Fanzin Gibi Fanzin Öyle Rezil Öyle Müstesna
Jargon
sayı beş | ekim ikibin onüç
dayan kitap ile dayan iş ile. tırnak ile, diş ile, umut ile, sevda ile, düş ile dayan rüsva etme beni.
Sevgili Ozan Kardeşim, Ahmed Arif! Son kere Yeşilköy'den seslenmişin bana! Seni hep yeşillikler içinde düşünüyorum, anımsayınca... "Bir ömrü, halkımızın ve insanlığın mutluluğu için bile bile kahrolarak" verdin! Alnın ak, yüreğin pırıl pırıl... Benim eşsiz, değerli kardeşim, içli, özgün şairim! Hoşça kal, solmaz tükenmez yeşillikler içinde! Unutmadık, unutmayacağız seni, halkımızın yaşadığı sürece. Yapıtların, anıların belleklerimizden silinmeyecek! Sevgili kardeşim, bekle yeşillikler içinde beni! Rıfat Ilgaz
Jargon
baslarken Selam, n’aber? Tarih ekimin 10’unu gösteriyor. Can sıkıntısı yüklemesi başarılı. Mişşın komplişıd. Pek sevgili okuyucu, oralarda havalar nasıl? Buralar... Buraların ben amına koyim ya neyse. Başlarken yazısı da bu kadar olsun madem. Hem fotokopiden kar ederiz. Hadi si yu kis yu. -
Bu mudur? Olmamış mı? Lan bi yürü. Tamam bekle.
Selam n’aber? Tarih ekimin onunu sikimin doğrusunu gösteriyor. -
Oha lan! Ne? Böyle girilir mi? Olmadı mı? Oldu mu? Hadi siktirip gidelim buradan.
Selam ne haber? Zaman mefhumunu yitirdiğimiz bu hayli soğuk kış günlerinde sizlere sıcaklık zerk edilmiş bol samimi merhabalar getirdik. -
Çok İstanbul beyefendisi. Kafamı toplayamıyom kafamı yoksa hııaamına.
Selam n’aber? Yorgunuz. Büyük bir hızla kaybetmeye devam ediyoruz. Bu düşüşe bir dur demek için olmasa bile en azından çarpma etkisini azaltmak adına edebiyata paraşüt muamelesi gösteriyoruz. Fanzine gereken özeni göstermediğiniz için canınız sağolsun, verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı sadistiz. Kolay gelsin.
- (koro) Yürü be, helal be, koçum benim! Hell yeah.
syf 3
Jargon muhteviyat
Kaburgamın Altın Parçası / İsmail Altuntaş…………………………………..……….…..5 Bu Yıl Raylara Düşen Gövdelerin Kalibresini Tahmin Edemedi Bilim Ne Tuhaf! / Baha Öztop………………………….….……….…..7 Korku / Ali Lidar…………………………………………………………………………….……8 Fosforlu Diyalektik / Ahmet Keskinkılıç……………………………………………..……9 Bu Ekim Ta En Baştan Defolu / Tuncay Kızılaslan…………………………………….10 Beni Niye Tümevarım Sanıyorlar / Bekir Erdoğan……………………………………....11 Gölge / Çisem Bakoğlu…………………………………………………………………………12 Matadorunu Felç Eden Boğa / Payidar Zaraman………………………………………..14 Bitmiş Bir Aşkın Müsveddesi / Yusufhan Kol…………………….……………………..16 Kılıksız Ninja, Kimliksiz Samuray / Hasan Ay……………………………………….……17 Truman Etkisi / Ahmet Keskinkılıç………………………………………………….….…18 Hoca Camide de Yok / Sabri Genç…………………………………………………………..19 Erguvan Kapısı ve Yanılsamalar / Tuncay Kızılaslan………………………….………20 Kör Gözler, Körleşmiş Gözler ya da Elias Canetti / Said Büyükarslan…………………………………………..……….22
K jargondergi.tumblr.com e @Jargon_Fanzin d /JargonDergi n jargonfanzin@gmail.com
syf 4
Jargon Kaburgamın Altın Parçası
İsmail Altuntaş
Toplumcu Türk şiirinin önde gelen isimlerindendir. Türkçeyi en yalın ve en içten haliyle aktarmayı başarabilmiş ender şairlerdendir...falan filan... bu kadar resmi ve sistematik bir dille anlatılamaz elbette Ahmed Arif. Ahmed Arif şiirleriyle ilk tanışmam, 1995 kışının Londra kokan bir şubat Ankara’sında, devrimci bir radyo frekansı sayesinde olmuştu. Şiire heceyle başlamış ve heceyi seven biri olarak, Ahmed Arif’in serbest şiirleri beni kucaklayabildiğince kucaklamıştı. "İşte budur lan" dedim. İlk dinlediğim şiiri "Otuz Üç Kurşun" şiiriydi. "Hasretinden Prangalar Eskittim" Özgün halk müziğinin büyük emekçilerinden Rahmi Saltuk’un prodüktörlüğünde hazırlanmış olan, Ahmed Arif’in kendi sesinden okuduğu tek şiir kasedidir aynı zamanda. Otuz Üç Kurşun şiirine mükemmel bir kombinasyonla, Livaneli’nin Sürü filmine yaptığı o olağanüstü ezgi seçilmişti. O güzelim ezgiye güçlü bir şiir ve çok sade bir yorum da eklenince ortaya dünyanın altmış altı harikasından biri çıkıyordu. 1995 yılından bu güne kadar hiç kimseyle tartışmadığım ve tartışmayacağım bir şey vardı ki, o da, bana göre dünyanın en iyi şiir okuyan şairi Ahmed Arif’tir. Şiire yüklenmeden, şiiri rencide etmeden, provoke etmeden, olabildiğince temiz, olabildiğince sade bir şekilde şiir okuyan başka bir şair tanımadım. "Evelallah bu eller utandırmaz adamı, bir kere bile faka basmadı bu gözler" dizeleriyle Otuz Üç Kurşun şiiri, Ahmed Arif’e olan şiirsel aşkımın temelini oluşturmuştu. Hemen Kızılay’dan o kasedi bulup ruhuma hediye etmeliydim. Üç hafta boyunca tekel iki bin içmekten vazgeçip, samsun içersem o kasetin bana ekonomik anlamda bir külfeti de olmayacaktı, olmadı da. Daha sonra 97 eylülünde yolumuz sınır ötesi gurbetlere düştüğünde, yanımda üç beş esvap ve bir plastik torba dolusu kaset vardı. Aralıksız beş yıl boyunca dinlediğim tek kasettir Ahmed Arif’in şiir kasedi. Daha sonra kitabını da edindiğimiz büyük şairin hayatımıza, hayallerimize, sevdalarımıza ve şiirimize olan katkısı büyük ve yoğun olmuştur. Çok şarap içmişliğimiz vardır Ahmed babayla, çok rakı Bestelenmiş ve Söylenmiş Ahmed Arif kusmuşluğumuz vardır. Toplumcu Türk şiirlerinden dinlemeniz gereken şahanelikler; şiirinde Ahmed Arif’ten daha önce ortaya çıkan Niyazi Akıncıoğlu ve Enver Gökçe Akşam Erken İner Mahpushaneye, Cem gibi şairler, ahmed Arif’in şiirine öncülük Karaca etmişler, ilham olmuşlardır. Bu şairlerle Ahmed Arif arasında, tarz ve üslup Ay Karanlık, Ahmet Kaya olarak bariz benzerlikler göze Otuzüç Kurşun, Cem Karaca çarpmaktadır. Ama Ahmed Arif şiirlerindeki o yürekten gelen sadelik, şairi diğer toplumcu şairlerden farklı kılmaya yetmiştir. Şiirlerinde ezilmişliği, kavgayı, umudu, aşkı, halk ağzıyla buluşturmuş, otantik deyiş ve hitapları, şiirlerine harikulade bir biçimde yerleştirmiştir. Yare söylenebilecek en güzel hitaplardan birini keşfetmiştir..."kaburgamın altın parçası"... Eski ahitte Havva’nın Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığı bahsini muazzam bir şiirsellikle buluşturmuştur bu sloganik hitapla. İkinci yeninin sürrealist ve dadaist imgelerinden uzak, birinci yeninin yavan üslubundan farklı bir zenginlikle sunumlamıştır şiirlerini. Nazım Hikmet’le aynı dönem içinde ve aynı değerler üzerine şiir yazmalarına rağmen, birbirlerinden tamamen bağımsızlardır. Rıfat Ilgaz’la sıkı dostlukları olmuştur. Türk edebiyatının en büyük Kürt şairidir.
syf 5
Jargon Çok şey yazılabilir daha elbette ama kahretsin ki tembelim.
Karanfil Sokağı
Tekmil ufuklar kışladı Dört yön, onaltı rüzgar Ve yedi iklim beş kıta Kar altındadır. Kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar Ray, asfalt, şose, makadam Benim sarp yolum, patikam Toros, Anti-toros ve asi Fırat Tütün, pamuk, buğday ovaları, çeltikler Vatanım boylu boyunca Kar altındadır. Döğüşenler de var bu havalarda El, ayak buz kesmiş, yürek cehennem Ümit, öfkeli ve mahzun Ümit, sapına kadar namuslu Dağlara çekilmiş Kar altındadır. Şarkılar bilirim çiğ tutmuş Resimler, heykeller, destanlar Usta ellerin yapısı Kolsuz, yarı çıplak Venüs Trans-nonain sokağı Garcia Lorca'nın mezarı, Ve gözbebekleri Pierre Curie'nin Kar altındadır. Duvarları katı sabır taşından
syf 6
Ahmed Arif Kar altındadır varoşlar, Hasretim nazlıdır Ankara. Dumanlı havayı kurt sevsin Asfalttan yürüsün Aralık, Sevmem, netameli aydır. Bir başka ama bilemem Bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat Kalbim, bu zulümlü sevda, Kar altındadır. Gecekondularda hava bulanık puslu Altındağ gökleri kümülüslü Ekmeğe, aşka ve ömre Küfeleriyle hükmeden Ciğerleri küçük, elleri büyük Nefesleri yetmez avuçlarına -İlkokul çağında hepsiKenar çocukları Kar altındadır. Hatip Çay'ın öte yüzü ılıman Bulvarlar çakırkeyf Yenişehir'de Karanfil Sokağında gün açmış Hikmetinden sual olunmaz değil "mucip sebebin" bilirim Ve "kafi delil" ortada... Karanfil sokağında bir camlı bahçe Camlı bahçe içre bir çini saksı Bir dal süzülür mavide Al - al bir yangın şarkısı, Bakmayın saksıda boy verdiğine Kökü Altındağ'da, İncesu'dadır.
Jargon Bu Yıl Raylara Düşen Gövdelerin Kalibresini Tahmin Edemedi Bilim Ne Tuhaf!
Baha Öztop
İsimli tiyatrolarla yerleşirken bulvarlara Yalnızlığı hangi meclisten süzüp dağa kaldırır garson Ve taşeronlarla yükselen heykellerin alın yazılarında Kullandığım dine yeni lezzetler getirir Adisyonları basan o muhteşem matbaa. Jübilesi yapılmayan bir beygir kadar içerlenirken efendiye Veli olan adıyla kalkıp bana bir sürpriz getirseydi Ah! İki kere iki dörtten beş almak üzereydim ama Kafayı koyduğum yerde güller yetişmedi ne tuhaf! Kısaca ali bana topu at Özetle git ayşe topu getir. Sıradanım. Tarih bunu sorgulamıyor üstelik!
Agnes-Cecille
syf 7
Jargon Korku
Birbirimize soracağımız o kadar çok soru, konuşmamız gereken o kadar çok konu vardı ki biz çareyi susmakta bulmuştuk. Hem korkuyorduk da, göz göze geldiğimiz birkaç saniyeden anladığım kadarıyla. "Benim sorularıma cevap verir de sıra ona gelirse?" korkusu vardı üstümüzde muhtemelen. Ya da sadece bende vardı, onu dahil etmeden. Zaten hiç anlayamamışımdır gözlerini, ya onlar yalan söyler ya da ben gerçeklerden kaçıp yalanlara sığınırım. Onun için sadece bende vardı herhalde bu korku, yıllar öncesinden miras kalmıştı hem de. Rakamların yerini harflerin aldığı bir matematik dersinde ilk kez "anlamadım" dedim, ömrümde ilk kez anlamak istediğim halde anlamadığımı birisi anlasın istedim, anlamadı. "Nesi var bunun anlaşılmayacak, gel tahtaya" dedi, gittim. Orda da anlamadım; oturmak ya da ayakta olmak değildi bunun nedeni, ben harflerle matematiği bağdaştıramamıştım, anlamamıştım. O günden sonra vazgeçtim anlamadıklarımı sormaktan. Nasılsa "o" anlardı, ona inanır, aldanırdım. Anlamadığım anlaşılmasındı, aldanmaya razıydım. "Şehre mega hafıza uzmanı gelmiş, konferanslar verecekmiş, duydun mu?" dedi, evet gerçekten söyledi bunu. Onca sorunun, geçen onca zamanın muhasebesi bitmişti, maga hafıza uzmanından konuşalım istiyordu. "Biz çocukken çıkardı ya televizyona, hani seyircilerle oyunlar oynar hafızasının ne kadar güçlü olduğunu
syf 8
Ali Lidar
gösterirdi" Aferin ona. Bu nerden çıktı demedim, ben de sarıldım bu gereksiz konunun gittikçe zayıflayan kollarına suskunluğun kuyusunda daha da derinlere düşmemek için: "Hayret" dedim, "benim ufalıp küçülmesini hatta yok olmaya yüz tutmasını istediğim şeyin, hafızanın ve hatırlamanın, gelişmesi genişlemesi için insanlar uzman oluyor, uzmanları dinliyor." Anladı, üstelemedi. Ama anlamasın isterdim, sorsun, ben de "ne var bunda anlaşılmayacak" deyip hazırlıksız yakalayayım isterdim, belki de rahatlardım. Olmadı, sormadı, sormadım. "Ben balık hafızalı olmak istiyorum" dedim saniyeler sonra. İçimde kanatılmayı bekleyip tatlı tatlı kaşınan bir yara vardı, açılsın istiyordum. "Her gördüğüm yeri ilk kez gördüğümü sanıp sonra alışmış olmak, her şeyi önce öğrenip sonra unutmak, akvaryumumu her turumda yeni evimmiş sayıp sağa sola giderek güzelliğine iç geçirmek, süs olsun diye konulan köprünün altından üstünden geçmek ve bunların hepsini yaparken hepsini aynı anda unutmak, beni izleyerek huzur bulanların huzurumu kaçıranlar olduğunu hemen unutmak..." Yine olmamıştı, tuzağa düşmemiş, neden diye sormamıştı. Ben de soramam korkarım sıranın bana gelmesinden. Cevaplarından korktuğum sorular var, ne olurdu tuzağa düşseydi? Bir ben miyim acemi kalan?
Jargon Fosforlu Diyalektik
Ahmet Keskinkılıç
bro’ya. dur oksitlenme şimdi sırası değil. sur’u suratımıza suratımıza üfleyen İsrafil, israf etmiyor mu sence de nefesini? zira kıyamet dediğin bizim için yıllar önce kopmamış olsaydı, neden bunca sürgün bunca kaos bunca şiir yetim gibi duruyor? don kişot olmadan daha yel değirmenleriyle tebelleş gözlerimize inen o flu perde aralığında ocaklar içlerinden birini seçip kıyasıya kaybedeceğiz revolverin titrek tetiği boşluğu avuçluyor. son baharı çalan hırsız nota bilmezdi üstelik kanımızdan fışkıran hüsrana komşu olmuyor kimse öfkeli bulutlar görüyorum semaya bakınca sema bize bakınca ne görür, bilmiyorum. ah anakronik martavalları uydur uydur ipe diz gibi düpe düz mağlubiyet işte bizi kan kaybından götüren. yoksa kim dirilmezdi ki böylesine zamansız yaşamışken? hem biz zarın hep yek düşen tarafıyız seninle, iki kişi olsak bile gölgemiz bir. gömleğime ısmarladığım katil zanlısı kir beni ispiyonlarsa didaktik polislere sen uyar beni mesela, ki ansızın bir fişleme bizi dünyadan koparan o ilk flaş patlaması gibi. zincirlerimden başka satacak demirim yok iktisatla anlıyorum sizi, das kapital yakıyorum sobada, çünkü anlaşılmayan şeyler çabuk tutuşuyor bilirsin hesabı ödemezse eğer senegal’li mübaşir.
syf 9
Jargon Bu Ekim Ta En Baştan Defolu
Tuncay Kızılaslan
Okan kardeşime... Soğuk taşındaki isminin sıcaklığıyla ısınmaktır derim Bir şey anlatacaksan kardeşim, ben her daim beklerim Bir gün daha yakınız, bir bakıma teselli. Güneşin geceye sağladığı ışık kadar teselli bu. Her gece bu kaburgalarımı zorlayan asi nehir Sitemkar bir çığlık azlediyor, kader mi bu tecelli? Bir sigara kızılında sesini duymaya can atmak Bir şafak vakti belki de sonunda kavuşmak varsa Elbet bir dakika daha yakınız, pek tabi ki teselli. Karanlık mabedinde, sessiz sakin sen uyurken Her sızı beraberinde gözyaşı bir ölümü tanımlıyor Ah! Kalbim silineydi... Ah! dedim bak yanında senin, söyleyiverir bir şiir Niye denir mi, niçin denir mi, nasıl be kardeşim denir mi? Bir tek bunlar denebilir bilirsin Cevap bulamayacağım niye derim Niçin derim Nasıl be kardeşim? Ah! Kalk be kardeşim... Seslerim bu kadere homurdanıyor Dönüp bakan bile yok seslerim sessizce homurdanıyor Unutmamaya müebbet bir hissiyat bu seslerimin dediği Şehrin sensiz sokaklarına inat sarhoşluğumla Yağmurla ağlamışım, sen de gördün Dedim ki sonra bak biraderim Çünkü öyle bu hayat Çünkü böyle bu hayat Fakat nasıl be kardeşim, nasıl? Kalksan ya bak kahvaltı hazırladım. Yahu bakıyorum martılar uçuyor göğsünün üzerinde Kardeş şimdi yalnız uçuyorsun gökyüzünde Atların yorgun argın yol aldığı bu şehirde Kamburumla sensinz yol almak zoruma gidiyor. Sitem olarak algılama yine de Neden bencil davrandın Tanrı'm? Tamam seviyordun fakat Bizden O'nu fazlasıyla erken aldın.
syf 10
Jargon Beni Niye Tümevarım Sanıyorlar
ben bir atı ürkütmeden havalandıramam sormadılar, gömlek cebimde ne var. tabi ki latince bilmiyorum ama ayak bileklerinden anlarım bir dorunun ne kadar izinsiz ne kadar da kendinden habersiz ki ben bunu niye bilmiyorum. bana bilmediğim bir dağın adını soruyorlar sırtım diyorum, bir daha soruyorlar hedef yanıltmak için gümüş mahmuzlar gibi kelimeler sakladım farsî kadınlar niye bu kadar güzel
syf 11
Bekir Erdoğan
Jargon Gölge
Çisem Bakoğlu
“Kalbine! Kalbine sapla lan şu kazığı.” “Bi sus be. Vampir öldürüyo sanki. Bayıldı işte herif, iki dakka sus da motorun soğusun anasını satayım.” “Grrrr!! Ne halin varsa gör lan. Ne haliniz varsa görün. Herif ecdadımla zevk gecesi düzenlemiş sen hala işin sosyokültürel doğruluğundasın. Bu toplumda sana bana adalet mi var sanki. Adalet istiyorsan kendin sağlayacaksın.” “Evet, bunun için de düşmanının kalbine kazık çakman gerek değil mi? İki gram aklın vardı onu da yedin resmen. Yardım et de bagaja atalım elemanı.” Sonraki yaklaşık bir saat boyunca saatte 120 kmden fazla giden arabanın içinde gergin bir şekilde sustuk. Araba durduğunda bagajdaki adam ayılmak üzereydi. Sakince motoru durdurdum, bagajın kilidini açtım. Yanındaki kumral kadın hıncını arabadan çıkarmak istercesine kapıyı çarptı ve topuklarını yere vura vura bagaja yöneldi. Sinirle bagajı açtı, içerideki adamın yakasından tutarak dışarı çekerken yanına gidip yardım ettim. Adamı sürükleyerek biraz ilerideki taşın üstüne oturttuk. Kadın sinirle soluyordu. Üç yıl önce sürekli uğradığım bir sahafta tanışmıştık. İnsanlara güvenmeyen, hafif kaçık ama sevimli bir kadın olduğunu düşünmüştüm. Şehre ve hatta ülkeye yeni gelmişti. Gergin halini karakter özelliği sanmıştım. Gözlerinde güvensizliğin yanında delici bir zeka vardı çünkü ve herkes bilir ki zeki insanlar gariptir. “Zahmet etme diye uyarıyorum, kaçabileceğin hiçbir yer yok. Ve evet, seni öldüreceğiz. Ne zaman bilmiyorum, ama ölmeden önce göreceğin son yer bu orman.” dedim adama. En az kadın kadar nefret ediyordum bu adamdan. Gece yarısı yaklaşıyordu. Orman gölgeler içinde kalmış, çıt çıkarmadan olan biteni izliyordu. “Hatırladın mı burayı?!” diye bozdu sessizliği kumral kadın. Adam titremeye başlamıştı ama hala korktuğunu göstermemek için direniyordu. Elinden geldiğince ifadesiz bir sesle “Hayır” dedi, sesinin titremesine engel olamamıştı. Kadın gülümsedi. “Aferin, az da olsa aklın varmış.” Büyükçe bir ateş yaktım. Kadın taşın üstünde oturan adamı bağlarken adamın kulağına “Şimdi sen gölge oldun, şimdi sen karanlıkta kalacaksın. Üstelik sonsuza kadar.” diye fısıldadı, kalan kısmını duyamadım.. Adam kurtulamayacağına emindi ama bir umut ipleri koparabileceğini umuyordu. Kadın kardeşiydi sonuçta.
syf 12
Jargon
Ateş iyice harladığında “İstersen arabada bekleyeyim.” dedim, kadın başıyla onaylayıp “Buraya kadar bile yardım etmemeliydin.” dedi. “Bir erkek öldüyse katili kesin bulunur sonuçta. Sadece kadının adı yok bu memlekette. Gördüğün gibi korkmuyorum,” ateş saçan gözlerini adama dikmişti, “ve bir an için bile tereddüt edeceğimi sanma.” Neler olduğunu bilmiyorum, ayrıntıları zaten hiç anlatmamıştı, ben de sormadım. Ama tarihin bir noktasında bu adam bu kadına çok zarar vermişti. Uyku uyanıklık arasında öldüm ben demişti. Akıl sağlığının yerinde olmadığını biliyordum. Umurumda değildi aslına bakarsanız. Bu kadar acı çekerken yapabileceğim bir şey yoktu. İstediği her şeyi yapmak dışında… Arabada oturup beni çağırmasını bekledim. Herhangi bir ses duymamak için kulaklıkları takıp bu Allah’ın unuttuğu orman derinliğinde müzik dinlemeye başladım. Yarım saat kadar sonra arabaya bindi. “Gidelim” dedi sadece. Tek kelime etmeden arabayı çalıştırdım, ormandan çıkarken karnındaki kan lekesinin giderek büyüdüğünü görmemeye çalışıyordum.
syf 13
Jargon Matadorunu Felç Eden Boğa ben seni bii severim kolezyumu devirir bir gladyatör matadorunu felç eder bir boğa zulüm bir dünya malıdır balam uykuların şen olsun şen olsun bahçende çilingir sofranda çökelek bezgin çocukların soğukkuyu papuçları şen olsun kesinlikle olsun yoksa kendimden zulmeden bir tanrı yaratacağım ben seni bii severim iki eli birden kurur ebu leheb”in zenci olduğuna ikna olur muhammed ali dolar değer kaybeder nato dağılır filan sonra bir şeyler olur öcü alınır bütün o otantik duyguların kardeşimiz üzüm hoşafının yenidoğan mahallesinin ve tütün kolonyasının göğsünde güvercin besleyenlerin ve çok şeyin öcü alınır sonra yine bir şeyler olur damarlarımızı sabote eden bu kırmızı ve bu uslanmaz sıvıyla birlikte kafamızı karıştıran ayetleri rehabilite ederiz edebiliriz bu kolay olmalı niçin olmasın ki kırıldığım yerden başlar inkılap bu olmalı yoksa ortadoğu”yu sana bulayacağım ben seni bii severim fena şarkılar ezberlemeye başlar sorgun”da bir çocuk sen beni altmış altı yerimden kırarsın felç olurum kalbimin nice şükran yerinden telaşlanırım cücüğünü yitirmiş bir bodu gibi de ki insan bir tanrısal israftır yalama olmuştur bizi hayata bağlayan sabır zoru de ki adem”i yaratan neylemiştir neylenmiştir halepçe”de dilan,
syf 14
Payidar Zaraman
hiroşima”da sakiko insanlık tarihi daha uzun değildir bir insan ömründen bir kan bir kırmızıya ne kadar yakışır d”ola ne kadar yakışır d”ola bir dünya bir çiçeğe bunlar sorulmalı sorulmalı ve rahatlatılmalı bunlar yoksa ifrite şeytana şah olacağım ben seni bii severimdir deme gitsin deme ki zülfikarına tövbe eder ali küfür felç edilir havana”da aşere-i mübeşşere’’ye eklenir ernesto kudret makamına zor değil bu zor değil seni güçlü bir mayıs ortasında öpmek hem ben halhal alırım o kırılası bileklerine sen benim sırtıma oraklanırsın hem elinde güle dönen bir çekiçle bunlar zor değil yani kolay inceliklerdir bunlar kolaylaş sen de lütfen ama yoksa okuduğum herşeyi sana uyarlayacağım ben seni yine bii severim bir takım kavimler helak olur bir tünel kazılır guantanamo”da new york borsası çöker ve sen ki sen ki tanıdığım bütün saçlarınla bana iletilirsin sadrımda bir rönesans başlar bilsen sana ne çağlar açarım niye ki gözlerin bir yıkımdır ben sehpalarda serenad yaparım niye ki yaşamak nefesi nefesine külfettir balam uykuların şen olsun şen olsun bağrında ki o yasaklanmış elma biz onu ısırmak ve lanetlenmek üzere yaratılmışız madem madem ki kan gövdeyi götürmekte sürüler coğrafyasında
Jargon bütün bunları öfkene ilavele ve lütfen gül lütfen gül nuh”un tufanından beri misvaklamadığın dişlerinle levh-i mahfuzun şer egemen sayfalarına nispet lütfen gül gül ve bu şevkinle aklımda bulun
syf 15
bu anı sabitle ve bana ve bu topraklara zerk et biraz metanet göster balam göster ve gözlerini terket ol yoksa kendimden zulmeden bir tanrı yaratacağım
Jargon Bitmiş Bir Aşkın Müsveddesi
evveli zamanda kalp ehlinde mülteci bırakınca lola’yı bulutsu andırımlara sığınarak, sevmemesini sağlayınca nefret edercesine josef amacına ulaşır ürkercesine. günler geçer, aylar geçer. josef’teki sevda geçmez. yeryüzünde ki bütün aşkları toplasan, bir lola etmez. bir söylenceye göre lola nefret etmektedir josef çok sevmektedir yüreğinde yetisizliğin bini bir paradır fakat lola başka limanlara yelken açmaktadır josef’i unutmuş, tekrarsız limanlara sığınmaktadır. josef düşünür düşünür şiirler yazar ama nafile intihar eder elbette ruhu lola’yı izlemekte.
syf 16
Yusufhan Kol
Jargon Kılıksız Ninja, Kimliksiz Samuray
Hasan Ay
''tüm araba çarpan yiğenlerime'' bir şark türküsü duyduğunda, ağlayan canavarlar görüyordum rüyalarımda, görüyordum ve onlar sarılıyorlardı bana, canavarın kalbine giden yol, kulağından mı geçiyor baba? kahrolan, kahrolası insan, o kadar çaresizdir ki sabahları, ve sahnelenir absürt bir tiyatro o kadar yorgun ki, dua etmeye vakit bulamıyorum. kaybolmak karanlıkta yüzmesidir porsuğun, bir porsuk nefret ediyor bir diğer porsuktan, tüm porsuklar birleşiyor,direnişte katl-i vaciptir hükümetin! Kaos aladursun kentimizi, yuvarlanıp kapağımı bulduğum an, kısmetim Bağdat’a gitsin! Tastamam yokluklarım, hazırlıklıyım, bir köle, bir tüccar, ''fuckyougetout of here Paşam'' Amerikan filmleri kadar agresifim ağzım bozuk, kan revan, tekrar ediyorum kan revan. Yorgunum ki düşmeye yok mecalim, şairler asla silah taşımazlar, bunu bilir bunu söylerim, nedeni belirsiz, dinlemez kimse, gök yarılsa İsa düşse, kim gülse beğenirsiniz? Gülse bir sel, hiç komik olmaz, Avrupa yakası muaftır. Ne anlatıyorum, ben kılıksız ninjayım, şiir yazıyorum, kimliksiz samurayım, çay demliyorum vakitlice, ölümden bıkarak yaşamak, yorgunum yorma beni, iki ben varsak,diğeri sen.
syf 17
Jargon Truman Etkisi
Dün gece karanlığın gözlerine bakarken dudaklarımdan dökülen kelimeleri izliyordum. Dudaklarımdan dökülüp de sanki parkeleri kirletiyorlardı. İnsan dayanamaz bunca acının gönlü karartmasına, bunca kırığın tarumar etmesine ruhu. Sessizliğin on metrelik bir pitona dönüştüğü geceler oluyor dün gecede öyle bir geceydi, öylesine bir geceydi, öylesine geçen saatler vardı topallayan akreplerle zembereğinden boşalmış yelkovanların tarifsiz yarışını izliyordum duvarda. İçim dışıma çıkana kadar seyre daldığım rakamların aritmisi harflerin buğusuyla karışıp çayıma zifir oluyordu, melodiler ise her zaman ki umursamazlığı ve bam teli dövme meraklılığıyla ayrı havadaydı. Clair de Lune. İnsan bazen neden insanım diye soruyor. Kimin nesiyim hayatta? Ve aynı insan cevap bulamıyor. Edepsiz bir şakacı tarafından bir oyunda oynatılıyormuş hissi, farkındalığını yitiriyorsun. Esir alınmışım sanki de bunu bile isteye başarmışım. Esir düşmekte değil çünkü mesele, bana bunu Nazım öğretti sağolsun. Çok kafam karışmıştı dün gece, belli oluyor mu? Veeee Andante. Müzik ruhun fast foodu olmaya başlıyor. Ben dün gece bunları düşündüm.
syf 18
Ahmet Keskinkılıç
Bu gece karanlığın gözlerine bakarken dudaklarımdan dökülen kelimeleri izliyorum. Dudaklarımdan dökülüp de sanki camları kırıyorlar. İnsan dayanamaz bunca kahkahanın ortasında kalıp yüzünde tek kas oynamadan öylece bakmaya. Tepkisizliğin zebani olup üzerinize yürüdüğü geceler oluyor oluyor bu gece de öyle, öğle gibi bir gece, öykünmeden geçen saatlerin içinde sıkışıp kalmış gibi duran akrepler var, yelkovanlar hakeza, çok üzgün görünüyor duvar. İçim dışım bir olana kadar balıklama daldığım rakamların redifleri harflerin büyüsüyle karışıp çayıma zehir oluyor, melodiler ise her zaman ki uyurgezerliği ve kalp ağrıtabilme özelliğiyle ayrı havada. Golha. İnsan bazen neden ben diye soruyor. Niye varım dünyada? Ve aynı insan bir çay daha koyuyor. Boktan bir truman etkisi hissediyorum, iplerimden kurtulmak ya da iplerimde kurumak. Soruların bazen ciddi ciddi cevapları olmuyor. Bunu bana Edip Cansever öğretti sağolsun, bir mendil niye kanar hâlâ bilmem çünkü. Kafam allak bullak bu gece, belli oluyor mu? Veeee Romance Piano. Müzik ruhun yoğun bakım ünitesidir. Ben bu gece bunları düşündüm. Bu gece saatlerinizi bir defa duvara çarpmayı unutmayın.
Jargon Hoca Camide de Yok
Sabri Genç
güneş ne zaman bize ihanet eder güneş öğle vakitleri, aşık, yakıyor ikindiye girdik artık seni sevemem akşam oldu ver günahımı geçmişim tek gün kadar kadim geçmişiz, yer yer, ağır aksak -lambaç oynayalım n'olur öğretmenim saklanın çocuklar, bombalar ben ölülere şiir yazamam bey güneş sen ihanet etmene bak, sağa bak, sola bak karşıya geçmeyi beceremiyorum devlet bey tut elimden: büyükşehir belediyesi ibrahim tennuri üst geçidi ben bu zatın üstünden geçemem vur beni tır güneş ne zaman bize ihanet eder böyle sorular sormak çok zevkli güneş hiç doğuyor, habersiz, duymuyor ya her şeyden haberdarsa, duyarsa çişim gelmeseydi vurmazdım kimseyi vallahi bey güneş bu saklambaç sıkıcı olmaya başladı vallahi öğretmenim, tenim, yanıyor öğretmenim insan güneşe ne zaman böyle sorular sormak çok zevkli ya böyle yaşamak
syf 19
Jargon Erguvan Kapısı ve Yanılsamalar
Tuncay Kızılaslan
Duyduklarım kulaklarımda sürekli yankılanıyordu. Çekiç örs ve üzengi o günden itibaren tam performansla çalışamayacaktı. Düşündüğüme deymiyordu çünkü olana ölene ve halime çare yoktu. Yoldaki tüm zamanların en tıklım trafiği de pis pis sırıtarak kendimi yememi keyifle izliyordu. Ve kendimi bildim bileli, daha önce böyle bir durum yaşamamış olsam da, ruhumu parçalamak o an yapabildiğim tek şeydi. Duyduklarım ve içimde biriktirdiklerim sadece olanı söylüyordu bana. İnanın elinizden bir şey gelmiyorsa bunlar canınızı da yakmıyordu. Oysa hakkım olan cehennemi istiyordum sadece. İçimde kullanabileceğim tüm teçhizatı ruhumu parçalamak için kullanıyordum ben de. Yürüdüm, çokça yürüdüm. Karanfil ve Konur Sokak da bu gibi anlarımda davetkâr bir tavır sergiler hep. Bu yüzden çok sevmişimdir buraları. Hasan Abi’nin mekanına ne ara geldiğimi bilmiyorum. Sadece tokalaştığımızı ve bana kabız olunduğunda ortaya çıkabilecek bir ifadeyle baktığını hatırlıyorum. Ha bir de “İstediğin yere geç yeğenim” dediğini. “Abi zaten her yer bo…” Boş şeklinde tamamlasam onun babacanlığını yok edecektim. “…ğuyor ya geçeyim şu köşeye.” diye tamamladım. Her zamanki geçmediğim köşelerden birine geçtim. Bomboş barda bana çalışacaktı. Halimi sormasın ve beni daha fazla deli sanmasın diye iki büyük bira istedim. Zaten mekân boş olduğu için de bir müzik listesi hazırladım bilgisayardan çalabileceği. Alt alta yazdım isimleri. Jehan Barbur, Ferdi Tayfur -kafiye hoşuma gitmişti, isimlerimizi denedim aslında uyumlu da geldi- , Zeki Müren, Mabel Matiz, varsa Ados ve herhangi birinin söylediği “Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın”. Hasan Abi biraları getirdiğinde uzattım kağıdı. “Ne o yeğenim?” dedi bir an kağıda bakıp durdu. “Her zamanki abi, biraz görmemek istiyorum etrafı, bunlar anca paklar.” dedim ve güldü. “Ne zaman şarkı yaptın sen onu soruyorum, haline aşinayız zaten.” deyince isimlerimize ithafen bizleri şarkıcı yaptığını anladım zihninde. Kağıdı elime aldım geri, isimlerimizi alt alta dururken gördüğüm anda ister istemez sistolik bilmem ne oluştu sol kaburgamda, yine. Yani ekstra atım, ismini görmem yetiyor her seferinde. “Yakışmamış mı abi?” dedim, bir şey demeden gülerek döndü. “Ha abi unutmadan bardaklar boş kalmasın, bittikçe tazeleyelim.”
syf 20
Jargon Kendi önümdeki birayı bitirdim hızlıca, karşımdaki dolu bardakla değiştirdim. “Hızlı gidiyorsun hae hayırdır?” diyerek kendi yaptığım esprime ağladım. Yeni bardağı da çok vakit geçirmeden bitirdim. Hasan Abi görmüş olacak, normalde yavaş git diye azarlardı, bir şey demeden doldurdu bardakları. Ruhumu daha güzel parçalayabileceğim bu denli uygun başka bir yer olamazdı. Kafam kendini çok çabuk sallamaya başladı…
Seni Seviyorum. Olsan İçmez Miydin Benim Yerimde Nuh Tufan , Dilara Dilemma İmkansız Sepya Bir Kızıl Goncaya Benzer Dudağın “Baharım solmadan eskidi ömrüm Çıkmaz bir sokağa benzedi ömrüm Leyla’sı olmayan Mecnun’a döndüm Olsan içmez miydin benim yerimde…”
syf 21
Jargon Kör Gözler, Körleşmiş Gözler ya da Elias Canetti
Said Büyükarslan
İnsan bilinmezliği sever, bilmemeyi, bilememeyi
Çaresizliktir belki insana en çok koyan Ama insan kaç defa çaresiz kalır ki hayatta Hayatta her şeyin bir çaresi varsa doktor bey Ben neden komadayım hala Tüm referanslara lanet olsun Tüm detaylara, göndermelere, var olmalara Varlığın ayırdına, varlığından haberdar olmaya Onunla var olmadıktan sonra, neden var olasın ki Ya da belki onunla var olmamak var olmak Gözlerinde onu görmek, ya da onu görmemek Kör mü olmalı insan bu hayatta? Körler mi gerçek mutlu olanlar? Peki kendi elleriyle gözlerini kapatıp kör olanlar? Onlar neden mutlu değil? Cevabı çok basit değil mi, eller yalan söylemez. Yoksa gözler miydi? Her sabah, her gece, her gün, her gündüz Dönüp dolaşan bir yıldız gibi, hedefine doğru devinimini Tamamlayan dünya gibi Ya bizim hedefimiz? Çok yorgunum, yorgunluğumu ifade edemeyecek kadar Kalifiye kelimeler arayıp da bulamayacak kadar
syf 22
Replika Şimdi sizin gafanızda iki tane soru işareti var: Bir, Jargon Fanzin nedir? İki, neden çıkarılır? Sıradan bir fanzinde vücutta iki şey yükseliyör; bir sıgkınlık, iki ardinal. Ardinal bir hormon, fanzine olan antipatiyi arttırıyor biz bunu istemiyoruz. Biz istiyorsz ki okuduğunuzu yaşayın. Sıradan fanzine örnek; sıradan fanzin. Yaratıcı fanzine örnek; Jargon! Bu unutulur mu? Bizim o yeraltında falanda filanda görülen edebiyatı, değişik düşüncelerimizi yazıya dökmemizin amacı bu... Bas fotokopici! Ya bu Jargon buggadar sessiz bir ortamda ogkunan bir fanzin mi? Daha konuşalım böyle daha da konuşalım, anlatalım? Beşinci sayıyı ver... Yanağını dönder, yanağını dönder yeni bir şey deniyecem sizde.
Hazırlayan : Tuncay Kızılaslan
Tbarb