Kitap Zamanı

Page 1

Mehmed Mehmedoþlu

6

Scott Fitzgerald’én ilk öyküleri Ayýe Baýak

12

Yenilenme Cehdi’nden ne anlamaléyéz? Ahmet Kurucan

KAPAK: O RHAN N ALIN

14

Oya Baydar’dan yeni roman

4

MEKTUP Ömer Ayhan

Reûat Nuri’den karéséna mektuplar

17 ÖYKÜ

Mehmet Öztunç

Ekrem Dumanlé’dan yeni hikâyeler

26 ROMAN Efe Ertem

Hermann Broch’un baûyapété Türkçede

38

USTA GÖZÜYLE Recai Güllapdan ve ÿrfan Külyutmaz

Z A M A N G A Z E T E S Ý ’ N Ý N Ü C R E T S Ý Z AY L I K K Ý TA P E K Ý D Ý R . Y I L : 7 S AY I : 8 3 3 A R A L I K 2 0 1 2 PA Z A R T E S Ý


Bir kitap indirdim KD\DWÕP GHäLáWL 771(7 .LWDS·OD áLPGL H NLWDSODU SDUPDäÕQÕ]ÕQ XFXQGD

7DEOHWWHQ YH\D DNÕOOÕ WHOHIRQGDQ NLWDS RNXPD NROD\OÕäÕ 771(7 .LWDS·WD dRN VDWDQODUGDQ G Q\D NODVLNOHULQH N OW U VDQDW \D\ÕQODUÕQGDQ RNXO NLWDSODUÕQD NDGDU DUDGÕäÕQÕ] H NLWDSODU SDUPDäÕQÕ]ÕQ XFXQGD 771(7·OH KHU áH\ P PN Q ZZZ WWQHWNLWDS FRP _ 771(7 .LWDS·Õ àLPGL W P L3DG L3KRQH $QGURLG DNÕOOÕ WHOHIRQ YH WDEOHWOHUOH NXOODQDELOLUVLQL] ZZZ WWQHWNLWDS FRP DGUHVLQGHQ VDWÕQ DODFDãÕQÕ] H NLWDSODUÕQÕ]Õ RNX\DELOPHN LoLQ PXWODND $SS 6WRUH YH\D *RRJOH3OD\·GHQ FUHWVL] PRELO 771(7 .LWDS X\JXODPDVÕQÕ LQGLUPHQL] JHUHNPHNWHGLU 771(7 .LWDS àX DQGD VDGHFH $QGURLG YH L26 WDEDQOÕ DNÕOOÕ WHOHIRQ YH WDEOHWOHUOH oDOÕàPDNWDGÕU 771(7 \HU YH VHUYLV VDãOD\ÕFÕVÕ ROXS LoHULNOHUGHQ YH IL\DWODQGÕUPDGDQ VRUXPOX GHãLOGLU ( NLWDSODUÕQ VDWÕà IL\DWÕ LOJLOL \D\ÕQHYOHUL WDUDIÕQGDQ EHOLUOHQPHNWHGLU 'HWD\ LoLQ ZZZ WWQHWNLWDS FRP


K A PA K 8

þKþ USTA KþTAP ZAMANI’NA KONUĀTU

Üç Anlaté’yé nasél okumalé? 15 Çékayém gideyim Urumeli’ne… 18 Özgürlüÿün özgürlüÿüm olsun mu? 19 Günlerin görünmeyen yüzü 28

16

Geçtiÿimiz yél, hayaténén uzunca bir dönemini geçirdiÿi Londra’da vefat eden Cengiz Daÿcé’nén hatéralaré Yansélar, 24 yél aradan sonra dört cilt halinde okura sunuldu.

22

Allan Megill’in ünlü kitabé Aýéréléÿén Peygamberleri yeni baskéséyla raflarda. Çaléýma Friedrich Nietzsche, Martin Heidegger, Michel Foucault ve Jacques Derrida’yé konu aléyor.

23

Bülent Keneý, þran ve Terör kitabénda þran’én ulusal ve uluslararasé terör örgütleriyle iliýkisini, devrim ihracé politikaséné ve nükleer siyasetini akademik bir titizlikle ele aléyor.

24

Javier Marías’én Yarénki Yüzün baýléklé üçlemesinin son cildi Zehir, Gölge, Veda yayémlandé. Yazar, yine üslubundan taviz vermeden kendisiyle ve dünyayla kavga ediyor.

O’nun aýké bambaýkadér 31 Nietzsche’ye bir buket çiçek 31 Kar, her kiri örter mi? 32 Yol hediyesi niyetine 32

Harran’a inen ermiý 33 Sunucu da insan neticede 33 Derviý sinemaya giderse... 35 ‘Son Kale’ böyle mi savunulur? 36

Bir doÿudan, bir batêdan

B

u ay kapaþêmêzda biri doþudan biri batêdan, iki önemli yazarê aþêrlêyoruz. Bütün Ānsanlar Yalancêdêr adlê kitabê dilimize kazandêrêlan Alberto Manguel yalnêzca iyi bir romancê olarak deþil, Borges’li anêlarêyla ve enfes denemeleriyle de Türkiye’de sadêk bir okur kitlesine sahip. Manguel son romanêna dair sorularêmêzê yanêtladê. Āsrail’in yaüayan en önemli yazarê kabul edilen Amos Oz’la da yêllar sonra Türkçeye çevrilen romanê Pusudaki Panter vesilesiyle konuüma fêrsatê bulduk. Nitelikli okurun iyi tanêdêþê, iki uzak coþrafyadan bu iki önemli yazar Kitap Zamanê’nda buluüuyor. Kêrêk Testi serisinin yeni kitabê Yenilenme Cehdi’ni Ahmet Kurucan tanêtêyor. Oya Baydar’ên son romanê, ýule Gürbüz’ün öyküleri ve Reüat Nuri Güntekin’in mektuplarê, edebiyatêmêzdan öne çêkan kitaplar bu ay. Ekrem Dumanlê’nên yeni kitabê Kayêp Defterden Hikâyeler’i Mehmet Öztunç deþerlendirdi. Dünya edebiyatê meraklêlarê için ise yine iyi kitap çok: Manguel ve Oz’un dêüênda, Marías, Fitzgerald, Broch, Spark, Llosa gibi farklê edebiyatlarên ustalarê yeni kitaplarêyla bu sayfalarda… Āyi okumalar.

FEZA GAZETECÝLÝK AÞ ADINA ÝMTÝYAZ SAHÝBÝ: ALÝ AKBULUT GENEL YAYIN MÜDÜRÜ: EKREM DUMANLI GENEL YAYIN MÜDÜR YARDIMCISI: MEHMET KAMIÞ GENEL YAYIN EDÝTÖRÜ: ALÝ ÇOLAK EDÝTÖR: CAN BAHADIR YÜCE GÖRSEL YÖNETMEN: FEVZÝ YAZICI SAYFA TASARIM: AHMET BÝÇER SORUMLU MÜDÜR VE YAYIN SAHÝBÝNÝN TEMSÝLCÝSÝ: HAYRÝ BEÞER REKLAM GRUP BAÞKANI: MELûH KILIÇ REKLAM SATIÞ DÿREKTÖRÜ: ALÝ DEMÝRHÝSAR, REKLAM SEKTÖR YÖNETÝCÝSÝ: EREN ENES REKLAM SEKTÖREEL UZMANI: MELEK TINMAZ YAYIN TÜRÜ: YAYGIN SÜRELÝ ADRES: ZAMAN GAZETESÝ 34194 YENÝBOSNA-ÝSTANBUL TEL: 0212 454 1 454 (PBX) FAKS: 0212 454 14 96 REKLAM TEL: 0212 454 82 47 BASKI: FEZA GAZETECÝLÝK A.Þ TESÝSLERÝ HTTP://KÝTAPZAMANÝ.ZAMAN.COM.TR E-POSTA: KÝTAPZAMANÝ@ZAMAN.COM.TR HER AYIN ÝLK PAZARTESÝ GÜNÜ YAYIMLANIR twitter.com/kitap_zamani

facebook.com/kitapzamanicom

26

þskoç yazar Muriel Spark’én ilk baskésé 1961’de yapélan ve küçük bir klasik kabul edilen Bayan Jean Brodie’nin Baharé adlé romané Püren Özgören’in çevirisiyle dilimize kazandéréldé.

27

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Perulu romancé Mario Vargas Llosa, Genç Bir Romancéya Mektuplar’da romanén temel konularé etrafénda genç romancéya mektuplar yolluyor.

28

Āule Gürbüz’ün yeni öykü kitabé Coýkuyla Ölmek’in odaÿénda yine ‘zaman’ kavramé var. Kitapta yer yer öne çékan ironi ise huzursuz kahramanlarén kederini tamamlayan bir iýlev görüyor.

30

Editörlüÿünü Božidar Jezernik’in yaptéÿé Hayallerdeki Türk adlé kitap 14 baÿémséz makaleyi bir araya getiriyor. Eserde, Türk imajénén tarihi, bugünü ve geleceÿi ele alénéyor.


MEKTUP

KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Reüat Nuri’den evine mektuplar Hadiye’ye Mektuplar, Reýat Nuri Güntekin’in yaklaýçk on beý yçllçk bir süreçte karçsçna yazdçþç mektuplarç bir araya getiriyor. Yçllarca müfettiý olarak ülkenin her yerini dolaýan romancç, bu mektuplarç evden haftalarca, bazen aylarca ayrç kaldçþç dönemlerde kaleme almçý. HADýYE’YE MEKTUPLAR, REþAT NURý GÜNTEKýN, ýNKILÂP YAYINLARI, 256 SAYFA, 20 TL

H

ÖMER AYHAN

adiye’ye Mektuplar’ okurken baëlang çta bir parça hayal k r kl ê na uêrad m. Yazar mektuplar neëredildiêinde edebiyatç larla ilgili bir dünyan n bilinmeyen koridorlar n arë nlamay az çok bekleriz. Oysa Hadiye’ye Mektuplar, Reëat Nuri Güntekin’in, aëaê yukar on beë y ll k bir süreçte eëine yollad ê mektuplardan oluëuyor ve tahmin edileceêi gibi kitapta ailevi meseleler öne ç k yor. Gelgelelim, yol ald kça düëüncelerim deêiëti ve ak l erdiremediêim bir merakla bitiriverdim kitab . Mektuplar n daima hüzünlü bir yan oluyor. Y llarca maarif müfettiëi olarak ülkenin her yerini dolaëan Reëat Nuri’nin eëinden ayr l ê haftalarca, hatta bazen aylarca sürmüë. Ayr l k, iki taraf da mutsuz etmië. Öte yandan bu bitmek bilmez teftiëler edebiyat m za Anadolu Notlar ’n kazand rd . çlk mektuplarda kar s na âë k ve hasretten muzdarip bir Reëat Nuri ile karë laë yoruz. Öyle sat rlar kaleme alm ë ki, bir söyleëide dile getirdiklerini hat rlatmak isterim. Söyleëide ilkgençlik döneminde Servet-i Fünuncular ne kadar sevdiêinden söz aç yor Reëat Nuri. Zaten kimi cümleleri, Mehmet Rauf’un ilk dönem romanlar ndan al nm ëças na melankolik: “Bu seyahat bende ne garip hisler, hat ralar uyand r yor. Mektebin önünden geçtiêim dakikay hat rl yorum. Ne ümitsiz bir zd rap ile oradan ayr lm ët m. Bu sene ayn yerlerden çok mesut ve muzaffer bir insan geçecek... Bir sene evvel kompart man n bir köëesine baë n dayam ë, d ëar daki kadar siyah bir elem ve ümitsizlikle düëünen zavall ya uzaktan bak p ac yacak. Mama h zannediyorum ki bu manzaralarda geçen seneden kalma bir hüzün bakiyesinin sirayetine karë kendimi büsbütün müdafaa edemeyeceêim.”

ÇOCUK RUHLU ROMANCI Doêrusu uzun y llar geçim s k nt s çeken, geç veya eksik para yollad ê için eëinden özür dileyen Reëat Nuri’nin durumu, birçok yazar m z için hâlâ geçerlidir. Belki romanlar ndan söz ederken öne sürdüêü düëüncelerin z tl ê , maiëet meselelerine yorulmal . Sadece bir kez, roman bitirmenin çocuêunu ilk kez kucaê na alan bir annenin hissettiklerine benzeyebileceêini söylüyor. Ayn Re-

Reéat Nuri Güntekin (1889-1956)

ëat Nuri, “Kendimi zorla gün haberlerinin pençesinden kurtararak o mânâs z masal âlemine girmek için âdeta nefsimle muharebe ediyorum.” diye bir cümle de kurmuë. Mektuplarda beni en çok ëaë rtan Reëat Nuri’nin çocuk ruhlu oluëu, daha doêrusu bu halini koruyabilmesiydi. Milletvekillerinin, müfettiëlerin aras nda, hatta toplant larda önünde kalem kâê t, Hadiye’ye gizli gizli mektup yazmaktan çekinmeyen Reëat Nuri, onca kalabal kta yaln z, daima yaln z kalm ë. Bu yaln zl k yazar n anlaë lamamas ndan ziyade mizac ndan geliyor. Hadiye’ye ve ailesine ne kadar düëkünse, insanlara o kadar uzak. S k s k uzun tren yolculuklar nda hayallere dalman n lezzetinden bahsediyor. Akrabas Ruëen Eëref’in davetlerini hangi bahanelerle atlat p odas na çekildiêini, arkadaëlar n n düêünlerine gitmemek için uydurduêu mazeretleri birer zafer gibi anlatan Reëat Nuri, yaln zl ê dost bellemië.

REþAT NURý, MECLýS’TE Yazar kimi önemli meseleleri mektuplarda sezdirse de devam n getirmiyor. Yine de baz ayr nt lar yakalamak mümkün. Müfettiëliêi s ras nda s k s k Ankara’ya çaêr lan romanc , dil encümeninde önemli görevler üstlenmië. Y llarca mebusluk hayali kurduêu, mektuplardan anlaë l yor. Ancak bu hayalin dönemin tek partisiyle yak nl ktan yahut bir mevki h rs ndan kaynaklanmad ê n söylemeli. Maddî s k nt lar biraz yola koyman n, çok sevdiêi Hadiye’sinden daha fazla uzak kalmaman n bir yolu gibi görüyor mebusluêu. Y llarca birtak m vaatlerle oyalanan Reëat Nuri, sonunda çsmet çnönü sayesinde murad na eriyor. Mektuplar n ilginç yanlar ndan biri, Atatürk ve çnönü’yle ilgili sat rlarda gizli. Atatürk’e büyük sayg duyan, övgü dolu sözler iëittiêinde mutluluêunu eëiyle paylaëan Reëat Nuri, yine de aralar nda bir mesafe olduêunu hissettiri-

4

yor. çnönü’ye muhabbetinin daha fazla olmas dikkate deêer: “Sofrada bütün Dil Heyeti azas ve daha diêer mühim zatlar vard . Gazi, ‘Çoktan görünmedin Reëat Nuri Bey. Böyle ëey olur mu?’ diye beni hakl bir sitemle karë lad . ‘Çaêr lmadan huzurunuza girmek nas l mümkün olur?’ diyemedim tabii. ‘çëlerim vard paëam’, dedim.” Sonra her zamanki ketumluêuyla meseleye noktay koyuyor: “Gecenin tafsilat n bir iki gün sonra kendi aêz mla sana anlat r m.” çnönü’yle oysa, daha candan bir iliëkileri var: “Atatürk evvelâ bana hiç ehemmiyet vermiyor görünüyordu... çsmet Paëa yan ma geldi; nazik ve kibarane âdeti üzere omuzlar m , yanaê m okëamaya baëlad . Bu defa Atatürk de yan na çaê r p oturttu; uzun uzun konuëtu.” Dönem 1940’l y llar. Mebuslar diêer mebuslar n seçtiêi tuhaf bir devirden söz ediyoruz: “Kulaê ma geldiêine göre çsmet Paëa bu defa mebuslar n tan nm ë ciddi ve temiz adamlardan seçilmesi noktas nda mus rm ë; Saffet Ar kan da bugün her zamankinden ziyade nüfuzlu imië.” Hal böyle olunca mebuslar n bir günü de, çözüm bekleyen onca mesele aras nda ëu meyanda geçiyor: “Burada mütemadiyen okuyup yazmak, dinlenmek, Meclis koridorlar nda politika münakaëalar yapmak ve gazinosunda satranç oynamakla vakit geçiriyorum.” Hadiye’ye Mektuplar’ n kronolojisi bir tuhaf. Sözgelimi, 30 Aêustos 1929 tarihli mektuptan sonra, 28 Mart 1929 tarihli mektubu okuyoruz. 30 Kas m 1933 tarihli mektubu, 20 Kas m 1933 tarihli mektup izliyor. Metin kurmaca olsa belki daha heyecan verici olabilir ama burada sadece kafa kar ë kl ê yarat yor. 27 Ekim 1936 tarihli iki ayr mektup var. Ayn gün içinde iki mektup elbette gönderilebilir ancak içeriklerine bak nca böyle olmad ê anlaë l yor. çlk mektupta, “Pazar günü Manisa’dan Denizli’ye hareket edeceêim.” diyor Reëat Nuri. Ayn tarihli ikinci mektupta ise ëöyle demië: “çzmir’de bir gece kald ktan sonra dün Denizli’ye geldim.” Bu ufak tefek hatalar kitab n bütününe zarar vermiyor ama okuma zevkinizi bölebilir. Edebiyat dünyas yla ilgili fazla bir ëey bulamayacaks n z Hadiye’ye Mektuplar’da. Ama evcimen Reëat Nuri’nin halet-i ruhiyesi ve p r l p r l bir aëk n safhalar alâkan z uyand r rsa okumazl k etmeyin.



ÖYKÜ

KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Caz çaþênên yazarê Adç unutulmaz romanç Muhteýem Gatsby ile özdeýleýen Amerikalç yazar F. Scott Fitzgerald’çn öykücü kimliþi genellikle gölgede kalmçýtçr. Fitzgerald külliyatçnç adçm adçm Türkçeye kazandçran Everest Yayçnlarç, yazarçn ilk öykü derlemesi olan Uçarç Kçzlar ve Filozoflar’ç geçtiþimiz günlerde okura sundu. UÇARI KIZLAR VE FýLOZOFLAR, F. SCOTT FITZGERALD, ÇEV.: ÜLKER ýNCE, EVEREST YAYINLARI, 240 SAYFA, 14 TL

E

rin derinlerindeki insan kavray ë ve modernizmin kederli yans malar , olan bitene hâkim olduêunun göstergesidir.

AYÜE BAÜAK

verest Yay nlar , bundan tam bir y l önce Scott Fitzgerald’ n en çok bilinen eseri Muhteéem Gatsby’yi yeni bask s yla yay mlad ê nda, kapaktaki “Bütün Eserleri-1” ifadesi yazar n külliyat n n yolda olduêunu müjdeliyordu. çkinci kitap, Uçar K zlar ve Filozo ar bir y l sonra yine bir kas m ay nda okura ulaët . Fitzgerald ile neredeyse ayn anda akla gelen kahraman Gatsby’nin nam , yazar n baëar l öykücülüêünü çoêunlukla perdelediêinden, elimizdeki eserin ve Everest’in külliyat yay mlama giriëiminin anlam büyük. Umar m bu çaba kesintiye uêramadan devam eder. Bugün geçerli olan “Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu”na göre, ölümünün üzerinden 70 y l geçtiêi için Fitzgerald’ n eserlerinin üzerindeki telif k s tlamalar kalkm ë durumda. Bunun, eserleri Türkçeye kazand racak yay nevlerinin çal ëmalar n kolaylaët racaê n söyleyebiliriz.

FITZGERALD VE CAZ ÇAĀI Öyküler peë peëe okunduêunda, Fitzgerald’ n “Caz Çaê ” ad verilen aë r l k günlerini, dönemin sembolü “uçar k z” , hayat n o “aë r ” hareketliliêini çok güzel anlatt ê net bir biçimde görülür. Yazar, 1920’lerin Amerika’s n n halet-i ruhiyesini, s n fsal farkl l klar n sosyal mobiliteye tesirini resmeder. “Echoes of the Jazz Age” adl yaz s nda, Büyük Buhran’la beraber sona eren dönemi, “Mucizeler çaê yd , sanat çaê , aë r l klar çaê , hiciv çaê yd .” diye niteleyip Amerika’n n kendi ruhunu bulduêunu söyler. Bu durumu, çaê n bitiminde toplumsal tercihlerini yapm ë, kendi deêiëimlerini tetiklemië, dönüëümünü yerel dinamiklerle gerçekleëtirmië bir ülkenin vatandaë olman n coëkusuyla dile getirir: “Biz en güçlü ulustuk. Neyin moda ve eêlenceli olduêunu bize art k kim söyleyebilirdi?”

ZELDA’NIN ETKýSý

YAZARIN ýLK ÖYKÜ DERLEMESý Uçar K zlar ve Filozo ar sekiz hikâyeden oluëuyor. Fitzgerald’ n 1915-1921 y llar aras nda yazd ê öyküleri toplad ê iki ciltten birincisi ve yazar n ilk öykü derlemesi. Fitzgerald, meëhur roman kadar bilinmemekle birlikte, hayat boyunca 180 öykü ve tiyatro metni kaleme alm ë. Hikâyeler, çoêunlukla dönemin popüler dergilerinde yay mlanm ë ve günün koëullar göz önüne al nd ê nda yazara hat r say l r bir kazanç saêlam ë. Dünya okuru, Fitzgerald’ n hikâyelerine Türkiye’deki edebiyatseverlerden daha aëina ancak yazar n bu alandaki eserlerini öncelikle merakl lar n ve iëin uzmanlar n n bildiêini söylemek laz m. Bu aç dan da Uçar K zlar ve Filozo ar heyecanla karë lanacak bir kitap. Titiz; yazara, üslubuna ve seçtiêi konulara hâkim bir çevirmen taraf ndan Türkçeye çevrilmië olmas da bir kazanç. “Lois otobüsten, güneëli d ë kap n n yan nda indi. On dokuz yaë ndayd , sar saçl yd , gözleri, insanlar n söylemekten kaç nd klar gibi yeëildi. Yetenekli adamlar onu bir tramvayda gördükleri zaman, gizlice küçük bir kalem art ê ç kar r ve bir zarf n arkas na bu pro lin ya da kaëlar n o gözlere yapt ê ëeyin toplam n ç karmaya çal ë rlard . Daha sonra sonuca bakar ve genellikle ëaëk nl kla iç çekerek so-

F. Scott Fitzgerald (1896-1940)

nuçtaki ëeyi y rt p atarlard . Lois yolculuêuna uygun, pahal cinsinden çok ë k bir ëeyler giymiëti ama giysilerindeki tozlar silkmek için durmam ë, hemen anayoldan yürümeye baëlam ët , merakl bak ëlarla iki yan na bak yordu. Yüzünde müthië bir sab rs zl k ve merak ifadesi vard . (…)” Fitzgerald’ n “Kutsama” adl hikâyesinin, aêabeyiyle ilk kez buluëacak olan kahraman Lois gençliêinin, güzelliêinin fark ndad r. Akl ndan birazdan karë laëacaê genç adam neëelendirmek geçer. Çünkü Lois, “ççinden geldiêi gibi davran rsa bu buluëman n iç karart c olacaê düëüncesindedir. Çok neëeliymië gibi görünmelidir ve bunun için elinden geleni yapmal d r.” Fitzgerald’ n kahramanlar kiminle ne isterse yapabileceêine inan r, gençlik ve güzelliklerinin göz al c l ê içinde, tan d klar herkesi yarad l ëlar n n dalgalar yla karaya at lan odun parçalar gibi görürler. çnsanlar ayaklar na getirmeyi marifet saysalar da içten

içe zaferlerinin geçiciliêini bilir ve çok s k l rlar. Amerikan edebiyat n n ë lt l bir merakla dolu zeki gözlerinin ve en renkli parti anlat mlar n n ard ndaki hüznün okuyucuya da bulaëmas kaç n lmazd r. Öykülerin ilk yay n mecras n n popüler dergiler olmas , Fitzgerald’ n anlat m n n ve seçimlerinin sorgulanmas na yol açm ët r. Öyküler, güzel vakit geçirilip bir kenara at lan dergilerin sayfalar nda “s radan” okuyucuya hitaben yay mlan r. Edebî kayg lar olmayan pek çok okuyucu Fitzgerald’ n öykülerini sever, merakla yenilerini bekler. Peki, Fitzgerald s radan okuyucuya hitap eden s radan bir yazar olarak kabul edilebilir mi? Elbette hay r. Ak c , basit görünen, ë lt l dilinin ard nda derin, incelikli bir edebiyat saklamaktad r. Fitzgerald, birçok yazar gibi, yaëad ê döneme ve kendi kabiliyetine çaê n n s n rlar içinden baksa da, öykülerinde “tasvir ettiêi” jenerasyonun ve kaleminin gücünün fark ndad r. Yaëad ê çaêa hayranl k duyar ancak öyküle-

6

Yazara yönelik edebî eleëtirilere, delice âë k olduêu Zelda ile sürdürdüêü çalkant l evliliêin kamuya fazla mal olmas n n gölgesi daima düëmüëtür. Fitzgerald’ n duygular na, güvensizliklerine ve k skançl klar na detaylar yla hâkim olanlar, yaëam boyu Zelda’n n etkisinde kalan yazar n kiëisel rolleriyle edebi ëapkas n fazlaca iç içe geçirirler. K smen doêrudur, Fitzgerald ve eëi Zelda, hikâyelerdekine benzeyen bir yaëam sürdürmüëtür. Davetlere gider, söz konusu ortamlarda birbirlerini delice k skan rlar. Yazara iliëkin kimi yorumlar iëi daha ileri götürür. Zelda olmasayd Fitzgerald’ n daha titiz, daha çal ëkan, daha üretken bir yazar olabileceêini söyleyenler ç kar. Oysa yazar , gerilimli ve çetre lli durumlara sokan Zelda’n n edebi metinlerdeki etkisine tersten bakmak faydal olabilir. Fitzgerald’ n öykülerinde, kaleminin geliëiminde Zelda’n n rolüne iliëkin meraklar hâlâ kafalar kurcalarken, “Eêer ona rastlamasayd , bu türden bir yazar olur muydu?” diye de sormak gerekebilir. O yaëad klar ndan memnun görünür ve geride b rakt ê Caz Çaê ’n , “O zamanlar genç olan bizlere her ëey tozpembe ve romantik görünüyordu, çünkü bir daha hiçbir zaman etraf m zdakiler hakk nda o derece yoêun hisler duymayacaê z.” diyerek tasvir eder.



SÖYLEâá

KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

‘Aük, tek var olma biçimimiz’ Arjantin doþumlu Kanadalç yazar Alberto Manguel’in son kitabç Bütün ûnsanlar Yalancçdçr, geçtiþimiz günlerde okurla buluýtu. Romanda gerçekle kurgu arasçndaki iliýkiyi sorgulayan yazar, kurgu gözüyle okumadçþçmçz pek çok anlatçnçn aslçnda birer kurgu olduþunu hatçrlatçyor bize. Yeni ççkacak kitabçnçn müjdesini de Kitap Zamanç’na veren Manguel, romançna ve edebiyat dünyasçna iliýkin sorularçmçzç cevapladç. BÜTÜN ýNSANLAR YALANCIDIR, ALBERTO MANGUEL, ÇEV.: SALýHA NýLÜFER, YKY, 157 SAYFA, 12 TL

B

mak için. Bu, Türk yaz n n “oryantal” olarak tan mlamak kadar iëe yarar ancak. Latin Amerika farkl ülkelerden oluëan karmaë k bir topluluk ve onu basitleëtirmek bu baêlamda tehlikedir bana göre.

BAÜAK BÛNGÖL

ütün ýnsanlar Yalancêdêr’ê okuduktan sonra zihinde oluüan ilk soru, kurgu ve kurgu dêüê arasêndaki çizgi hakkênda. Bugün kitabevlerinde net bir üekilde ayrêlan kurgu ve kurgu dêüê raÔarênên aslênda sanêldêÿêndan daha yakên olmasê gerektiÿini düüündürüyor kitabênêz. Özellikle de biyograÓler konusunda... Siz bu ayrêmê nasêl görüyorsunuz? Ben kurgu d ë nda bir ëey yazabileceêimizi düëünmüyorum. Çünkü hiçbir biyogra , an , tarihsel anlat her ëeyi içeremez, kurgu d ë ym ë gibi yapamaz örneêin. Her öykü kelimelerden kurulu olan yap s gereêi bir kurgudur. Eêer bir ëeyi kurgu d ë olarak anlatmak istersek, yapabileceêimiz tek ëey onu yeniden, dakikas dakikas na, saniyesi saniyesine tekrar yaëamakt r.

Bütün ýnsanlar Yalancêdêr birden çok anlatêcê tarafêndan kurulan bir üst kurmaca aynê zamanda. Bu baÿlamda, üst kurmacanên ve birden çok anlatêcênên iülevi nedir? Kitabê öznelliÿin romanê olarak okuyabilir miyiz? Büyük la ar bana göre deêil. Edebiyat kuramc lar ekoller icat etmeyi ve yazarlar etiketlemeyi sever, aksi takdirde bir iëleri olmaz. Ama 6 bin y l önce bile G lgam é Destan ’n n yazar , destan n baëlang c nda okura seslenerek Uruk ëehrine gitmesini, kuleye t rmanmas n ve okumakta olduêu destan n yaz ld ê lapis-lazuli tabletlerini bulmas n söylediêinde akl nda üst kurmacan n olduêunu zannetmiyorum doêrusu. Her metin, yazar na ideal bir biçim önerir: Yazar n yapabileceêi tek ëey doêru biçimi seçtiêini ummakt r. Bütün ånsanlar Yalanc d r’da birçok anlat c kullanmak, sürekli deêiëen (ve mevcut olmayan) bir baëkahraman sorununu ele almak aç s ndan doêru yol gibi göründü bana. Romanda Borges’e doÿrudan ya da dolaylê anêütêrmalar var. Borges hakkênda yazdêÿênêz kitaplarê ve birlikte geçirdiÿiniz zamanlarê da düüünürsek, romanênêz Borges’le bir diyalog içeriyor mu, onun izlerini nerede bulabilir okur? Borges’i okumuë her yazar onunla bilinçli olarak ya da bilinçd ë bir di-

Alberto Manguel

mandan yola çêkarak Latin Amerika büyülü gerçekliÿine bakêüênêzên ne olduÿunu merak ediyorum. “Büyülü gerçekçilik” aslênda Latin Amerikalê yazarlarên eleütirdiÿi bir kavramsallaütêrma. Siz de bu eleütiriye katêlêyor musunuz? Bence bu üniversite profesörleri ve yay nc ëirketlerin reklamc lar taraf ndan icat edilmië bir kavram. Alejo Carpentier kullanm ët bu kavram , ama kendi yaz n n tan mla-

yalog halindedir, çünkü hikâye anlat m sanat n n niteliklerini tamamen onun belirlediêi söylenebilir. Benim durumumda ise konu daha çok, ustan n kötü bir pastiëi gibi görünmemek için Borges’ten kaç nmaya çal ëmak oldu asl nda. Kitapta pek çok metinlerarasê gönderme var. Latin Amerika edebiyatêna da atêÔar yapêyorsunuz. Gerçekliÿi ve Latin Amerika’yê birlikte ele aldêÿênêz ve sorguladêÿênêz bu ro-

8

Her bölümde anlatêcê deÿiüse de hitap ettikleri kahraman olan gazeteci Terradillos deÿiümiyor. Terradillos son bölümün de anlatêcêsê. Sizce bir gazeteci ile bir edebiyatçênên bakêü açêsênda gerçeÿin tanêmê farklê mê? Ya da baüka bir deyiüle, “gazeteciliÿin gerçeÿi” ile “edebiyatên gerçeÿi” arasêndaki fark nedir? Romanênêzda gazeteciliÿin gerçeÿine iliükin gizli bir eleütiri saklê mê? Kesinlikle sakl . Okur gazetecinin tarafs z olmas n n imkâns zl ê n bilse bile, gazetecilik “doêru” bir anlat y ima eder. Gazetecinin “Ermeni katliam ”ndan ya da “Ermeni göçü”nden bahsetmesi gerçeêin belirli bir türünün öne sürülmesi demektir. Okurun yapabileceêi tek ëey ise kaynaê na güvenmek ve retorik oyunlarla kand r lmayacaê n umarak bu konudaki anlat mlar karë laët rmakt r. Romanên adêndaki ve konusundaki “yalan”ên aslênda felseÓ bir altyapêsê da var, deÿil mi? Akla ilk Nietzsche ve Doÿruluk ve Yalanlar Üzerine ile baülattêÿê gelenek geliyor... Asl nda akl mda Nietzsche yoktu ama elbette hakl s n z. Belki de bilinçd ë olarak onun kirlerinin yans mas bulunabilir roman mda... Kitapta “yazarên ölümü” kuramênê akla getirecek bir tartêüma da yer alêyor. “Yalana Övgü”nün yazarê, kitabên okura ait olduÿunu söylüyor. Peki siz okur merkezli bir okuma mê öneriyorsunuz? Her zaman yazar bir güç sahibi konumuna koyan edebiyat tarihlerinin bizi yan ltt ê n düëünmüëümdür. Yazar n yapabileceêi tek ëey hatalar n affetmek ve kitab kütüphanesinin raf nda saklamay seçmektir bana göre. Yazar, “son” kelimesini yazd ktan sonra okuru cezbetmek için art k yapabileceêi bir ëey olmad ê n bilir. O noktada okur, yazar n eriëiminin ötesindedir, kitapla yaln zd r ve ona istediêini yapabilir. Romandaki en çarpêcê cümlelerden biri, hatta belki de romanên çekirdeÿi aükla ilgili: “Beni ilgilendiren yegâne temanên sevda olduÿunu hiçbir okurun anlamamêü olmasê tu-


KÝTAP ZAMANI

SÖYLEâá

haf.” Kitaptaki tüm anlatêcêlar için aük bir konu ama aynê zamanda “anlatêlamaz” diye tanêmlanêyor. Farklê anlatêcêlarên ortak tek konusu aük mê? Ya da kitabênêzên ýngilizce baskêsênên arka kapaÿênda yer alan bir soruyu yinelersem: “Tamamen yalanlarla yönetilen bir dünyada gerçek nerede bulunabilir?” Bu cümleyi fark ettiêiniz için teëekkürler. Evet, o cümle kitab n çekirdeêi. Dante, aëk n evreni, güneëi ve y ld zlar yönettiêini söyler. Marlene Dietrich’in bir ëark da söylediêi gibi, aëktan yarat lm ë zd r. Günahlar m z bile aëktan kaynaklan r, çok az ya da çok fazla aëktan. Ama yine de, aëk dilin yetiëemeyeceêi bir yerdedir, tek var olma biçimimizdir.

3 ARALIK 2012

Så-YA-U’da yazd ê gibi) “ölümün rengini vermeye” çal ë yordum. Baëarabildim mi bilmiyorum. Çinli yazar Mo Yan, Nobel Edebiyat Ödülü’ne lâyêk görüldü. Sizce eleütirildiÿi gibi Nobel siyasî bir ödül haline mi geldi, Mo Yan’ên ödülü de bu baÿlamda siyasî mi? Evet, bence bu Çinlileri memnun etmek için al nan yanl ë bir siyasî karard . Çünkü Mo Yan “resmî” bir yazar, Çin’deki insan haklar konusunda pek eleëtirel deêil. Ama bugün her ödül asl na bak l rsa propaganda makinesinin bir parças , hem siyasî hem ticarî propaganda makinesinin.

Bütün ýnsanlar Yalancêdêr 2008’de yayêmlanmêütê. Yeni bir kitabên müjdesini verebilir miyiz Türk okuruna? Umuyorum. èu an iki roman bitirmeye çal ë yorum ve mart ay nda toplumlar m z n entelektüel baz tav rlar için okuru bir metafor olarak konumland rma kri üzerine yazd ê m denemelerden oluëan bir kitab m yay mlanacak. Ad : Yolcu, Kule ve Solucan.

Kitabên dördüncü bölümünden sonra, bir üslup farkê olduÿunu düüünüyorum. Hatta son bölümlere doÿru anlatêcênên ve anlatênên parçalanmasê söz konusu. Bu deÿiüimin sebebi ve iülevi nedir? Tüm anlatêcêlarên önemi aynê mê romanda? Tüm karakterlerin özel bir önemi var, ama dördüncü ses, mezardan gelen ses, farkl bir anlamda önemli. O sesle (Nâz m Hikmet’in Jokond ile

Kitaptan tadçmlçk

“Beni ilgilendiren yegâ ne tesürdürüyordu. Art k gü man n sevda olduëunu ndüzhiçler , akêam n olmas n bekle bir okurun anlamam ê olmas mekle geçen bir zaman dilituhaf. Sevdayd demem geminden ibaret deëildi ne rek tabii, zira bir daha de asla ge celer bitmek bilmeyen yazmayacaë m. Çünkü bir onca günün sonunda gelmesi y ldan sonra bana onun bekyetlen en êeydi. Sokaklar yine tiëini anlad m, yorumlam aya sokak olacakt , bir karê laêihtiyac m yoktu, anlat lm aman n haritas deëil ve ya da. Derken zaman de evler, ëiêti, boê bir yatak od as n çevreleher êeyi kaplayan onun saye- yen duvarlar de ëil sahici evsinde. Eskiden çok az ina nler olacakt yeniden. O, c m vard , bunun mümk her ün daim inan lmaz n k y s n olmad ë n söylerdim, bir êey da olan o, ge ri dönmüêtü. O, yapmazsam, t pk yar uyur eëer var olmasayd kelim yar uyan k halde zihnim eizler de olmazd –öyle ya mü de canland rmaya çal êt ë rekkep damarlar ndan m z o yüzler gibi düny ge liam n yordu, beyaz sayfa ten daë l p gideceëini söyle inden rdim. ya p lmayd –, o geri dönm èimdiyse elimde mektu üêbuyla tü. Ben, bana gelince, ben lünefes al p vermeme bil e lüzumsuzdum, benden bo zum yoktu. Hayattayd l bol : Dova rd . Ben gülünç, gereksiz lay s yla her êey var olm ay tekrarlardan biriydim.”

9


SÖYLEâá

KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

‘Edebiyatta mutlu anlar vardêr ama mutlu bir ûsrail’in yaýayan en önemli yazarç kabul edilen ve barçýçç söylemleriyle bilinen Amos Oz’un önde gelen romanlarçndan Pusudaki Panter’in dilimizde yayçmlanmasçnç fçrsat bilip yazarla romançnç konuýtuk. Söyleýiyi telefonla yaptçþçmçz günlerde, ûsrail henüz ‘dünyançn en büyük aççk hava hapishanesi’ Filistin’e son saldçrçlarçnç gerçekleýtirmemiýti. Bu yüzden ateýkesle sonuçlanan son gerginlik söyleýi dçýçnda kaldç.

2

FOTOüRAF: REUTERS, ANTON DENISOV

PUSUDAKý PANTER, AMOS OZ, ÇEV.: ELýF AYLA, DOĀAN KýTAP, 152 SAYFA, 16 TL

CAN BAHADIR YÜCE

010’da, Mavi Marmara krizi sêrasênda konuümuütuk sizinle. Kêsa görüümemizde edebiyatên Ortadoÿu barêü süreci için önemine deÿinmiü ve ýsrail hükümetinin tutumunu eleütirmiütiniz. O zamandan beri Türkiye ve ýsrail arasêndaki gerilim azalmadê. Bu baÿlamda, Pusudaki Panter’in Türkçeye çevrilmesinin sizin için özel bir anlamê var mê? Evet, benim için özel bir önemi var çünkü çsrail ile Türkiye aras ndaki gerginlik beni çok üzüyor. çki ülkenin pek çok ortak yönü olduêuna inan yorum, geçmiëte iliëkiler oldukça yolundayd . Umar m bu dostluk bir gün kald ê yerden devam eder. Pusudaki Panter’i çsrail’den Türk okuruna bir diyalog mektubu gibi görüyorum, kir al ëveriëinin hâlâ devam ettiêini anlatan bir mektup...

Pusudaki Panter birçok açêdan farklê, özel bir roman. Ama en önemlisi romanda kullandêÿênêz dil. Örneÿin, Türkçe çevirisinde, çevirmenin romanên yapêsê hakkênda okura Ókir verebilmek için modern ve eski Türkçeyi birlikte ve yerinde kullanmasê gerekiyor. Çevirmenle görüüme üansênêz oldu mu bu konuda? Maalesef hay r, Türkçe çevirmenimle görüëemedim ama sizin de belirttiêiniz gibi Osmanl Türkçesinin kullan lmas bence çok iyi bir kir ve böyle bir çeviri çok baëar l olur. Bu ëekilde romandaki farkl dil yap lar muhtemelen okura iletilebilir. Peki ya diÿer çevirmenler? Bu roman 15 ya da 16 dile çevrildi. Hepsiyle deêil ama pek çok çevirmenle konuëma ëans m oldu. Her birine çavuë Dunlop’ n eski çbranice kulland ê n , hatta Tevrat çbranicesi kulland ê n anlatt m, bunun hedef dilde eski dil kullan larak verilmesi gerektiêini belirttim.

Amos Oz

Kitap Türkçeye ýngilizceden çevrildi. Bölgemizin yazarlarênê Batê dilleri üzerinden yapêlan çevirilerden okumak bir talihsizlik deÿil mi? Elbette, doêrudan çbraniceden çevrilmesi daha iyi olurdu ama modern çbraniceden Türkçeye çeviri yapabilecek iyi bir çevirmen bulman n mümkün olduêundan pek emin deêilim.

Oz’un eserlerinde aslênda kurgu ile kurgu dêüênên silik bir çizgide olduÿu söylenebilir. Buna katêlêr mêsênêz? San r m bu birçok yazar için geçerlidir. Her yazar otobiyogra k öêeleri, ayr nt lar ve deneyimlerini yazd klar na katar. Pro benden üç yaë büyük, üç y l önce doêmuë. Ama pek çok ortak yönümüz var, bunu inkâr edemem.

Romanda otobiyograÓk referanslar çok. Amos

Pek çok ortak yönünüz olan o anlatêcê, ProÓ 12

yaüênda. Dünyayê bir çocuÿun gözlerinden anlatmak sanêrêm size her zaman çekici geliyor... Evet, çok s k bir çocuêun bak ë aç s ndan yaz yorum. Zaten Pusudaki Panter’in belki de en dokunaklê tarafê çocuÿun masumiyeti ve siyasî oyunlar karüêsêndaki üaükênlêÿê. Roman bir tür “masumiyete aÿêt” olarak tanêmlanabilir mi? Evet, ama daha çok çocukluêa bir aê t denilebilir. Pro romana bir çocuk olarak girip genç bir adam olarak

10

ç k yor. Birkaç hafta içinde deêiëiyor, derin bir deêiëim geçiriyor. Bu deêiëim onu genç bir adam yap yor. Yalnêz bir adam olan Bay Lazarus bence romandaki en etkileyici karakter. Tavuklarêyla konuüan bir adam, sonra da intihar ediyor. “Kaybeden” ve trajik karakterleri yazmak daha etkileyici olmalê. Peki, daha zor diyebilir miyiz? Asl nda daha zor olduêunu sanm yorum. Edebiyat çoêunlukla kaybedenler, mutsuz karakterler üzerine kuruludur. Mutlu ailelerin anlat lacak pek bir yan yok belki de. Edebiyat mutsuzluêa odaklanmaya, mutsuzluêun çeëitli biçimlerine odaklanmaya çok uygun. O halde mutluluÿun edebiyatê olmaz diyebilir miyiz? Belki olabilir ama çok nadirdir. Edebiyatta mutluluk anlar vard r. Pusudaki Panter’de bile mutluluk anlar var, örneêin Pro ’nin Yerdena’yla geçirdiêi gece. O, Pro ’nin hayat nda bir mutluluk an , aëk keë , umutsuz bir aëk da olsa. Yine de mutlu bir an. Yani bence edebiyatta mutlu anlar vard r ama baëtan sona mutlu bir hikâye yoktur. Eserlerinizde melankoli hem bireysel hem toplumsal açêdan baskên. Bu modern ýbranice edebiyat için de geçerli. Yahudi soykêrêmêndan neredeyse 70 yêl sonra, yeni nesil ýsrailli yazarlarên toplumsal hafêzadan çok bireye odaklandêÿênê söyleyebilir miyiz? Bugün edebiyat 30-40 y l önce olduêundan ve elbette 70 y l öncekinden daha bireyci. Ama ayn zamanda çsrail’in bir Yahudi mülteci kamp olduêunu, Filistin’in de bir mülteci kamp olduêunu unutmay n. Yani çsrail ile Filistin aras ndaki çat ëma iki mülteci kamp aras ndaki trajik bir çat ëma. Anlatêcê önemli bir gözlem yapêyor: “Araplar güçsüz taraftê ve yakênda onlar yeni Yahudiler olacaktê.” Bu öngörü hakkênda konuüabilir miyiz? Çavuë Dunlop, 1948 savaë nda çngilizler ayr ld ktan sonra Yahudilerin ülkede hüküm sürmesini eleëtirir. Ve doêru, Yahudiler 1948’den sonra hüküm sürmüëlerdir çünkü s rtlar duvara dayal yd . Gidecekleri hiçbir yer yoktu, kesinlikle hiçbir yer. Ama bu Filistinlileri mülteciye ve kaybedene dönüëtürdü. Bu bana göre doêru ile doêru aras nda bir trajedi. Bu, iyi


KĂ?TAP ZAMANI

SĂ–YLEâå

3 ARALIK 2012 PAZARTESĂ?

hikâye yoktur’

192 sayfa

FOTOĂźRAF: ZAMAN

YENi

ProÓ’nin ÇavuĂź Dunlop ile dostluĂżu onu dßßmanlêÿên ve arkadaĂźlêÿên karmaßêk yapĂŞsĂŞ Ăźzerine dßßßnmeye itiyor tekrar. AslĂŞnda çavuĂź Dunlop’u sevmek istiyor ama kendini suçlu da hissediyor. Zaman içinde sizce deĂżiĂźen bir Ăźey var mĂŞ bu açêdan? BugĂźn Ă˝srailli bir çocuk bir Filistinliyi severken suçluluk hisseder mi yine, ya da tersi olur mu? Sanm yorum. Zaman deĂŞiĂŤti. Art k çsrail’de aĂŤ r milliyetçilik yok. Evet, baz milliyetçi insanlar var ama genel hava 50, 60 ya da 70 y l Ăśnce olduĂŞundan farkl , daha az milliyetçi var. BugĂźn s kl kla bir çsrailli ile Filistinli aras nda aĂŤk doĂŞduĂŞu oluyor. Bu basit bir ĂŤey deĂŞil, iki taraf için de karmaĂŤ k bir durum. Ve s kl kla iki taraf n ailesi de karĂŤ ç k yor buna ama oluyor.

BĂślgenin durumuna duyarlĂŞ bir yazar olarak, Suriye’deki geliĂźmeler hakkĂŞnda ne dßßßnĂźyorsunuz? Konu Suriye’nin bĂślĂźnĂźyor mu olduĂŞu‌ èu anki Suriye yĂśnetimi korkunç, gaddar diyebilirim. Ama isyanc lar konusunda da umutlu deĂŞilim. Onlar da aĂŤ r ya gidebilir kan mca. Daha tehlikeli olan ise Suriye’nin bĂślĂźnmesi, parçalanmas ve kßçßk bĂślgelerin birbiriyle savaĂŤmas olur.

GLQ LOH ELOLP �DWà ąà U Pà " GLQ GRJPD ELOLP LVH HQ KDNLNL PđUąLW PLGLU" ELOLPVHOOLÛLQ ]RUXQOX VRQXFX DWHL]P PLGLU" HYULP WDUWà ąPDVà ] ELU JHU�HN PLGLU" PXVWDID DN\RO EX YH EHQ]HUL PRGHUQ H]EHUOHUL PDVD\D \DWà Uà \RU

Her yĂŞl Nobel ĂśdĂźlĂź verileceĂżi gĂźnlerde sizin bu ĂśdĂźle yakĂŞn olduĂżunuz konuĂźulur TĂźrkiye’de. Sizce Nobel siyasi bir ĂśdĂźl mĂź? Bilmiyorum doĂŞrusu. Gerçekten Nobel komitesinin dßÍßncelerini bilemiyorum ama size ĂŤunu sĂśyleyebilirim, bugĂźne kadar pek çok Nobel ĂśdĂźlĂźnĂźn verildiĂŞi isimlerden son derece memnunum, tamamen hak edildiĂŞini dßÍßnĂźyorum çoĂŞunun. Ve eĂŞer Nobel almazsam mutsuz bir adam olarak Ăślecek deĂŞilim.

Ăžu anda Ăźzerinde çalĂŞĂźtêÿênĂŞz bir kitap var mĂŞ? Ăœç ya da dĂśrt ay Ăśnce ArkadaĂŠlar Aras nda adl , hikâyeler toplam ndan oluĂŤan bir kitap yay mlad m. Bir kibutzda geçiyor ve yaln zl ĂŞ , insan yaln zl ĂŞ n , iki yaln z insan aras ndaki temas n ne kadar mucizevi olduĂŞunu anlat yor. Bundan sonra hangi kitabĂŞnĂŞzĂŞn TĂźrkçeye çevrilmesini isterdiniz? Yeni kitab m ArkadaĂŠlar Aras nda iyi bir tercih olurdu bence.

YakĂŞn gelecekte OrtadoĂżu’ya bir Nobel gelir mi? Hiçbir krim yok. Gerçekten ĂśngĂśrĂźde bulunam yorum.

11

208 SAYFA 5. BASKI

Suriye’deki iç savaĂź sonucu yaĂźanacak geliĂźmeler TĂźrkiye ile Ă˝srail iliĂźkilerini etkiler mi? TĂźrkiye ve çsrail bu konuda ayn tarafta duruyor ĂŤimdilik. Suriye konusunda ayn konumdalar. çki Ăźlke aras ndaki iliĂŤkileri bu deĂŞiĂŤtirir mi, onu bilemiyorum ama umar m dĂźzeltir.

.LWDEĂ LQFHOHPHN LĂ?LQ PRELO FLKD]Ă QĂ ]GDQ EDUNRGX RNXWDELOLUVLQL]

etkilesimyayinlari.com 0212 551 32 25

208 SAYFA 6. BASKI

RomanlarĂŞnĂŞzĂŞn çoĂżu filme uyarlandĂŞ. Hangisi en beĂżendiĂżiniz uyarlama? My Michael 30 y l Ăśnce çsrail’de beyazperdeye uyarlanm ĂŤt . Çok iyi bir lmdi.

ve kÜtß adamlar n olduêu bir Western lmi deêil, hakl ile hakl aras nda trajik bir çat Íma.


PIRLANTA SERáSá

KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Yenilenerek yürüyeceksiniz... Fethullah Gülen Hocaefendi’nin 1999’dan bu yana çeýitli sohbetlerde sorulan sorulara verdiþi cevaplardan derlenen “Kçrçk Testi” serisi on ikinci kitabçna ulaýtç. Yenilenme Cehdi adçnç taýçyan son eserin merkezindeki kavram “yenilenme”; imanç, ûslam’ç ve bu ikisine derinlik katan ihsanç yenileme… YENýLENME CEHDý, M. FETHULLAH GÜLEN, NýL YAYINLARI, 308 SAYFA, 12 TL

Y

AHMET KURUCAN

enilenme Cehdi, “K r k Testi” serisinin, yani Hocaefendi’nin 1999’da baëlayan Amerika hayat nda yapt ê sohbetlerden derleme kitaplar n on ikincisi. Bir baëka deyiële, çeëitli vesilelerle yap lan sohbetlerde sorulan sorulara irticalen verilen cevaplar n yaz diline dökülmüë ëekli. Serinin her kitab nda olduêu gibi çok çeëitli konulara temas edilmië eserde. Dindarl k ve dinî hassasiyetle baëlam ë, ilim ve araët rma aëk na, siyer felsefesinden zikir ve duaya, haset, öfke, kin ve nefretten intihara kadar çok genië bir çerçevede ferdî ve içtimaî hayat m z ilgilendiren meselelere yer verilmië. Kitab ilk elime ald ê mda bir bütün olarak nazara al p acaba bir ortak payda ç karabilir miyim, diye düëündüm. Okuyuculara bu baêlamda ne

ÿLLÜSTRASYON: ZAMAN, CEM KIZILTUü

yenilemeden bahsediyoruz ama derinlemesine düëündüêümüzde bu yenileme deêil, yenilenme. Çünkü kelimenin etimolojik yap s ndan ve muhtevas ndan anlaë lacaê üzere, yenileme kendiliêinden olmaz ve olmuyor. Yenileme bir sonuç asl nda. Onun olabilmesi için öncelikle niyet gerekiyor, ard ndan o niyeti hayata taë yacak irade, sonra onu sürekli k lacak azim, gayret… çëte bunlar n hepsini birden ifade eden kelime “yenilenme”. Bu sebepten olsa gerek kitap “yenileme” deêil, “Yenilenme Cehdi” ad n alm ë.

diyebilirim sorusu etraf nda ârâm eyledim. èaë rt c olmayan bir sonuca rahatl kla ulaët ê m söyleyebilirim. Ulaët ê m sonuç, kitab n ismi oldu: Yenilenme cehdi.

ýMANI YENýLEMEK… çman , çslam’ ve bu ikisine derinlik katan ihsan yenileme, mümin olan herkesin üzerine düëen bir sorumluluk. Bunu en güzel Kur’an’ n ve Hazreti Peygamber’in (aleyhissalâtü vesselam) ilk muhataplar olan sahabe-i kiram yerine getirmië. “Gel seninle bir saat iman edelim.” demiëler birbirlerine mesela. Lafzî tercüme olarak söylediêimiz bu cümle bir deyim asl nda. Bununla kastedilen, “Gel, seninle ëurada bir müddet otural m, imanî deêerlerimizi mütalaa edelim, kalbî ve ruhî hayat m zda bize seviye kazand racak ëeyleri tekrarlayal m, ibadet ve taat duygumuzu coëturacak, kulluk ëuurumuzu art racak ëeylerle meëgul olal m, içtimaî hayat n üzerimize bulaët rd ê tozu duman bir silkeleyelim ve f trat- aslimize dönelim.” manas ... Daha veciz ifadeyle, “Kur’an’ n ‘Ey iman edenler! çman edin…’ buyruêunu yerine getirelim.” demek... Dikkat ederseniz sahabe örneêinden hareketle bir

‘EN ÖNEMLý HASTALIK DURAĀANLIKTIR’ Kitab n ismini merkeze alarak ifade etmeye çal ët ê m bu düëünce için bana, “Yani kitab n mihveri, müminin iman n yeniden ter ü taze duymas , iman n gereklerini hayata taë yacak iradeyi göstermesi, bunu maddî-manevî çaba ile desteklemesi diyebiliriz mi demek istiyorsunuz?” diye sorulsa, cevab m evettir. Nitekim bu yaz y kaleme almadan birkaç gün önce bir huzur sohbetinde söylediêi ëu sözler benim ifade etmeye çal ët ê m hakikati farkl bir zaviyeden daha güzel anlat yor: “Allah sizi sizden daha iyi bilir. Yalan söylemeye gerek yok. ççinizde O’na (c.c.) ne kadar iëtiyak varsa o kadar insans n z. Kalbinizle ruhunuzla ne kadar Müslümansan z, o kadar Müslümans n z. Bu mevzudaki en önemli hastal k duraêanl kt r, mevcutla iktifa etmektir. Büyük insan n büyük ifadesiyle dûn-himmetliliktir. Halbuki insan mahiyeti itibar ile kalbî inkiëafa müstaid yarat lm ët r. çnkiëaf ettirmiyorsa o alan ihmal ediyor demektir. Felç edilmië ruh kanatlar yla Allah’a ulaë lamaz. Ruh-u Seyyidü’l-Enam memnun edilemez. Cennete gidilse bile r dvana ulaë lamaz.” Onun için diyorum ki, Yenilenme Cehdi’nin bu gözle okunmas , belki baz lar n n “defalarca okuduk, dinledik, duyduk” türünden yapacaê , ilk bak ëta ülfet ve ünsiyeti çaêr ët ran itirazlar n önünü kapat r ve tam istifadeye hizmet eder.

12

Kitabî olanla kelâmî ya da daha doêru bir tan mlama ile ëifahî olan birbirinden farkl d r. Kitabî, bir yazar n eline kalemi al p düëüncelerini ilk elden beyaz kâê da aktarmas ise; kelâmî/ëifahî olan, bunun dille ifadesidir. Bu ikisi aras ndaki belirgin farklar n baë nda üslup gelir. Konuëulan ile yaz lanlar n düëünce vizesinden geçirilmesi-geçiril(e)memesi ikinci farkt r. “Maksad aëan söz”, düëünmeden konuëan, konuëtuktan sonra düëünen ve en iyi ihtimalle konuëurken düëünenlerin yapt ê yanl ëlar için söylenen bir deyiëtir. Halbuki hem kitabide hem kelâmide en doêrusu, düëündükten sonra söylemektir.

HEM KELAMÎ HEM KýTABÎ èahsî kanaatime göre Hocaefendi’nin irticalen konuëmalar ndan derlenmië K r k Testi, Prizma, Asr n Getirdiêi Tereddütler, Fas ldan Fas la serileri öncelikle asl , yani düëüncelerin irticalî olarak ifadesi aç s ndan kelâmî/ëifahî ama kalem-kâê tla buluëmas itibar ile kitabîdir. Bununla birlikte muhteva aç s ndan bu serilerde yer alan eserler kitabîdir denebilir, zira Hocaefendi konuëurken düëünen ve düëünürken konuëabilen bir özelliêe sahip. Zengin müktesebat , bu müktesebat n zekâ ile birleëtiêi yerde kendine yer bulan ilmî derinliêi, engin ufku ve tecrübesi kesbî manada ona bu özelliêi kazand rm ët r diye düëünüyorum. çëin vehbî boyutu ise sübjektif bir mesele. èöyle de söyleyebilirim, inëa edici bir beyin olarak merkezde duran Hocaefendi, fonksiyonunu hem kitabî hem de kelâmî olarak yerine getiriyor. Bir kitap tan t m yaz s nda bu düëüncemi kaleme almam m sebebi, okuyucuya bir perspektif sunmak. çsterseniz eseri bir de bu gözle okuyun. Yenilenme Cehdi’nin merkezinde “iman” olduêu için sözü noktalamadan önce Cemil Meriç’ten bir iktibas: “Yobaz biziz, en güzel tara ar m zla biz. Ak l devlerin deêil, cücelerin silah . çnanç as ld r. Medeniyetler inanc n eseri. Ak l mühendisleri yarat r, inanç kahramanlar .” Fakat bu, akl bütün bütün d ëlamak demek deêildir. Al n size bir de çmam Cafer’den iktibas: “Ak l, insan n içindeki peygamber; peygamber, insan n d ë ndaki ak ld r.”


DiKKAT UFKUNUZU AÇABiLiR 40’a yakın yazarın kaleminden 100’ü aşkın yazıyla elinizdeki kitap İslamcılık tartışmasını bütünlüğü içinde veriyor.

Modern bilimin ve felsefenin delillerinin sizi Tanrı’ya götüreceğini ortaya koyuyor. Bunu akıcı bir üslupla, zeka dolu argümanlarla, bilgi seviyenizi yükselterek ve günümüzün ünlü ateistlerinin söylemlerine cevap vererek yapıyor. Doç. Dr. Caner Taslaman, Yıldız Teknik Üniversitesi

Önümüzdeki dönemde Kemalizm de Kemalistler de var olmayı sürdürecekler, ama üstlerine yapışıp kalmış olan bir çapsızlık, çaresizlik ve yenilgi hissiyle birlikte. Büyünün kalkması ile görünür hale gelen imtiyaz kanıksaması ve kibir, şimdi başa çıkılması zor bir hazımsızlık olarak yaşanacak.

Devrimlere tepki olarak üretilen ‘serbestiyet’ten, istibdat karşısında keşfedilen ‘hürriyet’e ve ardından Cumhuriyet’le insanın içine çekilen ‘özgürlük’e uzanan 100 yıllık hikayeyi bir felsefi polisiye okur gibi okuyacaksınız...

Ufuk_Kitap UFUK-YAYINLARI


ROMAN

KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Dersim’in kayêp üarkêsê Oya Baydar, yeni romançnda yaýlç bir primadonnançn hayatçndan yola ççkarak Türkiye’nin en netameli konularçna, savaý ve yçkçmlarçn insan benliþindeki tahribatçna odaklançyor. O Muhteýem Hayatçnçz, hem bireysel hem de toplumsal anlamda bir yüzleýmenin kitabç…

O

FOTOüRAF: ZAMAN, AYTEN KAYA

O MUHTEþEM HAYATINIZ, OYA BAYDAR, CAN YAYINLARI, 280 SAYFA, 29,50 TL

MEHMED MEHMEDOßLU

ya Baydar, yeni roman O Muhteéem Hayat n z’da, ünü dünyaya yay lm ë Türkiyeli, yaël bir primadonnan n hayat ndan yola ç karak Türkiye’nin en netameli konular na, savaë ve y k mlar n insan benliêindeki tahribat na odaklan yor. Art k son demlerine gelmië bir divan n, Aliye Sema’n n günün birinde, tutkulu bir hayran olan müzik öêretmeniyle tan ëmas yla aç l yor roman. Tutkulu hayran , Aliye Sema’yla ilgili birtak m fotoêraf ve belgelere ulaëm ët r ve bunlar divaya verme derdindedir. Bu fotoêra ar sayesinde Aliye Sema’n n geçmiëinin perdesini ad m ad m aralayan Oya Baydar, bir yandan primadonna, diêer yandan onun tutkulu hayran n n aêz ndan büyük bir ëaëaa ile anlat lan geçmiëin ard nda asl nda baëka bir geçmië daha olduêunu gösteriyor. Yazar, kahraman n n bir subay k z ndan büyük bir sahne sanatç s olmaya uzanan yolculuêunda küçük boëluklar b raksa da roman n epey uzun tutulmuë giriëinde as l meseleyi okurdan gizleyip bugüne odaklanmam z saêl yor. Sahne uêruna küçük k z ndan bile uzak kalan, k z n ve geçmiëini ard nda b rak p kendisini sadece sahnenin büyüsüne teslim eden Aliye Sema’n n hayat ndan kesitler sunan ilk bölüm, bir primadonnan n rengârenk hayat n okuyacaê zann n doêuruyor okurda. Ancak Aliye Sema’n n bebeklik fotoêra ar n n olmad ê n fark etmesiyle, roman as l hede ne ilerlemeye baël yor. Bir yandan Tanr vergisi sesinden ëüpheye düëüyor yaël diva, çocukluêundan beri peëini b rakmayan kâbuslar yeniden canlan yor; bir yandan da ömrü boyunca hemen her an n fotoêra ayan babas n n, bebekken neden onun resimlerini çektirmemië olabileceêi sorusuna bir cevap aramaya baël yor.

BýTMEYEN KýMLýK ARAYIþI Oya Baydar, yine uzun tuttuêu ikinci bölümde Aliye Sema’n n k z Arya’n n hikâyesine yer veriyor bu sefer. Annesinden y llarca uzak kalan orta yaëlardaki Arya’n n hikâyesini anlat rken, annek z n y llar sonra yeniden karë laëmala-

hikâyeden koparak ansiklopedik, gereksiz bilgilerle bu baêlam pekiëtiriliyor romanda. Alevi inanc , etnik farkl l k ve iki kimliêin birlikte hayat bulduêu müzik uzun uzad ya yer buluyor. Dahas , Dersim’de yaëayanlar n belleklerine de sirayet eden 1938 olaylar n n günümüzdeki yans malar na da deêiniyor yazar.

DERSýM’E DIþARIDAN BAKIYOR

Oya Baydar

r n da konu ediniyor. Roman boyunca kimliêini arayan, as l kimliêini bulduêunda dahi bu duyguyu içinden söküp atamayan annenin bir benzeridir adeta Arya. Anne ile k z n karë laëmas nda, daha doêrusu ikisinin birden kimlik aray ë na yönelmesinde, roman boyunca “toplay c ” diye söz edilen tutkulu müzik öêretmeninin pay vard r yine. Deêiëik yörelerde müzik araët rmas yapan Arya’n n yolunun Dersim’e düëmesinde, annenin eksik çocukluêunun da rolü vard r ëüphesiz ama bu yolculuêun as l nedeni, t pk Aliye Sema’da olduêu gibi, bir kimlik aray ë d r. Aliye Sema’ya yol gösteren, onu geçmiëiyle ilgili bir ëüphenin içine çeken toplay c gibi, Arya’ya da bu yolculukta bir rehber eëlik edecektir. Genç kad n, 1938’den kalma bir resimdeki çalg c lar n izini sürerken, bu resim arac l ê yla annesinin geçmiëine dair bir ë k arar, kendi hayat ndaki kimlik karmaëas n Dersim’in hikâyesiyle kapamaya çal ë r. Nihayet, yolculuêun sonunda hem Arya hem de Aliye Sema as l kimlikleriyle yüzleëir. Bu

kimlik aray ë n n hiç de ülkenin tarihinden uzak düëmediêi, aksine bu tarihin bir parças olduêu gerçeêiyle yüzleëmek zorunda kal r ikisi de. 1938’de Dersim’de yaëananlar son zamanlarda iyiden iyiye edebiyat n ilgi alan na girmeye baëlad . Konuyla ilgili belgesellere, sözlü tarih çal ëmalar na ek olarak, son y llarda özellikle Haydar Karataë’ n Gece Kelebeèi ve On åki Daè n S rr adl romanlar nda baëar yla anlatt ê Dersim, yak n zamanda Murathan Mungan’ n derlediêi Bir Dersim Hikâyesi adl kitapla yeniden gündeme gelmiëti. Oya Baydar’ n roman da, özellikle ikinci bölümden sonra iyiden iyiye bir Dersim roman na dönüëüyor. Her ne kadar, yazar kitab n sonunda yer alan ve gereksiz bulduêum k sa aç klamada, bunun bir Dersim roman olmad ê n söylese de, özellikle Arya’n n yolculuêu sonunda bir Dersim roman na dönüëüyor O Muhteéem Hayat n z. Gelenekleri, kültürel çeëitliliêi ve dinsel referanslar yla Dersim, roman n önemli bir aê rl k noktas n oluëturuyor. Yer yer ana

14

Ancak tam da bu noktada Oya Baydar’ n roman n diêer Dersim romanlar ndan ay ran önemli bir taraf olduêu kan s nday m. O Muhteéem Hayat n z, diêer anlat lar n aksine Dersim’e d ëar dan bak yor. Bunu olumsuz anlamda söylemiyorum. Daha en baë ndan kabul edilmië bu bak ë sayesinde meselesini daha aç k bir ëekilde ortaya koyuyor yazar. Bu d ëar dan bakma meselesi çoêu yerde birtak m handikaplar doêurmuyor deêil, ancak yine de roman kahramanlar n bir aray ë sahnesine çeken Baydar, bir zaman sonra kitab n bu kusurlar n tela etmeyi baëar yor. Dersim’i anlatt ê nda kimi sorunlar n belirdiêi roman, insan n kendi gerçeêiyle yüzleëmesini odaê na ald ê nda daha etkili bir çehreye bürünüyor. Bunda hiç ëüphesiz, yazar n kendi özel hikâyesinin de pay var. Kendisi de t pk romanda anlatt ê Aliye Sema gibi bir subay k z olan Oya Baydar, roman n sonunda yer alan aç klamada, günün birinde babas n n eëyalar aras nda, üzerinde “Üçüncü Ordu Manevras Hat ras . Tunceli, 1938.” yazan madalyay bulduêunu, babas n n muhtemelen bu “manevraya” kat lan subaylardan biri olduêunu öêrendikten sonra konuya ilgi duymaya baëlad ê n belirtiyor. Üstelik yazar t pk romandaki gibi bir toplay c hikâyesini de yaëam ë. Böylece, bir yandan tarihsel, bir yandan da kiëisel bir ac n n izinin sürüldüêü bir roman ç k yor ortaya. Dersim’den çok, o “manevradan” arta kalan insanlar n hayatlar n n sonraki dönemlerinde nas l bir y k mla karë karë ya kalm ë olabilecekleri sorusunun peëine düëüyor Oya Baydar. Sonuçta, hem bireysel hem de toplumsal anlamda bir çeëit yüzleëme roman na dönüëüyor O Muhteéem Hayat n z. Geriye dönüë imkân vermeyen, ancak buna raêmen bir türlü ileriye de savurmayan, okuru bugünün ac s na sabitleyen bir yüzleëme…


KÝTAP ZAMANI

ANLATI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Üç Anlatê’yê nasêl okumalê? Hilmi Yavuz’un Taormina, Fehmi K.’nçn Acayip Serüvenleri ve Kuyu baýlçklarçnç taýçyan üç anlatçsç, YKY tarafçndan yeniden okura sunuldu. Bir metinden ötekine uzanan bir zincire benzeyen kitap, okuru metinlerarasçlçktan haz almaya davet ediyor. ÜÇ ANLATI, HýLMý YAVUZ, YKY, 192 SAYFA, 15 TL

H

Calvino’ya, Flaubert’e, Benveniste’ye, Wittgenstein’a ve daha onlarca edebiyat kuramc s , felsefeci, romanc ve ëaire doêru uzanan bir metonimik dizge. Bu sentagmatik zincir, Yavuz’un bir ëiirinde aç kça ortaya ç kar: “âh, gitgide kuéansan binlerce kitaplar / yetmez! daha kuéan, daha kuéan, bir daha… / Bildiklerim uzuyor…” Yani, gitgide uzayan bir kuyunun karë s nday z. Taormina’da bir leit motif olarak tekrar edilen “metonimi deêil mi Hocam?” ifadesinin anlam da bu iëte.

ALPHAN AKGÜL

ilmi Yavuz’un Taormina, Fehmi K.’n n Acayip Serüvenleri ve Kuyu baël klar n taë yan üç anlat s , Yap Kredi Yay nlar taraf ndan yeniden bas ld . Yavuz’un anlat lar ndaki metinleraras iliëkilere ve ironiye dayal üslubun okuru zorlad ê , hatta eleëtirmenleri de bu metinlerden uzak tuttuêu biliniyor. Ancak Kuyu’daki o-kuyucu dil oyununun da gösterdiêi gibi, postmodern metinlerle karë karë ya kalan okurlar n, birer “kuyucu” gibi davranmalar ve metni kaz malar beklenir. Bu noktada, bu kaz iëleminin nas l yap lmas gerektiêi sorusu ç k yor ortaya. Üç Anlat ’y yeniden okuduêumda, bu kaz iëleminin, zeminden aëaê doêru yap lacak bir kaz yerine, yatay bir iëlem olmas gerektiêi kan s na vard m. Çünkü Yavuz’un anlat c lar , okuru, sentagmatik, yani metonimik bir metinler, anekdotlar zincirine davet ediyor. Üç Anlat , bir metinden ötekine, bir anekdottan diêerine uzanan bir metonimik bir zincire benzetilebilir. Böylece, bu metonimik zincir karë s nda okur, eêer zincirin son halkas n bulman n imkâns zl ê n ak l etmezse, zihni kar ëacak, bu metin anlams z diyecektir. Oysa Yavuz’un yapmaya çal ët ê , okuru, sadece, metinleraras l ktan haz almaya davet etmek. Yavuz’un metonimik bir dizgeden oluëan anlat lar yazmas , Bat roman n n anlat sorunlar n tart ëma çabas ndan ileri geliyor. Roman Jakobson, roman n metonimilere dayal bir tür olduêunu iddia etmiëti. Yavuz da onu takip ediyor, ama sahneleri metonimik bir ëekilde kurgulamak yerine, metinlerden oluëan bir metonimik zincir kurguluyor.Öte yandan, Bat roman n n temelinde bir anlat c sorunsal da vard r. Yazar ile anlat c aras ndaki ayr m, bu sorunsal n merkezidir. Yazar, kendi kurgulad ê bir metni yazd ê halde, anlat c anlat esnas nda özerkleëir ve yazardan kopar. Bat roman na iliëkin bu tarz meselelerin fark nda olan Yavuz, yazar ile anlat c , anlat n n çevirmeni, editörü aras ndaki açmazlar ironik bir üslupla anlat lar n n parças haline getiriyor. Yap lmas gereken bir yatay kaz demiëtik. Ancak bu pek de kolay deêil: David Pears’ n “The Incongruity Counterparts” baël kl felsefî makalesinden Mallarmé’nin “Un Coup de Dés Jamais N’abolira Le Hasard” adl tipogra k ëiirine, oradan Shakespeare’in “Hamlet”ine,

BýR METýNDEN DýĀERýNE… Hilmi Yavuz, anlat lar n niçin takip edilmesi oldukça zor bir sentagmatik dizgede kuruyor? Yavuz’u tan yanlar, gündelik yaëam olabildiêince eêlenceli ve anlaml hale getirmesine karë l k, onun as l yurdunun metinler dünyas olduêunu bilirler. O, dilin dünyadan büyük olduêunu düëünür ve dilin sonsuz çevriminde, bir metinden diêerine, bir baëkas ndan ötekine geçer. Yaln zca dil oyunlar n n geçici gerçeklikler inëa ettiêi bir dünyada, Yavuz ne ar yor olabilir? Eline ald ê her metni, “bu deêil”, “bu da deêil” diye bir kenara atan, tekrar n sonsuz çevrimine kap lm ë biri midir Yavuz? Hay r! Eêer bir sentagmatik dizge varsa, elbette bir paradigmatik dizge de vard r ve Yavuz bize sadece, metonimik dizgeyi gösteriyor; metaforik dizgeyi sakl yor. Tatmin edilemeyen bir arzunun d ëavurumlar n görüyoruz biz anlat larda. Oysa her metonimi, doêas gereêi, bir metaforun parças d r. Bu metafor, Yavuz’u dil çevrimine iten bir arzu olmal d r. Anlat c lardan biri, bu arzuyu deêilse bile, failini Kuyu’nun son cümlesinde verir. Neci Bey’in yazmaya baëlad ê anlat n n ilk sözcüêü nedir? Kuyu mu? Anlat n n baël ê anlat n n ilk sözcüêü olabilir mi? Neden olmas n! Oysa baël ktan sonra, anlat n n ilk sözcüêü Hilmi’dir. Bu durumda, anlat n n ilk sözcüêü Kuyu da olabilir, Hilmi de! Öyleyse, sentagmatik dizgedeki her metonimik parça, bizi o parça ile bir kuyu gibi olan Hilmi’nin arzusu aras ndaki metaforik iliëkiye götürebilir. Metinler aras nda yaëayan Yavuz’u bir metinden ötekine sürükleyen bu arzuyu keëfetmek gerekir mi? Bu istek, metinler dünyas n b rak p Yavuz’u bir tür psikanalize tâbi tutmak anlam na gelir ki bence buna hiç gerek yok. Bize bu anlat larda, yatay bir kuyuyu kazmaktan haz alan bir o-kuyucu olmak düëüyor. Edebiyat hazz bundan baëka nedir ki?

15


HATIRA

KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Hatêralarda Cengiz Daþcê Geçtiþimiz yçl, hayatçnçn uzunca bir dönemini geçirdiþi Londra’da vefat eden Cengiz Daþcç’nçn hatçralarç Yansçlar, 24 yçl aradan sonra dört cilt halinde okura sunuldu. Bu hatçralar ömrü gurbette geçmiý bir edebiyat adamçnçn iç dünyasçna ve toplumsal deþiýimlere bakçýçna ayna tutuyor.

G

FOTOüRAF: CÿHAN, SEDAT ÖZHAN ÇAM

YANSILAR 1-2-3-4, CENGýZ DAĀCI, ÖTÜKEN NEþRýYAT, 15 TL

YAKUP ÖZTÜRK

eçtiêimiz y l n eylülünde hayat n n uzunca bir dönemini geçirdiêi Londra’n n South elds bölgesindeki evinde vefat eden Cengiz Daêc , D ëiëleri Bakan Ahmet Davutoêlu’nun Ukrayna yönetimiyle yapt ê görüëmeler sonucunda yetmië y ld r ayr kald ê topraklara, K r m’a defnedilmiëti. Bas na yans yan bu bürokratik görüëmeler olmasayd , büyük bir romanc n n gurbetteki ölümü sadece bir ölüm olarak haf zalar m zda yer edecekti, onun neden anavatan nda topraêa verilemeyeceêi üzerinde düëünmeyecektik.

DÖRT CýLTLýK HATIRALAR Çeëitli vesilelerle ölümünden sonra da gündeme gelen Cengiz Daêc ’n n hat ralar Yans lar, 24 y l aradan sonra dört cilt halinde, yeniden, ë k bir bask yla okura sunuldu. Sürgünde bir edebiyat adam n n iç dünyas na ayna tutan bu hat ralarda geçtiêimiz yüzy l n tarihini, bir toplumun var olma mücadelesini, insan tekinin kendisiyle hesaplaëmas n okuyoruz. Dört cildin tamam n mevzubahis etmek mümkün görünmediêi için okura ayd nlat c bir bilgi vermesi aç s ndan Yans lar’ n tam göbeêinde duranlar derlemeye çal ët k. 1985-1992 y llar aras nda kaleme al nan hat ralarda Cengiz Daêc mazinin koridorlar ndan geçerek bir asr n tarihini, bir milletin kaderini döküyor ortaya. “Türkçe bana anam n konuëtuêu dil” diyerek yaz dilinde Türkçeyi tercih eden Cengiz Daêc , Soêuk Savaë y llar n n aê r siyasî etkisi, Sovyetler Birliêi’nin sol entelijansiya ile kurduêu iliëkiler ve kir hayat m zdaki çatlamalar sonucu bir yaln zlaëman n eëiêindeyken Ötüken Yay nlar ile tan ët . Yirmiden fazla kitab Türk okuyucusuyla burada buluëtu. 1956’da Varl k Yay nlar aras ndan ç kan Korkunç Y llar’sa Daêc ’n n Türkçedeki ilk eseriydi. En az ëimdiki yay nc s kadar Varl k’ n da derin izleri vard r yazar n hayat nda. Yaëar Nabi’nin ölümünün ard ndan hissettiklerini ëöyle anlat yor: “Benim için ëahsi bir kay pt Yaëar Nabi’nin ölümü.”

Cengiz Daèc geçtièimiz y l Londra’da hayata veda etmiéti.

‘KýMýN ýÇýN YAZDIM? KýM OKUYACAK?’

dönemlerden geçerek, toplumunun varl ê n n bile inkâr edildiêini ispatlamak için yazmaktan kaç nmam ët r. Rusya’n n yapt ê zulme isyan ederken sanata olan inanc n yitirmemiëtir. Rusya, önce büyük sanatkârlar yetiëtirmië bir coêrafyad r onun için. çsyan bu yüzdendir biraz da: “Dünyam za Tolstoy’lar , Çaykovski’leri, Rimsky-Korsakov’lar , Puëkin ve Çehov’lar vermië; Bat kültürüne paha biçilmez deêerler kazand rm ë, teknolojik bak mdan dünyam z n ilerlemesine katk da bulunmuë Rusya bu küçük toplumu barbarca, kitle halinde ve sistematik bir ëekilde nas l imha edebilirdi böyle? diye düëündüm. Hâlâ da düëünüyorum.” Modernleëen her Doêu toplumunun yaëad ê krizi Daêc da hat ralar nda hissettirir. Din, terakkiye mani midir sorusu onun da zihnini kurcalam ët r: “Ulusun baëka uluslara k yasla geri kalm ël ê , modern hayata ayak uyduramay ë n n baël ca sebebi ulusun s k s k dine baêl l ê m yd gerçekten?”

K r m Türklerinin yaëad ê ac lar hüzünlü ama berrak bir dille anlatt . Hat ralar nda, “Ben yaln z K r m’ n yazar deêilim ama K r m’ n facias n bütün gerçeêi ve içtenliêiyle yaln z ben yazabilirdim.” diyen Daêc , hep bir sorgulama an nda yakalar kendini: “Kimin için yazd m? Kim okuyacak?” Bu sorgulama, ihtimal ki gurbette olman n zd rab ndan ileri gelir. Yine bir yerde, “Duyars z ve zamana lakayt, odam n bir eëyas gibi oturuyorum masam n baë nda.” diyecektir. Halk için kayg doludur ancak düëünmekten öte, ayakta durabilmek daha büyük meseledir: “Ayd n insanlar n milletin kaderi üstüne düëünmeleri komëu toplumlara k yasla toplumumuzun geride kalm ël ê n n sebeplerini aramalar ëöyle dursun, yaln zca yaëamak, yaln zca ayakta kalabilmek baël baë na bir mesele oldu.” K r m’ n geçmiëinin dünyaya unutturulduêunu düëünür Daêc . K r m Tatarlar n n kendi dillerinde türküler söylemesinin yasak olduêu

16

GURBETTE ýHTýYARLAMAK Yazarl k serüveninin baëlar nda ilk denemeler, ilk hayal k r kl klar , kolhoz sistemi, Çernobil nükleer facias , 1928’de K r m’ n k y bölgesinin yaëad ê “korkunç” deprem, Hiroëima ve Nagazaki’nin yerle bir edilmesi, yak n dönem Rusya tarihi ve eësiz bir metafora çevirdiêi gökyüzünün kirlenmië bulutlar birinci cildin öne ç kan baël klar : “Nükleer çaê küçülttü de dünyam z ; ihtiyar dünyam z bir köy durumuna dönüëtürdü.” Yalta’dan, doêduêu kasabadan çok uzakta ihtiyarlaman n zd rab n duydukça, geride kalan soyunun miras ndan güç devëirmeyi ilke edinir kendine yazar. Yaëad ê Bat kentinde, evininin önündeki küçük bahçesinde toprakla hemhâl olduêunu, kar , yaêmuru, gökten esip geçen kuëlar anlatmay ihmal etmez. Ömrünün son günlerinde Cahit S tk ’ya telmihte bulunarak “Gün ë ê eksilmesin penceremden” diye dua etmiëtir Daêc . Son günlerini böyle mi yaëad bilinmez ama Türkçe yazarak dünya edebiyat na büyük eserler armaêan etmeyi baëard .


ÖYKÜ

KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Kadim ‘iyi’yi anlatmak Ekrem Dumanlç’nçn Kayçp Defterden Hikâyeler adlç kitabç, yazarçn öykü yolculuþunda yeni bir duraþç iýaret ediyor. Yeni basçmç yapçlan önceki kitabç Anlçk Hikâyeler’de hayata ve insana kçsa anlarçn penceresinden bakan Dumanlç, yeni kitabçnda daha geniý bir zaman kesiti üzerinden hem dçý dünyaya bakçyor hem de insançn derinliþine iniyor.

S

FOTOüRAF: ZAMAN, SELAHATTÿN SEVÿ

KAYIP DEFTERDEN HýKÂYELER, EKREM DUMANLI, ZAMAN KýTAP, 93 SAYFA, 7 TL ANLIK HýKÂYELER, EKREM DUMANLI, ZAMAN KýTAP, 101 SAYFA, 7 TL

MEHMET ÖZTUNÇ

özcük birimli düëünme ve yazma türü olan öykü, san lan n aksine has edebiyat n en çileli türüdür. Düëünme ve yazma biriminin küçülmesi, yaz nsal hassasiyetleri de enikonu keskinleëtirir. Kaç r lacak her yanl ë ilmek, okurun gözüne daha çok batacak; gölgesi, yaz n n üstüne daha kesif biçimde düëecektir. Dil kadar konunun, konu kadar anlat m olanaklar n n gövdeye bürünmesi, öyküyü deêerlendirirken al nacak ölçütleri de billurlaëm ët r. Cemal Süreya, öyküyü “ëiirin uzun saçl k z kardeëi” olarak tan mlarken öykünün ëiir diliyle kurduêu iliëki kadar, hiç kuëkusuz, biçimsel bir imada da bulunmuëtu. Konu baêlam nda öyküyü ele ald ê m zda ise Tolstoy’un kendisine hayranl k duyduêu Çehov’a ç k ëmas n hat rlatmak isterim. Kendisini ziyaret eden Çehov’a önce övgüler düzen Tolstoy, daha sonra ise neden “daha ciddi, iëe yarar” konular yazmad ê n sorar ve bu hususta kendisini uyar r.

DýL TUTUMUNDA DEĀýþýM Ekrem Dumanl ’n n Kay p Defterden Hikâyeler adl eseri hem biçimsel hem de konu tercihleri ile yazar n öykü yolculuêunda yeni bir duraêa karë l k geliyor. Daha önce yay mlad ê Anl k Hikâyeler’de an n projeksiyonundan hayata ve insana bakan Dumanl , Kay p Defterden Hikâyeler’de daha genië bir zaman kesiti üzerinden d ë dünyaya bakt ê kadar içine, kendi derinliêine iniyor. Dil anlay ë nda da ilk bak ëta fark edilir bir deêiëim söz konusu. Dumanl , yeni öykülerinde öykünün kalbine daha doêrudan ve k sa cümlelerle yol al yor. Bu biçimsel deêiëiklikler, öykü anlay ë n n da esasl bir biçimde deêiëimini getirmië ki, Kay p Defterden Hikâyeler, Tolstoy’un önerdiêi konu anlay ë na daha yak n hikâyelerden oluëuyor. Konunun ciddiyeti ya da iëe yararl ê etraf nda konuëmak, öykü dünyam z n egemen anlay ë içinde saê r kulaêa seslenmek anlam na gelebilir. Ama öyküden “yazarl k egosunu” tatmin etmekten öte beklentilerde bulunmak da hem yazarlar m z n hem de okurlar n hakk diye düëünüyorum. Bu talebi yok sayarsak belki de bir süre sonra öykü saêanaê alt nda öyküsüzlüêe tan kl k edeceêiz.

Ekrem Dumanl

‘GÖZ’ HýKÂYELERý

merkezinde yer al yor gibi görünse de asl nda her olay n kenar nda, k y s nda durur ve daha doêru bir hayat düëünür, bu doêru hayata çal ë r. “Ölüm ve Gazeteci” öyküsünde kahraman bir taziyededir. Gündemi yoêun, profesyonel bir gazetecidir ama ölüm karë nda bütün gündemlerin sahteliêini görmüë, as l gündeme “dünyan n gelip geçiciliêine, ölüm hakikatine” dönmüëtür. Ya da “Düêün Evinde Cenaze” öyküsünde kahraman, misa ri olduêu bir düêünde, düêünün insicam na uygun olmayan ve gelini bile aêlatan konuëmac y dinlerken oturduêu yerde konuëmac n n hatas n ondan daha fazla yüklenen bir sorumluluêa sahiptir. Kendisi konuëma yapmaya çaêr ld ê nda ise istemeden kürsüye ç kar, k sa bir konuëma yapar ve az önce yap lan konuëman n y k m n toparlamaya çal ë r. Hikâye “yas yas gibi, düêün düêün gibi” sözüyle, boëluêa düëen okuru yakalar. Kay p Defterden Hikâyeler’de “Halk Düëman ” ve Anl k Hikâyeler’de “Kap n n Arkas nda” adl öykülerinde Dumanl , “dünyay doêru yere koymak için” bu ülkenin psikolojik katmanlar na yolculuklar yap yor. Her iki öyküde de ham ideallerin bir karabasan gibi al p götürdüêü hayatlar var. Bu öyküleri okurken Roberto Bolaño’nun Güney Amerika gençliêi için yapt ê ëu saptamay hat rl yor insan: “Güney Amerika topraklar , gençle-

Dumanl ’n n yeni öykü menzilinin odaê nda “göz” var. Herkes, ayn ëeye bakar, ayn deneyim üzerinden yürürken gördüêünü yorumlama biçimi ile farkl l k, özgünlük kazan r. Öyleyse alg n n temel arac “görmek” en baëat sorunlardan biridir. Kitab n ikinci öyküsü “Kime Savc Kime Avukat”ta metroya binen kahraman, karë s ndaki insanlar ç plak bir biçimde görmekle yetinmez, onlara kendi iç dünyas na uygun kimlikler, k yafetler de giydirir: Kapkaçç , b çk n delikanl , c rtlak sesli kad n, müdür… Bunlar hep kahraman n biçtiêi kimlikler, rollerdir. Dahas , kahraman n araba teybi ayn haftada iki defa çal nm ët r. Bu durum, öykünün bir diêer kahraman Veli Bey taraf ndan “helâle haram katmak”la izah edilir. Ama öykünün sonunda Veli Bey’in arabas çal n r. Ne kahraman metrodaki insanlar saf ve ç plak bir biçimde görür ne de Veli Bey kahraman … Çünkü son kertede görmek, yorumlamakt r da. Bu öykü, kitab n diêer öykülerini de kuëatan ëu yoruma olanak saêl yor: Dumanl , alg y belirleyen “gözün merceêi” ile oynuyor, belki de küçük bir dokunuëla suizan odakl bak ë n, yerini hüsnüzan odakl bir bak ëa b rakmas na çal ë yor. Çünkü hayat ancak güzel görebilmekle lezzetlenecektir. Dumanl ’n n öykülerindeki anlat c her ne kadar hayat n, yaëan lan an n

17

rin kemiklerini sakl yor baêr nda. Gençtiler, gençlerin hep olduêu gibi cömert ve aptald lar. Her ëeyi verdiler ve karë l ê nda hiçbir ëey istemediler.” Evet, o gençler günümüzün en hüzünlü ölüleri (yaë yor olsalar da); bellekleri, imgeleri gibi zihnimize vurup duruyor. Anl k Hikâyeler’de anlat c kendisiyle daha bar ë kken, daha az cebelleëirken; Kay p Defterden Hikâyeler’de baëkas yla deêil kendisiyle didiëen bir tutumu yeêlemië. Bu da anlat c y ahlâk vaaz eden, üst perdeden konuëan bir ses olmaktan kurtarm ë, okuruyla ayn düzeyde duran, baëkas n n yanl ë na deêil o yanl ë n açt ê yaraya bakan bir sese dönüëtürmüë. “Kay p defter” metaforu üzerinde de durmak gerekiyor. Dumanl , bu topraklar n kadim ‘iyi’sini çaê r yor, hayat o iyinin etraf nda örgülemek istiyor. Bu kendi kurduêu, var ettiêi bir “iyi” deêil, zaman zaman adlar n hay rla yâd ettiêi kiëilerden devral nm ë bir hayat. Kay p defter onlara ait bir nesne gibi. Yazar, kitab temellük etmekten kaçarcas na hayat n oyuklar içinde o kay p defteri bulmuë, tozunu alm ë ve hayata onlar hat rlatm ë.

YAþANMIþLIKLARI ANLATMAK Kay p Defterden Hikâyeler’i okurun gözünde bu kadar merkeze oturtan özelliêinin, yaëanm ël klar n s cakl ê sanki henüz üzerinde tüterken anlat l yormuëças na bir hissi okura verebilmesidir, diye düëünüyorum. Evet, bütün yaz nsal anlat mlar hayata, yaëanm ël klara borçlan r ama yaëanm ël klar anlat m n temel ve sahih fonu yapmak yazarl ê n ustal k boyutuyla ilgilidir. Necip Tosun’un Modern Öykü Kuram ’nda öykü-yaëanm ël k iliëkisine deêinirken kurduêu cümleleri hat rlatmak isterim: “Öykünün yönelimi ne olursa olsun kopamad ê tek ëey yaëant d r. Bu nedenle de ak p giden hayat bir öykücü gözüyle kavrama, somutlama ve tan mlama çabas sürekli deêiëir.” Dumanl ’n n öykücülüêündeki dinamizm de en çok, hikâyelerinin hayatla kurduêu estetik iliëkiden beslenir. Yeni kitab Kay p Defterden Hikâyeler’le öykücülüêüne yeni boyutlar katan Dumanl , okura eskiyi deêil kadim olan , zahiri deêil bât ni olan , haml ê deêil melâli, s hhati deêil yaray , rahat deêil meëakkati hat rlat yor. Muhteëem çizimleriyle hikâyelere yeni ufuklar katan Cem K z ltuê’u da anmadan geçmek olmaz.


TARáH

KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Çêkayêm gideyim Urumeli’ne… Balkan Savaýç’nçn 100. yçlç ançsçna, geçtiþimiz haftalarda üç kitap yayçmlandç. Üç subayçn ançlarçndan oluýan dizinin ilk yapçtç, Abdullah Paýa’nçn Balkan Savaýç Hatçratç ve Mahmut Muhtar Paýa’nçn Cevabç, ikincisi Zeki Paýa’nçn Balkan Savaýç Hatçratç, üçüncüsü ise Yüzbaýç Selanikli Bahri’nin Balkan Savaýç’nda Sçrp Ordusu ve Batç Ordusu adlç kitabç. ABDULLAH PAþA’NIN BALKAN HATIRATI, KOLEKTýF, ALFA KýTAP, 395 SAYFA, 20 TL ZEKý PAþA’NIN BALKAN SAVAþI HATIRATI, KOLEKTýF, ALFA KýTAP, 136 SAYFA, 9 TL BALKAN SAVAþI’NDA SIRP ORDUSU VE BATI ORDUSU, YÜZBAþI SELANýKLý BAHRý, ALFA KýTAP, 128 SAYFA, 9 TL

Ü

hale getirmiëtir.”, “… siyasetle uêraëarak orduyu bu hale getirenleri aëaê lamak ve lânetlemek gerekir.” Bu düëünceye Zeki Paëa’n n da Balkan Savaé Hat rat adl yap t nda, “Meërutiyet’in ilan ndan itibaren iç politika ak mlar na kap lan birtak m subay m z her ordunun temeli olan askerî disiplini ihlâl etmiëti.” sözleriyle kat lmas dikkat çekicidir. Abdullah Paëa’ya göre Balkan bozgununun bir baëka nedeni de çtalya Savaë ’d r. Muhtar Paëa, cevab nda buna ek olarak “Arnavutluk, Suriye, Yemen, Asir ve Kürdistan gibi (…) memleketlerdeki baz önemli isyanlar” say yor. Esasen Balkan Savaë öncesinde Osmanl ordusu her yönden zay ft r. Nitekim Abdullah Paëa’n n an lar ndaki ëu cümleler bu bak mdan oldukça anlaml d r: “çëte biz bu savaë ; inzibat ve eêitimi bozuk, âlet ve edevat k r k dökük, iç ihtilâllerle bozulmuë, güç ve kuvveti kalmam ë bir orduyla yapmaya kalk ët k.”

ALAÂTTÛN KARACA

ç savaë y kt Osmanl ’y . Bunlar, 1877-78 Osmanl Rus Savaë , 1912 Balkan Savaë ve 1914 Birinci Dünya Savaë ’yd . Balkan Savaë büyük bozgunun, deyië yerindeyse ricat n en haziniydi. Osmanl ordusu kanl Makedonya’da doêu ve bat ordular yla; dört cephede S rp, Karadaê, Yunan ve Bulgar ordular karë s nda türlü imkâns zl klar içinde savaët . Ve çok deêil, bir ayda büyük bir bozguna uêrad k, yorgun ve düzensiz asker Balkanlar’da âdeta çamura sapland , Bulgarlar çstanbul s n rlar na kadar indi. Savaë n sonunda, Osmanl ’n n “evlâd- Fatihân’a” yadigâr b rakt ê topraklara veda ettik. Kanl Makedonya’da, o büyük bozgunun ard ndan büyük bir etnik temizlik yap ld , binlerce Müslüman Türk katledildi, köyleri yak ld , göç ka leleri periëan halde katar katar çstanbul’a akt . Sonunda Bat , emeline kavuëmuë, “Barbar Türkler, Balkanlar’dan at lm ë”t !

100. YILDA ÇALIþMALAR YETERLý Mý? Bu y l, Balkan Savaë ’n n 100. y l ; ama bu savaëta Müslümanlara yap lan katliamlar, etnik temizlik, göçler, yenilginin nedenleri ve sonuçlar hakk nda hâlâ yeterli çal ëma yok. Balkan Savaë ’n n, o hazin göçün hikâyesi yaz lmad , sinemas yap lmad . Oysa Ömer Seyfettin’in, hatta bir Balkan Savaë muhaciri olan Malik Aksel’in, Mehmet Âkif’in, Aram Andonyan’ n yazd klar ve daha pek çok eser var bu konuda. Balkan Savaë ’n n 100. y l an s na, Alfa Yay nlar ’ndan üç önemli kitap ç kt . Savaëa kat lan üç subay n an lar ndan oluëan dizinin ilk yap t , Doêu Ordusu komutan Abdullah (Kölemen) Paëa’n n Balkan Savaé Hat rat ve Mahmut Muhtar Paéa’n n Cevab , ikincisi Vardar Ordusu’nda görev yapan Zeki Paëa’n n Balkan Savaé Hat rat , üçüncüsü ise Yüzbaë Selanikli Bahri’nin Balkan Savaé ’nda S rp Ordusu ve Bat Ordusu adl an lar . Söz konusu yap tlar, Balkan Savaë ’na kat lm ë subaylar n kaleminden ç kmas ; savaë n tüm evrelerini, bozgunun askerî, teknik ve siyasi nedenlerini, o y llarda ordunun hazin durumunu gözler önüne sermesi bak m ndan önemli bilgiler içermekte. Asl nda bugüne de, özellikle bugünün Türk ordusuna

‘OKUNUYOR SEFERBERLýK FERMANI…’ Edirne’de Bulgar askeri Türk askerine su içirirken..

r n iç yüzünü ortaya koymak, art k buna fazla dayanamad ê m millete ve bütün dünyaya anlatmak…” ifadelerinden anlaë l yor ki, paëa bu bozgundan dolay sert eleëtirilere uêram ët r. Dolay s yla bu eser, hem eleëtirilere cevap veren hem de “maêlûbiyetimizin sebeplerini” aç klayan, ayn zamanda harp tarihi bak m ndan önemli bir kaynak. An lar na II. Abdülhamid döneminde ordunun geliëtirilmesi için çal ëma yap lmad ê n söyleyerek baëlar paëa. çkinci Meërutiyet’ten sonra sarhoëluk içinde geçen bir y l ve ordunun politika bataê na saplanmas yazar n üzerinde durduêu bir baëka önemli sorundur.

da önemli mesajlar var bu an larda. 1912’de savaë baëlad ê nda, Osmanl iki orduyla karë koydu düëmana. Bunlardan biri Doêu Ordusu, diêeri Bat Ordusu’ydu. Bat Ordusu’nu Ali R za Paëa, Doêu Ordusu’nu Abdullah Paëa yönetti. Abdullah Paëa’n n kumanda ettiêi ordu, Trakya’da büyük bir bozguna uêrad , Bulgarlar Kas m 1912’de ta çstanbul s n r na, Çatalca’ya gelip dayand . Bozgundan sonra paëa da görevinden ayr ld . Daha sonra bir tür kendini savunma ihtiyac yla savaëa iliëkin an lar n kaleme alan Abdullah Paëa, 1328 Balkan Harbi’nde æark Ordusu Kumandan Abdullah Paéa’n n Hat rat ad yla 1920’de bast rm ë kitab n . Hülya Toker, Sema Demirtaë ve Mustafa Töker de bu an lar , Abdullah Paéa’n n Balkan Savaé Hat rat ad yla sadeleëtirip yeni harflere aktarm ëlar, kitab n sonuna paëan n yer yer eleëtirdiêi, Balkan Savaë ’n n bir baëka komutan Muhtar Paëa’n n (Mahmut Muhtar Kat rc oêlu) Cevab ’n eklemiëler. çyi de olmuë, okur böylece bu savaë n safahat n iki farkl bak ë aç s ndan izleme olanaê buluyor. Kitab n önsözündeki, “… bana yüklenen ve alt seneden beri bütün aê rl ê yla üzerime çökmüë olan sorumlulukla-

SýYASET BATAĀINDAKý ORDU Balkan Savaë ’ndaki bozgunun önemli nedenlerinden biri budur paëaya göre: “… 1908 ve 1909 olaylar subaylar n kardeëlik baê n kopard , birçoêunu askerlik mesleêini b rakt r p siyaset yoluna sapt rd , particiliêe düëürdü. (…) Bu durum, iëin temeli olan düzen ve itaati kökünden sarst .”, “… baz subaylar n özellikle son zamanlarda kabineler deêiëtirecek nüfuz ve iktidar ele geçirecek derecede siyasetle uêraëmas , (…) savaëta baëar n n temel esas olan s k bir inzibat imkâns z

18

“Okunuyor seferberlik ferman / Hani yeéil sancak, tuèlar görünmez”… Böyle anlat yor bir türkümüz seferberliêi. Paëa’n n an lar ndaki ëu cümleleri bu türkü eëliêinde okumak gerek: “Nizamiye birliklerinin seferberliêi (…) talimli talimsiz ve hatta pek çok yerde s n f (piyade, süvari, topçu, denizci) ve yaë aranmaks z n halk askere almak suretiyle toplanm ë, k smen giydirilmië, büyük çoêunluêu köy k yafetiyle, hatta ç plak denecek halde yal n ayak, baë kabak halk doldurmak suretiyle yap lm ët r.” Buna askerin nakli konusundaki düzensizlikler eklenir, pek çok asker birliklerine nerede kat lacaê n bilemediêinden, mevki mevki dolaëarak sürünür. Aç ve se l halde “istasyonlarda, iskelelerde” günlerce bekler, nakliye trenleri ve gemiler bir türlü gelmez… Sonra savunma hatt n n yanl ë seçimi vs. Sonuç malûm: çaëe yetersizliêi, hatal taktikler, emir-komuta zincirindeki itaatsizlik, komutanlar aras ndaki görüë ayr l klar , ricat, kaç ë ve büyük bozgun. Silah s k lmadan verilen Rumeli ëehirleri. Abdullah Paëa’n n an lar n n sonuna geldiêimde Rumeli elden gitmië, Bulgarlar çstanbul’a kadar dayanm ët . Neden mi? Abdullah Paëa’n n an lar nda ve Muhtar Paëa’n n cevab ndad r nedenleri. Bu an lar özellikle askerlerimiz okumal ...


áNCELEME

KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Özgürlüþün özgürlüþüm olsun mu? Yçldçray Oþur, Ey Özgürlük! adçnç taýçyan, yüksek lisans tezine dayanan çalçýmasçnda serbestiyet, özgürlük ve hürriyet kelimelerine odaklanarak bir kavram tarihi sunuyor. Eser, diliyle, titizliþiyle ve konuya yaklaýçmçyla, kitaplaýan pek çok akademik çalçýmadan farklç. EY ÖZGÜRLÜK!, YILDIRAY OĀUR, UFUK YAYINLARI, 226 SAYFA, 13 TL

V

r , enstitü ra ar nda kalmalar iyi olmuëtur. Oêur’unki farkl . Yay mlanmasa bir eksiklik olurdu. Peki, nedir Oêur’un çal ëmas n deêerli k lan? Ey Özgürlük! serbestiyet, özgürlük, hürriyet kelimelerine odaklanarak bir kavram tarihi sunmaya çal ë yor. Yazara göre serbestiyet, olas devrimlerden korkan bir imparatorluêun bekâ kayg s n yans t yor. Hürriyet, Bat -d ë bir modernlik tecrübesi olarak, yeniden üretilmië yerli ve orijinal bir özgürlük tari . Özgürlüèe gelince, ‘öz’ ve ‘gür’ kelimelerinin birleëimiyle 1930’larda oluëturulan bu kelime, Cumhuriyet’in hürriyet alg s n ifade ediyor. Zira ‘öz’ü ‘gürleëtirmek’ için onu, t pk bir aêaçta olduêu gibi budamak gerekir. Tabii bu son cümlemizin semantik düzleminde olup biteceklerde paradoksal bir durum yok deêil. Oêur, Hannah Arendt’in siyasal eylem halinde var olabileceêini düëündüêü özgürlük tari nden etkilendiêini gizlemiyor. Özgürlüêün insan n içsel serüveni olarak ald ê hali, çal ëmas n n d ë nda tutuyor hakl olarak. Ancak insan salt siyasal bir varl k görüp böyle bir özgürlüktense, özünü gürleësin diye türlü yollarla budayanlar n ç kt ê özgürlük kat n ne yapacaê m z , bu kat nas l ele alacaê m z ya da daha ne kadar görmezden gelebileceêimizi sormak laz m. Hürriyetini siyasal bir insan olarak biricik önceliêi gören A. Kadir’in, hürriyetini içsel bir hal olarak kulluêun gerisinde, ancak onun için var kabul eden Hz. Mevlânâ çevirisini durduk yere örnek verdiêimi sand ysan z, yan ld n z. Burada Arendt’in kuram iëe yaram yor. Bana kal rsa son 150 y lda bu topluma irtifa katanlar, siyasete haddinden fazla deêer biçen siyasal insanlar, gazeteciler, köëe yazarlar deêil, özgürlüêünü kulluêu için budayanlar n sabr oldu. Oêur’un çal ëmas n n sonunda söz ettiêi “hürriyetin geri dönüëü” bugün mümkün olmuësa, iëte böylece gerçekleëebildi. Oêur’un çal ëmas 1950’lerde bitiyor; 1980’lere uzanabilseydi, diye düëündüm bir zaman sonra. O vakit, özgürlüêe ulaëmak uêruna Marx’ n lutte des classes kavram n “s n f mücadelesi” olarak çeviren 1950’lerin Sosyalistleri ile ayn kavram Türkçeleëtirelim derken “s n f savaë ”na dönüëtürerek bir silahl çat ëma ëeklinde alg layan 1960’lar n Sosyalistlerini o resmin içinde görebilirdik. Bir kelimenin nelere mal olabileceêini, tespiti yapan Suphi Nuri çleri elli y l sonra pekâlâ görmüëtü. O vakit, özgürlüêü sadece siyasal düzlemde alg layanlar için belki bir ibret olurdu o resim.

CELAL FEDAÛ

aktiyle Hz. Mevlânâ’n n ëiirlerini ‘yenileëtiren’ A. Kadir, ëöyle ëeyler söyletmiëti ëaire: “Âlemin bal éerbetinden bana ne? åéte önümde benim ayran tas m/ Ne mal m mülküm var ne az è m/ Ben gene de senin az è n olsun diye çal é r m,/ Senin baé n sokacak bir yerin olsun diye,/ senin bir dikili aèac n./ Ama hürriyeti kulluèa taé çatlasa satmam.” A. Kadir’in aêz ndan Hz. Mevlânâ, Moskova’dan 1934’ten baëlayarak telkin edilen temalar söyleyen, hürriyetine düëkün devrimci bir toplumcu gerçekçi oluvermiëti. Hürriyetini kulluêa satm yordu. Molla Câmi’nin Tuhfetü’l Ahrar’ nda (Hür Olanlara Armaêan) ne s ëekilde görülebileceêi gibi, hür olmak, ehl-i tarik olanlar n ay r c bir vasf yd ama böyleleri zaten kulluk için hür olmay istiyorlard . Oysa bu ‘yenileëtirme’de apaç k bir baëkalaët rma vard . Böyle garabetler sadece ëiirlerde oldu sanmay n. Son 150 y ll k düëünce tarihimize birazc k aëina olanlar n bile böyle sanmad ê n biliyorum. Ancak bu husustaki bilgimizin etra ca geliëmeye de ihtiyac olduêunu düëünüyorum. Y ld ray Oêur, Ey Özgürlük!’ünde bunu bizim için fevkalâde yapm ë.

YAYIMLANMASA EKSýKLýK OLURDU Y ld ray Oêur ad n çevremdeki insanlar n, arkadaëlar m n hemen hepsi biliyor. Onun ilkeli, iyi bir gazeteci olduêu ve saêlam dili konusunda hem kirler. Gazetelerle ve köëe yazarlar yla aras pek hoë olmayan benim içinse bu ad yabanc . Tan m yorum, tek bir yaz s n dahi okumam ë m. Benim eksikliêimdir bu elbette. Gazeteciler kendilerini her ëeyi bilen, çözenler olarak görüp üzerimizde iktidar kurdukça hata elbette bizdedir. Hassas, uzun bir konu. Uzatmay p biraz ezikliêimi gidereyim. Kendimde beêendiêim bir yan bulurum: Yabanc olduêum her ne, kim olursa olsun tan ë, bilië ç kt klar ma yeêlerim onlar . Hele de bu eli kalem tutan biriyse. Oêur’a ve eseri Ey Özgürlük!’e karë da öyle yapt m. çyi de yapm ë m. Bugüne dek okuduêum birkaç yüksek lisans tezi, onun akademik gayretinin seviyesindeydi. Daha yaz m n baë nda peëinen bir tebrik sunay m ki demek istediklerim anlaë labilsin. Fazla ilerlemeden, okuru ‘yüksek lisans, akademik’ vesaire lak rd lar yla ne yaz mdan ne de sözünü edeceêim kitaptan soêutmak istediêimi de belirteyim. Zira okur da hakl d r. Akademilerimizden ç kan nice tez vard r ki bas lmamala-

19




FELSEFE

KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Mahüerin dört atlêsê Allan Megill’in ünlü kitabç Aýçrçlçþçn Peygamberleri yeni baskçsçyla raflarda. Çalçýma Friedrich Nietzsche, Martin Heidegger, Michel Foucault ve Jacques Derrida’yç konu alçyor. Megill, Batç felsefesinin uçlarçnda yer aldçklarç için onlara “aýçrçlçþçn peygamberleri” demeyi tercih ediyor. AþIRILIĀIN PEYGAMBERLERý, ALLAN MEGILL, ÇEV.: TUNCAY BýRKAN, SAY YAYINLARI, 584 SAYFA, 27.50 TL

P

modernliêin sonuçlar na olumlu bak p tamamen deêerleri yitirmië dünyan n baë boëluêunu özgürlük olarak sunan sahte peygamberlerdi. Kimi de modernliêe eleëtirel bakan ve tüm deêerler yitirilmië de olsa, hâlâ umutlu olabilmek için imkânlar arayan gerçekten ermië kiëilerdi. Eleëtirilerinin ac mas zl ê , çözümlemelerinin inceliêi, tespitlerinin isabetliliêi, ufuklar n n geniëliêi, düëüncelerinin derinliêi ile “aë r l ê n peygamberleri” idi onlar. Özellikle dördü var ki, felsefelerini çekiç haline getirerek putlara cesaretle sald rm ë, Bat ’n n meta zik kalelerinde oyuklar açm ë ak nc süvarilerdir: Nietzsche, Heidegger, Foucault, Derrida. K yamet alâmetlerinin belirdiêi zamanda ortaya ç kan mahëerin dört atl s . Ama Allan Megill, Bat felsefesinin uçlar nda yer ald klar için onlara “aë r l ê n peygamberleri” demeyi tercih ediyor. Nitekim bu dört lozofun en belirgin özelliêi, Bat l meta ziêin düëünce kal plar ndan ayr ks duruëlar d r. Megill, Aé r l è n Peygamberleri adl kitab nda ele ald ê dört lozofun ya klasik konu- ALLAN MEGILL lar n d ë na ç kt ê n ya da ele ald klar konuyu aë r boyutlara vard rd klar n belirtir. Bu dört lozofun öncü ismi Nietzsche’dir. O, yerleëikleëmië kal plar n d ë na ç kan eleëtirel tavr yla meta ziêin düëünme biçimlerine karë koyuëun öncülüêünü yapm ët . Onun en etkili hale eri olan Heidegger, Foucault ve Derrida da Bat l meta ziêe karë farkl boyutlarda düëünsel mücadeleyi sürdürdüler. Megill bu dört felsefeciyi 20. yüzy l düëüncesinde önemli bir k r lma an olan modernizmden postmodernizme geçië eëiêine yerleëtirerek ele al yor. Düëünür burada okumas n iki baêlamda yap yor: Estetik ve kriz. Bu dört felsefecinin düëüncesinde estetik baêlam büyük bir önem taë yor; çünkü akl n düëünce üzerindeki tiranl ê na karë özgürleëtirici imkânlar içeriyor. Diêer taraftan kriz de bu dört felsefecinin düëüncesinde yarat c bir etki yap yor. Onlar n eserlerinde kriz öylesine belirgindir ki, bunun önemini görmezden gelmek mümkün deêildir. Megill krizi ilerleme inanc n n çöküëüyle beraber tarihselcilik sonras döneme özgü bir durum olarak deêerlendiriyor. Yazar kita-

SÜREYYA SU

ostmodern durumu; her ëeyin toz duman olduêu, buharlaë p havaya kar ët ê , doêruluêu, güzeli ve iyiyi bize bildirecek aëk n bir gösterilenin elimizden yitip gittiêi, dolay s yla felsefeden sanata, toplumsaldan politik olana, onlara baêlanmakla ya da onlarla meëgul olmakla kendimizi güvende ve anlaml bir eylemde hissettiêimiz tüm kurumlar n laêvedildiêi bir k yamet an na benzetebiliriz. “An” demekle beraber, bu “an” n -ne kadar k sa tutmaya çal ësak da- 18. yüzy ldan günümüze uzanan bir sürece karë l k geldiêini belirtmek gerekiyor. Nitekim Hegel’den beri Bat düëüncesinde birçok k yamet habercisinin ortaya ç km ë olmas , ahir zaman n modernliêin doêuëuyla baëlad ê n bize gösteriyor. Tarihin sonu her ne kadar Avrupa insanl ê n n doruk noktas na ulaët ê bir baëar y müjdeliyor olsa da, çok geçmeden Husserl bu sevincin yersizliêini “Avrupa çnsanl ê n n Krizi”ne dair tebliêleriyle ilan etmiëti. Weber ise modernliêin öznesinin kas nt l kendini beêenmiëliêi karë s nda en sert eleëtirilerden birini dile getirmiëti: “Bu kültür geliëiminin son aëamas için rahatl kla ëöyle denebilir: ‘Ruh yoksunu uzmanlar, yürek yoksunu hazc lar; bu hiçler, daha önce hiç ulaë lmam ë bir uygarl k düzeyine ulaët klar n zannederler.”

Jacques Derrida

POSTMODERN KRýZ VE ‘ýNSANIN ÖLÜMÜ’ Süreci olumlasalar da olumlamasalar da, doêru okuyanlar n sonuçta uzlaët klar bir husus varsa o da bir ëeylerin sona ermekte olduêu ve bir krizin varl ê d r. Bu süreci iki dönemde ele al rsak, modern dönem “Tanr n n ölümü” ile, postmodern dönem ise “insan n ölümü” ile ay rt edilebilir. Modern dönemde insan, akl na sonsuz bir güven duymuë ve düëünen özne olarak kendini hakikatin merkezine tayin etmiëti. Postmodern dönemde ise bu özgüvenin ne kadar yersiz olduêu ortaya ç k p insan n zihinsel gücünün s n rlar belirginleëmeye baëlay nca, özne olarak insan n bir icat ve sonunun yak n olduêu anlaë ld . Bir krizden doêan modern insan yine bir krizle ölüm döëeêine düëtü. Bu süreçte olup bitenler birçok felsefeci taraf ndan ele al nd . ççlerinden kimi

Friedrich Nietzsche

22

b nda post-teolojik kriz kavram yerine post-tarihselci kriz kavram n öneriyor. Çünkü modernizmden postmodernizme geçië eëiêini tan mlayan öêelerden biri, ilerleme inanc n n sars lmas yla tarihselciliêin sona eriëidir. Megill, Bat düëünce tarihinde birkaç düëünürün, aëk n ve zorlay c kültürel vizyonlar ortaya koyduêunu ifade ediyor. Bu vizyonlar, önceki düëünürlerden kopmalar aç s ndan aëk n, kendilerinden sonra gelen düëünürleri meseleleri büyük bir ciddiyetle ele almaya mecbur k lmalar aç s ndan zorlay c d r. Bu düëünürler felsefede gündem belirleyici bir güce sahiptir. Kendilerini takip edenler için düëünsel önceliklerin s ras n belirledikleri gibi yeni bir ëeyler keëfetme amac yla da uçlarda yaëarlar. Nietzsche böyle bir düëünürün stereotipidir ve onun takipçileri olan diêer üç düëünür de yaëamlar ile olsun düëünceleri ile olsun, benzer özellikler gösterirler.

AYDINLANMA’NIN BAþARISIZLIĀI Megill’e göre, Nietzsche’den Derrida’ya uzanan çizgi kendine özgü bir bütünlüêe sahiptir. Bu bütünlük ayn zamanda Bat ’n n yak n dönemini anlamam za yard mc olan bir manzara sunar. Nietzsche’yle birlikte bir ëey bitmië ve yeni bir ëey baëlam ët r; ama Derrida’yla birlikte art k yeni baëlang çlara yer kalmam ët r. Nietzsche’den Derrida’ya uzanan çizgi doêrudan doêruya Ayd nlanma’n n baëar s zl ê yla baêlant l d r. Bu dört düëünür, Ayd nlanma’n n, örneêin doêa bilimlerini model alan insani bilimler inëa etme giriëimine büyük tepki göstermiëlerdir. Dolay s yla bu çizgi modernliêin eleëtirisi ve postmodernizmin düëünsel temelleri bak m ndan en besleyici kaynaê oluëturmuëtur. “Aë r l ê n peygamberleri”, temelde Ayd nlanma ve modernliêe karë bir tepki olarak mevcut düëünce kal plar ve toplumsal kurumlar çok ciddi bir eleëtiri süzgecinden geçirmeye yönelmië ve baëka dünyalar n da olabileceêini göstermeye çal ëm ë, bu özellikleriyle hem d ëlanm ë ve ötekileëtirilmiëlerin hem de kendi entelektüel vizyonlar aç s ndan bilmeyi bir ölçüt olarak gören seçkinlerin referans kabul ettikleri s ra d ë lozo ard r.


KÝTAP ZAMANI

ARAâTIRMA

3 ARALIK 2012

Nereye dönsek Āran Today’s Zaman Genel Yayçn Yönetmeni Bülent Keneý, ûran ve Terör adlç kitabçnda ûran’çn ulusal ve uluslararasç terör örgütleriyle iliýkisini, devrim ihracç politikasçnç ve nükleer siyasetini akademik bir titizlikle ele alçyor. ýRAN VE TERÖR, BÜLENT KENEþ, TýMAþ YAYINLARI, 320 SAYFA, 18,50 TL

T

ABDÜLHAMÛT BÛLÛCÛ

ürkiye olarak son dönemde ne tarafa yönümüzü çevirsek karë m zda çran’ buluyoruz.” Bu ifade, aêz ndan ç kan kulaê duymayan bir komplo teorisyenine veya gerçeklik kayg s taë mayan tarafgir bir yorumcuya ait deêil. Aç k istihbarat n yan s ra devletin kozmik, yar kozmik bilgilerine sahip bir yetkilinin sözleri. Baz lar m z için ëaë rt c olabilir ama PKK ile mücadeleden Suriye krizine, Lübnan’dan Irak’la iliëkilere her yerde çran’ n olaylara yaklaë m ile Türkiye’ninki taban tabana z t. Tarih boyunca, çran ve Türkiye’nin bölgede sürekli bir rekabet içinde olduêu, yer yer bunun düëmanl êa dönüëtüêü bilinirken, bugün iliëkilerde karë laët ê m z tablo sürpriz mi? En az ndan sürece bakarken, tarihi perspekti ve jeopolitiêin mecburi yasalar n gözard etmeyenler için deêil. Peki Türkiye ve çran aras nda dozu yer yer düëmanl êa varan bir rekabet varsa çare, bu iki gücün birbiriyle çat ëmas , savaëmas m d r? Elbette hay r. Yap lmas gereken en önemli ië, gerçekleri ve tarihi perspekti gözard eden romantizmi bir yana b rakarak; iç dengeleri, dünya ve Ortadoêu’da izlediêi siyaseti, dünden bugüne Türkiye’ye dönük politikalar ile çran’ daha iyi tan mak ve buna göre bir yaklaë m geliëtirmek. Today’s Zaman Genel Yay n Yönetmeni Bülent Keneë’in, çran devriminin d ë politikas üzerine yapt ê doktora çal ëmas n n ürünü olan kitaplar , bu noktada önemli bir boëluêu dolduruyor. Dr. Bülent Keneë’in daha önce yay mlanan kitab , “çran, tehdit mi, f rsat m ?” sorusuna cevap ar yordu. Osmanl ’n n Avrupal güçlerle hemen her savaë nda çran’ n sald r s na uêrad ê ; Filistin konusunda çslami duyarl l kla sesini yükselten çran’ n Azerbaycan’daki iëgale raêmen Ermenistan’la iyi iliëkileri olduêu; bugün Baas rejiminin Suriye’deki katliam na destek veren çran’ n 1982’de Hama’da yaëanan drama ses ç karmad ê ; çslami bir siyaset izlediêi imaj n verse de çran’ n çsrail ve ABD ile gizli görüëmeler bile yapabilen pragmatik/milli bir siyaset izlediêi; takiyyenin sistemde köklü mezhepsel bir meëruiyete dayand ê , kitaptaki dikkat çekici tespitlerden sadece birkaç yd . Keneë’in ayn serinin devam olan åran ve Terör adl yeni kitab da bu ülkenin

hiçbir zaman dünya gündeminden düëmeyen terörizmle iliëkisine ë k tutuyor. Kitap, çran’ n ulusal ve uluslararas terör örgütleriyle iliëkisini, devrim ihrac politikas n ve nükleer siyasetini akademik bir titizlikle ele al yor. El Kaide’nin korkunç terör eylemlerinden çok önce çslamiyet’in ëiddet ve terörle an lmas nda devrim sonras çran’ n izlediêi siyasetin etkili olduêuna dikkati çeken Keneë’e göre, Tahran, Türkiye dahil komëu ülkelerdeki farkl rejimlere karë her türlü y k c faaliyeti desteklemekle kalmam ë, yerel ve küresel terör örgütlerine her türlü yard m yapm ët r. çran’ n nükleer silah geliëtirme peëinde olmad ê yönündeki savunmas n da sorgulayan Keneë, “Bu tezlerden biri olarak kullan lan ve Hamaney’in kitle imha silah kullanmay yasaklayan fetvas , çran diplomasisinin temel dayanaê olan takiye ve kitman ilkeleri çerçevesinde deêerlendirilebilir.” diyor. Terörizmin, çran’ n izlediêi devlet politikalar n n bir arac olduêunu belirten Keneë, rejim muhali erine yönelik suikastlarda mesaj amaçl olarak parmak izi b rak l rken, diêerlerinde sald r lar n Tahran’la baêlant s n n kurulmamas için izlerin yok edildiêini yaz yor. Kitapta, Filistin meselesiyle kitlelerin sempatisini kazanmak için araçsal bir iliëki geliëtirdiêi belirtilen çran’ n, y llard r PKK’ya destek verdiêi vurgulan yor. Dini lider ve devrim muhaf zlar n n temsil ettiêi resmî çran’ n yan nda, ask lardan dolay hepsi su yüzüne ç kmasa da büyük farkl l klar ve çeliëkiler var. Resmî çran’ n pozisyonunu ortaya koyarken, ele al nan konular aç s ndan Hatemi ile Ahmedinejad’ n veya muhafazakârlar ile Yeëil Devrim için sokaklara dökülen Musevi çizgileri aras ndaki farklar da irdelemek faydal olabilirdi. Ayr ca çran rejiminin terörü meëru gören yaklaë m n , çat ëmadan beslenen karakterini tart ë rken, bu ülkede rejimin yap p ettiklerinden çok rahats z, modernleëip özgürleëen Türkiye’yi g ptayla izleyen büyük bir k sm akraba halk kitleleri bulunduêunu, çat ëmay ontolojik bir düëmanl êa taë mamak gerektiêini unutmamak laz m. Önümüzdeki dönemde, hem Türkiye hem bölgedeki geliëmeler aç s ndan daha fazla gündemde olacak çran’ daha yak ndan tan mak için Bülent Keneë’in kitab hem önemli hem öncü bir kaynak.

23


ROMAN

KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Anlatmak bir armaþandêr Javier Marías’çn Yarçnki Yüzün baýlçklç üçlemesinin son cildi Zehir, Gölge, Veda yayçmlandç. Yazar, ilk ciltten itibaren olduþu gibi bütünlüklü üslubundan taviz vermeden yine kendisiyle ve dünyayla kavga ediyor, dalgasçnç geçiyor; okuru yoruyor, sarsçyor ama hiç rahat bçrakmçyor. YARINKý YÜZÜN 3 - ZEHýR, GÖLGE, VEDA, JAVIER MARÍAS, ÇEV.: ÖZGE DUYGU GÜRKAN, METýS YAYINLARI, 512 SAYFA, 34 TL

Y

nüëtürüyor. O halde neden srarla edebiyatta hayat olduêu gibi anlatmaktan ziyade düëlemenin zorunluluêundan bahsediyor bu ‘h rç n’ yazar? Bunun cevab n da yine üçüncü ciltte, insanlar n ‘yar nki yüzlerini’ tahmin etme görevini sürdüren Desa, ölümün kat gerçekliêini yine hikâye etmenin erdemiyle ancak onu estetize etmeden veriyor: “Baz lar dünyan n anlat ld kça döndüêüne, olaylar n anlat ld kça var olduêuna inan r; oysa olaylar , en az ndan belirli olaylar , yani tek tek her insan n baë ndan geçenleri anlatma zahmetine katlanacak birinin ç kmas pek düëük ihtimaldir. Olaylar n pek çoêu olup biter, kayda geçmez; bizim kulaê m za gelenler, olanlar n inan lmaz derecede küçük bir yüzdesidir. Hayatlar n ve elbette ölümlerin çoêu zaten baëlang çtan itibaren unutulmuëtur ve en ufak bir iz bile b rakmazlar ya da k sa bir sürenin, birkaç y l n, birkaç on y l n, bir yüzy l n sonunda unutulurlar; senin de bildiêin gibi bir yüzy l asl nda çok k sa bir süredir”.

A. ESRA YALAZAN

llarca emek verilmië, üzerine düëünülmüë, incelikle tasarlanm ë ‘nehir romanlar ’ okumaya baëlayanlar, yazarlar gibi kendine bir yol haritas çizmeli bence. Hikâyelerin de onlar yazanlarla okur aras nda ëekillenen ortak, tuhaf bir kaderi var çünkü. Javier Marías’ n Yar nki Yüzün üçlemesinin ilk cildini okumaya baëlad ê mda, yazarla tan ëmam ë m gibi ona dair önyarg lar mdan, hakk nda bildiklerimden kurtulmaya karar verdim, zira bu romanlarda yaratt ê atmosfer, keskin dili, iç içe geçen hikâyelerle derinleëen kurgusu bir okur olarak bana böyle bir sorumluluk yüklüyordu sanki. Üçlemenin son ve üçüncü cildi olan Zehir, Gölge, Veda’y okurken dönüp ilk kitaba dair yazd klar ma bakmak, unuttuklar m yeni tecrübeler, bilgiler ë ê nda anlamama yard mc oldu. Bana kal rsa bu hacimli romanlar n (toplamda bin beë yüz sayfa kadar) meselesi kendi merkezini zorlayan inatç bir pergel gibi hep ayn ‘tak nt lara’ iëaret ediyordu. Marías, daha en baë nda ëu tumturakl cümlelerle okuru karë l yordu: “çnsan asla hiçbir ëey anlatmamal , bilgi de vermemeli, hikâye de aktarmamal ; hiç var olmam ë, yeryüzüne ayak basmam ë, dünyay dolaëmam ë ya da bu dünyadan geçmië ama tek gözü kör, karars z unutuëa gömülerek yar yar ya kurtulmuë varl klar da insanlara hat rlatmamal .”

KÜSTAH, GEVEZE VE GERÇEKÇý Peki, yazar neden yaz lmas , çevrilmesi böylesine meëakkatli olan bu üçlemeye, hikâye etmenin imkâns zl ê n ve ayn zamanda k ymetini anlatarak baëlam ë olabilir? Sorunun cevab da yine kendi anlat s nda gizliydi asl nda: “Anlatmak her zaman bir armaêand r, anlat lan hikâye zehir taë sa ve saçsa bile, ayn zamanda bir baêd r, güven duymakt r; er geç ihanete uêramayan güven ise nadirdir.” Marías, okurunu memnun k lmak, ona ‘hoëça’ vakit geçirtmek için kalemini eêip büken yazarlardan deêil. çyi ki de deêil. Bugün eserleri milyonlarca satan, k rktan fazla dile çevrilen yazar, epey küstah, biraz geveze, bazen can s kacak kadar ‘gerçekçi’, oldukça alayc tavr yla çaêdaëlar ndan ve geleneksel çspanyol edebiyat n n ana damar ndan ayr l yor.

EDEBýYATLA HAYATLARI DEĀýþTýRMEK

Onu benzersiz k lan, tekrara düëmeden, ayr nt larda boêulmadan insan n zaa ar n anlatma tutkusu san r m. Yar nki Yüzün’ün ilk cildinde insanlar n iç seslerini hissedebilen gizli servis ajan Deza’n n vaktiyle sevdiêi kar s ndan uzaktaki ‘sürgün’ hayat onu dünyaya yabanc laët ran sert kabuêuyla anlat l yordu. Yazar, babas n n hapis yatmas na sebep olan Franco rejimini, darbeleri, savaëlar sorguluyor; siyaseti ironik bir dille tart ë yordu. Hiç bitmeyecekmië gibi tirelediêi, noktal virgüllerle ay rd ê cümleleriyle hayallerini, düëüncelerini çoêalt yordu. Bir y l sonra üçüncü cildi okurken bu tavr ndaki inatç devaml l ê fark edince roman sanat ndaki zanaat n karë l ê n da daha iyi idrak ettim. Aynen baëlang çta olduêu gibi bütünlüklü üslubundan taviz vermeden yine yoruyor, sars yor, iti-

yor, çekiyor, kendisiyle ve dünyayla kavga ediyor, dalgas n geçiyor, h rpal yor, k zd r yor ama okuru hiç rahat b rakm yor. Marías, romanc l ê n n yan s ra çevirileri, biyogra leri, denemeleri, Amerika’n n önemli üniversitelerinde verdiêi edebiyat dersleri ve El Pais’deki haftal k yaz lar yla da tan n yor. O röportajlar ndan birinde, roman n bildiêimiz ‘gerçekler’ karë s nda çocukça kald ê ndan bahsediyordu. Edebiyat sadece uydurulan hikâyeleri anlatmal yd . Ancak t pk bu romanlar n kahraman n n babas gibi kendi babas da Franco rejiminin bask lar nedeniyle tutuklu kalm ë ve zor y llar geçirmiëti. Kitapta dolaëan kahramanlar n pek çoêuyla baëka ortak özellikler de taë yor Marías. Yani o da diêer Latin Amerika ve çspanyol edebiyatç lar gibi gerçek kiëileri kurgusal karakterlere dö-

24

Marías’ n üçlemesini okumak pek kolay deêil. O, bu yüzy lda yaëay p hat rlanman n iklimini kendi diline tercüme ediyor. Deneme, hikâye, roman, felse makale, yeniden tarih yaz m gibi farkl anlat türlerinin bileëimi olan Yar nki Yüzün klasik roman okurlar n biraz yorabilir. Ama hakk yla anlamak, sindirmek için emek verebilenler bu son ciltte, reddetmesine raêmen bir yazar n ‘ölümsüz’ olmak isteyen güçlü sesini duyacak. Onlar da tekinsiz Madrid sokaklar nda dolaëan kahraman Desa gibi baëkalar n anlatarak kendilerini daha iyi kavrayacak muhtemelen: “Dünya böyle, derdi birçok olay ve durum karë s nda: çhanet ve sadakatle, endiëe ve kalp çarp nt s yla, ani deêiëimler, baë dönmesi, bocalama, azap ve istemsiz belalarla, s yr k, st rap, ateë ve onmaz yarayla, dertlere ve hepimizin irademiz taraf ndan yönetildiêimiz, en az ndan irademizin müdahale ettiêi zann yla att ê m z sonsuz ad mlarla karë laët ê nda…” Javier Marías, “Ben hayat n düëlediêi ve yazd ê için hayat zenginleëen ya da k nanan ne ilk yazar m ne de son olacaê m.” demië bir konuëmas nda. Bu mütevaz cümlelerine bakmay n siz onun. O edebiyat n baëkalar n n hayat n da nas l deêiëtirebileceêini iyi biliyor.


Cehalete yenilmemek için bilgiyi, Nefrete yenilmemek için sevgiyi, ' ýmanlñĀa yenilmemek için GRstlXĀX, ānançsñ]lñĀa yenilmemek için inanFñ, +issi]liĀe yenilmemek için GXygXlarñ, .|t l Āe yenilmemek için iyiliĀi, )arklñlñklara yenilmemek için beraberliĀi, 6avaýlara yenilmemek için barñýñ, ānsana yenilmemek için insanlñĀñ,

YENİLEYELİM

Gelin bir kez daha dünyanın ezberlerini bozalım. İnsanlığı cehalete, yoksulluğa ve nefrete yenik düşürmemek için bizi biz yapan değerlerimizle kendimizi yenileyelim, kendimize gelelim. M. Fethullah Gülen 14 x 21 cm / 308 syf. / 12 Kitabın tanıtımı için mobil cihazınızdan barkodu okutabilirsiniz.


ROMAN

KÝTAP ZAMANI

ýairin ölümü

H

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Āskoçya’nên Çalêkuüu

Türünün baýyapçtlarçndan biri kabul edilen ve Ahmet Cemal tarafçndan dilimize çevrilmesi kçrk yçl süren Hermann Broch imzalç Vergilius’un Ölümü, yayçmlançýçndan 67 yçl sonra dilimizde okurla buluýtu.

ûskoç yazar Muriel Spark’çn ilk baskçsç 1961’de yapçlan ve küçük bir klasik kabul edilen Bayan Jean Brodie’nin Baharç adlç romanç Püren Özgören’in çevirisiyle Siren Yayçnlarç tarafçndan dilimize kazandçrçldç. Roman 1969’da sinemaya da uyarlanmçýtç.

VERGýLýUS’UN ÖLÜMÜ, HERMANN BROCH, ÇEV.: AHMET CEMAL, ýTHAKý YAYINLARI, 504 SAYFA, 32 TL

BAYAN JEAN BRODIE’NýN BAHARI, MURIEL SPARK, ÇEV.: PÜREN ÖZGÖREN, SýREN YAYINLARI, 152 SAYFA, 14 TL

M

EFE ERTEM

ermann Broch’un 1935’ te yazmaya baëlad ê Vergilius’un Ölümü, bu tarihten on y l sonra yay mlanm ët . Birçok Bat l eleëtirmence türünün baëyap tlar ndan biri olarak nitelenen roman, Bat edebiyat nda, roman türünde yap lan en köklü sanat eleëtirisi kabul edildi. Yay mlan ë yla tüm dünya edebiyat nda büyük ilgi uyand ran Vergilius’un Ölümü, Thomas Mann taraf ndan, “Broch’un Vergilius’u, bugüne kadar roman n esnek ortam baêlam nda gerçekleëtirilmië en s ra d ë ve en temel deneylerden biridir.” diye yorumland . Publius Vergilius, Roma’da Augustus döneminin en ünlü ëairiydi. Troya’n n düëüëünden sonra çtalya’ya dönen Aeneas’ n yolculuêunu konu alan ve baëeseri say lan Aeneas Destan , daha ëairin saêl ê nda büyük hayranl k uyand rm ë, sonradan ortaçaêda Avrupa edebiyat n n en büyük ëiiri say lmaya baëlanm ët r. Homeros’un ålyada destan nda önemli bir rol oynamayan, ‘tanr ça’ Aphrodite ile Troyal prens Ankhises’in oêlu Aeneas, Vergilius’a esin kaynaê olmuëtur.

SANATA ýLýþKýN SORGULAMA Kitapta, aê r hasta olan Vergilius’un Brundisium liman na var ë ndan ertesi gün öêleden sonra Augustus’un saray ndaki ölümüne kadar geçen on sekiz saat anlat l yor. Üçüncü kiëi anlat m n n kullan ld ê roman n tamam , ëair Vergilius’un iç konuëmalar ndan oluëuyor. Bu nedenle kitap her ëeyden önce ëairin kendi hayat yla, yaëad klar n n ahlâk aç s ndan doêruluêu ve yanl ël ê yla, bu hayat n adand ê ëiir sanat n n yerindeliêi ve boëunal ê yla giriëtiêi bir hesaplaëma. Bu yönüyle -çevirmen Ahmet Cemal’in kusursuz tespitiyle- Vergilius’un Ölümü her ëeyden önce Bat edebiyat nda ve roman düzleminde sanata yöneltilmië en temel ve ayn zamanda en ac mas z sorgulamalardan biridir. Her biri sat rlarca süren ve iç monolog olarak ilerleyen cümleler zor bir okumay beraberinde getiriyor. Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüét’ünü ve yer yer Rilke’nin ëiirlerini hat rlatan uzun metin, Ulysses’ten günümüze kurgunun teknik olarak ne denli ilerlediêinin gerçek kan t olarak nitelense de (George Steiner), yer yer anlaë lmazl klar n artt ê ve döneminin eskisinde kalm ë çaêlar hat r-

ALÛ DEMÛRHÛSAR

iss Brodie, çskoçya’n n slak, puslu, eski ve soylu ëehri Edinburgh’ta bir k z okulunda öêretmendir. En güzel, en verimli y llar n -kendi deyiëiyle “hayat n n bahar n ”- seçtiêi bir grup k za adayarak, onlar hem dönemin hem de okuldaki diêer öêretmenlerin anlay ë ndan farkl pedagojik tutkular ile eêitmeye çal ëmaktad r. S n f n s k s k bir aêac n alt na götüren, burada ders iëlediklerinin düëünülmesini saêlayacak ëekilde k zlar n kitaplar n ellerinde tutmalar n isteyen, tarih anlatmas gerekirken mesela geçen yaz ç kt ê M s r gezisini anlatan, bazen niëanl s ndan bahseden, bazen de sanat faaliyetlerine, ëehrin fakir semtlerine geziler düzenleyen genç bir öêretmendir Bayan Brodie. Ama s n fa Jane Eyre okuyan ve insan n sürekli hayat n n bahar n yaëamakta olduêunu bilmesinin ne kadar deêerli bir ëey olduêunu söyleyip duran bu genç öêretmen; yaëam n yüce konular n n önce sanat ve din, sonra felsefe olduêuna, biliminse bunlardan sonra geldiêine inanarak 1930’lar n realist eêitim felsefesinden ayr lmakta ve okul müdiresinin tepkisini çekmektedir.

Hermann Broch

latan eserdeki kurgu ve teknik ilerlemesinden tam olarak ne kastedildiêini anlamak güçleëiyor. Öte yandan, tart ëmas z Broch’un baëyap t olan Vergilius’un Ölümü, Türkçedeki çeviri baëyap tlar ndan biri olmaya da aday.

TÜRKÇESý 67 YIL SONRA GELDý Orijinal ad Der Tod des Vergil olan kitab n Almancadan Türkçeye çevrilmesinin hikâyesi, kitab n konusundan önce dilden dile yay ld ve daha çok ilgi gördü. Deêerli çevirmen Ahmet Cemal’in, kitab n çevirisine 1972 y l nda baëlam ë olmas ve bu serüvenin “Bir Çevirinin Hikâyesi” ad yla kitab n baë nda uzunca yer almas , son zamanlarda gördüêümüz en baëar l kitap PR çal ëmalar ndan birini de ortaya ç kard . Kitap dergilerine s ra gelmeden günlük gazetelerde kitab n ad n n geçtiêi haberler okuyabildik bu sayede! Ancak ilgili tüm röportaj ve yaz lar “Çeviri 40 y l sürdü” baël ê yla veriliyor ve Vergilius’un Ölümü, dünyan n hiçbir ülkesinde sahip olmad ê bir s fat kazan yordu Türkiye’de: 40 y lda çevrilen kitap! Böylesi bir eserin bu türden bir çeviri hikâyesi olduêuna ëükretmemiz gerekiyor belki de. Ahmet Cemal’in kitab birkaç y lda çevirmesi –bunun mümkün olup olmad ê konumuz d ë nda- Vergilius’un da Broch’un da kemiklerini s zlatacak bir sat ë baëar s zl ê n beraberinde getirebilirdi. Çeviri sürecinin, türle ilgilenmeyen okurun yan s ra, pek okumayan ‘okur’un da kitaba karë ilgisini uyand racak bir kampanyaya dönüëtürülmesini bir PR baëar s olarak kutlamak gerekiyor.

ROMANTýK DEĀýL KARANLIK BýR HýKÂYE Bayan Brodie’nin özel olarak ilgilendiêi, düzenli ëekilde evine çaya çaê rd ê , yemeêe davet ettiêi, özel hayat n paylaët ê alt k z vard r. Onun hastal kl karizmas tüm okulda “Brodie tak m ” olarak bilinen bu k zlara hem diêer öêrencilerin hem de öêretmenlerin gözünde ayr cal kl bir konum saêlam ët r. K zlar n hayata en güzel ëekilde haz rlad ê n , en iyi eêitimi verdiêini, onlar “kaymaê n da kaymaê ” olarak yetiëtirdiêini düëünen Bayan Brodie’ye k zlar da sevgi ve baêl l kla cevap vermekte, s rlar n saklamakta, diêer öêretmenlerin ve müdirenin düëmanca tutumuna karë birlikte hareket etmektedirler. Ama k zlar zaman geçip de büyüdükçe, bireyselliklerinin, kiëiliklerinin fark na vard kça birbirleriyle ve hatta Bayan Brodie’yle rekabet etmeye baëlayacaklar, son s n fta art k karmaë k, ac mas z, tehlikeli hale gelecekler ve nihayet aralar ndan birinin, sevgili öêretmenlerinin çspanyol, Alman ve çtalyan faëistlerine duyduêu sempatiden okul yönetimine bahsetmesi sonucu Bayan Brodie öêretmenlikten emekli olmak zorunda kalacakt r. Hayat n n sonuna kadar da k z-

26

lar n hangisinin kendisine ihanet ettiêini onlara soracakt r. çlk kez 1961’de yay mlanan ve küçük bir klasik say lan roman nda Muriel Spark tüm bu hikâyeyi o y llar n al ë lm ë üslubu ile deêil, özellikle günümüzde sinema sayesinde popüler hale gelen zamanda geçië ( ashforward) tekniêiyle anlat yor. Mesela Brodie k zlardan birinin, henüz 10-11 yaëlar ndaki Mary’nin okul y llar ndaki sakarl ê ndan bahsederken, zamanda bir geçiële onun 20 yaëlar nda evinde ç kan bir yang nda nas l öldüêünü dinlemeye baël yoruz. Ya da kimi zaman her ëeyi onun gözünden görür gibi olduêumuz küçük Sandy arkadaëlar yla Kalvinizm hakk nda konuëurken, birden onun bir psikoloji kitab yazd ê ve Kalvinizm’le hiç baêdaëmayan Katolik manast r nda rahibe olduêu sat rlarda buluyoruz kendimizi. Bazen sadece bir paragrafta üç farkl zaman yaëat yor bize Muriel Spark. Bu zaman oyunlar insana kendi hayat n n yaëanm ë bitmië ve hep kendi gözünden görülmüë anlar na hem y llar sonras ndan hem de baëka bir gözden bakabilmenin bar nd rd ê hayal k r kl klar n düëündürüyor. Bazen mutluluk bazen de mutsuzluk yan lg lar yla her birimizin kendi hayat m zdan ne kadar da habersiz yaëam ë olabileceêimiz endiëesini duyuruyor. Spark’ n bu sinematogra k anlat m gözden kaçmam ë. Roman 1969’da

lme uyarlanm ë ve Maggie Smith’e en iyi kad n oyuncu Oscar’ n kazand rm ë.

‘ÖLMEDEN ÖNCE’ LýSTESýNDE Bir ilginç not: Romanda s kça geçen “Créme de la créme” (kaymaê n kaymaê ) ifadesi kitab n yay mlanmas ndan sonra günlük hayatta herkes taraf ndan kullan l r hale gelmië. Her yerde, her zaman, herkes taraf ndan yaëanabilecek s radan olaylar gösteriësiz, sade bir dille, incecik, ha f, dingin, konuëur gibi bir anlat mla sunan (bunda çevirmen Püren Özgören’in pay büyük) ve döneminde rastlanmayan sarmal bir zamansall kla kurgulanm ë eserin iyi bir roman olduêu her sayfada hissediliyor. Merakl s için; roman Ölmeden Önce Okuman z Gereken 1001 Kitap çal ëmas nda da yer alm ë. Yazar hakk nda da birkaç bilgi: Muriel Spark’ n kendisi de Edinburgh’da, roman nda anlatt ê na benzer bir k z okulunda okumuë; New York, Roma, Rodezya ve baz Afrika ülkelerinde yaëam ë. 2006’da 88 yaë nda çtalya’da hayata veda eden yazar, T.S. Eliot Ödülü, PEN Uluslaras Alt n Kalem Ödülü gibi ödüllere deêer görülmüë ve iki kez Booker’a aday gösterilmiëti.


EDEBĂĄYAT

KĂ?TAP ZAMANI

3 ARALIK 2012

Genç romancĂŞya ÜÞßtler 2010 Nobel Edebiyat Ă–dĂźlĂź sahibi Perulu romancç Mario Vargas Llosa, Genç Bir Romancçya Mektuplar’da romançn temel konularç etrafçnda genç romancçya mektuplar yolluyor. Yazar, dĂźnya edebiyatçnçn ustalarçndan verdiĂži Ăśrneklerle zengin ve renkli bir yazç sofrasç kurmuĂ˝. GENÇ BĂ˝R ROMANCIYA MEKTUPLAR, MARIO VARGAS LLOSA, ÇEV.: EMRAH Ă˝MRE, CAN YAYINLARI, 128 SAYFA, 10 TL

E

debiyat kuram ßzerine yaz lan kitaplar n bßyßk bÜlßmßnßn odaê nda roman var. Roman n sunduêu yaz nsal imkânlar, oluÍturduêu çeÍitliliêin yan s ra yeni kuramsal yaklaÍ mlar ve tart Ímalar da beraberinde getiriyor. Diêer tßrler ßzerinden sßrdßrßlen tart Ímalar edebiyat n tßmßnß anlamay , gÜrmeyi mßmkßn k lmazken roman n diêer tßrlerle kurduêu çoklu iliÍkiler, bßtßn bir edebiyat anlamay , anlamland rmay mßmkßn k l yor. Enis Batur, daha farkl bir baêlamda, romanc lar m z n kendi kuramsal anlay Ílar ßzerine az yazmalar ndan, belki de hiç yazmamalar ndan yak n yor, romanc n n bir baÍka yazar n kuramsal anlay Í ßzerine yazd ê n n ise handiyse hiç gÜrßlmediêini sÜylßyordu. Bu belki kuramsal dßÍßnme eksikliêimizden, belki edebiyat m z n duygusal kimliêinden (Üzgßven eksikliêi, haset), belki de dßnyada yaÍanan geliÍmelerden geç haberdar olmaktan kaynaklan yor. Tßrk edebiyat ndaki bu k s rl êa raêmen dßnyan n Ünemli yazarlar kendi kuramsal anlay Ílar etraf nda eserler veriyorlar.

lojik mecazlar Ăźzerinden yazarl ĂŞ n s rr n n asl nda tastamam ak l dĂźzeyinde çÜzĂźlemeyeceĂŞini, ĂśzĂźnde baz hayvani insiyaklar bar nd rd ĂŞ n ileri sĂźrĂźyor. “Tenya Benzetmesiâ€? adl mektubunda anlatt ĂŞ tenya paraziti, yerleĂŤtiĂŞi vĂźcuttan beslenir, onun sayesinde semirir, vĂźcuttan at lmas da oldukça gßçtĂźr. Tenya ile yaĂŤayan kiĂŤi bir sĂźre sonra adeta onun tutsaĂŞ haline gelir, her ĂŤeyi karn ndaki bu parazit için yapmaya baĂŤlar. ÇßnkĂź tenyan n tatminsizliĂŞi kiĂŤinin de sanc s , huzursuzluĂŞu olur. Llosa, edebiyat-tenya iliĂŤkisini kurarken, “Edebiyat mesleĂŞi asl nda iĂŤgal ettiĂŞi bedenden beslenen ince uzun bir tenyadan çok farkl deĂŞildir.â€? der. “Catoblepasâ€?da ise Flaubert’in ErmiĂŠ Antonius ve ĂŚeytan roman ile Borges’in DßÊsel Varl klar Kitab ’nda geçen ve ayaklar ndan baĂŤlayarak kendi kendini yiyen ak l almaz, efsanevi bir hayvan olan Catoblepas’ hat rlat r. Yazar n da t pk bu hayvan gibi yaz uĂŞruna kendini manevi olarak yediĂŞini sĂśyler. Roman n temel konular etraf nda genç romanc ya mektuplar yollayan Llosa, Ăśzellikle savlar n desteklemek için dĂźnya edebiyat n n ustalar ndan verdiĂŞi Ăśrneklerle oldukça zengin ve renkli bir yaz nsal sofra kurmuĂŤ.

USTALARA MýNNET BORCU

ROMANDA TEMEL SINIR: ýNANDIRICILIK

MEHMET ÖZTUNÇ

Llosa en çok “inand r c l kâ€? kavram Ăźzerinde duruyor. Kesin bir ifadeyle, “inand r c l ĂŞ n iyi roman ile kĂśtĂź roman, iyi yazar ile s radan yazar aras ndaki en temel s n râ€? olduĂŞunu vurguluyor. Se ller’deki bir dizi zaafa iĂŤaret ettikten sonra, “Victor Hugo kadar hĂźnerli ve yetkin olmayan bir yazar n elinde bu zaa ardan ĂśtĂźrĂź roman, bĂźtĂźn inand r c l ĂŞ n kaybedebilirdi.â€? diyor. Ayn yaz nsal unsurlar bir yazarda “hĂźnerâ€?, baĂŤka bir yazarda ise “kusurâ€? olarak belirebiliyorsa diyor Llosa, birini hĂźner Ăśtekini zaaf yapan iksir ‘inand r c l ĂŞ n’ cilas d r. Asl nda Llosa, kitap boyunca yaz n n doĂŞas nda sakl bĂźyĂźnĂźn çÜzĂźlemeyeceĂŞini vurguluyor. BeĂŤinci mektubu “Anlat c Mekânâ€?da ‘roman zanaat ’ kavram n kullan yor ve çÜzĂźmlemelerini çoĂŞunlukla yaz n n zanaat na iliĂŤkin yap yor. Okurunu “roman sanat n nâ€? mahrem masas na davet ederken, yaz n n bĂźyĂźsĂźnĂź daha da kesi eĂŤtiriyor. Llosa, son mektubu olan “SonsĂśz Ăœslubuâ€?nda, sanat n ĂśzĂźndeki bĂźyĂźyĂź hat rlat yor ve ĂŤĂśyle diyor: “Sevgili dostum; diyeceĂŞim odur ki, roman tĂźrĂź hakk nda mektuplar mdaki bĂźtĂźn sĂśylediklerimi unutun ve derhal yazmaya koyulun. Bol ĂŤans dilerim.â€?

Genç Bir Romanc ya Mektuplar adl deĂŞerli yap t 2010 Nobel Edebiyat Ă–dĂźlĂź sahibi Perulu romanc Mario Vargas Llosa’ya ait. Kitap her ne kadar “genç romanc yaâ€? al c ismiyle postaya verilmiĂŤ olsa da, Llosa asl nda bugĂźne deĂŞin kendi romanc l k anlay ĂŤ n çatarken Ăźzerinde hakk olan bĂźyĂźk ustalara minnet borcunu ĂśdĂźyor. Kitab n hemen baĂŤ nda sĂśylediĂŞi ĂŤu sĂśzler: “Kim bilir kaç kez onlara mektup yazmay (Faulkner, Hemingway, Malraux, Dos Passos, Camus ve Sartre ki hepsi o zaman hayattayd ) ve nas l yazar olunacaĂŞ na dair Üêßt istemeyi akl mdan geçirdim. Ama çekingenliĂŞimden ya da elimi kolumu baĂŞlayan kĂśtĂźmserliĂŞimden dolay bu dßÍßnceyi asla hayata geçiremedim‌â€? Llosa’n n bu sĂśzleri, yazarl ĂŞ n, ustalar n Üêßtleriyle edinilecek bir yetenek olmad ĂŞ n dile getiren z mni bir itiraf olarak okunabileceĂŞi gibi, ustalara mektup yaz p yazarl ĂŞ n s rlar n sormaya çekinen gençlere bir yol gĂśsterme olarak da okunabilir. Kitapta yolculuĂŞumuzu sĂźrdĂźrdßêßmĂźzde, asl nda Llosa’n n bu iki iddiay da sahiplendiĂŞini gĂśrĂźyoruz. Llosa daha ilk iki mektubu “Tenya Benzetmesiâ€? ve “Catoblepasâ€?da zoo-

27

Š”Ă?—ȹÂ?Š›’‘ŽȹĂ?ĂłĂ?” Â?žÂ?Š—ȹ”’Â?Š™•Š›ǡǯǯ &80+85Š<(7Š1 '(02.5$6Š</( Š07Š+$1, )DUNOĂ EDNĂ Ä… DĂ?Ă ODUĂ QD VDKLS \DNĂ Q WDULK X]PDQODUà §Ä‘NUÄ‘ +DQLRĂ›OX -RKQ (VSRVLWR .HPDO .DUSDW )HUR] $KPDG $QGUHZ $UDWR 7DQĂ O %RUD 0Ä‘PWD]Ĺ‚HU 7Ä‘UNĂšQH YH $OWDQ 7DQĹ‚Ă Q GD DUDODUĂ QGD EXOXQGXĂ›X SHN Ă?RN LVLP &XPKXUL\HWLQ GLQGDUODUD JD\ULPÄ‘VOLPOHUH .Ä‘UWOHUH NDGĂ QODUD \DNODÄ…Ă PĂ QĂ GHPRNUDVL YENi SHUVSHNWLÄ&#x;QGHQ GHĂ›HUOHQGLUL\RU 376 SAYFA

YENi

8=81 <²5²<²§ 'RĂ? 'U $GHP ›OPH]Ĺ‚LQ WLWL] DUÄ…LY Ă?DOĂ Ä…PDVĂ \OD XODÄ…Wà Ûà EHOJHOHU à ąà Ûà QGD %HGLÄ‘]]DPDQĹ‚Ă Q 2VPDQOĂ GDQ &XPKXUL\HWH PHÄ…UXWL\HW KÄ‘UUL\HW LWWLKDG à ŠVODP EDÛà PVĂ ]OĂ N YH GLQGDU FXPKXUL\HW PÄ‘FDGHOHVLQLQ KLNĂ \HVLÄ˝ 200 SAYFA

8/86 '(9/(7Š1 %81$/,0, )HGHUDOL]P .đUW PHVHOHVLQL �Ú]HU PL" )DUNOà Oà NODUà WHN GHYOHW �DWà Và DOWà QGD �DWà ąWà UPDGDQ EXOXąWXUPDN PđPNđQ Pđ" 0LOOL\HW�LOLN đ]HULQH DUDąWà UPDODUà \OD WDQà QDQ 'R� 'U $KPHW <à OGà ] ŠQRUPłGDQ GHÛLO ŠROJXODUłGDQ KDUHNHWOH EX VRUX\D FHYDS DUà \RU 9H .DQDGD ŠVYL�UH ŠVSDQ\D ÚUQHÛLQGH \DSWà Ûà DUDąWà UPD\OD KHUNHV L�LQ ąDąà UWà Fà ELU VRQXFD XODąà \RU 208 SAYFA

KERTENKELE ÇUKURU 0HWLQ .DUDEDąRÛOX \DNà Q WDULKLQ đ� DWOà Và Qà ŋPLOOL\HW�LOLN GđQ\HYLOHąPH .HPDOL]Pŋ GHULQOLNOL ELU EDNà ą D�à Và \OD LUGHOL\RU YH EX �XNXUODUGDQ �à Nà ą \ROXQXQ VđQQHW L VHQL\\H\H \ÚQHOPHNOH PđPNđQ RODELOHFHÛLQL DQODWà \RU 160 SAYFA 9. BASKI


DENEME-ÖYKÜ

KÝTAP ZAMANI

Günlerin görünmeyen yüzü

U

Huzursuzluþun öyküleri

Uruguaylç yazar Eduardo Galeano’nun her güne bir gerçeþin hikâyesini not düýtüþü “tarih güncesi” niteliþindeki Ve Günler Yürümeye Baýladç, kimi zaman yakçn tarihe kimi zaman eski çaþlara yeni bir bakçýç gerekli kçlçyor.

üule Gürbüz’ün yeni kitabç Coýkuyla Ölmek’te öykülerin odaþçnda yine “zaman” kavramç var. Kitapta yer yer öne ççkan ironi ise daha çok, huzursuz kahramanlarçn kederini tamamlayan bir iýlev görüyor.

VE GÜNLER YÜRÜMEYE BAþLADI, EDUARDO GALEANO, ÇEV.: SÜLEYMAN DOĀRU, SEL YAYINCILIK, 416 SAYFA, 28 TL

COþKUYLA ÖLMEK, þULE GÜRBÜZ, ýLETýþýM YAYINLARI, 191 SAYFA, 15,50 TL

TEMEL KARATAÜ

ruguayl ünlü yazar Eduardo Galeano’nun, Latin Amerika kaynaklar n n 15 ve 20. yüzy l aras ndaki sömürüsünü anlatt ê Latin Amerika’n n Kesik Damarlar , bölge için hâlâ önemli bir referanst r. Hugo Chavez’in geçtiêimiz y llarda bu kitab ABD Baëkan Obama’ya hediye etmesi, yazar n dünya çap ndaki bilinirliêini de art rm ët . Sel Yay nlar ’nca 2009’da yay mlanan, eski çaêlardan günümüze dünya tarihini k sa öyküler ve denemelerle anlatan, muhalif bir tarih kitab niteliêindeki Aynalar ve bu y l içinde yay mlanan, röportajlardan an lara, tarihsel k sa öykülerden aforizmalara, Latin Amerika halk n n geçmiëine ayna tutan Aék n ve Savaé n Gündüz ve Geceleri, Eduardo Galeano’nun yazar olarak baëar s n ortaya koyan yap tlar.

á

Çok eski tarihlerin yan s ra yak n tarihi ve halen güncel olan da ihmal etmiyor yazar. Hatta k sa süre öncesine kadar veya hâlihaz rda Türkiye gündemini iëgal eden birçok konu, sayfalar aras nda Türk okuruna özellikle göz k rp yor. Örneêin, 21 èubat tarihi anadile ayr lm ë: “Bugün Dünya Anadil Günü. Her iki haftada bir dil ölüyor. Bitki ve hayvan çeëitliliêinde olduêu gibi, insan sözleri kaybettiêinde de dünya ufal yor.” Nâz m Hikmet’in vatandaël êa geri al nmas da 6 Ocak baël ê yla Galeano’nun tarih güncesine giren konular aras nda: “Türkiye 2009 y l nda, daha önce vatandaël ktan ç kar lm ë olan Nâz m Hikmet’i vatandaël êa geri ald ve hem en sevilen hem de en nefret edilen ëairinin Türk olduêunu kabul etti. O bu güzel haberi öêrenemedi…”

SERDAR GÜVEN

lk roman Kambur ve daha sonra yay mlad ê Zaman n Fark nda adl öykü kitab yla, Türk edebiyat nda ad ndan söz ettirmeye aday bir yazar olarak tan m ët k èule Gürbüz’ü. Özellikle son y llarda iyiden iyiye s radanlaëma tehlikesinin s n rlar nda gezinen Türk öykücülüêü için bu tehlikeyi bertaraf edecek, yeni bir öykü tasar m yla öykücülüêümüze yön verecek birkaç isimden biri olarak belirdi yazar. Gelgelelim, bu yeni öykü tasar m na raêmen güç okunan, anlam n ilk elde aç k etmekten özenle kaç nan, olaydan çok belirli bir duygunun peëinden giden metinlerle karë karë yayd k ayn zamanda. Bir örneêi belki Tanp nar’da görülebilecek çarp c bir dil tercihi, günümüz insan n n açmazlar üzerinde hayli düëündüêü belli olan yazar n atmosfer yaratma baëar s ; derken bütün bunlar n bileëiminden ortaya ç kan hayli etkileyici metinlerdi èule Gürbüz’ün eserleri.

FýLýSTýN KÖYLERý: ýSýMSýZ ÖLÜLER

Galeano, 1 Ocak’tan 31 Aral k’a her gün için yak n tarihte ya da eski çaêlarda ZAMAN MAKýNESý GýBý o gün yaëanan bir hikâyeyi 14 yaë nda haz rlad ê çizaktard ê kitab nda, sömügi roman n bile politik olrüyü ve siyasal geliëmelemas ve Sosyalist Parti’nin ri özellikle öne ç kar yor. yay n organ El Sol’da yay mlanmas , Galeano’nun Eduardo Galeano 14 May s tarihi için aktard ê hikâye, Ortadoêu’nun, gelecekte de politikadan hatta dünyan n –ve elbette Türkiye’ninuzak olamayacaê n n bir iëaretiydi. bitmeyen hikâyesi: çsrail… “1948 y 1960’larda gazete editörlüêüne baëlal nda bugün çsrail devleti doêdu.” diye mas , 1973 darbesinde hapse at lmabaëlayan yazar, dil ustal ê n ve zihnins ve sürgüne yollanmas yazar n bideki yal nl ê , ëu netliêi su götürmez yogra si ve yaz dünyas hakk nda yecümlelerle aktar yor: “Bundan daha birterince kir verecektir. Galeano’nun kaç ay sonra, 800 bin Filistinli kovulmuë son kitab Ve Günler Yürümeye Baélave 500’den fazla köy yerle bir edilmiëd , takipçileri için teknik olarak ëaë rti. Zeytin, incir, badem ve diêer meyt c , çünkü kendinizi bir zaman mave aêaçlar n n yetiëtiêi bu köyler ëimkinesinin içinde buluyorsunuz. ççerik di otoyollar n, al ëverië merkezlerinin ve bak m ndansa genelde Latin Amerika lunaparklar n alt ndaki mezarlarda yaözelinden yola ç karak dünya sorunt yor. Onlar isimsiz ölüler (…) Filistinli lar na deêinmeyi tercih eden yazarçok az ëey kald .” dan bekleneni fazlas yla verebilecek Ve Günler Yürümeye Baélad , yak n düzeyde. Galeano’nun yal n, güçlü ve tarihteki bir dizi olaya da muhalif bir baçarp c dilinin Süleyman Doêru tarak ëla yaklaë yor. 13 Ocak 2010’da yaëaf ndan Türkçeye baëar yla aktar ld ê nan ve 200 bin kiëinin ölümüne neden n da belirtmek gerekiyor. olan Haiti Depremi bugün hangimizin Eduardo Galeano y l n 365 günühaf zas nda? 1976’da Arjantin’de diktanü, gün baë na bir “gerçek”le an yor son törlüêün kuruluëu ve binlerce Arjantinlikitab nda. Bilinen bir tarihten, farkl bir yi yok ediëi, Körfez Savaë gibi konular n hikâye oluëturarak görülmeyenlerin göyan s ra, sineman n doêuëu da yer burülmesini saêlamaya çal ëan ve bu kurluyor Galeano’nun tarih güncesinde. guyla adeta ötekinin de hikâyesini yazYazar kimi günlerde bilim dünyas na may baëaran yazar, mekânlara ve za ë k tutan Newton, 20. yüzy l siyasetine manlara yeniden hayat veriyor. Unudamga vuran Karl Marx gibi birçok ismi tulanlar, bilinmeyenler Galeano’nun de farkl bir bak ëla selaml yor. bak ë yla yeniden gün yüzüne ç k yor.

DAHA ETKýLý BýR DýL Yazar n yeni kitab Coékuyla Ölmek’te yer alan öykülerde, yukar da say lan özelliklerin biraz daha belirgin bir ëekilde karë m za ç kt ê n görüyoruz. Kitaptaki öyküler gerek dil tercihi gerekse etraf nda gezindiêi meseleler itibar ile yazar n önceki kitab Zaman n Fark nda’n n bir çeëit devam olduêu intiba uyand r yor okurda. Ama yine de arada önemli bir fark var. Dil gittikçe daha etkili hal al yor èule Gürbüz’ün öykülerinde. Belki ëöyle demek daha doêru olacakt r: Dil, en baë ndan beri as l varl k alan olarak beliriyor onun öykülerinde. Varl k alan darald kça dil öne ç k yor, böylece daha etkili bir hale bürünüyor. Öte yandan, özellikle günümüz edebiyat nda örneêine kolay rastlanmayacak, her cümlesi üzerinde uzun uzad ya düëüldüêü apaç k ortada olan, anlatt ê her nesne veya durumu bütün teferruat yla anmadan geçmeyen, dünyadaki tüm nesnelere borçluymuëças na kimi yerde ëiire yaklaëan etkili cümlelerle karë laë yoruz kitapta. Örneêin, “Ak ls z Adam” öyküsünün kahraman , ne zaman oêluyla ilgili derin bir umutsuzluêun içine düëse d ë dünya tüm ëiirselliêiyle bu boëluêun doldurulduêu bir tercih olarak öne ç -

28

k yor: “Mezarl klara, servilere, süsenlere, nisan sonunda açan kat rt rnaklar na, telaël kar ncalar n ad mlar na yaz k, mezar taë na konup da baê ran kargan n sesine yaz k […] bu topu biny llard r çevirip duran sema- mutlaêa, titreyen kanatlara, aç lan göêe ve onun katmanlar na, havan n, suyun olduêu, olmad ê yerlere yaz k.” “Ruhuna Fatiha”, “Ak ls z Adam”, “Ak ls z Adam n Oêlu Sadullah Efendi” ve “Rüya çmië” adlar n taë yan dört uzun öyküden oluëan Coékuyla Ölmek’te, zaman çoêu kez olduêu gibi èule Gürbüz öykülerinin odak noktas n oluëturuyor. (Tam da bu noktada yazar n Türkiye’nin yegâne mekanik saat tamircisi olduêunu hat rlatmakta fayda var.) Mümkünse zaman en baë ndan al p en sona götürüyor öykülerinde yazar. Ama çizgisel gibi görünen bu zaman tasar m s kl kla k r lmaya uêruyor. Bu k r lma anlar ndan oluëan boëluklar kimi yerde ëiddetli bir toplum eleëtirisi (“Bazen ona, oêlum Sadullah Efendi’ye bakar bakar da onu böyle bu, yani ëu kalabal êa teslim edeceêim düëüncesi ile kalbim ezilir, ezilirdi.”), kimi yerde de ne s tespitlerle dolduruyor yazar (“Ev ve evlilik hayat ma az zamanda al ët m. Her ëey bu al ët rma, s nd rma içindi. Birisi serçe parmaê n yuvam za sokacak olsa, ‘çyi, iyi l m ë, yakmaz’ diyebilirdi. Bir bütünün devam , anas n n babas n n ard , milletinin memleketinin seyrinde, Allah’ n emrinde, peygamberin kavlinde idim.”).

ýRONý VE KEDER Baë ndan beri bir huzursuzluêu anlatmaya koyulan yazar, zaman zaman ironik tutumunu hayli etkili bir eëiêe taë yor. çroni, èule Gürbüz’ün öykülerinde ne Oêuz Atay’daki gibi ac n n dengelenmesi gibi bir iëlev görüyor ne de bütün bütün okurunu bu alana çekme niyeti taë yor. Onun öykülerindeki ironi bile kederle, bir türlü dünyaya s êmam ë huzursuz öznenin kederiyle tamamlan yor daha çok. Örneêin, “Rüya çmië” adl öyküsünün bir yerinde, ëöyle diyor öykünün kahraman : “Biz zaten Ayetel Kürsi’yi de otuz beë yaë ndan sonra neymië, merak edip öêrendik: Korkulacak bir ëey deêilmië, bizi anlat yormuë.” Coékuyla Ölmek, y l n dikkate deêer birkaç öykü kitab ndan biri.


Am3;-3 A)B1616

-6 A-6ʈ 3)814):1

)05-< <=:)6 )43)6 6M̫MTQ 3Q\IX

5m5<)B¼-: <m:3l6,Wɦ]U QTM lT U )ZI[ÜVLI ʈ[TpUKÜTÜS

)4ʈ i74)3 ̪IQZ ,MLQɦQV

A14,1B :)5)B)67ɥ4= ʈ̫OIT 3ILÜVTIZÜ

.):=3 3),:ʈ <ʈ5=:<)̪ A]V][ -UZM ,Q^pVÜ

6 )05-< lB)48 5M^TIVI )̫SÜVI


áNCELEME

KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

‘Türk’ü nasêl hayal ettiler? Editörlüþünü Božidar Jezernik’in yaptçþç Hayallerdeki Türk adlç kitap 14 baþçmsçz makaleyi bir araya getiriyor. Eserde, Türk imajçnçn tarihi, bugünü ve geleceþi farklç akademisyenler tarafçndan tarihsel, kültürel, edebi ve sosyolojik tartçýmalar çerçevesinde ele alçnmçý. HAYALLERDEKý TÜRK, ED.: BOŽIDAR JEZERNIK, ÇEV.: ALý ÖZDAMAR, KýTAP YAYINEVý, 236 SAYFA, 16 TL

T

göre Türkler bu döneme ait edebi türlerde kimi zaman hayranl k ve takdir, kimi zamansa korku içinde resmedilmië fakat çoêunlukla yeni doêmakta olan milli kimliklerin kendilerine karë ëekillendirebilecekleri bir “öteki, düëman, din karë t ” olarak zuhur etmiëtir.

CEM MERT

arihsel kökleri Selçuklu Türklerinin bat ya doêru ilerlemeye baëlay p Anadolu’ya yerleëtiêi 11. yüzy la kadar uzanan bat daki “Türk” imaj , Avrupa’n n kolektif bilincinde yüzy llard r pek çok rahats zl k verici çaêr ë ma sahip olmuëtur. Kimi zaman korku, kimi zaman merak ya da hayranl ktan ötürü birçok Avrupal halk n milli tarih anlat lar nda Türkler yüzy llar boyu “Müslüman, Doêulu öteki” olarak resmedilmiëtir. Bu imge tarihin seyri içinde Osmanl çmparatorluêu’yla sosyal, siyasal ve kültürel etkileëim halinde olan ülkelerin milli tarih anlat lar nda çeëitli koëullara baêl olarak dönüëümler geçirmiëtir. Özellikle Bat ’n n Doêu’ya yönelik oryantalist projeksiyonlar na da paralel olarak, Avrupal n n Türk’ü alg lama ëekli ve Avrupa’daki Türk imgesi 19. yüzy lda esasl bir deêiëime uêram ët r. Editörlüêünü Božidar Jezernik’in üstlenmië olduêu ve ilk bask s 2010 y l nda yap lan Hayallerdeki Türk dilimize Kitap Yay nevi taraf ndan kazand r lm ë. Ljubljana Üniversitesi Etnoloji ve Kültürel Antropoloji bölümü profesörlerinden Jezernik bu eserde 14 baê ms z makaleyi bir araya getirmië. Kitap bütün bölümleri kapsayan bir girië makalesinden yoksun olsa da birbiriyle uyumlu disiplinleraras çal ëmalardan oluëuyor.

TÜRK ýMAJININ FARKLI YÜZLERý Hayallerdeki Türk Avrupal n n muhayyilesinde tarihsel baêlamda yeri olan “Türk” imgesini çok boyutlu anlamay mümkün k lma çabas nda. Kitapta Türk imaj n n tarihi, bugünü ve geleceêi tarihsel, kültürel, etnogra k, edebi ve sosyolojik tart ëmalar çerçevesinde kritik edilmië. Profesör Jezernik “Türk çmgesi” isimli makalesinde Türk imaj n n tektipleëtirilmesini ve bir milli kimlik yaratmada kurucu imge oluëunu ele alm ë. Yazar Türk alg s n n oluëum sürecini genië bir zaman aral ê nda, Osmanl lar n bat ya doêru gerçekleëtirdikleri ak nlar n baëlad ê 15. yüzy ldan, siyasi çöküëe uêrad klar 20. yüzy la kadar incelemië. Jezernik’e göre, san lan n aksine Bat l lar n nazar nda “Türk”ün hiçbir zaman yekpare, deêiëmez bir yüzü olmad . Türk imaj zamana ve koëullara göre birçok farkl çehre edindi ve deêiëimlere uêrad .

ÖTEKýLEþTýRME VE ORYANTALýZM

Harem Life, C onstantinople, 1857, John Fr ederick Lewis

Örneêin, Osmanl çmparatorluêu’nun kudretli varl ê na hayranl k duyulan dönemlerde, Konstantinopolis’in 1453’te düëüëü s ras nda, H ristiyan dünyas nda “Büyük Türk”ün tüm cihan fethetmeye istekli cesur ve h rsl biri olarak tasviri yap l yordu. Bat ya doêru geniëlemesi son bulup Avrupa güç dengesinin kal c bir parças olmas yla ise Osmanl “Doêu çmparatorluêu ve uygarl ê ” olarak kabul edilip itibar n yitirmeye baëlad ve Türk imgesi de olumsuz anlamda deêiëime uêrad . Jezernik çal ëmas nda ayr ca Türk imgesinin Sloven tarihinde kurucu imge oluëuna da deêinmië. 1396’dan 1736’ya kadar Sloven topraklar na aral klarla ak nlar düzenleyen Türkler Sloven kolektif kimliêinde “nedensiz yere H ristiyan kan döken, istilac , vahëi Türk” gürüyle özdeëleëtirilip adeta gerçek bir tarihsel kiëilik gibi tarihyaz m nda yer alm ët r. Rajko Muršic taraf ndan kaleme al nan “Simgesel Ötekileëtirme: Tehditkâr Bir Öteki Olarak ‘Türk’” adl makale simgesel-etkileëimci bir çerçeveden ötekileëtirme süreçlerini konu edinmië. Muršic geçmiëin “tehditkâr Türk”ü ima-

j n n günümüzde kolektif belleêin hâlâ bir parças olduêunu iddia ediyor. Yazara göre Bat l özne ne zaman yeni bir tehditle karë karë ya kalsa “Doêulu Öteki” bir savaë, yaêma ve esaret tehlikesi olarak yeniden tahayyül edilebiliyor ve bu negatif imaj bir propaganda arac olarak kullan l yordu. Takip eden makalede Özlem Kumrular, vakanüvislerin, ëairlerin ve yazarlar n gözünden 16. yüzy lda Akdeniz’de yarat lan Türk imgesini kaleme alm ë. “Türk” ün 15. ve 16. yüzy llarda say s z dönüëüm geçiren olumsuz imaj n n Avrupa taraf ndan yarat ld ê n vurgulayan yazar, Türkofobinin oluëmas nda Osmanl yönetiminin de rolü olduêunu anlat yor. Yazara göre Osmanl saray da bilinçli ve sistemli ëekilde, ëiddet kibir ve ihtiëam araçlar n kullanarak bu imgeyi yaratmada pay sahibiydi. Bir diêer dikkate deêer çal ëmada Nedret Kuran Burçoêlu bizi erken modern çaêdan Ayd nlanma’ya kadar Alman edebiyat ndaki Türk tasvirlerine götürüyor. Çal ëmada Almanya’da 15. yüzy ldan 18. yüzy l ortalar na kadar uzanan zaman diliminde edebi eserlerdeki Türk tasvirleri incelenmië. Yazara

30

Makalesinde karë laët rmal bir perspektiften Lord Byron’un Romantik Oryantalizm’ini ve Jezernik’in Vahéi Avrupa: Doèu Seyyahlar n n Gözüyle Balkanlar kitab n inceleyen Jale Parla, çal ëmas na ötekileëtirme kavram n temel alarak ve oryantalist yaklaë m nazara vererek baël yor. Byron’un eserlerindeki romantik-oryantalist anlat lar irdeleyen yazar, Osmanl ’n n art k Bat için bir tehdit olarak alg lanmad ê 19. yüzy l n sonlar nda, hakk ndaki anlat lar n doêrudan sömürgeci bir hal ald ê na deêiniyor. Jezernik’in kitab ndan al nt lad ê Bosna Hersek’teki Mostar köprüsüyle ilgili bir raporla bu deêiëimi örnekliyor. Köprünün tasar m eskiden Osmanl mimari dehas olarak nitelendirilirken, Osmanl mevcudiyeti Avrupa’daki gücünü kaybetmeye baëlay nca eser art k Romal lara atfedilmeye baëlanm ët r. “Bir Camiye Giren çlk Sloven èairi” olarak an lan Anton Aškerc’in Doêu seyahati an lar ndan yola ç karak oryantalizm analizi yapan yazar Bojan Baskar ise bu eserlerde “s n r oryantalizmi” denen bir yaklaë m n mevcudiyetini vurguluyor. Bu oryantalizmin karakteristik özelliêi Müslüman toplumlarla etkileëim tecrübesi geçirmië Avrupa periferilerinde ortaya ç km ë olmas d r ve bu yaklaë ma göre “Doêulu Öteki” tümüyle zay f ve edilgen bir gür olarak tasvir edilmemektedir. Takip eden makalelerde Alenka Bartulovic, Nazan Aksoy, Aleksandra Niewiara, Bülent Aksoy, Svanibor Pettan ve Ayhan Kaya derinlikli çal ëmalar yla Avrupa’n n kolektif belleêindeki “Türk” imaj n farkl perspekti erden incelemiëler. Hayallerdeki Türk her biri edebiyat, tarih, etnoloji ve müzik gibi farkl çal ëma alanlar nda ilgi çekici konu baël klar na yoêunlaëm ë akademik makalelerden oluëan k ymetli bir derleme. Eser Türklere atfedilen ötekilik kavram n disiplineraras planda incelemeyi baëarm ë bir çal ëma olarak kütüphanelerde yerini almaya aday.


TASAVVUF-BáLáM

KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Nietzsche’ye bir buket çiçek

O’nun aükê bambaükadêr “Eþer insanlar nasçl bir Allah’çn kulu olduklarçnç bir bilselerdi, sevinçten uçarlardç.” buyuruyor Sülemî Hazretleri. Ebu’l-Ferec Abdurrahman ûbnü’l-Cevzî, Allah Aýkç adlç eserinde o bilgiye erenlerin aýk pçnarlarçndan sçzçntçlarç bir araya getiriyor.

John C. Lennox imzalç Aramçzda Kalsçn Tanrç Var adlç kitap, evrim teorisi karýçsçnda akçllç tasarçmcçlarçn tezlerini savunuyor. Oxford Üniversitesi’nde matematik bölümünde ders veren Lennox, Yeni Ateistler’in argümanlarçnç tek tek ele alçp çürütmüý.

ALLAH AþKI, ýBNÜ’L CEVZÎ, ÇEV.: CEMAL AYDIN, TÜRK EDEBýYATI VAKFI YAY., 152 SAYFA, 12 TL

ARAMIZDA KALSIN TANRI VAR, JOHN C. LENNOX, ÇEV.: R. þAHýN-S. LEVýN ATALAY, UFUK YAYINLARI, 301 SAYFA, 15 TL

M

AHMET DOßRU

ârûf el-Kerhî Hazretlerini rüyada görürler. Sanki arë n alt nda oturmaktad r. Allahu Telâlâ sorar: “Ey meleklerim, bu kim?” Melekler cevap verir: “Sen onu biliyorsun Rabbimiz. O Mârûf el-Kerhî’dir. Senin aëk ndan sarhoë oldu ve ancak Sana kavuëunca ay ld .” Bir baëka zaman da Biër ibn el-Hâris’i rüyada görüp Mârûf el-Kerhî’nin halini sorarlar. Baë n sallar ve der ki: “Mârûf, Allah’a ne cennet tutkusu ne de cehennem korkusuyla ibadet etmiëti. S rf O’na olan sevgisinden ve ëiddetli özleminden kulluk yapm ët . O yüzden de Allahu Teâlâ onu al p kat na yükseltti.” “Allah aék bambaékad r/ Deryas na düéen bilir” m sralar geçer bir ilahide. Allah sevgisi ve bunun gönlü yakan, gözü yaëartan boyutu; Allah aëk … Dil hanesini aêyardan tenha k l p sahibinin sevgisine tahsis etmek… Hazreti Niyazi gibi “Geceler ta subh olunca inletir bu dert beni” feryad yla sabahlamak… Eërefzâde gibi “Ey Allah’ m beni Senden ay rma/ Beni Senin cemalinden ay rma” niyaz na durmak... Yunus gibi hayrete düëüp “Gâh eserim yeller gibi/ Gâh tozar m yollar gibi/ Gâh coéar m seller gibi/ Gel gör beni aék neyledi” demek…

NEDýR ALLAH AþKI? Nedir bir yönüyle esfel-i sâ lîne bakan kulu Hak kat na yükselten Allah aëk ? Kur’an ve sünnette hangi delillere dayan r? Hakikisi ve sahtesi nas ld r? Kiëiyi nereden al r, nereye götürür? 1114 y l nda Baêdat’ta dünyaya gelip 1200’de ayn ëehirde Hakk’a yürüyen Ebu’l-Ferec Abdurrahman çbnü’l-Cevzî, åstinéâku Nesîmü’l-Üns Nefehâtü R yâd ’l-Kuds adl eserinde bütün bu sorular n cevab n kendi tecrübeleri ve Allah aëk yla gönlünü ayd nlatan mânâ erlerinin anlat mlar yla veriyor. çslamî ilimlerin hemen her dal nda söz sahibi olan ve ömrü boyunca 300’den fazla eser kaleme alan çbnü’l-Cevzî’nin kitab , Allah Aék ad yla dilimizde yay mland . Ebu’l-Ferec çbnü’l-Cevzî, “Cinleri ve insanlar ancak bana kulluk etsinler diye yaratt m.” ayetinin tefsiri sadedinde, Allahu Teâlâ’n n bütün varl klar hem kendisinden çekinsinler, hem ümit etsinler, hem de O’na sevgi beslesinler diye yaratt ê n söylüyor. çbnü’lCevzî’ye göre kulluk üç esasa dayan r: Korku, ümit ve aëk. Bunlar n üçünü bir

A

araya getirmekse olmazsa olmaz ëartt r. Selef, bu üç kavramdan sadece birine sar l p ibadet edenleri hoë karë lamam ë. Haricîler ve onlara benzeyen dinî gruplar, korkuya önem verirken ümit ve muhabbeti dikkate almazlar. Mürcie mezhebi sadece ümide sar l rken, çbâhîler ve Hulûliye inanc n taë yanlar aëk ve muhabbette aë r ya kaç p korku ve ümidi reddeder. Hakk’ n Habibi’nin (aleyhissalâtü vesselam) izini takip edenler ise -bir hadiste ifade buyurduêu gibi- talepte bulunurlar: “Rabb’im bana ‘çste!’ dedi. Ben de ‘Yarabbi, senden hay rl iëler yapmam , kötü ëeylerden uzak durmam , fakirleri sevmemi, beni baê ëlay p affetmeni, bir halk kargaëayla deneyip imtihan etmek istediêinde ruhumu o kargaëaya maruz kalmadan alman dilerim. Senin sevgini, Seni sevenin sevgisini ve beni Senin muhabbetine yaklaët racak bütün iëlerin sevgisini isterim.’ dedim.” çlmî derinliêi ile ön plana ç km ë bir ëahsiyet olan çbnü’l-Cevzî, yaëad ê devirde Allah aëk ndan dem vurup afâkî sözler söyleyen ve gerçekle hardal tanesi kadar alâkas bulunmayan konuëmalar yapanlardan da son derece bîzar. Âë k olmad ê halde âë kl k iddias nda bulunanlara Hazreti Peygamber’in (aleyhissalâtü vesselam) “Sahip olmad ê hali d ëa vuran kimse, çal nt elbiseler giyen kiëiye benzer.” hadisini hat rlat yor.

A. YAVUZ ALTUN

vrupa ve Amerika’da y llard r sürüp giden ‘evrim’ ve ‘ak ll tasar m’ tart ëmalar , Türkiye’ye de k smen yans d . Evrim cephesinin yeni kahramanlar ndan (tart ëma ortamlar ndaki isimleriyle: Yeni Ateistler) Richard Dawkins, çokça takip edilen bir gür haline geldi. Ne var ki, bu tart ëmalar modernite krizi yaëayan ülkelerde, “modernizm” ile evrimi (pozitivizm) eëitleyen bir bak ë aç s yla ve Yeni Ateistlerin gözünden izleniyor. “çlerlemeci” olman n evrimci olmakla eë tutulduêu, bilimin tabuya dönüëtüêü bir atmosferde ise Dawkins’in söylediklerine karë ç kmak, “bilimsel bir nazariye” olan evrimi tart ëma konusu yapmak, bilimsel deêil siyasi bir eylem olarak alg lan yor.

ýNANÇLA BýLýM HEP ÇATIþIR MI? Sadece Yeni Ateistler’i dinleyerek var lacak sonuç, 21. yüzy lda dinlerin, toplumlar üzerinde herhangi bir etkisinin kalmayacaê d r muhtemelen. Evrimi tart ëmaya açan ve bu tart ëmalara bilimsel, felsefî argüman saêlayanlar n sesi ëimdilik daha c l z olsa da, asl nda hepsi de binlerce y ld r süren “iman-küfür” tart ëmalar n bugüne uyarl yorlar denilebilir. Ve bugün için bilimle “iman”, yaln zca felsefî anlamda bir eëitlik içerisinde ele al nm yor; yoêun bir iliëkiler aê n ve ekonomik yap y da iëaret ediyor. çnançla bilimin çat ëmayacaê n , bilakis bilimin inanc güçlendireceêini savunanlar, her ëeyden önce yirminci yüzy lda kurumsallaëm ë ve belli bir görüë etraf nda konumlanm ë bilim çevrelerinin yap sal saê rl ê na ëahit oluyorlar. 21. yüzy la girerken bu önyarg lardan ve kal p düëüncelerden kurtulmuë say lmay z ama inançla bilimi birbirine destek olarak görenlerin, güven duygular n yeniden kazand klar na ëahitlik ediyoruz. Olas l k hesaplar n n afakîliêi, ayd nlanmac bilim anlay ë n n pes ettiêi baz meseleler, modernizmin yetmediêi yeni toplumsal ve siyasal durumlar, dünyada inançla ilgili konular n yeniden keëfedilmesine yol açt . Rastgelelik ve amaçs zl k gibi “evrimci” kavramlar, insanlar n dünyadaki serüvenini daha da katlan lmaz k lmaktan öteye gidemedi. Umutsuzluêa kap lanlar, yeniden ‘umut’ için inanç kap s n çalmaya baëlad lar. Makul bir bak ëla meselelere yaklaëanlar, en az ndan Tanr ’n n varl ê n n “bilinmezliêinde” (agnostisizm) birleëtiler.

GERÇEK ÂþIKLAR VE TAKLýTÇýLERý Sonradan gelen ilim erbab n n baz lar n n geçmië gönül erlerinin coëkun halleri konusunda yan ld klar n , Allah’ bilmeye kendini adam ë âlimleri ve akl baë nda kimseleri onlardan daha alt derecede sand klar n söylüyor çbnü’l-Cevzî. Daha kötüsünün ise bilgiden ve hikmetten nasipsiz, hiçbir sahih manevi hal taë mayan kimselerin de onlar aras nda gösterilmesi olduêunu belirtiyor. Bunun neticesini ise ëöyle aç kl yor: “Sonunda bu durum, sanki bu sözde ermië kimselerin, peygamberlerin yolundan ayr bir yollar varm ë gibi bir inan ë n ortaya ç kmas na sebep oldu. Onlar dinin emir ve yasaklar na, ëeriat n icaplar na uymayarak sap t p gittikleri ve dine tamamen ayk r yepyeni görüëler ortaya att klar halde, hakikate ermië kimselermië gibi deêerlendirilir oldular.” Her ne olursa olsun sonuçta herkes halini yaëar ve çbnü’l-Cevzî’nin dediêi gibi, “Yeryüzü, Allah’ n hak yolunun bayraê n yükseltecek birilerinden hiçbir zaman boë kalmaz.”

31

Evet, asl nda tart ëma çok daha eskiye dayan yor ve 20. yüzy lda bile gerek bilimin, gerekse modern felsefenin “tanr kri”ni öldüremeyeceêine dair önemli argümanlar ortaya at ld . Bu, yaln zca tarihselcilerin iddia ettiêi gibi “tanr ihtiyac ”n n doêurduêu bir çeëit “geriye dönüë” de deêildi üstelik. Her ëeyden önce “bilim” asla iddia ettiêi “kurtar c ” rolünü elde edemedi. 1938’deki ünlü makalesinde Martin Heidegger, modern bilimin rolünü anlat rken, onun yaln zca bilim adam n n zihnindeki bir “görüntü” olduêunu yazacakt sözgelimi. Heidegger’e göre dünyaya bilimsel bir ölçme, tan ma maksad yla bakan kiëi, onu bir “görüntü”ye indirgiyordu ve gerçeêi olduêu gibi ele alma ëans na sahip deêildi. Bu da modern bilimin kesinliêini, objektif gerçeklik olma iddias n sarsmaktayd . çkinci Dünya Savaë sonras nda Theodor Adorno, Ayd nlanma’n n beklentileri karë layamad ê n , insanlar korkular ndan ar nd rmas beklenirken yeni korkular ürettiêini anlatt . Karl Popper, ayn y llarda pozitivizmin s n rlar n sorgulayacak ve “yan lmazl k” levhas yla toplumlar üzerindeki yeni iktidar arac olmaya aday “bilim” çevresini eleëtirecekti. Bu çizgi, bütünlüklü ve tutarl olmamakla birlikte, Yeni Ateistler’in karë s na “bilimin acziyeti ve tek doêru olamayacaê ” argümanlar yla ç kan ak ll tasar mc larla devam ediyor. Aram zda Kals n Tanr Var ismiyle, yazd klar Türkçeye çevrilen John C. Lennox da bu isimlerden biri. Oxford Üniversitesi’nde matematik bölümünde ders veren Lennox, Dawkins ve ahbaplar ile yapt ê tart ëmalar n yan s ra, bilim felsefesi üzerine son y llarda yazd klar yla dikkati çekiyor. Ancak kitab n farkl k lan, doêrudan Yeni Ateistler’in tezlerine odaklan p argümanlar n tek tek kritiêe tabi tutmas .

NIETZSCHE NEYý KASTETTý? Gelelim Nietzsche’ye. “Tanr öldü” diye baëlayan satirik pasaj n müelli , son y llarda aë r -karamsarlar ile aë r materyalistler aras nda bir gelgit yaë yor. Yeni Ateistler’in tart ëmalar n n besmelesi k vam na gelen “Tanr öldü” sözünün, asl nda Nietzsche’nin anlad ê manada, yani toplumsal olarak “inëa edilmië” bir “tanr kri”nin ölümünü muëtulad ê n söylemek mümkün. Gene de Lennox ve benzerlerinin bilim felsefesine dair yapt klar güncel yorumlar, bu kederli Alman lozofunun mezar nda bir buket çiçek olarak görülebilir.


POLáSáYE-DENEME

KÝTAP ZAMANI

Yol hediyesi niyetine

Kar, her kiri örter mi?

A

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Yazdçþç gerilimlerle tüm dünyada kendine saþlam bir okur kitlesi oluýturan Tess Gerritsen’çn, Rizzoli & Isles serisinin sekizinci kitabç Buz Gibi Soþuk Türkçede. Dost Körpe’nin güzel çevirisiyle yayçmlanan kitap ilgiyi hak ediyor...

Haydar Ergülen’in derlediþi Cümleten ûyi Yolculuklar, edebiyatçmçzdan yirmi ýair ve yazarçn otobüs, kamyon ve otomobil deneyimlerine yer veren, unutulmaz yol hatçralarçnç bir araya getiren ve lezzetli bir okuma vaat eden bir kitap.

BUZ GýBý SOĀUK, TESS GERRITSEN, ÇEV.: DOST KÖRPE, DOĀAN KýTAP, 276 SAYFA, 18 TL

CÜMLETEN ýYý YOLCULUKLAR, HAZ.: HAYDAR ERGÜLEN, KIRMIZIKEDý KýTAP, 280 SAYFA, 19 TL

YAVUZ ULUTÜRK

merikal polisiye yazar Tess Gerritsen’ Türk okurlar iyi tan yor. Geçtiêimiz y l Mart Yay nlar ’n n konuêu olarak çstanbul Kitap Fuar ’nda okurlar yla buluëan yazar n imza gününde polisiyegerilim sevenler uzun kuyruklar oluëturmuëtu. Önceleri romantik gerilimler kaleme alan Gerritsen, Cerrah roman ile baëlad ê daha farkl türdeki romanlar na devam ediyor. ABD’de 2010 y l nda yay mlanan Buz Gibi Soèuk, Dost Körpe’nin güzel çevirisiyle Türkçede. Gerritsen’ n ABD’de televizyon dizisine de uyarlanan Rizzoli & Isles serisinin sekizinci kitab Buz Gibi Soèuk’ta önceki kitaplara göre roller biraz deêiëiyor. Rizzoli & Isles serisinin Cerrah’la baëlad ê n söylemiëtik. Devam nda gelen Ç rak (2002), Günahkâr (2003), åkiz Bedenler (2004), Silinié (2005), Me sto Kulübü (2006) ve Ruh Koleksiyoncusu (2008) romanlar n n her birinde, ‘katil kim’ türünden polisiyelerin çoêunda olduêu gibi, resmî görevli bir dedekti n etraf nda ëekilleniyordu olaylar. Buz Gibi Soèuk’ta, serinin bundan önceki kitaplar nda baërolde olan Boston cinayet masas ndan Dedektif Jane Rizzoli, biraz ikinci planda kal yor. Kitab n esas kahraman bu sefer Dedektif Rizzoli’nin en yak n arkadaë adli tabip Maura Isles.

AHRET’TE GýZEMLý OLAYLAR… Antropoloji dal nda lisans eêitimi alan Gerritsen, California Üniversitesi’nden t p diplomas al r. Romantik gerilimler yazarken t pla ilgili ilk gerilim roman Hasat, New York Times çok satanlar listesine girer. Gerritsen bundan sonra yazmaya odaklanmak için baëar l bir ëekilde yürüttüêü hekimlik kariyerine son verme karar al r. Ard ndan da ilgiyle takip edilen Rizzoli & Isles serisi ortaya ç kar. Gerritsen’ n hikâyesi böyle… Gelelim Buz Gibi Soèuk’a… Roman, Idaho’da Melekler Ovas denilen bir yerde baël yor. Daha roman n baë nda, ayr nt lar ilerleyen sayfalarda ëekillenecek olan ve insanlar n dini duygular n kullanan bir çeëit sapk n öêretiler bütünü bir oluëumun lideri Jeremiah ve hareketi hakk nda k saca bilgi sahibi oluyoruz. Ard ndan roman on alt y l sonras na uzan yor ve Maura Isles ile Daniel Brophy sahneye ç k yor. Çift, iliëkilerinin sonuna geldiklerinin fark nda olsalar da bunu birbirlerine itiraf edememektedir. Adli tabip Maura Isles bir t p kon-

H

ferans için Wyoming’e gidecektir. Isles, oldukça s k c bulduêu konferans n bitiminde okuldan eski bir arkadaë yla karë laë r. Zaten kafas daê n k olan Isles, y llar sonra karë laët ê arkadaë Doug Comley’in tekli ile hafta sonunu bir kayak merkezinde geçirmeye karar verir. Doug ve k z ile iki arkadaëlar Isles’ da alarak yola ç kar. Fakat yolda kar ëiddetini iyice art r r. Üstüne üstlük yolu kaybederler. Geri dönmeye çal ë rken de arabalar kara saplan r ve mahsur kal rlar. Isles hususi bir yolu iëaret eden tabelay fark eder. Yürüyerek Ahret adl on hanelik bir köye ulaë rlar. Fakat köy terk edilmiëtir. Yavaë yavaë durumun vahametini anlamaya baëlarlar. Çünkü girdikleri bütün evlerin kap lar aç k, yemekler sofralarda dokunulmadan b rak lm ë, arabalar da garajlardad r. Evcil hayvanlar ise kafeslerinde ölmüëtür.

ALÛ EMÛROßLU

aydar Ergülen’in derlediêi (ya da kendi deyiëiyle muavinliêini üstlendiêi) Cümleten åyi Yolculuklar adl kitap son y llarda say s giderek artan derlemeler içinde özel bir yerde konumlan yor kan mca. Türk edebiyat ndan yirmi ëair ve yazar n otobüs, kamyon ve otomobil deneyimlerine yer veren kitap, gerek seçilen isimler gerekse kitapta kullan lan yazar ve otobüs görselleriyle nitelikli bir çal ëma. Daha önemlisi, çok deêil, havayolu ulaë m imkânlar n n artmas yla birlikte on y l öncesine göre art k daha az raêbet edilen otobüslerin en az ndan bir dönem hayat m zda tuttuêu yeri hat rlatmas sebebiyle ayr bir öneme sahip kitap. èoförü, muavini, yol arkadaë , ikram , bileti, bagaj kart , televizyonu, durup yeni yolcular ald ê ëehirleraras terminalleri, ihtiyaç molalar , anlaë lmaz anonslar n yap ld ê dinlenme tesisleri, uêurlay p karë layan , geride b rakt klar , bize katt klar yla otobüslerin tam olmasa da k smen hayat m zdan çekilmeye baëlad ê bir dönemde imdada yetiëiyor Cümleten åyi Yolculuklar.

KARIN ALTINDA YATAN GERÇEK Bu arada Maura’dan haber alamayan Daniel durumu Dedektif Jane Rizzoli ile paylaë r. Rizzoli hemen Isles’ n kaybolduêu köye gider. Dedektif, bölgedeki diêer polislerle birlikte soruëturmaya dâhil olur fakat k sa süre sonra kötü haber gelir. Araba esrarengiz bir ëekilde yol kenar nda yanm ë ve içindeki herkes ölmüëtür. Önce Doug gidiyor yard m çaê rmaya, ard ndan da Isles. Yolda kar temizleme arac n n sesini duyunca kurtulduêunu düëünürken, karë s na bir anda daêlar n gizemli çocuêu S çan ve köpek arkadaë Ay ç k yor. Ve esas macera baël yor… Gerritsen, Buz Gibi Soèuk’ta gerilimi çok iyi ve yerinde kullan yor. Isles’ n daêda hayatta kalmas n saêlayan ikili, “Tanr ’n n elçisi Jeremiah Goode”, Isles ve arkadaëlar n n baë na gelenler, Ahret’te yaëananlar ve karlar alt nda yatan tüm gerçekler roman n son sayfas na kadar gizemini ve gerilimini koruyor. Devam n merakl lar na b rak p son olarak Gerritsen kitaplar n n iki yay nevi aras nda kal ë na deêinmekte fayda var. Hepsinde deêilse de pek çok devam ya da seri roman n tek bir yay nc da toplanmamas büyük problem. Buz Gibi Soèuk (Ice Gold/2010), daha önce Rizzoli & Isles serisinden Cerrah, Me sto Kulübü ve Ruh Koleksiyoncusu’nu yay mlayan Doêan Kitap taraf ndan okura sunuldu. Serinin diêer kitaplar ise Mart Yay nlar ’nda. Gerritsen’ n 2011’de ABD’de yay mlanan The Silent Girl ve serinin son kitab Last to Die (Aêustos 2012) Türkçeye ne zaman ve hangi yay nevi taraf ndan kazand r l r, bekleyip göreceêiz…

HATIRDAN ÇIKMAYAN YOL ANILARI Bütün metinlerin ayn zamanda bir yola ç k ë hikâyesi olduêu gerçeêini unutmadan, sadece yolla, yola ç kmakla (hatta bazen yoldan ç kmakla) ilgili deêil kitapta yer alan yaz lar. Cümleten åyi Yolculuklar, ayn zamanda Türkiye’nin bugün pek hat rlanmayan yak n tarihine de ë k tutuyor bir bak ma. Sat r aralar nda bir belirip bir kaybolan önemli anekdotlar bir yan yla ülkenin yak n tarihine yazarlar n penceresinden bakma imkân saêlarken, diêer yan yla kiëisel bir tan kl êa götürüyor okuru. Hat rdan ç kmayacak yol an lar kadar, otobüslerle taë nan bir tarihin izini de sürüyor kitap. Siyasal çalkant lar kadar ilkgençliêin h nz r zamanlar , kötü an lar kadar tebessümle hat rlanan uzun yolculuklar, bir ëehirden ayr lmalar kadar günün birinde yeniden o ëehre dönmenin verdiêi keder yan yana kitapta. Yolu, yolculuêu anlatmaya koyulan, yolculuk üstüne düëüncelerin yer ald ê Cümleten åyi Yolculuklar, her ne kadar bu imkân saêlayan taë tlar anlatmakla söze baëlasa da, bir zaman sonra sonu gelmeyen bir hesaplaëma-

32

n n, hat ralar ëeridinin ortas nda buluyoruz kendimizi. Kitaptaki yaz lara biraz daha yak ndan bak ld ê nda, hemen her yazar n (geride kalan ëehirle, babalarla ve an larla) bir hesaplaëma içinde olduêu görülüyor. Genellikle ëehirleraras otobüslerle yap lan yolculuklar n anlat ld ê bu yaz lar bir süre sonra etkileyici an lar toplam na dönüëüyor. Nas l dönüëmesin ki! Pek çoêumuz, baë m z bir otobüs cam na dayay p uyumak yerine geride b rakt klar m z düëünüyorsak eêer, kitab n yazarlar da çok zaman önce veda ettikleri ëehirlerine, kapatamad klar yaralar na, masum ve h nz r an lar na dönüyor ister istemez. Örneêin, Haydar Ergülen’in “1 Liras Eksik Bir An ” adl yaz s , yol kadar uzun, yol kadar ac bir hikâyeyle tan ët r yor bizi. Keza, “Mezar m otobüs koltuêundan yap n.” diye vasiyet edecek kadar çok yolculuk yapan èükrü Erbaë’ n yaz s da diêerleri kadar etkileyici. Yol deyince, bundan hat ra anlayan Ali Çolak, Özcan Karabulut ve Kemal Varol, babalar yla yolculuêa ç k yorlar kitapta. Kimi zaman bir otobüsle, kimi zaman af niyetine al nm ë bir otomobille, kimi zaman bir kasaba dolmuëuyla. Ahmet Büke, haz r yola ç km ëken arada yeni hikâyeler anlat yor. Nalan Barbarosoêlu, bir otomobil yolculuêunu ayn zamanda yeni bir hikâye olarak yaëayanlardan. Her yazar yolda baëka bir ayr nt ya dikkat kesiliyor ve sonuçta bize enfes yol hikâyeleri getiriyorlar gittikleri yerden. Yol hediyesi niyetine…

DýĀER KýTAPLAR DA YOLDA Yukar da adlar an lan yazarlar n d ë nda, S dd k Akbay r, Sina Akyol, Habib Bektaë, Metin Cengiz, Jaklin Çelik, Re k Durbaë, Cezmi Ersöz, Adil çzci, Gonca Özmen, Ahmet Telli, Baki A. T., Murat Yalç n ve Özcan Yurdalan gibi pek çok ëair ve yazar n yolculuk deneyimlerine yer veren kitap, Yolculuklar ve Kentler dizisinin ilk kitab ayn zamanda. (Bu kitaba muavinlik yapan Haydar Ergülen’in yak nda makinist, kabin görevlisi ve tayfa olarak Tren, Uçak ve Vapur kitaplar n da yay mlayacaê n ëimdiden hat rlatal m.) Yolculuêun sadece bir yerden bir yere gitmek olmad ê n , h zdan ibaret k l namayacaê n hat rlatan Cümleten åyi Yolculuklar, kitapta yer alan yazarlar n birbirinden ilginç hikâyeleri kadar okurun kendi yolculuk deneyimlerini de tetikleyecek cinsten.


ROMAN-ANI

KÝTAP ZAMANI

Harran’a inen ermiü

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Sunucu da insan neticede

Necati Göksel’in Saatçi Peygamber adlç tarihsel romanç 1400’lü yçllarçn baýçnç konu ediniyor. Baýkahraman Kutay’çn Harran’dan baýlayçp Venedik’e uzanan, daha sonra doþduþu topraklara dönmesiyle ýekillenen ilginç hikâyesi anlatçlçyor kitapta.

ûzleyiciye her akýam Samanyolu Haber’den “ûyi Akýamlar” diye seslenen Kemal Gülen, mesleþinde nelerle karýçlaýtçþçnç, duygularçnç ve hangi haberlerin kendisinde nasçl izler bçraktçþçnç Camçn Arka Yüzü adlç kitabçnda anlatçyor.

SAATÇý PEYGAMBER, NECATý GÖKSEL, ALTIN KýTAPLAR, 272 SAYFA, 15 TL

CAMIN ARKA YÜZÜ, KEMAL GÜLEN, YýTýK HAZýNE YAYINLARI, 176 SAYFA, 9,90 TL

T

AZRA ÛNCÛ

arih roman bizde roman n estetik deêerinden çok “doêru tarih anlat m ” etraf nda tart ë l r. Oysa romanc hiçbir zaman tarihi doêru anlatma iddias taë maz. Deêil mi ki “doêru tarih” kavramsallaët rmas zaten baël baë na tart ëmal bir yaklaë md r? Çünkü “doêru tarih” geçmiëe egemenin gözüyle bakmay , onun gördüklerini anlatmay ima eden bir dayatman n ifadesidir. Ama tarih, t pk yaz nsal anlat lar gibi, çoklu okumaya elveriëlidir. Bundan ötürü her tarihsel anlat , kendi içinde “muhalif cüzünü” de bar nd rarak ortaya ç kar. Bu muhalif cüz de ayn tarihe bakar; fakat okuduklar daha farkl , hatta çoêunlukla ayk r d r. Türkiye’de tek sav üzerinde yürüyen tarih anlat m , esasen en çok tarihi konu edinen romanlar sonras nda çat rdad . Bugün o çatlaklar bir daha kapanmayacak, onar lamayacak gediklere dönüëtü.

HARRAN’DAN VENEDýK’E Necati Göksel’in 1400’lü y llar n baë n konu edinen roman Saatçi Peygamber tarihin en zengin etnolojik belleklerinden birine sahip olan Harran’da geçiyor. Roman n kahraman Kutay, Halepli bir tüccar n oêluyken, babas yla ç kt ê bir seferde Katalonyal korsanlara esir düëer ve Venedik’te bir köle pazar nda sat l r. Babas n alan efendi, oêul Kutay’ almak istemez çünkü baban n kendisini iëine veremeyeceêini düëünür. Kutay, 11 yaë ndad r ve o günden sonra bir daha babas n görmez. çyi kalpli saat ustas Giovanni Usta taraf ndan sat n al nan Kutay vaftiz edilir. Giovanni Usta, Kutay’daki ë ê fark eder ve ona saat ustal ê n n bütün inceliklerini öêretir, adeta kendi oêlu gibi bakar. Ama bütün bunlara raêmen Kutay mutlu deêildir. Yaln z kald ê nda bir köëeye çekilir, aêlar. Gözyaëlar n Giovanni Usta’n n k z Maria siler. Maria, Kutay’a âë k olmuëtur ama bu aëk için yeterli vade yoktur... Kutay, bir sabah uyan r ve ellerinde beliren “k rm z l ê ” fark eder. Sanki ellerine k na yak lm ët r. çëin s rr n ne Giovanni Usta ne rahip ne de hamam çözer. Bu s rdan muzdaripken zihnindeki düêümü bir müddet sonra karë laëacaê yaël bir Çingene çözecektir. Çingene, Kutay’a, “Menk ben Doêu’da seni bekliyor.” der. Giovanni Usta’dan izin alan Kutay, Harran’a, doêduêu topraklara gelir. 38 yaë ndad r; annesinin, kardeëlerinin diêer ak-

B

rabalar n n peëine düëer ama hiçbirini bulamaz. Harran’da eski bir konak al r ve onar p yerleëir. Bir demir atölyesi açar. Daha sonra atölyenin önüne dolaba benzer bir alet koyar. Halk n o güne kadar görmediêi, bilmediêi bu alet saattir. Kutay merakla bakanlara saatin ne iëe yarad ê n güçlükle anlat r. Bogos adl bir H ristiyan ile tan ë r, dost olurlar. Kutay, sadece bir saat ustas deêildir; elinde beliren “k na” onun ermiëliêinin de alâmetidir. Hikmetli sözler söyler, herkesi kucaklar. Derken etraf nda kalabal k bir kitle oluëur. Herkes ondan bahseder ve etraf her geçen gün sa ar na kat lan yeni müritlerle kalabal klaë r. Gönlünü dostu Bogos’un k z So a’ya kapt r r ve onunla evlenir. Ama Kutay aniden hastalan p öldüêünde So a henüz hamiledir. Doêan k z n n ad n Maria koyar ve öldüêünde t pk babas Bogos gibi kocas Kutay’ n yan na gömülür. Kutay’ n hikâyesi usulca, çaê n n en büyük komutan Timurlenk’in hikâyesine doêru akar. Çünkü Kutay kendi hayat n kurarken Doêu, Timurlenk’in zulmü alt nda inlemektedir. Kutay bu zalim adamla hesaplaëman n planlar n da yapar ve Timur’un elindeki Nusaybin’i kuëat r, Doêu’nun o güne kadar görmediêi bir silahla, topla kenti ele geçirir. Ayn orduyla Semerkant’ kuëatmak için giderken Çin seferine haz rlanan Timur, onu bir çölde karë lar. Sonras n ise okura b rakal m...

YUSUF BÜLBÜL

azen ëehit haberlerinde dökülür gözyaë , bazen de küçük bedenleri topraêa düëüren savaë haberlerinde. Kimi zaman bir annenin feryad nda, kimi zaman da yok olan bir ailenin VTR’si yay na girdiêinde dolar gözler... Peki, ekrana taë d klar bin bir çeëit haberle bize dünyada olup bitenleri aktaran sunucular n hayatlar ? Onlar neler yaëar, neler hissederler? Onlar n da üzüntülü halleri, zor zamanlar yok mudur? Öyle ya, bir haber sunucusu da insand r ve onun için her ëey düz bir cümleden ibaret deêildir… On üç y ld r Samanyolu Haber’de akëam haberlerini sunan Kemal Gülen, nelerle karë laët ê n , duygular n ve hangi haberlerin kendisinde nas l izler b rakt ê n Cam n Arka Yüzü adl kitab nda anlat yor. Önsözde yazarl k iddias yla yola ç kmad ê n söylese de Cam n Arka Yüzü, gönle düëen notlar, küçük ayr nt lar, memleket özlemi, reji hat ralar , nas l sunucu olduêu ve kitab n sonundaki fotoêra arla bir sunucunun hat ralar n iki kapak aras nda buluëturuyor.

ýMZALAYACAK KýTABI OLMAYINCA… çzleyiciye her akëam Samanyolu Haber’den “çyi Akëamlar” diye seslenen Gülen’in yaz yla olan iliëkisi oldukça ilginç bir ëekilde baëlam ë. Gittiêi her yerde onu tan yanlar hat ra kalmas için kitap imzalamas n ister. Ancak imzalayacak bir kitab yoktur. Bu sebeple soydaël ê n verdiêi bir güven ve hoë görüleceêi ümidiyle kimi zaman Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kitaplar n , kimi zaman da Salih Gülen’in kitaplar n imzalar. Ancak Salih Gülen’in “yaz” bask lar karë s nda daha fazla direnemez ve uzun zamand r tuttuêu notlar Cam n Arka Yüzü’nde toplamaya karar verir. Cam n Arka Yüzü, ad ndan da anlaë lacaê üzere, sadece bir sunucunun ekran an lar ndan oluëmuyor. Reji, sunuculuk, haber ve stüdyo gibi kavramlarla ancak kitab n ortas nda karë laë yorsunuz. Kitap bir habercinin notlar ndan ibaretmië alg s oluëtursa da Gülen; soêuk k ë günlerini anlatt ê Erzurum sokaklar n , umre an lar n ve çeëitli gezi notlar n da kaleme al-

TARýH-KURMACA DENGESý Ermië, yaëam deêil yaëad klar n ciddiye alan kiëidir. “Mal da yalan, mülk de yalan” diyen Yunus, yaëamla aras na koyduêu mesafenin yan s ra “bir kez gönül k rd n ise” uyar s n da özellikle yapar. Oysa Necati Göksel’in Kutay karakteri üzerinden bir ermië okumas yapmak bir hayli zordur. Buna raêmen Kutay, sadece Göksel’in gözünde bu denli büyük bir ermiëtir, çünkü anlat c , okuru Kutay’ n bu derin ermiëliêiyle ilgili ikna edemiyor. Kutay’ n cesaretine karë n, onun aêz ndan aktard ê cümleleri kalemi titreyerek anlat yor. Maria, So a ve diêer kad n kahramanlar ise roman n olmazsa olmazlar ndan deêiller. Göksel, erkek kahramanlar çizerken gösterdiêi baëar l performans kad n kahramanlar çizerken gösteremiyor. Saatçi Peygamber, baëkahraman Kutay’ n inand r c l k sorununa raêmen gerek kurduêu atmosfer gerekse de anlatt ê dönemin resmetmekteki ustal ê yla baëar l bir roman.

33

m ë. Televizyon ve medyaya dair yaz lar ise k sa sürede sizi o dünyaya çekiyor. Samanyolu’nda ilk sunuculuk deneyimini “Merhaba Yenigün” program yla yaëayan sunucu, ilk ç kt ê canl yay ndaki heyecan ndan hiçbir ëey kaybetmediêini ve bugün hâlâ ayn duygularla kamera karë s na geçtiêini anlat yor. Bu bölümler ilginç hikâye ve örneklerle dolu... Ekrandan çok defa ölüm haberleri de veren sunucular için bir yak n n n ölüm haberini vermek herhalde en zor olan d r. Samanyolu Haber’de, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin 12 Ekim’de vefat eden kardeëi Hasbi Nida Gülen’in ölüm haberini sunmak Kemal Gülen’e kal r. Amcas n n vefat haberini sunma konusunda küçük bir tereddüt yaëasa da arkadaëlar yla yapt ê istiëarenin ard ndan ekrana ç kmaya karar verir. Kitapta uzun uzun insana sayg , objektif habercilik, güven ve anlaë l r olmaktan da bahseden Gülen, “Kendimi garson gibi hissediyorum.” diyerek baëar da kanal n kap s ndaki güvenlik görevlisinden uyduda çal ëan mühendise kadar genië bir yelpazeyi iëaret ediyor.

NE OLUR BýR YUDUM SU Ramazanda ezan saatleriyle haber saatlerinin çak ëmas hiç ëüphesiz en çok sunucular etkiler. Yak n zamanda medyada gündem olan, “sunucu yemek yerken görüntülendi” haberlerini bir hat rlay n. Bu durumla ilgili Kemal Gülen’in de ilginç bir hat ras var: Ezan okunmuë. Herkeste bir telaë. Kameraman elindeki dürümü s r yor. Rejidekiler ne buldularsa yiyorlar. Kan ëekeri düëen Gülen’in imdad na masan n alt na saklad ê bir bardak su yetiëiyor. VTR’nin girmesiyle suyunu içiyor ve yay na devam ediyor. Kameran n gücünü ve pek çok insan n kamera karë s nda ikinci bir kiëiliêe büründüêünü de anlatan Gülen’in ilk kitab Cam n Arka Yüzü, merak edenler için ufuk aç c bir çal ëma. Türkiye’de ayn kanalda en uzun süre ana haber sunan Kemal Gülen, k rmadan, dökmeden kimseyi incitmeden, insanlar rencide etmeden mesleêin inceliklerini gösterdiêi kitab nda, yapt ê iëin görünenden ne kadar da farkl olduêunu yaëad ê örneklerle anlat yor...


ROMAN

KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Serbest Fêrka’nên romanê

Zadie Smith’ten denemeler

Zekeriya Yçldçz, 1930 Yalancç Bahar romançnda Serbest Cumhuriyet Fçrkasç’ndan beklentileri ve yaýanan hayal kçrçklçþçnç anlatçyor. Siyasî aktörler ve tarihî ýahsiyetlerin de misaÐr edildiþi eser hem dönemi hem de insanlar üzerindeki yansçmalarçnç ele almçý. 1930 YALANCI BAHAR, ZEKERûYA YILDIZ, NESûL YAYINLARI, 302 SAYFA, 14 TL

1

ASLIHAN KÖÜÜEKOßLU

930’larda Türkiye’nin sosyal ve siyasi anlamda genel havas malum: 1929 Dünya Ekonomik Buhran ’n n etkisiyle kendini iyiden iyiye hissettiren kriz, ard ndan oluëan sosyal hoënutsuzluk ortam , iëgal y llar ndan sonra yaln zca maddi refah deêil, insani deêerler bak m ndan da artan beklentiler... Ülkede mevsim sonbahar bile görmeden k ëa dönmüë gibi. Beklenense kap dan s zacak küçük bir umut ë ê . çëte tüm bu sebeplerdendi biraz da Serbest Cumhuriyet F rkas ’na baêlanan ümitler. Sonras nda ise yaëanan hayal k r kl klar , suya düëen hayaller... Zekeriya Y ld z, Yalanc Bahar adl roman nda iëte bu döneme misa r ediyor okuru. 14 bölümden oluëan çal ëmas nda, Cumhuriyet’in ilk demokrasi ve çok partili hayata geçië deneyimi olan Serbest Cumhuriyet F rkas ’n n kurulma aëamas n ele al yor. Kiëisel ç karlara baêl kurulan korku imparatorluêuna ve toplumda buna baêl oluëan alg ya genië tasvirlerle yer veriyor. Roman n baë nda dönemin atmosferini çzmirli genç avukat Karagöz Mehmet’in hikâyesinden solumaya baël yoruz. Karagöz Mehmet’in, bas n özgürlüêünün ciddi s n rlamalara maruz kald ê bu dönemde muhalif bas n kadrosuna kat lmas ve sonras nda yaëad ê zorluklar okuyoruz. Hikâye, onun üzerinden devam edecek krine kap lsak da roman ilerledikçe dönemin siyasi yaëanm ël klar yaln zca arka planda kalm yor, politik aktörler ve diêer tarihi ëahsiyetler de giriyor devreye. Bask alt nda, demokratikleëme ve yeniden iyileëme umuduyla kurulan düëler dile geliyor, yaln zca dönen entrikalar üze-

Mossad’ên en gizli operasyonu MOSSAD, MICHAEL BAR-ZOHAR, NISSIM MISHAL, KOTON KûTAP, 472 SAYFA, 27 TL

Dünyan n en tekinsiz, kimilerine göre de en ‘baëar l ’ istihbarat örgütü kabul edilen Mossad’ n gizli operasyonlar deëifre mi oluyor? Michael Bar-Zohar ve Nissim Mishal taraf ndan kaleme al nan, 21 bölümden oluëan ve 30’dan fazla gizli ve önemli operasyonun detaylar n içeren kitap, Mossad’ n baëar s zl klar n ve gizlerini anlat rken propaganda yapmay da ihmal etmiyor. Koton Kitap taraf ndan yay mlanan Mossad, merakl lar için iyi bir seçim olabilir.

BUGÜN FARKLI DÜüÜNÜYORUM, ZADIE SMITH, EVEREST YAYINLARI, 335 SAYFA, 18 TL

Cambridge Üniversitesi son s n fta okurken, 21 yaë nda ånci Gibi Diéler roman ile yazarl êa ad m atan Zadie Smith, “Birisi bana gösterinceye dek onu yazd ê m bilmiyordum.” dediêi deneme kitab Bugün Farkl Düéünüyorum ile bir kez daha Türkçede. Smith, okumak, görmek, hissetmek ve an msamak baël klar ndan oluëan denemelerinde hayat ndaki ve alg s ndaki deêiëimlerin izlerini sürüyor. Kitapta, Smith’in edebiyat n ustalar yla söyleëmesi, sinema tutkusu, aile baêlar ve çocukluk an lar yer al yor.

Çilingir peüinde hayatêmêz BÜYÜK ûNSANLAR KULÜBÜ, ARûF ARSLAN, BABIALû KÜLTÜR YAYINCILIÿI, 184 SAYFA, 9 TL

nel hatlar yla bilginiz olmas gerekiyor. Eserde paylaë lan anekdotlar ve hikâyedeki can al c detaylar kalan boëluêu doldurmaya yetiyor zaten. Örneêin, düëünce özgürlüêünün sekteye uêrad ê , bunun ceremesini en çok da gazetecilerin çektiêi dönemde, aëklar n bile etkilendiêini Karagöz Mehmet ve niëanl s Yasemin’in yaëad klar üzerinden okuyoruz… Dönemi aktarmadan önce uzunca bir haz rl k sürecinden geçtiêini anlat yor Zekeriya Y ld z kitab n n sonunda. Yaln zca kaynak taramas yla kalmay p, romanda geçen bölgelerde döneme tan kl k eden insanlarla hasbihal ettiêi bilgisini veriyor. Bu birliktelik diyaloglara da yans m ë. Özellikle ëive olarak dilde görülen s cakl k zaman zaman kendini hissettiriyor. Türk siyasi tarihinde önemli bir yeri olan Serbest Cumhuriyet F rkas ’n n böyle bir çal ëmaya konu olmas , okurda merak uyand rmas ve merakl s n da araët rmaya sevk etmesi bak m ndan önemli.

rine hayaller kurulduêunun fark edilmesi de uzun sürmüyor. K sacas , farkl görüëlerden karakterlerin zaman zaman kesiëen hayatlar dönemin etkisiyle oluëan ortak bir ruh halinde son buluyor: Hayal k r kl ê … Türk siyasi tarihinde yoruma aç k bir mevzu olan Serbest Cumhuriyet F rkas ’n n neden kurulduêuna dair görüëlerini de yer ortaya koyuyor yazar. Serbest F rka’n n sadece demokratikleëme ve muhalif parti ihtiyac yla kurulmad ê n n alt çiziliyor. Karakterler aras nda gazetecilerin olmas ve onlara ayr lan uzun diyaloglar da yazar n bu amac na hizmet ediyor sanki… Temel vurgunun birden fazla karakter üzerinden yap lmas yer yer ak c l êa gölge düëürse de, dönemin farkl kesimler üzerindeki etkisini vurgulamas bak m ndan önemli. Peki, dönemi bir romandan okumak ne kazand r yor okura? Eserin dilinin gayet ak c olduêunu belirtelim öncelikle. Tabii baëlamadan önce döneme dair en az ndan ge-

Bir devrin diplomatlarê

Osmanlê’nên yetiminden hatêralar

BABIÂLû’NûN REûSÜLKÜTTAPLARI, NAZIR üENTÜRK, DOÿAN KûTAP, 140 SAYFA, 12 TL

BOSNA’NIN HAZûNELERû, HACER ÖZTÜRK, KURGAN EDEBûYAT, 120 SAYFA, 6 TL

Divan- Hümayun’da kâtiplerin ve kalemlerin reisi konumundaki reisülküttaplar, devlet iëlerinin Bab âli’de görülmeye baëlamas , Osmanl ’n n diplomatik iliëkilerinin geliëmesi ve kurallara baêlanmas yla bugünkü anlamda d ëiëleri bakanl ê görevini de üstlendiler. 17. yüzy l n sonlar ndan 1836’da Umur- Hariciye Nezareti kurulana kadar devletin d ë iliëkilerini de yürüttüler. Naz r èentürk, kitab nda Osmanl diplomasi tarihi çerçevesinde reisülküttaplar n 118 y ll k Bab âli serüvenine ë k tutuyor.

Avrupa’n n ve dünyan n gözü önünde bir katliama maruz kalan Boënaklar n mazlumiyet hikâyeleri bugünden k yamete dek anlat lsa yine de bitmez. èimdilerde ülkemiz için bir ‘turizm’ ülkesi olarak hayli raêbet görse de, vaktiyle Bosna Hersek’e yard m eli uzatmakta yetersiz kalm ët k. Hacer Öztürk, 2008-2011 aras nda kald ê bu yeëil ülkenin, yak n tarihindeki kan k rm z an lar devëirmië. Osmanl ’n n yetimi Bosna’n n bugün bile vicdanlar kanatan son dönem maêduriyet hikâyeleri, okuru bamtelinden yakal yor.

34

Her meslek için geçerli baëar kurallar mümkün müdür? Büyük ånsanlar Kulübü kitab nda Arif Arslan, bu soruyu sormaktan öteye geçip cevaplar s ral yor. Her meslek için geçerli, yerel ve küresel örneklerle 30 baëar kural n yazm ë Arslan. Antik çaêlardan yirmi birinci yüzy la, baëar kültürüne ad n yazd ran insanlar eëliêinde baëar ya giden yolu tarif ediyor. Baëar kültürünü besleyen eser, kariyer merakl lar n n ilgisini çekecek türden.

Çoþunculuk mu, çoþulculuk mu? DEMOKRASûNûN SOSYOLOJûSû, ALû YAüAR SARIBAY, TûMAü YAY., 288 SAYFA, 18.50 TL

Demokrasi kavram Türkiye’deki siyasi gündemin son y llarda en fazla tart ë lan meselelerinden biri. Demokratikleëme tart ëmalar n n bir ad m ötesine geçen Demokrasinin Sosyolojisi, Türkiye’de demokrasi olgusunun, paradokslar ndan baê ms z olarak ele al nmas na dikkati çekiyor. Siyaset bilimci ve sosyolog Ali Yaëar Sar bay, Türkiye’nin içinde bulunduêu siyasi gündemden yola ç karak çoêunlukçuluk ile çoêulculuk aras nda sal nan toplumsal maceram z derinlemesine bir bak ë aç s yla irdeliyor.

Zekânên bin bir türlü hali IQ’DAN EQ’YA, OSMAN TûTREK, PEGEM AKADEMû, 176 SAYFA, 13 TL

Akademisyen Osman Titrek’in eseri, ismiyle müsemma bir ëekilde, zekâ kavram n n tarihi süreç içerisindeki anlam deêiëimini ele al yor. Bunu yaparken yeni kuëaklara, öêretmen adaylar na ve çocuklar na deêer veren anne-babalara rehberlik etmeyi de amaç ediniyor. Özellikle 1980’lerden sonra h zl deêiëen dünyada, zekâ kavram nda ortaya ç kan yeni aç l mlar olaya farkl bir boyut kazand rd . Çoklu zekâ anlay ë , duygusal zekâ (EQ) yaklaë m hem eêitim sistemlerini hem de çocuklar derinden etkiliyor.


SáNEMA

KÝTAP ZAMANI

Derviü sinemaya giderse...

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

ýiirin cinayetle iliükisi

Dücane Cündioþlu, gazetedeki köýesinden okura ulaýtçrdçþç sinema yazçlarçnç Sinema ve Felsefe adçyla kitaplaýtçrdç. Yazar, ele aldçþç yapçmlarç ‘düzen’den ne kadar uzak, hakikate ise ne kadar yakçn durduþuyla deþerlendiriyor. SûNEMA VE FELSEFE, DÜCANE CÜNDûOÿLU, KAPI YAYINLARI, 224 SAYFA, 15 TL

üûûR VE CûNAYET, SALÂH BûRSEL, SEL YAYINCILIK, 136 SAYFA, 10 TL

Salâh Birsel, üslubu, özgün dili ve anlat m yla deneme ustalar aras nda eësiz bir yere sahip. Denemelerinde, var olanla yetinmeyip daêarc ê m za yeni sözcükler de ekleyen Birsel, bizlere ince elenip s k dokunmuë bir dolu bilgiyi de cömertçe hediye eder. Türkçenin büyük ustas , “Denemelerimin kahve söyleëileri gibi daldan dala konmas n ve baëlad ê yerde deêil baëlamad ê yerde bitmesini severim.” sözünün ne kadar hakiki olduêunu, y llar sonra yeniden yay mlanan æiir ve Cinayet kitab nda gösteriyor.

Neüelendiren yazêlar NEüELû KûTAP, AHMET TURAN ALKAN, KAPI YAYINLARI, 285 SAYFA, 15 TL

B

Melancholia - Lars Von Trier (2011)

GÜNSELÛ IÜIK

u çaêda derviëi; s rt nda aba, elinde asa, bir daê baë nda arasak bulur muyuz, beyhude bir çabaya gönül indirmië mi oluruz? Ya o dervië; sinema salonlar nda, lmlerin kareleri aras nda dolaë yorsa? Revolutionary Road’un bir repliêinden havf ve recaya kanat aç yor, Black Swan’dan tekamül ile tekemmülün s n rlar na yürüyorsa... Yeteneêim olsa da bir gün bir

lm çeksem Dücane Cündioêlu veya onun gibi bak ëa sahip biri taraf ndan deêerlendirilmesini arzu ederdim herhalde. Her eser, onu görüp hakikatine vak f olacak bir göz olduêu nispette ‘eser’se; bu, kiëisel bir temenniden ziyade olmazsa olmaz bir ihtiyaca iëaret eder asl nda. Vizyona giren lmlerle ilgili tan t m/eleëtiri yaz lar her hafta gazetelerde ve her ay kimi dergilerde yer al yor (ëimdi bunlara, takip etmekte zorland ê m z internet siteleri de eklendi). Birkaç ayda bir yay mlanan ve lmleri, diêer mecralardan daha derinlemesine incelemeye çal ëan dergiler de var ancak görebildiêim kadar yla onlar n da çoêu, meselelerin ‘toplumsal’ boyutuna ilgi duymaktan öteye gidemiyor. Oysa benim de aralar nda bulunduêum bir seyirci grubu, perdeye yans yan o büyülü ë êa, hakikatin dürbünüyle bakmak, gözlerini ve zihinlerini bu yönde eêitmek istiyor. Buna cevap veren bir mecra olmay ë da üç beë

kiëilik dost meclislerine havale ediyor konuyu. Dücane Cündioêlu, gazetedeki köëesinden, tek baë na say s z muhatab na seslenerek böyle bir ihtiyaca karë l k veriyordu. èimdi o yaz lar Sinema ve Felsefe ad yla kitaplaët .

DÜZENDEN UZAK, HAKýKATE YAKIN èunu baëta söylemekte yarar var; Cündioêlu’nun bütün deêerlendirmeleri, tahayyülün, tutkunun, aëk n olan n temelinden yükseliyor. Yani, baëta bir zamanlar ayn gazetede yazd klar Ali Murat Güven olmak üzere, kimilerinin beklediêi ya da sand ê gibi, karë s na gelen eseri ‘düzen’e sadakati, katk s oran nda deêil, bilakis ‘düzen’den ne kadar uzak, hakikate ise ne kadar yak n durduêuyla deêerlendiriyor. Bunu yaparken baë boë nihilizm ya da anarëizm güzellemeleri döëeniyor da san lmas n; yasland ê hikmet kavramlar , esasen bütün ezberleri silip p r l p r l anlamlar n önünün aç lmas na vesile oluyor. çëte bu yüzden Lars Von Trier’in Anti-Christ’ için dört ayr yaz , Melancholia’s için de Newton’dan Goethe’ye, Nâz m Hikmet’ten Hira Daê ’ndaki uzlete yürüyen, hat r say l r uzunlukta bir yaz kaleme al yor da bu çaêr ë mlar n yar s ndan bile yoksun, esasen böyle bir amaç da gütmemië olan Veda, Mustafa, Hür Adam gibi iëlere “va esefa” diyor. Mezkur lmlerin sinemadan da sanattan da felse arka plandan da yararlanmam ë, yaln zca ‘düzen’in en basitiyle tem-

sili olmas bir yana; Cündioêlu, Can Dündar’ n Mustafa’s ndan hareketle ëu tespitte bulunuyor: “Mustafa belgeseliyle Can Dündar ne Musa’ya yaranabildi ne de çsa’ya. Musa da kim, demeyin. Musa demek, toplum demek. Toplumun çoêunluêu. Yasaya göre davrananlar, yarg layanlar, karar verenler, asanlar, kesenler, besleyenler. Malum a, Musa denince akla Tevrat gelir, gelmeli. Yani Tora. Yani Töre. Yani Yasa. Kurallar. On Emir. On binlerce emir. Olumsuz çaêr ë mlar yla; buyruklar, yasaklar, genel kan lar, al ëkanl klar. Standart olan, resmi olan. Kas ve demir. (...) Peki çsa? çsa, düëüncenin ve sanat n ara sokaklar . Ara sokaklar m sadece, arka sokaklar . Akl n ve duygular n. Marjinal olan n. Kenar n, kenardakilerin. Sezginin ve asaletin. Sükunetin. Derinliêin. Seçiciliêin. Kaç n lmaz olarak soylu kibir ve ukalal klar n.” Herhalde bu en yal n mukayese bile bir kir vermiëtir yazar n; nelere, nas l bir gözle, nas l da en temeline inip bakt ê hakk nda. Cevher kadrini cevherfüruëan olmayan bilmez, demiëler. Yaln zca sinema tarihinden haberdar olmak, çekim aç lar ndan anlamak, birkaç da kitap devirmek, sinema gibi bir cevheri keëif ve fehmetmeyi deêil olsa olsa onun dolaylar nda dolaëmay saêlayabilir. Cevherfüruëana kulak verirseniz cevherin kadrini tespit ve teslim yolunda arka sokaklarda biteviye keëi erde bulunabilir, vecd ile kendinizden geçebilir, zevkle ölebilirsiniz.

35

Matbuat m z n güzide kalem erbab Ahmet Turan Alkan’ n k vrak üslubuyla klavyesinden bilgisayar ekran na oradan da gazete ve mecmua sayfalar na süzülen birbirinden ‘gayri ciddi’ yaz lar, Neéeli Kitap’ta toplant . Kitab n ‘neëeli takdim’ini yazan Takdimcibaë Mehmet Efendi’nin pek ciddi sunumunda ifade buyurduêu gibi “Neéeli Kitap, patlam ë m s r k vam nda ha f, çabuk tüketilen ve insanda açl k hissini tetikleyen nitelikte eêlenceli yaz lardan müteëekkil.”

Derdini anlatamayanlar için… PARADOKS DûYALEKTûKA, HAYDAR ERGÜLEN, KIRMIZI KEDû YAYINEVû, 264 SAYFA, 19 TL

Haydar Ergülen’in bir sözlük maddesi titizliêinde haz rlad ê kitap, A’dan Z’ye 29 maddelik bir ansiklopedi. Asl nda, A’dan Z’ye okur taraf ndan yaz lmay bekleyen yüzlerce kavram önerisi. Aëktan meëke, ruhtan gövdeye, çocukluktan yetiëkinliêe, oyundan hakikate, depresyondan paranoyaya, vefadan vedaya, unutmaktan hat rlamaya, tutunamamaktan kaybetmeye, kad nlardan erkeklere, eskiden yeniye... Derdini anlatamayanlar için eêlenceli, kederli, hüzünlü, komik, ironik bir hayat kitab .

Ruhlarên izinde… BÜTÜN RUHLAR GÜNÜ, CEES NOTEBOOM, ÇEV.: BURCU DUMAN, YKY, 288 SAYFA, 18 TL

Hollandal ëair, romanc ve gazeteci Cees Noteboom, son roman Bütün Ruhlar Günü’nde kalemini meta zik alanda gezdiriyor. Kendi kurgulay p yönettiêi televizyon belgeselleri çeken, k rk beë yaë ndaki Arthur Daane, Berlin’de yaëamaktad r. Kar s n ve k z n bir uçak kazas nda kaybettiêinden beri yaln zl k ve melankoli içinde gözlemci konumuna çekilmiëtir… Yirminci yüzy l insan n n kendisine sormas gereken bütün sorular dile getiren kitap, felse altyap syla da 79 yaë ndaki Cees Noteboom’un en ‘genç’ roman .


SPOR

KÝTAP ZAMANI

‘Son Kale’ böyle mi savunulur? Ömer Serim’in Son Kale Fenerbahçe-Bir Linç Belgeseli adlç kitabç baýtan sona basmakalçp birtakçm suçlamalar ve savunmalarla dolu. 3 Temmuz sürecini anlatan yazar baýka bir dünyada yaýçyor gibi...

B

FOTOüRAF: ZAMAN, BAHAR MANDAN

SON KALE FENERBAHÇE, ÖMER SERûM, NOKTA KûTAP, 308 SAYFA, 14,50 TL

AHMET ÇAKIR

aëtan söylemem gerekiyor, bu kitab n yazar Ömer Serim, tan d ê m biri. Türkiye Spor Yazarlar Derneêi’nin Levent’teki merkez tesisinde s k s k görüëüyoruz. Ayr ca TRT kökenli olmak gibi ortak bir özelliêimiz de var. Onu tan y ncaya kadar futbol fanatikliêinin gençlere özgü bir durum olduêunu düëünürdüm. Epeyce ileri yaëlarda da nas l böyle olunabileceêini onda gördüm. Ömer Serim’in Fenerbahçe fanatikliêi anlatmas kolay olmayan bir olgu. Ona göre Sar Lacivertli hiçbir ëey kötü, yanl ë, eksik lan olamaz; bu renkler hiçbir olumsuz s fatla yan yana gelemez. Ayr ca, sadece Türkiye deêil bütün dünya Fenerbahçe düëmanlar yla doludur! Dünyaya böyle bakan birinin yazd ê kitab okumadan da içinde neler bulunduêunu anlamak çok zor deêil. Hele 3 Temmuz süreciyle ilgili olarak olaya hangi aç dan bakt ê n tahmin edebilmek çok kolay. Zaten kitab n “Bir Linç Belgeseli” ëeklindeki alt baël ê da çok ëey anlat yor.

HERKES FENER’E DÜþMAN! Fenerbahçe ile ilgili olmayan konularda Ömer Serin sakin, makul, dengeli, saêduyulu biri. Baëka kitaplar da yazd ê na göre entelektüel kimliêiyle ilgili fazla bir ëey söylemeye gerek yok. Uzun y llar TRT’de çal ë p Yorgun Savaéç gibi önemli yap mlarda görev alm ë biri o. Hatta bu lmin yak lmas rezaletini konu edinen ibret belgesi bir kitab da var. Ancak ië Fenerbahçe’ye gelince Ömer Aêabey bambaëka biri oluveriyor. Örneêin, ona göre hakemlerin hemen tümü Sar Lacivertli tak m aleyhine çal ë r, hiç baëka dertleri yoktur! GS, BJK, Trabzonspor, Bursaspor hep kay r l r; Fenerbahçe ise sürekli haks zl klarla karë laë r. Bunun gibi daha bir y ê n kötüleme, engelleme ve y kma çabas na karë n yine de en büyük Fenerbahçe’dir! Belki bütün bunlar anlamak bile mümkün olabilir ancak Son Kale Fenerbahçe adl kitap için ayn ëeyi söyleyebilmek çok zor. Çünkü öncelikle 304 sayfal k kitapta anlat lmaya çal ë lanlar herhangi bir köëe yaz s nda rahatl kla özetleyebilirsiniz. Serim, 3 Temmuz sürecindeki Fenerbahçe’yi savunmak istiyor ama bu konuda diëe dokunur bir ëey söylemiyor. Gazetelerde, televizyonlarda b kt r c derecede s k gündeme getirilmië olan birtak m suçlamalar ve

Ömer Serim

savunmalar toplam elimizdeki. Yazar m z kitab n , bu süreçte günü gününe tuttuêu notlar üzerinde çal ëarak oluëturduêunu söylüyor ama en can al c olaylardan bile söz etmiyor. Örneêin, iddianame ile ilgili hemen hiçbir ëey söylemiyor. Kitab n iç örgüsü denilebilecek bir planlama da söz konusu deêil. Birbiriyle ilgili ilgisiz bir y ê n laf birbiri ard na dizilmië... Kitab n arka kapaê ndaki “Cumhuriyet’in kaleleri birer birer düëüyor. Atatürk’ün Cumhuriyeti hasta; Fenerbahçe, Türkiye Cumhuriyeti’nin zapt edilmek istenen kalelerinin sonuncusu.” diye sürüp giden ifadeler Serim’in yapmak istediêini iyi anlat yor. Bunlar hemen hiçbir ëey anlatmayan genellemeler. Üstelik tam tersini kan tlamak çok daha kolay. O sözünü ettiêi mecralarda Fenerbahçe’nin haddinden ziyade kollanmas , sürekli bir rahats zl k konusudur. Hatta bu nedenle ‘Fenerli Bas n’ diye bir kavram bile doêmuëtur. Sar Lacivertli kulübün önemli bir tiraj ve reyting unsuru olmas nedeniyle kollanmas da zorunluluk olarak görülür. Kitab n hem doêal hem ilginç yanlar ndan biri, Ergenekon savunmas . Serim’e göre Ergenekon kapsam nda gündeme gelen olaylar n hepsi fasa so! Olaylar n içinde ad geçen, vahim suçlamalarla karë karë ya bulunan insanlar hiçbir yanl ë iëe giriëmemië birer melek! Haks z suçlama-

larla onlar bu durumlara sokanlardan da elbet bir gün hesap sorulacak. Ancak bu tür saptamalar kitab n içinde baëka s k nt lara yol aç yor. Örneêin, Fenerbahçe ve 3 Temmuz süreci konusunda yazar m zla ayn görüëte olan Cengiz Çandar’ n, Ergenekon konusunda tam tersi bir noktada bulunmas çok tats z bir durum. Yani Çandar Fenerbahçeli yan yla makbul biri Serim için, fakat Ergenekon konusunda yanl ëa saplanm ë durumda... Hem kitab n hacim olarak büyümesi hem de yazar m z n entelektüel kapasitesinin ortaya konulmas için deêiëik bir yola baëvurulmuë. Kitab n içinde italik olarak dizilmië çeëitli tarihsel ve toplumsal linç olaylar na yer verilmië. ABD’deki McCharty döneminden tutun da Halide Edip’in Vurun Kahpeye’sine, Sokrates’in uêrad ê zulümden Che Guevara’n n öldürülmesine kadar s n r tan mayan bir geniëlikte bu al nt lar... Hemen tüm örneklerle ilgili olarak ‘ne alaka’ dememek elde deêil.

BýRAZ CýDDýYET LÜTFEN! 3 Temmuz sürecinin Fenerbahçe’yi y kmak üzere kurgulanm ë olduêunu düëünmek ve bunu kan tlamaya çal ëmak da anlaë l r bir durum olabilir. Fakat bunun için ortaya daha ciddi bir çal ëma koymak gerekiyor. Fenerbahçe’nin baë ndan Aziz Y ld r m’ n uzaklaët r l p yerine Sabri Ülker’in getirilmeye çal ë ld ê gibisinden saçmal klar ciddi ëeyler diye görüp kitaba koyarak istediêiniz yere varabilmek olanakl deêil. Cemaat suçlamas baëta olmak üzere polise, yarg ya, medyaya sayd rarak bir ëey söylemië olmuyorsunuz. Doêrusunu isterseniz, kitab n yetersizliêinden doêan s k nt , kendi kendini cezaland rmas diye adland r labilecek bir sonuç veriyor. èöyle: Kitap ç kal bir y l olmuë (Aral k 2011), benim gibi bir spor kitaplar kurdu bile varl ê ndan ancak haberdar oluyor! Hani nerede 25 milyon Fenerbahçeli? Son kalenin düëmemesi için ne yapmalar gerektiêini bu kitab alarak öêrenmeleri gerekmez mi? Herhalde bin adet bas lm ë olan kitab n bir y l içinde ikinci bask s bile yap lamam ë. Böyle olmaz Ömer Aêabey! Saêlam bilgi ve belgelerle, ciddi dayanaklarla, kan tlanm ë varsay mlarla, farkl ve ilginç görüëlerle oluëturulmas gerekir bir kitab n. Oysa elimizdeki, böyle bir kitab n yaz lmas için al nm ë notlar bile say lamayacak kadar eksik bir çal ëma. Biraz ciddiyet lütfen!

36

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Dinle Mesnevi’den neler anlatmakta 18 BEYûT DûNLE, M. FATûH ÇITLAK, SUFû KûTAP, 144 SAYFA, 8.50 TL

Mesnevi’nin ilk on sekiz beyti, adeta bu k ymetli eserin kalbi gibidir. Çünkü bunlar, bizzat Hz. Mevlana’n n yazd ê beyitlerdir. Diêer beyitleri ise halifesi Hüsameddin Çelebi’ye söyleyerek yazd rm ët r. çlk on sekiz beyit için “Mesnevî’nin Fatiha’s ” tabiri kullan l r. Bu tabir hem Fatiha sûresine iëaret eder hem de ilk on sekiz beytin Mesnevî’yi açan ve özünü anlatan yönüne dikkat çeker. M. Fatih Ç tlak, Mesnevî’nin s rr olan bu on sekiz beyti, daha evvel kaleme al nm ë ëerhlerden farkl bir tarzda ëerh ediyor.

Āslâmcêlêk öldü mü, dirildi mi? DOÿUM ûLE ÖLÜM ARASINDA ûSLÂMCILIK, MÜMTAZ’ER TÜRKÖNE, KAPI YAY., 190 SAYFA, 12 TL

Geçtiêimiz aylarda bas n n ciddi yazarlar aras nda hayli ateëli bir ‘çslâmc l k’ tart ëmas yaëanm ët . Uzun süren bu tart ëman n tara ar ndan Mümtaz’er Türköne, ‘kavgada yumruk say lmaz’ diyerek mevzuyu kitap sayfalar na taë d : “Bu kitap, master tezimden sonra en k sa zamanda bitirdiêim ikinci kitap oldu. Söyleyecek sözüm vard ve söyleyeceklerimi önemsiyordum. Benim de akademik hayat mda edindiêim bir ‘çslamc l k uzmanl ê ’ s fat m var. Söylediklerimi önemsemesem bu kitab kaleme almazd m.”

Bir iüadamênên ‘lüzumsuz’ hayatê LÜZUMSUZ ADAM ûSHAK ALATON, MEHMET GÜNDEM, ALFA YAYINLARI, 492 SAYFA, 24 TL

Mehmet Gündem, çshak Alaton’un Lüzumlu Adam kitab yla baëlatt ê s ra d ë hayat hikâyesini anlatmaya serinin ikinci kitab Lüzumsuz Adam’la devam ediyor. Kitab n ilgi çekici ismi, Alaton’un, “Erken yaëlarda, varl kl olman n ötesinde daha neler var diye kendime sormaya baëlad m. 65 yaë ma geldiêimde bir yaz yazd m. Yaz n n baël ê ‘Lüzumsuz olabilmek.’” cümlesinden kaynaklan yor.

Her kayêp bir renk bêrakêr KAYIP RENK, HÜSEYûN TUNÇ, NESûL YAYINLARI, 440 SAYFA, 17 TL

Günlük hayatta aëina olduêumuz, s kl kla kulaê m za çal nan sözleri hat rlayal m. O delikli kayan n ötesinde hazine varm ë... Kredi alman n püf noktalar varm ë... Bu memlekette güpegündüz adam kaç r l rm ë... Bu iëler telefonda konuëulmazm ë... Hüseyin Tunç’un roman nda, varl ê n ve yokluêun, bekleyië içerisinde sorgulanan bir aëk n, deêiëen sosyal ve ekonomik yap m z n tarihi, ëaë rt c detaylar ve ak c bir üslupla kendine yer buluyor. Kay p Renk, hayat n sorular kadar cevaplar da içerdiêine inananlar n öyküsü.


KÝTAP ZAMANI

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Āklimler ûlahiler ve ilahi konumundaki gazeller, günümüzün okurlarçnçn ilgisini zihinde yaýanan bir tür ýiirsel deneyim olarak da çekebilir. ûlahileri besleyen ve ilahilerin beslediþi anlam dünyasçna girmek istendiþinde, tasavvufun terminolojisine baývurmak zorunlu.

da yaëayanlar n sahip olduêundan büsbütün farkl odaklara yönelmië iken, eskilerin, tarihsel olaylar n anlat m na tahsis ettikleri ëiirsel çal ëmalarda akla uygun ya da uydurulmuë bir üslubu tercih ettiêini görüyoruz. Bir olay baëkas na anlatmak amac yla iëe baëlay nca, ak ë zedelemeyecek bir üslubun kendiliêinden doêmuë olmas akla uygun gelebilir.

daki bu, âyinsel coëkuyu art ran nitelikten baê ms z deêildir. Bir baëka örnek olarak, Ganizâde Nadirî’nin “Mi’râciyye”sinde dinî duygudaki yoêunluêun ve esrimenin belirgin oluëunu verebiliriz. Bu manzumeyi okuyan kiëi, ëiirin dokusunda bulunan kendinden geçme (vecd) halinin, okuma yoluyla kendisine aktar ld ê n hisseder. 16. yüzy l ëairi Nazîm’in, vecd haline denk bir coëkuyla yaz lm ë çok say da ëiiri, “na’t” niteliêindedir.

TýYATRO VE ýLAHý

þAýRýN ALGISI BýR BÜTÜNDÜR çnsanl ê n belirsizliklerle örülmüë geçmiëinde, belirlenebilir haldeki zihinsel çat ëma görünümleri yok ya da bize kadar gelmemië deêil. Kendisini dini duyuëun ikliminden özenle ay ran entelektüel düëünce ortam , 17. yüzy ldaki bilimsel devrimlerden sonra meta zikten baê ms z olarak alg lanmak isteêinde srarl oldu. èunu belirtmeliyiz ki, srar felsefededir; o da felsefecilerin bir bölümünün yeêlemesidir. èiiri felse tart ëma alanlar na çekmek isteyenlerin yapt ê n saymazsak, ëiirin dünyas nda insan n zihinsel varl ê daima bir bütün olarak görülmüë ve zihinsel alg n n parçalanmas n olaêan sayan tart ëmalar d ëlanm ët r. èairin alg s bir bütündür; onda meydana gelebilecek çatallanma, bütünü yar m haline getirmez. èairlerin tekdüze olmayan çat ëmal alg s n n düzyaz daki ard ë k ifade doêrultusunda deêil, bu alg n n varl ê n n bir bütünlük olduêu göz önüne al narak anlaë lmas gerekir. Uçlar her zaman vard r; ëiir, alg s na önemsizlik atfedip her yerden sürüldüêü dönemlerde bile meta ziêin d ëland ê bir uçta toplanmam ët r. Günümüzde ëiir üstüne düëünüë, çoêunlukla 17. yüzy ldaki meta ziêi d ëlayan haliyle doêay aç klamak için baëvurulan ilkelerin, insanl k hallerini ayd nlatmaya yetmediêi görüëünden yola ç k yor. Bu noktadan, alg n n deêiëik kap lar n açan özgün bir ëiir formuna gelelim: çlahiler ve ilahi konumundaki gazeller, günümüzün okurlar n n ilgisini zihinde yaëanan bir tür ëiirsel deneyim olarak da çekebilir. Gerçekte bu nitelikteki manzum parçalar içsel deneyimlerin, çoêunlukla taëk n halinde ortaya ç km ë verimleridir. çlahileri besleyen ve ilahilerin beslediêi anlam dünyas na girmek istendiêinde ise onlar n doêuëunu mümkün k lan coëkudan uzaêa düëmeksizin, tasavvufun ter-

ÿLLÜSTRASYON: ZAMAN, CEM KIZILTUü

Eski dünyada, entelektüel alg ile dinsel duyum aras nda bulunabilecek s n rlar, gerçekte görecedir ve iki dünyay birbirine kapatmak amac yla çizilmemiëtir. Bu s n rlar, dünyalardan birinin diêerine hayat hakk tan mas ya da tan mamas na yol açacak ölçüde kesinleëip kat laëm ë da deêildir; yörüngeleri ve yerleri deêiëkendir. Beë duyunun yard m ile alg lad ê m z gerçek dünya, insan n bu dünya ile iliëkisi üzerine kurulan fantezilerin, insan gerçek dünya bilgisi hakk nda yan ltmayacak biçimdeki meta zik alg lamas n n ve bu alandaki zihinsel çoêalt m ile çeëitlendirmelerin (spekülasyonlar n) kimi zaman kavgal , kimi zaman birbirinin alan na müdahale etmeden ve geçimsizliêe yol açmadan bir arada yaëamas , ëiir dilinin açt ê imkânlar sayesinde mümkün olmuëtur. Aristo’nun, varl klar duyular arac l ê yla alg lamay temel ald ê yöntemi ile Platon’un sezgileri öne ç kard ê yaklaë m eski Yunan dünyas ndan beri, sanat , felsefeyi ve baëka davran ë ölçümlerini içine alan iki ekolün simgesi halinde devam edip gitmekte. Homeros’un mitoloji temelli destanlar her iki ekolün izleyicileri taraf ndan okunmuë, Shakespeare’in eserlerindeki olay örgüsüne ve anlat m n entelektüel dokusuna biçim veren de iki tara birikimden baê ms z kalmam ët r. Eski Yunan dünyas ndaki bu ikili yaklaë m, baëta çbni Sina’n n Meta zik çevirisinde görüldüêü üzere, 12. yüzy ldan baëlayarak çslam dünyas na geçmiëtir. Benzeri yaklaë mlar n Doêu dünyas nda baëka bir surette bulunmad ê n söyleyemeyiz. Konular ndan ve içerdiêi bilgilerin alan ndan dolay , hiç de öyle olduêu san lmad ê halde Muhyiddin çbn Arabî’nin Fütuhât- Mekkiyye adl ünlü eseri mant kla doêrulanabilir biçimde, düëünce silsilesinin kelimelere dökülmesi halinde bir üslupla yaz lm ët r. çslam dünyas n n hemen her yerindeki ve tabii ki Türkçe ëiirin dünyas ndaki varl k alg s üzerinde belirleyici olan eserlerin anlamsal temelinde, çoêunlukla Muhyiddin çbn Arabî’nin kaleminden ç km ë eserler yer alm ët r. åskendernâme, Selimnâme ve benzeri biçimde yaz lm ë, tarihi konulu mesnevilerin gerisinde de ayn entelektüel dünya kavray ë n n ve alg biçiminin bulunduêu aç kt r. Günümüzün entelektüel iklimini oluëturan bilgiler toplam , eski dünya-

minolojisine baëvurmak zorunlu. Çünkü bilgi, bilginin insanda hayat bulmas ve insani duyumda meydana gelen kabarma, tasavvuf dünyas n n terminolojisinde kaynaëm ë halde bulunuyor. Aç klamas da ayn dünyadan saêlanan araçlarla yap l yor. çlahi niteliêindeki verimler ëiir olarak okunmuë; ayn zamanda bir âyinin devam ya da parças ëeklinde alg lanm ët r. Örneêin, Mevlevilik yolunun baêl s bir ëairin, derviëlerin davran ë n anlatt ê bir ëiirinin ya da “semâ” redi i bir gazelin okunmas , semâ’n n söz arac l ê yla icras na (zihinde gerçekleëmesine) yol açabilir. èiirler sadece bu nitelikleri nedeniyle ve bir “hâl”in yaëant ya dönüëmesini saêlamak amac yla da okunmuëlard r. çlahilerin ritim kazanmas ve muhataplar n etkileme ölçüsü, alg lanmalar n-

37

Bat edebiyatlar nda geliëmië olup Türkçe örneklerini 19. yüzy lda gördüêümüz manzum oyunlar, nas l ki, diyalog ve hareket öêesini ëiire yedirerek oluëturuluyorsa, burada sözünü ettiêimiz ilahiler de toplu olarak icra edilen bir âyini ya da bir kiëinin tek baë na alg lad ê düëüncenin konusu üstündeki yoêunlaëmas n ve ayr nt larda oyalanmaks z n genelliêin derinlerine dalmay ëiirle birlikte getiriyor. Niyetimiz manzum tiyatro oyunlar ndaki tiratlar ya da koro parçalar ile ilahi benzeri metinler aras nda bir karë laët rma yapmak deêil. èiirin, tan m yap lm ë, s n rl ve özel bir duruma tahsis edilmesiyle ortaya ç kan bir konumunu, belirginleëtirecek ve anlaë l r k lacak bir ifadeyi bulmak istiyoruz. Tiyatroda eylemin yoêunlaët ê zaman parçalar büyük iëlev görüyor. Bir eylemin baëlamas yla bitmesi aras ndaki zaman parças , oyundaki amac n çoêu zaman bir gerilim sahnesinde görünerek gerçekleëtiêi birimdir. èiirin, kabarma halindeki duygu ve anlam yüklü zaman parças n sözle tespit ederek kal c k labilmesi, oyun yaz m nda manzum söyleyiëe baëvurmay ihtiyaç k lan nedenlerden biri olmuëtur. çlahiler de bir hareketi içeriyor ya da mevlevi semâ’ nda görüldüêü üzere, hareketin davetçisi ve baëlat c s olabiliyor. çlahilerde amaç, ëiir söylemek deêil, üst düzeyde anlamla yüklü yoêun anlar n, kimi zaman bedensel olarak da teslim olmak suretiyle zihinsel yaëant haline gelmesini saêlamakt r. Bu ruh iklimini baëka yerlere ve baëka zamanlara taë yarak yeniden canlanmas n saêlayan da, deyië yerindeyse, veli-ëairlerin gönlünden kopup dilinden dökülen naz m parçalar d r.


USTA GÖZÜYLE

KÝTAP ZAMANI

Fiyakalê istihlake, Dandy’lere ve Caravaggio’nun iki tablosunu görmek için Floransa’ya gitmelere dair

‘Muhteüem Recai’ filimi niyçün çekilmeyor?

Sana alafranga züppe bile demezler; “Görmemiýin parasç olmuý, Floransa’ya, Caravaggio’nun Baküs ve Medusa tablolarçnç seyretmek için gitmiý!” derler... RECAÝ GÜLLAPDAN

ÐRFAN KÜLYUTMAZ

C

an mdan muazzez, sevgili kaarilerim, Cenab- Rabbü’l Alemiyn’in lutf-u keremiyle bu ay da beraber olduk. Bendeniz, elhamdülillah eyiyim, sizin de eyi olman z temenni ederekden lak rd ma baëlayorum. Efendim, Amerikal bir içtimaiyyatç olan Thorstein Veblen’in Aylak S n flar Nazariyyat namiyle ma’ruf bir eseri vard r. Bu eserde, israf mes’elesini ele al r ve israf n fiyaka veyahud caka içün yap lan na conspicious consumption ad n verir;-yani, gösteriëçi istihlak! Bizim edebiyyat m zda bu neviden caka satmak maksadiyle yap lan istihlakler, betahsis Tanzimat’ta, alafranga züppe taabiyr olunan Bihruz Bey, Felatun Bey nev’inden birtak m roman eëhas na tlaak olunur. Hilmi bey kardaë m ise fiyaka gayesile istihlakte ziyadesiyle müsrif olanlar n, alafranga züppeler deêil de, çngilizce taabirile, ‘dandy’ler olduêu kanaatindedir. Mesela, Tanzimat’ n meëhur dandy’lerinden Halil èerif Paëa gibi...

‘BEAU þERýF’: BOþ HERýF Halil èerif Paëa, yar ë atlar iëtira eden, meëhur ressamlardan tablolar alarak koleksiyon yapan, Paris’de zevk ü safa içinde idame-i hayat eden bir zâtt r. Herhalde vechen güzel olduêu içün Frans zlar n kendisini ‘beau èerif’ deye tesmiyye etdiklerini de Hilmi bey kardaë mdan istima edeyorum. Frans zca okunuëu itibariyle Osmanl lar kendisini ‘Boë Herif’ diye çaê rmakda idiler... Efendim, bütün bu lak rd lar niyçün etdim? Hemen arz edeyorum: Bundan bir müddet

evvel, elime bir kazata geçdi. Daha doêrusu, èehper Han m k z m, her zemanki gibi yevmi kazatalar kap c Niyazi vesatetiyle getirdiêinde muttali olmuë idim. Bir kazatan n en mühim muharrirlerinden birinin bir mekalesinde ëu ibareye tesadüf etdim. “Hafta sonu iki gün Floransa’ya gitdim. Caravaggio’nun Baküs ve Medusa tablolar n görmek içün!” èimdi buna ne buyrulur muazzez kaarilerim? Bu zat, s rf ve betahsis Caravaggio’nun tablolar n görmek içün Floransa’ya gitmië. Keyif de para da onun deêil mi? Elbetde gider! Gitmesine git de, muhterem, niyçin bunu kazatandaki köëende ilan edersin? Herkes, “Bak! Adam Caravaggio’nun iki tablosunu görmek içün Floransa’ya gitmië! San’ati sevmek iëde bunun gibi olur! Aferin adama!..” desinler deye, herhalde... Muazzez kaarilerim, bu Veblen’in ‘fiyakal istihlak’ taabiyr etdiêi vaz’iyyed deêil midir?

3 ARALIK 2012 PAZARTESÝ

Sergüzeýt-i ömrümün henüz kaleme alçnmamçý nice ýan ve ýeref levhalarçnç kasd-ç mahsûs ile nisyâna terkeylediþimi bilmeniz kâfi ve vâfidir. Eþer melmekette bu harikulâdelikleri hazma müsait bir zihnî vasat görse idim elbette neýreylerdim.

K

oca Baëvekil gürlüyor kürsülerden, “Padiëah m z Kanuni hazretlerinin 30 senesi seferlerde at üstünde geçmië iken, dizide bakayoruz ki rahmetli kar k sm na lâf yetiëtirmekten düëmana k l ç üëürmeêe mecâl bulamayor, ay pt r felan festek!” Aziz kaarîlerim, bu lâf zlar duyan bir ecnebî zanneder ki, Baëvekil her ëeye müdahil olayor, fikir hürriyetine cebren el koyayor! Haay r efendiler haay r; Baëvekil sadece siyaset yapayor. Her hafta efkâr- umûmiyenin önüne bir sak z atub sohbeti deêiëtireyor. Halbuki necîb milletimiz k r lm ë gibi bu nevzuhur Osmanl dizilerini seyrettiêi gibi Ortadoêu ve Balkanlarda dahi, “Aceba bu hafta Hurrem, kime ne fenâl k edecek?” diye merak ile takib eden say ya gelmez ahali vard r. O bak mdan lutfen böyle gürlemeleri ciddiye alub kendinizi gaza getirmeyiniz. Baëvekil’in bu kabilden esip yaêmalar , olsa olsa Muhteéem Süleyman filminin raêbetini art rmaktan baëka bir netiyce tevlîd etmez.

SEYýRCý HAKýYKý TARýHTEN HAZZETMEZ DANDY BýLE DEĀýLSýN

Seyirci k sm hakiyki tarihten hazzetmez ki muhteremler; hakiyki tarihin bizzat kendisi –nas l tâbir edilir?- biraz kirlidir; elini yüzünü yumadan seyirci karë s na ç karulur ise ahaliye s k c , hatta menfûr gelebilir. Ekser’ün-nâs bir hikâyede entirika, mebzûl miktarda yalan-dolan, haylice ümitsiz aëklar ve kar -k z meselelerinden mütevellid buhranlar olsun ister. Nereden biliyorsun diye sual edersiniz: Misâl bak n z bizzat benim ëu kendi serencâm- ömrümün hakiyki safahat n nümûne olarak iëaretle iktifâ eylerim. Öêünmek gibi olmas n fekat her bir sahifas azîm muvaffakiyetler, ëan ve ëerefle lebâleb altun çerçeveler ve nice bir kahramanl klar ile müzeyyen olan sergüzeëtimden bir filim yap lacak

Yahu, Halil èerif Paëa, yani ‘Boë Herif’, tablolar sat n alarak dandy adab nca caka satayor idi; sense o tablolar anca seyredersin, yürrü hadi! Doêru Floransa’ya... Muhterem, sen dandy bile deêilsin. Sana alafranga züppe bile demezler; “Görmemiëin paras olmuë, Floransa’ya, Caravaggio’nun Baküs ve Medusa tablolar n seyretmek için gitmië!” derler... Muazzez kaarilerim, bu ay da bu kadar. Telak y, inëaallah gelecek aya. O vakde kadar, zât n za hoëca bak n z, Rabbime emanet olunuz. Au revoir canlar m benim...

38

olsa eminim ki ilk onbeë dakiykadan sonra seyirci s k lub sinemay terk edecektir. Neyçün? Ey azizler, ëu hakiykati itirâf etmek, belki bir k s m düëmanlar m n çekememezlik damar na pek latîf gelecektir fekat iëte söylüyorum; ay pt r söylemesi, bundan tam alt sene evvel böyük bir itina ile neërolunan Melmeketi Kurtar r m Fekat Bir æartla ünvânl yegâne kitab- müfîdimin nüshalar hâlâ kuytu raflarda bekleyip durmaktad r. Müëteki miyim: Asla! S zlanayor, “Aman da ëu kitab üçer-beëer satun al n” deyû size iëmâra tenezzül mü edeyorum: Kat’iyyen! Öyleyse neyçün bu sevimsiz meseleyi zikrediyorum; zira aziz kaarî, seyirci taifesi, böyle mükemmel ve her zaviyeden kendine “Maaëallah” dedirten bir insan sevimli bulmad ê gibi hikâyesine de inanas gelmeyor. “çnsan sevimli k lan biraz da kusurlar d r” diye bir söz duymuë idim; meêer hakiykat imië.

NýCE þAN VE þEREF LEVHALARI... Aziz dâvâ arkadaëlar m, bir insan n kendini medhetmesi budalal kt r; sak n ola ki, ëu sat rlar ma aldanub, “Bu herif neyçün her ay kendini öêüp duruyor?” ëeklinde vahim fikirlere kap lmay n z. Ben size az evvel, hakiykat pek de sevimli deêildir dememië mi idim? Netekim asl na sadakatle kaleme ald ê m kitab m n fazlaca itibar bulmamas ol sebebdendir. çëte bu mülahaza ile muhterem muhiblerim, sergüzeët-i ömrümün henüz kaleme al nmam ë nice ëan ve ëeref levhalar n kasd- mahsûs ile nisyâna terkeylediêimi bilmeniz kâfi ve vâfidir. Eêer melmekette bu harikulâdelikleri hazma müsait bir zihnî vasat görse idim elbette neëreylerdim fekat vasat müsaid görmeyorum ve dahi esasen, “Haydi anlatay m da müstefid olsunlar” diye fikir deêiëtirsem, gördüêünüz üzre daha merhaba bile demeden sahifadaki yerim bitiveriyor ayol.


iPhone Uygulamamız Yenilendi! Yeni birçok özelliğiyle iPhone uygulamamızı çok beğeneceksiniz! Gelişmiş Sipariş Yönetimi Barkod Okuyucu ile Arama Geliştirilmiş Arama Fonksiyonu Retina Ekran Uyumluluğu Geniş Paylaşım Seçenekleri Anında Web Senkronizasyonu Yorum Fonksiyonu Favorilerim Yönetimi ve daha birçok özellik...

LJUBQMB CVMVĈNBO O FO LPMBZ ZPMV

kitapyurdu.com kitapyurdu.com/iPhone

/kitapyurducom



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.