Serdar Güven
17
Roger Garaudy’nin ard ndan Cemal Ayd n
16
iir ele tirmeni olarak Ataç Sabit Kemal Bay ld ran
KAPAK: O R HAN NALIN
4
Mustafa Kutlu’dan yeni bir uzun hikâye
6
EDEB YAT Sad k Yals zuçanlar
Adonis’ten sufizm ve sürrealizm üzerine
14
KÜLTÜR TAR H A. Esra Yalazan
Bir Allame-i Cihan: Yerasimos
17 ANLATI
Mehmet Öztunç
avkar Alt nel’in gezi notlar
37 R
Ebubekir Ero lu
Lirizm: Sözelden gelen
38
USTA GÖZÜYLE Recai Güllapdan
OKUR ALI KANLIKLARINI BEL RLEYEN TEKNOLOJ K GEL MELER VE YEN ARTLAR EDEB TÜRLER N HAC MLER KONUSUNDA DA BEL RLE Y C OLACAK MI? SAYFA 8 Z A M A N G A Z E T E S Ý ’ N Ý N Ü C R E T S Ý Z AY L I K K Ý TA P E K Ý D Ý R . Y I L : 7 S AY I : 7 8 2 T E M M U Z 2 0 1 2 PA Z A R T E S Ý
K A PA K 0 8 K TAPLAR MANLIYOR MU? Osmanl ’n n s rr neydi? 18 Kazancakis, Nietzsche’yle hesapla yor 24 bn Battûta’yla yolculuk 25 Afaki denemeler 28
05
Siegfried Lenz’in gerçek bir hikâyeden yola ç karak kaleme ald Almanca Dersi, büyüleyici dili ve insan ruhuna inmedeki ba ar s yla ça da Alman roman n n en önemli örneklerinden biri.
18
Yitik Hazine Yay nlar ’ndan ç kan, Prof. Dr. Necdet Öztürk’ün titiz çal mas n n ürünü olan Çad rdan Saraya 14-15. Yüzy l - Osmanl Devlet Düzeni adl kitap, Osmanl ’n n kurulu devrine k tutuyor.
22
Bedia Koçako lu’nun, Anlams zl n Anlam : Postmodernizm adl kitab , postmodernizmin ne oldu una, neyi kapsay p neyi d ar da b rakt na ili kin derli toplu bir çal ma.
23
Sibel K. Türker, yeni roman nda kad nlar n dünyas na çekiyor dikkatleri. Ahlâktan yaln zl a uzanan bir çizgide çok çe itli meseleleri tart maya aç yor yazar.
Gö e akan sekiz renk 28 Küçük dedektifler iz pe inde 30 Bir festivalcinin an lar 31 Her ey ‘birdenbire’ oluyor 33
27 May s rejimi bitti mi? 34 Hiç vermeyenle veren bir olur mu? 35 Bir futbol adam n n portresi 36 Lirizm: Sözelden gelen 37
Yeni artlar, edebi türler nternet payla m a lar n n okur al kanl klar n etkiledi i ve ekillendirdi i, yeni bir bilgi de il. Hatta “twitter öykücülü ü” gibi, gelece i belirsiz, yeni kavramlar arma an etti bize teknolojik geli meler... Bütün bunlar n okuru gittikçe daha k sa yaz n türlerine yönlendirmesi umulurken, son y llarda öne ç kan belli ba l romanlar n çok hacimli olu u da dikkatli okurun gözünden kaçmam t r. Musa rek bu ilginç konuyu ele ald ve yazarlara görü lerini sordu. Okur al kanl klar n belirleyen yeni artlar edebi türlerin hacimleri konusunda da belirleyici olacak m ? Bu soru, göründü ünden daha ciddi olabilir. Yaz n n ve okur al kanl klar n n gelece i konusunda öngörüler de içeren kapak dosyam z ar ivinizde tutman z öneriyoruz. Yeni kitab yla Mustafa Kutlu, Siegfried Lenz’in sessiz bir ba yap t olan Almanca Dersi adl roman , sufizm ve sürrealizm üzerine dü ünceleriyle Adonis, iir ele tirmeni kimli iyle Ataç, gezi notlar yla avkar Alt nel, Marshall Sahlins, bn Battuta, Sad k Yals zuçanlar, Münir Göle… Yaz aylar nda iyi okurun seçene i çok… yi okumalar…
FEZA GAZETECÝLÝK AÞ ADINA ÝMTÝYAZ SAHÝBÝ: ALÝ AKBULUT GENEL YAYIN MÜDÜRÜ: EKREM DUMANLI GENEL YAYIN MÜDÜR YARDIMCISI: MEHMET KAMIÞ GENEL YAYIN EDÝTÖRÜ: ALÝ ÇOLAK EDÝTÖR: CAN BAHADIR YÜCE GÖRSEL YÖNETMEN: FEVZÝ YAZICI SAYFA TASARIM: AHMET BÝÇER SORUMLU MÜDÜR VE YAYIN SAHÝBÝNÝN TEMSÝLCÝSÝ: HAYRÝ BEÞER REKLAM GRUP BAÞKANI: MEL H KILIÇ REKLAM SATIÞ D REKTÖRÜ: ALÝ DEMÝRHÝSAR, REKLAM SEKTÖR YÖNETÝCÝSÝ: EREN ENES REKLAM SEKTÖREEL UZMANI: MELEK TINMAZ YAYIN TÜRÜ: YAYGIN SÜRELÝ ADRES: ZAMAN GAZETESÝ 34194 YENÝBOSNA-ÝSTANBUL TEL: 0212 454 1 454 (PBX) FAKS: 0212 454 14 96 REKLAM TEL: 0212 454 82 47 BASKI: FEZA GAZETECÝLÝK A.Þ TESÝSLERÝ HTTP://KÝTAPZAMANÝ.ZAMAN.COM.TR E-POSTA: KÝTAPZAMANÝ@ZAMAN.COM.TR HER AYIN ÝLK PAZARTESÝ GÜNÜ YAYIMLANIR twitter.com/kitap_zamani
facebook.com/kitapzamanicom
24
Stephen King, 22/11/63 adl yeni roman nda yine Amerikan toplumunun orta s n f na odaklan yor. Kitab n, King’in di er romanlar ndan daha farkl bir yerde durdu u söylenebilir.
26
Marshall Sahlins, yeni kitab nda insan do as na dair tan m n kültürel oldu unu kan tlama çabas nda. Sahlins, insan n özünde iyi oldu unu söyleyen slam’a uygun bir tez ortaya koyuyor.
26
Gelenek ve Gelecek Aras nda Bediüzzaman isimli kitapta, Metin Karaba o lu’nun Bediüzzaman Said Nursi üzerine, seçkin isimlerle yapt söyle iler yer al yor.
34
Muhsin Öztürk, 1960 sonras nda ikame edilmi olan, devletin ideolojik köklerini, bu sürecin Turgut Özal dönemiyle birlikte dü ü e geçmesini ve AK Parti ile tarihe kar mas n anlat yor yeni kitab nda.
H KÂYE
KÝTAP ZAMANI
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Bir merhamet mesafesinde Her y l bir kitap yay mlamay âdet edinen Mustafa Kutlu, bu kez Anadolu Yakas adl eseriyle okurunu selamlad . Yazar, biçimsel olarak nehir söyle ileri referans ald kitab nda, hemen hemen her eserinde öne ç kard sorunlar bu kez nehir söyle i format içinde kurguluyor. ANADOLU YAKASI, MUSTAFA KUTLU, DERGÂH YAYINLARI, 207 SAYFA, 12 TL
T
SERDAR GÜVEN
ürk öykücülü ünün son dönemde yapt at l ma bamba ka bir cepheden kat lan ve hâkim söylemin uza nda ürünler vererek yeni bir kanal açan Mustafa Kutlu, hem öykücülü ümüze getirdi i yenilikle hem de üretkenli iyle ad ndan hep söz ettirmeyi ba ard . Merkezden çok ta ran n, bireyden çok bir cemiyet içinde ekillenmi insan n, biçimden çok içeri in, maddeden çok ruhun, yaz nsal kayg lar yerine kir meselelerinin öne ç kt öyküleriyle, ya ad at l ma ra men dolayl bir t kanma ya ayan Türk öykücülü üne ç k yollar da önerdi bir bak ma. Öte yandan, her yazara kolay kolay nasip olmayacak bir üretkenlikten de söz edilmeli. Kutlu, her y l bir öykü kitab yay mlamay al kanl k haline getirdi. Yazar, bu kez Anadolu Yakas adl kitab yla kar m zda.
‘NEH R SÖYLE ’ G B … lk bak ta, Mustafa Kutlu ile yap lm bir “nehir söyle i” zann uyan yor kitab n kapa na göz gezdirdi inizde. Oysa asl nda bir uzun öykü Anadolu Yakas . Biçimsel olarak nehir söyle i kitaplar n referans al yor yazar. Hemen hemen her kitab nda öne ç kard sorunlar bu kez bir nehir söyle i format nda kurguluyor. Hiç üphesiz parlak bir kir bu. Üstelik, her zaman “anlatmaya”, “sohbet etmeye” ve diyalog yaz m na büyük bir önem atfetmi yazar için çok kullan l bir teknik. Kitab n hemen ba nda gazeteci kahraman n a z ndan kitab n ortaya ç k gerekçesi u ifadelerle aç klan yor: “Nehir söyle iler çokluk bir ba ar hikâyesi anlat r. Ba ar l adam ve kad nlar n ço u öhreti yakalam , medyatik olmu tur. nsanlar bu ki ilerin özel hayatlar n merak ederler. Onlar da her gün medyada gözükmekten haz duyarlar. Ba ar n n ölçüsü farkl d r. Ba ar l bir ö renci, ba ar l bir sporcu, ba ar l bir i adam , sanatç varsa; ba ar l bir ‘ev kad n ’ da olmal d r. Ve vard r. Ama arayan -soran yoktur. Kimse onu televizyona ç karmaz, kimse onunla lan dergi için röportaj yapmaz. Me er ki ad bir sansasyona kar mam olsun.” Anadolu Yakas , yerel bir televizyonun sahibi olan Muzo Gönül’le yap lan söyle iden yola ç karak yer yer çok etkileyici bir uzun hikâye anlat yor. Gazeteci, televizyon kanal n n sahibi Muzo Gönül’le bir taciz haberi sebebiyle görü mek niyetindeyken uzun bir söyle ide karar k l yor. Bu durum Mustafa Kutlu’nun tüm öykülerine sirayet eden sohbet edas na ve kan mca Türkiye’de az say da yazar n ba ar yla kulland diyalog yazma becerisini bir kez daha göstermesine imkân tan yor.
Mustafa Kutlu
Hatta zaman zaman bu uzun öykünün bir tür senaryo oldu u zann uyan yor okurda. Merakl bir gazeteci ile Anadolu’dan kopup gelmi ve “ba ar basamaklar n ” ad m ad m ç k p zirveye t rmanm bir televizyoncunun söyle isi üzerinden çok çe itli meseleleri tart maya açma imkân buluyor Kutlu. Böylece, bir yandan kahraman n hayat hikâyesine yer verirken, bir yandan da ayn kahraman bugünün dertleri içine çekerek okurunu bu hayat hikâyesini takip etmeye ça r yor. Yerel bir televizyon kanal yken ülkenin en çok seyretti i kanallardan biri haline gelen televizyonun sahibi Muzo Günül’ün aile hikâyesinin ve bugüne ait sorunlar n n anlat ld giri bölümünde, ta radan kopup gelmi bir adam n hayat maceras n anlat yor yazar. Bir yanda Anadolu insan n n ehirde tutunma çabas , di er yanda köklerine yap ma iste i; bir yanda modernle me serüvenimizin önemli yap ta lar ndan televizyonun Türk insan n n hayat na giri i, di er yanda bu “muz r âletin” bir imkân olarak dönü türülme çabas ; bir yanda Türkiye’nin son otuz y lda geçirdi i muazzam dönü üm, di er yanda bu dönü ümün bedeli olarak hepimizden tahsil edilen ahlâki çöküntü; bir yanda zaman n ruhu, di er yanda geçmi in çekim alan ; bir yanda merkezin bask s , di er yanda ta ran n büyüsü... Kitab n , kahraman n ahs nda bu kar-
tl klar üzerine kuruyor Mustafa Kutlu. Zaman zaman ana hikâyeden koparak ne s öyküler anlat p tekrar kahraman n n hikâyesine dönüyor. Öte yandan, Muzo Gönül’ün, bacana yla aras ndaki gerilimli ili ki hem kitaba belirli bir dinamik kazand r yor, hem de öykü kahraman n geçmi ve bugün aras ndaki çat maya sürüklüyor. Her zaman oldu u gibi kahramanlar na bir merhamet mesafesinde durarak, ta ran n büyüsünü hep yede inde tutarak, örtük bir tasavvu bak hep dipte sakl tutarak anlat yor hikâyeyi yazar. Fakat çok geçmeden, kitaba belirli bir gerilim kazand ran bu unsurlardan bamba ka bir zemine kay yor Kutlu. Bir yerden sonra, Anadolu Yakas ’n n ülkenin son otuz y l na damgas n vurmu bir adam n ba ar hikâyesi olarak de il, Kutlu’nun yazarl k serüveninde kendine yer bulmu çok çe itli meselelerin tart ld bir metin olarak öne ç kt n görüyoruz. Muzo Gönül’ün hayat hikâyesi bir yerden sonra asl nda pekâlâ Türkiye’nin hayat hikâyesine dönü üyor. Ama hiç üphesiz zamanla, sinemadan televizyonculu a, edebiyattan gazetecili e, oradan spor yazarl na kadar çok çe itli ilgi alanlar yla bu hikâyeye Mustafa Kutlu’nun kendisi de kat l yor. Zaman zaman kendi metinlerine at ar yaparak, dahas yay mlanm yaz lar n kitaba alarak öyküsünü yepyeni bir ba lama oturtuyor.
4
“F KR YAT NE R ” Kitab n kahraman her ne kadar “ kriyat” meselesine girmek istemedi ini s k s k belirtse de, kitab n ana hikâyesinin yan nda kimi kirsel meseleler dâhil oluyor metne. Öyle ki, Mustafa Kutlu gerek daha önce yazd kimi yaz lardan, gerekse isim vermeden ba ka yazarlar n (örne in, Nurdan Gürbilek ve Tan l Bora’n n) ta ra ile ilgili baz belirlemelerinden yola ç karak kimi sorunlar Muzo Gönül’ün a z ndan tart maya aç yor. Nurdan Gürbilek’in edebi metinlerden yola ç karak yazd “Ta ra S k nt s ” yaz s na kar bir tür savunmaya geçiyor yazar ve ta ran n merkezden yap lan tan m na kar ç k p yeni bir bak öneriyor. Dahas , o zamana kadar böyle bir dü ünsel zemini oldu una dair en ufak bir i aret vermeyen Muzo Gönül’ün a z ndan bir kinci Yeni ele tirisi bile okuyoruz sayfalar ilerledikçe. Sadece bunlar de il; postmodernizm, siyaset-medya ili kisi, sinema ve spor gibi çok çe itli alanlar üzerine kitab n kahraman ile gazeteci aras nda öyle söyle iler cereyan ediyor ki, bu durum kitab n bir tür zemin kayb ya amas na sebep oluyor. Böylece, bir hikâye kitab gibi ba lay p öyle devam etmek niyetinde olan Anadolu Yakas , sonlara do ru Muzo Gönül’ün kendi ifadesiyle söylersek, bir tür “ kriyat” ne rine dönü üyor.
ROMAN
KÝTAP ZAMANI
2 TEMMUZ 2012
Önce vazife! Siegfried Lenz’in gerçek bir hikâyeden yola ç karak kaleme ald Almanca Dersi, gerek büyüleyici dili, gerek insan ruhuna inmedeki ba ar s , gerekse Alman toplumuna dair etkileyici tespitleriyle ça da Alman roman n n en önemli örneklerinden biri. ALMANCA DERS , SIEGFRIED LENZ, ÇEV.: AY E SARISAYIN, EVEREST YAYINLARI, 480 SAYFA, 19 TL
Ç
MEHMED MEHMEDO LU
daki mesele daha görünür bir hal al yor. Baba ile o ul aras ndaki makas darald kça romandaki ele tiri oklar daha belirgin bir biçimde öne ç k yor. Baba-o ul aras ndaki simgesel çat maya dolayl bir politik ayr ma da ekleniyor. Böylece Almanca Dersi, gerek hakk nda çok fazla yaz lm bir konuyu tersyüz etmesi, gerekse e siz güzellikteki diliyle ayn tarih aral na (Nazi dönemine) odaklanm romanlardan büyük ölçüde ayr lmay ba ar yor.
a da Alman edebiyat n n klasikle mi isimlerinden Siegfried Lenz’in Almanca Dersi adl e siz roman n okuyanlar, ister istemez Orhan Kemal’in unutulmaz kahraman Murtaza’y hat rlayacakt r. “Kutsald r vazife her eyden önce. Vazife s ras nda görmeyecek gözün kimseyi, demeyeceksin evlâd m, ci erparem.” diyen Murtaza tipini roman boyunca türlü badirelerin içine sokup ç kar r Orhan Kemal. Murtaza üzerinden toplumsal hayat n i leyi i, iktidar talebi ve etik hakk nda bir mesaj verme gayesi görülür yazarda. Siegfried Lenz’in Almanca Dersi roman nda ise bu belirlemeleri de a an bir yön var.
NAZ ALEGOR S Siegfried Lenz’in gerçek bir hikâyeden yola ç karak kaleme ald Almanca Dersi, her ne kadar sava sonras Almanya’s na ve Nazilere dair alegorik bir hikâye anlatsa da roman n hede nde, kendisine bu türden bir görev verenler de il, verilen görevleri sorgusuzca kabul edenler var. Nazi Almanya’s yerine, Alman toplumunu ku atan dinamiklere çeviriyor bak m z yazar. Nitekim kitab n çevirmeni Ay e Sar say n’ n da önsözde belirtti i gibi, roman n en dikkate de er kahramanlar ndan biri de Jepsen’nin annesidir asl nda. Bir bak ma Alman toplumunun genel yarg lar n temsil eden bu anne gürü üzerinden Almanya’da ya ayan Romanlara ve di er cemaatlere duyulan önyarg lar, Alman olmayan ve Alman ya ay tarz na uymayan her eye kar duyulan öfke belirgin bir biçimde öne ç k yor ki, yazar n as l ba ar s da burada yat yor bana kal rsa. Birçok yazar n gayet ba ar l bir ekilde resmetti i Nazi Almanya’s na d ar dan de il, içeriden bir bak la yakla may deniyor yazar. Olaylar üzerinden de il, bir tür ruhsal çerçeve üzerinden nesnesini daha ba ar l bir ekilde ortaya koyuyor. Nasyonel sosyalistler kadar, onlara inanm , onlar iktidara ta m halk kitlelerinin nas l ve ne ekilde bu durumu içselle tirdiklerini, dahas sars lmaz bir görev bilinciyle bu durumu sava sonras na da ta d klar n gayet etkileyici bir ekilde roman na yans t yor. Ölçüsüz bir evkle itaat edenleri ele al rken, insan n bu görev duygusunu nas l korkunç bir haddeye ta yabilece ini de gösteriyor Almanca Dersi. Siegfried Lenz’in roman gerek büyüleyici dili, gerek insan ruhuna inmedeki ba ar s , gerekse Alman toplumuna dair etkileyici tespitleriyle ça da Alman roman n n en önemli örneklerinden biri ku kusuz. Bu kitab Ay e Sar say n’ n benzersiz Türkçesiyle okuman n bir talih oldu unu da ayr ca belirtmek gerek. Sar say n’ n çevirisi bir Türkçe dersi niteli inde.
GÖREV TUTKUSU Almanca Dersi, bir slahevinde bulunan Siggi Jepsen adl kahraman n Almanca dersinde kendisine verilen “görev tutkusu” konulu kompozisyon ödevini yapamad için cezaland r lmas yla ba l yor. Jepsen bir hücreye kapat l r ve kendisine verilen ödevi bir an evvel yazmas istenir. Bir tür yazamama s k nt s yla aç lan roman n ba kahraman n n s k nt s çok ba kad r asl nda. O “görev tutkusu”nu bilmedi i için de il, aksine, tam da bu dertten mustarip oldu u için anlatma s k nt s çekmektedir. Kasaban n polisi olan babas , 1943’te nasyonal sosyalistler taraf ndan ressam Max Ludwing Nansen’i resim yapmaktan men etmek ve yasa a uyup uymad n denetlemekle görevlendirilmi tir. Ald talimatlar har yen yerine getiren ve bir an bile sorgulamayan, hatta kendisine verilen görevi sava tan sonra bile sürdüren bu polis baba ile o lu aras ndaki ili ki, roman ilerledikçe bir sarmal halini al yor. ki farkl zaman dilimi üzerinden kurgulanan romanda bugün ile geçmi in uçlar na o ul ve baba yerle tiriliyor. Bir yandan slahevindeki o ul Siggi Jepsen’in hikâyesini okurken, bir yandan da onun ailesini, en çok da resim yapmama cezas verilen ressam izlemekle görevli polis baban n hikâyesini takip ediyoruz. Ressam hiçbir ekilde resim yapmayacak ve polis baba da bu durumu üstlerine rapor edecektir. Dünyan n hemen her yerinde kar m za ç kan bu türden bir bask ortam n gayet etkileyici sahnelerle ve bu sahnelere e lik eden büyüleyici bir atmosferle önümüze koyuyor Siegfried Lenz. Roman ilerledikçe slahevindeki kahraman ile “görev tutkunu” baba aras n-
5
DÜ ÜNCE
KÝTAP ZAMANI
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Adonis’ten sufizm ve sürrealizm üzerine Paris’te ya ayan Suriyeli (sonradan Lübnanl ) air, aktivist, dü ünür Adonis’in Sufizm ve Sürrealizm adl kitab iki ‘alan’ n ya da dilin/anlay n gerilimli ili kisini, kesi im yerlerini tart maya aç yor. air kitab nda bilgi (marifet), hayal, a k, ath, estetik boyut, rüya, suret, görünen ile görünmez olan (zahir-bat n) gibi kavramlar ele al yor. SUF ZM VE SÜRREAL ZM, ADON S, ÇEV.: NURULLAH KOLTA , NSAN YAYINLARI, 240 SAYFA, 16 TL
M
SADIK YALSIZUÇANLAR
edeniyet co rafyam z n en güzel iklimlerinden, Adonis’in yurdu am’dan bir iirsel ses geldi: Su zm ve Sürrealizm. Paris’te ya ayan Suriyeli (sonradan Lübnanl ) air, aktivist, dü ünür Adonis’in bu ne s kitab n dilimize Dr. Nurullah Kolta aktarm . Çeviri gerçekten güzel. Nurullah Bey’i kutluyorum. Kitap iki bölüm ve bir ek’ten olu uyor: Birinci bölüm, “Su zm ve Sürrealizm” ba l alt nda u kavramlar tart yor: Bilgi (marifet), hayal, a k, yaz n (vecd halinde söylenenler, yani ath ve otomatik yaz n), estetik boyut ve muntazam fark… kinci bölüm, görünür olanla görünmez olan (zahirbat n) ba l alt nda u meseleleri ele al yor: En-Niferi’nin eserleri ya da poetikas , rüya ve suret (göz, kalp gözü), yarat c l k ve biçim, Rimbaud: Do ulu su … “Ek”te ise a k, ak l, otomatik yaz n, rüya ve dil kavramlar tart l yor. Gerçekli in ard nda ne oldu u sorusuna cevap aran yor ve sürrealizme ili kin bir yaz n seçkisi veriliyor.
‘GER L ML ’ B R L K Adonis, bu özgün sorunlar kendi dü ünce-sanat deneyiminin içinden ve bir birikime yaslanarak, sorgulayarak tart yor. Su zm ile sürrealizm aras ndaki tart mal -gerilimli ‘ili ki’den ba lamak, hele böylesine spekülatif bir söz grubunu kitab n ad olarak seçmek son derece k k rt c . ki ‘alan’ n ya da dilinanlay n kesi im yerleri çoksa da, örne in, “kelimenin geleneksel dinî anlam nda Tanr , sürrealizmde mevcut de ildir.” Biri do rudan dinî-kutsal alan ima eder, di eri dini b rak n z bir veri olarak kabullenmeyi, aksine din d her türden alanda özgürce gezinmeyi ve ço u zaman d lamay esas al r. Fakat iir söz konusu oldu unda sürreel olanla, insan n be duyu ile alg layamad , “avalim-i uhra” da denilen gayb âlemleriyle, insan n kendi ruhundaki seferleriyle zaman zaman kesi meler gerçekle ebiliyor. Bu yüzden sürrealist e ilimleri güçlü birçok Bat l air, Do u slam irfan yla ilgilenmi tir. Bu tecessüs bile Adonis’in ne denli kritik bir alanda dola t n göstermeye yeter. Su , son kertede, “yak nlarda ayetlerimizi ufuklar n zda gösterece iz” müjdesinin içerdi i üzere, kendi nefsinde Hakk’ idraki amaçlam bir yolcudur. Seyr ü sülûk’un, seyr’i, bu yolculukta, nefsin önceki hallerini görmektir. Süluk ise ba lanmak, yürümektir.
Adonis
Adonis, “Estetik Boyut” bölümüne, en-Nifferi’den bir al nt yla ba lam : “Nazar, elbette, izleyiciye ifadenin nakledemeyece i ve tercümenin ta yamayaca bir eyle hitap eder.” Bu son derece gerçekçi belirlemeyi, Hakk’ n ancak Hakk’la bilinebilece ine ili kin bir iddia izliyor. Ari er, Hakk’ n insandan bilinece i (tan naca , görülece i…) kanaatindedirler. Hakk, sonsuz ve mutlak varl yla, ancak, en kamil varl ndan, insan- kâmilden bilinebilir. nsan, Adonis’in dedi i gibi, bir tarih ve nesne de ildir. Bu kritik tespit oldukça önemlidir, çünkü insan n hakikati alg lamas nda en büyük iki engel zaman ve mekând r. Hakikat, zaman ve mekân içinden asla kavranamaz. Kavranan, Hakikat’in bir boyutudur sadece.
Hakk ve Hakikat’in kâmil manada idraki ancak tarih ve mekân n a lmas yla mümkündür. A ma ise ancak bir ruh s çramas ile, insan n kamil bir mür idin kutsi nefesiyle mayalanarak ve belirli bir disiplin çerçevesinde e itim görmesiyle mümkün hale gelir. Adonis, su nin nesne ile nefsi, iç ile d , gerçeklikle hakikati birle tirince, saf ve kat ks z ilhama ula abilece ini söyler. Bu ilham da asl nda kendinden kendine’dir. Burada, ari erin diliyle söylersek, Cebrail, ki inin kendi nefsindeki seyahatinde, yine kendinden kendine ilham al a ula t ndaki kalbî akl d r. Bu kalbî ak l, akletmeyi de ku atan bir biçimde asl nda hissetmeyi, görmeyi, tatmay ima eder. Bunun için ölmeden evvel ölmek gerekir. Nefsinden ölmeyince ve kendi ken-
6
dini sorgulamay nca ki i, o kat ks z ilham edinemez. Adonis, bu yüksek ilhama ula an ki inin art k önüne, ‘estetik bir alan’ n da aç ld n belirtir. Burada cem sarho lu u ile ahta savrulabilir. Sonra tekrar o yüksek vecd haliyle iirler söyleyebilir, musiki yapar, görür ve gösterir. Mü ahedenin dile dökülmesi sürecini net biçimde ifade edebilmek güçtür. Zira, kendinden kendine olan yolculukta say s z mü ahedeye mazhar olan ki i, bu vizyonlar n aynen dile aktaramaz. “Konu ulamayan hakk nda susmal ” diyen Wittgenstein da buna yak n bir hali ifade etmektedir. O halde, Nasr’ n belirtti i gibi, hikmetin-hakikatin dili, sembol ve sükûttur. Sembol alanlar bu süreçte belirir. Sürrealizmde, gerçe in bir üst gerçeklikte kavran , asl nda, içte olan n d a yans mas ihtiyac ndan kaynaklanmaktad r. Su de durum daha yal n, dolays z ve enfüsi biçimde gerçekle ir. Sürrealist sanatç da ise vahdet halinden çok, vahdet ihtiyac ile bir aray söz konusudur denilebilir. Anlam-dil ili kisi son derece karma kt r. Su nin seyr ü sülûkundaki mü ahedelerini aynen aktarmas söz konusu de ildir. Dilin soyut, alegorik veya güratif olu u, gerçekli in alg lan biçimiyle ilgilidir. Adonis, “ güratif dil, tabii olarak dinamizmini tamamlayacak dinamik bir okuma talep eder” derken, bunun sürekli yenilikçi oldu unu da kabullenmi tir. Lakin hareket halinde kavramak, iç göz aç lmaks z n zordur. Adonis, bu de erli kitab nda, bütün bu meseleleri farkl boyutlar yla ve ayr nt l biçimde –k yaslamal olarak- tart maktad r. Etik olanla estetik olan n ili kisi ba lam nda Su zm ve Sürrealizm’in önemli sorunlar tart t n söyleyebiliriz. airin birkaç dizesiyle sizi ba ba a b rak yorum : “çölün yaln zl nda ilerleyen yüzlere ot ve ate giyinmi Do u’ya denizin y kad topra a ve onun sevdas na bar ya murlar n verdi bana ba döndürücü ç plakl n kendini bana ad yor y ld r m benim ba r mda olgunla t zaman bak i te Do u’nun par lt s kan m su çeker gibi çek beni ve yok ol yitir beni yank s ve im e i var oyluklar n su çeker gibi çek beni gövdemle örtün nirengidir ate im ve y ld zd r yön yaramd r benim heceliyorum bir y ld z heceliyorum resmini çiziyorum kaçakt r yurdumda yurdum heceliyorum onun çizdi i y ld z yenik günlerinin ayak izlerinde ey sözün külü gecende bir çocu u daha var m tarihimin?”
KAPAK
KÝTAP ZAMANI
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Bir roman nerede biter? Bir yazar, roman n bitirmenin vaktinin geldi ine nas l karar verir? Okur al kanl klar n belirleyen yeni artlar edebi türlerin hacimleri konusunda da belirleyici olacak m ? Bir edebiyat eserinin okuru dönü türmesi kadar, okurun al kanl klar n n ve beklentilerinin edebiyat dönü türme gücü var m ve bunun s n rlar neler? Bu sorulara cevap arad k.
U
MUSA REK
sta yazar Haruki Murakami’nin 2009’da Japonya’da yay mlanan üçlemesi 1Q84, geçti imiz günlerde Türkçede tek cilt halinde, 1.022 sayfa olarak okurla bulu mu tu. Murakami’nin roman , öyle hemencecik çantan za at p yan n zda dola t ramayaca n z kal nl kta olunca, haliyle pek çok okurdan homurdanmalar yükseldi. Yine yak n dönemde dilimize kazand r lan önemli romanlar hacimleriyle dikkati çekti: Roberto Bolaño - 2666 (992 sayfa); J. M Coetzee - Ta ra Hayat ndan Manzaralar (608 sayfa); Mario Vargos Llosa - Kelt Rüyas (520 sayfa); Jonathan Franzen - Özgürlük (600 sayfa); Stephen King - 22/11/63 (816 sayfa) ve George R. R. Martin, K l çlar n F rt nas - K s m 1 (600 sayfa), K l çlar n F rt nas - K s m 2 (600 sayfa). Türk edebiyat na bakt m zda da çok farkl bir tablo yok: Orhan Pamuk - Masumiyet Müzesi (592 sayfa ile Pamuk’un Cevdet Bey ve O ullar ’ndan sonra en uzun roman ); Elif afak - skender (448 sayfa); Murathan Mungan - airin Roman (592 sayfa); Ayfer Tunç - Ye il Peri Gecesi (472 sayfa); brahim Y ld r m - Her Cumartesi Rüya (452 sayfa); Ahmet Ümit - Sultan Öldürmek (528 sayfa).
Haruki Murakami
lantic dergisi k sa roman n, ‘novella’n n yeniden popüler olu unu sayfalar na ta d . Amerikan yay nevi Melville House’un “Art of the Novella” adl novella serisinden yola ç kan yaz da k sa romana olan ilgiden söz edilirken Tolstoy, Pu kin, James Joyce, Herman Melville, Turgenyev, Maupassant, Proust, Conrad gibi 47 yazar n k tasar mlar ve yeni çevirilerle yay mlanan eserlerinden olu an bu seri üzerinde duruldu. Edebiyat ile matemati in pek yan yana okunamayaca n bile bile öykü, novella ve roman konusunda rakamsal ayr m n nas l i ledi ini belirtmekte yarar var. Öykü, en fazla 20 bin kelime; roman, en az 50 bin kelime; novella ise bu ikisi aras nda bir yerde duran bir tür olarak de erlendiriliyor. The Science Fiction and Fantasy Writers of America Nebula Awards ü enmeyip novellan n 17.500 ile 40.000 kelime aras olmas gerekti ine karar vermi , Encyclopedia of Literature in Canada için ise bu rakam 15–50 bin aras nda.
ÜÇLEME ROMANLAR Gittikçe sayfa say lar artan bu romanlar n hemen yan ba nda Türk ve dünya edebiyat ndan üçlemeler de dikkati çekiyor. brahim Y ld r m, Ku evi’nin Efendisi, Yaral Kalmak, B çk n ve Orta Halli; nci Aral, Yeni Yalan Zamanlar Üçlemesi (Ye il, Mor, Safran Sar ); Ay e Kulin, Veda, Umut, Hüzün; Mehmet Ero lu, Fay K r Üçlemesi (Mehmet, Emine, Rojin -henüz yay mlanmad -); Ali Teoman, Konstantiniyye Üçlemesi (Uykuda Çocuk Ölümleri, Karadelik Güncesi ve Gecenin Atlar ) 2009 Booker Ödülü sahibi ngiliz yazar Hillary Mantel’in üçlemesinin ilk kitab olan Kurtlar Hanedan (808 sayfa olan ilk kitap için Mantel asl nda bir üçleme yazmay planlamad n , anlatt hikâyenin bir romana s mayaca n anlad ktan sonra üçlemede karar k ld n söylemi ti). Bu hacimli romanlar n yan s ra son dönemde yay mlanan eserlere bakt m zda sayfa say s pek fazla olmayanlar yok de il. Sibel K. Türker - Hayat Sevme Hastal (240 sayfa); Murat Gülsoy Baba, O ul Kutsal Ruh (256 sayfa); Sema
Roberto Bolaño
Kaygusuz - Karaduygun (120 sayfa); Kemal Varol - Jar (245 sayfa); Ayhan Geçgin - Son Ad m (265 sayfa); nci Aral - ark n Söyledi in Zaman (232 sayfa); Bar B çakç - Sinek Is r klar n n Müelli (166 sayfa), Selçuk Altun - Bizans Sultan (189 sayfa). Paul Auster - Sunset Park’ (208 sayfa); Philip Roth - Sokaktaki Adam (108 sayfa), Ursula K. Leguin - Yaban K zlar (100 sayfa).
‘OKUMASI B R DVD ZLEMEK KADAR VAK T ALAN ROMANLAR’
NOVELLAYA LG ARTIYOR
Novellaya olan ilgi bununla s n rl de il. Londra’da kendini sadece bu türe adam çiçe i burnunda bir yay nc var. Peirene Press adl yay nevi sade-
Daha pek çok örne i s ralamak mümkün. Rakamlar bir kenara b rak rsak, geçti imiz haftalarda ABD’de The At-
8
ce 200 sayfay a mayan (kendi deyi leriyle, okumas bir DVD izlemek kadar vakit alan) kitaplar yay ml yor. Peirene özellikle günümüz Avrupal yazarlar n n ngilizceye çevrilmi ‘novella’lar na odaklanan butik bir yay nevi. Yak n zamanda ya anan bir ba ka tart ma ise Julian Barnes’ n Booker Ödülü’ne de er görülen kitab The Sense of an Ending hakk ndayd . 176 sayfa olan kitap bir anda “novella”, “short novel” (k sa roman) tart mas n ba latm t . Kimi ele tirmenler kitap iyiyse novella veya k sa roman diye ayr m yapman n anlams z oldu unu söyledi. Hemen hat rlatal m, Penelope Fitzgerald’ n 1979’da kaleme ald Offshore adl 144 sayfal k eseri Booker Ödülü’nü alan en k sa roman olarak tarihe geçmi . Asl nda bu tart malara hak verdirecek bir gerekçe var diyebiliriz, zira The Man Booker Prize ve Orange edebiyat ödüllerinin artnamesinde öyle ‘garip’ bir tan mlama yer al yor: “Best, eligible full-length novel” (en iyi, uygun nitelikte, tam uzunlukta roman). Ele tirmenleri ve kimi yazarlar harekete geçiren bu ibarenin tam olarak ne anlama geldi ini kestirmek zor, haliyle bu tan m biraz kafa kar t r c oluyor. Bütün bu geli melerden sonra, öyle bir tablo beliriveriyor. Bir yanda en az 400 sayfal k ve sayfa say lar gitgide artan romanlar, di er tarafta ise novellaya (k sa roman) olan ilgi. Günümüzde internet payla m siteleri ve günlük ko turmacan n h z kazanmas , edebiyat okurunun k sa türlere yönelmesindeki temel etken olarak gösteriliyor. Öte yandan, bu iki manzara kar s nda baz sorular akla geliyor: Bir yazar, roman n bitirmenin vakti geldi ine nas l karar verir? Okur al kanl klar n belirleyen yeni artlar edebi türlerin hacimleri konusunda da belirleyici olacak m ? Bir edebiyat eserinin okuru dönü türmesi kadar, okurun al kanl klar n n ve beklentilerinin edebiyat dönü türme gücü var m ve bunun s n rlar neler?
‘TÜR, OKURDA BELL BEKLENT LER UYANDIRAN KOD Ö ED R’ Alman kuramc Wolfgang Iser, “Tür, okurda belli beklentiler uyand ran kod ö edir.” der. Roman türünün okurda uyand rd beklentiler, içine çekti i dünya, her okur için ki isel bir tecrübedir. Okurun roman türü hakk ndaki bilgisi, deneyimi baz beklentileri do urur. Roland Barthes, “Jules Verne okurken h zl giderim,” der ve ekler “Öteki okuma biçimi, hiçbir eyi atla-
KAPAK
KÝTAP ZAMANI
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
ve konsantrasyon gerektirir. Okumaya kendinizi adaman z gereklidir. Böyle bir konsantrasyona günümüzde çok say da insanda rastlamak güç.”
maz: A rd r, metne yap r, ba ka bir deyi le, kendini vererek ve iyice kap larak okur, metnin noktas nda dili bölen ba lant s zl klar kavrar ama hikâyeyi kavramaz.”
‘YAZILAN ESERLER N KOYDU U SINIRLAR Ç NDES N Z’
DÜ ÜNCEL ROMANCI MURAKAM Okurun al kanl klar n , beklentilerini ekillendiren bu etkenlere bizi çepeçevre ku atan dijital ça n uçsuz bucaks zl n , günlük hayat n gittikçe h zlanmas yla ya anan tela eklemek mümkün. Tekrar Murakami’ye dönersek… “Dü ünceli romanc ” romanlar n n ‘a rl n n’ fark nda asl nda. Paris Review’da yay mlanan söyle isinde romanlar n n kal nca olmas n ve ciltler halinde yay mlanmas n öyle anlat yor: “Japonya’da pek çok okurum romanlar m evle i aras ndaki tren yolculu u esnas nda okuyor. Çal anlar n ço u, ortalama iki saatlik bu yolculuklar n kitap okumakla geçiriyor. Tek cilt çok a r olur; bu yüzden kitaplar m iki cilt halinde yay mlan yor. (…) Uzun roman yazmak, hayatta kalma e itimi gibidir. Fiziksel güç, sanatsal duyarl l k kadar gereklidir.” Murakami’nin trende yolculuk eden okurlar n gözetip i lerini kolayla t rmas gibi, yazarlar n romanlar n yazma sürecinde okurun al kanl klar n az da olsa gözetti ini söylemek mümkün mü, yoksa yazar i in öznesi olarak istedi i uzunlukta yazmakla m sorumludur? Ku kusuz bir yazar için roman bitirmek sanc l bir süreçtir, ta lar n yerli yerine oturdu unu hissetmek, romana noktay koymak zordur. Sarkac n öte taraf nda yer alan ve bu yaz lanlar n muhatab olan okurun konumu da haliyle önem ta yor. Özellikle teknolojinin gittikçe içimize s zd , Twitter öykücülü ü gibi yeni yaz m türlerinin icat oldu u dijital ça da, okur bu uzunca romanlara ne kadar vakit ay rabiliyor? Bunun yan s ra sayfa gibi ziksel bir nesnenin, metni k rpma tela n n olmad ve kitaplar n ‘megabayt’larla ifade edildi i bir süreçle kar kar yay z.
Jonathan Franzen
si olan Waterstone, elektronik kitap ve e-kitap okuma cihaz sat na ba layaca n ‘resmen’ duyurdu. Elektronik kitap ile bas l kitab bir rafta bulu turan bu geli me kar s nda Philip Roth’un kehanetinden söz etmek laz m. Geçti imiz y llarda bir söyle isinde romana 25 y l ömür biçen Roth roman okuma eyleminin kendisinin bir külte dönü ece ini ve roman okurlar n n, bugün iir okuyan insanlar gibi bir az nl k olaca n söylemi ti. Bas l ka d n ortadan kalk p kitab n nesne olarak ölece ini söyleyen Roth öyle diyordu “Bir roman okumak belli bir odaklanma
“Bir yandan yeni teknoloji, özellikle de nansal nedenlerle bize bu kadar çok dayat lan elektronik teknoloji, mümkün olan yegâne ileti im biçiminin yüzeysel, k sa ve kolay oldu una ve ba ka her eyin elenmesi gerekti ine inanmaya yönlendirebilir bizi.” Yine kitaplara ve al kanl klara dair bir ba ka geli me ya and geçti imiz haftalarda. ngiltere’nin en büyük kitapç lar ndan Waterstones, elektronik kitaplar n önlenemez yükseli ine kay ts z kalamay p online kitap sat devi Amazon ile i birli ine gitti. 30 y ld r ngiltere’nin pek çok ehrinde ube-
B LG Y ALIMLAMA EKL DE YOR Alberto Manguel, insanlar n merak etti i ve bazen de korktuklar eyin, teknolojinin bilgiyi al mlama eklimizi, anlat y alg lay m z de i tirmesi oldu unu söyler ve anlat ya gösterilen dikkatin süresini dahi de i tirerek okumay ve böylece yazmay da etkileyebilece inden söz eder. Hakl bir korkuya de inen Manguel öyle devam ediyor:
Dostoyevski
Marcel Proust
9
Tolstoy
Bir roman n edebi niteli ini sayfa say s n n belirlemedi ine ku ku yok. Bir tarafta Sava ve Bar (1.400 küsur sayfa), Anna Karenina (800 küsur sayfa), Karamazov Karde ler (1.000 küsur sayfa), Kay p Zaman n zinde (7 cilt ile toplam 4.000 küsur sayfa olan kitap, edebiyat tarihinin en uzun roman olarak kay tlara geçmi durumda) gibi yüzlerce sayfay geçen romanlar; öte tarafta Venedik’te Ölüm (109 sayfa), Ya l Adam ve Deniz (136 sayfa), Hayvan Çiftli i (160 sayfa), Yeralt ndan Notlar (160 sayfa), Katip Bartleby (63 sayfa), Karanl n Yüre i (184 sayfa), Muhte em Gatsby (180 sayfa) gibi çok da uzun olmayan kitaplar var edebiyat tarihinde. Her iki tarafta yer alan örnekler art k edebiyat n klasikle en eserleri aras nda, Calvino’nun me hur makalesinde dedi i gibi, “Haklar nda asla ‘okuyorum’ sözünü de il, genellikle ‘yeniden okuyorum’ sözünü i itti imiz kitaplard r.” Roman okuman n ve yazman n tamamen ki iye özgü bir ‘hal’ oldu u su götürmez bir gerçek. Ancak her devrin kendine özgü bir anlay , alg s oldu unu kabul etmek gerek. Her yazar n da roman n yazarken ya ad klar , al kanl klar kendine özgü ama bazen birtak m etkenlere maruz kalabilir. Yazar n yazma ile imtihan n gözler önüne seren pek çok örnek var. Mesela, Ernest Hemingway k sac k kitab Ya l Adam ve Deniz’in bin sayfadan daha uzun olabilece ini söyler. Hatta bunun mükemmel bir biçimde yap labilece i üzerinde durur, ama Hemingway’i tüm bunlardan al koyan bir ey vard r, ‘s n r’: “Edebiyatta o zamana kadar yaz l p takdir görmü eserlerin koydu u s n rlar içindesiniz.” Kayb n Türküsü (440 sayfa) adl roman yla 2006 The Man Booker Ödülü’nü alan Kiran Desai’nin roman nda, “Sai, bir yerde kesilmesi gereken hikâyeleri biliyordu.” eklinde bir cümle geçer. Desai ile yapt m z söyle ide “Roman n z bitirmenizin vakti geldi ine nas l karar veriyorsunuz?” sorusuna Desai, “Bu çok zor bir karar. Yazaca m bir cümlenin ya da paragraf n dengeyi bozaca n hissetti im zaman roman bitiriyorum.” cevab n vermi ti.
KAPAK
KÝTAP ZAMANI
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
runa talep ediyorum, ikincisi de be yüz sayfa okuyorsunuz ama bo eyler okumuyorsunuz. Arkas nda 15 senelik yarat m süreci olan bir kitab n her sayfas size dolu dolu bir ey ya atacak. Ha senin buna niyetli olup olmaman senin bilece in ey.’ diyorum.” Marquez de uzun yazma konusunda biraz muzdarip, Küba ile ilgili yazd bir roman n n yazma sürecini bak n nas l anlat yor: “Kitap u anda öyle bir a amada ki, kolay, oldukça k sa bir gazete yaz s olacak derken imdi çok uzun ve karma k bir kitap olmaya do ru ilerliyor. Ancak bunun bir önemi yok, çünkü benim bütün kitaplar m böyle ortaya ç kt .”
UZUN ROMANLARIN STOCKHOLM SENDROMU Mehmet Ero lu
Murathan Mungan
“Bir kitab n hepsini anlamak zorunda de ilsiniz, genel olarak anlay n yeter.” diye sal k veren Orhan Pamuk, Masumiyet Müzesi’ni nas l ‘k rpt n ’ öyle anlat r: “Konu a k olunca insanlar daha hevesli oluyor diye dü ünüyorum. (...) Kitap asl nda çok uzun oldu, 700 sayfa falan. Sonunda birazc k k rpt m. Her kitab mda yapar m, bu kitapta çok da yapmad m. Kestim ama gene de bu sayfada kald . Ben uzun yazan bir yazar m.” Bir ba ka örnek ise Murathan Mungan. Yazar, geçti imiz y l yay mlanan ve 15 y lda bitirdi i, hayat m n kitab dedi i airin Roman ’n yay nc s n n yard m yla biraz k saltt n söylemi ve okurdan sab r dilemi ti bir anlamda: “Bu kitap için bir 100 sayfa sabretsinler. Hâlâ devam etmiyorlarsa art k benim de yapaca m bir ey yok... Ben bunu okurlardan talep ederken ‘Bak n ben 592 sayfal k roman yazd m ama bunu okuman z bir 30 y l n hat r u -
Hem okurun hem de yazar n uzun romanla imtihan ki isel bir tecrübe. Bir taraftan E.M. Forster, “Uzun kitaplar genellikle fazlaca övülür, çünkü hem okuyucu hem de yazar kar s ndakinin vaktini bo a harcamad na ikna etmek ister.” derken, öte tarafta yazar Mark O’Connell bir makalesinde uzun romanlar n cazibesinden söz edip buna “uzun romanlar n Stockholm sendromu” ad n verir ve bu kitaplar yar da b rakmay Everest’e t rmanmay amaçlam birinin mesafeyi yar lad ktan sonra geri dönmesine benzetir. Burada hemen Kafka’y anal m. Kafka yazar n belli bir noktadan sonra eserini herhangi bir zamanda, herhangi bir cümleyle bitirebilece inden söz eder. Kafka’n n bu bahsi bir yazar için zorlu bir süreç olsa gerek. Peki Roland Barthes’ n, “Yazar n Ölümü” ba l kl yaz s ndaki u sözlerini nereye oturtmal : “Bir metin, birçok kültürden al nan ve kar l kl diyalog, parodi, yar ma ba nt s içine giren ço ul yaz lardan olu ur. Ama bu ço ullu un odakland bir yer vard r, bu da bugüne kadar san ld gibi yazar de il, okurdur.” Bir roman n edebi özelli ini sayfa say s n n belirlemedi i kesin bir gerçek. Bir tarafta okur al kanl klar n , öte tarafta yazar n yazd metin ile imtihan n da gözden kaç rmamak laz m. Söz konusu bütün geli meler, tart malar bir yana, Paul Auster roman sanat konusundaki u sözlerinde hakl galiba: “Roman öylesine esnek bir form ki, örne in sone formuna hiç benzemiyor. Sabit bir formu yok. Onunla istedi inizi yapabilirsiniz. Kitab n iki kapa aras nda her ey serbest, roman sanat n n kurallar yok. Ben roman sanat n n bu yüzden sürekli olarak kendini yeniden icat etti ini dü ünüyorum. Toplum da sürekli olarak kendini yeniden icat etme ihtiyac duyuyor.”
‘K sal k-uzunluk gibi edebiyat d ölçütler ne yaz k ki söz konusu’ SEL M LER : “Bir yazar olarak, roman n z bitirme vaktinin geldi ine nas l karar veriyorsunuz? Okur al kanl klar n belirleyen yeni artlar edebi türlerin hacimleri konusunda da belirleyici olacak m sizce?” Okurun talepleri aç s ndan bakt m z vakit böylesi bir sorun hiç ya amad m. Çünkü okura tabii ki sayg m var ama insan yazd roman n kendi bütünlü ünün noktaland ana kadar onu bitirmekle yükümlü diye dü ünüyorum. Okurun talepleri var m d r? Yok mudur? Kendi aç mdan hiçbir zaman göz önünde tutamam. Ama gerçekten de bizde olsun, dünyada olsun k sa yazarsan daha çok okunur falan gibi birtak m edebiyat d ölçütler de ne yaz k ki söz konusudur. Ben dünyada art k çok okunanlar roman veya edebiyat n içinde saymad mdan nas l bir noktaya gidilece ini kestiremiyorum. Ama has edebiyat, öz edebiyat aç s ndan bakarsak, bir roman n uzunlu u, k sal mutlak suretle onun kendi içyap s mimarisi ile ilintilidir ve o çerçeve içerisinde de erlendirilmelidir diye dü ünüyorum. Çok satanlar roman olarak de erlendirmedi inizi söylediniz ama, uzun romana bak n z nas l? Uzun da olabilir bir roman k sa da... Bin sayfa da olabilir, bugün hâlâ Sava ve Bar onca sayfas yla dün-
10
ya roman n n klasiklerinden biridir ve yar n da öyle bir klasik olarak kalacakt r. Ama ayn ekilde, Thomas Mann’ n Venedik’te Ölüm’ü de nerdeyse yüz sayfa civar bir romand r, o da yar n, ne kadar novellad r desek önemli bir roman olarak kalacakt r. Bizim edebiyat m zdan, Orhan Kemal’in Küçücük adl bir eseri vard r, dört dörtlük bir romand r ama toplasan z yüz sayfan n çerçevesi içersindedir. Yani bu roman n uzun k sa diye bir ölçümü olabilece ini pek dü ünmüyorum. Peki, roman yazmaya ba lad n zda bahsetti iniz kurgu ve mimari, en ba ta roman n uzunlu unu veya k sal n belirliyor mu? Yoksa bir süreç içerisinde mi belli oluyor? Çok güzel bir soru. Yani asl nda, her yazarda belki de i ir ama bende sezgi olarak ba lang çta onun yakla k kaç sayfa olaca na dair bir sezgi vard r. Tüm yap ta lar , ara sokaklar n belirliyor yani... Evet. Yani bunu bütün eyini hissetmeden zaten yazmaya ba lamazs n z, bütün atmosferini hissetmeden. Orada belki çok ey yazd kça de i ir ama yine de o atmosferin ne kadar bir alan kaplad n bir yazar, geni olarak muhakkak ki bilir.
KÝTAP ZAMANI
KAPAK
“Edebiyatç lar bunu dert edinmemeli”
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
“Bekleyelim, neler olacak görelim...”
AYFER TUNÇ: Bana kal rsa konuya, cevab n bilsek de “edebiyat yap tlar ne zamand r okurlar n arzusuna göre biçimlendirilir oldu?” diye sorarak ba lamal . Ortada ayn kap ya ç kan iki cevap var. Birincisi popüler edebiyat ürünleri ula t klar okur miktar n gerekçe göstererek nitelikli edebiyat alan ndan itibar talep etmeye ba lad ndan beri. kincisi de edebiyat hakiki de erini kaybedip “market ürünü” oldu undan beri. Benim için nitelikli edebiyat dedi imiz alan n içinde bulunan her türlü sanatsal üretimin uzunlu unun, sayfa say s n n tart lmas en ha f deyimle saçma. Hatta bu tür tart malar n edebiyatç lar taraf ndan ciddiye al nmas n n nitelikli edebiyat n uzunca bir süredir ya ad de er a nmas na katk da bulundu u kan s nday m. Öte yandan içinde bulundu umuz h z ça az bulunur bir paradoks sunuyor bize. Bu ça zaman çarçur etmek için üretti i oyuncaklar n çoklu u ile dikkati çekiyor, ama ayn zamanda herkes zaman n yetmedi inden ikayet ediyor. Nitelikli edebiyat tam da bu çeli ki alan nda serpiliyor ve kaç n lmaz olarak kar m za k sa m olmal uzun mu tart mas ç k yor. Bu sorular kültür-sanat pazar n n yan aktörlerinden geliyorsa sorun yok, onlar n i leri bu, ama edebiyatç lar bunu dert edinmemeli. Yazd m metnin ne zaman bitmesi gerekti ine nas l karar verdi imi aç klayam yorum. Bir his olu uyor, metin daha fazla sözcük kald rmaz oluyor, sanki bir cümle daha eklense k vam kaçacak. O zaman bitmesi gerekiyor. Mesela be yüz küsur sayfa olan roman m Bir Deliler Evinin Yalan Yanl Anlat lan K sa Tarihi üç bin sayfa da olabilirdi, ömrümce onu yazabilirdim. Bitirmeye karar verirken kendimi okurun yerine koymad m, bundan sonras n n metne bir yorgunluk verece ini hissetti im için bitirdim. Bu meselenin beni üzen ba ka bir taraf da var. S rf uzun diye kaliteli yap tlara nitelikli okurlar n ula amamas . Macar romanc Peter Nada ’ n Parallel Stories adl roman Türkçede hiç yay nlammayacak, çünkü büyük boy 1133 sayfa, al k oldu umuz boyutlara ta nd nda 1800 civar . Oysa ça m z n bu büyük romanc s ortalama okurun market taraf ndan çok de erli bulunan “okuma al kanl klar ” istatistiklerine kurban gitmemeli. Haruki Murakami Türkiye’de önceden tan nm , sevilen bir yazar olmasayd emin olun son roman n kimse basmaya yana mazd .
BRAH M YILDIRIM: Ba tan söyleyeyim: Ben, düzyaz türleri ile ilgili tan mlar n k sal k- uzunluk veya sayfa say lar esas al narak yap lmas n do ru bulmuyorum. Çünkü baz çok uzun metinlere roman denemeyece i gibi, kimi zaman k sac k bir kitap, roman türünün -be enin ya da be enmeyin-bütün derinli ini yans t r. Örne in, Anayurt Oteli en fazla on be bin kelimedir, ama ona ne k sa roman ne de novella diyebiliriz. Bu roman, k sa, dolay s yla nispeten ucuz oldu u için belki biraz fazla sat l yordur; ama ben, iyi edebiyat okurlar n n Anayurt Oteli’ni k sa ve ucuz oldu u için ald n hiç sanm yorum. Öte yandan ortalama okurlar, Körle me’yi fazla uzun oldu u için almayabilirler. Acaba günlük ko turmacan n h z na kap lm s radan okur, k sa diye Venedik’te Ölüm’e, Mrs. Stone’un Roma Bahar ’na ya da Beckett’in uzun öykülerine yönelecek midir? Pek sanm yorum, ama Amerika’da madem böyle bir e ilim var, bekleyelim, ülkemizde neler olacak görelim… Do ru bulmad m bir ba ka husus da roman n çe itli dönemlerde spekülasyonlara maruz kalmas , hatta çok iyi bildi imiz nedenlerden dolay konunun pazarlama ileti imi terimleriyle tart l r olmas d r. Bu üzücü durum, günde
12
be roman yaz lan bir ülke oldu umuzdan, ileride daha da derinle ecek, reklam jargonuyla söyleyecek olursam, hedef kitle-tüketici ba lam nda kanl rekabetler ya anacak; olan yine edebî romana olacakt r. Okur al kanl klar n belirleyen yeni artlar konusunda ise ben, günlük hayat n h z ndan çok, internet payla m sitelerinin zaman n ço unu çarçur etmesini önemsiyorum. Bu kuyuya yakas n paças n kapt ran ortalama ve s radan okura uygun stratejiler, taktikler, ürünler geli tirilmi tir zaten: Böyle kitaplar n her gün bir yenisi yay mlan yor, çok da sat l yor. Bunlar n baz lar oldukça hacimlidir, baz lar incedir, ama bu kitaplar ne roman ne de novellad r: Okunurlar tüketilirler, terk edilirler. Hepsi bu! Bir roman nas l bitirece ime gelince, bu konuda “ben karar vermem, roman karar verir” diyecek de ilim. Çünkü genel anlamda yazma -yani benim için do rudan do ruya roman olu turma çal mas - eylem halindeki ak ld r. te bu ak l, zaman gelince eylemine son verir. Bazen ç kmaza girip erteler, deri de i tirip yeni bir metne yönelir, ama bir iki y l sonra geri döner. Bazen s k l r, bazen yorulur; ara verir… K sacas ne yapaca önceden kestirilemeyen romanc akl , romanc eylemi benimki!
KÝTAP ZAMANI
KAPAK
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
“Kendini s n rlamak, ifadede derinle meyi de getirebilir” LEYLA PEKÇ : Okur al kanl klar na büyük ölçüde bugünün ruhuyla ba lant l olarak bak l yor. Do ald r. Her eyin h zland , yüzeyde seyretti i, k sal p azald , durmaks z n eksildi i ve vaktin darla t bir zamanda, elbette ‘kalem’ de o ritme uygun biçimde inip kalkacakt r. Kalem de çoktan metafor oldu zaten. Dönemin dinamiklerinden ve toplumsal dönü üm h z n n niteliklerinden ba ms z de ildir tabii ki yazar; e er ‘daha k sa’ romanlar yazmaya e ilim gösteriyorsa... Bunda bir sahicilik bulurum. Ama bunu hesaplayarak yap yorsa, bu benim yakla m m olmamakla birlikte yine anlar m. Kendini hesapl kitapl biçimde s n rlamak, ifadede derinle meyi de getirebilir. Öte yandan yazd klar n z, kitap k l na bürünmü , paketlenip barkodlanm bir ürün de ildir. Bir imkând r, bir vaattir sadece. Henüz somut bir kitap olup olmayaca bilinemez yazarken. Kâinat kitab ndan yazar n sayfalar na ne dü ece i meçhuldür. Bu durumda, sosyolojik olarak yazar n okur e ilimlerine uygun dü erek yazmas ola an olarak yorumlanabilir. Fakat felse
olarak çok anlaml de il bence. Hayat h zlan p eksildikçe, roman hayattaki eksikli i kapatma aray yla giderek uzamaya, kal nla maya ba layabilir. Roman, bu dar vakitte kendine –ve okura- çok daha geni ve bereketli vakitler açma ihtiyac duyabilir. Dünyan n kalp at lar h zland kça, iç dünyan n ald nefes derinle iyor çünkü galiba. Yazarak hayat n yetersizli ini kapatma, tamamlama beklentisi art yor. Böyle de olabiliyor yani. Kalem, zaman ndan ve mekân ndan ta ar, ç kar gider. An’ n sonsuzlu una aç l r. Geri döner, ba ka yere yazar, siler, döner, çizer, yazar. Hayat n ak ndan çok daha helezonik bir ekseni var. Ne kadar yazaca n , ne kadar silece ini kim bilebilir önceden... Üretim süreci s rl bir süreç. Bin sayfa da yazabilirsiniz. Bazen yüz bin ki i okur, bazen bir ki i. Ve bunu belirleyen, toplumsal e ilimlerin ötesindedir her zaman. Roman m n bitme vakti geldi ine karar verdi imde (ki çok uzun süreçlere dayanarak roman yazan biriyim) unu da sorar m: Bu karar veren ben miyimdir? ‘Kalemi tutan el’i yazan ‘kalemi tutan’ bilir as l!
“Eser kuraldan önce gelir” SADIK YALSIZUÇANLAR: K sa, küçürek öyküden, uzun hikâyelere, serbest anlat lardan romana kadar pek çok türde yaz yorum. Hep söyleyegeldim, ‘tür’ler aras nda geçi ken s n rlar vard r. Ayr ca “eser, kuraldan önce gelir”. Ne var ki tuhaf bir geli me gözlüyoruz. Bir yandan modernlik sonras ya am n gittikçe ivmelenen gündelik ya am içerisinde ‘okumaya vakit bulamayan’ okurun da isterleri do rultusunda veya hayat n aynas olan sanata bu yeni durumun yans mas eklinde, hikâyeler, romanlar k sal yor; di er yandan bin küsur sayfal k, üç-dört ciltlik devasa romanlar yaz l yor. Demek ki yine ya am galip geliyor. Okumaya f rsat ve takati olmayanlar için, ya am n o ivmelenmi , ritmi süratlenmi yan n yans tan k sa anlat lar beliriyor. Ama insano lunun ‘dramaya ihtiyac ’na cevap veren ve bütünü ayr nt larda görmek isteyenler, daha analitik ve sosyolojik ba-
13
kanlar için oylumlu hikâyeler de yaz l yor. Bu da bir tecelli diye dü ünüyorum. Olan n nesnel nedenleri ve artlar vard r ama son kertede onu da belirleyen bir “üst kader” vard r. Dolay s yla bu tür çe itlenmeleri, arif airin, “cümbü ü gösterensin ekl ü hayal içinde” dizesiyle anla(mland r)mak gerekir. Roman, ba lang çta, ‘burjuvazi’yi anlatmak üzre do mu tu, derler. Oysa imdi durum o kadar çe itlenmi /zenginle mi ki, hayat n en kaotik yanlar ndan tutunuz, en sükunet dolu anlar na kadar her eyi yans tma iddias ve istidad nda… Bunda okur beklentilerinin, artlar n da etkileyici/de erleyici i levi var. Bu yüzden k sa/küçürek dedikleri bir öykü tarz da yayg nla yor. Gerçi bizim kadim edebiyat m zda bu vard ama modern dönemde yayg nla t . Türler aras ndaki geçi genlikten de ara türler veya yeni türler beliriyor, belirecektir.
Yazarın diğer kitapları:
KÜLTÜR TAR H
KÝTAP ZAMANI
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Zaman m z n bir allâmesi Stefanos Yerasimos an s na haz rlanan Bir Allame-i Cihan adl kitap, mimarl ktan tarihe, seyahatnamelerden kent kültürüne, halk efsanelerinden yemek ve mutfak tarihine, milliyetçilikten sava lara kadar uzanan geni bir kültür co rafyas n ele alan makaleleri bir araya getiriyor. B R ALLAME- C HAN: YERAS MOS, EDHEM ELDEM-ERSU PEK N, K TAP YAYINEV , 2 C LT, 848 SAYFA, 60 TL
Y
A. ESRA YALAZAN
z s nda söz verdi i seyyahlar n, elçilerin anlatt klar yla ehri seyretmenin k ymetini idrak edecektir mesela. Üsküdar Saray ’n n 1654’te oray ziyaret edenlerce tasvir edilmesi dinleyene ba ka türlü bir derinlik kazand rabilir. Veya Ethem Eldem’in “Ölümüne Kopya: Osmanl Mezar Ta Gelene inde Metin Aktar m ” yaz s n okurken, Osmanl kültüründe yarat c l k sürecinin çe itlili inin ve zenginli inin en somut ekilde izlenebildi i alanlardan biri olan ‘mezar ta ’ edebiyat n n inceliklerine örnek iirlerle vak f olabilir. Sureya Faroqi’nin, 18. yüzy l sonlar nda stanbul’da H ristiyan ve Yahudi esna ar anlatt yaz s nda ‘inançlararas ’ ili kilerin tarihine göz atarak bugünü tekrar de erlendirebilir. Ya da Ersu Pekin’in “Osmanl kültürü içinde, bu kültürü olu turanlardan biri olarak müzi in hangi toplumsal ili kiler içinde var oldu unu kavrayabilmeyi önemli buluyorum. Bu ili kileri tan mak, müzik tarihinin yeniden kurgulanmas nda, epey zihin aç c rol oynayabilir.” cümleleriyle ba lad yaz s nda  k Çelebi’nin mussani eri, hanendeleri, sazendeleri hakk nda kolayl kla bulamayaca bilgilere ula abilir. Lale Uluç’un “Saray Çevrelerine Kitap Sat : 16. YY Sonlar nda iraz’da Haz rlanan Elyazmalar ” isimli makalesi, eminim bol tezhipli ve resimli elyazmalar n n tarihine ilgi duyanlar memnun edecektir.
azarlar n, sanatç lar n, bilim insanlar n n an s na sunulan kitaplar n içeri i ne olursa olsun haz rl k süreci kolay de ildir. Editörler söz konusu seçkiyi haz rlarken, katk da bulunanlardan ‘ona’ dair hat ralar n anlatarak o ki iyle bir dü ünsel ve duygusal bir ba kurmalar n isterler. Onun mesleki duru una dair bilgi, yaz , makale vs. sonra gelir. Bu yakla m okura o ki iyi hat rlatarak insani bir ili ki kurmay sa lar belki ama baz talihsiz örneklerde oldu u gibi sadece hat rattan ibaret kalma tehlikesi de vard r. Stefano Yerasimos için tasarlanan Bir Allame-i Cihan’ yay na haz rlayan editörler (Edhem Eldem, Aksel Tibet, Ersu Pekin, Ça atay Anadol) böylesine geni bir ilgi ve çal ma alan n n içinde dola an biri için isim bulmakta zorland klar n söylüyorlar. Bir okur olarak çarp c buldu um kitab n ismi asl nda içeri ini de az çok belli ediyor: “..Yerasimos’u bir alan , bir dönemi veya bir co rafyay tarif etmeyi iddia eden bir ibarenin içine hapsetmenin ne kadar abes olaca a ikard . Üretim ile geçmi olan bu hayata geri dönüp bak ld nda bütün bu olgular n toplanabilece i ve indirgenebilece i asgari mü tere in bilgi oldu unun fark na vard m zda, olabilecek en gerçekçi tari n eski ‘allame’ kelimesinde gizli oldu unu dü ündük”.
ÇOK YÖNLÜ B R DÜ ÜNCE ADAMI
M MAR, EH RC , TAR HÇ Bu aç klamadan hareketle, herhalde esas soru, hayat n merak ederek ara t rmaya, üretmeye, birbirine benzemeyen disiplinler aras nda köprüler kurmaya adam bir mimar, ehirci, Bizans ve Osmanl tarihçisi, jeopolitik uzman ve dü ünür Yerasimos için haz rlanacak kitaba dâhil edilecek makale konular n n ne olaca yd san r m. Do rusu böylesine çok yönlü bir ara t rmac için seçim yapmak pek kolay de il. Onu anlatan editörlerin, güncel olandan, gerçeklerden ve hayat n dinamiklerinden kopmadan içini bilimsel yöntemlerle doldurdu u alanlar okurken, onu tan m olmay istedim. Mimarl ktan tarihe, seyahatnamelerden kent tarihine, halk efsanelerinden yemek ve mutfak tarihine, milliyetçilikten harp tarihine kadar uzanan geni bir kültür co rafyas ndan bahsediliyor. Bu, emekle, sevgiyle ku at lm bir adanm l k gerektirir. ki cilt halinde yay mlanan kitap, hem akademik dünyan n hem de s radan okurun ilgisini çekebilecek niteli e sahip. Sadece yazarlar ve seçilen temalar itibar yla de il. Geni bir yelpazede dola an ma-
Stefanos Yerasimos (1942-2005)
zer. S. Faik’te gerçekten de, patrondan yoksul sat c ya, feylesof papazdan oven ulusçuya, en namuslu kabaday dan en iki yüzlü gence kadar her insan gösterdi inden, sonunda yap t nda gerçe in karma kl n ve çok yanl l n görüyoruz. Tek bir ‘tip’ türü ya da ayn e ilimleri gösteren gruplar yaratmam t r”. Herkül Millas bu yaz yla Sait Faik’e candan bir ‘kalinihta’ derken, Nora eni’nin önsözde “Kozmopolit Bir Alim” ba l yla anlatt Yerasimos’u da hakk yla anm .
kalelerin sonlar nda yer alan notlar ve kaynakçalar da ilgili alanlarda çal anlar için önemli bir kaynak olu turuyor. Ama bence böyle hacimli bir seçki için daha da önemli olan ölçü, okura meselesini nas l aktard , zira bu türden makaleleri okunamaz k lan sorun, genellikle akademik üslubun ve kavramlar n içinde bo ulup kaybolmak olarak tezahür eder. Özellikle ilgimi çeken, merak etti im ba l klar s k lmadan, meraklar m da gidererek okudu umu söyleyebilirim. Mesela Herkül Millas, “Bizi yi Bilirdi… Sait Faik ve Rum/Yunan maj ” isimli makalesinde, yazar n tüm eserlerinden al nt lar yaparak onun hayat boyunca ya ad adada Rumlara bak n inceliyor. Mesleklerini, geleneklerin kökenini, özelliklerini, yazar n çok yanl yakla m ndaki ‘hudutsuzlu unu’ farkl ba l klarla anlatt ktan sonra Yerasimos’un çok boyutlu dünyas yla incelikli bir paralellik kurdu unu dü ündürdü bana: “Çevresini böylesine bir gerçeklikle ele alm her yazar, ‘imaj’ de il, ya am n kendisini çi-
NEDEN KÜTÜPHANEDE BULUNMALI? Ya ad ehri, co rafyay , kendisine miras b rak lan kadim kültürü merak eden okur, iz b rakacak bilgi k r nt lar n haf zas nda biriktirerek okuyacakt r bu kitab . Bir zamanlar Osmanl olan ehrin sokaklar nda dola mak, o lezzeti, kokuyu, mimari esteti i, sesleri, müzi i anlamak için seçilen bir yaz bir gün mutlaka kendisini hissettirecektir. Jean-Louis Baque-Gaumont’nun “16. ve 17. Yüzy llar n Üsküdar’ na Bak ” ba l kl ya-
14
Velhas l, Ortaça ’dan 18. yüzy l ba lar na kadar uzanan bir dönemin en önemli seyahatnamelerinden olu an uzun bir inceleme serisi de haz rlayan Yerasimos an s na haz rlanan kitap, fazlas yla ruhunu, kar l n bulmu . Editörler onu ba lang çta çok yönlü bir dü ünce adam olarak tarif ediyordu: “Kent dokusunu olu turan ba l ca unsurlar incelemek için kulland kaynaklar, mekân n da ötesinde ehrin nüfusunun gündelik hayat n , ia esini, iktisadi düzenini, hayal ve inanç dünyas n da gözler önüne seriyordu. ehrin ba l ca yap lar n , saraylar n , camilerini, mahallelerini, mezarl klar n incelemek için seyahatnamelerden mahkeme sicillerine, vak f muhasebe defterlerinden esnaf nakillerine, tahrir defterlerinden in aat defterlerine kadar her türlü belgeyi kullanan Yerasimos, stanbul hakk nda bilinmeyen birçok bilgi ve olguyu ortaya koydu u gibi, yanl bilinenleri düzelterek son derece önemli katk larda bulunmu tur.” te bu kitap, Bir Allame-i Cihan, o de erli katk lar n önünde bilgiyle, hürmetle, sevgiyle, emekle ku at lm derin bir sayg yla e iliyor.
ELE T R
KÝTAP ZAMANI
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Ataç’ n gözünden iir erife Ça n, Bir iir Ele tirmeni Olarak Nurullah Ataç adl kitab nda Ataç’ n ‘ iir ele tirmeni’ kimli i üzerinde duruyor. Ele tirmenin iire bak n ve ikilemlerini yans tan çal ma, Ataç’ n her air hakk ndaki de erlendirmeleri ve yay mlad yaz lar n kaynakças yla zengin bir içeri e sahip. B R R ELE T RMEN OLARAK NURULLAH ATAÇ, ER FE ÇA IN, DERGÂH YAYINLARI, 295 SAYFA, 16 TL
SAB T KEMAL BAYILDIRAN
le o devirde üretilen bütün kültür olumsuzlanm , ‘öteki’ k l narak unutturulmaya çal lm t r. Ataç bu durumda Osmanl müzi ini radyoda yasaklayan ama ak amlar Çankaya’da bir fas l heyeti bulunduran Mustafa Kemal’in ya ad ikilemi iir alan nda ya ar. Ça n bu durumu öyle aç kl yor: “Özellikle divan edebiyat yla ile ilgili dü üncelerinin dönemlere göre olumsuz ve olumlu olarak birtak m de i iklikler göstermesinde Ataç’ n kültürel ve siyasi meselelerdeki tutumu belirleyici olmu tur. O her eyden evvel Türkiye cumhuriyetini kuran devrimci ruhu sonuna kadar desteklemi ve devrimin ciddi anlamda Bat l la mayla gerçekle ece ine inanm bir misyon adam d r.” Bu nedenledir ki Ataç, Do u’ya s rt n dönerken de Fuzuli’nin ve Baki’nin iirine doyamad n belirtir. Do u duyarl n n egemen oldu u Ha im’e hayranl , airin sadece modernist olu undan kaynaklanmaz. Yahya Kemal iirine meftun olu u da yine ya ad bu ikilemden ileri gelir. Ama Ataç, her eyden önce bir “Garip iiri” ele tirmeni olarak tan n r. Çünkü o, yenili e aç kt r, yenili in iirin vazgeçilmezi oldu unun bilincindedir.
iir üzerine dü ünmek dedi imiz ‘poetika’n n Türkçede do umu, Nam k Kemal’in “Celâl Mukaddimesi” ile ba lat l rsa da gerçek anlamda poetik yaz Ahmet Ha im’in “ iir Hakk nda Baz Mülahazalar” n bekler. iir yazm ama poetika üzerinde fazla dü ünmemi bir toplumuz. Tahir Uzgör’ün Divan Dibaceleri’ni okudu unuzda, Osmanl ’da iir yaz lm olmas na ra men, iir üzerine dü ünülmedi i çok aç k olarak görülür. Adonis’in Arap Poetikas ’n okuyunca, Osmanl ’ya örneklik edecek çok yetkin tart malar n Arap airleri aras nda yap ld n görünce a r yorsunuz, bu tart malar neden Türkçeye ta nmad diye. Türkçemizde iiri dert edinen, onun üzerine dü ünce serdeden Ataç için erife Ça n, “Gerek teorik gerek pratik ele tiriye yönelik yaz lar onu ayr cal kl bir yere koymaktad r.” derken önemli bir noktaya i aret ediyor.
ALANINDA B R LK erife Ça n’ n Bir iir Ele tirmeni Olarak Nurullah Ataç adl incelemesi, bir ele tirmen üzerine bilebildi im ilk akademik çal ma. Daha önce Servet-i Fünun dönemine ili kin çal malar var idiyse de tek bir ki i üzerine ilk çal ma Ataç üzerine yap lm oluyor. Bu, ele tiriye ‘tiyatro’ ile ba layan, roman, öykü konusunda da yazan Ataç’ n özellikle ‘ iir ele tirmeni’ kimli i üzerine bir inceleme. Kitap üç bölümden olu uyor: a) “Ele tiri ve Ele tirmenli i Üzerine Yaz lar”, b) “Sanat ve iir Teorisi Üzerine Yaz lar ”, c) “Dönemler ve airler”. Peki, Ataç’ n iirimiz aç s ndan önemi nereden kaynaklan yor? Ataç, edebiyata iirle ba lam , ama iyi iir yazamad n görünce bu i i b rakm , ‘münekkit’li e soyunmu tur. Bu, edebiyat m zda önemli bir ölçü durumuna gelmi tir. Ele tirmenler üzerine yazanlar, o ki inin iirle ba lay p ba lamad ndan dem vururlar. Mehmet H. Do an’ örnek gösterip “eski airleri k rp p k rp p ele tirmen yaparlar” anlay ndan yola ç karak yarg da bulunurlar. Ataç’ n önemi, sözünü sak nmay ndan kaynaklan r. Aman u küser, bu al n r yakla m ndan çok uzakt r. Onun yarg lar , de erlendirilmeleri tart lsa da, kimi zaman kendisiyle çeli se de söylediklerinin ‘e dost’ kay rmac olmad çok aç k. Nitekim Necip Faz l’la küs oldu u zamanlarda bile onun ii-
AK F HAKKINDA TEK TARAFLI MI?
Nurullah Ataç (1898-1957)
yat n ölçü belledi i içindir ki kendisini ‘münekkit’ saymamaktad r. Çünkü Bat l münekkitlerin çal mas yan nda kendi yaz lar n n ne kadar zay f kald n n bilincindedir. Dü ünceleri için de gençlere, “Biz Bat ’dan bir eyler ö rendik, onlar tekrarlay p duruyoruz; hiç olmazsa sizler yeni dü ünceler üretin.” diyecek kadar da aç k sözlüdür.
rinin hakk n inkâr etmemi tir. deolojik olarak Fikret’e yak n olsa da onu air saymam t r. Ataç’ bu kadar önemsememizin nedeni, edebiyat m zda dü ünce üretme ve ele tiri gelene inin yoklu udur. Ataç kendisinden, “Ben esasen münekkit de ilim. Münekkit dedi imiz zaman hat r m za gelen muharrir, ba kalar n n eserini tahlil eder. Onlar n manas n anlatan, onlar tan tmaya çal an bir adamsa bu, u ak kabilinden bir adam olabilir. (…) [B]enim istedi im ey, o eserleri tan tmak de il, kendi dü üncelerimi bildirmektir.” diye bahsediyor. Dü üncelerinde ve yaz lar nda Frans z edebi-
ATAÇ’IN K LEM Bat c , pozitivist bir ki i olarak, Ça n’ n belirtti i gibi, “dine ve do u kültürüne olumsuz bak ”na ra men, iir zevki sa lam biridir. Ataç’ n döneminde Osmanl ’dan o müthi kopu nedeniy-
16
Ça n’ n u yarg s na kat lamad m belirteyim: “Akif hakk ndaki de erlendirmelerine bakt m zda (…) Ataç’ n tek tara , sübjektif davrand anla lmaktad r.” Ataç, bir ateist olmas na ra men, resmi ideolojinin temellerinde pay olan deist Fikret için öyle diyebilmektedir: “Onun [Fikret’in] iirlerinden hiçbir ey kaybetmeksizin , nesre çevirir, ba ka dillere tercüme edebilirsiniz. Hatta birçok parçalar n niçin manzum yaz ld n anlamak kabil de ildir. O, kelimeleri ok amas n , adeta öyle elinde tartmas n bilmez; her birinin bizde uyand raca hat ralar , hazz dü ünmez. Onun indinde kelimeler sadece bir kri ifade etmek için birer vas tad r.” Ataç, elbette tarafs z de ildir; olmas n da bekleyemeyiz. Bir ele tirmen için önemli olan ‘ iir’ kar s nda dürüst olmakt r. Ataç, ideolojik nedenle kimi önyarg lara sahip olsa da, iir söz konusu oldu mu sa lam bir duru gösterir. Ça n, Ataç’ n her air hakk ndaki de erlendirmelerini ayr ayr vermi , kitab n sonuna da Ataç’ n yay mlad yaz lar n kaynakças n eklemi . Bunlar kitab zenginle tirmi . erife Ça n, Bir iir Ele tirmeni Olarak Nurullah Ataç’ta titiz bir çal ma sergilemi . Böyle çal malar n Mehmet Kaplan, As m Bezirci, Fethi Naci için de yap lmas n dileyelim.
ANLATI-ARDINDAN
KÝTAP ZAMANI
Bir huzursuzun gezileri
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Yaln z bir övalye
avkar Alt nel’in yeni kitab Mavi Defter, bir yolculuk anlat s olmaktan öte, sanat, tarih, kültür, insan, zaman ba l klar alt nda toplanabilecek zengin bir envanter bar nd ran, yazar n okura açt bir zihin katalo u gibi. Bir tür ki isel harita bilgisi... Huzursuz bir ruhun aray …
Cenazesi için Paris’e gitti imde Roger Garaudy’nin sadece “yaln z” de il, “yapayaln z” bir hayat sürdü ünü anlad m. Me er Hat ralar: Yüzy l m zda Yaln z Yolculu um adl kitab na “yaln z” s fat n bo una koymam . “20 ya mda Don Ki ot’lu u seçtim.” diye yazar Garaudy bu kitab nda.
MAV DEFTER, AVKAR ALTINEL, YKY, 120 SAYFA, 10 TL
MEHMET ÖZTUNÇ
avkar Alt nel’in Mavi Defter yap t n ‘anlat ’ türü tan m alt nda okudum. Alt nel, iirlerinde biriktirdi i bo luklar n, mahremin tersine; bu yap t nda netli e ve ço ullu a çal m . iirini kendisi için yazd n ne kadar hissettiriyorsa, bu yap t n da okur için yazd n o kadar hissettiriyor. Mavi Defter, bir yolculuk anlat s olmaktan öte, yazar n sanat, tarih, kültür, insan, zaman ba l klar alt nda toplanabilecek zengin bir envanter bar nd ran, okura açt bir zihin katalo u gibi. Bir tür ki isel harita bilgisi. Haritalarla hesab bitmemi huzursuz bir ruhun aray ; ama hep aray … Çünkü Alt nel, ne görürse görsün hep kendi ki isel haritas ndaki yerini sorguluyor. “Tanr m! Herkesin ayn oranda pay n almad hiçbir eye el süremem.” diyen Walt Whitman’a yak n bir yerden sesleniyor.
ANNE FRANK’IN EV NDE Alt nel, ilkin bizi Amsterdam’a, Anne Frank’ n evine götürüyor. Dil dedi imiz varl k, çekilen ac lar n iddeti ve dünyan n çi umursamazl kar s nda o kadar örselendi ki, bir umut olma özelli ini her geçen gün biraz daha yitiriyor. Bütün bunlara ra men yine de ac n n içine kurulaca , ondan ba ka bir yurt yok. Kim bilir, o küçük Yahudi k z Anne Frank’ n günlü ü belki de bunun için hâlâ bu kadar k ymetli... Frank’ n günlü ünün o en karanl k mahpuslarda Nelson Mandela’ya bile k olmas da bundan de il midir? Alt nel, Frank’ n hikâyesini fa izmin hayhuyu içinde dilsizle tirememek için dile s n yor. O küçük k z ürkütmemek için dilin en yal n makam nda konu uyor. Frank’la o kadar sahici bir yak nl k kuruyor ki, sanki perdeyi çekseniz, ard nda korkudan top top olmu yüre iyle masaya oturmu , günlü ünü yazan o küçük k z göreceksiniz. Alt nel de çok iyi bilir ki, fa izm, direncini güç kar s nda de il safl k ve masumluk kar s nda yitirdi. Belki de bunun için o günlerden kalan en yak c hikâyelerden biri hâlâ Anne Frank’ n hikâyesi. Gitmek, zihnin bütün düzenini ba tan a a bozan, yeniden kuran bir bellek yontucusudur. Belki de giderken, gelecek zamana de il de geçmi zamana yasl durmam z, o so uk koltuklarda ikide bir kendimizi geçmi zamanda yakalamam z bundan. Gördü ü her objeyi bir edebiyat nesnesine dönü türen gözler vard r. Asl nda d görmek i in bahanesidir, onlar durmadan içlerini didik-
B
CEMAL AYDIN
nist sistemimize din duygusunu ekleyelim!” uyar s yap p bir de Moskova’y az dostlar m z Roger Gatenkit edince partisinden kovuldu. Bir raudy (Roje Garodi) için, zamanlar Garaudy ile övünen partisi çok yerinde bir ifadeyle, de, partideki o sözde can yolda lar da “Fransa’n n yaln z ” demi lerdi. Cekendisini yüzüstü b rakt lar. nazesi için Paris’e gitti imde onun saUzun ara t rma ve çabalar sonucu dece “yaln z” de il, “yapayaln z” bir nihayet ruhî açl n tam anlam yla dohayat sürdü ünü görüp anlad m. Meyuracak dini, Son Dini bulup Müslü er Hat ralar: Yüzy l m zda Yaln z Yolman olunca, bu sefer de bütün çevreculu um adl kitab na “yaln z” s fat n si onu büsbütün yaln z b rakt . bo una koymam . “20 ya mda Don Don Ki ot’un bile bir Sanço Ki ot’lu u seçtim.” diye yazar GaraPanza’s vard , ama onun hiç kimsesi... udy bu kitab nda. Yoksullar için komünist militan olmu Ya ad klar n ve maruz kald tu ya, bu sefer de mazlum Filistinlilerin haks zl klar çok yak ndan takip etme, imdad na ko tu. Oysa bu, e ek ar lar okuyup ö renme ve bizzat görüp incen n yuvas na çomak sokmak demekti. leme f rsat ve imkân n buldu um için, Kelleyi tam anlam yla koltu a almak onun Don Ki ot olma demekti. Filistinlileri bütün tercihinin ne ac , ne mütinsanl n gözünün içine hi , ne yaln zla t r c bir baka baka ezenler, kenditercih, ne azapl bir seçim sini de mahvedebilirdi. oldu unu iliklerime kaVe beklenen oldu: dar hissettim. Dünya medyas na hâkim o bin bir kollu ahtapot, ÖLENE KADAR YALNIZDI Garaudy’ye bu son ç k Garaudy’nin anlad n çok pahal ödetti. Bir za manada Don Ki ot olmanlar bir kitab n yay mmak demek, sadece yülayabilmek için ayaklar rekten inan p ba land na kapanan büyük yay bir ideal u runa her enevleri, bir demeç alabilyini seferber etmek, her mek için yalvar yakar olan türlü fedakârl a katlanbütün medya, ad n anmaz mak de il. Bir de toplu- ROGER GARAUDY (1913- 2012) oldu. Elinden kir hürrimundan, dost çevresinyetini bile almak istediler. den, yak n ve uzak akrabadan, dahaZorlama delillerle adeta hukuku kats kendi ailesinin fertlerinden kopmak, lederek, kendisini para cezas na bile onlar taraf ndan da d lan p yad rgan(yakla k 65 bin Türk liras ) çarpt rd lar. may göze almak demektir. te GaYine yazd , yine konu tu. Çünkü onun raudy ilkgençlik ça lar ndan itibaren rehberi Don Ki ot’tu. bunu yapt ve ölümüne kadar da bunu Bir dü ünür gösterin ki estetik daya ad . Hem de her yi idin kolay kol nda, uzmanlar n hâlâ kaynak eser lay alt ndan kalkamayaca bir tarzda. olarak ba vurduklar aheserler ortaya Üstad’ n, “Yaln z ac bir lokma zehirle koysun. Bir dü ünür gösterin ki sadece pi mi a tan / Ve ayr l k, anadan, vatanEski Yunan ve Bat felsefesini de il, sdan, arkada tan” tabiri, böylesi bir idelam dâhil bütün dünya dü ünce hareal adam n ruh halini en iyi yans tan ifaketlerinin temel eserlerini gözden gede olsa gerek. çirmi ve bunlar hakk nda tam bir deÜniversitede okurken yoksulla erlendirme yapm olsun. Bir dü ür n ezilmesini ortadan kald raca na nür gösterin ki bütün dinlerin kutsal inand için Frans z Komünist Parkitaplar n okuyup özümsedikten sontisi gençlik kollar na kaydoldu. Gerra slam’da karar k lm olsun. Bir kir çek anlamda militanl k yapt . Ne var adam gösterin ki üzerine sükût külü ki militan yolda lar n n aras nda yapadökülece ini ve bir cüzzaml muameyaln zd . Öbürleri tanr tan mazken, o lesi yap laca n bile bile Filistin kohücrelerine kadar Allah ile dopdoluynusuna e ilsin, dünya kamuoyunu bu du. “Karl Marks dinin afyon oldu unu konuda uurland ran eserler versin ve söylemez, onu yanl yorumluyorsubu u urda her eyinden olsun! nuz.” diyerek komünistlerle din temOnca yapayaln z b rak l a, onca silcileri aras nda diyalog ba latt . Arkendisinden yüz çevrili e ra men hak d ndan Medeniyetler Diyalo u’nu yazbildi i yoldan asla dönmesin! Ve sod . Ama partisi bu konuda kendisini nunda Allah’ n huzuruna yüzünün yaln z b rakt . “Dinsiz komünizm yok ak yla ç ks n! olmaya mahkûmdur! Gelin, komü te Garaudy budur!
ler. Ama o ‘bahane’ olmadan bu ‘esas’ da ortaya ç kamaz. Onun için Alt nel, z rhlanm uzak bir gözün konforuyla de il, gözbebekleri y rt l rcas na aç lm bir mesafeden dünyaya tan kl k ediyor. Onun bak ndaki sahicilik, ölmü zamana can suyu veriyor. Yedinci ya da sekizinci kez Amsterdam’a gelmi tir. Ama akl nda k rk y l önce ilk geldi i gün vard r: “…Amsterdam gözüme hemen çarp c görünmü tü. Böyle bir yerde dünyaya gerçek bir yolcu gibi bakt ma, her eyin hep böyle yo un bir ekilde fark nda olaca ma, bir süredir gizlice istedi im gibi yazar olup çevremdekileri görmek ve kaydetmekle dolu alabildi ine zengin bir hayat ya amam n mümkün oldu una inanmak güç de ildi.”
AMSTERDAM’DAN VENED K’E Yolculuk Amsterdam’dan sonra Almanya’ya, sonra Fransa ve Polonya’ya en son da Venedik’e uzan yor. Alt nel bir co rafyada biriken, kaybolan, henüz gelen ve bir gün mutlaka gidecek olan ruhlara dokunuyor. Berlin ‘Do u’ ve ‘Bat ’ Almanya aras nda bir akordiyon körü ü gibi duruyor. Sanki o ehir olmasa Almanya ilelebet sessizli e gömülecek. Kabuk ba lam onca günah yla Alman ruhunun çekirde i, öz sesidir Berlin. Üzerinde hakisi atm üniformas yla birli inden geri kalm güçsüz, yorgun askerler gibi Lenin, Stalin hat ralar , geni Polonya düzlüklerinde sayfaya yanl konmu bir noktalama imi gibi i reti duruyor. Fransa dura nda kar la t Türklerin üzerlerindeki k yafetlerden “ eker Bayram ’n n ilk günü” oldu unu anlayan Alt nel, Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de Bayram Sabah” nda hissetti i yabanc la maya benzer bir duygu ya ar. Ama belki de Yahya Kemal’in gençli inin koylar nda b rakt o hissiyat , hayat n n liman yapm bir adam olarak. Venedik, bir ehrin ölümünün asl nda bir insan n ölümüne ne kadar benzedi inin resmi gibi. Sararm bir kartpostal, benzi atm , soluk bir insan gibidir Venedik. Alt nel’in kitab n sonuna ta d duygu, aidi olunmayan bir dinin merasiminden dönen bir adam n kalbinde biriken maneviyat gibi. Ürpertici, so uk. O dil ustas , göz ustas iirden tutturdu u k v lc mla bütün kitab aylalamay da ba arm : “Ölüm bir rüyada görülen renkli ve ayd nl k bir bahçeye dönmü tü.” Carlos Fuentes, Gogol’dan “Edebiyat d nda ya am m yok benim.” sözünü aktar r. Alt nel için de ya amak, yazman n bahanesi. Kendisi bu kadar uzaktayken, yazd klar yla bu kadar yak nda durmas da ondan de il mi?
17
TAR H
KÝTAP ZAMANI
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Osmanl ’n n s rr neydi? Topluma ad n vermi bir insandan milletin ya att yüce unvana do ru dönü en sanc l sürecin genel bir foto raf n sunan Çad rdan Saraya 14-15. Yüzy l - Osmanl Devlet Düzeni adl kitap, Prof. Dr. Necdet Öztürk’ün titiz çal malar n n bir ürünü olarak Osmanl Devleti’nin kurulu devrine k tutuyor. OSMANLI DEVLET DÜZEN , NECDET ÖZTÜRK, Y T K HAZ NE YAYINLARI, 263 SAYFA, 12 TL
D
ALPER SARI
evletler de insanlar gibidir. Do ar/ortaya ç karlar, ya ar/ varl klar n devam ettirirler ve ölür/y k l rlar. Bir insan n do up büyümesi gibi me akkatli bir seyirdir onlar nki de. Bir devletin varl topyekûn bir toplumun varl demek oldu u için, ömür haneleri biraz kabar kt r haliyle ve kitaplar, ansiklopediler doldurur hayat hikâyeleri. Osman bir insand r; Osmanl devlet… Bir yanda 68 y l ya ayan Osman Gazi; di er yanda yakla k 624 y l hüküm süren Osmanl Devleti. Topluma ad n vermi bir insandan milletin ya att yüce unvana do ru dönü en sanc l sürecin genel bir foto raf n sunan Çad rdan Saraya 14-15. Yüzy l - Osmanl Devlet Düzeni adl kitap, Prof. Dr. Necdet Öztürk’ün titiz çal malar n n bir ürünü olarak Osmanl Devleti’nin kurulu devrine k tutuyor.
GAZANIN AÇTI I KAPILARDAN Eserin giri bölümünde Osmanl varl n n temelleri say labilecek unsurlara i aret ediliyor. Bunlardan ‘gaza ve cihad’ anlay beyli in s n rlar n n geni lemesinde önemli bir s çrama tahtas olarak de erlendiriliyor. Allah’ n yüce dininin yay lmas için gösterilen gayret ve bu gayretin neticesinde ortaya ç kan dünyevi ve uhrevi mükâfatlar, Osmanl erlerinin yi itli inin de gerekçelerini sunuyor. “Ölürsem ehit olurum, kal rsam gazi” ideali de, ordunun motivasyonunun ne denli yüksek oldu unun özeti say labilir. Zaten kitapta belirtildi i üzere, devletin ilk sekiz padi ah n n unvan olarak gazili i tercih etmeleri kurulu devrinin bu de erlerle olan ba lar n n kuvvetini aç a ç kar yor. ‘Gaza ve cihad’ gibi Osmanl ’n n ilerlemesine katk s olan bir di er unsur olarak da ‘Nizam- Âlem’ dü üncesi gösteriliyor. Adalet, ho görü, insaf gibi toplumun dirlik ve düzenine hizmet eden de erler hem kir hem de uygulama olarak devletin içinde kendilerine yer bulabildikleri için kal c huzurun tesisi de gerçekle mi oluyordu. Osmanl gibi birçok farkl dilin, dinin ve kültürün birle ti i toplumlarda aksi bir yönetim anlay n n sorunlar do uraca ise o ça da ke fedilmi gibi görünüyor. Kitab n önemli özelliklerinden biri, ba lang ç k sm nda çal maya dayanak olu turan belli ba l 15. yüzy l Osmanl kaynaklar n tan t yor olu u. Takvimler, y ll klar, Behcetü’t-Tevârih, Â k Pa azade Tarihi, Ne rî Tarihi ve Oruç Be Tarihi gibi devre ayna tutan belgelere yer veren yazar, olaylar aktar rken dipnot göstermede kolayl k sa lamas için belgelerin k saltmalar n da vermi .
OSMANLI DARE MODEL
dilen yerlere gönderilen ilk iki memurdan birinin kad olu u, Osmanl ’n n adalet olgusuna i in ba ndan sahip ç kt n gösteriyor. Yine ilerleyen sayfalarda nizama uymayan, ayk r halleri görülen ki ilere uygulanan cezalara da yer veriliyor. Bunlar içinde en çok tercih edilen türün hapis olmas ve idama çok az ba vurulmas , Osmanl ho görüsünün hukuk alan ndaki yans malar olarak okunabilir. Devletleraras ili kilerde Osmanl ’n n genel itibariyle anla ma yolunu tercih etti i göze çarp yor. Bu amaçla d ar ya elçiler gönderip gelenleri kabul eden ve meselelerde yemin usulüyle dost ve dü manla aras ndaki ahde önem veren bir anlay benimseniyor. lk dönem Osmanl ordusunu olu turan Gaziler ve Alperenlerin bu dönemde gerçekle tirilen fetihlerde ba çekti ini, sonraki zamanlarda ise bu zincire Ak nc lar, Azaplar, Solaklar, Baltac lar, Sipahiler ve Yeniçeriler gibi güçlü halkalar n eklendi ini ö reniyoruz.
Çal mas n iki bölümde okuyucuya sunan yazar ilk bölümün ba l n “Saray, E itim ve Bilim, Hukuk, Diplomasi, Maliye, Ordu, T mar Sistemi, Tahrir” olarak belirlemi . Osmanl ’daki ilk saray in as n n Orhan Gazi dönemine ait oldu unu belirttikten sonra zaman içinde devletin ba kentli ini yapan ehirler ve bu ehirlerde in a edilen saraylara yer veriyor. Yine Osmanl saray hayat denilince merak uyand ran ‘harem’ kavram n n gerçeklerine de de inen yazar, ard ndan saray görevlilerini, ayr ba l klar halinde ve görevlerine ili kin döneme ait orijinal belgelerden al nt larla ele al yor. Osmanl ’da e itim denilince akla gelen ilk müesseseler olan medreselerin ilk örne inin Orhan Gazi döneminde, znik’te verildi i belirtiliyor. Ayr ca e itimin Osmanl ’da oldukça önemsendi i ve padi ahlar n e itim yat r mlar nda sele eriyle rekabet içinde olduklar na dikkat çekiliyor. Kitapta dikkati çeken ba ka bir bölümde, kurulu devrinde meydana gelen ay ve güne tutulmalar gibi baz gök olaylar n n gerçekle ti i tarihler, belgelere dayand r larak veriliyor. Beyli in ilk zamanlar nda slam hukukundan anlayan fakihlerin hukuk alan nda padi aha yard mc olmalar ve yeni fethe-
NSAN MERKEZL TOPLUM ANLAYI I “Esir Ticareti, Zanaatlar, Bay nd rl k Hizmetleri, Madenler” ba l n ta yan ikinci bölüm ise esir ve köle kavramlar n n Osmanl ’daki insanî boyutlar na göndermelerle aç l yor. slam’da adaletli olmak art yla köleli in ya-
18
saklanmad n , Osmanl ’da esir al nan ki ilerin hayatlar na bu ekilde devam etmek zorunda olmad klar n belirten yazar; toplumda s n f ayr m n n bulunmad na örnek olarak da dev irme sisteminin i leyi ini gösteriyor. Osmanl ’daki esnaf örgütlenmelerinin ba nda gelen Ahi te kilat ile toplumun taleplerine cevap veren belli ba l meslek birimlerini de ilginç anekdotlarla okuyucuya sunuyor. Sosyal devlet anlay n n tezahürü olarak memleketin dört bir yan nda in a ettirilen cami, mescit, imaret, hastane, hamam ve köprüler gibi bay nd rl k faaliyetleri ile dönemin de erli madenlerinin tedarik s k nt lar da yazar n kitapta yer verdi i bölümlerden. Beylik dönemi çad r ya ant s ndan, ihti am bugünlere uzanan göz al c saraylara geçi in söz konusu oldu u 14. ve 15. yüzy llardaki Osmanl dönü ümünü askeri, ekonomik, kültürel ve sosyal birçok aç dan ele alan eser, bunu yaparken dönemin tarih metinlerinden de destek alarak elini kuvvetlendiriyor. Bu ayr cal kl metinlerde verilen detaylar n ba l klarla olan uyumu bir yana, kulland dil ve kavramlar bak m ndan da dönemini yans t yor olu u kitab n özgün yönünü olu turuyor. Osmanl denen muazzam yap n n ortaya ç k serüvenini geni bir perspektif ve devrin tan kl nda incelemek isteyenlerin kaç rmamas gereken kaynak bir eser.
NCELEME
KÝTAP ZAMANI
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Postmodernizm hakk nda bir kaynak kitap Bedia Koçako lu’nun, Anlams zl n Anlam : Postmodernizm adl kitab , postmodernizmin ne oldu una, neyi kapsay p neyi d ar da b rakt na ili kin derli toplu bir çal ma. Geni bir kaynakça bar nd ran kitap, postmodernizm üzerine dü ünceleri ve yakla mlar n bir araya getiren bir ba vuru eseri. ANLAMSIZLI IN ANLAMI: POSTMODERN ZM, BED A KOÇAKO LU, HECE YAYINLARI, 200 SAYFA, 14 TL
B
NEC P TOSUN
edia Koçako lu’nun, Hece Yay nlar ’ndan ç kan Anlams zl n Anlam : Postmodernizm adl kitab , postmodernizmin ne oldu una, neyi kapsay p neyi d ar da b rakt na ili kin derli toplu, emek ürünü bir çal ma. Geni bir kaynakçay bünyesinde bar nd ran kitap, postmodernizm üzerine dü ünce üretmi her kesimin yakla mlar n bir düzen ve temel bir iz üzerinde bir araya getirmi . Böylece kendisi de ba l ba na bir ba vuru kayna na dönü mü . Kitap önemli, zira son yirmi y l n akademik, felse ve edebi alanlarda en çok tart lan konular n ba nda gelen postmodernizm, üzerine yaz lan pek çok ele tirel ve teorik çal maya kar n yine de kavramsal bir netli e kavu mu de il. Kapsad alan, örnekleri, iddialar , kabul ve retleri sürekli tart lmaktad r. Baz yorumcular onu gelip geçici bir moda, baz lar da ça n yepyeni bir görünümü olarak de erlendirmektedir. Postmodernizmin bu denli yo un bir ilgiyle kar lanmas n n en önemli nedenlerinden biri, hiç ku kusuz içinde bulundu umuz dönemi, ça tan mlamaya, temsile giri en iddial , cüretkâr tutumudur. Öyle ki, içinde ya ad m z her ey “postmodern” olarak tarif edilmektedir. Bir ba ka deyi le postmodernizm, yeni bir toplum tan mlamas ve bir dönemselle tirme kavram olarak kar m za ç kmaktad r; medya, ileti im, enformasyon, bilgisayar ça n n izah olarak. Ara t rmac lar postmodern söylemin son y llarda böylesi bir kanonla ma e ilimine girmesinin nedenini a rl kl olarak anti-kapitalist söylemin dünya genelinde ya ad yenilgiye ve küreselle me olgusuna ba lamaktad r. Ama ister geçici bir moda, ister ça n gerçe i, nas l yorumlarsak yorumlayal m, tüm bu tart malara kar n postmodernizm, edebiyat, mimari, müzik, sinema, tiyatro gibi pek çok alan ve disiplinde temsil edilen son y llar n en önemli dü ünce ve sanat hareketi olarak, yaz n, sanat ve dü ün dünyas nda yerini alm t r.
DÜNYAYI OLDU U G B KABULLENMEK Postmodern dü ünce, öncelikle felse bir hareket olarak ortaya ç km , edebi ve sanatsal örnekleri daha sonra verilmi tir. Teori ve kuramsal çal malar, her zaman postmodernizmin sanatsal örneklerinden önde gitmi tir. Birbirinden farkl dünya görü üne sahip pek çok felsefeci, ara t rmac , akademisyen postmodern anlay n art hanesine yaz lacak dü ünceler üretmi lerdir. Öyle
Hasan Ali Topta
hsan Oktay Anar
Orhan Pamuk
göre yüce bir de erdi. Bu anlamda kitleselle mesi zordu. Postmodernizm ise sanat ile kitle kültürü aras ndaki mesafenin kapat lmas n hede er, böylece popüler sanata da kap aralar. Çünkü bu anlay a göre edebiyat n hayata yakla mas gerekir. Modern sanatta özgünlük çok önemliyken postmodern sanatta metinleraras ili ki önemsenir. Önemli olan kitlenin be enisidir. Modernist sanatç için öyle ya da böyle metnin bir iletisi vard r. Postmodern sanatta ise bu hiç de önemli de ildir. Modernistler gerçe i yeniden yorumlarken, postmodern sanatç lar için gerçek diye bir ey yoktur, her ey belirsiz ve muammad r. Gerçeklik tek bir kal ba sokulamaz. Bu yüzden bütünlük krinden çok, parçal anlay lar savunurlar. Tam bu noktada metinleraras l k devreye girer. Postmodernistler, metin d pek çok olguyu metne katarlar. Kolaj ve montaj de erlendirirler. Bu metinlerde kurmaca, üstkurmacaya dönü ür. Özetlersek; çok seslilik, bölünmü lük, heterojenlik, seçkin sanat ile kitle kültürü aras ndaki mesafenin kapat lmas , sanatla ya am n birle tirilmesi, metinleraras l k, de i ik parçalar n bir arada kullan lmas , yazma sürecine okurun dâhil edilmesi, okura okudu u eyin gerçek de il kurgu oldu unun sürekli hat rlat lmas , türler ayr m na kar ç k , ideolojik olmaya çal mayan ve mesaj olmayan metinler, bütünlülük
ki hem entelektüel sa n hem de entelektüel solun kendilerine ait bir postmodern anlay olu mu tur. Bir genelleme yapmak gerekirse, postmodern yorumcular dünyay idealize edilmi bir ütopya olarak de il, oldu u gibi kabullenme ve tan mlama e ilimindedir. Tüm çe itleri, renkleri, tonlar yorumlarken öncelikle onlar var kabul eder ve bunlar n gerekçelerini üretirler. Bu nedenle de postmodernizm, bir ekol ve hareketten çok, verili olana teslim ve ba l l k sergileyen bir dü ünce hareketi görünümündedir. Bir ba ka deyi le, postmodern dü ünce, var olan , somut olarak ya ananlar yüceltir ve me rula t r r. Postmodern edebiyat da bu genel tezlerin bir yans mas ndan olu ur. E er ya anan postmodern durum ise onun üretti i edebiyat da postmodern olacakt r. Art k günümüzde kar tl klar ve çeli kiler bir arada ya anmaktad r. Do u ve Bat , gelenekle modernizm ko ut bir düzlemde var olmaktad r. imdi konu ulmas gereken, otorite ve tek seslilik de il, çok sesliliktir. Edebiyat da bu gerçeklik üzerine oturur. Modernist edebiyat n tüm ilkeleri, neredeyse tersine çevrilir. Modernist sanat, yans tmac anlay reddedip soyutlamay öne ç karm t ; çünkü her eyden önce sanatsal yarat c l k önemliydi. Postmodernizm ise sanatsal yarat c l kabul etmez. Modernist sanat seçkinciydi; çünkü sanat, ona
22
ve düzeni reddedi , her eyin belirsiz ve muamma olu u, kesinlikten uzakla ma, paradokslar, rastlant lar ve iç içe geçmi zaman parçalar , parodi, pasti , izofreni, ironi, ço ulculuk, melezle tirme, insans zla t rma postmodernizmin temel özellikleridir. te Bedia Koçako lu Anlams zl n Anlam : Postmodernizm kitab nda tüm bu tart malar gündeme getirir, postmodern kavram yla ne kastedildi ini aç klar. Kitab n ilk bölümünde postmodernizm kavram n , teorisini, söylemi tan mlayarak kökenini, tarihçesini ele al r: “Bat l entelektüellerce yo un biçimde tart lagelen postmodernizm, asl nda Bat dünyas n n ya ad topyekun bir buhran yans tmaktad r.” Postmodernizmin ço ulculuk, tarih anlay , oyun gibi ö elerine e ilirken, metinleraras l k, pasti , parodi, ironi, kolaj, üstkurmaca ba lam nda irdeler. Koçako lu’na göre, “Postmodernizm, modernist dünyay sorgulayan ve onun s ralay c , s n fland r c yakla m n n yerine ortak kültürler koymaya çal arak, aksakl klar n n giderilmesine çal an bir yöntemdir. (…) Postmodernizm, geleneksel görü ün iddia etti i gibi gerçekten uzakla mamakta, aksine yeni bir gerçeklik alg s kurmaya çal maktad r.”
EDEB YATIMIZDA POSTMODERN E L MLER Yazar as l olarak postmodernizm ve edebiyat üzerinde yo unla r ve ülkemizdeki postmodern e ilimlere bakar. Postmodern yakla mla yazan ilk isim olarak Orhan Pamuk’u anar. Daha sonra Güney Dal, Emre Kongar, P nar Kür, Hilmi Yavuz, Adalet A ao lu’nu s ralar. Koçako lu’na göre Türk edebiyat n n en önemli postmodernist yazarlar ndan biri Hasan Ali Topta ’t r. “Türkçe ile Arapça ve Farsça ifadeleri kar t rarak kullanan kendine özgün bir dil olu turan hsan Oktay Anar” postmodern edebiyat n di er önemli ismidir. Öte yandan Leyla Erbil, Nedim Gürsel, Latife Tekin, Metin Kaçan, Murat Gülsoy, Müge plikçi, ebnem igüzel, Murat Yalç n gibi yazarlar n eserlerindeki postmodern etkileri inceler. Bedia Koçako lu üç cilt olarak yay nlanmas dü ünülen çal man n bu birinci cildinde öncelikle postmodernizm teorisini ele ald n , ikinci ciltte söylemin Türk edebiyat ndaki görünümlerine yer verilece ini, son ciltte ise postmodern olarak belirlenen anlat lar n gelenekle olan ba n n irdelenece ini belirtir. Üç cilt tamamland nda özellikle postmodern edebiyat anlam nda temel bir ba vuru kitab n n ortaya konmu olaca n kestirmek hiç de zor de il.
ROMAN
KÝTAP ZAMANI
2 TEMMUZ 2012
nsan n en büyük hastal Sibel K. Türker, Hayat Sevme Hastal adl yeni roman nda bir kahraman üzerinden kad nlar n dünyas na çekiyor dikkatleri. Sadece kad nlar n dünyas n de il, ahlâktan yaln zl a uzanan bir çizgide çok çe itli meseleleri tart maya aç yor yazar. HAYATI SEVME HASTALI I, S BEL K. TÜRKER, CAN YAYINLARI, 240 SAYFA, 18 TL
S
MUSTAFA KIZILTEK N
du u kadar tekinsiz, kalabal k oldu u kadar içe dönük bir ba lama yerle tiriyor yazar. Böylece, kitab n as l derdi olan yaln zl k meselesiyle hesapla maya çal rken buluyoruz roman kahraman n . Hatta denilebilir ki, Türker’in roman ndaki hemen hemen tüm kahramanlar n böyle bir derdi var. Öyle ki, tam da bir ac n n ve erkeklerle hesapla ma iste inin bir araya getirdi i Ayda ve Ne e’yi bile zamanla birbirlerine kar konum almaya iten bir ba lam yarat yor yazar. Ayda’n n yaln zl n zaman nda seslendirdi i lmlerde, onu hayata ba layan ark larda ve yaln zl n sarmal nda buluyoruz. Yaln zl k, erkeklerle hesapla ma, müzik, ahlâk ve a k üzerine bir roman Hayat Sevme Hastal . Kad n dünyas na dair saptamalar ve ac yla ba etme giri imlerine dair vurgular etkileyici yazar n. Ancak zaman zaman roman kahramanlar n n diyaloglar nda bir tür kayg n n öne ç kt n da belirtmek gerekiyor. Hayatla ilgili, erkekler veya ahlâkla ilgili her söz aç ld nda, roman n atmosferinin de yara ald n , roman n kimi yerlerde bir tür derse dönü tü ünü görüyoruz. Sanki roman boyunca s kl kla s ralanan bu görü ler as l niyet olarak öne ç k yor, roman n kendisi de il. Oysa bütün bu görü leri roman kahramanlar na söyletmek veya onlar zaman zaman biraz kitabi olan diyaloglara hapsetmek yerine, belki de yazar n i aret etmek istedi i bu görü lerin içinde ekillenen bir roman kurgusu tercih edilmi olsa daha etkileyici bir yap t okumu olacakt k.
ibel K. Türker, son y llarda yay mlad romanlarla iyiden iyiye öyküden uzakla t n n i aretlerini veriyor. Kendisine pek çok önemli ödül kazand ran öykülerindeki atmosferi romanlar na ta d kça da özgün bir alan aç yor hiç üphesiz. Önceki roman Benim Bütün Günahlar m’da, hayat ndaki bütün kad nlar n “sald r s na” u rayan, benli inde derin yaralar aç lan, çelimsiz ve kudretsiz Toros adl kahraman üzerinden erkeklerin dünyas na çevirmi ti bak lar m z Türker. Yeni roman nda bu sefer Ayda adl kad n kahraman n üzerinden kad nlar n dünyas na çekiyor dikkatleri. Sadece kad nlar n dünyas de il, ahlâktan yaln zl a uzanan bir çizgide çok çe itli meseleleri tart maya aç yor roman nda yazar.
KARANLIK ATMOSFER Yetimhanede büyümü , annesiyle çok sonra yeniden kar la m , seslendirme yaparak kendi ayaklar üzerinde durmaya çal rken yolu bir erkekle çak m Ayda etraf nda ekillenen Hayat Sevme Hastal , roman kahraman n n sevgilisi Gurur taraf ndan terk edilmesiyle aç l yor. Bu ayr l k sahnesine e lik eden hastal k bir bak ma Ayda’y hayatta tutuyor. Tam anlam yla gerçekle meyen ayr l k sahnesi, birden bire Ayda’n n kendisiyle hesapla mas na ve intihara meyilli bankac kom usu Ne e’yle yolunun kesi mesine yol aç yor. Kay p sevgili Gurur, Gurur’un garip aile bireyleri, meçhul kap kom usu ve bankac l kla oldu u kadar hayatla da derin bir muhasebe ili kisi içinde olan di er kom usu Ne e’nin kat ld bu sarmaldan ç kmaya çal an Ayda, kendisini giderek daha karanl k bir atmosferin içinde buluyor. Dahas hem kahraman n geçmi inden kopup gelen, hem de kom usu Ne e’nin hayat ndan f rlayan yan hikâyelerle giderek geni liyor roman. Yine de Ne e’nin geçmi ve gelece in pe indeki tarot kartlar yla birer birer aç lan sahnelerde Ayda’n n a k ac s n n daha da artt na tan k oluyoruz. Sibel K. Türker, t pk Benim Bütün Günahlar m’da oldu u gibi yeni roman nda da genellikle kapal mekânlar tercih ediyor. Dahas , roman kahraman n n zaman zaman yolunun dü tü ü müzik mekân nda dahi olmas gereken ferahl k bir türlü gerçekle miyor. En nihayetinde, kahraman Ayda’y sürekli olarak karanl k ol-
ETK LEY C OLAMAYAN D L Zaman zaman romandaki karanl k atmosferi da tmak için k vrak ve esprili bir dile ba vuruyor Sibel K. Türker. Bu dilin yer yer çok etkileyici oldu unu belirtmek gerek. Ancak bu sefer (Benim Bütün Günahlar m’da oldu u gibi, bir tür kar sald r ya dönü medi i için) yeterince etkili olam yor bu dil. Dahas , etkileyici olmaktan uzak olan roman n hikâyesini bu dil de kurtarmaya yetmiyor ne yaz k ki. öyle denilebilir: Her romanda etkileyici bir hikâyenin olmas elbette beklenemez. Zaten yazar n da böyle bir kayg s olmad aç k. Ama öte taraftan bu hikâye eksikli ini önemsizle tirecek yo unluk da göze çarpm yor. Günümüz öykücülü ünde gözlemlenen bir eksiklik asl nda Sibel K. Türker’in roman için söylenebilir kan mca. K sald kça, hikâyesini yitirdikçe ortaya ç kmas gereken yo unluk, yerini bir tür kuru tercihe b rak yor.
23
DÜ ÜNCE-ROMAN
KÝTAP ZAMANI
Kazancakis, Nietzsche’yle hesapla yor
Ç
‘
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Kennedy öldürülmeseydi...
Yunan edebiyat n n usta ismi Nikos Kazancakis’in Çileci (Asketiki) adl roman , okuru ilk bak ta ‘asketizm’ kavram n n soykütü ü konusunda Nietzsche’ye, Weber’e ve slam tasavvufuna ba vurmaya yönlendiriyor.
Stephen King, 22/11/63 adl yeni roman nda yine Amerikan toplumunun orta s n f na odaklanarak kuruyor anlat s n . Kitab n, gerek kurgusu gerekse anlat biçimi aç s ndan edebi de erinin King’in di er romanlar na göre daha farkl oldu u söylenebilir.
Ç LEC , N KOS KAZANCAK S, ÇEV.: H. ÖMER TARHAN, STOS YAYINLARI, 160 SAYFA, 20 TL
22/11/63, STEPHEN KING, ÇEV.: Z.HEYZEN ATE , ALTIN K TAPLAR, 816 SAYFA, 30 TL
sakine korkmaz
ilecilik’ (asketizm), gerek Bat ’n n gerekse slam’ n entelektüel tarihinde a rl kl yeri olan, Nietzsche’den Max Weber’e farkl yorumlarla ele al nan bir kavram. Çilecilik, daha do ru bir deyi le, dünyevi asketik Protestanl k, Weber’e göre, kapitalizmin ruhunu in a eder. Kapitalizm “en önemli ahlaki temellerini asketik Protestan ahlak nda bulur”. Dünyevi asketik Protestanl k, “mülk sahibi olman n verdi i do al zevke var gücüyle kar ç km , tüketimi, özellikle lüks tüketimini s n rlam t r. Buna kar l k mal kazanc n […] geleneksel ahlak n yasaklar ndan kurtarm , kazanç u ra s n n zincirlerini kopar p bunu yaln z yasal hale getirmekle kalmam , ayr ca […] do rudan do ruya Tanr ’n n iste i olarak görmü tür.” Weberci ba lamda ‘asketizm’, çile çekmekten çok, perhizkâr bir tavra daha yatk n görünüyor. Bundan dolay asketizmi, Türkçede çilecilikle de il de ‘perhizkârl k’ kavram yla kar lamak belki de daha do ru. Asketizm, Nietzsche’nin Ahlak n Soykütü ü Üzerine adl eserinde, üzerinde uzun uzun durdu u bir konudur. Nietzsche, ‘çileci ideal’den söz eder ve ‘çileci ideal’in, insan n anlam oldu unu söyler: “Çileci idealin d nda, insan n, bir hayvan olan insan n, imdiye dek bir anlam olmad .” der. Bununla birlikte, çileci ideal, bir ehven-i er’dir Nietzsche’ye göre, “herhangi bir anlam, anlam yoklu undan daha iyidir.”
ASKET ZM: R YAZET Prof. Dr. Sabri Ülgener’den, slam tasavvufunda asketizmin kar l n n ‘riyazet’ oldu unu ö reniyoruz. Ülgener, ‘riyazet’i (asketizmi) ‘zühd’den ay r yor ve zühd’ü, nefsi dünya hazlar ndan mahrum etmek manas nda negatif; riyazeti ise nefse u veya bu yönde düzenli bir il ve hareketi yüklemek bak m ndan pozitif bir davran olarak tan ml yor. Riyazet, K nal zade’ye göre ise, “nefse devaml olarak hay rl ve makbul i ler (a’mâl-i hasene) yüklemek” demektir. Aç kça görülüyor ki çilecili in, H ristiyan ve slam medeniyetlerinin entelektüel tarihinde birbiriyle örtü mesi söz konusu olmayan bir anlam var. Her ne kadar, Weber’in yakla m ile slam riyazeti aras nda yak nl klar bulunsa da, Weber’in asketizmi, slam riyazetinden çok, ‘zühd’ kavram na daha yak n görünüyor. Günaha Son Ça r ve Zorba ba ta olmak üzere romanlar ndan tan d m z Nikos Kazancakis’in Çileci (Asketi-
ki) adl kitab (Harun Ömer Tarhan çevirisiyle, 50 y l sonra Türkiye’de Rumca yay nc l ba latan stos Yay nlar ’n n ilk üç kitab ndan), bizi ilk bak ta, ‘asketizm’ kavram n n soykütü ü konusunda Nietzsche’ye, Weber’e ve slam tasavvufuna ba vurmaya yönlendirdi. Kitab okuyunca anla ld ki, Kazancakis, Nietzsche ile hesapla yor. Nietzsche, çileci ideal’den kalkarak yön kazanan iste in ne oldu unu anlat rken öyle der: “ nsandan hatta daha fazla hayvandan, hele hele maddeden duyulan nefreti, bu duyulardan, akl n kendisinden tiksinmeyi, bu mutluluktan ve güzellikten korkuyu; bütün görüntülerden, de i meden, olu tan, ölümden, istemeden, özlemin kendisinden kurtulma özlemini- bütün bunlar n anlam n iyice anlamaya kalkal m- hiçli i istemeyi, ya ama kar s ndaki gönülsüzlü ü ya aman n en temel ön ko ullar na kar ba kald rmay ; oysa bu, bir istemedir, öyle de kalacakt r! Ba ta da söyledi im sonucu tekrarlarsak, insan istememeye kar hiçli i istemeyi seçiyor.”
SERDAR ÇEL K
lk öyküsü “Starling Mystery Stories”i 1967 y l nda kaleme alan Stephen King, geçen onca y l n ard ndan elliyi a k n eseriyle Amerikan edebiyat n n en üretken yazarlar aras nda say l yor. Gerek romanlar gerekse hikâyeleri birçok ki i taraf ndan bilinen yazar n en önemli özelliklerinden biri, eserlerinin ço unun sinema uyarlamalar n n yap lmas d r. Nitekim 1973 y l nda yay mlad ilk roman Göz, 1976 y l nda Brian De Palma taraf ndan sinemaya uyarlanm t . Yine Medyum (The Shining), Esaretin Bedeli (The Shawshank Redemption), Gizli Pencere (Secret Window), Hayvan Mezarl (Pet Sematary), Dü Kapan (Dreamcatcher) herkesçe bilinen ve sinemaya uyarlanan eserlerinden yaln zca birkaç . Stephen King’i yak ndan takip eden okurlar n belki de en be endikleri eseri, yedi kitaptan olu an Kara Kule (The Dark Tower) dizisidir. Bu eseri yazmak yakla k otuz dört y l n alm t r yazar n. Yak n dönemde yay mlad Yazma Sanat isimli kitab nda King, “Kara Kule’nin sonunda ne olacak? Kanser hastas y m ve sonunu görmeden ölmek istemiyorum.” diyen seksen dört ya ndaki bir kad na, “Ben de bilmiyorum.” dedi ini anlat r. Yazar n ya l kad na verdi i cevap asl nda onun yazarl k serüveninin özeti gibidir. Nitekim bütün eserlerinde ilk göze çarpan ey, hikâyenin nereye varaca n n kestirilememesi, bilinememesidir. T pk 22/11/63 roman nda oldu u gibi.
FARKLI B R Ç LEC L K Oysa Kazancakis, çilecili i, Nietzsche’den farkl dü ünmektedir. O, “boyun e diriyorum özde e, akl m n iyi iletkeni olmak zorunda b rak yorum onu. Sevinçle kar l yorum bitkileri, hayvanlar , insanlar ve tanr lar çocuklar mm cas na. Tüm Evrenin üzerimdeki gönülde oldu unu ve beni bir bedenmi çesine izledi ini duyumsuyorum.” diyor. Aç kça görülüyor: Nietzsche, çilecili i Evreni hiçle tirme yoluyla insan anlaml k lacak bir ehven-i er; Kazancakis ise Evreni her eyiyle edinmek, kendisinin k lmak yoluyla anlamland ran bir yakla m olarak görüyor. Biri eksiklikten, öteki doluluktan söz ediyor. Nietzsche’nin çilecisi Zerdü t, Kazancakis’in çilecisi de Zorba’d r: Zorba, The Greek! Bu ba lamda Çileci Kazancakis’in romanlar n daha iyi anlamak için de okunabilir. Kazancakis, Nietzsche ile neredeyse özde le mi bir kavram , Güç stemi’ni de daha farkl okuyor. Nietzsche için ‘güç’ ve ‘istem’, birbirinden ayr lmaz: en Bilim’de, “Bu Evren güç istemidir ve bundan ba ka bir ey de ildir.” der. Kazancakis ise öyle diyor: “ lkeye ba l l k, i te en yüksek erdem budur. Yaln z bu yolla güç ve istenç denkle ir ve insan n çabas ürün verir.” Anla ld kadar yla Kazancakis, güç ve istem aras nda bir dengesizli in olabilece ini varsay yor ki, bu Nietzsche için kabul edilemez bir eydir. Özetle: Kazancakis, Nietzsche’yi tersinden okuyor; ama itiraf etmeli ki, iyi okuyor!
FARKLI B R KING Bu kitab n, birçok yönüyle di erlerinden farkl bir noktada durdu unu söylemek mümkün. Gerek kurgusu gerekse anlat biçimi aç s ndan edebi de erinin di er romanlar na göre daha iyi bir yerde oldu u söylenebilir. Yazar, 22/11/63’te yine Amerikan toplumunun orta s n f na odaklanarak kurar anlat s n . King’i bu kadar sevilen bir yazar k lan unsur belki de budur. Nitekim eserlerine konu olan kasabal l k hali, mazbut aile ya am , inançl insanlar, ya anan dönemin atmosferi, bir de tabii orta s n f n ya am ndan süzülüp gelen küçük kayg lar… Bunlar n hepsi, King’in eserlerinde o kadar ince ayr nt larla bir araya gelir ki, rengârenk bir canl l k kazan r okurun zihninde. 22/11/63 roman n de erli k lan unsur, yazar n bir toplumu bü-
24
tün çeli kileriyle metnine yans tmay ba arabilmesidir san r m. Roman n giri inin kli e oldu unu ve bu kli elik halinin de yazar taraf ndan bilinçli bir ekilde meydana getirildi ini söylemek mümkün. Nitekim son dönem modern anlat lar n n birço unda görülen “insanl k hali”; yaln zl k, terk edilmi lik, ne yapaca n bilememe, depresif ruh hali, yabanc la ma, kendiyle sava durumu bu kitab n giri inde de mevcut. Roman okumaya ba lad m zda Amerikan lm endüstrisini de etkisi alt na alan senaryolar n bir benzeriyle kar la t m z san r z. Fakat sayfalar ilerledikçe, yazar n bunu bilinçli yapt n , anlat n n geçti i zaman n, 2011 y l ndan 1950’li y llar n Amerika’s na uzand n ve ba taki kli e alg s n n, de i en zamanla beraber ortadan kalkt n fark ediyoruz.
KENNEDY KURTULSAYDI… Romandaki tek fantastik ö enin bu zamansal geçi oldu unu söylemekte fayda var. As l hikâye de ondan sonra ba l yor. John F. Kennedy’nin bir suikastla ya am n yitirmesinin üzerinden k rk y l a k n bir zaman geçmi tir ama sars nt dirili ini hâlâ korumaktad r kimileri için. Bunlardan biri de Al’d r. Ona göre Kennedy kurtulursa dünya daha iyi bir yere dönü ecektir. kiz kuleler vurulmayacak, terörizm olmayacak, dünya bar korunabilecektir. Bu nedenle Al geçmi e dönüp JFK suikast n n önüne geçmesini ister George Amberson’dan, yani kahraman m zdan. Böylece kahraman n geçmi e yolculu u ba lar. Bu roman nda King’in di er eserlerindeki fantastik ö eler, korku, gerilim unsurlar neredeyse yok. Fakat paralel evren, zaman tüneli, geçmi ve imdinin insan ruhunu ku atan st rab bu kitapta da mevcut. Yine hikâyedeki zaman ve mekân kavram , di er roman ve hikâyelerinde oldu u gibi anlat ilerledikçe tam bir bilmeceye dönü üyor okurun zihninde. Bu bilmece, paralel evren denilen bir zamansal olas l klar toplam olarak kar m za ç k yor. Stephen Hawking’in Büyük Tasar m kitab nda bahsetti i, “Bir sistemin tek bir geçmi i yoktur, bir sistem bütün olas geçmi lere sahiptir.” dü üncesinin kitapta kar l n buldu unu görüyoruz. Fakat yazara göre bu durumun iki olas sonucu olabilir, bu ya iyilik haline delalettir ya da kötülük.
KÝTAP ZAMANI
TAR H
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
bn Battûta’yla yolculuk bn Battûta’n n seyahat hikâyelerini anlatan R hletü bn Battûta’n n pek çok tercümesi bas ld , bas lmaya devam ediyor. Profesör David Waines’in haz rlad bn Battûta’n n Destans Seyahati’nde bn Battûta’dan yap lan al nt lara geni de erlendirmeler de e lik ediyor. BN BATTÛTA’NIN DESTANSI SEYAHAT , DAVID WAINES, ÇEV REN: EBRU KILIÇ, ALFA, 288 SAYFA, 17 TL
Y
AHMET DO RU
‘yemek ve misa rpereverlik hikâyeleri’, ‘kutsal yerlere, evliyalara, mucizelere ve harikalara dair hikâyeler’, ‘ötekine dair hikâyeler’ ile devam ediyor. lk bölümde, seyahat edenlerden çok az ki inin ya ad klar n kaleme ald n söylüyor David Waines. Uzun seyahatlere ç kt bilinen, ancak bu konularla ilgi tek sat r kaleme almam önemli isimlerden örnekler vererek, “Büyük seyyahlar aras ndan, büyük ya da de il, seyahatname yazar ç kmam t r. Gerçekten de seyahatnamelerin say s asl nda çok azd r; tesadü ko ullar, seyyahlar n kendilerinden ziyade ba kalar n n te vikleri ve bu i e kendilerini adamalar söz konusu olmasayd bu say daha da az olabilirdi.” diyor.
üce Allah’a binlerce övgü olsun ki dünyada dile im yeryüzünü dola makt , bunu nasip etti. Bildi im kadar yla hiç kimsenin eri emedi ine eri tim bu alanda. Öbür dünyada Cenâb- Hakk’ n rahmetine, ba lamas na ve cennet ödülüne mazhar olmak hususunda ümidim güçlüdür.” diyor bni Battûta, R hletü bn Battûta ad yla bilinen ünlü seyahatnamesinde. T pk rüyas nda Peygamber Aleyhisselâm’dan seyahat, kendisini ziyaret ve efaat müjdesi al p da bu müjdelerden ikisine dünyada iken kavu tu unu, üçüncüsü için de ümit besledi ini söyleyen Evliya Çelebi gibi. 1304-1369 y llar aras nda ya ayan Battûta yakla k yedi yüz elli y ld r seyahatini sürdürüyor; gezdi i mekânlara, gördü ü hadiselere, dünyan n binbir türlü haline, cins cins insanlara, damar damar yerlere okurlar n ortak ediyor. Henüz 20 ya ndayken memleketi Fas’tan hacca gitmek için yola ç kan bn Battûta, “Yürü yâ kulum” hitab na mazhar olsa gerek, 28 y l boyunca gezdi durdu. spanya’dan Çin’e, Afrika’n n güneyinden Karadeniz’in kuzeyine ülke ülke, ehir ehir dola t . Fakat gördüklerini bizim Evliya’m z n aksine, kendisi kaleme almad . Memleketine döndükten sonra bni Battûta anlatt , Fas’ n Merini Sultan Ebu nan Faris taraf ndan yard m na tahsis edilen Muhammed bn Cüzeyy yazd . bn Cüzeyy’in görevi, “eserin bn Battûta’n n yazd rd klar aras ndan yararl olanlar n kapsamas n sa lamak ve sözün ar duru olmas na özen göstermek”ti. 14. as rda dünyan n büyük bir k sm n n tabiri caizse foto raf n çeken R hletü bn Battûta, bu önemine ra men uzun süre gölgede kald . 19. as rda Bat dillerine çevrildikten sonra dikkat çeken eserin pek çok tercümesi, özeti, seçmeleri bas ld , bas lmaya devam ediyor. Alfa Yay nlar ’n n tarih serisinden ç kan bn Battûta’n n Destans Seyahati de Lancaster Üniversitesi slam Ara t rmalar Bölümü’nden emekli olan Profesör David Waines taraf ndan haz rlanm bir nevi seçme. “Bir Ortaça Maceraperestinin S rad Hikâyeleri” alt ba l n ta yan kitapta bn Battûta’dan yap lan al nt lara Fasl seyyah n ki ili i, hayat ve eseri üzerine yap lm geni de erlendirmeler e lik ediyor. Kitap, ‘seyahat hikâyeleri, yarat c lar ve ele tirmenleri’ üzerine geni bir de erlendirme ile ba l yor. ‘Seyahatler’,
SEYAHATLER GERÇEK M , HAYALÎ M ? Profesör Waines, konuyu incelerken iki ça da seyyah , Marco Polo ile bn Battûta’y farkl aç lardan uzun uzun mukayese ediyor. “O da Marco Polo da gelecekte dinleyicilerini büyüleyecek birçok hikâye biriktirmi lerdi; ne var ki, maceralar n n gün na ç kar lmas ikisinin de kendi çabalar n n eseri de ildi.” derken bn Battûta’n n bn Cüzeyy’e anlatt klar n n da ancak hat rlayabildiklerinden ibaret oldu unu ilave ediyor. Waines, tan nmad k hatta tamamen yabanc yerlere dair seyahat anlat lar n n okuyanlar taraf ndan farkl tepkilerle kar land n söylüyor. Baz lar n n bu anlat lar oyalay c bir e lence niyetine tükettiklerini, baz lar n nsa heyecan verici, yeni ve gizemli dünyalar hakk nda bilgi edinmek için okuduklar n belirtiyor. Bir üçüncü s n f ise yaz lanlara üpheyle yakla anlar olarak tan ml yor. Teknoloji ça öncesinde ya ayan, dünyayla ili kisi aya n n yürüdü ü, gözünün gördü ü, kula n n duydu u mesafeyle s n rl olan insanlar n, Ortodo u’nun, Uzakdo u’nun her kar gizemli topraklar nda ya ananlar Binbir Gece Masallar ’ndan ay rmas n beklemek çok da hakl olamazd elbette. Yaz ld dönemde farkl mekânlar hakk nda bilgi veren seyahatnameler, ilerleyen dönemlerde okurlar n zaman yolculu una da ç kar yor. Bugün Do u’nun do usuyla da, Bat ’n n bat s yla da aram zdaki mesafe, önümüzdeki ekrana uzakl m z kadar. Ama bu mekânlar yedi as r öncesinde bn Battûta ve emsalleri olmasa nas l gezebilirdik? David Waines, Fasl Müslüman bir seyyah modern ça n okuruna tan t yor. Ke ke eseri bn Battûta’n n bn Cüzeyy’e anlatt ekliyle asl ndan ve kendi dilinden de okuyabilseydik.
25
DÜ ÜNCE-R SALE
KÝTAP ZAMANI
Kültür insan do as d r
E
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Gelenekten gelece e Üstad
Marshall Sahlins, Bat ’n n nsan Do as Yan lsamas adl kitab nda insan do as na dair tan m n tamamen kültürel oldu unu kan tlama çabas nda. Ünlü antropolog, insan n özünde iyi oldu unu söyleyen slami anlay a uygun bir tez ortaya koyuyor.
Gelenek ve Gelecek Aras nda Bediüzzaman adl kitapta, Bediüzzaman üzerine, konuya “içeriden” veya “yak ndan” bakma imkân na sahip isimlerle yap lm söyle iler var. Risale-i Nur’u anlamada mevcutlar a an entelektüel bir damar aray söyle ilerdeki ana ekseni olu turuyor.
BATI’NIN NSAN DO ASI YANILSAMASI, MARSHALL SAHLINS, ÇEV.: E. AYHAN - Z. DEM RSÜ, BGST YAY., 133 SAYFA, 12 TL
GELENEKLE GELECEK ARASINDA BED ÜZZAMAN, MET N KARABA O LU, NES L YAYINLARI, 240 SAYFA, 12 TL
SÜREYYA SU
vrimci antropoloji, insana bir hayvan gibi yakla arak, onu tarih öncesi dönemden itibaren kendini do adan ayr t rmakla tekamül eden ve uygarla an bir canl olarak tan mlar. Buna göre, insan do as da vah i, ç karc , ac mas z, hayvani bir do ad r. Do an n kanunu güçlü olan n ya ad , zay f n yok oldu u bir seleksiyon rejimi üretir. Bu rejimde herkes birbirinin hasm d r ve düzen ancak bir despot arac l yla sa lan r. nsan do as na dair modern anlay asl nda H ristiyan inanc na dayan r. Çünkü insan do as H ristiyan inanc nda kötüdür ve insan, do as na b rak ld zaman her kötülü ü yapar. Dolay s yla insan do as diye bir ey asl nda yoktur; çünkü buna dair tan m tamamen kültüreldir. Marshall Sahlins, Bat ’n n nsan Do as Yan lsamas adl kitab nda bize bunu kan tlamaktad r.
RASYONAL TE LE HESAPLA MA Gerçekten de, farkl kültürlere göre insan do as n n farkl tan mland n görüyoruz. Örne in slam inanc nda, insan do as özünde iyidir; çünkü her insan slam f trat na göre do ar, yani bar , güven, sadakat, tevekkül gibi vas ar haizdir ve kültür içinde bu f trat ya geli ir ya da bozulur. Sahlins, asl nda slami anlay a uygun bir tez ortaya koyuyor. Yazar, insan n ekonomik, siyasal, toplumsal, kültürel, sanatsal, dini her tür geli imini do as nda olan rekabetçi e ilimle aç klayan ve imdilerde küreselle meyle yayg nl k ve geçerlilik kazanan piyasac iktisadi rasyonalite ile hesapla yor. Bunu yaparken, insan ç kar için her eyi yapabilecek h rsl ve ihtirasl bir varl k olarak tan mlayan Bat l insan do as anlay n , ilkel toplumlar n insana bak yla kar la t r yor ve Bat d nda hiçbir toplumun böyle bir insan do as anlay na sahip olmad n ortaya koyuyor. Do aya ve do al hayata Bat l antropolog gözlü ü ile bakt m zda sadece, canl lar n hayat n sürdürmek için en zay f ve küçükten büyü e do ru birbirlerini yedikleri bir döngü ve hayat n yaln zca birincil ihtiyaçlar n giderilmesine indirgenmi bir me galeden ibaret say ld , yani güdülerinin pe inde ko an canl lar n olu turdu u bir manzara görürüz. nsan da bu do adan ne et etti ine göre, kültür öncesi durumu buna uygun olmal d r. lkel toplum, bu kültür öncesi duruma göre tan mlan r. Bu varsay m yeni de de ildir. Tukidides’ten Marx’a kadar bütün Bat dü üncesi bu temel varsay m üzerine kurulmu tur. Hobbes’un Romal
19.
dü ünür Plautus’un “insan insan n kurdudur” sözünü teyit ederek, “herkesin herkese kar sava ” olarak tan mlad bu do a durumundan yegâne ç k yolu, Leviathan’ n, yani bir despotun iddete dayanarak topluma egemen olmas d r. Bat ’n n yerle ik anlay nda “vah i”nin “uygar”la ili kisi, do an n kültürle ve bedenin ak lla ili kisi gibidir. Bedeni do al olan n hapishanesi k larak nesnelle tiren modern özne söylemi, ke i er ça nda Bat ile ötekiler aras nda yeniden kurgulanarak sömürgecili in me ruiyet kayna na dönü türülmü tür. Rousseau gibi dü ünürler ise uygarl a insan n soylu de erlerinin ve sahicili inin yitimi olarak bakm lar ve “vah i”yi insan n bozulmam halinin bir imgesi olarak yüceltmi lerdir. Günümüzde insanlar n organik g da tutkusunda da bu tür bir sa ve bozulmam l araman n izleri vard r. Bu tür istisnai fantezileri bir yana b rak rsak, Bat ’n n, insan n do al haline dair kavray , bencil ve ç kar ndan ba ka bir eyi gözetmeyen vah i imgesinde somutla r. Bunun popüler kültürde tezahür eden bir örne i Survivor Adas ’d r. Bu program, bize insan n do al durumunun “herkesin herkese kar sava ” oldu unu empoze eder. Survivor Adas , sosyal Darwinizm’in kan tland bir laboratuvar gibidir.
CEM MERT
yüzy l n sonlar na gelindi inde Bat medeniyeti tüm yerküre üzerinde iktisadi ve siyasi hâkimiyetini kurmu tu. lerlemeci ve i galci Bat l güçlerin tükenmez iktidar mücadeleleri dünyay kaç n lmaz bir payla m sava n n e i ine getirmi ti. Bat uygarl n n insanl sürükledi i ç kmaza tepki olarak Kierkegaard 1846’da Korku ve Titreme’yi, Marx 1867’de Kapital’in birinci cildini, Nietzsche de 1885’te Böyle Buyurdu Zerdü t’ü yay mlad . Bu alt-üst olu larda en büyük felaketler üphesiz Bat d toplumlar n ve özellikle de slam dünyas n n ba na geldi. slam dünyas sömürü, i gal ve parçalanmalar n ötesinde medeniyet krini ve iddias n kaybetmekle kar kar ya kalm t . Bediüzzaman Said Nursi 1877’de Bitlis’te i te bu “helaket ve felaket” zaman nda do du, ömrünü slam co rafyas nda yapt maddi-manevi yolculuklarla geçirdi. Kendi deyi iyle çekmedi i cefa, görmedi i eza kalmad . Ac ve çileyle destanla an ya am n n en büyük meyvesi Risale-i Nur külliyat yd .
‘YÜZ B NLERCE NSANI UYANDIRDI’ Bediüzzaman Risale-i Nur külliyat yla yeni bir ça açarak geçmi ile gelecek aras ndaki ba kurabilmeyi ba arm t . Cemil Meriç Bu Ülke’de “Said, da ba nda vaaz eden bir mür it. Hor görülenler, her eyini kaybedenler, mukaddesleri çi nenenler ona ko tu ak n ak n. Nass’lar n yalç n duvarlar arkas ndan geliyordu bu ses, tarihin içinden geliyordu. Kabu una çekilmi yüz binlerce insan uyand rd .” der onun için. Acaba bu büyük dü ünür ve eseri, hakk yla, kendi çap na uygun bir seviyede kavrand m , de er gördü mü? Yine Cemil Meriç, Bediüzzaman ve eserlerine olan alakas zl m z n tam bir yüz karas oldu unu söylüyor. Gerçek u ki Risale-i Nur külliyat n n k ymetini ve önemini gerekti i gibi kavrayabilmi de iliz henüz. Di er taraftan Bediüzzaman’a yönelik giderek artan ilginin, hakk nda düzenlenen sempozyumlar n, aç lan enstitülerin, Risale-i Nur akademilerinin ve say lar ve nitelikleri her geçen gün artan ara t rmalar n varl da umut verici. Gelenek ve Gelecek Aras nda Bediüzzaman isimli çal ma bu ba lamda zikredilmeyi hak ediyor. Kitap, Metin Karaba o lu’nun Bediüzzaman üzerine, “içeriden” veya en az ndan “yak ndan” bakabilme imkân na sahip isimlerle yapt söyle ilerden olu mu . Metin Karaba o lu, Risale Okumalar , Kur’an
AHLÂK ÇÖKÜ Ba ar ya giden yol ba kalar n n omuzlar n basamak haline getirmekle aç l r. Ba kalar , ancak ihtiyaç duydu umuzda, kendileri arac l yla amaçlar m z gerçekle tirebilece imiz birer araçt r. Sahlins, hakl olarak bu yakla m , ahlâki bir çökü olarak tan ml yor: “Aziz Augustinus’un, kölelik ve asl nda lahi bir ceza olarak gördü ü insan n bedensel arzulara sonsuz boyun e i i, bugünün neo-liberal iktisatç lar , yenimuhafazakâr siyasetçileri ve ço u Kansasl n n gözünde özgürlü ün temel ilkesi haline geldi.” Bunun sonucu olarak menfaat lahi bir hak, mülkiyetçi bireycilik ise temel bir özgürlük olarak demokrasinin temel ilkeleri aras na dâhil edildi. Varsay lan ba lang çtaki do a durumundan, Bat l insana do ru evrimle en bir uygarla ma tezine kar , Sahlins, asl nda günümüzde modern insan n giderek vah ile ti ini ve insanl ktan bir sapma içerisinde oldu unu vurguluyor. Ünlü antropolog kitab n u sözlerle bitiriyor: “Benim ç kard m naçizane sonuç, Bat medeniyetinin sapk n ve hatal bir insan do as anlay üzerine kurulu oldu udur. Bununla birlikte, bu sapk n insan do as anlay n n varolu umuzu tehlikeye att büyük olas l kla do rudur”.
26
Okumalar gibi dizi-kitaplar yla ve Tehlikeli Denemeler, Saidleri Ararken gibi deneme eserleriyle tan nan de erli bir ara t rmac . Risale-i Nur’u anlamada mevcutlar a an entelektüel bir damar aray söyle iler boyunca ana ekseni olu turmu . Karaba o lu söyle ilerde Risale-i Nur’un özellikle ayd nlar taraf ndan sahiplenilerek anla lmas n n hede endi ini belirtiyor. Kitapta 10’dan fazla isimle söyle i yap lm . lk iki söyle i Prof. Dr. Nevzat Tarhan ve Adem Güne ’le gerçekle tirilmi . Biri psikiyatrist di eri pedagog olan iki e itimci, Bediüzzaman’ n ilim ve irfan birle tiren e itim modelini, insanl n ontolojik problemlerini suhuletle çözebilen dehas n anlatm lar. Kitab n en uzun söyle isi Doç. Dr. Ahmet Y ld z’la, Bediüzzaman’ n dü üncesiyle eyleminin ayr lmazl ve evrenselli i üzerine yap lm . Ard ndan Sad k Yals zuçanlar, ilim ve irfan gelene i içerisinde Bediüzzaman’ n yerini ve tecdidini, hakikat-i Muhammediye kavram n merkeze alarak anlatm . Yusuf Kaplan, slam’ n bir medeniyet olarak gelecekte ya anabilirli i üzerinde durmu ve slam dü ünce birikiminin son büyük halkas olarak gördü ü Bediüzzaman’ n bu gelene i yeniden nas l ifrelemi oldu unu analiz etmi . Bediüzzaman’ n hem ehrisi de olan tarihçi Mü t Yüksel ise Üstad’ n dü ünce ve irfan ekolleriyle kri ba lar ndan öte ili ba lar n ortaya koymu . Bunlar n yan s ra kitapta Latif Erdo an, Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne, Mustafa Akyol, Prof. Dr. Himmet Uç, Abdullah Y ld z ve Hasan Horkuç gibi ara t rmac lar n farkl alanlarda ufuk aç c söyle ilerini bulmak mümkün.
KUR’AN-KÂ NAT- NSAN DENKLEM Metin Karaba o lu’nun Risale-i Nur’un ve müelli Bediüzzaman Said Nursi’nin derinlemesine anla lmas ve dolay s yla Kur’an-kâinat-insan denkleminin yeniden kurulmas için ortaya koydu u çabalar her türlü övgüyü hak ediyor. Bir al nt yla bitirelim: “Bediüzzaman’ n hayat ndan ve dü üncesinden alaca m z derslerin belki de ba nda ümit var. Kadir, Hakîm ve Rahim bir Rabb’in mülkünde oldu umuz idrakiyle ya ayan Bediüzzaman, Allah’ n yaratt kâinatta Allah’ n kulu olan insan n huzurunu ve kemalini Allah’ n kitab olarak ancak Kur’an’la bulaca n dü ünüyordu. (...) Bu ba lamda Risale-i Nur’a dü en bir vazife olmakla birlikte bu vazifenin idraki ve özellikle entelektüel düzlemde tefrik ve temsili noktas nda bir za yetle bugün için yüz yüze olunsa da ümitsizli e mahal yok. Zira dert bilinirse devas asand r.”
DENEME-ÖYKÜ
KÝTAP ZAMANI
Afaki denemeler
Ö
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Gö e akan sekiz renk
Usta çevirmen Münir Göle, Afaki Haller adl deneme kitab nda orta ya bunal m , anksiyete, moda, haf za, astroloji, cad l k, solakl k, melankoli gibi birbirinden ilk bak ta uzak duran temalar birbirine ustal kla teyelliyor. Yazar n kültürel referanslar n n çe itlili i dikkati çekiyor.
Kas m 1912-Mart 1913 tarihleri aras nda dönemin etkili dergilerinden Servet-i Fünûn’da k sa aral klarla yay mlanm on dört öyküden olu an Ermeni Edebiyat Numuneleri 1913 Osmanl toplumu içerisinde önde gelen Ermeni yazarlar n eserlerini bir araya getiriyor.
AFAK HALLER, MÜN R GÖLE, YKY, 268 SAYFA, 20 TL
ERMEN EDEB YATI NUMUNELER -1913, SARK S SRENTS, ÇEV.: MAH R ÜNSAL ER , ARAS YAYINCILIK, 374 SAYFA, 25 TL
ÖMER AYHAN
nce bir itiraf. Münir Göle’nin yeni kitab Afaki Haller’i elime ald mda pe in hükümlüydüm. Pe in hüküm ile bir olumsuzlu a göndermede bulunmuyorum. Aksine, kitaptan beklentim yüksekti. Çok sevdi imiz, her yeni kitab n dört gözle bekledi imiz yazarlar m z, airlerimiz vard r hepimizin. Peki, dünya yazarlar n dilimize kazand rmas n tercih etti imiz çevirmenler yok mudur? te Münir Göle, benim çevirmenlerimden. ans y ld z , Türk edebiyat ndaki serüveninde Borges’in daima yan nda oldu. Hep mahir çevirmenlerin eli de di yazar n büyüleyici metinlerine. Tomris Uyar, Celal Üster, Fatih Özgüven… En çok Münir Göle’nin çevirilerini sevdim. Elbette tamamen öznel bir alg dan söz ediyorum, ancak birçok Borges okurundan benzer yorumlar duydum. Göle’nin, ba ta geçti imiz aylarda kaybetti imiz Antonio Tabucchi olmak üzere, J. Fowles, Paul Auster çevirileri de ku kusuz okurunda iz b rakt . mdi, ba l a dönü zaman d r. Münir Göle, düzayak bir denemeler bütününe sad k kalm yor Afaki Haller’de. Kitab n “Fuzuli Tak nt lar” ad n ta yan ilk bölümünde, bir sar n kad n imgesi rehberli inde, bir temadan di erine geni bir güzergâh koyuyor önümüze. Sar n kad n imgesi, her ba l n ilk bölümünü olu turuyor ve kitab n kalan ndan ba ms z okumak isterseniz, düpedüz bir kurmacan n koridorlar nda gezinmeye ba layacaks n z. Orta ya bunal m , anksiyete, moda, haf za, astroloji, cad l k, solakl k, melankoli gibi birbirinden ilk bak ta uzak duran temalar birbirine ustal kla teyellerken, yazar n kültürel referanslar n n çe itlili i dikkati çekiyor. Kitapla ayn ad ta yan “Afaki Haller” be bölümden olu uyor. Bu bölümler kendi içlerinde genel ba l klar alt nda toplanmam sa da, metinlerin yan yana getirili lerinde birbirini besleyen unsurlar görmek zor de il. lk bölümde, psikanalizi daha ‘ürkütücü’ yollarla geli tirmeye çal an ‘psikanar ist’ Otto Gross’un ilginç hikâyesini anlat rken, “Bir insan kaç ki iyi içinde bar nd rabilir?” sorusuna kendi ac mas z cevab n yap t r yor Göle: “Ayr nt lara tek tek bak l rsa, bir bütüne de il, ayr nt lar n toplam na var l r; ayr nt lar n toplam ise olsa olsa bir bütünlük yan lsamas verir insana.” kinci bölümde geçmi i, hem de enikonu uzak bir geçmi i an yor yazar. Maya takviminin ekledi i k yamet senaryolar ndan Defoe’nin Veba
B
Günlü ü’ne, Hasan Sabbah’tan II. Dünya Sava ’n n iki ar zal mütte ki Hitler Almanya’s ile Mussolini talya’s n birbirine dü üren gizemli kitaba, sonunda Phaidra’n n mitolojik öyküsüne yolculuk yaparken, bugünü i aret ediyor Göle. Dünyada tam da bugün ya anan iddeti. Üçüncü bölüm, sanat n farkl disiplinlerine dokunurken (mimari, resim, müzik) bir denemecinin güzel sanatlara ili kin özgün saptamalar n n, deneme türünü nas l bir okuma zevkine dönü türdü ü görülecektir. Öte yandan Münir Göle’nin ilginç bir ‘tak nt s ’ oldu unu belirtmem gerek. Evet, Bosch gibi, Picasso ve Giacometti gibi ‘büyük’ isimlerle me gul yazar n zihni. Ama gölgede kalm isimler, iade-i itibar geç yap lm ya da hâlâ yeterince irdelenmemi sanatç lar da Göle’nin büyüteci alt nda. Sürekli Bach, Beethoven, Chopin gibi müzi in derebeyleri konu ulur, haklar nda kitaplar yaz l rken, Scriabine’in, Zemlinsky’nin hikâyeleri do rusu hem ufuk aç yor, hem de dima a taze bir soluk ü üyor. III. Ahmet döneminde imparatorlu a s nan sveç kral XII. Karl, Göle’nin kibarca Çar I. Petro diye and Deli Petro, uzun süre unutulu a terk edilen ‘ç lg n’ bilim insan Richard Hooke, be y l süren gemiyle dünya turundan sonra eve kapanan Darwin’in yol günlükleri ve seyir defterleri; birbirinden tuhaf dünyalar , tam da bu tuha klar ndan ötürü bize çekici gelen hayatlar , deyi yerindeyse bir güzel kurcal yor yazar.
KEMÂL YANAR
ir Osmanl Türkü ve bu topra n evlad s fat yla yüzüm k zarmadan itiraf edemeyece im: Siz, Servet-i Fünûn’da Ermeni Edebiyat ’ndan numuneler çevirip yay nlayana kadar, ben, birçok rkda m gibi, Ermeni Edebiyat ’ndan habersizdim.“ Süleyman Nazif’in Sarkis Srents’e yazd te ekkür mektubunun bu ilk cümleleri, yaz ld klar tarihten yüz y l sonra da bizim için geçerlili ini korumakta san r m: “Bizimle ayn gö ün alt nda ya ayan ve çal an bir Ermeni cemaati, hem de gözü aç k, hassas ve ayd n bir Ermeni cemaati oldu unu biliyorum. Fakat bu rk n ortak vicdan , yani edebiyat n n biçim ve derecesinden bihaberdim.”
B R ASIR SONRA YEN BASKI Mektupta da sözü edilen bu bo lu u doldurma çabas yla haz rlanm bir kitap, daha do rusu bu kitab n bir as r sonra yenilenen bir bask s var art k elimizde: Ermeni Edebiyat Numuneleri 1913. Kas m 1912-Mart 1913 tarihleri aras nda dönemin en etkili yay nlar ndan Servet-i Fünûn dergisinde k sa aral klarla yay mlanm on dört öyküden olu an kitab n hikâyesi de içeri i kadar ilgi çekici. E itimcili i ve gazetecili inin yan s ra çeviri çal malar yla da tan nan Ermeni ayd n Sarkis Srents’in çabalar yla okuruna ula an öyküler, zaman nda büyük ilgi toplam , devrin önemli yazarlar taraf ndan da takdir görmü tür. Srents, bu çal malar n bir kitaba dönü türürken, özellikle Abdullah Cevdet, Harutyun ahrigyan, Süleyman Nazif ve ahabettin Süleyman’dan ald te ekkür mektuplar n da kitaba eklemeyi uygun görür. 1512 y l nda Venedik’te Hagop Me abard taraf ndan bas lan ilk Ermenice har i kitab n 400. y ldönümü kutlamalar na denk dü en yap t n, kitaba bir sunu yaz s haz rlayan Ari ekeryan’ n da belirtti i gibi, bugün bizim için çok daha farkl anlamlar da var: “‘Var olan’ n, ‘ya amakta olan’ n capcanl bir yans mas yerine, 99 y l sonra bugün ‘yok olan’ n, ‘art k ya am yor olan’ n silik bir yans mas olarak ç kar kar m za Numuneler. Osmanl ca yok olmu tur; Türkiye’de Ermenice edebiyat üretilmiyordur ve Numuneler’deki ço u öykünün kaleme al nd dil olan Bat Ermenicesi, unutulmaya yüz tutmu tur. te tam da bu sebeplerden dolay , kitab n ad ‘Ermeni Edebiyat Numuneleri’ de il, ‘Ermeni Edebiyat Numuneleri–1913’tür.”
OKURU GÜLÜMSET YOR Hayalî bir sacaya olu turuyorum. Bu sacaya nda, elbette birbirlerinden farkl yanlar oldu unu da not dü erek, Enis Batur, O uz Demiralp, Güven Turan, avkar Alt nel ve Münir Göle’nin, bir yuvarlak masa övalyeleri toplant s nda kavgas z gürültüsüz bir araya gelebilece ini dü ünüyorum. Son olarak unu söylemek isterim. Münir Göle’yi ad n and m isimlerden ay ran bir özelli i var. eytan tüyü kabilinden bir özellik; Göle k zg nl k anlar nda bile okuru gülümsetebiliyor. Kitapta yer alan “Öksürük” adl metinde, Horowitz’in tarihsel öneme sahip Scarlatti yorumunu öksürükleriyle bozan meçhul dinleyiciyi paylamas tek ba na yeterli. Yaz ya bir itira a ba lam t m. Yine itira a bitireyim. Göle’nin çevirilerinin izini sürerken, kaleme ald metinleri atlam m. Afaki Haller, Surat Buru turmal k 52 Metin’den sonra okudu um ilk kitab . Kli e olacak ama yerini bulacak kurmakta oldu um son cümle: Geç olsun da, güç olmas n.
28
Dönemin Osmanl toplumu içerisinde önde gelen isimlerinden olan sekiz Ermeni yazardan on dört öykü içeren bu derleme, ayn zamanda, Ermenice yaz lan edebiyat n çe itlili ini sergilemek gibi i levlere de sahip. Kitap, ünlü Meclis-i Mebusan üyesi ve 1915 katliam n n en trajik örneklerinden Krikor Zohrab’ n, devrin stanbul’u ve halk na dair betimlemelerle dolu benzersiz “Postal” isimli öyküsüyle aç l yor. Süleyman Nazif’in takrizinde de belirtti i gibi, “Yaln z edebiyatla u ra sa, yaln z kendi dilinin de il, bütün dillerin büyük ustalar aras nda yüksek bir yer elde edecek” olan Zohrab; özellikle insana dair alg s ve hukuk e itiminden de beslenen adalet duygusuyla kendine özgü bir yap ta sahip. Yazar, Ermeni Edebiyat Numuneleri’nde birbirinden apayr , ancak ayn güzellikte üç öyküsüyle yer al yor. Do u mesellerini an msatan “Yedi Muganni”si, Anadolulu bir Edgar Allan Poe havas ta yan “Gölün Perisi” ve bir çoban köpe inin onur mücadelesini ayn güzellikte anlatan Rupen Zartaryan da seçkinin önemli isimlerinden. Do unun kadim bilgeli ine a ina Avedik sahagyan ise belki de dönemin ç kmazlar na bir ilaç oldu u dü üncesini ta yan devrin birçok Türk yazar gibi, Hint topraklar na uzan yor “Buddha” isimli öyküsünde. Avedis Aharonyan da “Münzevi”de, “Pek uzun bir i kence ile ölmekten bîtâp” karakterini benzer bir alg yla bu kez Paris sokaklar nda dola t r yor.
B R HALKIN SIZISI Kitapta öyküleriyle yer alan di er yazarlar, Avedis Aharonyan, Zabel Yesayan, Dikran Gamsaragan, Zabel Asadur ve Hrand Asadur da, “ya amay arzu eden, bu arzusundan dolay suçlu bulunarak katle ve ölüme mahkûm edilen” bir halk n, hepimizde süren dinmez s z s n yeniden hat rlatan güzellikte metinleriyle, asl nda neyi kaybetti imizi bir kez daha dile getiriyorlar. Zanaatkârl klar ndaki titizlik ve beceriyle ün yapm bir halk olan Ermeni atalar n n hakk n teslim edercesine özenli ve özverili bir yay nc l k yapan Aras Yay nlar ’n n bu önemli çal mas na, Harutyun ahrigyan’ n da bundan yüz y l önce dedi i gibi, gereken de er verilsin dilerim: “Türk medeniyetine hizmetleri dokunmu , isimleri unutulmu ve unutulmak üzere olan Ermeni ustalar m z unutulmaktan kurtarmak gibi bir vazife vard r, bu da Türk vatanda lar m za dü er san r m.”
ÇOCUK
KÝTAP ZAMANI
Küçük dedektifler iz pe inde sveçli yazar Martin Widmark’ n “Lasse Maja Dedektif Bürosu” 20 kitapl k serisi Türkçede yay mlanmaya ba lad . Serinin ilk kitab Elmas n Gizemi’nden sonra imdi de Okulun Gizemi ve Sirkin Gizemi çocuk okurlar selaml yor. S RK N G ZEM , MARTIN WIDMARK, RES.: HELENA WILLIS, PEGASUS YAYINLARI, 72 SAYFA, 10 TL OKULUN G ZEM , MARTIN WIDMARK, RES.: HELENA WILLIS, PEGASUS YAYINLARI, 86 SAYFA, 10 TL
D
MUSA GÜNER
edektif ve gizem kelimeleri her zaman çocuklar n dikkatini çekmi tir. Bizim dünyam zda dedekti ik olmasa da ülkemiz çocuklar n n dünyas nda dedektifçilik oyununun varl inkâr edilemez. Çekici bir konu… Suçlular bulmak, bilinmezin pe inden gidip onu bilinir k lmak… Suçlular yakalamak… H zl , çok hareketli çizgi lm, televizyon mentalitesi kar s nda her maceran n dozu ayarlanm kitaplar n her zaman ans olabilir. Pegasus Yay nlar ’ndan ç kan Lasse Maja Dedektif Bürosu serisi de çocuklar n macerac yan na hitap ediyor. Daha önce serinin ilk kitab Elmas n Gizemi yay mlanm t . imdi Okulun Gizemi ve Sirkin Gizemi ismiyle iki macera daha Türkçe olarak çocuklar selaml yor. Bu kitap serisinde olaylar Valleby isimli küçük bir kasabada geçiyor. Her kitab n ba nda kasaban n haritas da var. Haritada bir meydan n etraf nda ekillenmi kasaban n pastane, müze, liman, kütüphane, gazete, büfe, banka, istasyon gibi unsurlar gösteriliyor. Tabi bir de Lasse ile Maja’n n karargahlar … Bu kasaba modeli çocuk okur için olaylar n geçti i yeri kafada somutla t rmas bak m ndan faydal ama bence belki de bir hayal kasabas olu turma konusunda bir kir, hatta bunun ötesinde bir cesaret veriyor. Haritadan sonra o macerada yer alan kahramanlar n resimleri de bulunuyor her kitapta. Bu resimlemelere maceray takip ederken okurun kafas nda kahraman n kanl canl yer almas na, olaylar daha iyi takip etmesine
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Mevlana’y yeniden okumal MEVLANA GÜLDESTES , S NAN YA MUR, DESTEK YAYINLARI, 174 SAYFA, 9.90 TL
Mevlana ve eserleri büyük bir deniz. Dünya’n n Mevlana’n n dile getirdi i kirlere çok ihtiyaç duydu u bir dönemde ya yoruz. Fakat Sinan Ya mur’a göre “… o kadar çok program yap lm olmas na ra men, her yan Mesnevi’den sözlerle süslemi olmam za ra men, Hazreti Mevlana’y ciddi manada anlayabilmi de iliz.” Mevlana Güldestesi Mevlana’y anlamaya katk sa lamak amac yla haz rlanm bir kitap. Mevlana’n n Fih-i Ma h, Mecalis-i Seb’a, Rubailer ve Divan- Kebir isimli eserlerinden seçmeleri içeriyor.
Köpe in buzdolab nda i i ne? BUZDOLABINDAK KÖPEK, BEH Ç AK, GÜNI I I KITAPLI I, 95 SAYFA, 13 TL
katk da bulunuyor. Birinci kitap Elmas n Gizemi’nde konu öyle: Valleby’nin en zengin adam mücevherci Muhammet Karat’ n elmaslar bir bir eksilmektedir. Polis olay çözemez. Dükkânda elde edilen bütün ipuçlar bu i i çal anlardan birinin yapt n i aret etmektedir. Bu yüzden Muhammet Karat, genç dedekti er Lasse ve Maja’y yard ma ça r r. Böylelikle Lasse Maja dedekti ik bürosu ilk i ini al r. Küçük dedekti er dükkânda çal maya ve ipuçlar n toplamaya ba lar. Ve tabi sonuçta suçluyu bulurlar. Hatta ça rmakla kalmaz, onlar yan nda i e ba lat r. Ve tabi küçük dedekti er, titiz bir çal ma sonunda olay çözer. Serinin ikinci kitab Okulun Gizemi. Bu kez dedekti er sahte para olay n n pe ine dü er... Valleby kasabas nda biri sahte para basmakta ve insanlar bu paralarla kand rmaktad r. Bu i i çözmek de Lasse Maja’ya dü er. Çal malar ba lar, izler takip edilir. puçlar Lasse ve Maja’n n okudu u okulu göstermektedir. Suçluyu
bulmak için bolca parmak izi toplanmal ve okul gece boyunca izlenmelidir. Üçüncü kitapta küçük dedekti er bir sirkte ya anan gizemli olaylar çözer. Splendido Sirki’nde sihirbaz Trocadero ve palyaço Bobo muhte em bir gösteri sunmaktad r. zleyiciler onlar be eniyle izlerken ba lar na gelenin fark nda de ildirler. ov s ras nda cüzdanlar, telefonlar ve kolyeler bir bir kaybolur. Herkes üphelidir, sirk müdürü, e i, Ali Pa a… Fakat bu i ler o kadar gizemli biri taraf ndan yap lmaktad r ki, bu olaylar da ancak acar dedekti er çözer. Lasse Maja Dedektif Bürosu kitaplar n n yazar , bu alanda birçok ödül sahibi sveçli Martin Widmark. Dedekti erin orijinal dilinde 20 maceras var. Türkçede imdilik üçü yay mland ama yay nevi yetkilileri okul sezonu aç ld nda kitaplar n devam n n gelece ini dile getiriyor. Lasse Maja serisinin resimlerini Helena Willis çizmi . Kitaplar sveççeden Türkçeye Ali Arda taraf ndan aktar lm .
Kirpi Azmi azmedince…
Behiç Ak’ n yaz p resimledi i, “Gülümseten Öyküler” dizisinin dokuzuncu kitab Buzdolab ndaki Köpek çocu un iç dünyas n , mekân-insan ili kisi ilginç bir öykü e li inde i liyor. Yazar, dünyadan yal t lm bir Akdeniz k y köyüne konuk ediyor bizi. Köyün arkas ndaki “Kay plar Orman ”na girenin bir daha geri gelmeyece ine inan l r. Cem’in dedesi “S rdede”’nin hangi s rr saklad n kimse bilmez. Gezgin ruhlu hala Sevgi Han m, bir yolculuk dönü ünde, Cem’e bir köpek yavrusu getirir. Fakat bu köpek günün birinde ortadan kaybolur.
Üç katl garip bir çocuk evi BUYAKA ÇOCUK EV 1-2-3, GÖRKEM YELTAN, DO AN EGMONT, HER B R 10 TL.
Buyaka Çocuk evi serisinin ilk kitab , Tinimini Tehlikede daha önce yay mlanm t . imdi serinin ikinci kitab Pamuklu Bir Macera ve üçüncü kitab Endi eli Bulutlar Aras nda da ra arda. Bu çocuk evi nas l bir yer? “Tepesi ütü gibi, üç katl garip bir yer Buyaka Çocuk Evi. Orada ya ayan çocuklar m ? Hiç sormay n, her biri bir âlem… Be haneli say lar , kafadan çarp p bölebiliyor, Üfürük Çiçe i Makinesi icat ediyorlar. Kitaplar Hale Karpuzcu taraf ndan resimlenmi .
K PR , DICK KING-SMITH, HAYYK TAP, 86 SAYFA, 7 TL
Bahçenin bir kö esinde bir kirpi gördü ünüzde, size bir ok f rlataca ndan korkabilirsiniz. Ama kirpiler insana zarar vermeyen, dikenli (!) olmas na ra men sevimli hayvanc klard r. Ve hatta onlardan daha korkunç buldu umuz y lanlar da son derece lezzetli bulup gördüklerinde kaç rmazlar. Belki bahçenizin kö esinde dola an o kirpi yolun kar s ndaki parka gitmek için bir yol ar yordur, t pk Dick King–Smith’in Kipri isimli kitab nda oldu u gibi. ‘Kipri’nin tam ad Muzaffer Azmi Azami. Kitapta k saca Azmi olarak geçiyor. ehirde bir apartman n bahçesinde ailesiyle birlikte ya yor. Hatta asl nda birçok apartman n bah-
çesinde farkl kirpi aileleri ya yor. Kirpi ailesinin üyeleri caddenin kar s nda bulunan parka gitmek ve orada e lenmek için yolu geçmek zorunda. Ama gün geçmez ki kötü bir haber gelmesin, bir kirpi bir otomobilin alt nda kal p ezilmesin. Azmi azmeder ve korkusuzca insanlar n nas l kar ya geçtiklerini anlamaya çal r. Ke if gezileri yapar ve sonunda bulur. nsano lu uzun beyaz çizgilerin oldu u yerden, direkte bulunan adam ye ile dönüp yürümeye ba lad nda kar ya geçmektedir. Bu ilginç ayr nt y ke feden Azmi, ailesini güvenle kar ya geçirmenin en güzel yolunun bu oldu unu anlar ama bakal m hiç kimse ezilmeden kar ya geçebilecekler mi? Hayy Kitap’tan ç kan ‘güzel anlat l-
m çok komik bir hikaye’... Kipri’nin yazar , ngiltere’de çocuk kitaplar alan nda birçok ödül alan Dick King-Smith. Yazar anlatt hikayeyle kirpilerin asl nda sevimli bir ailesi olabilece i krini yerle tiriyor kafam za. Tabi Azmi’nin kar la t bir sorun kar s nda azimle çözüm aramas da çocuk okur için örnek niteli inde. artlanm l kla hareket edenler, farkl yollar dü ünmeyenler hayatlar n de i tiremez mesaj n n etkili bir ifadesi Azmi’nin hikayesi. Kipri kom uluk ili kileri konusunda da güzel bir örnek sunuyor okuruna. Çeviri olmas na ra men ak c , sade, yal n bir dil kullan lm . Kipri Ann Kronheimer taraf ndan resimlenmi . Türkçeye de Gökçe Ate Aytu aktarm .
30
Her zaman güçlü olan m kazan r? TELL HOROZ’UN ÖYKÜSÜ, LHAN YÜCE, RES.: REHA BARI , 56 SAYFA, 7 TL
“‘Haydi, anlat bize Ya l Tavuk. Kavgac horozlar n kar s na dikilen yi itler yi idi Telli Horoz’u anlat.’ Hindi, kaz, ördek yavrular yla civcivler, Telli Horoz’un öyküsünü bir an önce anlatmas için Ya l Tavuk’un çevresinde i te böyle c v lda m lar. Zavall n n tüylerini çeki tirip duruyorlarm . Ya l Tavuk, derin bir soluk alm . Sonra da Telli Horoz’un öyküsünü anlatmaya ba lam …” Ya l Tavuk’un anlatt Telli Horoz’un hikâyesi, “Her zaman güçlü ve büyük olan m kazan r?” sorusuna cevap arayan klasik masallara bir örnek…
KÝTAP ZAMANI
S NEMA
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Bir festivalcinin an lar “Gülsem mi a lasam m ?”: Uluslararas stanbul Film Festivali’yle özde le mi Hülya Uçansu’nun an lar n bu cümleyle özetlemek mümkün; ayn zamanda kitab okurkenki halimizi de! Kitap, Bir Uzun Mesafe Festivalcisinin An lar ad yla yay mland . B R UZUN MESAFE FEST VALC S N N ANILARI, HÜLYA UÇANSU, DO AN K TAP, 420 SAYFA, 27 TL
K
GÜNSELI I IK
lar olmasa hali harap tabii; yard mc lar kim mi; lmi be enmeyip salondan ç kan seyircinin arkas ndan “Beyefendici im niçin gidiyorsunuz? Ben lmi gördüm, çok istifade ettim. Adama bo una Venedik’te Alt n Aslan vermezler” diyen, Emek Sinemas müdürü Hikmet Dikmen, sansür heyetinin bunalt c sorular n bir biçimde atlat p lmleri kurtaran çevirmenler ve elbette lhan Berk’i bile bay ltacak derecede uzun bilet kuyruklar olu turup festivali yaln z b rakmayan seyirciler... Küçük k z Selva’y büyüten kay nvalidesi ve kay npederi ile her zaman en büyük destekçisi, bizim de sevgili Ali a abeyimiz Ali Uçansu’yu da unutmayal m! Ba ka neler geçmi Hülya han m n ba ndan? Mesela k z hastanede yatarken o festivalin töreniyle u ra yor, 1984’te festivale ‘memnuniyetle’ gelecek Rus sinemac lara Türkiye D i leri Bakanl izin vermeyince gelemiyorlar. Merhum akir beyin, ‘Alt n Lale jüri ba kanl na Vittorio Gassman gelmiyorsa Sergio Leone de gelmesin’ tav rlar yla u ra yor… Anlat las çok ey var ama hem yerimiz yok hem de onlar bizzat Hülya han m n zarif üslubundan okumay tercih edece inize eminim. Hatta yine en ha f tabiriyle bir ‘hürmetsizlik’ olan KSV’den ayr lma meselesini bile ayn üslupla anlatt n göreceksiniz. Hem de merhum Nejat Eczac ba ’na yazd mektupta halen “Gün geldi, çocuklar m z büyükannelerine emanet ettik ama festivalimizi kimselere emanet edemedik” diyecek kadar rakik olmas na ra men...
öklü oldu unu yaln zca bilebildi imiz ama meyvelerinin olgunla t zamana denk geldi imizden belki de rengi ve kokusuyla sadece ba m z döndüren o a ac n ba nda dururdu Hülya han m. Tam da stanbul’u ve muhabir kimli iyle Uluslararas stanbul Film Festivali’ni ke federken a açtan dü en bir yaprak oluverdi birden. 2006 Nisan’ nda hiçbirimiz bir ey anlayamad k, herhangi bir gerekçeye ba layamad k, hiçbir aç klama tatmin edici gelmedi. Üstelik festivalin son günü; 15 gün boyunca yine o sinemadan bu sinemaya birlikte ko turdu umuz, aralarda üç be dakika ayaküstü muhabbet etti imiz, festivale gelen dünyaca ünlü konuklar hakk nda kulis dedikodular ald m z Hülya han m, festivalin direktörlü ünden ayr lm t ! Bunun, y llar önce verilmi bir karar oldu u ilan edildi. Ama yok; içimize çöreklenen hüzün öyle kolay kolay silinmiyordu. Hikâyenin bütününü Hülya han mdan dinlemek isterdik tabii ama daha fazla üzerine gitmenin de âlemi yoktu. yi ki de gitmemi iz; Hülya han m, y llar sonra sadece o hat ray de il sinemayla, Sinema Günleri’nden Uluslararas stanbul Film Festivali’ne evrilen enlikle ve o enli in ‘babas ’ diyebilece imiz stanbul Kültür Sanat Vakf ( KSV) ile ilgili en güzel, en özel hat ralar n kendisi kaleme ald : Bir Uzun Mesafe Festivalcisinin An lar . Hülya han m n, daha ilk günlerdeki ilkel ve küçük halinden devasa bir organizasyona dönü en festivalle ilgili bütün ya ad klar n , kendisinin u ifadesiyle özetlemek mümkün: Gülsem mi a lasam m ? Hem çaresizli i hem tevekkülü hem sabr hem de iradeyi bir ç rp da toplay veren bu cümleyi, biz de okur olarak kitap boyunca kurabiliyoruz; hem keyi i bir okuma sürecini hem de kimi hat ralardaki burun s zlatan hüznü ifade edebilmek için... Hülya han m, bekledi imiz üzere sinemaya merakl bir aileden geldi i için küçüklükten salonlara, makine dairelerine, bobinlere a ina büyüyor. E itimi farkl bir alandan; ama sinema sevgisi, yolunu önce Sinematek’e, oradan da Onat Kutlar eliyle stanbul Film Yap m ve Gösterim Merkezi’ne dü ürüyor. Memleketin; ‘60, ‘71 ve ‘81 darbeleri ve uzant s olan sansürler, yasaklar ve yoksunluklara dü en yolu da arka planda ak yor. ‘ ki telefon, bir daktilo ve yan binadaki teleks’le uluslararas festival düzenliyor Hülya han m! Yard mc -
FEST VALDEN NOTLAR • 1987’de 140 bin biletle rekor k r ld . • 24 Nisan 1984’te Nostalgia’yla Türkiye seyircisi Tarkovski’yle tan t . • nci Sinemas müdürü Suphi bey, kap da sinema s nav yap yordu ve soru sorduklar ndan biri de Âlim erif Onaran’d ! • Y lmaz Güney’e ithaf edilen Tangolar lmi hakk nda “Bakal m gösterilebilecek mi?” diye yazan sinema yazar ‘sayesinde’ lm, sansürün gözünden kaçmad ve yasakland . • 1989 Alt n Lale jürisinde T. Angelopoulos, N. Mikhalkov ve K. Kieslovski vard . Cannes Festivali’nden arayan görevli, “Kimi arasak stanbul’da” demi ti. • Film aras na al nan reklamlar n kalkmas n Antonioni’ye borçluymu uz! 1996’da Ya am Boyu Ba ar Ödülü’nü almaya gelip lminin bir k sm n seyreden yönetmenin kar s Enrica, “Reklam oldu unu bilse ne lmini gönderir ne gelirdi.” deyince reklamlar bitmi .
31
ROMAN
KÝTAP ZAMANI
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Her ey ‘birdenbire’ oluyor
çinden peygamber geçen deniz KIZILDEN Z, N HAL AH N UTKU, KLAS K, 616 SAYFA, 30 TL
Sad k Yals zuçanlar’ n okuru bir üniversite hocas n n ak ldan akla, mekândan lâmekâna yolculu una ortak etti i yeni anlat s Birdenbire, zihin ve gönül konforunu bozan duraklardan olu uyor. Kitap, dün ve bugün aras nda alegorik bir yal nl k ve tasavvufi derinlikle bir aray n roman .
O
“
FOTO RAF: ZAMAN, SA M EK
B RDENB RE, SADIK YALSIZUÇANLAR, T MA , 352 SAYFA, 16,50 TL
EFE ERTEM
’nun alg s na kat lm t m. O’na kat l nca ne alg m kald ne benli im. Benlik senlik yok oldu. O zaman ad m n lâmekân oldu unu ö rendim.” Yine, yeni bir yola ç kar yor okuru Sad k Yals zuçanlar. Kimine kolay, kimine zorlu mu zorlu! Öyle bir yol ki bu, kerpiç duvarl Anadolu evlerinden, da bay r Anadolu’dan, devasa binalar n birbiri ard na konduruldu u koca ehirlerden bir dervi akl yla geçi in, “dervi ” gönlüyle yeniden var edili in, olmu un, olmakta olan n kitab Birdenbire. Okuru, bir üniversite hocas olan Mustafa’n n ak ldan akla, mekândan lâmekâna yolculu una ortak eden roman, zihin ve gönül konforunu bozan duraklardan olu uyor. Sad k Yals zuçanlar
LER N N LER S YOK MUDUR? Ölüm de var, diye hayk ran deliyle, “candan geçmeden canan bulunmaz” diyen velinin ortak yurdu Anadolu’da “var olan” Mustafa’n n “halden hale” geçi i uzunca bir yol boyunca dikilmi ayd nlatma direklerini ça r t r yor: Her bir hal, di erine ili erek, yer yer kesi erek, kimi zaman da birbirine kar arak süregidiyor. Elif’e olan sevdas n n fark na varsa da, “meveddet”te oldu undan bihaber Mustafa, yine ayn habersizlikle hevay da atlay p ari er kap s nda hilletin, egaf n, hüyam n ve sonras n n yolunu aramakta, s rr n pe inde yanmaktad r. Oysa yürüye yürüye var lan yerin son menzil oldu u, bir sanr dan ibaret de il midir? lerinin de ilerisi yok mudur? Sonra da ne ilerisi vard r, ne gerisi… “Gördükçe körle ir, bildikçe bilgisiz hale gelir, i ittikçe sa rla r, içtikçe susar, susad k-
Ç lg n kalabal klar aras nda KENT SOSYOLOJ S , ED TÖR: KÖKSAL ALVER, HECE YAYINLARI, 400 SAYFA, 24 TL
Ya l dünyam zda kentk rsal ayr m giderek belirsizle iyor. Bir taraftan k rsallar kente benzeme hevesindeyken kentler de kimi yönden k rsalla maya ba l yor. Özellikle Türkiye’de ne kent ne k rsal say labilecek pek çok ‘büyük’ yerle im yeri mevcut. Kent Sosyolojisi, pek çok akademisyenin gözünden; gösterdi i, i aret etti i, insanl k halleri, çok katmanl dünyas yla bir bak ta tan man n pek mümkün olmad ‘kent’lerin dünyas na dair çözümlemeler sunuyor.
ça içersin. Bunlar da zamanla anlams zla r. eyler birer birer yok olur, silinir. Hiçbir ey kalmaz…” Ne hiç’in ne bir’in, ne de ey’in kald bir yoldur bu. Mahrem abinin, “Sen ç k nca aradan, kal r seni Yaradan” dedi i yol. “ çeriden içeri erenlerin halveti. Sen ve Yaradan. kilik hâlâ. Sen ç kars n. O kal r. O kal nca da alg yok olur. Güne do unca bütün klar söner.”
B LMED KÇE BULAMAZSIN S rr arayan Mustafa’ya, “Candan geçmeden canan bulunmaz. Her â k, körbelas n Kerbela’dan geçmek zorunda. Bunu herkes bir gün mutlaka tadacakt r. Dervi dünyadan geçen, ikili i terk eden, yalandan kurtulan, ehvetten ar nand r. Böyle olmad kça bilemezsin. Bilmedikçe bulamazs n.” diyen Necat abi, arayan bu gencin en büyük mür ididir. K -
z lcabölük ad bir Ege köyünde aray a ç kan Mustafa’n n “e itiminin” türlü duraklar Birdenbire’de bugünün Türkiye’sinden güncel fonlar e li inde okurla bulu ur. Yals zuçanlar’ n dün ve bugün aras nda alegorik bir yal nl k ve tasavvu derinlikle i ledi i Birdenbire, sorular ve anlama çabas yla yola ç kan Mustafalar a k’a kadar götürebilecek bir k lavuzun önsözü olarak da okunabilir: “Yolculuk sürüyor. ba a dönüyor. Yokluk olunca bitiyor. Varl kla ba a var lm yor. Yokluk ise kolay gerçekle miyor. Bal, katran kab na konulmuyor. Kab ar nd rmal . Yüre i yarmal . çinde neler var görmeli. O’na, O’ndan, O’nunla var l yor. Her bir arif bu yolda bir türlü ni an vermi , biri ni an vermedi ni an mdan ileri. Velhas l her ey birdenbire oluyor. Birdenbire…”
Bir ülke, üç nesil…
‘Balans ayar ’ ne durumda? 28 UBAT – DEMOKRAS TERS ER TTE, EZG GÜRSES, ULE YAYINLARI, 222 SAYFA, 12 TL
ZAMANIN HÜKMÜ, NEC B MAHFUZ, KIRMIZI KED , 160 SAYFA, 12 TL
Nobel Edebiyat Ödüllü M s rl yazar Necib Mahfuz, Zaman n Hükmü’nde bir ailenin üç nesil boyunca hikâyesini anlat rken, arka planda M s r’ n yirminci yüzy lda büyük de i iklikler ve devrimlerle ekillenen politik ve toplumsal tarihinin de bir resmini çiziyor. Üç çocuklu Hamid Burhan ve Saniye, 1932 y l nda Kanatir Bahçeleri’ne yapt klar gezi s ras nda bir foto raf çektirir. Huzurlu bir gelece in hayalini kurmaktad rlar. Ancak aileyi ve ülkeleri M s r’ ba ka bir gelecek beklemektedir.
Ezgi Gürses’in titiz ara t rmas n n meyvesi olan 28 ubat – Demokrasi Ters eritte, millet iradesinin etkisiz k l nd , görmezden gelindi i bir devri anlat yor. Millete ra men tesis edilmek istenen bir güvenli in imkân derecesini sorguluyor. Belli güç odaklar n n kendi amaçlar n gerçekle tirmek u runa, diledikleri zaman siyaseti, diledikleri zaman Türk Silahl Kuvvetleri’ni ve sivil toplum kurulu lar n ne ekilde kullanabildiklerini belgeleriyle ortaya koyuyor.
33
“ çinde de, d nda da hay r olmayan karanl k bir deniz” olarak tan mlam onu Ortaça n büyük co rafyac s drîsî. K z ldeniz, kuzeyinde amans z girdaplar , güneyinde matem tutulan Bâbü’l-Mendep Bo az ile suyun âdeta rahmet özelli ini yitirdi i, ters ak nt lar , yüzeyin hemen alt na gizlenmi keskin kayal klar , ya mur yerine kum ta yan f rt nalar , gemilere kucak açmayan sahilleri ile çok say da kurban alm … Nihal ahin Utku, K z ldeniz’in dü ü ve yükseli lerle dolu tarihine davet ediyor bizi.
Akdeniz’de insanl k tarihi BÜYÜK DEN Z, DAVID ABULAFIA, ÇEV.: GÜL ÇA ALI GÜVEN, ALFA, 760 SAYFA, 49 TL
Akdeniz için konunun uzman Fernand Braudel’den bir al nt yapal m: “Benim ‘Akdeniz’im, ba ndan sonuna denizin kendi yüzeyinden, k y lar ndan ve adalar ndan, özellikle de onu a makta ana ç k ve var noktalar n olu turan liman kentlerinden olu uyor.” Braudel’in ‘yatay’ tarihinden farkl olarak David Abula a, zaman içindeki de i imi vurgulayarak Akdeniz’in dikey bir tarihini yaz yor. Büyük Deniz, Akdeniz’in çevresindeki topraklar n tarihi olmaktan ziyade bir Akdeniz tarihi. Daha da ötesi, Akdeniz’i a an, onun k y lar ndaki limanlarda ve adalar nda ya ayan insanlar n tarihi.
Rize’nin defterleri R ZE DEFTER 1, ED TÖR: SMA L KARA, DERGÂH YAYINLARI, 236 SAYFA, 50 TL
Daha önce Erzurum üzerine bir kitapl k olu turacak kadar yay n yapan Dergâh Yay nlar , yüzünü Rize’ye çevirdi. Rize er’iyye Sicilleri’nin birinci cildi, Prof. smail Kara’n n editörlü ünde yay mland . Süreli yay n gibi her y l bir say s n n bas lmas hede enen Rize Defteri, ehre dair her türlü makale, derleme, biyogra , belge ve foto raf yay nlar , bibliyografya, röportaj ve hat rat türünden yaz lara yer veriyor. Rize Defteri, okurunu, Rizeli olmad ma hay and racak kadar titiz bir çal ma.
Balkanlar’a veda B Z M D YAR, SEV NÇ ÇOKUM, KAPI YAY., 274 SAYFA, 14 TL
Sevinç Çokum kitapl Kap Yay nlar ’ndan okurla bulu maya devam ediyor. Yazar, roman Bizim Diyar’da bir göç hikâyesi anlat yor. Bu göç, asl nda bir sürgün: Osmanl ’n n kaybetti i Balkanlar’dan ayr lmak zorunda kalan bir ailenin çe itli bireyleri üzerinden bütün göçlerin o temel duygusuna, o büyük hüzne var yor. Bir yanda ölümler, bitmeyen zorlu yolculuklar, kendi topra ndan ayr lman n derin üzüntüsü; öte yanda dirayet, kenetlenme, öfke ve yan yanal k…
YAKIN TAR H
KÝTAP ZAMANI
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
27 May s rejimi bitti mi?
Kameran n göstermedikleri
mzas n Aksiyon dergisinden tan d m z Muhsin Öztürk, yeni kitab nda 1960 sonras nda ikame edilmi olan devletin ideolojik köklerini, bu sürecin Turgut Özal dönemiyle birlikte dü ü e geçmesini ve AK Parti dönemiyle beraber tarihin sayfalar na kar mas n anlat yor. 27 MAYIS DEVLET , MUHS N ÖZTÜRK, UFUK K TAP, 312 SAYFA, 12 TL
ugünün gözüyle Türk siyasi tarihini okurken geçmi in karanl k sayfalar nda dola mak insanda bir ürperme duygusunun uyanmas na sebep oluyor. Asl nda bu, sadece Türk siyasi tarihiyle alakal de il, tek ba na siyaset olgusunun do as nda yer alan bir durum. Tam da bu noktada Niccolò Machiavelli’nin Hükümdar isimli eserindeki “Beyaz eldivenlerle siyaset yap lmaz.” sözü akla geliyor. Belki de bu minvalde ifade etmemiz gereken ey, insano lunda tahakküm duygusu var oldukça, siyasetin de hep var olaca d r. Biz ise bu tahakküm duygusunun yans malar na de inebiliriz ancak. Siyasetin insan hayat ndaki yans malar n Türkiye özelinde dü ünecek olursak, bariz bir ekilde göze çarpan olaylardan belki de en önemlisi darbeler olarak görünüyor. 27 May s Devleti adl yeni kitab nda Muhsin Öztürk, devletin 1960 sonras nda ikame edilmi olan toplumsal ve ideolojik köklerini, bu sürecin Turgut Özal dönemiyle birlikte dü ü e geçmesini, 90’l y llarla birlikte yeniden ve son kez iktidar üzerinde söz sahibi olmas n ve AK Parti dönemiyle beraber bu rejimin art k son bularak tarihin tozlu sayfalar na gönderilmesini anlat yor. Kendi ifadesiyle: “Bir darbe ile kurulan 27 May s Devleti’nin ideolojisi ve kurumlar yla tas yeye u ramas 1920’lerde kurulan Cumhuriyet’i ya atman n en önemli aya olabilir. O yüzden normalle me süreçleri ve demokratikle me baz lar n n kâbusu olsa bile Türkiye Cumhuriyeti’nin varl n n bir garantisi.” Öztürk, 1960 y l nda Türkiye’nin girdi i askeri vesayet düzeninin bugün art k y k ld n söylüyor. En özgürlükçü anayasa olarak herkesçe kabul gören 1961 anayasas n n da vesayet siste-
FOTO RAF: ZAMAN, ONUR ÇOBAN
B
HARUN LHAN
hükümetleri etkileyebilecek bütün enstrümanlara sahip oldu u gibi, son 50 y l göstermi tir ki, cunta ve darbe yoluyla devlet yönetimini ele geçirebilme psikolojisi de elde edilmi tir. Bu psikolojiyle birlikte art k baz eyler bir re eks halini alarak Türk siyasi tarihinde on y lda bir gerçekle en darbelere yol açm t r.
KIRILMA NOKTASI: E-MUHTIRA
Muhsin Öztürk
minin temel belgesi oldu unu ifade ediyor. Fakat Öztürk bu noktada, askerin belli dönemler itibariyle iktidar üzerinde söz sahibi olup do rudan müdahale etme hakk n kendinde görmesine kar n, asl nda iktidar n görünen yüzünde de il de hep arka planda yer alm olmas n n alt n çiziyor. Bu düzenin yerle mesinde ise 27 May s darbesiyle gelen anayasan n pay oldukça büyüktür. Öztürk’e göre yeni dönem ve yeni düzen, jakoben devletin demokratik sistem içerisinde hüküm sürmesine imkân verecek bir ekilde gerçekle mektedir. Bu bak mdan 27 May s’ta kurulan devlet, halk n özlemlerini de il, devletin bir zümreye teslimini yans tmaktad r. Kitab n üzerinde temellendi i bölümlerden biri, 27 May s Devleti’nin ideolojik ve sosyal taban na ili kin yap lan tespitlerin yer ald sayfalar olarak göze çarp yor. Ordunun üretti i Kemalizm ideolojisinin y llar boyunca devletin temelinde yer ald ve her siyasi re eksin içinde bulundu u ifade ediliyor. Öztürk’e göre 27 May s darbesiyle ba layan darbeler silsilesinde asker,
Kitab iki ana eksende okumak mümkün. lki, 27 May s Devleti’nin ortaya ç k artlar ve bu artlara temel haz rlayan ideolojik ve sosyal kökenlerin ortaya konulu u. kinci eksen ise elli y ld r siyaset arenas nda, siyasi aktörlerin ensesinde nefesini hissettikleri askeri vesayetin, 2000’li y llarla birlikte art k siyaset-asker ili kisinde daha farkl bir hal almaya ba lamas . Bu ba lamda 2000’li y llardaki en önemli k r lma noktalar ndan biri, 27 Nisan 2007 gecesi Genelkurmay Ba kanl ’n n internet sitesinden duyurulan e-muht ra. Öztürk’e göre bu muht raya hükümetin tepkisi, siyasi tarihimizde demokrasi olgusunun art k farkl bir yola evrildi inin müjdecisi olarak görünüyor. Bu bak mdan 27 Nisan’ n öneminin, yar m as rl k darbe döneminde bir muht raya bir hükümetin ve bir ba bakan n ilk kez kar ç k olmas ndan ileri geldi ini söylenebilir. Öztürk, eldeki bu toplumsal ve siyasi verileri ortaya koyarken, alan nda önemli birçok ismin görü leriyle de çal mas n sa lam bir zemine oturtuyor. Hasan Celal Güzel, Prof. Dr. Atilla Yayla, Hasan Bülent Kahraman, Mehmet Ali Birand, Murat Belge, Doç. Dr. Berat Özipek, Prof. Dr. Yasin Aktay, Doç. Dr. Ferhat Kentel, Prof. Dr. Kemal Karpat, Ali Bulaç ve Nazl Il cak gibi isimlerle yap lan görü meler ve kir al veri i sonucunda ortaya ç kan çal man n, zengin bir ara t rman n ürünü oldu unu söyleyebiliriz.
OLAYLARIN Ç NDEN, SEL M ESEN, KANGURU YAYINLARI, 454 SAYFA, 19 TL
Y llar n gazeteci ve televizyoncusu Selim Esen, Olaylar n çinden kitab nda, kameran n göstermediklerini, kalemin yazmad klar n kayda geçiriyor. TRT Haber Merkezi’nde çal t dönemde, devletin ‘tarafs z’ tek yay n organ n n, nas l habercilik yapt n anlatmaya çal makta, bu konuda tarihe k sa notlar dü üyor. 1966-1992 y llar aras nda TRT Haber Merkezi’nde muhabirlik ve yöneticilik yapan Esen’in kitab sadece bir hat rat de il, ayn zamanda bir belgesel niteli inde.
Çanakkale’de bir yüzba YÜZBA I MEHMET MUZAFFER, MET N SOYLU, TRUVA YAY., 240 SAYFA, 14 TL
Sadece Türk milletinin de il, birkaç milletin kaderini etkilemi ve toplumsal haf zas nda iz b rakm Çanakkale Sava ’ndan bugün bile tarihe ahitlik edecek yakas aç lmad k hikâyeler ç k yor. Tarih ara t rmalar yla tan nan Metin Soylu, yeni kitab Yüzba Mehmet Muzaffer’de bu olaylardan birini belgeleriyle ortaya koyuyor. Galatasaray Lisesi’nden gönüllü olarak sava a kat lan bir haftal k evli Te men Mehmet Muzaffer, gösterdi i ba ar larla yüzba olur. Fakat onu unutulmaz yapan, son nefesinde yazd kanl mektuptur.
iirin ‘eski’ tart malar R G B YALNIZ, HAYDAR ERGÜLEN, MÜHÜR K TAPLI I, 160 SAYFA, 15 TL
Usta air Haydar Ergülen iir Gibi Yaln z’da, bir dönemin, baz lar n pi manl k ve üzüntüyle and yaz lar na yer veriyor. iire bak nda ‘tart ma’ya yer olmayan Ergülen, bu yaz lar unutturmak yerine, iirin haf zas nda kay tl olmas için yay ml yor. Bir nev’i ‘günah ç karma’ gibi de okunabilir; bir tür ‘özür beyan ’ gibi de… Kitapta, geçmi y llar n gözde tart malar ndan anlaml -anlams z iir, reklam ve air, birinci ve üçüncü s n f air gibi, art k ne kadar ‘gerekli’ oldu una okurun karar verece i tart ma yaz lar yer al yor.
Elif afak’tan denemeler EMSPARE, EL F AFAK, DO AN K TAP, 248 SAYFA, 15 TL
Köpe in gözünden soyk r m KORE , ASHER KRAVITZ, KOTON K TAP, 240 SAYFA, 17 TL
imdiye kadar hemen her türlüsü anlat lan/ gösterilen kinci Dünya Sava ’ndaki Yahudi soyk r m ve Nazilerin Yahudilere yapt zulüm bu kez bir köpe in a z ndan dile geliyor. Asher Kravitz’in Kore adl kitab , 1935 y l nda Almanya’da Yahudi bir ailenin evinde do an Kafkas Çoban Köpe i ‘Kore ’in öyküsü. Kore , hayat boyunca sahibinden ismine kadar pek çok de i iklik ya ar. Bunlar aras nda insanl k tarihinin karanl k y llar da vard r.
Dostoyevski’yi kim sevmez!
Saltanat n ard ndaki s r
KAHROLSUN DOSTOYEVSK , ATIQ RAHIMI, CAN YAYINLARI, 224 SAYFA, 17 TL
Kahrolsun Dostoyevski, daha önce Sab r Ta kitab yla büyük ilgi gören Goncourt ödüllü Atiq Rahimi’nin, vatan topra na yapt karanl k bir gezinti. 1984’te AfganistanSovyetler Birli i sava sürerken Fransa’ya s nan yazar eserlerinde ülkesinde ya ananlar anlatt . Yazar bu sefer, ölümün kol gezdi i Afganistan’ , suçu, vicdan azab n ve cezay sorguland bir tür Afgan Suç ve Ceza’s anlat yor. Kadim topraklar n modern yüzünde ya anan ezeli bir insan hikâyesi anlat yor Rahimi.
KAD M SIR, ZEYNEP KAYADELEN, KAYNAK YAYINLARI, 462 SAYFA, 9.90 TL
Yavuz Bahad ro lu’nun bir zamanlar ortal kas p kavuran tarihi romanlar n hat rlars n z. Özellikle ‘Sunguro lu’ serisiyle bir neslin zihninde ba ka bir tarihin kap lar n aralam t . Zeynep Kayadelen de Kadim S r’da muhtemelen Bahad ro lu’nun izinden gidiyor. Fatih Sultan Mehmet’in babas II. Murat döneminde geçen roman, anlatt olaylar n ard nda, taht n, saltanat n, ölmezlik suyunun, hayat n ve ölümün s rr n da ar yor.
34
Elif afak’ n kö e yaz lar n bulu turan emspare yay mland . “Gurbet” adl yaz yla ba layan kitapta altm alt yaz yer al yor. afak, yaz lar na bazen yorgun çiftleri konuk ediyor bazen evlilikte erkek olman n üzerinde duruyor. Bir yandan içimizdeki diktatöre dikkati çekiyor, kimi zaman bir atk n n, bir ku un hikâyesini anlat yor. Deha bencil midir? Yarat c l nas l yok ederiz? Sanatç siyasetçi olur mu? Annelerimizizn gözünde ne zaman büyürüz? Entelektüel kad n k skan r m ? gibi pek çok soruya cevap veren afak, en çok da kad n-erkek meseleleri üzerinde duruyor.
D N
KÝTAP ZAMANI
Hiç vermeyenle veren bir olur mu? eyma Akci imzal Himmet Köprüsü, “Kutsi Kaynaklar ve Esma-i lahiye Aç s ndan nfak” üst ba l n ta yor. Kitapta infak etmenin Kur’anî kaynaklar n n yan s ra, himmetin önemi Allah’ n isimleriyle ve Peygamber Efendimiz’den örneklerle anlat l yor. H MMET KÖPRÜSÜ - KUTS KAYNAKLARI VE ESMA- LAH YE AÇISINDAN NFAK, EYMA AKC , I IK YAYINLARI, 302 SAYFA, 9,90 TL
V
NUH TUFAN
eren elin üstün oldu unu söylüyor hadis-i erif. Emek verilerek kazan lan , al n teri ak t lm olan vermek zor bir ibadettir elbette. Fakat bu i in kahramanlar , öncüleri çoktur haf zalar m zda. Kutlu devir Asr- Saadet’ten bu yana infak kahramanlar n okumu uzdur ço umuz. Hata kadraj günümüze çevirdi imizde de bu tür tablolara rastlamak hiç de zor de il. Bu davan n erleri himmetle ba lad lar yola ve belki de bu himmetleriyle küçülüverdi dünya. Himmete dair ne varsa bu sevdal lar n içinde elbette geçmi ten gelen bir birikimle olu uverdi. I k Yay nlar ’ndan ç kan Himmet Köprüsü bu kaynaklara yöneltiyor bak lar m z . eyma Akci imzal kitap “Kutsi Kaynaklar ve Esma-i lahiye Aç s ndan nfak” üst ba l n ta yor. Kitapta infak etmenin Kur’anî kaynaklar n n yan s ra meseleye Allah’ n isimleriyle de bak yor. Kitab n son k sm nda himmetin önemi Peygamber Efendimiz’den örneklerle anla l r bir ekilde aç klan yor.
KUR’AN-I KER M’ N KAME ETT B R HAK KAT: NFAK lahî Kelam, vahyin nuranî çehresiyle insan yeniden anlamland rm , iç potansiyeli ve f trî donan m yla onu bütün varl klar içerisinde yüksek bir mevkide de erlendirmi . nsan, ta d bu kimlikle Allah’ n sanat n n tezahürü ve okuyucusu, varl n özü, bütün varl klara tasarruf yetene i olan uur memba olarak yarat lm . Bunun sonucunda insan n, sonsuzlu a uzanan bir köprü olan dünyada yapt klar , yapmas gerekenler ve bunlara ba l neticeler oldukça büyük anlamlar ifade ediyor. Kur’an- Kerîm’in Allah’ n bir emri olarak ö retti i infak ibadeti, kulun Yarat c s ile çok özel bir münasebeti, O’na güzel bir borç vermesidir. Kitab n ilk bölümü infak ibadetinin s n rlar n Kur’an- Kerîm merkezli olarak çizmi . Bu s n rlar enine boyuna on alt bölümde ele alan yazar, infak n ne oldu u, nas l yap lmas gerekti i, yap l ndaki hususlar gibi konular i lemi . “Sevdi iniz mallar n zdan Allah yolunda infak etmedikçe birr-fazilet mertebesine ula amazs n z. Bununla beraber her ne infak ederseniz, Allah mutlaka onu bilir.” (Âl-i mrân sûresi, 92) lahî Beyan, infak ibadetini hakk yla ifa edebilmek için kullanaca m z mal n vasf n böyle anlat yor. Gözden ç kard m z, kullanmaya tenezzül dahi etmedi imiz, de erini yitirmi , modas geçmi eylerle infak ibadeti yap lmayaca n dikkatimize sunuyor. Bu, göz-
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Anadolu’nun ‘Selçuk’lar AT ÜSTÜNDE FIRTINA: ANADOLU SELÇUKLULARI, J. FREELY, DO AN K TAP, 224 SAYFA, 16 TL
XI. yüzy ldan itibaren Do u Anadolu’dan bat ya do ru h zla ilerleyen Anadolu Selçuklular , ba kenti Konya’da olan güçlü bir devlet kurdu. Varisleri Türk beyliklerine, özellikle Osmanl lara, güçlü bir siyasi kültür b rak rken, in a ettirdikleri saraylar, camiler, hanlar, köprülerle Anadolu’nun çehresini de i tirdiler. John Freely, At Üstünde F rt na’n n ilk k sm nda Anadolu Selçuklular n n siyasi entrikalar ve fetihlerle dolu tarihini aktar yor; ikinci k s mda ise okuru Anadolu Selçuklu Devleti’nin kadim topraklar nda dola t rarak onlar n etkileyici kültürel miras n gözler önüne seriyor.
Demirci’den bir roman ÖLDÜ ÜM GÜN, SENA DEM RC , T MA YAYINLARI, 235 SAYFA, 9,50 TL
Okurun çe itli kitaplar yla tan d Senai Demirci’nin ilk roman Öldü üm Gün yay mland . Kendi ölümünü yazmak üzere yola ç kan Demirci, kitapta bir nevi geçmi iyle ve temel varolu sal sorunuyla, yani ölümle yüzle iyor. Birbirini tan mayan üç ki inin hiç beklenmedik bir zamanda yollar n n kesi mesi üzerine kurulan roman n tan t m cümleleri öyle: “Hep ba kalar n n öldü ünü görmü tü ömür boyu. Ba kalar , hep ba kalar . De i en bir ey yoktu asl nda. Ba kalar na göre ölen yine bir ‘ba kas ’yd . Kendisi.” Kitap, Senai Demirci sevenler için...
Yayomiler ve yunus insanlar de de erli, nefs terazisinde a r, ho a giden ve çok sevilen eylerden yap l rsa Allah yolunda infak edilmi olunur. Ayet, duruma göre müjdeleyici, duruma göre uyar c nitelikteki u sözlerle bitiyor: Her ne infak ederseniz, Allah mutlaka onu bilir. “Allah yolunda mal n z infak edin de, kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmay n ve hep güzel davran n. Çünkü Allah güzel hareket edenleri sever.” (Bakara sûresi, 195) Ayet-i kerime, infak ibadetinin güzel bir davran oldu unu ve bu güzel davran n ona yara r güzellikte bir metotla yap lmas gerekti ini ö retiyor. Böyle yap lan bir i sonucunda Allah’ n ho nut olaca n haber veriyor. “Sizden fetihten önce infak eden ve sava an kimse ile bunlar yapmayan elbette bir olmaz. te onlar, bundan sonra infak edip sava anlardan derece bak m ndan daha yüksektirler. Bununla beraber Allah, her birine de cennet vaat eder. Allah yapt n z her eyden haberdard r.” (Hadid sûresi, 10) Ayette bahsi geçen fetih, Mekke fethi. nfak ve cihat ibadetleri, onlarla yeni bir dünya kurma dü üncesinde olan insanlar n niyetlerine ve içinde bulunduklar artlar göre de erlendirilir. Yap lan bütün ameller, içinde bulunulan artlar n müsaadesizli i ve elveri sizli iyle orant l olarak k ymet ve önem aç s ndan farkl l k ve üstünlük gösterir.
RABB M Z N GÜZEL S MLER PERSPEKT F NDEN NFAK Esma-i Hüsna’y kendi derinlikleriyle hissetmek ve bilmek, kul için marifet. nfak n, varl n esma-i ilahiyeye kodlanm olmas itibar ile, onunla derin münasebeti bulunur. nsan inand ölçüde infak eder ve içinde o ölçüde infak etme ihtiyac duyar. Rabbi tan ma, O’nu isim ve s fatlar yla bilme ölçüsünde marifet kab n doldurmaya çal an insan n ruhu o denli derinlikte dolacak ve insan infak n önü al namaz iste ini ya ayacak. er-Rahmân, er-Rahîm, el-Cevâd, el- ani, el-Mu ni, el-Vehhâb, el-Berr, er-Rezzâk, e - ekûr, el-Kerîm, er-Râ gibi ilahî isimler, geni perspektifte ele al nm . Bu isimler, Allah, Peygamber, mümin vb. yönleriyle i lenmi , derinlikli olarak izah edilmi kitapta.
HAB B- EKREM’DE MERHAMET TECELL S nfak , ekûr isminin bir tecellisi olarak aktif bir ükürle ya ayan Habib-i Ekrem, bu yönüyle de bize en iyi örnek ve en ilk öncü. Resûl-u Ekrem’in hayat ndan kesitlerle infak/himmet konusu ele al nm , veren el taraf nda olmam z ö ütlenmi tir. Allah Teala, infak ibadetiyle insan ruhun dinamikleriyle varl a katk da bulunmaya yönlendiriyor. Himmet Köprüsü, vermenin, infak etmenin ehemmiyetini anlayabilmek için as l kaynaklara dayal bir okuma yapmam za imkân veriyor. Bu yönüyle bu husustaki ba ucu kitaplar ndan biri say labilir.
35
YUNUS NSANLAR, TORSTEN KROL, ÇEV.: PINAR KÜR, EVEREST YAYINLARI, 355 SAYFA, 18 TL
Torsten Krol’un, Callisto’dan sonra Türkçede yay mlanan ikinci roman Yunus nsanlar okura postmodern bir anlat sunuyor. Roman, II. Dünya Sava ’n n bitiminde, ss z bir ormanda yollar kesi en karakterler aras nda ya anan trajikomik olaylar hikâye ediyor. Sava sonras Almanya’da erkeklerinin ço u ölmü tür. Helga da bu sava ta kocas n kaybetmi tir. Kocas n n karde i Klaus’tan mektup alan Helga, iki o lunu da alarak Klaus’la birlikte Venezuela’ya kaçmak için yola ç kar. Geçirdikleri uçak kazas yla bir ormana dü en kahramanlar , yerli halk Yayomiler, bekledikleri kutsal “yunus insanlar” zannetmektedir.
Milleti nas l aldatt lar? KARA K TAP, E REF ED P, BEYAN YAYINLARI, 168 SAYFA, 10 TL
E ref Edip’in önemli eseri Kara Kitap, Fahrettin Gün taraf ndan yeniden yay na haz rland . Bir döneme damgas n vuran kitab n yazar E ref Edib, yazd yaz larda Tek Parti döneminin icraatlar n sert bir ekilde ele tirmi ve bu ele tirilerin ç k noktas n CHP’nin dini alandaki yapt r m ve uygulamalar olarak saptam t . Yeniden yay mlanan kitap, tart mal bir döneme k tutuyor.
FUTBOL
KÝTAP ZAMANI
Bir futbol adam n n portresi hsan Öksüz, Kupalar n Efendisi adl , “Gerçek Futbol Efsanesi” üst ba l yla yay mlanan Ahmet Suat Özyaz c kitab nda bir futbol adam n n portresini ortaya koyuyor. Hocan n kazand ba ar lar n yan nda inançl bir insan olu u ve alçakgönüllü ki ili i öne ç k yor kitapta. KUPALARIN EFEND S , HSAN ÖKSÜZ, KIYI DERG S YAYINLARI, 294 SAYFA
A
AHMET ÇAKIR
hmet Suat Özyaz c , Türk futbol tarihine damgas n vurmu isimlerden biri. Böyle bir i i ba arma olas l n n neredeyse s f r olarak görüldü ü bir ortamda tam dört kez ampiyonluk kazanm Trabzonspor’la. Üç büyüklerin tekelindeki ampiyonlu u ilk kez stanbul d na ta y p sonras nda süren ba ar larla Bordo Mavili tak m dördüncü büyük haline getiren adam o. Özyaz c bu ba ar lar kabaca 1975’ten sonraki 8 y ll k zaman dilimine s d rm . Öncesindeki futbolculu u ve sonras nda süregiden teknik adaml da ayr ca anlat lmaya de er bir önem ta yor. Gelgelelim memleketimizde buna benzer durumlarla ilgili ‘kitaps zl k’ onun yapt klar n n da gazete sütunlar nda kalmas na yol açt . Nihayet hsan Öksüz arkada m z bu ay b m z ortadan kald racak çabay ortaya koydu.
ALÇAKGÖNÜLLÜ B R FUTBOL ADAMI Kupalar n Efendisi adl , “Gerçek Futbol Efsanesi” üst ba l yla yay mlanan Ahmet Suat Özyaz c kitab nda hocan n kazand ba ar lar n yan nda inançl bir adam olu u ve alçakgönüllü ki ili i a rl kl noktalar olarak öne ç k yor. Trabzon’daki dmanoca - dmangücü çeki mesi nedeniyle Bordo Mavili kulübün kurulmas epeyce gecikir. 1967’de güçlükle ba ar lan bu i in ard ndan 1. lig yolculu u da epeyce sanc l olur. 1973-74 sezonunda bugünkü ad yla Süper Lig’e
ç kan tak m n 1975-76’da ampiyon olup bunu k sa sürede tam 6 kez tekrarlayabilmesi gerçekten müthi bir olayd r. Bunun ba aktörü de Özyaz c ’d r. Futbolculu u döneminde Fenerbahçe dâhil pek çok büyük kulüpten teklif alan fakat Trabzon’dan ve ailesinden ayr lmak istemeyen Özyaz c , bunu ancak teknik adaml döneminde yapar; Bursaspor, Sar yer gibi kulüplerde görev al r. Ancak bunlar pek uzun süreli olmaz, Trabzon’a döner. Teknik adaml döneminde 4 ampiyonlu un yan s ra 3 Türkiye Kupas , 4 Cumhurba kanl Kupas , 2 Ba bakanl k Kupas kazan r. Onun ampiyonluk rekorunu Fatih Terim’in bu sezon kazand 5. zaferle geçebildi ini dü ünürsek Özyaz c ’n n yapt klar n n önemi biraz daha belirginle ir. hsan Öksüz arkada m z 2002’de Güne Do udan Yükselir adl kitab yla enol hocan n ba ar s n taçland rm t . u s ralarda da Trabzon’un bir ba ka efsanesi Özkan Sümer’le ilgili bir kitap üzerinde çal t n biliyoruz. Onun bu de erbilir çabas n kutluyoruz. Kitab n kimi sorunlar yok de il. Hem biçim hem içerik olarak biraz daha derli toplu bir i ç kar labilirdi. Özyaz c ’n n Trabzonspor’un ba nda ç kt maçlar n bir dökümünü vermek gibi i ler bugünkü internet olanaklar sayesinde pek zor say lmaz. Sadece anlat mlara dayal birtak m de erlendirmeler yetersiz kalabiliyor. Ayr ca Özyaz c ’y anlatanlar, kaç n lmaz olarak hemen hep ayn eyleri söylemi ler. Bu tekrarlardan korunma-
sözkonusu 44 gün çevresinde a a yukar bütün futbol hayat n anlatmaya çal yor. Bilenler onu menajerli iyle tan r ama futbolculu u da hiç yabana at lacak gibi de il. Hatta Middlesborough formas yla 213 maçta att 197 gol göz kama t r c . Sunderland’daki 61 maçta att 54 gol de öyle... Bu denli parlak golcülük ba ar s na kar n milli tak mda sadece iki kez yer alabilmi olmas da onun dram n n ba lad noktalardan biri... Geçirdi i bir sakatl k yüzünden futbolu erken b rakmas da öyle... Erken ba lamak zorunda kald teknik adaml nda da s ra d i ler yap yor. Derby County’nin ba nda önemli i ler gerçekle tiriyor, hele Nottingham Forest ile iki kez ampiyon Kulüpler Kupas kazan ola anüstü bir i . Kitapta bunlardan çok aradaki 44 günlük bir Leeds United serüveni a rl kl biçimde konu ediliyor. Fakat her ey o kadar çok küfürle anlat l yor ki,
Tarihin sayfalar nda… B Z B Z UNUTTUK, LHAN BARDAKÇI, TÜRK EDEB YATI VAKFI YAY., 256 SAYFA, 14 TL
2004 y l nda kaybetti imiz usta tarihçi lhan Bardakç ’n n çal malar günümüz okurunu da beslemeye devam ediyor. Bardakç ’n n Biz Bizi Unuttuk adl eseri, onun Tarih ve Medeniyet dergisinde yay mlanan yaz ve makalelerinden olu uyor. Bardakç ’n n kaleminden dökülenler, dakik okuyucu için çok k ymetli bir geçmi -bugün mukayesesine de kap aral yor.
S n rlar a mak… SEKÜLER VE D NSEL: A INAN SINIRLAR, N LÜFER GÖLE, MET S YAYINLARI, 176 SAYFA, 14 TL
Nilüfer Göle, Seküler ve Dinsel: A nan S n rlar adl yeni kitab nda, sekülerdinsel ayr m n benlik, devlet ve kamusal alan aç s ndan inceliyor ve günümüzde çat ma ve uzla malarla, iç içe giri lerle, yeniden yorumlamalarla ikili in her iki teriminin de kayda de er biçimde dönü tü ünü ileri sürüyor. Göle’nin farkl zamanlarda yaz lm yedi makalesini bir araya getiren bu kitap, seküler modernli in günümüzdeki güç kayb n n nedenlerini ve ayn zamanda bunun sosyal ve be eri bilimlerdeki yans malar n anlamak için önemli bir kaynak.
Tersten bir Amerikan rüyas TAVAN ARASINDAK BUDA, JULIE OTSUKA, DOM NGO YAYINEV , 168 SAYFA, 18 TL
n n bir yolu bulunmal yd . Bunlar hem kitab yoruyor hem de okumay zorla t r yor. Hocan n bir gönül adam olu u, esprili ki ili i, futbola getirdi i farkl bak aç ve de i ik uygulamalar daha iyi bir iç düzenlemeyle aktar labilirdi. hsan Öksüz karde imizin sonraki bask larda bu tür de erlendirmeleri dikkate alaca n umuyoruz. Tabii bir yandan da Özkan Sümer kitab n bekledi imizi söylemeden geçmeyelim.
Küfre kurban edilmi bir kitap Okumay ö rendi imden bu yana bir kitap delisi oldu umu söyleyebilirim. Kabaca yar m asr a an bir süredir kitaplarla ha r ne ir say l r m, ilk kez küfür yüzünden ziyan edilmi bir kitapla kar la yorum. Bunun sporla ilgili bir çal ma olu u üzüntümü ve a k nl m bir kat daha art r yor. David Peace’nin Lanet Tak m adl kitab n n alt ba l : “Bir Tak m, Bir Teknik Direktör, 44 Gün...” Kitab n kapa nda roman oldu u yaz lm ama sahiden öyle mi, pek içinden ç kamad m. çindeki postmodern birtak m numaralar görebilecek kadar edebiyat n içindeyim ama yine de bir ey anlayamad m. Kitab çeviren K vanç Koçak karde imiz spor dünyas nda bu i i en iyi yapabilecek isimlerden biri. Ku kusuz ki yazar n metnine sad k kalm ama neredeyse ke ke öyle yapmasayd demek zorunda kalabiliyorsunuz. Kitap ngiliz futbolunun efsane isimlerinden Brian H. Clough’un (1935-2004)
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
buna inanabilmek mümkün de il. Kahraman m z n a z ndan -okurlar m ba las n- adeta la m ak yor. 10 kelimelik bir cümlede küfür denilemeyecek sadece 2-3 sözcü ün yer ald n görmek mümkün. 394 sayfal k kitab n içinden bu i renç küfürler ay klansa 250 sayfal k iyi bir kitap ortaya ç kabilirdi. Böylesi bir ay klamaya kimsenin hakk n n olmad n elbette ki biliyorum. Yine de o i renç ve anlams z küfürler bunu söyletebiliyor. David Peace tan d m bir yazar de il. Arka kapakta ça da ngiliz edebiyat n n ba ar l bir temsilcisi olarak anlat l yor. Ku kusuz ki öyledir. Ancak Miller ve Bukowski kitaplar n solda s f r b rakacak kadar çok küfür elbette kitab okunmaz hale getiriyor. Üstelik bunlar n kitaba katt hiçbir ey de yok. K sacas , Lanet Tak m anlams z küfürlere kurban edilmi bir kitap! Yaz k olmu ...
36
Amerikal yazar Julie Otsuka, PEN Faulkner 2012 en iyi roman ödülü alan Tavan Aras ndaki Buda adl roman nda, âdeta ‘atalar n n’ hikâyesini anlat yor. Yüz y l kadar önce gemiyle Japonya’dan San Francisco’ya foto ra a e lenmi gelinler olarak getirtilen bir grup genç kad n n trajik öyküsü, me hur Pearl Harbour bask n yla iddetli bir ac ya dönü ür. iirsel bir etkileyicilik ve hiddetle aktar yor yazar bu öyküyü. ‘Memleket’ edindikleri yeni topraklarda kad nlar sava gelip çatt nda dü man olurlar. “Buras Amerika, endi elenmeye gerek yok.” deseler de yan lm olacaklard r.
Bir sufinin roman SÛFÎ, BRAH M BAZ, NES L YAYINLARI, 168 SAYFA, 9 TL
“O ana kadar her ey s radand onun için... Bütün bir hayat öylesine ya yor, dünya deyince sadece kendisini, kendi hazlar n ve tutkular n biliyordu. Ama bir gün, bir insan ç kt kar s na ve her ey de i ti. Bir sûfî miydi acaba onu de i tiren, yoksa Rahmân’ n bir lütfu muydu onu gerçeklerle tan t ran? Bilmiyordu... Bildi i tek ey, art k bamba ka bir insan oldu uydu. Gönül denizine bir yol aç lm t art k nihayet.” brahim Baz’ n kaleminden Sûfî, i te bu yolculu un öyküsünü anlat yor.
KÝTAP ZAMANI
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Lirizm: Sözelden gelen
Ahmet Yesevî’de iyi bir örne i görüldü ü üzere, insan- kâmil kavram na hâlihaz rda merkezî ve amaç olarak yüce bir yerin verildi i ça larda, söz ehli ki ilerin ço u bütün çabalar n insan yeti tirmeye hasretmi bulunuyordu. Ayr ca Nesîmî söyleyi inin temel niteliklerinden biri, aynen Yunus Emre’nin iirinde gördü ümüz gibi lirizmdi. Duygusal gerilimi ve gücü yüksek bir airdir Nesîmî. Bir divan olu turmak amac yla iirler yazan ve yak n gelecekte stanbul merkezli bir gelene i olu turacak olan airler, lirizmi Yunus Emre’nin –duyumsal kaynaklar yla akraba ama- tarz ndan ba ka bir yol izleyerek elde etmi görünüyor. Yunus ve onun tarz nda yazarak lirik gelene in sürüp gitmesine katk da bulunanlar asl nda sözlü ileti imin ve ifadenin atmosferinden hiçbir zaman kopmam , onlar n yazd klar tek ba na sessizce okunmalar ndan daha fazla, ku aklar boyunca dillendirilmek suretiyle de ya am t r.
D VAN R NDE L R ZM Divan iirindeki lirizmin Hâf z okumalar ndan kaynakland n , Fuzûlî’de ilk büyük ve unutulmaz e i e var ld n , ellerde mevcut iir varl yeterince göstermekte. Bu izlenimi ifade etmekle, Fuzûlî’nin iirlerindeki lirizmin Fars dilindeki gazellere ba lanmas gerekti ini söylemi oluyoruz. Arkada, Arapça konu anlar n sahip oldu u ve kasidelerin okunmas na ba l olarak yay lan büyük lirik gelenek var elbette. Türkçe iir üzerinde odakland m z yerlerde Fars dilindeki ne idelerin etkisinin öncelikli yer tuttu unu görüyoruz. Aruz vezninin kal plar sayesinde yay lan duyum ortakl n n dilden dile ta d miras, daha çok Farsça kaynaklara dayanmaktad r. Tabii ki lirik niteli in geli mesi, hiçbir dilde ad m ad m izlenebilece i bir seyir izlemez. iirde lirizm, rastland haldeki konumuyla, bulundu u yerdeki t n s ile ve belki de sadece “ezgi olarak” tan n r. Selçuklular dönemindeki iir hakk nda kulland m z “ölçme güçlü ü” deyimi, gücünü günümüzde daha çok mimari eserlerde, ta i lemecili inde ve ehircilikte görebildi imiz Büyük Selçuklu Devleti zaman ndaki iir için (mürettep divan say s n n yetersizli i nedeniyle) rahatça kullan labilir iken Beylikler dönemi söz konusu oldu unda bu güçlü ün derecesi, yerine ve geçen süreye göre azal yor. Çünkü zihinlerde kar la t rma konusu olan iir örnekleri artm t r. Ayr ca, sözlü kültüre ba l olarak sözel iirin yayg n oldu u, Hoca Dehhâni’nin, eyyâd Hamza’n n, hatta Yunus Emre’nin yazd klar ndan anla laca üzere, sözlü iirden yaz l iire uzun sürmü bir geçi dö-
LLÜSTRASYON: ZAMAN, CEM KIZILTU
Türkçe iir üzerinde odakland m z yerlerde Fars dilindeki ne idelerin etkisinin öncelikli yer tuttu unu görüyoruz. Aruz vezninin kal plar sayesinde yay lan duyum ortakl n n dilden dile ta d miras, daha çok Farsça kaynaklara dayanmaktad r.
hem de verdi i kir soyut dü ünceye insanlar n yatk nl n , yani alg lamada oldukça ileri bir a aman n varl n bize anlatabilecek ölçüdedir. nsanlar n zihnine anlamlar ekleyen, imgeleri yüce anlara ve umuda ba layarak besleyen, öte dünyaya yapt göndermeler yoluyla, insanlar kopar rm gibi yapt dünyaya ba layan kirler, bu suretle, hayat n geçici olmayan kazan m haline gelmi bir büyüklü ü ço unlu un alg lad n gösteriyor. Günümüze kadar gelebilmi örneklerde, â kâne gazel türünde ki isel planda derinlik elde edildi inin, iir yazmada anonim duygular n ötesine geçildi inin, çeviri yoluyla olsa bile mesnevi türündeki eserler sayesinde, hayat alg s n n bilgi dolu bir zeminde yo unla arak derinle me sa land n n pek çok kan t n buluyoruz. De erlendirme ve ölçmedeki güçlük, ba lant lar , derecelenmeyi ve Farsça kültür hazinesinin zenginli i yan nda onunla ayn zemini payla an Türkçe eserlerin ba ms z olarak dü ünülmesi halindeki varl k ve yayg nl k ölçüsünü belirlemek amac yla yola ç k ld nda do uyor. Tekil iir parçalar n n genel kültür içindeki ifade gücünü görmede sorun yok elbette. Bu noktada tekrar belirtmemiz gerekiyor ki, Selçuklu beyleri Türkçe konu makta idi. Çat durumundaki devlet örgütü zay ay nca e itim dilinin Farsça oldu u kurumlar bu zay amadan pay na dü eni ald . Medreselerin kurumsal olarak yeterlilik derecesi azald . Dolay s yla halk n konu tu u Türkçe her alanda yegâne anla m arac haline geldi. Yunus Emre ve ard ndan gelenlerde Türkçe söyleyi in ba ms z, serazat ve günlük hayattaki olaylarla ba lant l biçimde ilerlemesinin temel nedeni de bu durumdur. 13. yüzy l n ikinci yar s nda Avrupa’da, mükemmeliyetin büyüsünü yakalama arzusuyla yan p tutu anlar, antik ça lar n unutulmu airlerine ba vurdular. Dante, yerel bir lehçeyi yaz l metin-
neminin ya and n söyleyebiliriz. Serbest insan n bu geçi dönemindeki imgelem dünyas n , siyasi dünyadan ba ms z olarak ö renmeye yarayan verimler var elimizde. Dönemin iiri, ilâhî vergi, adalet ve be erî nasip ile iirsel güzelli i kayna t ran sa duyunun, insanlar aras ndaki genel kabul görmü lü ünü bize gösteriyor. Do an n, insan n ve insan n do as n n ke f edilmesiyle geçen bu uzun süreçte sözlü ve yaz l ifade biçimleri e zamanl olarak etkili olmu tur. Selçuklular döneminde kendine özgü bir e itim ve kültür havzas bulundu u bir gerçektir. Bu havzan n genelinde ve Anadolu’da Türkçenin edebiyat dili olarak geli mesini a amalar halinde izleme iste inin önünde, görünür-görünmez engeller var. As l engel sözelli in a r basmas d r. Sözel kültürün ortam nda olu an birikimlerin yaz l eserlerde oldu u ekilde gelece e ta nmas söz konusu olamaz. Ancak, sözelli e özgü iyilik yok de il elbette. Sözelli in yarar , devam eden kültür ö elerinin, ya anmakta olan hayat içindeki canl l n korumaya elvermesidir. Sözel kültürde, ifade kal plar zihinsel canl l n sürmesine uygun biçimde de i ime u rayabilir. Toplum hayat ndaki de i im, zihinsel faaliyetlerdeki canl l n kaybolmay p sürmesini sa layan yöntemleri bulacak do al yönsemeleri ba r nda ta r. Yaz ya geçmesi ihmal edilmi sözelli in zarar , biçimden biçime giren bir metnin do rusunu saptayamamakta ortaya ç kar olsa olsa. Farsçan n yönetici tabakalarda egemen durumda ve sözel dünyada genellikle ikiden fazla dilin etkile im içinde bulundu u dönemlerde Türkçe olarak söylenip yaz ya geçirilmi ve günümüze kadar gelebilmi , s n rl say da naz m parçalar bulunuyor. Bulundu u kadar bir kir veriyor elbet;
37
lerde kullanmaya özen gösteriyor, ayn zamanda antik ça n airi Vergilius’un sesini canland r yordu. O dönemde Latince yazman n, yazanlara itibar sa lad n ve ba l ba na bir amaç oldu unu biliyoruz. H ristiyanl a dair temel metinler dahil, tüm klasikler Latince olarak okunmakta idi. Keza, Avrupa’da kurumlarda geçerli dil Latincedir. airler ancak halka seslenmek istedikleri zaman yerel dillerde yazmay denemi , genel olarak ise Latin dilinde yazmay amaç edinecek ekilde e itimden geçmi lerdir. Dante, ya ad günlerden yüz y l öncesine kadar halk dilinde yaz lm herhangi bir parça bulunmad n söyledi i Yeni Hayat’ n 25. bölümünde, “Halk ozan olarak yazan ilk ki i, Latince dizeleri anlamakta güçlük çeken bir kad na sözlerini anlatmak için yapt bunu” demektedir. Halk diline önem ve öncelik verilmesi, ulus devlet kavram n n sonraki yüzy llarda insanlara benimsetti i anlamda güçlü vurgulara sahip de ildir.
TÜRK D L NDE YAZMAK Ayn ça da Anadolu’da, Türk dilindeki may olduran ve olgunla t ran airler, kültürlerinin temelinde gördükleri klasiklerin dilinde (yani Türkçeden ba ka bir dilde) yazman n daha ileri bir a ama oldu unu dü ünmemi lerdir. Dini metinlerin erhine ayr lan kitaplarda, e itim amac yla Arapçaya ba vurulmu tur. Tasavvufî eserlerin ve manzum klasiklerin bir bölümünün erhleri Fars dilinde yap lm t r. Bunun nedeninin, e itimli ki ilerin kendi aralar ndaki ili kilerden do an pratik amaçlar oldu u aç kt r. Ürün verdikleri kültür ortam üç dil üzerine kurulu, kendileri üç dilde yazacak ölçüde e itimli, sayg ve hayranl k duyarak okuduklar ve beslendikleri eserler Arap ve Fars dilinde yaz lm olsa da, dönemin airleri, bu dillerde yazmak gibi bir özlemin içinde görünmezler. Türk diline, i lenmemi bir dil muamelesi yap lm de ildir. Anadolu’daki konu ma tarz na uygun olarak yazanlar, daha do udaki (Azeri lehçesi gibi) söylemden ayr bir yaz üslubunu ve ifade biçimini ad m ad m olu turma yoluna girmi tir. Kültürün olu mas na katk lar yüksek, Arap ve Fars dillerine sayg s zl k edildi i dü ünülemez. airler ihtiyaç duyduklar zaman bu dillerde yazmaktan kaç nmam lard r. Ancak toplumdaki mü terek anla m arac olan dilin önceli i gözetilmi tir. Bunun nedeni, iiri söyleyenlerle dinleyenlerin imgelem dünyas n n ayn olmas ve buna uymayan bir e ilimin hiç bir dönemde tercih edilmemesidir. Alg lamada Türkçenin esas oldu unu gösteren en önemli veri, kula a hitap eden ka ye ve redi erin ana dildeki alg lamaya göre seçilmi olmas d r. Türkçe üzerinde, Divân- Lügâti’t-Türk’ten ba layan hassasiyetin her f rsatta vurguland n gösteren pek çok örnek vard r.
KÝTAP ZAMANI
USTA GÖZÜYLE
2 TEMMUZ 2012 PAZARTESÝ
Ho af ho aft r; komposto dahi bizzat ho aft r
RECAÝ GÜLLAPDAN
ç
Hocal k zor zenaat ey azizler; Recailik hepsinden evlâd r; hocal ktaki fazilet Recailikte yok fekat Recaili in gönül huzuru üzüm ho af ndan bile tatl d r vallahi.
orac kta mübârek Remezân’a kald yirmi gün. Mutbak’ kileri öyle bir tefti edeyim dedim. Efendim, üzerinize âfiyet, “Remezân’ n ucu görününce senin akl na yemek içmek mi geliyor ey Recai Bey?” deyû ta’n eylemenüz lutfen. Bendeniz bizzat mücerret, tâbir caizse evde kalm , dul yar s bir âdemim; benim mutba ma, kilerime benden gayr vaz yet edecek olsa netekim ben dahi ilmihâl ahvâlinden, slâm Tarihi’nden fas llar açar idim, vâ esefâ yokdur. Bakmay n z pek belli etmeyorum lâkin, ben ahsen kendim de dâhil, tek ba na bir evde imrâr- hayât eylemenin lezzetinden bahsedenlere itimad etmeyiniz. Uzatt k; kuskus tedârik etmeli, ayr yeten çir (kay s ), erik, vi ne, elma kurusu kalmam . Remezân’ n iftar ve sahuru ho afs z geçmez? Ho af deyince akl ma geldi. Geçenlerde bahis aç ld , Kondurac Faruk dedi ki, “Bilecek misiniz bakay md r, ho af ile komposto aras nda ne fark vard r?” Akl m n üstü örtüldü âdeta; al birini vur ötekine yahu. Ayn ey de il midir? Hâs l bilemedim. Faruk dedi ki, “Ho af meyvenin kurusundan komposto ise tazesinden yap l r!” Aa, hakiykaten öyle, fekat komposto lâfz yok iken Osmanl lar buna ne derdi acebâ? Tahkik ettim, komposto kelimesi bize talyanca’dan geçmi , fakat bildi imiz so uk meyve çorbas mânâs nda de il, “bir araya gelmi eyler, hasseten meyve veya sebze kar m , kar k, reçel veya ho af” mânâs na geliyor imi . Kompozisyon tâbiri ile ayn men e’den geliyor. A, gördünüz mü? Kurusu, ya farketmez efendiler, ho af ho aft r; komposto da ho aft r. Yemeyip içmeyip bu ilmî hakiykati derhal Faruk’un üzerine boca edince, “Seninle münaka a edilmez, iddiaya bile girilmez; sohbeti ilm-i lugâte çevirdin” diye bir miktar küstü. Can sa olsun; onunu küsü ü iki dakika bile sürmez, yâr- vefâdar md r. Ho afl k meyve kurusu kolay, kuskusu nereden tedârik etmeli? Eskiden olsa gömle imi dirse e kadar çemirleyüb le eni önüme al r be alt yumurtadan kendi kuskusumu kendim
döker idim; art k gözüm alm yor. Çar i i fabrika mâmülü eyler de yavan geliyor. Kezâ yumurta eri tesinden pirinçli pilav da Remezaniyelik bir sezdi imdir. Dükkânlarda var, tats z. Bu husustaki titizli imi bilen Faruk, s zland m farkedince kuskus ve eri te teminini uhdesine ald da rahat ettim do rusu. Na, üzüm ho af n da eksik etmeyiniz sofralar n zdan aziz kaarîlerim. So utulmu u makbuldür. Osmanl sofralar n n dire i pilav ile ho aft r zaten. Aradan iki gün geçti, tilefonum çald , “Yine ba vekil mi arayor ak l dan mak içün” diye yüre im kalkt . Mâlum Sûriye ile aray limonîle tirdik. Faruk imi , -Geçenlerde bir arkada yolumu çevirip sual etti; içkili iken nemaz k labilir miyim diye sordu. Müftiye dan sana diye tersledim. Müftü de tersler diye çekinmi ... -Ey ne cevap verdin? -Ne cevab yahu; Recai bey bilir ona soray m diye ba mdan savd m; imdi buyrunuz Hoca hazretleri, içkili iken nemaz k l n r m ? Fesübhanallah; her mübarek Remezân böyle yakas aç lmad k, tuhaf bir dini mesele hakk nda münaka a açmak neredeyse âdet oldu; bu sene de sarho un nemaz n konu aca z demek ki? -O adama söyle edebini tak ns n, fiilini bozmas n. Sarho iken nemaza yakla mas n. Bizi de günaha sokmas n mübârek âbân- erifte... -Öyle söyledim; birinden duymu ; demi ler ki, “Ne dedi ini bilecek kadar akl n ba nda ise k labilirsin!” Ben k lar m arkada diye diklendi üstelik! Hmm, mesele ciddî; herif serho k l na bürünüyor ama meselenin can al c yerinden de haberdar. Nisâ Sûresi’nin 43. âyetinde aynen böyle emir buyruluyor fekat efendiler, bilirsiniz ki bu emir ruhsatt r; insanlar nemazdan geri kalmas n, zikirden dûr olmas n diye öyle takdir buyrulmu velâkin bu ruhsat tamim etseler, iki i e bira çeken, “Akl m ba mda” diye tekbir getirip namaza duracak! Hocal k zor zenaat ey azizler; Recailik hepsinden evlâd r; hocal ktaki fazilet Recailikte yok fekat Recaili in gönül huzuru üzüm ho af ndan bile tatl d r vallahi.
38