Ba ak Bingöl
4
Jane Austen hakk nda bir roman Ömer Ayhan
22
Bir Osman Yüksel biyografisi Alaâttin Karaca
LLÜ ST R ASYO N: C E M KIZILTU
10
Coetzee ile Auster’ n mektupla malar
06
YILIN K TAPLARI 2012’nin dikkate de er kitaplar
09 ROMAN
A. Esra Yalazan
Tabiatla karde bir romanc : Jean Giono
11
EDEB YAT Turan Karata
Yazar emekli olur mu?
Amerikal yazar Philip Roth, geçti imiz haftalarda ‘emekli’ oldu unu söylemi ti. Peki, yazar n edebiyattan emekli olmas mümkün mü, yazmay b rakmak bir tercih mi yoksa yazmak varolu sal bir zorunluluk mu? SAYFA 12
Sözü iir olan sultanlar
20 M MAR
Ercan Y lmaz
Turgut Cansever ve dünyay güzelle tirmek
34
USTA GÖZÜYLE Recai Güllapdan ve rfan Külyutmaz
Z A M A N G A Z E T E S Ý ’ N Ý N Ü C R E T S Ý Z AY L I K K Ý TA P E K Ý D Ý R . Y I L : 7 S AY I : 8 4 7 O C A K 2 0 1 3 PA Z A R T E S Ý
Aล kฤฑn ve denizin girdaplarฤฑnda...
KฤฐTAP SATILAN HER YERDE!
7LFDUHWKDQH 6N 1R &DรทDORรทOX รธVWDQEXO 7HO )DNV H SRVWD ELOJL#NDSL\D\LQODUL FRP ZZZ NDSL\D\LQODUL FRP )DNV H SRVWD ELOJL#NDSL\D\LQODUL FRP ZZZ NDSL\D\LQODUL FRP
K A PA K 1 2 YAZAR EMEKL OLUR MU? Bilim, din ve ateizme dair 17 Neden ve neyi bilmek istiyoruz? 19 airin virgülü 21 Bir berberin manifestosu 24
05
Genç yazar Birgül O uz’un yeni öykü kitab Hah gerek dili, gerekse konusuna yepyeni bir ba lamla yakla mas yla farkl bir rotay i aret ediyor öykücülü ümüzde.
18
Wolfgang Emmerich’ n Paul Celan monografisi, Yahudi as ll Rumen airin ya am n n tüm önemli anlar n , kav ak noktalar n çok yönlü yorumlarla serimleyen bir yap ya sahip.
21
Hüseyin Yorulmaz, Bir Neslin A abeyi Erdem Bayaz t adl kitab nda, usta airin hat ralar n gazete kupürlerinden, arkada lar n n a z ndan ve dergilerdeki yaz lardan derleyerek bir araya getirmi .
23
hsan Atasoy, iman hakikatleriyle birlikte, bitkiler âleminin s rlar na da vâk f olan Risale-i Nur talebesi Ali hsan Tola’n n hayat n hat ralar e li inde anlat yor.
iire ta radan bakmak 24 Medeniyet dedi in… 25 Özgürle mek mümkün! 26 Denemeden bilemezsin! 27
Lovecraft’la delili in da lar nda 28 Deniz kokan hikâyeler 29 Orada bir yer var uzakta 30 ‘Bir penalt verseydiniz bunlar olmazd ’ 32
Yazar n emeklisi...
hilip Roth’un geçti imiz haftalarda yazarl ktan emekli oldu unu ilan etmesi çok ses getirmi ti. Amerikal romanc n n bu ilginç ç k bir soruyu da ak llara dü ürdü: Edebiyattan emekli olmak mümkün mü, yoksa yazarl k varolu sal bir zorunluluk mu? Musa rek kapak dosyam zda bu soruyu ele ald ve yazarlara sordu. Her Ocak say s nda oldu u gibi geçen y l n öne ç kan kitaplar n y ne sizin için derledik. “Y l n Kitaplar ” sayfalar m z n geçen y l gözden kaçan önemli kitaplara dönmek için iyi bir f rsat olaca kan s nday z. Ay n ilginç kitaplar ndan, Syrie James imzal Jane Austen’ n Kay p An lar ’n Ömer Ayhan de erlendiriyor. Biyografi-kurmaca aras nda ilerleyen kitap türün merakl lar için iyi bir seçenek. Paul Auster ile J. M. Coetzee’nin mektuplar ndan olu an imdi ve Burada’y ise Ba ak Bingöl’ün kaleminden okuyacaks n z. iirseverler için Erdem Bayaz t ve Paul Celan, gerilim merakl lar için Lovecraft ve Ruth Rendell, yeni öykü kitab yla Birgül O uz, romanlar yla Jean Giono, I k Yanar ve Polat Onat Kitap Zaman ’n n sayfalar nda… yi okumalar…
P
FEZA GAZETECÝLÝK AÞ ADINA ÝMTÝYAZ SAHÝBÝ: ALÝ AKBULUT GENEL YAYIN MÜDÜRÜ: EKREM DUMANLI GENEL YAYIN MÜDÜR YARDIMCISI: MEHMET KAMIÞ GENEL YAYIN EDÝTÖRÜ: ALÝ ÇOLAK EDÝTÖR: CAN BAHADIR YÜCE GÖRSEL YÖNETMEN: FEVZÝ YAZICI SAYFA TASARIM: AHMET BÝÇER SORUMLU MÜDÜR VE YAYIN SAHÝBÝNÝN TEMSÝLCÝSÝ: HAYRÝ BEÞER REKLAM GRUP BAÞKANI: MEL H KILIÇ REKLAM SATIÞ D REKTÖRÜ: ALÝ DEMÝRHÝSAR, REKLAM SEKTÖR YÖNETÝCÝSÝ: EREN ENES REKLAM SEKTÖREEL UZMANI: MELEK TINMAZ YAYIN TÜRÜ: YAYGIN SÜRELÝ ADRES: ZAMAN GAZETESÝ 34194 YENÝBOSNA-ÝSTANBUL TEL: 0212 454 1 454 (PBX) FAKS: 0212 454 14 96 REKLAM TEL: 0212 454 82 47 BASKI: FEZA GAZETECÝLÝK A.Þ TESÝSLERÝ HTTP://KÝTAPZAMANÝ.ZAMAN.COM.TR E-POSTA: KÝTAPZAMANÝ@ZAMAN.COM.TR HER AYIN ÝLK PAZARTESÝ GÜNÜ YAYIMLANIR twitter.com/kitap_zamani
facebook.com/kitapzamanicom
25
Y. Hakan Erdem’in yeni kitab Gerçek ile Kurmaca Aras nda Torosyan’ n Acayip Hikâyesi, Torosyan’ n “hat rat ”ndaki çeli kileri ortaya koyuyor.
26
Ömer shako lu’nun Suriye Tarihi adl çal mas , Suriye co rafyas n n Osmanl hâkimiyeti alt nda geçen yakla k dört as rl k döneminin son yüzy l na k tutuyor.
28
Polisiye edebiyat n n dünyaca ünlü ismi Ruth Rendell’in dilimizdeki son roman Portobello Soka , polisiye olay kurguya dâhil etmeden, sa lam ve duru bir roman olmay ba ar yor.
31
Türk sinemas n n ‘Sultan’ Türkan oray, Sinemam ve Ben’de ilk kez bu kadar samimi bir ekilde aç yor okura içini. Kitap, foto raflarla birlikte adeta bir Türkan oray belgeseli gibi...
ROMAN
KÝTAP ZAMANI
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Yeni ça a eski fenomen: Jane Austen Syrie James, Jane Austen’ n Kay p An lar adl kitab nda romanc n n hayalî an lar n anlatabilmek, bir ba ka deyi le yazar n sesini yakalayabilmek için akl na gelen her yolu denemi . Austen’ n romanlar n defalarca okumu , mektuplar n sat r sat r incelemi , hayat n geçirdi i iki evi bile ziyaret etmi . JANE AUSTEN’IN KAYIP ANILARI, SYRIE JAMES, ÇEV. F GEN B NGÜL, EVEREST YAYINLARI, 280 SAYFA, 15 TL
19.
ÖMER AYHAN
u Bay Wellington ise, belli ki Gurur ve Önyarg ’n n kötü ahlâkl kahraman Bay Wickham’dan mülhem. Onun gibi kumara dü kün, paragöz ve yalanc . Bu noktada Syrie James’in istemeden de olsa Jane Austen’ n okurdaki imgesine zarar verdi i söylenebilir. Hayal gücünden yoksun, ancak ya ad klar ndan yola ç kabilen bir yazar portresi çizili romanda. Kitap çevrildi i dillerde hem çok sevilmi , hem de bu göndermelerden ötürü birçok okurca ele tirilmi . Okurun bak aç s kitapla kurulan ili kinin daima tek belirleyicisi. Öte yandan, James’in yöntemi de sorunlu. Kitap, Jane Austen’ n kendi kaleminden an lar olarak sunuldu una göre roman n çat s da bir an lar demetine uygun olarak kurulmal yd . Oysa Jane Austen’ n Kay p An lar , tastamam otobiyogra k roman gibi düzenlenmi . Kalabal k ortamlarda kurulan uzun diyaloglar n bir an lar bütününde kendine bunca yer bulmas inand r c de il.
asr n ilk büyük romanc s Jane Austen, 21. as rda nas l olup da bir fenomene dönü tü? Austen nicedir okunagelen bir yazar. Gelgelelim son on y ldaki popülaritesini aç klamak için edebiyat tek ba na yeterli de il. Ba yap t olarak görülen -en az ndan en çok okunan- roman Gurur ve Önyarg , bir televizyon uyarlamas (1980) ve üzerinde epeyi oynanm bir senaryoyla çekilen gençlik komedisi (2003) bir yana, dört ba mamur bir sinema lmi olarak ikinci kez çevrilmek için (1940-2005) 65 y l beklemek zorunda kald . Kimi klasik romanlar k sa fas lalarla defalarca seyirci kar s na ç karken Austen adeta unutulmu tu. Romanlar na gösterilen yenilenmi ilgi, k sa sürede yazar üzerinde yo unla t . Austen’ n hayat hikâyesi üzerine bir lm de (Becoming Jane-2007) kesmedi Austen hayranlar n . Fanatik okur kitlesinin hikâyesi bile bir lme konu edildi (The Jane Austen Book Club-2007). Tarihleri, son be on y l n yazara getirdi i görülmemi popülariteyi gösterebilmek için özellikle belirttim.
DO AL VE NANDIRICI D YALOGLAR
AUSTEN NEDEN LG GÖRÜYOR? Bu yo un ilgiye sosyolojik birtak m aç klamalar getirilebilir. Fantastik edebiyat ve uyarlamalar ortal kas p kavururken, gerçekçilik ve romantizmi, idealize edilen ‘eski güzel günler’in alâmet-i fârikas olarak yorumlarsak, geni kitlelerin arad klar kayna Austen’ n romanlar nda fazlas yla buldu unu söyleyebiliriz. Bu noktada Syrie James’in roman Jane Austen’ n Kay p An lar ’n ilgiyle okudum. Ne var ki bu ilginin bir be eniden ziyade soru i aretlerine dönü tü ünü ba tan belirtmeli. Syrie James, Austen’ n hayalî an lar n anlatabilmek, bir ba ka deyi le yazar n sesini yakalayabilmek için akl na gelen her yolu denemi . Austen’ n romanlar n defalarca okumu , mektuplar n sat r sat r incelemi , hayat n geçirdi i iki evi bile ziyaret etmi . Peki bunca ‘eme in’ kar l nda James bize neler veriyor, kurcalamaya ba layal m o halde.
KURMACA MI, HAYAT H KÂYES M ?
rekkep. Hatta yazar s k s k dipnotlarla, okudu unuz sahneyi Austen lanca roman nda bu yüzden kullanm olmal gibi ak l yürütmelere kadar vard rm i i. Handiyse Jane Austen’ n sadece ya ad n yazan bir yazar oldu u noktas na geliyoruz. Hatta bu kar la t rmalar o kadar s k yap yor ki, bire bir Austen romanlar ndan esinlendi i kimi sahneleri dipnota eklemeyi her nas lsa ‘unutmu ’. Gurur ve Önyarg ’n n ba kahraman Elizabeth Bennet’ n sonradan â k olaca Bay Darcy’nin önünde istemeden piyano çalmas ve Darcy’nin, “söyledi inizden daha iyi piyano çal yorsunuz” dedi i bölüm, romanda Jane Austen’ n ba ndan geçiyor. Jane Austen’ n an lar nda tan t m z, kurmaca â Bay Ashford’a gelince, onun da Bay Darcy’ye çok benzemesine herhalde yukar daki veriler nda pek de a rmayacaks n z. Bay Ashford’la evlendirilmek istenen genç Isabella’n n â k oldu-
Syrie James, sonsöz niyetine kaleme ald “Yazar n Notu”nda öyle diyor: “Sizi tersine inand rma çabalar n n tümüne kar n, bu kitap bir kurgu çal mas d r. Ancak romandaki kurgu ö eleri Jane Austen’ n hayat n n bilinen gerçekleri içine s k ca oturtulmu tur.” Sorun da burada ba l yor. Austen’ n hayat n n bilinen gerçekleri içine s k ca oturtulan kurmaca ö elerinin önemli bir bölümü, James’in Jane Austen’ n eserlerinden ödünç ald sahnelerden olu uyor. Gotik edebiyattan hazzetmeyen, hatta bir kitab nda türün parodisini de yapan Austen’ n gerçekçi bir yazar oldu u konusunda kimsenin ku kusu yok. Yak n çevresini gözlemleyip dönü türerek roman na malzeme sa lad da bir noktaya kadar anla labilir. Ne var ki Jane Austen’ n Kay p An lar , bilhassa Ak l ve Tutku ile Gurur ve Önyarg ’n n tuhaf bir kar m ndan mü-
4
Bunca tenkitten sonra gelelim kitab n güzelliklerine. Syrie James’in özenli kaleminde Jane Austen’ n sesi okuru yad rgatm yor. Özellikle ngiliz k rsal n n tasvirleri ve mekân anlat m Austen’ n romanlar ndaki gibi pitoreskin ba ar l örnekleriyle dolu. James, diyalog yaz m nda da do al ve inand r c . Austen’ n hayalî a k maceras n da çok satarlara özgü bir ak c l k ve merak duygusuyla ba tan sona ba ar yla yürütüyor. Ancak Jane Austen’ n Kay p An lar için, konu etti i yazar n eserleri gibi iyi bir edebiyat örne i demek zor. Daha ziyade kolay okunan, sevimli bir ça da masal diye tan mlanabilir. Son olarak enteresan bir noktaya de inece im. Everest Yay nlar , çeviri konusunda güven duyabilece imiz yay nevleri aras nda öne ç kanlardan. Gelgelelim, kitab n künyesine itimat edersek, Amerikal bir yazar n ngilizce kaleme ald roman , bugüne kadar -takip edebildi im kadar yla- sadece ngilizceden çeviri yapan ba ar l çevirmen Figen Bingül spanyolcadan çevirmi . Ben buna pek ihtimal veremedim. Olsa olsa kitapta zaman zaman kar m za ç kan tashih hatalar n n en talihsizidir diye dü ünüyorum. ayet yan l yorsam, özür dilemeyi borç bilirim.
Ă–YKĂœ
KĂ?TAP ZAMANI
7 OCAK 2013 PAZARTESĂ?
Dostlar...
Vah yerine ‘hah’! Genç yazar BirgĂźl O uz’un son kitab Hah gerek dili, gerekse konusuna yepyeni bir ba lamla yakla mas yla farkl bir rotay i aret ediyor ĂśykĂźcĂźlĂź ĂźmĂźzde. Hah, geçti imiz y l n ĂśykĂź hanesine kazanç olarak yaz lacak bir eser.
+ ! ! 1 #
2" ' ! ! & ' 3 / *
! % 4 * 5 &
! ( #
, 1 & 4 * 5 ! $ &
4 6
!
& # "
HAH, B RGĂœL O UZ, MET S YAYINLARI, 88 SAYFA, 9 TL
H
AL EM RO LU
sevildi mi k sal p ĂślĂźyor. Buna Ăśnce yas, sonra yasa deniyor. BĂśyle oluyor: Çocuk tĂźfe i eline al yor. Namlunun ucunda: okunaks z bir baba. Sonra korkunç eyler oluyor. K r k c nc k ve leke. Saçma ve kĂźl. Ve bir de bakm s n, baba gĂśkte so uk bir amblem. TedavĂźlden kalkm delik para.â€? Dahas var. Hah, Ăśzellikle hem klasik hem de modern TĂźrk iirinde fazlas yla yer bulmu yas meselesine odaklan rken, iirin daha çok dinsel referanslarla geni letti i bir meseleyi, kĂźltĂźrel veya dinsel bir yap ya ba vurmadan edebiyat n ilgi alan na çekiyor yeniden. Bir yazar olarak, onu ayn meseleye e ilmi air ve yazarlardan ay ran en temel fark n bu oldu u sĂśylenebilir san r m. (Belki bir a r -yorum Ăśrne i olacakt r ama kitab n ad n n bile bu durumu ça r t rd n sĂśylemekten geri durmayaca m. Hep vah’la an lan yas’ n, yasa’n n kar s na “Hahâ€? gibi bir nidayla ç kmak bile bunun en iyi i areti bana kal rsa).
epimizin haf zas nda kap arkas na ya da duvara rastgele çak lm bir çiviye as lan yorgun mu yorgun bir baba ceketi mevcuttur. Gerekti inde kokusuyla baban n eve geldi ini haber veren, gerekti inde cepleri birkaç bozukluk bulma umuduyla kar t r lan, yenisinin al nmas hep geciktirildi i için sÜkßkleri onar lmayan, sanki durduk yerde çßrßyen, sabaha yeniden ortadan kaybolacak baban n ceketi‌ Birgßl O uz’un, Fasulyenin Bildi i adl Üykß kitab ndan sonra yay mlad yeni kitab Hah’ n kapa ndaki resim, daha kitab n kapa n açmadan, bu Üykßlerin kayb n, tela edilemez olan n, eksikli in, yas n merkezine yol alaca n n i aretlerini veriyor. Ayn zamanda, bßtßn bunlarla hesapla aca n n da‌
ACIDAN SANAT ÇIKARMAK lk sayfalar çevirir çevirmez bizi kar layan siyah sayfa, bu ĂśykĂźlerin baban n kayb na i aret etti ini daha da belirgin bir ekilde Ăśne ç kar yor. Kitapta yer alan ve hepsi rahatl kla birbirine eklemlenen sekiz ĂśykĂźde, giden kadar kalanlar n, kalmak zorunda olanlar n dĂźnyas nda, biten zaman kadar geriye kalan zaman n ortas nda yol al yor yazar. Bir yandan kendi kayb yla yĂźzle mek, bir yandan bu kay ptan yepyeni bir deneyim do urmak zorunda. T pk Susan Sontag’ n dedi i gibi: “Sanatç , bir insan olarak çekti i ac y , sanatta elde edece i kazanç u runa kullanmay ke fetmi ki idir.â€? Yer yer otobiyogra k Ăś eler içeren bu ĂśykĂźlerden, Ăźstelik ĂślĂźm ve yas gibi kapkara meselelere gĂśmĂźlmĂź ken, bu karal ktan etkileyici bir dille ç k yor BirgĂźl O uz. Hatta kitaptaki ĂśykĂźleri, ĂśykĂźleme tekni ine fazlas yla ba vurmu bir iir olarak de erlendirmek yanl olmaz kan mca. Zaten kitap boyunca, onlarca airin metinlerine aç k gĂśndermelerle ilerliyor Hah. Ancak daha yak ndan bak nca bu gĂśndermelerin ço unlukla yas iirlerine yap ld n gĂśrĂźyorsunuz. Daha çok iirde kar l k bulmu yas meselesine ĂśykĂź Ăźzerinden yap lm ciddi bir katk BirgĂźl O uz’un ĂśykĂźleri. Ço u yerde iirle atba gitmekten geri kalm yor kitaptaki ĂśykĂźler. Ă–rne in, “Durâ€? ĂśykĂźsĂźnden ald m u cĂźmleler bile ba l ba na bunun kan t bana kal rsa: “Babalarsa sevilmeye gelmiyor. Babalar bir kere
264 SAYFA
! " #$ % " & '
( ) ' * + , ! . & , ! .' ) / 0 / 304 SAYFA
Sorular ve Ă–rnek Vakalarla Ă–FKE KONTROLĂœ 7 # & !
3 & 3 # # &
!& !
! !
KAYIP DUYGUSU Elbette her ĂśykĂźde Ăślenin arkas ndan sĂśylenen sĂśzler, hiç durmadan anlat lan hat ralar, Ăślenin ruhu için yenilenen dualar, evin içinde kavrulan helvalar, biri gelip biri giden çaylar mevcut ancak bu ĂśykĂźlerin kahraman bu kolektif yas yerine, kendi içinde ya ad bir deneyime ba vuruyor her seferinde. Dahas , baban n politik geçmi i sayesinde, bu kitaptaki ĂśykĂźler siyasal alandaki ba ka bir kayb n, bir tĂźr yenilginin hesab n da ç kar yor. “Deâ€? ĂśykĂźsĂź bunun en gĂźzel kan t belki de. BĂśylece zaman geçtikçe baban n kayb yerine, kay p duygusunun kendisinin Ăśne ç kt bĂźtĂźnlĂźklĂź bir kitapla kar kar ya oldu umuzu anl yoruz. BĂźtĂźnlĂźklĂź, çßnkĂź BirgĂźl O uz’un kitab her ne kadar birbirine de en ĂśykĂźlerden olu uyorsa da, daha en ba ndan tasarlanm , birbirine zoraki eklenmekten ziyade, meselesini do ru bir biçimde kar s na alm bir kitap oldu unu gĂśsteriyor. Hiç Ăźphesiz, kimi basmakal p ve gere inden fazla ilgi gĂśren yap tlara ra men ĂśykĂźcĂźlĂź ĂźmĂźz son y llarda ciddi bir ivme içinde. BirgĂźl O uz’un kitab gerek dili, gerekse konusuna yepyeni bir ba lamla yakla mas yla yeni bir rotay i aret ediyor TĂźrk ĂśykĂźcĂźlĂź Ăźnde. Hah, geçti imiz y l n ĂśykĂź hanesine kazanç olarak yaz lacak bir kitap.
5
216 SAYFA
!"#$" % $ & ' ( )* 8 !! ' ! & . # #. &
#* 9 : # # & ; *
5 #. $
$ 9 # 0 ' * # $ 9 / ' 9 448 SAYFA
KÝTAP ZAMANI
YILIN K TAPLARI
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
2012’nin dikkate de er kitaplar Kitap Zaman ’nda her y l oldu u gibi geçen y l n dikkate de er kitaplar n seçtik. Otuz kitapl k listemizin yar s n iir ve öykü kitaplar ile romanlar, yar s n da kurgu d eserler olu turuyor. te Kitap Zaman ’n n seçti i, 2012’de öne ç kan kitaplar...
KURGU ( R-ÖYKÜ-ROMAN) Ya am ve Yazg , Vasili Grossman, Can Yay nlar “Vasili Grossman, büyük sava la aç lan Ya am ve Yazg ’n n sonlar na do ru, sadece totaliter rejimlerle de il, totalitarizmi besleyen halk n bilinciyle de yüzle tirir okurunu. Bu rejimlerin yapt klar n hayranl kla izleyen, kolayca konum de i tiren, hatta bütün yap lanlarda pay sahibi olan halk y nlar n n gerçek yüzünü s radan kahramanlar yard m yla göstermeye çal arak yüzy l n en çalkant l dönemine kasvetli bir totalitarizm ele tirisiyle cevap verir.” (“Yüzy l n Yazg s : Bask n n Gölgesinde Edebiyat”, Ali Emiro lu, say : 74)
Lütfen Sessiz Olur musun, Lütfen?, Raymond Carver, Çev.: Ayça Sabuncuo lu, Can Yay nlar “Carver’ n öyküleri için bast r lm duygular silsilesi demek mümkün. Amerika’ya özgü kimi sorunlar n, bu öyküleri okurken bizim de s k nt m z haline geli i, insan n dünyan n neresinde olursa olsun benzer s k nt lar ya amas yla ilintili. Her birimiz do ru ya da yanl , duygular n bast ran canl lar olarak sürdürüyoruz hayatlar m z .” (“Carver’ n Amerika’s : Rüya m Kâbus mu?”, Ömer Ayhan, say : 75)
2666, Roberto Bolaño, Çev.: Zeynep Heyzen Ate , Pegasus Yay nlar “Bütün Latin Amerikal romanc lar gibi Roberto Bolaño da bize bir kahraman n hikâyesini anlat rken ayn zamanda o ülke tarihinin iddetli bir ele tirisini de yapmaktad r. Ama bunu yaparken, zaman zaman ba vurdu u ironi sayesinde ele tirisini daha etkileyici bir hale getiriyor. Sonuçta, ‘2666, yüzy l n ilk gerçek ba yap -
levizyon kanal n n sahibi Muzo Gönül’le bir taciz haberi sebebiyle görü mek niyetindeyken uzun bir söyle ide karar k l yor. Bu durum Mustafa Kutlu’nun tüm öykülerine sirayet eden sohbet edas na ve kan mca Türkiye’de az say da yazar n ba ar yla kulland diyalog yazma becerisini bir kez daha göstermesine imkân tan yor.” (“Bir Merhamet Mesafesinde”, Serdar Güven, say : 78)
t ’ tespitini hakl ç karan bir yorum kal yor geriye.” (“Viva Bolaño!”, Ali Emiro lu, say : 75)
1Q84, Haruki Murakam , Çev.: Hüseyin Can Erkin, Do an Kitap “1984 ve 1Q84 aras nda, gerek kahramanlar, gerek gelecek veya geçmi krinin kurgulanmas , gerekse romanlar n üzerine in a edildi i niyet düzeyinde çok fazla benze me var. Ama iki roman aras nda temel bir fark Murakami’nin kendisi de aç klama ihtiyac duyuyor: Orwell, kitab n uzak bir gelece i tasarlayarak yazarken, Murakami gelecek yerine geçmi i konu al yor.” (“Büyülü Geçmi in zinde”, Ali Emiro lu, say : 76)
Almanca Dersi, Siegfried Lenz, Çev.: Ay e Sar say n, Everest Yay nlar “Siegfried Lenz’in gerçek bir hikâyeden yola ç karak kaleme ald Almanca Dersi, her ne kadar sava sonras Almanya’s na ve Nazilere dair alegorik bir hikâye anlatsa da roman n hede nde, kendisine bu türden bir görev verenler de il, verilen görevleri sorgusuzca kabul edenler var. Nazi Almanya’s yerine, Alman toplumunu ku atan dinamiklere çeviriyor bak m z yazar.” (“Önce Vazife!”, Mehmed Mehmedo lu, say : 78)
Özgürlük, Jonathan Franzen, Çev.: Sevin Okyay, Sel Yay nc l k “Roman, ayn zamanda arzunun do as üzerine dü ünmeye de davet ediyor okuru. René Girard’ n Romantik Yalan ve Romansal Hakikat kitab nda ayr nt lar n verdi i ‘üçgen arzu’ emas na tastamam uyan ili kiler a üzerinden, arzunun do as na dair, dü ünmeye de er sahneler çiziyor Franzen. Her türden ikili ili kiyi anlaml k lan, arzunun do as n çapra k hale getiren, bir bak ma arzuyu doyuran bir üçüncü ki i beliriyor kahramanlar n yan ba nda. Roman n asl nda hiç ya anmam , tamamen bir temenni olarak yaz lm hayali nalinde, aile bireyleri yeniden bir araya geldiklerinde dahi biliriz ki, arzunun do as bir kez daha ba ka bir boyut kazanm , arzu doyurulmadan ortal k yerde b rak lm t r.“ (“Büyük Amerikan Roman m ?”, Ali Emiro lu, say : 77)
Yedinci Gün, hsan Oktay Anar, leti im Yay. “Bir cinayet roman gibi aç l p bilimkurguyu and ran bir atmosferle devam eden, yak n tarihin parodisi olarak da okunmas mümkün olan Yedinci Gün, birçok kahraman ve olaya göndermelerle örülü bir roman. Bu göndermeleri çözen okur, romandan daha fazla lezzet alacakt r üphesiz. Ama Umberto Eco’nun deyi iyle, bütün bu göndermeler a n çözemeyen okur olsa olsa, fazladan bir göz k rpmas n kaç rm olacakt r sadece.” (“Masalc n n Yedinci Günü”, Serdar Güven, say : 80)
Anadolu Yakas , Mustafa Kutlu, Dergah Yay. “Anadolu Yakas , yerel bir televizyonun sahibi olan Muzo Gönül’le yap lan söyle iden yola ç karak yer yer çok etkileyici bir uzun hikâye anlat yor. Gazeteci, te-
6
Nar A ac , Nazan Bekiro lu, Tima “Nar A ac , meselesi, mesaj , kahramanlar , çat malar olan bir roman. Öyle ki, neredeyse siyasi bir roman olmaya yatk n bir yap s var. Ama Bekiro lu siyasi romanlar n o bildik didaktiklik tuza na ve kolayc l na dü müyor, söyleyece ini söylemekle birlikte roman sanat n n estetik gerekliliklerini önceliyor. Dil ve mekânlar dönem ruhunu yans tmakta en önemli enstrümanlar olarak kullan l rken, dil, anlay , bak aç s bu tarihsel dönemi anlatmaya uygun bir ekilde romanda yer buluyor.” (“Nazan Bekiro lu’ndan Bir Yolculuk Roman ”, Necip Tosun, say : 81)
Yara iirleri, Hilmi Yavuz, YKY “Varolu uma ‘ho ça’ bakamaman n getirdi i büyük s k nt , Yara iirleri’ndeki bir iirimde söyledi im gibi, ‘mâsivâya at lan o diki ler’in bir i e yaramad n görmeme yol açt . O büyük Terzi bize nas l bir giysi biçtiyse onu giyiyoruz; ‘mâsivâya at lan diki ler’in, giysideki y rt klar onard n sanmak bir tür sysphos çabas ! Aslolan Terzi’dir, diki ler ârâz… Bunu, o varolu s k nt s ndan sonra daha iyi anlad m…” (“Zât ma Ho ça Bakam yorum Art k!”, Söyle i: Can Bahad r Yüce, say : 82)
Bir Ada Hikâyesi 4- Ç plak deniz Ç plak Ada, Ya ar Kemal, YKY “Bir a r yorum örne i olmas da mümkün ama Bir Ada Hikâyesi dörtlemesinin tamam n okuyanlar, romanda anlat lan adan n asl nda Türkiye’yi and rd n , roman n pekâlâ bir Türkiye panoramas içerdi ini de görmü olmal d r. Pek çok millet ve dinden insan n gelip yerle ti i aday vatan bilen ada sakinlerinin bir arada ya a-
YILIN K TAPLARI
KÝTAP ZAMANI
maya çal rken, geçmi leriyle de hesapla malar , geçmi lerinden kopup gelen ac larla ba etmeye u ra malar , roman n Türkiye’nin bugün de s k nt s n çekti i kimi tarihsel meselelere odaklanmas , eserin asl nda k sa bir Türkiye tarihi olarak da okunmas n sa l yor bir bak ma.” (“Bir Daha Ya anmas n Diye…”, Mehmed Mehmedo lu, say : 82)
Dü en eylerin Gürültüsü, Juan Gabriel Vasquez, Çev.: Süleyman Do ru, Everest Yay. “Dü en eylerin Gürültüsü’nde yazar, pek çok romanc n n yapt gibi toplumdan bireye -bazen de tersi- ilerleyen dikenli bir yolda insan n geçmi iyle yüzle mesinin derin ac lar n gösteriyor. Vásquez genç bir yazar ve üç roman da çok okunan dünya dillerine çevrilmi . Bu romanla Alfaguara spanyol Edebiyat Ödülü’ne de er görülmü . Peki, neden ismi daha imdiden spanyolca yazan önemli isimler aras nda geçiyor? Bu sorunun da edebiyat pazar n n dinamiklerine dair ‘ak ll ’ cevaplar olabilir ama benim görebildi im kadar yla sebep; hikâye, dil ve kurgudan olu an o üçlü sacaya n evrensel s k nt lar n de i mez eksenine sa lam bir ekilde oturtmu olmas .” (“Hat rlaman n U ultusu”, A. Esra Yalazan, say : 82)
Vergilius’un Ölümü, Hermann Broch, Çev.: Ahmet Cemal, thaki Yay nlar
herkes ayn tornadan ç km ; herkes ayn duygu ve dü ünceyi seslendiriyor, ayn eye inan yor.’ demesi bu zaviyeden bak nca do rudur. Zaten bu ideal birlikteli i olmasayd , bugün gelinen noktaya ula lmas sebepler plan nda imkâns zd .” (“Ba kalar n Ya atmak çin…”, Ahmet Kurucan, say : 73)
“Kitap her eyden önce airin kendi hayat yla, ya ad klar n n ahlâk aç s ndan do rulu u ve yanl l yla, bu hayat n adand iir sanat n n yerindeli i ve bo unal yla giri ti i bir hesapla ma. Bu yönüyle -çevirmen Ahmet Cemal’in kusursuz tespitiyle- Vergilius’un Ölümü her eyden önce Bat edebiyat nda ve roman düzleminde sanata yöneltilmi en temel ve ayn zamanda en ac mas z sorgulamalardan biridir.” (“ airin Ölümü”, Efe Ertem, say : 83)
K Günlü ü, Paul Auster, Çev.: Seçkin Selvi, Can Yay nlar “Yazar an türündeki K Günlü ü’yle, bu kimlik aray n , kendi deyi iyle ‘herkes olma’y seçmeye vard rm gibi görünüyor. 16 roman n, birkaç iir ve pek çok kurgu d kitab n yazar Auster, bu sefer bir önceki an kitab K rm z Defter’den daha sistemli ve kronolojik bir ekilde K Günlü ü’nde ‘kendi seçti i mehtap manzaras n ’ anlat yor.” (“D ar da Hava Gri, Neredeyse Beyaz...”, Ba ak Bingöl, say : 73)
Hah, Birgül O uz, Metis Yay nlar “Kimi basmakal p ve gere inden fazla ilgi gören yap tlara ra men öykücülü ümüz son y llarda ciddi bir ivme içinde. Birgül O uz’un kitab gerek dili, gerekse konusuna yepyeni bir ba lamla yakla mas yla yeni bir rotay i aret ediyor Türk öykücülü ünde. Hah, geçti imiz y l n öykü hanesine kazanç olarak yaz lacak bir kitap.” (“Vah Yerine Hah”, Ali Emiro lu, say : 84)
Pusudaki Panter, Amos Oz, Çev.: Elif Ayla, Do an Kitap
KURGU DI I
“Edebiyatta mutluluk anlar vard r. Pusudaki Panter’de bile mutluluk anlar var, örne in Pro ’nin Yerdena’yla geçirdi i gece. O, Pro ’nin hayat nda bir mutluluk an , a k ke , umutsuz bir a k da olsa. Yine de mutlu bir an. Yani bence edebiyatta mutlu anlar vard r ama ba tan sona mutlu bir hikâye yoktur.” (“Edebiyatta Mutlu Anlar Vard r Ama Mutlu Bir Hikâye Yoktur”, Söyle i: Can Bahad r Yüce, say : 83)
“Hocaefendi, ya atma idealini hacca giden kar ncan n sabr ve azmi misali y llardan beri yeti tirdi i neslin zihnine adeta nak etmi tir. Hiç usanmadan, y lmadan, durmadan, sürekli bu istikamette mesafe kat etmeyi hedef edinmi ve bir heykelt ra n elindeki keski ve çekici ile mermeri ekillendirmesi misali etraf nda hâlelenen herkesi bu ölçüye göre ekillendirmeye çal m t r. Baz lar n n, ‘Bunlarda bireysellik yok,
Üçüncü Tepede Hayat, Be ir Ayvazo lu, Kubbealt Yay nlar “Kâh bnülemin Mahmud’un kona ndaki fas lda buldu u bir sandalyeye ili iyor, kâh haf z kütüp smail Saib Efendi’nin kedilerini ok uyor Ayvazo lu. E biz de bo durmuyoruz; üniversite kap s n n kar s nda, meydan n hemen yan nda devrin bütün önde gelen kir adamlar n , randevuyla falan de il, kendili inden bulu turan Küllük’teki hararetli tart malar merakla dinliyor, Neyzen’in hicivlerine k s k s gülüyor, Emin Efendi lokantas na gitmeden önce guruldayan midemizi bast r yoruz.” (“Hayat Bu Tepenin Ard nda!”, Elif Tunca, say : 77)
Ya atma deali, M. Fethullah Gülen, Nil Yay.
Hangi Ortado u?, Zachary Lockman, Çev.: Burcu Birinci, Küre Yay nlar “Günümüzde Edward Said’in oryantalizmin kalbindeki bilgi-iktidar ili kileri analizinden ilham alan, Avrupamerkezcili e ele tirel bakabilen çok sa-
7
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
y da bilim adam n n yenilikçi çal malar giderek artmakta. Lockman’ n son sözleri medeniyetler çat mas tezine kar l k diyalog ve bir arada ya amay savunanlar n yüre ine su serpiyor: ‘ slâm dünyas n kusurlu ve hatta zararl anlama ve tan tma biçimlerine kar ç kan, Ortado u’ya ve di er bölgelere yönelik ABD siyasetini iddetli bir biçimde ele tiren, alternatif bak aç lar ve siyasetler geli tiren, ele tirel akademisyenlerin ve ba ka entelektüellerin var oldu unu her zaman akl m zda tutmak zorunday z.’” (“K sa Oryantalizm Tarihi”, Cem Mert, say : 74)
Ölüm An m, Maurice Blanchot, Çev: Bahad r Turan, Encore Yay nlar “Ölüm temas Blanchot’yu her zaman me gul eden bir konu oldu. Bunun bir saplant dan çok, imkâns za duyulan merak oldu unu söylemek gerek. Çünkü Blanchot, karamsar de ildi. Ku kusuz, Nazi askerlerinin tüfekleri kar s nda ölümü beklerken Blanchot’nun kendinden geçme haline, bir esrime denebilir. Deneyimin kaç n lmazl kar s nda ölmeden öldü ünü hissetmek. Metnin son bölümlerindeki monolog çarp c d r: ‘Hayattay m. Hay r, sen bir ölüsün.’” (“Blanchot’nun Miras ”, Ömer Ayhan, say : 74)
Dü lemenin Poetikas , Gaston Bachelard, Çev.: Alp Tümertekin, thaki Yay nlar “Bachelard, geçici ve üpheli bir nesnelli e sahip hayal gücünün, airin devreye girmesiyle nas l kal c ve öznel de erlere kavu abilece ini iirden, airlerden örnekler
KÝTAP ZAMANI
vererek aç klar. Herhangi bir dü ün, s radan bir insan n elinde ölüp gidecekken, airin dokunu uyla yeni bir dünya olabilece ini iiri merkeze alarak gösterir. Çünkü air sözcüklerle hayal kurar. Söze dokunur, onu canland r r. iir, sözün yazg lar ndan biridir.” (“Neden Ba ka ey Dü ünürken iir Okunmaz?”, Necip Tosun, say : 76)
Müslüman Toplum, Ernest Gellner, Çev.: Mü t Günay, Kabalc Yay nlar “Gellner’ n Müslüman Toplum’da ortaya koydu u antropolojik model, bni Haldun’un ehir ve kabile diyalekti inden esinle, ‘güçlü toplum, zay f devlet’ ikili ine dayan r. Buna göre, bütün Müslüman toplumlar n tarihi, devlete kar toplumun mücadelesi üzerinden okunabilir. Bu, bir anlamda modern dünyada sivil toplum ve devlet aras ndaki ili kiye benzer. Siyasetin temelini olu turan bu ili ki, devletin iktidar ayg t na kar , toplumun direnme odaklar geli tirmesiyle ekillenir. “ (“Müslüman Toplumlar Anlamak, Ama Nas l?”, Süreyya Su, say : 77)
Esir ehrin Hür nsan Kemal Tahir, Sezai Co kun, Dergâh Yay nlar “Doktoras n Kemal Tahir üzerine yapan akademisyen Sezai Co kun, büyük yazar n hayat n n ve edebiyat n n tüm dönemlerini, eserlerini ve kirlerini inceledi i Esir ehrin Hür nsan Kemal Tahir adl kitab yla önemli bir kaynak sunuyor bize. Esir ehrin Hür nsan , Kemal Tahir’i ‘ nsan’, ‘Eserleri’ ve ‘Fikirleri’ olmak üzere üç ana ba l kta derinlemesine ele al yor.” (“Esir ehrin Hür Dü ünen nsan ”, Efe Ertem, say : 79)
James Joyce Hayat ve Eserleri, Richard Ellmann, Çev.: Zafer Av ar, Kabalc Yay nlar “Joyce’un sembollerle yüklü, destan-
YILIN K TAPLARI
larla, mitolojiyle beslenen, sözcük oyunlar n n ço u zaman hikâyenin önüne geçti i kitaplar n okumak çok kolay de ildir. Onun eserlerinde ve ya am nda ihti amdan uzak olan yüceli i gören Richard Ellmann’ n bu dev biyogra sini de okumak epey zahmetli. Ama ‘okurunu fethetmek yerine fethedilmeyi arzulayan Joyce’u’ sevenler, onun Joyce için söylediklerini sonunda anlayacaklard r: ‘…Her eyi ku at c , amans z ve muhte em olmak Joyce’un yücelik üslubudur. Zor bir üsluptur ama Finnegan’s Wake’te oldu u gibi sonunda ödüllendirilecektir.’” (“Yazarlar n Oklukirpisi James Joyce”, A. Esra Yalazan, say : 79)
d mektuplar n ilkinde ‘Ben seninle, sana dair yaln z iir diliyle konu abilece im art k galiba!..’ diye yazmas bir tesadüf olarak m okunmal ? Yoksa Nâz m 581 mektupta a k n n, dram n n, ümidinin, davas n n iirini mektuplara m dönü türmü tür? Buna okur karar verecek elbet. Ama Nâz m’ n on yedi y l n n her bir ayr nt s n okuyanlar n hastal k, paras zl k ve kederin d nda fark edece i en ba at duygu, onun ölümün e i ine geldi i anda dahi kaybetmedi i ümididir.” (“Bende Senden Kalan Hayal…”, Sakine Korkmaz, say : 80)
slam Dünyas nda Kitab n Tarihi, Johannes Pedersen, Çev.: Macit Karagözo lu, Klasik Yay nlar “Pedersen’in kitab nda sat rlar ko ar ad m, nefes nefese izledi imiz bir k s m da ‘Varrâklar ve Kitapç lar’ n anlat ld bahis. Kitaplar ço altma/ nüsha ç kartma/istinsah etme i ini meslek haline getiren kimselere verilen ad ‘varrâk’. Geçimini bu yolla sa layanlara ‘nessâh’ da deniyor. Varrâklar hem ait olduklar medeniyete, içinde ya ad klar topluma büyük hizmetlerde bulunmu hem de bu vas flar yla kültür tarihinin gözdesi olmu lar. Varrâklar n hizmet etti i, i yapt ki iler var. Örnekse, müelli er, hükümdarlar, kütüphane kurmak isteyen varl kl insanlar, mutlaka bir varrâk n kap s n çalmak zorunda. Hatta baz me hur yazarlar n özel varrâklar var.” (“ slam Dünyas nda Kitab n Tarihi”, Turan Karata , say : 82)
Rimbaud, Graham Robb, Çev.: Süha Sertabibo lu, Bankas Yay nlar “ iir çevirisi konusundaki tart malar bir yana b rak rsak, yap tlar dilimize oldukça yetkin isimler taraf ndan aktar lan Rimbaud’nun ya am na dair en kapsaml incelemelerden günlerde merakl lar n n ilgisine sunuldu. Bankas Kültür Yay nlar ’n n biyogra serisinden ç kan Graham Robb’un yakla k 550 sayfal k çal mas , air hakk ndaki yar mitsel öyküleri de es geçmeden, belgelere dayanan akademik bir özellik ta yor.” (“Bir ölendi Ya am m”, Kemâl Yanar, say : 79)
50 Y ll k S r, Fatih U ur-Mustafa Gürlek, Zaman Kitap
Piraye’ye Mektuplar, Nâz m Hikmet, Haz.: Memet Fuat, Yap Kredi Yay nlar
“Darbeye zemin haz rlamak için cuntac lar n ordu içindeki gücünü ve s k yönetimi f rsat bilerek tahrik etti i Ankara ve stanbul olaylar nda provokasyonlar nas l gerçekle ti? Harbiyelilerin yü-
“Memet Fuat’ n dedi i gibi ‘ba l ba na bir ç l k’ bu mektuplar. Nâz m’ n, 1933’ten 1950’ye kadar on yedi y l boyunca çe itli cezaevlerinden yaz-
8
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
rüyü ünde neler ya and ? Ba bakan Menderes’i ve bakanlar kimler kand rd , nas l yönlendirdi? Ona göre darbenin nedenleri neydi? Bütün bunlar n cevaplar n kitapta bulabileceksiniz. Türkçe ve Osmanl ca notlar, foto ra ar, belgeler ve bir Genelkurmay Ba kan ’n n demokrasi manifestosu niteli indeki savunmalar yak n tarihimize k tutuyor.” (“Darbe Ma duru Bir Genelkurmay Ba kan ”, Ahmet Yavuz, say : 82)
Hadiye’ye Mektuplar, Re at Nuri Güntekin, nk lâp Yay nlar “Mektuplarda beni en çok a rtan Re at Nuri’nin çocuk ruhlu olu u, daha do rusu bu halini koruyabilmesiydi. Milletvekillerinin, müfetti lerin aras nda, hatta toplant larda önünde kalem kâ t, Hadiye’ye gizli gizli mektup yazmaktan çekinmeyen Re at Nuri, onca kalabal kta yaln z, daima yaln z kalm . Bu yaln zl k yazar n anla lamamas ndan ziyade mizac ndan geliyor. Hadiye’ye ve ailesine ne kadar dü künse, insanlara o kadar uzak. S k s k uzun tren yolculuklar nda hayallere dalman n lezzetinden bahsediyor. Akrabas Ru en E ref’in davetlerini hangi bahanelerle atlat p odas na çekildi ini, arkada lar n n dü ünlerine gitmemek için uydurdu u mazeretleri birer zafer gibi anlatan Re at Nuri, yaln zl dost bellemi .” (“Re at Nuri’den Evine Mektuplar”, Ömer Ayhan, say : 83)
Sadele tirilmi Lem’alar Bediüzzaman’ n devrin hastal klar na bir reçete olarak telif etti i, edebi yönü, kelime zenginli i, musikisi ve ifade asaletiyle bir beyan abidesi olan Külliyat’ n dört ana kitab ndan Lem’alar, daha rahat anla lmas için sadele tirildi. Sadele tirilmi Lem’alar y l n en çok konu ulan ve ilgi gören eserlerinden biri oldu.
KÝTAP ZAMANI
ROMAN
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Tabiatla karde romanc Jean Giono’nun Sevincim Eksilmesin Yeter ki adl roman , di er kitaplar nda oldu u gibi yazar n do up büyüdü ü Provence’ n l k Akdeniz ikliminden, mavimsi renginden, modern hayat n kurallar yla henüz bozulmam dokusundan izler ta yor. SEV NC N EKS LMES N YETER K , JEAN GIONO, ÇEV.: ORÇUN TÜRKAY, YKY, 388 SAYFA, 26 TL
B
A. ESRA YALAZAN
?
zaman hikâyenin biraz önüne geçiyor ama roman n dengesini bozmuyor. air Bobi, ‘köylülerin’ anla lmamaktan k smen ho nut; onlara ‘görünmeyen mucizeleri’ kendi bak lar yla kibirden uzak bir sadelikle anlatmas teknik olarak da i ini kolayla t r yor sanki: “Ama genelde insanlar n dü ünmedi i eylerden, küçük han m, ancak yapayaln z kald klar nda dü ündükleri eylerden, neler istedim bir bilseniz. Demek istedi im örne in y ld zlardan, a açlardan küçük hayvanlardan, küçücük, parma m n ucunda saatlerce dola abilecek denli küçük hayvanlardan… Anlad n z m ? Çiçeklerden, yörelerden, o yörelerin üstünde varolan her eyden… Diyece im, her eyden, bir tek insanlardan istemedim; çünkü ki i yeryüzünün geri kalan yla konu may al kanl k edindi mi, sesi gitgide anla lmaz oluyor”.
az yazarlar tabiat n gücünü olu turan parçalar , çocu unu merhametle korumak ister gibi sever. Onlarla çok s k kar la mazs n z ama sürprizli cümleleriyle bulu tu unuzda çocuklu unuzun meyve bahçesini hat rlatan o kokuyu hissedersiniz. Belki ayr nt lar hat rlayamazs n z ama insan n özündeki çekirde i aç p olanca sa yetiyle göstermek ister gibi f s ldad klar nda o tan d k hisle ürperirsiniz. Serseri bulutlar, tutkulu nehirler, kay p y ld zlar, boynu bükük koyunlar, erken tomurcuklanan a açlar, etraflar nda görüp anlamland rmaya çal t klar her ey insanl n büyük hikâyesini anlat r onlara. Varl n s rr n çözmek ister gibi hayret edas yla tabiat , nesneleri, insan ve dünyay izleyen bu türden ‘anlat c lar n’ amanlar gibi dokunduklar canl lar iyile tirdiklerine inan yorum. Jean Giono bence onlardan biri. Sevincim Eksilmesin Yeter ki isimli roman elime ald mda onu tan m yordum. Daha önce baz kitaplar n n Türkçeye çevrildi ini de bilmiyordum. Ailesinin çoban oldu unu, Provence’de büyüdü ünü, genç ya ta okuldan ayr lmak zorunda kald n , 1. Dünya sava nda cephede sa kalanlardan biri oldu unu ve daha sonra sava n vah etini Le Grand Trupeau (Büyük Sürü 1934) adl roman nda anlatt n bu vesileyle ö renmi oldum. Deneme, hikâye, senaryo, mektup, roman gibi farkl türlerde eserler üreten Giono’nun edebiyat yla ilk kez kar la acak olanlar di er kitaplar n da merak edeceklerdir. Sevincim Eksilmesin Yeter ki de di er romanlar nda oldu u gibi yazar n do up büyüdü ü Provence’ n l k Akdeniz ikliminden, mavimsi renginden, modern hayat n kurallar yla henüz bozulmam dokusundan izler ta yor. Gremone yaylas nda birkaç aileyle birlikte s radan ve ‘s k c ’ bir hayat süren Jourdan ve kar s Martha’n n hayat bir airin ziyaretiyle büsbütün de i ir. Bobi tabiat n dirilten ya am gücüyle insan n hayatta kalma çabas n , umudu sözcüklerin sihriyle ve bamba ka bir bak la yeniden ve en ba tan anlatacakt r onlara. Giono bir 19. yüzy l romanc s na yak an o asil k yafeti bu kitapta o kadar soylu bir tav rla ta yor ki, yaz ld dönemin, co rafyan n sakin ruhuna teslim olmak istiyorsunuz. Tabiat incelikli bir dille tasvir etti i bölümler, insan n ‘basitli ini’ çarp c cümlelerle göstermesi kimi
TAB ATIN KAD M D L Roman n en bask n kahraman Bobi’nin sesi ilk bak ta insana biraz yaban l gibi t nlasa da bütünüyle insan n varl n efkatle, sevinçle, bazen fena halde kederle ku atan bir iç ses. Giono’nun tabiata tutkusu bile i kuvvetli, hayal gücü zengin bir ressam n f rças yla konu maya ba lad nda, tabiat n kadim dilini ‘kalp bilgisine’ tercüme edi ine hayranl k duyuyorsunuz. Günün farkl saatlerinde a açlar n üzerine dü en rengârenk klar , orman n ye il ayd nl n görüyor, reçinenin, hu urubunun, demli hlamur kokusunu derin derin içinize çekerken laciverdi gök kubbeye saç lm y ld z tozlar n seyre dal yorsunuz. Yelleri konu turan, geyikleri gülümseten, aka açlar a latan, kad nlar n ifreli dilini ne s hikayelerle anlatan roman n ismi Türkçeye çevrildi inde basit bir ark ad gibi t nl yor. Aldanmay n sak n, Sevincim Eksilmesin Yeter ki, insan n, tabiat n önünde sayg yla e ilirken edebiyat hazz n doruklara ç karan bir roman. Anlat c s n n söyledi i gibi bu kitab okurken, insan ya am tümüyle kafas nda canland rabiliyor. Bir kar nca sürüsünün h rt s ndan insan n de i meyen kadim duygular n n edebiyattaki yans mas na uzanan müthi bir yolculu a haz r m s n z? Bak n geyi inin gözlerini nas l anlat yor: “Bak n gözleri tomurcuklarla ayn renkte, bak n bizim bak lar m z yaban l eylerle kar an karanl kta hiçbir i e yaramaz oluyor, gözkapaklar m z n üstünde yaln zca ölü ta lar var sanki, çünkü mevsimlerin sevincini, saf inceli i yitirmi iz. Bak n gözleri nas l da l l”.
9
Ortadoğu’da isyanların ve iç savaşa doğru giden ayaklanmaların yaşandığı bir dönem... Diktatörler devriliyor, rejimler yıkılıyor, sınırlar değişiyor. Yanı başımızda, Süleymaniye, Erbil ve Duhok’u çevreleyen topraklarda Kürdistan, federasyondan bağımsızlığa giden yolda ilerliyor. Peki, biz bu gelişmelerden ne kadar haberdarız? TRT Türk Erbil temsilcisi Simla Yerlikaya’nın kaleme aldığı Yeni Komşumuz Kürdistan “sınır ötesi”nde ne olup bittiğini anlamak isteyenler için en güncel başvuru kaynağı.
E-kitap versiyonu iKitap.com’da
iyi ki kitaplar var...
timas.com.tr facebook.com/timasyayingrubu twitter.com/timasyayingrubu
MEKTUP
KÝTAP ZAMANI
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
‘Karanl k günlerde içten dostlukla’ ki usta yazar, Paul Auster ve J. M. Coetzee mektupla ma gelene ini ça m za ta yarak bir proje tasarlad lar. Bu projenin ürünü olan imdi ve Burada’da üç y l boyunca yaz an iki isim, pek çok güncel konuya da de inerek bir zihinsel diyalog sunuyor okurlar na. MD VE BURADA - MEKTUPLAR 2008-2011, PAUL AUSTER - J. M. COETZEE, ÇEV.: SEÇK N SELV , CAN YAYINLARI, 265 SAYFA, 20 TL
S
BA AK B NGÖL
on y llarda oldukça popüler olan, özellikle yazarlara, dü ünürlere ve sanatç lara ait mektuplar n gün yüzüne ç kar l p yay mlanmas , ele tiriyi ya da bu mektuplar n yazarlar hakk ndaki biyogra k bilgileri beslemenin yan s ra okurlar da keyi e okunan farkl bir yaz m türüne a ina k ld . Ernest Hemingway’in, Virginia Woolf’un, John Steinbeck’in, Emily Dickinson’ n ve daha pek çok yazar n mektuplar n n yan s ra yazarlar, sanatç lar, dü ünürler aras ndaki mektupla malar da bir ‘mektup edebiyat ’ olu turdu. Bu mektupla malardan ilk akla gelenler Ingeborg Bachmann ve Paul Celan’ n, Sigmund Freud ve Carl Jung’un mektupla malar , Samuel Beckett ve Alan Schneider’ n birbirlerine yazd klar mektuplar. Felsefe tarihinde Theodor Adorno ve Walter Benjamin mektupla malar önemli bir kaynak say l r. Gertrude Stein ve Pablo Picasso’nun mektuplar modernizmi anlamak için kaynak olu turur. Sait Faik’in Orhan Veli gibi çe itli air ve yazarlara yazd mektuplar Türk edebiyat tarihine k tutar.
B R PROJE OLARAK MEKTUP Öte yandan, telefon ve elektronik posta gibi ileti im araçlar n n kullan lmaya ba lanmas n n mektupla ma ça n bitirdi i, söz konusu edebi mektuplar n da kâ d n ve postan n hüküm sürdü ü geçmi ça lara ait oldu u dü ünülebilir. Can Yay nlar ’n n Seçkin Selvi çevirisiyle yay mlad imdi ve Burada’da i te tam da bu gelene in canland r ld görülüyor. Amerikal Paul Auster ve Güney Afrikal J. M. Coetzee mektupla ma gelene ini ça m za ta yarak bir proje tasarlam lar. Bu projenin ürünü olan imdi ve Burada’da üç y l boyunca yaz an ça da edebiyat n bu iki önemli ismi, zihin aç c metinlerle siyasetten edebiyata, spordan sinemaya, gündelik hayatlar ndan yapt klar gezilere pek çok güncel konuya da de inerek bir zihinsel diyalog sunuyorlar okurlar na. 14-15 Temmuz 2008’de Auster’ n mektubuyla ba lay p 29 A ustos 2011’de Coetzee’nin mektubuyla biten imdi ve Burada’n n, öncelikle do al bir mektupla ma olarak geli medi ini belirtmek gerekiyor. Mektupla malar n Coetzee’nin
en çarp c yan ysa iki yazar n birbirlerinin dü üncesini etkilemesi ve ekillendirmesi. Coetzee’nin mektubundan ve Filistinlilerin ac lar na olan vurgusundan sonra, Auster da bu ac lar kabul ediyor. ki yazar n bu konuyu ve kar t görü lerini entelektüel olgunlukla kar lamalar ve ötekinin görü üne de er verip üzerine dü ünmeleri imdi ve Burada’dan, Auster ve Coetzee’nin mektupla malar ndan ç kar lacak en büyük derslerden biri belki de.
GERÇEKL YEN DEN DÜ ÜNMEK
J. M. Coetzee
Paul Auster
Birbirlerini öteki ya da Auster’ n deyi iyle ”burada olmayan öteki” olarak görüyorlar daha çok. Çünkü ikisi için de her eyden çok dostluk bir muamma. Ve belki de tam da bu tan mlama, yani birbirinin öteki olma imdi ve Burada’da bir tamamlanm l k duygusu yarat yor. Auster ve Coetzee’nin görü birli inde olmad pek çok konu var. ki yazar aras ndaki farklar görmek, okurun onlar daha iyi tan mas n sa l yor. Öteki, di erini daha görünür k l yor. Örne in, Avusturalya’da ya ayan ve Güney Afrikal olan Coetzee kendini yönetilen olarak görürken, Auster bir Amerikan vatanda olarak ister istemez yöneten taraf nda konumlan yor, yöneteni oldukça ele tirse de. Ortado u’daki geli meler ve özellikle srail-Filistin sorunu yazarlar n farkl l klar n n ortaya ç kt bir konu olarak beliriyor. Yahudi olan Auster, öncelikle srail devletinin bir gerçek oldu una vurgu yap p mazlum konumda oldu unu ima ederken, Coetzee Filistinlilerin i gal alt nda oldu una ve çektikleri ac lara vurgu yap yor. Auster’ n Kudüs’ü ziyaretiyle birkaç mektup süren bu diyalo un
önerisiyle bir proje olarak ba lamas , kitaptan sadece al c s na yaz lm , özel mektuplar n samimiyetini bekleyen okur için bir hayal k r kl olabilir. Zira iki yazar n da sadece birbirleri taraf ndan de il okurlar taraf ndan da okunacaklar n bilerek bu mektuplar yazd unutulmamal . Yine de bu kitap, bir proje oldu u dü ünülmezse, pekâlâ birbirlerini 2005’ten beri tan yan, pek çok ortak noktas ve bir o kadar da farkl l bulunan iki iyi yazar n do al mektupla malar olarak da okunabilir. Auster ve Coetzee’nin yaz m tarz n bilen okurlar n da hemen fark edece i gibi, ilk mektuplarda okur bir üçüncü göz olarak yazarlar n ak llar nda olsa da yazarlar n sayfalar ilerledikçe okuru unuttuklar gözlemleniyor. imdi ve Burada’n n ilk konusu dostluk... Zira bu proje birbirinden uzakta ya asalar da arkada olan iki yazar n öncelikle birbirlerine güvenmesini, birbirlerini bir yazar ve insan olarak da tan malar n gerektiriyor. Öte yandan kitab n önsözünde birbirlerine dost deseler de, bu ifadeye mesafeli duruyorlar kitap boyunca.
10
Tüm farkl l klar na ra men elbette iki yazar birle tiren önemli ba lar var. Bunlardan biri Samuel Beckett ve onun hem Auster hem de Coetzee’nin yazarl k kariyeri üzerindeki etkisi. Auster romanlar n n en önemli konular ndan olan rastlant , iki yazar n da felse ba lamda üzerine dü ündükleri ve kitapta da tart t klar bir konu. Her iki yazar da gerçekli i sorgulayan cümleler kuruyor ve bu diyalogda kendi gerçekliklerini ve zaman n gerçekli ini de sorguluyorlar. Belki de tam bu nedenle kitab n ad “ imdi ve Burada” olarak belirlenmi . Geçmi e kimi zaman nostaljik bir gözle baksalar da, Auster da Coetzee de kendisini imdide konumland r yor. imdi ve Burada, temalar çerçevesinde ilerleyen bir diyalo un yan s ra, iki yazar için de yazarl klar hakk nda bir görü al veri ini de içeriyor. Okurlar n yer yer kat labilece i ama edebiyat ele tirmenlerini k zd racak bir diyalog da sürüp gidiyor Auster ve Coetzee aras nda ve ortak bir görü te birle iyorlar: Edebiyat ele tirmenlerini o kadar da ciddiye almamak gerek. Öte yandan bu konuda Auster’ n daha dertli oldu u biliniyor ve bu mektuplar na da yans m . imdi ve Burada’y dünya hali hakk nda pek ço umuzun da payla t ve bu iki yazar n dile döktü ü bir korkunun gölgesinde okumak gerek. imdi ve burada iki yazar da bir deh eti payla yor asl nda. kisi de sava lardan, çözümsüz çat malardan, teknolojinin kontrol edilemezli inden ürkmü , ba ka bir ya am , ba ka bir ekonomik ve sosyal düzeni özlediklerini belirtiyorlar. Belki bu yüzden Coetzee de Auster da duyduklar deh etten bahsediyor durmaks z n imdi ve burada; belki de Coetzee mektuplardan birini bu deh ete atfen “karanl k günlerde içten dostlukla” diye imzal yor.
EDEB YAT
KÝTAP ZAMANI
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
iir sözlü sultanlar Mustafa sen, Dr. Ali Fuat Bilkan ve Dr. Tuba I nsu Durmu ’un haz rlad Sultanlar n iirleri iirlerin Sultanlar adl çal ma, sadece Osmanl padi ahlar n n manzum söz hazinelerinden de il, ba ka co rafyalardaki Türk hükümdarlar n iirlerinden de seçmeler içeriyor. SULTANLARIN RLER RLER N SULTANLARI, MUSTAFA SEN, A. FUAT B LKAN, TUBA I INSU, KAPI YAYINLARI, 400 SAYFA, 18 TL
U
TURAN KARATA
ygarl klar ta , demir ve alç dan mamul yap tlarla yani salt görsel de erlerle, tarihin kaydetti i parlak zaferlerle ve görkemli ya ama biçimleriyle tevarüs etmezler. Çünkü sadece bunlar n toplam de ildir uygarl k. Büyük medeniyetlerin as l cevheri sözdür, onlar mayalayan da. Türk- slam medeniyetinin göz kama t ran de eri, bugüne ula an ve hâlâ bizi efendi k lmaya amade en parlak yüzü, sözün gücüyle, ba ka türlü söylersek sözün sanat kat na yükselen etkisiyle s rlanm taraf nda ya amaktad r. Medeniyetin iki koldan in ac s olan söz ve saltanat, biri di eri kadar etkili ve etkileyici iki büyük güçtür. Kalem ve k l ç, e er bir vücutta, ayn mekân ve zamanda ortaya ç karlarsa / bulu urlarsa birbirlerini büyüten, yücelten, muhataplar n da büyüleyen bir k ymeti haiz olurlar. Ba kaca söylersek söz ve saltanat n yekvücut olu u, muhte em bir zenginliktir. Bize öyle geliyor ki, as l iktidar, bu iki gücün tasarrufunu elinde bulunduranlarca kurulur.
26 SULTAN A R Otuz alt Osmanl padi ah ndan 26’s n n air olu unu söyleyip “sultan” tabirinin anlam emsiyesi içine giren air ehzadeleri ve han mlar da bu say ya dâhil edersek, 600 y ll k bu muhte em iktidar n ba ka bir cephesine vurgu yapm oluruz. Buradaki “ air olmak” tavsi ni, manzumecilik ya da bugünkü tabirle iir heveskârl eklinde anlamak yanl olur. Dönemlerinde itibar gören airler kadar air olmak mealinde anlamak gerekir. Kald ki, söze can veren sultanlar n ço u divan sahibidir. Geçti imiz ay yay mlanan Sultanlar n iirleri iirlerin Sultanlar seçkisindeki eserler, yukar daki dü üncelerimize tan kl k edebilir. Bu alanda daha evvel benzer iki kitap ç km t , Mustafa sen-Ali Fuat Bilkan’ n Sultan airler’i (1996; elimizdeki kitab n Osmanl sultan airleriyle s n rl biçimiydi) ve Co kun Ak’ n Padi ah airler’i (2001). Zikredilen kitaplardan daha bir çe itlilik arz ediyor elimizdeki eser. Sadece Osmanl padi ahlar n n manzum söz hazinelerinden de il, ehzadelerin, bir han m sultan n ve ba ka co rafyalarda saltanat kuran Türk hükümdarlar n iirlerinden de seçmeler içeriyor. Kitab n yar s ndan fazlas n dolduran 27
Osmanl sultan/ ehzade airin ürünleriyle birlik eserde K r m (8), Türkmen (5), Memluk (3), Timur (6) ve Babür (2) hanedanl na mensup toplam 24 air sultan n iirleri var. Alt co rafyadan derlenip bir araya getirilen air sultanlar ve ürünleri, alt ba l k alt nda kitapta yer alm ve her bölümün sonuna da saha ile ilgili bir bibliyografya konmu . Böylece kitaba, söz konusu alanlarda ara t rma yapacaklara k lavuz olma özelli i kazand r lm . Çal mada, sahan n de erli üç uzman n n, iir be enisi yüksek üç bilim insan Dr. Mustafa sen-Dr. Ali Fuat Bilkan-Dr. Tuba I nsu Durmu ’un ad var. Bilindi i gibi, bu türden seçkiler, geni bir külliyat taran p intihap MUSTAFA SEN edildi i için epeyce bir emek, seçilen bilhassa iir oldu u için de yüksek bir be eni gerektirir. Naçizane, seçilen örneklerin ço unu be endim. Bu türden kitaplar ba lam nda tart lan öznellik sorunu, bana sorarsan z, çal man n do as gere idir. “ u niye al nm , bu niye konmam ” kabilinden iti-
11
razlar, be eni çe itlili i nedeniyle her zaman söylenebilir. Ne var, uzmanl k isteyen bir alanda i in erbab na itibar etmekli imiz gerekir. Kitaba konan iirlerin imlâs nda, genel okuyucu dü ünülerek k smen bugünkü yaz m n esas al nmas yerinde bir tercih olmu . Bugün manzumelerin tad na var lmas n , anla lmas n kolayla t ran bir uygulama bu. Ke ke daha fazlas yap labilseydi, meselâ ‘ ’ler gösterilebilirdi. Zaten geçmi imizle aram za yaz yoluyla onca mesafe konmu ken bunu bir de imlâ ile ço altmak, do ru de il. Yine bugünün okuyucusu için yap lan sadele tirme yani iirlerin imdiki Türkçenin nesir diliyle verilmesi, onca eme e de iyor mu bilemem. Bildi im, en iyisi, iirleri söylendikleri biçimlerinden okumakt r. E er manzumelerin edebi tad na var lacaksa, onlardaki güzellik, sanat kudreti görülecekse bu art. Diyece im, bilhassa ‘okur’ diye ad koydu umuz bilinçli zümre, kendini yormal biraz. airin yüzde biri kadar da olsa, emek vermeli önündeki metne.
Padi ah airlerin gazellerini, beyitlerini, k talar n okuyunca görüyoruz ki, iktidar n o mutantan, muhte em saltanat na kar l k, sözün içtenlikli, insan s cakl yla kavrayan bir gidi i/söyleni i var. Öyle ki, bugün bir yayg n ark da duydu umuzda yad rgayaca m z bir meali, büyük Fatih, Avnî ki ili ini üzerine giydi inde sak nmadan söyleyebiliyor. “Yârsiz cennet dahi olsa bana zindan olur” diyen air Avnî’dir, stanbul’u fetheden büyük kumandan II. Mehmet de il. Yanl bir yere varmas n sözümün ucu. Diyece im u; iir yani sözün etkin havas , ba ka bir ruh haline kavu turuyor söyleyeni de, dinleyeni ve okuyan da. Bu de i imi aç kça görmek için bilhassa okumak gerekiyor sultan airlerin iirlerini. Onlar n da a lay p güldüklerini, ac çektiklerini, dünya mihnetlerinin gönüllerini nas l kanatt n . Yavuz Sultan Selim’in u m sralar na bir kulak verin: “Merdüm-i dîdeme ne füsûn etti felek/ Giryemi k ld füzûn e kimi hûn etti felek/ îrler pençe-i kahr mda olurken lerzan/ Beni bir gözleri âhûya zebun etti felek”. Araya s k t ral m. ran mülkünde taht kurmu olan Safevî Devleti’nin hükümdar ah smail’i dize getiren Yavuz, Fars diliyle bir divan tertip etmi olmakla söz mülkünün de en anl hükümdar olmay m arzu ediyordu? Çünkü büyük sultanl k, söyledik, sadece bâzû kuvvetiyle olmuyor. Bu vesileyle akl ma geldi, tarihi, bir de onu yapan kumandanlar n söz varl klar üzerinden okusak diyorum. Kim bilir, nas l a rt c sonuçlara ula abiliriz. Dü ünsenize, bir buçuk as r boyunca (1450-1600), yeryüzünün büyük ölçe inde, gök kubbede Türkçenin sesi dalgalan r olmu . Bu ahlan ta, saltanat sahibi airlerin katk s hiç az de il. Gururlan yor insan, Türk diliyle, ayn mazmunlar, istiareler, benzetmelerle, ayn yüksek be eniyle iir söyleniyor dünyan n dörtte üçünde. Elimizdeki kitap elbette bu ba lamda çok geni , mukayeseli bir okumak için de il, fakat buna kap aralamak, büyük medeniyet in as nda sözün sembolik de erini görmek için iyi bir imkân olu turuyor. Sözümüzü sonuca götürürken editoryal iki eksikli e de i aret edelim. Üç yazar n ismi ve zaten uzun olan kitab n ad kapa a öyle yerle tirilememi ki, kapa n yar s yaz yla dolmu . Anlad mca, kapak düzeni daha güzel olabilirdi. Önsözde, çal man n sonuna eklendi i söylenen “aç klama” bölümü, maalesef unutulmu !
KAPAK
KÝTAP ZAMANI
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Yazar n emeklisi olur mu? Amerikal yazar Philip Roth, geçti imiz aylarda bir Frans z dergisine verdi i söyle ide, edebiyattan ‘emekli’ oldu unu ve yazmay b rakt n söylemi ti. Peki, uzun y llar eser üretmi bir yazar n edebiyattan emekli olmas mümkün mü, yazmay b rakmak bir tercih mi yoksa yazmak varolu sal bir zorunluluk mu? Yazar n edebiyata ve okuruna kar sorumlulu u yok mu?
FOTO RAF: AP, RICHARD DREW
A
MUSA REK
merikal yazar Philip Roth, geçti imiz aylarda Frans z dergisi Les In Rocks’a verdi i söyle isinde, edebiyattan emekli oldu unu ve yazmay b rakt n söylemi ti. Bilgisayar n n kenar na ili tirdi i ve her sabah bak p güç ald küçük bir nottan bahsediyordu Roth: “Yazmakla mücadele sona erdi.” Roth yazmay b rakma karar n son roman Nemesis’ten sonra, sessizce alm . Bu karar n vermeden önce sevdi i yazarlar n (Dostoyevski, Turgenyev, Conrad, Faulkner ve Hemingway) kitaplar n elli y l sonra yeniden okuyan yazar daha sonra kendi yaz serüvenini ‘sondan ba a’ okumaya koyulmu , yazd ilk dört kitaba gelene kadar “evet, olmu ” diyen yazar sonras nda ise kendi kitaplar na ilgisini yitirdi ini söylüyor. Bu muhasebeden sonra söyleyecek bir sözü kalmad n dü ünen romanc , art k daha iyi yazamayaca n , hayal k r kl klar na ve tekrar tekrar yazmaya gücünün kalmad n belirtiyor. Mart ay nda 80 ya na basacak ve imdiye kadar 31 kitab yay mlanan yazar n bu karar dostlar n da a rtm haliyle. Günlerce yazmak için kaybolan, bir evin kö esinde saatlerce inzivaya çekilen o adam gitmi , vazgeçilmez san lan tutkusu da bir anda sönüvermi . Roth imdilik karar ndan mutlu gözüküyor. Öyle ki, e ine dostuna art k kendisinin yemek yapt n belirtiyor.
SIRF KEND MUTLULU U Ç N YAZMAK
‘O KAZANDI, B Z OKURLAR KAYBETT K’ Roth’un sözlerinde bir yazar n doygunlu a, belki bezginli e varan hislerini sezmek mümkün. Yazmay b rakarak hayattan yaln zca dinginlik ve huzur içinde günler geçirmeyi bekleyen bir ihtiyarla kar kar ya oldu umuzu söyleyebiliriz. Roth ba ka bir yolu seçti; J. D. Salinger, Juan Rulfo, Clement Cadou, Robert Walser, Arthur Rimbaud, Juan Rulfo, Lev Tolstoy, Oscar Wilde, Guy de Mauppasant gibi ‘Bartleby Sendromu’na tutulmu me hur cemaatin suskunlu unu tercih etmedi. Onun gidi i epey ‘gürültülü’ oldu ve edebiyattan emekli oldu u-
di. Burada Roth’un yazarl k mesle ini ve yazma eylemini nas l alg lad ile ilgili bir mesele var. Roth’un bu karar ndan sonra okurlardan, ele tirmenlerden pek çok tepki geldi. Bundan vazgeçmesini isteyenlerin yan s ra, yazmay b rakmas n n iyi bir tercih oldu unu çünkü art k eskisi kadar iyi yazamad n söyleyenler, yazd bütün güzel eserler için kendisine te ekkür edenler, art k söyleyecek bir eyi olmad n itiraf edip okuruna dürüst davrand için yazar tebrik edenler oldu. Dikkati çeken bir ba ka yorum ise u: “O kazand , biz okurlar kaybettik”. Ele tirmen James Walton ise yazar n bu karar na çok üzüldü ünü belirtip Roth’a emeklilik hediyesi olarak Nobel verilmesini önerdi.
Philip Roth
nu ‘resmen’ duyurdu. Roth bu emeklilik karar yla bir bak ma aynas n k rm a benziyor (Stendhal’ n roman için “yol boyunca gezdirilen bir ayna” deyi ini hat rlayal m). Hiç yazmay p öylece kö esine çekilerek yine yapmak istediklerini gerçekle tirseydi (yemek pi irmek, kitap
okumak, dostlar n a rlamak) belki de suskunlu u daha çok anlam kazanabilirdi. Öyle ki, yaz denen hastal ktan kimsenin öyle kolay kolay i ah olmayaca n herkes bilir. Okur da yazar n elbet çekmecesinde y llar sonra yay mlanmay bekleyen kitaplar n durdu u dü üncesiyle kendini avutabilir-
12
Burada Orhan Pamuk’un Amerikal yazarlar ile ilgili bir tespitini payla makta yarar var. Pamuk, Amerika’da romanc lar n kimi temsil ettiklerini, niye, kimin için yazd klar n dert etmeden, yerle mi bir edebî ortam n zenginli ini ve al kanl klar n do al kabul ederek kendili inden yazd klar na de inir ve bu rahatl a imrendi ini söyler: “Önyarg m, bu sa n nedeninin, yazarlarla okurlar n sanki ayn s n fa, ayn cemaate ait olduklar n hissetmeleri; yazarlar n da birileri temsil etmek için de il, s rf kendi mutluluklar için yazmalar d r.” Pamuk’un yerinde tespiti Roth’un yazmay b rakma karar ile birlikte okununca daha da anlam kazan yor: S rf kendi mutlulu u için yazmay b rakan bir yazar. Yazmay b rakt n ‘resmen’ duyuran bir ba ka yazar daha var asl nda, Latin edebiyat n n usta ismi Gabriel García Márquez. 2006’da Magazine adl spanyol gazetesine karar n aç klayan yazar, süreci öyle anlat yor: “2005 y l n izin y l olarak kulland m. Bilgisayar ba na oturmad m. Tek sat r bile yazmad m. Ayr ca ne bir projem var ne de bir projeye sahip olma dü üncem. Daha önce hiç yazmad m olmam t , bu hayat m n yazmadan geçen ilk senesi. Her gün sabah 9’dan ö len 3’e kadar çal yordum ve bunun prati i kaybetmemek için oldu unu söylüyordum ama i in asl sabahlar ba ka ne yapaca m bilemiyordum.”
KÝTAP ZAMANI
Márquez, yapacak bir eyler bulmu tu: Yatakta kitap okumak! Bunun yan s ra, t pk Roth gibi, daha önce okumaya vakit bulamad tüm kitaplar okudu unu söyleyen yazar dinleyelim: “Önceleri yazmad m zaman ne yaparsam yapay m bir dikkat da n kl sorunu ya ad m an ms yorum. Ö leden sonra 3’e kadar hayatta kalabilmek, s k nt y atabilmek için bir aktivite uydurmam gerekti. Ama imdi bu ho uma gidiyor.” Sonuç olarak yazmay b rakmak, kendi deyi iyle Márquez’in hayat nda hiçbir de i ikli e neden olmad ve yazmaya ay rd saatler daha s k c i lere esir dü medi i için de Márquez karar ndan memnun. Kimi yazarlara göre yazman n varolu sal bir anlam var, onu bir zanaat, profesyonel bir i olarak görüp vakti geldi inde emekli olmak, çekip gitmek pek öyle ak l erdirilebilecek bir durum de il. Kimilerince de yazmak bir zanaat ve böyle oldu u için de zaman geldi inde b rak p gitmek gayet do al. Ele ini duvara asan, kendine, e ine dostuna vakit ay rabilen Roth ve Márquez örne inden sonra u sorular akla geliyor: Uzun y llar eser üretmi bir yazar n edebiyattan emekli olmas mümkün mü? Yazmay b rakmak bir yazar için kolay bir tercih mi? Yazar n edebiyata ve okuruna kar bir sorumlulu u yok mu? Yazacak bir ey yok demek anlaml m ? Bu sorular n cevaplar n vermek ku kusuz yazma eyleminin nas l bir ‘ ey’ oldu unun ve kocaman edebiyat ailesinin farkl bireylerinin neler dü ündü ünü anlamaktan geçiyor biraz da. Bu bak , yüzy llar n tart ma konusu olan yazmak hastal k m d r, sorusunu yeniden de mekten öte, Roth ve Márquez’i daha iyi anlamay sa layacak.
KAPAK
nas l olup da yazmad n hiç bulamayaca n kabullenmi tir, ya am n dolduran ve onu büyüleyen tek eyin yazmak oldu unu söylemekten geri durmaz. Yazar onun için tuhaf bir ki idir, bir çeli kidir, ayn zamanda da bir anlams zl k. Yazma eyleminin çok ileri gidebilece ini söyler Duras, hatta “yazmay b rakmaya kadar”. Roth’un yorgunlu unu dü ününce Duras’n n u sözünü hat rlamakta yarar var, zira tam da gücünü yitirmi oldu unu dü ünen ‘ihtiyar’ yazar tan ml yor: “Beden gücü olmadan yaz lamaz. Yaz n n ba na oturabilmek için, kendinizden ve yazd n z eyden daha güçlü olman z gerekir.” Yazmasayd , katil olabilece ini söyleyen Cioran ise yazmay , bir yükten kurtulmak olarak tan ml yor. Sartre, yazmay dünyan n üstündeki örtüleri kald rmak eklinde görüyor ve bunu okuyucunun cömertli i kar s na görev gibi ç karmak olarak de erlendiriyor. Barthes’a kulak verdi imizde, “Yazmak, bir bak ma, dünyay (kitab ) k rmak ve yeniden yapmak demektir.” dedi ini i itiyoruz. Ferit Edgü imdi Saat Kaç’ta “Ah, belâl bir u ra t r yazmak.” derken neye i aret etmekte: “Örne in: Edip yaz yor. Roman yaz yor. Yazmadan edemedi i için (ya da söyleyecek bir eyi oldu u için) yaz yor. Okuyucu için yaz yor. Ama her kolay yan t gibi, bu yan t da aldat c d r. Çünkü yap lan bir genellemedir.” Nezihe Meriç ise yaz y , ate le oynamak diye tan ml yordu. Bir de tart man n merkezindeki isme bakal m. The Paris Review’da yay mlanan söyle isinde “Kendinizi nas l tan ml yorsunuz?” sorusuna Roth: “Daha çok gün boyunca yazan biri gibiyim.” cevab n verir. Roth, yazman n, bal n yüzmesi, ku un uçmas gibi kendisi için do al bir ey olmad n söyler, onun için yazmak, karma k bir kimli e dönü mektir.
Gabriel García Márquez
Elias Canetti
“AH, BELÂLI B R U RA TIR YAZMAK” Yazmak denince her yazar n mutlaka bir sözü vard r. Hep üzerine konu ulacak bir gerçekliktir yazmak. Bu eylemin ard ndaki ‘s r’r ete kemi e bürümek elbette zor. Marguerite Duras, yazma serüvenini anlatt “Yazmak” adl benzersiz denemesinde, yazma hastal ndan söz edilebilece ini söyler ve yazmay bir ç lg nl k, bir tür yanarda olarak tan mlar. Duras, bir taraftan da insan n neden yazd n ve
“YAZMASAM DEL OLACAKTIM” Yazmak denince, Sait Faik’in Türk edebiyat n n klasiklerinden biri haline gelen “Haritada Bir Nokta” adl öyküsüne de inmeden olmaz. Öyküde Ada’ya seneler sonra dönen ve etliye sütlüye kar madan huzur içinde bir ya am dileyen yazar n, gördü-
Jean Paul Sartre
13
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
ü haks zl k kar s nda yeniden yaz ya sar lmas anlat l r. En can al c , dillerden dü meyen bölüm öykünün son cümlesidir: “Söz vermi tim kendi kendime: Yaz bile yazmayacakt m. Yaz yazmak da bir h rstan ba ka ne idi? Burada namuslu insanlar aras nda sakin ölümü bekleyecektim. H rs, hiddet neme gerekti? Yapamad m. Ko tum tütüncüye, kalem kâ t ald m. Oturdum. Ada’n n tenha yollar nda gezerken can m s k l rsa küçük de nekler yontmak için cebimde ta d m çak m ç kard m. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacakt m.” Tomris Uyar, bu duyguyu ta mayan ki inin, yaz ya at lmas kadar yorucu, anlams z bir heves olamaz yorumunda bulunur. Yazman n temel gereklerini ise k r lmamak, küsmemek ve y lmamak olarak belirtir. Hele bu al kanl klardan yoksunsa ki i ruh sa l n yitirebilir, diye de ekler.
YAZMAK: METOTLU DEL L K Tomris Uyar, yazmay metotlu bir delili e benzetir ve bu delili in yolu s k bir disiplinden geçer. Uyar, sanat kayg s n n temelinde zanaat kayg s bulunmas gerekti ini söyler. Peki, Tomris Uyar ne için yaz yordu: “Belki de var oldu umu kan tlamak için yaz yorum. Belki, edebiyat bir miras, bir süreklilik diye dü ündü ümden yaz dan kopam yorum. Belki bir anl na da olsa bir dünya kurma ve onu istedi im gibi i leme özgürlü ünden vazgeçemiyorum. Bütün bunlar bir yana, yazmadan edemedi im için yaz yorum.” Ya Borges… Edebiyat n kendisi için hayati bir önemi oldu unu dü ünüyordu. Kendi deyi iyle, yazd klar n n çok iyi oldu unu dü ünmesinden de il, yazmadan ya ayabilece ine inanmad için: “Yazmad m zaman bir tür vicdan azab çekiyorum.” airler için ba ka bir anlam var yazman n, Hilmi Yavuz “Yazmak” iirinde “yazmak, dirli imdir benim” derken, lhan Berk “Ba kalar n bilmem, yazmak benim için cehennemdir” der. Berk’in bu cehennemi nas l tan mlad n kendisinden dinleyelim: “Bana bu dü ünceyi verense yazman n zorlu u, güçlü ü, kahredicili i de ildir. Bunu söy-
KAPAK
KÝTAP ZAMANI
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
FOTO RAF: ZAMAN, KÜR AT BAYHAN
lerken ne sözcüklerin, ne dizelerin saçt cehennemi ne de beyaz bir kâ d n yapt bask y , s k nt y yads yorum. Az ey midir sözcüklerin zulmü? Sözcüklerin salt bir nesneyi alg lamalar yeter mi? Sesleri, kokular , renkleri, ça r mlar yüklenmeyen bir sözcük nedir ki? Bir dizede yer almalar , o dizenin kendisi olmalar kolay m d r?”
‘DERD M, YERYÜZÜNÜ YAZMAK’ Bu sorular n da ötesinde bir ac mas zl k, kahredicilik vard r lhan Berk için: “Cehennem benim için önce bu yeryüzünü yazmak istememden, bunu üstlenmemden geliyor. Hem bunu benden kimse istemedi i halde bu böyledir. Cehennem dedi im bu i te.” Berk’in derdi, yeryüzünü yazmakt r. “Her ey yaz lmak istiyor” diye hayk ran usta air öyle bitiriyor: “Yeryüzü, bu en büyük kitap, hep yaz lmal d r. Sözcükler, sevgili sözcükler yerlerinden oynat lmal d r, yeni bir ya am ad na.” Edip Cansever’e göre bir Dostoyevski olmasayd bile, Karamazov Karde ler yaz lacakt . Cansever’in öyle bir benzetmesi var: “Bir hlamur a ac n kesmekle, kendimi yazmaktan al koymak ayn ey.” Önce zanaatkâr olmaya çal t n söyleyen Turgut Uyar’ n tespitleri de bir hayli dikkat çekicidir: “Yeni bir teknik bulamayacaksam neden yazay m? Yeni bir ses ya da? Yazmak istediklerimin ço unu yazm ken neden bir tane daha ekleyeyim eski iirlerime?” Tomris Uyar, bu sorular Turgut Uyar’ n zanaata duydu u sayg dan sordu u-
Tomris Uyar
Enis Batur
yorum. Bir odada bütün gün oturup yazmak çok ho uma gitti i için yaz yorum. Onu ancak de i tirerek gerçekli e katlanabildi im için yaz yorum.” Pamuk’un yazma nedeni biraz da Paul Auster’ n, Cam Kent adl eserinin kahraman Quinn’i hat rlat yor: “Yazmay sürdürmü tü çünkü becerebildi ini hissetti i tek ey buydu.” Pamuk’un “Niçin yaz yorum?” sorusuna cevab bunlarla s n rl de il. Pamuk, kâ d n, kalemin, mürekkebin kokusunu sevdi i edebiyata, roman sanat na her eyden çok inand ; unutulmaktan korktu u; getirdi i ün ve ilgiden ho land ; hayat n bütün bu güzelli ini ve zenginli ini kelimelere geçirmek zevkli oldu u için yaz yor. Ve en önemlisi de mutlu olamad için, mutlu olmak için yaz yor.
nu söyler. “Edebiyat, marangozluktan farkl bir i de ildir.” demi ti Márquez, The Paris Review’a verdi i söyle ide, bu benzetmeyi öyle yorumlam t usta yazar: “Her ikisi de çok çal may gerektiriyor. Bir ey yazmak neredeyse bir masa yapmak kadar zor. kisinde de elinizdeki malzeme gerçektir, ah ap kadar sert, i lemesi zor bir malzeme.” Peki, yazar n görevi nedir? Sartre için, “hiç kimsenin dünyadan habersiz kalmamas n ve bu yüzden kendisinin suçsuz oldu unu ileri sürememesini sa lamak.” Umberto Eco ise yazar n tek bir görevinden söz eder: “Gerçek dünyan n okurun olas l kla bilmedi i yönleri hakk nda da okura sürekli olarak bilgi vermek.” Nobel ödüllü Japon yazar Kenzaburo Oé ne güzel anlat r yazarl k nedenini: “Bir bal n ac s n yans tmak için yazar oldum.” Orhan Pamuk da me hur Nobel konu mas nda bu soruyu öyle aç kl yordu: “ çimden geldi i için yaz yorum! Ba kalar gibi normal bir i yapamad m için yaz yorum. Benim yazd m gibi kitaplar yaz ls n da okuyay m diye yaz yorum. Hepinize, herkese çok çok k zd m için yaz -
14
YAZMAMAK, YAZAMAMAK, YAZMAYI BIRAKMAK… Yazmamak, yazamamak, yazmay b rakmak… Enis Batur “Yaz n n Ucu” adl denemesinde bu üç durumdan söz eder ve bunlar n ayn paydan n farkl paylar oldu unu söyler: “Edebiyat, Yaz /n tarihleri, do al olarak, yazmayanlar içermez: Onlar yapmad klar ey nedeniyle tan may z. Yazmay reddetti ini söyleyenlerle kar la t m olmu tur; bilemem, bilemezler: Yazabilecekken mi, bilinçli bir kararla, yazma edimine, u ra na s rtlar n dönmü lerdir? K r lmaz bir paradoks bekler orada: Yazmad kça yazmama karar verilemez. Öyle ya: Yazabilirdim, nereden biliyorsunuz?” Yazamamak Batur’un deyi iyle bir nevi ‘az ya da çok kilitlenmek’tir ve bunu yorumlamak öyle kolay bir i de il, kural yok: “Yazamamak, derin yazma
Orhan Pamuk
KÝTAP ZAMANI
KAPAK
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
s k nt lar çekmek, her seferinde farkl sorunlar n i in içine kar t apayr denklemler ortaya koyar; bütün yaz serüvenleri nas l biricikse, bütün yazamama halleri öyle benzersizdir.” Batur’un bir ba ka tespiti ise udur: “Yaz adam , yazmaya b rakma karar vermesinin bütün yazd klar n n üstüne kapaklanacak bir gölge, bir kafes olarak alg lanmas olas l n göze almamal (yd ).” Yazmay b rakmak da her babayi idin harc de ildir Batur’a göre, hele b rakmak ve geri dönmemek daha zordur: “Ömrünü yazmaya vermi , ya am n bu u ra n etraf nda biçimlendirmi biri için do an bo luk ölçülemeyecek kadar büyük olsa gerektir. O bo lu un ortas nda sonra nas l ya ad n bilmiyoruz i te.” Batur, k k rt c bir soru sorar: “Yazma’n n, yaz ’n n neden bir sonu olmas n ya arken?”
YAZIYA KÖLECE BA LILIK Bilge Karasu, Gece’de, “Yazm olmak için yazmak; eli durmamak için yazmak; söyleyece ini kararla t rmam olsan da yazmak…” der. Nurdan Gürbilek’in deyi iyle Karasu’nun bu sözü, susulabilecek bir bilgelik ân n n olmad n gösterir. Yaz labilecek ba ka bir ey kalmad n n dü ünülmesi, t pk Roth örne i gibi, Gürbilek’in u tespitiyle anlam kazan yor: “Yaz ya olan kölece ba l l k, onun taleplerine boyun e mek, yaz ya bu kadar çok yüklenmek sonunda okunmaz bir metne de götürebilir yazan . Kusursuz bir yap t yaratma arzusu, ‘bilinebilecek bütün eylerin’ bilindi i bir doluluk hayali, buna yaz da ula ma iste inin do urdu u huzursuzluk metnin kendisini de yiyip bitirir, içinden ç k lmaz bir yuma a dönü türebilir.” Roth’unki biraz da, yaz labilecek bütün eylerin yaz ld , bilinebilecek bütün eylerin bilindi i hissi ile kenara çekilen bir yazar n sesi... Elias Canetti, sorumluluk duyan birinin yazar olabilece ini söyler ve “Her eyden önce yazara dü en, kendi iç dünyas nda sürekli geni leyen bir yer açmakt r.” diye ekler. Ya Hemingway? O da Canetti ile ayn gökyüzüne bakarak unu hayk r r: “Hepimiz, kimsenin asla usta olamayaca bir zanaat n ç raklar y z.” u halde yazar n ‘tükendim’, ‘bittim’, ‘yoruldum’ diye ele ini duvara asmas , yazacak bir eyinin kalmad -
Marguerite Duras
n dü ünmesi öyle hemen kabullenilecek bir durum olmasa gerek. Barthes ise yazar , kendi yap s n da, dünyan n yap s n da, sözün yap s nda yitiren tek ki i olarak görür ve
“Yazarlar ve Yazmanlar” adl denemesinde u tespiti yapar: “Kendi kendini bat rmad kça, yani varl n sözün varl yla kar t rmad kça, yaz n kurumlar n n eninde sonunda sindirmedi i yazar yoktur: Bu nedenle pek az yazar yazmaktan vazgeçer, çünkü böylesi gerçekten kendini öldürmek, olmay seçtikleri varl k olarak ölmektir; böyleleri ç kt zaman, susu lar aç klanmaz bir de i me olarak yank lan r.” Yazmaktan vazgeçen bu ‘az nl k’ Barthes’ n dedi i gibi k saca ‘kendini öldürenlerdir’. Ali Çolak, bir yaz s nda Selim leri’nin bir gün, bildi i bütün kelimeleri kaybedece inden, dilsiz ve yaz s z kalmas ndan korktu u rüyas ndan bahseder ve ekler: “Art k hiç yazamamak endi esi, ahdamar m n yan ba nda bir yerde, varl n hat rlat p duruyor. Yazamamak, yoklu un küçük karde i. Bir e ya gibi oradan oraya ta n p, sa r ve dilsiz, ölümü beklemek… nsan bazen yazamaz, uzun süre yazamaz. Bin türlü sebebi vard r.” Çolak’a göre yazmak s radanla p alelâde bir al kanl a dönü ürse bu, yaz ya ihanettir ve bu yüzden yazar n içinde “bir co ku al p yürümemi se” oturup bir görevi yerine geti-
Bilge Karasu
15
rir gibi yazmak anlams zd r. Bilge Karasu’ya yeniden dönersek… öyle sorar: “Yaz yoluyla dünyan n kar kl na, insan n karma kl na düzen getirme san s , daha ötesini niye söylemeyeyim sabuklu u, ço umuza, belki de hepimize, bir utku gibi geliyor; bizleri avutuyor; bir sonraki yaz m zla bu utkuyu sürdürece imize, büyütece imize güveniyoruz. Ne zaman vazgeçece iz, kendimizi, birbirimizi böyle aldatmaktan?” Kitab n sonunda ise daha kavurucu bir soruyu okuyucuya havale eder: “Bunlar yazmakla ç ld rmaktan kurtulunur mu?” Proust’un Kay p Zaman n zinde’yi bitirdikten sonra “art k ölebilirim” dedi i söylenir. Salâh Birsel, bu durumu, avucundaki can ku unu uçurmak olarak tan mlar ve “Yazar n yaratt ey kendi ya am ndan önce gelir.” der. Peki, Georges Perec’in, dünya kadar geni bir kitap yazman n hayalini kurmas na ne demeli? Ya da Tomris Uyar’ n “E er yazarsan z size bir ömür yetmez” deyi ine? Bir otel odas nda intihar etmeden önce Pavese’nin günlü üne dü ürdü ü “Art k yazmayaca m” sözüne?
“ K YÜZLÜ OKUR, -BENZER M, -KARDE M, SEN!” Okurun ‘varl na’ de inmeden olmaz. Kimi yazarlar için okur, yazar yazmaya iten sebeplerden biridir. Necatigil’in deyi iyle, “Kendisini belki göremedi imiz, ama kokusunu duydu umuz için ilerlemeyi göze ald m z ifal bitkilerdir.” okurlar. Baudelaire, “Okura” ba l kl iirinde “ kiyüzlü okur, -benzerim, -karde im, sen!” diye seslenir ona. Ayfer Tunç ise “Okur yoksa yazman n da anlam , önemi yok.” diye dü ünenlerden. Yazmay b rakmak, Roth’un ve Márquez’in söyledi i kadar kolay olmasa gerek; bu nihayetinde yazarl , yazmak eylemini nas l konumland rd klar ile ilgili bir sorun. Kimseciklerin üzerlerine gitmeye elbette hakk yok, fakat ustal n n doru unda yazmay b rakt n aç klamak, Roth gibi emeklili ini ilan etmek biraz kafa kar t r yor. Yazmay b rakmak kolayca hayata geçirilecek bir durum mu? Elbette, yazmak bir gölge gibi pe lerini asla b rakmayacakt r. Hem ne demi ti Hulki Aktunç: “Yan yana gelmemi / Sözcükler var daha”. Yoksa hakikaten onlar kazand ve biz okurlar kayba m u rad k?
KAPAK
KÝTAP ZAMANI
Rasim Özdenören: Ölünceye kadar yazar z Yazar n emekliye ayr l p ayr lmamas o kimsenin yazarl a verdi i anlamla ba lant l d r. ayet yazar kendini bir meslek erbab olarak görüyorsa gazete yazarl , kö e yazarl yahut reklamc l kta istihdam edilen metin yazarl gibi, yapt i yaz yla ilgili olmakla beraber, o ki i bizim dü ündü ümüz ba lamda bir yazar de il, herhangi bir meslek erbab olarak görülebilir. Ama yazar tefekkürle ili kilendirerek dü ünüyorsak, tefekkürün elbette hududu yoktur, ya la veya hizmet y l ile ilgili bir s n rlama da söz konusu olmaz. Dolay s yla tefekkür ba lam nda yaz yazan kimse için emeklilik söz konusu olamaz. O kendini emekli saym olsa bile tefekkür ölünceye kadar onun yakas n b rakmaz. Bu itibarla yazarl n anlam na ve mahiyetine bakmak laz m. Bugünkü anlamda yazarl k modern zamanlar n ortaya koydu u bir kavramd r. Son 200 y l modern zamanlar olarak dü ünürsek, öncesinde insanlar n yazarl k diye bir mesle i yoktu. Ama o insanlar ne yap yordu; ya krala/padi aha ö üt verme ya da tarihe not dü me amac yla kirlerini kitaplarda topluyorlard . Bunlar n gerek bizim tarihimizde gerek ba ka ülkelerde örnekleri hudutsuz. Gerçi bizim Divan edebiyat m zda airlerin ço u 25 ya na kadar divanlar n tamamlam ve o tarihten sonra da iir alan na bir daha dönmemi ler. Ama bu bilinçli bir seçimdi; kendilerini emekli sayd klar için
de il... Divan edebiyat nda böyle bir teamül yerle mi ti. Bana göre yazarl kta kaideten emeklilik diye bir ey söz konusu olmaz, olamaz. Asl nda bir yazar n tatili bile olmaz. O, ba ka meslek erbab gibi, örne in bir berber, bir terzi, demirci ustas veya masa memuru gibi, pikni e gitti inde i ini masas nda, tezgâh nda b rakmaz; o, her gitti i yere i ini de yan nda götürür, çünkü kafas n yan nda ta mak zorundad r. Ancak yazar gazetelere yaz dizisi haz rlamakla, kö e yaz lar yazmakla hayat n idame ettiriyor ise ba ka bir söyleyi le i ini bir devlet memuru gibi yürütüyorsa, daha da ba ka bir söyleyi le i i “yarat c yazarl k” ba lam nda bir yer tutmuyorsa, bir ya a geldikten sonra, art k yazmak istemeyebilir, kendini emekliye ay rabilir. Fakat yazarl bir
hayat tarz haline getirmi biri için emeklilik diye bir ey söz konusu olmaz. Kendimden pay biçeyim, benim yazarl ktan emeklilik diye bir dü üncem olmaz, olamaz. Akl m yitirmedikçe, zihinsel veya bedensel yetilerimde bozulma olmad kça yazman n sonu yok benim için. Ölünceye kadar yazar z. Ama ba ka meslek yerine bu i i, yazarl geçim yolu olarak seçmi olanlar, bu i i herhangi bir memuriyet olarak gördükleri için bir süre sonra kö elerine çekilip emekli olmak isteyebilirler. Benim indimde ‘yazarl ktan’ kaideten emekli olma diye bir ey yoktur, ama her kaidenin istisnas ç kabilir. Philip Roth örne inde oldu u gibi…
Selim leri: Emeklilik özlenmiyor de il Yazar bir gün kendini emekliye ay rmal m , tam kestiremiyorum. Ama bugünkü edebiyat ortam m z n h rgüründe, ihtiras tablosunda bu emeklilik özlenmiyor de il. Yazmak, biraz da yazd n z ortamla ilintilidir. Bir an gelir, b kk n, bezgin dü ebilir insan.
16
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Nursel Duruel: Yazar, edebiyata kar sorumludur Sanatta ve bilimde emeklilik olmaz. Sanatç , e er resmî ya da özel sektörde görev alm sa ya da çe itli sözle melerle yükümlülük alt na girmi se o görevlerden, ba lant lardan emekli olur ancak, sanat ndan de il. Yazarl k, bireysel bir yarat m alan d r. Kimse ba kalar istedi i için yazar olmaz/olamaz. Yazma eylemi, ki inin kendi iste i, iradesi, yetene i çerçevesinde ba lad na göre, ara verme veya sonland rma da kendi iste ine ba l d r. Elbette bedensel, zihinsel sa l ve d ko ullar yazma yetisini tümüyle yok etmemi , yazmay imkâns z k lmam sa… Öte yandan, yaratma dürtüsünde, yazar n iste ini, karar n a an bir yan da vard r. Yazmay b rakt n söyleyen ki i, acaba yay mlamaktan m vazgeçti yoksa yazmaktan m ? Yay mlamaktan vazgeçmek, yazardan yazara ve ortama göre de i kenlik gösteren zor ya da kolay bir tercih olabilir. Yazmay b rakmak ise sürdürülebilir-
li i epeyce ku kulu bir durumdur. Yarat c bir zihin, zaman içinde yazar n kendisini de a rtacak, hatta karar yla çeli ecek oyunlar oynayabilir. Yazar n sorumlulu u konusunda Milan Kundera gibi dü ünüyorum. Yazar her eyden önce edebiyata kar sorumludur, edebiyat n o büyük birikimine kar … yi bir yazar yazmay b rak rsa okur olarak onun yazacaklar ndan mahrum kalaca m z için üzülürüz; ama karar ndan dolay onu yarg layamay z. Böyle bir hakk m z yoktur, olmas da dü ünülemez.
Sevin Okyay: Yaz dan uzak kalmay dü ünemiyorum Yaz p okuyarak ya amay seçmi bir insan n gönüllü olarak yazmaktan uzak kalmas n anlamakta güçlük çekiyorum. “Uzun y llar eser üretmi ” oldu u için al kanl k edinmekten dolay de il, yazmadan duramayaca na inand m için. Nas l ki okumaya sadakatle ba l ki iler okumadan duram yorsa, yazar da yazmaktan kendini alamaz diye dü ünüyorum. Yazmak, benim çocukluktan beri yapmak istedi im tek eydi. Yazacak halim kald sürece de öyle olacak herhalde. Öte yandan, elbette çok satan kitaplar piyasas konusunda birinci elden bir bilgim yok. Bir ba ar n n ard ndan bir ba kas na eri mek, beklentileri kar lamak insan mutlaka h rpalar. Ancak bizim gayretleri-
miz daha çok kendi küçük çevremizde kald için vazgeçmekle sonuçlanacak etkileri olmuyor. Edebiyata ve okura kar sorumluluk meselesine gelince, bu sadece edebiyata ait bir mesele de il ki. Olsa olsa, genel bir sorumluluk duygusunun edebiyata da yans m halidir diyorum. Böyle bir sorumluluk duygusuna sahip olmay istemesen bile...
DÜ ÜNCE
KÝTAP ZAMANI
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Bilim, din ve ateizme dair Mustafa Akyol Bilim, Din ve Ateizme Dair - Modern Ezberlerin Sonu isimli kitab nda din ile bilimin çat t tezini sorguluyor. Kitap, dinin dogma, bilimin ise en hakiki mür it oldu u inanc n ; inanman n dindarlar n, dü ünmenin inançs zlar n i i oldu u iddias n ele al yor. B L M, D N VE ATE ZME DA R-MODERN EZBERLER N SONU, MUSTAFA AKYOL, ETK LE M YAYINLARI, 192 SAYFA, 10 TL
B
CEM MERT
ilim, felsefe, din, sanat ve ahlâk insan n anlam aray n n ve anlamland rma faaliyetlerinin birer yolu olarak kabul edilebilir. Bu yollar bilgi ve yöntem düzeyinde birbirlerinden ayr görünseler bile ayr mlar asla mutlak de ildir. Her birinden elde etti imiz tecrübeyi asl nda hayat m zda bir bütün olarak ya ar z. Modern zamanlar n en büyük problemlerinden biri be erî tecrübedeki bölünmü lüktür. Hem bireysel hem de toplumsal s k nt lar n birço unda bu bölünmü lü ün etkisi görülür. Pratik faydalar ve mecburiyetler bölünmeleri zorunlu k lsa da modern psikoloji bize insan bilincinin bir bütün oldu unu ö retmektedir. O halde insan n çe itli tecrübeleri aras nda gerçek bir ili ki vard r ve bu ili ki daima çift yönlüdür. Örne in, anlam ve yorum ba lam nda din ve bilim daima kar l kl etkile im içindedir. 19. yüzy l n burnu havada bilimcili inin ve pozitivizminin tarihe kar mas ndan bu yana din-bilim ili kisi çok daha rahat bir çerçevede de erlendirilir olmu tur.
B L M VE D NLE LG L EZBERLER Gazeteci-yazar Mustafa Akyol, Etkile im Yay nlar ’ndan yeni ç kan Bilim, Din ve Ateizme Dair Modern Ezberlerin Sonu isimli kitab nda modern zamanlar n bilim ve din ile ili kili ezberlerini ele alm . Din ile bilimin çat t tezini, dinin dogma bilimin ise en hakiki mür id oldu u inanc n , inanman n dindarlar n dü ünmenin inançs zlar n i i oldu u iddialar n masaya yat rm . Akyol, siyaset bilimi ve tarih alanlar nda yapt çal malarla ve gazete yaz lar yla tan n yor. Ayr ca din-bilim ili kisi, ateizm, materyalizm gibi din felsefesi meselelerinin de onun ilgi alan içinde oldu unu görüyoruz. Nitekim bir dönem ABD’de Ak ll Tasar m Teorisi hareketinin öncülü ünü yürüten Discovery Institute adl kurulu ta çal malar yapm , ABD ve ngiltere’de çe itli üniversitelerde konferanslar vermi . Ço unlu u kö e yaz lar ndan olu an kitap rahat okunabilirli i ve her ya ta okuyucuya hitap etmesi ile öne ç k yor. lk iki bölümde ateistlerin ve bilimperestlerin “inançlar ” ve açmazlar ele al nm . Ateist akla göre insanlar bilim yoluyla aç klayamad klar do a olaylar için “Tanr ’n n i i” demektedirler, ama bilim bir gün her eyi aç klayacak, böylece hiç bo luk kalmayacakt r.
Ruh ve ahiret gibi madde ötesi gördükleri her ey onlar n gözünde saçma varsay mlard r. Allah’ n kötülükleri neden yaratt sorusu da onlar n temel meselelerinden biridir. Yazar ateist ve bilimperest akl analitik olarak inceledikten sonra bu akl n tüm argümanlar na teker teker cevap veriyor ve açmazlar n ortaya koyuyor. “Hayat ve lahiyat” isimli üçüncü bölümde kürtaj, deprem gibi güncel konular tart lm . Bu bölümde bilimin bir yol gösterici olmad ve i inin de de er yarg s üretmek de il evrenin nas l i ledi ini ö retmek oldu u dü üncesi öne ç km . Kitab n a rl k merkezini ise evrenin ba lang c , evrim, yarat l ve ak ll tasar m konular n n yer ald di er bölümler olu turmu . 19. yüzy la dek bilim adamlar n n büyük bölümü do ay incelediklerinde do a onlar yarat c ya götürüyordu. Sonras nda ise büyük bir zihinsel kayma ya and , ateizmin dünya görü ü olan materyalist felsefe bilimlere egemen oldu. Burada sosyal bilimlerde Marx, psikolojide Freud ve do a bilimlerinde Darwin özellikle an lmaya de er. Akyol, yeryüzündeki hayat n kayna n do al seleksiyon ve amaçs z mutasyonlarla aç klamaya çal an Darwinizm’i tüm yönleriyle ele alm ve onun tüm ikonlar n teker teker devirmi . Bu k s mlarda Akyol’un konuya hâkimiyeti, analiz gücü ve sa lam metodolojisi takdire ayan.
AKILLI TASARIM… Ak ll Tasar m Teorisi ABD’de 90’l y llar n ba lar ndan itibaren bir grup bilim adam n n ve dü ünürün geli tirdi i yeni bir bilimsel teori. Teoriye göre evren ve canl lar incelenirse bunlar n bir ak l taraf ndan düzenlendi ine, tasarland na dair birçok kan t bulunabilir. Canl lar n indirgenemez komplekslikteki yap lar ve farkl canl gruplar n n yeryüzünde aniden belirmesi, bunlar var eden bilinçli bir tasar mc n n, bir yarat c n n varl n gösteriyor. Ak ll Tasar m dine dayanmayan ama dinin ö retti i yarat l kavram na bilim yoluyla varan bir teori. Mustafa Akyol, modern maddeci bilimsel anlay a kar post-materyalist bir bilimin ayak seslerini, Allah’ n varl n bilim yoluyla kan tlamak gibi a r iddialara girmeden yani terspozitivizm yapmadan ve dinin akla indirgenemeyecek derin bir duygusal ve manevi bir boyutu oldu unu unutmadan duyurmay ba arm .
17
B YOGRAF
KÝTAP ZAMANI
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
‘ ark m yabanc lar n önünde söylüyorum’ Wolfgang Emmerich’ n Paul Celan monografisi, Celan iirlerinin alt nda bir dipnot gibi okunmay gerektiriyor. Kitap, Yahudi as ll Rumen airin ya am n n tüm önemli anlar n , kav ak noktalar n çok yönlü yorumlarla serimleyen bir yap ya sahip. PAUL CELAN, WOLFGANG EMMERICH, MERD VEN YAYIN, 198 SAYFA, 14 TL
H
CELAL FEDA
azreti Mevlânâ, Mesnevi’nin bir yerinde kendine, yap p ettiklerine, hayat na ziyadesiyle dal p gidenleri öylece uyar yor: “Kendini kendinin kar s na oturtup kald n, çekil önünden de kurtul.” Tutulmas pek güç bir ö üt bu; pek sert bir ihtar. Gerçekten biz insan tekleri kendimize gömülür kal r z ço u zaman. Nadirdir önümüzden çekilip ba kaca insan teklerini görebildi imiz. Bu hususta sanatç lar, lozo ar, hem kendilerini önlerinden çekebilme hem de bunun tam da tersini yapabilmeleriyle, yani kendilerini ne s ta yan bir varl k olarak tan y p bilebilmeleriyle tebarüz ederler. Birbirine ahlaki aç dan tersmi gibi görünen bu durumun ad d r sanatç n n sahip oldu u, ona has empati. Sanatç , kendini önüne oturtur ve kendinden tüm evreni de bilebilir ya da önüne oturttu u varl , etraf nda daireler çizerek bir akrep gibi de sokabilir. Bu, bazen kendidir bazen bir ba kas … Sanat ve dü ünce tarihi, i te bu akreplerle, küpüne i leyen bu keskin sirkelerle yaz l r. Beri tarafta onlar da anlayabilmi bamba ka k ldan ince, k l çtan keskin maceralar da vard r. Sanat ve dü ünce tarihi s radanlar anlatmaz ve onlara seslenmez. Bu yüzden olsa gerek biyogra , monogra gibi kitaplar n özel bir okuru vard r. Bu okurlar Stefan Zweig’ severler; onu, onun Hölderlin’i, Erasmus’u, Montaigne’i atlatt gibi bir anlatan ararlar. Ama nadirdir, daha nadirlerin anlat c s .
B YOGRAF S NDE SAKLI A R Paul Celan’ , Zweig’dan okumak isterdim. Ne yaz k ki bu mümkün de il. Zweig’ n can na k yd günlerde (1940’lar n ilk yar s ) 1920 do umlu Celan’ n annesi ve babas Nazi kamplar nda kur una dizilmi . Celan, Almanca dü ünen, yazan bir Yahudi olarak daha o günlerde, tabir caizse kendini kendinin kar s na oturtup var olmaktan ba ka bir yol bulamam . Bundan sonra onun hayat ve o hayata s k s k ya ba l iiri, o dairenin etraf nda bir akrep gibi kendi kendini sokuncaya kadar dönmü durmu . Celan’ n kendi içindeki evrende inceden inceye örülü iirine, Türk okuru olarak epeyce a inay z. Tüm ‘kapal ’l na ra men onun iiri gerek çevirmenler kat nda gerekse airler ve iir okuru kat nda a-
Paul Celan
rt c bir ilgi gördü bugüne dek. Gertrude Durusoy ve Ahmet Necdet ikilisinin Celan’dan yapt iir çevirileri farkl yay nevlerince bas ld . Bademlerden Say Beni ve Ha ha ve Bellek ad yla bas lan iir seçkileri airlerin ellerinden dü medi. Oruç Aruoba ve Ahmet Cemal’in her zamanki titizliklerini Celan’a da gösterdiklerini memnuniyetle izledik. Hâs l Paul Celan iiri, me hur iiri “Ölüm Fügü”yle s n rl kalmayan bir bilinirli e eri ti ülkemizde. Celan’ n melankolisini sevdik belki de; 1970’te kendini Sein Nehri’ne b rak n , air Bachmann’la olan gönül ili kisini bilmekle yetindik. Bunlar elbette derece derece önemli, bir aire yakla mak aç s ndan. Ancak bugüne de in elimizde bir Celan biyogra si, monogra si yoktu. Garipsenecek bir durum bu.
mizdeki Celan portresinin ‘fantastik’ çizildi inden yak n yor. airin ölümünden k rk küsur y l geçmi ama Türkçemizde küçük de olsa bir biyogra si yok. Oysa Bachmann’la a k mektuplar na ve intihar na fazlas yla ilgi mevcut. Celan’ n iiriyle hayat n n s k s k ya ba l oldu u dü ünülünce, yukar da sayd m z iir çevirileri de okur kat nda epeyce bir bo luk yarat yor bu durumda. Hal böyle olunca, ‘badem’ nedir; iirinde neden ona dâhil etmek ister air kendini anlayam yoruz. Kendi ac s ba kas n n ac s n duyumsamaya belki hiç yer b rakmayacak denli ac yüklü bir air var kar m zda. Bu yüzden onun ya am öyküsünü okumak, bir ac n n nas l çe itlenerek örülüp bir kozaya dönü tü ünü görmek aç s ndan elzem. Ba ka türlü o kozay ve içindekini anlamak mümkün görünmüyor. Bu bak mdan Wolfgang Emmerich’ n Paul Celan monogra si, Celan iirlerinin alt nda bir dipnot gibi okunmay gerektiriyor. Kitap, airin ya am n n tüm önemli anlar n , kav ak noktalar n çok yönlü yo-
KOZASININ Ç NDE… Geçti imiz günlerde yay mlanan Wolfgang Emmerich’in Paul Celan monogra sini dilimize çeviren Yahya Kurtkaya da bu durumun alt n çizerek ülke-
18
rumlarla serimleyen bir yap ya sahip. Yazar, bir Zweig de il elbette; zaten olmaya da çal may p ele ald ya am tüm monogra yazarlar n n yapmas gerekti i tarzda, gere ince seriyor okurun gözleri önüne. Bununla da yetinmiyor; airin iirlerini de yorumluyor yer yer. iirlerin genel özelliklerini yerli yerince belirledi i için, okurun bu monogra den sonra Celan iirine daha derinlemesine yakla abilece ini rahatl kla söyleyebiliriz. Kitab okurken, Celan’ n, annesinin ölümünden duydu u matemi, kendisinin hayatta kald için duydu u suçlulu u, özel ya am n nas l iir k ld n , ba ka metinlerden kendi iirine nas l yol ald n , me hur “Ölüm Fügü” iirinden ötürü ‘intihal’ suçlamas yla kar la p y llarca bu suçlamayla duygusal anlamda nas l bocalad n , ya am ve iirleri için ‘dil’i nas l bir kafese dönü türdü ünü görmek, eminim kendini kendi önünden kald rabilen her okurda ba ka ba ka yank b rakacakt r. Ele ald ya am n özelli inden ötürü, ba ka monogra lerden farkl olarak ba ka ac lara ve ba ka bir iire bakabilmeyi istiyor bu kitap bizden. Gönül darl n gideremedi i ehirlerden biri de Viyana’ym Celan’ n: “ ark m yabanc lar n önünde söylüyorum.” demi oras için. S radanlar n ellerinde s k s k ya tuttu u bönce ya ama becerilerini kaybetmi olarak bedenini Sein’e b rak rken, tüm insanlar içinde öyle hissetmi olmal kendini. Bir öksüz ve yetim o. Okudu umuz da bir öksüz ve yetimin kendini kendi önünden bir türlü çekemeyi i… Paul Celan monogra sini kendini, kendi önünden kald rmay akl na dahi getirmedi i için ayn tele vurup duran ama iir tarihimizin adlar n küçümsemeyi de ihmal etmeyen günümüzün airleri okumal iyice. Öksüz de yetim de de ilken öyleymi numaras çekmekle air olunamayaca n bir ümit anlarlar belki. Bir de yay nevlerimiz bu tür kitaplara daha çok e ilmeli. Son zamanlarda birçok yay nevinin sevindirici bir ekilde biyogra , monogra kitaplar çevirmeye ba lamas yla gördük ki bizim edebiyat m z biyogra , monogra fakiridir. En has airlerimizin bile elimizde bu türden kitaplar yok. Yay nevleri para getirece ini bildikleri için her büyük kentin semtini yaz p belediyelere pazarlayacaklar na sanatç lar m z n ya amlar n ortaya ç karmal lar. Aynadan gördü ümüz aksimizden milletçe s k lmam z n vakti gelsin gayr …
FELSEFE
KĂ?TAP ZAMANI
7 OCAK 2013 PAZARTESĂ?
Neden ve neyi bilmek istiyoruz? Michel Foucault, Bilme stenci’nde kitapla an derslerinde bilginin do as yla ilgili bir çÜzĂźmlemeler dizisi ba lat r ve bu dizi, parçalar halinde ve ad m ad m bir “bilme istenci morfolojisiâ€?ni kurmaya yĂśnelir. Burada bilme istenci temas belirli bir tarihsel ara t rma disiplini içinde ele al n r. B LME STENC ĂœZER NE DERSLER, MICHEL FOUCAULT, ÇEV.: KEREM EKSEN, B LG ĂœNV. YAY., 334 SAYFA, 32 TL
M
SĂœREYYA SU
ichel Foucault, 1970 y l nda Fransa’n n en Ăśnemli yĂźksekĂś retim kurumu olan CollĂŠge de France’ n DĂź Ăźnce Sistemleri Tarihi kĂźrsĂźsĂźne ba kan olarak seçilir. Bu kĂźrsĂźdeki ilk Ăś retim y l nda (1970-1971) yapt aç l konu mas (“SĂśylemin DĂźzeniâ€?), Foucault’nun 70’li y llardan itibaren ara t rmalar için tayin etti i yĂśnle ilgili bir manifesto niteli indedir. 1970-1971 y llar aras ndaki dĂśnemlerde ilk derslerini vermeye ba lar. Derslerin ad n Bilme stenci koyar. Foucault, bu derslerde bilginin do as yla ilgili bir çÜzĂźmlemeler dizisi ba lat r ve bu dizi, parçalar halinde ve ad m ad m bir “bilme istenci morfolojisiâ€?ni kurmaya yĂśnelir. Burada bilme istenci temas belirli bir tarihsel ara t rma disiplini içinde ele al n r. Foucault, daha Ăśnceki çal malar nda psikoloji, ruhsal hastal klar, ak l bozukluklar ve genel olarak t bbi bilgi Ăźzerine arkeolojik çÜzĂźmlemeler yaparak ruh, ak l ve sa l k Ăźzerine birtak m sĂśylemsel pratiklerin dĂźzeyinin ay rt edilip ortaya konulmas n sa lam t . imdi ise yapt ara t rmalar n sonuçlar na teorik bir destek sa lamak Ăźzere bilme istenci Ăźzerine yeni bir ara t rmaya ba l yordu.
K UÇ: AR STOTALES VE NIETZSCHE Foucault’ya gĂśre felsefe tarihi, bize bilme istenci konusunda teorik modeller sunmaktad r ve bunlar n çÜzĂźmlenmesi, bir ilk saptama yapmam z sa layabilir. Çok iyi incelenmesi ve s nanmas gerekenler aras ndan, Foucault, Ăśzellikle iki uç ve kar t form olmalar bak m ndan Aristotales ve Nietzsche’yi seçer ve inceler. Aristotales’i Meta zik, Nikhomakos’a Etik ve Ruh Ăœzerine metinlerini ele alarak çÜzĂźmler. Yapt çÜzĂźmlemelerden u sonuçlara var r: Duyum ile haz aras nda bir ili ki vard r. Hazz n yo unlu ile duyumun verdi i bilginin niceli i aras nda bir do ru orant vard r. Buna mukabil, hazz n hakikati ile duyumun yan lg s aras nda bir uyu mazl k vard r. Meta zik’in ilk sat rlar nda evrensel ve do al oldu u ileri sĂźrĂźlen bilme istenci, duyumda dile gelen bu ilk ili ki Ăźzerinde temellenir. Bilgi tipleri aras nda sĂźrekli geçi i sa layan bilme istencidir. Bilme istenci, Aristotales’te bilginin, hakikatin ve hazz n Ăśncel ba nt s n gerektirir ve bu ba nt y bir ba lam-
dan Ăśtekine aktar r. Nietzsche ise en Bilim’de bamba ka bir ba nt lar kĂźmesi ortaya koyar: 1) Bilgi, arkas nda kendisinden tĂźmĂźyle ba ka bir ey bulunan bir “icatâ€?t r; içgĂźdĂźlerin, itkilerin, isteklerin, korkunun, kendinin k lma istencinin etkili oldu u bir aland r. Bilgi, bunlar n çat t sahnede ortaya ç kar. 2) Bilgi, bu gßçlerin uyumlulu unun sonucu, bunlar n mutlu bir dengesi olarak de il; h nçlar n n, sallant l ve geçici uyu malar n n, her zaman h yanet edecekleri zay f bir antla man n sonucu olarak ortaya ç kar. Bilgi, sĂźrekli bir yeti de il, bir olayd r ya da bir olaylar dizisidir. 3) Bilgi, her zaman bir eye hizmet eder, ba ml d r, ç kar gĂśzetendir. 4) Do ru ile yanl aras ndaki ayr m ortaya koyan bir ilk hakikati Ăźretti i içindir ki kendisini hakikatin bilgisi gibi ileri sĂźrer.
Bilim ve Ataizme Dair ,* . (* + & ! D 1 3 1 $ & 3 ! ! 3 @# & ! $ 3 + & # ! !
192 SAYFA
+, + - ) ,* ( - ,) <
" ! = > & ? @ " & 0 0 " & < ! / & / A / & ; & + !' ; # / ; ' "
B & $ &
0 &
" " C
376 SAYFA
Ă&#x2021;IKAR GĂ&#x2013;ZETEN B LG S STEM Demek ki Nietzscheâ&#x20AC;&#x2122;de ç kar gĂśzetme veya ilgi, basit bir araç olarak kullan lan bilgiden Ăśnce gelir. Hazdan ve mutluluktan ayr lm olan bilgi, mĂźcadeleye, h nç ve nefrete, kĂśtĂźlĂź e ba l d r ve hakikatle aras ndaki temel ba çÜzĂźlmĂź tĂźr; çßnkĂź hakikat ondaki bir sonuçtan ba ka bir ey de ildir. stenç olay olarak Ăźretilmi ve hakikat gibi gĂśrĂźnĂź Ăź sahtecilikle belirlenmi olan bu ba tan a a ç kar gĂśzetir bilgi modeli, hiç ku kusuz klasik meta zi in postulatlar ndan çok uzak bir eydir. Foucault, derslerinde bir dizi Ăśrne e dayanarak bu bilgi modelini serbest bir biçimde ele alm t r. Foucault, bu Ăśrnekler dizisini, Antik Yunan tarihinden ve kurumlar ndan al r. Bunlar n hepsi adalet alan na ili kindir. Burada, .Ă&#x2013;. 7. yĂźzy ldan .Ă&#x2013;. 5. yĂźzy la kadar uzanan, adaletin da t lmas na, adaletli kavram na ve cĂźrĂźme kar gĂśsterilen toplumsal tepkilere ili kin bir dĂśnĂź Ăźm izlenebilmektedir. Foucaultâ&#x20AC;&#x2122;ya gĂśre, adalet da t m , ele al nan bĂźtĂźn bu dĂśnem boyunca, Ăśnemli siyasal mĂźcadelelerin etkisinde kalm t r. Bu mĂźcadeleler, en sonunda, hakikati gĂśrĂźlebilir, saptanabilir, Ăślçßlebilir ve do an n yasalar na benzer yasalara ba l bir hakikat olarak gĂśren bir bilmeye ba l belli bir adalet formunun ortaya ç kmas na yol açm t r. DĂźnyan n dĂźzeni olan bir dĂźzeni egemen k larak sitenin dĂźzenini gĂźvenceye alan adil bir da t m yasas n n, bir â&#x20AC;&#x153;nomosâ&#x20AC;?un aranmas sĂśz konusudur. Hakikatin bu biçimde ileri sĂźrĂźlĂź Ăź, Bat â&#x20AC;&#x2122;n n bilme tarihi için de belirleyici olacakt r.
19
( / ) )( . # & 3 % .
# 9
>
! =
! 9 # ! &
. # C . = # !
*" # &
# !
# 328 SAYFA
, ) 0 , - )1 Siyaset Bilimci Prof. Dr. MĂźmtazâ&#x20AC;&#x2122;er ; ' " @ , & + I & @ 4 & @ 0 & / & @ A #
/ $ ! # liyetçilikler ßzerine Ünemli makaleleri; hem ; '
# $
/ & K , "& 5 ; " $ !
! 336 SAYFA
M MAR
KÝTAP ZAMANI
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Turgut Cansever ve dünyay güzelle tirmek Turgut Cansever ile Be ir Ayvazo lu’nun sohbetlerini içeren Dünyay Güzelle tirmek, Tima Yay nlar taraf ndan yay mland . Be röportaj n yer ald kitap, Ayvazo lu’nun Turgut Cansever’in sanat felsefesi ve babas hakk ndaki iki yaz s yla zenginle mi . DÜNYAYI GÜZELLE T RMEK, TURGUT CANSEVER’LE KONU MALAR, BE R AYVAZO LU, T MA , 176 SAYFA, 12,50 TL
az anlar vard r ki saltanatl d r. Tari mümkün olmayan hazlar ve bahtiyarl klard r o anlar saltanatl k lan. te Dünyay Güzelle tirmek bu anlar n ahitli ini yap yor. Tima Yay nlar taraf ndan geçti imiz günlerde yay mlanan kitap, Turgut Cansever ile Be ir Ayvazo lu’nun bu saltanatl anlara s d r lm sohbetlerini içeren be röportajdan müte ekkil. Ayvazo lu’nun, biri Turgut Cansever’in sanat felsefesini di eri de babas n anlatt iki yaz yla zenginle tirdi i kitap, yak n tarihimizi bilge bir mimar n gözünden okumak ve de erlendirmek için iyi bir f rsat. Be ir Ayvazo lu hat rlat yor, 1983’te Mimar dergisinde öyle demi ti Turgut Cansever: “Sanat eseri, varl k-kâinat tasavvurunun yap lana yans mas d r. Eserini ortaya koyarken ald her karar, sanatkâr n varl k ve varl n güçleri hakk ndaki tasavvuruna göre ekillenir. Bu özellikleri ile sanat, din ve ahlâk alan nda yer al r.” Turgut Cansever’in her f rsatta zikretti i insan n aslî görevlerinden birinin -bir hadis-i erifte ifade edildi i gibi- dünyay güzelle tirmek oldu u kri, kitab n omurgas n olu turuyor. Esteti ini ve sanat anlay n bu görü e dayand ran Cansever’e göre dünyay güzelle tirmenin en kestirme yolu mimariden geçmektedir. Kitap boyunca çok renkli, zengin ve kl bir zihin dünyas oldu una ahitlik etti imiz Cansever Hoca’n n tarihten felsefeye, estetikten sosyolojiye, meta zikten bilime uzanan entelektüel ufku, genç cumhuriyetimizin bütün birikimiyle birlikte Osmanl irfan n temsil eden son ku aklar da içermektedir.
MÜTEFEKK R B R M MAR Cansever’in as l meselelerinden biri, hiç üphesiz “ sâmî hüviyet ta yan Türk-Osmanl varl k telakkisinin epistemolojik kayna n n yok olu ” süreciydi. Söyle ilerde bir ‘medeniyet de i tirmesi’nin ya da hazin bir ink raz n neticeleri, “ölçü bozuklu u”, ah ab n hayat n dinamiklerinden biri olu u, tasavvufî hu û ve ha yet duygusunun mimari alana ta nmas , maddî varl k ile manevî varl k aras ndaki bütünlük, hareketli kültür ve varl n sürekli
FOTO RAF: ZAMAN, KÜR AT BAYHAN
B
ERCAN YILMAZ
sonra ga l ayd nlar n ve yönetici zümrelerin jakoben tutumlar yüzünden, bir neslin, sonraki nesilleri kendi in a etti i [y kt , E.Y.] ehir çerçevesinde ya amaya mahkûm eden Bat ehirlerine benzemeye ba lam , bu yüzden kendini yenileyemedi i gibi, kendi kültürünü de üretemez hale gelmi ” olmas n n üzerinde srarla duruyor. slam’ n estetik bir medeniyet oldu una yapt vurgunun, Dünyay Güzelle tirmek’i müstesna k lan hususiyetlerin ba nda geldi ini de eklemek gerekir.
MUHAFAZAKÂR SANAT TARTI MALARINA KATKI
Turgut Cansever
olu um bilinci, hayat n her ân n güzel yapmak düsturu, çevre uuru, tabiatinsan bütünlü ü Cansever Hoca’n n kir dünyas n n ana unsurlar ve anahtar kavramlar olarak kar m za ç k yor. Baba taraf ndan bir Kadirî tekkesi olan Türâbî Baba Tekkesi gelene inden gelen, anne taraf ndansa Filibeli müderris Mehmed Efendi’nin ve Osmanl medeniyetinin bütün bir ilim, irfan ve estetik birikimini temellük eden Cansever’in en mümeyyiz vas ar ndan biri, hiç üphesiz, mütefekkir olu udur. “ iir gibi bir ehir olan” Bursa’daki y llar n , stanbul’da Osmanl ’n n son nesli ile ili kilerini, yaban- BE R AYVAZO LU c hocalar ve insanlarla kar la mas n , bu arada Türkiye ve dünyadaki mimarl k birikimini temellük etmesini, ülkenin siyasî atmosferinin dönü üm sürecine ahitli ini, 20. yüzy l ba varl k felsefesi ve Bat felsefe gelene ine yöneltilen ele tirilerini, Diez’in slam sanat ile ilgili yaz lar n n üzerindeki tesirlerini, Fusûsu’l-Hikem oku-
20
malar , Elmal l tefsiri ile mua akas n , Galatasaray Lisesi, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi y llar n , Sedat Hakk Eldem’e ve Ernst Diez’e talebe olu unu, Tanp nar, Âsaf Hâlet ve Necip Faz l’ n tesirlerini, stanbul’un “erimi , bitmi Bizans’ n verilerinden hareketle de il, kendi kültür hazinelerini kullanarak” in a edili sürecini, ah ab n büyüsünü, Proust ve Wagner’in planlar n , raporlar n , Art Nouveau üslubunu, Menderes’in zaa ar n , Paolo Soleri’nin projesi üzerine dü üncelerini ve ‘tutumlu kent’ kavram n , ekolojik yakla mlar n , mevcut yap stoku hakk ndaki de erlendirmelerini, ‘Türk evi’ kavram n n ne manaya geldi ini ve daha birçok hususu aç kça dile getiren Turgut Cansever, stanbul’un giderek lirik tahayyüle imkân vermeyen bir ehre dönü me sürecini hazin foto raflar halinde gözlerimizin önüne seriyor. Ustaca sordu u sorularla Cansever’e ku at c ve k k rt c bir yolculukta e lik eden Ayvazo lu, “bilhassa Tanzimat’tan
Turgut Cansever’in hem ahsî hem de entelektüel hayat na ili kin ilginç ayr nt lar bar nd ran ve sadece mimariye ilgi duyanlar n de il, tarihe, edebiyata, kültür tarihine de merak duyanlar n severek okuyacaklar kitap, önemli bir bo lu u doldurmakla kalm yor, son günlerdeki ‘muhafazakâr sanat’ tart malar na da sahih bir bak aç s getiriyor. Hilmi Yavuz, Cansever’in vefat ndan sonra yazd o incelikli yaz da unlar söylüyordu: “Türkiye’de mimarinin ‘Dünyay güzelle tirmek’ yerine, Dünya’y çirkinle tirmekten; Edward Said’in dedi i gibi, bize Vahiy’le ‘tamamlanm bir Dünya olarak’ verilmi olan bu Dünya’y süslemek (tezyin etmek) yerine, de i tirip bozmaktan, elbette ve öncelikle mimarlar sorumludur. Turgut a abey, bu ‘kültürel kirlenme’nin, ‘kendi inanç temellerinden kopart lan, inançlar n n özüyle ba lar kesilerek yabanc la t r lan’ slam toplumlar nda ‘en vahim ve tahripkâr boyutlara’ ula t n bildiriyor; -diyor ki: ‘[Mimari alan nda] kültürel kirlenme, özünde teknolojiyi kendi ba na yarat c güç addetmek gibi temel bir yan lg y ta maktad r. ehre, topra a, dünyaya Allah’ n azametinin ve cemâl s fat n n tecelli etti i yerler ve insanlar n idrak edece i alanlar olarak bakmak yerine bugün, bu alanlara ait meselelere bürokrat ve teknokratlar n gözlükleriyle bak lmakta[d r].” Dünyay Güzelle tirmek, bir yandan uzun bir süredir kar kar ya oldu umuz zevk hezimetinin nas l bir entelektüel arka planla giderebilece inin ipuçlar n vermesi, di er yandan da “medeniyet kopmalar s ras nda ya anan zihinsel krizlerden nas l ç k labilece ini” göstermesi bak m ndan bir k lavuz kitap niteli inde.
EDEB YAT- R
KÝTAP ZAMANI
airin virgülü
Ölümsüzlü ü tadan air Hüseyin Yorulmaz, Bir Neslin A abeyi Erdem Bayaz t kitab yla, Erdem Bayaz t’ n hat ralar n gazete kupürlerinden, ya ayan arkada lar n n, tan d klar n n a z ndan ve dergilerdeki yaz lardan derleyerek bir araya getirmi .
Kemâl Yanar’ n yeni kitab Karanl kta Çiçekler bir yönüyle göstergebilimsel bir yolculu a ç kar yor okuru: Söz ile Dil aras na, Baba ile Çocuk aras na, Karanl k ile Çiçekler aras na ve Dünya ile Kurban aras na konulmu o virgülü okumaya ça r yor.
B R NESL N A ABEY ERDEM BAYAZIT, HÜSEY N YORULMAZ, 360 SAYFA, 25 TL
E
YUSUF GÜNDÜZ
rdem Bayaz t ismi Türk edebiyat için farkl manalar ifade ediyor. Bir air oldu u kadar “derleyen, toparlayan bir a abey” asl nda onu tan mlayacak s fat. Bugüne kadar önümüzde Sebeb Ey airine dair 69 y ll k hat ra da n k bir vaziyette durmaktayd . Hüseyin Yorulmaz, Bir Neslin A abeyi Erdem Bayaz t kitab yla, vasf na yak r bir çal mayla edebiyata adanm bir ömrün hat ralar n gazete kupürlerinden, ya ayan arkada lar n n, tan d klar n n a zlar ndan ve dergilerdeki yaz lardan derleyerek bir araya getirdi.
MARA ’IN A RLER NDEN Bir Neslin A abeyi Erdem Bayaz t kitab nda bir toprak ve onun yeti tirdi i insanlar n özelliklerinden dem vuruyor yazar. Mara ’ n airler ve yazarlar yeti tiren bir memleket oldu unu edebiyata az çok ilgi duyanlar bilir. Necip Faz l, Sezai Karakoç, Cahit Zarifo lu hep bu topra n çocuklar . Erdem Bayaz t da ayn co rafyan n yeti tirdi i isimlerden. Yazar n bu çal mas her ne kadar Bayaz t’a ait bir biyogra olarak dü ünülse de Mara ’ta yeti mi güzide bir neslin, Cahit Zarifo lu’nun iirinden mülhem “Yedi Güzel Adam” n etraf nda dönüyor. Öyle iç içe geçmi ki bu güzel co rafyan n bu güzel arkada lar , Hüseyin Yorulmaz’ n tabiriyle, hangisini anlatacak olsak bir di erinden geçecek yollar. Haliyle Bayaz t biyogra si haz rlan rken de Cahit Zarifo lu, Alaaddin Özdenören, Rasim Özdenören, Sezai Karakoç ve Akif nan’a u ramadan yola devam etmek mümkün olamazd , olmam . Zira daha çocukluk y llar nda ba layan bu dostluklar geç dönemlere kadar devam etmi . Kitap bu dostluklar n mektuplar na, yaz malara ve hat ralara göz atmam z sa layarak ilerliyor. Bayaz t’a dair en önemli anekdodlar bazen Zarifo lu’nun Ya amak’ nda ç k yor kar m za, bazen Rasim Özdenören’in bir mektubunda. 1939 y l nda, airler ehri Mara ’ta (ki henüz bu ehrin ‘kahraman’ unvan n almas na çok vard r) do mu Bayaz t. slam’a dair her eyin hor görüldü ü zor zamanlarda Nak ibendî eyhi eyh Âbid Efendi’ye, Bayaz t’ n çocuk lisan yla “ ncirli Hoca”ya müntesip olan bir baban n çocu u olarak. Bu zamanlar sadece ülkenin her yan ndan oldu u gibi Mara için de zor geçmektedir.
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
KARANLIKTA Ç ÇEKLER, KEMÂL YANAR, GRANADA K TAP, 84 SAYFA, 8 TL
C
Daha çocuk ya larda patlak veren kinci Dünya Sava ve ard ndan ya anan k tl klar derinden hisseden bir nesildir Bayaz t’ n nesli. stiklâl lkokulu’na gider Bayaz t. Bu y llar, Yörükselim- eyhâdil aras nda gidip gelerek ehri özümseyen bir çocuktur. Okula gidip gelirken üzerinden geçti i Karl dere’nin iki yakas n birbirine ba layan demir köprü de çocuklu unun en belirgin hat ralar ndand r. Daha sonra Bayaz t’ n iirlerinin altyap s n olu turacak kelimeler de bu y llarda bir araya gelmi tir muhtemelen. Sava , karakol, dispanser kelimelerinin zihnine kaz nd , oradan da iirine yans d zamanlard r. Ah rda ’n n eteklerine yay lm ehrin yükseklerinde, Pazarc k ve Ç narba ’nda tabiatla ba ba a geçen, Hz. Ali okumalar yla k vama gelen zamanlar n ve Zarifo lu’yla gölgesinde uzan p hayallere dald “Yaln z Ard ç” n onun duygular n ve kelimelerini nas l da yo urdu unu bu k ymetli çal may okurken anlayabiliyoruz. Bu kelimeler bir süre sonra “Toprak Adam” iiri olup dökülmü Hamle dergisinin sayfalar na. Sonras bir sa anak ya mur gibi ço al p Sebeb Ey’i olu turmu . Çok partili hayata geçi in, ihtilallerin ya and s k nt l zamanlarda kelimeler yerinden oynam , yenileri eklenmi onlara. Bu arada devam eden dostluklar gelip duruyor gözümüzün önünde. Ayr ehirlerde olunca hasretle birbirine gönderilen mektuplarda tarihe geçmi bunlar.
KEREM GÜNE
ioran, “Bir virgül için ölünen bir dünya” dü lüyordu. Evet, “bir virgül” için… Kemâl Yanar’sa o ‘dünya’n n ‘virgül’ünü yeni kitab Karanl kta Çiçekler’e ta yor ve o ‘dü ’ün dü ünü kuruyor. Granada Yay nlar iir Dizisi’nden ç kan kitap, Tarkovski’den bir epigra a aç l yor: “Ba lang çta neden söz vard , baba?” Öyleyse bir yönüyle göstergebilimsel bir yolculu a ç k yoruz. Söz ile Dil aras na, Baba ile Çocuk aras na, Karanl k ile Çiçekler aras na ve Dünya ile Kurban aras na konulmu o âte în virgülü okumal önce. Yanar, ilk kitab A r Havuz’a yapt at arla bana öyle geliyor ki Çocuk’a de il Baba’ya geri dönüyor; iirini, öznenin geçmi ine yapt at arla ilerletiyor. ‘Bulant ’ ile ‘Bunalt ’ aras nda Dünya’n n sözsüz ark s n dinleyen bir air için gece, “büyük lâciverdî bahçe” de il. Manan n har erin içinde yürüyü ü gibi hiçli in derinli ine do ru yürüyor Yanar. Esrimek ile ilenç ayn anlama geliyor orada.
VECD LE YA AM T KS NT S ARASINDA Kendini ‘ezelî ma lûp’ olarak tan mlayan Cioran, bir söyle isinde öyle diyordu: “Fakat hep içimde iki ça r oldu unu söyledim. Baudelaire’i hat rlars n z, tam da vecd ile ya am tiksintisi aras ndaki o çeli ik dilekleri.” Kemâl Yanar da Cioran gibi “vecd ile ya am tiksintisi aras nda” m gidip geliyor? Karanl kta Çiçekler’de yapt , söyledi i bu mu? “Yani rüyâlar ma karde olur musun” diye soruyordu Yanar ilk kitab A r Havuz’da meçhul okura. Çünkü “Dünyadan mahrum olma veya dünyan n çökü ü asla geri döndürülemez.” diyen Heidegger’in “dünyaya f rlat lm varl k” olarak niteledi i airdi o. Dünyadan mahrum olan bir air olarak dünyan n asla geri döndürülemeyecek çökü ünün iirini yaz yordu. A r Havuz’daki ‘su’ imgesinin yerini ‘çocuk’ alm gibi görünüyor Karanl kta Çiçekler’de. te o çocu un gözünün ya gibi dü üyor Yanar’ n gözünden Dünya. Rilke demi ti, o ‘görerek’ yapt iirde: “Dünya yok az ötede.” Yanar’sa Rilke’nin söyledi ini karanl kta söylemeyi deniyor, ‘görme’yerek: “yeryüzünün aynada yans mad n gördüm./ bakabilir miydiniz, siz hiç?..” “Büyük körle meden ba l yoruz,/ konu maya. gözlerimiz sonsuza kapal ” diyen bir airin ‘karanl k’ ile ‘körlük’ü
DARISI D ER ‘GÜZEL ADAM’LARA... Gurur ve kibir tav rlar yla öne ç kmaktan imtina ederek kurmu hayat iirini Bayaz t. Bir ‘üstad’ olarak de il, bir a abey olarak yer bulmu hayatlarda. iirlerine iir, dostlar na dost eklemi . Büyük Do u, Dirili , Edebiyat, Mavera ve Akabe’den geçmi yolu. Her kilometrede yeni güzelliklerle donatm hayat n Bayaz t. Hüseyin Yorulmaz bir Mara l olarak memleketine vefa göstermekle kalmam , dört ba mamur bu biyogra çal mas yla kültür dünyam za da önemli bir katk da bulunmu diyebiliriz. Da n k bir vaziyette bir araya gelmeyi bekleyen birçok bilginin, kupürün, mektubun ve yaz n n foto ra anarak kitaba eklenmesi çal may de erli k l yor. K sa zamanda ikinci bask s n n yap lm olmas da bir Erdem Bayaz t biyogra sinin derli toplu bir biçimde haz rlanmas n n ihtiyaç haline geldi ini göstermi oldu. Dar s di er ‘güzel adamlar’ anlatacak farkl biyogra lerin ba na.
21
ima etti ini söylemek bilmem mübala a olur mu? Tanp nar gibi “en uyan k bir gayret ve çal ma ile” de il, bir esrime ile Dil’in ötesinde olu maya ba layan bir rüya halinin kafesinde deyi yerindeyse bir ‘kaplan’ gibi dola yor Yanar; -“kurutulmu kâ tlardan bir kaplan”. “Seraphim” iirinde “çiçeklerin çocuklu undan konu uyorduk./ içlerinden birinin s rr vard .” diyor air. ‘Çocuk’u Da larca’dan, ‘Çiçekler’i Baudelaire’den, ‘Karanl k’ Hâ im’den, ‘Melekler’i de Rilke’den temellük ediyor. ‘Dünyada-olmak’ n s k nt s n , tekdüzeli ini imgelemini k k rtan bir büyüye dönü türmeyi biliyor: “ k toplayan a açlar gibiyim/ kaslar m kelebek ölülerinden./ duyuyor musun hu a açlar n n/ ark s n çeli kiler mele im?.. bir o lun/ kimsesiz geçen saatlerini söylüyor”. Chateaubriand, Atala’da öyle der: “Var oldu umu ancak s k ld m zaman fark ediyordum.” Dünyada-olmak s k nt s , Yanar için var olan n alg lanmas , varolu un gerçekle mesidir bir bak ma. Çünkü s k nt akmayan zaman n tasviridir. Akmayan, bir ba ka deyi le donan zaman aire vecde benzer bir bo luk hissi verir. Dünyan n kötücül büyüsüne kar muskalar vard r onun: Sözcükler.
YA AMAYA VEDA ETMEK Harold Bloom’un “bir baba hep vard r” dedi i ‘baba’ hep var m d r bilmem. Ama Yanar için bir an dan ibarettir art k ‘baba’. mgelere ‘kurban’ edilendir. Kan “a r havuz”a ak t lan bir kurban. Karaya vurmu bir bal n ark s bu. “Ya amamaya/ devam eder/ gibi ya amaya veda ediyorum” diyen bir bal n. “Bilinçd n n meyvesini yiyen” bir airdir o. Yüre inde ‘lâ’ olan bir çocuk dü ü. ‘Ölüme kanat germek’ böyle bir eydir: “Dünya, a lad m yerdir. gazâl kan ve fesle en ta nan gemiler/ de, kalbini bir ark ya saklayan çocu um hâlâ. gö ün o lu de ilim.” Karanl kta Çiçekler’i Cioran’ n Burukluk’u e li inde okudum. Okurken Haydn’ n Veda Senfonisi’ni dinledim. S k s k mimoza çiçe i kolonyas koklad m. Anlad m ki, “Bir virgül için ölünen bir dünya dü leyen”lerden biridir Kemâl Yanar. Rilke’nin Mele i’nin ete inden bu daylar biçmek isteyen… Benzi safrandan daha sar , hakikate kelimelerden daha yak n… imdi karanl kta bir ‘virgül’, bir ‘gül’…
B YOGRAF
KÝTAP ZAMANI
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Serdengeçti yârdan geçmedi
1
Cemal Kurnaz, 756 sayfal k çal mas nda Osman Yüksel Serdengeçti’nin hayat hikâyesini anlat yor. Serdengeçti’nin deli dolu ya am , mahkeme koridorlar ve hapishanelerdeki çileli günleri, partilerle ili kileri, Bediüzzaman ve talebeleriyle olan münasebetleri, ço u zaman kendi a z ndan ve tan kl klarla yer al yor kitapta. DEL RÜZGÂR-OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇT , CEMAL KURNAZ, KURGAN EDEB YAT, 756 SAYFA, 32 TL
ALÂATT N KARACA
940’l y llar; yani Millî ef nönü dönemi ve sonras nda Demokrat Parti’nin iktidar ndan 1960 darbesine de in uzanan süreç, Türkiye’nin en çalkant l y llar d r. Millî ef dönemi; bask n n ve kavgan n doru a ç kt y llar. Bunda, elbette kinci Dünya Sava ’n n iki ülkesinin; Almanya ve Rusya’n n, sava süresince Türkiye kamuoyunu yönlendirme siyasetinin de önemli rol oynad unutulmamal . Sonuçta, içte ink lâb n estirdi i rüzgâr n gücünü de arkas na alan smet nönü, 1940’l y llarda “tedip edici” zulüm k rbac n , sa n da, solun da, slâmc lar n da s rt nda aklatt . Kaderin garip cilvesi, Osman Yüksel’in yumrukla t Sabahattin Ali de e n öldürücü darbesiyle 1948’de katledildi. O y llarda slâmc , milliyetçi ve mukaddesatç cephede üç kalem ör; slâmc Necip Faz l Büyük Do u’suyla, Turanc Nihal Ats z Orkun’la, Türk slamc Osman Yüksel de Serdengeçti dergisiyle –dü üncelerindeki farkl l klara ra men- CHP’nin bask lar na ve “komünizm”e kar bayrak açt lar.. Üçü de ‘kara budun’dand , sava ta en önde, bar ta hapishanede. Zaman n Ankara Valisi Nevzat Tando an’ n “Anadolulu öküzler” diyerek a a lad kara budun halk ndan... te o y llar n üç kalem öründen biridir Aksekili, Toros yüzlü Yörük Osman Yüksel, Cemal Kurnaz’ n deyi iyle “Deli Rüzgâr”.
SAYFALARA SI MAYAN B R ÖMÜR Cemal Kurnaz, 756 sayfaya s d rm , ele avuca s mayan pervas z Toroslu Osman Yüksel’i. Aksekili Koca Yörük’ün deli dolu hayat n , bas nyay n faaliyetlerini, dönemin siyasal olaylar n , mahkeme koridorlar nda ve hapishanelerdeki çileli günlerini, partilerle ili kilerini, Türkçülü ünü, slamc l n , Said Nursi ve talebeleriyle olan münasebetlerini, ço u zaman kendi a z ndan, foto ra ar n, mektuplar n, dostlar n n ve makalelerin tan kl klar yla uzun uzun anlatm kitab nda. Sanki d ar da hiçbir ey b rakmamak istercesine, Serdengeçti üzerine ileride yap lacak ara t rmalar da
Dönüyoruz 1944’e. Ortal k hareketli. DTCF kar k. Komünizme kar bileylenmi tir Felsefe ö rencisi Osman Yüksel. Nihal Ats z’la Sabahattin Ali aras nda patlak veren kavga. Bu k v lc m, Deli Rüzgâr’a da s çrar. Kendisini birden kavgan n ortas nda buluverir. Durur mu? Durmaz! 26 Nisan 1944 Çar amba gecesi sokakta rastlad Sabahattin Ali’yle iti ip kak r. Bu, onun Serdengeçtili e ilk ad m d r. Uzun yol gitmeye hüküm giymi tir, mataras nda tuzlu su vard r, mahkemeler, Falih R fk Atay’lar n, Ahmet Emin Yalman’lar n, Hasan Âli Yücel’lerin, Nevzat Tando an’lar n zehirli dilleri; kamuoyunu, yarg y , emniyeti yönlendirme giri imleri. Asl nda bu büyük mücadelenin, basit bir komünist-milliyetçi çat mas olmad , arkas nda kara budun diye horlanan ta ral Türk milleti ile onun bo az na çökmü kökü d ar daki-
dü ünerek, uzun listeler vermi . Bunu bir ara t rmac n n samimi kayg s olarak kaydedelim. Yorucu ve uzun bir çal ma. Deli Rüzgâr’ n pe inde ko may göze alm Cemal Kurnaz Hoca. Elbet yorulacak, t pk deli esen rüzgâr gibi, Osman Yüksel’in hayat n n arkas nda, bir o yana bir bu yana savrulacak kalem. Savrulmu da. O deli dolu, ele avuca s mayan Serdengeçti’nin, hayat hikâyesini bir tasnife, bir kronolojiye ba lamak zor olsa gerek. Da l k, kayal k bir Akseki’de, Birinci Dünya Sava ’n n sonunda, 1917’de do mu Osman Yüksel. Babas Ahmet Salim, müftü, âlim ve arif bir zat. 11 ya nda kaybetti i annesi Emine Han m, kalbinde hep kanayan yara, kaybedilen s cak kucak. Hücrede s n lan melek. Ana özlemi, iirlere, yaz lara yans m . lk ve orta ö reniminin ard ndan DTCF’nin f rt nal koridorlar . 1940’l y llar n pat rt l günleri. Felsefe Bölümü’nde ö rencidir. Komünizme kar deli bir yürek. Gönülsüz evlilik, çocuksuzluk, do arken ölen iki yavrunun derin ac s . Askerlik. Bir lokma bir h rkayla geçen günler. Az yiyen, sa l na hiç dikkat etmeyen Serdengeçti... Dükkân nda genelde zeytin ekmek yermi , bundan dolay dükkân na “Zeytûniye Tekkesi” derlermi . Hastal k; esprilerle geçi tirmeye çal t parkinson. 1976’ya gelindi inde art k ayakta zor durmaktad r, harap haldedir. “Soluk sonbahar, gelip çatm t r”. 10 Kas m 1983’te Hakk’ n rahmetine kavu ur. Kitab n ilk bölümünde bu hayat hikâyesini uzun uzun anlat yor Kurnaz. Ard ndan “Yay n Hayat ”. Uzun bir döküm, bas lan, bas lmayan kitaplar , yaz lar n n listesi, okuyucular, bayiler, bayilerle ya anan sorunlar, bir devrin muhafazakâr Anadolulu okuyucular , Anadolu’nun heyecanl insanlar … Dikkatli bir okur, bu bölümden, dönemin milliyetçi ve muhafazakâr okur kitlesi, onlar n beklentileri, heyecanlar , muhafazakâr yay nlara olan ilgi vb. hakk nda bir kir edinebilir. Dava delisi Toroslu, o kara-kuru, ele avuca s maz Yörük, kitleleri harekete geçirmi tir yay nlar yla.
22
ler aras nda mücadelenin bulundu u, kitab n sat r aralar ndan ç kar lacak en anlaml sonuçtur bence. ktidar sahipleri, bütün güçleriyle bu ta ral lara, ta ral lardan biri olan Osman Yüksel’e de sald r rlar. DTCF’den atarlar ilkin. Ulus gazetesinin bayku u Falih R fk ’n n kalemi hiç durmaz. O yetmez, Hasan Âli Yücel’le Emniyet’e ko arlar. Ankara Valisi Nevzat Tando an’ n u sözleri onlar n Türk milletine bak n göstermesi bak m ndan oldukça anlaml d r: “Siz Anadolulular ancak öküzün ekti ini yersiniz, öküzler!” Tando an nereli mi? O “Simit sar kl Anadolulu”lardan de ildir, Balkanlardand r, âmirimizdir, e mizdir. Sonra tutuklanma. Demirkap l hücreler, uzun sorgular. Ve tabutluk; zar zor s lan bir hücre, tepesinde 500 mumluk bir ampul, susuzluktan dudaklar kurur, gözleri kama r, ter içinde kal r, sorgu ve i kence! Yakla k 3,5 ay tutukluluk. 1944’ün A ustos ay nda serbest b rak l r; Fakülteye de veda etmi tir. Art k Serdengeçti’dir. Mücadeleye adeta yeni ba lam t r. Durmayacakt r. DP’yi destekler; ancak kimi icraatlar n ele tirir de. AP’den Antalya milletvekili seçilir. Partide 163. maddenin kald r lmas için büyük bir mücadele verir. Ama AP içindeki dönme ve masonlar, “Simit Sar kl Anadolulular” tasfiye ederler. Serdengeçti bu kez MHP’de yer al r. Bir süre de MSP’de. Bir rüya üzerine Fatih’te Re adiye Oteli’nde Said Nursi Hazretleri’yle görü ür. Bediüzzaman kendisine, “Ben seni eskiden biliyorum, Emirda ’da iken dergini getirdiler. Allah ve din yolunda her eyimden vazgeçtim, serimi bu yola koydum demi sin. Aferin, aferin, ma allah, ma allah…” der. Deli Rüzgâr’ n maceras , mücadelesi böyle kitapta. Kitap biter de, bu hikâye burada bitmez!
Osman Yüksel Serdengeçti
R SALE
KÝTAP ZAMANI
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Lokman Hekim ruhlu talebe hsan Atasoy, iman hakikatleriyle birlikte bitkiler âleminin s rlar na vâk f olan Risale-i Nur talebesi Ali hsan Tola’n n hayat n hat ralar e li inde anlat yor. Kitap, okuru ‘bir ba ka âlem’de ya ayan Ali hsan A abey’in odas na da konuk ediyor. AL HSAN TOLA, HSAN ATASOY, NES L YAYINLARI, 448 SAYFA, 18 TL
B
AHMET DO RU
ediüzzaman Said Nursi, Isparta’n n Senirkent ilçesine geldi inde talebelerinden Ali hsan Tola’ya, “Peygamber Efendimiz (sas) Senirkent’in ir ad için beni görevlendirdi. Fakat benim çok vazifelerim oldu undan benim yerime bu görevi sana veriyorum.” deyip 25 kuru uzat r. Ali hsan Tola, bu hadiseden y llar sonra Senirkentlilere k zacak olsa “Al r 25 kuru umu giderim!” dermi . Bu ilginç hat ra, hsan Atasoy’un kaleme ald ve Nesil Yay nlar ’ndan ç kan Bediüzzaman’ n Lokman Hekim Ruhlu Talebesi Ali hsan Tola adl kitapta anlat l yor. Ali hsan Tola, Bediüzzaman’ n talebeleri içinde farkl özellikleriyle dikkati çeken bir ahsiyet. Kitab n üst ba l nda yer alan “Lokman Hekim Ruhlu” ifadesinin de i aret etti i gibi iman hakikatleriyle birlikte kendisine tabiat n, özellikle de bitkiler âleminin s rl kap s aç lm . Da lardaki otlar, a açlardan ç kan ya lar, madenler dile gelip insano lunun hangi yaras na ilaç, hangi derdine merhem olaca n anlatm lar lisan- halleriyle. Ve ‘Ali hsan A abey’ y llar y l bir yandan gönüllerin ayd nlanmas na, bir yandan da fanî bedenlerin ‘ âfî’ isminin tecellilerine kavu mas na vesile olmu .
‘AL HSAN, AKRABAMSIN’ “Ali hsan Tola, ‘Ahirzaman Müceddi’nin harikulade hallere mazhar, maddî ve manevî ilimlerle mücehhez, çok yönlü, pek acaip ve garip, nev’i ahs na münhas r bir talebesidir. Nebatat, madeniyat ve ledünniyat gibi farkl ilimlerin s rlar na vâk f bu zat, bir kürsü gibi kulland küçük odas ndaki karyola üzerinden, her gün ziyaretine gelen yüzlerce insana maddî ve manevî ders verip ifa da tm t r.” diyor hsan Atasoy, Ali ihsan Tola’y anlatmaya ba larken. Atasoy, hat ralar n tespit maksad yla kendisine yapt her ziyaretten dönü te dostlar na, “Yerde insan suretinde bir melek görmek isteyen Senirkent’e gitsin.” dedi ini söylüyor. Ali hsan Tola, 1927 y l nda Senirkent’te dünyaya gelir. Ecdad Mekke ve Medine’de kad l k yapm . Bir müddet Senirkent belediye ba kanl nda bulunan babas âlim ve fâz l, annesi müttaki insanlar. Hatta tekkelerin kald r lmas ndan sonra evleri hatm-i haceganlar n devam ettirilmesine hizmet etmi . Ailenin seyyidli i de var. Bediüzzaman’la ilk görü tüklerinde Üstad, akraba olduklar n
söyler. Oysa biri Siirtli, di eri Senirkentlidir. Ali hsan A abey, y llar sonra ara t rmalar n tamamlad nda aile eceresindeki Siirt ba lant s na da ula r. Ali hsan Tola, liseyi Afyon’da okur. Ceylan Çal kan’la ayn yurtta kal r. 1940’ta stanbul Üniversitesi Orman Fakültesi’ni bitirip orman mühendisi olarak göreve ba lar. Vazife yapt yerlerde tabiat inceler, bitkileri, madenleri haf zas na al r. 1950’de Zübeyr Gündüzalp’in verdi i bir konferanstan etkilenip Bediüzzaman’ ziyarete gider. lk görü melerinde Üstad, kendisini daha alt ya nda iken talebeli e kabul etti ini söyler, ikinci görü melerinde onun ihtisas alan na giren konulardan bahseder: “Toprakta, ta ta bulunan madeni hassa, kökten o a açtaki yaprak, meyve, dal, tohum ve kabu a kadar intikal eder; böylece madenî hal, nebatî hale dönü ür ve ondan hangi canl yerse ona intikal eder. … Yapra ndan, meyvesinden, kökünden, kabu undan kim yerse o yiyenlerin bünyesine göre haz rlanm oldu unu, havaya ne retti i kokudan istifade ettikleri gibi, yiyenler ona göre faydalan r, ahlâk te ekkülüne sebep olur.”
B R BA KA ÂLEMDEN… Bir defas nda k rk gün, bir defas nda yetmi gün açl k orucu tutan Ali hsan Tola, memuriyetten ayr l p hayat n hizmete vakfeder. Bu arada mahkeme ve hapishanelerle de tan r. Cenâb- Hak, kendisine bitkiler âleminin esrar n açar. Bu durumu öyle izah eder: “Üstad’ n himmetiyle aç ld , sizi nas l görüyor ve tan yorsam, o bitkileri de öyle görüyor ve tan yorum. Neye yarad klar bana o surette görünüyor. Mesela bir bitki böbre e yar yorsa onu böbrek suretinde görüyorum.” Ali hsan Tola, bitkilerde gizlenen ifa s rlar n bildi i halde aslolan iman hizmeti deyip bir müddet bu perdeyi d ar ya kar aralamaz. Ancak Bat t bb n n silah gibi kullan lmas , bir yandan hormonlukimyasal silahlarla hastal klar art r l p, bir yandan kimyasal ilaçlarla paralar toplanmaya ba lamas üzerine kendisine bah edilen ilmi, hizmete arz eder. Son y llar nda d na ç kamad evi maddi-manevi dertlerine deva arayanlarla dolup ta maya ba lar. Kitap, t bb- Nebevî’nin bir nevi tatbikat olan bu tedavi metotlar ndan örnekler verirken, nakledilen hat ralarla ‘bir ba ka âlem’de ya ayan Ali hsan A abey’in odas na da konuk ediyor. u cümle ise kendi a z ndan: “Resulullah’la (sas) isti aresiz hiçbir ilaç vermedim.”
23
KÝTAP ZAMANI
Bir berberin manifestosu
P
ROMAN
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
iire ta radan bakmak
Polat Onat’ n Kom u Yay nlar ’ndan ç kan ntihar Etmi Bir Ta ra Berberinin iir Kitab ve Önsözü postmodern edebiyat n örneklerinden biri olarak de erlendirilebilir. Eserin bir roman m , iir kitab m yoksa bir anlat m oldu unu söylemek güç.
I k Yanar, Ta ra airi adl yeni roman nda ta ra airi imgesini ba kahraman Yakup Gündo du etraf nda tart maya aç yor. Romanda, ta rada air olma halinden çok, ta raya kaçm , s nm bir adam n, Yakup Gündo du’nun hikâyesi var.
NT HAR ETM B R TA RA BERBER N N R K TABI VE ÖNSÖZÜ, POLAT ONAT, KOM U YAYINLARI, 168 SAYFA, 12 TL
TA RA A R , I IK YANAR, ULE YAYINLARI, 351 SAYFA, 16 TL
SERDAR ÇEL K
olat Onat’ n ntihar Etmi Bir Ta ra Berberinin iir Kitab ve Önsözü adl eseri ilk cümlesiyle farkl oldu unu hissettiriyor. Kitap hakk nda hem ayr nt l hem de anla l r bir okuma yapabilmek için san r m ellili y llarda ilk nüvelerini veren “postmodern durum” hakk nda bilgi sahibi olmak gerekiyor. Malum oldu u üzere o dönemin postmodern yazarlar , modernizme kar geli tirdikleri dü üncelerini, bir tan m yapmaktan kaç narak ortaya koymaya çal yorlard . Belki de o nedenle, David Harvey postmodernlik hakk nda yazd kitab n ad n Postmodernli in Durumu koymu tur. Postmodern durum bir dü ünce midir? Yoksa bir muamma m ? Bugün hâlâ tart lan bir konuysa da, birçok zor metin için (kolay ndan olsa gerek) bu tan m uygun görülmektedir. Dolay s yla postmodernli in belirsizlik, parçalanma, kurall n bozumu, ironi, benin yitimi, melezle me, kat lma, karnavalla ma, metinsellik, bir durum analizi, ele tirisi ve bir döneme kar ç k eklinde biçimlendi ini söylemek yerinde olur san r m.
OKURUN NE ANLADI I ÖNEML Onat’ n kitab n da bu tart man n eksenine oturttuktan sonra okumak, sa l kl bir okuman n kap lar n açacakt r. Nitekim kitap, henüz giri cümlesiyle bu yönlü bir eksende oldu unu hissettiriyor bize. Polat Onat’ n bu kitab için, “ unu yazm ” demek gibi net bir ifade kullanmak san r m metnin yasland dü ünce aç s ndan bir paradoksu bar nd r r. O nedenle, “Neyi anlat yor?” gibi bir soru sormak metnin okunmas n daha bir kolayla t racakt r. Nitekim yazar n yazd klar ndan ziyade, okurun ne anlad n n önemli oldu u bir yap ttan bahsetmek daha do ru olur kan mca. Tam da bu noktada metnin, “Önsöz” bölümündeki parçal iç dökme hali için, ayr ayr bir analizi hak etti ini söylemek yanl olmaz herhalde. Her parça için de ayr bir okuma atlas ç karmak ve ikinci bölümdeki iirleri de bu dü ünce üzerinden okumak yerinde olaca gibi iirleri de anla l r k lacakt r. Aksi halde okurun, yaz lan n ne oldu u konusunda, bir mu-
T
amma ile kar la aca n söylemek yanl olmaz. O nedenle ntihar Etmi Bir Ta ra Berberinin iir Kitab ve Önsözü’nün bir roman m , iir mi yoksa bir anlat m oldu unu söylemek güç. Zaten yaz lan metnin ad n koyup ne oldu unu söylemek, ortaya ç kan metnin amac n n da d na ç kmak olur. Kitap iki bölüm olarak kurgulanm ; birinci bölüm Önsöz, ikinci bölüm ise iirler k sm ndan olu uyor. Roman n birinci bölümünde yazar, sanat, roman, iir, kültür, hayat hakk ndaki görü lerini ele tirel bir üslupla kaleme al rken, ikinci bölümde, birinci bölümde ele al nan konular n ad m ad m nas l iire dönü tü ünden bahsediyor. Yazar n metin boyunca, karakteri Âdem Yoksun üzerinden bir sanat anlay geli tirdi ini, bu durumun da metnin arkaik yap s n ele tirel bir zemine do ru kayd rd n görüyoruz. Nitekim yazar n ortaya koydu u ele tirel sanat anlay , gücünü postmodern durumdan ald ktan sonra gizliden gizliye bir melez manifestoya dönü üyor. Yazar, ruhsal sorunlar olan biri üzerinden bunu yap yor olmas metnin gücünü art rd gibi ele tirilebilirli ini de ortadan kald r yor. Yazar n karakterine yükledi i kendilik, yaln zl k, küskünlük, delilik hali bu melez manifestoyu tamaml yor gibi.
MEHMET ÖZTUNÇ
a ra iirinin, merkez iir taraf ndan çerçevelenmesi Faruk Na z Çaml bel’in “Han Duvarlar ” iiri vesilesiyledir. Çaml bel, bir yandan bütün içtenli i ve efkati ile ta ra iirini anarken öte yandan ta ra iirine, iirin merkez evinde ancak “misa r” olarak a rlanabilece ini de hissettirir. Günümüzde bile boynunu ta radan merkeze do ru uzatan ‘duyu ’ ve ‘dü üncesi’ ta ra ile çeperli airler vard r ama art k yeni iir anlay içinde kabul görmeleri neredeyse imkâns zd r. Çünkü merkezta ra hatt nda iir, sadece mekânsal bir de i im geçirmemi , duyu ve dü ünce anlam nda da merkezile mi tir. I k Yanar, Ta ra airi adl yeni roman nda ta ra airi imgesini roman n ba kahraman Yakup Gündo du etraf nda tart maya aç yor. Yanar, romanda ta rada air olma halini de il, ta raya kaçm , s nm bir adam n, Yakup Gündo du’nun hikâyesini anlat yor ki, Gündo du romanda bir airden çok, air olma hevesine denk dü üyor. Yakup Gündo du, yirmi y l önce yolu bir ekilde Büyük Saat dergisine dü mü ve yazd bir iir, onun olmaktan ç kacak kadar, üstat Ali Gani’nin müdahalesinden geçmi ve o haliyle yay nlanm t r. O da, air olamayaca n anlam ve ta raya kaçm t r. Yirmi y l n sonunda stanbul’a döner. Son alt ayda haz rlad bir iir dosyas n Ali Gani’ye götürür ama yirmi y l n sonunda hiçbir eyin de i medi ini görür. Ali Gani, onu yine air olma hatt n n gerisinde tutar. Yakup Gündo du da yazd iirleri yakar. Ama bu yirmi y l n sonunda bir eyi de fark etmi tir: Hevesini, air olmaktan çok Ali Gani ile hesapla mak üzerine kurmu tur. Roman, anlat m performans aç s ndan iki ayr bölümden olu uyor. Yanar, ilk bölümde hikâyeyi sererken oldukça titiz davran yor. Türk iirinde s kça kar m za ç kan bir üstattan el alma meselesinin hem hikâye hem de dil anlam nda bir kli e olu turdu unun fark nda. Kli enin kolayc l ndan, tuzaklar ndan oldukça titiz bir dil i çili i sayesinde korunmaya çal m . Bu bölümde Yanar, sanki ikinci bir göz ku an p daha önce yola önce zaaf diye dö edi i baz unsurlar daha sonra roman n n hesap çetelesine bir ekilde eklemeyi ba arm . Kahramanlar ve nesneler aras nda kurulan ili ki roma-
NSAN H KÂYE Bütün bunlar n yan nda bir de, Âdem Yoksun’un sanat görü ü d nda insani bir hikâyesi var ki, belki de metnin so uk ve tumturakl anlat s n n yan ndaki en dikkat çekici durum bu. Birinci bölümün sonuna do ru, bütün o karga an n, iç dökmenin, yaln zl k sözlerinin ard ndan bir insanla kar la r z. San r m o da günümüzün yaln z ve anla lmad n dü ünen insan d r. Ad konamayan, ya ad yüzy l bir yaln zl klar toplam ndan ba ka bir ey olarak göremeyen insan yani. Bu noktada ntihar Etmi Bir Ta ra Berberinin iir Kitab ve Önsözü için, postmodern durumla bütünle mi bir hal ald n söylemek yerinde olur. Yazar, Âdem Yoksun’un iç sesine ait kaotik ve kaybolmu luk durumunun ço ul bir yaln zl a-hiçli e i aret etti ini ve ortaya ç kan bu yaln zl n- hiçli in de ancak a kla sa alt labilece ini gösteriyor bize.
24
n n en güçlü taraf . Klasik bir anlat m seyri çizen romanlarda ba ar , yazar n ba kahraman çizerken gösterdi i performansa ba l d r. Roman içinde Yakup Gündo du’nun hikâyesinin roman n ba lam anlam nda billurla t n söylemek bir hayli zor. Çünkü Yakup Gündo du imgesinin roman n merkezine a rl n hissettirecek bir biçimde oturmas , yazar n ba kahraman etraf nda daha derin dü ünmesi, onu daha fazla boyutland rmas ve onu kurarken roman n di er kahramanlar n da onunla ortak kader anlam nda ili kilendirmesi ile mümkün olabilirdi. Yanar’ n di er kahramanlar hikâyeye dâhil ederken hem zamanlama hem de h z aç s ndan daha dikkatli karar vermesi gerekti ini dü ünüyorum. Çünkü bir kahraman i leme yetene i kadar onu romana eklerken belirlenen zamanlama da hayati önemdedir.
DAHA Y OLAB L RD Yazar, roman ilerledikçe kahramanlara atfetti i özelliklerde gecikti ini fark ediyor ve bunlar kahramanlar üzerinde göstermektense görece ba ms z bir dille bunlar anlat yor. Bu da kendi özellikleriyle ilgili olarak öznele emeyen, anlat lanlar n nesnesi kahramanlar ortaya ç karm . Hem hikâye hem de kahramanlar daha ra ne bir tutumla i lenseydi roman, çok daha üst bir düzeye ç kabilirdi. Ko ut bir hikâye olarak anlat lan ve okurda daha fazla beklenti olu turan Bertan’ n hikâyesi de roman n sonunda ana hikâyeye ancak teyel diki lerle ba lanm . I k Yanar, asl nda çok güçlü bir damar yakalam . E er roman n n ça rd , iir içinde ya anan entelektüel tart malar daha fazla gündeme getirmi olsayd hem kahramanlar na daha görünür esvaplar giydirmeyi ba aracak hem de roman n meselesini daha net kurmu olacakt . Joyce Carol Oates, “Karakterlerin gördüklerini capcanl ‘görmeden’ k sac k bir öykü bile yazamazd m çünkü öyküler, bize net bir somutla ma talep eden hayaletler olarak gelirler.” derken hikâye anlatman n en esasl zahmetine de i aret ediyor. Ta ra airi, kusursuz denebilecek diline ve k k rt c konusuna ra men I k Yanar’da daha fazla k ve renk talep ediyor. Yanar, bu daha fazla ve rengi roman n ilk bölümünde gösterdi i performansla okura verebilece ini de zaten hissettiriyor.
TAR H-DÜ ÜNCE
KÝTAP ZAMANI
Medeniyet dedi in…
Torosyan’ n tuhaf hikâyesi
S
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Sarkis Torosyan’ Türk okuruna 2010’da Ayhan Aktar tan tm , ard ndan Halil Berktay ve Yusuf Hakan Erdem, Onun gerçeklerle çeli en hikâyesinin pe ine dü mü tü. Y. Hakan Erdem’in yeni kitab , Torosyan’ n “hat rat ”ndaki çeli kileri ortaya koyuyor.
Susan Buck-Morss’un, Hegel, Haiti ve Evrensel Tarih adl kitab n n tezi asl nda basit: Hegel’in “efendi-köle diyalekti i”nin meta ticareti ile ilgisinin, 1790’da Afrikal kölelerin isyan ederek anayasal bir devlet kurduklar Haiti Devrimi ile aç klanabilece i.
TOROSYAN’IN ACAY P H KÂYES , Y. HAKAN ERDEM, DO AN K TAP, 400 SAYFA, 24 TL
HAITI VE HEGEL, SUSAN BUCK MORSS, ÇEV.: ERKAL ÜNAL, MET S YAYINLARI, 176 SAYFA, 14 TL
H
A. YAVUZ ALTUN
kitab yay mland ve Torosyan’ n “hat rat ”ndaki bilgi yanl lar , abart lar ve çeli kiler gün yüzüne ç km oldu. arkis Torosyan’ n hat Öyle ki, Ayhan Aktar’ n yay na haz rlaralar , 1947’de Boston’da d Türkçe çevirinin bile baz noktalaryay mlanm ilk kez. O da Torosyan’dan farkl eyler söyledigünden bugüne pek de ortalarda gö i görüldü. Sözgelimi, orijinal kitaptaki rünmeyen kitaptan, 2007’de gazete“harem romans ” ifadesi, kitab n ba l ci Robert Fisk bahsetti. “The Forgot ndan ç kar lm t . ten Holocaust” (Unutulmu HoloAsl nda Ayhan Aktar, do ru bir rekost) ba l kl yaz s nda, Anadolu’daki feransla i e koyuldu. Michel-Rolph Ermeni tehcirini ve ya anan zulümTrouillot’nun Silencing the Past: Power leri konu edinmi ti. 2010’da Ayhan Aktar, Taraf’taki kö esinde “Yüzba and the Production of History (GeçmiTorosyan’ n Hikâyesi” ba l kl bir ya i Susturmak: ktidar ve Tarihin Ürez yla Sarkis Torosyan’ Türkiyeli okutilmesi) kitab na vurgu yaparak resmi yucuya tan tt . Torosyan’ n “hat rat ”, tarihin gerçekte olup bitenleri “susturÇanakkale’den Filistin Cephesi’ne ma” imkân n tart maya açm t . Anba l ile leti im Yay nlar ’nca çevcak görülen o ki, yanl bir örnekle i e rildi. “Hikâye”ye göre, Yüzba Tokoyulmu . Her eyden önce Torosrosyan, Birinci Dünya Sava s ras nda yan, “susturmaya de ecek” bir karaktam be cephede kahramanl klar göster de il. Osmanl ordusunda “ististermi , Çanakkale’de iki gemiyi top nai” bir biçimde yer alabilen tek gayriat yla bat rm , 6 bin Arap isyanc y müslim subay oldu unu söylüyor mekomuta ederek am’ n Osmanl ’dan sela, ki 1908’den itibaren üniversite biba ms zla mas na yartiren gayrimüslimlerin sud m etmi , ard ndan Franbay olabildiklerini biliyoruz. Frans zlardan madayla ald s z ordusundan madalya n , Arap isyanc lara yard m kazanm , âhir ömrünü ise etti ini anlat yor, ancak BiABD’de geçirmi ti. O karinci Dünya Sava literatündar “kahraman”d ki, kende ismi hiçbir ekilde geçdisini me hur ngiliz “emmiyor. Hatta Ermeni tarihperyalist” Lawrence ile k çiler bile kendisinden bahyasl yordu. setmiyor. Yani sadece Türkler de il, ngilizler, Frans z‘HATIRALAR’ VE GERÇEKLER lar, Araplar ve bizzat ErmeTarihçiler Halil Berktay ve SARK S TOROSYAN niler kendisini “susturmu ” Yusuf Hakan Erdem, “hat oluyor. Dahas , Torosyan’ n ABD’deki ralar n” pe ine dü tü. Torosyan’ n anhayat ve b rakt izler de hat ralar nlatt hikâye tarihî gerçeklerle aç kça ve da bahsetti inden hayli farkl görünüçok fazla çeli iyordu. Buna ra men Ayyor. Taner Akçam, Torosyan’ n torunhan Aktar, Torosyan’ n kitab n savunlar n n yak nda aç klama yapaca n maya devam etti. Meselenin “öz”ü, Tosöylese de ortaya ç kabilecek bilgilerin rosyan gibi bir “kahraman n” s rf kimli“tarihsel olarak kan tlanabilir” olup ol inden ötürü resmi tarihten ç kar lmamayaca merak konusu. s , “ütülenmesi”ydi. Ermeni tehcirinin Son olarak Y. Hakan Erdem’in “bir orta yerinde, bir Ermeni yüzba cephebilim olarak tarih” hakk ndaki görü lerilerde f rt nalar estiriyordu ve bu çeli kini dikkate almam z gerekir. Henüz yi “milliyetçi tarih” kald ramazd . Tar2012’nin ba nda verdi i bir röportajda, t maya kat lan Taner Akçam da, “To“Türkiye gibi bir ülkede gayri resmi tarirosyan tart malar , iyi tarihçi olduklahin de kör noktalar çok fazla.” (Radikal, r iddias ndaki baz entelektüellerimi“Alternatif Tarih de Hep Do ru Söylezin el birli i ile bu soyk r m s rr n n üsmez”) demi ti. Nitekim henüz y l bitmetünü örtme çabas ndan ba ka bir ey den, gayriresmi tarih üzerinde bir tart de ildir.” diyerek konuyu bamba ka man n ortas nda buldu kendisini. Erbir noktaya sürükledi. 2005’te Ermedem, Türkiye’nin tarihiyle yüzle ti i bir ni konferans düzenledi i için ulusalc dönemde, resmi tarihin kar s nda olan lar n hede haline gelen Halil Berktay, her anlat n n “do ru” kabul edilemeyebir anda “Ermeni soyk r m n n üzerice ini söylüyor ve metodolojik bir biçimni örtmek”le suçland . Nihayet, Yude tarihî bilgileri tek tek ele al p ay klasuf Hakan Erdem’in Gerçek ile Kurmamam z gerekti i konusunda uyar yor. ca Aras nda Torosyan’ n Acayip Hikâyesi
SEL M SAL H
aiti, Hegel ve Avrupa merkezli tarih felsefesi hakk ndaki bir kitab anlatmaya Akif’le ba lamak çoklar na ilginç gelecektir ku kusuz. “Medeniyet”i bir Avrupa metonimisi olarak okuyan “Bat c ” paradigmaya kar Akif, milliyetçi bir “kar -medeniyet” anlat s kurgulamam t r. Ancak slamî söylemin önemli seslerinden biri olarak Kuvay Milliye blo u içinde yer alm ve “ stiklâl Mar ”na imzas n atm t r. Ba l a vesile olan bu m srada da “medeniyet”in, olumsall na (“dedi in”), zalim failli ine (“canavar”) i aret eder ve bu tek di i kalm insan icad n , bütün rasyonelitesinden, tarihsel me ruiyet araçlar ndan temizleyerek oldu u gibi, yani kendi hakikati ile ba ba a b rak r. stiklâl Mar ’n n bu en tekinsiz m sras n n ironisi, ço u zaman Bat c paradigman n metonimik medeniyet okumas n tersyüz ederek Avrupa merkezli bir çerçevenin içinde dola t r l r. Ancak bu çerçeve I. Dünya Sava ’n n tarihsel/geçmi ba lam nda mahpustur ve dahas kerameti kendinden menkul her türlü “kar -medeniyet” anlat s na yinelemeli bir söylemsel me ruiyet sa lar. Çerçeveyi da tmak, medeniyeti Avrupal merkezinden kaç rarak, evrensel tarihin hakikatine/hakikatlerine savurmak belki Akif’in “niyetini” a an bir yorum olarak de erlendirilebilir. Halbuki m sran n retorik gücü tam da bu a k nl a, medeniyetin “ortak insanl kd l ”na dair söz söyleyebilme kapasitesinden de do ar. Susan Buck-Morss’un, Hegel, Haiti ve Evrensel Tarih’ini okurken bu m sran n sayfalar boyunca Kongo’dan Haiti’ye, Paris’ten Londra’ya, Jena’dan Berlin’e zihnimde uçu up durmas n ben biraz da böyle de erlendiriyorum.
HEGEL VE HA T Kitab n hikâyesi Buck-Morss’un 2000 y l nda Critical Inquiry’de yay mlanan “Hegel and Haiti” makalesi ile ba l yor. Akademik bir çal madan beklenenin çok üzerinde bir ilgi ile kar lanan yaz , farkl çevrelerde, dillerde, farkl tart ma konular yaratarak ad ndan s kça söz ettirmi . Erkan Ünal’ n çevirisi ile Türkçede ilk defa bu kitapta yay mlanan makalenin tezi asl nda basit. Hegel’in 1803 y l ndaki Adam Smith okumalar ile olu maya ba layan (ve kurumsal Hegel okumalar nca 1789 Frans z Devrimi’nin “ülke içi veçhesini anlatacak bir alegori” olarak kulland söylenen) “efendi-köle
25
diyalekti i”nin onun Smith okumalar ndan ilham n alan meta ticareti ile ilgisinin, 1790’da gerçekle en ve Afrikal kölelerin isyan ederek anayasal bir devlet kurduklar Haiti Devrimi ile aç klanabilece i. Buck-Morss’a göre Hegel ve Haiti, tarihin bu iki önemli fenomeni “sessizce” yan yana durmakta ancak aradaki k sac k “ve”, bizzat Hegel’in “dünya tarihi” nosyonu ile katk da bulundu u Avrupa merkezli dikey tarih in as n n onulmaz mesafelerinde kaybolup gitmektedir. Ancak mesele Haiti Devrimi’nin, Hegel’in kaynaklar ndan ya da felsefesini etkileyen tarihsel olaylardan biri olmas n n ötesinde “Hegel ad n verdi imiz göndergenin, tarihsel olarak bilinir hale gelmesini sa layan bast rmalardan ayr de erlendirilemeyece idir”. Bu ba lamda Buck-Morss, Hegel’in Haiti devrimi hakk nda do rudan konu mamas n iki ekilde aç klar. Birincisi otuzlu ya lar ndaki Hegel o kadar da önemli biri de ildir ve aç kças Jena’y i gal eden Napolyon güçlerine kendisini tutuklatacak i ler yapmaktan da çekinmektedir. kincisi ise Hegel’in bizde “farmasonluk” olarak bilinen “Hür Masonluk”la olan ba d r. Siyasi gizlilik ve gizli karde lik gibi ilkeler üzerinde bir araya gelen Hür Masonluk, Buck-Morss’a göre “Bordeaux’nun köle ticaretinin yap ld limanlar n , Saint-Domingue’deki plantasyonlar , kölelik kar t ngiliz yazarlar , Minerva’n n Paris muhabirlerini ve Almanya’daki kitap yay mc lar n birbirine ba layan sürekli bir hatt r”. Kitab n ikinci bölümü olan “Evrensel Tarih”, devrimin tikel detaylar na daha fazla odaklanarak, bu sürekli hatt n s n rlar yok sayan dünya-tarihsel karma as n ortaya koyar. Örne in, devrimin ba lad an olarak anlat lan “Bois Caiman”, “Boukmen” ad ndaki muhtemelen Müslüman Jamaikal bir kölenin, “mücahid” kan yemini ile co turdu u ve “Fatiman” ad ndaki bir kad n n yönetti i “Vudu” ayinidir. Bu ayin, Hür Mason simgelerinin Katolik ritüelleriyle, Kongolu ilahlar n ya ayan ölüler, yani Haitili “zombi”lerle bulu up, onlara slâmi bir cihad ça r s ile “Ya özgürlük, ya ölüm!” iar nca “devrim” yapt rd , Avrupal tarihsel tahayyülün s n rlar n a an, özgürle tirici bir fenomendir. Ufuk aç c de il mi? Belki de bu yüzden Akif’in m sras n n özgürle mesi, mesela Arakan’ bir iktidar müsameresi, Somali’yi bir Ramazan ovu olmaktan, Uludere’yi 2011 y l gerçekli ini ya ayan vicdanlar n yan ba nda sessizce kanamaktan kurtarabilir...
DÜ ÜNCE-TAR H
KÝTAP ZAMANI
Özgürle mek mümkün!
A ‘
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Suriye’yi tan mak için
Selçuk Küpçük, Yüzle menin Ki isel Tarihi adl kitab nda ki isel tecrübesi üzerinden ülkücülü ün temellerini ele al rken Türk Milliyetçileri ve Ulusalc lar n n omuz omuza gelip Anadolu’yu ‘çat ma’n n içinde tutmalar n n a rt c olmad n anlamam za yard mc oluyor.
Ömer shako lu’nun Suriye Tarihi - Osmanl Dönemi Suriyesi’nde Edebi ve Kültürel Hayat (1800-1918) adl çal mas , Suriye co rafyas n n Osmanl hâkimiyeti alt nda geçen yakla k dört as rl k döneminin son yüzy l na k tutuyor.
YÜZLE MEN N K SEL TAR H , SELÇUK KÜPÇÜK, GRANADA K TAP, 310 SAYFA, 18.50 TL
SUR YE TAR H , ÖMER SHAKO LU, KABALCI YAYINLARI, 422 SAYFA, 25 TL
N HAT DA LI
n’ n dondurulmas olan foto raf karesi uzunca okumalara davetiye ç kar r. Foto rafa e ilmeye ba lad n zda yolculu a ç km say l rs n z. Karede kalmaz, ta ar gidersiniz. Be ir Ayvazo lu’nun 1924 ba l kl kitab nda böyle bir deneyime tan kl k etmi tik. Türkiye’nin yak n geçmi iyle yüzle mesi/hesapla mas manas na gelen Ergenekon davas na yans yan Türk Milliyetçileri ve Ulusalc lar n n bulu ma foto raf da, böylesi bir okumay hak ediyor. 1970’lerin ayr ma/çat ma prati i ve 12 Eylül darbesinin a r travmas varken Do u Perinçek ve “Kür at/Bozkurt” kar mlar n bir karede toplanmas ‘haf za’y hareketlendiriyor, “Nas l olur? Nereden nereye?” dedirtiyor. Böyle dü ünürken, Selçuk Küpçük’ün Yüzle menin Ki isel Tarihi kitab n okudum. Meselesini kavramsal çerçeveyle s n rlamayan, onu hikâyesinin içinden geçirerek anlatan yazar ve kitaplar ba ka türlü oluyor. Türk Milliyetçileri ve Ulusalc lar n n omuz omuza gelip Anadolu’yu ‘çat ma’n n içinde tutmalar n n a rt c olmad n , buna a rman n nas l bir kurguyla gerçekle ti ini anlad m. Küpçük’ün, Türklü ün in as demek olan Türk modernle mesinin köklerine/ruhuna dikkati çekmesi ve Ortodoks ülkücülü ün kurucu unsurlar üzerinde dü ündürmesiyle gerçekle ti bu. 1970’lerin Ortodoks ülkücülü ünü dola ma sokan mito-politik ta y c lar hat rlayal m: Bozkurtlar, Ergenekon Efsanesi ve Kür at karakteri… Türk Modernle mesi slam’ n üzerini çizerek Türklü ü in a ederken; Ortodoks ülkücülük, Selçuklu-Osmanl prati inin içinden de il, öncesinden kendine kökler kurguluyordu. Türkiye’deki modernle menin kurucu mant yla Ortodoks Ülkücülük tasavvurunun slam d nda bulu malar demekti bu. Ortodoks Ülkücülük, Türk modernle mesinin ideolojik ayg tlar ndan biriydi. Dolay s yla imdilerde kar la t m z Türk Milliyetçileri ve Ulusalc lar n n bulu mas yeni bir ey de il, asla dönü tür.
YÜZLE MEK, NSANI ÇIPLAK BIRAKIR Zarifo lu, “Ne çok ac var!” diyordu Ya amak’ta, biz de nesnesi oldu umuz kurgularda ne çok ac çekmi iz. Ülkenin ‘en alttakiler’i k l nm halklar n yoksul çocuklar bir ‘büyü’nün içine çekilerek kurban edilmi . imdi bu hakikatin ayd nl nda kendimizle yüzle iyor, ay pla-
S
r m zdan soyunuyoruz. Yüzle mek, üphesiz ç plak b rak r insan . tiraf; uzunca süre giyilmi , neredeyse ikinci do a olmu giysileri ç karmak gibi zordur. Giydirilmi olan ç kar p aç kta kalmak, hakikatin kar s na oturmak manas na gelir; hakikatin konu tu u, mesuliyet yükledi i ki i olmak… Ba ta Selçuk Küpçük, hakikatin kar s na geçip oturabilen biri; yüzle menin, hakikatiyle kar la man n içinden cümleler kuruyor. Evinin duvarlar n Ergenekon Efsanesi, Bozkurt ve Kür at resimleriyle süsleyen bir baban n evlad olarak hayata gitmi . 12 Eylül darbesiyle sonuçlanan süreçteki kavgada, s k lm kur unlarda, dü en bedenlerde ‘taraf’ olmu bir çocukluk evreni… Sonra darbe sonras nda ya ananlar n kurdu u hissiyat, bu hissiyat n büyüttü ü travmalar… Bu gerçeklik içinde Ankara’ya üniversite ö rencisi olarak geli , kendisini kar layan ocak ve a abeyler… ans varm Selçuk’un; bir ekilde ‘yol’a dü mü , yürüyebilmi . “ ehir benim için uzun yolculuklar demektir” diyor: “Bu yürüyü lerde içime do ru akan konu malar yapar, okudu um metinleri kafamda birbiri ile çak t r r, mant kl çözümlemeler bulmaya çal rd m. Kendim ve aidiyet duygusu ta d m ideolojik yap lanmaya yönelik temel sorular m hep bu uzun yürüyü ler sayesinde biçimlendi.” Ne oluyorsa bu ‘dönemeç’te gerçekle iyor Küpçük’te. Buyrulan ve itaat eden biri olmaktan ç k , ba kalar n n cümlelerinden rar edip içinde oturdu u kendi iir, cümle ve müzi ini bulmas uzun zaman al yor. Yüzle menin Ki isel Tarihi, bu uzun zaman n hülasas biraz. Kitab n muhtevas iki hikâyenin iç içe geçi iyle olu mu . “Mito-politik Söylemden A d Yak lmam Çocuklara” alt ba l alt nda ve ki isel bir hikâyenin içinden geçilerek Ortodoks Ülkücülük okunuyor. Ergenekon, Bozkurt ve Kür at gibi mitopolitik ta y c lar üzerinden Ortodoks Ülkücülü ün köken meselesi temellendirilirken, 12 Eylül sonras nda ya ananlar n bu ülkücülü ü nereye ve nas l evirdi i meselesine yo unla l yor. Bizim Dergâh dergisi tecrübesi, 12 Eylül darbesiyle ya anan travmalar, Muhsin Yaz c o lu prati i, Türkiye’nin kendi hakikatine yönelmesi etraf nda ya anan ayr ma ve bulu malar kitab n konular oluyor. Bu konuyu y llar önce Naci Bostanc ’n n I n Gölgesi roman ndan okumu tum, bir yerim ac m t . Küpçük’ün yüzle mesi daha bir önemli geldi bana; tarihe ve sosyolojiye mahkûmiyetten rar n, dolay s yla özgürle menin mümkünlü üne i aret oldu.
ALPER SARI
uriye, tarihin bizi karde yapt co rafyalardand r. Türklerin Anadolu topraklar na geli inden bu yana bir s n r kom usu gibi de il de birbirine geçmi iki yapboz parças gibi doldururuz haritalar . Kadim bir geçmi in ev sahipli ini yapar bu topraklar. En eski metinlerde onun ad n bulmam z bo una de ildir. Tarihte Akdeniz güzelli ine yald zl bir çerçeve gibi yak an, kültür al veri inin en u rak pazarlar ndan olan, tarihî ticaret yollar n n en hareketli kav ak noktalar ndan biri say lan, Haçl Seferleri dalgalar n n vurdu u ilk k y lar bar nd ran, Musevi y ld z , H ristiyan haç ve slâm hilalinin yer ald bayraklar n egemen sembol olarak dönem dönem yer de i tirdi i e siz bir insanl k birikimine sahip Suriye co rafyas n n Osmanl hâkimiyeti alt nda geçen son yüzy l na k tutan Ömer shako lu’nun çal mas , edebiyat ve kültür faaliyetleri alt ba l yla ara t rmac lar için özel bir güzergâh belirliyor.
OSMANLI DÖNEM NDE SUR YE Osmanl Devleti’nin siyasî, ekonomik ve toplumsal birçok sorunla me gul oldu u 19. yüzy lda merkezde ya ananlar n memleketin güneyinde nas l alg land , Bat dü üncesinin bu topraklarda hangi etkilere yol açt , kirlerin yay lmas nda en kal c yollar olarak edebî ve kültürel yay nlar ile e itim müesseselerinin rolleri Suriye Tarihi - Osmanl Dönemi Suriyesi’nde Edebi ve Kültürel Hayat (1800-1918) isimli eserin ana ba l klar olarak ortaya ç k yor. Bunun yan nda Osmanl döneminde Arap dil ve kültürünün geli me göstermedi i krinin alt nda yatan alg lar da dönemin kültür ve edebiyat haritas ç kart larak ele al n yor. Dört ana bölümden olu an Suriye Tarihi’nin birinci k sm ; genel bir bak aç s yla Suriye’nin tarihini, co ra artlar n , nüfusun dinî ve etnik özellikleriyle harmanlayarak 1918 y l na kadar getiriyor. kinci k s mda söz konusu dönemde kültürel ve edebî hayata yön veren e itim kurumlar , matbaalar, kütüphaneler, cemiyet faaliyetleri ve tercüme çal malar yer al yor. Üçüncü k sm n n içeri ini farkl bilimsel ve edebî çal malar olu turuyor. Bunlar-
26
dan iir, hikâye, roman ve tiyatro gibi türler, bu türlerde me hur olmu yazarlar n biyogra leri e li inde okuyucuya sunuluyor. Son k s mda ise kir alan na a rl k veriliyor. Suriye ad n n bugünlere Asurlulardan ula t ve Asurlular n ya ad yer anlam nda ‘Asurya’dan türedi ini ö reniyoruz. Tarihsel kimli inin bugünlere bir uzant s olarak, içinde birçok farkl etnik unsuru bar nd rd , en kalabal k grubu Sünni Araplar n olu turdu u bilgisine de yer veriliyor ilerleyen sayfalarda. Çal mada Nusayrilerden bahsederken ilginç bilgilere de iniliyor. 1970’li y llara kadar k y ehir ve kasabalarda az nl kta olan Nusayriler, kendisi de bir Nusayri olan Haf z Esed’in iktidara gelmesiyle önemli mevkilere ter etmi ve merkeze ta nm lar. slam’ n bu topraklara eri mesi Hz. Ebubekir döneminde ba lam . Halid bin Velid komutas ndaki slâm ordusunun Bizans ordular yla yapt sava lar sonras nda Müslümanlar, Suriye’nin koruyuculu unu üstlenmi ler. Ancak Suriye’de, slâm hâkimiyeti alt nda en parlak dönem Emeviler zaman nda ya anm . Daha sonra Müslüman-Türk devletleri aras nda birçok kez el de i tiren Suriye, Abbasilerin Türklere sa lad imkânlar n ard ndan Toluno ullar , Fat miler, Selçuklular, Eyyubiler, Memlukler ve son olarak Osmanl lar n hâkimiyetine girmi . 1516’da ba layan Suriye’deki Osmanl varl , arada Mehmet Ali Pa a dönemiyle beraber Islahat ve Tanzimat fermanlar ile I. ve II. Me rutiyet süreçlerini de görüp ya anarak yakla k dört asr n ard ndan 1918’de ortadan kalkm . Tarihin miras zengin kütüphaneleri, matbaan n kullan lmas yla ba layan bas n-yay n süreçleri, medrese gelene inden de beslenen Bat tarz e itim kurumlar , cemiyet faaliyetleri ile Osmanl Suriyesi’nin kültür birikimi; bu bölgede geli me gösteren belli ba l yaz n türleri, bu türlerin me hur isimlerinin hayat hikâyeleri ile u ra lar ndan örneklerin yer ald ayr nt l ve kapsaml bir silsile ile geni bir perspektifte inceleniyor. Yazar n n da dedi i gibi; “yak n bir co rafyada, Osmanl hâkimiyeti alt nda dört yüzy l kalm bir ülkenin kültürünü ara t rmak, kendi kültürümüzü daha yak ndan tan maya imkân sa layacakt r.”
ÇOCUK
KÝTAP ZAMANI
Denemeden bilemezsin!
Hafiyeler görev ba na!
40 Hazine’de Mustafa Ökke Evren k rk kelimeyi konu turmu . Kitapta seçilen kelimeler çocuklara uzak de il, hatta çok tan d k. Kimler mi konu uyor kitapta? Önce ‘kitap’ anlat yor kendini. Sonra sözü ‘kütüphane’ye veriyor, sonra ‘masal’, sonra ‘Kelo lan’… 40 HAZ NE, MUSTAFA ÖKKE EVREN, NAR ÇOCUK, 96 SAYFA, 8 TL
B
MUSA GÜNER
ugün çocuklar için bir oyun icat ettim. Bunun için be ki i veya daha fazla oyuncu olabilir. 40’a kadar yolu var. Oyunumuz çok kolay. Önce, mesela on çocuk, halka oluyoruz. Sonra her birimiz çevremizde gördü ümüz bir e ya veya varl k ad al yor ve ba l yoruz dü ünmeye. Önce bir ba kan seçiyoruz tabi. Ba kan be dakika süre veriyor. Hangi e ya olmu sak onun üzerine dü ünüyoruz. O e yay anlamaya, tan maya çal yoruz. Olur mu, olur. yice anlad ktan sonra ba l yoruz o e ya gibi konu maya... Mesela ben sözlük olsam, sayfalar m n ne kadar az çevrildi inden söz eder, kelimelerin gökku a dünyas na davet ederdim insanlar . Sözlük kullanman n ne kadar güzel bir al kanl k oldu unu anlat rd m. Bir ç nar a ac olsam, uzun ya aman n k ymetini, uzun ya ay nca ne kadar çok hat ra biriktirilebilece ini ö retirdim. pek böce i olsam, merak eden olurdu herhalde kozan n nas l yap ld n . Rüzgâr olsam, a açlar aras nda, pencerelerde dola rken ö rendi im bütün ark lar söylerdim f s lt yla, korkutmadan, meltem gibi… Her oyuncu bu varl k olsa, konu sa. Hani bazen söyleriz ya varl n dili olsa da konu sa, i te dili biz olal m onun. Sadece oyunu icat etmekle kalmad m, onu oynarken bize yard mc olacak güzel bir kitap da buldum. Mustafa Ökke Evren’in kaleme ald 40 Hazine tam bize göre. Bu oyunu oynamadan önce çocuklar bu kitab okusalar, ne demek istedi imi çok daha iyi anlayacaklar. 40 Hazine’de Mustafa Ökke Evren k rk kelimeyi konu turmu . Kimler mi konu uyor kitapta? Önce “kitap” anlat yor kendini. Sonra sözü “kütüphane”ye veriyor, sonra “masal”, sonra “Kelo lan”… Ben en çok “sofra”, “ekmek k r nt s ” ve “kar ncay ” sevdim. K sac k ve s cac k metinler… Ekmek k r nt s ne diyor bak n: “Eskiden nimet derlerdi bana, sayg da kusur etmezlerdi. Bereket bilirlerdi. Yemek yendikten sonra herkes kendi önündeki ekmek k r nt lar n itinayla toplar ve yerdi.” imdi de kitap konu uyor: “Yaln zl hiç sevmem. Ba ka kitaplar n da olmas n isterim yan mda. Onlarla yan yana, omuz omuza olmak mutlu eter beni. En çok kitapl olan evleri severim. Bir de oku-
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
KÜÇÜK HAF YELER: EM L VE AKROBATLAR, ERICH KÄSTNER, CAN ÇOCUK, 209 SAYFA, 15 TL
Erich Kästner’in yazd Küçük Ha yeler’in ikinci kitab ç kt : Emil ve Akrobatlar… Kitap Kästner’in ad n duyulmas n sa layan ve birçok dünya diline çevrilen Emil ve Dedekti er’in devam niteli inde. Ancak ba ms z bir hikâye gibi de okunabilir. Yazar kitaba koydu u iki ayr önsözde buna i aret ediyor ve birinci kitab okuyanlar uzman, okumayanlar ise acemi olarak adland r yor. Acemilere de, “ lk kitab henüz okumam olsan z da ikincisini okuyup anlayabilirsiniz. Bu konuda bana güvenin.” diyor.
Yeralt nda korkusuz kahraman… KORKUSUZ MELES, GÖRKEM YELTAN, DO AN EGMONT, 109 SAYFA, 11 TL
yan çocuklar …” Böyle böyle konu up gidiyor kelimeler, söyleyecekleri bitince sözü ötekine devrediyor.
BÜTÜN VARLIKLARIN D L OLSA DA KEND N ANLATSA… 40 Hazine’de seçilen kelimeler çocuklara uzak de il, hatta çok tan d k. Öyle içten konu unca da a inal klar biraz daha art yor. Somut, hemen dokunuverdi imiz varl klar n ad da var içlerinde, sadece anlam n dü ünebildi imiz, sezebildi imiz soyut kelimeler de… Ama hepsi elimizi uzatsak de ece imiz yak nl kta. K rklar bo u bo una da konu muyorlar, ayn zamanda ifade ettikleri varl kla ilgili bilgiler de veriyorlar. Misal A ustos Böce i, me hur fabl yazar La Fontaine’nin kendisini yanl tan tt ndan dolay sitemini ifade ediyor. Tabi yazara da a ustos böce inin gerçek yüzünü gösterdi i için te ekkür ediyor. Bir çocuk nas l ki alfabeyi ö renir, sonra onlar n yan yana gelmesiyle kelimeye oradan da cümleye geçer. Onun
gibi, e yan n dilini çözmek. Asl nda biliyor musunuz, e yalar konu ur, her birinin bir dili vard r. O dili ö renebilenler ne dediklerini anlar, onlara anlatabilir. Bütün e yalar n konu tu u, bütün insanlar n onlar anlad bir dünya dü leyelim. Mesela e yalar kendini anlats n, ne anlama geldiklerini, ne i e yarad klar n , onlar n gözünden çocuklar n ve di er varl klar n nas l göründü ünü… te icat etti im oyun ve Mustafa Ökke Evren’in bu kitab bir f rsat. Bir de deneme konusu var bu kitab n akla getirdi i. Deneme, sanatç n n renkli dü ünce dünyas n okura açan, içten yaz lard r. çtendir, okuyan hemen sarar. Ancak yay nevleri bu güzel türden çocuk okuru mahrum ediyor. Onlara göre deneme kitaplar sat lmaz, yay nevine para kazand rmaz. Gerçekten böyle midir, çocuklar deneme okumaz m ? Buradan yay nc ya cevab m udur: Denemeden bilemezsin. Deneme yay mlayan kitapevlerini ve de Nar Çocuk’u alk l yoruz.
Görkem Yeltan’ n, on dördüncü çocuk kitab Korkusuz Meles, bir macera kitab . Meles ve Edik, yeralt nda ya ayan iki yak n arkada t r. Kendilerine ‘olay çözücü’ diyorlar ve çevrelerindeki sorunlar düzeltmeyi dört gözle bekliyorlar. Ama gelin görün ki ya ad klar e siz güzellikteki yer, insanlar n dünyas n n çok ötesinde ve buralarda pek olay olmuyor. Ta ki dünyalar güzeli Porsi, gözya lar içinde Korkusuz Meles ile Edik’ten yard m isteyene kadar. Korkusuz Meles’i Mehmet Güreli görselle tirmi .
ehirden s k l rsan a aca s n A AÇTAK EV, BIANCA PITZORNO, GÜNI I I K TAPLI I, 120 SAYFA, 13 TL
Sekiz ya ndaki Aglaia ile bir yeti kin olan Bianca ehirde apartman dairesine ya amaktan s k l rlar. Kocaman bir me enin dallar nda kendilerine s cak bir yuva kurarlar. Fakat a açtaki evi ba ka bilen olmad n sanmaktad rlar. Ta ki, tuhaf kom ular Çalçene Bo bo az Bey’le tan ncaya kadar… talyan çocuk edebiyat yazar Bianca Pitzorno’nun Türkçe yay mlanan ilk kitab A açtaki Ev, insan n do adan kopu unu ele tirel bir gözle anlat yor.
Çar dan ald m bir tane, eve geldim iki tane! Olaylar ‘Solfasol’ ülkesinde geçiyor. Fa Usta, kar s öldükten sonra hayata küsmü dünyan n en iyi keman yap m ustas . Mifa isimli bir o lu var. Lare Solfasol ülkesinin küçük prensesi; keman çalmay çok istiyor ama geleneklere göre bu ülkede k z çocuklar keman çalam yor. Onun a abeyi Refa’n n çok iyi keman çalmas gerekiyor ama onun derdi ba ka, istedi i tek ey kurba alar incelemek. Tabii bir de Solfasol ülkesini çekemeyen kom u ülke Remido’nun k ral Remi var. Olaylar 343. Solfej enlik-
27
lerinde k ral Remi’nin Solfasol ülkesine yapaca ziyaretle ba l yor. Ama bir dakika bu isimler yabanc gibi geliyor ama bir o kadar da tan d k. Tamam, imdi oldu: Bunlar porte denen çizgiler üzerine dizilmi notalar… Mavibulut’un yay mlad , Fatih Erdo an’ n kaleme ald Fa Usta’n n Kemanlar ayn anda birkaç sanat üzerinde dü ünmeyi ve bu sanatlar n birbiriyle ilgisini dü ündürüyor okura. Kahramanlara, olaylara, mekâna dikkat kesildi imizde kula m za müzik sesi doluyor. Bir süre
sonra, birçok müzik aletinin atas a açla nota aras ndaki ilgiye odaklan yoruz. A açtan notaya uzanan yoldaki ustal a a r yoruz. Ama Fa Usta’n n Kemanlar ba ka ilginç özellikler de ta yor. Kitap okura tek kitap formunda iki metin sunuyor. Fatih Erdo an, roman olarak kaleme al nan metni ayn zamanda tiyatrola t rm . Çocuklar n ‘bol diyaloglu metinleri severek okudu u’ dü üncesiyle de iki metin tek kitapta birle tirilmi . Böylece, genç okur, tiyatro metinlerinin de okunabilece ini gösteren önemli bir örnekle tan yor. FA USTA’NIN KEMANLARI, FAT H ERDO AN, MAV BULUT, 184 SAYFA, 12 TL
KÝTAP ZAMANI
Soka n garip ruhu
R
GER L M
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Lovecraft’la delili in da lar nda
Polisiye edebiyat n n dünyaca ünlü ismi Ruth Rendell’in dilimizdeki son roman Portobello Soka , yazar n önceki kitaplar ndan biraz farkl . Yazar, polisiye olay kurguya dâhil etmeden, ‘insan ruhunun karanl k kö elerine dair’ sa lam ve duru bir roman kaleme alm .
Hikâyesine “E er mant ks z ve inan lmaz gözüken eyleri ç karacak olsayd m, geriye hiçbir ey kalmazd .” diye ba layan korku yazar H. P. Lovecraft’ n kült eseri Delili in Da lar nda gizem ve korku merakl lar na hitap ediyor.
PORTOBELLO SOKA I, RUTH RENDELL, ÇEV.: LALE AKALIN, DO AN K TAP, 256 SAYFA, 20 TL
DEL L N DA LARINDA, H. P. LOVECRAFT, ÇEV.: BARI EMRE ALKIM, THAK YAYINLARI, 136 SAYFA, 16 TL
YAVUZ ULUTÜRK
uth Rendell, gerek ‘katil kim’ türünden Dedektif Wexford polisiyeleri, gerek ustas ve öncüsü oldu u ‘psikolojik gerilim’ türünden eserleri ile ngiliz polisiyesinin, hatta polisiye edebiyat n n önemli isimlerinden. Rendell, Barbara Vinn müstear yla da romanlar kaleme alm t . Bu kitaplar nda her ne kadar psikoloji a r bassa da Rendell, polisiyenin olmazsa olmazlar katil, cinayet ve dedektif üçlüsünden pek vazgeçmedi. Bunun da en güzel delili, 1976 ve1986’da Ruth Rendell olarak ald Alt n Hançer Ödülü’nü 1987 ve 1991’de de Barbara Vinn romanlar yla da kazanm olmas . Rendell’ n romanlar n üç bölümde incelemek mümkün. lki, ba ta da söyledi imiz Dedektif Wexford dizisi. Bir de bunun d nda kalan ‘di er’ polisiyeleri ile Barbara Vinn ad yla yazd psikolojik gerilim romanlar var. 23 kitapl k Wexford dizisinin bugüne kadar alt s Do an Kitap taraf ndan yay mland . Yay nevi en son geçti imiz y l yazar n bu diziden Kutudaki Canavar (The Monster in the Box-2009) adl roman n okura sunmu tu. Rendell’ n Türkçeye kazand r lan son kitab Portobello Soka (Portobello-2008) yazar n ‘di er’ kitaplar aras nda konumlan yor.
FARKLI B R POL S YE Rendell, kitaplar n n baz s nda polisiye kurguyu roman n ilerleyen sayfalar na ertelemeyi sever. Bir Dedektif Wexford öyküsü olan Parola: Mandarin böyle bir kitap mesela. Rendell’ n ‘katil kim’ türünden kitaplar aras nda yer alan bu romanda, polisiye olay ancak roman n ikinci bölümünde ba lar. Portobello Soka ’n okurken de benzer bir alg okurun pe ini hiç b rakm yor. Roman n bölümleri ilerledikçe, ister istemez meraklan yor okur, fakat bu ‘merak ve muamma’ bir ‘katil kim’den öte polisiye vakan n bizzat varl , daha do rusu yoklu uyla ilgili. Çünkü romanda ne bir dedektif var ne de katil. Haliyle soru turma da yok, çözülmeye çal lan bir cinayet de… Hakl olarak kitab , Rendell’ n polisiyeleriyle ayn yere oturtmak zorla yor. Yazar, Wexford öyküleri d nda ba ka kitaplar yazmas n n nedenini öyle aç klam : “E er devaml dedektif romanlar yazarsan z, bir süre sonra içinde oy-
K
nama imkân çok k s tl olan bir emaya ba lan p kalma tehlikesiyle kar la rs n z. Benim ba ka kitaplar yazmam n nedeni budur.” Evet, yazar, daha önceki kitaplar nda oldu u gibi polisiye bir kurguya ya da muammaya yer vermiyor Portobello Soka ’nda. Ama ustaca anlatt , insana özgü kar k ruh hallerini yine ustaca kullan yor. Rendell, soka n foto raf n çekerken, karakterlerini de olabildi ince çe itlendiriyor. T pk Wexford polisiyelerinde oldu u gibi karakterlerinin psikolojisini dikkatle inceliyor ve yava yava örüyor kurguyu. K saca söylemek gerekirse yazar, Portobello Soka ’nda polisiye olay kurguya dâhil etmeden, ‘insan ruhunun karanl k kö elerine dair’ sa lam ve duru bir roman ortaya ç karm .
TEMEL KARATA
orku, insan n z rh say labilecek bir duygu, hayvanlar n birço unda ise ayn nitelikte bir içgüdüdür. nsan zihninin koruyucu bir duygusudur korku. Onun olmad yerde cesaretin ve kahramanl n ba lad n dü ünmek büyük bir yan lg d r. Çünkü ço u kez kahramanlar var eden, cüreti ve cesareti do uran da asl nda korkudur. Korkular n ço unun gerçek d oldu unu varsayarsak, korku edebiyat bu yönüyle de korku duygusuyla paralel ilerler, ço un fantastiktir. Türkiye okurunun pek ço unun tan mad Howard Philips Lovecraft, dünya korku edebiyat nda kendine özgü üslubu kadar ya ant s yla da önemli yer tutar. Yazd klar n n gerçekçi etkisiyle de efsanele en hayat , okurlar n n bir nevi “hayran” ya da “tutkun”a dönü mesine neden olmu tur. Daha alt ya ndayken “tanr lar ” gördü üne inan lan yazar n vücut s s n bulundu u ortama göre de i tirebilme özelli i onu s ra d yapan olaylardan biridir. Kimi ara t rmac lara göre psikolojik zay klar olan Lovecraft’ n hezeyan dolu bir iç dünyayla m ya ad n n yoksa bu duyguyu iyi tan mas ndan dolay , korkuyu edebiyatta kullanmakta özel bir yetene e mi sahip oldu unun yan t n vermek kolay de ildir. Üniversite bitiremeyi i, bu tür giri imlerin sinir krizleri ve psikolojik sorunlarla sonuçland bilinmektedir. Dean Koontz ve Stephan King gibi korku yazarlar n n üstad oldu u tart mas zd r.
BA IMLI, ZOFREN VE HIRSIZ… Roman n ana karakterleri üç erkek. lki, Londra’n n bat s ndaki antika dükkânlar , saha ar , bitpazar yla ünlü semti Portobello’da ya ayan Eugene Wren adl bir sanat galerisi sahibi. Fakat kilolar ile ba dertte. Kilolar ndan kurtulman n yollar n ararken bir anda ‘ba ml ’ oluveriyor. Hem de zay amak amac yla yemeye ba lad eker ilavesiz ama bol katk maddeli okopor adl minik ekerlerin… Di er karakter bir ‘ izofren’. Joel, Portobello’da bir evde yaln z ya yor. Anne ve babas var ama t pk Barbara Vinn romanlar nda cinayetin kökeninin katilin gizli kalm geçmi inde sakl olmas gibi, onun da hikâyesi geçmi inde sakl . Üçüncü karakter ise ‘h rs z’. Mahallenin aylak genci Lance, dini bütün fakat eski h rs z Gib Eni te’nin evinde kal yor. Kitab n hikâyesi i te bu üç ana karakter etraf nda ekilleniyor. Evinin yak nlar nda, yolda bir miktar para bulan Eugene Wren, paray polise teslim etmek yerine ba ka bir yönteme ba vurur. Pazar ile oldu u kadar ödüllü kedi ilanlar ile me hur olan sokak direklerine bir ilan asacakt r. Paray , sokak ortas nda kalp krizi geçiren Joel dü ürmü tür. lan görüp talip olan ise Lance olur. Tek yapmas gereken paran n miktar n do ru tahmin etmektir. landa yazan numaray arar. Eugene ona eve gelmesini söyler. Lance, buna daha çok sevinir; çünkü paray tahmin edemese bile, h rs zl k içgüdüsü ile kilitli kap lar , demirsiz pencereleri, k saca etraf kontrol edebilecektir. Ve olaylar bundan sonra ba lar…
B L M KULLANARAK KORKULARI KA IDI Bat l inançlar n n içeri ini bilimsel ke i erle ba lamas n bilen tek ki inin Lovecraft oldu u söylenmi se, bu do rudur. Yazar n ba ar s n n en önemli unsuru gerçekli e çok yak n, teknik bir konuyu kullanarak daha sonra okuru bekleyen gerçeküstü korku dünyas n bir anlamda gerçe in üzerine in a etmesidir. Kült kitab say labilecek Delili in Da lar nda, bu yetene ini ve ustal ortaya koyan önemli eserdir. Özellikle Edgar Allen Poe’da görülen bu a rt c yetene in temeli mükemmel ayr nt analizi ve bu sayede yalanc l sezilemeyen derinlemesine tasvirdir. Bir bilimsel ke if gemisinin kusursuz tasviri, ke fe ç karken yap lanlar n gerçekle örtü me-
28
si, ayr nt lardaki gerçek izi… Bu kadar gerçe in, gerçekçili in ard ndan, devam nda fantazya oldu u iddia edilebilecek hiçbir olay yoktur art k okurun dima nda. Ne olduysa gerçektir; ne ya and ysa ya anmas her an muhtemeldir… te korku edebiyat n n ba ar s da okuru böyle bir auraya sokup sokamamak meselesidir. Gerçekten delili in da lar nda gezen H. P. Lovecraft, yeni geli tirilen bir kaya delgi arac yla kutuptan toprak numunesi almak ve bilimsel çal malar yapmak için bir ke if gemisine bindi imize daha ilk sayfadan ikna etmi tir bizi.
HAYAL GÜCÜNÜN BA ARISI Modern insan n, tan mlan(a)mayana kar hissetti i duygunun temelde korku oldu unu, birçok dü ünce ve davran n bu korku üzerinden geli ti ini iyi bilen Lovecraft, korku eserlerini kendi kurdu u mitler etraf nda örer. Anlatt hikâyenin referans ço u kez, dünyada ya amdan söz edilmeyen yüz binlerce y l öncesinde ya ayan Yüce Eskiler mitidir. Eskiler ve Cthulhu mitosu, kendi geçmi i, yarad l , kendinden öncesiyle ilgili bilgilerden bir türlü tatmin olmayan, hep daha gizemli, aç klanamaz teoriler arayan insan avutmaya yönelik efsanelerle doludur. Lovecraft, eserlerinde güncel ve bilimsel bir meseleyi kullanarak bu mitoslar n gerçekli ini ba ar yla kurgular. Evrensel kötülü ün gücünü eytan n cennetten kovulmas yla ili kilendiren Cthulhu Miti, H. P. Lovecraft’ gizemi ve korkunun küresel yazar yapan temel unsurdur. Yazar, bilinen ça lar n çok öncesinde Antarktika’daki bir medeniyetten, onun uzaydan gelen kurucular ndan, su alt nda ve karada ya ayan bireylerinden ve bunlar anlatan gizemli kitap Necronomicon’dan söz eden kurgular nda özellikle ak l almaz tasvirleriyle gizemi ve korkuyu ya atmay ba ar r. Onu birçok korku yazar ndan ay ran özelli i ise, gerilim, gizem ve korku dolu hikâyelerini “me er o korkutucu ses yan dairede çal an bozuk bir elektrik süpürgesi sesiymi ” gibi mant kl aç klamalara ba lamamas d r. Lovecraft, do al olmayan olaylarla geli en hikâyelerin bu tür mant kl sonuçlara ba lanmas n n, hikâyenin yazar taraf ndan k y m oldu una inan r. Delili in Da lar nda, bu tür korkular n merakl lar için iyi bir gece kitab olacakt r.
ÖYKÜ
KÝTAP ZAMANI
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Deniz kokan hikâyeler
Yerdeniz co rafyas nda…
Can Göknil, öykü kitab Deniz Kokusu’nda hayatta görmezden geldi imiz, belki de hiç göremedi imiz güzellikleri fark etmeye davet ediyor okuru. Kâh Anadolu’dan s cac k bir hikâyenin içine al yor, kâh eski bir defterle, hayatla olan ba lar m z sorguluyor… DEN Z KOKUSU, CAN GÖKN L, CAN YAYINLARI, 88 SAYFA, 8 TL
B
ASLIHAN KÖ EKO LU
az anlar, be duyu organ n n vazifesi birbirine kar r. Ans z n gördü ümüz eski bir dost hayat m z n pek çok an na dokunuverir mesela. Ya da ald m z bir koku çok ey f s ldar kula m za. Deniz kokusu da böyledir. Kâh h rç n okyanus dalgalar ndan gelen tela , kâh uçsuz bucaks z ummanlar n huzurunu getirir. Ama çoklar için özlemdir deniz mavisini solumak. Özünde, suyun sa ndan gelen güzellikler vard r. Kiminde hasret kal nan ehirle bulu ma, kiminde yenilen bir bal k ekme in hat ras sakl d r. K sacas , hayat n güzel, renkli yüzünü gösterecek derin anlamlar ta r deniz. Do an n her kö esinde oldu u gibi… Günümüz ça da ressamlar ndan, ayn zamanda çocuk kitaplar yazar Can Göknil, son öykü kitab Deniz Kokusu’nda i te bu ruhtan besleniyor. Hayatta görmezden geldi imiz, belki de hiç göremedi imiz pek çok detay fark etmeye davet ediyor okuru. Nas l m ? Ya am n sevimli yanlar na vurgu yap yor ve meselenin biraz da onu görebilmekte oldu unu ön plana ç kar yor. Bunu yaparken yaln zca hayat n içinden kanl canl karakterlerle ilerlemiyor yolunda. Denizin derinliklerinden ç kar lm bir heykel ya da sayfalar tükendikçe garip kalan bir defter dile geliyor hikâyelerinde zaman zaman. Karaland kça kaybolma korkusuna gark olan, buna ra men sayfalar doldukça “Belki bir gün bende kitap olur, kar mdaki kütüphanede yerimi al r m” diye
Freud’un izinde sinema
Anadolu kad n na dair geni betimlemelere yer veriliyor. Zihinlerde gözü tok, çal kan, fedakâr bir kad n kal yor… 14 k sa öyküden olu an kitab n merkezinde do a var. Esere ismini de veren deniz metaforu öykülerin birço unda kullan lm . Özellikle son dört öyküde (“Ka t Kay klar”, “Daidala’da Geceler Pembe-Mor”, “Muhabbet T ls m ”, “S ral Koy”) bu etki daha net görülüyor. Yazar çok sevdi i deniz temas n daha önce de “Deniz Masal ” isimli çocuk kitab nda kullanm , çocuklara deniz canl lar n masals bir dille anlatm t . Göknil, 1974’ten bu yana kaleme ald çocuk kitaplar yla bu alanda uluslararas pek çok ödülün sahibi. Ayr ca ABD’de resim e itimi alan, eserleri yurt içi ve d nda onlarca ki isel ve karma sergide yer alan önemli ça da ressamlar m zdan biri. Göknil’in çocuk kitaplar yazarl ve ressam yönü öykücülü ünde de dikkati çekiyor. Anlat mdaki sadelik, kullan lan yal n dil ve bir küre i “hilal a zl , ince belli” sözleriyle ifade eden naif betimlemelerinde bu etki okunuyor. Ayr ca sanatç n n çizimlerindeki masals hava, öykülerinde kar m za ç kan betimlemelerle daha bir belirginle iyor ve anlam kazan yor... Kitab n tan t m cümlesi asl nda eseri çok güzel anlat yor: “O gün denizin ruhuyla bulu tuk gibi gelmi ti bana. Biliyordum zaten eninde sonunda yolumuza ç kaca n , dü ündü üm gibi de oldu. Onu kar mda görünce içimdeki sevgi öylesine büyüdü ki, ta yamad m, denize akt . Hani bazen yüre inize çok sevgi dolarsa içinize s may p ta ar ya, i te öyle...”
Can Göknil
umut ta yan eski bir defter (“Kâ t Kay klar”). O sat rlar okurken ak llarda u soru i areti beliriyor: Miad n dolduran bir kâ t parças dahi umudunu yitirmezken, insan olarak ya amdan so umak niye? Sorunun cevab n da yine eserdeki ba ka bir öyküde buluyor okur: “Sahil Lokantalar ”. Büyük ac lar ya am , küçük ya ta annesiz kalm ama hayat n tüm debdebelerini atlatm Muharrem ile Sultan’ n ya ad klar , Anadolu’nun ba r ndan kopup gelen, umut dolu bir hikâye olup kal yor zihinlerde. Anadolu kad n n n fedakârl na da vurgu yap lan öyküdeki ayn hava Ku konmaz Çiftli i hikâyesinde de esiyor. Çiftli in i lerine bakan Adem ile Emine’nin hikâyesinde,
Tarih felsefesi yaz lar yeniden
nançla ekillenen evren
S NEMA VE PS KANAL Z, DER.: ÖZDEN TERBA , STANBUL B LG ÜNV. YAY., 120 SAYFA, 15 TL
TAR H FELSEFES YAZILARI, AH N UÇAR, ULE YAYINLARI, 285 SAYFA, 12 TL
Sinema ve psikanaliz, garip bir ekilde, ayn y l ‘do mu ’ iki disiplin olarak birbirinden çok istifade etti. Bu iki disiplinin ülkemizdeki etkile imi üzerine odaklanan Sinema ve Psikanaliz, psikanalistler ve sinema izleyicilerinin kat l mlar yla 2010-2011 y llar nda yap lan “Sinema Ak amlar ” etkinli ine dayan yor. Sinemaya ve uygulamal psikanalizin sinema alan ndaki çal malar na ilgi duyan herkesin ilgisini çekecek derleme eserde, psikanalizin temel konu ba l klar , sinemadan örneklerle birlikte de erlendiriliyor.
Prof. Dr. ahin Uçar’ n 1995’te yay mlanan ve bugüne kadar üç bask yapan Tarih Felsefesi Sohbetleri, ule Yay nlar taraf ndan Tarih Felsefesi Yaz lar ad yla yeniden bas ld . Kitapta, tarihî yorumlar n öneminden yeni dünya düzenine, Frans z htilali’nden tarihî metot ve metodolojiye kadar pek çok ba l k yer al yor. Fakat kitap önceki bask lara göre biraz küçülmü . Çünkü kitapta yer alan “Kültür, Teknoloji ve Sanat Yaz lar ” bölümü ayr bir kitap olarak yay mland için bu kitaptan ç kar lm .
EVREN TASAVVURU, AYHAN BIÇAK, DERGÂH YAYINLARI, 384 SAYFA, 34 TL
Evren Tasavvuru, 2004 ve 2005 y llar nda Tarih Dü üncesi üst ba l ile yay mlanan dört eserden beslenen bir çal ma. Aradan geçen süre içinde yeni soru ve görü lerle geli tirilen eserde, en az iki bin y l öncesindeki inançlardan hareketle evren tasavvurunun nas l olu tu u inceleniyor. Evren tasavvurunun yap s ve içeri i, toplay c -avc topluluklar n özellikleri, neolitik devrimle gerçekle tirilen kültürel unsurlar ile Sümer, M s r, Yahudi, Hint ve Çin gibi ilk medeniyetler göz önünde bulundurularak temellendiriliyor.
29
YERDEN Z, URSULA K. LE GUIN, MET S YAYINLARI, 944 SAYFA, 80 TL
J.R.R. Tolkien ile birlikte fantastik edebiyat n önde gelen isimlerinden ABD’li yazar Ursula K. Le Guin’in Yerdeniz Öyküleri, y llar evvel tek cilt olarak Türkçede yay mlanm t . 30. y l n kutlayan Metis Yay nlar , fantastik edebiyat n bu alt ciltlik klasik eserini, tek cilt halinde özel bir bask yla yeniden okura sundu. Ursula Le Guin’in hayal gücünü bir kez daha k lavuz edinip Yerdeniz Tak madalar ’nda yeniden gezintiye ç kmak isteyenler için iyi bir f rsat.
lk gün ne zaman ba lad ? LK GÜN, MARC LEVY, ÇEV.: AYKUT DERMAN, CAN YAYINLARI, , 424 SAYFA, 29 TL
Frans z yazar Marc Levy’nin Türkçedeki maceras n n yakla k 10 y ll k bir mazisi var. Londra’da ya ayan yazar, son iki kitab lk Gün ve lk Gece’de birbirine sevdal iki bilim adam n n hayat n anlat yor. 15 y l sonra yeniden kar la an Keira ve Adrian, yollar ayr ld ktan sonra kendilerini bilime verir. Fakat bu beklenmedik kar la ma, a k tekrar ikisinin ortas na yerle tirir; bilimi de hemen ard ndan. Çünkü biri, ‘ilk insan’ di eri de ‘ilk gece’yi ara t rmaktad r.
Nazara gelmeden... NAZAR, REHA ÇAMURO LU, EVEREST YAYINLARI, 195 SAYFA, 13.,50 TL
smail, Yeniçeri ve Sultan Selahaddin El-Kürdi romanlar yla dikkat çeken Reha Çamuro lu, son kitab Nazar’da tarihin ba ka co rafyalar nda geziniyor. Yazar, büyücülük ve nazar üzerinden kad nlar n tarih boyunca ya ad trajediye odaklan yor. Ortaça engizisyonu cad lar ve kad nlar n yer ald erken modern Avrupa co rafyas nda günümüze de göndermeler yapan öykü anlat yor.
Tarihin ünlü mektuplar TAR H M ZDEK MUHTE EM MEKTUPLAR, NECDET BAYRAKTARO LU, HAYAT YAYINLARI
Mektup ifadesini görünce usta yazarlar aras nda ya anan mektupla malar da akla gelebilir elbette. Fakat Necdet Bayraktaro lu, kaybolmaya yüz tutan mektup türüne ‘tarihi’ çerçeveden yakla yor. Yazar, Hun mparatorlu u’ndan ba layarak Selçuklu, Osmanl ve Cumhuriyet döneminde devlet adamlar n n yabanc bürokratlarla mektupla malar n ele al yor: Mete Han, Tu rul Bey, Alparslan, Sultan Sencer, 1. Murat, Y ld r m Bayezid, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni, 2. Abdülhamit, Mustafa Kemal Atatürk…
GEZ
KÝTAP ZAMANI
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Orada bir yer var uzakta
Çanakkale’nin ‘koçaklar’ KOÇAKLAR - 1915 ÇANAKKALE, OYHAN HASAN BILDIRK , ÖTÜKEN NE R YAT, 183 SAYFA, 11 TL
Ülkü Özel Akagündüz’ün gezi notlar ndan olu an Yârim Anadolu’nun merkezinde ‘insan’ var. Yazar, bir ehrin tarihî kalesi, me hur yeme i veya bir gezi rehberinde her zaman rastlanabilecek yönlerinden çok, bir kö ede unutulmu gibi duran insanlar n anlat yor.
FOTO RAF: ZAMAN, ÜLKÜ ÖZEL AKAGÜNDÜZ
YÂR M ANADOLU, ÜLKÜ AKAGÜNDÜZ, ZAMAN K TAP, 230 SAYFA, 12 TL
G
NESL HAN DEM RC
ezgin olman n adab nedir? Ya turistlikten fark ? Göz de memi yerleri ke fetme merak , turistik konfordan uzak her türlü yolculu un zahmetine katlanacak denli maceraperestlik, sahih bir gözükaral k, ayr nt y bulup ç karacak keskin gözler ve yolculuklar n ac -tatl tortusunu muhatab na aktarabilme yetene i… Bu topraklarda yeti en modern ça n bütün gezginleri Evliya Çelebi’den ilham alm , Bar Manço’ya özenmi tir herhalde; peki i in hakk n verebilmi midir? Yola dü me kayg s na ve dile dökme üslubuna ba l … Her gezip anlatan ‘gezgin’ olam yor belli ki. Hele “Televizyonda gezi program bollu u varken kim okur gezi yaz lar n ?” denirse, bu özelliklere sahip bir yazar n leziz yaz lar n skal yoruz demektir.
ANADOLU NOTLARI… E ine az rastlan r bir gezgin, tam bir Anadolu a Ülkü Özel Akagündüz. Elinin hamuruna bakmadan (!) yollara dü mü ; gönlüne dü enleri de nezih bir dille yaz ya dökmü . Akagündüz, daha önce diyar diyar dola arak edindi i s n r ötesi seyahat izlenimlerini iki kitapta derlemi ti. Her iki çal mas da yay mland nda ses getirdi. Kendi ifadesiyle, “Kay p Türkler, Ortado u’da kalm Osmanl torunlar n n, Dost ehirler, Â ina Yüzler ise 25 ülkeye yap lm yolculuklar n hikâyesini” anlat yor. nsan m z n izini süren üçüncü kitab nda yuvaya dönüyor Akagündüz. Yârim Anadolu, bütün içtenli iyle naif dünyas n-
da a rl yor bizi. Anadolu’da butik otellerin bulunmad ücra da köylerine, gariban kasabalara yolunuz dü tüyse, her birinin kalbinde bir hikâye yatan yaz lar okurken oralar yâd edersiniz. Gitmesek de görmesek de “Metropollerin ötesinde böyle mi ya yor insanlar m z?” dedirten cinsten pek çok yaz okurunu bekliyor. Yârim Anadolu’nun merkezinde ‘insan’ var. Bir ehrin tarihi kalesi, me hur yeme i veya bir gezi rehberinde her zaman rastlanabilecek yönlerinden ziyade, bir kö ede unutulmu gibi duran insanlar n anlat yor. Yazar m z, ba larda “ürkek, acemi ama merakl ” ç kt maceralar nda s rt nda çantas , her sabah farkl bir ehirde uyanman n tad n ald ktan sonra i ah olmam anla lan. “Seyahatin kelime anlam n Anadolu ö retti bana. (…) Yüzlerdeki derin çizgilerden hikâyeler dev irmeyi, konu madan anla may , h rl y h rs zdan ay rmay …” diyor. Kitab n okurlar na takdim ederken, “Umulur ki Anadolu’nun sesini i itir, kokusunu duyarlar, insanlar ve ehirleri, yollar ve yolculuklar daha da severler.” temennisini dile getiriyor.
YURDUN DÖRT KÖ ES NDE Yazar n memlekette seyahat denince trenden ba ka araç tan mad su götürmüyor. “Acelesi olanlar, yaln z ve ma rur trenleri incitmesinler” ba l n ta yan yaz s ndaki tren güzellemesi, ‘içinden tren geçen’ Mustafa Kutlu hikâyelerine de selâm gönderiyor. Uzun bir tren yolculu unun içinde “bir tutam çocukluk var, biraz ba kald r , kendini s nama, h zla ak p giden bir eyleri durdurma iste i…” Iss z
bir da dan geçerken s k nt s n da tmak için of çeken trenlerin yolda kalanlara eyvallah etmedi ini de bir ‘tren sever’in sat rlar ndan okuyabilirsiniz. Geçmi zamandan süzülen hikâyelerin kahramanlar yla hemhal oluyoruz kitap boyunca: Henüz ölmü o ullar n n resmiyle avunan seksenlik Mehmet Dede’yle Meryem Nine, karl bir günde ‘da ba ndaki’ bir köyde, soka a f rlayarak yolcuya ikram yeti tiren Munise Nine, dünyan n bütün t kanm su kanallar n açmaya gönüllü Mardinli Usta, “her buldu u yere a aç dikti i için ‘deli’, a açlar can pahas na korudu u için ‘pa a’ lakapl ” Kemal Amca… Her biri hikâye tad nda; edebiyat n katman na geçmeleri için sihirli bir dokunu yetecek sanki. Akagündüz’ün yolu Van Gölü k y s nda, dola man n yasak oldu u bir köyden Diyarbak r Kalesi’nin burçlar na, Uluda ’ n yald zl yüzünün arkas na dü en da köylerine, Tav anl ’da depremin de il, kimsesizli in viran etti i köy evlerine kadar yurdun dört kö esine uzan rken; okura cirit oyunundan ka n ya, Çiçekda ’n n eteklerindeki abdallara kadar varl ndan bihaber kald m z eski zamanlara ait güzellikleri hat rlat yor. Modernli in nimetleri u runa külfetlerine katlan yoruz ya, da larda göçerek ya amakta inat eden; herkes ehre gitmi ken köyünde kalmay seçen insanlar n nas l ‘bizim gibi’ ya amad klar na a r yoruz. Anlayamad m z, modernizmin albenisine nas l direndikleri midir? Kim bilir, belki Yârim Anadolu’daki insan manzaralar na bakmakla cevaplar m za bir ad m yakla abiliriz.
30
Hisarc lar iir hareketi temsilcilerinden Oyhan Hasan B ld rki, air olmas na ra men daha çok öyküleriyle gündeme geldi. B ld rki, Koçaklar adl roman nda Çanakkale Sava ’n n ya and dönemi anlat yor. Yazar, Anadolu’nun dört bir yan ndan gelen kahramanlar n cephede bulu turuyor. Koçaklar’da Nusret may n gemisinin kahramanlar Nazmi ve Hakk Beyler’i bulabilir; Topçu eri Kara Mehmet ile birlikte Onba Ali’yi tan y p Mülaz m Hüsnü Bey’in hikâyesine ortak olabilirsiniz.
‘Bir cihan kaynanas ’ndan… KOZMOPOL TLER, NAH D SIRRI ÖR K, O LAK YAYINLARI, 128 SAYFA, 10 TL
O lak Yay nlar , eserleriyle Osmanl ’dan Cumhuriyet’e geçi in vakanüvisli ini yapan isimlerden Nahid S rr Örik’in külliyat n yay mlamaya devam ediyor. Kozmopolitler’de, ‘bir cihan kaynanas ’ olarak Nahid S rr ’n n ba at temalar n bulabilirsiniz. Kopenhag’dan Enise Han m ve k z Suzan’ n stanbul’a gelmeleri ve Prens Cevat’la tan malar yla ba layan entrikalar… A k n temiz ve iyicil yan n de il, kötücül ve karanl k yan n Örik’in kaleminden okumak kaç r lacak bir f rsat de il.
slam, kapitalizme ne diyor? AHLAKÎ KAP TAL ZM, MURAT Ç ZAKÇA, MUSTAFA AKYOL, UFUK K TAP, 148 SAYFA, 12 TL
Son y llar n popüler tart ma konular ndan biri de slami sermaye ve ‘sosyalist’ slamc l k. Mustafa Akyol ile Prof. Murat Çizakça, Ahlakî Kapitalizm’de slam’ n sermayeye bak n geçmi ten bugüne de erlendiriyor ve ortaya bamba ka bir tablo ç k yor: Bir tür kapitalizm, Bat ’n n kapitalizmi tan mas ndan yüzlerce y l önce ortaya ç km t . Bu, vicdanl , insanc l ve ahlaki bir kapitalizmdi ve slam dünyas , bu kapitalizm sayesinde, dünya tarihinin en büyük medeniyetlerinden birini nanse etmeyi ba aracakt ...
Bir Rumeli hikâyesi SAVA VE AYRILIK, RAM S ÇINAR, TRUVA YAYINLARI, 248 SAYFA, 13 TL
Osmanl , Rumeli’den ayr ld ama ard nda binlerce ayr l k hikâyesi b rakt . Kimi de Anadolu topraklar nda kald bu hicran öykülerinin. Sava ve Ayr l k roman nda Ramis Ç nar, Rumeli’de tutunmaya çal an bir ailenin ya ad klar n dile getirirken bir imparatorlu un kopu unu da resmediyor. On ya ndayken ailesi taraf ndan Rumeli’den stanbul’a gönderilen Hasan, 18 y l sonra baba oca na döndü ünde memleketi, ba ms zl n ilan eden Bulgaristan’ n s n rlar içinde kalm t r ve hikâye ba lar...
S NEMA
KÝTAP ZAMANI
Hayat n ac s n sinemadan ç kard Türk sinemas n n ‘Sultan’ Türkan oray, Sinemam ve Ben’de belki ilk kez bu kadar samimi bir ekilde aç yor içini… Kitaptan ö reniyoruz ki Sultan, hayat nda eksik olan neyse sinemada onu tamamlam . S NEMAM VE BEN, TÜRKAN ORAY, NTV YAYINLARI, 392 SAYFA, 35 TL
H
GÜNSEL I IK
ikâye yazmaya heveslendi im vakitlerde, “Belli ki kendi hikâyesini diledi ince yönetememek, ba kalar n n hikâyesini yazmaya itiyor insan .” gibi bir laf etmi tim. Üstünden y llar geçtikten sonra kendi kaleminden Türkan oray’ n hayat n okuyunca bu eski cümlenin do rulamas n da yapm oldum. Sinemam z n Sultan’ , neredeyse her sat rda ki isel hayat nda eksikli ini hissetti i eyleri, sinema serüveni boyunca nas l tamamlad n anlat yor. oray’ n Sinemam ve Ben ad n ta yan kitab , aile foto ra ar ve bilgileriyle ba l yor. Ve daha hemen giri te küçük Türkan oray’ n, ailesinden yeterli sevgi ve ilgiyi görmedi i hissiyle büyüdü ünü, bu hissi içinde uzun zaman ta d n anl yoruz: “Babam n polis maa na katk da bulunmak için annem de çal mak istiyor ve i buluyor. Babam da vazifesi gere i devaml karakolda, okul dönü lerimde evde hep yaln z kal yorum. Sevgi arayan, sevilmek isteyen, efkat bekleyen, saç n n ok anmas na ihtiyaç duyan, kendi haline b rak lm bir çocu um.”
nsanl k semas n n y ld zlar PEYGAMBER YILDIZLARI, CEMAL U AK, NES L YAYINLARI, 173 SAYFA, 8 TL
slam tarihi 1400 y l , insanl k tarihi ise bundan çok daha fazlas n geride b rakt . Geçen zaman zarf nda dünyada pek çok ey de i ti. Birçok medeniyet kuruldu ve bir o kadar yok oldu. Farkl ak mlar, kirler ve tela lar insano lunun gündemini hep me gul etti. nsanl k, maddi yönden büyük ilerlemeler kaydetti. Ama duygular yla, ihtiraslar yla, özlemleriyle ve faziletleriyle de i medi. Bu manevi yönleriyle, 14 as r önceki Asr- Saadet’e de asla yeti emedi. Peygamber Y ld zlar , bu ufkun ‘y ld zlar ’ndan bir demet sunuyor.
Kad nlar ve i gal GAL KADINLARI, YILDIZ RAMAZANO LU, KAPI YAYINLARI, 235 SAYFA, 14 TL
Kad na bak ve sosyal hayattaki problemler üzerine günümüzde en çok ‘okuma’ yapan isimlerden Y ld z Ramazano lu, meseleyi cinsiyet temelinden farkl bir yerde konumland r yor. gal Kad nlar ’nda söyleyecek çok sözü var Ramazano lu’nun. e Avrupal dü ünürlere at a, günümüzde dünya insan n n temel kriter kayb n tespit ederek ba l yor. Yazar, iki arada s k m ama kurtar lmaya kar koyan kad nlar n sesini ta yor sat rlara.
Milliyetçili i anlamak M LLETLER VE M LL YETÇ L KLER, MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE, ETK LE M YAY., 334 SAYFA, 18 TL
MOT VASYONU SEY RC in ilginç yan , oray’ n bütün hayat n ekillendirecek olan da esasen bu his. Sinemaya ba lay p seyircinin sevgisini gördükten sonra sinemaya ba lanmas n n, söz konusu sinema olunca her zorlu a “eyvallah” demesinin motivasyonu, seyircisi oray için. Mesle e ilk ba lad zamanlarda birbiri ard na oynad klasik Ye ilçam tiplemeleri için y llar sonra bir itirafta bulunurken bile yine dönüp dola p bu noktay ifade ediyor oray: “ çine kapan k, sessiz, o zamana kadar kendini yeterince ifade edemeyen ben, sette etraf mda ilgi, sevgi, anlay gördükçe kendimi özgür ifade etmeye ve benli imi kazanmaya ba l yorum. Doya doya ya ayamad m çocuklu umu, özgürlü ümü setlerde ya yorum.” Bu sevgi u runa neler yapmad ki oray; daha önce de kötü tecrübeleri olmas na ra men hiç ald rmadan Cemo lmi için yine at bindi, fakat bu kez, önceki talihsizliklerin çok ötesindeydi. Ölümden dönen oray önce çekimlerin yap ld Elaz ’da, sonra kritik bir karar sonucu uçakla gitti i
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Türkan oray (Selvi Boylum Al Yazmal m-1977)
stanbul’da ameliyat oldu. Felç olma riski söz konusuyken sveç’te süren tedavisinin ard ndan iyile erek yurda döndü ünde doktorlar n ikazlar kulaklar nda olmas na ra men yine tehlikeli sahnelerden vazgeçmedi; görev ya da seyirci a k yla... Ve bu a k, nihayet kanunlar n bile de i tirtti Sultan’a. Çünkü Ye ilçam’ n d nda ‘gerçek’ sinemayla tan t Hudutlar n Kanunu’yla. Lüt Akad’ n 1966 tarihli eserini izleyen oray, sonras nda Sinematek’le tan yor, ard ndan tercihlerini de i tiriyor ve Vesikal Yarim, Ana, Selvi Boylum Al Yazmal m gibi ba yap tlar geliyor art arda. Sonra da tercihlerine yeni bir kulvar ekliyor; yönetmenlik. Tabii beklenece i gibi, “Be enilecek mi, rezil mi olaca m?” endi eleri içinde. Yurtd nda bile gördü ü ilgi, ald övgüler ve ödüller, bu endi eyi gideriyor.
PARÇA PARÇA ANILAR oray, kitab nda sinemaya dair parça parça an lar payla m . Kimi kez yorum alan ay rd , özele tiri yapt k s mlar da var ama Türk sinemas n n çok geni bir dönemine hem oyuncu hem yönetmen s fatlar yla tan kl k etmi biri olarak ku kusuz biraz daha derinle ebilirdi. Yine de bu haliyle klasik sinema seyircisini, Ye ilçam’da ve bugün bir lmin çekimi, Türk sinemas n n geçirdi i evreler, sinemam zdaki ak mlar ve sinemac lar n sorunlar aç s ndan genel olarak bilgilendirebilecek bir yap da olmas sevindirici. Belki de pek çok ki i, oray a k yla ald kitapta ilk kez haberdar olacak bunlardan. Sultan hakk nda as l merak edilenlerse yine merak edilenler olarak kalm ve öyle de kalacak gibi görünüyor; evlilikleri, anneli i, iç dünyas ... O kadar da Sultan’ n hakk olsun diyelim...
31
Hiçbir ideoloji, hayat milliyetçilik kadar etkileyip onun içinde olmad . Öyle ki, milliyetçili in harekete geçirdi i kitleler bir olay yüzünden kedere bo ulurken ba ka bir grup sevinç içerisinde sokaklara dökülebiliyor. Peki, milliyetçilik ve hatta millet nedir? Nas l ortaya ç km t r? Mümtaz’er Türköne’nin derlemesiyle hem dünya çap nda tan nm E. Gellner, M. Weber, E. Renan, E. Kedourie, B. Anderson, E. Hobsbawm ve A. Smith gibi yazarlar n milletler ve milliyetçilikler üzerine önemli makaleleri bir araya topland .
Avrupa’n n çeviri tarihi ERKEN MODERN AVRUPA’DA KÜLTÜREL ÇEV R , P.BURKE, R. PO-CHIA HSIA, BANKASI YAY.
Kelimelerin yok olmas dü üncesi nas l bir kâbus sebebiyse çevirmenlerin yoklu u da ku kusuz insanl her türlü kültürel al veri ten yoksun b rakacak bir dünyaya mahkum eder. Kültürlerin aktar ld , s n rlar n a ld , yerelcili in artt günümüz dünyas n , büyük ölçüde tarih boyunca kültürel al veri lere vesile olan çeviriye borçluyuz. Çeviri prati ini kültür tarihinin önemli bir parças olarak ele alan Erken Modern Avrupa’da Kültürel Çeviri kitab , tarihçilerden olu an uluslararas bir ekip ile konuya yakla yor.
SPOR
KÝTAP ZAMANI
‘Bir penalt verseydiniz bunlar olmazd ’ Merkez Hakem Kurulu eski Ba kan O uz Sarvan’ n babas Muza er Sarvan da FIFA kokartl hakemlerimizdendi. Baba Sarvan 1950’lerden 1976’ya kadar süren aktif hakemli ini ve sonras n An larla Yolculuk’ta anlat yor. Kitapta Sarvan’ n futbolcu Erman Toro lu’nu oyundan at da var. ANILARLA YOLCULUK, MUZAFFER S. SARVAN, ZEUS K TAPEV , 303 SAYFA, 15 TL
Ö
AHMET ÇAKIR
nce onu söylemeden ba lamak neredeyse imkâns z: Ba ta ike konusu olmak üzere hakemler ve hakemlikle ilgili ya ananlar ve bunlarla ilgili söylentiler yüzlerce kitab dolduracak boyuttayken yaz labilmi olanlar hiç yok mertebesindedir. En az ndan, bununla ilgili bir ç rp da hat rlayabilece im tek kitap bile söz konusu de il. Hadi bunu geçelim, ünlü hakemlerimizin ba lar ndan geçmi çok çarp c öyküler sohbet-muhabbet ortamlar nda hep anlat l r. Bunlar n ille de ike, maç satma ve benzeri konular olmas na gerek yok. Yurtiçinde ve d nda önemli maçlar yönetmi , sonras nda bu i in yönetim kademelerinde ya da dernek i lerinde lan yer alm olan hakemlerimizin bu tür eyler ya amalar do al. Hiç de ilse birkaç n n bir eyler yazmalar beklenirdi. Merkez Hakem Kurulu’nun eski Ba kan O uz Sarvan uzun y llar FIFA kokartl hakem olarak görev yapt . Sarvan’ n babas Muzaffer Bey de FIFA kokartl hakemlerimizden biriydi. 1950’lerden 1976’ya kadar aktif hakemlik yap p sonras nda da bu dünyan n pek uza nda olmayan Muzaffer Sarvan uzun y llar sonra an lar n yazd .
B R HAKEM N ANILARI An larla Yolculuk-Bir Futbol Hakeminin Geçmi ten Gelece i Notlar , 1953-2011 adl kitap biraz amatör bir çal ma niteli inde. Baba Sarvan’ n yaz l anlat m konusunda pek iddial olmad n görüyoruz. Kitab n iç düzenlemesinde de acemilikler var. Özellikle punto ve karakter seçimi, kupürlerin ve foto ra ar n yerle tirilmesi daha özenli yap labilirdi. Elbette ki bunlara tak lmadan okumaya çal t m z kitapta hakemli imizin geçmi iyle ilgili ibret verici nitelikte olaylar yer al yor. Hakemli olarak oynad m z say l hal saha maç nda biz bunu aka olsun diye söyleriz: Hocam, n’olur yani bir penalt versen? Cebinden mi veriyorsun?” Ancak bunu Sarvan’a söyleyen devletin valisi olunca i çok ba ka bir boyuta geliyor. Üstelik 90 dakikas tamamlanamam , olayl bir kar la man n ard ndan hakemlerin can derdine dü ece i kadar vahim durumlar ya an rken vali bunu söyler: “Bir penalt verseydiniz, bu olaylar olmazd .” Muzaffer Sarvan’ n hakemlik yapt -
Muzaffer Sarvan
dönemlerde maçlar n yar da kalmas , taraftarlar n sahaya girip onlar dövmeye kalkmalar , bu i le ilgili devlet ve federasyon görevlilerinin i lerini yapmak yerine kentin tak m n n maç kazanmas n sa lamak için çaba göstermeleri, hakemlerin asker ya da polis k l nda kendilerini linç etmek için bekleyen gözü dönmü topluluklar n elinden kurtar lmalar çokça ya anan durumlard . Bugün böylesi barbarl klar belli ölçüde tarihe gömülmü durumda. Sarvan bunlarla ilgili tan kl klar n aktar yor. Hakemli imizin ne kadar kötü dönemler geçirmi oldu u futbol kamuoyunda pek bilinen bir konu de il. Onlar n yetersiz görülüp yabanc hakem getirilmesi gibisinden utand r c birtak m durumlar da ya and geçmi te. Rekabetten do an gerginli in çok ötesinde sürekli bir sava ortam içinde oynanan maçlar elbette ki en çok hakemleri yoruyordu. Üstelik onlar koruyacak kurallar ve kurumlar da pek ortal kta görünmüyordu. Bu nedenle Muzaffer Sarvan 1957’de ba lad üst düzey hakemlik serüvenini çok erken bir zamanda, 1961’de noktalamaya karar verir. 5 Mart 1961’de 3-3 biten Fenerbahçe-Gençlerbirli i maç nda yard mc s n n kurban olarak ciddi hata yapm t r. Dönemin MHK’s kendisine sahip ç kmak yerine tam tersi bir tav r al r. Söz konusu hata için birkaç hafta maç verilmeme gibi makul bir uygulama yerine lisans n n al nmas gündeme gelir. Bu süreçte yine dönemin yetkililerinin nas l ikiyüzlülükler sergilediklerini aktar r ki bunlar n bugün ortadan kalkm oldu unu söylemek, gereksiz bir iyimserlik olur. Gerçekten de lisans al n r Sarvan’ n, yani
hakemli i bitirilir. Ancak y l sonuna do ru Futbol Federasyonu ba kan n n de i mesi üzerine yeniden hakemli e dönüp bu i i 1976’ya kadar sürdürür. Sarvan an lar n anekdotlar ve öteki e lenceli tan kl klarla keyi endirmeye lan çal madan, benzetme uygun dü erse maçlardan sonra yaz lan hakem raporlar sadeli inde ele alm . Aç kças bu durum biraz yal nkatl k düzeyine kadar varm . Oysa bu türden nice olaylar ya ad n anlamak zor de il. Örne in, bunlardan birini öyle aktar yor: “15 Mart 1973 günü FenerbahçeAnkaragücü (1-2) kupa maç , spor anlay na ayk r artlarda geçmi , hakemli i polis anlay na çevirerek Fenerbahçe’den bir, Ankaragücü’nden de biri maç bitiminde olmak üzere üç oyuncu atm t m. “At lanlar aras nda Erman Toro lu da vard . O dönemde Ankaragücü maçlar n en çok yöneten hakemlerden biriydim. Sonucun istedi i gibi gitmedi i yerlerde, önce ‘Hocama itiraz etmeyin.’ ile ba layarak, duruma göre ‘Hocam, o da m faul? Bu da m faul?’ konu malar ile can s kar, dozu artt rd nda ise arada bir tribüne gönderilirdi.”
HAKEM ODASINI BASAN BA KAN Fenerbahçe Kulübü Ba kan Aziz Y ld r m’ n geride b rakt m z sezonlardan birinde ükrü Saraco lu Stad ’ndaki bir maçta kötü yönetim iddias yla hakem odas n bast yolundaki söylentiler medyada geni biçimde yer alm t . Sar Lacivertli ba kanlar n böyle bir gelenek olu turduklar n dü ündürebilecek bir anekdot var kitapta: “20 Nisan 1975’te Fenerbahçe-Adanaspor (0-1) maç oynan rken, bir seyirci sahaya girdi. Bana ula maya çal rken, yetkililer kendisini yakalad . Maçtan sonra, çok sayg duydu um Faruk Ilgaz soyunma odas na gelerek, ‘Muzaffer Bey maç için te ekkür ederim. Fakat u s rada sizinle maçlar m z ans getirmiyor, bir süre maçlar m za ç kmazsan z bizim için iyi olacak.’ dedi.” Muzaffer Sarvan’ n çe itli dönemlerde hakemlikle ilgili yaz malar , yönetti i maçlardaki ba ar s yla ilgili gazete kupürlerinin yan s ra aile ili kileri ve bu kapsamda o lu O uz’un kendisine yazd bir mektuba da yer verilmi kitapta. Hakem dünyas n tan mak, bu i in geçmi inde ya ananlar ö renmek isteyenlere tavsiye edilebilecek bir kitap.
32
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Ferit Edgü kitaplar FER T EDGÜ VAROLU VE B REYLE ME, MUTLU DEVEC , SEL YAY., 476 SAYFA, 25 TL
Türk edebiyat nda varolu çu çizginin en önemli temsilcilerinden Ferit Edgü, eserlerinde gündelik gerçeklik ile modern edebiyat dünyas n sentezleyerek dilde yenileme gayreti içerisindedir. Edgü’nün eserleri, bireyin, varolu ve bireyle me yolculu unun kurgusal dünyaya ta nmas na yo unla yor. Daha önce Edgü’nün eserlerini ‘yap ve izlek’ aç s ndan inceleyen Mutlu Deveci, çal mas n biraz daha geni leterek Ferit Edgü’yü bir kez daha ke fetmeye ça r yor.
‘Hükümet gibi’ kad nlar! KADIN FOTO RAFLARI, M NE ALPAY GÜN, BEYAN YAYINLARI, 248 SAYFA, 12 TL
Gazeteci-yazar Mine Alpay Gün, tarihin az bildi i yahut bilip de görmezden geldi i kad nlar n foto raf n çekiyor. Geçmi ten günümüze uzanan çizgide Gün, kimi zaman babas n n anlatt bir meselden kimi zaman ilkokul ö retmeninin açt bir hikmet penceresinden hareket etse de gerçek kad n hikâyeleri anlat yor. Kitapta, Asr- Saadet’ten Selçuklu’ya, Osmanl ’dan Cumhuriyet’e kadar örnek kad nlara ili kin özel notlar, tan kl klar ve de erlendirmeler yer al yor.
lmin Müslüman öncüleri SLAM’IN ALTIN ÇA INDA L M, AK R GÖZÜTOK, NES L YAYINLARI, 400 SAYFA, 16 TL
Hira’da gelen ilk vahyin üzerinden çeyrek as r geçti inde bütün Arabistan slam’a teslim olmu ; yüz y l sonras nda ise slamiyet spanya’dan Maveraünnehr’e kadar geni bir co rafyaya yay lm t . Asr- Saadet’i takip eden bu as rlar, slam’ n n n bir medeniyet suretinde kendini bütün dünyaya tan tt zaman dilimiydi. slam’ n Alt n Ça ’nda lim’de akir Gözütok, bu dönemde, Müslüman dünyan n ilim ve e itim alan nda sergiledi i göz kama t r c manzaray bütün ayr nt lar yla ortaya koyuyor.
Bir Halim Selim Efendi vard … HAL M SEL M EFEND , MEHMET NUR YARDIM, ÇA RI YAYINLARI, 224 SAYFA, 12 TL
Mehmet Nuri Yard m, Halim Selim Efendi ile geçmi ine do ru bir yolculu a ça r yor okurunu. Asl nda eser, bir yazar n ki isel tarihinden çok ülkenin yak n dönem tarihine de k tutuyor. Yazar bu hikâye ve hat ralarda, çocukluk y llar yla birlikte gençlik ve yeti kinlik hayat ndan kesitler sunuyor. Güneydo u’dan hat ralar n yo un oldu u kitapta, stanbul’un son 35 y l ndan da izler görmek mümkün. Bas n dünyam z, Bâb âli, kültür hayat m z ve ünlü kedi “Lokum”un maceralar …
KÝTAP ZAMANI
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
Dile geli Ahmed Yesevî, Hac Bayrâm- Velî, E refo lu Rûmî, Aziz Mahmud Hüdâyî gibi ahsiyetler ile onlarla ayn tarzda söyleyen ve insanlar , öncekilerin ça rd na benzer yerlere (makamlara) ça ran ahsiyetlerin, air olarak tan nma amac ta d klar n dü ünemeyiz.
Eski dünyada airler hakk ndaki tezkireleri düzenleyenler, tasavvu hayat içinde anlam kazanan bilgilerle ve ilhamlar n n bu bilgiler etraf nda ekillenmesiyle yazan ve esasen air olarak tan nmak gibi bir amaç pe inde olmayan kibar zatlar , bir divan olu turmak üzere iir söyleyen ve air s fat n övünme konusu yapanlardan ve s k s k ya da yeri geldi inde airli ini öne sürenlerden ayr tutmu lard r. Nesîmî (Ölm. 1404), Hayretî (Ölm. 1534), Hayâlî (1557), Sezâyî-i Gül enî (Ölm. 1669) ve Niyâzî-i M srî (1618-1694) gibi bütünlüklü birer Divan olu turmalar yla, ba ms z ahsiyetler olarak da görünen ya da ta k nl klar nedeniyle dikkat çekmi airlerin verimleri, ba l bulunduklar tarikat n ritüelleriyle örtü en bir ruhu yans t r. Ayn ruhtan gelen farkl ekillenmeleri, paralel ama birbirini bütünlemek zorunda olmayan haller olarak görmek mümkündür. Birbirinden ba ms z oldu u halde biri öteki ile irtibatl ses ile jestin ili kisinde oldu u gibi. Bir sesin a zdan ç kmas , vücutta onunla ili kisiz ama paralel bir hareketin do mas n tetikleyebiliyor; bu harekete jest diyoruz. Tersine süreçte de benzer sonuçlar n ç kt bu ekillenmeler, ayn ruh ikliminde, biribirini tamamlamas gerekmeyen, çünkü biribirinden ayr paralel olu umlard r. Harekete ve sözelli e dönü meye yatk n bir ruh iklimini ba ka yer ve zamanlara ta yarak yeniden canlanmas n sa layan da deyim yerinde ise veli- airlerin gönlünden kopup dilinden dökülen nâz m parçalar d r.
LAH LERLE SESLEND R LEN NA MELER Söz konusu iirlerin bir bölümü, insanlar duygu yo unla mas na ça r r ve ortak duyguya sahip olduktan ba ka, tekkelerde onu yeniden al mlamaya haz r bir topluluk önünde, herkesin kat laca biçimde makamlara uyarlanm ilahi olarak okunur. Günümüzde tasavvuf müzi i olarak bildi imiz, eski ça lardan kalm enstrümantal parçalar, tekkelerde ilahilerle birlikte seslendirilmi na melerdir. Bunlar n ba lang c n Horasanl dervi lerin hallerini ve makamlar n me k etmeye yarayan rübâîler ve naz m parçalar olu turuyor. Ahmed Yesevî, Hac Bayrâm- Velî, E refo lu Rûmî, Ümmi Sinân, Aziz Mahmud Hüdâyî gibi ahsiyetler ile onlarla ayn
ak l bütünlü ünün ilham ile verim ortaya koyanlar n, kalemin alg land ilahi mertebedeki divan sahibi kâtibin makam ile irtibatl oldu unu dü ünmü lerdir. Bu irtibat, tek ki iye özgü ve bu nedenle tan mlanamaz olabilir. Ancak i’r-i kadîm’in dünyas na â ina olanlar, onlar n dilinden dökülen manzumeler ile iir aras ndaki s n r n birbirine kar t , ortadan kalkt ya da s n r olma i levlerinin yitip gitti i anlam yo unla malar na rastlam , bulduklar yerde bu kayna may te his etmi lerdir. Bu metinlerin do as , onlar hiçbir ekilde indirgemeye u ratmadan iir olarak ele alamayaca m z dü ündürüyor. Buna ra men iirin i levlerinden birinin, orada ad konulmadan gönül vahyi arac l ile yerine gelebildi i de bilinmelidir. Üst düzeyde anlam yükünün saf duygu halinde ta nmas , bütün kültürlerde ve ça larda, de i ik e ilimlere sahip airleri derece derece etkilemi tir ve etkilemektedir. Ahmed Yesevî
tarzda söyleyen ve insanlar , öncekilerin ça rd na benzer yerlere (makamlara) ça ran ahsiyetlerin, air olarak tan nma amac ta d klar n dü ünemeyiz. Nesîmî, Niyâzî-i M srî, Sezâyî-i Gül enî ve Hayretî ise belli bir tarikat n terminolojisine dayanarak yazd iirlerle bir divan olu turmu ahsiyetlerden birkaç d r. Mevlevili e ba l olup, ayn yolun yolcular olarak yazan ve eserleriyle ba ms z bir bütünlü ü olu turan airlerin adlar n saym yorum bu noktada. Onlar n divanlar Mevlevi tarikatinden olmayan airlerin divanlar ile bir arada görülemez ve tutulamaz de ildir elbette. Bu eksendeki tarihi süreci iyi veren bir s ralama, Esrar Dede’nin, eyh Gâlib’in tavsiyesine uyarak ve notlar na dayanarak haz rlad Tezkire-i uarâ-i Mevleviyye’de yer alm bulunuyor. Mevlevi yolunun ba l s olan airler, Sultan Veled’den ba layarak ayr ve kendilerine özgü bir s ray olu turmu tur. Tekke ortam nda do arak her s n ftan insanlar aras nda yay lan ve yukar da belirtilenlerden ba ka bir ba lam olu turan naz m parçalar ise ak lla konu man n verimleri say labilir. Bu manzumeler, ço unlukla insanlar n, etraf nda halka olu turdu u ilkelere ve tarikat silsilesine dair de erli bilgiler veren mesnevilerdir. Mesneviler bu nitelikleriyle, bilgilerin
ta nmas na yarayan metinlerdir ayn zamanda. çe do u un zorlamas olmadan tertip edilen mesneviler, kir ve görü lerin yay lmas amac yla düzülmü k ssalar, menk beler, tarihçeler olabiliyor ya da sadece ibret al nacak ve ba ka istisnaî hallerin sergilenmesine yar yor. Do rusu; bu vadideki as l iirler do as itibariyle, gerçekle mi mânevi bir geziyi dile getiren nefesler, sünûhatlar ve vâridatlard r. Bu sözleri söyleyenler, air olma iddias ta maz, dillerinden dökülenlere “ iir” demezler. iterek ve dinleyerek onlara kat lanlar da, alg lar n kaplayan atmosfere bakar, “olsa olsa bu, gönül vahyidir” derler. Onlar n sözleri, tekke ortam ndaki ritmi, ahengi ve anlam dengesini tekke d ndaki insanlara ula t rd gibi, serbest insan n kalbindeki de i imlere, gönlündeki dalgalanmalara, etraf ndaki da n kl a kar ihtiyaç duydu u içsel dengeyi olu turur, onu doygunlu a erdirecek yolu aç k tutarlar. Vahy-i dil’den süzülmü sözlerin iir oldu u öne sürülmemeli, bence de. Bu metinler, tasarlamaya ba l olmaks z n ama içten dilemeyle kendili inden ve nadiren ya anan “hâl”lerin dile gelmi ve getirilmi yans malar d r. Eski ça larda hikmet ehli dü ünürler, kalem ile ilk ak l aras ndaki ba lant ya nispet ederek, kalem/ilk
33
NSANI ÖZGÜRLE T RMEK lahilerin, insanlar bask c ve ku at c dünyadan uzakla t rarak özgürle tirmek gibi bir i levi vard r. Sahv, yani zihnin sürekli ay k halde olmas insan ga etten uzak tutup kölele meyi önledi i, a r sevginin ileri bir a amas olan sekr yani sarho luk ise h rs gibi be eri s fatlardan ar nmaya yol açt için özgürle tiricidirler. Bu do rultuda bilgilenme çabalar n n yarat c bir anlam ifade edebilmesi için, hem çaba gösterenlerin hem de çaban n sonucu olan meyveleri toplayanlar n, oryantalist önyarg lara ald rmayarak kavramlar n ç k yerindeki anlamlar na bakmas gerekiyor. Dini duyarl k ile iir (ve sanat) alg s n n yarat c birlikteli ini ele almak için uygun ortamlarda ve yatk nl klar n oldu u bir devirde ya am yoruz. Konunun alg lanmas , biraz da günde beklentilerin bu alg n n önüne koydu u engelleri a maktaki ba ar ya ba l . lahi inayetin insanda ve insanla bir tür d la mas olan ilham, bu nitelikteki naz m parças n ilk defa söyleyenin muhayyilesinde biçimlenir, ona muhatap olan ve duygusal yak nl bulunan herkesi kapsar. Ortak söze dönü ür. Bir ilahinin okunu una kat lan ki i, ilham na uzak kalamaz. Kalb gözünün devreye girmesiyle biçim kazanan söz, söyleyerek ya da dinleyerek ona kat lan herkesin bizzat ya ad ilham n dile geli idir.
USTA GÖZÜYLE
KÝTAP ZAMANI
kilemelere, ç k k çeneli Entel’e ve ‘Devlet’i bilmeyen talebeye dair
RFAN KÜLYUTMAZ
Siz bu mekaaleyi biraz zor k raat ederdiniz!..
Gençden (!) bir sunucu iirde ‘lâmelif kadar yaln z’ deye bir terkibi pek beyenmi . Bir medhüsenâlar ki, demeyin gitsin… Oradan ehper han m lak rd ya gidip öyle demez mi; “Yahû, ‘lâmelif’ niyçün yaln z olsun?
C
ân mdan muazzez kaarilerim, iptidâ yeni senenizi tebriyk edeyor ve cümlenize,ailelerinizle beraber sa l k s hhat ile mutlu ve mes’ud günler temenni edeyorum. Nass n z, eyi misiniz, eyi olman z Cenâb- Rabbü’l Aleminden temenni ile lak rd ma ba layorum. Efendim, dikkat buyurdu iseniz, ‘sa l k, s hhat’, ‘mutlu, mes’ud’ diyerekden ayni mânâ ve medlûlü olan lak rd lar istimâl etdim. Halk m z, indi, bunlar böyle kullanmakdad r. Bunlara inzimâmen, bir de ‘ilgi’ ve alâka’y da eklemek laz mgeleyor. Bak n z, u son cümlede hem ‘inzimâm’ hem ‘eklemek’, hem ‘istimâl’ hem de ‘ kullanmak’ nev’inden lak rd lar etdim. Halk m z n bu ke fi beni bilâhudûd mesrur etdi. Niyçün mü,deyorsunuz? Bir kere Osmanl lisan n n el’an tedavülde oldu unu gösdermek zâviyesinden fevkalhâd mühimmdir. Osmanl ca bir medeniyet lisan d r. Bu lisan n zâyî olmas , medeniyetin zâyî olmas mânâs n tazammun eder… Bendeniz de bir karar verdim: Bu günden itibâren ben de bir lak rd n n hem Osmanl cas n hem de Türkçesini beraber istimâl edip kullanaca m… Gözümüz ayd n, dîdeler rû en…
‘ANAR ST MÜSLÜMAN’! Efendim, bir ba ka mevzua geçeyorum. Y lba gecesi, ehper han m bendenizi hindi taam etmek üzere hânesine dâved etdi. Te Ve denilen o nûhûsedli âletden suret-i kat’iyyede telezzüz etmedi im mâlûmunuzdur. ehper han m bir Te Ve kanal n taakiyb edeyor. Alt çenesini d ar ç kararak hafiften külhânî bir edâ ile konu an ve kendisini [tevbe, esta firullah!] ‘anar ist Müslüman’ deye takdiym eden gençden (!) bir sunucu var. Fevkalhâd ‘entel’ lak rd lar ederekden bir iirden bahs edeyor. Hadi, mâdem iir bahis mevzûu edileyor, bir kulak vereyim, dedim. Bu iirde ‘lâmelif kadar yaln z’ deye bir terkibi pek beyenmi . Müthi bir terkiyb deye, bir
medhüsenâlar ki, demeyin gitsin… Oradan ehper han m lak rd ya gidip öyle demez mi; ‘Ay bu çocuklar pek acaib! Yahû, “lâmelif” niyçün yaln z olsun? ‘Lâm’ ile ‘Elif’ birbirlerine sar lm lar, bunlar n neresi “yaln z”, ayol?’ Efendim, “ iir, akl selime muhalifdir!” dememe kalmadan ehper Han m, lak rd y a z ma t kad : “Susunuz, reca ederim! Z rva te’vil götürmez!” Hiç sesimi ç karmad m. ehper han m, hadîdülmîzâcd r, k zd rmaya gelmez; ola ki, nar gibi k zarm hindiden oluruz!
CEHALET N ALKI ALDI I B R CEM’ YYET ehper Han m, bendeniz hindili pilav kemâl-i âfiyedle gövdeye indirirken, Ken’an I k Bey’in takdiym etdi i bir müsabaka poro ram ndan bahs etdi. Efendim, memleketimizin tan nm ve öhretli üniversitelerinden [hakiykaten. öyledir!] birinde science politique, yâni ya siyaset ilmi okuyan uzun saçl bir genç, ‘Platon’un adalet ve yönetim hakk ndaki eseri a a dakilerden hangisidir? A) Devlet, b) Kapital, c) lahî Komedya ve d) Dâvâ’ sualine , bunlardan hiçbir hakk nda hiçbir mâlûmat olmad n gösterecek bir cehalet mar kl ile rasgele ‘yar yar ya joker’ hakk n istimâl edib kullanarakdan, geriye kalan iki kdan ‘Devlet’i, ‘olsa olsa budur!’ deye dü ünüb cevab vermi !.. Lâkin ehper Han m unu da bâriz bir teessürle unu ilâve etdi: “Bu genç, bunca cehaleti ile, 125 bin lira kazand . Dahas , herkes bu muvaffakiyetinden (!) dolay , vâfir alk lad …” Cehaletin alk ald bir cem’iyyet! Ne hâllere dü tük, Ya Rabbi! Efendim, bu memleketin en güzîde üniversitelerinden birinde siyasat ilmi okuyan bir talebe, eger Platon’un ‘Devlet’inden bîhaber ise [ki, öyle!] vay hâlimize!.. Efendim, bu ay da bu kadar. Telâkiy gelecek ay’a in allah: O vakde kadar Rabb’ime emânet olunuz, zât n za ho ca bak n z. Tekrar yeni senenizi kutluyor ve tebriyk edeyorum. Au Revoir, canlar m benim…
7 OCAK 2013 PAZARTESÝ
RECAÝ GÜLLAPDAN
O zamanlar cemiyetimizin göz bebe i mevkiinde, fevkalâde yak kl , mümtaz bir genç idim ve bunlar tamamen hakiykattir. Me er beynelmilel casus te kiylatlar , böyle muhitinde nümûne-i hüsn-i misâl gençlere hulûl eylerek, onlar casusluk faaliyetlerinde isti’mâl ederler imi .
P “
a a k z na casus tuza ” unvanl haberi kazatada k raat edince bir an itibariyle mâzimin aziz ve leziz hât ralar aras nda bir miktar cevelân itmekten fari olamad m aziz kaarîlerim. Beynelmilel casus te kiylâtlar hakk nda çok romanlar yaz l p filimler çekilmi tir, ahali ise bunlar ne derece hakiykat oldu unu bilmeden seyredip zevklenir. Halbuki bu vâdide olup bitene nisbet ile kayd alt na al nan eyler devede kulak mesâbesindedir. “E, nereden biliyorsun, anlat da dinleyelim” deyeceksiniz? Efendiler, bunlar ad üstünde gizli-kapakl , esrarengiz ve behemahal mestûr kalmas lâz m gelen hakaay ktand r. Herkes bilse idi, beynelmilel casuslu un k ymet-i harbiyesi mi kal r idi bizzat?
BUNLAR TAMAMEN HAK YKATT R Mahrem mevzûlard r fekat, Biritanya hökümeti bile üstünden elli sene geçtikten sonra ar ivindeki s rlar n fâ edeyor; binaenaleyh 50 seneden çok fazla olmu tur hâdiseye. O zamanlar cemiyetimizin göz bebe i mevkiinde, fevkalâde yak kl , ilm ü irfan sahibi, mümtaz bir genç idim ve bunlar tamamen hakiykattir. Me er beynelmilel casus te kiylatlar , farz- muhal bizzat kendimin oldu u üzere, böyle muhitinde nümûne-i hüsn-i misâl te kiyl eden gençlere hulûl eylerek, onlar casusluk faaliyetlerinde isti’mâl ederler imi . O günlerde de siyasi durum muhataral ; iki devlet büyü ü meyân ndaki geçimsizlik ve münaka a hadisesinde yat t r c bir tesir yapmakl m ricâs yla pâyitahta davet olunmu idim. Ak am olunca namaz müteakib hafif bir eyler at t r p erkenden otele gitmeyi hesab ederek lokantada oturayor ve ay pt r söylemesi limonlu ehriye çorbas içiyor idim ki, k yafetindeki titizlik ve zarafetten Harici vekili gibi görünen karson efendi mahsûsen kula ma e ilerek, iki masa ileride yalan z ba na oturan bir hâtunun bizzat arzeylemesi icab eden bir mü kili oldu unu f s ldad . Dönüp bak cak, ol hurinin o an itibariyle Holivut sahnelerinden tecessüm edip de burac a melek sûretinde konmu oldu u zehab na kap lmadan edemedim. cabet etmemek kabal k say laca vechile usûlen
34
masaya gittim. Mahcub ve pek terbiyeli bir nâzenin idi ve sesi gülsuyu i esinden dökülen berrak mâyiler gibi ho ve sehhâr idi. smi Sûzân imi , beni ve hususan ilmî öhretimi g yâben duymu olma la ilmî bir mes’ele hakk nda yeme i mütekaib kendini tenvir buyurmakl m nâzikâne reca eylemekte idi ki... Ey azizler, tam o esnada kalantor, iri yar , çam yarmas kutrunda bir herif-i nâ erif, sanki aya tak lm da dü memek içün can havliyle tutunuyormu gibi masaya küüt diye kapaklanmaz m ? Çorbalar, salatalar ortal a saç ld , azîm bir rezâlet! Hemen Sûzân han ma yard m sadedinde kolundan tutup aya a kald rmaya davranm idim ki, herif, -Sen benim haremimin zevcemin kolundan nas l tutars n be adam! diyerek üzerime hücum etti. Birileri araya girdi, lokantan n müdürü k rk dereden su getirerek özürler diledi. Aslen centilmen bir insan oldu um için tahripkâr bâzû kudretime kasd- mahsus ile müracaat eylemedim. Kad nca z a layarak lokantadan ayr ld ; biz de müdir efendinin recâs üzerine bilahire odas nda görü tük.
‘O ELÎM HÂD SE ÇÜN ÇOK MÜTEESSÎR M’ Efendim me er bu Sûzân han m, milli varl m za dü man bir devletin câsusluk te kiylat na mensub imi , zaten takiyb alt nda bulundu u içün, gizli polis te kiylat m z n gizli mensuplar duruma müdahele zd râr nda kalm lar. “Çok sehhar ve fettan bir kad nd r Recai Bey, bunun y kmad ocak kalmad buralarda; yak nda hudut d na sürgün edilecek” diye mâlumat verilince hayretten bir ya ma daha erdim idi. O hadiseden 6 sene sonra ecnebi memleketlerden birinden bir mektup ald m. çinden iki sat r not ve bir foto raf ç kt . Foto raftaki kad n Sûzân han m idi. Yan ndaki notta ise, “Ah Recai bey, o elîm hâdise içün çok müteessîrim. Bizzat ahs n za duydu um alâka, tamamen ahsî ve hissî bir menbâ’dan ne ’et edeyordu” yazm . Resmi ve mektubu derhal yakarak imhâ eyledim idi. Bazen dü ünürüm, “Aceba o çam yarmas herif masaya dü mese idi, bugün siz bu mekaale-i müfîdemi okuyabilir miydinizi idi bakal m?” diye...