Kulaklik Dergisi Mayıs 2015

Page 1


Online Alışverişin Yeni Adresi Sizler İçin Hazırlanıyor

beemarka

beemarka.com /beemarka


kulaklikdergisi.com Okuyucularına 5 Mayıs - 25 Mayıs Tarihleri Arasında HanTattoo da Yaptıracakları Dövmelerde %50 İndirim Uygulanacaktır. İndirimden yararlanmanız için tek yapmanız gereken kulaklikdergisi.com okuru olduğunuzu söylemeniz yeterlidir.

han tattoo&pıercıng iletişim ve adres bilgileri 0312 419 72 74 - 0506 675 75 06 hantattoo.com lhancakmak@hantattoo.com studio; karanfil 2 sk 40/5 Kızılay - Ankara showroom; karanfil sk no:7 Hammur Kent A.V.M Kızılay - Ankara


İçindekiler Anlamlı Yazılar

Kültür/Sanat

Bir Annenin Hisleri: Otizm

Sayfa 1

Sanat ve Yalan

Sayfa 25

Farkındalık

Sayfa 2

FRİDA KAHLO

Sayfa 33

Sağlık •

Sağlık için Uyku

Bilim ve Teknoloji Sayfa 3

Spor •

Spora Nasıl Başlarım?

Sayfa 5

Özel Dosya •

12 Mart 1921

Sayfa 9

18 Mart 1915

Sayfa 11

23 Nisan 1920

Sayfa 13

Röportaj *

Hande Yener

Sayfa 17

Dövme ve İlhan Çakmak

Sayfa 21

Sayfa 27

41 Milyon Tonluk Çöplük

Galaxy S6 mı, iPhone 6 mı? Sayfa 29

Sayfa 31 • Black Ops3 Turizm Sayfa 35 • HOOOPPA İşte Artvin Ajanda

Vizyondakiler Filmler

Sayfa 41

Tiyatro: Ankara

Sayfa 43

Sergi: Ankara

Sayfa 45

Geyik • Android Telefonlar için Bunları Biliyor musunuz?

Sayfa 47

Geyik Muhabbeti

Sayfa 49

Pahalı mı Pahalı Bir Kahveci Sayfa 51

Astronomi •

2015 Burçlar Mayıs

Sayfa 52

Açık Büfe •

Çıtırlı Elma

Sayfa 40

Ekstra Sektörden Haberler

• Çağrı Merkezi Derneği Sektör Buluşmasına

Sayfa 23

Sayfa 24

1.289 Milyon Çağrı

Android Aplikasyonları

Sayfa 28


“Yıldızlara uzandığında bir yıldıza sahip olamazsın belki ama bir avuç çamur da elde etmezsin.”’ Leo Burnett Kendi çizdiğiniz sınırların arasında yaşamaktan sıkıldığınız zaman ileriye adım atmak için bir kapı açacaksınız. Emin olun açılacaktır o kapı, siz veya sizin yürümenizi sağlayacak kişiler tarafından... Herhangi bir kimse başarı çıtasını aşağıda tutarak potansiyelini düşürmek ister mi? Farkında olmasakta kabullenmek ve gerçekçi olmak arasında yanlış bir savaş içerisinde kaybolan emeklerimiz var. Başarısız olmayı kabullenmedik, ancak büyük olamayacağımızı kabullendiğimiz zaman başarısız olmayı taahhüt edebiliriz. Dikkat etmek lazım. Yeni bir ay ve güzel bir mevsimin başına gelmişken eski enerjisini kaybetmeden, yeni başarılar peşinde olan dergimiz için bir sayı skoru daha yazıyoruz hanemize. Sizin okumaktan keyif almanız dileğini sürekli tekrarlayarak ilerliyoruz. Hayal kurmanın önemini belirttiğim üzere daha iyi işleri, daha iyi sayıları çıkarmayı hayal ediyor ve isteklerinize, dileklerinize her daim bütün heyecanımız ile yaklaşıyoruz. Bu sayı başarısını ve azmini hepimizin bildiği bir kişiyi ağırlıyor. Heyecanını hepimizin gözlerinde görebilirsiniz eminim. Bunun dışında yine çok güzel duygular ile yazılmış birçok içerik bulunuyor. Yardımcı olmak, tanıtmak, sevdiklerimizi paylaşmak amacı ile yazılan her kelimede hayallerimizden birer parça bulacaksınız. Okuyan herkese teşekkürler, iyi okumalar.

kulaklikdergisi.com kulaklikdergisi@netcc.com.tr

Editör: İlhan Polat Yazarlar: Mustafa Çakmak, Toprak Erdi Can, Tuğçe Küçükkasap, Mehtap Güner, Nazlı Karaman, Efe Çengelcik, Çağrı Uzunosmanoğlu Dergi Tasarım: Osman Altın Katkıda Bulunanlar: Ömer Buğra Demir


Mustafa Çakmak kulaklikdergisi.com kulaklikdergisi@netcc.com.tr

FARKINA VARILMAYAN ÖZEL ÇOCUKLAR

Bir annenin hislerinden… Bir yaşam dünyaya getirmek, ne muhteşem bir histir. Her evresi güzeldir de bu yolculuğun; bir o kadar da zahmetli. Merakla beklersiniz; ağzı burnu kime benzeyecek, nasıl bir çocuk olacak diye. Kara bulutları kovar umut yeşertirsiniz içinizde. Aslında bazen işler umduğumuz gibi gitmez. Bebeği kucağınıza aldığınız zaman sıcacıktır, savunmasız, korkmuş. Bu kısma kadar her anne aşağı yukarı aynı şeyleri yaşar; bazı anneler içinse asıl mücadele bundan sonra başlar. Sahip olunan bu özel çocuklar diğerlerinden daha savunmasız ve daha korunulasıdır. “ Yaşamın ilk üç yılı içinde ortaya çıkan ve yaşam boyu devam eden, sosyal etkileşim, sözel ve sözel olmayan iletişimde problemler, tekrarlayıcı davranış ve kısıtlı ilgi alanları ile kendini gösteren karmaşık gelişimsel bir bozukluk “ olarak tanımlanır otizm. Bu hastalığın birçok nedeni olduğu bilinmekle birlikte; en etkin olanı genetiktir. Otistik bireylerde beyin hücreleri farklı çalışmaktadır. Hücreler arasında mesaj taşıyan kimyasal ileticilerde eksiklik yada fazlalık olduğu düşünülmektedir. Her çocukta seyri ve yoğunluğu farklıdır. Bazı çocuklar göz teması kuramaz, yaşıtları gibi konuşamaz ve uyarıcılara tepki vermezler, bazıları ise asosyaldir ve tekrarlayan davranışlar sergilerler. Sebebi, seyri yoğunluğu ne olursa olsun bu çocuklar özeldir ve en büyük görev ailelere düşmektedir. Toplumdan soyutlamak yerine toplum içinde büyümelidirler. Otistik bireyleri aileleri çok güçlü, sabırlı olmalı araştırma ve bilinçlendirme konusunda adeta bir öğretmen durumuna gelmelidir. Çocuklarını geliştirmenin yanında insanları bilinçlendirmek gibi bir misyonu da üstlenirler zira; bu çocuklara en büyük zararı farkında olmayan bireyler verir.

Ülkemizde ve dünyada sosyal sorumluluk projeleri düzenlenmekte, vakıf ve dernekler bu konuda aktif rol oynamaktadır. Bu gelişmeler sevindirici olmakla birlikte ne yazık ki yetersizdir. Daha çok insana ulaşılmalı, daha çok eğitim kurumları açılmalı ve hayata direnme gücü arttırılarak toplum içinde var olma güdüsü aşılanmalıdır. Şehirlerde bu iş biraz daha kolaydır ya kırsal kesimde? Hala ücra köy ve kasabalarda bu özel çocuklara farklı gözle bakılmakta, kabaca deli damgası vurularak alay edilmekte ve daha çok yalnızlaştırılmaktadır. Sonuç olarak; elimizi taşın altına koyarak bu çocukların kaybolduğu karanlıkta, görmek istedikleri ışık olmak adına; kendinizi ve etrafınızı bilinçlendirerek aydınlığa bir katkıda bizden gelmeli. Ordasın ve biliyorum ki farkındasın.


FARKINDALIK Farkındalık; Yargısız bir şekilde şimdiki ana odaklanabilmek amacıyla, dikkatinizi toplayabilmektir. Geçmişte veya gelecekte yaşamak, yaşadığımız anı ıskalamak, birçoğumuzun yaptığı bir hatadır. Güzel bir manzara karşısında otururken mutlu oluruz. Ama bu manzaraya bakarken, ertesi gün olacakları veya geçen hafta olanları düşünürsek mutluluk kaybolur. Bazen düşüncelerimiz ve duygularımızın esiri oluruz. Düşünceler biz istemesek bile zihnimizde dolanır. Artık biz düşüncelerimiz olmuşuzdur. Onlar bizi yönetmeye başlar. Bazen çevremizde ve içimizde olup biteni değil, kafamızda yarattığımız yargılarımızla hareket ederiz. Her şeyi analiz ederiz, yorumlamaya çalışırız. Gözümüzle değil, beynimizle bakarız. Bu yoğun anlamlandırma çabası, aslında olan biteni hissetmememize yol açar.

Farkındalıkta, düşünce ve duygular, reddedilmemekte, yargılanmamakta, bastırılmaya ya da onlardan kaçınılmaya çalışılmamaktadır. Olumlu ya da olumsuz bütün anlık yaşantılar kabullenilmekte ve serbest bırakılmaktadır. Böylece endişe, üzüntü, kaygı, öfke gibi olumsuz yaşantılara karşı tolerans kapasitesi de artmaktadır.

Yukarıda sayılanların hepsi, farkında olmamanın bir göstergesidir. Yaşam şimdiki anda yaşanır ve yaşamak en nihayetinde bir dizi şimdiki andan oluşmuş bir dizidir. Ancak, şimdiki anda psikolojik olarak var olmak insanlar için oldukça zordur. Sıklıkla geçmişte ya da gelecekte yaşarız ve şimdiki deneyimlerimizi onlar hakkındaki değerlendirmelerimizle bulutlandırırız. Bunu yaparken de değerlendirmelerimizin deneyimlerle aynı şey olmadığını fark edemeyiz. En temel haliyle, farkındalık şimdiki deneyimlerimizle onları kabul ederek ve yargılamadan direkt temas kurma ile ilgilidir. Farkındalık, uyarıcıların değerlendirilmediği, sınıflandırılmadığı ve analiz edilmediği, kendine özgü açık ve alıcı bir bilinç formudur. Farkındalıkta anlık yaşantılara yaklaşım açıklık, kabullenme, yansızlık gibi niteliklere sahiptir. Deneyime yönlenme söz konusudur. Deneyime yönlenme tamamen yargısızdır. Farkındalık şimdiki deneyimin bilincinde olma ve onu kabul etme anlamına gelir. Farkındalık “Şu anda ne yaşıyorum” sorusunu yanıtlamak için, kendi düşüncelerini, duygularını ve bedenini gözlemlenmesi yoluyla elde edilen zihinsel bir durum olarak tarif edilebilir. Farkındalıkta dikkat yargısız bir şekilde kendine odaklanmaktadır. Düşünce, duygu ve bedensel duyumlar yargılanmadan ve anlık yaşantının olağan ve geçici parçaları olarak izlenmektedir.

Farkındalık; psikoterapi içerisinde otuz yıla yakın bir süredir, düşünce, duygu ve beden duyumlarına belli bir şekilde odaklanmayı amaçlayan bir psikoterapi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Bu psikoterapi yönteminin depresyon, panik atak, fobi, obsesyon, stres gibi rahatsızlıklarda etkili olduğu araştırmalarda gösterilmiştir. Farkındalık, terapide kendi duygu ve düşüncelerine karşı içgörü kazanmayı, dikkatin negatif ve takıntılı şekilde kendine odaklandığı düşünme biçimlerinden uzaklaşmayı sağlayan bir beceri olarak değerlendirilmektedir. Farkındalık, bir doğu felsefesidir. Sadece budizmde var olan bir felsefe değildir. Farkındalıkla ilgili tüm temel kitaplarda Mevlana ve onun anlayışına da yer verilmektedir. Farkındalık daha varoluşçu ve humanistik bir yöntemdir. Farkındalık bizi içinde bulunduğumuz durumdan çıkararak olanları olduğu gibi görmemize yardımcı olacaktır. Her şeyin her an farkında olmaya… Hayatın akışı içinde kaçırdığımız şeyler olmasın.


SAĞLIK İÇİN DÜZENLİ UYKU ŞART Sağlıklı bir insan ortalama kaç saat uykuya ihtiyaç duyar? Uyku üzerindeki çeşitli araştırmalar, sağlıklı ve dengeli bir hayat için ihtiyaç duyulan uyku süresinin kişinin genetik faktörlerine de bağlı olarak ortalama bir insan için 4-10 saat arasında değiştiğini, yetişkinler için günde 6-8 saat olması gerektiğini ortaya koymuştur. Diğer taraftan, gerçekten sekiz saat uyumak zorunda olmadığımızı, günde sadece 4-6 saat arası bir uykunun bile yeterli olabileceğini gösteren çalışmalar da vardır. Erdi Toprak Can kulaklikdergisi.com kulaklikdergisi@netcc.com.tr

Günümüzde yaygın olarak rastlanan bir şikayet olan uyku bozukluğunu önlemek adına dikkat edilmesi gereken hususları şu şekilde sıralayabiliriz: Sağlıklı bir uyku için sadece uykulu hissettiğinizde yatağa gidin. Uyumanız için rahat bir ortam oluşturun. (herkesin rahat ettiği bir ışık ve ses oranı vardır. Uyarıcı madde içeren kahve, kola, çikolata gibi gıdalardan özellikle saat 17:00’dan sonra kaçının. Alkol ve sigara kullanmayın. Gün ortası veya öğleden sonra düzenli olarak egzersiz yapın. Fakat yoğun egzersiz yapmaktan kaçının. Yatmadan önce ağır yemek yemek ve sıvı içecek tüketiminden kaçının.

Tatilde bile olsanız aynı saatte yatıp kalkın! Uyku bozukluğu yaşamamak adına dikkat edilmesi gereken önemli bir faktör de haftasonları veya tatilde uyku ve uyanma saatlerini değiştirmemektir. Tatiller de dahil her zaman aynı saatte yatıp kalkmaya dikkat edin. Eğer yatağa yattıktan sonra 20 dakika içinde uyuyamadıysanız yatağı terkedin. Yatak odanız sade döşenmiş, sessiz, karanlık ve serin olmalıdır. Işık ve sıcaklık uyku kaçıran faktörlerdir. Ayrıca yatak odasında TV, bilgisayar, cep telefonu gibi cihazlar bulundurulmamalı. Çünkü bu aletlerin yaydığı elektromanyetik enerji, cihaz kapalı olsa da kişiye zarar veriyor. Cep telefonu alarmını kurmak yerine pille çalışan saatler tercih edilmeli. Uyku süresi nasıl kısaltılabilir? Üniversite öğrencileri ile yapılan bir çalışmada, kısa bir zaman diliminde uyku süresinin kısaltılabilmesi mümkün olmamış, deneklerde ertesi gün yorgunluk, halsizlik, konsantrasyon güçlüğü ve hafıza bozuklukları gibi şikayetler saptanmıştır. Deneye katılanlar uygunsuz zamanlarda uyku ihtiyaçlarına yenilip uyuyakalmışlardır.

3

Ancak başka bir çalışmada uyku sürecinin 1-2 saati aşmamak şartıyla uzun bir zaman dilimi içinde, azaltılmasının mümkün olduğu ve bu azaltmanın deneklerin performasında bozukluğa yol açmadığı gösterilmiştir. Uzmanlar, hastalıklarla mücadele için gece 23:00 - 02:00 arası kesinlikle uykuda olunması gerektiğini söylüyor. Grip salgınının 7’den 70’e kol gezdiği bugünlerde, uzmanlardan sık sık sağlıklı beslenme ve hijyen kurallarına dikkat edilmesi gerektiğine yönelik açıklamalar geliyor. Griple mücadelede, sağlıklı beslenme ve hijyen kadar “sağlıklı bir uyku” da son derece önemli rol oynuyor. Çünkü uykusuzluk, gribe ve birçok hastalığa davetiye çıkardığı gibi, hastalıkların iyileşme sürecini yavaşlatıyor.


SİHİRLİ HORMON: MELATONİN Yoğun ve yorucu iş temposuna bir de uykusuzluk ve grip salgını eklenince, vücut iyice güçsüz düşüyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Ebru Aydın, kaliteli ve sağlıklı bir uyku ile hastalıklarla mücadelede önemli yol alınabileceğini belirtiyor. Uyku sırasında özellikle de karanlıkta salgılanan melatonin hormonu, vücuda tepeden tırnağa fayda sağlıyor. Melatonin salgılanan saatleri insanların kaçırmaması gerekiyor. Melatonin hormonu özellikle gece 11’den sonra salgılanmaya başlıyor ve gece 2’ye kadar en üst seviyeye çıkıyor. Sabaha doğru da yavaş yavaş azalıyor. O nedenle özellikle bu saatlerdeki uykuyu kaçırmamak gerekiyor. Tabi melatonin hormonunun en çok karanlıkta salgılandığını unutmamak gerekir. Bu nedenle uyunulan yerin karanlık olması, gece lambası kullanılmaması çok önemli” diyor.

UYKU SÜRESİ KİŞİDEN KİŞİYE DEĞİŞİKLİK GÖSTEREBİLİR İhtiyaç duyulan uyku saati kişiden kişiye farklılık gösteriyor. Kimi 8 saatlik uykuyla kendini zinde hissederken, kimine 6 saat yetiyor da artıyor. Buna karşın Dr. Ebru Aydın, genel olarak ortalama 7 saat insanların uyuması gerektiğini söylüyor ve uyarıyor: “Kuvetli bir bağışıklık sistemi, sağlıklı bir ömür için 6 saatten az uyumamak gerekiyor. 6 saatten az uyuyan kişilerde örneğin kalp hastalıkları daha fazla izleniyor. Gündüz uykularının çok fazla önemi yok. Önemli ve gerekli olan gece 11’den sonra uyumak. Ancak sağlıklı ve kaliteli uyku için kesinlikle karanlık ortam şart. Televizyon başında uyumak ise, son derece sağlıksız ve yanlış. Bu arada oda ısısı da çok sıcak olmamalı.”

4


SPORA NASIL BAŞLAMALIYIM?

Spora başlarken amacınız sadece göbekten kurtulmak olabilir. Fakat yaptığınız spordan maksimum faydayı almanız ve devamlılığı sağlayabilmeniz için profesyonelce başlangıç yapmalısınız. Birçok kişi karar almakta çok iyi. Ancak kimse gaza gelen, ancak başaramayan olmak istemez. Bu duruma düşmemek için sağlıklı bir plan yapmanız gerekir. Bu bölümde size bu konuda yardımcı olmak istedik. Erdi Toprak Can kulaklikdergisi.com kulaklikdergisi@netcc.com.tr

Öncelikle spordan beklentilerimizi bilmeliyiz. İnsanların spordan beklentileri genellikle güzel görünen, mankenlerin sahip olduğu gibi vücuda sahip olmak. Ya da halihazırda yaptığınız bir spor varsa ağırlık sporu ile bunu desteklemek. Belki de vücut geliştirme şampiyonu olmak... Ancak hedef ne olursa olsun bunu elde etme sürecinde odaklanılması gerekenler var. Vücudun iş ve fonksiyonel kapasitesi, vücut canlılığı, kişinin sabır, bağlılık gibi erdemleri... Spora başlayıp sonuç alamayanların kaçırdıkları nokta işte tam burası. Bunlara odaklandığınız taktirde sadece iyi bir vücut elde etmez, hayat boyu sizi destekleyecek dersler çıkarırsınız. Bunun yerine sonuca baktığınız zaman ise kısa sürede bile sıkılırsınız. Sizi rahat da bırakmazlar, o supplement bu ilaç derken cebiniz de boşalır.

Oysa ki zaman ve harcanan emek rölativisttir. Mental olarak kendinizi hazırlamadığınız zaman alacağınız sonuç şu kelimelere dönüşür: “Çalıştım o kadar ancak bi işe yaramıyor”. Peki zihin ve bedeni nasıl hazırlarız? Beslenme ve spor alışkanlıklarını zamanla birer birer oturtmalıyız. Acele etmeye gerek yok, örneğin her hafta kendinize bir söz verip onu başarabilirsiniz. Böylece, bir süre sonra kendinizi sağlıklı alışkanlıkları olan ve düzenli bir şekilde bulabilirsiniz. Spor için daha teknik düşünmeliyiz. Yapacağımız egzersizleri sinir sistemimizin tanıması gerekir. Bunu şu şekilde düşünebilirsiniz, bilgisayarın görüntü ve ses vermesi için monitör ve ses sistemi olmalı. Ancak yeni bir ses sistemi aldığınızda sadece kabloları bağlayarak ses alamazsınız. Ses sisteminin yazılımını bilgisayara yüklemeniz gerekir. Aynen bu şekilde sizin kas gruplarını, hareket modellerini sinir sistemine tanıtmanız gerekir. Günlük hayatta bazı kas grupları çok çalışır, bazıları az. Bu da az çalışan kasların sinir sistemi tarafından unutulmasına sebep verir. Bu şekilde spora başladığınızda vücut otomatikman tanıdığı kas grubuna daha fazla yük yükleyecektir. Bu da hareket kapasinenizin düşmesine, ağrıların oluşmasına, kaslarda dengesiz görüntüye sebep verir.

5

Spora yeni başlayanların en çok merak ettiği konulardan biri de “hangi program?”. Elbette “en iyisini” seçmek istiyorsunuz fakat bu programı uygulayama hazır mısınız? Nasıl başlarsanız öyle gider, en iyi şekilde başlamanız için bu rehberi hazırladık. Vücudun fonksiyonel hareket kapasitesinin sağlanması için doğru egzersizleri doğru şekilde yapmalıyız. Spor salonunda ağırlıklarla kaliteli bir vücut inşa etmek için altyapının kaliteli olması gerekir. Bunun için dövüş sporları, danslar, jimnastik tipindeki sporlar iyi bir altyapı sağlayabilir. Örneğin ünlü oyuncu ve sporcu Van Damme, performansını gençliğinde yaptığı baleye bağlıyor. Bu tip bir altyapınız varsa ağırlık çalışırken farkını hissedeceksiniz. Biz de spora başlamak için vücut ağırlığı ile yapılan Startup programını hazırladık. Daha önce hiç spor yapmamış dahi olsanız böyle bir programla spora daha iyi bir şekilde başlamış olacaksınız.


Egzersiz ve antrenman beğenmeme de sık rastlanan bir durum. Öncelikle belirtmemiz gereken bir şey var, gerek bizim sitemizde gerek dışarda tonla egzersiz var ve bunların hepsi “güzel” egzersizler. Acemiyken şu an yaptığımız birçok hareketi “kötü” olarak nitelendirmiştik. Oysa kötü egzersiz yoktur, bizim o egzersizi yapabilecek seviyeye çıkmamız gerekir. Sevmedim, hissedemedim diyerek egzersizleri programdan çıkarmamız yanlış olacaktır. Bütün olarak antrenman programları ağır geliyorsa, bitirmek zorunda değilsiniz. Bu tamamen normaldir. Tamamını bitiremiyor olmamız hiç yapmamamız gerektiği anlamına gelmez. Amacımız sürekli kendimizi zorlamak olmalıdır. Neden bu kadar çok fonksiyonel hareketlerden, canlılıktan bahsediyoruz? Bunlar havalı görünmek için uydurduğumuz saçmalıklar değil, iyi bir bedenin vitrinde görünmeyen temeli. Ağırsağlam’da dolaştıkça bedeninizi yeniden tanıyacaksınız... Başlangıç programını bitirdikten sonra yeni hayatınıza giriş yapacaksınız. Artık kendinize uygun bir program seçmenin vakti gelmiş olacak. Araştırmaya hiç vakit kaybetmeyin, çünkü ağırsağlam’da, muhtemelen internette ücretsiz bulabileceğiniz en iyi programlar bulunuyor. Sadece ne istediğinizi bilin, ne yapacağınız hakkında endişelenmenize gerek yok.

SPOR BRANŞLARI Yüzmeye kaç yaşında başlanır ve kaç yaşında profesyonel olunur? 3 yaşından itibaren başlangıç programları ile başlanabilir. 6 çok geç… Eğer temel eğitim tamamlandıysa, antrene edilme süreci başlar. Bu süreçte, 9 -10 yaş itibariyle dersek, 10- 12 yaş arası çocukların artık müsabık sporcu olmaları beklenir.

Yüzme, çocukların kişiliklerine uygun bir branş mı? Yüzme branşı, yenme ve yenilmenin yoğun yaşandığı bireysel bir spor. Antrenman sorumluluğu ve yarışma güdüsü önemli. Bu bireysel bir branş ve sosyalliği yüksek, öz güveni güçlü çocuklar bu branşta öne çıkar. Bazen antrenör desteği ile sırf öz güveni gelişsin diye gelen çocuklar da oluyor ama sonrası tümüyle onların bu eğitime verdikleri tepkiye bağlı. Yani pedagojik formasyonu olan bir eğitmen ile öz güven gelişimi için çalışılabilir. Ama “Sporcu olsun, belki öz güveni gelişir” beklentisi sorgulanmalıdır. Bu gibi destek uygulamaların, çocuğun ihtiyaçlarını ve gelişimini takip eden bir uzman eşliğinde yapılması beklenir. Çocuğun yüzmeye yeteneği olup olmadığını nerden anlarız? Suyu çok seviyor ve korkmadan suda uzun zaman geçirebiliyorsa, antrenmanlar sırasında sızlanmadan tüm egzersizleri hevesle uyguluyorsa, kendinden de bir şeyler katıp, sürekli yarışmak istiyorsa, bu öğrencinin mutlaka değerlendirilmesi gerekir. Tenise kaç yaşında başlanır ve kaç yaşında profesyonel olunur? 6 yaştan itibaren, başlangıç programları ile başlanabilir. Beden yaşı ve sunulan programda önemlidir. Eğer temel eğitim tamamlandıysa, antrenman süreci başlar. Bu süreçte 9 -10 yaş itibariyle dersek, 10- 12 yaş arası çocukların artık müsabık sporcu olmaları beklenir. Tenis, çocukların kişiliklerine uygun bir branş mı? Tenis branşı, aletli spor branşları içinde en revaçta olanıdır. Bireyseldir. Yenme ve yenilmeye tahammülü olmayan lider ruhlu çocuklara törpü, hırsını kontrol edebilen ve bunu pozitife çevirebilen çocuklar içinse mutlak başarı beklenecek bir branştır. Ailelerin dikkat etmesi gereken şey, çocuğu takip eden psikolog ya da pedagog; “İçine kapanık. Tek başına bir şeyler yapmayı öğrensin, öz güveni gelişsin” diyorsa, ilk aşama pedagojik formasyonu olan bir uzman eğitmenden çocuğun becerilerini ortaya çıkarabilecek ortamlar yaratmasını istemektir. Çocuklar, öğretmenin bireysel sporlarda daha rahat kontrol edebileceği şekilde, birebir doğru ortamı yakalar. Ama sonrasında, eğitim sürecinde takım sporlarına yönlenerek devam edip, edindikleri beceriyi sosyal ortamda uygulamaya başlayabilirler.

6


Voleybola kaç yaşında başlanır ve kaç yaşında profesyonel olunur? 8 -9 yaştan itibaren başlangıç programları ile başlanabilir. Beden yaşı önemlidir. Eğer temel eğitim tamamlandıysa, antrenman süreci başlar. Bu süreçte 12 -14 yaş itibariyle dersek, 12 -14 yaş arası çocukların artık müsabık sporcu olmaları beklenir. Voleybol çocukların kişiliğine uygun bir branş mı?

Çocuğun tenise yeteneği olup olmadığını nerden anlarız? Raketle tanışmadan önce topla ve oyuncaklarla, raketle tanıştıysa ne kadar ilgi duyduğuna bakılmalıdır. Tenis, uzun ve zorluklu bir eğitim sürecidir. Çok hareketli ve sabırsız çocuklar için bu süreç çok zordur ama eğitici olabilir. Basketbola kaç yaşında başlanır ve kaç yaşında profesyonel olunur? 6 yaştan itibaren başlangıç programları ile başlanabilir. Beden yaşı önemlidir. Eğer temel eğitim tamamlandıysa, antrenman süreci başlar. Bu süreçte 9 -10 yaş itibariyle dersek, 10- 12 yaş arası çocukların artık müsabık sporcu olmaları beklenir. Basketbol, çocukların kişiliklerine uygun bir branş mı? Basketbol branşı bir takım sporudur. 9 yaşından itibaren tüm çocuklara önerilir. Çünkü sosyalleşme ve paylaşma bu dönemde ve bu branşta en uygun paylaşım ortamıdır. Kural tanımlaması ve aidiyet hissi için takım sporları uzman hekimlerce de önerilir. Eğer çocuğunuzun, sosyalleşmesi için biraz desteğe ihtiyacı varsa veya lider ruhlu ama paylaşmayı bilmiyorsa, yenilmeye tahammülü olmayan her şeyde kendini başarılı olmak zorunda hisseden bir çocuksa, takım içinde tüm bunları bir dengeye oturtabilir. Çocuğun basketbola yeteneği olup olmadığını nerden anlarız? Top, her çocuğun elinde artık. Onunla neler yaptığına bir bakarsanız, kesin olarak anlayabilirsiniz. Sektirmeye çalışması, duvarla paslaşması ve gördüğü bazı becerileri kimse öğretmediği halde yapabiliyor olması bunlara örnektir (Topla akrobatik hareketler gibi)

7

Voleybol branşı, bir takım sporudur. 9 yaşından itibaren tüm çocuklara önerilir. Uyum önemlidir. İlk aşamada eğitim alırken, sosyalleşmede zamana ihtiyacı olan çocuklar zorlanabilir. Üstün teknik gerektirir. Genel becerileri zayıf olan çocuklarda eğitim süreci zorlu olabilir. Kontrol mekanizması ve kuralları tanımlama da önemli bir uyarandır. Çocuğun voleybola yeteneği olup olmadığını nerden anlarız? Öncelikle topu sevmesi ve top hakimiyeti ile ilgili belli becerileri olduğunu göstermesi gerekir. Küçük kas guruplarını, ellerini ve parmaklarını ritmik kullanabiliyorsa, lastik topla da olsa voleybol oynayabiliyorsa bizim için geliştirilebilir bir yetenek algısı doğar. Futbola kaç yaşında başlanır ve kaç yaşında profesyonel olunur? 7 yaştan itibaren başlangıç programları ile başlanabilir. Beden yaşı önemlidir. Eğer temel eğitim tamamlandıysa, antrenman süreci başlar. Bu süreçte 9 -10 yaş ve 10- 12 yaş arası çocuklar profesyonelliğe adım atabilir. Buradaki profesyonellikten kasıt, lisanslı sporculuktur. Futbol çocukların kişiliğine uygun bir branş mı? Futbol branşı, bir takım sporudur. 9 yaşından itibaren tüm çocuklara önerilir. Sosyalleşme, paylaşım, uyum ve bir guruba ait olmaları için idealdir.


Çocuğunuzun futbola yeteneği olup olmadığını nerden anlarsınız?

Okçuluğa kaç yaşında başlanır ve kaç yaşında profesyonel olunur?

Her çocuğun bir topu vardır. Bir de tuttuğu takım. Eğer çocuklar topu ayaklarıyla oynamayı tercih ediyorsa ve bu konuda yaşıtlarından farklı teknikler kullanıyorsa, bunu özellikle babalar fark eder. Şut atmak, top sürmek gibi beceriler öne çıkan belirtilerdir.

Okçuluğa başlangıç yaşı, verilen eğitime bağlıdır. Okul öncesi için hazırlanmış malzemeler ile 6 yaşındaki çocuklarla çalışabilir ama asıl yaş 9 -12’dir. Profesyonellik yaşı, yani müsabakalara başlama yaşı da, yine 10 – 12 yaş arasıdır.

Ritmik jimnastiğe kaç yaşında başlanır ve kaç yaşında profesyonel olunur?

Okçuluk, çocukların kişiliğine uygun bir branş mı?

3 -6 yaşta başlanabilir. Beden yaşı, esneklik ve algı önemlidir. Eğer temel eğitim tamamlandıysa, antrenman süreci başlar. Bu süreçte 9 -10 yaş itibariyle dersek, 10- 12 yaş arası çocukların artık müsabık sporcu olmaları beklenir. Buradaki profesyonellikten kasıt, lisanslı sporculuktur. Ritmik jimnastik çocukların kişiliğine uygun bir branş mı? Ritmik Jimnastik branşı bireysel bir spordur. Üstün esneklik gerektirir. Esnek olmayan çocuklar için hem zorlayıcı, hem de sakatlık riski bulunan bir branştır. Yeteneği olan öğrencinin gelmesi önemlidir. Çocuğun, ritmik jimnastiğe yeteneği olup olmadığını nerden anlarız?

Okçuluk, bireysel bir spordur. Dikkat gelişimi için çok değerli veriler bulundurmaktadır. Ancak çok hareketli çocuklar bu branşta mutlu olmayabilir. Sakin mizaçlı çocuklara en uygun branş okçuluktur da denebilir. Diğer hareketli ve yorucu branşlarda yorulan ve geri kalan çocukların, okçuluğun sakin havasında daha mutlu olacağı söylenebilir. Eğitilebilirliğine ve kontrollülüğüne bağlı olarak, hareketli çocukların dikkat dağınıklığı ve motivasyonu için de kullanılabilen okçuluk, iyi de bir kontrol sistemine sahiptir. Çocuğun, okçuluğa yeteneği olup olmadığını nerden anlarız? Herkes ok atabilir. Düzgün duruşu öğrettiği için, nasıl göründükleri çok önem arz etmez. Yaş standartlarındaki her çocuğa uygundur denebilir.

Burada gözlemlenecek olan, esnekliktir. Bacaklarını açıp oturan veya oturmaya çalışan, köprüler kuran, taklalar atmaya çalışan çocuklar zaten çok kolay fark edilir. Esneklik, anne- babaların en kolay fark edeceği beceridir. Yeter ki doğru gözlemlensin.

8


12 Mart 1921 İstiklâl Marşı’nın Kabulü

Mehmet Âkif Ersoy tarafından kaleme alınan İstiklâl Marşı, 12 Mart 1921’de Birinci TBMM tarafından, Türkiye için İstiklâl Marşı olarak kabul edilmiştir. Türk Kurtuluş Savaşı’nın başlarında, İstiklâl Harbi’nin milli bir ruh içerisinde kazanılması imkânını sağlamak amacıyla Maarif Vekaleti, 1921’de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için önce yarışmaya katılmak istemeyen Burdur milletvekili Mehmet Âkif Ersoy, Maarif Vekili Hamdullah Suphi’nin ısrarı üzerine, Ankara’daki Taceddin Dergahı’nda yazdığı ve İstiklal Harbi’ni verecek olan Türk Ordusu’na hitap ettiği şiirini yarışmaya koymuştur. Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, bazı mebusların itirazlarına rağmen Mehmet Âkif›in yazdığı İstiklal Marşı coşkulu alkışlarla kabul edilmiştir. Mecliste İstiklâl Marşı’nı okuyan ilk kişi dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver olmuştur. Mehmet Âkif Ersoy İstiklâl Marşı’nı, şiirlerini topladığı Safahat’ına dahil etmemiş ve İstiklâl Marşı’nın Türk Milleti’nin eseri olduğunu beyan etmiştir. Mehmet Âkif Ersoy, (20 Aralık 1873 - 27 Aralık 1936), baba tarafından Arnavut, anne tarafından Özbek asıllı olan Cumhuriyet Dönemi şairi, veteriner hekim, öğretmen, vaiz, hafız, Kur’an mütercimi, yüzücü, milletvekilidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal marşı olan İstiklâl Marşı’nın yazarıdır. “Vatan Şairi” ve “Milli Şair” unvanları ile anılır. Çanakkale Destanı, Bülbül, Safahat en önemli eserlerindendir. II. Meşrutiyet döneminden itibaren Sırât-ı Müstakîm (daha sonraki adıyla Sebîlü’rReşâd) dergisinin başyazarlığını yapmıştır. Kurtuluş Savaşı (1920-1923) yılları arasında Burdur milletvekili olarak 1. TBMM’de yer almıştır. Meclis kayıtlarında adı “Burdur milletvekili ve İslam şairi” olarak geçmektedir.

Kendi döneminde Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey’in ricası üzerine arkadaşı Hasan Basri Bey kendisini ulusal marş yarışmasına katılmaya ikna etti. Konulan 500 liralık ödül nedeniyle başlangıçta katılmayı reddettiği bu yarışmaya ‘’Para ile Milli Marş yazılmaz’’ diyerek katılmamıştı. O güne kadar gönderilen şiirlerin hiçbiri yeterli bulunmamıştı ve en güzel şiiri Mehmet Âkif›in yazacağı kanısı mecliste hâkimdi. Ancak ödülün kalktığı söylenerek Mehmet Âkif›in de bir şiir yazması istenmişti. Mehmet Âkif›in yarışmaya katılmayı kabul etmesi üzerine kimi şairler şiirlerini yarışmadan çektiler. Şairin orduya ithaf ettiği ‘’Kahraman Ordumuza’’ adıyla yazdığı şiir birinci seçilmiştir ve TBMM tarafından çıkartılan bir kanunla kabul edilmiştir. İstiklâl Marşı, 17 Şubat günü Sırât-ı Müstakîm ve Hâkimiyet-i Milliye’de yayımlandı. Hamdullah Suphi Bey tarafından mecliste okunup ayakta dinlendikten sonra 12 Mart 1921 Cumartesi günü saat 17.45’te Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlık ettiği oturumda, milletvekilleri tarafından ayakta dakikalarca alkışlanarak ‘’Ulusal Marş’’ olarak kabul edildi. Âkif, ödül olarak verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer bünyesinde, kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Darü’l-Mesâî vakfına bağışladı. Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katılmış, 1924 yılında Ankara›da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay›ın bestesini kabul etmiştir. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930›da değiştirilerek, dönemin Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Şefi Osman Zeki Üngör›ün 1922’de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe konmuş, toplamda dokuz dörtlük ve bir beşlikten oluşan marşın armonileşmesini Edgar Manas, bando düzenlemesini de İhsan Servet Künçer yapmıştır. Üngör›ün yakın dostu Cemal Reşit Rey’le yapılmış olan bir röportajda da kendisinin belirttiğine göre aslında başka bir güfte üzerine yapılmıştır ve İstiklal Marşı olması düşünülerek bestelenmemiştir. Söz ve melodide yer yer görülen uyum (Prozodi) eksikliğinin esas sebebi de (Örneğin “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak” mısrası ezgili okunduğunda “şafaklarda” sözcüğü iki müzikal cümle arasında bölünmüştür) budur. Protokol gereği, sadece ilk iki dörtlük beste eşliğinde İstiklâl Marşı olarak söylenmektedir.


İSTİKLAL MARŞI Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Bastığın yerleri ‘’toprak!’’ diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Çatma, kurban olayım, çehrene ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül... Ne bu şiddet, bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal; Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim: Bendimi çiğner, aşarım; Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

Ruhumun senden İlahi şudur ancak emeli: Değmesin ma’bedimin göğsüne na-mahrem eli; Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli Ebedi, yurdumun üstünde benim inlemeli.

Garb’ın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar; Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, ‘’Medeniyet!’’ dediğin tek dişi kalmış canavar?

O zaman vecd ile bin secde eder varsa taşım; Her cerihamda, İlahi, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım! O zaman yükselerek Arş’a değer, belki, başım.

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın... Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal. Mehmet Akif ERSOY


18 Mart 1915 Çanakkale Zaferi

3 KASIM 1914 – 18 MART 1915 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı’nda cereyan eden seri deniz savaşlarıyla GELİBOLU yarımadasında 25 NİSAN 1915-8/9 OCAK 1916 tarihleri arasında yapılan kara savaşları Türk tarihinin en şerefli sayfalarını dolduran birer zafer destanıdır. ÇANAKKALE’NİN deniz ve kara savaşları; Türk Ulusal tarihinin 1800’lü yıllarının hemen çoğunluğunda görülen yenilgilerden sonra askeri ve siyasal varlığını bir kez daha kanıtladığı savaşlardır. Harp tarihine bakıldığında askeri zaferlerin daima taarruz harekatın sonunda kazanıldığı görülür. Çanakkale savaşları ise savunan orduların taarruz edenleri yenilgiye uğratmış olduğu tek örnektir. ÇANAKKALE SAVUNMASI: Öz yurdunu korumak için şahlanan yaralı bir ulusun, sayı ve maddi açılardan üstünlüğü tartışılmaz olan düşmanlarını yenerek, onları felce uğrattığı bir savaştır. Bu durumuyla dünya harp tarihlerine geçmiş ve Türk tarihine de altın harflerle yazılıp Türk’ün kahramanlık ve şeref abidesi olmuştur. Bu zaferler, büyük Türk Ulusuna Atatürk gibi dahi bir lider hediye etmiştir. Mustafa Kemal’in Anafartalar da parlayan yıldızını 18 MART’IN şafağı aydınlatmış, bu zafer, Türk’e, öz benliğini ulusal kimliğini bulma yolunu göstermiş, Türk bağımsızlık savaşının temelleri ÇANAKKALE’NİN sularında ve Conk Bayırı’nda atılmıştır. 18 MART Çanakkale Zaferi, Anafartalar yangınının bir kıvılcımıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihe geçen ilk kahramanlığı 18 MART’IN beşiğinde doğmuş; bu şahsiyet, Sakaryalarda şahlanmış, Dumlupınar’da Türk’ün kaderini değiştirmiş 9 EYLÜL 1922’de Ulusumuzu dünya uluslararasındaki şerefli mevkiye yükseltecek son zaferi kazanmıştır. Çanakkale savaşları ve kazanılan zaferler; Türk kurtuluş ve bağımsızlık savaşına maya çalmış; ulusal bilinci ve ulusal ruhu yeniden ateşlemiş ve Türklük, tarihteki şanlı

11

ve seçkin yerini böylece almıştır. İstiklal Savaşımızın temelinde böylesine muhteşem zaferler bulunmasaydı, 19 MAYIS 1919’un ufkunda Mustafa Kemal Paşa belki gene doğabilirdi ama ulus; onu Anafartalar Kahramanı, İstanbul’a düşmanın girmesini önleyen komutan olarak ÇANAKKALE’DEN tanımasaydı acaba etrafında toplanıp kısa sürede kenetlenmesi o kadar kolay olabilir miydi? Bu bakımdan ÇANAKKALE; Türk ulusal tarihinin akışı içinde çok önemli bir yere sahip olmakla beraber, Birinci Dünya Savaşı sonrasında yeniden biçimlenen Dünya ve bu dünyadaki siyasal rejim sistemlerinin yeniden şekillenmesi; siyasal sınırların yeniden çizilmesi ve dönemin üç büyük imparatorluğunun (Avusturya-Macaristan, Osmanlı ve Rus Çarlık İmparatorlukları) yıkılarak yeni yeni ulusal devletlerin tarih sahnesine çıkışı ile de bu zaferin yakın ilişkisi vardır. Şunu da bilmeliyiz ki, bu zaferler Rus Çarlığı’nın yıkılmasına neden olduğu için yukarıda sıraladığımız etkileri göstermiştir. Eğer Çanakkale’de kazanılan Zaferler, Birinci Dünya Savaşı’nın diğer cephelerinde de devam etse idi ve Almanya ile birlikte ya da sadece Osmanlı imparatorluğu olarak savaştan galip çıksaydık, Dünya’nın rengi, şekli ve siyasi sınır, kuşkusuz daha başka olurdu. Çanakkale Savaşları; Balkan Harbi’nin bütün Türk Ulusu’nun ruhunda ve benliğinde açtığı derin yaranın ve utanç duygusunun kesin şekilde tedavisini sağlamış, en önemlisi de yukarıda değindiğim gibi Atatürk’ün Türk Ulusu ile birlikte bütün bir. cihan tarafından tanınmasını sağlamıştır. Atatürk’ün, Kurtuluş Savaşımızdaki muzaffer kılıcının çeliğine su veren ÇANAKKALE Savaşları olmuştur. Şurası da bir gerçektir ki Çanakkale’de devam eden deniz ve Kara harekât ve savaşlarını birbirinden ayırarak incelemek doğru olamaz. Bu her iki savaş bir biriyle iç içedir ve biri diğerinin tamamlayıcısıdır. Rus Çarı II. Nikola’nın 1815 tarihinde “Hasta Adam” ismini taktığı Osmanlı İmparatorluğu’nun müzminleşen hastalığına daha 1906 yılında ilk isabetli tanıyı koyan Yzb. Mustafa Kemal, Ulusu’nun asıl cevherini; 1915’de Conk Bayırı’nın, Anafartalar’ın ve Arı Burnu’nun kan ve can pazarında çok yakından tanımak fırsatını bulmuştur. M. Kemal, Ulusuyla kan deryası içerisindeki ÇANAKKALE’DE bu derece yakından tanışmamış olmasaydı Birinci Dünya Savaşı sonunda maddi ve moral gücünü hemen hemen tümden yitirmiş bir milletin başına geçip İstiklal Savaşımızı zaferle noktalayacağına acaba kesin inanç duyabilir miydi? Bu nedenledir ki 18 MART’I izleyen Çanakkale’deki kara savaşlarında kazandığı zaferiyle Türk Ulusu’nun tarih sahnesinden silinip gidemeyeceğini kendisi de şahsen idrak etmiş ve bunu bütün dünyaya İstiklal Savaşı’yla da kanıtlamıştır. Daha sonra ki yıllarda inandığı ve güvendiği ulusunun


başkomutanı olarak Türklüğün yaşam kudretini bir barış çelengi olarak kılıcının ucunda Ege’nin sularına bırakmaya muvaffak olmuştur. Bu tarihi nedenlerle 18 MART’I anlatırken: - Tarih bilen Yb. Mustafa Kemal, - Çarlığın yıkılışını hazırlayan Alb. Mustafa Kemal, - Tarih yapan Mustafa Kemal, - Tarih yazan Mareşal Mustafa Kemal, - Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Atatürk’ten söz etmezsek, genel tarih içerisinde 18 MART ve Çanakkale Zaferlerinin; Bir ulusun, sadece kahramanlık hikâyesinden öte hiç bir önemi kalmayacaktır. 18 MART Zaferi, düşman donanmalarının 1915 yılı başlarında İstanbul’a girmelerini ye İmparatorluğun daha o yıl içinde çökertilmesini önleyen çok büyük ve tarihi bir zaferin ilk raundu olmuştur. ÇANAKKALE’NİN kara savaşlarında kazanılan zafer ise Osmanlı İmparatorluğu’nun 30 EKİM 1918 Mondros Ateşkesine kadar ayakta kalmasını sağlayan ve Birinci Dünya Savaşı’nın en az iki yıl daha uzamasına neden olarak dünya tarihini etkileyen İkinci raundunu teşkil etmiştir. Eğer ÇANAKKALE’DEKİ zaferler kazanılmasaydı, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul, Birinci Dünya Savaşı’nın hemen birinci yılı sonunda İTİLAF Devletlerince işgal edilmiş, böylece Rus Çarlığı,

müttefiklerinin yardımlarına en kısa yoldan kavuşmuş olacak ve Almanya’nın yenilgisi daha da çabuklaşarak Rusya’da 1917 Bolşevik İhtilali muhtemelen gerçekleşmeyecekti. 18 MART’IN ve onu izleyen ÇANAKKALE kara savaşlarının zaferleri, ulusal tarihimizi ve dünya tarihini etkileyen önemi ve rolü bu noktalarda toplanmaktadır. Bu savaşları yürüten bütün Türk Komutanları kahraman erleriyle omuz omuza çarpışırken, hiç kuşkusuz Murad-ı Hüdavendigârları, Hacı îl Beyleri, Lala Şahin ve Timurtaş Paşaları ve Evranos Beylerin ruhlarını kendi yanı başlarında duyarak savaşmışlardır. Savaşırken tarihini düşünen, tarihini düşünürken savaşan Türk Ordusu ve onun seçkin komutanları; ÇANAKKALE Boğazı’nı kırık bir salla geçip Türk Sancağını ilk kez bu topraklara 1356 yılında diken Gazi Süleyman Paşa’nın ilk ayak bastığı NAMAZTEPE’den kendilerini seyrettiğini görür gibi duyarlardı. Bir tek güne sığdırıldığı halde yüzyıllara hükmeden zaferlere ancak Türk Harp tarihlerinde rastlanabilir. İşte 18 MART Zaferi de yüzlerce yıldan beri Türk tarihinde gördüğümüz, MALAZGİRT, OTLUKBELİ, NİĞBOLU, MOHAÇ, KO-SOVARİDANİYE, ÇALDIRAN, PREVEZE ve nihayet DUMLUPINAR gibi meydan savaşlarında kazınılan Türk zaferlerinden birisidir ve bu zaferin kazanılması 20. Yüzyılın tüm siyasal olaylarına yön vermiştir.

12


23 Nisan 1920 1.TBMM -Bakanlar meclis içerisinden, meclis tarafından tek tek oylanarak seçilmiştir. -Meclis başkanı aynı zamanda hükümetin de başkanıdır. Siyasi partilere yer verilmemiştir. -Amaç bölünmeyi engellemektir. -Halk grupları vardır. *Halk Zümresi *Tesanüd Grubu *Yeşil Ordu Grubu *İstiklal Grubu *Islahatçılar Grubu *Müdafaaihukuk Grubu I.TBMM’nin aldığı ilk kararlar T.B.M.M. açılış günü en yaşlı üye olması sıfatıyla Meclis Başkanlığı’na seçilmiş ve meclisin ilk açılış konuşmasını yapmıştır. Sinop Milletvekili Mehmet Şerif Avcıoğlu. 24 Nisan 1920’de Meclis Başkanı seçilen Mustafa Kemal,meclise 24 Nisan önergesi sunmuştur. 24 Nisan Önergesi,

I.TBMM Dönemi

-TBMM’nin üstünde hiçbir güç yoktur.

(23 Nisan 1920-11 Ağustos 1923)

-Hükümet kurmak zorunludur.

23 Nisan’ın Türkiye’de ulusal bayram olarak kabul edilmesinin nedeni, 1920’de o gün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmış olmasıdır. Milletvekillerinin belirlenişi ve Ankara’ya gelişi çok kısa bir zamanda gerçekleşmiştir. Milletvekili seçimleri Atatürk’ün Ankara’da bir meclisin toplanacağını ve neden toplanması gerektiğini açıklayan 19 Mart 1920 tarihli bildirisiyle başlamış, yine Atatürk’ün 21 Nisan’daki genelgesiyle de meclisin açılacağı tarih duyurulmuş ve milletvekillerinin Ankara’ya gelmesi istenmiştir. 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştır. O günkü ilk toplantıya daha önce belirlenen 337 milletvekilinden sadece 115›i katılabilmiştir. -Yeni Türk devletini kuran ve bağımsızlığını sağlayan meclistir. -Üyeleri İstanbul’daki Mebusan Meclisinden gelen vekiller ve Anadolu’da yapılan seçimlerle gelen vekillerden oluşmuştur. I.TBMM Özellikleri Kurucudur. Yeni bir devlet kurmuş, yeni bir anayasa(Teşkilati esasiye) kabul etmiştir. İhtilalcidir. Egemenliği millete vermiştir. Saltanatı kaldırmıştır. Ulusçudur. Azınlıklara temsil hakkı vermemiştir. Demokratiktir. Üyeleri seçimle halk tarafından belirlenmiştir. Olağanüstü yetkilidir. Yasama yetkisinin yanında diğer yetkileri de kendinde toplamıştır.(Güçler birliği) Meclis Hükümeti Sistemi vardır. -Bu sistemde Cumhurbaşkanı ve Başbakan yoktur.

13

-Geçici bir padişah vekili yada bir hükümet başkanı tanımak doğru değildir. -TBMM yasama,yürütme ve yargı yetkilerini kendinde toplamıştır. -Padişah ve halife,İtilaf Devletlerinin baskısından kurtulduktan sonra, Meclisin düzenleyeceği yasaya göre hareket edecektir. I.TBMM’nin çıkardığı ilk kanunlar Ağnam Vergisi Artırılması Kanunu: I.TBMM ‘nin çıkardığı ilk kanundur. Dış Gümrük Vergilerinin Artırılması Kanunu: Amaç kapitülasyonların olumsuz etkilerini yok etmektir. Hıyanet-i Vataniye Kanunu: TBMM ‘ye karşı çıkan isyanları bastırmak ve TBMM’nin otoritesini artırmak. Firariler Kanunu: Asker kaçaklarını önlemek. Teşkilatı-esasiye Kanunu: Yeni Türk Devleti’nin ilk anayasasıdır. İstiklal Mahkemeleri Kanunu: Üyeleri meclis içerisinden meclis tarafından salt çoğunlukla seçilmiştir.Aldığı kararlar kesindir,temyiz yolu kapalıdır. Men-i İsrafat ve Men-i Müskirat Kanunu: Amaç lüksü ve israfı önleyerek Milli Mücadeleye mali kaynak sağlamaktır. -Düzenli Ordu Kanunu

-İstiklal Marşı Kanunu

-Nisab-ı Müzakere Kanunu

-Başkomutanlık Kanunu


Bayram olması

“Millet Meclisimizle millî devletimizin Ankara’da ilk teşkile günü olan Millî bayram Cemiyetimizce çocuk günü olarak tesbii edilmiştir. Bize yeni bir vatan veyeni bir tarih yaratıp bırakan mübarek şehitlerle fedakar gazilerin yavruları fakir ve ıstırabın evladları ve nihayet alelıtlak bütün muhtac-ı himaye-i vatan çocukları namına milletin şevkatli ve alicenab hissiyatına müracaat ediyoruz. Kadın, erkek, genç, ihtiyar hatta vakti ve hali müsait çocuklardan mini mini vatandaşlar için yardım bekliyoruz. Her sayfası başka bir şan ve muvaffakiyetle temevvüç eden milletimizin, yarın azami derecede muavenet göstermekle beraber, çocuk gününün layıkı veçhiyle neşeli ve parlak geçirilmesi için aynı derecede alaka ve müzaheret göstereceğinden emin olan Himaye-i Etfal Cemiyeti, şimdiden arz-ı şükran eder.”

TBMM’nin açılışından 2000’li yıllara kadar Türkiye Cumhuriyeti’ne ait bu ulusal bayram konusunda eksik bilgilenme ve yanlış tarihlendirmeye çokça rastlanmıştır. Hatta bazı tarihçilerce böyle bir günün tarihinin genişçe araştırılmamış olması büyük bir eksiklikti. Yrd. Doç. Dr. Veysi Akın 1997’de yayımlanan bir makalesiyle bu eksikliği gidermeye çalışmıştır. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın ortaya çıkışında 3 ayrı bayramın payı vardır. Çocuk Bayramı tamamen ayrı bir kavram olarak gelişirken, Ulusal Egemenlik ve 23 Nisan Bayramları baştan ayrı bayramlarken, birleşmişler; en son da onlara Çocuk Bayramı katılmıştır. Hâkimiyet-i Milliye “23 Nisan”, 1921’de çıkarılan 23 Nisan’ın Milli Bayram Addine Dair Kanun ile, Türkiye›nin ilk ulusal bayramı olmuştur. İlk kez ortaya çıkan bu bayramda ne ulusal egemenlikten ne de çocuklardan söz edilmekteydi. Zaten daha o yıllarda Osmanlı saltanatı hala kanunen hüküm sürmekteydi. 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla 1 Kasım, Hakimiyet-i Milliye Bayramı (Ulusal Egemenlik Bayramı) olarak kabul edilmiştir. Daha sonraki yıllarda, TBMM’nin açılış tarihi olan 23 Nisan “Milli Hakimiyet Bayramı” olarak kutlamış ve bu durum 1 Kasım’ın uzun vadede bayram olarak unutulmasına neden olmuştur. 1935’te bayramlar ve tatil günleriyle ilgili kanun değiştirilmiş ve “23 Nisan Millî Bayramı”nın adı “Millî Hakimiyet Bayramı” haline getirilmiş, böylece 1 Kasım Hakimiyet-i Millîye Bayramı ile 23 Nisan Millî Bayramı birleştirilmiştir. Çocuk Bayramı adı; 23 Nisan’ın Çocuk Bayramı oluşu yine TBMM’nin açılışıyla ilişkili olmasına rağmen, tamamen ayrı bir bayram olarak gelişmiş ve 1981 yılına kadar da öyle devam etmiştir. Bu Bayram 23 Nisan 1927›de Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin (günümüz Çocuk Esirgeme Kurumu’nun) o günü “Çocuk Bayramı” olarak duyurmasıyla başlamış kabul edilir. Aslında Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin 23 Nisan’la ilgili çalışmaları daha önceki yıllarda vardır ve hatta çocuklardan da söz edilmiştir. Kurum, 23 Nisan 1923’te millî bayram için pullar bastırmış ve satmıştır. 23 Nisan 1924’te Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde “Bu gün Yavruların Rozet Bayramıdır” ibaresi yer almış, 23 Nisan 1926’da da yine aynı gazetede “23 Nisan Türklerin Çocuk Günüdür” başlıklı bir yazı kaleme alınmış ve bu yazıda cemiyetin bu günü çocuk günü yapmaya çalışarak doğru yolda olduğu ve para kazanan herkesin bu gün cemiyete çocuklar için bağışta bulunması gerektiği vurgulanmıştır. Nihayet 23 Nisan 1927’de Himaye-i Etfal Cemiyeti o günü Çocuk Bayramı olarak şöyle duyurmuştur:

Bu tarihten itibaren bu üç kavram, aynı gün üzerinde birleşecek ve çocuk bayramı olma konusunda bir kanunla belirlenmişlik olmaksızın kutlanmaya başlanacaktır. Cemiyeti buna iten neden ise cemiyetin yetim çocukları için gelir kaydetme anlayışıdır. Böylece çocuk bayramı ortaya çıkmıştır. Çocuk bayramı adı daha resmiyet kazanmamış olsa da, bundan sonra 23 Nisan «Millî Hâkimiyet Bayramı»nın yanı sıra «Çocuk Bayramı» olarak da kutlanacaktı. 1927’de ilk kez kez kutlanan çocuk bayramı, başta kaynak oluşturma olmak üzere, çocuklara neşeli bir gün geçirtmeyi hedeflerinde bulunduruyordu. 23 Nisan 1927’deki ilk bayram Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu ve dönemin cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa himayesinde gerçekleştirilmiş, etkinlikler için Atatürk arabalarından birini çocuklara tahsis etmiş ve Cumhurbaşkanlığı Bandosu›nun konser vermesini sağlamıştır. O yıl cemiyetin Ankara›daki binalarından birine Çocuk Sarayı adı verilmiş ve burada düzenlenen çocuk balosuna İsmet (İnönü) Bey’in çocukları da katılmıştır. 1929’da çocuklara ilgi daha da artmış ve o yıl ve daha sonraki yıllarda 23-30 Nisan haftası “çocuk haftası” olarak kutlanmıştır. Daha sonraları, 70’li yıllara kadar ulusal boyutta ünlenerek ve katılımı artırarak ilerleyen 23 Nisan Çocuk Bayramı kutlamalarına 1975’te Türkiye Radyo Televizyon Kurumu da katılmış ve bir hafta çocuk programları yayımlamıştır. 1978›de Meclis Başkanlığı›nın izniyle meclisteki törenlere çocukların da katılması sağlandı. 1979›da bu uygulama Ankara ilkokullarından gelen çocuklarla düzenli olarak başlatıldı, 1980›de de bütün illerden gelen çocuklarla «Çocuk Parlamentosu» oluşturuldu. 1979 yılının UNESCO tarafından Dünya Çocuk Yılı olarak duyurulması üzerine, TRT tarafından dünyanın bütün çocuklarını kucaklamayı amaçlayan bir proje hazırlandı ve 1979 yılından itibaren TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği adıyla uygulamaya kondu. Bayramın en son şeklini alışı ise 1981’de gerçekleşmiştir. Darbe döneminde Milli Güvenlik Konseyi bayramlar ve tatillerle ilgili kanunda yaptığı değişiklikle o güne kadar kanunen adı konmamış bir şekilde kutlanan bayrama «23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı» adını vermiştir.

14




Kariyerindeki adımları ve kişiliği birçok kez incelenerek yorumlandı, bazen “Türk Madonna” ve “Türk Pop Müziğinin Kraliçesi” şeklinde anıldı. Sayın Hande YENER öncelikle kulaklık dergisi okurları ve çalışanları adına bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul etmenizden dolayı çok teşekkür ediyoruz. Hande YENER olmak nasıl bir duygu? Hande Yener olmak benim için çok özel ve çok güzel bir duygu çünkü Yıllarca çok iyi müzisyenler ile tanışma ve çalışma fırsatını buldum bu isimde olmak her yeni tanıştığım müzisyen arkadaşım ile yeni heyecanlar ve yeni projeler ortaya çıkarmamı sağladı Tuğçe Küçükkasap kulaklikdergisi.com kulaklikdergisi@netcc.com.tr

Hayatınızdaki müziğin yerini, önemini ve müzikteki başarınızın sırrını okurlarımızla paylaşır mısınız? Başarımın en temel faktörü müziğe olan aşkımdır. Yatıyorum, kalkıyorum, yiyorum, içiyorum müzik düşünüyorum. Yeni bir şey ne yapabiliriz? Bunu düşünüp işime heyecan katmayı seviyorum. Bence başarımın sırrındaki temel faktör müziğe olan aşkımdır.

Şarkı tercihlerinizi yaparken nelere dikkat ediyorsunuz? Parçanın enerjisinin yüksek olmasına, soundun daha önce yapılmamış olmasına, yeni bir hikaye anlatıyor olmasına ve herkesi etkileyecek bir parça olmasına dikkat ediyorum bunlar benim için bir parça seçerken en belirleyici kriterlerdir. Son dönemde birlikte çalıştığınız yabancı müzisyen arkadaşlarınızı bu akşam burada görüyoruz acaba arkadaşlarınızdan ve birlikte yaptığınız çalışmalarınızdan okurlarımıza biraz bahseder misiniz? Son dönemde dünyaca ünlü dj lerden David Vendetta ile birlikte çalışmaya başladık. Şu ana kadar 4 tane remix yaptı bana şimdi de ortak bir çalışmamız olacak. Bu çalışma hem Türkiye de, hem Avrupa da belki de Amerika da çıkacak bu parça, David ve ekibi ülkemizde Ankara, İstanbul, Antalya, Kemer ve Çeşme gibi birçok bölgesinde sahne aldılar ayrıca Mıcah ile birlikte Harbiye de konserde iki parçalık bir çalışmamız olmuştu çok harika bir konserdi.

17

O konserle birlikte başlayan muhabbetimizin ardından mail yoluyla birbirimize birçok parça yollayarak ilerledik. Aslında Enerji enerjiyi çekiyor diyebiliriz başka ülkelerde bile olsa enerjisi yüksek olan müzisyenler birbirlerini çekiyorlar.


Avrupa ile ilgili gelecekte planlamış olduğunuz projeleriniz nelerdir? Ben artık Avrupa da büyük djler ile konserlere gitmek istiyorum. Oradaki kitlelere de ulaşmak ve müziğimi tanıtmak istiyorum. Aslında Hande Yener olmanın en büyük şanslarından biri de bu dünyaca ünlü müzisyenler ile tanışabilme ve çalışabilmek. Oğlunuz Çağın Kulaçoğlu nun müzik ile arası nasıl?

Peki burada dünyaca ünlü dj David Vendettayı yakalamışken kulaklık okurları adına birkaç soru sormak isteriz.

Evet, oğlumda müzik ile dolu dolu ilgileniyor bu gece birazdan sahne aldığımızda oğlumda çalacak bana biz çok enerjik bir aileyiz böyle doğmuşuz bunu da müzik hayatımıza yansıtıyoruz. Bize birazda Ankara konseriniz hakkında bilgi verir misiniz?

Hande Yeneri müzikal anlamda nasıl buluyorsunuz?

Bu gece biz varız burada ben ve oğlum dj Çağın Kulaçoğlu

David Vendetta: Kendi ve sesi bu kadar güzel bir aktirist ile çalışmak benim içinde büyük bir mutluluk Menajerim Mıcah bana böyle bir proje var yapar mısın dediğinde tabi ki yaparım dedim. Handeyi tanıdıktan sonra ise bu projelerin devamının geleceğini anladım. Çok yakında yepyeni bir şarkı gelecek bunu da buradan kulaklık okurları aracılığıyla ilk kez paylaşmış olalım.

Yarın gece ise David ve Mıcah sahne alacaklar. Hazır bir araya gelmişken hem birlikte müzik yapma fırsatı bulduk hem de yeni projelerimiz ile ilgili toplantı yapabilme şansımız oldu.

18


Bu yaz için hedeflerinizi ve projelerinizi kulaklık okurları ile paylaşır mısınız? Bu yaz bodrum Yalıkavak da Sebastian Beach açıyorum. Dünyaca ünlü djlerin ve David in de sahne alacağı bir yer olacak sebastian beach bu nedenle çok mutlu ve heyecanlıyım. Bu açacağımız yerde yapacağımız performanslarımız için de ayrı bir Show düşünüyoruz. Müzisyen arkadaşlarım benim sahnede dans etmemi çok seviyorlar. Bende onların dj kabinindeki enerjilerine ve Mıcah ın keman çalmasına bayılıyorum. Onlardaki bu enerji bizim aynı ırktan, aynı ülkeden ve aynı dünyadan olduğumuz hissini yaşatıyor bende Bu yaz sebastian beach de hem özel bir cd hazırlayacağız hemde hazırlayacağımız partilerde birlikte sahne alacağız. David zaten Ortadoğu ya çok sık ziyaretlerde bulunuyor bu ortak proje ile ülkemizde de birlikte yeni çalışmalar yapacağız. Enerjinizi neye borçlusunuz? Enejimi her yeni çalıştığım müzisyenden ve her yeni çıkarttığım parçalardan alıyorum. Sebastian’ı Ersay Üner ile yaptık. Bu dönemde Ersay ile çok yoğun bir çalışmamız var. Yeni parçalar yapıyoruz saatlerce telefonla konuşuyoruz. Bu öyle bir şey ki hani evlenince hayatına yeni birisi girer ya, ertesi sabah herkesi telefonla arayıp konuşursun işte öyle bir şey bu yeni bir müzisyen giriyor hayatıma ve başlıyorsun acaba ne yapsak, nasıl yapsak onun benim için kafasında kurdukları var benim bundan sonra yapmak istediklerim var. İşte bu çalışmaların hepsinden aldığımız enerji ile her günüm dolu dolu geçiyor. Ben birde bir şey ortaya çıkardığım zaman onu nasıl sunacağım konusunda çok takıntılıyım. Yaptığım bir işi herkesin duymasını, paylaşmasını ve anlamasını istiyorum. Yani 24 saat bu işi düşünüyorum. Ben deliyim kendi halime bırakıyorum aslında kendimi. Kulaklık dergisi okurları adına bizi kırmayıp sorularımızı yanıtladığınız için bizimle yeni projelerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ediyoruz. Bende tüm kulaklık okurlarına çalışanlarına çok teşekkür ediyorum ve onlara KULAKLIKlarınızdan müzik hiç eksik olmamasını diliyorum.


Netcc.com.tr netcallcenter net_callcenter


Dövme ve İlhan Çakmak Sevgili kulaklık dergisi okurları bu röportajımızda ülkemizde özellikle son yıllarda popüler olan dövme konusunda bilinmeyenleri paylaşmak istedik. Bu mesleğe yıllarını vermiş Sn. İlhan ÇAKMAK ile bu konuyu konuştuk. İlhan ÇAKMAK bize biraz kendinizden bahseder misiniz? İlhan ÇAKMAK kimdir? 1985 yılında ANKARA da doğdum. Eğitim hayatımı Ankara ve Konya da tamamladım. Konya Selçuk Üniversitesinden mezun oldum. Şimdi ise Ankara Kızılay da iki tane dövme stüdyom bulunmaktadır. Bu mesleği gerçekten severek yapan bu meslekten hayatını kazanan birisidir İlhan ÇAKMAK. Sayın ilhan çakmak neden bu iş? Bu işe atılmaya nasıl karar verdiniz? Ve ne kadar zamandır bu işi yapıyorsunuz? Tuğçe Küçükkasap kulaklikdergisi.com kulaklikdergisi@netcc.com.tr

Çok küçük yaşlarda resim yapmaya başlamıştım. Daha sonra dövme ile küçükken çok sevdiğimiz tipi tip sakızları ile tanıştım diyebilirim. Resim sanatına olan sevgim beni dövmeye yönlendirdi. Peki dövmenin tarihçesinden bize bahseder misiniz? Geçenlerde arkeologların buzullarda yaptıkları bir kazıda buldukları yaklaşık 5000 yıllık mumyanın parmaklarında dövme kalıntıları bulunmuştur. Tam net bir bilgi olmamakla beraber yaklaşık 5000 yıl önce insanoğlunun dövme ile tanıştığını söyleyebiliriz.

Dövme sanatçısı olmak için herhangi bir kurs veren yer varmı dır .Yada bu işin bir belgesi var mıdır? Dövme sanatında ustalık ve kalfalık belgesi verilmeye yeni yeni başlandı. Ayrıca bu işin belirli hijyen kurallarının ve hijyen belgelerinin olması gerekiyor. Her isteyen bir dükkan açabilir mi? Evet maalesef ki açan yerler var ancak bu tarz işletmelerin hijyen ve sağlık kurallarının kontrolü yapıldığı söylenemez merdiven altı yerler de diyebiliriz bu tarz yerlere. Bir tuvale resim yapmak mı yoksa bir bedene dövme yapmak mı? Dövme yapmak çok daha zordur. Çünkü tuval hata kabul eder ancak dövmede bu mümkün değildir. Tuvaldeki hatayı silebilirsiniz ya da renk oyunları ile bu hatayı gizleyebilirsiniz ancak dövmede bu mümkün değildir. Bu yüzden dövme resim yapmaya göre daha zordur.

Güzel resim yapabilen herkes dövme yapabilir mi? Öncelikle birbirinden çok farklı malzemelerin kullanıldığı iki farklı daldır. Birinde kalem diğerinde ise iğne kullanılmaktadır. Kullandığınız malzemeleri çok iyi tanımanız çok önemli bir ayrıntıdır. Eskilerin ilmek ilmek nakış işledikleri gibi bizde saatlerce bir insanın vücuduna seçtiği bir nakışı işliyoruz. Saatlerce sabır ve sükunet ile işinizi yapmalısınız vücudunuzu ve beyninizi çok iyi kontrol etmelisiniz. Tamamen yaptığınız işe konsantre olmalısınız sonuçta insan derisi üzerinde çalışıyorsunuz. Deriyi tanımanız lazım, derinin hangi bölümü ne kadar esner, ne kadar kalındır bunu bilmelisiniz, Hatta birazda anatomi bile bilmeniz gereklidir. Türkiye de dövmeci olmanın zorlukları var mıdır? Geçmişte ülkemizde dövme sanatı çok yaygın olmadığı için dövme yapmak kullanılan malzemeleri ülkemizde bulmakta çok zorluk çektiğimiz zamanlar olmuştu. Bu yüzden yurt dışına giden arkadaşlarımızdan bu malzemeleri talep ettiğimiz yıllar artık geride kaldı günümüzde bu malzemelere çok daha kolay ulaşılabilmekteyiz.


Bir insanda kalıcı biz iz bırakmak nasıl bir duygu olduğunu bizimle paylaşır mısınız? Dövme yaptığınız bir insanı yıllar sonrasında görmek çok farklı bir duygudur. Hele ki bu kişi yaptırdığı dövmeden aradan geçen zamana rağmen mutluluk duyuyorsa bu bizim için çok daha keyif ve gurur verici bir duygudur. Dövmenin insan derisine bir zararı var mıdır? Dövmenin zararı yoktur. Ancak dövmede kullanılan malzemeler ve ekipman kalitesiz ve sağlıksız ise bu durumda ileride dövmenin zararları ortaya çıkar. Özellikle kanserojen etkileri olan malzemelerin asla kullanılmaması çok önemlidir. İnsan vücudunda asla dövme yapmam dediğiniz bir bölge var mıdır? Her bölgeye dövme yaparım. Ancak her dövmeyi yapmaktan hoşlanmıyorum. Yaptığım dövmenin hem bende hem de dövme yaptıran kişide bir anlam katabilecek olan bir dövme olması gerektiğine inanıyorum. Yaptığınız her dövmenin bir hikâyesi olmalı mıdır? Evet, yaptığım dövmenin bir anlamı ve hikâyesi olması gerektiğine inanan birisiyim. Yapılan dövmenin yaptıran kişinin kişiliğini, karakterini, hayat felsefesini anlatan dövmeler olması gerektiğine inanıyorum. Dövme yaptırmanın bir yaşı var mıdır? Öncelikle reşit olması şarttır. Ancak reşit olmanın dışında 25 li yaşlarda dövme yaptırılması daha doğrudur. Kişinin hayata bakışı, karakteri daha da oturduğu için 20-25 li yaşlarda yaptırılan dövmeden pişmanlık duyma riski çok daha azalır. Dövme yaptırmanın bir sezonu var mıdır? Eskiden yaz geldi artık dövme yaptırabilirim diye bir görüş vardı. Şimdi daha profesyonel dövmeler ve malzemeler kullanıldığı için kış aylarında dövme yaptırmak artık daha avantajlı kışın dövme yapılan yerler güneş görmediği için daha kolay iyileşiyor. Ayrıca iyileşme süreci kışın geçtiği için yaz aylarına yeni dövmeniz ile girebiliyorsunuz. Dövmeye kim daha çok meraklı kadınlar mı? Erkekler mi? Geçmişte erkekler daha çok dövme yaptırıyordu. Günümüzde ise artık kadınlar daha çok ve daha estetik dövme yaptırmaktalar. Çünkü kadınlar dövmeyi vücutlarında taşıdıkları bir aksesuar olarak görüyorlar.

Hangi tarz dövmeler daha çok yaptırılıyor? Siz ne tarz dövmeler yapmaktan zevk alıyorsunuz? Eskiden birçok kişide aynı klişe dövmeleri görebiliyorduk. Günümüzde ise insanlar kendi beğeni ve kendi tarzlarına göre dövmeler seçmekteler. Bu konuda insanlar daha bilinçliler artık. Bende birine yaptığım dövmeyi bir başkasına daha yapmaktan hoşlanmıyorum. Daha realist, daha gerçekçi dövmeleri seviyorum. Kişiye özel dövmeler uygulamayı ve kendim çizmeyi daha çok seviyorum. Dövme yaptırıldıktan sonra nelere dikkat edilmelidir? Dövme yaptırıldıktan sonra dövme yapılan bölgeye su ve güneş değmemelidir. Ayrıca dövme kremleri kullanılmalıdır. Dövme yaptırdıktan sonra pişmanlık duyup cover up gelen müşteri oranı nedir? En çok hangi tarz dövmelere cover up uygulamaktasınız? Özellikle sevgililerin isimleri ve eski tip amatör dövmeleri sildirmek isteyenler oluyor. Silinemediği zaman da cover up yapmaktayız. Bu her türlü dövme olabiliyor. Bazen eski sevgili ismi bazen de eski tip dövmelere, bazen de sıkıldığı bir dövme oluyor. Ben her zaman bilinçli dövme yaptırılması taraftarıyım. İsim yazdırılmaması taraftarıyım. Eğer bir dövmeden tamamen kurtulmak isteniyorsa lazer merkezleri ile görüşülmeli ve kesinlikle şu bilinmeli ki bir dövmeyi silebilmek için tıbbi bir müdahale gerekmektedir. Dövme yaptırmak isteyenlerden sıkca gelen sorular nelerdir? Çok acır mı? Sorusu var. Eğer ki dövme sırasında çok fazla tahriş olursa ağrı oranı daha fazla olur. Abdest tutar mı? Sorusu vardı. Artık günümüzde çok karşılaşmadığımız bir soru. Dövmeyi yapan kişiye göre acı oranı değişir mi? Tabi el hafifliği diye bir şey vardır. Bildiğiniz gibi kullanılan iğnenin deriye gireceği miktarı bilen daha tecrübeli ellerde bu acı oranı düşmektedir. Dövme yaptırmak isteyenlere tavsiyen var mı ? Yaptıracakları dövmeye ve dövmeyi yapacakları kişiye çok iyi karar versinler. Gelip dövme yapılan stüdyoyu ziyaret edip hijyen kurallarını kontrol etsinler dövmeyi yapacak kişi ile bizzat görüşsünler. Yaptıracakları dövmeye mutlaka çok iyi karar versinler. Ayrıca o stüdyoda dövme yaptıran kişilerden bilgi mutlaka alsınlar.Sayın İlhan ÇAKMAK dövme hakkındaki bilinmeyenleri ve tecrübelerinizi kulaklık okurları ile paylaştığınız için size çok teşekkür ederiz. İlhan ÇAKMAK: Bende sizlerin aracılığıyla dövme konusunda insanlarımıza doğru bilgi verebilmemizi sağladığınız için tüm dövme sanatçıları adına sizlere teşekkür ediyor ve tüm kulaklık dergisi çalışanlarına ve okurlarına sevgiler sunuyorum.

22


Çağrı Merkezi Derneği Sektör Buluşmasına 10 Nisanda Yapıldı Çağrı Merkezleri Derneği, salesforce.com ana sponsorluğunda düzenlediği “İletişimin Merkezi, İstihdamın Öncüsüyüz” temalı etkinlikte çağrı merkezi sektöründeki üst düzey yöneticiler ile kamu kurumlarının yetkililerini bir araya getirdi. Gelenekselleşen bu organizasyonda çağrı merkezlerinin sorunları, çözüm önerileri ve potansiyel yeni iş alanları konuşulurken ÇMD yine oldukça verimli ve keyifli geçen bir etkinliğe imza attı. Çağrı Merkezleri Derneği, 10 Nisan Cuma günü düzenlediği “İletişimin Merkezi, İstihdamın Öncüsüyüz” adlı etkinliğinde içkaynak-dışkaynak çağrı merkezi firmalarıyla, sektöre hizmet sunan teknoloji ve eğitim firmalarının üst düzey yöneticilerini, kamu kurumlarının yetkilileri ile bir araya getirdi. Yaptığı çalışmalarla çağrı merkezi sektörünün gelişimine ve büyümesine önemli katkılar sağlayan Çağrı Merkezleri Derneği, bu özel buluşmada hem, 2014 yılını değerlendirdi hem de sektörün geleceğini masaya yatırdı. Çağrı Merkezleri Derneği (ÇMD), her yıl geleneksel olarak düzenlediği sektör buluşması etkinliğini bu yıl 10 Nisan 2015 tarihinde İstanbul’da, Shangri-La Bosphorus Otel’de gerçekleştirdi. Yaklaşık 300 davetlinin katıldığı sunuculuğunu ekranların ünlü ismi Burcu Esmersoy’un üstlendiği ve “İletişimin Merkezi, İstihdamın Öncüsüyüz” temasıyla gerçekleştirilen etkinlikte, çağrı merkezlerini etkileyen önemli yasal düzenlemeler hakkında bilgilendirme, sektörün en büyük sorunlarından birisi olan

çalışan sirkülasyonu ve çözüm önerileri, yeni iş alanları arasındaki sosyal medyada en iyi müşteri yönetimi hizmetinin nasıl olması gerektiği gibi pek çok konu tartışıldı. Her yıl Çağrı Merkezleri Derneğinin etkinliğini onurlandıran Bilgi Teknolojileri Kurumu (BTK) Başkanı Dr. Tayfun Acarer de gala yemeğine katılarak davetlilere kısa bir konuşma gerçekleştirdi. Çağrı merkezi sektörüne olan destekleri nedeniyle tüm sektör adına kendisine küçük bir teşekkür hediyesi takdim edildi. Çağrı Merkezlerinde İstihdam Artıyor, Büyüme Sürüyor! Çağrı Merkezleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Metin Tarakçı, yaptığı açılış konuşmasında kurulduğu günden bu yana derneğin başarılı çalışmalara imza attığını ve hızla büyüyen sektörün nabzını tutmaya devam ettiğini söyledi. Tarakçı konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Vatandaşın günlük hayatında birçok konuda hayatını kolaylaştıran, İletişimin merkezinde olan bir sektörüz. Finans, sigorta, perakende, kamu ve sağlık sektörü artık vatandaşlardan çok daha fazla bilgi topluyor. Bu sektörler elde ettikleri bilgiyi faydaya dönüştürmek için çağrı merkezleri ile daha yakın işbirliği içerisinde olmayı önümüzdeki dönemde de sürdürecekler.


1 Milyar 289 Milyon Kez Arandılar Çağrı merkezleri 2014’te 1 milyar 289 milyon çağrıya cevap verdi

Çağrı Merkezleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Metin Tarakçı, çağrı merkezlerinin 2014 yılında 1 milyar 289 milyon çağrıya cevap verdiğini, 577 milyondan fazla da çağrı yaptığını ifade etti. Tarakçı, yaptığı yazılı açıklamada, her yıl “Türkiye Çağrı Merkezleri Sektör Araştırması” yaptırdıklarını belirterek, bu araştırma sayesinde sektörün derinlemesine analizini yaptıklarını ve geleceğine ışık tutacak verileri derlediklerini bildirdi. Sektörün hızla büyüyebilmesi, doğru yatırım kararlarının verilebilmesi ve iş ortaklarına doğru mesajların iletilebilmesi için mevcut durumun ve geleceğe yönelik beklentilerin net bir şekilde ortaya koyulması gerektiğine dikkati çeken Tarakçı, şöyle devam etti: “Yaptığımız çalışma gösteriyor ki çağrı merkezlerine duyulan ihtiyaç her sene artarak devam ediyor. Gelen arama ve yapılan çağrı adedindeki artışlar, Türkiye’de çağrı merkezleri satış, pazarlama, servis ve müşteri memnuniyeti artırmadaki en önemli kanallardan biri haline gelmiştir.

Vatandaşlar da daha çok satış-pazarlama, bilgilendirme ve tahsilat amaçlı aranıyor. Öte yandan iç kaynak çağrı merkezleri şikayet yönetimini daha fazla yaparken, dış kaynak çağrı merkezleri daha çok tele satış-tele pazarlama amacıyla çağrılar yapıyor.” Araştırmaya katılan 14 kamu kurumundan 11’inin iç bünyesinde çağrı merkezi barındırdığını, diğer 3’ünün ise çağrı merkezi hizmetini dışarıdan aldığını belirten Tarakçı, bu çağrı merkezlerinin ağırlıklı olarak vatandaş hizmetleri, şikayet yönetimi ve çeşitli ofis hizmetleri için kullanıldığını ifade etti. Tarakçı, şunları kaydetti: “80 bin olan sektördeki toplam istihdam, en çok telekomünikasyon ve finans iş kollarında yer alıyor. Kamu iş kolundaki istihdam da geçtiğimiz yıl yüzde 8,9 oranda ciddi bir artış göstermiş ve 7 bin 99 kişiye ulaşmıştır. Gelecek dönemde ise devletin vatandaş odaklı hizmet anlayışının e-devlet stratejileriyle birlikte gelişeceği ve çağrı merkezi kullanımını önemli ölçüde artacağı tahmin edilmektedir.”

Geçtiğimiz yıl içerisinde vatandaşın 1 milyar 289 milyon çağrısına cevap veren sektör, buna karşın 577 milyondan fazla çağrı yaptı. Şirketlerin en çok ürün-hizmet bilgisi, işlem, teknik destek ve şikayet amacıyla gelen çağrılara cevap verdikleri görülüyor.

Kaynak: www.cagrimerkezleridernegi.org/ www.dunya.com/guncel/1-milyar-289-milyon-kez-arandilar-251406h.htm

24


SANAT, GERÇEKLERİ TANIMAMIZA YARDIMCI OLAN BİR YALANDIR Nazlı Karaman kulaklikdergisi.com kulaklikdergisi@netcc.com.tr

POPLE PİCASSO Ünlü ressamın da dediği gibi yaşamın gerçeklerin bir yansımasıdır; sanat. Gerçekleri görürsün hani kabullenmek istemezsin onun gibi bir şeydir bu sanat. Bazen baktığınla gördüğün arasında çok fark olabileceğini savunan yakınlarım olmuştur.Baktım ama görmedim diyerek geri plana atılan zihnin köşesine sıkışan o ufak tablo.Bakmakta ki amaç görmekse hiç kaçışı yok görmüşsündür demektir. İnsanların sanatta da bakarak çözmeye çalıştığı ancak birden fazla anlam yükleye bileceği o kadar çok çalışmalar var ki günümüzde modern sanatta sıklıkla karmaşalıktan yana duru ve sadeliğini yitirmiş ancak derin anlam içeren bir çok eser bulunmaktadır. Renklerin her zaman ayrı bir sanat ışığı olduğunu düşünmüşümdür. Bir taraftar için iki herhangi renk yada üç herhangi renk yan yana geldiği zamanlar da bir sanat edalığında olabilmekte. Her renkte ayı sanat ayrı tat olduğundan hiç şüphemiz olmamıştır. SİZİN SANAT RENGİNİZ NEDİR? Kendisini sanat eseri olarak var edebilen bir toplumda yaşadığımızı belirterek bu başlığımızı öne çıkarmak istedim. Kimisi için sanat sadece resimden kimisi için müzikten kimisi için her hangi bir sebepten sevebileceği her hangi bir durum bile sanat içerebilir. Sanat aşk ile sevgi ile barış ile harmanlanır. Kökeni bu denli kuvvetli mutfağı bu denli yoğun olan sanat yıkılamaz toplum gerçeğidir. Âşık olana sanat rengi kırmızıdır mesela. Neden diye sormak gerekir ise eşe ya da yâre olacak her hangi bir hediyeyi bile ilk kırmızı renginde aramayı tercih ederiz. Gül olsun kırmızı olsun. Balon olsun kırmızı olsun. Pabuç olsun kırmızı olsun. Mendil olsun kırmızı olsun vs. Peki ya arasında bir çigi dahi olmadan yapılan bu rengarenk sanat eserlerine ne demeli. Renklerin Senfonisi Bülent Yavuz Yılmaz Turkuvaz Sanat Galerisi Çalışmalarını Bolu’da kendi atölyesinde devam eden çağdaş sanatçı, Bin dokuz yüz yetmiş bir yılında Trabzon Çaykara ilçesinde dünyaya geldi. Bülent Yavuz Yılmaz Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesinin Resim İş Bölümü’ne bin dokuz yüz doksan bir yılında giren sanatçı, öğrencilik hayatında eserler üretmeye başlamıştı.

25

Bu galeride sergilene resimleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Hepsinde ayrı anlam sezmekteyim. Bazı tabloların içerisinde kaybola bilirsiniz. Renkler sizi nereye çekerse bir bakmışsınız ordasınız. Anısına yapılmış bu sergide bulunan örnek resimler.

Özellikle bu resmi incelerken kendimi kötü hissettiğimi düşünüyorum. Sanki her şeyin ortasında kalmış yorgun ve çaresiz bir adamı izliyormuş gibi sanki ona şu andan sonra olacakları biliyormuş gibi seziyormuş gibi koşulsuz bekleyerek izledim bu tabloyu.Kesilen düşünceler mi? Kesilmek bilmeyen yağmur mu? Karşı koyamadığı tün anlarının peşinde olduğu mu? Sizce hangisi...

Resimler AHMET NURAY


26


İnsanlığın Dünyaya ‘Armağanı’: 41 Milyon Tonluk Elektronik Çöplük Oluştu Teknolojinin gelişmesiyle her geçen gün değişen bilgisayar, beyaz eşya, telefon gibi ürünler kullanıcılarını memnun etse de, üretimin aralıksız devam etmesi dünyadaki elektronik ürün israfını da katbekat artırıyor.

Osman Altın kulaklikdergisi.com kulaklikdergisi@netcc.com.tr

Birleşmiş Milletler’in raporuna göre, geçtiğimiz yıl atılan elektronik ürünlerin toplamı 41.8 milyon tonu buldu. Çoğunluğu buzdolabı, çamaşır makinesi ve ev eşyalarından oluşan israf ürünler 1.15 milyon kamyonun 23 kilometre boyunca dizilmesine denk düşüyor. Bu ürünlerin ise sadece altıda birinden daha azı geri dönüşüme sokulabiliyor. 2014 yılında 41.8 milyon tonu bulan elektronik ürün israfı 2013 yılında ise 39.8 milyon ton olarak hesaplanmıştı. Tahminler, 2018’de bu oranın 50 milyon tonu bulacağı yönünde.

Kuzey ülkeleri israfta ilk sıralarda Elektronik israfının ülkelere göre dağılımında ekonomik düzeyin yüksek olduğu gelişmiş ülkeler başı çekmekte. Buna göre, dünyanın en refah ülkelerinden Norveç kişi başına 28.4 kilogram elektronik israfla başı çekerken, onu 26.3 kilogramla İsviçre, 26.1 kilogramla İzlanda, 24 kilogramla ise Danimarka takip ediyor. Kuzey ülkelerinin ardındansa Britanya, Hollanda, İsveç, Fransa, ABD ve Avusturya geliyor. En düşük elektronik ürün israfı ise, şaşırtıcı olmayacak biçimde, ekonomik kalkınmanın hayli zayıf olduğu Afrika ülkeleri geliyor. Afrika’da kişi başına düşen elektronik israfı 1.7 kilogram düzeyinde. Geri dönüşümde tehlike atıklar Elektronik israfın geri dönüşümü ise, ayrı bir sektör niteliğinde. Buna göre, geri dönüştürülen ürünlerin değeri 52 milyar doları buldu. Bu ürünlerde toplamda 300 ton altın geri dönüşüme uğradı. Bu oran dünyada 2013 yılının üretilen altın miktarının yüzde 11’ine eşit. Geri dönüşüme giren teknolojik ürünlerden sadece altın elde edilmiyor. Öte yandan geri dönüşümle bol miktarda cıva, kadmiyum, krom ve kloroflorokarbon gazı gibi bol miktarda ozon tabakasına zarar verici madde de açığa çıkıyor. Bu da Birleşmiş Milletler’in bu toksik maden atıkların dikkatli bir şekilde geri dönüşüme sokulması gerektiği uyarısı yapmasına neden oluyor.


Android Uygulamaları

Busuu 2014’ün en iyi yabancı dil uygulaması seçilen Busuu içerisinde İspanyolca, Fransızca, Almanca, İngilizce, Rusça gibi belli başlı dilleri barındırıyor. Bu uygulamanın en güzel tarafı ise öğrenmek istediğiniz dili konuşan insanlarla canlı olarak iletişime geçip pratik yapabilmeniz. Daha birçok özelliği bulunan uygulama şuan için sadece Android ve iOS platformunda bulunuyor.

Musixmatch 2013’ün en iyi uygulaması seçilen Musixmatch, kullanıcılara karaoke keyfi ne demek sorusunun cevabını veriyor. Windows Phone, iOS ve Android platformunda yer alan uygulamayı ücretsiz olarak cihazınıza indirebilirsiniz.

No Crop for Instagram Bu uygulama Instagramı aktif olarak kullanan çoğu kullanıcının ortak bir sorununa çözüm bulmak için geliştirilmiş. Çektiğiniz veya cihazınıza indirdiğiniz fotoğrafları kırpmaya gerek kalmadan Instagrama yüklemenizi sağlayan uygulamayı iOS ve Android platformlarından ücretsiz olarak cihazınıza yükleyebilirsiniz.

Mangary Bu uygulama manga takipçilerine ilaç gibi gelecek. Geniş Türkçe arşivi ve en yeni manga serilerini içerisinde barındıran uygulama yalnızca Android platformunda bulunuyor.

28


Galaxy S6 mı, iPhone 6 mı? Samsung bu sefer kullandığı cam ve metal sayesinde yeni amiral gemisi Galaxy S6’nın hem yakışıklı hem de kaliteli gözükmesini sağlamış. Tek başına ele aldığımızda Galaxy S6 oldukça iyi gözüküyor fakat iPhone 6 ile yan yana geldiğinde aralarındaki benzerlik gözden kaçmıyor. Bakalım hangisi daha başarılı?

Tasarım Samsung yıllardır eleştirilen malzeme yapısını sonunda değiştirdi. Daha önceki Galaxy S modellerinde kullanılan plastik ve deri görünümlü malzemeleri düşük kalite hissi yaratıyordu. Samsung, Galaxy S6′da ve kardeşi Galaxy S6 Edge’te bu sefer ciddi farklılık yarattı. Her iki telefonda kullanılan metal ve cam malzemeler telefonun kalite hissini arttırıyor.

Mehtap Güner kulaklikdergisi.com kulaklikdergisi@netcc.com.tr

iPhone 6 ile Galaxy S6’yı yan yana getirdiğimizde aralarındaki benzerlik gözden kaçmıyor. Galaxy S6’nın biraz daha geniş olması farklılık yaratıyor. iPhone 6’yı elinizde tuttuğunuz zaman aradaki kalite farkını anlamak oldukça kolay. Galaxy S6 belki en iyi görünümlü Galaxy S serisi olabilir ama Apple, iPhone 6’yı üretirken detaylara önem vermiş. Kazanan: iPhone 6

Ekran

Kamera

iPhone 6 gerçekten başarılı bir ekrana sahip. Kullanılan ekranın renk kalitesi, kontrast oranı ve keskin Retina grafikler fark yaratıyor. 4.7 inç ekrana sahip iPhone 6, 1334×750 ekran çözünürlüğü sunuyor. Bu değerler yaklaşık olarak 720p’ye denk geliyor. Ekran 326 ppi’lık değere sahip.

Katalog değerlerine baktığımızda Galaxy S6 16 MP kamerası ile iPhone’un 8 MP kamerasına rahatlıkla üstünlük kurabileceği düşündürüyor. Fakat Galaxy S6’nın iş o kadar kolay değil.

iPhone 6’nın ekranı şu an kullanılan telefonlar arasında belki en iyisi olabilir ama Samsung farklı bir ligde mücadele ediyormuş hissi yaratıyor. Galaxy S5’te kullanılan 1080p ekran Galaxy S6’da 2Kekrana yükseldi. Galaxy S6’nın 5.1 inç ekranı 2560×1440 çözünürlüğe sahip. Ayrıca 572 ppi değeri iPhone 6’dan oldukça yüksek. Ekranlardaki bu farkı menülerde gezerken ya da oyun oynarken rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. Samsung’un Galaxy S6’da kullandığı Super AMOLED ekran, renkleri canlı verme konusunda bir hayli iddialı. Renklerin canlılığı dışında siyah derinliği de oldukça başarılı. Bu zamana kadar test ettiğimiz en iyi akıllı telefon ekranı diyebiliriz. Kazanan: Samsung Galaxy S6

29

iPhone 6 ile çok kaliteli fotoğraflar çekebiliyorsunuz. Kameranın yazılımı size birçok konuda yardımcı oluyor; hızlıca odaklanabiliyorsunuz. Galaxy S6’nın kamerası Galaxy S5’in kamerasından oldukça farklı. Fark attığı noktalar ise optik görüntü sabitleme ve daha geniş açı. Galaxy S6’nın kamerası sadece hızlı ve kolay kullanıma sahip değil. Onunla çekilen fotoğraflar telefon kamerası ile çektiğimiz fotoğrafların en kalitelisi. Galaxy S6’nın kamerasının diyafram açıklığı f1.9 (S5’te bu değer f2.2) ve bu sayede düşük ışıkta bile başarılı fotoğraflar çekebiliyorsunuz. Samsung Galaxy S6’nın kamerası kesinlikle bu karşılaştırmanın lideri. Kazanan: Samsung Galaxy S6


İşlemci ve hafıza Samsung, Galaxy S6’da uzun zamandır kullandığı Snapdragon işlemci yerine Exynos işlemci kullamayı tercih etti. 64 bit’lik Exynos işlemci, 14 nm’lik transistör kullanıyor. Ayrıca kullanılan 3 GB Ram telefonun performans konusunda sıkıntı çekmesinin önüne geçiyor. Geekbench 3 skorlarını incelediğimizde Galaxy S6’nın birçok laptoptan yüksek puan aldığını görüyoruz. iPhone 6’da ise 1.4 Ghz hızındaki A8 işlemci kullanıldığını görüyoruz. Fakat 1 GB Ram yükselen hızı ve büyüyen ekranı destekleme konusunda isteneni veremiyor. iOS 8 işletim sistemi bu zamana kadar TouchWiz arayüzünden üstündü. S6’da kullanılan Android Lollipop ve geliştirilen TouchWiz arayüzü bu sefer galibiyeti elde eden taraf oluyor. Samsung Galaxy S6’da 2550 mAh’lık bir batarya kullanıyor. Bu batarya S5’te kullanılan 2800 mAh’lık bataryadan küçük olmasına rağmen kullanım süresinde sıkıntı yaratmıyor. Kullanılan Exynos işlemci bu konuda en büyük destekçi. Ayrıca 30 dakikalık şarj ile bataryanın %70 doluluk oranına yükselmesi kesinlikle çok kullanışlı. iPhone 6’da 1810 mAh’lık bir batarya kullanılıyor. Neredeyse tüm gün yeten bu batarya Android cihazlarına fark yaratamıyor. iPhone 6‘da kullanılan bu batarya bu zamana kadar Apple’ın telefonlarında kullanılan en uzun dayanma süresine sahip. Fakat kablosuz ve hızlı şarjının olmaması dezavantaj. Hafıza konusuna geldiğimizde Samsung, Galaxy S6’da microSD kart yuvasını kaldırdığını görüyoruz. Samsung hafıza konusunda Apple’a benzer şekilde 3 ayrı hafıza seçeneği sunmuş. Galaxy’nin bu modelinde hafızasının genişletilememesi dezavantaj yaratmış. Kazanan: Samsung Galaxy S6 İşletim

sistemi

Samsung’un S5’te kullandığı TouchWiz arayüzünü çok beğenmemiştik. Kullanıcıya hitap etmeyen içeriklere sahipti. Android’in son çıkan versiyonu olan 5.0 Lollipop Google’ın bu zamana kadar yaptığı en kullanıcı dostu işletim sistemi oldu. Lollipop ile TouchWiz arayüzünün son sürümü oldukça uyumlu çalışıyor. Cihazı elinize aldığınızda işletim sisteminin çok kullanışlı olduğunu fark ediyorsunuz. Yapılan geliştirmeler kesinlikle işe yaramış.

kendi cihazlarında kullandığı işletim sistemi iOS 8 cihazın işlemcisiyle uyumlu çalışmasının yanı sıra gerçek kullanıcı dostu. Ayrıca Yosemite işletim sistemi olan bir Mac’iniz varsa aralarındaki uyum hayranlık uyandırıyor.iOS işletim sistemi TouchWiz’e fark yaratıyor. Kazanan: Apple iPhone 6 Karar Samsung Galaxy S6, iPhone 6’dan yaklaşık 6 ay sonra çıkmanın avantajını kullanmış. Samsung, bu sayede Apple’ın başarılı olduğu konularda kendisini geliştirmiş. Samsung Galaxy S6 birçok konuda işini fazlasıyla iyi yapıyor. Kullanılan malzemeler, ekran kalitesi, kameranın performansı Galaxy S6’nın rakiplerine fark atmasını sağlıyor. Fakat bataryanın çıkarılamaması ve microSD kart ile genişletilememesi göze batan eksiklikler. iPhone en başarılı akıllı telefonların başında geliyor. Yazılımın ve işletim sisteminin birbiriyle sağladığı uyum birçok üreticiyi kıskanmasına sebep oluyor. iPhone 6 bu zamana kadar Apple’ın ürettiği en iyi telefon ama Galaxy S6 akıllı telefon piyasasının en iyisi. Kazanan: Samsung Galaxy S6

Biliyor musunuz? Google, mobil uyumlu sayfaları öne çıkaracak Günümüzde akıllı telefonlar büyük oranda bilgisayarlarımızın yerini almaya başladı diyebiliriz. Akıllı telefonlardan internete girdiğimizde bilgisayarlar için olan web siteleri çoğu zaman can sıkıcı oluyor. Google bu problemi çözmek adına yaptığı çalışmaların sonuna geldi. Mobil uyumlu olmayan sitelere girdiğimizde hepimiz ekranı büyütüp küçültmüşüzdür ve bu can sıkıcı hale gelebiliyor. Bu yeni sistemde, eğer akıllı telefonunuzdan Google araması yapıyorsanız size mobil uyumlu siteleri öncelikli olarak gösteriyor. Bu sayede mobil uyumlu sayfalarda daha rahat dolaşabiliyorsunuz.

Apple, iPhone 6’da iOS 8 işletim sistemi kullanıyor. Apple

30


Black Ops 3 Geliyor Dünyanın en popüler oyun serilerinden Call of Duty’nin son halkası Call of Duty: Black Ops 3’ün videoları yayımlanmaya başlandı. Oyun dünyasının ünlü yapımlarından Call of Duty serisinin merakla beklenen yeni oyunu Black Ops 3’ün çıkış tarihi GameSpot tarafından ortaya çıkarıldı. Yayınlanan videolar ile oyunun senaryosu hakkında bilgiler veren Black Ops 3, yaklaşık bir ay sonra oyun için düzenlenecek bir basın konferansıyla oyun içi detaylarla ve oynanış görüntüleriyle oyuncuların huzuruna çıkacak. Bugün ünlü oyun portalı ve perakende şirketi GameSpot tarafından ortaya çıkarılan bir postere göre Call of Duty: Black Ops 3’ün çıkış tarihi 6 Kasım olarak gözüktü. Önceki birçok Call of Duty oyununun da kasım aylarında çıkış yaptığını ve 6 Kasım’ın cuma gününe denk geleceğini göz önünde bulundurduğumuzda olası çıkış tarihinin doğruluk olasılığı oldukça yüksek duruyor. Youtube’da sadece 1 gün içinde 8 milyon kez izlenen video, önemli bir yeniliğin ortaya çıkmasına da vesile oldu. Call of Duty hayranları 2013 yılında ilk kez ‘Ghosts’ ile kadın karakterlerle oynama fırsatı yakalamıştı. Ancak bu seçenek sadece ‘multiplayer’ moduyla sınırlı kalmıştı.

31

Call of Duty: Black Ops 3’de ise kullanıcılar hikaye modunda kadın karakterle oynayabilecek. Call of Duty’nin yapımcısı Treyarch Studio’nun başkanı Mark Lamia Black Ops 3’ün ‘cinsiyet konusunda tarafsız’ olduğunu belirtti. Black Ops 3’ün bugüne kadarki en derin ve zengin Call of Duty olduğunu belirtti. Shiftdelete’in haberine göre ayrıca oyunun tamamen yeni nesle özel olacağı az çok tahmin ediliyordu fakat yayınlanan görselle birlikte Black Ops 3’ün sadece PS 4, Xbox One ve PC’ye geleceği kesinleşmiş oldu. Call of Duty: Black Ops 3 minimum sistem gereksinimleri İşletim Sistemi: Windows 7 64-Bit / Windows 8 64-Bit / Windows 8.1 64-Bit İşlemci: Intel Core i3-530 @ 2.93 GHz veya AMD Phenom II X4 810 @ 2.60 GHz Bellek: 6 GB RAM Ekran Kartı: GeForce GTX 470 @ 1GB veya Radeon HD 6970 @ 1GB DirectX: Versiyon 11 Başta alışılagelmiş zombi ve co-op gibi modlar bulunduracak olan Black Ops 3, yine modern bir savaşı konu edinen Call of Duty deneyimi yaşatacak. Artık bize düşen bu oyun için 6 kasımı çıkış zamanı beklemek düşüyor. İyi oyunlar.



FRİDA KAHLO: Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon;( Temmuz 1907–Temmuz 1954 )

Ömer Buğra Demir kulaklikdergisi.com kulaklikdergisi@netcc.com.tr

Pablo Picasso’ya bile ‘’Biz, onun gibi insan yüzleri çizmeyi bilmiyoruz.’’ dedirtmiştir. Yirminci yüzyıla eserlerinin yanı sıra görüşleriyle damga vurmuş Meksikalı ressam Frida… Diego Rivera’nın eşi Frida… Acılarını resmeden kadın Frida… Bir popüler kültür ikonu haline bürünen sanatçının, yaşadıklarına karşı direnebilmesi, köşeye çekilip acılarının dinmesini, ölümünü beklememesidir beni ve benim gibileri en çok etkileyen… Tuvallerine attığı her fırça darbesi aslında sadece güzel sanatlara değil. İnsanlığın mutlu olabilme güdüsüne katkıda bulunmuştur. Sanatı sürrealist olarak tanımlanmışsa da kendisi bu tanımı kesinlikle kabul etmemiştir. (Sürrealizm: Gerçeküstücülük)

‘’Bir fahişe olarak doğdum.’’ Ve ‘’Bir ressam olarak doğdum.’’ Cümlelerini kurmuş. Bu çelişki içinde cesaretini ve özgüvenini kanıtlamış bir kadındır. 1907 yılında Mexico City’nin güneyinde, Macar fotoğrafçı Wilhelm Kahlo ve Kızılderili asıllı Matilde Calderon’un dört kızından üçüncüsü olarak dünyaya geldi. 6 Temmuz 1907 günü doğmuş olmasına karşılık, kendisi doğum tarihini, Meksika Devriminin gerçekleştiği 7 Temmuz 1910 günü olarak ilan etmiş, yaşamının modern Meksika’nın doğuşuyla başlamasını istemiştir. Altı yaşlarındayken geçirdiği çocuk felcinin sonucu olarak bir bacağı işlevsiz kalmış ve kendisine “Tahta Bacak Frida” lakabı takılmıştı. Bu engelle başa çıkmasını bilen Frida, genç kızlık çağında, dönemin en iyi eğitimini veren Ulusal Hazırlık Okulu’nda okudu. Bu okul, onu sanat, edebiyat, felsefe gibi alanlara yönlendirdi. İlerde Meksika düşün yaşamının önemli isimleri olarak anılacak Alejandro Gomez Arias, Jose Gomez Robleda, Alfonso Villa okul arkadaşları oldu. Okulda, anarşist bir edebiyat grubuna dâhil oldu; güçlü bir kişilik oluşturmaya başladı. 18 yaşında geçirdiği bir trafik kazası bütün hayatını değiştirdi. Devrimin asi kadını Frida’ ya ikinci darbe otobüs kazasından… 1920’li yıllarda okuldan eve dönerken bindiği toplu taşıma aracının tramvayla çarpışması sonucu çok kişinin öldüğü kazada, tramvaydan fırlayan demir çubuklardan birisi Frida’nın vücuduna saplandı… Bundan sonra hayatı hastaneler, ilaçlar ve ağrılarla geçecek olan Frida 32 kez ameliyat edilecek ve çocuk felcinden dolayı sakat kalan bacağı kangren nedeniyle kesilmek zorunda kalacaktır…

33

Kaza sonrasında yatalak kalan Frida ilk başlarda annesi Matilde’ nin ısrarıyla resim yapmaya başladı. Yatak odasının tavanındaki aynaya bakarak resimler çizen Frida 1926 yılında ilk otoportresi olan ‘’Kadife Elbiseli Otoportre’yi bitirdi. 1927 yılı sonunda yürümeye başlayan Kahlo, bu dönemde sanat ve politika çevreleri ile yakınlaşmaya başladı. Kübalı önder Julio Antonio Mella ve fotoğraf sanatçısı Tina Modotti ile tanışıp yakın arkadaş oldu. Birlikte, dönemin sanatçılarının davetlerine, sosyalistlerin tartışmalarına katılmaya başladılar. Kahlo, 1929’da Meksika Komünist Partisi’ne üye oldu. Resim çizmeye devam eden Kahlo aynı dönemde arkadaşı Tina Modotti aracılığıyla Meksikalı Michalangelo olarak anılan ünlü ressam Diego Rivera ile tanıştı ve ona resimlerini gösterdi. Aralarında romantik bir ilişki doğan iki ressam, 21 Ağustos 1929’da evlendiler. Frida, Rivera’nın üçüncü eşi oldu. Evlilikleri, fil ile güvercinin evliliğine benzetildi. ( Peki, neden ‘Fil ile Güvercin’ ? -Kaynaklara göre tek sebebi ebat ve yaş farkı. Diego çok ama çok kilolu olmasının yanı sıra Kahlo’dan yirmi bir yaş büyüktür…) Sanatçı, ikinci otoportresini evlendiği yıl yaptı. (Bu eseri 2000 yılında bir Amerikalı koleksiyoner tarafından 5milyon ABD Doları karşılığında satın alınmıştır.) Aynı yıl Rivera’nın Komünist Parti’den ihraç edilmesi üzerine Frida Kahlo da partiden ayrıldı. 1930’da eşiyle beraber ABD’ye gitti ve Rivera aldığı duvar resmi siparişlerini bitirinceye kadar eşiyle birlikte orada yaşadı. Evliliklerinden iki yıl sonra bir düğün fotoğraflarından yola çıkarak “Frieda ve Diego Rivera” adlı tablosunu yaptı. San Fransisco Kadın Ressamlar Topluluğu yıllık sergisinde sergilenen bu eser, onun bir sergide yer alan ilk tablosu oldu.


Çiftin, fırtınalı bir evlilik yaşamları oldu. Sağlık sorunları nedeniyle bir çocuğunu aldıran ve art arda iki düşük yapan Frida, eşinin sadakatsizlikleri nedeniyle 1939 yılında ondan ayrıldı ama bir sene sonra yeniden evlendiler ve Frida’nın çocukluğunu geçirdiği ‘Mavi Ev’e yerleştiler. Frida’nın da evlilikleri sırasında çeşitli erkeklerle ilişkileri olmuştu. Bunlarda birisi de Rus devriminin önde gelen isimlerinden Lev Troçki dir. Troçki, Rivera’nın Meksika Cumhurbaşkanından aldığı özel izin ile 1937’de Meksika’ya geldi ve Frida’nın evine yerleşti. Aralarındaki ilişkiyi Troçki’nin eşinin farketmesi üzerine Frida, Troçki’den ayrıldı. Troçki’ye düzenlenen suikastın ardından suikastçi ressam Siqueiros’ un arkadaşı olması nedeniyle sorgulanan Frida, bir süre Meksika’dan ayrılmayı uygun buldu; o sırada San Fransisco ’da bulunan eski eşi Rivera’nın yanına döndü ve çift orada yeniden evlendi. Hayatı fazlasıyla zorluklarla geçen Frida ölümünden sonrası için “Yatarak çok fazla vakit geçirdim. Yakın sadece” demiş ve bu kadar trajik bir olay karşısında bile ne kadar cesur olduğunu kanıtlamıştır. Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954’te, akciğer embolisi teşhisiyle son nefesini verdiğinde; arkasında bıraktığı son tablosu; Yaşasın Yaşam isimli bir natürmorttu. Cenazesi, ertesi gün yakıldı. Külleri, Mavi Ev’de muhafaza edilmektedir. Mavi Ev, 1955’te Rivera tarafından devlete bağışlanmıştır. Bilinen 143 resmi bulunan Frida’nın resimlerinden bazıları ve hikayeleri:

3. Self-portrait with Cropped Hair Frida, Diego ile çok büyük bir aşk yaşamıştır, fakat bu büyük aşk aynı zaman da büyük ayrılıklarla doludur. İlk ayrılıkları sonrasında Frida yaptığı bu resimde de olduğu gibi girdiği bunalım sonucu tüm saçlarını kesmiştir. “Böyle bir bunalıma sebep olan ayrılığı nedeni ne olabilir ki?” Diyecek olursanız eğer, Ressam Diego Rivera çok çapkın ve kadın tutkunu olan bir adamdır ve evlilikleri sırasında biseksüel olan Frida ile birbirlerini defalarca kez aldatmışlardır. Ama bardağı taşıran son damla ve bu resmin mimarı olan olay Diego’nun Fridayı öz ablasıyla aldatması olmuştur. 4. Hospital Henry Ford Frida Kahlo’nun rahmi ve yumurtalıkları geçirdiği trafik kazası sonucu çok hasar görmüştür. Bunun sonucunda hamile kalması çok riskli olduğu gibi doğum yapabilme ihtimali çok düşüktür. Evlilikleri boyunca iki kez hamile kalan Frida iki bebeğini de doğuramamıştır. Bu resminde Frida, Diego’nun isteksizliğine rağmen sıkı sıkıya sarıldığı ilk bebeğini düşük yaparak kaybedişini anlatmıştır. 5. Frida and Caesarean Operation

1. Frida and Diego Rivera Frida Kahlo deyince akla gelen ilk isim Diego Rivera’dır elbette. Ne yaparsa yapsa onu sevmekten vazgeçmedi Frida. “Senin çirkin olduğunu söyleyen annemden nefret ettim. Sana benim gibi bakamayan herkesten. Senin güzelliğini görememelerini anlayamadım hiç…” diyen Frida bu eserinde de büyük aşkı Diego’su ile düğün günlerini resmetmiştir

Yaşadığı ikinci ve son hamileliği de düşükle sonuçlanmıştır. 3 aylık hamileliğinin sonunda rahatsızlanan Frida bebeğini aldırmak zorunda kalmıştır. Her zaman ki gibi hislerini sanatıyla yansıtıp, doğurmayı çok istediği bebeğini kaybedişini bu şekilde resmetmiştir.

2. Without Hope Frida Kahlo küçükken geçirdiği çocuk felci ve ardından yaşadığı trafik kazası sonucunda yatağa bağımlı hale gelmiştir. Hayatı boyunca bu sağlık sorunları peşini bırakmamıştır. Yatağın üzerinde şövale benzeri bir düzeneğe tutturulmuş huni yardımıyla yediği sakatatlar o sıralarda hastalığına çare olması umuduyla yediği sakatatlardır.

34


Nazlı Karaman

HOOOPPA... İŞTE ARTVİN

kulaklikdergisi.com kulaklikdergisi@netcc.com.tr

Karadeniz Bölgesi’nin incisi; Artvin; Tarihine bakıyorsunuz karışık ama bir o kadar da derin sessizlik uyandıran şehir. Nedendir ki bir Çankırı bir Bilecik vs gibi şehirleri söylerken direk söyleyebiliyorsunuz. Ya Artvin... Bunu söylerken ne hissediyorsunuz. Bir iki saniye gözlerinizi kapatın ve düşünmeye çalışın. Sanki ufak bir esinti hissediyorsunuz yanaklarınızda yemyeşil dağlarından ılık ılık ve usul usul esen rüzgar gibi. Yâda tebessüm içeren minik bir yüz. Minik değil belki dünyanın en çikolatalı şeker tadındaki mutluluk belki de. Bu teyzemizin adı Fatma.1905 doğumlu tam bir Galatasaray fanatiği ninemiz. Artvinin çok çok zor zamanlarını da görmüş yaşamış çok çok iyi dönemlerini de görüş yaşamış ARTVİN’li Fatma Teyzemiz. Kuru ekmeğe bile muhtaç olduğu dönemlerinden bu zamanların bolluğuna kadar uzun bir ömür. Şimdi ise torunlarıyla top oynayan yüzünden tebessümü eksik olmayan bizim topraklarımızın insanı... Bizim toprakların insanı eli ekmek kokan yüreği pamuk ninemiz. Yüzünde bin bir yaşanmışlığın izlerini gururla taşıyan ninem. Karadenizin en büyük güç kaynağıdır kadınları. Fatma Teyze sadece ufak bir örnek Artvin kuşağından. Onun okuduğum güzel cümlesi ile uğurlamak istiyorum bu ufak yazı kesitimden...

Artvin’in Genel Bilgilerine Bakacak Olursak M.Ö. 9. yüzyıldan sonra bölgeye Urartular egemen oldular. Ancak Urartu egemenliği kısa sürdü ve Kafkaslar’dan gelen Kimmerler, Doğu Anadolu’nun büyük bir bölümünü ele geçirdiler. Yaklaşık bir yüzyıl sonra da bölgeyi önce İskitler, sonra da Medler ele geçirdi. Büyük İskender’in Asya Seferi ile Pers İmparatorluğu’nun yıkılması üzerine ortaya çıkan siyasal boşluğu yerel krallıklar ve Pontos Krallığı doldurdu. 7. yüzyılın ortalarından sonra Müslümanların zaman zaman Çoruh boylarına kadar ilerledikleri görüldü. Halife Osman döneminde Habib bin Mesleme 646’da Erzurum’u alarak bölgeyi vergiye bağladı. Müslümanlara vergi vermeyi kabul eden yerler arasında Şavşat, Ardahan, Artvin ve Borçka da bulunuyordu. Ancak yedi yıl sonra Bizans İmparatorluğu’nun eline geçen bu topraklara Müslümanlar uzun süre giremediler.

Bu kadar uzun yaşamayı yediklerime değil... Gülüşüme borçluyum.

35

Özellikle Emeviler döneminde uzun yıllar süren Arap-Hazar savaşlarında, Hazarlar Çoruh boylarına yerleştiler. Bölge Melikşah döneminde 1086’da Anadolu Selçuklu Devleti’nin egemenliğine girdi. Selçuklulardan sonra Gürcülerin eline geçen bölge kısa bir süre Azerbaycan Atabeyleri’nin elinde kaldı. Daha sonra sırasıyla İlhanlılar, Celayirliler, Karakoyunlular ve Akkoyunlular bölgeye egemen oldular.


Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgeyle ilişkileri Bayezit döneminde başladı. Yavuz Sultan Selim döneminde akınlara uğrayan bölgeyi Kanuni Sultan Süleyman döneminde Erzurum Beylerbeyi Mehmet Han Osmanlı topraklarına kattı (1537). Ancak 1540’tan sonra yerel beyler Safevilerin de desteğiyle bölgeye yeniden egemen oldular. 1749-1751 arasında Yusufeli, Artvin, Şavşat ve Ardanuç kesin olarak Osmanlı topraklarına katıldı. Livane, Şavşat, Ardanuç sancaklan Çıldır Eyaleti’ne bağlandı.

Artvin İli Genel Bilgileri

1829’da Çıldır Eyaleti’nin bazı bölümleri Rusya’ya bırakılınca bölge bu kez Erzurum Beylerbeyliği’ne bağlandı. Tanzimat’tan sonra vilayet örgütü kurulunca Livane vilayet merkezi oldu. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Ruslar Artvin ve çevresini işgal ettiler. Savaşın sonunda yapılan Ayastefanos ve Berlin Antlaşması ile Artvin ve çevresi savaş tazminatı olarak Rusya’ya bırakıldı.

Artvin, arazi bakımından genel olarak dağlıktır. İlin Arhavi ve Hopa İlçeleri, Karadeniz ile denize paralel uzanan Doğu Karadeniz Dağları arasında kalan dar bir düzlük alan üzerine kuruludur.

Birinci Dünya Savaşı başlayınca Artvin yöresindeki halk Rus egemenliğinden kurtulmak için harekete geçti. Şavşat, Ardanuç, Yusufeli ve Artvin kurtarıldı. Ancak Sarıkamış yıkımından sonra durum tersine döndü ve Ruslar yeniden bölgeye egemen oldular. 7 Mart 1920’de Kazım Karabekir Paşa Rusların desteklediği Gürcü ve Ermeni kuvvetlerini yenerek Artvin ve yöresini kurtardı. TBMM’nin 7 Temmuz 1921’de çıkardığı yasayla Artvin Sancağı kuruldu. Şavşat, Ardanuç, Yusufeli, Borçka ilçeleri buraya bağlandı. 1924’te sancaklar kaldırılınca Artvin il oldu. 1933’te ise Artvin ili kaldırılarak bölge Rize’ye bağlandı. Ancak 1936’da Artvin yeniden il merkezi oldu. Tarihi de yoğun dönemlerinde kilit şehirlerinden birisinin de Artvin olduğunu görüyoruz. Her sokağında ayrı bir gizem sır dolu olan bir şehir. Doğa harikası illeri olan Karadeniz Bölgemiz aklımıza hep ahşap evleriyle yem yeşil dağı, ovası. Vadisi akan güzel deresi, çayı ( nehir ve ırmakları 24 adet). Bereketli toprakları...

Artvin’in ilçeleri; 1.

Ardanuç

2.

Arhavi

3.

Borçka

4.

Hopa

5.

Merkez

6.

Murgul(Göktaş)

7.

Şavşat

8.

Yusufeli

Coğrafyası: Karadeniz Bölgesinin Doğu Karadeniz Bölümünde, Doğu Karadeniz Dağları üzerinde yer alan Artvin İli’nin doğusunda Ardahan, güneyinde Erzurum, batısında Rize, kuzeybatısında Karadeniz, kuzeyinde Gürcistan Cumhuriyeti bulunmaktadır.

İlin Karadeniz’e olan kıyı uzunluğu 34 kilometredir. Kıyıdan iç bölgelere doğru gidildiğinde arazinin birden yükseldiği görülür. İl sınırları içinde 30’a yakın akarsu vardır. Bunlardan Karadeniz’e dökülenler hariç diğerleri Çoruh Nehri’nin kollarıdır. İlin muhtelif yerlerinde çok sayıda doğal göl vardır. Bunlardan; Şavşat ve Borçka İlçelerinde bulunanları doğal güzellik ve turizm açısından önemleri büyüktür. İklim: İl de Karadeniz iklimi hakimdir. Kıyı kesimlerinde ılık ve yağışlı iklim tipi egemendir. İlin yüksek kesimleri diğer Karadeniz bölgesi illerinde de olduğu gibi kışları kar yağışlıdır. Artvin’in genelinde görülen Karadeniz iklimi, Şavşat’ın, Ardanuç’un ve merkez ilçenin yüksek olduğu yerlerde kışları daha sert geçer. Bitki Örtüsü: Artvin il topraklarının yaklaşık % 55’ini (390.000 ha) ormanlık alanlar kaplamıştır. İldeki ormanların büyük bölümünü iğne yapraklı ağaçlar oluşturmaktadır. Bölgede, yüksek dağların eteklerinden üst kısımlara doğru gidildikçe, önce yapraklı türler, sonra iğne yapraklılar görülmektedir. Dağlar: Karadeniz kıyısına paralel olarak uzanan Doğu Karadeniz Dağları’nın il sınırları içindeki uzantıları; Kaçkar, Altıparmak, Kükürtlü, İskaristi Dağları adıyla sınıra kadar uzanmaktadır. Bu dağ sırasının üzerinde çok sayıda dağ ve yüksek tepeler yer alır. Karadeniz kıyısını takip ederek batıdan doğuya doğru iki sıra halinde uzanan 3937 m. yüksekliğindeki Kaçkar Dağı Karadeniz Dağları’nın en yüksek noktasını oluşturur. Bu dağın su bölüm çizgileri; Artvin, Rize, Erzurum il sınırlarını belirler. Şavşat ve Borçka ilçeleri arasında yer alan, Çoruh ve Berta vadileri ile Gürcistan sınırına kadar uzanan Karçal Dağı (3428 m. ) ilin diğer önemli bir dağıdır.

36


Artvin’in diğer dağları ve yükseltileri şöyledir - Mihrap dağı 2950 m. - Sahara dağı 2799 m. - Kükürttepe dağı 3348 m. - Karyan dağı 2790 m. - Arsiyan dağı 3164 m. - Kara dağ 2300 m. - Çadır dağı 3050 m. - Büyük Yurt dağı 2250 m. - Kürdevan dağı 3050 m. - Genya dağı 1850 m. - Kartal dağı 3000 m.

Ovalar: İl sınırı içerisinde ova özelliği gösteren yerler hemen hemen yoktur. İl topraklarının ancak %0.2 alanını kaplayan düzlüklere rastlanır. Kıyıda akarsu birikintilerinin meydana getirdiği alüvyal ovalara rastlanmaz. Çünkü dağların denize bakan yamaçlarında kaynaklarını alan Hopa ve Arhavi Deresi’nin suları az ve uzunlukları kısa olduğundan birikinti ovalarının büyüklüğünü sınırlamıştır. Bütün bunlara rağmen Hopa ilçesinde, Sundura Deresinin ağzında ve Arhavi ilçesinin Kabirse Deresinin ağzında birer küçük delta ovalar oluşmuştur. Yaylalar: İl topraklarının yaklaşık % 51’ini kaplar. Artvin’in başlıca yaylaları; 1. Yusufeli, Zeytinlik ve Ortaköy Derelerinin oluşturduğu çizginin güneydoğusundaki bölgede bulunan Meşeli, Kurudere, Düzenli, Kireçli, Yığılı, Kapik, Irmaklar, Bülbülan, Çamlıca, Hanlıköy,Ballı ve Yoncalı yaylaları, 2.Muratlı-Borçka, Artvin-Ortaköy Deresi ile Gürcistan arasında kalan bölgedeki, Taşköprü, Meydancık, Mısırlı, Oba, yaylaları, 3.Merkez İlçe–Zeytinlik-Yusufeli İlçesi çizgisinin kuzey ve kuzeybatısında kalan bölgedeki Keşoğlu, Çamlık, Mağara, İnekli, Kocakarılı, Dikme ve Taşkınlık yaylaları sayılabilir. Vadiler: Artvin ili yüzey şekilleri, genellikle yer altı kırılmaları ve volkanik faaliyetler sonucunda meydana gelmiştir. Vadilerin bir bölümü ise bu tektonik kırılmalar sonucunda meydana gelen fay ve çizgilerine uyarak oluşmuş dağ sıralarını birbirinden ayıran, dağlara paralel çizgiler halindedir. İl de bulunan vadileri iki ana kısma incelemek mümkündür;

1. Asıl Çoruh Vadisi 2. Çoruh ırmağı kollarının meydana getirdiği vadiler. Çoruh Vadisi: Çoruh ırmağının il sınırına girdiği yerden başlayıp Muratlı Bucağında il sınırını terk ettiği yere kadar uzanan 150 km uzunluğunda bir vadidir. Genellikle çok dar ve derin “V” ve “U” şeklinde boğazlar halinde uzanır. Zeytinlik, Yusufeli ve Zeytinlik Muratlı arası olmak üzere iki bölümden meydana gelir. Akarsular; Çoruh Nehri: İlin en büyük akarsuyu olan Çoruh Nehri, Mescit Dağları’ndan kaynağını alarak, Bayburt’u geçtikten sonra Yusufeli ilçesinin Yokuşlu Köyünün mevkiinde il sınırına girer. Su kavuşumu denilen yerde Oltu suyu ile birleşir. Yusufeli yakınlarında Barhal deresiyle birleşen Çoruh Nehri kuzeybatı yönüne girer. Artvin yakınlarında Ortaköy suyunu, Borçka’da Murgul suyunu - İçkale suyunu ve Kaynarca suyunu alarak Muratlı Bucağını geçerek, Batum’un güneybatısında Karadeniz’e dökülür. Çoruh Nehri’nin uzunluğu 376 km olup, 354 km’si sınırlarımız içerisindedir. Oltu Çayı: Karga pazarı dağlarından kaynağını alır. Yusufeli yakınlarında Tortum Çayı ile birleşir. Güralp kayası denilen yerde Çoruh Irmağına kavuşur. Tortum Çayı:Karga pazarı dağlarından kaynağını alır. Tortum Gölü’ne girip çıktıktan sonra Yusufeli yakınlarında Oltu Çayı ile birleşir. Bahral Çayı: Kaçkar Dağları’ndan kaynağını alır. Erzincan, Yüncüler, Çevreli ve Dört Kilise derelerini alarak Çoruh Nehri’ne karışır. Şavşat Suyu: Şavşat, irili ufaklı 13 deresi bulunması ile su zenginliğine sahip bir ilçemizdir. Şavşat deresi Ortaköy deresinin kaynağı olup Ardanuç deresiyle birleşerek Çoruh Nehri’ne kavuşur. Kaynağını Sahara dağlarından alarak Şavşat suyuna birleşir.


Göller: Artvin’de, irili ufaklı çok sayıda göl vardır. Bunların çoğu buzul vadilerinin diplerinde oluşmuştur ve genellikle Karagöl adıyla anılır. Önleri moren yığınıyla dolu olan bu göller derindir. Çoğunda bol alabalık bulunan ve doğa harikası olan bu göllerin en önemlileri, Şavşat ve Borçka’da bulunan ve Karagöl adıyla anılan göllerdir. Bu coğrafi bilgileri aktarmanın en önemli sebebi coğrafi konum itibariyle Türkiye’nin bu güzel şehrini yakından inceleyebilmektir. Artvin kültürünü yakından inceleyebilmek için Geleneksel Artvin Şenlikleri Günü’ne katılma fırsatım oldu. Atatürk Kültür Merkezi’nde yapılan bu geleneksel şenlikler kendi kültürümüzü her zaman yakından inceleyebilme, tanıyabilme fırsatları yaratırken bunları kaçırmak genç kuşaklar için büyük bir eksikliktir. Çalışan kuşak olarak sürekli gidemeyeceğimiz ve göremeyeceğimiz birçok durumu ayağımıza kadar getirilmişken görmemezlikten gelemeyiz değil mi? Teyzemizin ellerinden inen yünden yapılan bu ip beni resmin içine çeker gibi gördüğüm bütün güzellikler beni içine çekti. Artvin’de olan her şeyin minyatürleri oradaydı.

38


Yöresel en ünlü yemekleri; Hamsi pilav söylerken bile gözlerimizin içinin parladığını hissedebiliyorum. Hamsi pilavı birçok kere televizyondaki yemek programlarında izlemiş görmüş olabiliriz ancak çoğu kişilerin bu yöre ait olmayan özellikle kıvamını tutturabilecekleri güç bir mutfağa sahip Artvin.

Kuymak ve mıhlama söylerken bile canımızın isteyebileceği lezzetler. İkisi arasındaki tek fark mıhlamaya yumurta eklenebilmesidir.

Ve tabiki mısır ekmeğinden bahsetmeden olmaz. Çoğu yörenin de kendisine has ekmeği olduğu gibi Artvin’de hemen hemen her yemeklerinde kullandıkları mısın ekmekleri çok meşhurdur. Mısır unuyla yapılan çok sayıda yemeği olan bu yöremizin geleneksel ekmeği işte mısırlı ekmek. Daha birçok yöresel ziyafetleri bulunan yemeklerden çok bahsetmek istemiyorum. Yaz ayları yaklaşmakta kesinlikle ruh sağlığımız için. Afiyet olsun şimdiden tadacak ve yeme imkânı olabilecek herkese.

39


AÇIK BÜFE

Açık Büfe Bölümünde bu ay Çıtırlı Elma tarifi sizler ile;

Malzemeler (3 porsiyon): – 4 adet soyulmuş elma – Yarım su bardağı kuru üzüm (60 gram) – 1 dolu çay kaşığı tarçın – 1 tutam muskat rendesi – 1 çorba kaşığı limon suyu – 1 su bardağı ceviz (90 gram) – 6 adet günkurusu kayısı veya 3 adet dolgun hurma – 1 tutam tuz

Hazırlanışı ; Çıtırlı Elma tarifi

Bir elma, üzümler, muskat ve tarçının yarısını bir mutfak robotuna koyup, püre olana kadar karıştırın. Kalan üç elmayı dilimleyin ve kararmamaları için limon suyu ile harmanlayın. Püreyi de elmaların üzerine koyup karıştırın. Çıtırları hazırlamak için, kayısı/hurmaları, cevizleri, kalan tarçını ve bir tutam tuzu mutfak robotuna koyun. Un gibi olmalarına izin vermeden, biraz parçalayın. Hazırladığınız elmaların üzerine dökerek ikram edin.

Afiyet olsun

40


Vizyondakiler Diyerek Geçmiyoruz 1 Mayıs İtibari İle Vizyondakiler

Yenilmezler: Ultron Çağı

Özet & detaylar

Vizyon Tarihi (2s 22dk)

Çocuk filmi 2012 yapımı Karlar Kraliçesi’nin devamı olan filmde kahramanlarımız heyecan dolu yeni bir maceraya atılıyor. İlk filmde Karlar Kraliçesi’nin laneti sonrasında yaşananlar sona ermiştir. Cüce Orm nihayet sağ salim evine döneceği için mutludur.

1 Mayıs 2015

Yönetmen:Joss Whedon Oyuncular:Robert Downey Jr., Chris Evans, Mark Ruffalo Tür kurgu

Aksiyon , Macera , Bilim-

Ülke ABD Özet & detaylar İlk filmin başarısının ardından ikinci film için kolları sıvayan Avengers ekibi bu filme bütün kahramanları dahil ediyor; bu kez Thor, Iron Man, Kaptan Amerika ve Hulk’ın yanısıra Hawkeye, Nick Fury ve Black Widow da maceraya katılıp sürprizini koruyan beklenmeyen düşmanlara karşı savaşıyor. Bu kez hiç olmadığı kadar aksiyonlu bir macerayı vadeden film, her bir kahramanın kişisel yaşamına ve aralarındaki ilişkilere vurgu yapmayı hedefliyor. Iron Man, barışın sağlanması için bekletilen bir sistemi yeniden başlatmak ister fakat işler hiç de umduğu gibi gitmez. Bunun üzerine Thor, Kaptan Amerika, Hulk, Nick Fury, Black Widow ve Hawkeye yeniden bir araya gelir. Ultron adıyla bilinen James Spader ise bütün acımasızlığıyla ilerlemekte ve insanoğlunun soyunu tüketmek için korkunç planlar peşindedir. Yenilmezler bir araya gelip savaş başladığında, yeni gizemli karakterler ve gizli ittifaklarla gerilimin dozu iyice artar.

Ancak şehre geri döndüğünde düşündüğünden daha zorlu bir hayatla karşılaşır. Artık sıradan bir madencidir ve bu haliyle güzel cüce prensesine ulaşmak bir hayli zordur. Orm kahramanlık hikayelerini biraz cilalayıp ün kazanmaya karar verir, fakat söylediği her yalan yeni bir yalanı doğurunca kendini eski dostları Gerda, Kai ve Luta ile tekrar bir araya geleceği bir maceranın ortasında bulur.

Yolunda A.Ş. Çinçin Bağları Vizyon Tarihi

1 Mayıs 2015

Yönetmen:

Emre Budak

Oyuncular: Erdağ Yenel, Emre Budak, Cezmi Baskın devamı... Tür

Komedi

Ülke

Türkiye

Özet & detaylar Karlar Kraliçesi 2 Vizyon Tarihi (1s 18dk)

1 Mayıs 2015

Yönetmen:

Alexey Tsitsilin

Oyuncular: Ivan Okhlobystin, Anna Shurochkina, Ramilya Iskander devamı... Tür

Animasyon , Fantastik

Ülke

Rusya

41

Ankara’nın fenomen internet dizisi Yolunda A.Ş. Çinçin Bağları şimdi de beyazperdede! Ankara’nın Çinçin Bağları mahallesinde doğup büyümüş Fehmi Kır ve arkadaşlarının Ankara sokaklarında “yolunda” olma hikayesi. Yönetmeni Emre Budak ve senarist Hasan Göktaş aynı zamanda filmin de oyuncuları. Diğer oyuncu kadrosu ise; Erdağ Yenel, İbrahim Aymergen, Cezmi Baskın, Tuna Orhan, Defne Yalnız’dan oluşuyor.


Tehlikeyle Flört

Ezan

Vizyon Tarihi (1s 35dk)

1 Mayıs 2015

Yönetmen:

Murat Şenöy

Oyuncular: Ozan Kotra, Çağatay Kehribar, Hakan Çağlar devamı... Tür yon

Komedi , Müzikal , Aksi-

Ülke

Türkiye

Vizyon Tarihi

1 Mayıs 2015

Yönetmen:

Fuat Yılmaz

Oyuncular: Osman B. Keser, Yeliz Yeşil, Şahin Özden devamı... Tür

Korku , Gerilim

Ülke

Türkiye

Özet & detaylar

Özet & detaylar Ozan, Çağatay ve Timsah’tan ibaret Flört, yaşadıkları mahallenin düğünlerinde, orkestrada minnet rica çalarak müzisyenlikten para kazanmaya çalışmaktadır. Para kazanırken kendi müzik türlerinden ödün vermek istemeyen 3 kafadar, istedikleri albümü çıkartacak yapımcıyı bir türlü bulamazlar. Çaldıkları bir düğünde kendi müzik tarzlarını davetlilerle paylaşmak zaten bir hatayken, üstüne üstlük Ozan gelinle ‘flörtleşmeye’ başlar! Kendilerini işsiz bulan ve daha kötüsü çevrede sürekli alay konusu olmayan başlayan üçlü, çareyi en son kendi paralarını ortaya koyarak albüm çıkartmakta bulurlar. Fakat cepleri bomboştur...

Ali asi ve asabi bir gençtir ve bu sebeple de hç bir işte tutunamamaktadır. Genç adamın bu asabiyeti, daha önce olduğu gibi yeni işinden de kovulmasına sebep olmuştur. Ali işten kovulduğu akşam, aşırı alkol almıştır. Bardan çıkışta çiçek satan küçük bir kız çocuğuna çarpar ve kızın öldüğünü düşünerek olay yerinden kaçar. Ne var ki bu kaza genç adamın yakasını kolay kolay bırakmayacaktır. Olay yerinde düşürdüğü yüzük kullanılarak geç adama büyü yapılır. Kendisine yapılan büyü sonrasında annesini kaybeden Ali, köyüne geri dönmeye karar verir. Amcasının oğlu Mehmet’in define vaadi cinler tarafından kaçırılmaları ile son bulunca en yakın arkadaşı Cengiz ve eşi Zeynep; Ali’yi aramak için köye gelirler. Köyün gizemli hocasının katılımı ile korku ve gerilim dolu bir maceraya atılırlar

Aşkı Bulunca Vizyon Tarihi (1s 38dk)

1 Mayıs 2015

Yönetmen:

Lulu Wang

Oyuncular: Brit Marling, Jack Huston, Tom Schilling devamı... Tür medi

Romantik , Dram , Ko-

Ülke

Almanya , ABD

Özet & detaylar Ortaya koyduğu sanat eserleri beklediği ilgiyi görmeyen Liam Price, biraz kendi içine kapanık, asi ama bir o kadar da yetenekli bir saantçıdır. Bir sabah bir yanlışlık sonucu ölümüne dair dedikodular sanat camiasını sarar. Galericisi Daniel ve Liam ortak bir kararla bu yanlış anlamayı sürdürürler, zira eskisi kadar ilgi görmeyen işlerinin satışları bir anda patlamıştır. Fakat Liam Price, çarpıcı bir hiaky peşinde koşan gazeteci McKenzie’nin radarından kaçamayacaktır...

42


75. YIL SAHNESİ

AKÜN SAHNESİ

ALTINDAĞ TİYATROSU

BÜYÜK TİYATRO

KÜÇÜK TİYATRO

SHAKESPEARE ZORDA 20:00

ALACAKLILAR 20:00

SATICININ ÖLÜMÜ 20:00

NEŞE’DERT’AŞK 20:00

ODA TİYATROSU

İRFAN ŞAHİNBAŞ SAHNESİ

KUĞU’NUN ŞARKISI ‘BİR EVLE... 18:30

05

Mayıs Salı

06

Mayıs Çarşamba

KONTRABAS 18:30

SHAKESPEARE ZORDA 20:00

ALACAKLILAR 20:00

NEŞE’DERT’AŞK 20:00

KUĞU’NUN ŞARKISI ‘BİR EVLE... 18:30

07

Mayıs Perşembe

KONTRABAS 18:30

SHAKESPEARE ZORDA 20:00

ALACAKLILAR 20:00

NEŞE’DERT’AŞK 20:00

KUĞU’NUN ŞARKISI ‘BİR EVLE... 18:30

MİYHAVLAR TİYATROSU “6-12 yaş izleyicilerimiz için tavsiye edilir.” 11:00

NEŞE’DERT’AŞK 20:00

KUĞU’NUN ŞARKISI ‘BİR EVLE... 18:30

ALACAKLILAR 15:00

NEŞE’DERT’AŞK 15:00

ALACAKLILAR 20:00

NEŞE’DERT’AŞK 20:00

ALACAKLILAR 15:00

NEŞE’DERT’AŞK 15:00

ŞİNASİ SAHNESİ RAMİZ İLE JÜLİDE 20:00

UMUT 20:00

UMUT 20:00

RAMİZ İLE JÜLİDE 20:00

RAMİZ İLE JÜLİDE 20:00

ALACAKLILAR 20:00

08

SHAKESPEARE ZORDA 20:00

Mayıs Cuma

SHAKESPEARE ZORDA 15:00

09

Mayıs Cumartesi

10

Mayıs Pazar

SHAKESPEARE ZORDA 15:00

12

Mayıs Salı

VANYA DAYI 20:00

Mayıs

13 Çarşamba

Mayıs

14 Perşembe

15

16

KONTRABAS 15:00

HÜZZAM 18:30 HÜZZAM 18:30

Mayıs Cuma

Mayıs Cumartesi

43

HÜZZAM 15:00

SHAKESPEARE ZORDA 20:00

UMUT 15:00

KONTRABAS 18:30

KUAFÖRDE BİR GÜN 20:00

GÖZLERİMİ KAPARIM VAZİFEMİ... 20:00

KONTRABAS 18:30

UMUT 20:00

VANYA DAYI 20:00

KUAFÖRDE BİR GÜN 20:00

GÖZLERİMİ KAPARIM VAZİFEMİ... 20:00

KONTRABAS 18:30

UMUT 20:00

VANYA DAYI 20:00

KUAFÖRDE BİR GÜN 20:00

GÖZLERİMİ KAPARIM VAZİFEMİ... 20:00

KONTRABAS 18:30

VANYA DAYI 15:00 VANYA DAYI 20:00

KUAFÖRDE BİR GÜN 20:00

ÇALIKUŞU 20:00

ÇALIKUŞU 20:00

GÖZLERİMİ KAPARIM VAZİFEMİ... 15:00 GÖZLERİMİ KAPARIM VAZİFEMİ... 20:00

RAMİZ İLE JÜLİDE 15:00 RAMİZ İLE JÜLİDE 20:00

RAMİZ İLE JÜLİDE 15:00

GÖZLERİMİ KAPARIM VAZİFEMİ... 20:00

VANYA DAYI 20:00

KUAFÖRDE BİR GÜN 20:00

KUĞU’NUN ŞARKISI ‘BİR EVLE... 18:30

RAMİZ İLE JÜLİDE 20:00

KONTRABAS 18:30

UMUT 15:00


Ajanda : Tiyatro

Bir Delinin Hatıra Defteri - Genco Erkal

Hoşgeldin Boyacı

Ülkemizde oynanan ilk tek kişilik oyun olan Bir Delinin Hatıra Defteri’ni Genco Erkal 50 yıl sonra yeniden yorumluyor.Nikolay Gogol’un en sevilen öykülerinden olan bir Delinin Hatıra Defteri 1965 yılında sahneye uyarlanmış ve ülkemizde ilk tek kişilik oyun olarak Genco Erkal tarafından Ankara Sanat Tiyatrosu’nda oynanmıştı. Yıllar boyunca sanatçı aynı eseri üç kez, üç değişik yorumla sahneledi. Şimdiki yapım oyunun 50. yıl kutlaması olarak gündeme geliyor. Gogol’un toplumsal kara mizah başyapıtı bir kez daha güldürürken içimizi acıtacak.

Erdal Özyağcılar uzun bir aradan sonra Donald Churchill’in yazdığı ve Füsun Günersel’in dilimize çevirdiği “Hoşgeldin Boyacı” ile yeniden sahnede...

Yazan: Nikolay Gogol Türkçesi: Coşkun Tunçtan Uyarlayan-Yöneten-Oynayan: Genco Erkal Müzik: Mete Sakpınar Sahne tasarımı: Duygu Sağıroğlu Giysi: Özlem Kaya

Walter, hayatı boyunca aktör olma hayalleri kurarken para kazanmak adına boyacılığa başlamıştır. Bir gün bir evi boyarken birden Marcia ile karşılaşır, üzerine kapı çalınır; gelen kocası tarafından aldatılan Jane’dir. Yazan: Donald Churchill Yöneten: Arif Akkaya Çeviren: Füsun Günersel Dekor: Arif Akkaya, Sırrı Topraktepe Kostüm: Feyza Zeybek Oyuncular Marcia: Berna Laçin Walter: Erdal Özyağcılar Jane: Gözde Çetiner

Bir Delinin Hatıra Defteri 11 Mayıs ve 12 Mayıs 2015 Saat : 20:30 Ankara Devlet Tiyatrosu Şinasi Sahnesi, Ankara

Hoşgeldin Boyacı 16 Mayıs 2015 20:30 17 Mayıs 2015 16:00 Ankara Devlet Tiyatrosu Şinasi Sahnesi, Ankara

44


Ajanda : Sergi Ankara

“Gizli Özne Paralaks // Hidden Subject Parallax” Sergisi

“Momentum - İşlevsel Kavramlar” Sergisi

Arte Sanat / Ankara

Cer Modern

Açılış Tarihi: 07.04.2015 / Salı

Açılış Tarihi: 29.04.2015 / Çarşamba

Kapanış Tarih: 22.05.2015 / Cuma

Kapanış Tarihi: 21.07.2015 / Salı

Mekan: Arte Sanat / Ankara

Mekan: Cer Modern

Adres: Mutlukent Mah. Hekimköy Sit. 1920. Cad. No: 59

Adres: Altınsoy Cad. No: 3 Sıhhiye Çankaya

Çayyolu Yenimahalle

Şehir

Ankara / Türkiye

Şehir

Ankara / Türkiye

Telefon

312-310 00 00

Telefon

312-241 04 44

İnternet Adresi

www.cermodern.org

Yaygara, 7 Nisan - 22 Mayıs 2015 tarihleri arasında “Gizli Özne Paralaks” isimli etkinlikliği ile Arte Sanat`ta.

# Pazartesi günü hariç her gün 10.00-18.00 saatleri arasında gezilebilir.

Bugünün öznesi tüm iradesiyle, inisiyatifiyle, tercihleriyle kendisini, coğrafyasında ve tarihinde ekonomik, siyasal, sosyo-kültürel, inançsal koşullara rağmen ortaya koyabilmekte midir?

Momentum-İşlevsel Kavramlar sergisi CerModern`de

Hiç kuşkusuz özne, dışındaki dünyayı kendi bakışının sağladığı perspektifle algılayacaktır. Durumları, olayları, ilişkileri, inancını tanımlarken bu bakış açısından faydalanacaktır. Peki alanlarda tezahür eden bu özne tipi tek başına bir şeyleri kavramada yeterli olabilir mi yoksa özne, içinde bir başka özneye ihtiyaç duyar mı? Bu noktada iki bilme eylemi, ikircikli bir yaklaşım oluşur. Bu ikircikli durum kararsızlıktan çok şüpheciliğe daha yakındır. Özne bu sayede nesnesine yöneldiğinde, oluşan anlamın çeşitliliğini sağlar. Aynı nesne üzerinde farklı anlamlar, bilmeler doğurur. Öznenin hareketini esas alan bu tepkimede paralaks oluşmuştur. Tüm bu koşullar altında, öznenin hareketini sağlayan yöntemlerden biri olan sanat, düşünceyle varlık arasında açılan bu derin yarık arasına köprü kurması, işlevi açısından ihtiyaca dönüşür. Dolayısıyla Paralaks özne-nesne ilişkisinde oluşacak dialoglar açısından, ihtiyaçtan çok zorunlu bir gerekçedir.

45

CerModern ve Dirimart işbirliğiyle gerçekleştirilecek Momentum-İşlevsel Kavramlar sergisi 29 Nisan-21 Temmuz tarihleri arasında görülebilecek. 13 sanatçının 24 parça işinden oluşan sergi, “momentum”un tarif ettiği ortak noktada sanatın hareketin işlevsel kavramınındaki statükoyu keşfederek bozarken aynı zamanda sanat eserinin cansız bir nesne dışında her şey olduğunu göstermek için yola koyulur. Cenk Akaltun, Darren Almond, Ebru Uygun, Ekrem Yalçındağ, Ghada Amer, Hermann Nitsch, Katharina Grosse, Mark Francis, Peter Kogler, Sabine Boehl, Shirin Neshat, Suzan Batu ve Thomas Bayrle gibi çağdaş sanatçıların işlerini bir araya getiren sergi, 21 Temmuz tarihine kadar görülebilecek.



1. Telefonları tokuşturarak uygulama, dosya ve kişi paylaşabilirsiniz! Telefonunuzda bulunan Beam özelliği sayesinde telefonunuzdaki verileri cihazları birbirine temas ettirerek taşıyabilirsiniz. (Kızılötesinden daha hızlı emin olun :)) Dosya paylaşmak için her iki cihazın da NFC özelliğini aktifleştirin. (Ayarlar > Diğer > NFC) Daha sonra paylaşacağınız dosya ekranındayken cihazları tokuşturun ve gönder tuşuna basın.

3. Yüz tanıma kilidi ile telefonunuz güvende Bu özellik her cihazda bulunmasa da bir Samsung gibi çok satılan markaların birçok cihazında mevcut. Bundan sonra geriye cihazınıza fotoğrafınızı tanımlamak kalıyor. Aktifleştirmek içinAyarlar > Güvenlik > Ekran Kilidi > Yüz Tanıma adımlarını izleyebilirsiniz.

4. Uygulama veya oyunların ekran görüntüsünü alın 2. Daha hızlı mesaj yazmak için harflerin üzerinde parmağınızı gezdirebilirsiniz. Google Klavye ve daha birçok klavye uygulamasında bulunan bu özellik sayesinde telefonunuzda mesaj ve notları daha hızlı oluşturabilirsiniz.

Android işletim sistemi ile çalışan telefonunuzu kullanırken her an ekran görüntüsü alabilirsiniz. Whatsapp, bir oyun veya herhangi bir uygulamanın ekran görüntüsünü almak için tek yapmanız gereken aynı anda 2 veya 3 tuşa basmak. Ekran görüntüsü alma işlemi cihazdan cihaza göre farklılık gösteriyor ve genelde aşağıdaki kombinasyonlar kullanılmaktadır. Power + Ses Azaltma Home + Power + Ses Açma Home + Power

47


5. Telefonunuzu sessize almak ya da ekran görüntüsü almak için avucunuzla bir hareket yapmanız yeterli Samsung marka bir akıllı telefona sahipseniz bu özelliği kullanabilirsiniz. Telefonunuza gelen çağrıyı sessize almak, ekran görüntüsü almak ve birçok işlemi yapmak için kullanabileceğiniz özelliği aktif etmek için Ayarlar > Hareketler ve işaretler adımlarını izleyin ve istediğiniz özelliği aktif etmek için işaretleyin.

9. Ekrana baktığınızda telefonunuzu aktif hale getirin. Sadece Samsung cihazlarda bulunan bu özellik siz telefonunuza baktığınız sürece ekranın kapanmasına engel oluyor. Smart Screen adı verilen bu özelliği aktif etmek için Ayarlar > Ekran > Akıllı Duraklatma adımlarını izlemelisiniz.

6. Telefonunuzdaki tüm renkleri ters çevirin. Çoğunlukla engellilerin kullandığı bu özelliği aktif etmek için Ayarlar > Erişilebilirlik > Renkleri Ters Çevir adımlarını izlemelisiniz.

10. İnternet paketinizi aşmamanız için kendi kotanızı oluşturun. Android telefonu olup da internete girmeyen yoktur heralde. Wi-fi bağlantısı yokken internetten video izleyen herkes “paketimde kaç MB kaldı acaba?” sorusunu da soruyordur. İşte Android’deki bu özellik internet paketinizi doldurmanızı engelliyor. Telefonunuzun veri kullanımını sınırlamak için Ayarlar > Veri Kullanımı adımlarını izleyerek grafikteki çubuğu sürükleyerek sınırı belirleyin. (Örneğin; 4 GB)

7,.Konuşarak Google’da arama yapın Google’ın işletim sistemi olduğu için Android arama motorunu kullanmanızı kolaylaştırıyor. Google’da arama yapmak için klavyeyi kullanmanıza gerek kalmadan ekran sağ üst kısmındakimikrofon simgesine dokunun ve konuşun. 8. Telefonunuzun bataryası hakkında daha fazla bilgiye sahip olun. Telefonunuzun arama bölümünden *#0228# yazıp arama tuşuna bastıktan sonra karşınıza gelen ekranda pil durumu ve sağlığı hakkında bilgi edinebilirsiniz.

11 Telefonunuzdaki gizli oyun ya da animasyonu bulun Android işletim sisteminin Kitkat sürümünde gizli bir animasyon, Lollipop sürümünde ise Flappy Bird’e benzer gizli bir oyun bulunuyor. Android Kitkat animasyonu için: Ayarlar > Telefon Hakkında > Versiyon seçeneğine dokunun. Daha sonra ekrana gelen K harfine animasyon başlayana kadar basılı tutun. Android Lollipop oyunu için: Ayarlar > Telefon Hakkında > Android Sürümü seçeneğine birkaç defa dokunun ve basılı tutun.

48


Sürekli Geyik Yaparak Nereye Varılabilir?

Sürekli geyik yaparak nereye varılabilir? Geyik anlamsızın düetini yapmaktır. Bilerek, düetin iki tarafının da düetin dışında koro halinde de geyik icra edilebilir. Ama minimum iki kişiyle icra edilmesi gerekir. Detone olarak geyiği icra etmeleri önemlidir. Hatta zaman zaman eşzaman kayması yaşanması makbuldür. Zaten her daim iki tarafın eşit performans göstermesi mümkün değildir. Geyik şuursuz hale gelene kadar sürdürülür. Ya da direkt şuursuz geyiğe başlanır. Bir süre sonra biri geyiği sırtlar. Taki bir sonraki geyiğe kadar… Baştan söylemem gerek anlamsız muhabbet = geyik eşitliği aslında biraz can sıkıcı. Çünkü anlam dendiğinde kast edilen nedir? Anlam, iktidarın elinde durmadan yeniden üretilir. Mümkün başka anlamların ortadan kaldırılarak onların yerine “tek” ve “sabit” bir anlamın tayin edilir. Daha sonra yeniden üretimin gerçekleşmesi için dayatma devreye girer. Üretilen anlam yaşamın her alanında tekrardan karşımıza çıkar. Sanat eleştirisinden (“tam bir görsel şölen”) tutunda futbol yorumuna (“sabaha kadar oynasalar Fenerbahçe kazanır \ 100 kere oynasalar 99 kere o kazanır, bu kazanır”) kadar her yerde “tek” ve “sabit” olana dayalı fikirler üretilir. Doğrunun, güzel olanın belirli olması bir tür huzur ortamı sağlar iktidar için. Korkulacak bir şey kalmaz. Çünkü belirsizlik doğaçlama demektir. Birazdan gelecek olanı bilmeden karar vermek, hareket etmek demektir. oysa iktidar hantal ruh haliyle hep hazır olanı, şablonu arar. Bu yüzden de “sürpriz”lerden pek hoşlanmaz. Sürpriz yapan da hoş karşılanmaz. Örneğin Ana Britannica’nın ilhan berk maddesine baktığımızda “anlamsızı” kendisine maske etmiş, Manisalı bir yaramaz çocuk profili ile karşı karşıyaymışız gibi hissederiz. Hâkim eleştirel iklim bunu buyurmuştur. İlhan berk anlamsız şiirler yazmaktadır onlara göre. “kurşun kalem”in şiirini yazmak onlara göre manasızdır. Şiirin daha “yüce” görevleri vardır. Bunlar; ağlak ruh iklimi koşulları sağlamak, arabesk fışkırtmalar yapmak, ideolojik şırıngalamalarda, duygusal sondajlarda bulunmak gibi gibi gibi görevlerdir. Hâkim anlayışın, iktidarın şiir için atadığı anlam skalası budur. Bunun dışında bir renk bu yüzden anlamsızdır, anlaşılmazdır. Yemek tarifiyle şiiri türdeş kılmak isteyen bu anlayış şiiri aslında öldürmektedir. Elbette “anlam”ın özgür dünyasına da tecavüz etmeyi de ihmal etmez. Türkiye’de şiir eleştirisi dendiğinde aklıma gelen en önemli ismin de bir şair olması bence “anlam”ın kimin elinde olduğuna dair bizi düşünmeye davet ettiği aşikâr. Ben size “logos”, “poetika”, “şiirin gizli tarihi”… Diyeyim, siz deyin ilhan berk. Şu dönemde “ilham terk” mi bilemem, ama vaktinde, eleştirmenlerce bu büyük ustanın örselenmiş olması bile anlamın tekele alınmak istendiğini bize göstermeye yeter de artar bile…

49

Eh, makul vuruş miktarındaki konu dışına çıkışımızın ardından geyik her şeye farklı anlamlar yüklenen muhabbet türüdür desek yanlış mı olur? Havadan sudan konuşmaktan söz etmiyorum. Geyikle farklı bir şeyden bahsettiğim açık. Ben de geyiğe yeni bir tanımlama alanı oluşturmaya çalışıyorum. Geyiğin icrası ve mümkün işlevi konusunda bir örnek arayacak olursak “kurgu”nun dünyasından 3 eşsiz örnek vermem mümkün. Bunlar: Turgut Özben in ve selim ışık’ın diyalogları, Turgut’un zihninde geri dönen selim ve Turgut’un iç monolog silsilesi ve nihayet diğeri de varlığı şüpheli Hüsamettin Tambay ve Hikmet Benol. Tutunamayanların yumuşakçalar kralı Turgut Özben’in, onu yamuk yansıtan, hatta kıran aynası olric’i de bu listeye ekleyelim. Başkası sizi yıkmadan, kendi kelimelerinizle bir zırh inşa etmenin eşsiz örneklerini sayfalarca bize sunmuştur bu “kurgusal” adamlar. Biri beni yok edecekse o ben olacağım mottosu, kendilerini kelimelere boğdukları satırların içinde saklanmıştır bu adamların. Ve elbette tüm bu isimlerin babası Oğuz Atay’ı da anmadan etmemek gerekir. Müsaadenizle saygımı sunmanın başka yolu aklıma gelmediği için paragrafı bitiriyorum. Örnekler arasına katacağım son ikili ise çok ama çok uçta yer alıyor. Onlar Vladimir ve Estragon… Diğerlerinin aksine onlar çok ama çok uçlarında gezinirler anlam isimli yamacın. Düşmeye adeta meraklıdır bu garip, “biçim” verilmeyi reddeden ikili. Beckett’ın karamsar gibi görünen, ama her daim mizahı barındıran metinlerinden en fazla tanınan “Godot’yu beklerken” in ikilisi. Şimdide gerçeklerden söz edelim. Gerçekler hep kurgudan daha tatsız tuzsuz olur ama yapabileceğimiz bir şey yok. Cenk ve Erdem kullandıkları dille yarattıkları mizah arasında kurdukları organik bağ sebebiyle saçmanın, geyiğin sınırlarında dolaşmak zorunda kalan, diğerlerinin anlamını kovalayan ve kendi anlamını yaratan gerçek ikilidir. Yıllardır programlarında kendilerine göndermelerde bulunan, kapalı bir dil kullanan ve bu yüzden de en az ikinci yeni kadar eleştiriye maruz kalabilecek olan televizyoncular. Kullandıkları araçlar hep dilin sınırlarını zorluyorlar, velhasıl onlar konuşmanın akrobatlığını yapıyorlar. Araçlarının dille ilişkili olmasının tek sebebi var: Barthes’in dediği gibi, yıkıma, karşı harekete başlanabilecek tek yer dildir. ve tabii ki dilin işlemeye açık olan arazisi olan edebiyat.


Onların dışında da kimseye sormadan alabileceğimiz, bedelsiz sahip olabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Cenk ve erdem’in kurgusal akrabalarının da başvurduğu dilsel araçlara gelince: 1- İroni, 2- Eşsesli sözcükler, 3- Zıt anlamlı sözcükler, 4- Anagramlar, lipogramlar, palindromlar 5- Dil sürçmeleri (lapsus), 6- Gündelik olaylara ve sanat eserlerine anıştırmalar, 7- Sinemaya, edebiyata, tiyatroya dair araçların bağlamından koparıp kullanmaları.

Saydığım araçlarla kendileri “domuz yerine donuz” diyen birinin dil sürçmesini veya sıradan bir hatasını, ciddiye alınması mümkün olmayan bir haberin hak ettiği biçimde programlarında kullanıyorlar. Ya da karda toprak üstüne çıkan solucanları, kavanozlara doldurup “araştırma yapacağım” diyen çiftçi onlar için fazlasıyla besleyici birer haber(?). haberleri yıllarca Ali Kırca’nın, uğur Dündar’ın ve Mehmet Ali Birand’ın sahte ciddiyetiyle sunması aslında bizi gündeme karşı giderek sakin, uslu, hatta umursamaz hale getirdi bir zamanlar. Körleştik demek bilmem fazla yanlış bir tanım olur mu? Etrafımızı görmez hale geldik. Görsek de onu bir şekilde bahanelerle görünmez hale getirebiliyoruz. Kayganlaştırıcılar acımızı dindiriyor. Zira gerçeklik bedenimizi tehdit eder hale geleli çok oluyor. Zizek pornografik olanla, erotik olan arasındaki farkı “tüy”den bir perdeyle ayrıldığını vurgular. Artık fazlasıyla tıraşlı haberlerle pornografiyi de kabullendik. Et bizim için yalnızca Yusuf atılgan cümlelerinde kullanılan bir kelime değil artık. Yaşamımız etlerle sarıldı. Hafta sonlarında gazetelerin dağıttığı ekler, ana haber bültenleri, diziler, magazin programları… Etin istilası zihni yadsımamızı da kolaylaştırdı ya neyse… Espriye bu kültürel iklimde muhtacız kısacası. “çocukken espriye, mizaha ihtiyacımız yoktu. O zamanlar gülünç olma ihtimalimiz de yoktu” (Sigmund Freud). Cenk ve erdem espriye muhtaç birer yetişkin olarak onu kendi silahlarına çevirmişlerdir. Bu gülünç gündemi kendi aralarında durmadan konuşarak, başkalarına bu saçmalığa dair tek bir cümle kurdurmadan eleştiriyorlar.

Uzaylıya taş atan çiftçi içinde tutumları bu, fikrini söylediği için vurulan adam için de bu. Aslında esas sorun şu: giderek haber bültenlerinin reha muhtar’dan başlayarak Mehmet Ali Birand (kendisi adaşı Mehmet Ali Erbil’e mi özenmekteydi bilemiyorum?) ve Ali Kırca’nın sirk’vari haberleri ile devam eden bu garip “haber dışını haber sanan” ekolün cenk ve erdem’den farksız bir hal alması… Mizahı da işlevsiz kılacak olan ciddiyetin, sözde de olsa ortadan kalkmasıdır. Ciddiyet her ne kadar formüle dayalı ve zorunlu da olsa gereklidir. İroni bir şekilde bilenmeye er geç ihtiyaç duyacaktır çünkü. ve bizim elimizde eşsiz bir bileyici vardır ki; o da giderek yitirdiğimiz ciddiyettir! Sürekli geyik yaparak nereye varılabilir? Geyikle en fazla bir yazının sonuna varılabilir şimdilik tek kesin olan bu…

50


Pahalı Kahvesiyle Ünlü Kahveci; Pahalı Kahvesiyle Ünlü Kahveci; Pahalı kahvesiyle ünlü kahveciye ilk gidişimde yalnızdım. Bir rezillik çıkarsa mal gibi kalmayayım, ‘’ben aslında bu ortamların adamıyım ama dalgınlığıma geldi’’ mantığıyla sağ elime abibas poşeti (içinde gazete ),sırtıma da mike çanta aldım. . İşportacıdan 5 tl’ye aldığım zayphone benzeri beyaz kulaklığın teki kulağımda, diğeri ise sol göğsüm üzerinden sarkıyordu. sesi de sonuna kadar açmıştım ki döt olursam ‘’ya ses çok yüksekti anlayamadım’’ moduna girebileyim diye.. çok yoğundu.. sıra bana geldiğinde kasiyer ‘’ne istersiniz’’ dedi. Sırada bulunduğum yaklaşık 5 dakikalık süre zarfında kasiyerin arkasındaki duvarda bulunan içecek reklamlarındaki yabancı kelimelerin söylenişini kendimce düşünüp bulma gayretindeydim. sırada önümdeki herkes moka moka diyordu.. Ben de ‘’cool adamım lan ben, herkesin içtiğini içmem’’ moduna girip elimdeki poşete, toplam değeri 10 tl bile olmayan sırtımdaki çantaya ve kulaklığa güvenip başka bir içecek söyleyecektim... ‘frappicino’ yazan ve ne olduğunu bilmediğim içeceği söyleyecektim. Ve sıra bana geldi.

Ben de ufakken annemin zoruyla izlediğim maria mercedes’teki adamın ismini söyledim nedense. Nasıl bir bilinçaltına kaldıysa. -My name is Leonardo. Kasiyer: seven lira seventy five please dedi. Ben de ödeme yapmak için kredi kartımı uzattım. Tam kartı kasiyer aldığında o an kart üzerinde İsmail Yıkılmaz yazdığını gördüm ve bank Avrasya kartımı aldı kasiyer. Hem adım leonardoydu hem de üzerinde İsmail Yıkılmaz yazan bank avrasya kartı uzatmıştım kasiyere. Kasiyer tekrar bana tuhaf tuhaf baktı. Ben de durumu takmamak için kulaklığımdaki müziği dinleyip sakız çiğnemeye devam ediyordum. Çalan müzik de mp3 playera nereden girdiyse adaşım ismail yk’dan bas gaza aşkım bas gaza şarkısıydı. şifreyi girip yan tarafa geçtim içeceği beklemek için.. ve 1 dakika sonra elemanların bulunduğu bölümden bir ses geldi..

Kasiyer: ne istersiniz?

- ‘’Mr. Leonardo’’...

Ben: fırapi’k’ino;

Evet, bu bendim. Artık bambaşka biriydim. Yabancı olmuştum. Adım da leonardoydu. Her tarafından kıl fışkıran patates kafalı bir leonardo ile ilk kez karşılaşmışlardı buna eminim.

...... ??? O an Pahalı kahvesiyle ünlü kahvecideki kasiyer bana öyle baktı ki aha dedim naneyi yedim. O 1 saniyelik bakışı bana 1 saat gibi geldi. Pahalı kahvesiyle ünlü kahvecinin o kafa ütüleyen entel müziği ve kasanın fiş çıkarma sesi durdu ve herkes bana bakıyordu sanki.. ben ise bu en kötü senaryoya hazır olduğum için yüzümün kızarıklığını minimuma indirmek amacıyla 2 hafta sakal bırakmış ve o sırada güneş gözlüğü takıp, kafama şapkayı geçirmiştim. Naneyi yuttuğumun diğer göstergesi olan yutkunma olayını da gizlemek için mayıs ayında boğazıma atkı dolamıştım. Derken kasiyer; -frappi’ç’ino istiyorsunuz, isminiz neydi dedi. Ben de -sorry? Dedim. Kasiyer tuhaf bir şekilde tekrar mimik modlarına girerek: -Your name please dedi.

51

Derken içeceği aldım ve dışarı doğru yol aldım. Kapıdan tam çıktım, kapı önünde şöyle bir yudum alayım dedim, o sırada yan taraftaki mağazadan yüksek bir düşme sesi geldi ve içeceği ağzıma yüzüme bulaştırdım. Acayip tırsmıştım sesten. Geri döndüm ve Pahalı kahvesiyle ünlü kahvecide bana içeceği veren elemana; ‘’Affedersiniz peçete var mıydı’’ dedim. 30 saniyede Türkçeyi aksanıyla sökmüş bir Leonardo olarak karşılarındaydım artık. Ve bana ‘’tam yanınızda’’ dedi... Peçeteyi alıp hızla uzaklaştım, sinirden bir şeye benzemeyen içeceği de en yakındaki çöpe attım..bu da böyle bir anımdır


Astronomi 2015 Yılı Burç Yorumunuz! Mayıs Ayı KOÇ : Mayıs başından itibaren elektronik ve otomobil arızalarına dikkat! Haziran ortasında vergiler, ödemeler ve ameliyat olma ihtimali planlarınızı engelleyebilir. Finansal yenilikler için eskiye dönüp bakmanız ve alternatifleri yeniden değerlendirmeniz gerekecek. Ayın ikinci yarısında fırsatları görebileceksiniz. Ayın ilk yarısında ise sağlık sorunlarına ve ödemelere dikkat etmelisiniz.

TERAZİ Mayıs itibariyle seyahatlerinizde evrak, pasaport ve bilet unutulabilir, kontrolsüz sokağa çıkmayın. Ayın ilk yarısında mali gelirlerinizden birine veda etmek sıkışıklık yaratacak. Yeniye yer açmak için bazen eskiye veda etmek gerekir. Krediye ihtiyacınız varsa Mayısın ikinci yarısından itibaren hiçbir talebiniz geri çevrilmeyecek. Yeniay yeni bir ek gelir olasılığını karşınıza çıkaracak.

BOĞA Mayıs başından itibaren finansal konularda dikkatli olun, hata yapabilirsiniz. Mayıs ayının ikinci yarısında tam bir yenilenme yaşayacaksınız. Görünüşünüz değişebilir veya evlenmeye karar verebilirsiniz. Fakat yenilik beraberinde sorunları da getirebilir. Bu nedenle doğru tarihi seçmelisiniz. Yukarıdaki makalede açıklamayı bulabilirsiniz. 21 Mayısdan itibaren finansal canlılık için geçmişte umarsız olduğunuz konuları yeniden gündeme getireceksiniz.

Akrep Fatura ve ceza ödemelerinizi Mayıs ayında unutmayın. Başınıza dert alabilirsiniz. Ayın ilk yarısında burcunuzda oluşan sert dolunay gerçek bir sınavla karşı karşıya kalmanıza sebep olacak. Kişisel stiliniz tamamen değişecek. Mayısın ikinci yarısında evlenmeyi ciddi şekilde düşünebilirsiniz. Evliyseniz iş ortaklığını gündeme alabilirsiniz. Ayın ikinci yarısı güzel sürprizlerle dolu.

İKİZLER Mayıs ortasından itibaren algılarınız zayıflayacağı için hata yapabilir, unutkanlıkların zararını görebilirsiniz. Ayın ilk yarısında iş yaşamınızda vedalaşmanız gereken kişilerle önce sıkı bir yüzleşme yaşayacaksınız. Ayın ikinci yarısında kişisel gelişim ve iç huzuru adına önemli kararlar alacaksınız. Mutluluk yolunu seçerken şimdiye kadar aklınıza bile gelmeyenlerin kıymetini anlayabilirsiniz. YENGEÇ Ayın ilk yarısında aşk yaşamınızdaki sırlar açığa çıkıyor. Bu bir finale götürürse bilin ki sağlıksız olan bir ilişkiyi kesip atıyorsunuz. Ayın ortalarından itibaren eski arkadaşlarınızla yeniden karşılaşacak veya buluşacaksınız. Geçmişi gözden geçirebilir ve yakınlarınızın sağlık sorunları hakkında yanlış kararlar alabilirsiniz. Ayın ikinci yarısında ise yeni ve güvenilir dostlar yaşamınıza katılacak. ASLAN : Mayıs da dostlarınızı yanlış anlayabilir ve Onlardan birine veda etmek isteyebilirsiniz. Önemli kararlar almayın. Merkür gerilemesi Mayıs ayını bloke edebilir. Ev alma/satma veya yuva kurma fikriniz varsa ayın ilk yarısını pas geçin. Sonuçtan memnun kalmayabilirsiniz. Mayısın ikinci yarısından itibaren eski yöneticileriniz yeniden iş teklif edebilir. Denemeye değer. BAŞAK Yöneticiniz Merkür, Mayıs boyunca iş ve kariyer yaşamınızda, otoritelerle ilişkilerde sorun yaratacak dikkatli olun. Ayın ilk yarısında yakın çevrenizden biriyle ilişkinizi kökten değiştirecek muhtemelen yollarınızı ayıracaksınız. Mayısın ikinci yarısında seyahatlerin ve medyada yer almanın tadını çıkarın. Yeni bir teklife evet deyin. Hisleriniz aksini söylese bile şöhretin kapısını çalacaksınız.

YAY Mayıs da eşiniz veya ortağınızla ilişkileriniz zedelenebilir. Toleransınızı yükseltmelisiniz. Merkür gerilerken ilk aklınıza gelen ayrılmak olacak ancak bu kez ayrılırsanız geri dönüşü olmayacak. Kötü alışkanlıklar size ve yakınlarınıza ayın ilk yarısında zarar verecek. Korunmaya çalışın. Ayın ikinci yarısında ş alanınızda şanslı ve yumuşak etkiler oluşuyor. İşsizseniz yeni bir işe başlayabilir, sağlık sorunlarınıza çözüm bulabilirsiniz. OĞLAK 2Mayıs da iş alanınızda Merkür gerileyecek. İlişkiler ve evraklara özel dikkat! Ayın ilk yarısında güvendiğiniz sırdaş bir dostun aslında o kadarda sırdaş olmadığını öğrenecek ve köprüleri yıkacaksınız. Yeni aşk Mayısın ikinci yarısında kapıyı çalabilir. Muhtemelen çok eskiden tanıdığınız biri. Ya da karmik bir bağınız var. Her koşulda uzun sürecek bir ilişkiye adım atacaksınız. KOVA Aşk yaşamınızda kalp kırıklıkları Mayıs’ın konusu. Bununla birlikte eski evinize dönmek de yine Mayıs’ın sürprizi. Yaratıcı projelerde affedilmez hatalar yapabilir, çocuklarınızla aranızı bozabilirsiniz. Aman dikkat! Merkür’ün tuzağına düşmeyin. Ayın ikinci yarısında yeni bir eve taşınabilir veya aile olmayı seçebilirsiniz. Aşk alanına canlılık 21 Mayısdan itibaren başlayacak. BALIK Ailenizle ilişkileriniz Mayıs da bozulabilir. Yanlış anlaşılabilir veya yanlış düşünebilirsiniz. Doğruluğuna emin olmadığınız şeyler için kalp kırmayın. Mayıs’ın ikinci yarısında eski gelirlerinizden biri yeniden hesap hanenize eklenecek. Yakın çevrenizden yeni biriyle sıkı dost olabilir ve tanınma yolunda emin adımlarla ilerleyebilirsiniz. Evinizde öğretici çalışmalar 21 Mayısdan itibaren başlayabilir.

52



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.