Kitap Zamanı

Page 1

Alâattin Karaca

14

Tan yanlar n dilinden Hekimo lu smail Ahmet Kurucan

18

2013 Konstantinos Kavafis y l Herkül Millas

LLÜ ST R ASYO N: SAL H T E K N

04

Tanp nar’dan edebiyat dersleri

06 ÖYKÜ

Ömer Ayhan

Zamana direnen yazar Irène Némirovsky

20 EDEB YAT

Turan Karata

“Divan Edebiyat ” üzerine

22

B YOGRAF A. Esra Yalazan

Yeni bir Kafka biyografisi

26 TASAVVUF Ahmet Do ru

Osmanl ’n n öncü tasavvuf eseri

46

USTA GÖZÜYLE rfan Külyutmaz ve Recai Güllapdan

Z A M A N G A Z E T E S Ý ’ N Ý N Ü C R E T S Ý Z AY L I K K Ý TA P E K Ý D Ý R . Y I L : 8 S AY I : 8 9 3 H A Z R A N 2 0 1 3 PA Z A R T E S Ý



K A PA K 0 8 TÜRKÇEN N EVRENSEL OKURLARI Edebiyat tarihi nas l kal pla t ? 16 Sevimli ve huysuz dâhi 24 ‘So ukkanl ’ iir yaz lar 28 Türkiye’ye akademik bak lar 32

16

Ebubekir Ero lu, Geçmi in çindeki Geçmi : i’r-i Kadim Üstüne Deneme adl kitab nda eski iir konusundaki yüzeysel yakla mlardan çok farkl bir bak aç s ortaya koyuyor.

19

Cahit Zarifo lu’nun Rainer Maria Rilke üzerine haz rlad bitirme tezi, Rilke’nin Roman nda Motifler ad yla Almancadan dilimize çevrildi.

23

Mihail Bulgakov’un, Sabri Gürses çevirisiyle Türkçeye kazand r lan eseri Teatral Bir Roman, Sergey Leontyeviç Maksudov adl bir oyun yazar n n sarmal hikâyesi etraf nda ekilleniyor.

30

Prof. Dr. Ekmeleddin hsano lu, Yeni Yüzy lda slam Dünyas ( slam Konferans Te kilat 19692009) adl kitab nda çeyrek as rd r içinde bulundu u kurumun tarihini anlat yor.

Nûrusiyâh’ n nuru 34 Bakiyesi iirdir 34 Büyürken kirlenmek 36 slam’ n Bat ’ya açt yol 37

Hikâyeci adaylar na yol haritas 40 Bediüzzaman’ n Van günleri 42 Gelin diriltelim insanl ! 43 Bu hikâyeler bildi iniz gibi de il 44

Türkçe mevsimi y l na ula an ve her geçen gün kapsam büyüyen, Türkçeyle ilgili inan lmas zor bir etkinli e, Türkçe Olimpiyatlar na Kitap Zaman ’n n kay ts z kalmamas gerekti ini dü ündük. Art k bir Türkçe mevsimi haline gelen haziran ay nda olimpiyatlara kat lan ö rencileri konuk ediyoruz sayfalar m zda. Farkl ülkelerden, farkl kültürlerden genç arkada lar m z Türk edebiyat n n klasikleri hakk nda ne dü ünüyor? Bunu merak ettik. Bosnal Shyejla’n n, Afgan Ahmad’ n, Makedon Filip’in, Arnavut Ola’n n temiz bir Türkçeyle yazd metinler sizi a rtabilir. Bu yaz lar, Türk okullar nda yeti en ö rencilerin sadece Türkçe ö renmekle kalmay p dilimizin kültürüne, klasik eserlerine de a inal k kazand klar n n en iyi ispat . Gönüllüler hareketinin açt okullar, kültürleraras etkile ime benzersiz bir katk sa l yor; sadece dilimizin de il, edebiyat m z n da dünyaya aç lmas na öncülük ediyor. Renkli kapak dosyam z n yan nda Irène Némirovsky, Kafka, Bulgakov, Kavafis, Tanp nar, Hekimo lu smail, Cahit Zarifo lu, Edip Cansever ve daha pek çok isimle, dopdolu bir say oldu. yi okumalar.

11.

FEZA GAZETECÝLÝK AÞ ADINA ÝMTÝYAZ SAHÝBÝ: ALÝ AKBULUT GENEL YAYIN MÜDÜRÜ: EKREM DUMANLI GENEL YAYIN MÜDÜR YARDIMCISI: MEHMET KAMIÞ GENEL YAYIN EDÝTÖRÜ: ALÝ ÇOLAK EDÝTÖR: CAN BAHADIR YÜCE GÖRSEL YÖNETMEN: FEVZÝ YAZICI SAYFA TASARIM: AHMET BÝÇER SORUMLU MÜDÜR VE YAYIN SAHÝBÝNÝN TEMSÝLCÝSÝ: HAYRÝ BEÞER REKLAM GRUP BAÞKANI: MEL H KILIÇ REKLAM SATIÞ D REKTÖRÜ: ALÝ DEMÝRHÝSAR, REKLAM SEKTÖR YÖNETÝCÝSÝ: EREN ENES REKLAM SEKTÖREEL UZMANI: MELEK TINMAZ YAYIN TÜRÜ: YAYGIN SÜRELÝ ADRES: ZAMAN GAZETESÝ 34194 YENÝBOSNA-ÝSTANBUL TEL: 0212 454 1 454 (PBX) FAKS: 0212 454 14 96 REKLAM TEL: 0212 454 82 47 BASKI: FEZA GAZETECÝLÝK A.Þ TESÝSLERÝ HTTP://KÝTAPZAMANÝ.ZAMAN.COM.TR E-POSTA: KÝTAPZAMANÝ@ZAMAN.COM.TR HER AYIN ÝLK PAZARTESÝ GÜNÜ YAYIMLANIR twitter.com/kitap_zamani

facebook.com/kitapzamanicom

33

Hep Turgut Özal’ n yak n nda bulunmu Ekrem Pakdemirli’nin an lar ndan olu an Özal’ n Miras adl kitap, yak n siyasi tarihimizin bilinmeyenlerini gün yüzüne ç kar yor.

38

Stephen Prince’ n titiz bir ara t rmayla kaleme ald Sava ç n n Kameras adl çal ma, büyük Japon yönetmen Akira Kurosawa’n n dünyas na götürüyor okuru.

39

‘ sveç polisiyesinin kraliçesi’ olarak gösterilen Camilla Läckberg’in Buz Prenses’ten sonra imdi de Vaiz’i Do an Kitap taraf ndan yay mland .

45

Tümer Metin’in ya amöyküsünü anlatt Metin Olmak adl kitapta önemli bilgiler, ho anekdotlar, ilginç an lar var. Eski futbolcuyu tan yanlar a rtmayacak bir kitap...


EDEB YAT

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Tanp nar’ n dersleri: Edebiyat karnaval Ahmet Hamdi Tanp nar’ n ders notlar n n derlenmesinde büyük pay sahibi olan Prof. Dr. Abdullah Uçman, son olarak bu konuda daha geni bir derlemeyi Edebiyat Dersleri ad yla yay na haz rlad . Ders notlar nda, air ve hoca Tanp nar portresi var kar m zda. EDEB YAT DERSLER , AHMET HAMD TANPINAR, HAZ.: ABDULLAH UÇMAN, DERGÂH YAYINLARI, 320 SAYFA, 16 TL

E

ALÂATT N KARACA

serleri ve mesle i göz önüne al nd nda kar m za birkaç tane Tanp nar ç k yor. lkin air, sonra romanc , denemeci, akademisyen/ara t rmac Tanp nar ve tabii bir de s n fta, kürsüde ö rencilere ders veren bir hoca olarak Tanp nar… air, romanc , denemeci ve akademisyen Tanp nar’ eserlerinden tan yorduk, hatta Günlükler’inden onun ya am na, mizac na, çe itli konulardaki dü üncelerine ili kin özel bilgilere de vâk f olduk ama fakültedeki Tanp nar nas ld ; derslerinde nas l bir pedagojik yöntem izlerdi, neler anlat rd , ö rencileriyle münasebeti, s n ftaki davran lar … Bunlar di er yönleri kadar bilmiyorduk, hâlâ da tam anlam yla biliyor say lmay z. Bununla beraber, son y llarda birbiri ard na yay mlanan –ö rencilerince tutulmu – ders notlar sayesinde, en az ndan bir hoca olarak Tanp nar’ n derslerde ne anlatt n , nas l ders verdi ini ö renme imkân bulduk.

KÜRSÜDE DE A R Prof. Dr. Abdullah Uçman, Tanp nar’ n ders notlar n n derlenmesinde büyük pay sahibi bir akademisyen. Son olarak daha derli toplu ve geni bir derleme yapt ve Tanp nar’ n ders notlar n Edebiyat Dersleri adl kitapta bir araya getirdi. Tanp nar’ n ders notlar üç bölümden olu makta. lk bölümde Gözde Halazao lu’nun, Tanp nar’ n 195354 ders y l ndan itibaren birkaç y l verdi i derslerin düzenli ve olabildi ince eksiksiz tutulmu notlar yer al yor. Eser okundu unda, bu notlar n dikkatle tutuldu u ve hocan n söylediklerinin ço unun kayda geçirildi i görülüyor. kinci bölümdeki notlar, Doç. Dr. Ali Fehmi Karamanl o lu’na, son bölümdeki notlar da Prof. Dr. Mehmed Çavu o lu’na ait. Karamanl o lu ve Çavu o lu’nun notlar Gözde Halazao lu’nun notlar na göre daha k sa ve seçme; onlar Hoca’n n her dedi ini not etmemi ler. Tanp nar’ n air ve sanatkâr mizac n n akademik çal malar na da yans d n , özellikle 19. As r Türk Edebiyat Tarihi’nde bunun kendini üslupta iyice hissettirdi ini okuyanlar bilir. Notlar-

Prof. Dr. Abdullah Uçman

ta söylemi tik. Bu kar la t rmalarda Do u-Bat edebiyatlar iç içe girer, edebi eserler, kimi kez tematik olarak, kimi kez etkilenmelerle, kimi kez de imgeler bak m ndan kar la t r l r. Bu ba lamda Tanp nar’ n Ha im ve sembolizm konusunu anlatt derste, Bachelard’ n psikanaliz yönteminden hareketle, edebiyatta ate , su, toprak ve hava imgelerini, çe itli airlerin eserlerini kar la t rmas müthi bir arketip ve kar la t rma çal mas olarak dikkati çeker. Hoca bu derste su imgesini Mallarmé’den, Shakespeare’den, Baudelaire’den, Fikret’ten, Yahya Kemal’den, hatta tasavvuf edebiyat m zdan, mitolojiden örnekler vererek kar la t r r. Böylece yine ders bir imge karnaval na dönü ür.

TANPINAR’DAN RSEL CÜMLELER

Ahmet Hamdi Tanp nar

realiteyi, anlar yakalad ; sonra renkli sinema ç kt ; binlerce tabloyu bir araya getirdi.” Bu çerçevede yer yer derslere Dede Efendi’nin, Beethoven’ n, Hoffmann’ n, Wagner’in, Degas’n n çe itli eserleriyle konuk oldu unu görüyoruz. Hele bir yerde, Tev k Fikret’i anlatt derste, söz Dede Efendi’ye, Acema iran ve Ferahfeza Pe revi’ne geldi inde, “Allah vard r keman çalarken derler, neyler çalarken de vard r.” deyip sonra aniden ö rencilerini Be ikta ’taki Resim ve Heykel Müzesi’ne, müze müdürü Halil Dikmen’den neyle Ferahfezâ Âyini’ni dinlemeye götürmesi var ki, i te air/hoca Tanp nar diyorsunuz. Esas itibariyle neler var bu derslerde? Büyük oranda Tanzimat edebiyat , Nam k Kemal, Abdülhak Hamid, Ziya Pa a, Ahmet Mithat Efendi, Recaizade Mahmut Ekrem… Edebiyat- Cedide’den Tev k Fikret, Halit Ziya. Sonraki ku aktan Yahya Kemal, Ahmet Ha im, Yakup Kadri, Halide Edip, Re k Halit Karay. Daha sonra Orhan Veli, Sait Faik, Orhan Kemal… Bir derste Sait Faik ve Orhan Kemal’i kar la t rm ki, enfes bir kar la t rma. Tanp nar’ n bu derslerde kendini ça r mlara b rak p bir anda edebi kar la t rmalara dald n ba -

dan anla ld kadar yla kürsüde, ders verirken de zaman zaman Tanp nar’ n sanatkâr ruhu yans yor konu malar na… Her eyden önce kendini ça r mlara b rakan bir air/hoca ile kar la yoruz, ço u kez yöntemin s n rlar n , kronolojik ak , hatta dersin konusunu a p Divan edebiyat na, Frans z ve ngiliz edebiyatlar na, bir arketip kaz s na, bir edebiyat karnaval na –evet belki tam da bu denebilir Tanp nar’ n dersleri için– dönü üyor dersler. San r m bu derslerde ö renciler, yeni Türk edebiyat dura ndan otobüse binip kimi kez Divan edebiyat na, Baki’ye, Fuzuli’ye, Ne ’ye, eyh Galib’e, kimi kez Frans z edebiyat na; Baudelaire, Mallarmé, Valery, Verlaine, Rimbaud, Hugo, Balzac ve Lamartine’e, ngiliz edebiyat na, Shakespeare’e, sonra yer yer Rus edebiyat na, Dostoyevski’ye airane bir yolculuk yap yorlard . Derslerde Tanp nar’ n sadece edebiyatla s n rl kalmad , ö rencilerine özellikle müzik, resim, hatta foto raf ve sinema sanat na ili kin bilgiler aktard da dikkati çekmekte. Resim, sinema ve foto raf sanat na ili kin u cümlelere dikkat: “Biz as rlarca resim sanat n külliyen lüzumsuz addettik. Resim, gözün istiklâlidir; foto raf, bir zaman

4

Dersler yaln zca edebiyat tarihini kapsamaz Tanp nar’da, yeri dü tükçe di er güzel sanatlar hakk nda da poetik bilgiler aktar r. Örne in bu derslerde iire, musikiye, mimariye, resme ili kin poetik fragmanlara s kça rastlan r: “ iir, dilin bir ritmin etraf nda toplanmas d r.”, “ air, dili yeni ba tan yapar.”, “Büyük air, kendisinden evvelini silen adamd r.”, “Can s k nt s bilhassa modern iirde olur, daha evvel olamazd …”, “Musikinin objesi yok: Ne e yay tekrar eder, ne onu tarif eder, ne de onun etraf nda mânâl bir ekilde konu ur.”, “Musiki maddesiz bir kâinatt r…”, “Mimari en muhte emidir sanatlar n; hislerimizden bir concret âlem yapabilme sanat d r.” “ iiri derinle tirmeliyiz, yoksa folklorda kal r z.” demi bir derste, Cemal Süreya’y müjdelercesine. Sonra “Bizde buhran yok, individu yok, haz r kaynaklardan istifade ediyoruz, kolaya kaç yoruz, de erlerimizi bilmiyoruz.” diyerek Türk modernle mesini ele tirmi . Bir de ö rencilerine ders verirken o konuyla ilgili okunmas gereken kaynaklar söylüyor. Do rusu lisans ö rencilerine okunmas n önerdi i kaynaklar bugünkü pek çok okur-yazar n okudu undan üpheliyim. Tanp nar’ n dersleri düz, kronolojik bir çizgide ilerlemeyen, co rafyadan co rafyaya, iirden iire atlayan, hatta bir imgeler geçidine dönü en zengin bir sanat karnaval , evet bir karnaval onun dersleri…



ÖYKÜ

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Zamana direnen yazar: Némirovsky Pazar Günleri, edebiyatseverlerin yazarl kadar s ra d hayat yla da tan d Frans z yazar Irène Némirovsky’nin öykülerinden bir derleme. Farkl sanat anlay lar n n bulu tu u, klasik ile moderni bir araya getiren kitap, gerçek bir edebiyat öleni. PAZAR GÜNLER , IRÉNE NÉMIROVSKY, ÇEV.: EBRU ARBA , CAN YAYINLARI, 360 SAYFA, 23 TL

U

ÖMER AYHAN

krayna as ll Frans z yazar Irène Némirovsky’nin hayat hikâyesine kay ts z kalmak mümkün de il. O yüzden trajik ölümüne ve ölümünden sonra sürekli yükselen kariyerine k saca göz atmakla ba layal m. Yahudi diasporas taraf ndan antisemitist oldu u gerekçesiyle ele tirilen bir yazar tahayyül edin. 1939’da katolikli i seçmesi, antisemitist bir iki dergide ç kan yaz lar tart malar da beraberinde getirmi . Nitekim Yahudi kökenli oldu u için Nazilerin kara listesine giren ve özel olarak ‘ilgilenilen’ genç kad n, önce Frans zlar taraf ndan vatanda l ktan ç kar lacak, ard ndan Auschwitz’de hayata veda edecektir. Birkaç ay sonra kocas n n da ayn ak bete u rad n , buna kar l k ta rada gizledi i çocuklar n n hayatta kald n dü ünürsek, Némirovsky’yi seçimleriyle bir kal ba oturtmak hayli güç. Can Yay nlar , yazar n Pazar Günleri ad yla yay mlad öykülerinde, kitaba öykülerin dergilerde ilk ne redili tarihlerini ekleyerek hay rl bir i yapm . Zira on be öykünün kronolojik dizili i hem Némirovsky’nin ve tüm Avrupa Yahudilerinin ya ad bask y hem de öykülerdeki de i imleri gösteriyor bize. 1941-42’de ne redilen son üç öyküde mahlas, üstelik hiçbir riske yer vermemek için erkek adlar kullanmak zorunda kalm Némirovsky. S ralamay takip edebildi imize göre yazar n edebi köklerine do ru bir yolculu a ç kmaya haz r z.

O ESK , SICAK, DOST SES Yazar n ilk dönem öyküleri, bende bir tür s k nt ve büyülenmenin kar m diyebilece im al lmad k bir etki b rakt . Her ne kadar Rus duyarl n yans tt söylense de, Ukrayna ve Finlandiya’da geçen öykülerdeki do a tasvirleri bir tarafa, tastamam Frans z duyarl na sahip bir yazar Némirovsky. Camus ve Sartre’ n f rt na gibi esti i, edebiyatta gerçeküstücülü ün henüz tamamen gözden dü medi i bir dönemde Balzac’tan Colette ve Proust’a uzanan geçmi zamanlardan sesleniyor. Öyle bir dünya ki bu, and m yazarlar n (Colette’nin yap t nda ilmeklerin belki bir parça daha

Irène Némirovsky (1903-1942)

gev ek oldu u söylenebilir) romanlar ndaki güçlü mimarinin ayn ustal kla çat ld o eski, s cak, güven verici dost sesin büyüleyici yank s na kolayca yakalan yor insan. K l k rk yaran ayr nt tutkusu, etkileyici sözdizimleri, klasiklere ba l l n sürdüren okurlar için rahatlat c ve edebiyatta benim gibi geç yirminci yüzy l ile yirmi birinci yüzy l n kaotik dünyas n n yank lar n arayan dönekler için biraz da s k nt veren bir dünya vaat ediyor. Bir öykü kitab ndan söz ederken romanc lar referans göstermem garip bulunabilir. Ama söylenenden çok gizlenenin öne ç kt ça da öykünün aksine, bol s fatla kurulmu uzun cümlelerle kar la nca Némirovsky’nin güzel söz söyleme sanat na ba l l , retorik yazma biçimlerini sürdürmekteki romantik temayülü görülecektir. “Oday sar , s cak ve yumu ak bir gölge kaplam t ” diyor, cam indirince, “içeride, iri, a r ve so uk damlalara dönü en kardan pulcuklarla yüklü rüzgârlar” peydah oluyor. Némirovsky aile kavram n otopsi masas na yat rm ças na ustal kla didikledi i bu soy öykülerde, göz ka-

ma t r c yetene ini bir ba ka olguyla birle tiriyor: Dünyay , hayat , insan çok iyi gözlemledi ini belli eden cümleleriyle nitelikli edebiyat n yollar nda ko abilen bir yazar o: “Gülümsedi; dudaklar n ha fçe aralayan bu güvenli, a r ve nadide gülümsemeyi ne kocas ne de büyük k z biliyordu.”, “ nsan yüre ine asla çok yak ndan bakmamal ; bu sars c ve korkutucu olur.”, “ tibara olan susuzlu un i kencesinden geçen bir burjuvayd o”, “Tüm gücüyle h çk r klar n tutuyordu ama bir çocuk sessizce a layamaz. Daha sonra ö renilir bu.”

C NS YETS Z B R YAZAR lk iki öyküyü bitirdi imde, ne mutlu klasiklerin hasretini çekenlere, al n size 20. yüzy lda 19. yüzy l duyarl yla yazan, üstelik maharetle yazan bir yazar, diyordum. Sonra s ra üçüncü öyküye geldi ve gösteri li, zengin, biraz da yorucu pus birdenbire da ld . Tekinsiz atmosferiyle ça da bir gotik öykü diye tan mlayabilece im birinci tekil anlat c l “Aino”da, terk edilmi ev uzun uzad ya betimlenmiyor, s fat yüklü cümlelerin terk edili i metnin

6

ritmini mükemmel k l yordu. Kan mca Némirovsky’nin en önemli özelli i cinsiyetsiz bir yazar olu u. Kad nlar kadar erkeklerin dünyas da ustaca ve dahas e it mesafeyle hayat buluyor onun kaleminde. Karakterlerini h rpalay p önümüze f rlat rken efkatini eksik etmeyen, bu zor dengeyi tutturabilmi bir yazar Némirovsky. Bizim edebiyat m z n aksine, anaerkil bir dünya egemen öykülerde, h rsl annelerin bask s ndan kaçmak için ç rp nan, gençli in getirdi i bir tür bönlükle hatalar da yapan genç kad nlar, erkekler. Sava n deh etini dile getiri i bile farkl ; “Seyirci”de hayata epiküryen zevklerin a la t rd bir ldi i kuleden bakan karakter, sava insanlardan ziyade güzelim mimari aheserleri yerle bir edece i için lanetler. Ama sava kendi güvenli dünyas n yerle bir etti inde vah etin bir parças olacakt r. Mekân duygusu da çok güçlü Némirovsky’nin. nsanla mekân birbirine içkin k ld öykülerden “Aino”daki ev, unutulmaz bir ‘karakter’. Grotesk bir dünyan n kap lar n aralad “Büyü”nün as l büyüsü ise bohem bir ya am n anlat ld banliyö evinin unutulmaz ayr nt lar nda gizli.

YEN DEN D R L Ölmeden önce yay mlad romanlar yla ele tirmenlerin övgülerine mazhar olan Némirovsky’nin, ad n geni kitlelere duyurmas da bir ba ka hazin hikâye. Yazar n k z annesinden kalan notlara elli y ldan uzun süre elini sürememi . Ac n n görkemli dirili ini göze ald nda, notlar n yan s ra romanlar, novellalar ç km pandoran n kutusundan. Vatanda l ktan ç kar ld Fransa’da 60 y l sonra liste ba olan kitaplar için k z , “Bu Nazilerden al nm bir intikam de il,” diyor, “sadece annemi yeniden dirilten bir zafer.” Söylemeden geçemeyece im, A. Esra Yalazan geçen ay Kitap Zaman ’nda yay mlanan Proust yaz s nda, adeta yazarla ruhsal bir ba kuruyor, Proust’un dünyas n estetize bir duyarl kla koyuyordu önümüze. Némirovsky ile de - ayet henüz okumad ysa- böyle bir ba kurabilece ini hissediyorum. Ebru Erba ’ n ak c çevirisi bizim için bir ans. Klasik ile moderni bir araya getiren bu tuhaf seçki, biliniz ki gerçek bir edebiyat öleni.


iyi ki kitaplar var...

ĀoLPGHNL &HQQHWH <ROFXOXN h0Ā7 0(5Ād

(OHPLP %LU < UHÿLQ .kU× 'HÿLO Ā60$Ā/ .$5$

2VPDQO× $VNHUv 7DULKL ('Ā7g5 *h/7(.Ā1 <,/',=

g =( / &ņ /7 /ņ

g =( / &ņ /7 /ņ

ĀUDQ 6L\DVHWLQLQ Āo < ] %h/(17 .(1(ā

ĀVOkP·×Q 6L\DVDOODĂPDV× .(0$/ + .$53$7

%|O N 3|Uo N <DĂDPODU $11( 0,&+$(/6

%HĂLQFL 'DUEH ā$0Ā/ 7$<<$5

0LOHQD·\D 0HNWXSODU )5$1= .$).$

.DOG×U×P 0 KHQGLVL 0(+0(7 1$)Ā $57(0(/

BÜ YÜ K

BO Y

Bir sonraki kitabınız... Haziranda, okuyan herkes için 7LPDĂ <D\×QODU×·QGD ELU NLWDS YDU«


KAPAK

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Türkçenin evrensel okurlar Türkçe Olimpiyatlar 11. kez haziran günlerini dil bayram na çevirirken, sayfalar m zda olimpiyatlara kat lan ö rencileri konuk ediyoruz. Farkl ülkelerden, farkl kültürlerden genç arkada lar m zdan, Türk edebiyat n n klasiklerinden say labilecek birer kitap hakk nda görü lerini yazmalar n istedik. Okuyaca n z metinler, tüm dünyaya yay lan sevgi okullar n n sadece Türkçeyi bir dünya dili haline getirmekle kalmad n , Türk edebiyat n n da ‘dünyal ’ okur-yazarlar kazand n gösteriyor. te Türkçenin genç okurlar ve gelece in yazar adaylar …

Gelin tan olal m, i i kolay k lal m AFGAN STAN

Y

AHMAD HAROON

unus Emre’nin iirlerinden baz dörtlüklerle Seçme iirler kitab ndan be endi im yerleri anlatmaya çal aca m. Yunus Emre yüzy llar önce ya am olmas na ra men iirlerinde kulland dili rahatl kla anl yoruz. air, tüm iirlerinin son dörtlü ünde kendi ismini söylüyor:

Ahmad Haroon, Afganistan’daki Türk okulunda 11. s n f ö rencisi, be y ld r Türkçe ö reniyor. Kitap okumay seven Ahmad, bu y l Türkçe Olimpiyatlar nda ülkesini konu ma dal nda temsil ediyor.

Biçare Yunus’u gör, Derdile hayran olmu . Onun her bir nefesi ehd ü ekere benzer. Okudu um kitapta (Karan l Yay nlar , 2012) her iirin alt nda anlam bilinmeyen kelimeler aç klanm , rahatl kla okuyabildim. Dü man n bile dost gözüyle gören ve dü manl , içindeki dü manl k duygusuna kar kullanmay ö ütleyen Yunus ne güzel demi : Biz kimseye kin tutmay z a yar dahi dosttur bize Nerde ss zl k var ise mahalle vü ard r bize Ad m z miskindir, dü man m z kindir bizim Biz kimseye kin tutmay z kamu âlem birdir bize Kin tutmak, insanlara dü man olmak bize zarar verir. Kalbimizde kötülük olu turur. airin dedi i gibi, kimseye kin beslemeyelim. Yunus, Allah’

sevdi i için insanlar sevmek gerekti ini dü ünür: Ben gelmedim dava için, benim i im sevi için Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim Gelin tan olal m, i i kolay k lal m Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz Bence de Yunus’taki sevgi anlay nca her insan sevilmeli. Özellikle sadece Allah’ n r zas do rultusunda ya ayan insanlar... Çünkü Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v.) bizden böyle davranmam z istiyor. air zay klar n , güçlü yanlar n , kusurlar n çok iyi biliyor. Ben kitaptan u dersi ç kard m: Kendimi tan yarak hareket etmeliyim. u m sralardaki gibi: lim ilim ilmektir, lim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen Bu nice okumakt r. Bu dizelerde ince bir anlam var. “ lim kendin bilmektir”; kendimizi bilelim ki bo una okumayal m. Sözünü bilen ki inin Yüzünü a ede bir söz.

8

Sözü pi irip diyenin ini sa ede bir söz. Söz ola kese sava , Söz ola kestire ba , Söz ola a ulu a , Bal ile ya ede bir söz… Bu dörtlüklerde, seçilen sözcüklerin önemini anl yoruz. Birinci dörtlükteki “pi irmek” sözcü ünü bu anlam yla ilk kez gördüm. Buradaki anlam , sözü dü ünerek, en güzel ekilde söylemek. kinci dörtlükteki “a u” da zehir anlam na geliyor. air çok güzel bir benzetme yapm : Güzel söz zehri bile ya ve bal gibi lezzetli hale dönü türebilir. Yunus Emre iirlerinde insan sevgisinden, bar tan, gönül k rmamaktan ve karde likten söz ediyor. Bu iirlerde anlat lanlar n canl birer örne i okuldaki ö retmenlerim. Onlar da bize hal dilleriyle sevgiyi, bar , ho görüyü, gönül k rmamay anlat yor, ö retiyorlar. Yunus Emre iirleri bir ülkeye de il bütün insanl a sesleniyor, insan anlat yor. iirleri okurken mutlu oluyorsunuz. Umar m bu kitab herkes ayn mutlulukla okur.


KAPAK

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

stanbul ve Prizren: Hat ralar ve ehirler ARNAVUTLUK

O Syhejla Miftari, 1996 Prizren, Arnavutluk do umlu. “Hayallerini süsleyen” Mehmet Akif Koleji’ne 8. s n fta kaydolmu . Türkçe Olimpiyatlar nda okulunu ve ülkesini konu ma dal nda temsil ediyor.

SYHEJLA MIFTARI

rhan Pamuk’u ald Nobel ödülüyle tan m t m, Türkiye’yi gururland rd kadar bizleri de gururland rm t . Birçok ortak de ere sahip oldu umuz ülkelerimiz, ayn zamanda birçok ortak ünlü ahsiyete de sahiptir; Mehmet Akif Ersoy, emsettin Sami, Ali en gibi... Orhan Pamuk’u da öyle görmü tük biz, bu topraklardan ç km olmasa da... 2009 y l nda Mehmet Akif Koleji’nde okumaya ba lad mda daha fazla ilgilenmeye karar verdim Türk edebiyat yla. Bu okulda ö renimimi sürdürürken Türkiye’ye ilgim ve sevgim de art yordu. Çok merak ediyordum, özellikle stanbul’u. Bir türlü gitme imkân bulamam t m bu ehre. 11. Uluslararas Dil ve Kültür Festivali’ne (Türkçe Olimpiyatlar ) konu ma kategorisinde yar mac olarak seçildi imde dünyalar benim oldu. Hem 140 ülkenin kat ld bu inan lmas zor organizasyonun içinde olacak hem de rüyalar -

Kitab okudukça ben de dola yordum yazar n hat ralar nda ve stanbul sokaklar nda. Pamuk’un anla l r ve samimi bir ekilde ifade etti i duygular bende de i ik ça r mlar uyand r yordu. Ya ad m ehir Prizren’e kar bir ilgi, bir vefa duygusu uyar yordu. stanbul’a göre küçüktü ama stanbul’dan önce Osmanl ehri olmu tu Prizren. Fatih, stanbul’dan önce gelmi ti buralara. Ya an ya mura ald rmadan, ben de Orhan Pamuk gibi kendimi ehrimin kuca na att m. Milletimizin ad yla an lan sert ve slak arnavutkald r m-

lar nda yürüdüm yoruluncaya dek. Bayrakl Camii’nden hamama yöneldim. Ta köprüden geçtim. Sinan Pa a silüetli kaleyi seyrettim. Namazgâha kadar yürüdüm oradan. Buras , Fatih’in binlerce ki iye hutbesini okudu u yerdi. Ö retmenlerimiz dil derslerinde okudu umuz kitaplarla ilgili soru sorarlard . Bu sorulardan biri de, “Okudu un kitaptan hangi dersi ç kard n?” olurdu. stanbul: Hat ralar ve ehir kitab ndan çok de erli dersler ç karm t m. Gitmedi im stanbul’u görmü , ya am t m Orhan Pamuk’la. Bilmeliydik ehrimizin, kom ular m z n, a açlar m z n, arkada lar m z n, okulumuzun, ailemizin ve hat ralar m z n k ymetini. Vefal olmal yd k hayat m zdaki herkese ve her eye kar . Orhan Pamuk hayat n anlat rken ben de fark ettim zaman n su gibi akt n ve her eyin ister istemez de i ti ini. Hat ralar mda saklayaca m ben de hayat m , ehrimi...

ku ve ümitleri... Her eyi buldum ben Cahit S tk ’n n iirlerinde. Ben de bir insan m nihayet, der gibiydi. Bazen rüyalarla kol kola gezen, oynamaya ve gülmeye can atan bir çocuktu, tek kayg s kay p z pz plar n bulmakt : “Ben dünyadan bihaber bir çocu um” derken bana kendi çocuklu umu hat rlatt ... Bazen de onu çaresizlik içinde ve çok yaln z gördüm, “Bu içinden ç k lmaz bir bilmecedir” derken… Otuz Be Ya ’ okurken gözlerimin önünde bir â k da oldu: “Ya Rabbi ne güzel sevi iyorduk/ Dünyay a ktan ibaret sanarak”... Ve nice hat ra haf zamda canlan yor... Ben Cahit S tk ’n n iirlerinde Bosnam gördüm. air olgun ça nda neredeyse her iirinde ölüm korkusuyla titriyordu. “Kim bilir nerde, nas l, kaç ya nda?/ Bir namazl k saltanat n olacak” dizelerini duyunca daha b y klar bile terlememi abilerim akl ma geldi. Onlar bilmemi ti tabutlar n n sava ta yap laca n , yar n öldürüleceklerini, ilk mermi dü tü ü anda bilyelerini b rak p Bosna’ya, tüfeklerine sar lmaya gitmi lerdi. Bir buz parças , bir b çak daha gönlüme sapland , “Ya otuz be ! Yolun yar s eder” dizesini okurken.

Bosna topraklar gençlerin cesetlerine doymu tu; otuz be ine girememi , yolun yar s n bile bitirememi lerdi, vah i kurtlar bir daha gülmelerine izin vermemi ti çünkü. Biz belki sava a kat lmad k ama bo Bosnam z görünce ac lar içinde k vranmaktay z: Çok çektik, sükûna ihtiyac m z var. Ey Bo nak gönlüm; ac dan söz etme, suçlamalarda bulunma, senin hüznün yüce ve güzel, a r yükün alt ndan kalk, ebede emin ad mlarla yürü, affetmeye yeterince geni ve unutmaya yeterince derinsin! Hakk’a ükürdür, olsa olsa, gö üslerden ç kan her nefes. Otuz Be Ya ’la zaman m geçirirken kendimi yaln z hissetmedim, bana ölümü ve sava hat rlatan iirler ac lar m da payla t : “Uzun uzun a layaca m/ bütün insanlar n yerine.” Dünyan n kapkara olmad n , ku lar n hâlâ ötebildi ini, zaman n yaralar sar p dindirebildi ini, iyi insanlar n da var oldu unu bana m sra m sra anlatt Cahit S tk . Evet, yeise kap l p ümitlerimizi kaybetmemeli, yeni bir dünya kurmal y z: “Memleket isterim/ Ne zengin fakir, ne sen ben fark olsun/ Ya amak, sevmek gibi gönülden olsun.”

m süsleyen ehri, stanbul’u görüp gezme imkân bulacakt m. Hocam, stanbul: Hat ralar ve ehir adl eseri okumam önerdi inde stanbul’a gitmeden stanbul’u ya ayaca m akl ma gelmezdi. Hem stanbul hem de Orhan Pamuk olunca tereddütsüz okurum demi tim, büyük bir zevkle.

STANBUL SOKAKLARINDA

Memleket isterim… BOSNA-HERSEK

B

Sukejna Valjevac, Zenica, Bosna-Hersek do umlu. Bosna Sema Sarajevo Koleji’nde lise üçüncü s n f ö rencisi. Üç y ld r Türkçe ö reniyor ve olimpiyatlara haz rlan yor.

SUKEJNA VALJEVAC

ir as r önce, 1910 y l nda, bir ekim sabah nda, Diyarbak r’da do du. Ona Cahit ad n koydular, hep çal kan ve verimli olsun diye. Osmanl lar eteklerini yava yava toplarken, Cumhuriyet temellerini kurarken bu genç, zaman n keskin di lileri aras nda ö ütüle ö ütüle airle ecekti. iir k skanç bir sevgilidir; üstüne gül koklanmaz, yar sevilmez. Cahit S tk iir yazmaya lise y llar nda ba lad . Dü lerini m sralara dökerken zihnini, ruhunu ve kalbini bize açt . En samimi duygular n bizimle payla t : “Ya aran gözlerime bak/ Ben yalan söylemek bilmem.” Onun için iir, savunmak veya susturmak de il, birlikte ke fetmek ve anlamakt . Gözleri farkl bak yordu, her eyde bir yar, bir s rda görüyordu, “Kula n olsa da duyabilsen/ Masan n da bir türküsü vard r” derken. çten, ak c , aç k ve sade üslubuyla Türkçenin ve Türk insan n n canl l n ve samimiyetini bize gösteriyor Cahit S tk .

ONUN RLER NDE HER EY BULDUM nsanlar içinde insan olmay severdi, iirleri de öyleydi, belki de bu yüzden o kadar çok sevildi. Hayat , gülü leri, sevinç ve kederleri, kor-

9


KAPAK

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Kürk Mantolu Madonna’da insan ruhu MAKEDONYA

1994 do umlu Filip Simeski dört y ld r Makedonya Yahya Kemal Koleji’nde ö renci. Önümüzdeki eylül ay ndan itibaren e itimini ABD’deki Brown Üniversitesi’nde sürdürecek. Filip, “Ümitliyim ki gelecekte de Anadolu’nun s cak kalpli insan ile ili kilerim bitmeyecek.” diyor.

FILIP SIMESKI

imdiye kadar tesadüf etti im insanlardan bir tanesi benim üzerimde belki en büyük tesiri yapm t r.” Böyle ba layan Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali’nin en önemli eserlerindendir. Bu sözler kitab n ba karakteri Raif Efendi’yi anlat yor. Raif Efendi, içine kapan k ve melankolik bir insan. Hayat boyunca birçok eye boyun e mi , haks zl a u rad nda bile kar koyamam t r. Kendi hayat na yön verememi , ba kalar n n istedi i bir insan olarak hayat n sürdürmü tür. Babas taraf ndan Almanya’ya gönderilir ama orada sabunculuk ö renmek yerine sergi salonlar na gider, gizlice sevdi i sanata hayranl k duyar. Bir gün Berlin’deki sergi salonunda bir kad n sanatç n n portresini görür ve ona â k olur. Böylece hayat nda gerçekten ya ad n hissetti i tek an s gerçekle ir, Raif Efendi bunu günlü üne öyle aktar r: “Her gün, daima ö leden sonra odaya gidiyor, koridorlardaki resimlere bak yormu gibi a r a r, fakat büyük bir sab rs zl kla

as l hede ne varmak isteyen ad mlar m zorla zapt ederek geziniyor; rastgele gözüme çarpm gibi önünde durdu um ‘Kürk Mantolu Madonna’y seyre dal yor, ta kap lar kapan ncaya kadar orada bekliyordum.” Raif Efendi, bu portrenin ressam yla, ünlü Alman sanatç Maria Puder’le tan r. Ama babas n n ölümden sonra Türkiye’ye dönmek zorunda kal r, ayn zamanda kinci Dünya Sava ba lar. leti im imkânlar kesilir, böylelikle Maria ile Raif aras ndaki ili ki biter. Raif Bey, Türkiye’de yeni bir hayata ba lar. Kendisini sevmeyen bir kad nla evlenir ve bakanl kta memurluk yapar. Nefret etti i bir hayat ya ar. Maria’dan ayr ld ktan 10 sene sonra Almanya’da kom usu olan, Maria’n n uzak bir akrabas yla kar la r. Bu Alman kad n ona Maria’n n bir k z do urdu unu ve do um s ras nda öldü ünü söyler. Raif’in k z … Raif Efendi a r r, onun yan ndaki tren penceresinden kendi k z n n gözlerine bakar. Hat ra defterinin son say-

falar nda Raif Efendi kendi suçlulu unu, utanc n ve üzüntüsünü anlat r.

MÜTH VE KARMA IK NSAN RUHU Atilla Özk r ml , Romanlar n Dünyas nda adl kitab nda Sabahattin Ali’nin eserini öyle aç klam : “Bir ‘a k hikâyesi’dir Kürk Mantolu Madonna. Tutkulu, ama temiz; ya ama ba lay c , ama ölüme yazg l ; umut dolu, ama umutsuz bir a k öyküsü. Sabahattin Ali’nin ba ar s da burada: Bir duygu geli imini, bir ili kiyi görünürde yal n, özünde ise kar t uçlara gidip gelen, yükselip alçalan bir gerilimi duyurarak anlatmas nda. Üstelik olay n ak yla de il, olay ya ayan ki ilerin iç dünyas yans t larak sa lanan bir gerilim bu.” Yazar n n kendi sözleri her eyi aç klar: “Dünyan n en basit, en zavall , hatta en ahmak adam bile insan hayretten hayrete dü ürecek ne müthi ve kar k bir ruha maliktir!.. Niçin bunu anlamaktan bu kadar kaç yor ve insan dedikleri mahlûku anla lmas ve hakk nda hüküm verilmesi en kolay eylerden biri zannediyoruz?”

Kendimi hasta çocu un yerine koydum AFGAN STAN

D

Mahsa Ahmedi, Afganistan’daki Türk okulunda 11. s n f ö rencisi. Be y ld r Türkçe ö reniyor. Kitap okumay seviyor ve güzel iir okuyor. Bu y l Türkçe Olimpiyatlar nda konu ma dal nda yar yor.

MAHSA AHMEDI

okuzuncu Hariciye Ko u u, küçüklü ünden beri dizinden rahats z olan 16 ya ndaki bir çocu un duygular n anlat yor. Hasta çocuktan ba ka roman n di er kahramanlar Nüzhet ve Doktor Rag p. Hasta çocuk küçük ama kurdu u cümleler büyük, olgun bir insan oldu u izlenimi veriyor. Baca ndaki yara ki ili ini olgunla t rm . Bir yerde “A açlar n bile s hhatine imrenirdim.” diyor. Bu çocu a çok üzüldüm. Roman n kahraman biraz k skanç, Doktor Rag p Bey’i k skan yor. Sevdi i k z olan Nüzhet’le Rag p’ n evlenece ini dü ünüyor. Bu yüzden ikisine de çok k zg n. Kendi ziki durumundan ho lanm yor, kitapta çocu un d görünü üyle ilgili çok bilgi yok. Ama Doktor Rag p’ n d görünü üyle ilgili bilgi var: Hasta çocuk kendisinden daha uzun boylu, sa l kl ve mutlu oldu u için Rag p’tan hiç ho lanm yor. Nüzhet’in ziksel özelli iyle ilgili de bilgi yok, oysa onu hayalimde canland rmak isterdim. Kitap k sa k sa bölümlerden olu -

mu . Her bölümde hasta çocu un dikkati ba ka bir eye yo unla yor: Heyecan, özgürlük, k skançl k... Cümleler de ço unlukla eksiltili: “Arkadan bir ehir kaç yor. Dizlerinde bir kerpeten… Hastal k ve tabiat… Çamlar n aras nda beyazl klar… Bünye! Bünye! Sizin için her eyden evvel bu. Evimizin sokak kap s önünde çocuklar… Birdenbire keskin bir ç l k…” Yukar daki cümleler hem eksiltili hem de mutsuzlu u anlatan cümleler. Bu cümlelerin alt n çiziyor, ertesi gün s n f arkada lar mla konu uyorduk. Bir karara varamay nca Türkçe ö retmenimizin yan na gidiyorduk. Ö retmenimiz her zamanki gülümsemesiyle bi zi dinliyor, efkatli bir sesle cümleleri tek tek aç kl yordu. Kitab n kahraman çocu a üzüldü üm cümlelerden biri de u: “Vücudunun büyük bir parças n kaybetmek hayaline bir saniye katlanam yorum, içime bayg nl klar geliyor, ellerimle hasta baca tutuyorum ve onun ölümünü kendi ölümümden daha deh etli buluyorum.”

10

‘ K HASTA KADAR B RB R NE YAKIN K MSE YOKTUR’ Kitapta hasta insan ancak onun gibilerin anlayabilece i söyleniyor. Peyami Safa öyle diyor: “ ki hasta kadar birbirine yak n hiç kimse yoktur. Hasta olmayanlar bizi ne kadar az anlayacaklar.” Bence de bir hastay en iyi hasta olan anlayabilir. Roman n sonunda kahraman ameliyat oluyor. Doktor Rag p’la Nüzhet evleniyor. Yine de son k s mda çocu a ne oldu unu bilmiyoruz. Peyami Safa son k sm okuyucunun hayal gücüne b rakm . Okudu um bask da bilinmeyen kelimelerin anlamlar kitab n arkas nda aç klanm t ; ço u benim daha önce ö rendi im kelimeler. Yeni ö rendiklerimden baz lar “pansuman”, “hasta bak c ”, “koridor”, “ko u ”, “derece”, “kerpeten”, “ameliyat”, “mizaç”, “meçhul”, “bedbaht”. Türkçe ö retmenimiz roman bize verdi inde hapishaneyle ilgili oldu unu dü ünmü tük. “Ko u ” kelimesinin hastane için kullan lmas beni a rtm t . Dokuzuncu Hariciye Ko u u’nu okuyacaklara tavsiyem, kendilerini o hasta çocu un yerine koymalar . Böylece yazar n ba ar s n daha iyi anlayacaklard r.


DĂźĹ&#x;Ăźnce ve ďŹ kir dĂźnyamÄązda nasÄąl bir baĹ&#x;ka Mehmet Akif’imiz, bir baĹ&#x;ka Necip FazÄąl’ĹmÄąz yoksa, bir baĹ&#x;ka HekimoÄ&#x;lu Ä°smail’imiz de yok.

Ä°ki nesil arasÄąnda eserleri ve konferanslarÄąyla mekik dokuyan iman davasÄąnÄąn yaĹ&#x;ayan kalemi HekimoÄ&#x;lu’nun çileyle ĂśrĂźlĂź adanmÄąĹ&#x;lÄąk hikâyesi.

‡ +HNLPRĂľOX LVPLQL NLPGHQ DOGĂ”" ‡ \Ă”O V UHQ DVNHUOLN PHVOHĂľLQH QDVĂ”O EDøODGĂ”" ‡ 5LVDOH L 1XUODU LOH QDVĂ”O WDQĂ”øWĂ”" ‡ 0LQ\HOL $EGXOODK URPDQĂ”QĂ” QH ]DPDQ YH QDVĂ”O \D]GĂ”" ‡ %DVNĂ” YH DUDPD \Ă”OODUĂ”QGD HĂľHU HYH G|QPH]VH hanÄą PĂ”QD QH \DSPDVĂ”QĂ” WDYVL\H HWPLøWL" ‡ $OH\KLQGH NRQXøDQODUD QDVĂ”O GDYUDQĂ”UGĂ”" ‡ 'HUV \DSĂ”ODQ HYOHUGH QHGHQ oD\ KDULFLQGH ikram \DSĂ”OPDVĂ”QĂ” LVWHPL\RUGX" ‡ <D]GĂ”NODUĂ”QĂ”Q YH V|\OHGLNOHULQLQ JHQLø NLWOHOHUde WHVLU HWPHVLQLQ VĂ”UUĂ” QH\GL" ‡ .HQGLVLQL HQ oRN  ]HQ øH\ QH\GL" ‡ 0XKDVHEH\L DUD\Ă”S PHVDL DUNDGDøĂ”QD QHGHQ iki oDODU VDDW SDUDVĂ” YHULOPHVL WDOLPDWĂ”QĂ” YHUGL" ‡ 2UGXGDNL J|UHYL QHGHQL\OH $PHULND¡\D JLWPHden |QFH %HGL ]]DPDQ¡Ă” QHGHQ ]L\DUHW HWWL" ‡ (PLUGDþ¡GDNL ]L\DUHW VĂ”UDVĂ”QGD YH VRQUDVĂ”QGD neler \DøDQGĂ”" ‡ %LU EDYXOXQ LoLQH NR\GXĂľX 5LVDOH L 1XU . OOL\DWĂ”¡QĂ” $PHULND¡\D QDVĂ”O J|W UG YH QHUH\H WHVOLP HWWL" ‡ 0LQ\HOL $EGXOODK URPDQĂ”Q oRN RNXQPDVĂ” YH çok WDOHS J|UPHVLQLQ DVĂ”O QHGHQL QH\GL" ‡ ĂśP]DOĂ” NLWDEĂ”QĂ” J|QGHUGLĂľL )HWKXOODK * OHQ +RFDHIHQGL¡\L QDVĂ”O GX\JXODQGĂ”UGĂ”" ‡ 1HGHQ URPDQ \D]PD\D EDøODGĂ”" ‡ 0 VO PDQ YH 3DUD LVLPOL NLWDEĂ”QĂ” QHGHQ \D]GĂ”" Ă–mer Tamer Ekinci

[ FP V\I 10

DostlarÄąnÄąn anÄąlarÄą, akrabalarÄąnÄąn izlenimleri ve kendi hatÄąralarÄąnÄąn ÄąĹ&#x;ÄąÄ&#x;Äąnda HekimoÄ&#x;lu Ä°smail, ilk kez yayÄąnlanan fotoÄ&#x;raf albĂźmĂź ile birlikte DERDÄ°NÄ° SEVEN ADAM’da.

IĹ&#x;Äąk YayÄąnlarÄą bir Kaynak KĂźltĂźr YayÄąn Grubu kuruluĹ&#x;udur.

www.isikyayinlari.com

% W Q .LWDSoÔODUGD


KAPAK

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Affedebilmek, sevmek, yeni eyler ö renmek KIRGIZ STAN

M Diana Esenkan, 1995 Tokmok, K rg zistan do umlu. 2010 y l ndan beri e itimine Bi kek’teki K rg z-Türk Anadolu Lisesi’nde devam ediyor. “Okula girdikten sonra hayata bak aç m de i ti.” diyen Diana, Türkçe Olimpiyatlar nda K rg zistan’ tan tmak istiyor.

DIANA ESENKAN

ai ve Siyah roman nda tek Ahmet Cemil’in hayat de il, genellikle insana ait ya am n resmi verilmi diye dü ünüyorum. K rg zlar hayatta beyaz ile siyah n beraber ya ad na inan r. Halit Ziya U akl gil’in roman nda da Ahmet Cemil’in ya am anlat l rken mavi ve siyah renklerine yer veriliyor. Burada beyaz ve mavi iyili in, mutlulu un, sevginin, umudun, güvenli ya am n; siyah ise zor günlerin, hayattan vazgeçmenin, ba ar s zl n sembolü. Ama roman n ilk sayfalar nda bu renkler Ahmet Cemil’in bak aç s ndan ba ka bir anlam ta yor. Yani o, gökyüzü gibi mavi, alt m zdaki topraklar gibi siyah bir eser yazmak istiyor. Bunu yap ncaya kadar biz onun hayallerini, çal malar n , Lamia’ya olan sevgisini, güzel bir hayata olan güvenini görüyoruz. Sonra eser yaz l p bitiyor, hem Raci’nin hem de eni tesinin suçundan dolay Ahmet Cemil’in hayat tamamen de i iyor: kbal’den ayr l yor, Lamia’yla ba ka biri evleniyor, Ahmet Cemil eserini yak yor ve nihayet annesiyle ngiltere’ye yol al yor. O zaman Ahmet Cemil’in gözleriyle siyah bulutlar ve ya murlu gökyüzünü görüyoruz.

TÜRK VE KIRGIZ KÜLTÜRÜ B RB R NE BENZ YOR Ben roman okurken Türk kültürüyle K rg z kültürü aras nda benzerlikler buldum. Örne in, ailedeki tek erkek çocu a ait sorumluluk, kad nlara ait görevler, bazen de yap lan haks zl klar… Bununla beraber baz kelimelerin benze mesi de vard : Muallimmugalim, bahtiyar-bakt luu, dökmek-tögüü, olay-okuya gibi… O yüzden roman okurken çok zorlanmad m, sadece kelimelerin parantez içindeki kar l klar na bakmak zorunda kal yordum. Romanda baz olaylar güldürücü ise de baz lar na çok üzüldüm. Beni etkileyen ise annesinin Ahmet Cemil’e “Ne zaman ehadetname alacaks n?” sorusu oldu. Büyük bile olsa henüz ya am ö renmemi bir çocu a böyle bir soru beklenmeyen bir eydir. Ama er geç Ahmet Cemil büyüklerin ya am na girecekti ve o hayat s nav n geçebildi. Romanda kendimle ilgili bir olay da buldum, o da Ahmet Cemil’in Vezneciler civar nda ya ayan alt ya ndaki bir çocu a ders vermesiydi. Ben de k sa da olsa ö retmen olarak çal m t m. lk dersimde Ahmet Cemil gibi nereden ba layaca m bilemiyor-

dum. Söyleyecek kelime bile bulamam t m. Halbuki çocuk beni bekliyordu. Ben de haz rlad m alfabe kâ d n önüne koyarak ilk be tanesini ezberlemesini söyledim ve böyle devam etti. Bu anlat lmaz bir histir: Hem yanl bir i yapmaktan korkuyorsun hem de kendini art k büyük hissediyorsun. lk günler zordu, yani çocuk h zla yoruluyordu, beni dinliyormu gibi görünmesine ra men ona hiçbir ey anlatam yordum. Ama sonra birbirimize al t k. Mai ve Siyah’ta insana ait hem kötü davran lar hem de hayat m zdaki de erli hususiyetler verilmi . Örne in, Raci ile e i... Ya am n temelini kuran bir ailenin Raci için hiçbir de eri yoktur. Yapt pis i lere ra men e i Raci’yi affetmeye haz rd r. Veya Ahmet Cemil ile Hüseyin Nazmi’nin dostlu u hayat n de erlerine örnek olabilir. Babas n n vefat ndan sonra Ahmet Cemil hemen arkada na gidiyor. Hüseyin Nazmi’nin tavsiyesi ona güç veriyor. K sacas insan olarak ya amak hepsinden üstündür: Affedebilmek, sevmek, yeni eyler ö renmek, insanlara yard mc olmak ve hiç de ilse birini dinleyebilmek…

Ka a , benim kültürüme yak n ARNAVUTLUK

H Ola Kafazi, 1996 Elbasan do umlu, Arnavutluk’un ba kenti Tiran’da Mehmet Akif K z Koleji’nde ö renci. Ö retmen bir ailenin k z olan Ola, ileride anne ve babas gibi ö retmenlik yapmak istiyor. 11. Türkçe Olimpiyatlar nda ülkesini yazma dal nda temsil edecek.

OLA KAFAZ

ikâye bir milletin kültürünü ve al kanl klar n gösterir. Seneler geçse bile hikâyeler kaybolmuyor; her zaman onlar okuyan veya anlatan ki iler var. Fakat modern hikâyenin geçmi i çok eski de il. Türk edebiyat nda modern hikâyeyi ba latanlardan biri Ömer Seyfettin’dir. Onun ünlü hikâyelerinden biri de “Ka a ”. Hikâye okuyucuya (özellikle çocuklara) yalan söylemenin zararlar n gösteriyor ve basit yalanlar n bile büyük sorunlara yol açabilece ini anlat yor. Eserde k saca, karde ine (Hasan) iftira at p onun ölümünden sonra vicdan azab yla yan p tutu an bir çocu un (Ömer) dram anlat l yor. Ömer ve karde i Hasan, çocukluklar n büyük bir çiftlikte geçirmi lerdir. Küçük Ömer ve Hasan en çok atlarla oynamay , özellikle de onlar t mar etmeyi severler. Bunun için stanbul’dan özel getirtilen ka a y kullan rlar. Ama bir gün Küçük Ömer çocukluk heyecan yla ka a y k rar ve suçu karde i Hasan’a atar. Babas Hasan’a çok k zar ve “Yalanc !” der... Hasan ise bu olaydan sonra içine kapan r ve bir gün hastalan r. te o zaman Ömer için zor gün-

ler ba lar çünkü abisinden helallik isteyece i gün abisi ölür.

BAS T G B GÖZÜKSE DE… Basit bir hikâye gibi gözükse de bize çok önemli bir ders veriyor “Ka a ”. Küçük bir iftira bile birini öldürebilir. Yalan n ve ba kalar n suçlaman n zararlar n ö reten etkileyici bir hikâye ve daha nicesini bu eserde buluruz. Ömer Seyfettin okurlar n n ço u bu hikâyeyi bilir, yani bu hikâyeyi okumadan Ömer Seyfettin’i tan yamaz çünkü Ömer Seyfettin’in en çok bilinen eseri budur diye duymu tum. Hikâyede bir yalan ve daha sonra bu yalandan duyulan pi manl k, i in i ten geçmesi konu edilmi , son pi manl k fayda etmemi . Ömer Seyfettin’in sade, süse kaçmayan ak c üslubu, dil ve anlat m eserde kendini gösteriyor. Seyfettin’in her hikâyesinden ç kar lacak bir ders, bir de er vard r bence. Ömer Seyfettin, Türk edebiyat na hikâyeleriyle de er kazand rm ustalardan biridir. Benim dü ünceme göre okuyucuyu s kmayan bir dille yazmas onun hikâyelerinin sevilmesinin sebebidir.

12

B Z M ARNAVUTLUK’TAK H KÂYELER M Z… Her ülkenin kendi kültürünü çok güzel anlatan kendi hikâyeleri var. Bu hikâyeler ölümsüzdür. Arnavutluk verdi i sözü tutan insanlarla me hurdur. Bizim kültürümüzün bu k sm n gösteren bir hikâye var. Bu hikâyedeki kahraman, öldükten sonra verdi i sözü tutabilmek için mezardan ç kar. Buna benzer çok hikâye var asl nda. Türkçe hikâyeleri anlamak bana çok zor gelmedi çünkü Türk edebiyat ndaki hikâyeler kültürümüze yak n. Türk kültürü benim memleketimde de çok yer al yor. Bizde Türkçe kelimeler, hikâyeler, deyimler ve atasözleri çok var. Türkçe ö renince onlar n anlam n tamamen ö rendim. Türkçe Olimpiyatlar na kat ld mda buraya kadar gelece imi hayal etmi tim ama bu hayallerimin gerçekle ece ini dü ünememi tim. Hayal mi gerçek mi, ne ise ben bunu en güzel ekilde ya amak istiyorum, hem e lenerek hem de çal arak... Çünkü Mehmet Akif Koleji’ne geldi imden beri bu olimpiyat ya ad m en güzel ey ve hiç unutamayaca m an lar mdan biri.


KAPAK

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Sonsuz Nur’u anlamak PAK STAN

F Awais Ahmed Mangrio 17 ya nda, Pakistan’ n Sindh eyaletinin Hyderabad ehrinde ya yor. Khairpur Paktürk Koleji 11. s n f ö rencisi. Be y ld r Türkçe ö reniyor.

AWAIS AHMED MANGRIO

ethullah Gülen Hocaefendi’nin 13 Ocak 1989 tarihinden itibaren stanbul Üsküdar Valide Sultan Cami’inde verdi i, 62 hafta süren cuma vaazlar ndan derlenerek haz rlanan Sonsuz Nur’un birinci cildinde Peygamberimizin (sav) âlemlere rahmet olu u ve s fatlar ele al n yor. Baz kitaplar var ki, elime ald mda s k l r m, okumak istemem. Ama Fethullah Gülen’in bu eseri daha ilk sayfalar ndan itibaren ilgimi çekti. Ya ad m z ça da bir eyi anlatmak istiyorsan z yeni kirler, yeni eyler söylemeniz gerekiyor. Kitab okudu umda “Sanki Allah Hocaefendi’yi bunlar ifade etmek için seçmi .” diyorum kendi kendime. imdiye kadar Efendimiz (sav) ile alâkal okudu um kitaplar hep k ssalar beyan etti; aç kças Efendimiz’in (sav) özelliklerini böyle ince noktalar yla bu kadar güzel anlatan kitap elime geçmedi. Sevgili Peygamberimiz (sav) anlat lmaya kalk l rsa her bir özelli ine kitaplar yaz l r ki yaz ld , yaz l yor. Çünkü O, mükemmeldi. Efendimiz (sav) karanl k bir devirde, putlara tapan insanlar aras nda do du, devrin insan o kadar cahildi ki a aca, güne e, topra a, aya, y ld za kullukta bulunu-

yor, hatta helva ve peynir gibi yenecek nesnelerden kendi elleriyle yapt klar putlara bir süre tap yor ve sonra kar nlar ac k nca bu eyleri yiyorlard . K z çocuklar n diri diri topra a gömüyor, üstelik yapt klar ndan gurur duyuyorlard . te bütün bunlara dur diyecek Efendiler Efendisi’ne (sav) ihtiyaç vard ki O (sav) insanlara rahmet olarak gönderildi. Nübüvvetten önce bile bir nebi gibi ya am t , o devrin Zeyd bin Amr gibi büyükleri O’nun (sav) peygamber olaca n bildirmi ti. O (sav) bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmi ti, hem insanlara hem cinlere kulluk yolunu göstermekle vazifeliydi. Allah Resulü’nün (sav) bu ulvi vazifeyi yüklendikten sonraki bütün hayat tebli le geçti. Efendimiz (sav) hayat nda hakaret gördü, ac çekti. Geçti i yollara dikenler serpiliyor, namaz k larken ba na i kembe konuluyordu. Mekke’den ümidi azal nca Taif’e gitti, Taif’tekiler daha da kötü ç kt , Efendimizi (sav) ta layarak oradan kovdular. Sevgili Peygamberimiz (sav) peygamberlerde olmas gereken rabbanilik, hasbilik, ihlâs, güzel ö üt ve tevhide ça r gibi bütün özelliklerin en iyisine sahipti. Ona

(sav) vazifesini yapt ran sadece ve sadece Rabbin r zas n kazanabilmekti. Allah Resulü (sav) hasbi idi, hayat boyunca karn n arpa ekme iyle dahi doyurmam t ; bazen günler, aylar geçerdi de O’nun saadet dolu hanesinde yemek pi mezdi, buna ra men ne olursa olsun sadaka almazd . O (sav) son derece mütevaz idi, yerde oturup yemek yedi ini gören bir kad n, “Köleler gibi oturmu yemek yiyor.” deyince ona, “Benden iyi köle mi olur? Ben Allah’ n kölesiyim.” deyivermi ti. O (sav) misyonuna ba lad zaman ne kadar mütevaz ise Mekke’nin fethinde oraya girerken, ondan kat kat daha mütevaz idi. Kar s na ç kan problemleri kolayca hallederdi, bununla alâkal Bernand Shaw, “Problemlerin üst üste y ld ça m zda, bütün problemleri kahve içme rahatl içinde çözen Hazreti Muhammed’e ne kadar da muhtac z.” demi . Efendimiz (sav) mükemmel bir hayat ya am ; bu devirde O’nun (sav) yolundan gitmek zorunday z, bir Müslüman olarak vazifemiz bu. Okumayanlara, Sonsuz Nur’u tavsiye ediyorum.

mas gerekti ini hat rlat r. Torununa pek ilgi göstermedi i kullu u, ibadeti ö retir Gül Yeti tiren Adam ve onun camide namaz k lma iste iyle 50 senedir yabanc s oldu u d ar ya ç kar. Torununun davetiyle modern zamanlara ça r l r asl nda ve yabanc sayd bir hayatla kar la r. Her yerdeki oteller ve bankalar, pek ars z, hadsiz hesaps z, modern dünyan n vazgeçilmez kö e ta lar … Sonra hayat na girip ç kan isimlerin (Sitare, Çarli, Zelda, Tansel vs.) bu yabanc dünyaya ait oldu unu görür. Peki, kendisi nerede olmal d r? Yeri neresidir? Bunu dü ünür. Akl na evi gelir. Ev olmamal d r, hele bu vakitten sonra. Zaten bunun imkân da yoktur. D ar da gürül gürül ak p duran bir dünya, yabanc s oldu u… D ar da, yerini arayan bir adam, gülleri seven... Gül, peygamberi simgeler. Elinde bir ilaç oldu unu bilir ‘Gül Yeti tiren Adam’, onu geçmi ine götürüp gelece e ta yacak olan. Fakat bu ilac ba kalar na, özellikle de yeni nesle nas l aktaraca n bilemez. Özdenören, kitapta bu dram n alt n çiziyor. Bu kitab n bana verdi i ders u: Zaman asr m z n bulan k atmosferi içindeki genç-

lerin elinden tutma zaman d r. Buna paralel olarak bu güzide eser toplum içindeki ihtiyaç sahiplerinin elinden tutulmas n n, gelece in huzur dolu dünyas ad na yap lan en güzel yat r m oldu unu vurguluyor. Sevgi ve sayg ba n n kurulmas gerekti ini, böylelikle toplum içinde karga aya sebebiyet verecek hareketlerin önünün al naca n ve huzurun bozulmas n n önlenece ini anlat yor. Gerçek huzur ve saadet yeni nesillerin terbiyesiyle gerçekle ir. Bunun için ‘Gül Yeti tiren Adam’lara ihtiyac m z var. Eser, bu yolda nsanl n ftihar Tablosu Efendimiz’i (sas) örnek almam z, onun büyük ahsiyetini sevmemiz, tan mam z ve onun insanl n huzur ve mutlulu u için yapt ça r y güncelle tirmemiz için bize yol gösteriyor. Eserin ba kahraman ‘Gül Yeti tiren Adam’ torunu sayesinde yabanc s oldu u d dünyaya ç k yor ve uzun y llar yapt hatan n fark na var yor, toplum içindeki yerini aramaya ba l yor. Yabanc gördü ü, sevmedi i ortamlar n asl nda bir hikmeti oldu unu, bir gaye için yarat ld n anl yor. Bence bu eserin hangi dilde yaz ld n n önemi yok; insana insanl hat rlat yor.

Gül yeti tirme zaman TAC K STAN

B Tulkin Musoyev, Tacikistan’ n Kabodyon nahiyesinde do du. Lise ö renimini Kurgantepe ehrindeki Mevlana Mü terek Tacik Türk Lisesi’nde tamamlad . Üniversite ö renimini sürdürüyor.

TULKIN MUSOYEV

ir yerde okumu tum: Haf zaya i lenen hiçbir ey unutulmaz. Öylece durur, bir bak ma isti enir. yi bir aray c ysan z nihayetinde bulursunuz. Yani haf zadaki bilgiyi ça r rsan z bir süre sonra gelece i görülür. Hat rlayamad m z ama bildi imize inand m z bilgiler sakl kalm , akla gelmemi bilgilerdir. Hülasa haf za hiçbir bilgiyi silmez; önemine binaen s ralamaya koyar. Rasim Özdenören de kendi haf zas n n sand nda biriktirdiklerini kullanarak bu k ymetli eseri ortaya ç karm . Gül Yeti tiren Adam, bir a k hikâyesi anlatsa da gençlerin çe itli nedenlerle gündeme gelen durumlar , e itimdeki yetersizli in gözler önüne serilmesi, okumayan gençlerin yeti mesi, bir an önce bunun önüne geçilmesinin gereklili i gibi konular içeriyor. Kay p bir neslin hazin hikâyesini anlat rken as l yap lmas gerekenleri hat rlat yor. Eserin ba kahraman ‘Gül Yeti tiren Adam’d r. Torununun elinden tutar, derdiyle dertlenir, onunla ilgilenir. En önemli ruhi ihtiyac olan sevgiyi verir ona. Torunu da dedesine, do ru bildiklerinin devrin artlar na göre tam da do ru olmad n , gül yeti tirirken dikenlerine tak lma-

13


B YOGRAF

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Derdini seven bir dava adam Ömer Taner Ekinci’nin haz rlad Derdini Seven Adam, yak n çevresinden hat ralarla Hekimo lu smail’in hayat n gözler önüne seriyor. Bir solukta okunan, dopdolu bir hayat n birikimini bugünün ve gelece in nesillerine ula t racak bir kitap…

N

FOTO RAF: ZAMAN, SELMAN E TÜRKLER

DERD N SEVEN ADAM, HEK MO LU SMA L, T MA YAYINLARI, 232 SAYFA, 10 TL

AHMET KURUCAN

ereden ba lasam bilemiyorum; Ömer Okçu’yu, nam- di er Hekimo lu smail’i, Minyeli Abdullah’ n yazar n , bana daha s cak ve daha sevimli gelen adland rmayla Hekimo lu A abey’i hat ralar n dilinden anlatan bir kitab tan tmak hem zor hem kolay. Zira yaz n n muhtevas kitap tan t m olsa bile aslolan, kitaba konu edilen zatt r. Zaten bana nereden ba lasam dedirten de bu. Zor dedim; çünkü eskilerin tabiriyle müessir ve müsmir, yani etkili ve verimli bir hayat var Hekimo lu A abey’in. Ömrünün 81 y l n geride b rakt u günlerde felçli vücuduna ra men tekerlekli sandalye ile i ine gidip gelen, gazete makalelerine devam eden, kapsama alan ve etkisi itibar ile nice 81 y l ya am gibi semereler veren bir insan anlatmak gerçekten zor. Nitekim bu zorlu u onu yak ndan tan yan insanlar n hat ralar n okurken de hissediyorsunuz. Kolay dedim; zira öyle malzemeler vermi ki Hekimo lu A abey ya ad hayat içinde, onlarla asl nda kendi kendini anlat yor. Mesela, Risale-i Nur davalar nda verilen hükmü temyiz için kendisinden habersiz sa a sola ko turan ve mahkûmiyet karar n kald rtmak isteyen yak n çevresinin gayretlerini duyunca söyledi i u söz onun nas l bir tevekkül insan oldu unu anlatmaya yeter: “‘Yanl yapt n z!’ Kime güvenirseniz ona havale olunursunuz. Siz Allah’a güvenecektiniz. Niye Ahmet’e, Mehmet’e güvendiniz? Temyiz yolu bittiyse bitmi tir. Bir daha tashih-i karara falan gitmeye, cumhuriyet ba savc l na kadar gitmeye, bu konuda arkada aramaya, dost aramaya falan hiç gerek yok, niye arad n z ki? Varsa bir cezam z gider yatar z, Allah’a güvenin. Böyle yaparsan z Allah sizi güvendi inize havale eder, deste ini çeker sizden.” Fazla söze hacet var m ? Bu söz ve bu söz etraf nda ekillenen uzun bir ömür onun tevhid ve irk ba lam nda durdu u yeri göstermeye yetmiyor mu? Nitekim bunun en ne s örne ini Amerika’ya risaleleri nas l götürdü ünün hikâyesinde görebilirsiniz (s. 112-117). Mesela, brahim Töre Bey’e söyledikleri, onun nas l bir dava adam oldu unu ispatlamaya yetiyor. Kendi-

de erlendirmek isteyen bugünün ve gelece in nesillerine çok önemli malzemeler veriyor kitap. Öyle zannediyorum ki, bu malzemelerle bir Minyeli Abdullah daha yaz l r ve yaz lmal d r. Ehl-i feraset ve erbab- kalem insanlar n himmetini bekleyen bu tür bir çal ma, Yahya Kemal’in ifadesiyle “gözü mazide olan âti”lerin çok i ine yarayacakt r. Mesele, tevazu ve mahviyet f trat n n bir parças olan fani bir ahs yüceltme de il. Zaten kendisi de böyle bir eyi arzu etmeyecek ve buna iddetle kar ç kacakt r. Ama ortada “nereden nereye” diye hayret ve hayranl kla okudu umuz, izledi imiz ve benim ya mdaki insanlar n k smen ahit oldu u dopdolu bir hayat var. Bütün bunlar n gelecek nesillere ula t r lmas çok önemli.

HOCAEFEND ’N N Z YARET ETMEK STED DÖRT K DEN B R

Hekimo lu smail

si binbir maddi s k nt içinde inim inim inlerken yazd romanlar piyasa s n rlar n n çok üstünde al c bulmakta. Ama o bir dostuna unlar söylemekte: “ brahim Bey! Ben bu romanlar büyük yazar olmak için, büyük adam olmak için, çok para kazanmak için yazmad m. Bunlar n hepsi benim inlemelerimdir. Bu milletin feryad n yazmaya gücüm yetmiyor. Ancak inlemeleri yazabiliyorum. Umar z ki feryatlar yazan büyük yazarlar ç kar.” Elhak dedi i olmu Hekimo lu A abey’in. Do um tarihi 1932. Her eyin künde künde üstüne devrildi i, maddi-manevi ama özellikle manevi alanda binbir k y m n ya and karanl k bir dönemin çocu u olarak öyle çal malara imza atm ki, her biri Allah’ n izniyle semere vermi ve sadece feryatlar de il, o feryatlar dindirecek yaz la-

r da kavlen ve ilen yazan insanlar ortaya ç km , t pk kendisi gibi. O, pazarda tek ba na kalm bir bal görünce “ uurlu bir Müslüman gibi yaln z kalm .” demi hakl olarak. Boyumu a an bir söz olacak belki ama aff na s narak ifade edeyim, u anda o bal klar o kadar ço ald , o kadar ço ald ki, dünyan n dört bir yan nda arz- didar ediyorlar.

YAKIN ÇEVRES NDEN HATIRALAR Ömer Taner Ekinci’nin imzas n ta yan Derdini Seven Adam, ba ta o lu, k z ve gelini olmak üzere Hekimo lu smail’i yak ndan tan yan insanlar n hat ralar ndan derlenmi . Böyle bir çal ma olmasayd muhtemelen sahipleri ile birlikte mezara gidecek bu hat ralar yak n tarihin bir kesitine k tutuyor. Hat ralardan iz sürerek mazi, hal ve istikbal bütünlü ü içinde zamana bak p

14

Kitab n yazar Ömer Taner Ekinci, bahsetti imiz türden de erlendirme ve yorumlara girmemi ; seçti i çerçeveden hareketle sadece hat ralar aktarmakla yetinmi . Ben bir ad m sonras n teklif ediyorum. Daha aç k söyleyeyim, b rak n hayat n n bütününü, Türdav’la ba lay p Tima ile devam eden ticari aç dan ba ar l , bu milletin de erlerine yapt hizmet itibar ile de devasa bir kurulu ta oynad rol bile bir lme konu olabilecek mahiyette. Ben de duymu tum, bu kitapta da Hamdullah Öztürk’ün hat ralar nda okudum: Hocaefendi’nin, e er bir gün nasip olur da Türkiye’ye dönerse ziyaret etmek istedi i dört ki iden biridir Hekimo lu A abey. Di er üçünü de merak ediyorsan z kaydedeyim: Vahdettin Karaçorlu, Salih Özcan ve Ahmet Selim. Müslümanlar n idbar n n ikbâle, yani talihsizli inin talihe dönmesinde kö e ta rolü oynayan, milyonlara roman ve sinema diliyle ümit kayna olan Minyeli Abdullah’ n yazar Hekimo lu A abey’in toplumumuzda daha iyi tan nmas na yard mc olaca na inand m, hat ralar ah slar n haf zalar ndan al p toplumun haf zas na mal eden, bir solukta okunabilecek sehl-i mümteni bir kitap Derdini Seven Adam. Eme i geçen herkese te ekkürler. Hekimo lu A abey’e de sa l k, s hhat ve a yet içinde uzun ömürler…



EDEB YAT

KÝTAP ZAMANI

Geçmi in içindeki iir

E

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Edebiyat tarihi nas l kal pla t ?

Ebubekir Ero lu, yeni kitab Geçmi in çindeki Geçmi : i’r-i Kadim Üstüne Deneme’de eski iirimizi üç devre üzerinden okuyor. Eser, eski iir konusundaki genel ve yüzeysel yakla mlardan çok farkl bir bak aç s ortaya koyuyor.

Emine Tu cu, alt ba l “Bir Tarihselle tirme Yakla m ” olan Osmanl ’n n Son Döneminde iir Ele tirisi adl kitab n n bir iir ya da ele tiri tarihi olma iddias ta mad n ancak Türkiye’de ‘millî edebiyat’ paradigmas na yaslanan kal pla m bir edebiyat tarihinin varl na i aret etti ini söylüyor.

GEÇM N Ç NDEK GEÇM , EBUBEK R ERO LU, YKY, 176 SAYFA, 15 TL

OSMANLI’NIN SON DÖNEM NDE R ELE T R S , EM NE TU CU, LET M YAYINLARI, 215 SAYFA, 17,50 TL

YILMAZ DA CIO LU

bubekir Ero lu, ça da Türk edebiyat nda gelenekle özgün ili kiler kuran iirlerinin yan s ra bir sanatç ve dü ünce adam olarak edebiyat m z n bugünü ve dünü üzerine inceleme ve denemeleriyle de tan nm t r. 1993 y l nda ilk bask s n yapan Modern Türk iirinin Do as kitab nda Türk iirinin modernle me sürecindeki serüvenine dair duyarl ve içerden kavray larla geli tirilen dikkatleri, konuyla ilgilenenlere oldu u kadar akademi camias na da katk sa layan görü ler içermekteydi. Yazar n son kitab Geçmi in çindeki Geçmi : i’r-i Kadim Üstüne Deneme, bir bak ma Modern Türk iirinin Do as ’ndaki bak aç s n n klasik iire yöneltilmesinden; ba ka bir deyi le, ça da bir airin kendi iirinin de co rafyas n i aret eden, uzun süren okumalardan, beslenmelerden geçerek olu an birikimini edebiyat ortam na aktarmas ndan do mu tur. Bu yönüyle Ero lu iirinin anahtarlar n da içinde ta yor.

KAD M R N B Ç MLENMES “Önsöz”de Türkçenin Anadolu’daki yap lanmas n esas alarak iir-i kadimin eski ça larda sahip oldu u biçimlenmeyi izledi ini belirten Ero lu, iirin zamanlar a an dolays z ve gerçek bir ileti im dili olu unu u cümlelerle vurguluyor: “ iir, hissedildi i anda, insani yak nl yeniden olu turur ve ‘zaman-d ’ olmaktan ç kar. Ayn imgeleme sahip airlerin zamans z (bir bak ma ça da ) oldu unu hissedersiniz.” Bu durum aktüel ko ullara göre de i meyen bir iir özünü akla getirir. Ebubekir Ero lu’na göre “ iirin özü ne biçimdedir, ne de içeri inde; ikisinin bir arada bulundu u airin hissindedir.” Bundan dolay ruh akrabal ta yan bütün airleri ça da saymak gerekir. Bu da geçmi iiri ve airleri zaman d sayma anlay n reddeden; devirlere, dönemlere göre de i en biçimin alt nda, de i meyen bir özün, en genel anlamda yüzy llar a an bir insan gerçe inin yatt krini içerir. Ebubekir Ero lu, eski iirimizi üç devre üzerinden okuyor; 1450’ye kadarki ilk dönemi “Terennümlerin afa nda”, “Dilde Yeni I ma” ve “Ledün lmi, Gönül Dili: lahiler” ba l kl bölümlerde irdeliyor. Burada önce 1200’lerin sonlar ndan itibaren Anadolu’da olu an Türkçe edebiyat n olu um ko ullar n tarihsel-siyasal faktörlere de de inerek ara t r yor. Özellikle “dervi lerin dilin-

D

den dökülen manzum parçalar n” hem bu iirin hem de Türkiye Türkçesinin yap lanmas nda belirleyici oldu u vurgusu ve Yunus Emre’nin bundaki katk s n i aret etmesi dikkat çekici. Bu dil ve biçimi tasavvu bir co kuya dayand ran yazar, hem ilahilerin hem de gazellerin lirizminin bir yerde, duygunun gönülden ta mas noktas nda birle ti ine i aret ediyor. Dolay s yla bugün akademilerde tekke-tasavvuf edebiyat olarak kategorize edilen iirin (her ne kadar bunlar yazanlar n amaçlar iir söylemek olmasa da) asl nda Divan iiri olarak adland r lan ve bazen “din-d ” nitelemesiyle an lan iir için de yap kuran bir faktör oldu una dikkati çekiyor. Burada, Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’nNecat adl mevlidi üzerinden söyledi i “ma’ erî lirizm” kavram n örnek göstermek isteriz. Bu ma erî lirizm, köylüyü ve ehirliyi, e itimliyi ve e itimi az olan ayn potada bulu turur. Bu noktada Ero lu’nun özgün yakla mlar ndan biri, Nam k Kemal’den beri eski edebiyat ele tirilerinde s k s k ileri sürülen Fars edebiyat n model alma konusunu önemsemiyor olmas . Ortak kültür havzas n n etkile imleri olarak do al kabul etti i anla lan bu olgudan ziyade yazar n üzerinde durdu u nokta, Hoca Ahmet Yesevi’den itibaren tasavvu co ku ile olu um halindeki dilin kayna mas d r. Gerçekten de ulusla ma sürecinin argümanlar ndan biri olarak Divan edebiyat n de ersizle tirme amac yla s k s k vurgulanan Arap-Fars edebiyatlar etkisi günümüze kadar bir yanl n abart l biçimde gündemde tutulmas ndan ibarettir. Ero lu, Anadolu’da olu maya ba layan Türkçe iirin ikinci de i im noktas n 1600’lerin ba nda bulur. 1800’lere kadar devam edecek olan bu süreç “ stanbullu” ve “Fehîm Çelebi’den eyh Galib’e” ba l kl bölümlerde irdeleniyor. Kitab n “Ad ‘Divan iiri’ Olsun” ba l kl son bölümü, 19. yüzy l ve sonras nda iir-i kadime yakla mlar üzerinde duruyor, bugün yerle mi bulunan bu adland rma çerçevesinde eski iirin alg lanmas na odaklan yor. Ebubekir Ero lu’nun yo un bir okuma dikkati gerektiren bu “s k ” metni, eski iir konusundaki genel ve yüzeysel yakla mlardan çok farkl olarak bir airin eski ça lardaki iiri içerden kavrayan dikkatleri ile örülmü . Kitap, bu topraklarda bin y la yak n bir zaman dilimindeki iirin ufuk aç c ve özgün bir de erlendirmesi niteli ini ta yor.

EMRAH PELVANO LU

i er ulus edebiyatlar n n oldu u gibi, Osmanl -Türk edebiyat n n da pozitif bir kurum ve tarihsel bir tasavvur olarak tarihi kabaca 19. yüzy lla ba lar. Bu ba lang ç, tarihsel bir fenomen olarak modernle me ile belirlenen bir dizi sorunsal ve krizin tam ortas nda yer al r. “ ark Sorunu”nun çerçeveledi i beka kayg s içindeki Osmanl elitleri de (özellikle Nam k Kemal gibi önemli ba lang ç gürleri) Rusya ile yap lan sava lar n do rudan etkiledi i siyasal/tarihsel ba lam n içinde ulusun/ milletin ve edebiyat n kurumsalla mas n , berrakla mas n sa lam lard r. Bütün bunlar n ve sonras n n, hiç üphesiz ki Cumhuriyet öncesi ve sonras çe itli modernle me pratikleri ile do rudan bir ba var. Ancak 19. yüzy l Osmanl Türk modernle mesini kaç n lmaz bir ekilde Cumhuriyet’e ilerleyen bir süreç olarak tasavvur etmekle, sürecin aç klamas n kendi ba lam içinde aramak aras nda da hem niyet hem de yöntem aç s ndan önemli farklar var. Emine Tu cu’nun, alt ba l “Bir Tarihselle tirme Yakla m ” olan çal mas Osmanl ’n n Son Döneminde iir Ele tirisi de, bu ba lamda hâkim erekselci paradigman n belirledi i edebiyat tarihçili inin yaratt k s r döngüye, iir ele tirisi ba lam nda müdahil olan bir yap t. Çal mas na yazd önsözde Tu cu, “bu kitab n bir iir ya da ele tiri tarihi olma iddias ta mad n ancak Türkiye’de ‘millî edebiyat’ paradigmas na yaslanan kal pla m bir edebiyat tarihinin varl na i aret etti ini” belirtiyor.

‘YEN TÜRK EDEB YATI’ Tu cu’nun “kal pla m edebiyat tarihi” olarak nitelendirdi i “yeni Türk edebiyat ” disiplininin, bast ramad mutlak tasnif arzusunun hükmü alt nda ekillenen dönemler, genel olarak “kopu ” izle inin belirledi i öngörülebilir bir ak plan sunar. Bu plan, 20. yüzy l tarihselli inin ihtiyaçlar do rultusunda ekillense de büyük oranda 19. yüzy l lolojisinin belirledi i çizgisel bir hat üzerinde mümkün oldu unca alternatifsiz ilerler. Dönemler aras ya anan kopu lar mekanistik bir neden-sonuç çerçevesi içinde anlam belirler ve belirlenen anlam (belki burada tarihyaz msal bir fail olarak Mehmet Kaplan ve onun önemli takipçilerini zikretmeliyiz) do al bir bilgi kategorisi olu turarak ö rencilerin ders notlar ndaki kli e ablonlara do ru yay l r.

16

Tu cu’nun çal mas ise kopu izle inin tan mlad yeni Türk edebiyat tarihçili ine, “süreklili i” ön plana ç kararak müdahil oluyor. Tu cu’ya göre geleneksel Osmanl iirinin ele tiri anlay n belirleyen retorik kaide ve kurallar, 19. yüzy lda ba layan modern iir ele tirisinin de temel dayana n olu turuyor. Büyük oranda Nam k Kemal’in çerçevesini çizdi i “edebiyat- sahiha” program (Nam k Kemal buna “yeni edebiyat” da der), geleneksel retori e ulusal/millî bir a yaparak (her ne kadar Tu cu böyle söylemese de) “Osmanl ” ihtiyaçlar na uygun yeni retorik ayg tlar belirlemeye çal yor. Nam k Kemal’in aray lar ile belirlenen kurucu failli inin en önemli sonucu ise onun mektuplar yla yönlendirdi i Recaizâde Mahmud Ekrem’in, Talim-i Edebiyat adl çal mas . Tu cu’ya göre bu kitap sadece Kemal’in yeni edebiyat için arzulad retorik kaideleri bir araya getirmekle kalm yor ayr ca Servet-i Fünûn airlerinin de sahiplendi i bir belagat sistemi kurarak “ iire dönük ele tirinin” de kurallar n koyuyor. Modernle me öncesi Osmanl iirindeki geleneksel ya ant dan beslenen hâkim metafor örüntüleri yerini (teoride de olsa) 19. yüzy l gerçekçili inin belirledi i i levsel bir pozitif dünya bilgisine b raksa da, geleneksel belagat kurallar nca kuramsalla t r lan biçim ve içerik bilgisi kullan lmaya, tart malara zemin olu turmaya devam ediyor. Bu zemin üzerinde kurgulanan Talim-i Edebiyat ise tabiat n uyand rd duygularca belirlenen romantik gerçekçi bir belagati, hem “ak lc ” hem de “ airane” bir edebiyat n teorisi için temellendirirerek, Servet-i Fünûn airlerini Tanzimat yazarlar na ba l yor. Kitab n son bölümü olan “Milli Edebiyat n n as ”nda Tu cu, günümüz edebiyat tarihçili ini belirleyen hâkim paradigman n, özellikle Ziya Gökalp’in yazd Türkçülü ün Esaslar ile birlikte, o zamana kadar belirli bir zeminde ilerleyen iir ele tirisini büyük oranda kesintiye u ratarak yükseldi ini ortaya koyuyor. Ancak bu yeni dönemin ele tirel me ruiyeti de, yine çok tan d k bir ele tiri nosyonunun dönü ümü ile belirleniyor: Taklit. Geleneksel iirin bikr-i mânâ aray , millî edebiyat ile birlikte “ulusal öz” aray na dönü erek yeni (ve hâlâ geçerli) bir ele tiri gelene i ba lat yor. Tu cu’nun bu çal mas n n, Türk edebiyat tarihçili ini sorunsalla t racak çal malar için bir a ama olmas dile iyle...



R

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Kavafis stanbul’da 2013, dünyada Kavafis y l olarak kutlan yor. stos Yay nlar , do umunun 150’nci, ölümünün 80’inci y l nda büyük Yunan air Konstantinos Kavafis’in bütün iirlerini yay mlad . Kitaptaki iirleri Yunancadan Türkçeye Ari Çokona özenli bir çeviriyle aktarm . BÜTÜN RLER , K. P. KAVAF S, ÇEV.: AR ÇOKONA, STOS YAYINLARI, 246 SAYFA, 24 TL

K

HERKÜL M LLAS

Eserleri ve yüksek ahlâk yla nam salm annesi, pek bilge kad n Anna Dalasini Han mefendi’yi onurland rmak için yay nlad alt n mühürlü fermanda çe itli övgüler s ralar Aleksios Komninos. çlerinden birini, güzel, zarif bir cümleyi aktaral m buraya: “Hiçbir zaman, benim ya da senin türünde so uk ifadeler kullanmad .”

ava s, ça da Yunan edebiyat n n en çok bilinen ve okunan, dünya çap nda ünlü bir airidir. Ad Konstantinos, soyad ise Türkçe “kavaf” kelimesinden üretilmi bir kelime. Ailesi “Fenerli”, yani stanbullu. “Fenerli Rumlar” Osmanl döneminde önemli resmi görevler üstlenmi kimselerdi, bu s fatla bilinmeleri bugün de ayn ismi ta yan stanbul’daki (Haliç’teki) Fener’de ya am olmalar ndand r. Kava s, skenderiye’de do du ama bir süre stanbul’da da ya ad . stanbul’dan ayr l rken bir iir yazm t , 1882’de. “Ho ça kal, Tarabya, ho ça kal n otelin zevkleri” diye. Bu iiri ngilizce yazm t : “Goodbye to Therabya and joys of the hotel…” Gençli inde Türkçe ba l k ta yan bir romantik iir de yazd : “Dünya Güzeli”. Ama daha sonralar Kava s iirlerini yaln z Yunanca yazacakt r. ngilizce ve Yunanca yazd ilk iirlerini, gençlik y llar n n acemi dönem iirleri sayacak ve “reddedecektir”. Ozan n yay na lây k görmedi i ba ka iirleri de var. Bütün bunlar “yay mlamad ” iirler kategorisine girer. airin sahip ç kt iirleri ancak 154 tanedir. “Bütün iirleri” dendi inde genellikle bu iirler kastedilir.

K. P . Kavafis (1863-1933)

KAVAF S, STANBUL’DA Kava s, 1863-1933 y llar nda, stanbul, Londra, Atina gibi ehirlerde ama genellikle ve çok uzun süre skenderiye’de ya ad . Babas n n ölümünden sonra ticaret irketleri i as edince skenderiye’de bir memur olarak çal t ve mütevaz bir hayat sürdü. Bu y l do umunun 150’nci, ölümünün 80’inci y l oldu u için airi sevenler, UNESCO’nun da katk s yla bütün dünyada ad n ve eserini an yorlar. lginçtir, do um ve ölüm günü ayn d r: 29 Nisan. stanbul, Kava s y l n bugünlerde sembolik ve sevindirici bir yay nla kutlad . airin bütün iirleri stos Yay nlar taraf ndan yay mland . 154 iiri Yunancadan, yani araya ba ka bir dil girmeden, özenle Türkçeye çeviren, Ari Çokona. Kitab n ba nda çevirmenin, airin hayat hikâyesini ve eserini ayr nt l bir biçimde anlatan bir metni var. Kitab n sonunda iirlerin anla lmas kolay olmayan yanlar n aç klayan notlar yer al yor. Bu yay n için hem çevirmeni hem de

zen kendisiyle ilgilidir. Ve airin gücü de tam bu s radanl ktad r: iiri, iirselli i günlük ya am m zda bulmu tur; davran lar m zda, ahlâk m zda, korku ve kayg lar m zda. iiri ve “ iirselli i” özel çevrelerde aramam t r; örne in denizde, baharda, do ada veya özel insanlarda, örne in sevenlerde, mücadelelere at lanlarda, ac çekenlerde aramad . Bir bekleyi te, bir a k nl kta, bir tereddütte, çeli kili bir kararda buldu iirini. iirleri sözde “ iirsel” de il. Okudu unuzda ilk izlenimde kuru bir dilin anlatt bir hikâyeyi and r r iiri. Sonra yava yava her anlat n n kolay görünmeyen bir derinlik içerdi ini sezeriz. iir de o zaman yüzeye ç kar. Bu teknik Kava s’e özgü. Müthi gerçekçi. Özellikle bu iirlerin yaz ld y llarda böylesine yal n bir dil pek görülen bir tutum de ildi. O aç dan dünya çap nda öncüdür. Ari Çokonas’ n çevirisinden bir örnek, “Anna Dalasini” ba l n ta yan çok k sa bir iiri:

yay nc lar kutlamak gerek: En anlaml bir tarihte böylesine itinal , kapsay c bir yay n gerçekle tirdikleri için. 2011 y l nda stanbul’da Rumlar taraf ndan kurulmu olan stos Yay nevi, bu çeviri kitab yla bir ilke imza att : Kava s’in iirleri ilk kez “hem ehrileri” taraf ndan yay mlan yor. stanbul, Kava s’in akrabalar n hâlâ bar nd ran bir ehir. Yani bu yay n yabanc m z say lmaz. stos Yay nlar ’n n varl ba ka bir mesaj da içeriyor: On y llardan sonra Rumlar yeniden stanbul’da bir yay nevine sahip oldular. Bu yay nevi Kafavis’in iirlerini ayn zamanda Yunanca olarak da yay mlad .

KAVAF S NEDEN ÖZEL? Kava s, ki ili i ile hemen dikkati çeken, dizeleriyle hemen göze batan, “o” oldu u ilk dizeden belli olan bir air. Basit, s radan, günlük olaylardan söz eden dizelerdir bunlar. Bu günlük olaylar bazen tarihte bilinen veya hayali bir insanla, ba-

18

Okurun da airi ve iirini anlamak için bir çaba göstermesi gerekiyor. Bu “basitli in” ard ndaki mesaj , imay , bazen ironiyi ya da alay veya dolayl ele tiriyi, k namay bulup ç karmak okurun i idir. Hem okumak kolayd r Kava s’i hem de (gerçekten) anlamak zor. Hele kendisiyle, kendi tutkular , çekingenlikleri ve kayg lar yla ilgili iirlerini anlamak okurun empati kurma gücüne ba l . iirlerinde iki tema esast r: Biri tarihi olaylar, ikincisi “hedonizm”. (Hedonizm Türkçeye farkl kelimelerle çevrildi: Hedonizm için haz, tensel haz, ten, tensel e lence, ehvet; hedonist için ba döndürücü, i lek, istekli, tatl , ate li gibi kelimeler kullan ld .) Bir çal mamda airin 154 iirinde, her dört iirden birinde ve belli bir tarihten sonra her üç iirden birinde “hedonizm/hedonist” kelimelerini kulland n ama bu kelimelere cinselli in çok ötesinde felse ve etik (ahlâki) bir anlam da verdi ini yazm t m: Kimi zaman Yunanl n tamamlay c bir ö esi, kimi zaman ise büyük har erle yaz lan Sanat’ n temeli olmaktad r hedonizm. Bu dürtü zik üstü bir güç gibi, ya am biçimlendiren bir anlam kazanmaktad r, yüksek bir idealdir, dürüsttür, güzeldir, ya am n kendisidir. (“Hedonist Kava s”, Ça da Yunan Edebiyat , Dünya Kitap, 2005)

ÇE TL ÇEV R LER Kava s’in yeni kitab n iirseverlere tavsiye ederken iirlerini Türkçeye kazand rm öncü çevirmenlere de inme ihtiyac n duyuyorum. Cevat Çapan yan lm yorsam yolu açanlardan. Helikopter Yay nlar ’ndan ç kan çevirilerinde 100 iir bulunuyor. Alova-Bar Pirhasan’ n (Dünya, Can ve Boyut Yay nlar ) birden çok yay nlar var. Özdemir nce-Herkül Millas çevirileri (Varl k) yay mlanmam iirlerle birlikte airin 229 iirini içeriyor (unuttu um çevirmenlerden özür dilerim!). Bu çe itli çeviriler okuyucuya farkl çeviri tekniklerinin ve duyarl klar n n örneklerini de gösterecek, Kava s’in daha iyi tan nmas n sa layacakt r.


NCELEME

KĂ?TAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013

Zarifo lu’ndan Rilke okumak Cahit Zarifo lu’nun Rainer Maria Rilke ßzerine haz rlad bitirme tezi, Rilke’nin Roman nda Motifler ad yla Almancadan dilimize kazand r ld . Zarifo lu, kitapta Alman airin tek roman Malte Laurids Brigge’nin Notlar ’n inceliyor. R LKE’N N ROMANINDA MOT FLER, CAH T ZAR FO LU, BEYAN YAYINLARI, 112 SAYFA, 7 TL

Yeni Nesil Dostlar... BOZKIRDA A Š.Š CENGÂVER 78 58/ VE q$ 5, %(<

Zarifo lu’nun, roman ba lam nda da olsa Rilke’yi anlatmas , bir airin ba ka bir airle temas etmesi anlam nda çok k ymetlidir. Rilke’ye en çok benzeyen airimizin Cahit Zario lu oldu u kan s nday m. Zarifo lu da bir arkada n n kendisiyle payla t benzer bir gĂśrĂź ten sonra Rilke ile ilgilendi ini sĂśylĂźyor: “FakĂźltede iken bir arkada m benim iirlerimle Rilke’nin iirleri aras nda benzerlik oldu unu sĂśylemi ti. Bu akl mda kald ve neden sonra Rilke’yi okudum.â€? Zarifo lu’nun Rilke’ye ‘ilgisi’ salt bir okur dĂźzeyinde kalmam t r. Sezai Karakoç’un Dirili dergisi için Rilke’den bir iir ve Rilke Ăźzerine yaz lm bir makaleyi TĂźrkçeye çevirmi tir. air, 1971 y l nda stanbul Ăœniversitesi Alman Dili ve Edebiyat BĂślĂźmß’nde okurken mezuniyet tezi olarak “Rilke’nin Roman nda Moti erâ€? konusunu seçer. Çal mas dan man hocalarca “bilimsellikten uzakâ€? oldu u gerekçesiyle reddedilir. Asl nda Zarifo lu’nun ki ili i ve edebiyatla kurdu u ili ki hesaba kat ld nda, tezin akademik bir ciddiyetten çok airce esinlere aç k biçimde yaz ld da dĂź ĂźnĂźlebilir. Bu retten sonra Zarifo lu, tezine baz dipnotlar ve bir bibliyografya ekleyip tezi tekrar sunar ve tez bu defa kabul edilir. Rasim Ă–zdenĂśren, Mavera’n n Cahit Zarifo lu Ăśzel say s nda, “[‌] onun tezinde-

312 SAYFA

ŠqŠ0Š='(1 %Š5 3(<*$0%(5 (a.s.m.)

256 SAYFA

$OODK 5HVXOđłQđQ KD\DWà VDGHOLÛL L�LQGH KDULNDOà Ûà KDULNDOà Ûà L�LQGH VDGHOLÛL EDUà QGà UDQ YH LNLVLQLQ GH UHQNOHUL ELUELULQL NDSDWPD\DQ FHQQHW HOELVHVL JLELGLU %X HOELVHQLQ KHU QDNąà QGDNL GHQJH ELU SXVXOD YD]LIHVL JÚUđU DUD\à ąWD RODQODU L�LQ ŠąWH EX QXUOX SXVXOD Š�LPL]GHQ %LU 3H\JDPEHUłGH \ÚQ YHUGLÛL KD\DWà Q EđWđQ DODQODUà \OD JÚ]OHU ÚQđQH VHULOPH\H �DOà ąà Oà \RU

A R N HAYATINI OKUMAK Bilindi i gibi Malte Laurids Brigge’nin Notlar otobiyogra k bir roman. Rilke, roman n n kahraman 28 ya ndaki Malte ile asl nda kendi hayat nda bir yolculu a ç k yor. Ă–yle ki, Paris’te kald evin adresini romanda Malte’nin adresi olarak yaz yor. Zarifo lu, roman n bu Ăśzelli inden yararlanarak Rilke’nin hayat etraf nda da okumalar yap yor. DĂśnemin karakteristi inden olsa gerek, yer yer psikanalizin marazi bak yla da yakla yor Rilke’ye. Bu yakla m ve psikanalizin argĂźmanlar , o dĂśnemin okuru için olmasa da bugĂźnĂźn okurunu kolay ikna edecek de erde de il. Zarifo lu, tezine “bilimsel bir hĂźviyetâ€? kazand rmak, tezini kabul ettirebilmek için de bu yakla ma ba vurmu olabilir. Ă–lĂźmĂź modern bireye hat rlatmaktan çok onun bireyin ya am nda anlaml bir biçimde yer almas gerekti ine inanan Rilke, “ nsan [‌.] ĂślĂźmĂź hayatla birlikte sevsin.â€? diyor. Zarifo lu’nun Ăśzellikle â€œĂślĂźmâ€? ba l alt ndaki de erlendirmeleri tezin en çarp c bĂślĂźmlerinden. Bu bĂślĂźmde Rilke’nin ĂślĂźme ‘mistik’ yakla m , Zarifo lu’nun ‘hikmetli’ yorumundan sĂźzĂźlerek de erlendiriliyor. Zarifo lu’nun tezi Almancadan TĂźrkçeye Ăœmit Soylu taraf ndan çevrilmi . Hiç ku kusuz Zarifo lu kĂźlliyat n n tamamlanmas , yazar n foto raf n n bĂźtĂźnlĂź Ăź anlam nda bu çal ma Ăśnemli bir kazan m. Malte Laurids Brigge’nin Notlar ’n n bir ba ka bĂźyĂźk air Behçet Necatigil taraf ndan TĂźrkçeye çevrildi i notunu da ekleyelim.

19

5$ 0(1 Ĺƒ.XOOXN Ĺ UDĂ›PHQĹ‚ ROXUVD JÄ‘]HOGLU 0HYOD PXKDWDS ROPD\Ă QFD NXOXQ PXKDWDSOà Ûà QGDQ 0HYOD GRVW ROPD\Ă QFD PXKDWDEĂ Q GRVWOXĂ›XQGDQ 0HYOD PDÄ…XN ROPD\Ă QFD à ąà Ûà Q DÄ…NĂ QGDQ KLĂ?ELU Ä…H\ ROPD] 2QXQ LĂ?LQ 5DKPDQ VHYHUVH JÄ‘]HO ROXU 5DKPDQ GLOHUVH JÄ‘]HO ROXU 5DKPDQ KLGD\HW HGHUVH KHUÄ…H\ Ă?RN JÄ‘]HO ROXU Ĺ„ %X HVHU WDVDYYXIĂŁ VRKEHW YH PXKDEEHW Ä‘VOXEX LĂ?HULVLQGH NXOOXĂ›X ĹƒUDĂ›PHQĹ„ \DÄ…D\DELOPHQLQ YH +DNĹ‚WD HEHG RODELOPHQLQ \ROODUĂ QĂ DQODWĂ \RU

9 AY 99 ESMA +HU KD\DW EDąOà EDąà QD ELU PXFL]HGLU +HU \HQL KD\DWOD JÚ]OH JÚUđOPH] Nđ�đFđN ELU KđFUH DGà P DGà P ELUELUL\OH X\XPOX SHN �RN à ]à Và \OD YDUHGLOLU 9H Nđ�đN RODQ LQVDQ GD EÚ\OH ROXąXU $\ (VPD EX \DUDWà Oà ą PXFL]HVLQH ąDKLWOLN HWWLÛLPL] KDPLOHOLN VđUHFLQH HVPà L KđVQà SHQFHUHVLQGHQ EDNPD\D �DÛà Uà \RU EL]L 9H EX D\GD HVPà L KđVQà \D XODąWà UDQ ELU \ROX JÚVWHUL\RU EL]H .LWDEà RNXGXÛXQX]GD VL] GH \DUDWà Oà ąà Q KHU ELU DQà QGD IDUNOà ELU HVPà Qà Q WHFHOOL\DWà Qà IDUN HGHFHNVLQL]

0212 551 32 25

facebook.com/nesilyayinlari

nesilyayinlari.com

twitter.com/nesilyayinlari

176 SAYFA

RILKE LE NEDEN LG LEND ?

ki dĂź Ăźnceleri asl nda Rilke’yi belki en iyi anlayan yorumlard . Bilahare ara t rma yapm gibi kendi cĂźmlelerini ba kalar na izafe etmek suretiyle tezini kabul ettirebilmi ti.â€? diyor. Zario lu, tezinde Malte Laurids Brigge’nin Notlar ’n be ba l k alt nda incelemi : “Paris ya da ehirâ€?, “BĂźyĂźk ehir Korkusuâ€?, “Saf Korkuâ€?, “Var Olmama Hissiâ€? ve â€œĂ–lĂźmâ€?. Romandaki Malte’nin ki ili i gĂśz ĂśnĂźnde bulunduruldu unda Zarifo lu’nun bu yak n izleklerle roman do ru biçimde tartt na tan kl k ederiz. Ruh benzerli inin yan s ra hayat hikâyesinin benzerli i de Zarifo lu’nu Rilke’ye yakla t rm , Malte Laurids Brigge’nin Notlar gibi otobiyogra k bir roman n kilitlerinin Zarifo lu’nun ĂśnĂźnde aç lmas n sa lam t r.

288 SAYFA

N

MEHMET ÖZTUNÇ

ilgĂźn Marmara’n n bir uçuruma bakar gibi bakt Sylvia Plath Ăźzerine yazd tez, bir airin ‘ruh orta ’ ba ka bir aire dokunu u anlam nda ilginç bir okuma deneyimidir. Marmara ile Plath’ n bu bulu mas kendine ĂśzgĂź bir hĂźznĂź de a rlar. Bundan olsa gerek, Marmara’n n “Sylvia Plath’ n airli inin ntihar Ba lam nda Analiziâ€? ba l kl tezini okurken sayfalar n Ăźzerine gĂślgeler gelip çÜker. Her eye ra men metnin de hakk vard r ve o gĂślgelere ra men metne dĂśnmek zorunda kal rs n z. Cahit Zarifo lu’nun, Rainer Maria Rilke Ăźzerine haz rlad bitirme ‘tezi’ ister istemez NilgĂźn Marmara’n n Sylvia Plath Ăźzerine yazd ‘tezi’ akla getiriyor. Ama Zarifo lu, Rilke’nin iirleri de il, tek roman Malte Laurids Brigge’nin Notlar Ăźzerinde duruyor ve romandaki “moti eriâ€? inceliyor.

ŠVOĂ PĹ‚Ă VHĂ?HQ YH LQDQFĂ XĂ›UXQD &HQGĹ‚H JĂšĂ? HGHQ ELU ĂšQGHU 6HOĂ?XN %H\Ä˝ 6HOĂ?XN %H\ LOH ELUOLNWH ŠVOĂ PĹ‚Ă VHĂ?HQ .Ă QĂ N %R\XĹ‚QD NDUÄ…Ă <DEJXODUĂ Q X]XQ \Ă OODU VÄ‘UHFHN PÄ‘FDGHOHOHULÄ˝ %R]NĂ UGD ŠNL &HQJĂ YHU 7XĂ›UXO YH qDĂ›UĂ %H\ WDULKH DGĂ QĂ VLOLQPH] KDUÄ HUOH \D]GĂ UPĂ Ä… 6HOĂ?XNOXODUĂ Q NXUXOXÄ… Ăš\NÄ‘VÄ‘QÄ‘ YH GHVWDQVĂ LQDQĂ? PÄ‘FDGHOHVLQL DQODWĂ \RUÄ˝


EDEB YAT

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Divan edebiyat malumat yenilensin diye… Ömer Faruk Akün’ün Diyanet Vakf ’n n slam Ansiklopedisi’ne yazd ünlü “Divan Edebiyat ” maddesi kitapla t . Eser, yakla k 600 y l devam eden klasik edebiyat m z doyurucu bir biçimde anlat yor. D VAN EDEB YATI, ÖMER FARUK AKÜN, SAM YAYINLARI, 184 SAYFA, 12 TL

K

TURAN KARATA

aç y l oldu, hat rlam yorum. Ömer Faruk Akün Hoca’n n “Divan Edebiyat ” maddesini Türkiye Diyanet Vakf ’n n slam Ansiklopedisi’nde okuyunca, akl mdan o eski arzu geçmi ti: Ke ke Hoca, bu ku at c incelemeyi kitap olarak ç karsayd , demi tik. “Eski arzu” dedim, çünkü yüksek lisans ve doktorayla u ra t m y llarda, Hoca’n n en k sas k rk elli sayfa tutan makalelerini fotokopi yapt r r, okur, kitap biçiminde ciltletirdik. te o zamanki arzumuzdu yukar daki temenni, biraz da yaz klanmam z. Dönüp kitapl ma bak yorum, “Abdülhak Hâmid’in Bas l Eserleri Hakk nda Yeni Bilgiler”, “Nâm k Kemal’in Kitap Halindeki Eserlerinin lk Ne irleri”, her ikisi de kitap çap nda bu iki makalenin acemi ciltlerle raflarda durdu unu görüyorum. Yine Akün Hoca’n n MEB slam Ansiklopedisi’ne yazm oldu u “ inâsî”, “Nam k Kemal” maddelerini de bu ba lamda anmak gerekir. “Divan Edebiyat ” maddesine ili kin unutamad m bir ey daha var. Cahil cesaretimle, söz konusu maddesinin ansiklopedide ç kt y llarda, fakültede birinci s n ara “Eski Türk Edebiyat ” dersi okutmu , Hoca’n n yazd Ömer Faruk Akün maddeyi kaynak olarak takip etmi tim. Ö rencilerle birlik ben de hem malumat m tazelemi hem de yeni bilgilere kavu mu tum. Ansiklopedide 40 sayfa tutan “Divan Edebiyat ” maddesi, imdi 184 sayfal k bir kitap olarak önümde duruyor. Ne diyelim, dar s Akün Hoca’n n di er makalelerinin ba na! Sözün uygun yeri mi, bilemiyorum. F rsat dü tü, bir hususa bir ayraç açay m isterim. Elimizdeki eser vesilesiyle ö rendim ki, SAM imdiye kadar 140 kitap yay mlam . Yay n dünyas n n içinde oldu unu, alan yla ilgili ç kan kitaplar takip etti ini varsayan biri için hal böyle ise gerisini siz dü ünün! Ne yaz k ki, Kültür Bakanl , Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu, Atatürk Kültür Kurumu yay nlar için vaziyet daha da kötü görünüyor. Üniversite yay nlar için durum farkl m ? Hay r. Her y l onlarca kitap ç karan bu kurumlar n yay nlar ndan edebiyat, bilim, sanat dünyas ne kadar haberdar? Do ru soru u: Bu dünyalar n umu-

runda m resmi kurum yay nlar ? Bilhassa edebiyat dünyam zda, yukar da and m kurumlar n epeyce bir para harcayarak yay mlad klar dergiler ve kitaplar yank bulmaz; daha ac s , fazla ciddiye al nmaz. Tan t lmaz, tart lmaz, okunmaz. Bu “sorun”u, enine boyuna bir dü ünmenin, irdelemenin zaman gelmedi mi? Elimizdeki esere dönecek olursak, böyle de erli bir kitaba, daha ku at c bir takdim yaz s konulabilirdi. Okuyucu hakl olarak unu bekleyebilir: Ansiklopedideki madde, kitap haline getirilirken neler eklendi, neler ç kar ld ; fazladan neler yap ld ? Sözgelimi, “ çindekiler” k sm n kim tertip etti? Bölüm ba l klar n , alt ba l klar Hoca m koydu, editör mü? kinci bölümün “Divan iirinde Gelenekler-Formaliteler” biçimindeki ba l nda epeyce de ha f duran ‘formaliteler’ sözcü ünü Akün Hoca gibi, ciddi bir bilim adam n n koymu olabilece i kabul edilemez; ansiklopediye bak lmam sa. Halbuki Hoca’n n, az da olsa, klasik iire böyle ‘ ekilci’ bak lar vard r. Söylemek bile fazla, “formaliteler” yaftas , talihsiz bir kelime olmu tur, söz konusu bahis için. Çünkü bu bahiste anlat lan mahlas, divan tertibi, aruz, naz m ekilleri, ka ye, redif gibi klasik iirimizin mühim mevzular , kelimenin bugünkü olumsuz anlam yla formaliteden ibaretmi gibi alg lanabilir. Biliyoruz ki, öyle de ildir. Belki Hoca da bunu kastetmedi, çünkü bahsin içinde “usul ve te rifat” diyor. Bir ey daha, takdimde geçen, oradan da kitab n arka kapa na ta nan ifadeyle Akün Hoca için “Klasik Türk edebiyat n n ya ayan üstad ” denmi . leri bir yarg olmam m ? Klasik Türk edebiyat hocalar na haks zl k edilmi kanaatimizce. Hoca’n n alan nda nevi ahs na münhas r titiz bir ara t rmac oldu unda ku ku yok. Ne var, bu saha modern zamanlar n edebiyat d r. Divan edebiyat nda en fazla önemsedi im bahis adland rma meselesi. Yeni edebiyat n yani ‘edebiyat- cedide’nin zuhuruyla birlikte geçmi dönemin eserleri ‘edebiyat- kadîme’, ‘ i’r-i kudema’, ‘âsâr- eslâf’ gibi adlarla an lmaya ba l yor. Beri yanda, yeni de erlerin kar s nda geçmi i köhne/eskimi , de ersiz göstermek için ‘havas edebiyat ’, ‘saray ede-

Fuzuli

eyh Galib

Nedim

Baki

20

biyat ’, ‘medrese edebiyat ’, ‘ümmet edebiyat ’ adlar da kullan l yor. Daha insa lar n yani kendilerini Osmanl ’ya ait hissedenlerin ‘Osmanl edebiyat ’, ‘eski edebiyat’, ‘klasik edebiyat’, ‘klasik Türk edebiyat ’ adlar n tercih ettiklerini görüyoruz. Bu isimlerin yan nda ‘divan edebiyat ’ ve daha hoyrat ‘eski divan edebiyat ’ da var. Bunlar n içinde en yayg n olarak kullan lan ‘divan edebiyat ’. Fakat en do ru olan m ? Hay r, diyor Akün Hoca, “ilmî ve yeterli bir adland rma de il”. Bizce de de il. Klasik Türk edebiyat imdilik en do ru adland rma. Kitab n tümüyle ilgili mülahazalar m z bu yaz ya s maz da, iki noktaya de inmekle iktifa edelim. Mesela, Hoca klasik iirimizde vazgeçilmez bir gelenek olan mahlaslarla ilgili olarak dikkate ayan bulgulara ula m t r. Biri öyle: “Mahlaslar baz kategoriler içinde de erlendirirken onlara hâkim olan zihniyet ve imalar n çok daha iyi anla lmas n sa layacakt r. Bunlar aras nda psikolojik bir tutum ve vasf aksettirenler hemen dikkati çeker: Fevrî, Huzûrî, Hürremî, Gamî, Ne âtî, Mâtemî, Sürûrî, Figânî, evkî, Hüznî, Safâî, Nâli î, Sükûnî, Zârî…” Bir de bize öyle geldi ki, Akün Hoca, Köprülü hakk nda söylediklerinde bir tutars zl a dü mü . Ya da bilerek, paradoksal bir tutumla bir alg y düzeltmek istiyor! Nas l m ? Kitab n 19. sayfas nda M. Fuad Köprülü’ye “Türk edebiyat tarihinin en yetkili mümessili” s fat n lây k görüyor. On be yirmi sayfa ileride, “M. Fuad Köprülü’nün ara t rmalar ile, XIII. as rda divan iirinin ilk ve gerçek temsilcileri san lm olan Hoca Dehhânî ile eyyad Hamza’n n daha sonraki devre ait olduklar gerçe i ortaya ç kmaktad r.” diyor! Yakla k alt as r hüküm süren klasik edebiyat m z doyurucu bir biçimle anlatan Prof. Dr. Ömer Faruk Akün, hiçbir ayr nt y gözden uzak tutmam . Ula t hiçbir bilgiyi, bulguyu zayi etmemi . Okuru, söyledikleri kar s nda ‘lüzumsuz’ telakkisine dü ürmüyor. Bu hurda teferruat , bahse dâhil ederken de erli bir hale koyuyor. Bununla birlik, Akün Hoca dikkatli bir ö retici tutumuyla, bu geni konunun her bir bahsini aç k aç k anlatarak hiçbir soruya yer b rakmayacak vaziyette zihnimizi doyuruyor. Alan n ara t rmac lar için kitab n sonunda yer alan zengin kaynakçay da haber vermi olal m.



B YOGRAF

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Kafka insana ne ö retir? Hayat n Franz Kafka’y anlamaya ve anlatmaya adam Reiner Stach’ n iki ciltlik Kafka biyogra si Sezer Duru’nun çevirisiyle dilimizde. Yaz y hayat n n “tek gerçek eylemi” haline dönü türen bir yazar n, dilini s k nt s yla örten gizli bir dil ustas n n hikâyesini okumak isteyenler için… KAFKA, KARAR YILLARI, REINER STACH, ÇEV.: SEZER DURU, SEL YAYINCILIK, 660 SAYFA, 32 TL KAFKA, KAVRAMA YILLARI, REINER STACH, ÇEV.: SEZER DURU, SEL YAYINCILIK, 720 SAYFA, 32 TL

H

A. ESRA YALAZAN

ayat bitince hikâyesi de biter mi? Bu basit sorunun cevab ki inin zaman, mekân, inanç ve varolu alg s yla ilgili olarak de i ebilir. Ben iyi anlat lm hikâyelerle hayat n ço al p zenginle ti ini dü ünenlerdenim. Biyogra okumay sevmemin tek nedeni bu de il elbette ama ‘hayat hikâyeleri’nin edebiyata olan sars lmaz inanc m güçlendirdi ini söylemeliyim. Dikkatli, tutkulu ve merakl biyogra okuru, az çok bildi imiz ya amlar n kronolojik ak ndan, teknik ayr nt lar ndan ziyade ‘hikâye’nin nas l aktar ld yla ilgilenir. Sona erdi i san lan bir ömrün ‘henüz sonu bilinmeyen yar m kalm bir roman’ misali farkl yorumlara, maceralara, henüz vâk f olunamam s rlara, sürprizlere aç k oldu unu bilir çünkü. Ve e er söylendi i gibi hayat hikâyeleri edebiyattan REINER STACH ay rt edilemezse, onun dü ünsel ve estetik boyutu da ku kusuz içeri i kadar önemlidir. Ustal kla yaz lm biyogra lerin bazen yazarlar n eserlerinden daha uzun ya ad n da hat rlatmaya lüzum var m ?

HAYATINI KAFKA’YA ADADI Hayat n Kafka’y anlamaya, anlatmaya adam Reiner Stach’ n yakla k 1400 sayfal k, iki ciltlik biyogra sini okumaya ba lad mda biraz ürktüm. Sadece kitaplar n hacmi de il, bir bilim adam n n neredeyse k rk y l n , sadece 41 y l ya ayabilmi bir yazara vakfetmesi, onu edebiyat tarihine hakk yla miras b rakmak için yapt derin kaz da beni ürpertti do rusu. Bizde hiç olmad içindir belki. Bu çal man n Stach’ta vazgeçilmez bir tutkuya dönü me sebebini, en az biyogra kadar çekici ve zihin aç c giri yaz s nda buldum. Bugüne kadar Kafka ve eserleri hakk nda yaz lm yüzlerce akademik çal man n neden yetersiz kald n ve okurun merak n dindiremedi ini u cümlelerden anlamak mümkün: “Kafka’n n ya am nda öyle anlar vard r ki, onlar hakk nda

r n, dilini s k nt s yla örten bir dil ustas n n hayat na s zabilme becerisi. Stach, Kafka’n n çok bilinen eserlerinden Dönü üm’ün onun bilincine nas l yerle ti ini gerçeklerden yola ç karak anlat yor. 17 Kas m 1912, günlerden Pazar. Kafka yataktan kalkmak istemiyor. Sevdi i kad n (Felice) ona ilk kez ‘sen’ diye hitap etmi , buna ra men o günden beri bekledi i cevap gelmemi . Stach bu tür bilgileri aktard ktan sonra, o sabah hayal ediyor: “Kafka yatakta yat yor, bak lar n odan n tavan nda ve duvarlarda gezdiriyordu. So uktu, d ar da günlerden beri oldu u üzere puslu, gri bir kas m içeriye vuruyordu. Pencereden eriyen buzlar daml yordu. Brod taraf ndan terk edilmi ti. Felice taraf ndan terk edilmi ti”.

hiçbir belgeye sahip de ilizdir, rivayetler ak nt s üzerine gece dü er. Romansal fantezilerle bu eksiklikleri a man n ya da üstünü örtmenin ne gibi bir anlam olabilirdi? Öte yandan öyle günler var ki, biz onun ya am n neredeyse saat ba yeniden yap land rabiliyoruz. Geriye kalanlar n yo unlu u hiç de ilse sahnesel bir yeniden kurgulaman n tasla n olanakl k ld nda, bunlar biyogra k çal man n en ne e verici an oluyorlar. Dedekti ik ba ar s n n verdi i bir zevk. Buna ra men nedir ki bu, ya am ‘derinde’, bu derece ezici bir içsel yo unlukla dolu bir insan için?” Stach’ n bahsetti i ‘ezici içsel yo unluk’, Kafka’n n üniversite, aile, a k, memurluk dönemlerinin ilginç ayr nt lar yla anlat labilir mi? Eserleri, 3400 sayfadan olu an günlükleri, mektuplar , bitmemi romanlar , vasiyetine ra men dostu Brod’un yakmad el yazmalar onun iç dünyas n yans tabilir mi? Ya da arzular yla hayat pratikleri aras ndaki uyumsuzluk, kendinden uzakla arak yaratt ‘edebi ya am ’ için feda ettikleri, dünyaya, insana kay ts zl n anlatan cümleleri, babas yla ya ad çat man n, ba ar s z evlilik giri imlerinin belgeleri onun ‘gündüz dü lerini’ anlamland rmaya yeter mi? Bütün bunlar yazar daha yak ndan görmemizi sa lar belki ama ya o ‘içsel derinlik’? Yani Kafka’y Kafka yapan hikâyelerin kendi bilincini, dolay s yla ondan etkilenen milyonlarca okurun bilincini nas l etkiledi ini anlatman n daha farkl bir yolu olabilir miydi? Stach’ n da hat rlatt gibi, “an n renginin, ça r mlar n n, sakl korku ve zevklerin, mimiklerin, jestlerin, seslerin, gürültülerin, kokular n” ve görünmesi imkâns z bütün o “görüntülerin” hayal gücünün deste iyle aktar lmas tarihi, edebiyat , bilimi ve gerçekleri kaç n lmaz olarak gölgeler ama ayn zamanda onu büyülü ve “sonsuz” k lar. Dolay s yla ‘empati’ belki bilmemenin ac s n büsbütün yok etmiyor ama okurun zihninde estetik bir aç kl k yarat yor hakikaten. San r m Kafka hakk nda ‘büyük’ bir biyogra yazmaya cesaret ede-

KAFKA-M LENA MEKTUPLARI

Franz Kafka

meyenler tam da bu noktada vazgeçtiler. Onlara hak vermek laz m. Bir hayat hikâyesinde bilardo toplar gibi birbirine çarp p da lan olaylar aras nda tarihsel, psikolojik, felse ba lar kurarken edebi bir eser yaratmay arzulayarak bir ömür heba etmek öyle herkesin cesaret edebilece i bir i de il. Stach’ n fark bu i te. Ya ad sürece ve hatta ölümünden y llar sonra bile kim oldu u tam anla lamam , “her eyi gören ve hiçbir eyi unutmayan bir dehan n”, yaz y hayat n n “tek gerçek eylemi” haline dönü türen bir yaza-

22

ki koca ciltlik biyogra ye hâkim olan anlat m bu de il elbette. Bilginin hayal gücüyle nas l bulu tu unu gösteren bu tür ifadelerin yan s ra 19. yüzy lda mektubun kültürel özelli inin ili kilerdeki rolüne bak da bu biyogra yi farkl k lm mesela. Dolay s yla okur, Kafka-Milena mektupla malar n n bilinmeyen yönlerini ö renirken, mektubun o dönemin entelektüel ortam nda ‘ili kileri’ nas l yeniden biçimlendirdi ine dair bilgiler de edinebiliyor. yi niyetle, özen ve efkatle haz rlanm biyogra ler size olandan ziyade ‘Nas l olabilirdi, neden ba ka türlü olmad ?’ gibi zor sorular da dü ündürebilir. kinci ciltte Kafka-Milena mektupla malar na dair uzun bölümünün sonunda onlardan bir al nt yap yor Stach: “Milena iki saatlik bir ya am diye özetliyor so uk bir biçimde, iki saatlik bir yaz dan daha fazlad r. ‘Yaz daha fakirdir’ diye cevapl yor Kafka, ‘ama daha berrakt r’. Böylece ikisinin de özlemini duydu u bar n ayn ey olmad dile getirilmi olur.” Sonunda ben de böylesine kendi üstüne kapanm , her türlü ayr nt y gören ama yine de ustal kla perdeleyen, kederli, huzursuz bir yazar n hayat n okumak ne i imize yarar, diye sordum. Cevab Stach’ n o basit, lt l cümlesindeydi: “Kafka alçakgönüllülük ö retir”.


ROMAN

KĂ?TAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013

Oyun ve girdap Rus edebiyat n n komĂźnist dĂźzenle ba dertte olan isimlerinden Mihail Bulgakov’un, Sabri GĂźrses çevirisiyle TĂźrkçeye kazand r lan eseri Teatral Bir Roman, Sergey Leontyeviç Maksudov adl bir oyun yazar n n sarmal hikâyesi etraf nda ekilleniyor. TEATRAL B R ROMAN, MIHAIL BULGAKOV, ÇEV.: SABR GĂœRSES, EVEREST YAYINLARI, 195 SAYFA, 12,50 TL

) *"'0'+^+e&#,"ÂŹ1ÂŹ^ WILLIAM,

)30, 8^+e2# &&ÂŹ2*#0#^) 0ÂŽ'Ă‘

R

$ULVWRNUDW ELU Ä€QJLOL] RODQ :LOOLDP UXWLQ ELU SD]DU VDEDKĂ— &KHOVHD¡GHNL HYLQGH JD]HWHVLQL RNXUNHQ ELU LODQ J|U U $YUXSD %LUOLĂżL .RPLV\RQX Ä€VWDQEXO¡GD J|UHYOHQGLULOPHN  ]HUH NDOGĂ—UĂ—P P KHQGLVOHUL DUDPDNWDGĂ—U +Lo XPPDG×ÿ× ELU DQGD NHQGLVLQL Ä€VWDQEXO¡GD EXODQ :LOOLDP¡Ă—Q KD\DWĂ— VDGHFH RQ J Q LoLQGH QDVĂ—O GHĂżLÄ‚HFHNWLU"

MEHMED MEHMEDO LU

us edebiyat n n Ekim 1917 devrimiyle ba dertte olan, yeni dĂźzenin de erlerine kar bir tĂźrlĂź “ba l l k yeminiâ€? etmeyen ve komĂźnist rejimin sansĂźr giri imlerine kar ç kan bir avuç yazar ndan biri de Mihail Bulgakov’dur. T pk Vasili Grossman ve zak Babel gibi onun da ya am , yay mlatamad kitaplar n gĂślgesinde geçer. Bu bask ortam ndan kurtulmak ve yurtd na ç kmak için say s z kez Stalin’e mektup yazar ama iste i kabul edilmez. Bulgakov da t pk di er yazarlar gibi yeni rejimin iddetli bir ele tirisine soyunur. Ama bunu do rudan yapmak yerine, yeni dĂźzenin simgesi olan birtak m de erlere ve bu de erler etraf nda kĂźmelenen kimi çarp kl klara dikkati çekerek yer yer ironik metinler kaleme al r.

T YATRO, Ç NDE UKDE KALDI Mihail Bulgakov, t p Ăś renimini bir bak ma tiyatro için yar da b rak r. Ancak yazd oyunlar hiçbir zaman sahnelenme imkân bulamaz. Yeni rejim hayat n her alan na oldu u gibi tiyatroya da mĂźdahale etmektedir çßnkĂź. SansĂźr giri imlerine kar ç kar yazar. Yeni rejimin de erlerini methetmeyen oyunlar kurullarca geri çevrilir. Bu yĂźzden, pek ço u ĂślĂźmĂźnden sonra yay mlanan Usta ile Margarita ve KĂśpek Kalbi gibi Ăśnemli romanlar n n do urdu u yank ya ra men Bulgakov, her zaman içinde ukde kalan tiyatroya s kl kla dĂśnme e ilimi ta r. Bulgakov’un pek çok roman nda tiyatroya ait kimi tekniklerin izlerini bulmak a rt c de ildir. Ă–te yandan, daha çok Usta ile Margarita’yla tan nmas na ra men, Kafka’n n metamorfozuna benzetilen KĂśpek Kalbi roman n n Sovyet rejimiyle ilgili yaz lm en Ăśnemli metinlerden biri oldu unu hat rlatmak gerek. Bulgakov’un TĂźrkçeye yeni çevrilen eseri Teatral Bir Roman, Sergey Leontyeviç Maksudov adl bir oyun yazar n n adeta bir sarmal halini alan hikâyesi etraf nda ekilleniyor. Maksudov “Siyah Karâ€? adl oyununun efsanevi Ba ms z Tiyatro’da sahnelenmek Ăźzere seçilmesiyle kendini bir anda tiyatroculu un ak l almaz girdab nda bulur. Ba ms z Tiyatro’nun iki yĂśnetmeni yap -

m n kontrolĂź için birbiriyle yar rken, oyunun sahnelenme ihtimali her provayla biraz daha azal r. Ă–nce oyuna masum mĂźdahaleler yap l r, sonra da yazardan kĂśklĂź de i iklikler istenir. Ă–te yandan, ne oyun sahnelenme imkân bulur ne de yazara oyununu ba ka bir tiyatroya gĂśtĂźrme izni verilir. Tam bir kaosun içine dĂź mĂź tĂźr Maksudov ve bu kaostan ç kmas pek mĂźmkĂźn gĂśzĂźkmemektedir. Tek bir sahnenin provas dahi gĂźnler sĂźrer, gĂźnden gĂźne yeni de i iklikler için kap s çal n r, oyun tam bir sĂźrĂźncemede b rak l r. T pk Bulgakov’un ya am nda oldu u gibi‌ Ne gitmesine izin verilir ne de kal p ĂśzgĂźrce yazmas na imkân tan n r; oyunlar sahnelenmese de sahne arkas nda bir i le sadece nefes almas na gĂśz yumulur Bulgakov’un.

'LVLSOLQOL L\LPVHU YHOkNLQ Ä‚DÄ‚NĂ—Q :LOOLDP LOH Ä€VWDQEXO¡XQ W UHGL ]HQJLQOHULQGHQ NXUQD] %HWRQ %DVUL YH Ä‚ UHNkVĂ—QĂ—Q DFD\LS PDFHUDODUĂ—ÂŤ

YASAKÇI Z HN YETE TUTULAN AYNA Bulgakov, bu roman nda bir oyun yazar olarak tecrĂźbelerinden yola ç k p dĂśnemin tiyatro dĂźnyas n n perde arkas n tĂźm çarp c l yla gĂśrebilmemizi sa l yor. Ă–te yandan, roman n kahraman Maksudov’un Mihail Bulgakov’un kendisi oldu una ku ku yok. Hatta yazar dĂśnemin ĂźnlĂź tiyatro sanatç lar n roman na birebir ta yarak hem dĂśnemin tiyatro anlay yla hem de bu anlay a yĂśn veren daha bĂźyĂźk bir dĂź Ăźnce yap s yla, ironinin de yard m yla çarp ma imkân buluyor. Yasakç zihniyetin hangi noktalara uzanabilece ini, edebiyat bir kenara, gĂźndelik hayat n dahi nas l tanzim edilmeye çal ld n tiyatro dĂźnyas Ăźzerinden gĂśsteriyor Bulgakov. Teatral Bir Roman hiç Ăźphesiz Mihail Bulgakov’un en Ăśnemli eseri de il. Fakat bir bĂźtĂźn olarak yazar anlamam za en çok yard m edecek kitap denebilir. ÇßnkĂź bu eser tam da yazar n ilk dĂśnemdeki s k nt lar na, bir tĂźrlĂź sahnelenmeyen oyunlar na, yeni rejimle ya ad sorunlara k tutuyor. Dahas , dĂśnemin bask c ortam n bĂśylesine ince bir alayla resmeden kitap az bulunur. BĂźtĂźn ele tirilerini gĂśrĂźnĂźrde tiyatro dĂźnyas Ăźzerinden yapar yazar. Ancak dĂśnemin tiyatro dĂźnyas na yap lan bu ele tirilerin asl nda yeni rejime yĂśnelik oldu unu biliriz. Hiç Ăźphesiz bizim bildi imizi “edebiyat komiserleriâ€? de bilir ve Bulgakov’un bu roman , ba ka romanlar gibi ancak ĂślĂźmĂźnden çok sonra yay mlan r.

23

.DOGĂ—UĂ—P 0Â KHQGLVL NDUD PL]DKĂ—Q KLFLYOH Lo LoH JHoWLĂżL n) IDQWDVWLN ROD\ODUOD kte un zlĂź EH]HQGLĂżL ELU URPDQ isĂś alon yla, Ĺ&#x; s k e Äą ( n n e ? a 2NXPD\DQ NDOPDVĂ—Q 3mdir raÄ&#x;m aks ilerin

i c z el k asÄąna Ä°ngili ĂśÄ&#x;ren ilik‌ em am esif n hiĹ&#x; kiĹ&#x; i Art m a l l i a f k o t a ak Ăź et N klama ektiÄ&#x;i; lÄąĹ&#x;kÄąn ren m rasÄąnd o hm a a ç Ăź Me a Äąp gĂśt bahçe e y full arak n d Äą n r lan si an al lkÄąĹ&#x; der deyse aks pasÄą le fene a n e i e ner erikan ki kiri elsea erst e e “d evin Am Ä&#x;Äąnda nda ch hin in i . a avÄą r l u a u t bin . k l r e n Äą sord i Äą e b t s s i Ĺ&#x; e s iĹ&#x; çmi son Ĺ&#x;may Äąn a. nk e an Äą c leri ak g asÄąn om yaz elen ’’ olar k olm mÄąĹ&#x; ho bir r en g e a s n i ce çĹkla a n l e i der n hoc y y adÄą sites i. me ka çĹka gele Äą olara disiâ€? Ăźniver an bir se s hen aziçi larÄąnd der apma Ăź m boÄ&#x; oca tÄąr ç ÄąrÄąm h ld olan erli “ka rmÄąĹ&#x; n deÄ&#x; e a , k i Äą l ç t me kÄąy

iyi ki kitaplar var...

4


ROMAN

KÝTAP ZAMANI

Sevimli ve huysuz dâhi

1

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Haf zan n ad mlar

Frans z edebiyat n n s ra d yazar Louis-Ferdinand Céline, “yazarçizer tayfas n n patronu” ve “tüccar n önde gideni” dedi i Gaston Gallimard’ n yay nevinin hayali editörü Profesör Y yapt konu malarda kendi üslubunun s rlar n veriyor.

Latin Amerika edebiyat n n genç ku ak yazarlar ndan Alejandro Zambra’n n dilimizde yay mlanan üçüncü kitab Eve Dönmenin Yollar , yaln zl k ve yazmaya ili kin dü ünsel bir tutkunun roman diye tan mlanabilir.

PROFESÖR Y LE KONU MALAR, LOU S-FERD NAND CÉL NE, ÇEV.: AYBERK ERKAY YKY, 104 SAYFA, 12 TL

EVE DÖNMEN N YOLLARI, ALEJANDRO ZAMBRA, ÇEV.: Ç DEM ÖZTÜRK, NOTOS K TAP, 146 SAYFA, 14 TL

AL DEM RH SAR

950’lerin edebiyat ve sanat dünyas n n uluslararas ba kenti Paris’in en büyük ve prestijli yay nevi Gallimard’ n patronu Gaston Gallimard ile gerçekten böyle bir görü me yapm m d r Céline bilmiyoruz; ama edebiyat dünyas n n büyük sayg duydu u, ba ar , öhret ve kariyer isteyen her yazar n a z na bakt , Céline’in ise hiç çekinmeden “yazarçizer tayfas n n patronu” ve “tüccar n önde gideni” dedi i Gaston Gallimard’ n ba ba a bir görü melerinde “Siz de bir oynamad n z gitti u oyunu!” demesi üzerine ‘oyun’u oynamaya karar verdi ini söyler Louis-Ferdinand Céline. Oyunun kurallar n biliyordur asl nda, ak ll adamd r, bilim kafas vard r, ne de olsa doktorluktur mesle i. Önce radyoda mikrofonu kap p kendinden bahsedecek, sonra hayat n lme çektirecek, gazete ve dergilerde boy boy resimleri bas lacak; tamamd r. Fakat ne surat na bak lacak ne de sesi çekilecek biridir. O yüzden en iyisi bir röportajla ba lamak deyip dosyas n n bu büyük yay nevi taraf ndan bas lmas için yan p tutu an Profesör Y’yi kendisiyle bir “interviyuv” yapmaya ikna eder ve bir parkta bulu urlar.

CÉLINE ÜSLUBU Bu görü me boyunca dile getirdi i, ortaya att dü ünceler ve bunlar dile getirme ekli Céline’in kendi icad oldu unu öne sürdü ü üslubunun teorisini ve prati ini gösterir bize. Teori ve pratik dediysek öyle a dal cümleler, ciddi tespitlerle de il; nefes almamacas na bir konu mayla, dönerek, tozu topra a katarak yükselen bir öfkeyle, neredeyse a z na geleni söylemeyle, hiç kimseye hiçbir duruma ayr cal k tan madan alabildi ine ac mas zca ele tiriyle, ne ele tirisi, düpedüz sövüp saymayla ortaya ç kan bir üslup. Kitapta birkaç kavramdan bahsediyor a z n bozarak Céline. “Cila” mesela; yüzeysel, yavan, iç bay ltan, cicili bicili eylerin, sanat diye anlams z eylerin para etti ini, sahtenin, çakman n yükseldi ini, gerçek de erler yerine bu cilal eylerin pe ine dü üldü ünü söylüyor. Frans z Akademisi’nde, Goncourt Akademisi’nde madalya, ni an da tan büyük otoritelerin ve bunlar toplay p yakalar na asanlar n hepsinin kulland klar ortak üslubun ‘cilalamak’ oldu unu öne sürüp hepsine veryans n ediyor, hakaretler ya d r yor. Ama bunu tatl tatl yap yor! Ucuz,

G

s bir ba rt ça rt dan, argodan ibaret bir sövme de il bu; sakin sakin, keyi e, zekice, mizahla bütün bu müesses nizama, onun kurucular na, seçkin temsilcilerine, editörlere, reklamc lara, okurlara, sanatseverlere, hepsine çatan, kendisiyle dalga geçen k zg n ama sevimli bir küfürbaz n kendi kendine söylenmesi, say klamas sanki. Ayn kurumlar n ve ki ilerin kendisini yok sayd n , görmezden geldi ini, zaten ad n anan kimse bulunmamas n n da 20. yüzy l n en büyük yazar olu unun kan t say ld n muhtemelen kibir zannedilen bir ironiyle söylüyor bize Céline. Sineman n icat edildi inden haberi bile olmayan cilac lar n yavan üsluplar n n sineman n imkânlar kar s nda zavall bir hale dü tü ünü ama kendisinin konu ma dilindeki ‘co ku’yu yaz diline aktard n öne sürüyor ve “bunu ben icat ettim” diyor. Céline’e göre sineman n defterini dürebilecek yegâne üslup co kun üsluptur. Ama bu üslubu k skananlar onu Frans zcan n katili ilan etmi lerdir. Bu üslubun olmazsa olmaz da onun sevgili üç noktalar d r. Onlars z olmaz. Bunu ele tirenlere de, metinlerine üç nokta koyup duraca na bir iki kelime koymas n tavsiye edenlere de k zar, bol bol ‘sayd r r’. Van Gogh do ru dürüst bir tane kilise resmi çizememi ken, Debussy ölçü falan dinlemezken, resimde, müzikte, modada, mimaride, heykelde kurallar çi nenebiliyorken, kâ da yaz ya gelince dur denmesine isyan eder. Galiba her haliyle sanat, edebiyat dünyas ndaki ili kilerin, kategorilerin, de erlerin, gürlerin, kavramlar n kanl canl bir insana dönü mü halidir Profesör Y; kar la t klar andan itibaren giderek artan bir iddetle h rpalar Céline Profesör Y’yi. Bu küçük kitaptan anla lacakt r ki, Céline nihilist bir tav rla her eyi yok saymakta de ildir. Baz Türk yazarlar n sand gibi bitirimhanelerde konu ulan bir argoyu üslup edinen küfürbaz, i siz, kavgac , alkolik bir sanatç da de ildir. nsan ruhunun üretti i en yüksek de erleri ortaya koyan bu topluluktaki sahteliklerden tiksinmi , oyunu gerekti i gibi oynamaya zorlanmaktan ama oynamay becerememekten, belki de oyunu oynamamay seçmekten dolay s k m , bezmi birinin, gördü ü duydu u her eyi kafas na takan birinin öfkesidir Céline’inki ve san ld ndan çok daha ince, çok daha k r lgan bir ruhun ancak bu hale dönü türebildi i bir reddedi tir.

NAN ÇET N

enelde edebiyatç lar “yeni” olarak adland rabilece imiz edebi bir anlay n gökten inmedi ini bilirler. Edebiyatç bilir ki, ça n n sundu u baz de i ikliklerle birlikte yazmay seçti i yöntem, biçem, biçim, kurgu, gerçeklik de de i ir. Bu de i imi de her yazar kendi bilgisine, dü üncelerine, dü ünsel tutkusuna göre biçimlendirir. Bu k sa girizgâhtan sonra, Türkçede birer y l arayla iki roman yay mlanan ilili yazar Alejandro Zambra’n n üçüncü roman Eve Dönmenin Yollar ’na ve yazar n beklentileri k k rtan edebi anlay na k saca de inece im. Latin Amerika edebiyat n n genç ku a ndan olan Alejandro Zambra’n n ilk roman Bonzai’yi geçen y l okumu , be enmi tim. Bonzai bizde örne ine az rastlanan, asl nda çok basit bir hikâyeden olu an bir novella. Zambra roman n giri inde öyle diyor: “Sonunda k z ölür ve o lan yaln z kal r; gerçi o lan k z n, Emilia’n n ölümünden birkaç y l önce yaln z kalm t . K z n ad Emilia ya da Emilia’yd diyelim, o lan n ad ysa Julio, Julio’ydu, hatta hâlâ Julio. Julio ve Emilia. Sonunda Emilia ölüyor, Julio ise ölmüyor. Gerisi edebiyat.” Bu giri asl nda Zambra’n n edebi anlay n da dolayl olarak tarif ediyor. Ömer Türke ’in Radikal Kitap’ta belirtti i gibi, “Sadece bu romanla s n rl kalmay p edebiyat prati ine genelde gönderme yapan önemli bir vurgu.” Yazar n ilk roman nda i aret etti i bu edebi anlay , geçti imiz günlerde Türkçeye kazand r lan üçüncü roman Eve Dönmenin Yollar ’n da olu turan anlay t r.

GEÇM LE BUGÜN ARASINDA Baz romanlar okurken bir tarihe, o tarihi bar nd ran bir zamana ihtiyaç duymay z, dolay s yla ölçemeyece imiz göreceli bir zaman içinde “içsel” veya “d sal” olarak adland rabilece imiz çe itli zamanlara rastlar z. Eve Dönmenin Yollar ’nda ise yaln z ya ayan yazar aday bir anlat c n n, çe itli süreçlerden kaynaklanan ve söylemsel zaman n bir parças “geçmi ” ile bugün aras nda gidip geldi i bir durak söz konusu. Bu durak, deyi yerindeyse, metnin ba r d r. Metin, ba r nda 1985 depreminin ac kay plar n , an t rd klar n ve Pinochet diktatörlü ünde ya anan zor zamanlar ta yor. Oldukça seyrek bir söyle i bu roman, ki has söyle i de seyrektir.

24

Eve Dönmenin Yollar ’nda asl nda di er konular n tamamlay c s olan ve ba at rol oynayan, yaln zl kt r. Yaln zl k bir güç ve gizem olarak tutuluyor ama bir s k nt olarak da ona kar sava l yor. Dokuz ya ndayken Raul’un yaln zl na üzülen, yaln z ya aman n bir hastal k olabilece ini dü ünen anlat c n n gözlemleri kadar, ça r mlar yoluyla kurdu u cümleler de çarp c : “Belki de H ristiyan demokrat olmakla yaln z ya aman n hüznü aras nda bir ba oldu una inan yordum.” Alejandro Zambra, ili’nin toplumsal rollerle, politik ve dini kimlikle, sosyal s n a, elbette ac yla, diktatörlükle örülü yak n tarihini ve kimi yarg ve önyarg lar n dü ünsel altyap s n roman nda ustaca kullan yor. Örnek mi, buyrun: “Elimi tuttu ve en güzel bayra n Arjantin bayra oldu unu söyledi. Peki sence en güzeli hangisi, diye sordu, az kals n ABD’ninki diyecektim, ama neyse ki çenemi tuttum, çünkü hemen ard ndan ABD bayra n n en çirkini oldu unu, onu kesinlikle korkunç buldu unu söyledi, ben de ona kat ld m söyledim. ABD’nin bayra hakikaten i rençti.”

HAYATI YAZARAK GEÇ RMEK Eve Dönmenin Yollar ister istemez bizi yazmak sorunsal üzerine dü ünmeye de zorluyor ki Alejandro Zambra’n n edebiyat anlay n n önemli parçalar ndan birinin de “yazmak sorunsal ” oldu unu dü ünüyorum. Ama daha da önemlisi, yaln zl k ve yazmakla ilintili diyebilirim; esas nda hayata (özellikle deneyimlerle örülü geçmi e) ili kin bir dü ünsel tutkunun roman Eve Dönmenin Yollar . Ku kusuz ki bu dü ünsel tutkunun görevi arzular özgürlü üne kavu turmakt r. Anlat c n n ba tan beri geçmi in izini sürmesinin alt nda yatan gerçek ise yazar n tamamlay c ö eler üstündeki merce idir. Bu mercek, eylerden geriye kalan son iç çeki in merce idir, birle menin, biz olman n. Ya da herkesin do al olarak yaln zl . Bonzai’den sonra Eve Dönmenin Yollar da bana okuma hazz ya atan romanlardan oldu. Kitaptan bir paragra a bitiriyorum yaz m : “Geç oldu. Yaz yorum. ehir kendini toparlamaya çal yor. (…) Aç kyüreklilikle yo un ekilde ac y dü ünüyorum. Bugün güneyde ölen insanlar . Dünün yar n n ölülerini. Bir de bu, mütevaz ve küstah, gerekli ve yetersiz tuhaf mesle i: Hayat bakarak, yazarak geçirmeyi.”


Maddi Manevi

Kazançlısınız

7’den 70’e herkese hitap eden kitaplar %30 indirimle tüm NT Mağazalarında. )L\DWODUD .'9 GkKLOGLU )LUPDP×] À\DW YH J|U QW GHùLüWLUPH KDNN×Q× VDNO× WXWDU .DPSDQ\DGDNL U QOHU VWRNODUOD V×Q×UO×G×U úODQODU×P×]GD \D\×QODQDQ UHVLP À\DW YH ELOJLOHUGH ROXüDELOHFHN \D]×P KDWDODU× V|] NRQXVX ROGXùXQGD PDùD]DODU×P×]GDNL ELOJL YH À\DWODU JHoHUOLGLU 7LSRJUDÀN KDWDODUGDQ ÀUPDP×] VRUXPOX GHùLOGLU .DPSDQ\D 0D\×V 7HPPX] WDULKOHUL DUDV×QGD JHoHUOLGLU

HiWjÕi ZZZ QW FRP WU

IDFHERRN FRP 177XUNL\H

WZLWWHU FRP 177XUNL\H


TASAVVUF

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Öncü bir tasavvuf klasi i Fatih devri airlerinden Cemâlî el-Karamânî’nin Osmanl ’n n yükselme devrinde kaleme ald , tasavvuf klasiklerinden Risâle fî Etvâri’sSülûk, as rlar sonra kütüphanelerden ç kt ve Okuyan Us Yay nlar taraf ndan Osmanl ca metni ile çevriyaz s bir arada okura sunuldu. R SALE- ETVAR’ÜS-SÜLUK, CEMÂLÎ EL-KARAMÂNÎ, HAZ.: MEHMET SA T TOPRAK, OKUYANUS YAYINLARI, 429 SAYFA, 55 TL

S

AHMET DO RU

on zamanlarda bir Osmanl modas kaplad ortal . Osmanl yeme i, Osmanl t bb , Osmanl macunu, Osmanl kahvesi, Osmanl erbeti, Osmanl tur usu… Alâkal olsun olmas n kapa nda Osmanl kelimesi geçen kitaplar, kitapç ra ar nda üst s ralara yerle iyor. Osmanl ya nispet edilen ürünler yok sat yor. Elhak, iki âlemde de iftihar edece imiz bir ecdad m z var. Bo luk içindeki insanlar m z n köklerine sar lmas hem f tratlar n n icab hem de emniyetli bir liman. Ne var ki meyveyi, baharat ekerle kaynat rs n, erbet olur. Sebzeyi tuzla, sirkeyle küpe basars n, tur u olur. erbetten, tur udan m ibarettir Osmanl ’y Osmanl yapan de erler? Günümüz modalar ndan biri de tasavvuf. “Tasavvufa merak sald m, tasavvuf kitaplar okuyorum, tasavvuf felsefesini inceliyorum” diyor kime sorsan z. slam’ n bu derunî hayat ‘merak’la m ya an r? Velayet burcunun sakinleri, vard klar menzillere ‘felsefesini inceleyerek’ mi ula m lar? Aksarayl brahim Efendi, “Tasavvuf kali hale tebdil eylemekdir bil/ Dahi her söz ki söyler âb- hayvan olma a derler” nutkunu niye ifade buyurmu ?” “Meded ve inayet Allah’dan ola. Hele ol resme ehl-i kemâlden birini bulup hizmetine kul olup eyyamla ve ezmanla yüz serip yol gidip kemâl-i marifet tahsil etmek gerek ki, âdetullahta öyle vaki olmu . Pes talib olan gerekdir ki Resûlullah tarikinin silsilesinde bir kimseye intisab edip ondan onlar n Aleyhisselâm resmî âdetini mümkin oldu u kadar ayanen mü ahede ede. Heman manide Resûlullah ve â klar na ittiba edip onlardan meded istemektir. Lakin öyle konulmu ki, daima yabandan i itip, ya kâ ttan almal olunmaya, hususa ki kâ ttaki onunla münke if olur.” Cemâlî-i Karamanî de Risâle fî Etvâri’s-Sülûk isimli eserinde bunlar ifade ediyor ayn konuda. Yani diyor ki: Ehl-i kemâlden birini bulup gece gündüz yol gidip ondan kemâl tahsil et. Âdetullah böyledir. Resûllullah’ n silsilesinden birine intisap edip onun

a rl kl ebru üzerine yine yald zla yaz lm . Cildin içinde yan kâ d olarak da ebru kullan lm . Üstelik her birinin renk uyumuna mükemmel bir ekilde dikkat ederek. Kitap, 17 fas l ve bir hatimeden olu uyor. Hareketli bir dili olan Cemâlî, hemen her cümlesinde ayet ve hadislerden nakiller yap p tercüme ediyor. Ara ara kelâm- kibarlar, beyitler s ral yor. Tasavvuf ne vesinin yan s ra Osmanl ’n n yükselme devrinin rüzgâr n da ta yor as rlar sonras na. Mehmet Sait Toprak, kitab n önsöz ve sonuç bölümlerinde yapt aç klamalarda Osmanl ’da tasavvuf alan nda yaz lm ilk derli toplu eser olarak vasfetti i Risâle fî Etvâri’s-Sülûk için, “Zengin muhteva ile tasavvufun bütün konular n erbab n n st lahlar na riayet ederek kullanan Cemâlî’nin hem kendi zaman nda hem de kendisinden sonra yayg n etki b rakm bir eser olmas itibariyle ‘toplumsal bellek vesikas ’ olarak önemi haizdir.” diyor.

ZAMANE EYH NDEN SAKIN!

bib Karamânî’nin halifesi. Kütüphanelerde yazma olarak bekleyen Risâle fî Etvâri’s-Sülûk’u (Seyr ü Sülûk Makamlar ) Okuyan Us Yay nlar taraf ndan geçti imiz günlerde okura sunuldu. Bir yitik eser gün yüzüne ç kt . Osmanl ca metni ve çevriyaz s kar l kl sayfalarda olarak, Mehmet Sait Toprak’ n tahkik, tetkik ve ne riyle. Kitab bir sanat dal olarak geli tiren ve bu sanatta zirveye ç kan bir milletin mensuplar olarak öylesine kalitesiz bask larla kar la yoruz ki... Risâle fî Etvâri’s-Sülûk ise bask s yla da örnek olacak güzellikte. Elinize ald n zda sanki el yazmas nüshas ndan okuyormu zevkini veriyor. Kapakta Mevlevî eyhinin semazenler ile selamla mas n gösteren bir minyatür yer al yor. Minyatürün zemini kahve ve ku burnuyla boyan p aherlenmi , mührelenmi . Yald zlarda (en az ndan minyatürün asl yap l rken) alt n kullan lm . S rt k sm nda kitap ismi, ye il

(sas) zahirdeki ya ant s n gözünle gör, mânâs na ula mak için medet talep et. D ar dan i itip kitaptan almayla u ra ma. Zira kitapta yazanlar n s rr da ancak bir kemal ehl-i kemâl sayesinde yüzünden nikab n kald r r. Uzun laf n k sas , “Âdem olmak dilersen âdem ara/ Âdemi bul âdem ile âdem ol.”

FAT H DEVR A RLER NDEN Cemâlî shak bin Mehmed elKaramânî. Pek bilinmeyen gerçek ad yla Bayezid. Fatih devri airlerinden. Yine o devrin me hur airi eyhî’nin hem irezadesi, yani ye eni. Kesin olmamakla birlikte Karaman’da dünyaya gelmi , bir müddet Bursa’n n havas n teneffüs edip suyundan içmi , Bayezid-i Velî zaman nda stanbul’dan son yolculu una ç km , cesed-i lâti yle Edirnekap d nda Emir Buharî Tekkesi civar n mekân tutmu . Halvetî tarikat na mensup olan Cemâlî, eyh Ha-

26

Cemâlî-i Karamânî (kuddise s rruh) erbab- tasavvufun hakikisini bulmay ve zamane eyhi olarak adland rd klar ndan sak nmay tavsiye ediyor: “Zamâne eyhine i’timad idüb nakdi nesîeye vermeyesiz ve meçhûlünüz olan yola me’mûnü’l-hâl olmayanlar delâletiyle girmeyesiz. Ehl-i tasavvuf zamân m zda azd r ve bu as rda tasavvuftan dem uranlar n kesîrinin kâr u bâr ilhâd hevâs nda pervâzd r. Tevhîd ve ilhâd beynini tefrîka kâdir mür id bulmak gâyet mü kil ve imdiki h rkapû lar sohbeti hirâ - cân ü dildir.” Demek ki be yüz küsur y l önce de devran ayn ym . Hak’tan ayan nesne yok, ama gözsüzlere pinhan. Hazine k ymetli olunca yol kesici de bol oluyor. hlâs sahiplerine, Hakk’a ink yad ile teslim olanlara ise tehlike de yok, gam da. Cemâlî’nin dedi i gibi, “Bu yolda haramiler çoktur, iman ya malamak isterler. nayet, tev k Allah’tan ola. Amma ol kimse ki yola gerçeklikle gire ve do ru dura, niyeti gökçek ola, itikad ar ola, tevekkülü berk ola. Allahü Taâlâ öyle kerîmdir ki lütfunu ve fazl n ondan deri etmez. Yâ Mu’în e’ nnâ ve yâ Nâs r unsurnâ bi-mennike ve ihsânik.”


DENEME

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Folklor düzyaz ya dost air Mehmet Ayc ’n n, ad n bir türküden alan son deneme kitab Çar aftan Kol Atmak’taki denemelerin ço unda bir türküyle kar la yor, Türkçenin halk dilindeki zarafet ve tazeli ini yeniden seziyoruz. ÇAR AFTAN KOL ATMAK, MEHMET AYCI, OKUR K TAPLI I, 176 SAYFA, 12,50 TL

AL ÇOLAK

air Mehmet Ayc ’n n denemelerini 2006’da yay mlad Serkisof Ahbab m Olur’dan beri takip ederim. Tanp nar’ n söyledi i gibi “ iirde sustu unu” düzyaz da m anlat yor Ayc ? Hay r, bu kanaatte de ilim. iire farkl , düzyaz ya farkl anlamlar yüklüyor, ikisinde ba ka ba ka ki iler olarak kar m za ç k yor. Onunla kar la t kça konu tuklar m zdan hat rl yorum, içinde sonsuz bir ‘yazma’ arzusu var. Sanki gelmekte olan tufandan, yang ndan önce bir eyleri kurtarmak istiyor, yaz ya dökerek onlar ya ataca na inan yor. Bu yüzden, Ayc ’n n yazaca , yazmakta oldu u bir eyler her zaman var ve bunlar, ortaya ç kmak için birbirini iterek, çekerek sab rs zl kla okura ula acaklar günü bekliyor.

TÜRKÜNÜN ÖZEL YER Son deneme kitab Çar aftan Kol Atmak, daha ad ndan ba layarak Ayc ’n n düzyaz dilinin bütün karakteristik özelliklerini veriyor. Kitap, ad n bir türküden al yor. “Dama kurdum çatmay / Ça r n gelsin Fatma’y / Fatma’m nerden ö renmi / Çar aftan kol atmay .” Ayc ’n n denemelerinde ‘türkü’nün özel, hatta vazgeçilmez bir yeri var. Bu ayr nt , onun içinden ç k p geldi i Anadolu hayat yla; hususi manada halk dili ve kültürüyle ba n n ne denli güçlü oldu unu gösteriyor. Kitab n ilk denemesi de bir türküye duyulan hayranl kla ba l yor: “Ne güzel Tokat türküsüdür; ‘Yola yollad m seni/ Yollar yormas n seni/ H z r elinden tutsun/ Bana yollas n seni’… ‘Yol’dan geçilmeyen, 3 sözcü ü yineleme olan, 12 sözcükten olu an bu dörtlükte ne çok ey var Allah m…” Kitaptaki otuz civar ndaki denemenin ço unda bir türküyle kar la yor, Türkçenin halk dilindeki zarafet ve tazeli ini yeniden seziyoruz. Yazar n murad da bu olmal . Halk kültürünün ve dilinin zenginli ini fark ettirmek, uzak kald m z ve art k yitirmek tehlikesiyle yüz yüze bulundu umuz kültürün lezzetlerini hayat m z n içine ça rmak… Bunu yaln z türkülerle yapm yor yazar, yerel dile ait sözcükleri, k y da kö ede kalm deyimleri, deyi leri, hikâyecikleri yaz lar na dahil ediyor. Mehmet Ayc ’n n denemeleri, benim öteden beri önemsedi im, köken itibar yla ‘yerli’ deneme yaz c l na iyi birer örnek te kil ediyor. Ne demek bu? Bir yönüyle sözlü kültürümüzdeki k ssa ve hikâye anlatma gelene ine, bir yönüyle ta Dede Korkut’a Evliya Çelebi ustam za, onlardan da Ahmet Mithat Efendi,

Ahmet Rasim, Re k Halid tarikiyle günümüze kadar dü e kalka gelen söz söyleme biçimine uyan bir deneme dili… Halk hikâyelerinin ve klasik Türk nesrinin musikisini temellük ederek yazmak… Bence bu, Türk denemesini özgün k lan bir özelliktir ve Türkçenin sesini ya atmak konusunda bize hayli elveri li imkânlar sunar. Mehmet Ayc , sözünü etti im ustalar n dilini belli ölçülerde temellük ederek, konu ma dilinin, sözlü kültürün imkânlar n denemeye çekip getirerek kendine mahsus bir deneme dili olu turma yolunda ba ar yla yürüyor. Sahip oldu u zengin halk kültürü ve srarla ‘içeriden’ konu an tavr , onun bu vadide özgün bir mevki edinmesini sa l yor. Cemal Süreya, o me hur yaz s nda folklorun iire dü man oldu unu söylemi ti. Ayc ’n n denemelerini okudukça, folklorun iire de il ama düzyaz ya dost oldu unu görüyorsunuz.

D LLE OYNAMAK Dille oynamay seviyor Ayc , okurla halle meyi de. Türküdeki gibi ikide bir “çar aftan kol ç karmay ” ihmal etmeyerek, okurla ba n diri tutuyor. “Ey yarenler” diyor, “Aa, yahu nas l unuturuz…” diyor. “Vay, bu da nereden ç kt !” diye hayretleniyor. S k s k kendini yaz ya dâhil etme al kanl da var. Bir denemesine öyle ba l yor mesela: “Tohuma dair ne eli bir yaz yazmay kulu Mehmet Ayc ’ya nasip eden Allah’a hamdolsun…” Bunlar, yazar n hareket alan n geni letti i gibi denemenin yüzünü de güldürüyor. Elbette k vam nda olmak kayd yla… ‘K vam’ meselesine gelmi ken bir noktay da i aretlemek gerek. Mehmet Ayc , kendi düzyaz s için bir avantaj olan yazma biçimini kontrollü bir biçimde sürdürürse, bu edebiyat m z, özelde deneme birikimimiz için kazanç olacakt r. Ayc yazarken ayn zamanda e leniyor, yaz dan mutluluk ç karmay biliyor. Belki de o mutlulu un lezzetiyle yetinmeyi sevdi i için topu geli ine vurmaktan ho lan yor. Bu, onun yaz s na çoklar nda eksik olan bir do all k da vermiyor de il. Bunlar ‘ölçülü’ olmak kayd yla, evet, bir avantaj ve denemeyi tatland r yor. Ayc ’n n denemelerinde bu ‘ölçü’ s n rlarda geziniyor. Biraz daha ileri gitse fazlal a dönü ecek korkusu ya at yor. Bu topraklar n ya ama biçimi, saz ve sözü, a d ve sevinci var Ayc ’n n her sat r nda. Bir bak ma bizim hikâyemiz… Ya l l k bir varl kt r diyor mesela. Ba ka hangi dilde, hangi kültürde denir? Türküler, illa ki türküler, “Kara köprü narl kt r/ Güzellik bir varl kt r.” Ayc ’n n güzellik yurdundan bize getirece i çok ey var daha.

27


ELE T R

KÝTAP ZAMANI

‘So ukkanl ’ iir yaz lar

E

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Gününü yakan bir iir

avkar Alt nel’in iir üzerine yaz lar n bir araya getiren So u a Aç lan Kap , ilk bask s ndan on y l sonra yeniden okura sunuldu. Kitapta Türk ve Bat iirine dair de erlendirmelerin yan s ra Alt nel’in kendi iir anlay hakk nda notlar yer al yor.

Devrim Dirlikyapan, Ölümü Gömdüm, Geliyorum ad n ta yan kitab nda Edip Cansever iirini dramatik monolog türünün imkânlar bak m ndan çözümlüyor. Yazar, Cansever’in iirine ele tirileri görmezden gelen bir sevgiyle yakla m .

SO U A AÇILAN KAPI, AVKAR ALTINEL, YAPI KRED YAYINLARI, 157 SAYFA, 13 TL

ÖLÜMÜ GÖMDÜM GEL YORUM, DEVR M D RL KYAPAN, MET S K TAP, 224 SAYFA, 17 TL

CAN BAHADIR YÜCE

zra Pound’un bir düzyaz metninde söyledi i gibi, airin kendisini tan may kitaplar n bilmekten daha önemli k lan bir sebep her zaman vard r. avkar Alt nel’in, ilk bask s ndan on y l sonra yeniden okura sunulan kitab So u a Aç lan Kap , bu gerçe i akla getiriyor. Hayat n n büyük k sm n Bat ülkelerinde geçirmi Alt nel’in iir üzerine yaz lar nda s k s k ‘eve dönmek’, ‘evden ayr l ’ kavramlar na at f yapmas bo una de il. So u a Aç lan Kap , ad yla yaln zca airin ya ad so uk iklimleri de il, Türk iiri üzerine ‘so ukkanl ’ de erlendirmelerini de ça r t r yor. Kitaptaki yaz lar üç düzlemde okumak mümkün: avkar Alt nel’in bir air olarak kendi poetikas n aç klad bölümler, Bat iirini tan tan sat rlar ve Türk iiri üzerine gözlemler.

selli bulamad n , hep roman yazmak istedi ini unutmayal m. avkar Alt nel’in Bat l airler üzerine yapt okumalar, kitab n en ö retici bölümü. Byron, Shelley ve Keats gibi genç Romantiklerin sonunda ülkelerinden uzakta ölmelerine yol açan bütün o yolculuklar n birer rastlant olmad n anlatan sat rlar, üzerinde durulmay hak ediyor. William Butler Yeats’e dair u parlak gözlemi de anmadan geçmeyelim: “Onun büyük bir iir ustas oldu u su götürmezse de, bunun büyük bir air olmakla ayn ey olup olmad tart labilir.” Bugün kimsenin hat rlamad W. H. Davies’i anlatt yaz s nda ise avkar Alt nel’den hep okumay istedi im türde cümlelerden biri var: “Türk okurlar aras nda da temiz, saf, duru bir iirin özlemini duyanlar, Hececiler’i, Cahit Külebi’yi, Metin Alt ok’u sevenler Davies’i kendilerine yak n bulacaklard r.”

‘YA ANMI LIK’ POET KASI

YAHYA KEMAL’DE ORYANTAL ZM VAR MI?

Alt nel’in iir anlay bir tür ‘ya anm l k poetikas ’ olarak tan mlanabilir. “Romantizmin temelinde yatan ki isel hayat ve deney anlay n hiçbir zaman gerçekten benimseyememi ” Türk iiriyle hesapla mas da bu yüzden. Alt nel’in yakla m , öykülemeye dayanan yal n iirinin kaynaklar n da anlamam z sa l yor. lk yap t Kraliçe Viktorya’n n Dü ü’nün bir iir kitab kadar bir öykü kitab da oldu unu söylemesinin yan nda, u sözleri de aç klay c : “Söz konusu olan, iirin dilinin ‘ar la mas ’ de il, gerçek dünyayla gerçek bir ili ki kurabilmesi.” Ya anm l k poetikas ndan, hayat deneyinden kastedilen, görmü geçirmi olmak de il; dünyay kendine özgü biçimde alg layabilmek. Uzun y llar yurtd nda ya am bir air olarak Alt nel’in, yak nl k duydu u airleri ‘eve dönmek’ kavram etraf nda ele ald sat rlar geni bir de erlendirmeyi hak ediyor asl nda, özetlemekle yetinece im: T. S. Eliot’ n ve Yahya Kemal’in (ilk bak ta ‘eve dönen adam’ gibi görünse de) eve dönemeyenler oldu unu söylüyor Alt nel. Philip Larkin ise eve dönmenin imkâns zl de il, “evden ayr lman n kaç n lmazl ” ile tan mlan yor. Bu bölümde beni a rtan, Alt nel’in roman “gerçekten büyük olan tür” diye tan mlamas oldu. Faulkner, her romanc n n asl nda ba ar s z bir air oldu unu söylemi ti ki edebiyat tarihi bunun örnekleriyle doludur. avkar Alt nel ise tam tersine, asl nda hep yazmak istedi i türün roman oldu unu söylüyor. Larkin’in de iirle te-

Kitab n Türk iirine ili kin okumalar içeren sayfalar nda ton biraz de i iyor. Kendi anlat mc iirinin atalar olarak, Bat kökenli bir “öykücüler” bölümlemesi yap yor Alt nel: Yahya Kemal, Nâz m Hikmet, Cahit S tk , Orhan Veli, Edip Cansever. Öte tarafta ise kökleri “Do u’nun büyük iirine uzanan”lar: Ahmet Ha im, Turgut Uyar, Hilmi Yavuz… Bu ayr m tart maya aç k. Kitaptaki en cesur savlar, Yahya Kemal’in kurdu u “ iirli Do u” imaj na ve pek dile getirilmeyen “rüya ve hülya oryantalizmi”ne dair. iirde köklülük ve bütünlük de il a rt c l k arayan Ha im’inse, san ld n n aksine, kulland eski kelimeler yüzünden de il iir anlay dolay s yla eskidi ini söylüyor Alt nel. iirde “anlams zl k”tan yana olan lhan Berk’in, Alt nel’e göre ba ka bir anlamda “bo ve anlams z” poetikas da sert ele tirilerden pay n al yor. Elbette bunlar n Türk iirinin bütüncül bir resmini verdi ini dü ünmek yanl olur. Örne in, ‘hayat deneyi’ denilecekse ilk hat rlanmas gereken Necatigil’in bu ba lamda ad geçmiyor. Kitapta an lmayan Attila lhan, asl nda en ‘anlat mc ’ airlerimizden de il mi? Metin Elo lu’nu nereye koyaca z? avkar Alt nel’in toptan yarg lad 80 iirine ac mas z ele tirileri ise ba ka bir yerde kulland u cümleyi akla getiriyor: “Bütün genellemeler gibi bu genellemenin de tüm gerçe i yans tmad n , yans tamayaca n unutmamak gerekir.”

E

AL GAL P YENER

ce Ayhan’ n “sivil iir” dedi i ve Sezai Karakoç d ndaki temsilcileri itibar yla Türk iirinde poetikan n pozitivist ve bir bak ma dinsel olana kar t ucunda duran kinci Yeni iirinin önemli adlar ndan biri Edip Cansever’dir. Cansever’in iiri üzerine yap lan bir doktora çal mas kitapla t . Devrim Dirlikyapan, “Edip Cansever iirinde Varolma Biçimleri” alt ba l n ta yan Ölümü Gömdüm, Geliyorum adl eserde, airin 17 iir kitab ndan uzun iirleri içeren yedisini dramatik monolog türünün imkânlar bak m ndan çözümlüyor. airin belli varolu problemati inden yola ç kt ve çok say da özgün karakterle draman n imkânlar ndan yararland bu yedi kitap, iirinin omurgas n olu turur. Yazar, her kitaba bir bölüm ay rarak bu iirde düzyaz ile tiyatronun katk s ba lam nda dramatik yap y ve anlat c lar n konumunu ele al yor. Dirlikyapan; Rimbaud, Rilke, Kafka, Eliot, Beckett gibi edebiyatç larla Bruegel, Picasso ve Chagall gibi ressamlar n yo un etkileri çerçevesinde Cansever’in iir maceras n n izini sürüyor.

DRAMAT K MONOLOG NED R? Giri bölümünde dramatik monolog türünün ne oldu u tart l yor. Ara t rmac E. A. Howe’a göre, dramatik monolo u lirik iirden ay ran temel özellikler, anlat gibi romansal nitelikler ve dramatik ö edir. Dramatik monologda konu ma, konu mac ya ait olarak alg lan r. Bu, lirik iirdeki ben’i okurun airle özde le tirmesinden farkl bir durumdur. Bu türde bir yandan airle konu mac , öte yandan ise okurla konu mac aras nda apaç k bir mesafe vard r. K. Hamburger adl bir ara t rmac ise lirik iir ile kurmaca aras nda bir tür olarak gördü ü bu yap ya “rol iiri” der. Türün esas özelli i, airden farkl l ad, unvan, meslek, cinsiyet gibi özelliklerle ay rt edilen bir karakterin konu mas na dayal olmas d r. Türkçe iirde bir ya da daha çok karakterin konu mas na yer veren airler aras nda A. H. Tarhan, Tev k Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Nâz m Hikmet say labilir. (s. 22-24) Edip Cansever’in dramatik iirlerinin yukar da zikredilen airlerin iirlerinden temel fark , zaman zaman kendi sesine yer verse de, karakterle-

28

rini toplumda marjinal olarak bilinen kesimlerden seçmesi, böylece air ile anlat c aras na oldu u kadar, anlat c ile okur aras na da bir mesafe koymas d r. Onun iirinde dramatik monolog, airin çok say da karakterin sesini yans tarak -ki bu konu ma ritmi onun iirine Garip ak m ndan ta nan neredeyse tek özelliktir- modern dünyan n çe itli rollere bölünüp ya amak zorunda kalan insan n metne ta ma gayreti çerçevesinde önem kazan r (s. 31). Ahmet Oktay’a göre ise Cansever’in iirinin temel kaynaklar , Anglosakson iiri ile yenilikçi, varolu çu edebiyat ve özellikle T. S. Eliot’ n yap tlar d r. Bu etkiler alt nda çok sesli bir iir geli tirmeye çal an Edip Cansever, mitoloji ya da tarihe de il, toplumsal hayattaki çeli kilere dayal bir iir kurmu tur. Oktay airin Kan ’nda (2001) bu iiri, air dünyay de i tirilemez olarak alg lad , s n f gerçekli inin d nda marjinal karakterler yaratt ve dünyay sadece yorumlamakla kald için hakl olarak ele tirir.

A R N TOPLUMSALDAN KAÇI I Devrim Dirlikyapan, “Kim ne derse desin ben bugünü yak yorum/ yeniden do mak için ç kard m yang ndan” diyen Cansever’in iirine, Ahmet Oktay’ n ele tirilerine kulak t kayarak ele tirisiz bir sevgiyle yakla m . Eliot’ta karakterlerin ya ad klar ikilemlerden dini inanç yoluyla kurtulabilece i kri varken, Cansever’in dramatik monologlar n n temelinde küllerinden yeniden do arak kendini yenileyen Anka ku unun, Phoenix’in de i im sürecinin bulundu unu söylüyor ve bu k yaslama ile kitab kapat yor yazar. kinci Yeni iirinde Cansever örne inde oldu u gibi neden genel anlamda din d , pozitivist ö elerin bask n oldu u, neden H ristiyan-Yahudi edebi gelene inin Cansever iirini etkisi alt na ald konusunu; iirde marjinal ki iliklere yer verilirken toplumun tinsel hayat na dair gürlerin ve toplumsal meselelerin tamamen d lanmas yakla m n hiç sorgulam yor. Bence Edip Cansever’in iiri, cumhuriyetin kurucu otoriter modernle mesinin edebi alanda b rakt kal c hasar n somutla t bir örnektir. Cansever’in kendini toplumsal hayat n manevi ikliminden izole ederek Phoenix imgesinin ve alkolle beraber dü ünmenin ac verici soyutlu una s nd bir iir yazd n söylemek durumunday m.



DÜ ÜNCE

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Nadir i ler, nadir insanlar Prof. Dr. Ekmeleddin hsano lu’nun lk bask s ngilizce yap lan Yeni Yüzy lda slam Dünyas ( slam Konferans Te kilat 1969-2009) kitab , çeyrek as rd r içinde bulundu u bir kurumun tarihi olman n ötesinde, slam dünyas n n geçti imiz yüzy l n can al c noktalar yla anlat yor. YEN YÜZYILDA SLAM DÜNYASI, EKMELEDD N HSANO LU, T MA YAYINLARI, 416 SAYFA, 25 TL

ark nda m y z, bilemiyorum… Fark edilmesi güç olmasa da dünya hengâmesi içinde kolayca gözden kaçan bir eyden söz ediyoruz: lerin kaderi, o i leri çekip çeviren insanlar n kaderine ba lanm t r. Bir i , birilerinin elinde döner durur. Az c k sa a, az c k sola gider gelir. Belki biraz bir yöne kayarak ilerledi i de olur ama gene ayn döngü ba lar sonra. Bunlar olurken bir belgisiz zamir gibi biri gelmi , bir belgisiz zamir gibi olan bir ba kas gitmi tir. ler ayn ekilde yerinde kalm , belki bir milim yerinden oynamam t r. Geçenlerde bak ma b rakt m otomobilimin tamircisi arad . Anlatt na göre bir vida, motorun da oturtuldu u ana metal gövdeyle öyle kayna m ki zinhar yerinden oynam yor. “Kesece iz,” dedi, “ba ka çaresi yok.” “ yi” dedik, “sevenleri böyle ay ral m madem.” Ak ama iyi haberi verdi usta. Bir ba ka usta ak l vermi . Bir yeni icat varm . Kimyasal bir ey. Püskürtüldü ünde, eksi bilmem kaç derecelik bir so ukluk oluyormu . So uktan donan vida ve ma uku çaresiz gev eyiveriyormu . Hep beraber sevindik… Buraya kadar söylediklerime bak p da birazdan söz açaca m Yeni Yüzy lda slam Dünyas kitab n vulgarize ederek anlatt m san ls n istemem. Biz meseleleri büyük küçük diye ay r r z ve içinden ç k lmaz hale getiririz. Asl nda büyük ya da küçük i yoktur ve i lerin do as de i mez. Kayna m viday Mecnun ile ma uku hikâyesi üzerinden anlayamay z, anlatamay z. Çocukluk olur bu. Ak l, kullan lmas gereken her nerede kullan lmad ysa ac lar do urarak kendini hat rlat r. lerin kaderiyse, o i leri çekip çeviren insanlar n kaderine ba lanm t r. Ad usta olan birinin “kesece iz, çare yok” dedi ini bir ba kas donan m ve meseleye bak yla kolayca çözüverir. Zamanlar da dostlar da onlara yard m eder. Elbette as l yard mc yazg lar d r. Yeni Yüzy lda slam Dünyas meselesine Ekmeleddin hsano lu Hoca’n n ki ili inde durarak girmekte yarar var.

AKADEM K HAYATA EL EZHER’DE BA LADI Ekmeleddin hsano lu, sadece slam dünyas nda de il her dinden, rktan, çevreden insanlarca tüm dünyada ad sayg yla an lan biri. Gör-

FOTO RAF: ZAMAN, AL ÜNAL

F

CELÂL FEDA

Ekmeleddin hsano lu

kas olmadan duymak ac s n ya am t r” diyebilseydik ke ke. Öyle de olmam t r. slam ülkeleri re eksif dü üncelere mahkûm kalm , Müslümanlara has müstesna bilgelikler, gayretler, vizyonlar, ac lar y nla t r lan ümmetten al nm t r. slam umdelerini karikatürize ederek tüm dünyaya yeni bir eymi gibi sunan sosyalizmin yapt tahribat anlatmak apayr bir bahis ister. Kapitalizm her ça da vard , olacak da. Sosyalizm, bugün aç kça görülmektedir ki neredeyse sadece slam’a kastetmi tir. slam ülkelerinde diktatörler do urmu tur. 21. yüzy l n ba nda Arap toplumlar nda ya ananlar ortada… Müstesna ac lar çekenler birbirlerini anlayabilirler. Müslümanlar n kendilerine has ac lar çekmeleri gerekiyor. Bunun için siyasetçiye, tacire, entelektüele vazifeler dü üyor. Semt pazarlar n n da lma saatlerinde tezgâhta arta kalanlar , güçleri ancak onu almaya yetti i için sat n almaya gayret eden kad nlar vazifeleri nezaket ve zarafetle, eksiksiz yerine getiriyor çünkü.

dü ü takdirler, ald ödüller, verilen fahri doktoralar ilgili herkesin malumu. stanbul Üniversitesi Bilim Tarihi kürsüsündeki hocal n , ö rencilerine g pta ederek dinlemi li im var. Kahire’de do mu , akademik hayata El Ezher’de ba lam , Ankara Üniversitesi’nde doktoras n yapt ktan sonra ngiltere’de doktora sonras çal malarda bulunmu . Bu kadar biyogra k bilgi bile onun Türkiye, slam dünyas ve Bat aras nda kritik bir yerde konumlanaca n göstermeye yetiyor. Nitekim kendileri, yirmi küsur y l öncesinde göreve ba lad slam Konferans Te kilat ’n n 2005 y l nda “seçim”le göreve gelen ilk genel sekreteridir. Bu görevini bugün de yürütmektedir. Bunun hiç kolay bir ey olmad n bilhassa vurgulamak isterim. Yirminci yüzy lda aralar nda uzla yollar bulma konusunda en s k nt l olanlar Müslümanlar olmu tur. Halifeli in kald r lmas yla zaten horlanan tespihin imamesi de kopar lm ve taneler oraya buraya savrulmu tur. “Her tespih tanesi kendi kaderini bir ba -

30

SLAM KONFERANSI TE K LATI’NIN ÇEYREK YÜZYILI Vazifesini yerine getirenlere has bir zarafet ve nezaket çe idi vard r. hsano lu vazifesini yerine getirmenin zarafet ve nezaketine sahip olanlardan. Kaderi onu bir büyük sorumlulu a haz rlam . Çeyrek as rd r da bu sorumlulu u ta ma gayreti içinde olmu . lk bask s ngilizce yap lan Yeni Yüzy lda slam Dünyas ( slam Konferans Te kilat 1969-2009) kitab , çeyrek as rd r içinde bulundu u bir kurumun tarihi olman n ötesine geçmi durumda. slam dünyas n n geçti imiz yüzy l n can al c noktalar ndan görmek isteyenler bu kitaptan istifade edeceklerdir. Ancak ku kusuz en çok istifade edecekler önümüzdeki yüzy l için sunulan vizyona bakmak isteyenler olacakt r: “ üphesiz slam dünyas n n gelece i geni ölçüde, iyi yöneti imle ilgili prensiplerin benimsenip uygulanmas na ve ço ulcu demokratik sistemlerin yerle mesine ba l olarak belirlenecek. Tabiat yla bunlar yapmak kolay olmayacak; yenilmez bir kararl l ve muhtemelen birden fazla neslin geçmesini gerektirecek.” Bu cümlelerinden de anla laca gibi hsano lu duygusall a, hamasete kitab boyunca yer vermiyor. Vazife yapt y llar içinde dünyada ve slam ülkelerinde olanlar en yal n haliyle ve nefsine bir pay b rakmadan anlat yor. Halifeli in kald r lmas n n dünyada yank lar ne oldu, ne gibi giri imlerle bu eksiklik giderilmeye çal ld , önce bunlar anlat yor. Te kilat n k rk y l geçen tarihi için yakla m tarz ysa, zarafet ve nezaket timsali. Sorunlar , çeki meleri ba ka bir gözle görüyor. Bu yüzden de onca önemli i yapmas na ra men yorgun görünmüyor. Kitab okuyunca, dünyay çat ma halinde görmeyen bir gözün olan çat malara ne derece etkili ve kal c yorumlar getirebilece ini görmek a rt c geliyor bu yüzden. Günlerimiz ki isel dünyalar ndaki zavall l klar insan m z n meselesi haline getirmek isteyen kimi siyasilerin hezeyanlar yla geçerken, nas l oluyor da tökezlemiyoruz, diyen biri varsa, ona Ekmeleddin hsano lu’nun gayretindeki zarafet ve nezaketi göstermek isterim. Yeni Yüzy lda slam Dünyas bu dediklerimizin görülebilmesi için dikkatlice okunmas gereken bir kitap. Çünkü i lerin kaderi, onlar çekip çeviren insanlar n kaderine de ba lanm t r.


Cihat GĂśktepe

24,5x22 cm /112 syf. / 19 Ciltli / FotoÄ&#x;raĹ

%DONDQODUGD NDODQ Ă–HKLWOHULPL] YDWDQĂ—QĂ— WHUN HGHUHN $QDGROXj\D G¡QHQ PXKDFLUOHULPL] VĂ—NĂ—ODQ NXUĂ–XQODUĂ—Q WHQOHULQH GHĂšGLĂšL ŠRFXNODUĂ—PĂ—] EHEHNOHULPL] XQXWXOPDVĂ—Q GL\H‌

Bßtßn KitapçĹlarda

Yitik Hazine YayÄąnlarÄą bir Kaynak KĂźltĂźr YayÄąn Grubu kuruluĹ&#x;udur.

www.yitikhazine.com


DÜ ÜNCE

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Türkiye’ye akademik bak lar

Modern menk be: Frans z devrimi

Ahmet T. Kuru ve Alfred Stepan’ n editörlü ünde haz rlanan Türkiye’de Demokrasi, slâm ve Laiklik adl kitap, yak n tarihimizde öne ç kan meseleleri ve ya anan de i imi siyaset bilimi, tarih ve hukuk penceresinden, akademik bir bak la ortaya koyuyor.

Frans z tarihçi François Furet, Devrim’in Yorumu adl kitab nda Frans z devrimini inceliyor ve asl nda devrimin gerçekten tarihsel bir olay olarak ele al namad n söylüyor. Kitap, Türkiye’de ink lâp tarihinin yeniden yaz lmas için te vik edici bir teorik katk olarak da okunabilir.

TÜRK YE’DE DEMOKRAS , SLÂM VE LA KL K, AHMET T. KURU-ALFRED STEPAN, ÇEV.: HANDE TATO LU, B LG ÜN . YAY., 228 SAYFA, 22 TL

DEVR M’ N YORUMU, FRANÇOIS FURET, ÇEV.: AHMET KUYA , DO U BATI YAYINLARI, 300 SAYFA, 15 TL

A

A. YAVUZ ALTUN

hmet T. Kuru ve Alfred Stepan’ n editörlü ünü yapt Democracy, Islam and Secularism in Turkey ( ubat, 2012) isimli kitap, geçti imiz günlerde Türkiye’de Demokrasi, slâm ve Laiklik ad yla dilimizde yay mland . Kitapta, Türkiye’de son y llarda tart t m z pek çok konuya dair, farkl kalemlerden makaleler yer al yorsa da, bir bütün olarak dü ünüldü ünde Osmanl ’dan Cumhuriyet’e geçi esnas nda ya anan “komplikasyonlar n” siyaset bilimi, tarih ve hukuk çerçevesinde incelendi ini görmek mümkün. Bu konular bir çe it “komplikasyon” olarak okunabilir, zira modernle me projelerini tepeden inmeci bir biçimde “gerçekle tiren toplumlardaki hastal klar, Türkiye’de de gözle görülür düzeyde. Kitaptaki makaleler, sadece bu ar zalar üzerine yo unla may p 2000’li y llarda tart lan dönü ümün temel meselelerinin kökenlerine dair bir okuma yapmay hedeflemi . Türkiye’ye “d ar dan” bakan bir gözün, 2000’lerdeki kabuk de i tirmenin sebeplerini kavrayabilmesi aç s ndan hayli i levsel bir taraf var bu okuman n. “ çeriden” bakanlar için derinlikli, orijinal tespitlerle dolu akademik makaleler, “anlat lan sizin hikâyeniz” kabilinden birer bak denemesi.

HAN O LU’NDAN ÖZBUDUN’A Yazarlar ve makalelerini öyle bir listelemek bile kitap hakk nda doyurucu bir bilgi verecektir. Columbia Üniversitesi’nden Karen Barkey, uzman oldu u ve hakk nda hayli parlak bir de kitap yazd “Osmanl ’da farkl l klar” konusunu i liyor ve çözümlerin bugüne nas l uygulanabilece ini tart yor. ükrü Hanio lu, Kemalizm’in tarihî kökenlerini ara t r rken, Atatürk’ün hiçbir zaman “ideoloji” olarak i aretlemedi i Kemalizmin ortaya ç k ko ullar n irdeliyor. Prof. Ergun Özbudun, iki makalesinin ilkinde Türkiye’yi “ço ulcu toplum, tekçi devlet” formülü ile resmederken, ikincisinde Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin tarihsel rolünü ve 2007’de ç kard siyasi krizi anlat yor. Ahmet T. Kuru ve Alfred Stepan’ n ortak makaleleri, Türkiye, Fransa ve Senegal örnekleri üzerinden laikli in “ideal tip” olarak kurgulanmas n inceliyor. Kuru’nun “d lay c laiklik” tezi, önemli bir noktay , Frans z tipi laikli in toplumsal dokuya tepe-

M

den müdahaleci tarz n ve Türkiye’de bunun daha ileri uygulamalar n konu ediniyor. Ümit Cizre’nin asker-sivil ili kilerinin AK Parti dönemindeki dönü ümünü anlatt makalesi, 2013’ten bak nca geride kald sand m z “asker sorunu”nu ele al yor. Bunun yan s ra, Ahmet T. Kuru’nun bir di er makalesi, askerî vesayetin hikâyesi paralelinde slamc l k, Kürtçülük ve komünizm korkular n n toplumsal görünümlerini anlat yor. Son iki makaleden ilki, AB Karma Komisyonu eski e ba kan Joost Lagendijk’ n, Türkiye’nin Avrupa Birli i maceras n AK Parti’li y llar içinde sorgulad ve bu ba lamda 2000’li y llar n meselelerini ortaya koydu u makale. kincisi ise Yale Üniversitesi’nden Stathis N. Kalyvas’ n, Avrupa’daki H ristiyan Demokrat Partilerin ortaya ç k artlar n AK Parti prati i ile birlikte analiz etti i metin.

SÜREYYA SU

odern devletlerin birço unun kurulu u devrimlere dayand r l r ve bu durum ba ndan itibaren modern devletlerin do as nda bir sorun olu turur. Fransa ve Türkiye gibi ülkelerde devrime bak tarz toplumlar bölen bir konu olmu tur. Kimisi için devrim ulusun kimli ini bulmas , kimisi için ise kimli in bozulmas ve reddidir. Dolay s yla kurulu u devrime dayand r lan devletler, toplumlar çerçevesi çizilmi bir kal p içinde bütünle tirmeye çal rken ayn zamanda devrime kar olanlar ve olmayanlar eklinde bölmekten de geri durmaz. Böylece her devrim daha ba lang çta kendi kahramanlar n n bile ba n yer. Nitekim Frans z Devrimi, 1789’dan itibaren on y l kendi kuyru unu s ran bir canavar haline gelmi , ard ndan izleyen yirmi y l da bütün Avrupa monar ilerini sarsan y k c bir etki yapm t r. lginçtir, hemen hemen ayn dönemde birkaç y l arayla gerçekle en, ABD’nin ba ms zl yla sonuçlanan Amerikan Devrimi ya da tarihin ilk köle isyan olan Haiti Devrimi toplumlar üzerinde bu kadar etkili olmam t r.

TÜRK YE’DEK DÖNÜ ÜMÜ OKUMAK Türkiye’nin son on y l üzerine içeride ve d ar da çok say da akademik kitap, makale, gazete/dergi analizi yaz ld . Buradaki dönü üm, “eski devlet modeli”nin sona ermesi ve topluma dayanan yeni bir modelin ortaya ç k olarak okundu ço unlukla. Hatta bu yönüyle “Arap Bahar ”na örnek bile gösterildi. Ancak teori ile prati in yer yer örtü medi ini, dönü ümün aktörlerinin yeterince tahlil edilmedi ini ve Türkiye’deki sivil toplumun hakk yla incelenmedi ini söylemek mümkün. 1980’lere kadar tamamen kapal kap lar ard nda kalan toplumsal zümrelerin, bu tarihten itibaren de travmatik bir biçimde “görünür” olduklar n dü ünürsek, meselenin sosyo-psikolojik boyutlar n da hesaba katmak gerekli. Özellikle Türkiye’nin “darbeler tarihi” bu türlü analizlerde arka planda kal yor ve darbeler kar s nda toplumun ya ad klar na pek de inilmiyor. Tanzimat’tan beri hemen her meseleyi konu an bir “entelijansiya”ya ra men demokrasinin kurumla amamas da Türkiye’nin temel meseleleri aras nda yer al yor. Üstelik bu ‘konu ma’ hali prati e yans t lamad ölçüde toplumsal aç dan çözümsüzlü e hizmet ediyor. Kitap, bu eksikli i kapatma ad na önemli tespitlerle dolu. Yukar da s ralad m makalelerin kendilerine özgü metotlar , Türkiye çal malar na kafa yoranlara farkl bak aç lar sunman n ötesinde, gelece e dair öngörüde bulunmak için veri sa l yor.

SEVG –NEFRET ARASINDA FRANSIZ DEVR M Frans z Devrimi’nde, her birinin kar tlar ve taraftarlar olan birçok dönem, yöntem ve kir birbirleriyle çat p durmu tur. Bunlardan hangisinin kal c kabul edilip resmi tarihe al naca n saptamak bitmek bilmez bir polemik konusu olmu tur. Frans z tarihçi François Furet, Devrim’in Yorumu adl kitab nda Frans z Devrimi tarihinin bir kökler anlat s , yani bir kimlik söylemi haline gelerek 1789’da ve onu izleyen y llarda meydana gelen olaylar bir ibadet ya da nefret nesnesi gibi ele alman n ötesinde gerçekten tarihsel birer olay olarak de erlendirilemedi ini yaz yor. Bu yüzden Frans z Devrimi üzerine hem resmi ve hukuki hem de tarihsel gerçeklere uygun bir yorumun yap labilmesi oldukça zordur. Ayr ca Devrim’in ar zalar n ve neden oldu u sorunlar her giderme çabas da “devrime kar devrim” anlay n n bir tezahürü oldu u için (bugünkü Fransa’n n be inci Cumhuriyet oldu unu unutmayal m) herkesin üzerinde mutabakata vard bir “toplumsal sözle me” yap lamam t r. Oysa Amerikal lar 1787 Anayasas ’na ba tan beri ba l kalm , ngilizler ise demokrasinin muhafazas

32

için 1215’deki Magna Carta’dan ba ka bir anayasa yapmaya gereksinim duymam lard r. Frans z Devrim tarihinde bu sürekli anayasa yenileme ve Devrim’i yineleme olgusundaki ar zay Marx, Hegel’den daha iyi farketmi ve hicvetmi tir. Hegel’in Zihnin Fenomenolojisi’ndeki Frans z Devrimi’ne hayranl n yerine Marx, Louis Bonapart’ n 18 Brumaire’i adl kitab nda alayc bir bak sergiler: “Hegel, bir yerde bütün büyük tarihsel olaylar n ve ahsiyetlerin adeta bir ikinci kez daha yinelendiklerine dikkat çeker. Ancak unu eklemeyi unutur: lk kez bir trajedi olarak, ikinci kez ise soytar l k olarak”. Gerçekten de Frans z Devrimi insan haklar ve halklar n özgürlük mücadelesi gibi argümanlarla yüceltilmeye çal l p Avrupa Ruhu’nun kendini gerçekle tirmesi gibi felse olarak kavramsalla t r lsa da trajik boyutlar göz ard edilemeyecek ölçüde büyüktür.

K M LYON NSAN ÖLDÜ Devrim’i izleyen yirmi y lda yakla k iki milyon insan n ölmesini, bir yandan “ nsan Haklar Bildirisi” yay mlan rken di er yandan çekmecelerinin dibinden küçük dua kitab ç kt için insanlar n üpheli diye damgalanmas n , giyotini Devrim ko ullar n n kaç n lmaz sonuçlar olarak mazur görmek mümkün müdür? E er öyleyse Napoleon’un Hitler olarak, Robespierre’in Stalin olarak, Danton’un Lenin olarak dünya sahnesine tekrar gelmi oldu unu ve bu yüzden yapt klar n n da mazur görülebilece ini söylemek mümkündür. Devrim’i bir bütün olarak günah yla sevab yla de erlendirmek mi gerekir, yoksa “ nsan Haklar ”n n geli iminin önemli bir u ra olarak yüceltmek mi? San r m en do rusu insanl k tarihinin en çok iddete ve trajediye sahne olmu ulusçuluklar döneminin milad olarak de erlendirmektir. Böylece devrimle kurulmu birçok ulus-devletin do as n anlamak mümkün olabilir. François Furet, “Kendilerini bir devrimle kurulmu olarak tan mlayan toplumlar, özellikle de bunun çok yak n bir zamanda gerçekle mi olmas halinde, ça da tarihlerini yazmakta özel bir güçlük çekerler.” diyor. Furet’nin kitab Frans z Devrim tarihini oldu u kadar, Türkiye Devrim tarihini tart mak için de oldukça ufuk aç c ele tirel ve teorik yakla mlar içeren önemli bir çal ma. Bu bak mdan, Türkiye ink lâp tarihinin ele tirisi ve yeniden yaz lmas için te vik edici bir teorik katk olarak da okunabilir.


3 HAZ RAN 2013 PAZARTESĂ?

E

MURAT TOKAY

n ba ta u uyar y yapay m: Ă–zal’ n Miras bir Turgut Ă–zal kitab de il; Ekrem Pakdemirli’nin an lar ndan olu uyor. TĂźrkiye’nin son 30 y l nda siyaset sahnesinde bir isim olan Pakdemirli, hat ralar n anlatarak bir bak ma tarihe not dĂź mĂź . Anlatarak diyorum, çßnkĂź kitap Pakdemirli’nin Turgay Yavuz’un sorular na verdi i cevaplardan mĂźte ekkil. Bizde an ve biyogra yazma gelene i zay f. Oysa siyasilerin, askerlerin, gazetecilerin an lar n yazmas tarihte karanl k kalan birçok noktay ayd nlatabiliyor. Bu konuda ilk akla gelen iki kitab anabiliriz. Hasan Cemal’in kaleme ald Kimse K zmas n Kendimi Yazd m ve Cumhuriyet’i Çok Sevmi tim bu tĂźrĂźn en ba ar l Ăśrneklerindendi. Hasan Cemal’in hat ralar n anlatt kitaplar “TĂźrk Baasç l â€?n yazacak tarihçiler için Ăśnemli ayr nt lar içeriyordu. Ekrem Pakdemirli’nin kitab da Ă–zal dĂśnemi Ăźzerine çal acak ara t rmac lara birçok yeni veri sunuyor. Mesela merhum Ă–zal’ n ĂślĂźmĂźnden k sa bir sĂźre Ăśnce SĂźleyman Demirel taraf ndan YĂźce Divan’a gĂśtĂźrĂźlmekle tehdit edildi ini Ăś reniyoruz (umar m çok geç olmadan SĂźleyman Demirel de an lar n yazar). Yine Ă–zal’ n askeri birli e ortla denetlemeyi “TSK, Suriye ordusuna benzemesinâ€? diye yapt n ... Ekrem Pakdemirli’ye “tavsiye ve vasiyetâ€? olarak “Mesut Y lmaz bu gidi le partiyi kapatt racak, senin buna engel olman laz m.â€? dedi ini‌

ZEH RLEND NE NANIYOR Pakdemirli kitapta Ă–zal’ n zehirlenerek ĂśldĂźrĂźldĂź Ăźne inand n sĂśylĂźyor. An lar nda ba ka ilginç iddialara da yer veriyor. Bunlardan en dikkat çekeni Emin ÇÜla an’ n Devlet Planlama Te kilat ’nda uzman yard mc s olarak çal rken ‘gizli’ belgeleri para kar l Cumhuriyet gazetesine satt iddias . Bir ba ka ilginç iddia: “ lk bĂźyĂźk hayali ihracatç â€?n n Yahya Demirel oldu unu ileri sĂźrĂźyor Pakdemirli. Ă–zal’ n Miras Pakdemirli’nin çocukluk ve gençlik y llar n anlatmas yla ba l yor. 1933 y l nda Manisa’da yokluklar içinde do an Pakdemirli dĂśrt ya ndan itibaren maddi durumu iyi olan akrabalar n n yan na veriliyor ve Ăźniversiteye ba layaca y la kadar bu ailede kal yor. 1957’de ODTĂœ

Makine MĂźhendisli i bĂślĂźmĂźne giriyor. 1963’te okulu birincilikle bitiriyor ve diplomas n Ba bakan smet nĂśnß’den al yor. Erdal nĂśnß’nĂźn tekli yle de ODTĂœâ€™de zik bĂślĂźmĂźnde asistan olarak gĂśreve ba l yor. Bu sĂźreçte burs kazanarak Londra’ya yĂźksek lisans yapmaya gidiyor. Hayat n n en Ăśnemli duraklar ndan biri ngiltere. ÇßnkĂź “Londra’da ilk dostum dedi iâ€? Yusuf Bozkurt Ă–zal vas tas yla Turgut Ă–zal’la bu Ăźlkede tan yor. TĂźrkiye’ye dĂśndĂźkten sonra (1967) ODTĂœâ€™de yard mc profesĂśr unvan yla hocal k yap yor. O s rada Turgut Ă–zal, Devlet Planlama Te kilat ’n n ba ndad r. Daha sonra ANAP’ n çekirde ini olu turacak kadro Ă–zal’ n DPT’deki çal ma arkada lar d r. Ekrem Pakdemirli de Ă–zal’ n dan man olarak gĂśreve ba lar. Ă–lĂźmĂźne kadar da onun yan ndad r. ANAP iktidar nda bakanl k, ba bakan yard mc l gibi kritik gĂśrevler Ăźstlenir. Kitapta Pakdemirli’nin renkli bir ahsiyet olarak portresini okuyoruz. DĂśrt dil bilen, uçak ve gemi kaptanl yapan, ziraattan anlayan, Londra’da Ăźniversitede cuma namaz k ld r p hutbe okuyan bir Anadolu insan ç k yor kar m za. Teknisyenli i, ziraatç l , bĂźrokratl , parlamenterli i ve devlet adaml ile Cumhuriyet tarihinde iz b rakan bir ki ilik Pakdemirli. Kendi ifadesiyle bir “denge profesĂśrĂźâ€?.

‘MESUT YILMAZ ASKERDEN EM R ALMI TI’ Ă–zal’ n Miras ’nda Pakdemirli yak n tarihe k tutmakla kalm yor, Ăśnemli isimlere dair analizler de yap yor. Necmettin Erbakan’dan SĂźleyman Demirel’e, Mesut Y lmaz’dan Tansu Çiller’e, Sak p Sabanc ’dan Vehbi Koç’a kadar birçok isim hakk nda hat ralar n aktar p dĂź Ăźncelerini payla yor. O bĂślĂźmden kimi ba l klar Ăśyle: â€œĂ‡iller derin devleti aktive ettiâ€?, “8 y ll k kesintisiz e itimin yasala mas için Mesut Y lmaz askerlerden emir alm t â€?, “Demirel’in tayin etti i rektĂśrlerin ço u masonduâ€?, “Tayyip Erdo an, Korkut Ă–zal’ n ba arm halidirâ€?. Ekrem Pakdemirli’nin an lar n okurken TĂźrkiye’nin nereden nereye geldi ini daha iyi fark edeceksiniz. Yokluklarla, kavgalarla, darbelerle, yĂźksek en asyonla geçen y llara do ru bir yolculuk yapacak ve yak n tarihle yĂźzle eceksiniz. Bu yĂźzle meden kazançl ç kacaks n z, bundan emin olabilirsiniz.

33

7(9%( 5Š6$/(6Š Ĺƒ+HU LQVDQ \D eGHPĹ‚H D V \D PHOHĂ›H \D Ä…H\WDQD X\DUDN QHVHELQL WDVKLK HGHU *Ä‘QDKĂ QD WHYEH HGHQ LQVDQ LQVDQ ROPDQĂ Q JHUHĂ›LQL \HULQH JHWLUPHNOH QHVHELQLQ eGHPĹ‚H XODÄ…Wà Ûà QD GDLU ELU GHOLO RUWD\D NR\PXÄ…WXU ŠV\DQ HWPHNWH Ă VUDU HGHQ LQVDQ QHIVLQLQ QHVHELQL Ä…H\WDQ Ä‘]HULQH WHVFLO HWPLÄ…WLU =LUD Ä…H\WDQ LÄ…OHGLĂ›L JÄ‘QDKWDQ WHYEH HWPHPLÄ…WLU Ĺ„ qDÛà QĂ Q PÄ‘FHGGLGL ŠPDP *D]DOĂŁĹ‚QLQ ĹƒSLÄ…PDQOĂ N YH WHYEHĹ„ Ä‘]HULQH NDOHPH DOGà Ûà PXKWHÄ…HP eseri‌

SĂ›FĂŽ Š/( 7(5$3Š67 3VLNRWHUDSLOHU YH WDVDYYXI Ä‘]HULQH ELU NDUÄ…Ă ODÄ…WĂ UPD GHQHPHVL RODQ 6Ä?IĂŁ LOH 7HUDSLVW %DWĂ OĂ WHUDSL VLVWHPOHUL LOH ŠVOĂ PĂŁ VÄ?IĂŁ \ROXQ LQVDQGD NHVLÄ…HQ YH D\UĂ Ä…DQ QRNWDODUĂ QĂ PHWLQOHUGHQ D\QHQ DNWDUĂ PODUOD GHVWHNOHQHQ LNQD HGLFL ELU Ä‘VOXSOD RUWD\D NR\X\RU

288 SAYFA

ANILARIYLA EKREM PAKDEM RL - ÖZAL’IN M RASI, TURGAY YAVUZ, UFUK YAYINLARI, 263 SAYFA, 15 TL

Â?”’•Žó’–ȹ ÂŽÂ&#x;Š–ȹ Â?Â’¢Â˜Â›ÇŻÇŻÇŻ

7²5.Š<(Ĺ‚'(

$<',1,1 .,6$ 7$5Š+Š .LWDS ŠHQWHOHNWđHOł YH ŠD\Gà Qł NDYUDPODUà Qà ELUELULQGHQ D\à UDUDN EXQODUD WDULKLQ DNà ąà YH VL\DVã NRQMRQNWđU L�LQGH QDVà O ELU LąOHY \đNOHQGLÛLQL PHUFHN DOWà QD DOà \RU 9H EX �HU�HYHGH LGHRORMLN RODUDN ]à W NXWXSODUGD \HU DODQ D\Gà QODUà HQWHOHNWđHOOHUL \HUL JHOGLÛLQGH Š.HPDOL]P SDOWRVXł DOWà QGD ELUOHąWLUHQ VđUH�OHUL YH PHNDQL]PDODUà DQDOL] HGL\RU

PENDNAME 2QLNLQFL \Ä‘]\Ă O GÄ‘Q\DVĂ QGD +RUDVDQ ŠVOĂ P GÄ‘Q\DVĂ QĂ Q Ă Ä…Ă N ND\QDÛà GĂ U )HULGÄ‘GGLQ $WWDU GD EX à ąà Ûà Q HQ JĂšUNHPOL YH JĂš] NDPDÄ…WĂ UDQ \Ă OGĂ ]Ă GĂ U 3HQGQDPHĹ‚GH ŠVOĂ P WDVDYYXIX\OD ŠVOĂ P Ä…LLULQL EXOXÄ…WXUXU .DOHPH DOGà Ûà PHVQHYLOHULQGH WDVDYYXIXQ HQ ]RU YH Ă?HWUHÄ&#x;OOL PHVHOHOHULQL HQ DQODÄ…Ă OĂ U YH DNĂ FĂ ELU Ä‘VOXSOD Ä…LLUVHOOHÄ…WLULU )HULGÄ‘GGLQ $WWDUĹ‚Ă Q QHVLOGHQ QHVLOH DNWDUĂ ODQ XQXWXOPD] HVHUL 3HQGQDPH Ä…LPGL \HQLGHQ RNXUX\OD EXOXÄ…X\RU

etkilesimyayinlari.com 0212 551 32 25

416 SAYFA

Ekrem Pakdemirli’nin an lar ndan olu an Ă–zal’ n Miras adl kitap, yak n siyasi tarihimizin bilinmeyenlerini gĂźn yĂźzĂźne ç kar yor. Hep Turgut Ă–zal’ n yak n nda bulunmu olan Pakdemirli’nin anlatt klar TĂźrkiye’nin nereden nereye geldi ini gĂśrmek için Ăśnemli bir kaynak.

184 SAYFA

Yak n tarihle yĂźzle menin kitab

352 SAYFA

HATIRA

KĂ?TAP ZAMANI


R

KÝTAP ZAMANI

Bakiyesi iirdir

Nûrusiyâh’ n nuru

N

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Ercan Y lmaz, Tima Yay nlar ’ndan ç kan, dördüncü iir kitab Nûrusiyâh’la selamlad iir okurlar n … Genç air, eyh Galib’den Asaf Halet’e, Fuzuli’den Yahya Kemal’e, Necatigil’den Aragon’a geni bir göndermeler a nda kuruyor iirini.

Bakiye, Kemal Varol’un yay mlanm üç iir kitab Yas Yüzükleri, Kin Divan ve Temmuzun On Sekizi’ni bir araya getiriyor. Farkl tarihlerde yay mlanm kitaplar bulu turmas na ra men kendi içinde bütünlüklü bir yap t...

NÛRUS YÂH, ERCAN YILMAZ, T MA YAYINLARI, 56 SAYFA, 7,50 TL

BAK YE - TOPLU RLER, KEMAL VAROL, SEL YAYINCILIK, 192 SAYFA, 12 TL

SAB T KEMAL BAYILDIRAN

ûrusiyâh, Ercan Y lmaz’ n dördüncü iir kitab . Daha ilk kitab nda Hüsn ü A k’a, Hallac’a göndermelerde bulunan Y lmaz, son kitab Nûrusiyâh’ta ba tan sona tasavvufa gark olmu , Hüsn ü A k’tan ald k v lc mla sabâ de il ama ‘a k’ ate kesilmi . Ercan Y lmaz, Hilmi Yavuz’dan ödünç al rsak, ça da bir air olarak hem Bat ’y hem Do u’yu temellük etmi . Bir yandan Homeros, Nerval, Aragon; bir yandan Yunus Emre, Nâilî onun iirinin gülistan na renk ve koku vermektedir. Bir airimiz, “Yahya Kemal’in iiri kapal , Ha im’inki aç kt r; Yahya Kemal’den yola ç k p iir yazmaya kalkan bo ulur, Ha im’den el alan kanatlan r.” mealinde sözler söylemi ti. Bunu Hilmi Yavuz için de söyleyebiliriz. Hilmi Yavuz iiri ufuk aç c oldu u için ondan el alan birçok air bo ulmadan iir adas na ç kabilmi tir. Bunlardan V. B. Bayr l ve Ercan Y lmaz iirsel birikim ve güç yönünden öne ç kmaktad rlar. Ercan Y lmaz’ n Hilmi Hoca’ya göndermeleri bir yana, ‘dünyaya bak ’ gibi bir genelleme yapmasam da ‘ iire bak ’ Hoca’n nkiyle bire bir örtü üyor; Y lmaz, Tanzimat’la damar kesilen iirimize en doruktan, Galib Dede’den ba lan yor. eyh Galib, sebk-i hindi denilen tarz yla imge kurma bak m ndan sembolistlere en yak n duran airimizdir. Bilindi i gibi, sembolistler imge kurarken istiarede benzeyen ve kendisine benzetilen aras ndaki aray çok açm , böylece okurun imgelemini harekete geçirmi lerdir. Galib Dede’nin “k v lc m taneleri ekmek” gibi bir mecaz rahatl kla XXI. yüzy l iirine yak t r labilir. Toplumumuzda heterodoksi iktidar olamam sa da iirde iktidar elinde tutmu tur. Çünkü iirin dilini onlar inceltmi lerdir. Ortodoksiye mensup airlerin heterodoksiden nemalanmalar n n temelinde, onlar n iirlerindeki müthi dil yatar. O co kun, ta k n anlat m n sözcük evlendirmelerindeki yarat c l k, airlere yeni ufuklar açmaktad r. Sîne hâhem erha erha ez râk Tâ bigûyem erh-i derd-i i tiyâk ( tiyâk derdini erhedebilmem için, ayr l k ac lar yle erha erhâ olmu bir kalb isterim) Yukar daki beyit Mesnevi’nin üçüncü beytidir, Mevlana içindeki ‘i tiyâk’

B

dillendirebilmek için binlerce beyit yazarken yerle ik de erleri çi ner geçer. lerlerken önüne ard na bakmayan Mevlana’y bu tavr , pek çok su air yeti tirmi Do u’nun en tepesine ç kar r. Ercan Y lmaz Nûrusiyâh’ta bu ‘i tiyâk’ anlatmakla kalm yor, okura da geçiriyor. Y lmaz’ n iirinin zevkine, iire yabanc olmayan her okur varabilir. Ama Do u iirini, Türkçenin iirini yak ndan bilen okurun ya ayaca haz daha büyüktür. Çünkü onun iiri ‘kültür’ iiridir; her dizesi bir ça r m, bir göndermedir. “Ezelden  inân m” iirinin tad na varmak için Mehmet Âkif’in güftesinden erif çli’nin besteledi i hüseyni ark y bilmek art de ildir belki, ama ayn iirde geçen “ak am n ebedi k z na” dizesini D ranas’ n “Köpük”üne gönderme diye okursan z hazz n z çok daha geni ler. Kitab okurken airin al nt lar , göndermeleri ba m döndürdü do rusu. Onun iir gülistan na bütün büyük airlerin bulutlar ya mur bo altm . lk okuyu ta u dostlarla kar la t m: Asaf Halet Çelebi, Sezai Karakoç, eyh Galib, Yunus, Aragon, Fuzuli, Homeros, Necatigil, Hilmi Yavuz, Yahya Kemal, Tanp nar, Âkif, Attar, Özdemir Asaf. Yeni okumalarla perdenin ard ndaki dostlar da görebilece imi san yorum!

SERDAR ÇEL K

akiye, Sel Yay nlar ’ndan ç kan ve Kemal Varol’un yay mlanm üç kitab n bir araya getiren, ad ndan da anla laca üzere bir “toplam-kalan” kitap. airin ilk kitab Yas Yüzükleri’nin “ev” ve “gitmek” metaforlar üzerine, ikinci kitab Kin Divan ’n n “dönü ” temas etraf nda, üçüncü kitab n n ise “ben”e odakl yaz ld söylenebilir. Tema aç s ndan ne kadar ayr dursalar da iirlerin toplam incelendi inde birbirinin devam olduklar görülüyor. Dil aç s ndan görülen farkl l klar hariç tutmak gerekiyor tabii. Bakiye’nin ilk kitab Yas Yüzükleri, eve odakl ve merkezinde vicdan, anne, baba, yaln zl k, gitmek, kendilik hali gibi temalar bulunan iirlerden olu uyor. Kitab n ilk iiri “Küfrân” yaln zca Yas Yüzükleri’nin de il, belki Bakiye’nin de en dikkati çeken iiri. “Küfrân” Yas Yüzükleri’nin ana izle ini olu turdu u gibi, bu iirin sonraki iki kitab n da ortaya ç kma nedeni gibi göründü ünü söylemek yerinde olur. iirin ilk bölümü öyle ba l yor: “H çk r klarla ak am kar layan bir aldan gibi/ Babam n incinmi sesine çökerdi.”

BABANIN SES

DÜNYAYA Ç GÖZÜYLE BAKMAK

Son dize dikkatle incelendi inde iiri yazan ki inin sesini fark ederiz. O ses, baban n sesidir. Sonraki bölümlerde ise air, baban n sesini devral r ve birinci a zdan konu maya ba lar. Onun zihninden kendine, geçmi ine, karde lerine, ya ad ve ya att travmalara yol al r. iirdeki gerilimin oda nda yer alan durumun da bu çat mal gelgitler oldu u söylenebilir. Bütün bu travmatik ruh haline ra men, yine de Yas Yüzükleri’ndeki ev metaforu hem bir tür korunakl l k imgesine hem de airin vicdan yla hesapla t yere dönü ür. “Babam neden bizden önce kalkard sofradan” dizesi, iirdeki anlat c sesin vicdan ndaki yaran n imgesi olarak göze çarpar ve airin iç hesapla mas n n da kap lar n açar. Nitekim takip eden bütün iirlerde, hep bu gecikmi hesapla may fark ederiz. Sofradan geç kalkan baba imgesi oldukça dikkat çekicidir bu nedenle. Bu noktada airin döndü ü yer, hem babayla hesapla lan hem de onu anlayan kendi zihnidir. Yas

Ercan Y lmaz “Mi katü’l Envar” iirinde, mam Gazali’nin ayn ad ta yan (Nurlar n Kandili) kitab na gönderme yaparken, kendisinin de dünyaya iç gözle/ kalb gözüyle bakt n anlatm oluyor. O Gazali ki hem medresede hem de tekkede kabul görmü tür. air bu kitab n n bütününde 12+2 dize biçimini kullanm . lk ba ta olu turdu u iirsel gerilimi son iki dizede (‘beyit’ de diyebiliriz bunlara!) bir patlamayla sonland r yor. airin dili üzerinde de durmak gerekir. lk kitab nda ‘da ’ ve ‘göl’ sözcüklerini öne ç karan Ercan Y lmaz, bu kitab nda Do u’nun mutlak güzellik timsali, iirimizin tükenmeyen güzelli i olan “gül”ü öne ç kar yor. Sözcüklerin imlâs nda da gelene e tak l yor. Sözcük seçiminde sözcü ün Türkçe kökenlisini de il de iirin istedi i sözcü ü seçiyor. Fark nday m, bu yaz ‘kitap tan t m ’ format n n çok d nda oldu. Ama güzel iirler kar s nda ‘mest ü harab’ olmu bir ki inin sat rlar olarak okursan z, ba lama yetiniz harekete geçer. Hem air hem iir ate gededir.

34

Yüzükleri için tek ba na ev odakl bir gerilimden bahsediyor demek yetersiz olur. deolojik, siyasal, söylemsel bir ayr ma da görülür iirlerde. “Ev” ve “gitmek” metaforlar üzerinden anlat ya dönü en ve evden ç k n vicdani bir gerilim üzerine kuruldu u birinci kitab n ard ndan, Kin Divan ’yla “eve dönü ”ü mu tular air: “Onca zaman sonra/ Herkesin yalan n saçlar n ok ad yere geldim.” Fakat burada özellikle belirtmek gerekir ki, ne Yas Yüzükleri’ndeki “evden ayr l ” tam bir ayr lmad r ne de Kin Divan ’ndaki “dönü ” gerçek anlamda bir dönü tür. Bu kitapta yer yer airin ilk kitab na atfen dizeler görürüz, “herkesin veda hevesiyle topra a imrendi i yerde” dizesinin yer ald iirde mesela, bir hevesle gitmenin arzu edildi i yer, airin ilk kitab ndaki vicdani yaran n oda ndaki gerilimdir, denilebilir. Yas Yüzükleri’ndeki “gitmek” metaforu, ikinci kitab n da atmosferini belirler. “Veda” eden bir ruh halinde rastlad m z Yas Yüzükleri’ndeki iir ki isi, Kin Divan ’nda bunun nedenlerini sorgulayan anlat c olarak kar m za ç kar: “Ne yapsam, ne yapsam/ Yine de hep, âh/ Dü man m n teni çekti beni.” Kin Divan ’n n dil aç s ndan di er iki kitaptan farkl bir yerde durdu u söylenebilir.

KEND Ç NDE BÜTÜNLÜKLÜ B R K TAP Nas l ki ikinci kitab n izlerine birinci kitapta rastl yorsak, üçüncü kitab n izlerine de bir önceki kitapta rastl yoruz. Dolay s yla Bakiye üç kitab n toplam olmas na ra men kendi içinde bütünlüklü bir iirdir, denilebilir. Nitekim Temmuzun On Sekizi kitab ndaki birçok iirin foneti i Kin Divan ’ndaki baz iirlerin foneti ine oldukça yak nd r: “Bir kad n sevdim orada/ Uzad saçlar , görmedim/ Her har sa d m/ Alk lar ald m ehirden ç karken/ Erkekler ayan da, her kad n n kalbi s r/ Neden, bilmedim.” Yukar daki iirin Temmuzun On Sekizi kitab ndaki XVII bölümü iiriyle olan söylemsel benzerli i Bakiye’nin tutarl l na örnek verilebilir: “Bitti derken, dindi derken, kurudu derken/ Her gece yeniden avaz avaz ç kt sesim:/ Sen varaca na vard n da/ Ben neden hâlâ yolday m dedim.” Bakiye’de Kemal Varol iiri, baban n zihninden ba lay p airin zihnine, oradan da “ben’e” ula an bir iirdir, denilebilir.


Ne zaman savaşıp ne zaman durması gerektiğini bilenler, zafere ulaşır… Sun Tzu – Savaş Sanatı’nın yazarı

B

arut öncesi zamanlardan atom bombasına uzanan dünyadaki en önemli savaşların silah - taktik ve stratejilerini, özel hazırlanmış tamamı renkli illüstrasyon ve haritaları ile keşfetmek için, özel koleksiyon baskısıyla görsel bir tarih şöleni sunan seri: Dünya Savaş Tarihi… “Olağanüstü… Mükemmel yapılmış bir tarih araştırması ve en önemli savaşların ustalıkla hazırlanmış görselleri bir arada.”

<(

1

ņ

New York Times

OSMANLI ASKERÎ 2 0§&§

ERKEN +-"#0,^a ¥

' ^"e,7 ^1 4 ©'¡," OSMANLI

<(

1 ņ

-02 a ¥^

Tüm kitapçılarda özel indirim ve taksit imkanı ile…

§+. 0 2-0*3)^a ¥'

& a*'^1#$#0*#0§

Set olarak almak isteyenler için özel kutulu…

Tarih bu sayfalarda yaşıyor... iyi ki kitaplar var...

timas.com.tr facebook.com/timasyayingrubu twitter.com/timasyayingrubu


ANLATI-ARA TIRMA

KÝTAP ZAMANI

Büyürken kirlenmek

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Foto ra ar, ehir ve de i im

Okuyucunun daha çok denemeleriyle tan d Nihat Da l , Her ey Büyürken Oldu adl yeni kitab nda öykü ve anlat diye tan mlanabilecek metinlerini bir araya getiriyor. Kitaptaki metinlerin ortak temas çocukluk ve a k.

Antropolog Meltem Ulu, De i en stanbul’un Tan klar : Dü ün ve Aile Foto raflar adl kitab nda bir araya getirdi i foto raf ve röportajlarla, dü ünler, evlilik ve aile hikâyeleri üzerinden stanbul’da kültürün ve ya am n de i imini inceliyor.

HER EY BÜYÜRKEN OLDU, N HAT DA LI, SÜTUN YAYINLARI, 168 SAYFA, 7,90 TL

DÜ ÜN VE A LE FOTO RAFLARI, MELTEM ULU, K TAP YAYINEV , 184 SAYFA, 15 TL

SA DARAKÇI

nceymi , ah k r labilirmi /…/ çocuklu a sark t lan bu cam/ merdiven” diyordu V. B. Bayr l, “Merdiven” iirinde. Nas l bir çocukluk ya arsak ya ayal m, koca koca adamlar oldu umuzda ço u zaman kibre, ac ya, kedere veya dünyan n varl m zla kaim oldu u zann na kap ld m z anlarda uzaklardan gülümseyen bir çocuk, hangimizi sa a ça rmaz ki? nsan n özünde hep olan, üzeri küllenen alt n vakitlerdir sanki onlar; ‘yitik cennet’imizdir, y llar geçtikçe aramaya devam etti imiz. Daha çok denemeleriyle tan d m z Nihat Da l , Her ey Büyürken Oldu adl yap t n n önsözünde belirtti i gibi, yazarken tan mlayamad , “yay nland nda öykü ve anlat olarak kar lanan” metinlerinde gerçek ile kurgu aras ndaki çocuklu una uzat yor merdiveni bu kez. Nihat Da l okurlar n n iyi bildi i “sokaklar dolduran bir dil”le de il; naif, nüfuz edilmesi zor bir dille yap yor bunu.

BÜYÜMEN N KAÇINILMAZLI I Bir söyle isinde, “Çocuklu uma dair hat rlad m eyler; giri , geli me ve sonuç k sm olan bir ‘bütün’ü olu turam yor.” diyen yazar, kitab n ilk bölümünde köyle s n rl , ilçenin neredeyse dünyan n uzak bir kö esi bellendi i, ninenin anlatt masallarla süslü çocuklu undan hat rlad klar n kurgu ile tamamlayarak foto raf n bütününe ula maya çal yor. Öykü ki ileri neredeyse masallardan ç kma kahramanlar… Oyuncak at na binen çocuk, nereye sorusuna “solmu tek bir yüz kalmay ncaya, bütün ovalar çiçek bas ncaya kadar” cevab n verir. Kitaba ad n veren “Her ey Büyürken Oldu”da nine, anlat c k za bir gün büyümek trenine binmenin kaç n lmazl ndan bahseder. Kahramansa büyümekten, büyürken kirlenmekten kaçmaktad r. Çocukluktan diplomaya ve i sahibi olup evlenmeye uzanan ya am nda anlay verir bu trene bindi ini ve art k geri dönü olmad n : “Çocuklu undan bo alan tara ar na yeni kahramanlar dolu ur: Mücadele, daha çok kazanma, bir numara olma h rs .” Sonunda bu treni ta a tutan anlat c yla içimiz burkulurken ta a tutmad m z trenleri hat rlar z. Ba ka bir öyküde, Anadolu’nun uzak kö esinde, “silahlar ndan ba ka eyi olmayanlar n susturmay bildi i” zor bir co rafyada bir de-

F

denin derdi insanlar n kavgalar na son vermektir. Çe mesi ayr , camisi ayr köyün tek ortak noktas olan okulu gibi birle tiricidir dede. Bunun için zahmet çeker, yol teper. Dedenin cenazesinin anlat ld ba ka bir öyküde, “Hac Mustafa ile Nofa”da, cenazeye ülkenin bat s ndan do usuna say s z insan n kat lmas , dedenin bar elçisi gibi çal mas n n semeresidir. Bu ça n h za tutkun, her eyin h zl ca olmas n isteyen çocuklar n n yan nda onunki, gelecek nesillere anlat lacak hikâyeler do uran, üzerinde dü ünülmü bir hayatt r. 2003’te Irak’ n i gali öncesi kaleme al nan “Yaban l Yürek Bir Gün” öyküsü ise i galin gerekçelerine Nobelli ngiliz oyun yazar ve aktivist Harold Pinter’ n a z ndan ele tiriler getiriyor. Nobel konu mas nda ‘büyük birader’in özgürlük vaadiyle dünyan n neresine gittiyse oray eskisinden beter hale getirdi ini uzun uzun anlatan Pinter’ n öyküde ABD’nin bütün bahaneleri tükendikten sonra sar ld ‘özgürlük â halklar esaretten kurtarma’ palavras n ele tirirken söyledikleri do rusu ilginç: “Özgürlükten nefret eden halklar n nas l bir ey oldu unu merak ettim.” Bunun kar t olarak iyi bir üniversite bitirmi , muhtemelen parlak bir gelecek kendisini beklerken kara gözlü, siyah derili insanlara “almak için de il, vermek için sefere ç km ” ve orada can vermi , “insan insan n kurdudur” dü üncesini hayat yla yalanlayanlar konu edinen “Ya ayan Ölü”, ba ka türlü bir dünyan n mümkün olabilece inin i areti.

AY E BA AK

oto raf, icad ndan bugüne, ya anan toplumsal de i imleri izlemeyi kolayla t rmas aç s ndan sosyal bilimlerin pek çok alan n n oda nda yer al yor. Bireysel haf zan n foto ra a görsellik kazanan birikimleri, kültürel haf zay besleyen önemli kaynaklardan biri. Her ne kadar foto raf n sadece kurgulanm bir ân temsil etti i dü ünülse, gerçekli i ve dura anl tart lsa da özellikle son yüzy lda toplumun de i imini izleyicisine onun kadar sunabilen bir araç zor bulunur. Antropolog Meltem Ulu, De i en stanbul’un Tan klar : Dü ün ve Aile Foto ra ar ad yla kitapla an doktora çal mas nda, bireysel ve kolektif haf zan n birbirini nas l etkiledi ini stanbul ve dü ün foto ra ar üzerinden inceliyor. Ulu, dü ün ve aile foto ra ar n bireysel ve kolektif haf zan n bulu tu u, her ikisini de yans tan bir alan olarak ele alm . Foto raf n kültürel haf zaya tutulan bir ayna i levi gördü ünü vurgulayan yazar, geçmi ile bugün aras nda kurdu u ili kide dü ün foto ra ar n kimlik, toplumsal konum ve sosyal tabaka aç s ndan incelemi . Foto raf n olu tu u ko ullar n (yönetim, moda, ideoloji, teknoloji, ritüel, zaman, poz vb.) de i imini izlemi . Tezini güçlendirmek için farkl ya gruplar ndan ki ilerle röportajlar gerçekle tirmi . Onlardan ald cevaplar ile foto rafta görüneni kar la t rm .

A KA VE ÇOCUKLU A ÇA RI “A k n Ma lubu” ad n ta yan ikinci bölümde a k n halleri, kalp ile kafan n bitmeyen çeli kisi, a k n asl nda “iktidardan dü me; ba kas na yer açma, kendini verme hali” oldu u dile getirilmi . A k n konu edildi i bu sat rlarda ad nda ‘a k’ kelimesi bulunan kitaplar n piyasay kaplad günümüz iyi özetlenmi : “Art k a k yok, gürültüsü var sadece”. “Hüznün Küçük Karde i”, öyküden çok aforizmay ça r t ran yap s yla okunmas güç bir metin. Bir seferde de il parça parça, hazmederek, üzerinde dü ünülerek okunmay hak ediyor. lhan Berk, “Son Yerine” iirinde, “bütün çocuklar n uyuyu u uyan iyi/ zulmün her türlüsü kötü” demi ti. Nihat Da l bu metinlerinde ‘ iddete odun ta mayan, ba kas üzerinde iktidar kurmayan’ diliyle bizi a ka ve çocuklu a ça r yor.

KÜLTÜREL HAFIZANIN OLU UMU Yazar, toplumsal de i imi, bu de i imlerin foto rafla kaydedilmesini, artan foto raf ihtiyac n n de i imi yayg n hale getirmesini sa lamas n ve yap lan bütün kay tlar n kültürel haf zan n olu umunda ad m ad m oynad rolü incelemi ve bu esnada aileyi s radan insan ile ait olunan kültürün büyük anlat s n n kesi ti i alan olarak ele alm . Ulu, de i imin izlerini ararken de i meyen taraf da irdelemi . nsanlar n neden foto raf çektirdi i ve saklad üzerine sorular sormu . Foto rafa bakarken hat rla-

36

nan geçmi in öznelli i ile foto raf n gerçekli ini k yaslam .

FOTO RAFA NE KADAR GÜVEN L R? Foto raf h zla geçen zamana kar bireyin özel anlar n geni leten, ya ananlar n b rakt izleri belirgin k lan bir araç. Ayn zamanda çekildi i günün, tarihin bir parças haline gelebiliyor, günün de erlerini, estetik anlay n , al kanl klar n ve bugüne uzanan kültürel de i imi yans tabiliyor. Ama gerçekli i üzerine tart malar da bitmiyor. Özellikle dü ün gibi, günlük dertlerin ve rutinin d na ç k lan, her eyin daha özenli oldu u durumlara ili kin foto ra ar ister istemez gerçeklik sorununu akla getiriyor. Foto raf n üretildi i ko ullar n de i ebilirli i, insanlar n ideal an sand klar eyin öznelli i bir ehrin dönü ümünün ancak çok küçük bir bölümünü ifade edebilir. Hatta daha majör etkenlerle ya anan de i im dalgalar n n vurdu u k y lardan sadece biri olarak görülebilir.

DÜ ÜN FOTO RAFLARI VE RENKL H KÂYELER Kitap, stanbul’a dair bir kültür çal mas olarak hem bireyi hem de toplumu ilgilendiren ortak duygu ve yakla mlar ortaya ç kar yor, bu aç dan önemli. Bir doktora tezi oldu undan sistematik bir çerçevede ilerliyor. Ancak hem konusu hem de zengin görsel içeri i ve anlat m yla bu alana özel ilgi duymayan, s radan okuyucuya da hitap ediyor. stanbul’un çe itli dönemlerinden dü ün foto ra ar ve renkli dü ün hikâyeleri gerçekten ilgi çekici. Kitab n bütününde dü ündürücü buldu um husus ise foto ra ar n çok büyük oranda e itimli, ço unlukla orta ve üst gelir grubundan ki i ve ailelere ait olmas , çal ma grubu olarak son derece homojen bir kitlenin seçilmesi. Foto ra ar geni bir zaman dilimine yay ld ndan bu durumu foto raf n ula labilirli i, yayg nla mas , ekonomik durum veya sosyal s n f ile aç klamak pek mümkün görünmüyor. Bu da ister istemez seçilen hedef kitlenin stanbul’daki de i imi kolektif aç dan ne derece do ru yans tabilece i sorusunu akla getiriyor.


DÜ ÜNCE-TAR H

KÝTAP ZAMANI

Kemalizmin paltosundan ç kmak

D

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

slam’ n Bat ’ya açt yol

Do an Gürp nar, Türkiye’de Ayd n n K sa Tarihi adl kitab nda Türkiye’de entelektüellerin “Kemalizmin paltosu”ndan ç kt tezini savunuyor. Yazar, Türkiye’nin ayd n yeti tirme konusunda neden yetersiz kald sorusuna cevap ar yor.

20. yüzy l n en önemli do ubilimcilerinden olan ve Müslümanlara önyarg s z bak yla bilinen W. Montgomery Watt’ n slam’ n Ortaça Avrupa’s Üzerindeki Etkisi adl kitab , 1970’te Paris’te verilen bir dizi konferans n metinlerini içeriyor.

TÜRK YE’DE AYDININ KISA TAR H , DO AN GÜRPINAR, ETK LE M YAYINLARI, 352 SAYFA, 15 TL

SLAM’IN ORTAÇA AVRUPASI ÜZER NDEK ETK S , W. MONTGOMERY WATT, ÇEV.: ÜM T HÜSREV YOLSAL, B LGESU YAYINCILIK, 144 SAYFA, 12,50

SAK NE KORKMAZ

o an Gürp nar, Türkiye’de Ayd n n K sa Tarihi adl kitab nda, Dostoyevski’nin edebiyat ba lam nda Gogol için söyledi i cümleyi Türkiye’de ayd n n tarihi ba lam nda kullan yor: Türkiye ayd n , Kemalizmin paltosundan ç km t r! Gürp nar, bununla da yetinmiyor, sadece ayd n n de il ideolojinin de Kemalizmin paltosundan ç kt n , yani merkezine Kemalizmi koyarak ekillendi ini belirtiyor. Bu yüzden Türkiye ayd n n n bir soykütü ü ç kar lacaksa Kemalizmin referans al nmas n n zorunlu oldu u görülüyor. Türkiye’de Ayd n n K sa Tarihi de dolay s yla merkezine Kemalizm’i al yor. Gürp nar’ n bu tercihi hem tez hem de böyle bir çal may yap sal incelemeye tabi tutmak bak m ndan elveri li bir yöntem olarak ilgi çekici.

2

si ve temadan sapmayan ilerleyi iyle siyasi veya ideolojik tarihimize bir katk sa l yor. Örne in, Atatürk’ün çevresindeki bürokratlardan Kadro hareketine, Köy Enstitüleri’nden Halkevlerine, ideolojik meseleleri olan önemli kimliklerin kümele ti i dergilerden kültür politikalar n n arka plan na kadar varan kronolojik nakillerden özellikle genç ku aklar n çok yararlanaca dü ünülebilir. Gürp nar’ n bir kez daha önümüze serdi i ve Türkiye ayd n n n çizgisini önemli ölçüde etkileyen bir sonuç var kitapta: Kemalizmin bir dünya görü ü üretememi olmas . Enerjisini dönem dönem komünizme, dönem dönem muhafazakârl kla mücadeleye ve farkl l klar n tas yesine harcam CHP Kemalizminin, bizzat kendi varl n (ki bu devletin varl demektir ayn zamanda) korumak üzerine kurdu u bürokratik vesayetin d nda dünya görü ü üretmek gibi bir meselesi olmam t r.

0. yüzy l n en önemli do ubilimcilerinden biri olan W. Montgomery Watt’ n slam’ n Ortaça Avrupa’s Üzerindeki Etkisi isimli kitab Bilgesu Yay nlar taraf ndan dilimize kazand r ld . Kitap, Watt’ n 1970’te Paris’te verdi i bir dizi konferans n metinlerini içeriyor. slam kültürünün de i ik alanlar na dair yazd kitap ve makaleleriyle tan nan Watt, özellikle erken dönem slam tarihi ve H ristiyanl k- slam ili kileri konular nda uzmand . Müslümanlar Avrupa’ya sald ran barbarlar olarak görmeyip daha ziyade ba ar lar yla yeryüzünün büyük bölümünde itibar kazanan bir uygarl n temsilcileri olarak kabul etmesi, Watt’ n kitab n ilgi çekici k l yor.

MÜSLÜMANLARIN B L ME KATKISI Watt’a göre Müslümanlar tarihleri boyunca ba ka toplumlar n kültür, felsefe ve bilimini tan man n, incelemenin gerekli oldu una cesurca inanm lard . 7. yüzy lda Irak’ , Suriye’yi ve M s r’ fethettiklerinde buralardaki çe itli merkezlerde Yunan bilim ve felsefesinin çal ld n görünce de ayn tavr sergilediler. Henüz Emevi halifeleri devrinde bile devlet i lerine yarayan birkaç Yunanca eser Arapçaya çevrilmi ti. Fakat büyük tercüme devri Abbasilerle, bilhassa 9. yüzy lda Beyt-ül Hikme’yi kuran Memun’un hükümdarl döneminde ba lad . 10. yüzy la gelindi inde matematik, mant k ve t p üzerine birçok önemli eserin tercümesi yap lm t . Kindî, Aristoteles’in felse dü ünceleriyle ilgilenmi , Farabi ise Aristoteles yorumlar yla üne kavu mu tu. Bu dönemde slam dünyas nda âlimlerin ve eserlerinin serbestçe dola abildi i kuvvetli bir kültür birli i vard . Farabi’nin ölümünden 30 y l kadar sonra slam topraklar n n do u s n rlar nda bulunan Türklerin ya ad bölgede bni Sina do du. bni Sina, slam felsefecilerinin en büyüklerinden biri, ayn zamanda önde gelen bir hekimdi. Müslümanlar Sümer, Akad, M s r gibi eski kültürlerin binlerce y ll k deneyimlerinin ta y c s olmalar n n yan nda, Yunan bilim ve felsefesini geli tirip mükemmelle tirdiler. Kendileri bulmad larsa da rakamlar n kullan m n ö rettiler ve aritmeti in kurucusu oldular, cebiri bir bilim ha-

‘YEN ENTELEKTÜEL TAR H’ ÇALI MALARI Gürp nar’a göre Türkiye’de Ayd n n K sa Tarihi “bir kirler demeti ya da y nt s sunmay de il, belli bir temay süreç içinde takip etmeyi” amaçl yor. ‘Yeni entelektüel tarih’ çal malar diye bilinen akademik çal malar, kirlerin içeri inden çok biçimleriyle ilgilenen çal malard r. Gürp nar, kavramlar ve alg lar at fta bulundu u varsay lan gerçeklikle birlikte ele alman n ve dolay s yla sosyolojik gerçeklikle kirleri birbiriyle bütünle mi olarak kavraman n gereklili ine de indikten sonra çal mas n bu ba lamda in a edece ini söylüyor. Anla ld kadar yla Gürp nar, ‘yeni entelektüel tarih’ çal malar ndan kronolojik olarak ilerleyen deskriptif, yani tasvir edici bir tarih yerine, belirli bir izle i tart an çal malar kastetmektedir. Ama deskriptif tarih miad n doldurmu olmas na ra men, kitapta yer yer özgün, yer yer geçerli referanslarla öne sürülen tespitler bulunmakla birlikte, büyük ölçüde deskriptif bir yakla m söz konusu: Cumhuriyet’in kurulu u ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin bugününe ili kin bölümde veya Rus bürokratlar n anlat ld sayfalarda oldu u gibi. unu da belirtmeliyim, deskriptif anlat m çal may niteliksizle tirmiyor; aksine, geni tarama yelpaze-

CEM MERT

NEDEN AYDIN YET M YOR? Gürp nar, erif Mardin’in Din ve deoloji kitab nda “Kemalizm, Türk insan n n ya am na anlam katacak bir içerik sunamad .” biçiminde dile getirdi i o çok önemli tespitini bir kez daha gözler önüne seriyor: Yazara göre, “entelektüelli e özenen ve tarihçidilbilimci- lozof payesini kazananlar n ba nda 1930’larda birden kendini ba bilimci ve ba tarihçi ilan eden Mustafa Kemal Atatürk gelmektedir” (s. 173). Bu yakla mla Gürp nar, ayn zamanda verili ideolojik ortamda Türkiye’nin entelektüel/ayd n yeti tirme konusunda neden yetersiz kald n n da anahtar n m vermek istiyor? Galiba öyle! Ama bütün olumlu yönlerine ra men Türkiye’de Ayd n n K sa Tarihi’nin bir ayd n soykütü ü ç karmakta tam anlam yla ba ar l olamad n belirtmek gerekir. Son olarak, Gürp nar’ n baz de erlendirmelerinin akademik nitelikten ziyade polemik üslubuyla yap ld n söylemeliyim: Örne in, Murat Belge gibi sayg n bir entelektüel, Oray E in’in yakla m ile ve E in’e de bir paye kazand rarak m de erlendirilmeliydi? Yine Orhan Pamuk’un entelektüel tarihimizde nerede durdu u “ulusalc l n gözünde bir numaral nefret ikonu” oldu u biçiminde mi belirtilmeliydi?

37

line getirip analitik geometrinin temelini att lar, trigonometriyi ke fettiler, gökbilim alan nda çok say da gözlemde bulundular, t bb geli tirdiler, kimyay ve mant k ilmini sistemle tirdiler. slam kültürü erken dönemde Bat ’ya üç yolla girdi. Bunlar spanya ve Sicilya fetihleri ile Haçl seferleridir. Müslümanlar n 8. yüzy lda ba layan spanya ve Sicilya’daki mevcudiyetleri belirli bir kültür payla m na ya da Avrupal lar n slam kültürünün birçok özelli ini benimsemesine öncülük etti. Bununla beraber bu kültürel yay lma ku kusuz Müslümanlar n ticaret alan ndaki beceri ve enerjileriyle de desteklendi, ticari faaliyet bir anlamda maddi kültür payla m na vesile oldu. Yemek ve müzik zevklerinin inceli i ve kitaplarla içli d l ya amlar n n çekicili i slam kültürünün Avrupa’da yay lmas n h zland rd . Her ne kadar Avrupal lar benimsedikleri eylerin ço unun slami karakterde oldu unun çok az fark ndaysalar da incelikli ya am ve ona e lik eden edebiyat, Avrupa’n n hayal gücünü ve özellikle Latin insan n n iir yetene ini harekete geçirmi tir.

RÖNESANS’A G DEN YOL 11. yüzy l sonlar na kadar Bat Avrupal lar n Müslümanlara kar hissettikleri, bir yanda derin korku öte yanda ise üstünlü ün kabul edilmesiyle birlikte çeli ik ruh halleridir. Bu süreçteki iki tarihsel geli menin sonuçlar Bat ’y 16. yüzy la kadar sürecek olan erken Rönesans dönemine getirmi tir: Birincisi yeniden fetih dedikleri spanya ve Sicilya’n n kazan lmas , di eri ise Haçl seferleri. 1085’te Toledo, 1091’de Sicilya geri al nd . 1099’da Kudüs’ün dü mesiyle birlikte hissettikleri korku önemli ölçüde azald . Böylece Avrupal lar n dikkati Müslümanlar n dü ünsel kültürlerinde takdir ettikleri eylere yöneldi. 12. yüzy lda bilim ve felsefeyle ilgilenen Avrupal dü ünürler Müslümanlardan ne denli çok ey ö renmeleri gerekti ini anlad lar ve bu disiplinlerdeki Arapça yap tlar ara t rmaya, bunlar n önde gelenlerini Latinceye çevirmeye ba lad lar. Bu Rönesans’a giden uzun yolun ba lang c yd . Watt kitab nda “Araplarla ve Müslümanlarla iyi ili kiler ad na bütün borcumuzu kabul etmemiz gerekir. Bu borcun üzerini örtmeye çal mak ve onu inkâr etmek yersiz bir gururun i aretidir.” diyerek hakikati dile getirip kendi borcunu ödüyor.


S NEMA

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Dü ler diyar nda bir sava ç

Paralel hayat portreleri

Sava ç n n Kameras adl çal ma, büyük Japon yönetmen Akira Kurosawa’n n dünyas na götürüyor okuru. Stephen Prince’ n titiz bir ara t rmayla kaleme ald kitap u gerçe i gözler önüne seriyor: Western lmlerindeki kovboylar ile Kurosawa’n n samuraylar bamba ka dünyalar n insanlar . SAVA ÇININ KAMERASI, STEPHEN PRINCE, ÇEV.: AHMET ERGENÇ, KABALCI YAYINLARI, 322 SAYFA, 40 TL

S

GÜNSEL I IK

anatç topluma örnek olmal m ?” eklinde formüle edilip bitmez tükenmez tart malar n tilini ate leyen meselenin temelindeki önemli bir nokta u: Sanatç içinde bulundu u ça , ortam ya amaz. Burada bir yanl anlamaya yol açmamak için ‘d nda’ ve ‘ötesinde’ kelimeleri aras ndaki fark vurgulamakta fayda var. Sanatç içinde bulundu u ça n ve ortam n sadece ‘d nda’ ya yorsa bunun ‘savrulmak’tan pek fark olmayabilir. Ancak sanat -modern zihinler kabullenmekte zorlansa bile- ilk insan topluluklar ndan itibaren yeryüzüne ‘kutsal’la kol kola indi inden, rotas da ister istemez ‘öte’lere do rudur. Sanatla u ra an ki inin, yani sanatç n n ya ad yerin de öteler olaca n söylemek fazla olur bundan sonra. Bu girizgâh niye yapt k? Yan m zda yöremizde a ina oldu umuz “Toplum beni anlam yor” tarz nda ikâyet edenler öyle dursun, gerçekten anla lma sorunu ya ayan bir ustan n hakk n teslim etmeye çal t m z için. Usta: Japon yönetmen Akira Kurosawa. Bir dönem Japon seyircisinin gözdesi olan, sonra ülkenin de i en artlar içinde ço u kez arkaik bulunan, ele tirilen, bir zaman sonraysa Bat taraf ndan ke fedilen ve bu ke i e birlikte bamba ka ba lamlarda yorumlanmaya çal lan Kurosawa... Göreceksiniz ki okudu umuz hikâye biraz da kendi hikâyemiz...

PARÇALANMI B R DÜNYANIN F LMLER Kurosawa, 1910 do umlu. Hayat , bat l la ma hamlelerini gerçekle tiren Meiji döneminin ard ndan sava larla geçen, toplumsal anlamda Bat kar tl hareketlerini, teknolojik anlamdaysa h zl bir geli meyi kapsayan bir zaman dilimine tekabül ediyor. Süregelen tart malar, Bat ’n n tekni ini almakla Japonya’y Japonya yapan de erlerin de i ip de i meyece i üzerine. Haliyle Kurosawa’n n lmlerinde arada kalm , toplumsal, kültürel ve ekonomik çat malarla savrulmu karakterler görmek a rt c de il. Keiko McDonald bunu, “Kurosawa’n n lmleri, parçalanm bir dünyaya dair ac dolu bir fark ndal kla ba lar.” diye tarif ediyor. Kurosawa 1940’larda ba l yor lm yapmaya; sineman n taht n n bütün dünyada sa lam oldu u, ülke sinemalar n n izleyicide kar l k buldu u dönem.

PARALEL HAYATLAR, LEVENT YILMAZ, DO AN K TAP, 276 SAYFA, 22 TL

stanbul Bilgi Üniversitesi’nde Avrupa Kültür Tarihi dersleri veren Levent Y lmaz, kitab n n ismini iki bin y l önce ya am Yunan tarihçi Plutarkhos’tan ödünç alm . Tabii ki ‘usta’s ndan farkl olarak geçmi in de il günümüzün ‘paralel hayatlar ’na çeviriyor bak n . Egemen Ba , Ya ar Kemal, Cemal Kafadar, Teoman, Nilüfer Göle, Ali Birinci, Kür at Bumin ve Ülkü Tamer gibi isimlerin e lenceli ve biraz da sivri dilli portrelerini çiziyor. Yazar, arada bir kah r oklar n okuyucuya do ru çevirmeyi de ihmal etmiyor.

Mü’minlerin annesi Hazreti Ai e HAZRET A E, ÜM T KESMEZ, MU TU YAYINLARI, 194 SAYFA, 6 TL

Hiç üphe yok ki Ashâb- Kirâm hazretleri aras nda Âi e Validemiz, ilmi derinli i itibar yla en ön s rada yer al r. Özellikle nübüvvet kürsüsünün dibine oturdu u andan itibaren, ba kalar n n muttali olamayaca birçok konuyu bizzat Allah Resûlü’ne arz edip t kan kl klar n aç lmas na vesile olan en önemli isimdi. lim ve ffet Timsali Hazreti Ai e adl kitapta mü’minlerin annesi, pek çok yönüyle ele al n yor...

Akira Kurosawa

Kendi toplumunun zihin yap s ndan beslenen, buna kar l k bir auteur oldu unu kan tlayacak ki isel dokunu lar n daha ilk örneklerde gösterdi i lmler yap yor. Ancak bu verimli dönem, 1960’larla birlikte yerini ‘duraklama dönemi’ne b rak yor. Sineman n taht sallan yor her yerde oldu u gibi, televizyon seyircileri kendine çekiyor. Seyircinin ilgisi sadece sinemadan televizyona kaym de il ayr ca; Kurosawa’n n anlatt klar , anlat m tarz eskisi gibi kabul görmüyor. Sade seyirci mi, pek çok yönetmen de aç k aç k Kurosawa’y ‘modas geçmi ’ buldu unu söylüyor. Sektörün ekonomik dinamikleri de i irken maddi aç dan da s k nt ya giren Kurosawa’n n bunal m , lmlerindeki, ne olursa olsun hep en kötünün, umutsuzlu un, ölümün k y s na kadar gidip de geri dönmeyi seçen karakterler gibi olmuyor maalesef; büyük usta bileklerini kesmeye kadar vard r yor i i. (Bu arada kendisini ele tiren yönetmenlerin birço u daha sonra ayn biçimde sektörün azizli ine u ray nca halden anlay p ele tirilerini geri al yorlar.) Zaman içindeyse bir ba ka anlam katman kar l yor Kurosawa’y ; sinema gelene inde ‘western’ olan Hollywood, kendine benzer bir eyler görmenin sevinciyle yakla yor ustaya. Malum, Rüyalar (Dreams / 1990) lmi Steven Spielberg’in deste iyle Warner Bros. taraf ndan çekildi, Martin Scorsese de lmde bir karakteri canland rd . Hollywood’un Kurosawa’y

kendine benzer bulmas n n sebebi hem görsel hem de anlat olarak a inal ktan kaynaklan yor. Ancak tabii ki ‘west and the rest’ kodlu Bat zihninin skalad bir ey var. Onu da Sava ç n n Kameras adl kitab nda Stephen Prince titiz bir ara t rma ve hakkaniyetle teslim ediyor: Western lmlerindeki kovboylar ile Kurosawa’n n samuraylar bamba ka dünyalar n insanlar .

S NEMADA DO U-BATI FARKI Kovboy her ko ulda bütün ba lardan azadedir; at n günbat m na do ru sürer ve gider. Samuraysa eninde sonunda kurallar ve hiyerar isi gayet kat olan bir toplumsal sistem içinde, ait oldu u yerdedir. Prince, “Westernler, toplumu tarihin ilerlemeci gidi at n n ete kemi e bürünmü hali olarak tarif eder.” diyor. Yani kovboy gelir ve toplumun ilerlemesinin önündeki engelleri kendi bildi i yöntemlerle yok eder, sonra da çekip gider. Kovboyun i i kolayd r; kimseye hesap vermez, iddet kullan r. Samuray içinse iddet sonuç elde etme biçimi olamaz, ayn zamanda çepeçevre sar ld kurallar ve k s tlamalar içinde hareket etmek zorunda olmas elini kolunu ba lar. Daha avamca bir ifadeyle: Samuray n s rt nda yumurta küfesi vard r! Bu da asl nda bütün bir Do u ve Bat medeniyeti/zihniyeti aras ndaki farkt r, Prince’ n isabetli adland rmas yla Kurosawa’n n neden ‘sava ç ’ ve sinemas n n neden ‘ba ka’ oldu unu anlamak için de geçilmesi gereken ilk e iktir.

38

Günümüz Arap edebiyat ÇA DA ARAP EDEB YATI SEÇK S , PROF. DR. RAHM ER, VAD YAYINLARI, 320 SAYFA, 18 TL

D politikada Arap dünyas na liderlik ya da ‘model ülke’ olma iddiam z bulunsa da, i in do rusu ça da ya da klasik Arap edebiyat na çok yak n oldu umuz söylenemez. Bu konudaki antoloji çal malar da hayli az. Prof. Dr. Rahmi Er, bu alandaki aç kapatmak ad na dikkat çekici bir çal maya imza at yor. Yirmi üç Arap airin toplam k rk dört iirine ve on alt öykü yazar n n toplam on yedi öyküsüne yer verilen eserde, modern Arap edebiyat n n iir ve öykü ba lam nda geli iminin arka plan da de erlendiriliyor.

Irkç l n kökenleri YAKIN TAR H M ZDE IRKÇILIK, M. ERTU RUL DÜZDA , KAPI YAYINLARI, 335 SAYFA, 18 TL

Yak n tarihe dair kayda de er eserleriyle tan nan M. Ertu rul Düzda , bu kez dikkat çekici bir konuyu ele al yor. Günümüzde futbol maçlar vesilesiyle gündeme gelen ‘Türkiye’de rkç l k var m , yok mu?’ tart malar na dair ku at c bir yakla m sergiliyor yazar. Kitapta, “ slamc l k, Türkçülük ve Bat c l k cereyanlar , neden, nas l ve ne zaman ba lad ? lk kavmiyet ( rkç l k) münaka alar , ilk rkç sözler, yaz lar ve dernekler hangileri? Müsbet ve men milliyetçilik nedir?” sorular etraf nda yak n tarihin önemli ahsiyetlerinin görü ve yaz lar n n da bulundu u tart malar var kitapta.


POL S YE

KÝTAP ZAMANI

‘S cak’ bir sveç polisiyesi

Suikast Bürosu yeniden… SU KAST BÜROSU, JACK LONDON, ÇEV.: NC KATIRCI, THAK YAYINLARI, 200 SAYFA, 14 TL

‘ sveç polisiyesinin kraliçesi’ olarak tan mlanan Camilla Läckberg’in sekiz kitapl k “Fjällbacka Serisi”ni yay mlamaya ba layan Do an Kitap, Buz Prenses’ten sonra imdi de Vaiz’i Türkçeye kazand rd . VA Z, CAMILLA LÄCKBERG, ÇEV.: EL F GÜNAY, DO AN K TAP, 422 SAYFA, 25 TL

Ç

YAVUZ ULUTÜRK

ok satan romanlar n kli esidir, u kadar ülkede u kadar dilde kitaplar yay mlanan, kitaplar u kadar satan diye devam eden cümleler... Söz konusu polisiyeyse, hele bir de sveç polisiyesiyse durum biraz de i iyor. Evet, bu girizgâhtan sonra söyleyebiliriz art k: Kitaplar 30 ülkede, 25 dilde yay mlanan, 2011’de sadece ülkesinde 4 milyon satan “ sveç polisiyesinin kraliçesi” Camilla Läckberg’in roman Vaiz (Predikanten) Türkçede. Läckberg’in bir yazarl k kursu sonras nda kaleme ald ilk roman Buz Prenses (2002) geçti imiz y l Türkçede yay mlanm t . Yazar n do um yeri olan sveç’in tatil kasabas Fjällbacka’da geçen roman, sekiz kitapl k “Fjällbacka Serisi”nin de ba lang c . Vaiz ise yazar n ikinci kitab … Serinin ilk kitab nda, ölü bulunan Alexandra Wijkner vakas ve bu vakayla polis gibi ilgilenen biyogra yazar Erica ön plandayd . Elbette kasaba skandinav polisiyesinin vazgeçilmezi kar, buz ve so uklar n pençesindeydi… Serinin ikinci kitab Vaiz’de ise tatil beldesi Fjällbacka, kavurucu s caklara teslim oluyor. Fakat kahramanlar m z ayn . Hamile olan Erica bu romanda biraz pasif, ön planda ise Patrik var. Gelelim roman n konusuna... Vaiz’de olaylar, hayalperest bir çocu un Fjällbacka’n n tarihî bölgesi Kungsklyftan Yar ’nda genç bir kad n n cesedini bulmas yla ba l yor. Olay yerine gelen polisler, cesetle birlikte pek çok kemikle kar la yor. Erica’n n hamileli i nedeniyle y ll k izinde olan Patrik, vakaya bakmas için göreve

sayg n ve köklü Hult ailesindeki ili kiler a … Bir di eri ise ilk romanda daha ayr nt l i lenen, Erica’n n k z karde i Anna’n n kocas ndan gördü ü iddet. Romanda genç k zlar n ebeveynleriyle ya ad sorunlardan pedo liye kadar pek çok mesele yer al yor.

‘BU SADECE AMER KAN F LMLER NDE OLUR’ Läckberg romanda Amerikan polisiyeleriyle de yer yer dalga geçmeyi ihmal etmiyor. Ölü bulunan kad ndan sonra kaybolan Jenny’nin anne ve babas karakola gelip durumu bildiriyor. Fakat korku ve merak içinde, k zlar n n aranmaya ba lamas için gerçekten yirmi dört saat geçmesinin art olup olmad n soruyorlar. Ald klar cevap u: “Yirmi dört saat beklemeyece iz; bu, sadece Amerikan lmlerinde olur.” Gelgelelim ilerleyen sayfalarda, olay yerinde bulunan kemikler üzerinde yap lan toprak analizinde tespit edilen gübrenin cinsine, markas na ve sat c s na, oradan kimlere sat yap ld na kadar uzanan detaylar ABD polisiyelerini aratmayacak cinsten kli eler… Vaiz, serinin ikinci kitab oldu u için birincisinden ba ms z okunabilir mi? Evet, okunabilir. Ama polisiyeyi tatilde deniz kenar nda s k nt dan okunan, e lencelik bir tür olarak görenlerden de ilseniz önce Buz Prenses’i okuyun. Karakterleri en ba ndan tan mak iyi bir karar olabilir. Serideki karakterlerin özellikleri için yazar n resmî internet sitesinde de oldukça faydal bilgiler var. Erica’n n favori lminin Notting Hill, Patrik’inkinin ise Ola an üpheliler oldu unu ö renmek -ikisini de defalarca izledim- benim için ilginç bir ayr nt yd .

Camilla Läckberg

ça r l yor. Patrik ve ekibi bir yandan cesedin kimli ini ara t r rken, di er yandan da kemiklerin sahibini bulmaya çal yor. K sa sürede cesedin bir turiste ait oldu u ortaya ç k yor ve ülkesiyle temasa geçiliyor. Kemiklerin de yirmi dört y l önce kaybolan ve bir daha haber al namayan iki genç k za ait oldu u anla l yor. Tam bu s rada 17 ya ndaki Jenny’nin kaybolmas , üzerine bir ba ka genç k z n da sald r ya u ramas yla i in rengi ve boyutu de i iyor… Tüm bunlara yirmi dört y l önceki iki cinayetin perde arkas , garip bir intihar, kasabadaki iki aile aras ndaki dü manl k da eklenince roman daha esrarengiz hale geliyor. Vaizin s rr da kitaba kals n… Sayg n polisiye yazarlar na verilen Grand Prix de Littérature Policière Ödülü sahibi Läckberg’in romanlar salt polisiye kurgudan ibaret de il. Gerek Buz Prenses gerek Vaiz’de kar m za ç kan alt metinler çok boyutlu. Bunlardan en çok öne ç kan, kasaban n

Cehennemin kap lar stanbul’da kapakta Ayasofya yer al yor. Dan Brown, Cehennem ad n verdi i roman n Dante’nin lahi Komedya’s n n üç bölümünden biri olan “Cehennem”den ilhamla kaleme alm . 576 sayfal k roman n son 150 sayfas stanbul’da geçiyor, haliyle olaylar n dü ümü Ayasofya’da çözülüyor. Roman n konusuna gelecek olursak: Robert Langdon ba ndan vurulmu bir halde hastane odas nda gözlerini açar. Buraya nas l geldi ini hat rlamayan profesör, camdan gördü ü manzara kar s nda altüst olur. Evinden binlerce kilometre uzakta, Floransa’dad r. Üstelik sürekli ayn kâbusu görmektedir: Kan k rm z s bir nehrin kar s ndan kendisine seslenen bir

Jack London’ n daha önce Cinayet irketi ad yla yay mlanan eseri, thaki Yay nlar taraf ndan Suikast Bürosu ad yla yeniden Türkçeye çevrildi. Romanda kitaba ad n veren bir büro var. Talep üzerine adam öldüren bu büro gelen i leri bir kurul vas tas yla ara t r r. ayet öldürülmesi istenen adam n ölümü toplum yarar naysa cinayet karar al n r. Suikast Bürosu, eylem ve serüvenin a r bast felse bir roman.

Kedi dedektif Francis FELIDAE, AK F P R NÇC , ÇEV.: SELAHATT N D L DÜZGÜN, AYLAK K TAP, 292 SAYFA, 20 TL

Almanya’da ya ayan Akif Pirinçci’nin 1989 y l nda en iyi polisiye roman ödülü kazanan kitab Felidae, bir kez daha Türkçede. Avrupa’n n en pahal animasyonuna da konu olan Felidae’nin ba karakteri bir kedi. Romanda, Francis ve sahibi Gustav’ n ta nd mahallede i lenen seri kedi cinayetleri Francis’in a z ndan anlat l yor. Hatta bu seri cinayetlerin çözümünde dedekti i i de kedimiz üstleniyor. Roman n sürpriz sonu ise okuru dünyay ve insanl sorgulamaya itiyor.

Cingöz Recai ile maceraya devam SHERLOCK HOLMES STANBUL’DA, C NGÖZ RECA , DAMLA YAYINEV , 143 SAYFA, 7,50 TL

Peyami Safa’n n yay nevleri aras nda uzun y llard r süren telif davas galiba en çok yazar n Cingöz Recai serisine zarar verdi. Hayli zamand r temini mümkün olmayan Türk edebiyat n n en ünlü polisiye kahraman Cingöz Recai’nin maceralar Damla Yay nevi’nden yeni bask larla okura sunuldu. Sherlock Holmes stanbul’da, Esrarl Kö k, Mi o’nun De nesi, Tiyatro Bask n ve Elmaslar çinde adl kitaplar Cingöz Recai’leri yeniden okumak isteyenler ve ilk defa tan acaklar için iyi bir f rsat olabilir.

Gizemli ev etraf nda entrikalar

CEHENNEM, DAN BROWN, ÇEV.: PETEK DEM R - PEK DEM R, ALTIN K TAPLAR, 576 SAYFA, 28 TL

Tüm dünyada dördüncü roman Da Vinci ifresi (2003) ile ad n duyuran Dan Brown’ n alt nc roman Cehennem, 12 ülke ile ayn anda Türkiye’de okurlarla bulu tu. Daha roman ç kmadan duyurular yap ld , merakl s için romandan bir bölüm aylar öncesinden yay mland . Daha önceki romanlardan da tan d m z Harvard Üniversitesi “simgebilim” profesörü Robert Langdon bu romanda da ba rolde. Floransa’dan stanbul’a uzanan gizemli bir serüveni konu alan roman n ön kapa nda Floransa’daki Santa Maria del Fiore Bazilikas ’na yer verilirken arka

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

kad n ve topra a ba a a gömülü, can çeki en bedenler... Simgebilim profesörü bir anda ipuçlar n Dante’nin cehenneminde bulur. Çözmesi gereken korkunç bir senaryonun içindedir art k. Floransa’n n tarihî sokaklar ndan Venedik’in bazilikalar na uzanan semboller zinciri Langdon’ stanbul’da Ayasofya’ya kadar sürükler. Romanda anlat lan stanbul’u oldukça oryantalist buldu umu söylemeliyim… Bir de kitab n kapal kap lar ard nda, son derece titiz bir çeviri süreci oldu unu okumu tuk. Roman Türkçeye çevirenler “abdest” için Dil Derne i’nin kulland sevimsiz “aptes” kelimesini tercih etmeseler daha iyi olurmu .

39

G ZEML EV, EDGAR WALLACE, ÇEV.: MERYEM KUTLU YILDIZ, ALTIN B LEK YAYINLARI, 224 SAYFA, 16 TL

Yazd 175 roman n 160’a yak n sinemaya uyarlanan, King Kong, William Tell gibi karakterlerin de sahibi Edgar Wallace’ n Gizemli Ev roman yay mland . Romanda bir yabanc , editör ile görü mek için Londra’da küçük bir yay nevinin o sine gider. Editörün yüzü bir örtüyle tamamen sar lm t r. Bu s rada gizli polis e T. B. Smith’in evinden biraz uzakta ya ayan milyoner Bay Farrington’ n kap s nda iki adam ölü bulundu unda art k antaj ba lant lar n n ortaya ç kmas yak nd r.


GENÇL K

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Hikâyeci adaylar na yol haritas

A k ile Güzellik’in yolculu u GÜZELL K LE A K, EYH GAL B, HAZ.: GÜLBAHAR RENÇBER, ZAMBAK YAYINLARI, 144 SAYFA

Gönül Atölyesi ve Kalp Atlas kitaplar n n yazar emsettin Yapar, Ya mur dergisinde yay mlad ‘hikâye mektuplar ’n kitapla t rd . Genç Hikâyeciye Tavsiyeler ad yla yay mlanan kitap, hikâye yolunu seçenlere k lavuz niteli inde.

Güzellik ile A k, eyh Galib’in 17. yüzy lda kaleme ald me hur Hüsn ü A k adl mesnevisinin özgün uyarlamas . Tasavvu ve sembolik özellikleri ile edebiyat m zda önemli bir yere sahip olan eserde, A k â k oldu u Güzellik’e (Hüsn) kavu mak için çe itli imtihanlardan geçer. Sonunda da kavu ur. Görünü te bir a k hikâyesi etraf nda ilerleyen olaylar asl nda Mutlak Güzellik’e ula mak isteyen insan n bu yolda kar la abilece i s k nt lar anlat r.

GENÇ H KÂYEC YE TAVS YELER, EMSETT N YAPAR, SÜTUN YAYINLARI, 120 SAYFA, 7,50 TL

Y

MUSA GÜNER

azmak seçmektir. Önce yazmay , ard ndan ne (türde) yazaca n , sonra hangi kelimelerle yazaca n seçmek… Galiba sanat yetisi de seçme kabiliyetiyle do ru orant l geli iyor. Diyelim yazmay seçtiniz, türün hikâye olmas na karar verdiniz ama neyi nas l yazaca n z konusunda tereddüttesiniz. O zaman bir yazar n k lavuzlu una ihtiyac n z var demektir. ster bir hikâyecinin dizinin dibinde ondan bir ey kapmaya çal n, isterseniz size k lavuzluk edecek kitaplar aray n... te burada sözümüz kitaplardan k lavuz edinmek isteyenlere. Y llard r hikâye sanat üzerine kafa yoran, bu türdeki Gönül Atölyesi ve Kalp Atlas kitaplar n n yazar emsettin Yapar, Ya mur dergisinde yay mlad ‘hikâye mektuplar ’n kitapla t rd . Genç Hikâyeciye Tavsiyeler ad yla yay mlanan kitap, hikâye yolunu seçenlere k lavuz niteli inde.

Ajan Bilbo i ba nda! AJAN B LBO, BANU BOZDEM R, RES.: BEYZA TÜKEL, KEL ME YAYINLARI, 46 SAYFA, 6 TL

Dünyaya hâkim olmak isteyen ‘siyah giysili’ kötü adamlar zehirli bir mikrop geli tirir. Bu mikrobun yay lmas tüm insanl n sonu demektir. Neyse ki Çin’de bir da köyünde ya ayan ya l Kung-Fu ustas , bu mikrobu yok edecek bir ilaç yapar. Ama ilac n Çin’den al n p Ajanlar Merkezi’ne getirilmesi gerekmektedir. Ancak ‘siyah giysili’ adamlar da bu ilac n pe indedir. Bu görevi de sadece bir ki i ba arabilir, o da Ajan Bilbo’dur.

Hayvanlar âlemine yolculuk B R M YAV K HAV HAV, H. SAL H ZENG N, VENÜSYA YAYINLARI, RES.: CEM KIZILTU , 96 SAYFA

H KÂYEN N MATEMAT Kitab n her bölümü yeni bir bilgi ö retiyor. Yaz lm eserlerin hangi yönlerine dikkat edilece ini, yazma ediminin zihinsel olarak nas l olu tu unu, bunun kaleme gelirken nas l ekillendi ini anlat yor. Kitap mektup biçiminde oldu undan, sözü döndürüp dola t rmadan do rudan muhatab na sesleniyor: Odaklan, a rt, duyulara seslen, merak uyand r, çat ma olu tur, anlatma, göster! Bunlar bir anlamda hikâyenin matemati i. Hangi hesaplarla gidilece i, yazma yolculu unda ihtiyaç duyulabilecek az klar… emsettin Yapar’ n kitab n n belki de en önemli özelli i temel bir uygulamay tavsiye ederek ba lamas . Önsözde yazar, hikâyeci aday na her bölümü bitirdikten sonra bir metin yazmas n öneriyor. Bunun okumay bir ‘verim’e dönü türecek önemli bir ad m oldu u dü üncesinde: “Yazmadan di er mektuba geçmeme kararl l , okuma i tah n k sa yoldan verime dönü türebilir.” Genç Hikâyeciye Tavsiyeler sadece teorik bir kitap de il. Yazar her bölümde, tavsiye etti i bilgiyi teorik olmaktan ç kar yor, bir paragra a örneklendiriyor, somutla t r yor, görülmesi gereken detay-

emsettin Yapar

lar yorumlayarak okura gösteriyor. Bu da okur aç s ndan mesafe kat ettiren bir pratik demek. Uygulamalar ve okurun yazarak ilerlemesi Genç Hikâyeciye Tavsiyeler’i k sa sürede okunup bitirilecek bir eser olman n ötesine ta yor. Bütün tavsiyelere uyan bir yazar aday kitab bitirdi inde hikâyeci olacak m ? Bu sorunun cevab n Yapar yine kitab nda veriyor: “Bu kitap bir anahtard r. Hikâye yazarl na davet eden bir demo program gibi yani. Unutulmamal , yazma yetene ine s n r çizilemez. Yöntem ve teknikler –söylemeye bile gerek yok– bunlarla s n rl de il elbette. Sonsuz çe itlilikte hikâye yolu vard r. Bizim çabam z, bu yollara girmeye çekinen genç kalemlere destek olmakt r, ema metinler ortaya koyarak yetenekleri k s rla t rmak de ildir. Ama unutulmamal d r ki taklit –ba lang ç için– iyi bir yoldur. Bilinçli çabalarla desteklenirse özgünlük, ard ndan gelecektir.” Bütün i o anahtarla kap y açmakta. Anahtar çeviren, gerçek dünyan n

görüntülerinden olu an koskoca ve renkli hikâye dünyas na ad m atacak. Belki bu dünyadan dev irece i metinlerle ahit oldu u, zihninde ya att güzellikleri okura aktaracak. Tabii kendi seçti i renkler, kelimeler ve ayr nt larla… Hikâyecinin bizim ad m za yapt bu seçimler onu ya büyük sanatç yapacak ya da s radan bir yaz c . “ nsan ba kas ndan tavsiye alarak hikâyeci olmaz. Bu do ru. Yazmak, herkesin yaln z ç kaca bir yolculuktur, itekleyerek yürünmez, evet. Ama her genç yazar n bu yolda baz tavsiyelere ihtiyac vard r.” Yazar n bu sözleri tavsiyeleri nas l anlamak gerekti ini ortaya koyuyor. Okurun omzuna dostane bir dokunu gibi. Çünkü kitaptakiler üstten bakan, yazar aday n küçümseyen, onun umudunu k ran ve verenin bu konuyu asl nda ne kadar iyi bildi ini göstererek muhatab n ezen tavsiyeler de il. Aksine, genç yeteneklerle birlikte yürüme, birlikte yol alma ad m . Öyleyse yola ç kmak isteyenler, buyrun anahtar çevirmeye…

40

çinizde pijama giymi bir e ek ya da altm ikiden tav an göreniniz var m ? Tilkilerle tavuklar n niye anla amad klar n , leyleklerin kurduklar gizli ticaret örgütünü, Sinek Meclisi’ni, Tav anlar ve Havuçlar Federasyonu’nu bilmiyorsan z bu kitab mutlaka okumal s n z. H. Salih Zengin’in yazd Bir Miyav ki Hav Hav’da, daha önce görüp geçti imiz veya görmedi imiz hayvanlar n dünyas na ince esprilerle yol bulacaks n z.

Matematik küskünleri için… YAPAY ZEKA NASIL OLU TURULUR? RICHARD ELWES, ÇEV.: Z. Ç DEM ÖZCAN, THAK YAY., 20 TL

Siz de matematikten çok çekenlerden, bir türlü sevemedim diyenlerden misiniz? O halde bu kitap tam size göre… Yapay Zeka Nas l Olu turulur? serisinin thaki Yay nlar taraf ndan okura sunulan ilk kitab “Matematik Üzerine lgi Çekici 34 Ba l k” alt ba l n ta yor. Fakat kitapta 35 ba l k var! Lise düzeyinde tüm matematik küskünlerine hitap eden kitapta ba l klardan baz lar öyle: “Daireden kare nas l yap l r? Da Vinci ifresi nas l çözülür? K r lmaz bir ifre nas l yap l r?”



R SALE- NUR

KÝTAP ZAMANI

Bediüzzaman’ n Van günleri Ayhan I k, Üstad Bediüzzaman’ n Van Hayat adl kitab nda, Bediüzzaman Said Nursi’nin Van günlerini anlat yor. Üstad’ n hayat nda mekândan mekâna de i en evreler dü ünüldü ünde, Van hayat n bilmek Bediüzzaman’ anlamak için büyük önem ta yor. ÜSTAD BED ÜZZAMAN’IN VAN HAYATI, AYHAN I IK, AHDAMAR YAYINLARI, 199 SAYFA, 7,90 TL

T

N HAT DA LI

arihçe-i Hayat’ta geçen mekân ve ehirler, zaman içinde kendilerinin ötesinde kar l klar edinmi tir. Barla, Kastamonu ve Emirda Lâhikalar , bu kitaplar olu turan mektuplar, mektuplar n muhatap ve yazanlar zaman içinde ba ka anlamlara kavu mu tur. Mesela Van ve Barla, mesela Horhor Medresesi ve Çam Da farkl ça r mlar demektir. ahdamar Yay nlar ’ndan ç kan, Ayhan I k imzal Üstad Bediüzzaman’ n Van Hayat adl kitab okuyunca bu durum benim için biraz daha netlik kazand . Bediüzzaman’ , ya ad mekânlardan ayr okuyamay z. Çocuklu undan vefat na kadar takip edildi inde, mekândan mekâna geçi lerinde evreler ya ad anla lacakt r. Eski ve Yeni Said hallerinde ‘mekân’ ve ‘zaman’ n tesiri vard r mesela.

Emsalsiz özdeyi ler EMSÂL, EMSEDD N SÂM , HAZ.: BRAH M ÖZTÜRKÇÜ, SEL S K TAPLAR, 280 SAYFA, 18 TL

Edebiyat tarihimizin önemli ahsiyetlerinden emseddin Sâmi’nin 125 y l önce Emsâl ad yla kaleme ald eser, “Vecize-Özdeyi ” türünün seçkin örneklerinden. Do u-Bat lozof ve kir adamlar n n hikmetli sözlerinden olu an eserde, farkl hayatlardan süzülüp gelen yakla k üç bin vecize ve özlü söz yer al yor. Baz konularda yap lan bilgilendirici aç klamalar ile meseleye ayr bir zenginlik kazand ran emseddin Sami’nin bu klasik eseri yeniden okurla bulu uyor.

Refik Koraltan’ n kaleminden DEMOKRATLAR, REF K KORALTAN, HAZIRLAYAN: KAM L MAMAN, T MA , 240 SAYFA, 14.50 TL

Demokrat Parti’nin kurucular ndan Re k Koraltan’ n hat ralar ndan olu an eser, gazeteci Kamil Maman’ n gayretleriyle okura ula t . 27 May s 1960 htilali öncesi TBMM Ba kan olan Koraltan’ n k z Ayhan Timurta ’a yazd rd notlar, yak n tarihimizin bilinmeyen kap lar n aral yor. Y llar önce Co kun Ertep nar’ n haz rlad Bir Politikac n n An lar ile benzerlikler içeren eser, Maman’ n titiz ara t rmalar yla birinci elden yeni bilgiler ortaya koymay ba ar yor.

MEKÂNIN ETK S Amin Maalouf, Ölümcül Kimlikler’de u tespitte bulunur: “Bir inanc n, ona ba l olanlar n kaderinden ayr tutulabilece ine inanm yorum. Bana öyle geliyor ki, dinlerin halklar üzerindeki etkisi fazlaca abart l rken, tersine halklar n dinler üzerine olan etkisi dikkate al nm yor.” Bu tespit, mekân ve sosyolojiye dikkati çekiyor; mekân ve sosyolojinin kuruculu u üzerinde dü ünmeye… nsan n, do du u mekân ve artlar taraf ndan ekillendi i tezi Durkheim sosyolojisinin temeli say l r. Bu uzun bir tart ma ama Mekân n Poetikas ’nda insan do du u eve bir kez daha bakt ran Gaston Bachelard’a selam göndermemek olmaz. Nihayette bn Haldun’un dedi ine geliyoruz, “Co rafya kaderdir!” nsan mekâna do ar ve do du u mekâna maruz kalarak var olur. Dahas , insan mekândan d ar ç kamaz; mekândan mekâna gidi leri dahi mekân içinde gerçekle ir. Maalouf’un tespitini uyarlarsak; bir özne olarak görülen insan n mekân üzerindeki tesiri abart l rken, mekân n insan üzerindeki etkisi gözden kaç r l yor. Bediüzzaman’ n Van sayfas na yo unla an kitap bunu dü ündürürken bir daha bu konuda yaz lm çal malara bakma gere i duydum. Bediüzzaman’ n do du u zamana, çocuklu una, Bitlis’e, oradan Mardin’e var na, Van’a geli ine, Tahir Pa a’n n kona ndaki okumalar na ve yapt tart malara bak nca, çok önemsedi i Medresetü’z-Zehra’n n nas l bir haki-

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Karde iirler antolojisi K D LDE BARI RLER , HAZ.: MAZHAR KARA, ARYA YAY., 528 SAYFA, 22 TL

kat içerdi ini fark ettim. Bediüzzaman hep bir özne olarak varm mekânlara, vard yerlerde dikkat çeken biri olmu . Ancak sadece a z kesilen biri de ildir. Yaln zca vermemi , alm t r da… Kar la t yeni durumlar n kendisi için ayet/i aret oldu unun fark ndad r. Mardin bir ey söylemi tir kendisine; yerelden merkeze do ru yürüyen biri olmu . Van’da, ‘merkez’in çok önemli bir temsilcisinin kona nda ülkenin hecelemeye ba lad tart malara yakalanm . slam insan ve toplum için referans olmaktan ç kmaya, Frans z Devrimi’nden kök olan yeni referanslar edinilmeye ba lam . Bediüzzaman bu yeni duruma eski usûllerle cevap verilemeyece ini görmü , slam’ n referansl n diri tutmak ad na yeni okumalar yapm t r. Bu yüzden kald kona n kütüphanesinden ayr lmam , yeni dünyan n dili olan fen bilimlerini çözmeye çal m t r. Vard kanaat udur: Ak l ve kalb ayr mamal , bulu mal d r. Kalbi diri tutan okumalar n yan nda akl besleyen okumalar da olmal d r. Dolay s yla fen bilimlerine s rt dönen bir din e itimiyle daha fazla ya anamaz. Bu yüzden Medresetü’z-Zehra bir mecburiyettir.

BED ÜZZAMAN VAN’DA NE YAPTI? Üstad Bediüzzaman’ n Van Hayat , Van’daki hayat n Bediüzzaman’a neyi ta d na de il, Bediüzzaman’ n Van’da ne yapt na dikkati çekiyor. Kitap be bölümden olu uyor. Birinci bölümün ba l : “Bediüzzaman’ n Van’a Te ri , Van’daki Dostlar ve Talebeleri”. Bu bölümde Bediüzzaman’ n kimlerin hayat n etkiledi ini, kimleri ba ka türlü bir özne haline getirdi ini görüyoruz. Kimlerin hikâyesini nas l bir k r lmadan geçirdi ini… kinci bölümde, ah slar n anlat m yla Bediüzzaman’ n Van’da kald mekânlar tasvir ediliyor. Van Kalesi’nde, Tarihçe-i Hayat’ta bir ya anm l k içinde anlat lan ma ara, Nur in Camii, Erek Da hat ralarla anlat l yor. Kitab n üçüncü bölümünde, Bediüzzaman’ n Van’daki hayat n n meyvesi olan Medresetü’z-Zehra faaliyetleri s ralanm . Bediüzzaman’ n Van’da kaleme ald eserler kitab n dördüncü bölümünün konusu. K z l ’caz, Münazarat ve Muhakemat gibi Bediüzzaman’ n ilk dönem eserleriyle ilgili bilgiler… Kitab n son bölümü ise Van’dan sürgüne ayr lm ; “Bediüzzaman niçin ve neden sürgün edildi, nereye, nas l gönderildi?” sorular n n cevab veriliyor bu sayfalarda.

42

Ço unlu u, ‘Bar çin Sanat Giri imi’ adl internet sitesinde yer alan iirlerden olu an ki Dilde Bar iirleri Antolojisi, Türkçe ve Kürtçe ‘karde lik’ iirlerinin birbirine çevrilmesiyle olu turulmu . Aralar nda Ahmet Telli, Azad Ziya Eren, Kemal Burkay, Can Yücel, Cemal Süreya, Enver Gökçe, Faz l Hüsnü Da larca, Küçük skender, Ülkü Tamer ve eref Birsel gibi airlerin iirlerinin yer ald bu eser ayn umudun iki dilde ifadesi niteli inde…

Dü ün ama hatas z olsun! HATASIZ DÜ ÜNME SANATI, ROLF DOBELLI, ÇEV.: ITIR ARDA, NTV YAYINLARI, 196 SAYFA, 17 TL

sviçreli yazar Rolf Dobelli’nin yakla k iki y l önce dünya ‘çoksatanlar’ listelerini i gal eden ki isel geli im kitab Hatas z Dü ünme Sanat nihayet Türkçede. Özetle, günümüz insan na karar verme a amas nda hangi kriterlere neden sahip olmas gerekti ini sal k veren kitap, böyle yapmad takdirde kar la aca olas sonuçlar vurgulamay da ihmal etmiyor. Klasik ki isel geli im kitaplar ndan farkl bir yol izleyen Dobelli’nin s rr biraz da burada sakl .


D N

KÝTAP ZAMANI

Gelin diriltelim insanl ! Hilal Kara ve Abdullah Kara’n n kaleme ald Karde lik Zaman adl kitap, insanlar n birbirini sevdi i, inançlar na ve farkl l klar na sayg duydu u güvenilir bir ça n özlemi içinde geçmi e götürüyor okuru. KARDE L K ZAMANI, H LAL KARA-ABDULLAH KARA, I IK YAYINLARI, 272 SAYFA, 11 TL

G

YUSUF GÜNDÜZ

arip bir ça da ya yoruz. Bir yanda sinirleri al nm , kirsiz, re ekssiz insanlar; di er yanda her arzusunu çat arak elde edece ini dü ünen heyecanl kimseler. Konu mak bir yana, insan n insana tahammülü yok. Taraftar oldu u tak m u runa birbirini do rayan canavarlar geziyor ortal kta. Birbirimizi k r yor, üzüyoruz ufac k bahanelerle. nsan n kalbi kald rm yor art k haberlerde anlat lan hikâyeleri. Ne oldu bize? dlal edilmi bir ça n ifsad edilmi nesilleri bizler miyiz yoksa? irazesini kaybetmi bir ça da kendi çizgimizi arayacak m y z, yoksa serseri may nlar gibi dola acak m y z as l kald m z bo lukta? Zaman geçip, biz ilerledikçe ya ad klar m z bir ilerlemenin habercisi olabilir mi? Böylesi olumsuz bir tablo içinde ya ay p karamsarl a kap lmak mümkün elbette. Art k kli e hale gelmi ; “ nsanl k ölmü karde im!” sözü ile geçi tirebilirdik bu tabloyu. Tabii “Hadi insanl diriltelim!” diyen birilerinin sesini bir yerlerden duyuyor olmasayd k. Karde lik Zaman bu müjdeli hayk r getiriyor 14 as r öncesinden. Dünyada ya ayan her bir insan n s rf insanl k paydas nda sayg ve sevgi içerisinde ya ayabilece i müjdesini... K rk bo umlu desiseleri kalbimizden ç kar p atarak hem de. Hilal Kara ve Abdullah Kara’n n kaleme ald Karde lik Zaman yaz n n giri inde anlatt m z karanl k tablonun sona erece inin müjdesi asl nda. nsanlar n birbirini sevdi i, inançlar na ve farkl l klar na sayg duydu-

u güvenilir bir ça n özlemiyle geçmi e dürbün tutuyor kitap. “Dünyan n bütün problemlerinin halli Asr- Saadet’te gizlidir.” dü üncesinin de somut bir örne i oluyor ayn zamanda. Karde lik Zaman nebevî çizginin, sahabe karde li inin günümüze mesaj tutan bir anlat m . Karde li in, birbirini sevmenin, huzur içinde ya aman n zor olmad n n ispat olan zamanlardan günümüze birer mesaj ta yor her bir sayfa. Halledilemez zannetti imiz, önyarg lar m zla bezedi imiz onca dü manl silkeleyip atmak için zihnimizden bir f rsat sunuyor bu çal ma. Karanl k bir dünyan n geçmi te nas l ayd nland n n izlerini sürüyor, bize geçmi ten bir ders sunuyor. ONLAR VÜCUDUN ORGANLARI G B D R “Müminleri her zaman birbirine merhamet eder, birbirlerini sever ve birbirinin yard m na ko ar halde görürsün. Onlar, biri rahats z oldu unda di erleri uykusuz kalarak veya ate lenerek birbirlerinin ac s n hisseden vücudun organlar gibidirler.” hadisi ile bir resim çiziliyor daha giri k sm nda zihnimize. man m z sorgulatan bu hadis bizi hizaya çekiyor adeta. Allah Resulü’nün (s.a.v.) geçmi ümmetlerden verdi i örneklerle bizi ba ka bir kalp iklimine götürüyor kitap. Hassasla t r yor, rikkat sahibi yap yor. Sat n ald arazide buldu u alt nlar arsan n eski sahibine götüren adam n hali a rt yor bizi. Eski sahibin de o alt n kabul etmemesi üzerine hâkime gidilmesi günümüz ‘ak ll ’ insan n n zaviyesinden anla labilir mi? Karde lik Zaman üç bölümden olu an bir kitap. lk bölümün ad “Karde lik lkeleri”. Kitab n önsözünden sonsözüne kadar ya anm örnekler merkeze al nd için s k c bir nasihate maruz kalmayacaks n z. Kar-

de lik ilkeleri sevgi ile ba l yor. “Birbirini sevenlere muhabbetim vacip oldu.”, “Allah’a imandan sonra en büyük ak ll l k insanlara duyulan sevgidir. Dünyada iken sevgi ile dolu olan ki ilere, cennette yüksek dereceler verilecektir.” hadisleri bize sevmek için hat r say l r sebepler sunuyor elbette. Kitab n en geni ba l olan bu bölüm ‘sayg ’ ile devam ediyor. Sözün büyüklere b rak lmas , küçüklere merhamet edilmesi, iyilik edilmesi gibi hasletlerle bu bölüm bize sadece slami de il insani bir ders de veriyor. Bu bölümde Asr- Saadet’ten al nt lanan ya anm l klarla dünya nizam ad na hat r say l r bir çerçeve de kurulmu oluyor. Ecel an nda bile fedakârl k yap p karde ini dü ünen, hicret sonras nda her eylerini dü ünmeden payla an sahabenin hali tüm uzuvlar m z geçerek gelip kalbimizin orta yerine kuruluyor. Karde lik Zaman ’nda birinci bölüm kadar kapsaml olmasa da iki bölüm daha yer al yor. Kitab n ikinci bölümünde slam’daki karde lik hukukundan bahsediliyor. Can emniyeti, mal emniyeti gibi hukuki hak ve meseleler yer al yor bu bölümde. Dünyan n hangi k staslarla huzura kavu aca n n sistematik hali dökülüyor adeta önümüze. Karde lik adab n n anlat ld son bölümde ise karde li in sürdürülebilir hâale gelmesi için ilahi tedbirleri görüyoruz. “Tebrik Etmek”, “Takdir Etmek”, “Te ekkür Etmek” bu ba l klardan baz lar . Karde lik Zaman bozulan bir ça için nebevî bir reçete denilebilir. Huzur ve sükûna muhtaç insanl n kurtulu vesilesi bu kitapta anlat lanlardan ba ka bir ey de il asl nda. Basit ama gerçek.

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Harput’ta ses ve yaz SES VE YAZ, NAZIM PAYAM, ÖTÜKEN NE R YAT, 160 SAYFA, 11 TL

Elaz ’da yay mlanan edebiyat dergisi Bizim Külliye’nin yay n yönetmeni Naz m Payam, Ses ve Yaz’ ‘ ehrine’ ithaf ediyor. Harput sevdal s yazar n kalemine kulak verelim: “Ben’den ba ka hiçbir eyi ciddiye alm yor insan. Balkona mahkûm çocuklar, geçkin bekârlar, bir ba na b rak lm ihtiyarlar, rezil yoksulluk ve yersiz yurtsuz hain ihtiras, sinsice zevklendiriyor onu. Küçük hesaplardan dolay huzur vericilerini, huzur verecekleri hayat n kör kuyusuna itmekten çekinmiyor.” Payam, denemelerinde ya ad co rafyan n seslerini ku anarak ve iirden beslenerek okura zevkli bir sofra sunuyor.

Sanat n ilahi kaynaklar VAH Y VE SANAT, MET N ÖNAL MENGÜ O LU, OKUR K TAPLI I, 360 SAYFA, 17 TL

lk bask s 2004 y l nda yay mlanan, Metin Önal Mengü o lu’nun verimli eseri Vahiy ve Sanat yeni bask s yla okurla bir kez daha bulu uyor. Mengü o lu, kitab nda bir yandan hayat n n ilk dönemlerinden bugüne sanat dallar yla tan ma sürecine öte yandan vahiy-sanat ili kisi çerçevesinde sanat n Kur’an’da nas l tarif edildi i meselesine yo unla yor. Vahiy ve Sanat sanat, sanat felsefesi, sanat n biçimleri gibi konularda ilahi vahiyden yola ç karak getirdi i aç klamalarla bu konu hakk nda önemli tespitler sunuyor.

airin zamanla imtihan BE VAK T YAZAR, ADEM TURAN, BEYAN YAYINLARI, 208 SAYFA, 11 TL

Zaman konusundaki ga etimizin bu kadar artt bir ça da birinin bizi uyarmas hiç de fena olmaz do rusu. Adem Turan bu uyar y olabilecek en dostane tarzda yap yor. Zaman konusunda bir duyarl k olu turmak için sorular haz rlayan Turan’ n soru turmas na kat lan air ve yazarlar da zamandan yana hayli dertli! Bu çal ma, en az ndan bize “Memleketin airleri, yazarlar , k sacas söz ve kalem ehli zaman konusunda ne halde, ne yoldad r?” sorusunun cevab n veriyor.

Me rutiyet ve kad n hareketleri OSMANLI KADINININ YÜKSEL , EF KA KURNAZ, ÖTÜKEN NE R YAT, 375 SAYFA, 26 TL

Daha önce Balkan Sava nda Kad nlar m z ile Yenile me Sürecinde Türk Kad n eserlerini yay mlayan akademisyen e ka Kurnaz, bu alandaki bo lu u doldurmaya devam ediyor. Osmanl Kad n n Yükseli i adl eser, 1908 ile 1918 y llar aras ya anan II. Me rutiyet döneminde kad nlar n edebiyat ve sosyal hayattaki durumlar n inceliyor. Kad nlar n o döneme çok ey borçlu oldu unu savunan çal ma, Me rutiyet’in Cumhuriyet’e nas l bir deneyim ve birikim aktard n ortaya koyuyor.

LLÜSTRASYON: ZAMAN, CEM KIZILTU

43


H KÂYE

KÝTAP ZAMANI

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

Bu hikâyeler bildi iniz gibi de il Emrah Bilge Merdivan, Bildi in Gibi De il adl kitab nda hayat n içinden hikâye ki ilerini anlat yor. Yazar, üslubun çekicili ini art rmak için yer yer mizaha da ba vurmu metinlerinde. B LD N G B DE L, EMRAH B LGE MERD VAN, SÜTUN YAYINLARI, 112 SAYFA, 5,90 TL

E

MUSA GÜNER

mrah Bilge Merdivan’ n Bildi in Gibi De il adl kitab ra ardaki yerini ald . Kitaptaki metinlere Ya mur dergisinden a inay z. Ak c ve rahat bir dille yaz lm hikâyeler bunlar. Hayat n içinden, ya ayan kahramanlar anlat yor yazar. Her yerde görebilece imiz dikkat çekici, ya ayan bireyler olarak kar m zda hikâye ki ileri. lk hikâyedeki, doktorun verdi i diyete bir türlü uyamayan hikâye ki isi, onun bu huyunu bilen mahalleli, “senin göbe e güvendik dükkân açt k” der gibi konu an lokantac hep tan d k insanlar. Hikâye ki ilerinin hepsi gözlemle, hayat n içinden seçilmi , üzerine mercek tutularak görünür hale getirilmi … Gerçe e uygun ama ayr nt lar biraz abart l anlat m metinlere mizahi bir karakter kazand r yor, okuma zevkini art r yor.

H KÂYE/ÖYKÜ AYRIMI VAR MI? lk bak ta üsluptaki ak c l k dikkati çekiyor. Neden böyle diye dü ündü ümde, kimi yazarlar taraf ndan ‘hikâye’ ile ‘öykü’ aras nda var oldu u söylenen ayr m akl ma geliyor. Bu ayr mdan söz edenler genelde konuyu ‘öykü’ lehine ba lar ve bir ‘yaz n’ eme i verilerek olu turulmu , ‘anlatan de il gösteren’ metinleri ‘öykü’ diye adland rmay ye ler. Bu aç dan bakanlar ‘hikâye’yi daha avama uygun, daha geleneksel, ‘gösteren de il anlatan’ olarak niteler. Ve söz ‘hikâye’nin ha fsendi i bir imâyla sona erer. Ben gelenekselli in hiç de olumsuzlanacak bir ey olmad n , avaml k diye nitelenen durumun ise okura yak nl k oldu unu dü ünüyo-

Mevsimlerden insan

rulan bir araç sadece. Hayat n içindeki ince ayr nt y yakalayan yazar, bunlar biraz parlatarak tasvir etmi . Gaye komik hikâyeler anlatarak okuru güldürmek ya da dil cambazl klar na ba vurarak gülümsetmek de il amac . O hikâyelerini anlat yor, anlat m n cazibesini art rmak için de yer yer mizaha ba vuruyor. Emrah Bilge Merdivan’ n kitab n ‘mizah’ kelimesiyle etiketleyip okurun alg s n s n rlamamak gerek. Kitapta as l, metinlerin ‘hikâye’li ine bakmal öncelikle.

‘KADININ ADI’ YOK Emrah Bilge Merdivan

rum. Anlatmak ise her zaman bilge bir insandan tatl sözler duymak benim gözümde. ‘A z ndan bal damlayan’ birini dinlemek, anlat c n n olaya katt yorumu hissetmek, vurgularla, tonlarla anlat lan ya ant ya ortak olmak çok güzel bir ey. Yaz l metinlerde de bir anlat c n n varl n hissetmek okurda böyle bir duygu olu turuyor. Modern öyküde ‘postmodern’ bir unsur olarak görülen bu durum metinleri daha okunur k l yor, gerçeklik duygusunu güçlendiriyor. Bu anlamda Bildi in Gibi De il bir ‘hikâye’ kitab . Do rusu kitab okuyan dostlar mla hikâyeler hakk nda konu urken sadece mizah yönüne dikkat çekmelerini kitaba ve yazar na haks zl k olarak görüyorum. Bazen böyle oluyor, ilk tespit ve herkes taraf ndan telaffuz edilen bir özellik di er ayr nt lar n önüne geçiyor. Bildi in Gibi De il’de mizah var, tamam ama bu, anlat m renklendirmek için ba vu-

Kitapta iki metin hariç, hissetti imiz/fark etti imiz bir anlat c var. Okur, anlat c n n iklimine girip gerçek insanlar aras nda ya amaya ba l yor. “Da n Arkas ” hikâyesine geldi imizde ise farkl bir tonda konu uyor anlat c . Yazar bu metinde üslubu de i tiriyor. Sembollerle dolu, alegorik bir anlat ma geçiyor. Bu bilinçle yap lm , okuru uyand rmak için bir giri imse ho olmu ama atlanm bir durum ise kitap bütünlü ünü bozmas anlam nda ele tiriyi hak ediyor. Söz ele tiriden aç lm ken unu da söylemeden geçemeyece im, bu güzel kitapta ke ke ‘kad n n ad ’ olsayd . Hikâyelerde a rl kl olarak erkek kahramanlar yer al yor, kad nlar daha çok bir erke in ‘han m ’ olarak tan mlan yor. Ama k kad n n üzerindeyken, bak kad n n üzerine çevirmi ken art k onun kendine ait bir varl n n olmas gerekir. Bu, metinlerin zeminini biraz daha sa lamla t r rd . Bildi in Gibi De il’de hayatla ve bilginin iç içe oldu u hikâyeler yazm Emrah Bilge Merdivan. Hayat bilgiyi her an yeniden do uruyor, ço alt yor.

Türkçenin ideolojik sapmalar

Kitap için maddeler

NSAN MEVS M , EROL ERDO AN, Z YAYINCILIK, 172 SAYFA, 12 TL

K TAP Ç N 3, SELÇUK ALTUN, SEL YAYINCILIK, 292 SAYFA, 20 TL

TÜRKÇEN N ISTILAH MESELES , . ALPARSLAN YASA, KURTUBA YAYINLARI, 524 SAYFA, 25 TL

ark lar bazen gerçe i söyler, t pk “Sen mevsimler gibisin, de i irsin sevgilim”de oldu u gibi. Erol Erdo an, mevsimlerin ‘insan’ zaman nda gezdiriyor kalemini. nsan n f trat üzerine yarat l dünyan n farkl l klar üzerine kuruldu u anlam na gelir. Onun için insan mevsimler gibi rengârenk tir. Yer yer denemenin ustalar na göz k rpan nsan Mevsimi’ndeki “Güz”, “K ”, “Bahar”, “Yaz”, “Çocuk”, “Kedi”, “Oruç”, “ stanbul”, “ nsan” ba l kl dokuz bölümde k rk dört yaz yer al yor.

Y llarca Yap Kredi Yay nlar ’nda yöneticilik yapan Selçuk Altun, yakla k on y ld r roman ve denemeleriyle de edebiyat dünyas n n içinde yer almaya devam ediyor. Altun’un, ilki 2006’da ba layan “Kitap çin” deneme serisinin üçüncüsünde de edebiyat ile güzel sanatlar için bol miktarda aforizma, al nt ve k sa notlardan mürekkep maddeler yer al yor. Bu üçüncü kitap, Altun’un Cumhuriyet kitap eki için sekiz y ld r kaleme ald üçüncü bin maddeden olu uyor.

Türkçede, bir asra yak n zamand r, yeni mefhumlar için kelime türetmekten ziyade, birtak m ideolojik saiklerle giri ilen tas ye gayretleri söz konusu. Bu yüzden de belirli aral klarla onlar n yerine yeni kelimeler ortaya at l yor. . Alparslan Yasa, Türkçenin Ist lah Meselesi adl kitab nda bir nevi ‘fetret devri’ ya ayan Türkçenin, özellikle bir asra yakla an de i im ve dönü üm sürecine dair dikkatli bir de erlendirme ortaya koyuyor.

44

Annesiz bir dü B R UZAK DÜ , YUSUF ÇOPUR, KIRMIZI KED YAYINLARI, 160 SAYFA, 12 TL

Yusuf Çopur, Daha Vakit Var’dan sonra Bir Uzak Dü ’te de insan ruhunun ç kmazlar n , sönmeyen umutlar n , çeli kilerini ve b çak yaras gibi iz b rakan terk edilmi li i özgün bir dille, ak c bir üslupla yaz yor. Babalar n n ölümünden sonra annelerinin de kendilerini terk etmesiyle kimsesiz kalan, ayr ailelerin yan na verilen ve gittikleri hiçbir yere s amayan iki karde … Farkl yerlere savrulsalar da, farkl kaderlerle bulu salar da geçmi leri Hüseyin ile Ömer’in pe lerini hiç b rakmaz. Yoksulluk ve yaln zl k, hayatlar n n ayr lmaz bir parças olur.

200 ünlünün portresi DEFTER MDEK ÜNLÜLER N 200’Ü, HÜSEY N GÖKÇE, HAN YAY., 400 SAYFA, 20 TL

“Sadece ayna tuttum, yoksa haddim de il 200 ki iyi yazmak.” diyen Hüseyin Gökçe, 59 y ll k hayat nda tan d ünlülere dair dü üncelerini anlat yor. Gazeteci-yazar Gökçe, be ba l kta toplad kitab nda politika, kültür-sanat, i , medya ve sahne dünyas ndan 200 isimle ilgili hat ralar n , onlarla ilgili dikkat çekici anekdotlar aktar rken genel bir çerçevede portrelerini de ortaya koyuyor.

Timur’dan kaçarken… ACÂ BU’L MAKDÛR, BN ARAB AH, SELENGE YAYINCILIK, 480 SAYFA, 35 TL

Me hur Mo ol istilas n n son uzant lar ndan say lan Timur’un Anadolu’ya kadar varan yolculu undan çok geni bir co rafya etkilendi. Halklar kadar âlim ve yazarlar da bu ‘zulümden’ nasibini ald . Bunlardan biri olan 15. yüzy l tarihçilerinden bni Arab ah, Bozk rdan Gelen Bela adl eserinden bu bozgunu anlat yor. Kitab n as l ad olan Acâibu’l-Makdûr fî Nevâib-i Timur, ‘Timur’un Yol Açt Felaketler Konusunda Kaderin Cilveleri’ olarak çevrilebilir. Dolay s yla bni Arab ah’ n eseri öfkeyle kaleme ald n belirtelim.

Bir mezalimin sesleri ERMEN MEZAL M NE A ITLAR, KEMAL ARKUN, AKADEM SYEN YAYINCILIK, 505 SAYFA

Gazeteci–yazar Kemal Arkun, tarihe ‘1915 Olaylar ’ olarak geçen dönemde Ermeni gruplar n yapt katliama maruz kalan bölgelerden toplad a tlar bir araya getirmi . Daha önce Osmanl padi ahlar n n hayatlar n birer kitapla anlatan tarihçi yazar Arkun, 1915 y l na dair belgeler, foto ra ar ve bölgeden derlenen a tlarla dönemin ‘olaylar n n’ nas l geli ti ine dair bir tablo ortaya koyuyor.


SPOR

KÝTAP ZAMANI

Tümer Metin olmak zor Tümer Metin’in kendi ya amöyküsünü anlatt Metin Olmak adl kitapta önemli bilgiler, ho anekdotlar, ilginç an lar var. Ancak a rt c baz skalar n yan nda, kitapta yay nc l k aç s ndan gözden geçirilmesi gereken noktalar bulunuyor. MET N OLMAK, TÜMER MET N, DO AN K TAP, 192 SAYFA, 15 TL

FOTO RAF: ZAMAN, KÜR AT BAYHAN

L

AHMET ÇAKIR

ig TV yorumcusu, Be ikta ve Fenerbahçe’de oynam eski milli futbolcu Tümer Metin’in Metin Olmak adl özya amöyküsü, insan beklentileri konusunda yan ltmayan türden bir kitap. Yani Tümer Metin’i futbolculu u döneminden tan yorsan z onun böyle bir kitap yazaca n da tahmin edebilirsiniz. Kitab n ola and , a rt c , çok etkileyici lan gibi biraz abart l ifadelerle anlat labilecek bir yan yok. Bugüne kadar ya ad klar n sade bir dille aktarm Tümer Metin. Bunlar n bir bölümünü spor dünyas n izleyen ki iler gibi bizler de biliyoruz. Elbette ki bilmediklerimiz de var, onlar da kitaptan ö reniyoruz.

YOLUN BA INDA FUTBOLU BIRAKMAYI DÜ ÜNMÜ Zonguldak do umlu olan Tümer Metin bu kentin tak m nda futbola ba l yor. Yak n ilçelerde pi ip geri döndükten sonra transfer önerileri geliyor ve o sezon bugünkü ad yla Süper Lig’de oynayacak olan Vanspor’a transferi i i son dakikada yat yor! Bu durum Tümer Metin’de ciddi bir y k ma yol aç yor, Alanya’da tatilde bulunan ailesinin yan na giderken kafas nda futbolu b rakmak bile var. Neyse ki sezonun ba lamas ndan sadece birkaç maç sonra Samsunsporlu oluyor ve Tümer’i “Metin” olduracak süreç i liyor; ad n daha s k duymaya ba l yoruz. O ya larda da yetene ini göstermi olmas na kar n Tümer’in genç milli tak mlarda hiç yer alamay geçmi te futbolumuzun nas l bir ‘sald m çay ra, mevlam kay ra’ anlay yla yönetildi ini ortaya koyuyor. Ho bugün de durumun çok farkl oldu u söylenemez ama hiç de ilse yetenekli futbolcular bulup ç karacak mekanizmalar n daha iyi i ledi ini kabul edebiliriz. Ziyan olup gidenler için yapacak bir ey yok!

AYKIRI OLMA, ORTALAMA OL! Sonraki y llarda onu ba ar l futbolunun yan nda ayk r ki ili iyle de tan d k. Asl na bakarsan z ayk r l k denilebilecek bir ey yapt da söylenemezdi ama kendine göre bir hiyerar isi olan futbol dünyas nda de i ik duru u dikkati çekiyordu. Allah’tan ba ka kimseye hesap vermeyece i yolundaki hayat felsefesini koluna dövme olarak i letmesi pek al k n oldu-

Tümer Metin

umuz bir durum de ildi. Futbolun içindeki baz kesimler bunu kendilerine kar bir meydan okuma olarak görüp Tümer Metin’i ‘cezaland rma’ derdine dü tüler. Bu, bir bak ma Tümer Metin’in durduk yerde ba na i açmas anlam na da gelebilirdi. Nitekim onun çocukluk idolü olan ve posterini odas na ast Metin Tekin, böyle ayk r gitmemesi, ortalama biri olmas yolunda uyar da bulunur. Metin Tekin de benzer s k nt lar ya am ve böyle bir senteze varm t r. Elbette ki ki ilikli davranmaktan vazgeçmek söz konusu de ildir ama yok yere hedef olmama ak ll l n da göstermek gerekir. Be ikta ’ n çubuklu formas n giymek de Tümer Metin’in en büyük hayallerinden biridir. Bunu gerçekle tirir ama günün birinde ayr lmak zorunda kal r. Fenerbahçe’ye geçi inin ba ka bir yerde anlat lmam ilginç öyküsü var kitapta... Milli Tak m serüveni, Fatih Terim’le aras ndaki güçlü ba n olu mas , askerlik sorunu nedeniyle yurtd nda oynama durumu, Yunanistan’da önce Larissa’da, son olarak da Kerkyra’da yer al ve nokta... Sakatl klardan do an s k nt lar, gurbet yaln zl ve orada edinilen dostlar, Aziz Y ld r m’ n her i e nas l kar t n n öyküsü gibi çok renkli an lar... Üstelik Tümer Metin’in bunlar çok vakit geçirmeden yazm olmas da önemli. Çünkü bizde böyle bir gelenek yok. Örne in, Hakan ükür’le ilgili bile

do ru dürüst bir kitap yaz lmad henüz. Tümer Metin’in kitab nda a rt c birtak m eksikler ve aksakl klar da yok de il. Önsözü yazan brahim Alt nsay’ n da belirtti i gibi, 2005’teki sviçre maç nda olup bitenler bu kadarla geçi tirilmemeliydi. Bu bölüm kitapta 1 sayfa bile de il, oysa en az 10 sayfal k, hatta ba l ba na bir kitap yaz lacak olayd r o... Bu gönüllü skan n nedenini anlamak zor de il ama Tümer Metin’in atlad ba ka eyler de var. Örne in, 2008 Avrupa ampiyonas elemelerinde Atina’da Yunanistan’ 4-1 yenmi tik. 25 Mart 2007’deki bu maçta Tümer Metin tak m m z n üçüncü golünü atm t ki sadece o gol bile uzun uzun anlat labilecek nitelikteydi. Kitapta o maçla ilgili tek kelime bile yok! nanmak mümkün de il. Öyle san yorum ki, Tümer Metin de bu sat rlar okuduktan sonra ‘nas l atlam m!’ diye a racakt r, derecesini bilemem!

YAZARLIK BA KA B R ! 2008 Avrupa ampiyonas ’nda Çek Cumhuriyeti’ni 2-0 geriden gelip 3-2 yendi imiz maç anlat rken de Nihat Kahveci’ye galibiyet golünü att r p noktay koyuyor Tümer Metin. Oysa maç n son dakikalar nda kalecimiz Volkan Demirel oyundan at lm ve Tuncay anl kaleye geçmek zorunda kalm t . Gerçek yazarlar as l anlat lmas gereken noktan n bu oldu unu bilirler. Tümer Metin’in de kitap için bir yazardan yard m almas çok daha iyi olurdu. Nitekim önsözde brahim Alt nsay’ n övdü ü ve gerçekten de muhte em bir kitap olan Kaptan’da Marcel Desailly bunu yapm t r. Bunun utan lacak ya da kaç n lacak bir yan yok, öylesi daha iyi oluyor. Ayr ca kitab n editörlük çal mas da zay f… Bir de kitapta kullan lan foto ra arla ilgili sorun var. Büyük bir bölümü son derece gereksiz, daha önce gazetelerde defalarca gördü ümüz türden foto ra ar bunlar. Üstelik bask s da kötü. Kitaba hiçbir ey katm yor. 64, 65, 66. sayfalarda BJK-FB maçlar ndan üç foto raf var; üçü de anlams z, anlat ms z. Buna kar l k as l merak edilen Yunanistan serüveniyle ilgili sadece bir tek foto raf bulunuyor kitapta. Daha dengeli bir da l mla i levsel nitelikteki foto ra ar kullan lmal yd . Kitap bu aç lardan biraz aceleye gelmi gibi. Mutlaka yeni bask lar olacakt r. Bu ar zalar giderilirse ortaya daha s k bir çal ma ç kar ve kal c olur.

45

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

çinizden bir peygamber… Ç M ZDEN B R PEYGAMBER, AHMET GÖKDEM R, NES YAYINLARI, 256 SAYFA, 12 TL

S fatlar ndan biri de ‘Server-i Enbiya’ olan Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) en güzel anlatan ayetlerden biri de “Andolsun, size içinizden öyle bir peygamber gelmi tir ki, sizin s k nt ya u raman z ona çok a r, çok zor gelir. O size çok dü kün, müminlere pek efkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 128) Efendimiz’in (s.a.v.) hayat nda sadelik ve ümmetine duydu u merhamet, her an nda, sosyal hayat n içinde bir pusula vazifesi görür aray ta olanlar için... Ahmet Gökdemir, ‘ çimizden bir Peygamber’in ya ad hayat , tav rlar , sözleri, ahlâk aktar yor.

bnü’l Arabî’nin dünyas BNÜ’L ARABÎ METAF Z , EKREM DEM RL , SUF K TAP, 424 SAYFA, 23.50 TL

Ara t rma hayat n n önemli bir bölümünü bnü’l Arabî ve eserlerine adayan Doç. Dr. Ekrem Demirli okumalar na devam ediyor. Ba ta Fususu’l-Hikem ve Fütuhat- Mekkiyye olmak üzere Ekberî gelene in sistemle tirilmesinde rol oynayan mutasavv ar n eserlerini tercüme eden ve bu sebeple Türkiye’de bnü’lArabi dendi inde akla gelen ilk isimlerden olan Demirli’nin eserinde eyhü’l-Ekber’in nazariyesinin temel unsurlar n te kil eden varl k, bilgi ve insan görü leri hakk nda kaleme ald makaleler yer al yor.

Sufilerin izinden VAROLU UN TANIKLARI, TURAN KOÇ, HECE YAYINLARI, 334 SAYFA, 20 TL

Varolu un Tan klar ’nda duyarl klar , medeniyetimizin her alandaki aç l m olan dünya görü ü ile bulu an baz air, yazar ve su lerin eserleri ile ilgili, ba ta Hece dergisi olmak üzere çe itli edebiyat dergilerinde yay mlanan ve bildiri olarak sunulan yaz lar yer al yor. Bu yaz lar , söz konusu air ve yazarlar n hakikat alg lar , varl k tasavvurlar ve ya ad klar tecrübelere ili kin ilk elden yorumlar üzerine geli tirilmi ikinci bir yorum olarak okumak da mümkün.

Yedi pencere yedi suret YED SÛRET, GENCEL N ZAM , ÇEV.: MEHMED EM N YÜMN , BÜYÜYEN AY YAYINLARI, 584 SAYFA, 28 TL

Her bir hikâyesiyle ba ka dünyalar sunan Genceli Nizami’nin hiç eskimeyen eseri Yedi Sûret / Heft Peyker, bir kez daha okur kar s na ç k yor. Eseri, Farsça asl ndan Mehmed Emin Yümni çevirmi . Yarad l n tüm zenginli ini ve maharetini ebedile tirmek isteyen Nizami, insan hallerinin en yücesi olan a ktan ba layarak, insan davran lar na kendi rengini veren iyi niyete kadar bütün bir hayat n zenginli ini, insan n en güzel hali olan ebedi duyarl ndan hiçbir ey yitirmeden hikâyeler anlat yor.


USTA GÖZÜYLE

KÝTAP ZAMANI

‘ âribü’l leyl i ve’n nehâr’ ve air-i âzâm Abdülhak Hâmid Beyefendi’ye dair

Edison cennete girerse kim d arda kalacak? Bak n z muhterem dâvâ ve silâh arkada lar m benim; hakiykat vakt- merhûnu gelicek nas l da ems gibi tecellî edeyor! rfan Bey’in kazatac muhibbi yerden gö e hakl d r zirâ ortal k berbad airden ve anlar n birbirinden berbad e ’ar ndan geçilmeyor.

Kendisini, ba vekilimizin ifadesiyle “ âribü’l leyl i ve’n nehâr” ilân eden Abdülhak Hâmid Beyefendi hakk nda nas l bir muamele yapaca z? stimâ etdi ime göre, ta ra devlet üniversitelerinden birinde Hâmid’e fahrî doktora verilecek imi ! RECAÝ GÜLLAPDAN

RFAN KÜLYUTMAZ

C

aan mdam muazzez karilerim, iptidada Allah’ n selam üzerinizde olsun, deyerekden lak rd ma ba layorum. Efendim, muhterem ba vekilimiz Receb Tayyib Beyefendi’nin, fi tarihinde mer’î olub da bilâhire zannedeyorum mer’iyyetden kald r lan “Men’-i Müskirat Kanunu”nu tekraren ihyâ etmek maksadiylen bir kanun sdar na karar vermi oldu unu, yakinlerimden istimâ etmi bulunayorum. Evvelemirde hemen arz edeyim ki, bu mühim bir mes’eledir ve muhterem ba vekilimizin bu mevzudaki karar nda fevkalhâd isâbet vard r. Baz cühelâ ve süfelâ, idâme-i hayat bâb nda mai etini te’min edemeyib de millî me rubat m z oldu u betahsis ve bilhassa muhterem ba vekilimiz taraf ndan tebli ve ilân edilen ayran yerine rak , arab, vodka, bira gibi müskirata müracaat ederekden teselli bulmaya çal makdad r. Reca edeyorum, müteselli olman n yolu bu mudur? Muhalefet yapman n âdab ve usulü, sokaklarda alâmele’innas, k yak kafa ile memleket idaresi hakk nda, affedersiniz, zart zurt ahkâm kesmek midir? Edeb yahû!

“ ÂR BÜ’L LEYL VE’N NEHÂRIM BEN” Hay r ve binlerce def’a hay r! Lâkin bir mevzu var ki, bendenizi zihnen fevkalhâd me gul edeyor. Muhterem ba vekilimiz, Arabça bir terkib olan “ âribü’l leyl i ve’n nehâr” taâbirini kullanm d r ki, bu elyevm “gece gündüz kafay çeken” mânâs ndad r. Muazzez karda m Hilmi Bey’den evvel ‘ air-i âzâm’ s fat na lây k görülen Abdülhak Hâmid Beyefendi’nin, bu taâbirin geçti i harikulâde bir beyti vard r: âribü’l leyl i ve’n nehâr m ben Karlar alt nda nevbahar m ben

3 HAZ RAN 2013 PAZARTESÝ

A

Efendim, Hâmid Beyefendi, zannedeyorum 1890’l tarihlerde, Londra Sefareti’nde müste ar iken ak amlar mesai hitâm nda, o senelerde genç bir sefaret kâtibi olan Esad Cemal ile [bilahire “Paker” soyad n alm d r] pub’lara, gece kulüblerine, indiki gençlerin taâbiriylen ‘âlemlere akarlar’ veya ‘tak l rlar’ imi ! Bendeniz bunu Esad Cemal Paker Beyefendi’nin K rk Y ll k Hariciye Hat ralar m serlevhas ile ne retdi i ve fevkâlhad müstefid olarakdan k raat etdi im kitab ndan ö renmi bulunayorum. ‘ âir-i âzam’ Abdülhak Hâmid Beyefendi, o senelerde, muhtemelen elli ya lar nda olmak itibariyle saçlar a arm olmak icâb edeyor. “Karlar alt nda” lak rd s saçlar n n beyazl na telmihde bulunayor olsa gerekdir. “Karlar alt nda nevbahar”dan maksad ise übhesiz, “Siz benim saçlar m n a ard na bakmay n z. Ben bir ilkbahar kadar tazeyim.” olmak iktizâ edeyor. Hâmid burada hakiki bir âir-i âzam’a yak an poetique zarafet göstererekden kendisi ile k ve bahar aras nda bir metaphorique münasebet kurayor!

ziz muhiblerim, bundan nice seneler evvel kaleme alm oldu um bir mekaale-i dürr ü güherimde iir mevzuuna da dokanarak zamâne airlerinin âsâr ndan pek hazetmedi imi, âcilen iir ihtiyâc m zuhur etti inde esasen divân airlerini tercihi mutad edinmekli im mâlum olmakla beraber, o esnada bir iir mecmûas na eri mek imkân m yo ise iki dakkada güzelce oturup bizzat kendi ahs m olarak bir gazel m ktaar nca te e’ür eyledikten bade âsâr- nefîsemi bizzat in âd ile ihtiyâc defeyleyip bilahire imhâ etti imi tahrir buyurmu idim idi. Ne iirler idi onlar ah efendim; nazar de mesin deyu kâffesini imha etmeseydim, imdi ortal k air mukallidleri ile dolar m idi aceba?

“KÖTÜ RLER ANTOLOJ S ” mdi, bir vak ttan beridir sütun ve him kom um mevkiindeki rfan Külyutmaz Beyefendi’nin en birinci (primus inter pares) muhibbi vaziyetindeki bir muharrir airimizin, “Kötü iirler Antolojisi” nâm yla bir k t’a mekaale dercetti ini eyi haber alan menbâlardan istifsar etdim. Deyor ki muhassalan: “Efendim neyçün bir berbat iirler güldestesi mevcut de ildir; mevcut de ildir çünkü böyle bir güldeste tertîb etmek cesaret ister. Esasen bu kudsî vaziyfeyi bizzat kendim yapar idim fekat bu vakta de in kâfi m ktarda dü man peydahlad m cihetle art k böyle tehlikeli mevzu’larla o ra mama fikrindeyim.” Bak n z muhterem dâvâ ve silâh arkada lar m benim; hakiykat vakt- merhûnu gelicek nas l da ems gibi tecellî edeyor! rfan Bey’in kazatac muhibbi yerden gö e hakl d r zirâ ortal k berbad airden ve anlar n birbirinden berbad e ’ar ndan geçilmeyor. Netekim bizzat kendisi dahi bu gibi kötü iirlerden birkaç

BA VEK L M Z BUNA NE DEYECEK? Pek eyi de, indi ne olacak? Kendisini, muhterem ba vekilimizin ifadesiyle “ âribü’l leyl i ve’n nehâr” ilân eden Abdülhak Hâmid Beyefendi hakk nda nas l bir muamele yapaca z? stimâ etdi ime göre, ta ra devlet üniversitelerinden birinde Hâmid’e fahrî doktora verilecek imi ! Karabük Üniversitesi Sultan Abdülhamid Han hazretlerine fahrî doktora tevcih etdi ya, dedi im gibi, bir ba ka üniversite niçin Hâmid’e doktora vermesin? Vermesine versin de, muhterem ba vekilimiz buna ne deyecek? Efendim, bu ay da bu kadar. Telâk y gelecek aya in allah. O vakde kadar, zât n za ho ca bak n z, Rabbime emânet olunuz muazzez kaarilerim. Au Revoir, canlar m benim…

46

manzûme nümûne göstermi bulunayor; bâhusus bu nümûnelerden biri hakk nda bir te ehhüd m kdaar tereddüd geçirmedim disem yalan olur. Demi ki air, “Lamba, ç ra, mum/ Hepsine son/ Nur içinde yat/ Edison” Filhakiyka mânâs z gibi duruyor ise de iirin mecazlar fevkalâde derin ve mânidard r ve necîb milletimiz takriyben bir as rdan beridir “Edison cennete girer mi; girerse hangi kö kte oturur” veya “Edison’un cennete duhûlü ile bizden birinin yeri daral r m ?” yollu feylesofâne mülâhazalar yörütüb durmaktad r. te mezkûr m srâlar, bu mes’ele-i azîmi ihtivâ eden arîz ü amîk bir ifadeyi muhtevî bulunayor ki Helmi Bey’in, bu güzelim esere neyçün burun k v rd n bilemedim idi.

KÂ IDA YAZIKTIR Böyle bir güldeste tertîb etmek mü kül de ildir efendiler; son k rk senede ne rolunan iir kitaplar ndan nisbeten eli-yüzü düzgün olanlar n c mb zla ay klad ktan bâde kalan bakiyyeyi cümleten bu güldesteye idhal etmek pek basittir ve edebiyat m za da böyük bir hizmet olacakt r lâkin bu kadar kötü iiri istiâb etmek içün üç-be yüz cildlik ansiklopedi kutrunda ne riyatta bulunmak iktizâ eder ki kâ da yaz kt r, matbaa makinelerine yaz kt r ve dahi mürekkebe yaz kt r. Öyle ise, u fukara milletin çolu unu-çocu unu, yetiminigaribân n iire te vik etmekten derhal vazgeçiniz efendiler. Madem ki eyi iir yaz lamayor veya –kendim deyhu söylemeyorum- Recai Güllapdan Beyefendi’nin âsâr- nefîsesi iir vâdisinde hât ra gelmeyor, öyle ise gençleri iirden nefret ettirmek içün kötü iirleri tâlim ettirmek yolu tercih olunsa gerekdir. Netiyce itibariyle bu gibi ak llar, benden u millete bir nevî tuhfe olsundur vesselâm.




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.