5 minute read

CÜNEYT TÜREL

Next Article
ESİN AFŞAR

ESİN AFŞAR

YARIM ASIRLIK EMEKÇİYE SAYGI

CÜNEYT TÜREL

Advertisement

mehmet esatoğlu

Ülkemizin ’60’lı yıllarda yaşadığı bir tiyatro kalkışması vardır. Yazarıyla, yönetmeniyle, oyuncusuyla, izleyicisiyle yeni bir yol arayışına girer ülke tiyatromuz. Gözlerini dünyada ve ülkede olup bitene diker. Sorar, sorgular ve yeniden yaratır. Ülkenin gençleri ortaya çıkar. Soğuk salonlarda saatlerce tartışırlar, prova yaparlar. Büyük çoğunluğunun tiyatro eğitimi yoktur. O günlerde tiyatroya dair çokça kaynak da yoktur. Onlar karanlıkta el yordamıyla araya taraya yola düşerler. İşleri oldukça zordur. “Metin nasıl çözülür? Aktör sahnede neler yapmalıdır? Dekor nasıl çakılır? Müzik nasıl olmalıdır? Efekt nereden bulunur? Kadın oyuncu olarak kimi ikna edebiliriz?” gibi sorunlar, önlerinde dağlar gibi durmaktadır. 195

Bayazıt’ın “Hürriyet Meydanı” diye anıldığı günlerdir onlar. O meydanda bir genç koşuşup durur. Bir ayağı üniversitede, bir ayağı Talebe Birliği Sahnesi’ndedir. Uzun ince boyludur. ’68’in gençleri gibi yakışıklıdır, görkemlidir. Can Yücel’in Deniz Gezmiş için söylediği onun için de geçerlidir. “En hızlısıydı hepimizin, En önce göğüsledi ipi...” O günleri şöyle anlatıyor Cüneyt Türel: “Yıl 1961. Eminönü Öğrenci Lokali’ndeki Gençlik Tiyatrosu’na ayrılmış olan bölümde bir sınav var. Lise öğrencisiyim. Gençlik Tiyatrosu’na girmek istiyorum. İşim zor. Çünkü bu tiyatro üniversitelilerin. Neyse ki kazananlar arasında ben de varım. Çalışmalar başlıyor. Ağabeylerim var. Bir tanesi Vasıf Öngören, fizik bölümü öğrencisi. Musahipzade Celal’in ‘Kafes Arkasında’ oyununu hazırlıyoruz. Ben doğal olarak küçücük bir rol alıyorum. Vasıf Öngören’i dikkatle izliyorum. Öğrenmeye başlıyorum. Benim kuşağım Vasıf’tan çok şey öğrendi; ve sonraki kuşaklar da...”

Türel, ’60’lı yıllarda Gençlik Tiyatrosu ülkemizde kaleme alınmış ve ilkler içinde anılan devrimci oyun metinlerinden olan “Ayak Bacak Fabrikası” üstüne çalışmaya başlar. Sermet Çağan; egemenler tarafından sakatlanan, ardından da ayak-bacak satın almak için çırpınan bir halkın öyküsünü anlatır oyunda. Cüneyt Türel oyunda canla başla çalışır. Susturulmuş ve ağzı bağlanmış genci oynar. Oyun Almanya’da Earlangen Festivali’ne katılır ve üçüncü olur. ’70’lerin ortası ülke yeni bir coşku içinde. Şehir Tiyatrosu 12 Mart darbesi karanlığını aşmış. Muhsin Ertuğrul yeniden tiyatroda kolları sıvamış; Cüneyt Türel, Beyazıt Meydanı’nın ardından ikinci koşusuna başlamış. Biz gençler onun sahnede Yunus Emre oynayışını izliyoruz. Sahnede duruşundan etkileniyoruz. Ses tonundan etkileniyoruz. Ona hayranlıkla bakıyoruz.

Ancak o çok mütevazı. Hiç böbürlenmiyor. Biz onun sahnede yaptığı bir güzelliği, övmeye kalktığımızda yüzü kızarıyor. İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Vasıf Öngören’in “Oyun Nasıl Oynanmalı?”yı sahneleyeceğini duyduğunda bir çocuk gibi seviniyor. 196

Rol dağılımı açıklandığında gözlerimize inanamadık. Vasıf Öngören ona Kabadayı Mecit rolünü vermişti. Rol çizelgesinde bir yanlışlık olduğunu düşündük. O Yunus Emre’den dizeler okuyan yumuşacık sesli adam ve para babası Kudret beyin vurucu gücü Mecit. Olacak şey değildi. Vasıf Öngören’in oyun metni yerine “Bilgi Teorisi” kitabıyla geldiği o ilk provada, bir ilkokul öğrencisi heyecanıyla masanın kenarına yerleşmiş onu dinlerken gördük. Oyun provaları sırasında Vasıf Öngören’le el ele verip, o üzerine ya pışmaya başlayan “romantik jön” havasını nasıl sıyırıp attığını heyecanla izledik. “Oyun Nasıl Oynanmalı?”yı oynarken sahnede beyaz takım elbiseli bir katil vardı. Oldukça nazik ama patronunun çıkarı adına alabildiğine gaddar davranan Mecit’i büyük bir özenle oynadı. Vasıf Öngören ve yapıtları onun sanat duruşunu derinden etkilemiştir. Öngörenle ilgili Türel şunları anlatıyor: “Vasıf’ın asıl eğitmenliği, Doğu Berlin dönüşü ile başladı. Tarihi maddeci, sosyalist gerçekçi tiyatronun, en güvenilir adresi artık o idi. Kurulan-dağılan tiyatrolar, turneler, darbeler -kolluk kuvvetleriyle köşe kapmacalar, bildiriler açık oturumlar, dayanışmalar-ayrışmalar, mahpusluklar, özgürlükler ve yazdığı oyunlar. Ve bugüne kadar yaşıyorken hiçbir yazara nasip olmayan bir başarı. ‘Asiye Nasıl Kurtulur?’ oyunu ile sarsılan koca bir ülke. Hatta Asiye ile özdeşleşen bir ülke. Oyunun izleği ile bütünleşen bir Türkiye siyasasının terminolojisi. Öyle ki, kim Türkiye için bir hikmet yumurtlayacaksa ‘Asiye’ye değinmeden edemezdi artık” ’90’lı yıllarda bu kez dramatik tiyatronun hakkını veren bir Cüneyt Türel izledik. Rus yönetmen Heifes, İstanbul’a gelmişti ve Anton Çehov’un Vişne Bahçesi’ni sergiliyordu. Cüneyt Türel evin asalak dayısı rolündeydi. Türel için bir öğrencilik dönemi daha başlamıştı. Türel, Heifes’ten öğreniyordu ama Heifes de Cüneyt Türel gibi bir büyük aktörle çalışmanın heyecanını yaşıyordu. Çehov’un “Vanya Dayı” oyunu provalarına başlarken Heifes ona; bu oyunda üç ayrı yerde “evet” sözcüğünü kullanacaksın. Bu “evet”leri 197

doğru ve yerinde olarak kullandığın an bu oyun da çıkmış olacak dedi. Türel üç ay boyunca o “evet”leri aradı durdu. Gerçekten de onları kotardığı gün oyun da sahnede akıp gidiyordu. Türel’in yaşamı boyunca düştüğü en büyük yanılgı Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu oldu. Sabancı Holding bünyesinde yer alan Aksanat’ta bir tiyatro var etmeye çalıştı. Uzun çabalar harcayarak birkaç oyun üretti. Ama holding yöneticileri onun repertuarını ve tiyatro anlayışını beğenmediği için, her defasında önüne engeller çıkararak sonunda tiyatroyu yok etmeyi başardılar. O yaşamı boyunca üretti. Her oyuna bir amatör heyecanıyla başladı. Profesyonel bir duruşun da hakkını verdi. Ülke tiyatrosuna yarım asır emek harcamış bir sanat emekçisini uğurluyoruz. Onun 30 yıl emek harcadığı Şehir Tiyatroları şimdi tehlikededir. Ama ne güzel ki Cüneyt Türel’in çocukları ve arkadaşları ayaktadır. Ona layık evlatlar olarak kol kola vermişlerdir. Selam olsun ülke tiyatromuza, selam olsun 50 yıllık büyük emekçi Cüneyt Türel’e.

BİYOGROFİ

Cüneyt Türel, 1942 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü mezunu olan Cüneyt Türel, tiyatroya Yeşil Sahne ve Gençlik Tiyatrosu’nda başladı. Aynı dönemde İstanbul Üniversitesi Türk Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu`na katıldı. Burada hem konservatuvar düzeyinde bir iç eğitim alıyor hem de pratik olarak seyirci karşısına çıkıyordu. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun olduktan sonra, 1962 yılında Gülriz Sururi – Engin Cezzar Tiyatrosu’nda profesyonel oldu. Daha sonra Lale Oraloğlu Tiyatrosu’nda çalıştı. 1965 yılında Cimri oyunu ile 30 yıl boyunca çalışacağı Şehir Tiyatroları’na geçti. 1995 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan ayrıldı ve Tiyatro İstanbul bünyesinde bir sezon “Sanat” adlı oyunu oynadı.

1975 yılında Ajda Pekkan’ın “Palavra Palavra” şarkısında yaptığı düetle, herkesin hafızasında sesiyle kalıcı iz bıraktı. 1995 yılında Işıl Kasapoğlu ve Tilbe Saran ile birlikte Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu’nu kurdu. 2007 yılında kapanana kadar bu tiyatronun her oyununda oynadı. 2004 yılında Kent Oyuncuları’na misafir oyuncu olarak katıldı ve üç oyunda rol aldı. 2007 yılında tekrar Tiyatro İs198

tanbul’da Çıkmaz Sokak Çocukları adlı oyunda misafir oyuncu olarak oynadı. 2008 yılında Tiyatro Dot’a Karatavuk adlı oyunla misafir oldu. 2007 yılından başlayarak rol aldığı Robert Wilson’un yönetimindeki “Rumi” (In the Blink of the Eye) oyunu Atina’da, Varşova’da ve Ravenna Festivalinde sergilendi. 2009 yazında İstanbul Tiyatro Festivali’nin özel projesi kapsamında ünlü Fransız oyuncu Jeanne Moreau ile birlikte Rumeli Hisarı’nda sahnelenen ve Amos Gitai’nin yönettiği, “Işığın Oğulları ile Karanlığın Oğullarının Savaşı” adlı oyunda rol aldı. Oyuncu, 1979 yılından bu yana çeşitli sinema, televizyon ve seslendirme çalışmalarını da sürdürdü.

2012 Mayıs

199

200

This article is from: