20 minute read
ŞEHİRCİLİK/ ŞEHİRLEŞME FORUMLARINI VE KONFERANSLARINI ANLAMLANDIRMAK
YAZAR: Doç. Dr. Alim Arlı, , İstanbul Şehir Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü Öğretim
Advertisement
Şehircilik/şehirleşme forumları, çeşitli alanlarda yapılmakta olan başka pek çok forum gibi, şehircilik meselelerinin açık bir konuşma zemininde çeşitli toplumsal kesimler ve bireyler tarafından ele alındığı bir demokratik müzakere ve paylaşım ortamı olarak tariflenebilir. Bu anlamıyla bir şehircilik forumu, farklı büyüklük ve ölçeklere sahip günümüz şehirlerinin karşı karşıya kaldıkları meseleleri, uzmanlık birikimlerine ve düşünsel/siyasal bağlılık biçimlerine karşılıklı saygı temelinde, konunun teorik ve pratik alanlardaki tüm paydaşlarıyla birlikte değerlendirmeye imkan sağlayan bir diyalog zeminidir. Bu anlamıyla sadece akademinin ve siyasi temsilcilerin değil, şehrin tüm paydaşlarının bir araya geldiği bir konuşma ve söylem alanıdır. Şehircilik konuları bağlamında forumların tarihinin nereden başlatılacağı tartışmalı bir durumdur. Bir taraftan Roma, Grek, İslam imparatorlukları gibi bazı eski medeniyetlerde politik gündemin yanı sıra şehirle ilgili konuların da açık halk meclislerinde veya saray toplumu muhitlerinde konuşulduğu uzun bir tarihsel izden bahsedilebilir. Her ne kadar bu tarihin ve yapılan işlerin nasıl yorumlanacağına dair büyük tarihyazıcılığı tartışmaları olsa da, forum mantığı içinde bakıldığında konuşma ve tartışmaları çeşitli iletişim formlarında örgütlemiş bir deneyim birikimi çeşitli kültürlerde mevcuttur. Bu oluşumlar daha çok “polis” yahut “medine” olarak şehir toplumunun ahlaki ve iktisadi varoluşundan salgılanan sembolik ve normatif muhtevaların “siyasi” anlamlarıyla gündeme alındığı kadim (antik) bir modeldir. Ancak yine de günümüzün demokratik iletişim ölçütleri içinde bakıldığında eski modellerin ağırlıklı olarak monarşik rejimlerin patrimonyal hiyerarşileri içinde şekillendiği ifade edilmelidir.
Forumların tarihini, günümüz demokratik toplumsal biçimler anlayışı bakımından, tarihte gerilere götürmenin zor olan diğer kısmı ise sanayi devrimleri sonrasının karmaşık tarihinde gizlidir. Sanayi devrimleri sonrası sadece toplumsal düzen ve yapılar değil bilgi yapıları da devrimsel bir değişim geçirdi. Ortaya çıkan yeni durumların tanımlanması için sayısız bilim alanı ortaya çıktı. Sanayi şehirlerinin fabrikalı, imalathaneli, demiryollu, maden ocaklı, limanlı, kirli havalı, emekçi, yorgun şehirlerinin ilk yüzyılı aynı zamanda günümüz şehir sorunlarının ruşeym halinde belirdiği gerçek laboratuvarlardı. 1860 sonrasının ağır sanayi devrimi sonrası ise bu laboratuvarın mümkün tüm potansiyel limitlerinin test edildiği bir yeni insanlık deneyimi dönemidir. Şehirlerin nasıl işlediği, sorunlarının nasıl inceleneceği, politika tasarımlarının nasıl yapılacağı gibi sayısız konu bahsedilen yeni bilgi sahalarında yöntem ve teorilerin olgunlaşmasıyla üzerine konuşulabilir hale geldi. Bu gelişmelerle koşut şekilde forumlar açısından bakıldığında da uluslararası düzeyde bir tartışma ve müzakere zemininin olgunlaşabilmesi için 20. yüzyılın ikinci yarısını beklemek gerekecektir.
FORUMLAR İÇİN KISA ARKA PLAN
Yüksek düzeyde farklılaşıp karmaşıklaşmış (geç/post) modern toplumlarda yeni ortaya çıktığı halleriyle şehirlerin toplumsal ve ekonomik bakımdan incelenmesi, altyapısal etütleri, yönetsel sorunları yüzyıldan fazla bir zamana yayılan uzun bir öğrenme ve açıklama süreci neticesinde zengin bir çerçeveye kavuştu. 19. yüzyılda monarşilerle yahut demokrasilerle yönetilen ve yeni doğan modern devletlerin siyasi sahnelerine hâkim olan liberal ve muhafazakar siyasi tutumların karşısındaki politik muhalefet, ismi de yeni konmuş olan “sosyal sorunlar” hakkında yazmaktaydılar. Dönem resmi içinde çeşitli “radikal” eğilimler olarak görülen bu fikirler şehirleşme sorunlarını da çeşitli uzmanlık dilleri içinde soyutlayan ilk gruplardandı. İlginç bir şekilde özellikle Avrupa’nın 19. yüzyıl saray toplumları çevresindeki bazı aristokratlar da şekillenen yeni sanayi toplumundan salgılanan “sosyal sorunları” teşhis etmek için önemli entelektüel çabalara girişmişti. Bu tartışmaların en ilginç özelliği iyi şehirlerde yaşamayı da kapsayacak şekilde önerilerin bir kısmının ütopyalarla ifade edilmesiydi. Politik olarak düzen yanlısı ve karşıtı olarak nitelenebilecek bu iki karşıt uçtaki düşünsel çabalar, şehirlerin doğasını anlamak için sonraki kuşaklara çelişik, başlangıç fikirleri düzeyinde ancak zengin bir entelektüel miras bırakmışlardır.
19. yüzyılda Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da serpilen modern sanayi şehirleri asayiş, sayısal kayıtlar, sömürü, kirlilik/temizlik sorunları, sağlık, altyapı gibi başlıklar altında bir gözlem konusu olarak öncelikle bu iki uçta yer alan grupların ve sonrasında da bilimin tedrici şekilde ilgi alanına doğru girmeye başlamıştır. 19. yüzyıl boyunca bu tür entelektüel ilgilere bağlanmış kişilerin ortak taleplerinin başında “reform” gelmekteydi. Ütopist (radikal politika) veya realist (politik muhafazakârlar ve aristokratlar) reformcu programlar, gelişmekte olan şehirlerin sorunlarının çözülmesi bir toplumsal düzen tahayyülü de içeriyordu. Bu özellik, sonraki yüzyılda da şehirlere dair “konuşma”nın sürekli bir “iyi hayat” düşüncesinin içkin olduğu normatif bir düzlem ortaya çıkardı. 19. yüzyılda şehirleri ve şehir yaşamını değiştiren gruplar ise girişimci mucitlerdi. Elektrikten, motora, mekanikten, şehir teknolojilerine kadar her alanda yenilikler getiren mucit ve girişimcilerin eylemleri şehirlerin değişmekte olan doğasını doğrudan etkilemekteydi. I. Sanayi Devrimi’nin etkilerine nazaran daha köklü bir değişim dalgası getiren ve 1860’lardan sonra halen içinde yaşadığımız şehirsel dünyayı güçlü teknolojik temeller üzerinde ortaya çıkaran esas değişimin adı II. Sanayi Devrimi’ydi. Bu yenilik dalgası daha önceki dönemlerde şehirleri nüfus, coğrafya, üretim ve tüketim açısından daha küçük ölçekler içinde anlayıp açıklamaya adanmış düşünceler için de kopuş yaratan hamleler toplamıydı. Michel Foucault’dan ilhamla söylenecek olursa bedenlerin tıp, nüfusbilim ve mikrobiyoloji gibi yeni araçlarla terbiye edildiği bu biyoiktidar rejimi, disiplin toplumlarını ortaya çıkardı. Şehirlerin bu değişim dalgası sonrasında bütünsel bir analiz odağı şeklinde kavranarak şehre dair fikirlerin geliştirilip sistematize edilmesi için 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başını beklemek gerekmiştir.
Modern şehircilik açısından ilk kamusal paylaşım deneyleri olarak “uluslararası sergiler” ile “evrensel sergiler” görülebilir. 1851 Londra, 1855 Paris, 1862 Londra, 1867 Paris ile ilk örnekleri gerçekleştirilen ve 1970’lere kadar Avrupa ve ABD şehirlerinde (sadece 1970 sergisi Osaka’da yapılmıştır) devam eden Evrensel Sergiler çeşitli sanayi ve teknoloji gelişmelerinin şehirlere etkilerinin de temsil edildiği ve ülkelerin kültürel tanıtım pavyonlarını içermesi bakımından da döneminin şehir, devlet ve teknoloji ilişkilerine dair güçlü fikirler sunmaktaydı. 1853 New York ve Dublin, 1861 Floransa, 1871 Londra, 1879 Sidney ile başlayıp 1964’e kadar Batı dünyasının farklı şehirlerinde yapılan Uluslararası Sergiler ise şehircilikle ilgili performansın daha çok bir temsil paradigması içinde sürdürüldüğü bir başka önemli etkinliktir. Her iki etkinlik de 1939’da savaş koşulları nedeniyle kesintiye uğramış ve etkinliklerin tekrar yapılması için yirmi yıl geçmesi gerekmiştir. Sergi paradigmasının 1970’lerden sonra alana özgü (tasarım, altyapı, su, iklim gibi) özel fuarlar ve bienaller biçiminde yeniden örgütlenmesi ile şehircilik konularının daha geniş ölçeklerde forum, konferans, zirve gibi etkinliklerde yeni bir anlayış temelinde ortaya çıkışı hemen hemen eş zamanlıdır.
1970’lerden sonra bölgesel ve küresel çapta şehir sorunlarını ele alan uluslararası konferans ve forumların aşama aşama olgunlaşmasına kadar şehirler üzerine fikir ve kültürel söylem biçimleri fuar, sergi, kongre gibi etkinliklerde veyahut bilimsel disiplinler içinde tedricen gelişti. Bu girişimlerin bir özetini yapmak yayıldığı coğrafyalar ve alanlar bakımından bu yazının kapsamı dışındadır. Kabaca ifade edilecek olursa sosyal bilimciler, planlamacı ve mimarlar, yöneticiler ve çeşitli entelektüel çevreler içinde birbiriyle irtibatlı veya bağımsız teşebbüsler halinde bu tartışmaların zemini inşa edilmiştir. 1880- 1930 yılları arasındaki dönem, çeşitli alan ve disiplinlerde ilk kez sistematik tarzdaki çalışmaların olgunlaştığı bir zaman dilimidir. Sosyal bilimlerin ilk şehirleşme klasikleriyle 20. yüzyılın tüm yeni şehir hareketlerinin de düşünsel kaynağı olan bahçeşehirler ütopyası ve ilk şehir planlama araştırma modelleme araştırmaları neredeyse eş zamanlı ortaya çıkmıştır. Kendi araştırma geleneklerini üreten bu alanlardaki isimlerin yanına başka pek çok isim eklenebilir. Özellikle tasarım, sanat ve kültür dünyasının şekillenmesinde 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başı sanat hareketlerinin Kartezyen mekan düşüncesinin değişimindeki güçlü etkileri zikredilmelidir. Kübist, modernist, dadaist ve avangard sanat akımlarının madde ve mekan algısının yeniden kurulmasındaki etkileri halen de devam etmektedir.
1930 ile 1960 arasındaki dönemde de çeşitli alanlarda şehircilik ve şehirleşme üzerine tartışmalar farklı güzergahlarda çeşitlenmeye devam etti. 1930’larda mimarlar, plancılar ve çeşitli entelektüellerin öncü eserleriyle özellikle şehirsel yayılma, yoğunluk, şehirsel makroform gibi konularda yeni bakış açıları belirdi. Le Corbusier, Frank Lloyd Wright, Lewis Mumford, Patrick Abercrombie gibi birçok ismin öncülük yaptığı bu tartışmalar şehirsel tasarım, yeni şehirler, yığılma, yayılma gibi baskın Avrupai temalar etrafında şekillendi. Sanat akımları içinde hususen sürrealist akımın biçim ve algı kavramlarını bu dönemde yaptığı atılımlarla dönüştürmesi zikredilebilir. Öte yandan dönemin sosyalist, liberal ve otoriter rejimlerinin şehirleri ideolojik emelleri doğrultusunda biçimlendirmeye çalıştığı bir yeni mekansal iktidar metafiziği düşü hızla yayıldı. Tasarlanan yeni ikonik şehirler mekan düzenlemeleri yoluyla topluma şekil verme gibi gayeleri de içeriyordu. Önemli bir kısmı hüsran ile sonuçlanmış bu girişimlerin mekanlar üzerindeki iktidar mücadelelerinin yeni bir safhası olarak sonraki dönemler üzerinde kalıcı etkileri oldu.
II. Dünya Savaşı sonrası dünyanın refah ekonomileri dönemi, şehirleşmenin küresel resmini değiştirdi. Batı dünyası ve Sovyetler Birliği ülkeleri farklı paradigmatik öncelikler içinde iki farklı refah ekonomisi modeli inşa etti. Kabaca 1970’lerin ortasına kadar süren bu dönem zarfında şehirler, lastik tekerli araçlar ve karayolu inşaatı dalgası ile yeni konut bölgeleri inşasına şahitlik etti. Bu kısa süreli, patlamalı ve ölçek bakımından devasa kentsel büyüme dalgası yeni bir dönemin kapısını araladı. Kendilerini I. (Batı) ve II. (Sovyetler) Dünya olarak gören bu ülkelerin dışındaki ülkeler içinse şehirsel makroform büyük gecekondu alanlarının inşası biçiminde şekillendi. Temelleri 19. yüzyılın ikinci yarısının yüksek emperyalizm dönemine kadar geri giden yıkıcı sömürgeciliğin ülkeleri güdük bırakan mirası ile savaş sonrası bağımsızlık ortamının cılız ulusal kalkınma siyaseti arasındaki çelişkilerle boğuşan ülkeler için bu büyük şehirleşme dalgasının finansmanı neredeyse imkansız bir durumdu. Bu yıllar arasında dünya tarihinin en büyük şehirsel gelişimi yaşandı. Ancak aynı zaman diliminde mevcut kronik eşitsizlikler mekansal düzlemlerde de kurumsallaşıp gecekondu gezegenleri halinde ayırt edilir hale geldi. Sayısız yeni şehir ortaya çıktı ve coğrafi dağılım bakımından ülkeler ve şehirler arasındaki eşitsiz gelişim çıplak gözle görülür şekilde belirginleşti 7 . Bu dönemin bir diğer özelliği, ideolojik yönelim fark etmeksizin, şehirleşme politikalarını şekillendiren teknokrasinin yükselişidir. Bu yeni teknokrat sınıflar ve ülkeden ülkeye değişen ideolojik yönelimleri, günümüz şehircilik meselelerini halen işgal eden birçok meselenin de kaynağını oluşturur.
Bu yılların şehirleşme düşüncesi ve araştırması bakımından zikredilmesi gereken bir diğer özelliği ise yeni ortaya çıkan uluslararası kurumların sahneye girişidir. Başta Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası gibi etkili kurumlar üzerinden birçok yeni kuruluş (UNDP, UNCHS-Habitat, UNCHR, Unesco vd.) ortaya çıktı. Bu kuruluşlar bir süre küresel bir ölçme ve istatistik sistemi geliştirmek üzere çalışmalar yaptı. 1960 sonrasındaysa aşama aşama Birleşmiş Milletler teşkilatına bağlı birçok birimde ulusal hükümetlerle işbirliği içinde ulusal ölçeklerde çeşitli ekonomik, demografik ve sosyal gösterge setleri oluşturuldu ve metaveri tabanları inşa edilmeye başlandı. Bu girişimin ve ortaya çıkan yeni zeminin küresel bir modernleşme söylemi için de evrenselci bir temel sağlaması ve ülkeler arasındaki gelişme farkları üzerine nesnelci mukayeseler için oluşturduğu birikim sonraki yıllardaki ideolojik tartışmaları da karmaşıklaştırdı. Günümüzdeki şehir ve ülke mukayeselerinin zemini büyük ölçüde bu temel üzerinde yürütülmektedir.
II. Dünya Savaşı sonrasında şehir ve şehirleşme araştırmaları ekseriyetle modernist kalkınmacılık ve teknolojik determinizm söylemlerinin kuvvetli tesiri altındaydı. Karşı eleştirel söylemler de anti sömürgecilik ve alternatif kalkınmacılık tartışmalarına bağlı örtük bir politik gündemle irtibatlıydı. Bütün bu resmin önemli boyutu şehir ve şehirleşme konularının henüz ulus aşırı zeminlerde ve çeşitli paydaşlar tarafından açık bir kamusal zeminde tartışılmamasıydı. BM kuruluşlarının getirdiği yenilikler ve özellikle 1976’daki ilk Habitat Konferansı’ndan başlayarak bu tartışmaların yönü değişti. Şehircilik konularının ele alınmasında yeni bir konuşma platformu kullanan, benzer terminolojiler ve kavram çerçeveleri kullanan, geçerli istatistiksel karşılaştırmalarla yeni bilgi çerçeveleri üreten dünya çapında bir siyasi ve entelektüel kamuoyu ve uzmanlar grubunun ortaya çıkması küresel kentsel çağın konuşulduğu zeminleri ortaya çıkarmaya başladı.
ULUSLARARASILAŞMA VE KÜRESELLEŞME
1970’li yılların dünya şehir gelişim tarihi açısından bir diğer önemi ise yeni bir ekonomik kalkınma modelinin küresel çapta bir değişimi tetikleyeceği yıllar olmasıdır. İleri kapitalist ülkelerin refah ekonomilerindeki sektörel önceliklerin değişmesi ve özellikle emek yoğun imalat sanayinin ucuz işgücüne sahip gelişmekte olan ekonomilere transfer edilmesi bu yıllarda başlamıştır. Batı’daki sanayisizleşme ile Batı-dışındaki yeni-sanayileşme süreçleri bu coğrafyalardaki şehirlerde kültürel, ekonomik ve sosyolojik açıdan yeni bir gelişim dinamiğini tetiklemiştir. Avrupa ve Amerikan modernlikleri için sanayi-sonrası toplum olarak teorileştirilen bu süreçte, sanayi-sonrası dünyanın imalat merkezleri olarak yükselen şehirler Asya ve Afrika kıtalarında belirdi. Bu yıllarda gelişmekte olan ülkelerdeki derin kentsel eşitsizlikler uluslararası kurumlar ve hükümetleri en fazla meşgul eden konular arasına girdi.
Ekonomideki yeni uluslararası işbölümünün ortaya çıkışıyla Birleşmiş Milletler’in öncülük ettiği ilk Habitat Konferansı’nın (1976) yapılma tarihleri neredeyse eş zamanlıdır. Bu tarihlerden itibaren şehircilik meseleleri konut, yerleşim, yapılı çevre, enerji, temizlik, atıklar gibi konular etrafında dünya ölçeğinde ele alınmaya başlandı. Küresel bir konu ve gündemin parçası olarak kıyaslamaya imkan tanıyan BM istatistik veri tabanları ile şehirleri nüfus ölçeklerine göre sınıflandırma ve ulusal politikalar için bir altlık oluşturmak maksadıyla farklı konuları yeni bir uluslararası temsil sistemi içinde ele almaya imkan sağladı. Sanayi atılımı çağlarından itibaren ilk kez uluslararası mukayeselere imkan tanıyan bu veri tabanları aynı zamanda şehirlere ilişkin politik tahayyülleri de değiştirdi. Kuvvetli eşitsizlikler sergileyen şehirler arasında, karşılaştırmalı üstünlük ve zayıflıkları ortaya çıkaran indeksler aynı zamanda rekabetçi bir söylemi de haklılaştırdı. Diğer taraftan bu tarihe kadar şehircilik hakkındaki fikirlerin genellikle ulusal gelenekler içinde yapılması, çeşitli bilimsel disiplinler içinde geliştirilmiş fikirlerin ise belirgin biçimde teorik ve tarihsel önceliklere göre şekillenmiş normatif özelliklere sahip olması sınırlı bir bakış açısını desteklemekteydi. Şehirleşmeye dair sorunların geniş bir uzmanlar ve paydaşlar topluluğu tarafından tartışılması ülkelere özeldi veya mesleki buluşmaların ötesine geçememekteydi. İlk büyük küresel şehircilik forumu olarak görülebilecek Birleşmiş Milletler Habitat I toplantısının önemi şehirsel gelişimin ilk kez küresel bir zeminde ve konunun tarafı olan tüm kesimleri bir araya getirmesindedir.
Konuta erişim ve diğer şehirsel sorunlara odaklanan uluslararası bir agora olarak bu konferans ve sonrasında ortaya çıkan diğer büyük şehirleşme etkinlik biçimleri, II. Dünya Savaşı sonrasındaki küresel bir kentsel çağın doğuşundan sonra karşılaşılan meseleleri çeşitli temalar etrafında soyutlamaya imkan veren mühim bir değişim anını da temsil ederler. Bu dönemin bir diğer özelliği dünya çapında çok güçlü çeşitli toplumsal hareketlerin doğuşu ve Avrupa merkezci modernliğin ve değerlerinin sistemli şekilde eleştirilmeye başlanmasıdır. Özellikle gençlik hareketleri, çevreci hareketin doğuşu, Roma Kulübü eksenli bir kalkınmacılık eleştirisi, yeni dinsel hareketler gibi birçok sistem içi eleştiri sağanağı entelektüel gündemi işgal etmeye başladı. Bu dalganın simgesel işareti J. F. Lyotard’ın Postmodern Durum kitabının 1979’da yayınlanmasıdır. Habitat Konferansları’nın başladığı yıllar aynı zamanda küresel bir çoğul modernlikler dünyasının imkanına dair Avrupamerkezcilik karşıtı entelektüel dalgayla çakışmasıdır. Özellikle ülkeler arasındaki gelişmişlik farklarından kaynaklanan sayısız sorun (açlık, temiz suya erişim, bakımsız konutlar ve yapılı çevreler, tüketim eşitsizlikleri, yaşam kalitesi farkları gibi) ortaya çıkacak şehirsel forumların gündeminin merkezine yerleşecektir. Artık kentsel gündemin merkezinde sadece 19. yüzyılda tüm batı dışı ülkelerdeki saray elitlerinin özendiği Baron Hausmann’ın büyülü Paris’i, yahut savaş sonrası dünyada Robert Moses’ın ışıltılı New York’u veya Patrick Abercrombie tarafından yeniden planlanan Londra’sı değil; çeşitli ekonomik ve toplumsal mahrumiyetlerle boğuşan Bombay, Mexico, Kinşasa, Rio, İstanbul, Tahran, Kahire, Delhi ve daha küçük ölçeklerdeki “diğer” dünya şehirleri vardı. Sömürgecilik tarihinden miras kalan büyük eşitsizlik mirası küresel farklılaşmaya dair politik düşünsel gündemde ön sıralarda yer aldı. Yaygın bir kullanıma dönüşen “3. Dünya” söylemine bu dünyanın metropolleri ve gelenek-modern kategorilerine hapsedilmiş bir vokabüler eşlik etti.
1970’lerde Birleşmiş Milletler-Habitat öncülüğünde başlayan şehirleşme konferansları 1990’lı yıllardan itibaren sayı bakımından kayda değer şekilde artmaya başlamıştır. Birçoğu uluslararası nitelikte, yıllık veya iki yıllık olarak yapılan bu etkinlikler kentsel çağa yönelik akademik, yönetsel, politik ve teknokratik ilgiyi
tetiklemiştir. Bunu 1990’ların sonundan başlayarak 2000’li yıllarda patlayan ve artık “konferans” etiketinin yanı sıra “forum” isminin de sıklıkla kullanılmaya başlandığı ulusal şehirleşme/şehircilik toplantıları izlemiştir. 2010’lu yıllarda ise küresel, bölgesel, ulusal ölçeklerde sayısız şehircilik forumu gündemi işgal etmeye başlamıştır. Bu ilginin mahiyeti, kaynakları, nedenleri ve amaçları daha geniş araştırmalar içinde ele alınmayı bekliyor. Bir başlangıç değerlendirmesi yapmak gerekirse, günümüzde şehirleşmenin geldiği düzey dikkate alındığında tüm toplumların önündeki temel meselelerin başında şehirlerin karşı karşıya oldukları konular bulunmaktadır. Sayı ve kapsam bakımından artan şehircilik forumları 21. yüzyılın kentsel çağının kendini düşünmek için geliştirdiği tekniklerin doğal bir dışavurumudur.
KONFERANSLAR VE FORUMLAR
Şehircilik ve şehirleşme alanlarını kuşatan uluslararası ve ulusal seviyedeki konferans ve forumlar 1970’li yıllardan başlayarak sayı ve coğrafi dağılım bakımından büyük bir atılım sergilemektedir. Habitat konferansından başlayarak BM öncülüğünde çok sayıda uluslararası toplantı tertip edilmeye başlanmış, ayrıca 2000 yılı sonrasında birçok ulusal konferans ve forumun en önemli katılımcı ve paydaşı BM Habitat teşkilatı olmaya başlamıştır.
Yukarıda da ifade edildiği gibi, uluslararası ve ulusal şehircilik konferans ve forumlarının gelişiminde, söylem ve önceliklerinin şekillenmesinde sahip olduğu kurumsal kapasite ve konvansiyon oluşturma yetkileri itibariyle kilit kurum Birleşmiş Milletler birimleridir. Bunun yanı sıra çok sayıda üniversite, şirket, sivil toplum kurumu, bakanlık, yerel yönetim örgütü de 1980’leri takip eden yıllarda konferans ve forum yapmak için girişimler başlatmıştır. Konferans ve forumların ayrı ayrı sınıflandığı aşağıdaki tablolarda bu kurum ve girişimlerin kısa bir özeti izlenebilir. İlgili tarihler dikkate alındığında, konferans ve forumların 1990’lı yıllarda yavaş yavaş geliştiği, 2000’li yıllar boyunca sayıca artışın devam ettiği, 2010’dan sonra ise konferans ve forum düzenlemelerinde dünya çapında bir atılım olduğu görülüyor. Birleşmiş Milletlerin paydaş veya eş katılımcı olduğu ulusal ölçekteki toplantıların daha çok Afrika, Asya ve Okyanus adaları coğrafyalarında toplandığı görülüyor. Yer yer Avrupa ve Amerikalardaki organizasyonlarda da BM katılımcılığı söz konusudur. Forumların isim ve sayı itibariyle gelişimleri 2000 sonrasında belirginleşmiş, bu sayıda 2010 sonrasında bir patlama yaşanmıştır. BM birimlerinin önemli bir kısmının paydaşı olduğu bu organizasyonlarda ilgili ülke belediye ve irtibatlı bakanlıkların ana organizatör olduğu görülüyor. Ağırlıklı olarak göç sorunu odağa alan International Metropolis Conference, kentleşmeyi büyük dünya şehirleri üzerinden tartışan Urban Age Conference ve ağırlıklı olarak Avrupa deneyimleriyle şekilenen Urban Future Global Conference son dönemlerin en önemli konferansları arasındadır.
BM-Habitat’ın ulusal düzeylerde tertip ettiği şehirleşme konferansları da uluslararası gündemin ve özellikle BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının yerel gündemlerle buluştuğu organizasyonlardır. Tamamı 2010 sonrasındaki tekil yıllarda yapılan bu konferanslar BM birimlerinin ulusal seviyelerdeki gündemlerin tartışılması içinde gerekli kurumsal kapasitelere ulaştığının bir göstergesi olarak da okunabilir.
Yukarıda forum başlığıyla yapılan şehircilik etkinliklerinin ağırlıkla 2000 sonrasına tarihlenebileceği ifade edildi. 2000 ve öncesinde forum adıyla yapılan etkinler ABD ve Kanada’da yapılmıştır. Urban Design Forum New York’un tarihi kırk yılı geçmiştir. The Los Angeles Forum for Architecture and Urban Design da otuz yılı aşkın bir süredir yapılmaktadır. En geniş anlamıyla bir şehircilik forumu olan ve her yıl üç tema etrafında toplanan Urban Forum Ottowa dayirmi yılı aşkın bir süredir toplanmaktadır.Yine ABD’de Atlantic Urban Forum 2000 yılından beri düzenli olarak yapılmıştır.2000 sonrasında şehircilik açısından en önemli gelişmelerden birisi BM Habitat teşkilatı tarafından iki yılda bir yapılmaya başlanan World Urban Forum’dur. Halen dünyadaki en geniş kapsamlı organizasyon olarak forum etkinliklerinin en önemlisidir.Bu forumun en önemli yan çıktısı ulusal düzeydeki forumları tetiklemesi ve BM Habitat’ın bu forumların temel katılımcısı olarak küresel gündem ile yerel gündem etkileşimini inşa etmesidir. Yanı sıra Asya Pasifik, ABD, Rusya, Avrupa’da da çok sayıda şehircilik forumu 2000 ve 2010 sonrasında büyük organizasyonlar halinde tertip edilmeye başlanmıştır. Bu alanın gelişiminde World Urban Forum’un merkezi bir etkisi vardır.
2010 yılı sonrasında ulusal düzeylerde konferans başlığıyla toplanan etkinliklerin yanı sıra forum adıyla da çok sayıda etkinlik yapılmıştır. Bu anlamıyla bakıldığında, ulusal ve bölgesel ölçeklerde şehircilik forumlarının sayılarında bir patlama yaşanmıştır. Bazı ileri sanayi ülkelerinin yanı sıra ağırlıkla Afrika ve Asya ülkelerinde yapılan forumlar, BM Habitat öncülüğünde yapılmaktadır. Nüfusu büyük bir kentsel geçiş sürecinde olan ülkelerde yapılan bu forumlar kentsel çağa geçen dünya toplumu gündemindeki değişim kadar şehir politikası oluşturmada küresel, bölgesel, ulusal ve yerel etkileşimlerin oluşturduğu yeni kurumsal çerçeveyi de işaret etmektedir.
GÜNÜMÜZ ŞEHİRCİLİK TARTIŞMALARINA YÖN VEREN MESELELER
Şehircilik forumlarının sayı ve ihtisas bakımından artışının bir nedeni de dünyanın 1990 sonrasında geçirdiği enformasyon devrimidir. Kentsel çağı ortaya çıkaran teknolojik devrimlerin kaynağı olan II. Sanayi Devrimi’nin getirdiği düzenden bir kopuşu ifade eden bu enformasyonel devrim III. Sanayi Devrimi veya Endüstri 4.0 gibi popüler tanımlarla da anılmaktadır. Enformasyonel devrime eşlik eden küreselleşme olguları günümüz şehirlerinin üzerinde yükseldiği yeni zemin hakkında da fikir verir.
Günümüz şehirleşmesinin karşı karşıya kaldığı makro olguların bir listesi yapıldığında, yükselen şehircilik forumlarına kaynaklık eden sosyolojik arka plan da önemli ölçüde berraklaşır. Bunları kriz ve risk alanları, küresel yenilik ve teknoloji alanları ve yönetişim alanları şeklinde üç alt başlık halinde toplamak mümkündür. İkincil veya başka seviyelerde bu alanlara yeni alt konular eklemek ve listeyi genişletmek mümkündür.
Kriz ve Risk Alanları
• İklim değişikliği, çevre krizi, antroposen çağ tartışmaları
• Yerinden edilme, şiddet hareketleri, mültecilik, göç
• Ekonomik eşitsizlikler, kentsel ayrışma, mekansal kutuplaşma
• Genetik mühendisliği, biyo-etik, biyogüvenlik, siber-güvenlik
• Akıllı makinelerle savaş, asimetrik kentsel savaş ve şiddet, terör tehdidi
• Güvenli gıda arzı, atık yönetimi, sürdürülebilir enerji politikaları
• Risk yönetimi
Küresel Yenilik ve Teknoloji Alanları
• Mekân kültüründen zaman kültürüne geçiş, eşzamanlılık, teknolojik yenilik kültürü, kitlesel öz-iletişim
• Yerel demokrasi sorunları, neo-liberal yönetişim ve eleştirileri
• Büyük veri, otonom makineler, bulut bilişim sistemleri, biyo-mimikri (doğataklitli tasarımlar), öğrenen ekosistemler, tekillik/eşsizlik
• Altyapısal devrimler, akıllı şehircilik uygulamaları, artan otomasyon, endüstri 4.0.
• Gözetim toplumu, risk toplumu, tüketim toplumu, bilgi toplumu paradigmalarının eşzamanlı yükselişi
Yönetişim Alanları
• Kentsel yığılma süreçleri, demografik değişim, demografik geçiş, demografik fırsat penceresi tartışmaları
• Nitelikli ve geçerli veri, kanıta dayalı siyasa üretimi
• Şeffaflık, hesap verebilirlik, planlı yatırım, iç ve dış denetim
• Göç/göçmen politikası, kentsel uyum politikaları, çokkültürlülük
• Kentsel yaşam kalitesi, yapılı çevrede kalite
• Eğitim ve kültür politikaları, kültürel miras yönetimi
Bu listenin şehir sakinlerinin hayatlarına dokunan mikro uzanımlarından bazıları ise şöyle listelenebilir:
• Bireysel karbon ayak izinin büyümesi
• Küresel çerçevede iletişimsel eşzamanlılık ve bireyselleşmiş sosyal medya iletişimi
• Yüksek interkonektivite
• Artan bireyselleşme, izolasyon ve yalnızlık
• Teknolojik bağımlıkta kayda değer artış
• Artan çevresel farkındalık
• İletişimsel otonomide artış
• Yüksek eğitim talebinin patlaması
• Teknolojik okur-yazarlığa dayalı istihdam
• İşsizlik
SONUÇ YERİNE: GELECEKTEKİFORUMLAR İÇİN
Doğa, toplum ve kültür kavramları altında toplanan araştırma sahaları hakkındaki bilgi ve yargılarımız, zihnimizdeki dünya resmini tarihte hiç olmadığı kadar akılcı,deneysel ve düşünümsel hale getirmiştir.Geç modernliğin risk, ağ kurma, gözetim ve enformasyon odaklı süreçleri etrafında yeniden şekillenen toplumlarımız tarihte ilk kez nüfusun ağırlıklı olarak şehirlerde yaşadığı yeni bir yaşam çevresine geçiş sürecindedir. Bilimsel etkinlik türlerinin önemli bir kısmının içinde yapılan yenilikler,şehirsel yaşam çevrelerinin koşullarını etkileyip dönüştürmektedir. Bilginin organizasyonu ile eylem ve kurumların organizasyonu şehirsel dünyamızı yapılandıran bir mahiyete sahiptir. Ancak buna rağmen şehirlerin bizzat kendisine ilişkin bilgi ve çerçeveler uzunca bir zaman,şehirleri sadece ikincil bir değişken olarak ele almanın ötesine geçemedi. Şehirlere ve sorunlarına yönelen bütüncül perspektiflerin doğuşu için çeşitli bilgi sahalarındaki kritik kütlenin oluşması, yazının ilk kısımlarında da ifade edildiği gibi, uzun bir zaman almıştır. Bugün artık çeşitli toplumların,kurumların, üniversitelerin ve siyasi yönetim birimlerinin sahip olduğu bilgiyi doğrudan şehirleri odağa alarak tartışma, konuşma ve değerlendirme için geniş imkanlar sunan bir çağın içindeyiz. Ancak yine de günümüz toplumları bu birikimleri bir araya getirerek sorunlarını demokratik katılım esaslarına dayalı bir şekilde çözmek için başlangıç safhalarındadır. Teorik ve pratik sahalarında etkileşimleri halen yetersiz düzeylerdedir. Bu çerçeveden bakıldığında, ulusal ve uluslararası seviyelerdeki geniş katılımlı şehircilik odaklı konferans ve forumlar önemli bir zemin işlevi görebilir.
Söz gelimi akıllı şehirler oluşturma düşüncesi günümüzün en fazla atıf yapılan düşüncelerinden birine dönüşmüştür. Tanımlara ilişkin temel tartışmaları bir kenara bırakarak bile bakılsa, böyle bir şehir yönetimine geçilebilmesi için tüm yönetim süreçlerinin demokratikleştirilip bilimselleştirilmesi gerekmektedir. Üretim süreçleri kadar tüketim süreçlerinin de çevresel sürdürülebilirlik ve insani fayda dengesi temelinde rasyonelleşmesi ve yönetim mekanizmalarının bu temelde örgütlenmesi gerekmektedir. Bilgi toplumu organizasyon yeteneklerinin geliştirilmesini ön gerektiren böyle bir düşüncede karşılaşılacak çağa ait meseleler karşısında alınacak kararların siyasi ve ahlaki tutumlardan arındırılması mümkün olmayacaktır. Yanı sıra organizasyonel kapasiteler rasyonel ve demokratik olarak tasarlanmadığında sadece yenilik teknolojilerine ve tüketime dayalı olarak bağımlı hale gelecek bir modelin geniş anlamıyla bir akıllı bir şehir yaşamı oluşturması imkansız olacaktır. Buradaki temel mesele teknokrasi, bürokrasi ve demokrasi arasındaki ilişki ve denge denetim mekanizmalarını oturtamamış modellerin meşruiyet/haklılaştırma ayaklarından bir veya ikisinin hep eksik kalacağıdır. Bu izah bizi içinde yaşadığımız asırda karşı karşıya olduğumuz şehircilik sorunlarını ele almak için değerlendirebileceğimiz örneklerden biridir.
Şehircilik meseleleri konuşulmaya başlandığında en çok başvurulan düşünme tekniklerinden birisi de kısayolcu, indirgemeci deterministik bakış açılarıdır. Teknolojik determinizm, coğrafi determinizm, ekonomik determinizm, politik determinizm gibi perspektifler üzerinden toplumsal dünyanın tasarımı ve çözümlerin geliştirilmesinin geçersizliği üzerine çok sayıda araştırmaya sahibiz. 20. yüzyılda uygulanan ve çoğu şehircilik uygulamalarını da içeren büyük ütopyaların çöküşünde de aynı determinizm problemini görüyoruz. Karşı karşıya kalınan doğal ve çevresel krizleri ve bu krizlerin temelinde yer alan üretim ve tüketim pratiklerimizi düşündüğümüz zaman şehircilik tartışmalarının bütüncül, katılımcı ve daha fazla yurttaş inisifiyati yaratacak kurumsal kapasiteler geliştirmeye odaklı olmasına ihtiyaç duyulan bir dönemdeyiz. Bu nedenle indirgemeci ve determinist düşünme ve uygulamaları aşabilmek için daha fazla sorgulayıcı ve çok disiplinli çözüm yolları üreten çabalara ihtiyaç var. Geç modern dünyanın kalbindeki çelişkileri anlamak ve yönetebilmek için konuşma ve eylemlerin akla uygun, doğal çevreyle bütünleşik, toplumsal acı ve ihtiyaçlara duyarlı olarak düşünülmesi kaçınılmazdır. Doğanın sonsuz sömürüsüne dayalı bir üretim ve tüketim fikri temelinde örgütlenmiş metropol yaşamlarımıza daha fazla soru sormamız ve vereceğimiz cevapların ahlaki sorumluluklarını üstlenmemiz gerekiyor. Toplumsal yaşamımız ile doğal dünyamız arasında derinleşen çelişkileri sadece teknolojiye dayalı “akıllı şehir” araçları çözemeyecek. Teknolojik gelişime doğaya karşı sorumlukların yeniden tanımlandığı bir ahlaki ve toplumsal gelişme ve bakış açısının eşlik etmediği çerçevelerin insan toplumunun ve şehirlerin geleceği için çözüm olmayacağı aşikardır.
Şehircilik forumları ve konferansların insan toplumlarının başarı ve başarısızlıkları, kazanç ve kayıpları, gelişme ve felaketleri aynı anda değerlendirebilecek bir konuşma ortamı oluşturması esasen büyük bir adımdır. Bu adım farklı görüş ve ufuklar arasında bir diyalog zemini oluşturarak içinde yaşadığımız dünyayı ve şehirleri daha demokratik kapasiteler içinde yönetmeye imkan sağlayacaktır. Bu araçlar yoluyla çeşitli imkanlar sunarak gelecek nesiller için daha yaşanabilir ve doğayla uyumlu şehirler inşa etmek için ortak sorumluluk zeminleri oluşturacaktır.
TEŞEKKÜR
Forum ve konferans tablolarının yapılmasındaki yardımları için Marmara Belediyeler Birliği Şehir Politikaları Merkezi Uzmanı Büşra Yılmaz’a teşekkür ederim.
Yer yer Avrupa ve Amerika’daki organizasyonlarda da BM katılımcılığı söz konusudur. Forumların isim ve sayı itibariyle gelişimleri 2000 sonrasında belirginleşmiş, bu sayıda 2010 sonrasında bir patlama yaşanmıştır...