Pijamalı Kediler Kulübü - Marie-Helene Bertino - ÖN OKUMA

Page 1


PİJAMALI KEDİLER KULÜBÜ Marie-Helene Bertino 1. Baskı: Ocak 2016 ISBN:978-605-348-907-8 Yayınevi Sertifika No: 12330 Copyright©Marie-Helene Bertino Bu kitabın Türkçe yayın hakları William Morris Endeavor Ajans aracılığıyla Martı Yayın Dağ. San. Tic. Ltd. Şti.’ye aittir. Yayınevinden izin alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz. Baskı Ezgi Mat. Teks. Pors. İnş. San. Tic. Ltd. Şti. Matbaa Sertifika No: 12142 Sanayi Cad. Altay Sok. No: 14 Çobançeşme-Yenibosna/İstanbul Tel: 0 212 452 23 02

MARTI YAYINCILIK Martı Yayın Dağıtım San. Tic. Ltd. Şti. Maltepe Mh. Davutpaşa Cd. Yılanlı Ayazma Sk. No: 8 Zeytinburnu/İstanbul Tel: 0 212 483 27 37 - 483 43 13 Faks: 0 212 483 27 38 www.martiyayinlari.com info@martiyayinlari.com

Orijinal Adı : 2 A.M. at the Cat’s Pajamas Yayın Yönetmeni : Şahin Güç Çeviren : Filiz Tülek Editör : Çiğdem Aldatmaz Sayfa Tasarımı : Elif Yavuz Redaksiyon : Zerrin Özalp Öztarhan Kapak Uygulama : Aslı Sezer


Anne. Kendimi zayıf hissettiğim (ve herkesin kendine göre kolay bir çıkış noktası bulduğu) gri gecelerden birinde bana “Bazı insanlar boksörlere yatırım yapar, ben sana yapıyorum,” demiştin. Helene Bertino, bu kitap senin için. Beni tüm zarafetinle bir boksöre dönüştürdüğün için sana minnettarım.


.

.


“Evet, Philadelphia berbat bir yer, ama oldukça ilginç bir şekilde. Philadelphia’da çürümeye terk edilen yerler vardır, buralarda aynı zamanda korku ve suç vardır ve bu yerler bazen başka bir dünyaya açılan bir kapı görevi görür. DAVID LYNCH

5


.


Noel arifesinden önceki gündü. Hava karanlıktı, hava karanlıktı ve saat sabahın yedisiydi. Kar ağır ağır şehrin üzerine düşüyordu. Broad Caddesi’ndeki oyuncu seçimi toplantısından çıkıp eve yürüyen oyuncular kar tanelerini dilleriyle yakalamaya çalışıyordu. Oyunda genç kız rolünü oynayan aktrisin sıcak yanağına bir kar tanesi düştü ve kadına kocaman bir kahkaha attırdı. Fishtown’da inşaat halindeki bir binanın altında şekerleme yapan köpeğin burnu ve patileri, gördüğü kâbusun etkisiyle titredi. Rittenhouse Meydanı’ndaki çeşme, varolduğunu göstermek istercesine sularını etrafa fışkırtırken son provadan geç çıkan Curtis Hall müzisyenleri arpej çalarak park boyunca ilerliyordu. Kar taneleri takla atıyor, bir an duraklıyor, tam yere düşecekken aynı yoldan geri dönüyorlardı. Ninth Caddesi’nin sokakları, kar tanelerinin kararsızlığına şahitlik ediyordu. Bayan Rose Santiago çenesinin altına bağladığı eşarbıyla kapısının önüne çıkmış, elindeki süpürgeyle kar tanelerine meydan okuyordu. Kar tanelerinin yere inmeye pek niyeti yok gibiydi. Bayan Santiago yine de süpürgesini manasızca havaya savurup duruyordu.

7


Marie-Helene Bertino

Madeleine Altimari, babasıyla yaşadıkları evin ön tarafında yer alan odasında şimi* dansı provası yapıyordu. Omuzlar, omuzlar, omuzlar. Hareketlerini değerlendirebilmek için odaklanmış bir suratla aynanın karşısında duruyordu. Dünyanın en ciddi şimi dansı bu olabilirdi. Otuz saniye sonra flamingo şeklindeki saatin alarmı çaldı ve flamingo, plastik bacaklarını salladı. Madeleine dansa ara verdi ve tuvalet masasının üzerindeki kül tablasında pinekleyen mentollü sigarayı parmaklarının arasına alıp içine çekti. Sigaranın dumanını dışarı verdi. “Bir kez daha.” Blossom Dearie, pikaptan hayatta olduğunu söylüyordu; hayattaydı, her şeyin farkındaydı. Omuzlar, omuzlar, omuzlar. Otuz saniye sonra saat tekrar çaldı. Madeleine, aynada kendine bakıp kaşlarını çattı. “Korkunçsun.” Kül tablasının yanına iliştirdiği yapılacaklar listesinde “Şimi dansı”nın yanına “bir dakika” yazdı ve şımarık bir elyazısıyla kendine not verdi: C eksi. Sigaradan bir nefes daha çekti. Listedeki diğer kategorilerin –şarkı söyleme, gam, gitar– yanını boş bıraktı. Madeleine iki gün sonra on yaşına girecekti. Burnunda bir mandal, üzerinde ise Saint Anthony of the Immaculate Heart Okulu’nun forması vardı: sırayla limon sarısı dikişleri olan spor sutyeni, dore bir gömlek, gri bir kazak ve kahverengi bir süveter. Kalın, kahverengi külotlu çorap. Madeleine beşinci sınıfların boy sıralamasında omurgası soru işareti şeklinde olan Maisie ve balerinlerin balerini Susan’dan sonra üçüncüydü. Bir yerlerde, dikkat çekici bü-----------------------------------------------* (İng.) Bir tür göbek dansı. (e.n.)

8


Pijamalı Kediler Kulübü

yüklükte olan burnunu küçültmek için mandalın işe yarayabileceğini okumuştu. Pencereden gördüğü parıltıların kar tanelerine ait olduğunu tahmin ediyordu. “Ritim” kelimesini telaffuz etmekte zorlanıyordu. İnsanların film seyretmek için sinemaya gitmesi fikir olarak hoşuna gidiyordu. Beş sent hacim olarak on sentten daha büyüktü ama on sent daha küçük olmasına rağmen beş sentten daha değerliydi; işte buna hiç akıl erdiremiyordu. Bir an önce saçlarını kestirmesi gerekiyordu. En sevdiği şarkıcı Blossom Dearie’ydi. Bir önceki geceyi elmaşekeri hayali kurarak geçirmişti. Geçtiğimiz sene ölen annesinden kalan kartondan Newport mentollü sigaralarını içiyordu. Yumurtalar küfrederek fırının üzerinde isyana başladı. Saint Anthony of the Immaculate Heart Okulu’nun resmi olmayan kuralına göre Madeleine’in kilisede ya da herhangi bir toplantıda şarkı söylemesine bir daha asla izin verilmeyecekti. Asla, asla, sayfalar dolusu asla. Geçen seneki Kış Toplantısı’nda başına gelenler onun suçu değildi ama yine de bugünün yıldızı o değil, başkası olacaktı. Clare Kelly’nin sabah ayininde ilahi söylemesi, genizden çıkardığı notaların tınısı, kiliseyi günahkâr bir gürültüyle dolduran patlamalı “p”leri, ilk sıranın üzerine püskürttüğü “t”leri onu sinir edecekti ama sonra sıra sınıfta karamelli elmaşekeri yapmaya gelecekti. Madeleine daha önce hiç karamelli elmaşekeri yememişti ve bir kez olsun tadına bakmayı her şeyden çok istiyordu. Clare’in sesi, Madeleine’in klozetindeki rezervuarın çalıştığında çıkardığı sese benziyordu. Klozet susuz kaldığını anlatmak istercesine inleyince Madeleine, lavabonun altında bulundurduğu tenekeden rezervuara su ekleyerek sorunu çözebili9


Marie-Helene Bertino

yordu ama maalesef Clare’e müdahale etme şansı yoktu. İri bir hamamböceği mantık dışı bir yol izleyerek kuyrukluyıldız hızıyla duvardan aşağı doğru yürümeye başladı. Madeleine yüksek bir notaya çıkarak çığlık attı ve sigarasını söndürdü. Kendi etrafında bir tur döndü ve komodinin üzerindeki tuvalet kâğıdı rulosundan bir parça koparttı. Hamamböceği durakladı, antenlerini sallayarak yön bulmaya çalıştı ve Madeleine’i fark edince bir an ne yapacağını şaşırdı. Madeleine gözlerini kapattı, bozkırda ilerleyen bir trenin uğultusuna benzer bir ses çıkarttı ve hamamböceğini ezdi. Ninth Caddesi’nin hamamböcekleri, yapılı ve domates gibi yuvarlak olurdu. Bu hamamböceği de duvarda cüssesine yakışır bir iz bıraktı ama vücudunun büyük bir kısmı tuvalet masasının üzerine düştü. Madeleine ellerini temizledi. Nefes alıp verdi. Her gün daha fazla hamamböceğiyle karşılaşıyordu. Ne zaman bir hamamböceği öldürse, kötü bir insan olduğunu düşünüyor ve endişeleniyordu. Endişelenmeyi bırak, dedi kendi kendine. Şimdi şarkı söyleme vakti. Plağı değiştirdi ve burnundaki mandalı çıkarttı. Gözlerini aynadaki yansımasına kilitledi ve müziğin başlamasını beklemeye koyuldu. Madeleine şarkı söylemeye başladı. Benim adım Blossom Ben bir aslan kafesinde büyüdüm Bir elini kalçasına koyup diğer elini aşağı yukarı sallayarak tempo tuttu. Tuvalet masasının aynasının kenarına tut10


Pijamalı Kediler Kulübü

turduğu fotoğrafta annesi de şarkı söylüyordu; bir eli kalçasındaydı, diğer elini aşağı yukarı sallayarak tempo tutuyordu. Madeleine’in annesi dansçı ve şarkıcıydı; öyle güzel bir sesi vardı ki ne zaman bir şarkı söylese bulunduğu odanın ruh halini değiştirirdi.

Geceleri mesleğim Başka kadınların erkeklerini çalmak. Madeleine’in annesi, kanser lenf bezlerini tamamen sardıktan sonra, kızına öğretecek kadar zamanı olmadığını bildiği bir sürü bilgiyi kartlara yazıp ahşap bir kutunun içine koymuştu: Elyazısıyla Mektup Yazmanın İnceliklerini, Bir Evden Diğerine Taşınırken Yapılması Gerekenleri, Hiç Beğenmediğin Bir Hediye Aldığında Teşekkür Kartına Yazılması Uygun Olan Cümleleri, Etkileyici Bir İnsan Olmanın Püf Noktalarını. Ne yaparsan

yap kendine hep şu soruyu sor: Başka ne yapabilirdim? Madeleine’in annesi kartlardan birinde şarkı söylemenin kurallarını listelemişti. Kural 1: KENDİNİ TANI. Madeleine kendini tanıyordu. Dizeler arasındaki sessizlikte kaşlarını çattığını biliyordu. Omurgasını dikleştirdiğinde kambur halinden daha fazla nota basabileceğini biliyordu. Gırtlak nağmelerinde teknik olarak eksikleri olduğunu biliyordu. Melodi-armoni ilişkisini anlıyor, armoninin melodinin cebinde gezdiğini biliyordu. Ses dizilerinin arasında gezerken beklenmedik melodiler keşfedebiliyordu. Doğaç-

11


Marie-Helene Bertino

lama yapabiliyordu. Hafif bir kahvaltı ettiğinde daha iyi doğaçlama yapabildiğini biliyordu. İçinde bir yarım kürenin hareket ettiğini biliyordu ve bu kürenin adı, sağlık kitabında yumurtalıkların anlatıldığı sayfanın hemen yanında yazıyordu: diyafram. Diyaframda hava her zaman 21 derece ve güneşliydi. Madeleine kendini salladığında bile sallanmıyor, sarsılmıyordu. Madeleine yüksek bir notaya çıktığında diyaframının dizginlerini nasıl elinde tutacağını da biliyordu. Madeleine şarkısını bitirdi. Flamingo desenli defterindeki Şarkılar kısmına Blossom’s Blues yazdı. Doğaçlaması sıradandı ama bir ruhu vardı. Notu B eksiydi. Yumurtalar hazırdı. Madeleine yumurtaları tabağa koydu, yanına tost ekmeği ve bir kaşık dolusu reçel ekledi. Elinde tabakla babasının odasına doğru ilerlerken nefesini tuttu. Babası sırtı ona dönük şekilde yatağında uyuyordu. Madeleine tabağa yer açmak için şifonyerin üzerindeki ilaç kutularını, kül tablasını ve yarısı boş su bardağını kaldırdı. Normalde kahvaltıyı bıraktıktan sonra odadan hemen sıvışırdı ama nedense bu sabah kendini bir şeylere yakın hissetmek istemişti. Babasının koluna dokundu ve elinin uyku halindeki babasının kolunda yükselip alçalışını izledi. Madeleine aynı tempoyla nefes alıp verdi. “Yumurtan hazır,” diye fısıldadı. Odasına dönünce perdelerin arasından dışarıya baktı ve fark ettiği pırıltıların kar tanesi olduğundan emin olmak istedi. Üzerine paltosunu geçirdi, tek parmaklı eldivenlerini taktı, botlarını giydi, atkısını bağladı, şemsiyesini eline aldı ve sıcak evinden dışarı çıktı. 12


7.10 Kelly ailesinin yaşadığı evin en arka odasında Clare Kelly, saçlarını her zamanki mükemmelliğiyle örüyor, yatakta oturup büyülenmiş bir şekilde kendisine bakan küçük kız kardeşine tavsiyeler veriyordu. Clare, kız kardeşinin etrafında olmasına izin verdiği için kendisiyle gurur duyuyordu. Böylece Elissa, ablasının hatalarından (ki sayısı çok azdı) ve başarılarından (Tanrı’ya şükürler olsun ki sayısı oldukça fazlaydı) ders alma fırsatı buluyordu. Clare’in haftanın, ayın, yılın öğrencisi olarak aldığı sertifikalar odanın duvarlarını süslüyordu. Clare, örgüsünü pembe bir tokayla tamamlayıp hayranlıkla kendisini inceledi. Peder Gary’nin “Şimdi Clare Kelly bize açılış ilahisini seslendirecek,” anonsuyla birlikte saçlarındaki tokalar, Saint Anthony’nin vitraylı pencerelerinin ışığına yansıyacaktı. Clare sınıf arkadaşlarının hayran bakışlarını üzerinde hissederek kilise mihrabına adım atacaktı. Mer-

13


Marie-Helene Bertino

yem Ana heykelinin önünde diz çökecek; elini alnına, göğsüne, sol omzuna, sağ omzuna götürüp istavroz çıkartacaktı. Sonra da mikrofonun başına geçecekti. Clare Kelly atkuyruğu yaptığında yanlardan hiç saç fırlamazdı. Örgüleri ise hep muntazam ve kusursuz olurdu. Annesi kapı eşiğinden kızlarına baktı. “Haydi bakalım, okula gitme zamanı.” Clare, ailesine isyan etmeyen bir kız çocuğu olduğu için kendisiyle gurur duyuyordu. Annesiyle babası bir zamanlar, ona tek çocuk olacağına dair söz vermişti; bu sözün üzerine Clare küçük bir kız kardeşi olacağını öğrenmiş ama yine de ailesine ters bir tepki göstermemişti. Annesi iyiden iyiye büyüyen karnını işaret edip içeride ne olduğunu bilip bilmediğini sorduğunda “çöp” diye cevap verebilirdi. Ama Clare hiç ağzına öyle kötü sözler alır mıydı? Hayır. Clare Kelly ailesinin sorusuna, “Benim minik kardeşim,” diye cevap vermişti, minik kelimesini hayranlık uyandırıcı bir şekilde ağzında yuvarlayıp parlatarak. Clare, kız kardeşi Elissa’nın sırt çantasını hazırlamasına yardım etti. Sonra kendi çantasını toparladı. Kelly ailesinin kızları üzerinde “Kelly Pub’ın” yazan neşeli tabelanın yanından geçip, halıyla kaplanmış merdivenlerden inmeye koyuldu. Babaları öpücük bekleyen yanaklarını şişirmiş, merdivenin sonunda onları bekliyordu. Bu, günlük bir aile ritüeliydi. Clare ve Elissa, babalarının yanağına öpücük kondurduktan sonra, anneleri onlara kapıyı açtı. Kar taneleri sokak ışıklarının halesinde yere düşüyordu. Clare dirseğiyle Elissa’ 14


Pijamalı Kediler Kulübü

yı durdurdu. Karla kaplı bu muhteşem dünyaya ilk adımı o atmak istiyordu. Hatırladığı son düşünce bu oldu. Hızla ilerleyen bir bisikletli tam bu sırada Clare’e çarptı. Clare, bacağına çarpan bisiklet gidonunun darbesiyle aydınlanmakta olan gökyüzüne doğru savruldu. Kayarak yan tarafına düşen bisiklet sürücüsü bir elektrik direğinin dibinde Clare’le buluştu. Sanki her şey planlanmış gibiydi. Elissa’nın gıpta edilecek kadar yüksek tondaki çığlıkları tüm sokağı doldurdu. O ses gerçekten o küçücük kızdan mı çıkmıştı?

15



7.15 Kafe Santiago, Ninth Caddesi’nde pencereleri çiçek dolu saksılarla donatılmış iki katlı bir binanın alt katında yer alıyordu. Kafenin içinde sekiz sandalyeli bir masa ve Bayan Santiago’nun ruh haline göre günlük olarak değişen tatlı ve yiyeceklerin sergilendiği üç vitrin vardı. Noel kaktüsleri pencere kenarlarındaki boş sos tenekelerinin içinde büyümeye devam ediyordu. Tezgâhın üzerinde Bayan Santiago’nun merhum eşi Daniel’ın gerçek boyutlu bir portresi asılıydı. Bayan Santiago Noel arifesine bir gün kala ortadan kaybolan köpeği Pedro’yla birlikte ikinci katta yaşıyordu. Bayan Santiago tezgâhın arkasında durmuş, hazırladığı karışımı sosis şekillendirme makinesinden geçirip düzgün sosis halkaları elde etmekle meşguldü. Kafe rezene, kahve ve kış kokuyordu. Saint Anthony of the Immaculate Heart Okulu’nda, beşinci sınıfların sanat öğretmeni olarak çalışan Sarina Greene

17


Marie-Helene Bertino

düşünceli bir şekilde vitrinlere bakıyor ve üç karamel çeşidinden hangisini alacağına karar vermeye çalışıyordu. Sarina, kafenin hoparlörlerinden gelen enstrümantal caz müziğine sallanarak eşlik ederken, küp şeklindeki karamel yığınlarından birini işaret etti. “Bu karamel tatlı mı yoksa mayhoş mu?” “Tatlı,” diyerek cevap verdi Bayan Santiago. “Brianna bunu sevebilir ama diğer Brianna sever mi, emin değilim,” dedi Sarina. “Kaç tane olsun istersiniz?” “Bir tane olsa daha iyi olurdu ama sonuçta Brianna popüler bir isim. Karışmasınlar diye birine Brie diyoruz.” “Kaç karamel çeşidi istersiniz, demek istemiştim.” Sarina gülümsedi. “Bugün beynim çalışmıyor. Biliyor musunuz, 10 dakika boyunca anahtarlarımı arayıp durdum. Meğer elimdelermiş. Halimi siz düşünün.” “Aşktandır.” “Ya ne demezsiniz!” dedi Sarina, ses tonunu kontrol edemeyerek. Bayan Santiago, Sarina’nın ani çıkışından irkilince dirseğiyle kahve filtrelerine çarptı. Öne doğru eğilip filtreleri toplamaya koyuldu. “Kaç çeşit istediğimi bilmiyorum,” dedi Sarina. “Yirmi dört öğrencim var. Leigh alerjik bir bünyeye sahip, Duke ise diyabet hastası. Elmaşekeri yediği anda yüzü kızarıyor. Birden tepkisizleşiyor ve ölecek gibi oluyor.” Bayan Santiago, Sarina’ya göz kırptı. “Böyle bir şey olmasını istemeyiz elbette.” “Siz hangisini tavsiye edersiniz?” “Orta koyulukta olanı.” 18


Pijamalı Kediler Kulübü

“Tamam, ondan olsun o zaman,” dedi Sarina kafasını sallayarak. Sarina liseyi bitirdikten sonra ayrıldığı şehrine annesi ölünce geri dönmüş, boşanmanın ardından hayatına beyaz bir sayfa açma isteğiyle burada kalmaya karar vermişti. Henüz bir yıldır buradaydı. Hayatındaki başarısızlık duygusunu yok saymak için kendine görevler ediniyor, ormanın derinliklerindeki mutlu bir tavşan gibi her şeyin üzerine atlıyordu. Bugünkü görev bu karamellerdi. Dün geceki ise yirmi dört Noel Baba şapkasının kenarına sim tozuyla tek tek öğrencilerinin adını yazmaktı. “Yarım kilo mu olsun?” diye sordu Bayan Santiago. “Yoksa 750 gram mı?” Bu sırada Sarina’nın telefonu utanç verici melodisiyle çantanın dibinden çalmaya başladı: Wonderwall. Sarina çantasını aramaya başladı, eline gelen şeyi telefonu sandı ama dışarı çıkarınca hesap makinesi olduğunu anladı. Arama çalışmalarına devam etti ama telefon dışındaki her şeyi buldu: dikiş seti, pipo temizleyici tel, gittiği örgü kursunun otopark fişi. Şu anda içini didiklediği bu büyük çantayı eski tişörtleri kullanarak o kursta yapmıştı, çok güzel sayılmazdı ama görüldüğü gibi içi oldukça genişti. Telefonun melodisi ısrarla tacize devam ederken Sarina sonunda telefonuna ulaştı. Aynı sınıfın derslerine giren meslektaşı arıyordu. Bu kadın hep böyle heyecanlıydı zaten. Sarina telefonu sesli mesaja düşürdü. Tam bu sırada kafenin kapısındaki çanlar tıngırdadı. Georgina McGlynn paltosundaki karları silkeleyerek karanlığın içinden kafeye adım attı. Sarina ve Georgina, bilinen ismiyle Georgie, liseden arkadaşlardı. 19


Marie-Helene Bertino

“Bu akşam için turta alacaktım,” dedi Georgie mahcup bir edayla. Sanki bu saatte bu dükkânda olduğu için geçerli bir sebep arıyor gibiydi. Durumu az çok anlayan Bayan Santiago arka tarafa doğru gidip gözden kayboldu. “Turta,” dedi Sarina. Kafedeki iki kadın gözlerini aynı anda farklı yönlere çevirdi. Kafeyi dolduran müzik bir anda sustu. Sokak aydınlanmak üzere olan günü karşılamaya hazırlanıyordu. Sarina ve Georgie mahallede ikinci kez denk geliyorlardı. Her ikisinde de kekelemekten ve birbirlerine soğuk davranmaktan ileri gidememişlerdi. “Misket limonlu,” dedi Georgie. “Harika.” “Mutlaka gelmelisin!” Georgie’nin ses tonu ikisini de korkuttu. “Eski tayfadan herkes orada olacak.” Sarina hiçbir zaman bir tayfanın üyesi olmamıştı. “Bu gece mi?” diye sordu Sarina. Sonra Georgie’nin kafeden içeri girdiğinde “bu gece” dediğini hatırladı. Unutulmuş bir kar tanesi Georgie’nin kafasının üzerinden el salladı, sonra kayıplara karıştı. “Bu gece gelemem.” “Gelmelisin.” Georgie’nin ses tonundaki paniği hissetmemek mümkün değildi. “Seni gördüklerine çok sevinecekler. Michael, Ben...” Tam bu sırada Bayan Santiago, elinde turtayla geri döndü. “Yok,” dedi Sarina. “Etrafınızda bu patates çuvalını görmek istemezsiniz herhalde.” Kafedeki sessizlik ikiye katlandı. Sarina karşısında duran eski punk kraliçesinin yanında neden kendine hakaret 20


Pijamalı Kediler Kulübü

ettiğini hiç bilmiyordu. Turtayı paket yapmakla uğraşan Bayan Santiago huzursuzca mırıldandı. “Sen patates çuvalı değilsin,” dedi Georgie. “Bu çalan Wonderwall değil mi? Sarina tekrar çantasını karıştırmaya koyuldu. Bu defa arayan eski kocası Marcos’tu. “Bugün de herkesin beni arayacağı tuttu,” dedi, gelen çağrıyı sesli mesaja alarak. Sonra telefon ilk çaldığında Georgie’nin kafede olmadığını fark etti. Dolayısıyla yaptığı şaka anlamını kaybetti ve Sarina dış dünyadan birileri onunla iletişim kurdu diye kendi kendine sevinen bir kız durumuna düştü. “Limonlu turta hazır.” Bayan Santiago turta kutusunu tezgâhın üzerinden uzattı, Georgie turtanın parasını ödedi. Aynı anda cüzdanından bir kart çıkarttı ve Sarina’ya uzattı. “Fikrini değiştirirsen beni ara.” Georgie elinde turtasıyla, kapıdaki çanları tıngırdatarak kafeden çıktı. “Bir kilo,” dedi Sarina. Bayan Santiago karamelleri tarttı ve poşete koydu. Georgie, Ben’in adını söylemeden önce çenesine yumruk yemiş gibi duraklamış mıydı yoksa Sarina hayal mi görmüştü? Kafenin hemen dışındaki kaldırımda duran mekanik atlıkarıncanın atı olduğu yerde sallandı. “Bu atın olayı nedir?” diye sordu Sarina. Bayan Santiago teraziden başını kaldırdı ve araştırmacı bir dedektif bakışıyla Sarina’ya baktı. “Olayı ne derken?” Sarina’nın meslektaşı tekrar arıyordu. Bu defa telefona cevap verdi. “Clare Kelly’ye bisiklet mi çarpmış!” 21


Marie-Helene Bertino

Sarina gözleriyle Bayan Santiago’dan özür diledi, karamel poşetini aldı ve dışarı çıktı. Kar taneleri sokakları teftişe devam ediyordu. “Ölmüş mü?” “Zavallı kuzucuk şu anda hastanede. Müdire Randles’ı aradım. Sabah ayininde onun yerine şarkı söyleyecek birini bulmamız lazım. Ama kim? Clare ilahileri öyle güzel söylüyor ki insan kendini Tanrı’ya sarılıyormuş gibi hissediyor, hal böyleyken yerine kimi koyabiliriz hiç bilmiyorum.” Sarina, elindeki çanta ve poşetleri atlıkarınca atının selesine koydu ve gözlerini devirdi. Onun Tanrı hakkındaki düşüncesi daha farklıydı: Sen kendi sokağında çalış, ben kendi sokağımda çalışayım. Clare’in yerine birini bulmak için, zihninde öğrencilerini taramaya başladı. İkizler James ve Jacob. Brianna, diğer Brianna. Maxwell, Devon, Mackenzie. Büyüyünce mayo mankeni olmak için yanıp tutuşan bir sınıf dolusu kız. Belki de aileler çocuklarına aç karnına isim koymamalıydı. Gözleri, aceleyle toplanmış saçlarıyla üçüncü sırada oturan küçük kıza, Madeleine’e takıldı. Öğretmenler odasında onunla ilgili bir şeyler konuşulduğunu hatırlıyordu: Madeleine, toplantı, ilahi. “Madeleine’e ne dersin?” diye sordu. “Aman Tanrım, hayır,” dedi telefonun diğer ucundaki öğretmen kıkırdayarak. “Madeleine geçen sene ilahi söylemişti ama... Müdirenin o günü hatırlamak istediğinden hiç emin değilim.” “O kadar mı kötüydü?” “Ben kötüydü dedim mi?” diye cevap verdi kadın. “Ben o gün olanlardan bahsediyorum.” 22


Pijamalı Kediler Kulübü

“İlahi söyleyecek birine ihtiyacımız var ve elimizdeki tek seçenek de o,” dedi Sarina. “Muhtemelen olanlardan sonra, o da ilahi söylemek istemeyecektir.” “Ne oldu ki?” “Pek hoş şeyler olmadı. Bu konuyu hiç açmasak daha iyi olur.” Sarina ses tonunu tazeleyip tekrar söze girdi. “Ben onunla konuşurum.” “Sen konuş o zaman.” “Konuşacağım.” Sarina telefonu kapattı. Bayan Santiago, Sarina’nın konuşmasının bitmesini bekliyordu; telefonu kapattığını görünce camın ardından el salladı. Sarina da ona karşılık verdi, aynı anda dudaklarından sessizce iki kelime döküldü: “Teşekkür ederim.” “Rica ederim,” diye seslendi Bayan Santiago. Sarina işte o anda telefon konuşmasının camın ardından duyulduğunu fark etti. Yaptığı yanlış hesaplara bir yenisini daha eklemişti.

23


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.