdurrahman Nureddin Paşa, bir defasında saraya gelerek istifasını sunmuş ve istifa sebebini soran Padişah’a, “Bizim adaletimize güvenmiyor musunuz da getirdiğimiz idam dosyalarını müebbet hapse çeviriyorsunuz?” diye çıkışmıştı. En güvendiği bakanlarından olan Nureddin Paşa’nın bu yaman eleştirisiyle karşılaşan Abdülhamid, ona, hâkimlerin de insan olmak hasebiyle hatalar yapabileceklerini, bu yüzden sonradan pişman olabilecekleri bir ka36 • Eylül’14

TARİH rardan dolayı vicdan azabı çekmek istemediğini söyleyerek durumu açıklamış ve sonunda Paşa’yı istifadan vazgeçirmişti.8 Bu durumu da bilen Jön Türkler bu sefer de Padişah’ı diktatör ve halka uzak davranmakla suçluyorlardı. 1894 yılında Gerçekleşen Büyük İstanbul Depremi’ni yaşamamışlar mıydı? Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın deprem gibi halk ile iç içe olunması gereken günlerde bir gönüllü önder olarak toplumun önüne geçtiğini ve halkın yaralarını sarmak için kendi cebinden yardımlar yaptığını, halka ‘’Yanınızdayım’’ mesajı vermek için çabaladığını görmek şuan bile mümkün. Depremden sonra Abdülhamid’in fahri reisliğinde bir yardım komisyonu kurulmuş, ilk yardımı 1000 lira olarak Abdülhamid yapmış, yine ikinci yardımı da 500 lira olarak yaptıktan bir süre sonra 5000 lira daha yardımda bulunmuştur. Şaşırtıcı olansa, bu son yardımın 2000 lirasının ‘’eğitim gören öğrencilere’’ verilmesi şartının getirilmiş olmasıdır. Bir eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in deprem sonrasında Afyon’a yaptığı ziyarette otomobilinden dışarı çıkmayışını düşünün, bir de Sultan Abdülhamid’i hastanede yataktan yatağa koştururken gözünüzün önüne getirin… Hangisi halka yakın, siz karar verin.9 Dipnotlar 1 Necip Fazıl Kısakürek, Ulu hakan İkinci Abdülhamid Han, Gözetleme, 21. Basım, Haziran 2013, Büyük Doğu Yayınları, s. 58. 2 Mustafa Armağan, Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı, Abdülhamid’i anlamak, 27. Baskı, Mart 2014, Timaş Yayınları, s.31. 3 Necip Fazıl Kısakürek, Ulu hakan İkinci Abdülhamid Han, İlk işler, 21. Basım, Haziran 2013, Büyük Doğu Yayınları, s.61. 4 Yılmaz Öztuna, Sultan Hamid Adliyesi, Tarih Sohbetleri 2, İstanbul 1998, Ötüken Neşriyat, s. 237. 5 Necip Fazıl Kısakürek, Ulu hakan İkinci Abdülhamid Han, Mesele, 21. Basım, Haziran 2013, Büyük Doğu Yayınları, s. 69. 6 Bu tabir, Selim Deringil’in kitabı Well-Protected Domains’ inden alınmıştır. Türkçe tercümesi için bkz. İktidarin Sembolleri ve İdeoloji: II. Abdülhamid Dönemi, İstanbul 2002, Yapı Kredi Yayınları 7 Abdülhamid hakkında yanlış bildiğimiz 10 şey, Mustafa Armağan’ın 15 Şubat 2009, Pazar günü yazısı 8 Osman Nuri Lermioğlu, Halkın İstemediği İnkilap: Meşrutiyet, İstanbul 1976, Sabah Gazetesi Kültür Yayınları 9 Mustafa Armağan, Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı, Bir Halk Adamı, 27. Baskı, Mart 2014, Timaş Yayınları, s. 63.

IV. HAÇLI SEFERİ-II Muhammet TUTKUN İstanbul Üni. Tarih Bölümü 4. Sınıf

Bizans Planları

Dördüncü Haçlı Seferi

izans yöneticilerinde ve ordu mensuplarında herhangi bir plan yoktu. Keza ilerleyen süreçte, Haçlı ordusu Konstantinopolis önlerine gelene kadar herhangi bir plan hazırlığı da olmadı. Çünkü Bizans yöneticileri, Haçlı ordusunun kendilerine saldıracağını hiç düşünmemişlerdi. Yine de Bizanslıların acil zamanlarda uyguladığı bazı şeyler vardı. Bunlar düşmanı zayıflatmak, barışı gerçekleştirmek ve bilgi, istihbarat elde etmek için her türlü yola başvurmak gibi temel şeylerdi. Savaş son çare olduğu için de bu zamanda da Bizans ordusunun bu tutumu değişmedi. Bizanslılar, imparatorlarını Hristiyan dünyasının yüce hâkimi ve Roma İmparatorluğu’nun Tanrı tarafından seçilmiş yüce hâkimi olarak görüyorlardı. Bu yüzden onun görevi elinde bulundurduğu gücü yetenekleri ile korumak ve sağlama almaktı. Bu yolda her şey mubah olarak görüldüğünden, Bizanslıların yabancılara karşı tutumu genelde sinsi ve ikiyüzlüydü. Bizans’ın en büyük gücü bu dönemde ordudan ziyade diplomasiydi. Bu sebeple o döneme kadar isyancı sayılan Bulgar Devleti ile bir anlaşma yapıldı.

Dördüncü Haçlı Seferi’ne tanıklık etmiş ve bu olayı anlatmış en önemli iki kişi olan Robert de Clari ve Geoffroi de Villehardouin’in anlattıklarına göre bu seferin vazedicisi Neuilly isimli bir köydeki kilisenin rahibi olan, daha sonra gerçekleştirdiği mucizeler Papa İnnocentus’a kadar ulaşan Foulques de Neuilly isimli şahsiyettir. Ünü o kadar yayılır ki papa O’nu kendi adına haçlı seferi vaaz etmesi için görevlendirir. Foulques de Neuilly’in vaaza başlamasından bir yıl sonra Champagne’de bir turnuva düzenlenir. Bu turnuva “Tanrı’nın bir lütfu olarak” pek çok sayıda şövalye Haçlı yeminini ederek haçlı olur. Villehardouin döneme tanıklığını anlattığı eserinde bu isimlerin hepsini neredeyse tek tek sayar. Başa geçecek kişiyi seçmeye karar verirler. En sonunda Kont Thibaut de Champagne’i seferin komutanı olarak seçmeye karar verirler. Kont o kadar takdir edilmektedir ki bu karara kimse karşı çıkmaz. İlerleyen süreçte Kont Thibaut de Champagne ölür. Kontun ölümü Haçlıları yasa boğar. Kısa bir süre sonra Haçlılar yeni bir komutan arayışına girerler. İlk olarak teklif ölen kontun kuzeni Bourgogne dükü Eude’ye yapılır. Dük bu isteği

B

Eylül’14 • 37


TARİH reddeder. Daha sonra teklif ölen kontun bir diğer lerin parası orada bulunan kişilerden tam olarak kuzeni Bar-le-Duc kontu Thibaut’ya yapılır. O da çıkmayacaktır. teklifi kabul etmez. Bunun üzerine bir meclis topOrdunun tamamı Venedik’e vardıktan sonra lanır. Bu mecliste çok saygın kişiler vardır. Mareşal duka ordudan geçiş parasını ister. Haçlı komutanGeoffroi burada Monferrato markisi Bonifacio’ya ları parayı toplamak için geri gittiklerinde ordunun teklif götürülmesini önerir. Bu teklif orada kabul bir kısmı bu parayı ödemeyi kabul etmez. Haçlı görür. Marki meclise davet edilir. Marki davete komutanları ne kadar para çıkarsa onu toplamaya icabet eder. Bir müddet sonra marki oraya gider. karar verirler. Ancak toplanan para Venediklilerin Orada ölen Kont Thibaut de Champagne ‘in ye- istediği paranın yarısı bile değildir. Komutanlar rine geçmesi teklif edilir. Teklifi kabul etmesi için ordudaki senyörlere verebilecekleri bütün parayı orada ki herkes “ayaklarına” kapanır. Marki bunun vermelerini yoksa paranın tam olarak çıkamayacaüzerine teklifi kabul eder. Haçlılara nereye sefer ğını ve bu yüzden de seferin iptal olabileceğini söydüzenlemek istediklerini sorduğunda orada bulu- lerler. Senyörlerin bir kısmı bunu kabul etmez. Bir nanların çoğu Babillion’a sefer düzenlemek istedik- kısmı ise “Tanrı’nın bu parayı onlara geri vereceğilerini burası üzerinden Suriye’ye geçebileceklerini ni” düşünerek neleri varsa verirler. Ancak toplasöylerler. Bu teklif kabul edilir. Orada eldeki nan para yine yeterli olmaz. İstenilen paradan ordunun yeterli olmadığı için 30000 gümüş eksik çıkar. Duka halkı ile diğer ülkelere elçi gönderkonuşup bir anlaşma yolu düşünür. meye karar verirler. Bu iş için Duka daha sonra Haçlıların ileri altı haberci seçilir. Bu habergelenlerini çağırır. Ve ödeyemecilere o kadar güvenirler ki dikleri para karşılığında Macakendilerine altında imzaları ristan kralının ellerinden aldığı olan, nasıl isterlerse o şekilde Zadar (kimi kaynaklarda Zara) anlaşma yapabilecekleri boş Kalesinin alınmasına yardım kâğıtlar verirler. Bu haberciler etmeleri teklifini yapar. Eğer Venedik’e gitmeye karar veriryardım ederlerse borçları ler. Çünkü burada hiçbir yerde ertelenecektir. Haçlılar bunu olmadığı kadar liman ve imkân kabul eder. vardır. Venedik’e giden elçiler ise 8 Ekim tarihinde Haçlılar dukanın huzuruna çıkıp gelme geve Venedikliler, Venedik limanrekçelerini açıklarlar. Elçiler o kadar larından Zadar kalesine doğFoulques de Neuilly duygusal bir konuşma yaparlar ki duka ve ru yola çıkarlar. Ordu 10 Kasım Venedik ileri gelenleri “ağlayarak” yardım etmeyi tarihinde Zadar önlerine gelir. Yüksek burçlar ve kabul ederler. Ancak bunun karşılığında kendisinin surlarla çevrili olan kenti gören orduda bir korku de ordu ile sefere katılacağı ve kazanılan ganime- belirir. Villehardouin bu korkuyu “Eğer Tanrı yartin yarısını kendisi ve ordusu alacağı yönünde bir dım etmezse böyle bir kent nasıl ele geçirilebilir?” anlaşma yapmak ister. Bu anlaşmaya dâhil olarak şeklinde belirtir. Zadar halkı ise bu orduyu görünce yapılacak olan gemiler içinde belli bir miktar para çok korkar. Şehrin kapılarını kapatıp kendilerini koister. Elçiler bu teklifi kabul eder. Elçiler geri dö- rumak için silahlanırlar. Zadar halkı Venediklilerin nüp yaptıklarını anlattıklarında çok takdir toplarlar. kendilerini sevmediklerini bildiklerinden papadan Marki orada bulunan herkese ülkelerine dönüp kendilerine zarar verecek olanları aforoz eden bir sefere hazırlanmalarını söyler ve kendisi de bu- mektup temin etmişlerdir. Zadar halkı bu mektubu nun için izin ister. Orada bulunanlar dağılırlar ve Haçlı kuvvetlerinin bulunduğu yere elçiler vasıtaPaskalya’dan sonra (2 Haziran 1202) yola çıkmaya sı ile gönderirler. Bu mektup burada okunur. Daha karar verirler. sonra elçiler gider. Elçiler gittikten sonra Venedik 2 Haziran tarihinde her yerden Haçlılar dukası Haçlı komutanlarına dönerek “Papa aforoz Venedik’e akın etmeye başlarlar. Şehir her yerden edecek dahi olsa bu şehirden intikam almamı hiçgelen Haçlılar ile dolar. Ancak Haçlıların bir kıs- bir şey engelleyemez.” der ve orada bulunan Haçlı mı Venedik’e gitmez. Bunlar direkt Suriye’ye doğru komutanlarından yardım ister. Papanın aforoz etgiderler. Venedik’e giden Haçlılar bundan çok ra- mesinden korkan birkaç Haçlı komutanı hariç bühatsız olurlar. Çünkü anlaşma gereği yapılan gemi- tün komutanlar bu teklifi kabul eder. 38 • Eylül’14

TARİH Zadar halkı ordunun kendilerine saldıracaklarını anlatınca şehri teslim etmek için elçiler gönderirler. Elçiler gelip Venedik dukasına bu isteklerini belirtirler. Duka bunun için bütün komutanlara danışması gerektiğini söyler. Duka komutanlara danışır ve bu teklifin kabul edilmesi kararlaştırılır. Elçilere teklifin kabul edildiği bildirilir. Elçiler geri dönerken yolda Haçlı ordusundan birileri bunları anlaşmadan caydırır ve savaşmalarını söyler. Elçiler geri döndüğünde yeniden savaş hazırlıkları başlar. Bunu gören Haçlı ordusu yeniden savaşa hazırlanır. Beş günlük bir mücadele olur. Zadar halkı bundan galip çıkamayacağını anlayınca ilk teklife benzer bir teklif yapılır ve şehir Haçlılara teslim edilir. Bu sırada Bizans’ta zorla tahttan indirilen ve hapiste olan İsakkios’un oğlu Aleksios Haçlılara haber gönderir. Gelen elçiler Haçlı komutanlarına Aleksios’un teklifini sunarlar. Aleksios’un Haçlılara teklifi kendi hakkı olan Bizans tahtını geri almasına yardım etmeleri halinde para ve erzak ile birlikte 10000 askerdir. Bu teklif ordu içinde görüş ayrılıklarına yol açar. Kimisi bu teklifin kabul edilebileceğini söylerken kimisi de artık ilk hedefleri olan Babillion’a gitmeleri gerektiğini düşünmektedir. Bu görüş ayrılığı yüzünden ordudan ayrılanlar veya kendi başlarına Suriye’ye doğru gidenler olmuştur. En sonunda bu teklifin kabul edilmesine karar verilir. Daha sonra Haçlılar Roma’ya, papanın huzuruna adam göndermeye karar verirler. Çünkü papa Zadar’ın alınışını hoş karşılamamıştır. Bunun üzerine papaya ikisi din adamı ikisi şövalye dört kişi gönderirler. Bunlar papaya zor durumda kaldıklarından ötürü Zadar’ı kuşatmak ve almak zorunda kaldıklarını söylerler. Papa onlara acır. Onları kendi oğulları gibi kutsadığını ve orduyu bir arada tutmaları için dua edeceğini söyler. Kışı Zadar’da geçiren Haçlılar artık verdikleri sözü tutmak için bütün orduyu hazırlamaya başlar.7 Nisan 1203 gününü limanda geçiriyorlar. Haçlılar limandan ayrılmadan önce İsakios’un oğlu Aleksios geliyor. O’nun gelişi Haçlılarda büyük bir sevinç oluşturuyor. Birleşen iki kuvvet Korfu’ya doğru yola çıkıyorlar. Korfu’ya vardıklarında önceden gitmiş olan orduyu sahilde çadır kurmuş, komutanlar onları güzel atlar üzerinde sevinç içinde bekler

vaziyette buldular. Aleksios’ta çadırını ordugâhın tam ortasına kurar. Bu adada üç hafta kadar kalırlar.24 Mayıs 1203 tarihinde Korfu’dan ayrılırlar. Ordu 23 Haziran 1203 tarihinde İstanbul’a üç fersah uzaklıktaki bir manastıra varır. O gece orada dinleniyorlar. Bir sonraki sabah Haçlılar gemileri hazırlamaya, flamaları çekmeye, silahları hazırlamaya başlıyorlar. Gemiler harekete geçtikten kısa bir süre sonra Halkedonya denen bir yerde İmparator Aleksios’un bir sarayının önünde demirliyorlar. Üç gün ele geçirdikleri bu sarayda kalıyorlar. Yola çıktıklarında ise bu sefer, İmparator Aleksios’un Üsküdar’daki başka bir sarayının önünde demirliyorlar. Bunu öğrenen İmparator Aleksios Haçlılara, kendi topraklarına ne amaçla geldiklerini sorması için bir elçi gönderiyor. Haçlılar bu elçiye cevaben İmparator Aleksios’un topraklarına gelmediklerinin, toprakların gerçek sahibi olan İmparator İsakios’un oğlunun buraya getirdiklerinin söylerler. Aleksios’un toprakları gerçek sahibine verip aman dilemesini söylerler ve haberci bu bilgilerle geri döner. Ertesi gün baronlar toplanıp Aleksios’u Bizans’ göstermeye karar verirler. Bir kadırgaya bindirilen Aleksios yanında ki kişilerle birlikte Bizans surlarının önüne kadar getirilir. Halka gerçek imparatorlarının o olduğu ve ona bağlanmaları gerektiği söylenir. Halk korktuğundan bir şey yapamaz. Ertesi gün sabah ayininden sonra meclis toplanır. Daha sonra birliklerin düzeni ayarlanır. Hangi gün harekete geçileceği kararlaştırılır. Kararlaştırılan gün geldiğinde şövalyelerin hepsi nakliye gemilerine binerler. Sahile vardıklarında Bizans ordusunun, başlarında İmparator Aleksios ile birlikte hazır vaziyette beklediğini görürler. Bizans ordusu Haçlıların geldiğini görünce hemen geri çekilirler. Haçlılar limanı ele geçirir. Haçlılar bugün içinde Galata Kulesi’ni de alırlar. Bunu gören halk şehrin iç kesimlerine doğru kaçar. Haçlılar ise limana geri çekilir. İlerleyen günlerde küçük küçük çatışmalar olur. Haçlılar şehirdeki burçları teker teker ele geçirirler. İmparator Aleksios son bir saldırı yapmayı planlar. Kendi kuvvetlerini bir kapıdan dışarı çıkartır ve bir ovada düzene sokar. Bunu gören Haçlı Kuvvetleri de onların karşısında düzene girerler. Bizans Ordusu’nun sayısı Haçlıların yaklaşık beş katı kadardır. Ancak ne olduysa uzun Eylül’14 • 39


TARİH bir bekleyişten sonra İmparator Aleksios ordusunu geri çeker. Aynı gece İmparator toplayabildiği kadar hazine ve adam ile birlikte şehri terk eder. Halk hapisteki eski imparator İsakios’u tahta çıkarırlar. İsakios hemen oğlu Aleksios’a haber gönderir. O’na tahta yeniden babasının çıktığı bildirilir. Haçlılar hemen silahlanmaya başlarlar çünkü Bizanslılara güvenmemektedirler. Ancak şehre geldiklerinde bu haberin gerçek olduğunu görürler. İmparatorun huzuruna elçi gönderirler. Bu elçiler imparatora “oğlu ile bir anlaşma yaptıklarını, bu anlaşmaya uyulana kadar oğlunun şehre giremeyeceğini” söylerler. İmparator anlaşmanın ne olduğunu sorar ve elçilerde anlaşmayı anlatırlar. İsakios bu anlaşmayı kabul eder. Baronlar bu haberi aldıklarında hemen at binip genç Aleksios’u kente götürürler. Daha sonra iki taraf toplandığında bir meclis toplarlar ve bu mecliste Aleksios’un 1 Ağustos 1203 günü taç giymesine karar verirler. Bu tarih geldiğinde de Aleksios’a tacını giydirirler. Aradan geçen zaman sonrasında Aleksios bir gün kampı gelir ve baronlara kalış tarihlerini Mart ayına kadar uzatmalarını söyler. Çünkü gidecekleri tarihe kadar onlara söz verdiği parayı ödeyemeyecektir. Haçlılar bunu kendi aralarında tartışıp bunu kabul ederler. Bu süreçte Haçlılar kente yerleşiyordur. Şehirde zaman zaman Haçlılar ve Latinler arasında çatışmalar çıkar. Mart ayı geldiğinde Haçlılar sürekli olarak İmparator Aleksios’a elçiler göndererek paralarını vermesini söylerler. Aleksios ise ödemeyi sürekli erteler. Haçlılar daha sözü dinlenir elçiler göndermeye karar verirler. Yüksek rütbeli elçiler seçilir. Bu elçiler gidip imparatora verdiği sözü tutmasını yoksa ihanet etmiş olacağını söylerler. İmparator ve çevresindekiler bunu büyük bir ayıp olarak görürler. Elçiler hemen orayı terk ederler. İki tarafta savaş hazırlıklarına başlarlar. İmparator Aleksios bir hile düşünür. Buna göre içi odun dolu on beş kadar gemi Haçlı donanması üstüne gönderilir. Tam yaklaştığında ateş atıp yakılacaktır. Ancak Haçlılar bunu tam zamanında fark ederler. Donanmayı yanmaktan son anda kurtarırlar. Bu gün Haçlılar açısından kayıpsız olarak atlatılır. 40 • Eylül’14

ATÖLYE O günün gecesi İmparatoru en çok kışkırtan ve aynı zamanda yakın koruması olan Murtzuphlos ismindeki bir kişi Bizans ordusundan yüksek rütbeli komutaları toplatıp Aleksios’u tahttan indirmeye karar verirler. O gece Aleksios tahttan indirilir ve bir manastıra hapsedilir. Murtzuphlos’ta tac giyip yeni imparator olur. Murtzphlos aynı zamanda Aleksios’un babası İsakios’u da zehirleterek öldürür. Daha sonra Aleksios’ta boğularak öldürülür. Haçlıların Aleksios ile başlayan savaşı bu sefer Murtzuphlos’a döner. Haçlılar bütün din adamlarını toplayıp Murtzuphlos’un tahtta hakkı olup olmadığını sorarlar. Din adamları hakkı olmadığını söylerler. Bu yüzden Haçlılar savaşlarında haklı olduklarını düşünüp savaşa devam ederler. Haçlılar bir müddet sonra bütün kadırgaları, naveleri, savaş gemilerini hazırlamaya başlarlar. Bunu gören Bizanslılar da surları tamire başlarlar. Bu sırada Haçlılar bir meclis topladılar. Eğer şehir alınırsa kimin kral olacağını tartışmaya başladılar. En sonunda altı kişisi Venediklilerden altı kişisi Haçlılardan oluşan on iki kişilik bir heyet oluşturup bu heyetin kimin kral olacağının seçmesine karar verdiler. 9 Nisan 1204 günü Haçlılar saldırıya başlarlar. Saldırı çok güçlü ve sert olur. Ancak Haçlıların saldırısı Bizanslılar tarafından geri püskürtülür. Pazartesi sabahına kadar savaşa ara verilir. Pazartesi günü iki tarafta silahlanır. Haçlılar bu saldırıda şehrin büyük bir bölümünü ele geçirirler. Nakliye gemilerindeki şövalyeler surların teker teker ele geçirildiğini gördükleri hemen at binip Murtzuphlos’un üzerine doğru at sürerler. Bunu gören Bizanslılar dağılır. İmparator hemen Bukhaleon Sarayı’na kaçar. Daha sonrada şehri terk eder. Bunun üzerine Haçlı ordusu daha şiddetli bir şekilde saldırır. 12 Nisan 1204 günü şehrin birçok yeri Haçlıların eline geçer. Haçlılar tüm şehri ele geçirdiklerinde sıra ganimeti paylaşmaya gelir. İki taraf da payına düşeni alır. Daha sonra Haçlılar Venedikliler en baştan beri süre gelen borçlarını öderler. İmparator seçmek için seçilen on iki kişiye sürekli yeni imparatoru seçmeleri konusunda baskı yapılır. Bu on iki kişi en sonunda toplanırlar. İmparatorluk için en önemli iki aday Flandre ve Hainaut kontu Baudouin ile Marki del Monferrato’dur. Toplanan on iki kişi uzun tartışmalar sonucunda Kont Boudouin’i imparator seçerler.

Bir ülke düşün dostum… Selimhan Gündoğdu

B

ir ülke düşün dostum… Senelerdir ölüm, zulüm, acı gören bir ülke. İnsanlar düşün bu ülkede. Çocukluktan beri zincire vurulmuş hepsi. Ne yerlerinden kıpırdamaları ne de başlarını çevirmeleri mümkün. O insanlar ki, ömür boyu başlarını bile çeviremeyecek ve zincirlerini asla koparıp atamayacaklar. Şimdi de o ülkede “özgürlük!” seslerinin yankılandığını düşün… Her caddesinde, her sokağında, her evinde… Sence ne olurdu dersin? Anlatayım… Ayağa kalkmaya, zincirlerini koparmaya çalışan insanlar acı duyardı. Tutalım ki o insanlara özgürlüklerini verdik. Onları özgürce yaşayabilecekleri ovalara, kırlara sürükledik. Bağırır, çağırır, sevinçten gözyaşı dökerlerdi. Özgürce yaşadıkça alışırlardı “özgürlüğe”. Önce etrafına bakabildiler, sonra da özgürlüğün insana nasıl bir haz verdiğini anladılar. Eski hayatlarına, eski durumlarına dönmemek için her türlü yoksulluğa ve çileye katlanabilirlerdi. Ve şimdi de o insanların tekrar tutsaklığa döndüğünü düşün… Kolay kolay alışabilir mi zincirlerine? Alışabilir mi çabucak tutsaklığa? İşte böyle dostum… Sana anlattığım hikâye Filistin’in hikâyesidir… Filistin’in hikayesidir anlattıklarım. Özgürlüğün, başkaldırının hikâyesidir. Batının 3 maymunu oynadığı hikâyedir. Ve ne gariptir ki dostum, insanların gitgide alıştığı bir

hikâyedir. Eskiden 2-3 şehit verdiğimizde televizyon karşısında gözyaşı döken biz, şimdi 50 şehit verilse “iyi bari Allahtan 100 kişi ölmemiş” der olduk. Ne kadar da çabuk alıştık ölümlere. Ne ara köreldik bu kadar? Nerede kaldı o boykotlar? Koka kola’nın üzerinde ismini arayan bizler, meydanlarda “Filistin halkı yalnız değildir!” derken ne kadar samimiyiz acaba? Atılan her bombanın, sıkılan her kurşunun parasının cebimizden çıktığının farkında mı değiliz ne? Anlamıyorum… Üzülüyorum dostum, gerçekten üzülüyorum… Düştüğümüz duruma, yorgunluğumuza, bitmişliğimize… Beklememeliyiz. Saymamalıyız yerimizde. Üzerimizdeki bu bitmişlik, tükenmişlik giysisini yırtıp atmalıyız. Yapmacık duygularımızı bir kenara bırakmalıyız dostum. Samimi olmalıyız, gönülden dua etmeliyiz. Çalışmalı, çabalamalıyız. Uğruna hayatımızın en güzel yıllarını feda edebilmeliyiz. Meydanlara çıkmalıyız, sesimizi duyurmalıyız. Bir ateş yakmalıyız dostum! Bir ateş yakmalıyız… Bir kıvılcım çıkarmalıyız, bir yumruk kaldırmalıyız. Sesimizi yükseltmeliyiz. Düşünmeli, sorgulamalı, fikir yürütmeliyiz. Üzülmeli, hüzünlenmeli, ağlamalıyız… İşte böyle aziz dostum, işte böyle...

Eylül’14 • 41


ATÖLYE

ATÖLYE

Yedi Yaşında Bir Çocuğun Gözünden

“17 Ağustos 1999” Furkan Gençoğlu İstanbul Üni. İletişim Fak. 3.Sınıf

Y

edi yaşındaydım. O gecenin çok sıcak ve bunaltıcı bir gece olduğunu hatırlıyorum. Evimiz sahildeydi. Annemin elini tutup komşularımızla birlikte sahilde oturmaya, muhabbet etmeye gitmiştik. Yaz aylarında her akşam sahilde bir kamelya kapma gibi büyük bir derdimiz vardı bizim. Arkadaşlarımla beraber annelerimiz otursunlar diye kamelyaları kapmak için koşturup dururduk. Bir ara babamın geldiğini hatırlıyorum. Ondan lahmacun istemiştim ve bana bir lahmacun almıştı. Çocukluğumda o güzel sahil mahallesinde yediğim lahmacunların tadını hiç bir zaman alamadım zaten. O gece hava çok kasvetliymiş, annem öyle diyor. Bu yüzden çok geç olmadan eve dönmüşüz. Ondan sonrasını çok hatırlamıyorum. Sadece depremden sadece 10 dakika önce tuvalete kalktığımı ve annemin bana su içirdiğini hatırlıyorum. Daha sonra annem beni odamda yatırmış. Gerisini ondan dinledim. “Yarı uykulu, yarı uyanıktım. Derin bir uğultu eşliğinde yerden bir şey vurdu ve binayı çevirmeye başladı. Deprem oluyor diye babana bağırdım ve hemen kapının arkasındaki pardösümü elime geçirdim. Senin odana doğru yöneldim. Duvardan duvara çarpıyordum. Seni kucakladım ve bir şey görmemen için yüzünü omzuma bastırdım. Hole 42 • Eylül’14

geçtim ve ağabeyinin kaldığı odayı açmaya çalıştım. Ağabeyin içerde çığlıklar atıyor, kapıyı yumrukluyordu. Sarsıntıdan dolayı kilitler birbirine geçmiş kapılar açılmıyordu. Epey uğraştıktan sonra ağabeyinin kapısını açtım. Onu da diğer omzuma yasladım. Babandan tek bir ses yoktu. Vitrinler, dolabın içindeki tabaklar çanaklar büyük gürültüyle yerlere devriliyor. Apartmanda çığlıklar kopuyordu. Kapının arkasına yaslandım. Babana bağırıyordum. “öleceksek hep beraber ölelim” diyordum.” Babamın üstüne altı kapılı gardolap düşmüş. 60 santim bir aralıktan başı yarık omzu çıkık vaziyette sürünerek çıkmış. Evde her şey yerle bir olmuş fakat başucundaki komidindeki ışıldak öylece yerinde duruyormuş. Son derece soğukkanlı olan babam ışıldağı alıp hole bizim yanımıza gelmiş. Deprem bitmiş fakat dışarı çıkamıyormuşuz. Çünkü evin çelik kapısı açılmıyormuş. Epey bir süre sonra tekrar artçı bir sarsıntıyla sokak kapısı hole doğru devrilmiş ve annem hemen merdivenlere doğru atmış kendini. Tam kapının orda babam kolundan tutmuş. Işığı apartmanın içine tutmuşlar. Merdivenlerin olmadığını apartmanın içinin çöktüğünü farketmişler. İşte ben de tam bu anları hatırlıyorum. Sürekli bir şeylerin yıkıldığını, gri beton rengini ve ailemin evden çıkmak için gösterdiği ola-

ğanüstü çabayı. Merdivenlerin oluşturduğu beton yığınlarının arasından sürünerek aşağıya indiğimizi. Evimizin önündeki bahçede çimenlere oturduk. Gecenin karanlığında herkes şok halindeydi. İnsanların telaşla koşturduklarını fakat zifiri karanlıktan dolayı pek bir şey yapamadıklarını hatırlıyorum. Yan binamızda bir pastane vardı ve oradaki pastaları dolaplardan çıkartıp getirmişlerdi yiyelim diye. Kimse dönüp bakmamıştı pastalara. Gün aydınlandığında vehameti anlamıştık. Her taraftan dumanlar yükseliyor. Kulakları sağır edercesine siren sesleri her tarafta yankılanıyordu. Evimizin önünde başka bir apartman yoktu. Evimiz denizin dibindeydi ve denizle aramızda bir yol vardı. O yolun yarıldığını hatırlıyorum. Babamlar tahtalardan bir köprü oluşturup bizi deniz tarafına geçirdiler. Hemen iki ay önce ayrıldığımız eski evimize, sitemize doğru gittik. Arada 300 metre var veya yoktu. Çok şükür eski evimiz ayaktaydı ve sitedeki komşularımız yaşıyordu. Fakat biz evden biraz geç çıktığımız için bizi öldü zannetmişlerdi ve epey telaşlanmışlardı. Birbirimizi bulduğumuz komşularımızla buruk bir sevinç yaşadığımızı hatırlıyor gibiyim. Sarı bir telefon kulübesi hatırlıyorum sahilde. Babam telefon kulübesinden memlekete akrabalarımıza ulaşmaya çalışıyordu, fakat ulaşamamıştı. Eski sitemiz ayakta olduğu için ve çok fazla hasar görmediği için sitenin bahçesine gittik. Hayat depremin ilk saatleri olmasına rağmen devam ediyordu. Makarna kaynattığını hatırlıyorum bir teyzenin. Sitenin dibindeki farklı bir site tamamen enkaz olmuştu. Annem o tarafa doğru baktırmıyordu bana. Oraya gitmeme izin vermiyordu. Ağabeyim ve babam gitmişlerdi. Ölen komşularımızın cesetleri çıkıyordu enkazlardan. Sonra bir haber yayıldı. Tüpraş yanıyor dediler. Tüpraşın ne olduğunu bilmiyordum. Apar topar komşumuz Hasan amcanın arabasına doluşup dağa çıkmak için yola çıktık. Yola doğru eğilmiş hurda binalara bakıyordum. Çok korkuyor muydum tam hatırlamıyorum. Annem kulhuvallahu’yu oku, diyordu. Ben okumaya başlıyordum. Kulhuvallahu ehad allahu samed lem yelid ve lem yuled... Geceyi dağda bir yerde geçirdik. Helikopter sesleri duyuluyordu her taraftan. Gece kurtların sürekli uluduğunu hatırlıyorum. Herkes boydan boya serilmiş çarşafların üstünde uyumaya çalışıyordu. Farklı bölgelerden deprem bölgesine ulaşmış olan-

lar yüzümüze ışık tutup akrabalarını arıyorlardı. Ertesi gün bizim akrabalarımız da gelmişler, fakat bizi bulamamışlar. Bizi öldü zannetmişler fakat bölgeden ayrılmayan bazı komşularımız onlara yaşadığımızı söylemiş. Mahalleye tekrar geldiğimizde onlarla karşılaştık. Ve depremin ardından sanırım ikinci gün iki araba Bursa üzerinden Eskişehir’e oradan Ankara’ya gittik. Yol boyu durduğumuz yerlerde kimse bizden aldığımız ürün karşılığı para kabul etmiyordu. Babamın zorla para verdiğini anımsıyorum. Gemlik olması lazımdı bu yer. Deprem, benim hayatımda bir milat oldu. Okula başlama hazırlıkları yaparken bir anda kendimi Konya’nın Akşehir ilçesinde buldum. İlkokula orada başladım. Çocukluk arkadaşlarımın bazılarının depremde öldüğünü söylüyorlardı. Bir sene sonra tekrar mahallemize yıkılmayan ayakta olan eski evimize döndük. Kocaeli baştan aşağı yeniden kuruluyordu. Yirmi bin insanımızı kaybetmiştik. Fakat ölenle ölünmüyordu. Hayat telaşesi yeniden başladı. Yeni yaşam alanları kuruldu ve hayatımıza bu yaşam alanlarında devam etmeye başladık. Bazen Muhammed Salih ile depremi yaşadığım o sahil mahallesine inerim. Şimdi tekrar eski haline döndü sahil. 5 yıldızlı otel yapıldı. Kafeler, canlı müzikler, dondurmacılar, faytoncular, mısırcılar, plajda yüzen insanlar... Halen umutla masmavi Körfez’e bakmaya devam ediyorum. Çünkü burası benim doğduğum yer ve ben burayı gerçekten çok seviyorum. Rabbim tüm kaybettiklerimize rahmet eylesin. Bizi hak üzere bir istikamette buluştursun. Eylül’14 • 43


MEDYA

MEDYA

Basından Yansıyanlar

maktadır: “Saddam rejimine son vermek Arap dünyasındaki jeopolitik ortamı değiştirecektir.” “Saddam’sız bir Arap dünyası, iktidara gelecek neslin büyük çoğunluğunun, bazı Körfez ülkelerinde ve Ürdün’de olduğu gibi aşamalı olarak demokratik açılımlara başlamasını kolaylaştıracaktır”

Ak Parti ve İslamcılık Ali Bulaç Zaman- 7 Ağustos 2014 erdim ve davam İslam, İslam dünyası ve İslamcılıktır. İslamcılık bu toprakların en eski akımıdır, bu topraklara aittir; Batı’dan etkiler almışsa da “batıcı” değildir. Bu harekete milyonlarca mü’min erkek ve mü’min kadın emek vermiştir. Prensip itibarıyla “Biz İslamcı değiliz, dini referans almıyoruz” diyenlerin önce sigaya çekilmesi lazım: Madem öyle baştan niçin içinde yer aldınız? Sizi iktidar yapan milyonlarca mü’minin kahrı ve emeğiyle sürmüş İslamcı mücadele ve miras değil mi? Hem babanın mirasını tepe tepe kullanıyorsunuz, hem redd-i miras yapıyorsunuz. Dramatik olanı muhalifleri bunlara inanmıyor, bütün hata ve yanlışlarını İslamcılığa fatura ediyorlar. Yani nimet muhafazakâr demokrasinin, külfet İslamcılığın. Bu beni fazlasıyla üzüyor, rahatsız ediyor. Devam edeceğiz.

D

Seçimin Sosyolojisi Akif Emre Yeni Şafak – 12 Ağustos 2014 asıl bir dünya öneriyoruz’ sorusunu sormadan ‘kim yönetiyor’ sorusunu öncelerseniz siyaseti sosyolojiye kurban etmiş olursunuz. ‘Hangi banka’ sorusundan önce finans kapitalizmini sorgulamıyorsanız dehşetli bir yanılgıya düşüyorsunuz demektir. Yargıcın kimliğini adaletin ilkelerine önceliyorsanız yaman bir tuzağa düştünüz demektir. Sistemi sorgulamadan kadro tahkimi sisteme teslim olmak anlamına gelir.

N

44 • Eylül’14

Mülteci 18 Ağustos 2014- https://www. facebook.com/Multeciiii emem o ki ey beyler ağalar Türkiyeli İslamcı ‘’kurtuluş’’ paradigmasından ‘’inşa’’ sürecine geçiyor. Manevi terakki için cemaat ve tarikatlara hala büyük iş düşüyor. Özellikle kafa karışıklığının izalesinde. Lakin bunun olmazsa olmaz şartı, grup menfaatini ümmetin menfaati üstüne çıkarmamak, dünya için doğruları eğip bükmemek ve taviz pompasına dönüşmemektir. Aksi halde paramparça olacaklardır. Bir rüzgarda yıkılacak barakaların büyükşehirde yeri yok.

D

Siyonist Örümceğin Ağları: Lobiler Prof. Dr. Burhanettin Can Milli Gazete – 22 Ağustos 2014 ugün Büyük Ortadoğu coğrafyasının yaşadığı kaos, Siyonist lobinin eseridir. Bu gerçek, Wall Street Journal tarafından yayınlanan bir ön sayfa yazısında açıkça ortaya konmuştur: “Başkanın Rüyası: Sadece Rejimi Değil Bölgeyi Değiştirmek: ABD Yanlısı, Demokratik Bir Bölge İsrail ile Yeni Muhafazakârlar’ın Amacıdır.” (8) İsrail eski Başbakanı Ehud Barak’ın 4 Eylül 2002 tarihinde New York Times’ta yayınlanan makalesinde, ABD’nin Ortadoğu Politikasını kimin belirlediğini açık bir şekilde ortaya koy-

B

Felsefeden Hikmete Hakikatin İzini Sürmek Yusuf Kaplan 11 Ağustos 2014 ma bize 2500 yıldır yutturulan bir ezber var. Ezber şu: ‘Düşünce, Socrates, Eflatun ve Aristo’yla başlar.’ Oysa Heidegger, düşünce’nin ve hakîkî düşünme çabasının Socrates’le birlikte bittiğini söyler! Ve ezberlerimizi yerle bir eder! Socrates’in sevabı: Grek putlarını yıkması. Günahı: İnsanı tanrılaştırması. GÖK’le irtibatını koparması. YER’e düşürmesi. ‹Evsiz’leştirmesi. Her şeyi yerinden etmesi. Hakikatin izini silmesi yani. Zira YER’e düşen, GÖK’le irtibatı kesen, her şeyi insandan ibaret gören insan, düşünemez, düş göremez. Düşünür ama sadece kendini. Düşler ama kendi hayalini. Sonuç: Hayalet ve Felâket’tir: Hakikatin yitmesi ve bitmesi, yitirilmesi ve bitirilmesi. O hâlde geldiğimiz nokta şu burada: Felsefesiz olmaz; felsefeyle HİÇ olmaz. Hiç’e ulaşamazsın, hiçliğe ulaşırsın sadece felsefeyle. Buradaki paradoks yaratıcıdır. Felsefeye takılırsan düşersin. Aşacaksın! Aşamazsan, şaşar ve ‘kaçarsın’ Kaçma dur, o hâlde! DUR orada, yer’inde! Ve yitirme İZ›i. Sür Hakikatin izini.

A

Ve Aleykumselam! Yıldıray Oğur Türkiye- 3 Ağustos 2014 evletin kayıtlarında Tevhid/Selam diye bir örgüt yoktu. Karakuş’un itiraflarıyla İstanbul’da Selam gazetesi çevresindeki isimler gözaltına alınarak örgüt kuruldu. UMUT yani Uğur Mumcu Uzun Takip adı verilen operasyon sonucunda İçişleri Bakanı Tantan, medyanın karşısına çıkıp, Uğur MUMCU, Bahriye ÜÇOK, Muammer AKSOY, Ahmet Taner KIŞLALI cinayetlerinin katillerinin bulunduğunu açıkladı. Ankara’ya gönderilen sanıklar Tevhid/Selam (ya da Tevhid-i Selam) örgütü üyesi olmaktan tutuklandı ama cinayetlerle ilişkileri tam olarak ispatlanamıyordu. Bu kez İran’ın Kudüs Ordusu’yla bağlantılı olduğu söylenen isimler Ankara’da gözaltına alınmaya başlandı. Gömülü halde bir tümene yetecek kadar cephanelik bulundu. Örgütün yeni bir adı vardı artık: Tevhid Selam (Kudüs Ordusu) Dava sırasında çelişkiler, tuhaflıklar yaşandı, sanıklar işkence raporları alıp ifadelerini reddettiler. En ilginci ise 24 Ocak 1993 günkü Mumcu suikastı sırasında gözcülük yaptığı söylenen, tatbikatta cinayet anlattırılan Selam gazetesinden Abdülhamit Çelik’in cinayet günü İstanbul’da İskender Paşa Camisi’nde düğünü olduğunun ortaya çıkması oldu.

D

Eylül’14 • 45


ATÖLYE

ETKİNLİK

Garipleri Suçlamanın Dayanılmaz Cazibesi Furkan GENÇOĞLU İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi

L

ibya’da Kaddafi devrildikten sonra ülkemizden bir grup İslamcı ülkeye gitmişler. Kaddafi’yi deviren Libyalı Müslümanlarla bir araya gelmişler. Gezi’ye katılan bir grup, Kaddafi’yi deviren ekibe Türkiye’de “Libya Neden Amerika’ya, Fransa’ya bir takım ayrıcalıklar veriyor?” tarzında düşünceler olduğunu söylemişler. Libyalı Müslümanlar son derece nazik bir dille mealen şu cevabı vermişler. “Ey Türkiyeli kardeşler, biz evlerimizde sokaklarımızda öldürülürken, çocuklarımız, kadınlarımız toprağa girerken, sizler gelseydiniz de bizleri bu zalimin elinden kurtarsaydınız güzel olmaz mıydı? Hem bizim petrolümüze, enerji kaynaklarımıza siz Müslüman kardeşlerimiz sahip olurdunuz.” Dünyaya elli sene öncesinin ideolojik perspektifi ile bakan, insanı insan olarak değil bir meta olarak gören, ölümleri rakamsal olarak inceleyen, zulmü din, ırk, mezhep farkı gözeterek değerlendiren bazı entel ağabeylerimiz bugün aynı hadsiz tavrı Barzani’ye karşı gösteriyorlar. Tekfirci psikopatlar Irak’ta kuş avlar gibi insan avlarken, köyleri, kasabaları, kentleri basıp insanları göçe zorlarken, insanlar dağlara taşlara sığınıp aç susuz can çekişirken muhterem ağabeylerimiz ABD ordusunun IŞİD’e müdahalesini eleştiriyor. İnsanlar büyük bir vahşetle karşı karşıyayken bazı muhterem ağabeylerimiz IŞİD eleştirisi yapmaktan özenle kaçınıp, büyük bir özgüvenle ABD ve NATO eleştirisi ka46 • Eylül’14

sıyor. Suçu kendisinde ve konfor içinde yaşayan çevresinde değil, Ortadoğu’nun orta yerinde can çekişen büyük bir vahşete tanıklık ederken, ABD müdahalesiyle ölümden kurtulan insanlarda arıyor. Bu durumda Barzani işbirlikçi, Yezidiler kâfir, bizim ağabeylerimiz ise süper Müslüman. Aynı şekilde yıllardır Özgür Suriye Ordusu’nu Amerikancı olmakla eleştiriyor, mezhebini devlet politikası haline getirmiş memleketin muhipleri. Hama’ya, Humus’a, Halep’e varil bombaları düşerken, kadınlar, çocuklar, yaşlılar vahşice öldürülürken ÖSO›nun Amerika’dan silah talep ettiği gerekçesiyle işbirlikçi olduğunu dillendiriyorlar. Çünkü kendisi ölmüyor, bacısı tecavüze uğramıyor, evleri basılmıyor, çocuğunun cansız bedeni elinde sokaklarda koşuşturmuyor. Bu kafa Suriye’ye NATO girecek efsanelerini anlatırken Hizbulbeşşar, İran, Baas ortaklığı 170 bin insanı öldürdü. Halen tarafını seçip mazlumlardan yana olmadığı için utanmıyor. Direnen halkı Amerikan işbirlikçisi olmakla

ve direniş eksenine kastetmekle suçluyor. Neden utansın ki? Her ayın başında veya on beşinde maaşı yatıyor. Her yaz, tatiline gidiyor. Çocukları güvenle okullarında okuyor. Kredi kartına vade farksız 9 taksitle alışverişini yapıyor. Evlerindeki en büyük sıkıntı salon takımının rengi konusunda çıkan anlaşmazlık… Nasıl olur da bir oda daha büyük bir ev alırım, bir üst model bir araba sürmenin keyfine varırım peşinde. Düğünlerde ve sünnet cemiyetlerinde bol kahkahalı bol bağrışlı serin bahçelerde gününü gün ediyor. Açık büfe brançlarda güne başlarken akşam yemeğinde bir ocak başı yapsak mı teklifi ile arkadaşına yol yapıyor. IŞİD vahşeti için Fatih Camii’nden Saraçhane parkına yürüyemeyen akıllar, konfor kokan sofralarda Ortadoğu’nun ezilen garip halklarını işbirlikçi, hain ilan edebilme alçaklığına kolayca inebiliyor. Mazlumları vahşilerin elinden kurtaramayanlar, mezhep, meşrep bilmem ne bela kavgalarından kafalarını kaldıramayanlar, garibanları Büyük Şeytan’a muhtaç etme garabetinden zerre miskal utanmıyorlar. Geniş manzaralı kafelerindeki entelektüel ortamlarından Ortadoğu’nun garibanlarını eleştiri yağmuruna tutuyorlar. Ne kadar ahlaksız bir kolaycılık değil mi? Doğru ya; hiç çocuğu öldürülenle, öldürülmeyen bir olur mu? Olmaz. Allah hepimizi ıslah etsin.

Farklı Şehirlerden Gençlik Hareketleri Temsilcileri Ankara’da Buluştu Ahmet IŞIKTEKİNER 16-17 Ağustos tarihlerinde gerçekleşen gençlik buluşmasında farklı şehirlerden gelen gençlik hareketi temsilcilerini Ankara’da ağırladık. Ağırlıklı olarak üniversite öğrencilerinin katıldığı bu buluşmanın asıl amacı; farklı Müslüman yapılanmalar arasındaki iletişimsizliğin olumsuz getirilerine ortak bir çözüm arayışı içine girmek, bundan sonrası için bir iletişim ağı oluşturmak ve uzun vadede belli meselelerde ortak eylemlilik içine girilebilecek bir platform oluşturmak idi. İlk günü tanışma ve hasbihal ile geçen buluşmanın ikinci gününde farklı üniversite grupları örgütlenme biçimleri ve yaşadıkları sıkıntılarla ilgili karşılıklı tecrübe aktarımında bulundu. Buluşmanın ilk gününde 3 saat süren tanışma faslından sonra, toplantının düzenlenme amaçları ve oluşturulmak istenen iletişim ağının işleyiş biçimi tartışıldı. Daha sonra ikinci gün düzenlenecek olan çalıştayın konuları istişare sonucu belirlendi. Toplantıda samimi ve sıcak bir ortam oluşmasına rağmen farklı grupların ortak bir eylemlilik içine girmekten çekindiği, öncelikli olarak diğer grupları tanımaya çalıştığı ve karşılıklı önyargıların giderildiği söylenebilir. İletişim ağının oluşturulması hususu istişare edilirken son zamanlarda özellikle sosyal medyada yükselen politik ortamın olumsuz getirilerinin pek çok kişiyi internet üzerinden sağlıklı iletişim kurulamayacağı düşüncesine ittiğini de söylemek mümkün. Birinci gün sonunda toplantıya katılan gruplar arasında iletişimin kopmaması için ilk etapta bir mail grubu oluşturulması ve bu buluşmanın sene içerisinde birkaç kez tekrarlanması hususlarında mutabakata varıldı. İkinci gün düzenlenen çalıştayın ilk oturum konusu “Türkiye’de Gençlik Çalışmaları” olarak belirlendi. Bu mesele üzerinden İslami gençlik nasıl bir örgütlenme modeline sahip olmalı? Üniversitelerde hangi stratejiler izlenmeli? Diğer siyasi gruplarla çalışma tarzı nasıl olmalı? Müslüman gençler neden bir arada hareket edemiyor? Türkiye çapında gündemi belirleyici bir aktör olarak ‘İslami bir Hareket’ var mıdır? Yoksa genç-

ler bu hareketi oluşturabilirler mi? Geleneğe, halka bakış açımız nasıldır? Halkçı siyasetten ne anlıyoruz? Toplum ile ilişkilerimiz ne şekilde olmalıdır vs. gibi sorulara cevap arandı. Buluşmaya katılan üniversite gruplarının bir kısmı okullardaki diğer siyasi gruplarla toplumsal sorunların çözümüne dair meselelerde ortak hareket edebilirken bazı grupların İslami kimliğe sahip olmayan siyasi gruplara oldukça kapalı olduğu görüldü. Bazı STK ve kurumsal yapılar arasındaki siyasi çekişmelerin bu kurumları sivil olmaktan çıkardığı ve bu durumun aynı üniversitede okuyan farklı öğrencilere de sirayet ettiğini söylemek mümkün. Ayrıca “Üniversitelerde Müslüman öğrenciler daha güçlü bir duruma geldiği zaman diğer gruplardan beklenilen özgürlük ortamını biz ne kadar sağlayacağız?” sorusu tartışılırken Müslüman grupların meseleye; farklı “özgürlük” tanımlarıyla yaklaştığını da söyleyebiliriz. Genel olarak bütün üniversite gruplarının en çok şikâyet ettiği husus ise okullardaki yapılanmaları sürdürecek alttan gelen bir neslin yetişmemesi ve bunun sonucunda yaşadıkları süreklilik problemiydi. İkinci oturumun konusu ise “Ortadoğu ve Müslümanlar” olarak belirlendi. Tartışmalar ağırlıklı olarak IŞİD üzerine yoğunlaşsa da meselenin siyasi boyutundan ziyade “Bu tür selefi/harici grupların İslami temelleri nelerdir? Ne kadar İslamidir?” sorularına cevap arandı ve tartışma Ortadoğu’da mezhepçilik üzerinden devam etti. Bu tartışmalar esnasında IŞİD’e karşı ortak bir tutum olduğunu ancak diğer selefi örgütler ve işin teolojik boyutuyla ilgili farklı görüşler olduğu görüldü. Üçüncü ve son oturumda katılımcılar genel değerlendirmelerini ve yorumlarını sundu. Hemen hemen herkesin bu buluşmadan memnun ayrıldığını ve bu buluşmanın tekrarlanmasını istediğini söyleyebilirim. Üçüncü oturumun ardından katılımcılarla Ankara Kales’ine çıkıldı.

Eylül’14 • 47


ETKİNLİK

Genç Öncüler Sarısu Deniz Kampı’nda Buluştu

Ü

lkemizin ve İslam Coğrafyası’nın çeşitli bölgelerinden 90 Genç Öncü arkadaşımız 11-15 Ağustos tarihleri arasında Kocaeli’nin Karadeniz’deki incisi Sarısu bölgesinde buluştu. İstanbul, İzmit, Isparta, Trabzon, Adana, Yozgat, Hopa, Bulgaristan ve Yunanistan›dan kampa katılım sağlayan Genç Öncüler birbiriyle kucaklaştı ve hasret giderdiler. Kısa bir bilgilendirme toplantısının ardından kendilerine özel hazırlanmış karşılama hediyelerini alarak kamp alanına inşa edilmiş bungalov evlere yerleştiler. Eşsiz güzellikte uzun plajıyla meşhur olan Sarısu’nun masmavi sularıyla buluşan Genç Öncüler, güneşin keyfini doyasıya çıkarttılar. Kamp alanında bulunan nehirde ilk defa kano sporuyla tanışan miniklerin heyecanı görülmeye değerdi. Çuval yarışı, halat çekme, asılı kalma, güreş, bilek güreşi, bilgi yarışması gibi çeşitli müsabakalarda ter döken Genç Öncüler futbol turnuvasında ise adeta sahanın tozunu attırdılar. Balık tutmaya çıkan arkadaşlarımız elleri dolu olarak kamp alanına dönerek herkesi şaşırttılar. Kamp bölgesinin eşsiz doğal güzelliklerini dolaşma fırsatı bulan Genç Öncüler bol bol hatıra fotoğrafı çektirmeyi ihmal etmediler. Kayalıkların

48 • Eylül’14

arkasından güneşin batışını, Karadeniz’in ahenkle gel git yapan masmavi sularının oluşturduğu muhteşem atmosferde seyrederek hayatlarında unutulmayacak anları belleklerine kazıdılar. Kamp süresi boyunca Genç Öncüler her gün “On İki Emir İsra Suresi Işığında Kur’an Edebi” kitabını 10 farklı gruba ayrılarak ders olarak işlediler. Eğitimcilerle beraber “Öncü Kur’an Nesli’nin inşa edilebilmesi için nasıl bir yaşam sürdürmeliyiz?” sorusunun cevabını aradılar. Namazlarını her daim 5 vakit cemaatle kılan Genç Öncüler kampın son gününde Abdullah Yıldız hocanın “edeb” konulu sohbetinden istifade ettiler. Sohbetin ardından ormandan topladıkları odunlarla ihtişamlı bir kamp ateşi yaktılar. Kamp ateşinin etrafında söylenen ezgiler, marşlar ve yapılan ilahi yarışması ile etkinliklerini tamamladılar. Seneye aynı alanda buluşmak için sözleşen Genç Öncüler, kamp ile ilgili düşüncelerini kâğıtlara yazarak kampı organize eden ağabeylerine teslim ettiler. Vedalaşarak evlerine doğru yola koyuldular. Bu satırlardan özellikle selam isteyen Yozgat’tan Muhammed Enes, Muhammed Ali ve Adana’dan Mahmut kardeşime en kalbi selamlarımı gönderiyorum. Var olun gençler. :)

ALLAH’IN ORDUSU Ahir yolcusuyuz, sonumuz yakın, Meydanları doldurun akın-akın, Müslümanların birliği yakındır, yakın, Geliyor Allah’ın ordusu akın-akın. Diriliyor Müminler tiyatro bitiyor, Kurtuluş fikriyatı fert fert yayılıyor, Yüz üstü çok süründük, kalkıyoruz ayağa, And içtik, Allah’ın kelamını yaymaya!

Yayılıyor birlik fikriyatı her yere, Doğuyor parlak bir güneş, Geliyor mü’minler Peygamberin eteğinde birleşmeye, Bu yola başını koy, safına yerleş. Bu yola taş koyan kâfirdir, Bu yola baş koymak Müslümana elzemdir, Allah’ın ordusu şahlanıyor, Kâfirler ürkerek hizaya geliyor!

Ekrem Kubilay KARADENİZ



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.