
8 minute read
GHASSAN FAYİZ KANAFANİ
“Direniş hareketi, acılarından başka yitirecek hiçbir şeyi olmayan Filistinliler için tek çıkış yoludur.” Ghassan Fayiz Kanafani
Advertisement
“Eğer Filistin’de kamplarda ve sokaklarda, insanların ruh halini, yaşadıklarını ve devrimin halini anlamak istersek, Ghassan Kanafani’nin yazılarını takip etmemiz yeterlidir…”... İsrail İşçi Partisi’nin lideri ve uzun zaman İsrail’de başbakanlık yapan Golda Mair böyle diyordu. Ghassan Kanafani, 1936 yılında İngiliz işgali altındaki Filistin’in Akka şehrinde doğar. Sünni-Müslüman orta sınıf bir avukatın oğludur. 1948’de Arap-İsrail savaşı sırasında sürgüne gönderilene kadar Fransız Misyonerler Okulu’nda okur. Kısa bir süre Lübnan’da kaldıktan sonra ailesiyle beraber Şam’a yerleşir. Kanafani, öğreniminin ikinci bölümünü burada tamamlar ve BM’nin mültecilerle ilgili bölümünden 1952’de öğretmenlik belgesi alır. Aynı yıl Şam Üniversitesi’nin Arap Edebiyatı Bölümü’ne kayıt olur; ancak, 1955’te Arap Ulusal Hareketi’yle ilişkilerinden ötürü okuldan atılır. Üniversitedeki tezinin konusu “Siyonist Edebiyat’ta Irk ve Din”dir. Bu arada Kanafani, daha 1953’te Dr. George Habbaş’la birlikte hareket etmeye başlamıştır. 1955’te öğretmenlik göreviyle Kuveyt’e gider ve sonraki yıl orada Arap Ulusal Hareketi’ne bağlı Al- Ra’i (Düşün155
ce) gazetesinin editörlüğünü yapar. Daha sonra Dr. Habbaş tarafından ikna edilerek Beyrut’a gelir ve hareketin resmi sözcüsü olan Al-Hurriya (Özgürlük) gazetesinin kadrosuna katılır. Kuveyt’te bulunduğu sürede Kanafani sayısız kısa öykü yazar ve Marksizm’le ciddi şekilde ilgilenmeye başlar. Aynı yıllarda Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC)’nin kuruluşunda yer alır ve hareketin Polit Büro üyeliğini yapar. Ghassan Kanafani, Filistin’in özgürlük mücadelesinde George Habbaş, Vadi Haddad, Abu Ali Mustafa ile birlikte, sağın (El Fetih) mücadele anlayışını reddeder, feodal ve gerici Arap ülkelerinin liderleriyle ittifak yapılarak bir yere varılamayacağına inanır. Kanafani, Filistin mücadelesi için gerçek anlamda Marksist-Leninist devrimi ve işgale karşı direniş anlayışını benimser. Filistin devrimci hareketinin ilk ve temel taşlarını oluşturan FHKC’nin içinde, kültürel ve sanatsal faaliyetlerin silahla birlikte aynı zamanda ve aynı yoğunlukta yürütülmesi gerektiğini hem örgüt içinde hem de kendisinin kurduğu El’hadef dergisinde inançla savunur. El’hadef ilk sayfasında “Öyle bir gazete düşünün ki, bir kıvılcıma benzesin, o kıvılcım büyük bir ateşe dönecektir.” diye yazıyordu. 1960’ların başında, Filistin’in asi umudu Hanzala’nın yaratıcısı Naci el-Ali ile hapishanede tanışır. Ali’nin çizdiği karikatürlerden etkilenen Kanafani, bu alanda profesyonel olarak çalışması için ona imkân sağlar. İlk çalışmasını El-Hürriyet adlı dergide yayınlatır. “Tüm gerçekler kitlelerin olmalı.” sloganına dayanarak Kanafani’nin tüm entelektüel ve sanatsal çalışmalarının temelinde emekçi kitlelerin çıkarlarını savunmak ve korumak vardır diyebiliriz. Yalnızca Filistinli emekçilerin değil, aynı zamanda tüm Arap emekçilerinin ve tüm dünyanın ezilenlerinin çıkarlarını savunmak vardır. Tüm çalışmalarının temelinde duran bu bakış açısı nedeniyle Kanafani bir Marksist olarak silahlı mücadeleyi ezilenlerin kurtuluşunda en önemli yol olarak görüyordu. Kanafani tarihsel materyalizme hakim olmakla kalmamış onu tüm çalışmalarında birebir uygulamıştır. Neye inandığı ve neyi yaşadığı, yazdıkları ve söylediklerinde çok net biçimde görülebilir. Temel çelişki; emperyalizm ile olan çelişkidir. Siyonizm ve ırkçılık ile olan çelişkidir. Bu uluslararası bir çelişkidir ve tek çözüm silahlı ve birleşik bir mücadeledir. Tanıdığı, bildiği, konuştuğu, hitap ettiği herkeste enternasyonalizm ruhunu yaratmaya çalışır Kanafani. “Direnişin edebiyatı” temelini kuran, araştıran Kanafani, örgütün içinde sağlam, bölgesel- enternasyonalist kültürel eğitimin her devrimcinin ruhunun gı156
dası olması gerektiğini savunur. Devrimci silah taşıyorsa, aynı silahının gücüyle olduğu gibi kültür ve bilinç gücüyle kuşatılması gerektiğini hep dile getirir. Büyük eser niteliğindeki kısa hikâyeleri, romanları ve tiyatro eserleriyle, Filistin halkının derin yaralarını anlatırdı. “Neden İsrail’in ilk hedefleri arasına girdi?” sorusunun cevabı onun yaşamında gizlidir. Onun yaratıcılığını gösteren en önemli kısa romanlarından biri olan “Güneşin Altındaki Adamlar”da Kanafani; “Neden tankerin duvarına vurmadılar?” sorusuyla işgal edilen bir ülkenin yaşama hakkı elinden alınmış halkının psikolojisini tüm açıklığıyla gözler önüne serer. Bu hikâyede zengin, Arap ülkesine giden üç ayrı nesilden kaçak Filistinlinin durumunu ve yaşadıklarını anlatır. Filistinliler, vize alamadıkları için bir petrol tankerinin şoförüyle (o da “Filistinli”) onlar için büyük bir rakam sayılabilecek bir paraya anlaşırlar. Amaçları petrol ülkesine gizlice girebilmektir. Hayatları değişsin diye kaçıyorlardır, sınırda şoförün fazla durması ve sınır bekçisinin sorgulamayı uzatması ve gevezeliği yüzünden tankerin içinde boğularak ölürler, şoför tankerin kapısını açtığı nda ve cesetlerle karşılaştığında yüksek sesle tekrar tekrar kendine sorar: “Neden tankerin duvarına vurmadılar nefessiz kaldıklarında?” Neden boğularak ölmeyi tercih ettiler? Korktular... Yaşadıkları sıkıntıları giderebilmek için zengin bir dünya hayal ederek mi? Aynı sıkıntıya tekrar dönmemek için mi? Boğularak gelen bir ölümün, boğularak yaşamaktan daha kolay gelmesinden mi? Kendi gerçeklerinden kaçıyor, umutlarını kolayca hiçe sayabilecek bir adama teslim ediyorlardı. Korku... Onun Siyonist katillerin ölüm listesine girmesinin nedeni de siyonizmin korkuları değilmiydi? 9 Temmuz 1972’de, FHKC’nin, Japon Kızıl Ordu’sunun havaalanı eylemini sahiplenmesinden birkaç hafta sonra, Kanafani ve küçük yeğeni İsrail gizli servisi MOSSAD tarafından arabasına konulan bir bombayla şehit edildiler. Kanafani, böylece Filistin halkının mücadelesinde ölümsüzleşti. Kız kardeşi o günü şöyle anlatıyor: “8 Temmuz 1972 Cumartesi sabahı saat 10.30’da Lamees (Kanafani’nin yeğeni) ve amcası birlikte Beyrut’a gidiyorlardı. Onlar evden çıktıktan birkaç dakika sonra tüm binayı sarsan korkunç bir patlama duyduk. Korkuya kapıldık, ama Lamees’i hiç düşünmüyorduk, Ghassan’a bir şey olmasından korkuyorduk. Lamees’in onunla birlikte çıktığını unutmuştuk bile. Koşarak dışarı çıktık, Ghassan’ı arıyorduk her yerde. Hiçbirimiz Lamees’e seslenmiyorduk. Lamees henüz on yedi yaşında bir çocuktu. Her şeyiyle hayat doluydu. Ghassan’ın bu yolu seçen ve ne olursa olsun o yolda yürüyecek biri olduğunu biliyorduk. 157
Daha bir gün önce Lamees, amcasına devrimci eylemlerini azaltmasını ve hikaye yazmaya yoğunlaşması nı önermişti. Lamees, ‘Hikâyelerin çok güzel’ dediğinde, Ghassan onu ‘Hikâye yazmaya geri dönmek mi? İyi yazıyorum, çünkü ilkesel olarak bir davaya bağlıyım. İlkelerimi bıraktığım gün, hikâyelerim de bomboş kala kalacaktır. İlkelerimi ve davamı bırakacak olursam, sen kendin bana hiç saygı göstermezsin emin ol’ diye yanıtlamıştı. Ghassan, kızımı, yeğenini sonunda mücadelenin ve ilkelerin savunusunun her şeyi güzelleştiren temel şey olduğu konusunda ikna etmişti.” Ondan geriye kalan en önemli miras ise yazar ve militan kimliklerinin mükemmel bir bileşimidir. Gerçekten de Kanafani, yazar, gazeteci, edebiyat araştırmacısı gibi son derece renkli özellikleriyle kurucu politik kadro görevleri arasında az rastlanır bir uyum yaratmıştır. Bugün bile doğum gününün Filistin’de kutlanıyor olması ise onun halkın gönlünde kazandığı yeri göstermektedir. Devrimci Edebiyatçı Ghassan Kanafani... Direnişin edebiyatını araştırırken, bilimsel bir araştırma olarak yaklaşmak gerektiğinin bilincindedir. Sadece edebiyat olarak ya da kültür olarak da yetinmemek gerektiğini biliyordu. 1919’da İngilizlerin işgali altında bulunan Filistin halkının direnişi ve özellikle 1936’da “1936 devrimi sorunu” altında yaptığı uzun araştırma-okuma niteliğindeki kitapları devrimci insanların dikkate almaları gerektiğini ve FHKC’nin içinde okutulması-eğitilmesi ve tartışılması gerektiğini bir ilke olarak koydu ve FHKC’nin ilk genel kurulunda programında yer almasını üstüne basa basa savundu. Filistin tarihini sorgularken doğru ve bilimsel saptama yapmak gereğini de şiddetle savunurdu.
1936’da İngiliz işgali karşısında, İngilizlere karşı dünyada ilk defa ve rekor düzeyde olarak tarihe geçen 6 aylık bir genel grev vardır. Bu süre içinde grevi başlatan ve önderlik eden İzzeddin El-Kassam (şu anda HAMAS’ın askeri kanadı adını buradan ilham almıştır) bir cami imamıdır. Filistin toprağının işgal altında olmasından dolayı, halk İngilizlere karşı bu imama sadık kalır ve arkasından gider. Yine aynı lider (El-Kassam) İngilizlerle oturup anlaşır ve grevi bitirir. Sonrasında ise anlaşma yaptığı işgalci İngilizler tarafından sınır dışı edilmiştir. Filistin halkı 1919-1948 tarihleri arasında İngiliz işgali altında ya158
şamış ve bu uzun süre boyunca işgalcilere karşı direnmiştir. Bu direnişin neden başarılı bir sonuç getirmediğini, bunca kitleyi arkasına almış olmasına rağmen (Filistin halkının tümü diyebiliriz) ve halkın tamamına yakını genel grevin olduğu 6 ay boyunca hiçbir ticaret yerini açmaması na rağmen ve neden bunca acıya rağmen başarılmamış olmasını, Ghassan Kanafani basit ama aynı zamanda derin bir saptamayla işaret eder; din, feodalizm, gerici ve işbirlikçi Arap liderlerinin rolü çok etkilidir bu direniş sürecinde. Yaptığı araştırmalarda ve yazdığı eserlerde hem zengin direnişin izlerini, hem de başarı sızlığı ve bunun bilimsel nedenlerini ele alır.
“Kör Adamla Sağır Adam” hikâyesinde, topluma zeki ve derin bir yaklaşımda bulunuyordu ve halkın hurafelere inancını ve dini farklı bir ele alışı vardı. O hikâyede iki adamın toplumun zorlamasıyla “ermiş” sanılan bir şeyhin türbesinde buluştukları anları ve aralarında geçen konuşmaları anlatır: “Sağır olan, kör adama neden oraya geldiğini sorar bağırarak. Kör adam anlatmaya başlar ama sağır olan onu duyamayacağını söyler. Çünkü kendisi sağırdır. Kör adam işaretle ailesini ve çalıştığı iş yerini anlatır, -fırın işçisi olarak çalışmaktadır- sonra kör sorar işaret diliyle sağırın neden geldiğini, bağırarak da olsa anlatır; Birleşmiş Milletler’in insani yardım kuruluşunda çalıştığını ve sağırlığın tek güzel tarafının, o azıcık yardımı alabilmek için insanların oluşturduğu kalabalık selinin sesini duymamak olduğunu söyler. Zorla ve işaret diliyle ona buraya gelmesinin, ailesinin tekrar işitme hissine kavuşacağını ısrarla anlatmalarından kaynaklandığını belirtir. Ermiş kişinin kendisinin mezarının başındaki ağaçta yüzünün belirdiğini ve herkesin bundan medet umduğunu ve herkesin hastalığını iyileştirdiğini, tıpkı kendisininki gibi, gelme nedenini de anlatır kör olana. Kör ona sorar: “Peki ne görüyorsun orada?” Sağır olanı pek net göremediğini söyler. Kör adam; gel omzuma çık diye teklif eder, sağır kabul eder ve gülmeye başlar. Kör olanı ne gördüğünü sorar merakla, sağır dur bir dokunayım der ve alaycı, gür ve keskin bir sesle mezarda haykırır: “Sadece mantar...
Sadece mantar...” Kör adamla sağır olanı, ikisinin birleşiminin bir tam adam ettiğini topluma işaret eder; özürlülüklerini tamamlayarak, böylece uzun ve sağlam bir dostluk kurarak, topluma karşı batıl inanışlara karşı, işgale karşı direnişin içinde yer alır. Bu kısa hikâyeyle farklı bir bakış açısı yakalar. 159
Kanafani, 18 kitap yazmıştır. Aynı zamanda kültür, politika ve Filistin halkının mücadelesi üzerine yüzlerce makalesi vardır.
Kanafani’nin Arap Edebiyatı’nın modernleşmesinde önemli bir etkisi vardır ve Filistin Edebiyatı’nın önemli bir figürüdür. Kitapları genellikle Filistin ve Filistin halkı üzerinedir ve sık sık mülteci olarak özgün tecrübelerinden bahsetmektedir.
Onun El-Hedef çalışanları ile gerçekleştirdiği bir toplantıda söylediği gibi: “Bu dünya üzerinde tek bir şey dışında her şey çalınabilir, yağmalanabilir; çalınamayacak ve yağmalanamayacak tek şey bir insanın bir davaya ya da bir ideolojiye bağlılığından doğan aşktır.”... Kanafani bu “aşk”la yaşadı, yaptıkları hep bu “aşk”ın eseridir. Eserleri: - Ard al-burtuqal al-hazin, 1963 - Rijal fi-sh-shams, 1963 - Al-bab, 1964 - ‘Aalam laysa lana, 1965 - ‘Adab al-muqawamah fi filastin al-muhtalla 1948-1966, 1966 - Ma tabaqqa lakum, 1966 - Fi al-adab al-sahyuni, 1967 - Al-adab al-filastini al-muqawim taht al-ihtilal: 1948-1968, 1968 - ‘An ar-rijal wa-l-banadiq, 1968 - Umm sa’d, 1969 - A’id ila Hayfa, 1970 - Al-a’ma wa-al-atrash, 1972
2010 Ocak
160