Kitap Zamanı

Page 1

8

ROMAN NEC P TOSUN

Faulkner’dan iki öykü bir roman

11

Kemal Varol

10

S rtlan Kayboldu’nun hikâyesi hsan Deniz

24

Seyhan Erözçelik son kitab n anlatt Kemâl Yanar

2011 Evliya Çelebi Y l

Büyük Seyyah 400 Ya nda

TAR H

EMRAH PELVANO LU

nalc k ve Osmanl ’da e lence hayat

12 R

HAYDAR ERGÜLEN

lhan Berk’in yay mlanmam iirleri

13 FELSEFE SÜREYYA SU

Freud’un öteki yüzü

42

USTA GÖZÜYLE Recai Güllapdan ve rfan Külyutmaz

25 Mart 2011 Evliya Çelebi’nin 400. do um günü. UNESCO taraf ndan Evliya Çelebi Y l ilan edilen 2011’de büyük seyyahla ilgili birçok etkinlik düzenlenecek. Edebiyat m z n ve tarihçili imizin kö e ta olan Evliya Çelebi’nin önemini Türkiye’den ve dünyadan uzmanlara sorduk. Sayfa 14

Z A M A N G A Z E T E S Ý ’ N Ý N Ü C R E T S Ý Z AY L I K K Ý TA P E K Ý D Ý R . Y I L : 6 S AY I : 6 2 7 M A R T 2 0 1 1 PA Z A R T E S Ý

LLÜ ST R ASYO N: O R HAN NALIN

6

Nurdan Gürbilek’ten yeni denemeler



K A PA K 14 B Ü Y Ü K S E Y YA H 4 0 0 YA I N D A Lord Byron’ ‘bedbaht eden melâl’ neydi? 4 ‘Korkunç mukayese arzular ’ 6 ki öyküden bir roman: Ç lg n Palmiyeler 8 Her eyin sebebi sadece bir kelime! 10

26

Çinli yazar Ha Jin’in Sava Art roman Türkçede. Kitapta Kore Sava ’na kat lm Çinli Yu Yuan’ n sava an lar var. Roman, ulus devletlerin insan kurbana dönü türen mitlerinin çürütücülü ünü anlat yor.

26

Amerikal yazar Philip Roth’un roman Sokaktaki Adam, ad n 15. yüzy la ait bir tiyatro eserinden al yor. Eserde, hayal etti i mutlu hayat ya ayamam bir adam n trajedisi var.

28

Antonio Tabucchi, dokuz öykünün yer ald Zaman H zla Ya lan yor adl kitab nda postmodern edebiyat n en yetkin örneklerinden birini vererek okura hüzünlü bir okuma öleni vaat ediyor.

29

N. Ahmet Özalp, Oklar K r lm Kirpi adl kitab nda Refik Halit Karay’ n eserlerini kar la t rmal bir biçimde inceleyerek yazar n nas l sansüre u rad n gözler önüne seriyor.

Ehli bilir ‘ay u târâb’ n lezzetini 11 lhan Berk’ten kalanlar 12 Freud putunun y k l 13 Ku lar, ya mur ya nca nereye gider? 14

Osmanl ’y yeniden yazmak 28 ‘Son Ad m’a daha çok var 30 Hepimiz ‘Holokost’ kurban y z 33 Naci Bostanc ’n n a k , odas , ideolojisi 39

400. do um günü vliya Çelebi’nin seyyahl na yak r bir dosya oldu. Ana metnini Mustafa Arma an’ n kaleme ald Evliya Çelebi say m za dünyan n önde gelen Evliya Çelebi uzman Robert Dankoff Chicago’dan, Feridun Emecen ve Yusuf Akçay stanbul’dan, Gottfried Hagen Michigan’dan, Donna Landry, Caroline Finkel ve Gerald MacLean ngiltere’den kat ld lar. Elbette Büyük Seyyah, ad n ta yan 2011 y l nda, 400. do um gününde daha hacimli çal malarla an lmay hak ediyor. Onu hat rlamaya mütevaz bir katk olan dosyam z be enece inizi umuyoruz. Bir Kitab n Hikâyesi’nde hsan Deniz, S rtlan Kayboldu adl kitab n n serüvenini anlat yor. Ay n öne ç kan kitaplar ndan Nurdan Gürbilek’in Benden Önce Bir Ba kas ba l kl denemeler toplam n Kemal Varol de erlendirdi. Yazar n denemelerinden bir seçkinin geçen ay ngiltere’de The New Cultural Climate in Turkey ad yla yay mland n da merakl s na hat rlatal m. lhan Berk’in ölümünden sonra kitapla an iirlerini Haydar Ergülen tan t yor. Ay n çarp c kitaplar ndan, zihinlerdeki Freud imgesini yerle bir eden Bir Putun Alacakaranl adl iddial çal may ise Süreyya Su de erlendirdi. Geçen ay dilimizin bir kazanc da Türkçede ilk kez yay mlanan Faulkner roman Ç lg n Palmiyeler oldu. Roman Necip Tosun ele ald . yi okumalar…

E

FEZA GAZETECÝLÝK AÞ ADINA ÝMTÝYAZ SAHÝBÝ: ALÝ AKBULUT GENEL YAYIN MÜDÜRÜ: EKREM DUMANLI GENEL YAYIN MÜDÜR YARDIMCISI: MEHMET KAMIÞ GENEL YAYIN EDÝTÖRÜ: ALÝ ÇOLAK EDÝTÖR: CAN BAHADIR YÜCE GÖRSEL YÖNETMEN: FEVZÝ YAZICI SAYFA TASARIM: AHMET BÝÇER SORUMLU MÜDÜR VE YAYIN SAHÝBÝNÝN TEMSÝLCÝSÝ: HAYRÝ BEÞER REKLAM GRUP BAÞKANI: HAKAN DÝKMEN REKLAM SATIÞ KOORDÝNATÖRÜ: ALÝ DEMÝRHÝSAR, MUHAMMET YILMAZ SEKTÖR YÖNETÝCÝLERÝ: CENK AYTUÐU YAYIN TÜRÜ: YAYGIN SÜRELÝ ADRES: ZAMAN GAZETESÝ 34194 YENÝBOSNA-ÝSTANBUL TEL: 0212 454 1 454 (PBX) FAKS: 0212 454 14 96 REKLAM TEL: 0212 454 82 47 BASKI: FEZA GAZETECÝLÝK A.Þ TESÝSLERÝ HTTP://KÝTAPZAMANÝ.ZAMAN.COM.TR HER AYIN ÝLK PAZARTESÝ GÜNÜ YAYIMLANIR

30

Sad k Yals zuçanlar Vefa Apartman ’nda, Menderes’le beraber Yass ada’ya dü en Tevfik leri’nin hayat n anlat yor. Yazar, kitapta leri’nin mektuplar na yer vermi .

31

Halide Edip Ad var, Çaresaz’da modernle me yolundaki erken Cumhuriyet stanbul’undan sahneler sunuyor. Yazar, roman nda a k ve mant k, resmi nikâh gibi kavramlar sorguluyor.

34

Anadolu’nun Ruhu, Mahmud Erol K l ç’la tasavvuf ile ilgili kavramlar üzerine yap lan söyle ilerden olu uyor. Kitap, bu topraklar n karde lik mayas n olu turan ruhun izini süren bir yolculuk.

37

Martin Scorsese kitab , yönetmenle 1973-1998 y llar aras nda yap lan röportajlar ve bu görü meler sonras nda yaz lan yorumlar bir araya getiriyor. Eser, ilginç bir sanatç portresi koyuyor ortaya.


DÜNYADAN

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Lord Byron’ ‘bedbaht eden melâl’ neydi? Roderick Cavaliero’nun Ottomania: The Romantics and the Myth of the Islamic Orient adl kitab ngiliz romantikçilerinin Osmanl imgesini nas l dönü türdüklerini örnekleriyle tart yor. Kitapta Lord Byron’la ilgili çarp c bir iddia da var. OTTOMANIA: THE ROMANTICS AND THE MYTH OF THE ISLAMIC ORIENT, RODERICK CAVALIERO, I. B. TAURIS, 264 SAYFA, $ 65,19

R

M. LHAN ATILGAN

Kava s, Tarabya’da

omantizm, Bat edebiyat n n Do u’ya ve slam kültürüne yakla m n anlamak için en elveri li malzemeyi sunar. Roderick Cavaliero’nun Ottomania: The Romantics and the Myth of the Islamic Orient (Ottomania: Romantikler ve slamî Do u Miti) adl kitab bu malzemeyi derli toplu biçimde bir araya getiriyor. Yazar n temel sav , Romantikçi air ve yazarlar n Osmanl ’ya dair iki miti dönü türdükleri eklinde özetlenebilir: Birincisi, Romantik ak m, “cihan hâkimi Osmanl ” imgesini “Avrupa’n n hasta adam ” imgesiyle de i tirmi tir. kincisi, çocuk do urmaktan ve zevk arac olmaktan ba ka bir i levi bulunmad san lan kad nlar n hiç de öyle olmad n göstermi tir.

M TLERLE BESLENEN ROMANT ZM Önce unu belirtmekte yarar var: Osmanl ’ya dair mitlerin hiçbirini Romantikçiler üretmemi ti ama bu mitleri canl tutan bir tür a yaratmay ba ard lar. Geçmi e hayranl ktan ve korkudan beslenen Romantizm için Osmanl imgesi bu mitleri ya atmak için birebirdi. Cavaliero’nun da belirtti i gibi, 18. yüzy lda ran medeniyeti bir tehlike olamayacak kadar uzak, tehlikesiz ve gizemliydi. Yak n tehlike stanbul’dan yönetiliyordu, bu yüzden, yazar n deyi iyle, Bat “ slam’dan çok Osmanl ’dan korkuyordu.” Ottomania özellikle ngiliz romantikçileri üzerinde dursa da, onlar n Do u mitlerini besleyen kaynaklar, k ta Avrupa’s n n Oryantalist yakla m n besleyenlerden farkl de il. lk s rada elbette Binbir Gece Masallar geliyor. lk kez 1839’da ngilizceye Arap Geceleri ad yla çevrilen masallar (Binbir Gece ismini yar m as r sonra Richard Burton koyacakt ) cinlerle, perilerle, parma n aklatarak tebaas n n ölümüne ya da ya amas na karar veren sultanlarla doluydu ve Bat l ku aklar n Do u’yla ilgili hayallerinin kayna oldu. Cavalerio kitab nda de inmiyor ama Bat ’da bunca etkili olmu bir eserin eksiksiz ngilizce çevirisinin ilk kez geçen y l yay mland n söylersem durumun garipli i san r m ortaya ç kar. (Robert Irwin bu çeviri yay mland nda Zaman’a, “ ncil’den sonra Bat edebiyat n en çok etkileyen metin” demi ti Masallar için). Binbir Gece Masallar , slam dünyas n n Rönesans ve Ayd nlanma kar t olarak görülmesinde temel etkendi belki ama Haçl mitinin izi de yads namaz. Cavalerio bunlar n yan s ra “ba Romantik” dedi i Napolyon’un etkisinden söz ediyor ve örtük biçimde, Said’den bu yana kabul gören “Oryantalizm’in Napolyon’un M s r seferiyle ba lad ” tezinden yana tav r alm oluyor. Bu tezin son dönemde, özellikle Arap dünyas nda tart maya aç ld n belirtelim.

“MÜSLÜMAN OLMAYA ÇOK YAKINIM” Kitapta ngiliz romantikçilerden birkaç öne ç k yor. Bunlar n ba nda Lord Byron’ anmak gerekir. Cavaliero da kitaptaki en çarp c saptamas n Byron’a ili kin yap yor. öyle: Lord Byron’ n 1809’da Osmanl hâkimiyetindeki Balkan topraklar na yapt

Lord Byron

ilk yolculuk bugüne kadar hep airin Helen medeniyetine özlemiyle, Roma döneminin kal nt lar n görmek istemesiyle aç klanm t . O kadar ki, Yahya Kemal, o ünlü dizesinde geçmi ça lara duydu u özlemi anlatmak için “Kalbimde vard Byron’u bedbaht eden melâl” demi ti. Cavaliero bunun gerçekle bir ilgisi olmad n , Byron’ n o yolculu u sadece çocuklu undan beri hayran oldu u Osmanl larla tan mak için yapt n söylüyor. airin ayn y l kar s na yazd bir mektuptan çarp c bir örnek de veriyor: “Müslüman olmaya çok yak n m.” O zaman soru u: Byron ömrünün sonunda Yunan ba ms zl k sava na sadece politik sebeplerle mi destek vermi ti? Cavaliero, Byron’ n Türklere ili kin görü lerinde adil oldu unu, Türkleri ba tan beri önyarg s z de erlendirdi ini, H ristiyanl k ve slam aras nda tarafs zl n korudu unu belirtiyor. airin son y llar dü ünüldü ünde kitaptaki iddialardan ku ku duymamak elde de il, bunu do rulamak elbette tarihçilerin i i ama bu önemli savlar göz ard edilmeyecek cinsten. Byron’ n Tepedelenli Ali Pa a taraf ndan a rland yolculu unun meyvesi Turkish Tales (Türk Hikâyeleri) olmu tu. Müslümanlarla H ristiyanlar aras nda imkâns z a klar n ya and , bütün kad nlar n güzel ve kurban oldu u, yine Byron’ n arketipsel huzursuz kahramanlar n n göründü ü, hepsi “Shakespeareyen” bir biçimde ölümle sonlanan bu manzum hikâyelerde air her ne kadar Türklere kar “önyarg s z” olsa da,

Do u’daki bask c yönetimleri ele tirmekten geri durmad . Byron eninde sonunda Do u medeniyetinin daha “a a ” oldu unu dü ünüyordu. Do u imgesine y llar sonra Don Juan’da, bu kez alayc biçimde dönecekti.

ÖNYARGILAR HEMEN ÖLMEZ ngiliz romantikçilerinin Do u’ya bak ndan söz ederken Percy Shelley’e de bir parantez açmak gerekiyor. Byron’ n aksine, Adriyatik’i hiç geçmemi olan arkada Shelley, özgürlü ün Helen medeniyetinde yatt na inan yor, Türkleri “kaybedenler” olarak niteliyordu. Byron’ n Türk hikâyeleri binlerce bask yap p çok popüler oldu u halde Shelley ya arken neredeyse hiç okunmad . slam’a aç kça sald ran tek ngiliz romantikçiydi. Özgürlü ün en büyük dü man olarak Osmanl Devleti’ni görüyordu. Cavaliero kitab nda bu bilgileri hat rlatt ktan sonra unu söylüyor: Shelley’in gerçek hayatta olup bitenler hakk nda bilgisi yoktu. Belki de onu gerçekten “romantikçi” yapan ey budur. Türklerin efendili ini öven Casanova’dan kötücül ve fantastik Thomas Moore’a dek daha birçok ismin yap tlar ndan örnekler var Ottomania’da. Cavaliero zengin bir malzemeyi bir araya getirmi ama gerisini okura b rakm . Osmanl ’n n ho görüsüne s k s k at f yapan kitab n iyi bir kuramsal çerçeveye oturdu unu söylemek zor. Yine de Lord Byron’ “bedbaht eden melâl”in, ustam z n anlad ey olmad iddias yla bile tart lmay hak ediyor kitap. unu da ö reterek: Önyarg lar birdenbire do maz ve hemen ölmez.

4

Yap Kredi Yay nlar y llar önce Kavafis’ten Samih Rifat çevirisiyle bir kitap basm t : Sanat Her Zaman Yalan Söylemez mi? K sa metinlerden olu an o ipince yap ttan ba ka Kavafis’in bir düzyaz metnini kitap hacminde dilimizde a rlamad k san r m. Bu ay ABD’de ç kan Kavafis’in seçme yaz lar (Selected Prose Works. Çeviren ve haz rlayan: Peter Jeffreys. Michigan Üniversitesi Yay nlar ) büyük airin dünyas na bir kap aral yor. Kitab n ngilizce olu u kimseyi yan ltmas n: Kavafis düzyaz ya ngilizce yazarak ba lam t . imdi yan mda olmasa da an s bile tatl Samih Rifat çevirisindeki metinlerin bir k sm –yan lm yorsam- Jeffreys’in seçkisinde de var. Besbelli, Kavafis düzyaz y küçümsemi , bir üslupçu olmak için emek harcamam . Kitaptaki yaz lar n ço u yay mlanmaKonstantin Kavafis m notlardan olu uyor. Kendisi hakk ndaki bir metninde “ultra-modern ve gelece in airi” oldu unu söylemesinden de belli: iir dururken düzyaz ya zaman harcamay israf saym Kavafis. Yine de kitapta ilginç metinler var. Biri 1894 tarihli, Browning’i yücelten bir deneme. Kavafis’ten birkaç y l sonra Muhammed kbal, Browning’i, kendisini “ateist olmaktan kurtaran air” olarak selamlayacakt . nsan dü ünmeden edemiyor: Ça da iki airin yollar bir ekilde kesi mi olamaz m ? kinci yaz da ise Kavafis iki y l ya ad stanbul’dan söz ediyor. Tarabya’y Bo az’ n en güzel yeri olarak selamlarken Büyükdere’yi itici buldu unu ö reniyoruz. Bu yaz da as l ilginç olan, yan tarafta Lord Byron ba lam nda sözü edilen nostalji duygusu. Kavafis 1880’lerin ortas nda yazd bu yaz da stanbul’un Bizans geçmi inden bahsetse de geçmi e bir özlem sezmek mümkün de il. “Kaybolup gitmi bir maziye” a t yakm yor Kavafis. Bu yönüyle, örne in bizim Bo aziçi medeniyetimizi anlatan yazarlardan, Hisar’dan, Tanp nar’dan çok farkl . Peki neden? Daha “dünyevi” bir air oldu undan m ?



ELE T R

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

‘Korkunç mukayese arzular ’ Nurdan Gürbilek, Benden Önce Bir Ba kas adl yeni kitab nda, bir yazar ba ka bir yazar n nda okuyan denemelere yer veriyor. Örne in, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’s n Kafka’n n Dönü üm’üyle, Tanp nar’ n günlüklerini Dostoyevski’nin Yeralt ndan Notlar’ yla, Benjamin’in Pasajlar’ n Tanp nar’ n Be ehir’iyle birlikte ele alan bir okuma yöntemi izliyor. BENDEN ÖNCE B R BA KASI, NURDAN GÜRB LEK, MET S YAYINLARI, 224 SAYFA, 16,5 TL

rad m z, belki de s k s k dillendirdi imiz cümlenin bir ba kas n n a z ndan döküldü ünü fark ederiz günün birinde. Bizden önce bir ba kas söylemi tir as l gerçe i. O i aret etmi tir. Hakikatin as l cümlesi onun taraf ndan kurulmu tur. Cümlenin alt na onun ad yaz lm t r. Öyleyse, bizim de sezdi imiz o gerçek nas l bir ba lam kazanacakt r art k? Bizden önce söylenen bir gerçe i aynen tekrarlamaktan m geçecektir yolumuz, yoksa kendi yazarl k deneyimimiz için bir bas nç te kil edecek bu durumu yepyeni bir deneyime soyunmak için bir f rsat olarak m görece iz? Yolumuzu t kay p bizim bir ba kas n n taklidi olmam za m yol açacakt r bu durum, yoksa yepyeni bir s çrama tahtas olarak m belirecektir önümüzde? Bir soru daha var: Nas l dönü türece iz bu durumu? Dahas dönü türebilecek miyiz? Bir de tehlike var üphesiz: Buldu umuzu sand m z o gerçe i ifade eden ki i ile ayn eyi mi dü ünüyoruz gerçekten? Ya “gerçek hep ba ka bir yerdeyse!”

K L OKUMA YÖNTEM Nurdan Gürbilek, Benden Önce Bir Ba kas adl yeni kitab nda, bir yazar ba ka bir yazar n nda okuyan denemelere yer veriyor. Bir tür ikili okuma yöntemi izleyerek edebiyat metinlerinin önceliksonral k ba lam ndan da öte, edebi metne ta nan, yukar dakine benzer bir s k nt n n hangi ekillerde dönü tü ü, edebi bir eserin kendisinden önceki metnin ilerisine nas l ta nd ya da ço u zaman neden gerisine dü tü ü sorusuna odaklan yor. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’s n Kafka’n n Dönü üm’üyle, Kafka’n n Babama Mektup’unu O uz Atay’ n “Babama Mektup”uyla, Tanp nar’ n günlüklerini Dostoyevski’nin Yeralt ndan Notlar’ yla, Benjamin’in Pasajlar’ n Tanp nar’ n Be ehir’iyle ele alan bir okuma yöntemi izliyor. Devam nda Peyami Safa’n n ark Nedir?’ini Cemil Meriç’in Bu Ülke’siyle, Cemil Meriç’in Bu Ülke’sini Edward Said’in arkiyatç l k’ yla birlikte çapraz olarak ele alan kitap, bütün bu kar la t rma giri imine ra men asl nda iki hat üzerinde ilerliyor. K yastan öte, iki metni yan yana koyup de erlendirmekten de öte, “bir yap t n kirsel-biçimsel problemini bir ba kas n nkiyle kar la t rmay ” amaç

FOTO RAF: MUHS N AKGÜN

A

KEMAL VAROL

Nurdan Gürbilek

lirterek ço unlukla bu ikinci kar la t rma hatt n takip ediyor. Devam nda da, arkiyatç l k kitab n n alt nda neden bir Türk’ün imzas n n bulunmad sorusunu soran Meriç’in aksine, bu kitab n alt nda neden bir Türk’ün, örne in Cemil Meriç’in imzas n n bulunamad n göstermeye çal yor. Gürbilek, Bat ’n n Do u’ya hükmedebilmek için nas l bir Do u imgesi kurdu u sorusunun yan nda, Do u’nun kendi kendine hükmedebilmek için nas l bir Bat kurdu u sorusuyla da tart maya aç yor Cemil Meriç’in ifadelerini. Ayn yöntemi Peyami Safa için de izliyor yazar. ark Nedir?’in, ki ark Aras ndaki Fark’ n, ark-Garb Münaka as na Bir Bak ’ n yazar ile arkiyatç l k’ n yazar n n nerede birbirlerinden ayr ld klar na ya da bu kutuplar n nerede birbirlerine yakla t klar na i aret ediyor. Dahas , Türk ink lâb n savunan milliyetçi-medeniyetçi Peyami Safa’yla, ink lâp kar t Cemil Meriç’in hangi zeminde bulu tuklar n kar la t rmal bir ekilde göstermeye çal yor. Yap tlar nda ortak kayg ve benzer problemlerin öne ç kt Tanp nar ile Benjamin aras nda kurdu u hayali bir kar la ma sahnesi üzerinden ayn sorunu bu kez farkl biçimleriyle irdelemeye devam ediyor. ki yazar aras ndaki benzerlikler kadar farkl l klar n nerede ba lad n , dahas bu farkl l klar n neden kaynakland n sorguluyor.

ediniyor Nurdan Gürbilek. “Ba kas ne söylerken o bize bunu söylemi tir? Ayn soruyu ba kas nas l, o nas l cevaplam t r? Ba kas n n sorusunun yerine kendi sorusunu geçirebilmi midir? Geçirebilmi se nas l?” Bu sorulardan yola ç karak, bir tür “etkilenme endi esi”nin uza nda, yukar da adlar s ralanan yazarlar yeniden sorgulamaya ça r yor okurunu. Üstelik sadece bir yazar n bir ba kas yla kar la t r lmas na imkân sa layan bir sahne çizmiyor Gürbilek. Bir yazar n kendi önceliyle, kendi metninin içindeki çe itli seslere de kulak vererek ikinci bir kar la t rma hatt çiziyor. Örne in, Cemil Meriç’in Bu Ülke’sini Edward Said’in arkiyatç l k’ yla birlikte okurken benzer bir yöntem izliyor. Günümüzde ço u zaman adlar yan yana an lan Bu Ülke’nin yazar yla arkiyatç l k’ n yazar n n asl nda ayn eyi söyleyip söylemedikleri üzerine odaklan rken, di er yandan da Meriç’in dü üncesindeki tezatlara çeviriyor bak lar . “Dünyan n bütün ‘makhur ve ma lup kavimler’inin tarih denen sava kaybettikleri için” kendilerini temsil etme hakk ndan mahrum b rak ld n söyleyen Cemil Meriç’le, ayn kavimlerin nas l ‘Caliban’la t r ld n görmezden gelen, “Kalabal k Caliban’d r, sevimsiz, pis, ahmak Caliban!” cümlesinin yazar Cemil Meriç’in ayn Cemil Meriç olmad n be-

6

Benden Önce Bir Ba kas ’nda kimi çifte açmazlar farkl yazarlar n kat ld bir tart ma sahnesinde ele alan Nurdan Gürbilek, kitab n sonunda gayet etkileyici bir denemeye yer veriyor. Orhan Koçak’ n yaz lar yla Adorno’nunkiler aras ndaki baz paralelliklerden yola ç kan “Kapal Kap daki Çatlak” adl deneme, yazar n kitab n ba ndan itibaren izledi i ikili okuma yöntemini terk ederek Orhan Koçak’ n yaz lar nda beliren kimi e ilimlere, onun yaz s n n dönemeçlerine çekiyor dikkatleri. Kitab n genel yöntemini izlememesine ra men, bugüne kadar Orhan Koçak’la ilgili yaz lm en çarp c yaz lardan biri olan “Kapal Kap daki Çatlak” n bu kitapta neden bir yeri var öyleyse? Kitaptaki her yazar, Tanp nar’ n deyi iyle “korkunç mukayese arzular ” içinde ele al n rken, Koçak’ n yaz lar n n bu mukayeseden mahrum b rak lmas n n sebebi ne? “Ama madem ‘benden önce bir ba kas ’ndan söz ediyorum burada, sele erden ve yol göstericilerden söz ediyorum, benim için de yol gösterici olmu bir yazarla ilgili bir yaz ya burada bir yer var’ diye dü ündüm.” diyor Gürbilek.

KEND MET NLER N N PUÇLARI Benden Önce Bir Ba kas ’n as l k ymetli k lan ifadelerden biri belki de tam olarak burada sakl . S kl kla ba ka yazarlarla ilgili söz alan, onlar ikili ya da çapraz okumalar e li inde kar la t ran ele tirmen, kendi metninin ipuçlar n da veriyor bu denemesinde. Yaln z bu da de il. Gürbilek’in, “öznelli in, sahicili in, özgünlü ün ancak hiçbir eyin o kadar öznel, o kadar özgün, o kadar sahici olamayaca n bilenin önünde belirebilece ini anlatan bir çift yönlü srarl do ruluk aray n n temsilcisi”, “mutsuz bilinç’in yazar ” dedi i Orhan Koçak’ n, Türkçede e ine pek rastlanmayan bu girift ele tirel çerçeveye nas l vard n , kimden, hangi problemleri devrald n sorguluyor. “Nesnesinin içine gömülen, ama ayn zamanda sa lam bir kavramsal çerçeve kurmay hede eyen, tekille genel aras ndaki dü ümü bir ‘mekik hareketi’yle çözmeyi deneyen, bütünü d ar da de il, tam da tekilin içinde arayan zahmetli yaz lar n” yazar Orhan Koçak’ n metinlerindeki k r lmalara, kimi yaz lar nda beliren Vrankoviç (?) gürüne, edebiyat ele tirisine kazand rd pek çok kavrama ve onun dü üncesinin arka plan na çekiyor dikkatleri. Her zaman oldu u gibi, benzersiz bir üslup ve etkileyici sorularla…


łQà NHąIH KD]àU PàVàQà]" +X]XUOX 0XWOX 1H \DSPDN LVWHGLÛLQL ELOHQ $QQH EDEDVà\OD ÍDWàąPD\DQ 'LN GXUDQ DPD GLNOHQPH\HQ .HQGL JLEL RODELOHQ 2QXUOX YH L]]HWOL $PD VDNLQ YH ÍHYUHVLQH GX\DUOà 'RÛD\OD GRVW LQVDQODUOD DUNDGDą ÍRFXNODU \HWLąWLUPH\L NLP LVWHPH]" ąLQ VàUUà łQGD

6D\ID

3HGDJRJ

qRFXN WHUEL\HVLQGH GRÛUXODUà ELOPHN NDGDU GRÛUX ELOLQHQ \DQOàąODUà ELOPHN GH ùQHPOL

5RWWHUGDP ²QLYHUVLWHVL 3HGDJRML EùOđPđQGHQ PH]XQ RODQ *đQHą X]XQ \àOODU \XUW GàąàQGD ÍRFXN WHUEL\H PRGHOOHULQL RNXO YH HÛLWLP VLVWHPOHULQL \HULQGH Jù]OHPOHGL +DOHQ )DWLK ²QLYHUVLWHVLłQGH ÛUHWLP *ùUHYOLVLGLU

www.nesilyayinlari.com

$QQHOLÛLQ KHS LKPDO HGLOHQ LQFH YH ùQHPOL D\UàQWàODUà EX NLWDSWD

0212 551 32 25

qRFXNODU EX KLNÁ\H NLWDEà\OD

IDUNàQGD ROPDGDQ NRUNXODUàQà \HQL\RU


ROMAN

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

ki öyküden bir roman: Ç lg n Palmiyeler William Faulkner’ n Türkçeye ilk kez çevrilen Ç lg n Palmiyeler adl roman nda “Ç lg n Palmiyeler” ve “Irmak Baba” adl iki uzun öykü iç içe. Yine okunmas zor, girift bir kurgu anlay sergileyen yazar, iki öyküde de kad nlar için ömürlerini veren erkekleri, k st r lm ve yaln z insanlar anlat yor. ÇILGIN PALM YELER, WILLIAM FAULKNER, ÇEV.: NECLA-ÜNAL AYTÜR, YKY, 272 SAYFA, 19 TL

M

NEC P TOSUN

Palmiyeler” ile “Irmak Baba” adl iki uzun öyküyü iç içe geçirerek bir roman olu turur. “Ç lg n Palmiyeler”de Harry ile Charlotte’un a k hikâyesini, “Irmak Baba”da ise bir mahkûmun sel bask n ndaki insani tutumunu anlat r. Bu iki farkl öykünün bir romanda bir araya getirilmesini ele tirmenler zorlama, ba ar s z bulurlar. Bu nedenle ABD’de bu iki öykü uzun süre roman biçiminde de il, iki farkl öykü olarak bas l r. Ancak Faulkner Nobel ödülünü ald ktan sonra onun tasarlad biçimde yay mlan r. “Irmak Baba”da bir kurtarma olay anlat l r. Mississippi nehrinin ta mas yla bölge sel sular alt nda kal r. Cezaevi yönetimi, mahkûmlar selde mahsur kalan insanlar kurtarmak için sel bölgesine götürür. Mahkûm, bir kad n kurtar rken onun do um yapmak üzere oldu unu görür. Büyük bir çabayla hem kad n kurtar r hem de çocu un do mas na yard mc olur. “Ç lg n Palmiyeler”de a k konusu hikâye edilir. Bir yanda toplumsal ko ullar zorlayan, a k için hayat n ortaya koyan kad n, di er yanda ürkek, tedirgin bir erke in hikâyesi. Herkes gibi olmak istemeyen ikilinin ili kisi sonunda s radanla r.

odernist hareketin ABD’deki temsilcisi William Faulkner; James Joyce ve Virginia Woolf’un yakla mlar n n yeni bir tonu olarak t pk onlar gibi romana, öyküye yeni bir bak aç s getirmi tir. Bilinç ak n kimi romanlar nda, öykülerinde uygulamakla birlikte as l yenili i, gerçek, zaman, atmosfer ve bak aç s konular nda belirginle tirmi tir. Modernistler (Proust, Joyce, Woolf, Faulkner, Kafka, Beckett) öncelikle gerçekli i farkl anlamda kullanarak tümüyle de i tirmi lerdir. Modernistlere göre, d sal gerçeklerden yola ç kmak her zaman yan lt c d r. Oysa ruha bak ld nda, insan n ele avuca gelmeyen bamba ka, giz dolu bir varl k oldu u anla lacakt r. Bu yüzden insani gerçeklere olaylardan yola ç k larak de il, içsel serüven izlenerek ula labilir. Bu ise gerçeklerden kaç de il, bir ileri a amaya geçi , gerçe in yeni tan m d r. Modernistler ayr ca geleneksel kurgu anlay n , özellikle gerçekli i yans t , zaman ve mekân kullan m ve bak aç s anlam nda yeniden yorumlarlar. Bilinçalt n , imgeleri, simgeleri anlat ma katarak, okurdan daha fazla dikkat ve çaba isteyerek zor ama nitelikli bir kurmaca dünya sergilerler.

KISTIRILMI , YALNIZ NSANLAR

‘GERÇEK G R FTSE B Ç M DE G R FT OLACAKTIR’ Bu özelliklerin tümünü Faulkner’da görmek mümkündür. Öncelikle gerçe in aktar m onun eserlerinde bamba ka bir biçime dönü mü tür. “Gerçek giriftse biçim de girift olacakt r. Gerçek ancak bu biçimle gösterilebilir.” diyen Faulkner, karma k bir yap , zor/girift bir kurgu, örtük bir içerikle yazmay tercih eder. Parçalanm dünyan n karma as içinde kurguyu da bu dünyaya denk dü en bir ç k s zl k ve kaosla olu turur. Faulkner’ n zor okunmas n n arkas nda biraz da “zaman” yakla m yatar. Romanlar nda t pk di er modernist yazarlarda oldu u gibi düz, kronolojik bir s ra izlenmez. Geçmi , gelecek, içinde bulunulan ân iç içe geçmi tir. Zaman parçalan r, ileri ve geri gidi lerle zaman n kronolojik yap s alt üst olur. Görüntüler, sözler, an lar, zamansal de il mant ksal, daha do rusu dramatik bir s rayla dizilir. Öyküsel zamanda ( imdi) çok önemli eyler olmaz. Her ey geçmi te ya anm ve geçmi in izdü ümleri imdiki âna yans m t r. Bir anlamda bu “an” insan n geçmi ini yeniden ya amas d r. Geri dönü lerle, hâlihaz rdaki geçmi in izleri, ça r mlar , etkileri anlat l rken, ya anan ve geçmi , zihinde âdeta birbirine kar m t r. Faulkner’ n romanlar n n hem zorlu unun hem de gücünün arkas ndaki nedenlerden biri de “bak aç s ” farkl l d r. Ku kusuz yazar n anlat c seçimi, aktaraca-

William Faulkner

bak aç s n n kurmacada ne denli önemli oldu unun çarp c örneklerini vermi tir. Eserlerinde sorunu/temay özellikle gizleyerek metnin payla m n sadece dikkatli ve sab rl okura emanet etmi tir.

duygular ve olay n alaca ekli belirler. Bak aç s de i ikli inin anlat y nas l farkl boyutlara ta yaca n , de i tirece ini, giderek tümüyle anlat m biçimini belirleyece ini Faulkner romanlar nda görebiliriz. Ayn olaylar, durumlar, Ses ve Öfke’de dört ayr ki inin, Tap nak’ta üç, Dö e imde Ölürken’de ondan fazla ki inin farkl bak aç lar yla olu turulur. Bu tutum öncelikle okur aç s ndan anla lma problemi yarat r. Bak aç s n n sürekli de i mesi okurun odaklanmas n güçle tirir. Ancak bir yandan da gerçekli in nas l görece oldu u, bak aç s na göre de i ti i aç k edilmi olur. Her farkl bak , olay , durumu daha da zenginle tirir, ona yeni, farkl bir boyut katar. Asl nda kolayca özetlenebilecek s radan, basit diyebilece imiz bir konu, öyle anlat lsa “hakikat”i iletemeyece i için Faulkner onu kurgu yakla m yla dönü türür. William Faulkner romanlar nda, öykülerinde girift bir teknik ve farkl bak aç lar yla otorite, iddet ve ruhsal karma ay göz kama t r c bir biçim ustal yla anlatm t r. Olay , temay , sorunu anlat c n n bile kavrayamayaca bir düzlemde (çocuk anlat c , aptal anlat c vb.) vererek hem gizemi art rm hem de kaotik ortam merak unsuruyla derinle tirmi tir. Bu anlamda, özellikle

Ç ÇE K ÖYKÜ Irk ayr mc l , çöken aristokrasi, yoksulluk, adalet duygusu, haks zl k, iddet belli ba l temalar olurken; metinleri diyaloglara yaslayarak serinkanl , nesnel, dolays z bir anlat m ye lemi tir. Faulkner, bu diyaloglardan bir atmosfer yaratarak sorunun/teman n ad n bile anmadan okuru sona do ru sürükler. Sorunu bir imgeye dönü türüp sadece diyaloglarla etraf n s k s k ya örer. Ancak kahramanlar anla mak için de il de anla mamak için konu uyor gibidirler. Bu anlamda diyalog gibi gözüken konu malar asl nda monologdur. Onun metinlerindeki iirsellik, yo unluk ve parçal l k roman ve öykülerinin iç içe geçmesi sonucunu do urmu tur. Bu özellikleri nedeniyle daha önce öykü olarak yay mlad bir metin, daha sonra romanlar nda bir “bölüm” olabilmi tir. William Faulkner, Türkçeye ilk kez çevrilen Ç lg n Palmiyeler’de, yine okunmas zor, girift bir kurgu anlay sergiler ve “Ç lg n

8

Olaylar n ak içerisinde, iki ba ms z öykü aras nda temelli bir ko utluk bulmak o kadar da kolay de ildir. En az ndan net de ildir. Hele öykü geçi lerinde, s ralamada, bölümlemede anlaml ili ki yok gibidir. Ancak tematik anlamda okurda bir kar la t rma yaratan iki olay örne i oldu u da aç kt r ve Faulkner’ n bunu bilinçli yapt görülmektedir. Bu anlamda biri tez, di eri antitez olmak üzere bunlar apaç k kar la t rma öyküleridir. Romanda birikimleri, sosyal konumlar ve ya ay lar tümüyle farkl iki ki inin (doktor ve mahkûm) benzer bir durum ve olay kar s nda tak nd klar tavr n kar la t rmas yap l r. Doktor, bir hamile kad n kar s nda kad n n ölümüne neden olurken; yabani, cahil bir mahkûm bir hamile kad n n do um yapmas n sa lar. Bu iki öyküde de kad nlar için ömürlerini veren erkekler anlat l r. Ama tutumlar farkl d r. “Ç lg n Palmiyeler” dramatik, “Irmak Baba” ise daha çok ironik unsurlar ta r. ki öyküde de k st r lm , yaln z, ç k arayan insanlar anlat l r. nsanlar n bir k sm hapishanede fiziksel olarak bu hapis hayat n ya arken kimileri de d ar da olmalar na ra men, kendilerine çizdikleri s n rlarla hapis hayat ya arlar. Romana bir bütün olarak bak ld nda insani ili kilerin en uç noktalar nda insanlar n alaca tav rlar n test edildi i görülür. Belki de roman n ana vurgusu u cümlede aç a ç kar: “ nsan yapmak zorunda oldu u eyi, elinde hangi alet varsa onunla, nas l biliyorsa öyle, akl na yatan en iyi biçimde yapabilir ancak.”



B R K TABIN H KÂYES

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Her eyin sebebi sadece bir kelime! Gerek Baht- Siyâh’ n, gerekse bir hissedi in tazelenerek sürdürülü ü bak m ndan bu kitab n süre i say labilecek S rtlan Kayboldu’nun ortaya ç kmas na neden olan eyin sadece ve sadece bir ‘kelime’ oldu unu ifade etmem, muhtemelen okura tuhaf gelecektir. Gelsin, ama gerçek böyle! Her eyin sebebi sadece bir kelime!

K

HSAN DEN Z

lasik Bat müzi inin çe itli formlar aras nda en sevdi im tür senfonidir. Bana kal rsa senfoni, bestecinin ana temay müzikal kompozisyonun merkezine oturtarak çok çe itli geçi lerle yan temalarda kuvvet buldu u, sesin farkl t n lar n , tonlamalar n bir rmak gibi sürükledi i ve böylelikle dinleyicileri birbirinden farkl vahalara ula t rd fevkalâde bir süreçtir. Bu ba lamda uzun iir, içinde ta d imkânlar bak m ndan aire estetik bütünlü ü kollamak kayd yla bir senfoni bestecisi gibi geni ve derin dünyalar açabilir. air uzun iirde, k sa iire nazaran çe itli varyasyonlar , dokuma biçimlerini, biçem kombinasyonlar n , dahas poetik at l mlar deneme, tazeleme ve gerçekle tirme ans na sahiptir. Elbette burada önemli olan, airin solu udur. Sözünün hacmidir, debisidir. Çap d r.

GÖNLÜM UZUN RDEN YANA K sa iirler, hatta pek k sa iirler de yazd m/yaz yorum. Ama gönlüm hep uzun iirden yanayd /yanad r. Hem ya m hem de iir tecrübelerim, sözün israf edilmeden kullan lmas gerekti ini bana da ö retti elbette. Ayn zamanda unu da: Sözün tasarruflu kullan m için illâ k sa iir yaz lmas gerekmez. Bu estetik bir ilke ise pekâlâ uzun iir için de geçerli olmal d r ve öyledir elbette. Bana sorarsan z uzun iir, air için biraz da ontolojik artlanm l kla ilgili olmal . çinde ta d yla, muhafaza etti iyle, büyüttü üyle. Heyecan n , s s n uzun süre muhafaza etmekle de... Geni bir alana yay lacak o odaklanma ve yo unla ma kolay hazmedilir olmaktan uzakt r öte yandan. çili i zordur. iire hâkim olmak, da l m önlemek ekstra bir çaba ve özen ister. Uzun veya k sa, herhangi bir iirin do u unda çok çe itli etmenler, alg ve kavray lar, hissedi ler rol oynayabilir. D dünyan n etkileri veya airin iç dünyas nda kayna anlar... Gerek Baht- Siyâh’ n, gerekse bir hissedi in tazelenerek sürdürülü ü bak m ndan bu kitab n süre i say labilecek S rtlan Kayboldu’nun ortaya ç kmas na neden olan eyin sadece ve sadece bir ‘kelime’ oldu unu ifade etmem, muhtemelen okura tuhaf gelecektir. Gelsin, ama gerçek böyle! Y llar önce hiç beklemedi im bir anda zalimce ruhuma çarpan, de il sadece gündelik ya ant m , uzun süre rüyalar m bile kemiren bir ‘kelime’.. Sözlüklerden ç kard m o bitli ‘kelime’! Daha önce de çe itli vesilelerle belirtmi tim; Baht- Siyâh ya amak istemeyece im bir tecrübeden do du ve yazmak zorunda kald m bir iir oldu. S rtlan Kayboldu ise toz-duman da ld ktan, etraf durulduktan, e ya yerli yerine oturduktan ve nispeten sakinle me emareleri kendini belli ettikten sonra ortaya ç kt . Bu aç dan iki kitap yan yana getirildi inde poetik atmosfer ve estetik yap farkl la mas hemen kendini belli edecektir. FOTO RAF: ÖMER ERDEM

KEND B LD DAMARLARDAN YOL ALDI S rtlan Kayboldu’nun ilginç say labilecek bir var olu kaderinden söz açabilirim. Esasen ben bu kitab n “ate kokan” bir iir olarak yaz laca n san yordum. Zira ilk duyu lar, ilk emareler, ilk yoklamalar, ilk uyar l lar bu hissi uyand r yordu. Oysa birinci sayfadaki alt m sradan sonra aç kça görülebilece i gibi sürpriz bir ba kala hsan Deniz

10

ma kap aralay p benim ket vurmalar m n ve iradî katk lar m n da yede inde kalarak hiç tahmin etmedi im kanallara akt , hiç beklemedi im seslere ve aray lara yöneldi. D a aç k, d dünyay gözleyen/koklayan bir iir niyetim hilâf na, kendi bildi i damarlardan yol ald ve kimi izlenim öbekleri dikkate al nmazsa e er, a rl kl olarak içe dönük, birtak m ya ant ve hat ra gölgelerini de koyultarak iç dünyay kabartan bir seyir izledi. Alt üstü 29 sayfa tutan S rtlan Kayboldu, neredeyse iki y la yakla an bir yaz m a amas ndan geçerek gün yüzüne ç kt . 50. ya ma ve dolay s yla 50 y ll k ömrüme, yeni kendime ithaf etti im bu kitap, geçen sene, nisan ay ndaki do um günümde ‘ikinci ruhum’ hsan Deniz’e verebilece im en güzel arma an oldu.

KEND M Z YAPALIM, EN Y S N YAPALIM 90’l y llar n ikinci yar s nda 15 say ç kan pek Dili’nin yay m esnas nda, ta ba ndan beri kafamda olan, dergiye katk da bulunan arkada lar n iir kitaplar n da ayn bünyede basma fikrinin hayata geçirilmesi hususunda kimi te ebbüslerimiz olmu , hatta birkaç kitab n kapa n haz rlatm t k. Ancak o dönemde Türkiye’yi altüst eden ekonomik kriz bu hayalimizi suya dü ürmü , hamlemiz akim kalm t . Bu k smetsizlik, y llar y l içimde bir ukde olarak yer etti. Dergiyi besleyecek kitap yay m fikri akl mdan hiç ç kmad . 2000’li y llara ad m atarken pek Dili’nin 16. say s bir türlü bas lamad . Kald . Nihayet yakla k 10 y l sonra sözünü etti im hayali gerçekle tirme imkân yakalad k ve Kemâl Yanar’ n A r Havuz, benim Baht- Siyâh ba l kl kitaplar m z Asa Kitabevi’nin i birli iyle pek Dili iir serisinden ç kt . Ard ndan S rtlan Kayboldu... Böylece üç kitapla da olsa pek Dili kendi çap nda bir yay nc l k ad m atm oldu. Kitaplar n kapa n ve iç düzenini, stanbul’da Aybars Gürlü yapt . Sayfa numaras koymad k. “ çindekiler” yoktu. Do rusu, ‘zengin’ bir sadelikte olan kitap kapaklar m z tek kelimeyle harikayd . Yay mlanan 12 kitab m içinde en iyi iki kapak, benim için... Burada Aybars’a, ayn zamanda zarif bir kaligrafi çal mas olarak da de erlendirdi im kapaklar için bir kez daha te ekkür ediyorum. Beni kendisiyle tan t rd klar için Baha’ya (V. Bahad r Bayr l) ve Seyhan’a da (Erözçelik)... Dedi im gibi, pek Dili bünyesinde iir kitab ç karmak bir hedefti, idealdi benim için. Bunun, bir ahma n zannetti i gibi stanbul’da yay nevi bulamamak ve ta raya mahkûm kalmakla filan alâkas yok. “Kendimiz yapal m, en iyisini yapal m” uuru... Hepsi bu!

YAZAB LECEKLER M BEN KORKUTUYOR Asl nda, söz konusu etti im iki kitab tamamlayacak/ bütünleyecek yeni bir uzun iirle tabir caizse bir ‘üçleme’ yapma fikri hâlâ zihnimdeki yerini koruyor. Ne var ki, buna te ebbüs etmek hususundaki cesaretim zaman zaman zindeli ini yitiriyor. Ço u zaman karars z kal yorum… Aç kças , yazabileceklerim beni fazlas yla korkutuyor! O yüzden, ‘üçleme’ fikrini unutarak u güne kadar tamam n Kitap-l k dergisinde yay mlad m iirlerle henüz okur kar s na ç kmam olanlar ve yaz lacaklar bir kitapta toparlay p ciddi ciddi iiri b rakmay dü ünüyorum. Hem iiri, hem sigaray b rakmak!.. Nas l, ho bir fikir de il mi?


TAR H

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Ehli bilir ‘ay u târâb’ n lezzetini Osmanl tarihçili inin en önemli ve en verimli isimlerinden Halil nalc k, Has-ba çede ‘Ay u Tarab: Nedîmler, airler, Mutribler adl yeni kitab nda, slâm kültürlerinde yüksek e lence adab n n “do ru temsili” sorunsal n ele al yor. HAS-BA ÇEDE ‘AY U TARAB - NED MLER A RLER MUTR BLER, HAL L NALCIK, KÜLTÜR, 328 SAYFA, 140 TL

T

EMRAH PELVANO LU

n n 11. yüzy ldan 19. yüzy la yay lan tarihsel alan üzerinde yeniden düzenlenmesi ve nalc k’ n yine daha önce yay mlanm bir ba ka çal mas n n ( air ve Patron, 2003) kitap bütünlü üne kat lmas ile olu turulmu . “Osmanl medeniyeti ve ya am tarz ”n merkeze alan ‘Ay u Tarab’ n birincil kaynaklar n n tamam na yak n edebiyat tarihinin de nesnesi olan iir ve anlat lardan olu makta. Nitekim çal mas na yazd “Önsöz”de nalc k, “[b] u kitapta, yüksek saray kültürünü temsil edenlerin, sultan ve nedimlerinin, ‘zurefâ’n n ‘etik’ ve ya am kurallar n tespite çal t k” derken, asl nda Türk edebiyat tarihçili inin de s kça kulland halkdivan kar tl n yeniden üretiyor. “Tüm güzel sanatlarda ‘zarîf’ klasik üslûp saray üslûbu idi” derken de, Tanp nar’ n 19. As r Türk Edebiyat Tarihi’nin (1956) “Giri ” bölümünde tart t saray merkezli kültür yap lanmas na i aret ediyor. Ancak metin okuma becerileri ve klasik erh yöntemlerince çerçevelenen ya da saray istiaresi örne inde oldu u gibi tarih d genelgeçer kavramlarla ekillenen edebiyat tarihçili inin aksine nalc k “tarih yaz yor”. ‘Ay u Tarab, görkemli metaforlar n arkas nda kaybolan ya da görmezlikten gelinen slâm kültürlerinin gerçekli inin, yüksek s n ar n e lence kültürlerini belirleyen ran kaynakl “adab” ritüellerinin nas l uyguland n n, k sacas tarihsel olan n pe inde.

arihsel alan n “do ru” temsili sorunu üphesiz ki bugünün meselesi de il. Tarih yaz m n n neredeyse kendi tarihi ile ko ut tart mal bir yönü bu. Sorunun dilbilim ve yap salc l k sonras geli melerle ba lant l kuramsal bir mutfa , yeni belge ve bilgilerle tazelenen her daim güncel bir menüsü ve resmî tarih tart malar ndan, icat edilmi geleneklere uzanan popüler bir vitrini var. Ancak hangi konular n vitrinde yer bulaca n i bu vitrin-menü-mutfak dizgesinden beslenen okurlardan ziyade, göz ve kulaklar ile ö renen kitlenin geçerken görmek ya da ayaküstü i itmek istedikleri belirliyor. Kitlenin isteklerinin yönlenmesinde televizyon dizilerinin pay mâlum, dönem dizilerinin bu kulvardaki üstünlü ü de. in ironisi, kitleselle menin yaratt çekimin vitrinden mutfa a tüm ehiller aras nda bir yans ma bulmas .

SLAM KÜLTÜRÜNDE E LENCE ÂDÂBI Tudorlar n verdi i ne ve ile 16. yüzy la yelken açan Taylan Biraderlerin Muhte em Yüzy l dizisinin yaratt ironi ise “Osmanl demokrasisi” ve “ho görü medeniyeti” hayalleri ile co turan belâgatçili in kahraman müda li inden ayr dü ünülemezdi elbette. Dizi daha ba lamadan “olay” oldu. Ancak “padi ahlar içki içmez” cephesinin bu kadar ciddi direnece i de beklenmiyordu. Televizyon tart malar n gazete yaz lar , internet risalelerini kitaplar kovalad . A k- Memnû’nun ya da Yaprak Dökümü’nün bo altt vitrinleri bilumum Kanunî, Hürrem ne riyat doldurdu. Tart man n sönmeye yüz tuttu u geçti imiz aylarda yay mlanan bir kitap ise tüm a rl ile tarih menüsündeki yerini ald : Has-ba çede ‘Ay u Tarab: Nedîmler, airler, Mutribler (Saray Bahçesinde çki ve Müzik: Nedimler, airler, Müzisyenler). Osmanl tarihçili inin en önemli ve en verimli isimlerinden Halil nalc k’ n belâgatçi cepheye a r bir darbe indirdi i, görsel malzemeyle zenginle tirilmi bir kaynak eser. slâm kültürlerinde ortaça ve erken modern dönem boyunca ra nele erek devam eden yüksek e lence adab n n “do ru temsili”, kitab n temel sorunsal . Bu ba lamda nalc k’ n ayn sorunsal üzerine yazd ve Kültür Bakanl ’n n yay mlad Türk Edebiyat Tarihi’nde (2006) yer alan “Klasik edebiyat men ei: ranî Gelenek, Saray ret Meclisleri ve Musâhib âirler” ba l kl uzun yaz s (I. cilt, 221-82), Has-ba çede ‘Ay u Tarab’ n ba lang ç metni olarak de erlendirilebilir. ‘Ay u Tarab bu uzun yaz -

RET MECL SLER N N TASV R nalc k bu amaçla ilk olarak ranî gelene in âhname, Kâbusnâme ve Siyasetnâme üzerinden genel bir bilgisini sunuyor. Hayyâm, Hâf z gibi öhretlerin iirlerindeki i ret meclisi tasvirlerinin dökümünü yapt ktan sonra, ikinci bölümde Selçuklu dönemini, üçüncü bölümde ise beylikler dönemi ve Germiyanl âirler olarak adland rd eyho lu Mustafa, eyhî, Ahmed-i Dâ’î ve Ahmedî’nin tarih yaz msal anlat lar n inceliyor. Osmanl iirinin ba lang c n , Germiyan beyli inin zenginlik kayna ap madeninde tarihselle tirdi i bu bölümün ard ndan nalc k, Osmanl lar n Timurlularla olan kültürel rekabetini ve siyasal me ruiyet aray n ele al yor. Be inci bölümde Revânî, Zâtî ve Mustafa Âli’nin yazd klar na odaklanan nalc k, alt nc bölümde i ret meclisini daha genel bir perspektiften anlat p yedinci bölümde Lâle Devri ve 19. yüzy l ba saray e lence kültürlerini, son iki bölümde ise air ve Patron incelemesi ile “patronaj” kurumunu de erlendiriyor. Kitle bu vitrinin önünden geçeli belki birkaç ay oldu. Kar vitrindeki “Hürrem yüzü ü”nde imdi gözü. Lâkin ehli bilir, Hasba çede ‘Ay u Tarab’ n safa vü lezzetünü.

11


R

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

lhan Berk’ten kalanlar Gonca Özmen’in yay ma haz rlad Çi nenmi Gül, lhan Berk’in ölümünden sonra geride b rakt iirlerden bir bölümünü kaps yor. Bir çocu un, bir gencin, bir â n, do a gözlemcisinin, dört mevsim manav n n, sabah mahmurunun, ak am yolcusunun iirleri… Ç NENM GÜL, LHAN BERK, YKY, 64 SAYFA, 8 TL

FOTO RAF: ZAMAN, BURAK SOYSAL

HAYDAR ERGÜLEN

lhan Berk deyince insan n akl na ne çok ey birden gelir. Ne çok kitap, ne çok iir, ne çok a n ve ne çok hepsi de birbirinden ‘harika’ ey. Eh zaten lhan Berk ba l ba na ‘harika’ bir eydir, ‘harika çocuk’ da olabilir ‘harika air’ de, ‘harika bir arkada ’ da... ‘ imdi ve burada’ diyorlar ya, lhan Berk hep öyle bir adamd , airdi, sanki bu yaz y yazarken de ‘ imdi burada’yd . Sanki omzumun üstünden birinin bana gülümsedi ini duyar, okur, görür gibiyim i te. Ondand r. Bir de, olsayd hemen söylerdi, zira ben kendi belle ime de il lhan Berk’in iirine güvenirim, “Ben senin bir kitab n için yaz yazm m yd m hiç?” dememle beraber, onu da güldürmü olur ve “Tomris Uyar için iir yazm yorsun, benim için yaz yaz yorsun, kar t rma!” diyerek beni kendime getirirdi. Bu cümleden de anlam olurdum ki, lhan Berk için pek çok yaz , hatta bir iir de yazm olmama kar n, hiçbir kitab için bir yaz yazm de ilim bugüne dek. USTANIN K TABINA DA R YAZMAK lk bunu dü ündüm Çi nenmi Gül için yaz n n ba na otururken. Akl ma Ece Ayhan’dan Cemal Süreya’ya dostluk, ahbapl k etti im airler geldi, onlar için de yazmam t m. San r m bunda genç bir iir yazar olarak bir ustan n bir kitab na dair yaz yazman n ‘tuhaf’ olaca duygusu etkili olmu tur. Yani imdi ben Cemal Süreya’n n S cak Nal’ için “Ne s olmu , elinize sa l k” m diyece im! nsan utan r bundan, belli ki ben de utanm m, yoksa benim gibi sadece 30 y ld r iir, ama nerdeyse Tanzimat’tan beri yaz yazan biri için herhalde bu çok zor olmazd ! Belki de yazmal yd m, kimbilir! lhan Berk’le son konu tu umda, Ömer Erdem’in yan ndayd m TRT’de, Ömer o zaman TRT stanbul müdürüydü. lhan Berk’i aram t , konu mu tuk ikimiz de, art k iyice hastayd , ama san r m ba ka bir yerde de yazd m, sesi ne eliydi. Çok airce, çok çocukça, çok lhanca bir nedeni vard , çünkü YKY’den ç kan Delta dizisinde tüm iirlerinin ikinci bask s ç km t ve ilkinde 1900 sayfa olan toplu iirler bu kez 2000 sayfay geçmi ti, sevinci ondand , onu müjdeliyordu. imdi o toplama Çi nenmi Gül de ekleniyor. lhan Berk’in ne esi sürüyor, iiri sürüyor, okurunu sevindirmeyi de sürdürüyor. Genç ve iyi airlerimizden Gonca Özmen’in yay ma haz rlad Çi nenmi

lhan Berk

Gül, lhan Berk’in geride b rakt iirlerden bir bölümünü kaps yor. Berk’in Ku lar n Do um Gününde Olaca m, Adland r lmayan Yoktur, Tümceler Geliyorum, ki sa l nda yay mlanan son iir kitab d r, kitaplar n n her birinde yer alabilecek iirler, belki de onlardan ta m iirlerdir. ‘Gül’ imgesi, mazmunu bizde, Bat da ve Do uda, eskiden ve bugün ne denli çok kullan lm olursa olsun, her seferinde yeniden açan bir imge, yapraklanan bir sözcük ve k rm z s n iirlere veren bir renk. Ate i ise her zaman geçmiyor iirlere, bazen solgunluk olarak da dü tü ü oluyor, bazen de Willam Blake’in kitab n n ve iirinin ad gibi Hasta Gül oluyor. Ben de kitab n ad n ilk duydu umda nereden hat rlad m dü ündüm, ‘çi nenmi ’ ve ‘hasta’l k aras ndaki solgunluktan, ezilmi likten dolay da Blake’in kitab n n bu ça r m yapt n anlad m.

için bo bir ka t olarak gören ve neredeyse bunu gerçekle tirecekmi gibi davranan bir airin kitaplar n n bu duyguyu yaratmas ve ya atmas elbette anla l r bir eydir. Öte yandan lhan Berk’in ne kadar çok kimli e sahip oldu unu dü ündüm bu küçük kitab okurken. Toplumcu gerçekçi olmu , kinci Yeni’ye kat lm , kinci Yepyeni olmu adeta, sonra her dönemde genç air olmu , her ku akta yeni bir air olmas n bilmi , yani sadece iiriyle de il, klasik büyük bir air olarak da air tavr yla iirine ve serüvenine katk da bulunmu , sadece ‘ iir imgesi’yle yetinmemi , ‘ air imgesi’ni de çok önemsemi bir airden konu uyoruz. Dünyada ondan habersiz bir tek dize yaz lamayaca gibi çok güçlü ve çok tutkulu bir cümleyi de söylemek herhalde onun harc yd , söyledi de. San r m gerçe inden daha da hakiki bir eydi bu söyledi i. Bu inanca sahip olmas d r aslolan ve hakiki olan, gerçekle mesi elbette beklenemezdi. Ama bu cümleyi de lhan Berk’ten ba ka kimse söyleyemezdi. Bütün dönemlerinin hakk n veren iirler yazd , hatta daha çok da döneminden, vaktinden önce iirler yazd , ‘devrimci’ ve ‘öncü’ oldu ki, do rusu bu atakl , o büyük kalk man n üyeleri olan kinci Yeni airlerini bile ürkütmü -

LHAN BERK’ N K ML KLER lhan Berk’in yeni bir iir kitab n n ç kmas , bu düzyaz ad n verdi i, oysa içini iirle doldurdu u kitaplar için de geçerli, her zaman bir ölen duygusu yarat r, do rusu bunun nedeni kitap kadar lhan Berk’in kendisidir. Onca kitap yay mlam , dünyay yazmak

12

tür, en çok da onlar n en ‘muhafazakâr’ mensubu olan Cemal Süreya’y . iiri pek çok dönü üm geçirdi Berk’in, ama her döneminde, her kitab nda da diyelim, yaln zca ‘ air’ olarak yazmad . Belki bu kadar çok, bu kadar iyi, bu kadar rahat yazmas n n bir nedeni bu olabilir. Bir ‘çocuk’ olarak da yazd , bir ‘genç’ olarak da, bir ‘â k’ olarak da, bir ‘gözlemci’ olarak da, ku gözlemcisi, do a gözlemcisi, y ld z avc s , dört mevsim manav , orman memuru benzeri a aç bekçisi, deniz eskisi (ve yenisi), bir bural , bir Peral , bir ikindi ustas , bir sabah mahmuru, bir ak am yolcusu, bir botanik bilimci, bir kâ if, bir gezgin olarak, yaln zca içini de il, içi gibi gördü ü, bildi i, sevdi i d n da gezdi ve yazd , içi de d da ayn d r, ayn yer, ayn ey ve ayn ki i. lhan Berk’tir, do ad r, dünyad r, hepsi de ayn eydir asl nda, iirdir. Bazen dü ünmüyor de ilim, Çi nenmi Gül’ü okuyunca da bir kez daha akl ma geldi: Acaba lhan Berk iirden çok sözcükleri mi sevdi, gerçekte o bir air oldu u kadar, belki de bir airden çok bir huru miydi? Huru airdi. Har har ne de çocuk, genç, â k, gözlemciydi. ‘PARÇASIYIM BEN / BÜTÜN GÖRDÜKLER M N’ Eh sevgili lhan, (benim 20’lerimi, onun da 60’lar n sürdü ü ya larda tan m t k, lhan Bey demeyi herkes gibi bana da yasaklam t , arkada de il miydik, öyleyse lhan’d ad , hakl yd , hepimizden genç olan birine elbette ad yla seslenecektik, o yüzden böyle diyorum, yanl anla lmas n!) i te sonunda bir kitab n için yaz yazd m, gerçi kitab ndan çok seninle ilgili oldu ama ba ka ne yazabilirim ki, kalk p kitab n , iirlerini övecek halim yok, senin gibi büyük bir airin kitaplar n yetersiz cümlelerle övmeye kalk mak! Olacak i mi? nsan sanki kendisini övüyormu gibi gelir! u dizeler Çi nenmi Gül kitab ndand r. Baz lar n rastgele ald m buraya, kitap tan tma yaz s yazd m anla ls n diye: “Suya bak yorsun. Masada bir gül duruyor/ Masada durmak olan i i” (“Suya Bak yorsun”) “Parças y m ben/ Bütün gördüklerimin” (“Dedim Ota”) “Her ey üstüne okudum, gittim geldim her eyle./ Tan mlamak do an n i i, b rakt m.” (“Ölüyü A a da B rakt k”) “Say s z co rafyada yapraklar otlar ta lar toplad ./ Yukar al nd güne kadar orta boy bir tini vard .” (“Sessiz Biri çin iir”) “Sev ne varsa olanaks z, ne varsa/ Ta ad n bilmez/ Her ey kendine döner”(“Gök Bo ”)


FELSEFE

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Freud putunun y k l Michel Onfray’in Bir Putun Alacakaranl adl kitab 2010 y l nda Fransa’da yay mland nda epey ses getirmi ti. Yazar bu ilginç çal mas nda psikanalizin mucidi Freud’un yalanlar n ve kirli yüzünü belgeleriyle gözler önüne seriyor. B R PUTUN ALACAKARANLI I, MICHEL ONFRAY, ÇEV.: MENEK E TOKYAY, SEL YAYINCILIK, 427 SAYFA, 30 TL

W

SÜREYYA SU

istisna: Sadece Freud güzellemesi yapacak ara t rmac lar komite iznini ald ktan sonra baz belgelere ula abiliyorlar. Kitaptan ayr ca, Freud’un yapt ara t rmalar n sonuçlar n tahrif etti ini, baz hasta adlar n uydurdu unu, psikolojik ke iflerini asl nda olmayan kliniklere dayand rd n ö reniyoruz. Freud’un hayat boyunca sürekli yineledi i ifadelerin aksine, birçok hastas n n iyile mesinde psikanalizin zerre kadar faydas olmam . Hatta baz lar n n hastal daha da a rla m . Yani Freud bilimsel sahtekârl k yapm . Öyle ki, bugün ismi dahi bilinmeyen baz ara t rmac lar n tezlerinden yararlanarak onlar n görü lerini kendisininmi gibi sahiplenmi . Dolay s yla Freud 19. yüzy la ait tarihî bir karanl k odan n içinde, ço u felsefi ama ayn zamanda da bilimsel nitelikteki bir dizi okuma sonras nda bilinçalt na dair hipotezini formüle etmi .

ikileaks olay meydana geldi inde insanlar n üzerinde b rakt etki, asl nda hiç bilinmedik, yeni bir bilginin ö renilmesinden do an a k nl k ya da hayret de il; daha çok diplomatik komplo teorilerinden a inas oldu umuz ve sezgisel bir öngörüyle do rulu u hakk nda bir san ya sahip bulundu umuz olaylar n belgelerini gördükten sonraki “ke fetme” duygusuydu. Nitekim Wikileaks olay diplomaside öyle pek 11 Eylül travmas meydana getirmedi; çünkü birçoklar için malumun ilan yd . Yak nlarda Sel Yay nlar taraf ndan yay mlanan Michel Onfray imzal Bir Putun Alacakaranl adl kitap da Wikileaks olay na benzer bir içeri e sahip.

BELGELER YLE SPATLIYOR Psikanalize bir ekilde mesafeli duran, ele tirel bakan insanlar, anti-psikiyatri ak m n n ve Foucault, Deleuze gibi postyap salc lar n fikirlerini de temel alarak onun hiç de vaaz edildi i gibi özgürle tirici ve sa alt c bir icat olmad na dair bir kanaat sahibiydiler. Onfray 2010’da Fransa’da yay mland nda sansasyonel bir etki yapan kitab yla imdi Türkiyeli okurlar n kar s na ç karak tüm bu kanaatlerin yersiz olmad n belgeleriyle, titiz bir çal mayla ortaya koyuyor. Nas l Assange bize diplomasinin kirli yüzünü sergilediyse, Onfray de psikanalizin ve mucidi Freud’un kirli yüzünü gösteriyor. Dahas Nietzsche benzeri bir üslupla Freud’un putunu çekiçle k rarak bilincimiz üzerindeki psikanalitik bask y y kmaya çal yor. Onfray’den bir kez daha, bu sefer titiz bir bilim tarihçili i nda, psikanalizin temel savlar n n öznel birtak m yarg lardan öteye geçmeyen fantezilerden ibaret oldu unu ö reniyoruz.

EVRENSEL DE L, SAPIK B R FANTEZ Bu ba lamda Onfray, psikanalizi bilimsel de il, edebi psikolojiden kaynaklanan bir disiplin olarak tan ml yor. Bu edebi psikoloji de büyük ölçüde kendi mucidinin özya amöyküsüne dayanmaktad r. Bu nedenle psikanaliz insan ruhunu anlamak üzere de il, sadece ve sadece mucidinin ruh halini anlamak için kullan l d r. Örne in Oedipus kompleksi evrensel bir durum olmaktan uzak olup sadece Freud’un çocukluk dönemine ait bir arzuyu yans t r. Öyle ki, Oedipus kompleksi, gere ince gözlemlenebilen ve gözlemlenmi , daha sonra da klinik düzeyde do rulanm bir bilimsel saptamadan de il, Freud’un kendi çocuklu u ile ilgili olarak kurgulad sap k bir fanteziden kaynaklanm t r. Yani Freud, kendi arzusunu genelgeçer bir gerçeklik olarak öne sürmü tür. Freud’un varsay m ndan bir yarg haline getirdi i bu teori, daha sonraki takipçileri taraf ndan yinelenerek evrensel bir gerçeklik gibi sunulmu tur. K sacas ortada bir söylemin hakikat gibi üretilmesi vard r. Onfray’in bununla ilgili Freud’un mektuplar ndan yapt al nt lardan biri burada an lmaya de er: “Akl ma tek bir fikir geldi; onun da genelle tirilecek bir de eri oldu unu san yorum. Ben kendi ailemde de, anneye kar a k ve babaya kar nefret duygusunu hissettim ve tüm bunlar n, çocuklu un ilk dönemine ait genel bir olay oldu unu dü ünüyorum.” Michel Onfray’in alayc bir dille ifade etti i gibi, i te psikanalizin insan ruhunu aç klamaya dair bilimsel bir disiplin olarak do u u gerçekle mi tir: “Böyle buyurdu usta!”

YILLARCA SAKLANAN MEKTUPLAR Burada 400 sayfay a an kitab n ayr nt s na girmeden, Onfray’in çal mas n n ne gibi tezler içerdi ine k saca de inelim. Freud psikanalitik teorileriyle ilgili birçok yalan söylemi , gerçekleri gizlemi , erikleri ve k z yla hayat boyunca yapt yaz malar efsanesine halel gelmesin diye ortadan kald rm , tahrif etmi . Daha sonra psikanalizi bir din haline getiren havarilerince de onun mektup ve yaz malar ndaki ahlâka ayk r bölümler ç kar lm , efsaneye uygun olarak yeniden yaz l p tek bir versiyon alt nda y llar boyu ço alt lm . Ancak 2006’da yap lan eksiksiz bask s yla yaz malarda yap lan tahrifat n boyutlar ortaya ç km . Bugün hâlâ kamunun eri imine aç k olmayan belgeler var (baz belgelere eri im 2057 y l na kadar yasak). Bir

13


KAPAK

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Bir dünya gezgini: Evliya Çelebi

A

nsiklopediler onu öyle anlat yor: “Osmanl seyyah . As l ad bilinmiyor. Do um tarihi 25 Mart 1611. yi bir e itim görmü olup haf zd r. Sultan IV. Murad’ n musahibi olmu , Enderun’dan ç ra edildikten sonra ç kt seyahatlerde 17. yüzy l ortalar ndaki Osmanl dünyas n ba ar l bir ekilde yans tm t r. Ölüm tarihi 1684 diye tahmin edilmektedir.” üphesiz Evliya Çelebi bu anlat lanlardan çok daha renkli bir ki ilikti. 2011 Evliya Çelebi Y l ’nda büyük seyyah n 400. ya için haz rlad m z dosyada onu farkl ülkelerden tarihçilere sorduk. Aralar nda, dünyan n en önemli Evliya Çelebi uzman kabul edilen Robert Dankoff’un da bulundu u akademisyenler onun dünya edebiyat ndaki yerini anlatt lar. Mustafa Arma an’ n ayd nlat c bir yaz s n n da yer ald dosyam zdaki yabanc tarihçilere ait görü leri Cem Kuleli dilimize çevirdi.

Evliya Çelebi’den 400 y ll k soru: Seyahatten mana ne? Aç yorsunuz bir ansiklopedinin “Evliya Çelebi” maddesini ve okumaya ba l yorsunuz: “Osmanl seyyah . As l ad bilinmiyor. Do um tarihi 25 Mart 1611. yi bir e itim görmü olup haf zd r. Sultan IV. Murad’ n musahibi olmu , Enderun’dan ç ra edildikten sonra ç kt seyahatlerde 17. yüzy l ortalar ndaki Osmanl dünyas n ba ar l bir ekilde yans tm t r. Ölüm tarihi 1684 diye tahmin edilmektedir.” Bir de Ahmet Hamdi Tanp nar’ n Be ehir’inden okuyal m onu: “Evliya Çelebi Bursa çe melerinden uzun uzad ya bahsettikten sonra sözü ‘Velhas l Bursa sudan ibarettir’ diyerek bitirir. Can m Evliya! Sade bu iki cümlen için benim haf zamda senin ad n Bursa ile birle iyor. Sen Bursa’n n iirini tadanlar n ba nda gelirsin ve bir gün senin ruhunu ad etmek istersek Bursa çe melerinden birine senin ad n veririz ve sen onun a z ndan bu güzel ehrin zaman içinde geçirdi i maceray bize bir su damlas kadar saf ruhunla nakledersin.”

ONU 400 YIL SONRA HATIRLAMAK

GAZETEC L M Z N P R M ?

Bu iki anlat tarz ndan ikincisi Evliya Gazetecilik, yazd n okutma sanat Çelebi’nin ruhunu adeta üç as r sonra diye tarif edilebilirse Evliya Çelebi’yi yeniden konu turmakta, birincisi ise ‘gazetecili imizin piri’ ilan etmekte bir onu, muhtemelen kendisini hiç yak n beis yoktur. Çünkü anlataca eyin hissetmeyece i bir üslup çorakl na ak lda nas l kalaca na dair a lacak davet etmektedir. Öyleyse bir meleke sahibidir. Mesela Evliya Çelebi’yi 400 y l sonra Artvin’in engebeli arazisini hat rlaman n anahtar bellianlatmak maksad yla “Kahve dir: Bilgiyi ruhun okyanusuikram ettiler, fincan koyacak na band rarak sunmak. Zira düz bir yer bulamad k.” cümancak böyle sunulunca bilgi lesi tek ba na, resmin olmad ölümsüzle iyor ve insan n bir ça da manzaray önünüyaln z akl na de il, gönlüne ze sermeye yeterlidir. de taht kurmay ba ar yor. O efsane, masal, k ssa veya f kRu en E ref Ünayd n 90 y l ra gibi sözel unsurlar son derece kadar önce hakl olarak “Türk- MUSTAFA ARMA AN bilinçli bir ekilde metnin içine ler bir gün kendilerini unutsalar serpi tirir. Bunu o kadar ustaca bile” demi ti, “Evliya Çelebi’nin içinde yapar ki, okurunu yormaz. Tarihe davet yeni bir Türkiye türeyece ine inan yoetse bile ba ka metinlerde biraz so uk rum. çime, milletimizin kökü bu seyyabuldu umuz ayr nt lar n pasl kap lar n n h n dima nda gibi geliyor.” Bu topra n mente elerini zorlamay ba ar r. sesi Evliya’n n kaleminde en saf ekilde Onun sihirli sayfalar aras ndan peyyank lanm t r da ondan. gamberler gülümser. Ummanlara dalm

14

gemilerden dalgalar n u ultusuna kar m bir halde Hüseyn-i Baykara fas llar n n yükseldi i duyulur. Karlar ya ar sar n z n üzerine. çiniz ürperir zifiri karanl ktan ve so uklardan. Sonra apayd nl k da ba lar na t rmand r r sizi; alabal k zgaras e li inde zikir halkas na oturursunuz. Ta lar ve kuyular konu ur sizinle; asla a rmazs n z. Bir ‘iç ses’in yolculuklar boyunca pe inizi b rakmad n hissedersiniz. Onunla beraber tayy- mekân ve tayy- zaman edersiniz. Hiç fark na varmadan “evliyal k” n size de sirayet etti ine tan k olursunuz.

B R CO RAFYANIN HER SANT METREKARES Kutsal ndan lanetlisine ehirleri, Çingene’sinden kad nlar na kasabalar , platin gövdeli dereleri, cenneti and ran ormanlar , kokular unutulmu yemi leri, kapl calardaki ehrayinleri önünüze serer. Bir cihan devletinin co rafyas n n neredeyse her santimetrekaresini onun u urlu ayaklar n n ç kard ses-


KAPAK

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Evliya Çelebi için gezmek, gölgenin mekân üzerinde yer de i tirmesinden ibaret bir eylem de ildir. O, bir ehri ehir yapan eyin, içinde ya ayanlar n ve daha önce ya am olanlar n ruhaniyeti oldu unun pekâlâ fark ndad r. En önemlisi, onun nazar nda seyahat etmenin özüne dönmekle, varl n özüne ilerlemekle bir ba lant s vard r.

lere kulak kabartm halde yan ba n zda, bazen içinizde bulursunuz. E k yalar bile sevdirir size. Tarih kitaplar nda kanl yüzlerini gösteren sava lar n komik yüzünü açar. Böylece as rlar n içine oydu u sihirli bir kanalla hayat n kendisindeki zengin çe itlili i yakalar ve bir ayna gibi gelece e aksettirir. Bu kanal, hayat n kendisi kadar canl , onun kadar çe itlili e aç k ve daima safl n koruyan dilidir. Evliya Çelebi bize günlük dilin olanca imkânlar n seferber etmekle yetinmez, ayn zamanda bir etnografya âlimi gibi çal arak diller, iveler, lehçeler hakk nda da bilgi ve cömert örnekler sunar. Yemekler konusunda ise üstüne yoktur. Yöresel yemekleri tadar, yer yer tariflerini de verir. Mesela Bitlis’i yöneten Abdal Han’ n Sultan IV. Murad’a ikram etti i 50 çe it pilav ve ho af n, cins cins reçellerin, muhallebilerin, Yemen kahvesinin, k saca yüzlerce yiyecek ve içece in aras nda geçirdi i dokuz gün, dokuz gecenin ayr nt lar hangi aç dan baksak hayret vericidir. Dü ünün, so uk suyunun gülsuyu, s cak suyunun buhur koktu u hamam , Sultan Murad’a “Nolayd , bu hamam benim stanbul’umda olayd ” diye feryat ettirmi tir.

TESB HLE HESAP YAPARDI Evliya Çelebi rastgele gezmez. Bütün o da n k görüntüsüne ra men gezilerinde kendine özgü bir sistematik bulundu u gözden kaçmaz. Öncelikle bir tür resmî yetkili olarak gitti i için u rad yerle im birimlerinin yetkililerinden ön bilgi al r, güngörmü ki ileriyle görü ür. Sonra belli bir plan dâhilinde ve mutlaka rehberle gezer. Nitekim yan nda rehber olmasa bilmedi i bir yerde bu kadar eksiksiz eser say m ve ziyareti mümkün olmazd . Rakamlarla da aras iyidir; bu demektir ki, matemati i baya kuvvetliydi. Mesela gitti i ehirlerin kalelerinin çevresini ad mlay p tesbihiyle hesap yapt n bilir miydiniz? Bu, Evliya Çelebi için hemen hiç vazgeçemedi i bir tutkudur. Nihayet velilerinin türbe veya makamlar n ziyaret edip ruhlar na birer Fatiha okumadan o ehirden ayr lmaz. Demek ki, Evliya Çelebi için gezmek, gölgenin mekân üzerinde yer de i tirmesinden ibaret bir eylem de ildir. O, bir ehri ehir yapan eyin, daha da önemlisi, erefli yapan eyin, içinde ya ayanlar n ve daha önce ya am olanlar n ruhaniyeti oldu unun pekâlâ fark ndad r. En önemlisi, onun nazar nda seyahat etmenin özüne dönmekle, varl n özüne ilerlemekle bir ba lant s vard .

dumun kuvveti yerinde iken can ü yürekten seyahati arzu ederdim. Rüzgar süratli at mla diyar diyar gezmi ve kalemimi dile getirip kâh ehirlerin vas flar , kâh peygamberlerin medihleri, kâh Kur’an okumak ve kâh tema a etti imiz büyük ehirlerin, kalelerini, nehirlerini, da lar n görüp yazmaya gayret etmi tim... Kâbe’nin do usuna geçip Kâbe’ye kar , bat yönüne secde etmek nasip oldu. Allah’a hamdolsun, dünyay seyahatle dola t m z s rada do uya, bat ya, kuzeye ve güneye secde ettik. Do rusu Kâbe dünyan n ortas ndad r.” Anl yoruz ki, onun seyahat maceras , çevreden merkeze, bu merkezin yeryüzündeki en som tecellisi olan Mekke’ye ve Kâbe’ye yönelik bir manevî aray t r. Ba , kaybetti i tac orada bulmu tur çünkü. Böylece 44 y l süren bu büyük yolculu unun gayesinin Kâbe’yi tavaf etmek ve ona bütün yönlerden secde etmek oldu unu söyleyen “Can m Evliya”n n Seyahatname’sindeki s rra da dokunmu oluyoruz. Ama sadece dokunmu oluyoruz. Zira içine girebilmek için bizim de onun gibi iz sürmemiz, sadece yatay düzlemde de il, dikey düzlemde de seyahat etmemiz gerekiyor. Hem yolculuk dedi iniz ey, ruha aç lan kap lar çalmak de ilse nedir ki?

EVL YA ÇELEB VE N L HAR TASI Evliya Çelebi’nin atlas renkli dünyas , son olarak Robert Dankoff ve Nuran Tezcan’ n aç klad klar Nil haritas yla yeni bir boyut kazanm oldu. imdiye kadar Oryantalizmin esaretinde kalarak “Müslümanlar neden ilgisiz ve meraks z?” diye ahkâm kesenlere verilen en susturucu cevap da bu harita olsa gerek. Bize Nil’in haritas n ç karan ki inin ngilizlerin “süpermeni” David Livingstone oldu u ö retilmi ti ama Vatikan kütüphanesinde bulunan Evliya Çelebi’nin Nil Nehri haritas yla bir Osmanl seyyah n n en az iki as r önce bu haritay yapt ortaya ç km oldu. Bu bulu asl nda Osmanl ’ya Bat l merceklerle bakanlara verilen bir cevap. Ayn ekilde Evliya Çelebi’nin kanatlar alt na girerek okundu unda mevcut önyarg lardan ço unun, Kuzey Kutbu’ndaki buzullar gibi kütleler halinde eriyece ini tahmin edebiliriz.

Herodot Tarihi’yle k yaslanabilir ders vermeye ba lad m zaSeyahatname, Osmanl külman çok ansl yd m; Halil türünü anlamak için en zen nalc k dan man m ve mesai gin kaynakt r. 17. yüzy ldaarkada md . Halil Beyin ö ki Ortado u’nun ve Do u rencileriyle Seyahatname’den Avrupa’n n ayr nt l bir tasbölümler okudukça Evliviridir. Bu tasvir, iyi e itimya Çelebi ile ciddi olarak illi ve aç k fikirli bir yazar n gilenmeye ba lad m ve bas hassasiyetinden süzülmü l eski nüshalardaki yetersiztür. Evliya her eye meraklikleri fark ettim. Seyahatname l yd , bilgisini ve heyecan- ROBERT DANKOFF* üzerine çal t m ve onu terlar n payla maya hevesliydi. Geride sadece Osmanl toprak- cüme etti im y llar boyunca Halil Bey’in lar n n mirasç s olan Türkler, Arap- cesaretlendirmelerinden ve ele tirilelar, Yunanl lar ve Bosnal lar için de il, rinden çok faydaland m. Özellikle Evlihepimiz için zengin bir miras b rak- ya Çelebi’yi anlamak için kilit bir noktat . Evrensel cazibesiyle Seyahatname, y görmemi sa lad – Evliya Çelebi’nin, Herodot Tarihi’yle ve bn Haldun’un görevi Sultan’ bilgilendirmek kadar e lendirmek de olan bir “nedim” oldu u Mukaddime’siyle k yaslanabilir. 1979’da Chicago Üniversitesi’nde gerçe ini. *(Chicago Üniversitesi)

‘KÂBE DÜNYANIN ORTASINDADIR’ Bu sebepledir ki, ömrünün sonlar na do ru ç kt hac yolculu unda bize bütün yolculu unun gayesini özetlemek ihtiyac n duymu tur. öyle yazm t r defterine: “Evvela bu hakir, riyas z Evliya, vücu-

15


KAPAK

KÝTAP ZAMANI

Dünyaya yeterince tan t lam yor Evliya Çelebi Seyahatname’si, slami edebiyatta ve muhtemelen dünya edebiyat nda en uzun gezi anlat s d r. Yakla k 2300 folyo uzunlu unda, 4600 sayfa elyazmas … Seyahatname bu sebeple önemli, fakat ayn zamanda röportaj, fikir yaz s , mizah, efsane ve uzmanl k isteyen bilgileri (mesela müzik ve dil hakk nda), meraklar ve daha fazlas n bir araya getiren tekil bir birle im oldu u için de önemli. Bildi imiz kadar yla Osmanl edebiyat nda bir benzeri ve büyük ihtimalle dünya edebiyat nda da onunla k yaslanacak bir eser yok. Bütün bunlar Seyahatname’nin ne kadar büyük bir de ere sahip oldu unu gösteriyor. Umal m ki, bu sene 400. do um y l kutlamalar , bu kutlamalar esinleyen isme yak r ekilde olsun. Konferanslar düzenlenmesi elbette çok güzel, fakat bunlar az say da insana ula yor ve Evliya Çelebi’nin ismini ve eserini tüm dünyaya yeterince duyuram yor. O, sadece Türklere ait bir s r olamayacak kadar büyük bir edebiyat figürü. Evet, Türkler onun hakk nda bilgi sahibi olmal (ki bu, konferanslardan çok Evliya Çelebi’yle ilgili aktivitelerle mümkün) faCAROLINE FINKEL* kat as l, Evliya Çelebi’nin de erinin Türkçe bilmeyenler taraf ndan anla lmas sa lanmal .

TAM MET N NG L ZCE ÇEV R S OLMALI Binbir Gece Masallar uzun y llar önce ngilizceye tercüme edilmi ti ve çocuklu umda her çocuk taraf ndan bilinirdi. Bu, akademik çal malar için son derece önemli bir metin- son dönemde Londra ve Abu Dabi’de Binbir Gece Masallar üzerine iki konferans düzenlendi. Benim hayalim Seyahatname’nin de ayn derecede bilinir olmas . ngilizceye çeviri iyi bir ilk ad m olabilir. Evliya Çelebi’nin stanbul ve Bursa seyahatlerinin 19. yüzy l versiyonlar mevcut fakat bu yetersiz, çünkü çeviriler iyi de il. Bunun d nda baz k sa bölümler ngilizceye çevrilmi ti. Ayr ca 2010 sonlar nda Londra’da Eland Books taraf ndan Seyahatname’den seçmelerin yay mlanmas heyecan vericiydi. Haz rlad m z Evliya Çelebi Yolu kültürel güzergâh k lavuzu bu baharda ngilizce, yaz n da Türkçe olarak yay mlanacak. Bu k lavuz Evliya Çelebi’nin 1671’deki hac yolculu unda, zmit Körfezi’nden Simav’a giderken gördüklerinin ayr nt l bir özetini içeriyor. Ayr ca Evliya Çelebi’nin at n n toynak izleri-

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Osmanl imgesini ekillendiren en önemli isim Ben Evliya’ya bir edebiyat ele tirmeninden çok bir tarihçi gözüyle bak yorum. Hiç üphesiz, Evliya Çelebi Türk edebiyat n n en büyük hikâye anlat c s d r. Onun anlat lar , insan bütün karma kl ve çeli kileriyle gösterir: Ma rur ve mütevaz , dar görü lü ve kozmopolit, dindar ve dinsiz, dürüst ve ba naz, yumu ak huylu ve kaba, âlim ve cahil, ho görülü ve ukalâ, zevk dü künü ve çileci... Seyahatname’nin büyük k sm Evliya taraf ndan, hamilerinin saraylar nda ve meclislerinde anlat lm t . Eserin tekil karakteri, sözlü anlat m üslubunun bütün nüanslar n n, gerçeklere dayal anekdotlarla uzun hikâyeler aras ndaki geçi lerin yaz ya geçirilirken korunmas nda yat yor. Bu yüzden Seyahatname, Türkçenin canl ve köklü sohbet ve meclis gelene i içinde yerini alm t r.

OSMANLI TÜRKÇES N N ZENG NL

ni takip ederek at, bisiklet ve yaya yollar ndaki güzergâhlar n belli ara duraklar rehberde olacak. Böylelikle ngilizce bilenler Evliya Çelebi’nin ne kadar önemli bir figür oldu unu görmeye ba layacaklar. Fakat Seyahatname’nin tam metin çevirisi yap lmad sürece Evliya Çelebi’nin miras Türk okuyucularla s n rl kalacak. Evliya Çelebi bana bugün Türkiye’nin mükemmel bir sembolü gibi görünüyor. Umar m 2011’de 400. do um y l n n sundu u her f rsat kullan r z. Asl nda benim Evliya Çelebi’ye ki isel ilgim oldukça yeni say l r. Ben askerî tarih ve depremler tarihi üzerine çal t m, Osmanl tarihi hakk nda kal n bir kitap yazd m (Tima ). Evliya Çelebi’nin, ba ka hiçbir yazar n yapamad ölçüde canland rd yerel tarihin çe itli yönleriyle çok ilgili de ildim. Seyahatname’yle bir tarih metni gibi de il, bir edebi metin olarak ilgiliydim. Fakat son y llarda Seyahatname’yi doymaz bir i tahla okuyorum.

LG M GEÇ BA LADI AMA HEMEN B TMEYECEK Seyahatname’nin tam metninin akademik transkripsiyonla yay mlanmas (YKY) eseri ula labilir k ld . Bu

bask dan önce tarihçiler onun oldukça kötü olan 19. yüzy l bask s n kullan yordu. Art k elimizde güvenilir bir bask var ve ben Evliya Çelebi’nin eserini evkle okuyorum. Özellikle, baz arkada lar mla (Ercihan Dilari, Donna Landry ve Gerald MacLean) atla takip etti imiz 1671 hac rotas ndaki kuzeybat Anadolu üzerine yazd klar na dal p gittim. Bu güzergâh, yukar da de indi im k lavuz kitap haline geliyor. San r m projemiz Evliya Çelebi’nin at s rt nda geçti i yollar takip eden ilk projeydi, umal m ki ba kalar bunu Evliya Çelebi’nin 40 y ll k seyahatlerinin yay ld ba ka yerlere de uygulas n. San r m rehber kitab m z ayn zamanda bir eski zaman seyyah n n uzun rotas n günbegün yeniden ke fetmek için ilk çaba olacak. Projemizin belli güzergâh noktalar var, dolay s yla bugünün gezginleri bu rotay takip edebilirler. Evliya Çelebi’ye ilgim geç ba lad ama hemen bitmeyecek! Bundan sonraki projemizde Evliya Çelebi’nin 1659’da Bursa’dan Çanakkale’ye ve ötesine izledi i rotay takip etmeyi dü ünüyoruz. *(Edinburgh Üniversitesi)

16

Evliya, Osmanl Türkçesinin zenginli ini her düzeyden ve her perdeden yans t r. Onun ahengiyle ve bazen de uyumsuzlu uyla, herkesin bildi i kelimeleri bazen en özel kelimelerle, bazen de kimsenin bilmedi i kelimelerle beraber kullan r. Evliya, sosyal ili kileriyle, iktidar biçimleriyle, geçmi in hayalleri ve ufkun ötesindeki dünyayla bizim için bir Osmanl evreni yarat r. Onun, kendi zaman n n h zl bir de i ime do ru gitti ini hissetti ine inan yorum. Ömrünün sonlar nda, Viyana kap lar ndaki y k c bozgundan haberGOTTFRIED HAGEN* dar oldu unu varsayabiliriz. O, Osmanl topraklar n n, ya ay n n ve kültürünün geni panoramas n , idealize edilmi , kaybolmaya yüz tutmu bir geçmi e bakarak yaz yordu. Bu geçmi , yerini Kâtip Çelebi’yle, Ebu Behram ed-Dimi kî’yle ve Köprülülerle temsil edilen kat ve rasyonel yeni bir döneme b rak yordu. Orhan Pamuk, Beyaz Kale roman nda Kâtip Çelebi’yi model alan ba kahramanla Evliya Çelebi oldu u kolayca anla lan hikâyeci bir seyyah n kar la mas n anlat r. Böyle bir kar la man n tarihsel kayd yoksa da ikisinin birbirlerini bilmeleri ve yollar n n stanbul’un elit meclislerinde kesi mi olmas kuvvetle muhtemel. Öte yandan, ilgilerinin ve mizaçlar n n farkl l klar göz önüne al nd nda, payla acak çok ey bulduklar n hayal etmek zor.

YA O GEM BATSAYDI? Edebi ve insani nitelikleriyle Evliya Çelebi, son y llarda Osmanl imgesini ekillendiren en önemli isim oldu. “E er öyle olsayd ?” sorusu tarihçi için her zaman risklidir, fakat Amerikan ö rencilere Osmanl kültürünü ö retirken s k s k zihnimden geçen bir soru var: E er Seyahatname’nin elyazmas n M s r’dan stanbul’a ta yan gemi batsayd ve Evliya’n n eseri pek çok ba ka eser gibi kaybolsayd , bugün sahip oldu umuz Osmanl imgesi büyük ölçüde farkl olmaz m yd ? E er bugün tarihçiler Osmanl ’y basit bir ekilde Sünni Ortodoksi taraf ndan idare edilen bir sava makinesi olarak tan mlaman n ötesine geçebildiyse, onu geli mi ve iç içe bir kültür olarak tan d ysa, bunu en az ndan bir parça Evliya Çelebi’ye borçluyuz. *(Michigan Üniversitesi)



KAPAK

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Seyahatname, her yönden müthi bir ba ar kopartt Osmanl geçmi inin ne kadar n tan mam z , geri kazanmam z sa layabilirdi? E er Evliya Çelebi’yi ayr nt lar yla anlatt uzak köylere ve ta ra kasabalar na kadar takip etsek kaybolmu bir dünyadan hangi izleri bulabilirdik? Ayn zamanda Seyahatname’nin bir metin olarak nas l bir yap ya sahip oldu unu, Evliya’n n ne kadar bilimsel; mekanlar, insanlar ve olaylar hakk nda ne kadar gözleme dayal (öyle oldu una hiç üphe yok) oldu unu de erlendirebilirdik. Onun ne dereceye kadar yazarlar n yazar oldu unu, bir kurmaca ustas , hikâye anlat c , söz cambaz , hatip, akac , döneminin edebi e ilimlerinin, özelde de seyahat yaz n n n parodisini yapan bir yazar oldu unu görebilirdik. Robert Dankoff, Seyit Ali Kahraman ve di er uzmanlara bak nca görüyoruz ki, Evliya’n n metni üzerine çal mak –poetikas n ve metinselli inin yap s n ad m ad m anlamak- bir ömür ister. “Evliya Çelebi Ride and Way” projesinin üyeleri olarak Evliya’n n ve onun bir yazar ve seyyah olarak ba ar lar n n bilinmesine naçizane bir katk yapt m z umuyoruz.

Evliya Çelebi, hakk nda bir eyler ö renildikçe daha büyüleyici bir figür haline geliyor. O gerçekten bir Osmanl ayd nlanmas figürü olarak görülebilir. Evliya bir Müslüman n dünyada-olu ’unun ve gerçek bir kozmopolitli in örne idir. On ciltlik Seyahatname’si her yönden müthi bir ba ar . Ben özellikle Evliya’n n seyahati bir misyon olarak görmesini ve kendisini ‘insano lunun yak n arkada ’ olarak tan mlamas n seviyorum. Robert Dankoff’un belirtti i gibi (An Ottoman Mentality [2004], s.126) içinde “Seyyah- Âlem Evliya” yazan bir yüzük takarm . Seyahat onun tutkusuydu. Osmanl topraklar nda ve bu topraklar n ötesinde ya ayan sonsuz çe itlilikteki insanlar hakk nda, onlar n zaaflar ve ba ar lar hakk nda hep merakla seyahat etti. Pinelopi Stathi ve Pierre MacKay’in yak n zamanda bildirdikleri gibi Evliya, Yunan piskoposundan kendisini “sayg de er” ve “yeni yerler, ehirler ve insan rklar n ara t rmak” isteyen, “kalbinde DONNA LANDRY* hiçbir kötü niyet ve ba kas na zarar verme gayesi ta mayan bar ç bir insan” olarak tan mlayan bir tavsiye mektubu alm t . O, ayn zamanda Avrupa Ayd nlanmas ’n n kö e ta olan gözleme dayal bak n önemine inanc da içeren bilimsel bir hassasiyetle dindarl ve mistik tecrübeye aç kl birle tirmi ti. Pek çok Avrupal seyyahtan farkl olarak, s radan insanlar, halk n kendisine anlatt hikâyeler de onu en az önemli ki ilikler, sava lar ve diplomasi kadar ilgilendiriyordu. O, Osmanl tarihinin herkesçe pek de dikkat edilmeyen çe itli yönlerini ayd nlatan bir isimdi.

HANG OSMANLI TAR H ? Bilimsel ara t rmalarda daima u iki soru vard r: “Hangi Osmanl tarihini üretiyoruz?” “Hangi Evliya Çelebi’yi gün yüzüne ç kar yoruz?” Evliya’n n bize tekrar hat rlatt dindarl , haf z olu u, alkollü ya da keyif verici bir madde kullanmam olmas gerçe i, onun yer yer aç k saç k sözleriyle, sayg s z üslubuyla, bel alt mizah yla birlikte de erlendirilmelidir. Kendisini s k s k “dervi ” olarak niteler ama kahvehanelere, bozahanelere ve hatta Galata’daki meyhanelere gitti ini söyler. T pk dervi olan kuyumcu babas gibi haram eyler içmedi ini söylese de dostlar na kahve ve ba ka “yenilikler” sa lar. Evliya’n n tuhaf, yabanc , popüler ve basit olana aç kl onu saray e itimi alm ba ka yazarlardan ay r r. Din ba nazl kadar Müslüman olmayanlar n cehaletini de ele tirir. Çok farkl altyap lardan ve kültürlerden gelen insanlarla arkada l k kurmay , onlar taraf ndan a rlanmay ba ar r. Bunu yaparken kültürel bir özgüven

KÜHEYLAN VE EVL YA ÇELEB

ba ka Do ulu seyyahlar hakk nda ne oldu unu merak ediyordum. 1999 y l civar nda Osmanl tarihçisi Caroline Finkel ile “Büyük Anadolu Turu”nu planlamaya ba lad k ve hemen Evliya Çelebi ad ortaya at ld . Nihayetinde o, dönemin Osmanl tarihi söz konusu oldu unda en çok at f yap lan kaynakt . Herkesin kabul etti i gibi, on ciltlik Seyahatname s ra d bir ba ar . öyle dü ündük: Neden Evliya’n n ve eski kafilelerin güzergâh üzerinden bir seyahat planlamayal m, (Edward Said’in kulland anlamda) bir de-Oryantalizasyon biçimi olarak eski seyyahlar n tecrübelerini tekrarlamayal m? Neden Müslüman bir Osmanl seyyah n rehber kabul edip onun yazd klar n ve kendi tecrübelerimizi Bat l seyyahlar nkiyle kar la t rmayal m? Evliya’y bu ekilde takip etmek Bat l seyyahlar n kaç n lmaz olarak ta d klar önyarg lar unutmam z m sa layacakt , yoksa kazara, sanki onlar takip etmi iz gibi bunlar tekrarlamam za m yarayacakt ? Evliya’n n dünyas na dalmak, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin zorla ba lar n

duyar, çünkü Osmanl mparatorlu u onun hayat boyunca pek çok yönden hâlâ imrenilen bir devletti. in asl , Avrupa ve Büyük Britanya, Evliya dönemindeki Osmanl mparatorlu u’ndan çok ey alm t . ngilizler, William Blackstone’un deyi iyle, “kibar ve ticari bir halk” haline gelmi ve sonunda kendi imparatorluklar n kurmu lard . Pek çok ba ka eyin yan nda, e er sadece dini ho görünün ve kahvehane sohbetlerinin Avrupa’ya Osmanl topraklar ndan nas l girdi ini de erlendirirsek, Avrupa Ayd nlanmas ’n n Osmanl kökenlerinden, Steven Shapin’in deyi iyle “modernli in Osmanl köklerinden” bahsetmek yan lt c olmaz. Evliya i te bu dünyaya bir pencere açar.

EVL YA ÇELEB ’YE LG M NASIL BA LADI? Akademik uzmanl m erken modern dönem ve “uzun on sekizinci yüzy l” çal malar oldu undan, y llard r Ortado u ve Osmanl topraklar na seyahat eden Lady Mary Wortley Montagu ve Lady Anne Blunt gibi Bat l seyyahlar üzerine çal yorum. Ar ivlerde bu dönemdeki Türk ve

18

Bana gelince, Evliya’n n binicili inin, sevdi ini söyledi i ve seyahat etti i “küheylan”larla ve ba ka atlarla ili kilerinin daha çok bilinmesine katk sa lamaya çal yorum. Bu, Türkler için övünülesi bir binicilik miras n geri kazanabilmek, Bat l lar içinse kendi safkan at endüstrilerinin ve bugün sahip olduklar atlar n soylar n n Do u (Türk ve Osmanl ’n n yan s ra Arap ve Barb) geleneklerine ve soyuna ba l oldu unu anlayabilmek için önemli. Belli soy atlar n böyle evrilmi olmas n n bir sebebi, insanlarla yak n etkile im içinde bulunmu olmalar d r. En iyi soy atlar n kökleri bugün Ortado u’da yatmaktad r. E er bu nokta unutulursa günümüz insan görkemli bir geçmi ten ve o geçmi e ait binicilik ve at besleyip yeti tirme bilgilerinden mahrum kal r ki, çok yaz k olur, bu durumun düzeltilmesi gerekir. TRT için haz rlanan Az Gittik Uz Gittik adl çizgi filmde Evliya Çelebi’nin en yak n ve vefal arkada n n onun bütün maceralar n payla an sad k at Küheylan olmas ho uma gidiyor. Küheylan konu uyor da! Yani, insandan a a olan at konu uyor ve sesini duyuruyor. Osmanl ve Arap binicilerin atlar yla ileti im kurmas ve onlara Avrupal lar gibi gaddarca de il, özenle, efkatle, yumu ak yakla malar 1500’lü y llar n sonuyla 1600’lü y llar n sonu aras nda erken modern Avrupal lar için a rt c yd . Bu s ra d yak nl k ve “at duygusu”, hayvana duyulan sayg o çizgi filme de yans m t . Komik bir biçimde yans m olsa da bunun Evliya için do ru oldu unu, ayn zamanda de erli bir ders oldu unu dü ünüyorum. Yeni Evliya Çelebi Yolu’nda (www. trekkinginturkey.com ve www.evliyacelebiway.com) at s rt nda, yürüyerek ya da bisikletle macera ya amak isteyen gezginlerin, bugünü o büyük gelenekle bulu turacaklar n umuyoruz. *(Kent Üniversitesi

– Kraliyet Asya Derne i üyesi)


KAPAK

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Türkiye’nin Shakespeare’i l ya ay n ve toplumunu nas l temsil ettiklerini izlememe ve bu tan kl klar n nas l hep tarafl ve eksik oldu unu görmeme yard m etti. Erken modern seyahat yaz n hakk nda bir eyler ö rendikçe, Bat biliminin Avrupa d ndaki ülkelerin seyahat yaz nlar yla ne kadar az ilgilendi ini fark ettim. Evliya’y Dankoff’un çevirisinden ve kendi dilinin bilimsel çal malar e li inde okurken, ngiliz gezi yazarlar yla Evliya’n n tam bir kar la t rmas na giri menin kabiliyetlerimin ötesinde ve hemen yazmak istedi im eyin d nda oldu unu gördüm. Evliya Çelebi, Looking East: English Writing and the Ottoman Empire before 1800 (2007; Türkçe çevirisi: Do u’ya Bak , 2009) adl ikinci kitab mda erken modern Osmanl dönemini içeriden bir bak la anlamamda merkezi konumunu sürdürse de bu, yine sessiz bir etki olarak kald . Ama öte yandan u anda Evliya’y ve Seyahatname’yi gezi yaz s türü içinde kar la t rmal olarak de erlendiren ve Evliya’n n “ayd nlanm ” bir mistik olarak önemini ele alan bilimsel bir eser üzerinde çal yorum.

Evliya Çelebi 400. y ldönümünü Shakespeare ile payla yor. 1611’de Evliya do du, Shakespeare kalemi b rakt . Asl nda, Evliya’n n, Türkiye’nin Shakespeare’i oldu unu söyleyebiliriz. Yani 400. y ldönümü bu iki büyük yazar aras nda sembolik bir ili kiye de i aret ediyor. Bu belki de hayal ürünü bir rastlant dan öte bir ey de ildir, ama elbette ilgi çekici, çünkü Evliya, t pk Shakespeare gibi dünyan n en büyük yazarlar ndan biri olarak de erlendirilmelidir. Evliya, t pk Shakespeare gibi, içinde bulundu u dünyay ve o dünyadaki insanlar son derece zeki bir ekilde analiz ediyordu. O, t pk Shakespeare gibi, görüp duyduklar hakk nda yazd . Kendi döneminin, insanlar n kendisi hakk nda ne dü ündü ünün ve nas l konu tu unun ayr nt l ve canl bir GERALD MACLEAN* kayd n b rakt .T pk Shakespeare gibi, döneminin dilini yeni ve heyecan verici boyutlara ta yan, inceli iyle ve zekas yla zenginle tiren bir söz ustas yd .

EVL YA ÇELEB YOLU PROJES

“YEN -OSMANLICILIK” TARTI MALARINA KATKI SA LAYAB L R 2011 Evliya Çelebi’yi anmak için ideal bir zaman dilimi, çünkü onu tan tmak ve daha geni kitlelerce okunmas n sa lamak için pek çok f rsat sa l yor. 2009’daki Evliya Çelebi Yolu projesinde geçti imiz tüm köylerdeki küçük ö rencilerin Evliya’y hiç okumad klar halde tan malar bizi hayrete dü ürmü tü. Hatta Kütahya’ya ba l Üçba ’ta Belediye Ba kan Ercan im ek, Evliya Çelebi’nin beldenin sar msa n , “tatt en iyi sar msak” olarak nas l övdü ünü gururla söylemi ti. Bu bilgiyi henüz do rulatmam olsak da gerçek u ki, Evliya hâlâ biliniyor ve kendisinden bu ekilde, yerel de eri de olan önemli bir tarihsel figür olarak bahsediliyor. Bu, onun kim oldu una ve bugün Türkler ve Türkiye için neyi temsil etti ine dair dikkate de er bir ilginin var oldu unu gösteriyor. 1980’lerde TRT’de yay nlanan, Evliya Çelebi’yi ve at Küheylan’ anlatan Az Gittik Uz Gittik adl çizgi film, elbette Evliya’y kentli Türklerin canl hat ralar aras na yerle tirdi. Son dönemde Osmanl tarihinden imgeler h zla Türkiye’nin kültürel oldu u kadar siyasi çevrelerinde de hayati ve acil bir önem kazand : Evliya’n n Osmanl mparatorlu u’ndaki günlük ya ay a ait ayr nt l anlat lar gerek d politika, gerek tasavvuf, gerekse de mutfak kültürü gibi konulara yay lan “Yeni-Osmanl c l k” tart malar na de erli katk lar sa layabilir. Evliya Çelebi’nin do um y l , onu ve Seyahatname’sini özellikle Türkiye d nda geni ve uluslararas bir okur kitlesine tan tmak için çok iyi bir f rsata i aret ediyor. 2010’da Robert Dankoff ve Sooyong Kim’in dilin anlat m özelliklerini koruyan çevirileriyle yay mlanan

An Ottoman Traveller: Selections from the Book of Travels of Evliya Çelebi adl , Seyahatname’den geni seçki ngilizcenin genel okurlar na ve akademisyenlere yönelikti. çinde bulundu umuz y l, döneminin en büyük Osmanl tarihçisinin uluslararas alanda daha bilinir hale gelmesi, hatta Türkiye Cumhuriyeti’nde Osmanl miras n n yeniden de erlendirilmesi için elveri li bir zaman dilimi.

tan d kça â ina olmad m bir bölgeye girdi imi ve profesyonel yeterlili imin s n rlar na geldi imi fark ettim: S n rl bir dil becerisiyle ve Osmanl tarihi e itimimle bu diyalo a en iyi katk sa lama eklim, Osmanl taraf hakk nda mümkün oldu unca çok ey ö renmek ve bu bilgiyi, ngilizlerin –kendi deyi leriyle“Türklerden” büyülenmeleri hakk nda dü üncelerimi zenginle tirmek için kullanmakt . The Rise of Oriental Travel: English Visitors to the Ottoman Empire, 1580-1720 (2004; Türkçe çevirisi: Do u’ya Yolculu un Yükseli i, 2006) adl ilk kitab mda, yakla k olarak Evliya’n n ça da olan dört ngiliz seyyah n Osmanl mparatorlu u hakk ndaki anlat lar na odakland m. Onlar n ve ba ka ngiliz misafirlerin Osmanl topraklar nda bulunmay nas l tasvir ettiklerini dü ünürken ve yazarken, bu seyyahlar , onlar n tepkilerini, fark ettikleri ve etmedikleri eyleri özel olarak “ ngiliz” yapan eyi anlayabilmek amac yla Evliya bir ölçüt olarak hep zihnimdeydi. Yani Evliya’n n bu kitap üzerinde adeta daimi fakat tersten bir etkisi oldu: Üzerinde çal t m ngiliz yazarlar n ki isel tan kl klar na ve tecrübelerine dayanarak Osman-

90’LI YILLARIN BA INDA TANI TIM Ki isel olarak Evliya Çelebi’yi ve eserini 90’l y llar n ba nda Robert Dankoff’un bilimsel çal malar n ve çevirilerini okuyarak tan d m. ngilizlerin 17. yüzy l boyunca nas l Osmanl mparatorlu u’nun cazibesine kap ld n ara t r yordum ve o dönemde Osmanl ’n n kendisini nas l temsil etti ini mümkün oldu unca ö renmek, anlamak istiyordum. Bu çok önemli projeyi bilimsel terimlerle öyle tan mlayabiliriz: O dönemde emperyalizm ortaya ç kmadan önce AngloOsmanl ili kilerini anlaman n yolunu açmak ve bunu iki taraf da tam bir diyalog içinde de erlendirerek yapmak. Evliya Çelebi’yi okudukça, ondan bir eyler ö rendikçe, kelime ve dil oyunlar n

19

1990’lar n sonunda Evliya, profesyonel ara t rmalar mda ve ki isel ilgilerimde daha da öne ç kt . Donna Landry ve ben çe itli k rsal bölgelerde atla gezmeye merakl yd k ve at s rt nda dola may hayal etti imiz Türkiye’de, Kapakdokya’daki gezilerden ve yapt m z kamplardan ola anüstü zevk ald k. 1999’da Caroline Finkel ile tan t k, o zaman Türkiye’yi boydan boya kat edecek yürüyü turlar planl yordu. Biz de ülkeyi at s rt nda ke federek Evliya’n n gezilerini canland rmak ve böylece Evliya Çelebi Yolu olarak bilinecek devaml bir turistik ve kültürel güzergâh tesis etmek amac yla hemen bu projeye kat ld k. Gerisi mâlum... 2009 y l nda bir grup akademisyen ve binicilik heveslisi, atlar m za eyer vurduk ve Evliya Çelebi Yolu projesinin ilk ad m na öncülük ettik. Büyük Osmanl seyyah n n at n n toynak izlerini takip eden Bat Anadolu’daki bu güzergâh, biniciler için Türkiye’deki ilk kültürel rota oldu. Bu geziler için haz rlanan rehber kitap yak nda yay mlanacak. 2010’da Avanos’taki Akhal-Teke Ata Binme Merkezi’nden atl rehberimiz Ercihan Dilari, güzergâh n bir parças olarak at s rt nda ilk ticari turu gerçekle tirdi. Atlara dü kün olan Evliya Çelebi, bugün Türkiye’de hâlâ var olan, ba ta rahvan yar lar ve cirit olmak üzere geleneksel binicilik sporlar n te vik etmek için iyi bir ba lang ç noktas olabilir. Sonraki a amalar da planlanan gezilerle ilgili bilgiler internet sitesinde ve blog’umuzda bulunabilir: ww.kent.ac.uk/english/evliya/index.html http://hoofprinting.blogspot.com/

*(Exeter Üniversitesi)


KAPAK

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Bir enstitü kurulmal

Evliya Çelebi’nin ayak izleri

Evliya Çelebi’nin 10 ciltlik seyahatna- d geni co rafya dü ünülecek olurmesi, hiç üphe yok ki, Osmanl kül- sa, eserin bir dünya miras oldu u da tür ve medeniyetinin en mümtaz nu- kolayca anla l r. Ba ka ifadeyle Seyamunesidir. Bu eser sadece basit bir se- hatname yaln zca Osmanl co rafyas yahatname de ildir, ayn zamanda bü- n de il, o dönemin bilinen bütün düntün bir Osmanl zihniyas n az veya çok ilgiyetinin, ula lan küllendiren bir özellik tatürel seviyenin doruk r. Böylesine de ernoktas d r. Örne ine li bir konumda olan Sedünya edebiyat nda da yahatname, ne yaz k ki nadir rastlanan bu külhak etti i ölçüde ilmi tür âbidesi, bünyesinde düzeyde çok fazla incepek çok konuyu bar nlemeye mazhar olmad ran ve benzersiz olam t r. Yak n zamanlarrak nitelendirilebilecek da yay mlanan ilmî çabir bilgi kesafetini hal malarda kullan labividir. Osmanl kültülecek metni, ümit edilir rel co rafyas n bugüki yeni incelemeleri bene ula t ran Seyahatna- PROF. DR. FER DUN EMECEN* raberinde getirsin. Eseme, gezi, tarih, co rafrin bu genel vasf nazaya, edebiyat, dilbilim, halkiyat, arkeo- r itibara al nd nda Evliya Çelebi ile loji, tabiat gibi konular n tek ba na bir ilgili çal malar düzenleyecek ve plantemsilcisi olmay p bütün bunlar ça n layacak bir Enstitü’nün kurulmas gea acak ölçüde içine almas yla seçkinlik rekti ini dü ünmekteyim. Böylesine kazanm t r. Evliya Çelebi’nin sat rlar - bir eser e er Bat dünyas nda mevcut na yans yan hümanist bak edebi gü- bulunsayd , bugün Evliya Çelebi hakcüyle birle erek önemi hiç kaybolma- k nda Shakespeare’den bile fazla çal yacak, çok farkl bir eserin ortaya ç k- ma olur ve ne riyat yap l rd . *( stanbul mas n sa lam t r. On cildin kapsa- Üniversitesi)

Ercümend Ekrem Talu, Evliya Çelebi’ye özenip kafas na kavu unu takarak cübbesini s rt na geçirip elinde kalem, ustas n n üslûbuna öykünür, Evliya-y Cedid ve Zeyl-i Evliya-y Cedid adl kitaplar yazar. Talu, 1920’lerin stanbul’unda gezdirir Evliya’y .

O

n yedinci yüzy lda bir seyyah ç km da Osmanl mülkünden, dola m Anadolu’yu, Rumeli’yi, Arap illerini ve dahi baz Avrupa diyarlar n . O lâtif ve nükteli üslûbuyla anlatm gezip gördü ü yerleri Seyahatname’sinde. Ciltlerce eseri önümüzde: Koca bir dünya!... Gezip gördü ü pek çok ülkeyi, tan k oldu u olaylar canl bir tablo gibi betimlemi , sihirli kalemiyle âdeta can vermi tarihe… Osmanl ’n n hikâyesi, ehirlerimizin roman dense lây k Seyahatname’sine.

ORHAN PAMUK’TA EVL YA GÖLGES Ondan bize, yazd ehirlerin gölgesi kalm , bir de ne eli, nüktedan, ho sohbet ki ili i ve samimi üslûbu. Bu sihirkâr üslûp, bu çelebi, keyi i adam, etkilemi olmal kimi yazar ve airlerimizi. Örne in, Orhan Pamuk’un Sessiz Ev’indeki tarihçi Doçent Faruk hayrand r Çelebi’ye; seyyah- kadîmin o ne eli, rahat üslûbuna. S k ld nda, geli igüzel aç p okur Seyahatname’yi; onun “… suç ve günah tan mayan key ne imrenir (…) hiçbir eyden çekinmeyen, güvenli, huzurlu bir dengeyle, davuluna vuran mehtercinin sak nmas z ne esiyle yaz[ na], nesnelerle kurdu u dolays z ve gerçek ili kiye”. Sonra, “Evliya’n n, dünyay , a açlar , evleri, insanlar gören bilinci[nin]…” bizimkinden bamba ka oldu unu dü ünür ve ard ndan “Ben de onun gibi olamaz m y m, dü üncemin, beynimin yap s n onunkine benzetemez miyim, onun gibi ben de dünyay oldu u yal nl kla ba tan sona tasvir i ine giri emez miyim?” der. Faruk, -belki de Orhan PamukÇelebi gibi görmek ister dünyay , onun gibi yazmak… Sessiz Ev’den sonra Beyaz Kale’ye de dü er gölgesi Evliya’n n; roman kahraman n n yan ba na oturup kendinden, köprüleri ve çe melerinin güzelli iyle me hur talya’y anlatmak istedi inden söz eder. Ve uzun bir sohbetten sonra da roman kahraman n n “… bir günde seviverdi i bu ufak tefek ihtiyar, Mekke’ye gitmek için, gün do arken adamlar n toplay p, tüy gibi…” yollara dü er. Beyaz Kale’nin sayfalar nda kadim bir ayak izi b rakm t r ard nca Evliya. Yaln z Orhan Pamuk’un romanlar nda de il, aransa elbet edebiyat m zda, ba ka birçok yap tta da bulunur Evliya Çelebi’nin izleri. Örne in,

Bir edebiyat miras de il, medeniyet miras Seyahatname, yaln zca edebiyat n de il birçok farkl disiplinin referans metnidir. Seyahatname’nin belirgin özelliklerinden biri türler aras bir metin olmas d r. Tezkire, biyografi, monografi, menâk bname gibi farkl edebi türleri bünyesinde bar nd ran Seyahatname bu haliyle edebiyat tarihi çal malar nda, verdi i bilgilerin muhtevas aç s ndan da disiplinleraras çal malarda kaynak eser niteli i göstermektedir. Bu yönüyle Seyahatname hem bir model olmakta hem de yeni yorumlar n geli tirilmesine imkân sunmaktad r.

KURMACA B R MET N DE L

Seyahatname’nin bu te- DR. YUSUF AKÇAY* mel özelli i, kulland dil aç s ndan da disiplinleraras çal malar kolayla t ran bir nitelik göstermektedir. Evliya bir dereceye kadar kültür düzeyi yüksek kesimlerin kullan ld dil ve üslubun etkisinde kalm olsa da Seyahatname dönemin konu ma dilini yans tan bir niteli e sahiptir. Evliya’n n Seyahatname’de bahsetti i bilgileri çe itli kitaplarla desteklemi

ALÂATT N KARACA

olmas , eserin güvenilirli ini art ran önemli bir husus olarak görülmelidir. Gitti i her yerde önce kütüphaneye u rayan Evliya Çelebi’yi hayal dünyas nda ya ayan biri olarak de erlendirmek ve Seyahatname’yi ço u zaman gerçeklikten kopar p kurmaca bir metin olarak yorumlamak tek ba na isabetli bir yakla m olmasa gerek. Bu yakla m, onun bize b rakt en önemli miras olan, farkl disiplinlere hitap eden özelli ini ihmal etmemize neden olacakt r. Seyahatname tür itibar yla üphesiz edebiyat n konusu içindedir. Fakat onu bir edebiyat miras olarak de erlendirmek yaln zca dil, üslup ve tür aç s ndan de erlendirmek anlam na gelir. Oysa Seyahatname bir edebiyat miras de il; bir medeniyet miras olarak yorumlanmal d r. Onun evrensel içeri ini okuyabilmek ve ta d medeniyet unsurlar n yeniden yorumlayabilmek Evliya Çelebi’nin bu ku at c bak aç s n öne ç karmakla mümkün olacakt r. *(Y ld z Teknik Üniversitesi )

20

Ercümend Ekrem Talu. O da özenip seyyah- kadîme; kavu unu tak p kafas na, cübbesini s rt na geçirip, elinde kalem, üslûbuna öykünerek o ustan n, Evliya-y Cedid (1336/1920) ve Zeyl-i Evliya-y Cedid (1925) adl kitaplar yazm ; 1920’lerin stanbul’unda gezdirmi Evliya’y . Her iki kitap da, ilkin 19201923 y llar aras nda leri, Vakit, Vatan gibi gazetelerde yay mlanm mizahî yaz lardan olu makta. Dü ünün bir kez: Evliya, 300 y l sonra, 1920’lerde tekrar stanbul’da. Hayat de i mi , insanlar n giyimleriku amlar , ya ay lar … Yeni e lence biçimleri ç km , kad n-erkek kol kola geziyorlar, tiyatroya gidiyorlar, dans denen bir oyun oynuyorlar. Sonra insan hayrette b rakan bir teknoloji, gramofon, telefon, telgraf, tramvay, imendifer. Örne in; “DerTarif-i Telifon- bret-numûn ve Acibe-i Diger”de telefonu, “Redd-i Hilâf- fî-Tefsiri’t-Telgraf”ta telgraf , ba ka bir yaz s nda bisikleti a k nl kla tasvir ediyor yeni Evliya. Çay partileri, fokstrot, vanespit, tango ve vals ortas nda bir Evliya. O a k nl kla, bisiklet’e, ‘bîs klet’, futbol’a, ‘fevt-i bol’, viyolensel’e, ‘vay ulan çel’ diyor seyyah- kadîm. Evliya-y Cedid’de bir ara yolu Bâb- Âli’ye, gazeteciler yoku una dü üyor Çelebi’nin. Bak n dönemin gazetecilerini nas l anlat yor: Gazeteciyan Tasvirciyan (Tasvir-i Efkâr Gazetesi): Üstadlar el-merhum Tev k Çelebi el-marûf bi’l-Ebuzziya Hazretleridir. Asabiyü’l-mizac, bîimtizâc londlard r. Ercümend Ekrem, gazeteciler yan nda dönemin, Celal Sahir, Fuat Köprülü, Re k Halid, Ahmet Rasim gibi kimi air ve yazarlar n da tasvir ediyor Evliya’n n dilince. Bunlara da iki örnek verip yaz y noktalayal m: R za Tev k: Mahlas Peyami’dür. Varsa , ko ma ve dasitan tahririnde yektâdur. Konferansnamesi’nden k ta-i âtiyye numûne-i belâgattür: Hey R za bu yerde sen ne gezersin?/ Siyaset s rr n çabuk sezersin./ Paris’te dahi sen ko ma düzersin/ Kabahat sende mi götürende mi? air-i Hayyam-misal, Yahya Kemal Efendi: “Hane-berdu , âir-i pür-cû - hurû dur. Leyla’s n n pe inde Mecnun-var ko ar seyyah- âlem bir rind-i müstesnâdur. E âr n kang mecmua ne reylese (…) kapand cihetle burada numûne zikrinden hazer olundu.”


B YOGRAF

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Seyahatname’nin hülasas Yusuf Çetinda yeni kitab nda ahsiyetini eserinin ard na gizleyen âlem seyyah n n hayat hikayesini Seyahatname üzerinden takip ediyor ve Evliya Çelebi’yi biraz daha görünür k lmay amaçl yor. EVL YA ÇELEB , YUSUF ÇET NDA , KAYNAK YAYINLARI, 344 SAYFA, 8 TL

AHMET DO RU

me üzerinden takip ediyor ve Evliya Çelebi’yi biraz daha görünür k lmay amaçl yor. Yusuf Çetinda , öncelikle Çelebi’nin ya ad döneme dikkati çekiyor. Çelebi, padi ah olarak I. Ahmed, I. Mustafa, Genç Osman, IV. Murad, Sultan brahim, IV. Mehmed, III. Süleyman, II. Ahmed ve II. Mustafa’n n devirlerini idrak etmi . Bu devirde Osmanl hakimiyeti 20 milyon kilometre kareye ula maktad r ve zaman zaman birtak m olumsuzluklar ortaya ç ksa da her eye ra men Türk dünyas için çok parlak bir tablo söz konusudur. Evliya Çelebi de bütün bu zenginli e hem seyahatleri hem de çevresi ve ahsi birikimi sayesinde en ince ayr nt s na kadar nüfuz edebilmi tir.

am yak nlar ndaki Banyas yöresinde Cebelü’sSelc diye bir da varm . Öyle yüksekmi ki, dünya kurulal tepesinden kar eksik olmam . nsan bu kardan ne kadar yese o kadar yararl ym , hiç zarar olmazm . Cebelü’s-Selc ile alâkal bu bilgileri, Evliya Çelebi 1649 y l nda Murtaza Pa a kumandas ndaki orduyla birlikte am’dan Sayda’ya yapt yolculu u anlat rken naklediyor. Çelebi’nin seyahatnamesi de bir bak ma Cebelü’s-Selc’in kar gibi, insan ne kadar okusa o kadar faydal . Öyle ki Seyahatname için Yahya Kemal’in eski musikimiz hakk nda kulland “Ondan anlamayan, bir ey anlamaz bizden” ifadesini sarf etmek bile abart olmaz. Osmanl Devleti’nin s n rlar n n a a yukar en geni halindeki topraklar n ve çevresini kar kar onunla birlikte geziyoruz. Kuru kuruya mekan anlatm yor Çelebi. Co rafya, mimari, tarih, kültür, din, dil, sanat, siyaset, k yafet, yemek, gelenek, görenek, k sacas gezdi i yerlerle alâkal akla geldik gelmedik ne varsa ü enmeden, yerinmeden kitab na geçirmi . Pek çok tarihî hadiseyi gün gün, saat saat kaydetmi . “Yedi in içti in senin olsun, gördüklerini anlat” derler ya hani; Evliya Çelebi yedi ini içti ini de anlatm , gezip gördü ünü de.

OSMANLI NSANININ HAYATA BAKI I Çelebimiz, öncelikle saray muhitinde yeti mi bir aileye mensuptur. Ailesinin kökleri Ahmet Yesevi Hazretlerine uzanmaktad r. Dedelerinden Yavuz Er Sinan, stanbul’a Fatih’le gelenlerdendir. Babas saray n kuyumcuba s d r. 117 y l ya am , Devlet-i Âliye’nin pek çok s rr na vâk f olmu tur. Sohbetlerini dinleyerek büyüdü ü babas n n arkada lar hep Osmanl ’n n güngörmü ‘koca’lar d r. Evliya, Mehmet Efendi gibi k ymetli âlimlerden okumu . Hazreti Hüdai gibi mânâ büyüklerinin nazar na ermi . Saray’a intisap edip Enderun terbiyesinden geçmi . IV. Murad’ n yak nl n kazanm . Seyahatlerini ço unlukla üst düzey devlet erkan n n en yak n adam olarak gerçekle tirmi . Pek çok sava a i tirak etmi . Bu sebeple verdi i bilgiler tarihçiler için de birinci elden en de erli kaynaklar aras nda yer al yor. Yusuf Çetinda , Evliya Çelebi’nin devrin di er tarihçileri gibi y l y l kuru bilgileri s ralamak yerine kendi duygular na da yer verdi ini söylüyor. Seyahatname okuru böylece bir stanbullunun devrin bak aç s na da yakalam oluyor. Çetinda ’ n tabiriyle Evliya Çelebi’nin yazd her cümlede Osmanl insan n n hayata bak n buluyoruz. Yazar, ‘Evliyâ-y bîriyâ’n n seyahatlerinin ard nda yatan sebebin ise Hazreti Peygamber (sas) taraf ndan seyahat ve efaat ile müjdelenmesi oldu una dikkat çekiyor. Evliya Çelebi ve Seyahatname’si üzerine de erlendirmelerle ba layan kitap, Çelebi’nin 80 y ll k ömrünün 50 y l n geçirdi i seyahatlerini kendi kaleminden özetleyen sayfalarla devam ediyor. Yusuf Çetinda ’ n Evliya Çelebi kitab bu haliyle on ciltlik Seyahatname’nin 344 sayfaya s d r lm bir hülasas gibi.

‘ TE EVL YA BURADA YATIYOR’ Seyahatname’yi okurken kitab n sayfalar aras na elimizi uzatt m zda neredeyse Seyyah- Âlem Evliya Çelebi’ye dokunacak gibi olsak da kendisiyle ilgili yeterli bilgiye sahip de iliz. Her ey bir tarafa Serzergeran (Kuyumcuba ) Dervi Mehmed Z IIî Efendi’nin bu seyahate dü kün, efaate talip o lunun gerçek ad n bile bilmiyoruz. Kitab nda kendisinden sürekli “Evliyâ-y bîriyâ” (riyas z Evliya) olarak bahsediyor, ama Evliya ad , hocas Evliya Mehmet Efendi’den al nma bir müstear. Ziyaretine varaca m z mezar , ‘ te Evliya burada yat yor’ diye ele güne gösterece imiz bir mezar ta yok. Seyahatname M s r’da onuncu cildine ula p tamamlanm . Evliya, eserinin son sat rlar n orada yazm , ama sonras nda ne yapm , nerede nas l vefat etmi , kitab n son cildini stanbul’a kim nas l getirmi meçhul. Hakikaten ‘bîriyâ’ ki eserinin ard na gizlenmi , sanki Seyahatname gökten zembille inmi . Doç. Dr. Yusuf Çetinda , Kaynak Yay nlar ’n n ‘Biyogra ’ serisinden ç kan Evliya Çelebi kitab nda âlem seyyah n n hayat hikayesini Seyahatna-

21




SÖYLE

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Ku lar, ya mur ya nca nereye gider? Seyhan Erözçelik’in yeni iir kitab Pentimento ad n ta yor. airin bu kitab nda da “geçmi i hat rlamak” kavram n n izleri var. Yine farkl bir yap tla okur kar s na ç kan Erözçelik’le Kemâl Yanar hem Pentimento’yu, hem airin di er sanatlarla ili kisini hem de dergilerde yay mlad “siyasi iirler”i konu tu. PENT MENTO, SEYHAN ERÖZÇEL K, EVEREST YAYINLARI, 95 SAYFA, 9 TL

S

KEMÂL YANAR

ondan ilke, d tan içe do ru ba layal m istiyorum. Bize ilk bak ta Lascaux ma ara resimlerini an msatan ve üst üste karma k gürlerden olu an kapak tasar m oldukça etkileyici. nsanl k tarihinin bu en eski görsel kaynaklar ayn zamanda tarihin bir tür bilinçd n temsil etmiyor mu? Önce bir konuya i aret edeyim, benim ikisi hariç —onlara kar amazd m— kitaplar m n kapaklar ait olduklar kitaplar n içindedir. Çünkü her kitab m birer bütün olarak görürüm. Pentimento’nun kapa ndaki desen de, evet Lascaux ma alar ndan. Siyahbeyaza dönü türülmü hali sadece. Lascaux olmas n n özel bir anlam yok, Altamira da olabilirdi, Bakü yak nlar ndaki Kobustan da olabilirdi. Lascaux nere, Kobustan nere… Önemli olan, insanlar n var olduklar ndan beri s nd klar ma aralarda yaratt klar görseller. Bir eyler anlatmak, aktarmak istemi ler. S nd klar için, korunma içgüdüsünü güçlendiren görseller de diyebiliriz. Bir t ls m gibi sanki, i aretleme, s n r çizme gibi. Bu ma aralar , ana karn olarak bile dü ünebiliriz. Hep, “geçmi hat rlamakt r” derim. Aç k ya da gizli, bütün kitaplar mda bu kavram n izi vard r. Ama “geçmi geri dönmez, mümkün de il”dir. Tarih akar. Biz de aval aval bakar z. “Bilinçd ” kavram yerine, “bilinçalt ” kavram olarak tan mlamak, bana daha do ru gibi geliyor. Jung, yak nl k duydu um bir insan. Freud, bana uzakt r.

FOTO RAF: O UZ KURUM

talyanca bir sözcük olan ‘pentimento’, plastik sanatlara ait bir kavram. Kitab n bir bölümü de yine benzer bir anlam aktaran ‘palimpsest’ ba l n ta yor. Kitab n ad n bulmakta, bir hayli zorland m. Çünkü ben “kitap” yazan bir insan m. Tek tek iirleri toplay p, hah, kitap olabilir art k diyemem. Çünkü her kitapla mesele(leri)m vard r. Onu dillendirmeye, diri tutmaya çal r m. Pentimento, Yeis ile Tabanca’n n bir bölümünün ad zaten. AraSeyhan Erözçelik

24

d m, geçmi imde duruyormu . Eski dönemlerin ressamlar yla ilgili bir kavram. Tuval bulmak zor, kendin haz rl yorsun. Yapt n resmi be enmedi inde, bir ekilde üstünü kapat p yeni resmine ba l yorsun. Boyalar da zaten kendileri haz rl yorlar. Ne var ki y llar, yüzy llar sonra, boyalar saydamla yor, be enmedi in resimle be endi in resim, tek bir resim hâline geliyor. (Bu heykelde yoktur sözgelimi.) Palimpsest ise kâ tla ilgili. Kâ t pahal d r. Neyle üretilirse üretilsin. Üstü z mparalan r ve tekrar kullan l r. Yaln z palimpsest’ta, art k eski yaz yoktur. Kay plara kar m t r. Bütün bunlar, benim ku a m denebilecek ku a n ya ad klar n dü ündü ümüzde, daha anlaml olabiliyor. Kitap, James Joyce’tan bir al nt yla aç l yor: “Old father, old arti cer, stand me now and ever in good stead.” Size, bu kitap ba lam nda Stephen Dedalus’u an msatan nedir? Eh, ben kolay bir okulda okumad m. (Liseden söz ediyorum.) Hocalar m z Amerika’da okumu , kimisi yüksek lisans yapm hocalard . Joyce’un o kitab nda da benzer bir okulun atmosferi vard r. Kitab okudu umda, aaa, bu benim yahu, demi tim. lk kitab n z Yeis ile Tabanca, “Hat ralar Dükkân ” isimli bir bölümle aç l r. Bu isim, tüm Seyhan Erözçelik iirine ba l k olabilecek bir kapsay c l a da sahip. Nedir sizi geçmi e, hat ralara bu denli ba layan? Asl nda, ben hat ralara ba l de ilim. Nostalji duygusuyla ya ayan bir insan oldu um da söylenemez. Ama memleketimizde bütün ya ananlar gördükten sonra, elli y ll k hayat mda, nelerse onlar, birçok eyin unutuldu unu üzülerek görüyorum. Unutmaya ayarl y z sanki. Halbuki dünya hat rlayarak, unutmayarak, ders alarak ilerler. Ben de hat rlat yorum. Çünkü hat rl yorum: Il mio amarcord. talyancan n yerel dillerinden birinden, “hat rl yordum.” Fellini’nin filmi bunu çok iyi anlat r. Sava kap dad r. Bana sorarsan z kitab n merkezinde “Ma-


KÝTAP ZAMANI

SÖYLE

7 MART 2011 PAZARTESÝ

iir, sanatlar n anas d r, derler. airin de, sadece hayattan de il, di er sanatlardan da beslenmesi gerekti ini dü ünürüm. Hatta iyi örülmü bir dantel bile airi etkilemelidir. Çünkü insanl m z , uygarl m z böyle gösterebiliriz.

arif” ba l kl iir yer al yor. Her ne kadar iirin ilk dizesinde, “Serdarc m, art k bilemem, iir nas l yaz l r” deseniz de, bu iir bir tür ders gibi. Kaotik bir süreç içerisinde tüm bellek çok çarp c bir ekilde yeniden canlan veriyor. Yine ad konusuna geldik. Kitab n kod ad , Maarif’ti. (Maarif’ten kast m, e itim de il elbette, Maarif Koleji. Birbirlerini on bir ya nda tan yan iki çocu un, farkl ekilde, nas l serpildiklerini, nelerle kar la t klar n anlatmaya çal t m. Di er yandan da, d dünyada ba ka hareketlilikler göze çarpar. Bizler, tam â k olunacak ya larda 12 Eylül’ü, öncesini ve sonras n ya ad k. (Â k da olduk, o ayr .) Bu yüzden bizim ku ak, hem “korkusuzdur”, hem de ürkektir. Birden çok Seyhan Erözçelik konu uyor sanki kitap boyunca; birbirini de illeyen dizeler art arda geliyor zaman zaman: “‘Beni çok seviyo’sun/di mi?’/[Seni çok sevdim.]/…/Sana bi’ ta verdim./ Senden bi’ ta ald m./Seni sevmedim.” (Seni Çok Sevmi tim) ya da “Bilmiyorum./Biliyorum da, bilmiyorum.” (Bir May s Bin Dokuz Yüz Yetmi Yediden Sonra). Hat rlama sürecindeki bu gelgitler hakk nda neler söylemek istersiniz? Eh, bizler, bir kuklac n n elinde kuklalar gibiydik. Ama canl kukla. Gepetto Us-tan n Pinokyo’ya söz geçiremedi ini dü- ünelim. Pinokyo yaramazd r, tecessüss içindedir. Bu yüzden çok yanl da ya-k par. Yanl yaparak dünyan n kaç bucak m, oldu unu görür. Biraz Pinokyo’ysam, biraz Tom Sawyer, Huck, Catcher in thee Rye’ n kahraman Holden ve benzerle-k ri gibiyim de. Çaresiz, kendini tan mak isteyen, kendi gibi olanlar tan mak is-ir teyen bir çocuk. Bu tür çocuklar, hiçbir eyi unutmazlar. Kin gütme, öç duygu-su de il sözünü etti im.

m n birer ç l k, inleme, nar’a oldu udü ünürüm. Türkçenin yap s , ana/ nu d ata dilimizin yap s , buna çok uygun. Belki de, “dilin belini getirmeye” çal Belk yo yorum. iir budur, sanki… Galiba… Böylece hayat bulur dil. iirle. Böy

Wiza of Oz’a da gönderme yaparak 1974 yap Wizard m ZZardoz’u (Sean Connery-Charlotte Rampling) an yorsunuz bir iirde; bir di erinde yönetmen an yo Werner Herzog ve kült oyuncusu Klaus Kinski var. Wern Son bölümde ise Müslüm Gürses için yaz lm bir Leonard Cohen ark s n n ‘uyarlamas ’ yer al yor. Leon Seyh Seyhan Erözçelik’in di er sanatlarla ili kisi nedir? iir, sanatlar n anas d r, derler. airin de, sadece hayattan de il, di er sana sanatlardan da beslenmesi gerekti ini d dü ünürüm. Hatta iyi örülmü bir dantel bile, airi etkilemelidir. Çündan kü insanl m z , uygarl m z böyle göst gösterebiliriz. Yemek yapmak sanatsa e er e er, çok iyi yemek yapt m da söyleyeb yebilirim. Zardoz’da çürümü bir dünyyad yadan, yeni bir dünya ç kar, Rampling ve Connery’nin birlikteli iyle. (Âdem ve H Havva gibi sanki.) Kinski, Herzog’la s k ss k kavga eder. Baz sahnelerde canl

,/ “Aynada duramazs n/Kimse duramaz./San ki,/ durmu um./Aynaya bakm m./Ben, ben mi-iyim?” (Akis); “Hocam, biz ner’deyiz?/Bur’da m ?”” r(Ekonomi S nav ). air, hat rlad kça (il mio amarer cord), hat ralar ndaki ‘ben’, ben’in durdu u yer konusunda üpheye mi dü üyor? n Herhalde hepimiz küçükken aynan n yan ndan geçerken kendimizi görün-m ce, yani yans mam z , tersimizi, bu kim m ya, demi izdir… lk insanlar suya, cam gibi buza bak p ne dü ündüler acaba?? Korkmu lar m d r? Bir önceki kitap Vâridik, Yo idik özel bir dil çal mas yd . Bu kez ise gündelik konu ma dilinden yinee çok kendinize has yeni bir iir dili kuruyorsunuz. ki Vâridik, Yo idik, bir dil çal mas belki ama bu kitap da öyle. Bütün kitaplar --

25

hayvanlar n iyi çekim u runa ölmesine izin verdi i için. Bunlar, bizim insan yan m z gösteren kan tlar. Yoksa, yokuz. Bir süredir dergilerde “Seyhan Erözçelik’ten Siyasi iirler” ba l yla iirler yay ml yorsunuz. Nedir sizi siyasi iirler yazmaya sevk eden ey ve bir kitap bütünlü üne evrilecek mi yak n zamanda bu iirler? “Seyhan Erözçelik’ten Siyasi iirler”, asl nda tespit notlar . Ben öyle çok fazla ey eklemiyorum. Genelde bir haberden, bir haber foto raf ndan yola ç k yorum. Sonra da bir-iki dize/söz ekliyorum. O kadar çok ey var ki gözden kaçan. Polisler, Ogün Samast’a bayrak tutturuyorlar. Hiçbir polis, “bayrak” yahut “bayra m z” diyemiyor, akl na gelmiyor bile. “ ey” diyorlar. “Bayrak”, “ ey” olabilir mi yahu? Bu iirler gitti i yere kadar gidecek. Ad , di er kitaplar m n aksine, imdiden belli: “Seyhan Erözçelik’ten Siyasi iirler.” Son bir soru, sizin bir dizenizle: “Ku lar, ya mur ya nca, nereye giderler?” Ha ha ha… Vallahi bilmiyorum, Google’dan bakmak laz m. Ben bilmiyorum.


ROMAN

KÝTAP ZAMANI

Sava romanlardan okumak

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Sokaktaki adam n silüeti

Çinli yazar Ha Jin’in Sava Art roman art k dilimizde. Kitapta Kore Sava ’na kat lm Çinli Yu Yuan’ n sava an lar var. Roman, Kore Sava ’n oda na al rken, bir ideolojiye yaslanm ulus devletlerin insanlar kurbana dönü türen mitlerinin çürütücülü ünü anlat yor.

Amerikan edebiyat n n ustalar ndan Philip Roth’un dilimize son kazand r lan roman Sokaktaki Adam, ad n 15. yüzy lda yay mlanm bir tiyatro eserinden al yor. Eserde, hayal etti i mutlu hayat ya ayamam bir adam n trajedisi var.

SAVA ARTI I, HA J N, ÇEV.: TAMER TOSUN, AYRINTI YAYINLARI, 372 SAYFA, 28 TL

SOKAKTAK ADAM, PHILIP ROTH, ÇEV.: KAYA GENÇ, YKY, 108 SAYFA, 8 TL

Ç

N HAT DA LI

inli yazar Ha Jin’in Sava Art isimli roman n n, Kore Sava ’na asker göndermi Türkiye’nin bu sava a dair anlat (m)lar na maruz kalm zihnime katk s çok oldu. Ulus devletlerin tarih kurgular n n ne derece hastal kl oldu unu, sava lar tarihçilerden de il iyi edebiyatç lardan okumak gerekti ini dü ündüm. Dünün Dünyas ’nda yeni okumalar yapt m. Sava n ortas nda bar için ne yapabiliriz kayg s yla mektupla an Stefan Zweig ile Romain Rolland’ n çabalar na yüre imi serdim. Zweig, “Yar n n Tarihçili i” ba l kl muhte em makalesinde, ‘ulus devletler’in tarihçili ine maruz kalanlar n talihsizli ine i aret eder. “Sava lar n tarihi tek bir olgu de i tirilmeksizin, ama sava yüceltmeye de gitmeksizin nas l anlat labilir?” sorusundan hareketle unu der: “Dünyada yarat lm bütün sava tasvirleri aras nda bence en görkemlisi, Tolstoy’un Sava ve Bar ’ d r. Hiçbir tarihçi, bu kitapta, Napolyon’un Rusya’ya düzenledi i üç seferde oldu u ölçüde bir sava bunca somut, hem de tinsel aç dan bunca zengin anlatmam t r. nsan her sayfay ya ar, komutanlar ve diplomatlar haritalar n n ve belgelerinin ba nda, ordular ilerlerken, askerleri de sava n her an nda görür.”

SAVA IN DO ASI ÜZER NE Zweig’e inananlardan m. Sava n do as , en iyi sava romanlar nda görünür. Okur, Tolstoy’un Sava ve Bar ’ nda, Tim O’Brien’ n Ta d klar eyler’inde sava n sadece do as n ö renmekle kalmaz, adeta içine dü er. Ha Jin’in Sava Art roman da, okuyucuya sava n do as n gösteren iyi romanlardan biri. Sava Art , Küçük Havuzdaki Büyük Bal k adl hikâye kitab ve Bekleyi , Çözülme isimli romanlar yla tan nan Ha Jin’in dördüncü roman . Amerika’da ya ayan ve ngilizce yazan Çinli yazar, Faulkner, Hemingway, Steinbeck, Jack London ve Langston Hughes gibi Amerikal romanc lara yak n duruyor. 2004 y l nda yay mlanan ve PEN/Faulkner ile National Book Ödülleri’ni alm Sava Art , Kore Sava ’na kat lm Çinli Yu Yuan’ n sava an lar ndan olu uyor. Yu Yuan, ABD’de ya ayan o lunu ve ailesini ziyaret eden yetmi ya lar nda bir ihtiyard r. Elli y ld r vücudunda ta d dövmeyi gören torunu, “Nedir bu?” der. Ya l adam n bedenindeki ABD’ye küfreden dövme Kore Sava ’n n hat ras d r. Yu Yuan, bu dövmenin hikâyesini anlatmaya koyulur. 1951 y l … Yu Yuan, devrim öncesinde Çin’in gözde subay okulunda yeti mi , devrim sonras nda Komünist Çin taraf nda kalm ve K z l Ordu’ya kat lm genç bir

E

adam. Ya l bir annesi, genç bir ni anl s var. Ne komünist ne de milliyetçi… Ancak Kore Sava ba lay nca kendini cephede bulur. ki kutuplu dünya; Amerika ve Rusya, Kore Sava ’nda kar kar ya gelmi tir. Komünist Çinli subaylar bu sava kazanacaklar na, ABD emperyalizmine geçit vermeyeceklerine inanmaktad r. Ne var ki, teknolojik üstünlü e sahip dü man ordusu kar s nda k sa zamanda büyük kay plar verilir. Yu Yuan’ n aralar nda oldu u binlerce Çinli asker esir dü er. Roman n bundan sonraki bölümü, esir kamplar nda ya ananlar n anlat m ... Esir kamplar ndaki askerler, komünistler ve milliyetçiler eklinde ayr lm t r. Komünist askerler yurtlar na dönmek, milliyetçiler ise Tayvan’a gitmek istemektedir. Esir kamplar , ABD ve Güney Kore askerlerinin gaddar yönetimindedir. Komünist Çin’e dönmek isteyen askerler kararlar sebebiyle i kenceden geçirilir, vücutlar na komünizme küfür anlam na gelen dövmeler yap l r.

TEMEL KARATA

serleriyle 90’l y llar n Amerika’s nda ad ndan s kça söz ettiren, Amerikan edebiyat n n ya ayan büyük ustalar aras nda say lan Philip Roth’un Sokaktaki Adam adl roman YKY taraf ndan yay mland . Bir Komünistle Evlendim adl roman nda 1950’lerde Amerikan i çi s n f n n hayat nda gerçek bir de i iklik yaratamayan komünist hareketi ele tiren; Ölen Hayvan’da cinselli i ve ölümlülü ü çarp c yönleriyle ele alan, deneysel roman olan Shylock Operosyonu’nda ayn zamanda, ayn yerde, ayn kimlikte bir araya gelen iki ayr Amerikal ya roman n kahraman –ve elbette yazar - Philip Roth’u anlatt ran yazar, bu roman nda da ya l l a, hastal a ve insan n ölüm kar s ndaki çaresizli ine kendi penceresinden bak yor.

B Ç MSEL YÖNDEN LG NÇ AMA… hayat ndaki ba ar y özel hayat nda yakalayamam , dört kez evlenmi bir koca, bu nedenle ilk evlili inden olan iki o lu taraf ndan hiç sevilmeyen bir baba, hastal klarla, ameliyatlarla bo u mu bir ihtiyar kimlikleriyle kar m za ç kacak olan isimsiz ba kahraman n cenaze töreniyle ba l yor roman. Biçimsel yönden ilgi çekici görünse de öz itibar yla anlaml bir giri de il bu. Çünkü mezar ba nda konu an iki o lunun onu zaten hiç sevmedi ini, o ullar n yapt klar konu ma ve anlat c taraf ndan bildirilen halleri arac l yla roman n ba nda ö renmek bizi merakland ran bir unsur olmuyor. Ad n , ölüm taraf ndan ça r lan ve Tanr ’n n önünde hayat n n hesab n veren s radan bir insan n maceralar n anlatan, 15. yüzy lda yay mlanm bir tiyatro eserinden alan Sokaktaki Adam, çocuklu unda hayal etti i mutlu hayat ya ayamam bir adam n trajedisini anlat yor. Philip Roth, her birimizin birer ‘Sokaktaki Adam’ oldu umuzu derinden hissettiremese de yaz daki ustal n kullanarak okuru bir yerinden tutup Sokaktaki Adam’la ba lant ya geçirmeyi ba ar yor. Bir yönüyle bu roman, asl nda ad n n da ça r t rd gibi, hepimizin eninde sonunda, hayat n bir döneminde (ömrün son demi olmak zorunda de il bu dönem) ba na gelecekleri anlat yor. Ya anm mutlu anlar n yan s ra bir y n pi manl k, ba ar s zl k, hatalar… Zaten her hayat n özeti de il mi bu? Birçok insan n ya am n her dönemine dâhil etti i sorgulamalar, hesapla malar, Sokaktaki Adam’da ihtiyarl n alametleri olarak ortaya ç k yor. Gençli ini, paral ve kariyer sahibi oldu u reklamc l k y llar n sorusuz, sorgusuz geçirdi ini hissediyoruz kahraman n. Ya lanma-

VATANLAR, KT DARLAR, BAYRAKLAR… Yu Yuan, ideolojik bir kayg yla de il, annesine ve ni anl s na kavu mak ad na komünistlerin aras ndad r. Onun da vücuduna komünizme küfreden bir dövme yap lm t r. Bu dövmeyle Çin’e dönmek ölüm demektir. Yu Yuan’ n bir ayr cal vard r, çok iyi ngilizce bilmektedir. Komünist esirler kendisinin bu özelli inden faydalan r, o da bunun ayr cal n ya ar. ngilizce bilen, annesine ve ni anl s na dönmek isteyen biri olarak komünist esirlerin örgütlü birlikteli ine kat l r, onlara tan kl k eder. Ele tirel gözlemlerde bulunur. S radan askerlerin ideolojileriyle kurduklar ba da görünür olan olumlu/olumsuz durumlar n alt n çizer. Hayatta kalmay , annesine ve ni anl s na kavu may esas ald için bir dönem sonra milliyetçi Çinli askerlerin kald kamplara dü er. Onlar da gözlemler… Sonra yine komünistlerin aras na kat l r. Sonunda komünist esirlerle birlikte Çin’e döner. Çin yönetimi onlar n esir dü erek davaya ihanet ettiklerine, birer ‘sava art ’ olduklar na karar verir. Yu Yuan döndü ü Çin’de yaln z ba na kalm t r. Annesi bir y l önce ölmü , ni anl s ise bir vatan hainiyle beraber olmak istememi tir. Yine de ansl d r! Komünist partiye üye olmad için hayat partiye üye di er esir arkada lar kadar trajik geli mez. Bir okulda ö retmen olarak hayat n sürdürür. Tarihsel gerçekli e sad k kurgusal bir metin olan Sava Art , Kore Sava ’n oda na al rken bir ideolojiye yaslanm ulus devletlerin insanlar kurbana/say ya dönü türen mitlerinin çürütücülü ünü de ortaya koymaktad r. Sava n içinde vatanlar n, iktidarlar n, bayraklar n, insanlar n birer art a dönü tü ünü söyler.

26

y nca ya l l bilmek olanaks z ya, Roth, kahraman arac l yla ya l l pi manl a, dü ünce yoluyla günah ç karmaya indirgiyor sanki. Ancak Sokaktaki Adam, hayat n n önceki dönemlerinde oldu u gibi ihtiyarl kta da pek bencil. Resim dersi verirken tan t bir kad n n uzun süre amans z bir hastal kla bo u tuktan sonra ölen kocas n n sefaleti Sokaktaki Adam’da (ve anlat c n n dilinde) pek bir trajedi yaratm yor. Ya l l n ilerleyen dönemlerinde “Ya l l k bir sava de ildir; ya l l k bir katliamd r.” dü üncesine var yor. Ve son evre ölümü sorgulama: “Çünkü hayat n en rahats z edici gücü ölümdür. Çünkü ölüm çok adaletsizdir. Çünkü insan bir defa ya am n tad na var nca ölüm do al dahi gözükmez ona.” Bir Amerikal Yahudi olan Roth’un bu romandaki karakterleri de eserlerinin ço unda oldu u gibi Yahudi. Antisemitist olarak bilinen Roth, Sokaktaki Adam’da çe itli f rsatlarla Yahudili e olan mesafesini, giderek dine olan bak n ortaya koyuyor: “Nihai hastal ndan çok önce, haham ndan cenaze törenini bütünüyle branice gerçekle tirmesini istemi ti, sanki ölümle boy ölçü ebilecek en güçlü cevap braniceymi gibi (…) Dinin yalan dolan oldu unu hayatta erken fark etmi ti ve bütün dinleri sald rgan buluyordu…” Yirminci yüzy l n ikinci yar s ndan itibaren “roman n sert dili” olarak etiketlenen Amerikal romanc Philip Roth’un sert dilini bu romanda pek belirgin göremesek de, dine kar olan bu duru u okuru ürpertecek bir üsluba da evriliyor yer yer. Ancak ne olursa olsun, bir Yahudi mezarl na gömülecek olmaktan hiç ikâyetçi de il kahraman. Hatta ölmeden k sa bir süre önce atalar n n da gömüldü ü Yahudi mezarl na u ruyor, orada rastlad mezar kaz c yla duygusal bir diyalo a giriyor.

D ER ROMANLARI KADAR GÜÇLÜ DE L Günümüzde her sektörde gördü ümüz “sat odakl ” yakla m son y llarda yay nc l k dünyas na da girmi durumda. Yay mlanan kitaplar n tan t m genellikle beklentiyi azami düzeye ç karacak ekilde yap l yor. Malzemenin edebiyat olmas ise bu yanl , yan lt c tan t m ve sat stratejisinin tüketiciden tepki görmesinin önüne geçiyor. Roth’un bu roman da gerek arka kapak yaz s nda gerekse tan t m bültenlerinde “büyüleyici” gibi bir s fatla tan t l yor. Oysa Sokaktaki Adam, yazar n di er kitaplar yla k yasland nda daha güçsüz kal yor. Neticede, Georg Lukacs taraf ndan ortaya at lan, Roth’un bu romanla “yazar n, hayat n bütününü kapsamas n n imkâns z oldu u tezini görkemli bir biçimde çürüttü ü” iddias da görkemli bir iddia olmaktan öteye geçemiyor.



ÖYKÜ-TAR H

KÝTAP ZAMANI

Kay p zaman n izinde Tabucchi

E

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Osmanl ’y yeniden yazmak

Antonio Tabucchi, dokuz öykünün yer ald Zaman H zla Ya lan yor adl kitab nda postmodern edebiyat n en yetkin örneklerinden birini vererek okura hüzünlü bir okuma öleni vaat ediyor.

Virginia H. Aksan ve Daniel Goffman’ n haz rlad klar Erken Modern Osmanl lar: mparatorlu un Yeniden Yaz m adl eser, Osmanl ’n n modern öncesi dönemiyle ilgili makalelerden olu an bir seçki.

ZAMAN HIZLA YA LANIYOR, ANTONIO TABUCCHI, ÇEV.: N HAL ÖNOL, CAN YAYINLARI, 136 SAYFA, 10 TL

ERKEN MODERN OSMANLILAR, KOLEKT F, T MA , 480 SAYFA, 18,5 TL

ERCAN YILMAZ

er ‘zaman’a vurgu yapan bir kitab okumaya ba lam san z, mazinin tüm hayaletleri çok geçmeden ba n za ü ü ecektir. Siz hayaletlerle bo u urken geçmi in, imdinin ve gelece in belirledi i çerçevenin d nda, zaman n kendisini yap bozuma u rat rken aç a ç kan haz, sizi Heidegger’in ifadesiyle ‘varl n ufku’na do ru yöneltecek, ruhunuzu al p bir bengidönü girdab n n tam ortas na b rakacakt r. Hele söz konusu olan Tabucchi’deki gibi oyunla gerçe in, zamanla dü ün, hüzünle ironinin saf birli iyse okurun i i daha da içinden ç k lmaz hal alacakt r.

UZAK GEÇM N GÖRÜNTÜLER Antonio Tabucchi’nin Zaman H zla Ya lan yor’unda dokuz öyküye yer verilmi . lk öykü “Çember” ba l n ta yor. Çember’in metaforik bir göndermeyle zaman n dairesel olu una bir imâ oldu unu söylemek a r bir yorum olur mu bilmiyorum ama öyküdeki at sürüsünün ok gibi h zl ve giderek h zlanan bir çember gibi döndükleri ve neredeyse iki at aras nda hiç bo luk kalmad ifade edilir: “Sadece tek bir ata dönü mü olan attan bir duvar vard , kafas bir kuyrukla ba layan ve kuyru u kafa olan bir at görüntüsüydü art k…” “Dü ünceler de çembere dönü mü tür ve salt dü ünü ün bilincine varm ”, o “hiçbir eyi dü ünmemeyi dü ünmeyi sürdürmesi gerekti ini dü ünen” kahraman için “atlar n çizdi i çember sonsuza dek geni leyip ufka dönü mü gibiydi.” “ p, pp; pp; ppp” ba l kl ikinci öyküsünde de h z-yava l k tezad n ele alan Tabucchi, ‘hastal k’ metaforu çerçevesinde bir yandan, ‘insan kendi bedeniyle nas l konu mal ’ sorusunun cevab n ar yor, öte yandan II. Dünya Sava ’n n kâbusa dönü en hat ralar n n, trajedilerinin, uzak geçmi in görüntülerinin hayalle kesi ti i anda nas l tehlikeli bir oyuna dönü tü ünü ve tüm bunlar n anlam n sorguluyor. “Bulutlar” adl dokunakl öyküsünde, geçen asr n sonlar ndaki de i imlere, sava lara i aret eden Tabucchi, ideallerin gerçekler kar s nda nas l eriyip gitti ini, ‘nefelomansi’ (bulutlar seyrederek gelece i ke fetme sanat ) üzerinden okurun üzerinde âdetâ bir romans etkisi uyand r rcas na ele al yor. Yazar, bütün bunlar yaparken ya ad rahats zl ve huzursuzlu u, bulant y ve bulan kl , sars nt y ve melankoliyi de ustaca vermeyi ihmal etmiyor. Yazma eylemi üzerine de zaman zaman k k rt c de inilere ve görü lere rastlad m z öy-

E

külerin bana kal rsa en önemli özelli i zaman n ya lanmas söyleminin zaman n politikle mesi imâs yla ta d paralellik. Sadece kültür emperyalizminin de il, hayat n her alan na sirayet etmi ve hatta dü emperyalizminin bile simgesi haline gelmi ‘zaman’ olgusuna dikkati çeken Tabucchi, bunu yer yer modernizm ele tirisi ba lam nda gerçekle tiriyor. Edindi i tecrübeler sonucunda sanat n hayat de il, hayat n sanat taklit etti i kan s na varan bir yazar n kaleminden ç km Zaman H zla Ya lan yor’u okur, tarihsel düzlemde de okuyabilir. Çünkü “Kimi zaman, ya anm bir olay n derin anlam , tam bu olay kapanm görünürken kendini gösterir.” “Kar Zaman” ba l n ta yan kitab n son öyküsünün kahraman , Atina’ya alçalmakta olan uçakta, kapa nda siyah beyaz bir atom bombas foto raf n n oldu u bir derginin sayfalar n kar t r rken âdeta tarihin sonunu i aret eden kareleri hüzünle seyreder. “Hiro ima’da bir evde, atom bombas n n s cakl yla bir insan bedeninin, üzerinde s v la p kendi gölgesinin damgas n vurdu u dö eme ta ”, “siperli i kapal mi fer takm polislerin bir grup yal nayak insan n üzerine makineli tüfekleri do rulttuklar bir foto raf”, “bir polis panzerinin önünde küçük bir çocuk foto raf ”, Irak’taki Ebu Garip Cezaevi’nden bir kare: Yere y lm ç plak bir vücut, ona aya n uzatan bir asker ve yerdekinin baca n s rmaya çal an bir köpek. Askerin di er elinde ise bir sigara. te Tabucchi, geçen asr n o yak c k r lma anlar na götürüp o anlara çiviliyor âdetâ okuru. “Kar Zaman”, Akdeniz’in kokular n , do an n iyile tirici gücünü, gizemli öyküyü ruhlar m za ta yan iirsel diliyle kitab n en büyülü öyküsü…

MELEK AYDO AN

rken Modern Osmanl lar: mparatorlu un Yeniden Yaz m , Virginia H. Aksan ve Daniel Goffman’ n haz rlad klar , ‘emekleme devresi’ndeki Osmanl çal malar na ‘farkl sesi’ getiren akademisyenlerin Osmanl ’n n modern öncesi dönemiyle ilgili makalelerinden olu an bir seçki. Eser, ‘genç’ ve ‘ya ça büyük’ tarihçileri yan yana getiriyor. Kitab n “Osmanl Dünyas n n S n rlar ”, “ mparatorlu un Kökenleri”, “Egemenli in Uyan ”, “Osmanl Kimli i” ve “ mparatorlukta Estetik” adl be bölümünde de mekân n dönü ümü ve dönü türdükleri üzerinden Osmanl diplomasisi, askeri reformu, hukuku, ideolojisi, kimli i ve esteti i özelinde yeni bir tarihyaz m söz konusu.

ELE T REL PERSPEKT F Aksan ve Goffman, kitapta makaleleri bulunan 12 akademisyenin de en büyük duyarl l Osmanl tarihiyle ilgili eserlerin seçimi konusunda gösterdiklerini belirtiyorlar. Osmanl ’ya “içeriden” ve “d ar dan” bakan çe itli kaynaklar görmek, çal man n sa l kl bir ele tirel perspektiften ç kt n gösteriyor. Aksan ve Goffman, Osmanl idrakinin çok yönlü olmas n bir engel de il, benzerine az rastlan r bir zenginlik olarak görüyorlar. Kitaptaki makalelerde ‘modern’ olana ilginin sebepleri tart l rken ‘Avrupamerkezci’ yakla m n ‘özü’ göz ard etme yan lg s ndan kaç n l yor. Her biri ‘ezber bozan’ bu makalelerden, ‘premodern’i kültürel ifrelerle çözümleyenler üzerinde duraca m. Palmira Brummett, “Dünya Tarihinden Piri Reis’e Erken Modern Osmanl Mekân n Tahayyül Etmek” makalesinde, haritalar n mekânlar tahayyül etmede belirleyici bir görevinin oldu unu ve devlet politikalar gere ince kimi devlet s n rlar n n varl klar na me ruiyet kazand rmak için toprak geni letmelerle polemik malzemesi haline getirildi ini öne sürüyor. Haritalar, “Osmanl ’y ve di er Avrupal devletleri me rula t rmaya, onlar n politikalar n hakl göstermeye veya onlara geni leme ve toprak talebinde bulunma yollar önermeye hizmet ediyordu.” Piri Reis’in Kitab- Bahriye adl eserinin denizcili e sa lad yararlar d nda, bir seyahat anlat s ve sanat eseri olmas sebebiyle s n rlarla ilgilenmedi ini söyleyen Brummett, do al s n rlar önemseyen ve zafer kutlamalar n haritalar nda resmetmeyen Matrakç Nasuh’u ‘sahici gerçekleri’ yans tmas aç s ndan önemli buluyor. Douglas A. Howard, “Osmanl Nasihatname Türleri ve Mit” makalesinde, önemli tarihi belge niteli i ta yan, devlet bürokrasisi ile ilgili “kâhince” söylemle-

HÜZÜNLÜ B R OKUMA ÖLEN Metinleraras l k, yazma sürecinin sorunsalla t r lmas ve bu sürece okurun dahil edilmesi, kurgusal yap , anti-kapitalist söylem, parçal kimlikler, geçmi ile bugün ve hatta yar n aras ndaki benzerlik, k k rt c zaman alg s , çocukluk hat ralar , ironinin tüm inceliklerini yans tan ustal kl dil, toplumsal duyarl k, insan s cakl … Bütün bunlar bir araya getiren tarz yla Tabucchi, Zaman H zla Ya lan yor’da, postmodern edebiyat n en yetkin örneklerinden birini vererek hüzünlü bir okuma öleni vaat ediyor okura. Diyalektik olarak mümkün görünüyor, geçmi in aynalar n n tinsökümü Tabucchi’de. Okuru ‘ac bellek’in koridorlar nda tedirgin ve ürkek ad mlarla dola t rarak…

28

re sahip nasihatnamelerin detayl olarak incelenmemesini ve sorgulanmamas n ele tiriyor. Nasihatnamelerin monar ik yönetimlerin premodern edebi türü oldu unu söyleyen Howard, “Nasihatnameler bürokratik monar inin kanun idaresi, gelene e sayg ve liyakatin önceli i gibi yap ve de erlerini teyit etme vazifesini üstlendi.” yarg s yla, halk ve hükümdar aras ndaki ayr l belirginle tiriyor. Edhem Eldem, “Kentin Gaipten Gelen Sesleri: stanbul’un Osmanl -Müslüman Mezar Ta lar nda Kimlik, Statü ve Sosyal Stratejiler (1700-1850)” makalesinde, ‘ölü mekânlar ’ diyebilece imiz kabristanlardaki mezar ta lar n n ‘erken modern’ dönemdeki de i imi üzerinden, ‘bilinçli’ olarak yeni kimlikler olu turuldu u sonucuna var yor. Ona göre, mezar ta kitabeleri ölen ki inin kimli ini tan tma konusunda çe itli karma kl klara sahipti. Mezar ta lar , özellikle kent kültürünün bask n oldu u çevrelerde, mezarlar ziyarete gelen ‘okuyucu-izleyici’ kitleye yönelik ‘dini ve hissi’ kabullerin de il, sosyal ve toplumsal statünün göstergesiydi. Eldem, mezar ta lar nda, ‘ithal edilmi ’ biçimsel yeniliklerin denendi ini ve bu evrilmeler sebebiyle kabristanlar n dini vas flar n n seküler bir düzeye kayd n söylüyor. Kad nlar n kamusal alandaki görünürlükleri kadar mezarl klarda ‘var’ k l nd klar n , toplumsal bilincin kitabelerde de kad n e /çocuk/anne olarak tan mlad n vurguluyor.

LHAM VER C GÜCE SAH P B R ÇALI MA Shirine Hamadeh ise “On Sekizinci Yüzy l stanbul’unda Kamusal Mekanlar ve Bahçe Kültürü” makalesinde, elitin ve kentli orta s n f n kahvehanelerden hasbahçelere uzanan ‘mekân’ alg s n sosyal görünürlük temelinde anlat yor. Saray n varl n güç ve otorite gösterileriyle korudu unu söyleyen Hamadeh, mesireleri ehrin kültürel biçimlenmesinin sa land sosyal etkinliklerin yürütüldü ü kamusal alanlar olarak de erlendiriyor. Kitab n yazarlar , di er toplumlardaki ‘erken modern’ dönemin izlerini, ele ald klar 1453-1839 aras dönemde buluyorlar. Haritalar, nasihatnameler, mezar ta lar ve hasbahçeler ile yans yan yenilikler ‘modern’ olan gösteriyor. Bu, Osmanl ’n n kamusal alanda ve imparatorla ma sürecinde çarp c dönü ümler geçirdi ine i arettir. Erken Modern Osmanl lar: mparatorlu un Yeniden Yaz m , modern öncesi dönem ve mekân ili kisinin gözetildi i, Osmanl mparatorlu u’nun tarihyaz m na ‘ilham verici’ güce sahip bir çal ma. mparatorlu u yeniden okuyan bu makaleler seçkisi, y llard r tart lagelen meselelere önemli boyutlar kazand rmakta, ku kusuz!


EDEB YAT

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

‘K r lan oklar’ n öyküsü N. Ahmet Özalp, Oklar K r lm Kirpi adl kitab nda Refik Halit Karay’ n eserlerini kar la t rmal bir biçimde inceleyerek yazar n nas l sansüre u rad n gözler önüne seriyor. Özalp, bu çal mas yla Refik Halit’in muhalifli inin bir söylenceden ibaret olmad n gösteriyor. OKLARI KIRILMI K RP , N. AHMET ÖZALP, KAPI YAYINLARI, 195 SAYFA, 12 TL

N

SAK NE KORKMAZ

rak…” cümlesi, “…dört senedir kirli ellerin temas ndan uzak kalarak…” cümlesine dönü üyor. Daha sonraki metinlerden de Milli Mücadele’ye, Mustafa Kemal’e dair göndermeler ‘temizleniyor’; hatta ehir kimliklerinden s yr l p bir simgeye dönü mü stanbul ve Ankara üzerinde bile oynamalar yap l yor. Cumhuriyet’le birlikte yükselen de er olan ulusçuluk krine ters dü tü ü için belki de, hikâyelerindeki ‘Kayserili Ermeni’ ‘Kayserili Muhacir’; Manisa’da bir H ristiyan köyünde ya ayan ‘Taselyal Yani’ ‘Taselyal Bekir’ oluyor. Özalp, kitab n n son bölümüne de u anda bask s olmayan kitaplar n birinci bas mlar ndan ç kar lan yaz lar n orijinallerini koymu . lgilileri için gerçekten önemli bir çal ma.

e biliyoruz Re k Halit’le ilgili? Alt yüz y ll k bir devrin sonuna yeti mi ve Cumhuriyet’in kurulu una tan kl k etmi sivri dilli bir gazeteci, ‘Kirpi’ müstearl bir mizah yazar , Türkçenin en güzel örneklerini vermi bir hikâyeci. Re k Halit deyince hangimizin akl na “ eftali Bahçeleri”, “Eskici” ya da “Yat k Emine” gelmez? Bir de özel bilgi, muhalifli i yüzünden önce ttihatç lar taraf ndan be y l Anadolu’da sürgün ediliyor, sonra Cumhuriyet iktidar nda “yüzellilikler” listesine girip 1938’e kadar on alt y l n Suriye ve Halep’te geçiriyor. N. Ahmet Özalp’in Oklar K r lm Kirpi kitab n n arka kapak yaz s u cümleyle ba l yor: “Re k Halit’in muhalif bir yazar oldu u dilden dile dola an bir söylencedir.” Oysa onun hiçbir eserinde muhali i i yüzünden sürgüne gönderildi ini gösteren bir kan t yok. u halde, evet, ya onun muhali i i gerçekten bir ‘söylence’ olmal ya da ortada bu muhali i in izini ‘titiz bir çal mayla’ silen bir iktidar.

HEBA ED LEN 16 YIL Özalp, metinlerdeki bu de i ikli in Re k Halit’in bizzat kendisi taraf ndan da yap lm olabilece i gibi bir yorumun önünü kapatmak için yazar n özellikle an lar ndan yola ç karak bunun imkâns zl n ortaya koyan argümanlar sunmu . Ama bu de i ikliklerin bizzat Re k Halit taraf ndan yap ld n varsaymak, hatta sürgün dönü ünde sansüre gönüllü olarak raz oldu unu öne sürmek bile mümkün. Çünkü on alt y l n n heba edildi i –ki bu y llar bize Gurbet Hikâyeleri’ni kazand rm t r- sürgün hayat ndan, en yak n arkada lar ndan yine kendisi gibi muhalif gazeteci Ali Kemal’in zmit’te nas l linç edildi ini gördükten, ülkesine dönü ünden sonra bile “yazmad ama yazaca söylenen” bir yaz için emniyete ça r l n n ard ndan eserlerindeki bu kesip biçmelere nas l raz oldu unu kavramak zor olmasa gerek. Türk bas n tarihinde sansür denilince yaln zca II. Abdülhamid dönemini an msayanlar, sansürden söz ederken 1923’ten 1954’e atlayanlar, söz konusu Tek Parti yönetimi oldu unda her sistemin kendini var etmek için totaliter bir rejime ihtiyaç duyma gereklili inden yola ç karak bu sansürü kabul edebilirler. Bense imdi oturmu alt nc s n f ö rencilerime biraz da sesime Hayfa’ya yollanan Hasan’ n dram n hissettirecek tonlamay vererek “Eskici” hikâyesini okuduktan sonra, ö rencilerin gözlerinde empatiden do an hüznü gördü ümde Türkçenin bu en güzel örneklerini vermi , vatan hasreti çekmi adam n 16 y l n sürgünde geçirmesinin ne kadar ironik oldu unu dü ünmekteyim. Yoksa trajik mi demeliydim?

‘TEM ZLENEN’ CÜMLELER Bu ‘titiz çal may ’ imleyen alegorik ad yla Oklar K r lm Kirpi kitab nda N. Ahmet Özalp, ‘k r lan oklar’ n ard na dü üyor. Re k Halit’in Kirpinin Dedikleri, Ago Pa an n Hat ralar , Ay Pe inde, Guguklu Saat ve Tan d klar m adl mizah ve hiciv türü kitaplar n n 1910’lardan ba layan birinci bas mlar yla 1940’l y llardaki bask lar n kar la t rmal bir çal mayla inceliyor. Ortaya ç kan manzara bazen yaz lar n bir k sm n n tümden kald r ld , bazen paragra ar n ç kar ld , bazen de ‘tehlikeli’ bulunan kelimelerin yerine daha ‘zarars z’ kelimelerin konuldu u bir sansürü gösteriyor. Özalp yer yer de i tirilen paragra ar , yer yer cümleleri eski ve yeni bas mlar kar la t rarak ortaya koyuyor. Re k Halit önce ttihat ve Terakki yönetimine, daha sonra Milli Mücadele’ye kar kullan yor kalemini. Metinlerinde bolca yer alan ttihat ve Terakki Cemiyeti ve cemiyete ait isimler tamamen temizleniyor. “… sonra burada kurna t kac bile olmaya yaramaz iki kirli basma parças ‘ ttihat ve Terakki’nin galebesi’ diye her gün ö ündü durdu” cümlesi örne in, “… sonra burada kurna t kac bile olmaya yaramaz iki kirli basma parças ‘Galebe’ diye her gün ö ündü durdu” ekline veya “…dört senedir ttihatç lar n kirli ellerine temastan uzak kala-

29


ROMAN

KÝTAP ZAMANI

‘Son Ad m’a daha çok var

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Kli eler hakikat iken

Ayhan Geçgin’in üçüncü roman Son Ad m, Metis Yay nlar taraf ndan yay mland . Romanda stanbul’un kenarda kalm , renksiz, kendine has kokular yla mevcut, edebiyat n çok da mekân olmam semtlerinden karakterler kar m za ç k yor.

Sad k Yals zuçanlar Vefa Apartman ’nda Menderes’le beraber Yass ada’ya dü en, Tevfik leri’nin hayat n anlat yor. Yazar, kitapta kendisini geride tutmu , leri’nin e i ve çocuklar yla yapt görü meyi ve mektuplar aktarmay tercih etmi .

SON ADIM, AYHAN GEÇG N, MET S YAYINLARI, 264 SAYFA, 14 TL

VEFA APARTMANI, SADIK YALSIZUÇANLAR, T MA

K

M. SA D AYDIN

itaplar aras nda ili ki kurman n akademide bin bir türlü yolu var, üstelik buna gerek de var. Metinleri analojik ba lant larla ili kilendirmek, “yeniden okuma”lara tâbi tutmak, ikili kar tl klar üzerinden sonuçlara varmak, akademilerin amentüsü olmal d r; -ço u zaman iyi ki vard rlar da. Fakat okuyucu için, yaz nsal herhangi bir ba kurmak konusunda kendini zorunlu hissetmeyen okuyucu için benzer türlerdeki metinler aras ndaki görünür/görünmez ba lar oldukça key ve hadi diyeyim “güzel”dir. Kendi hesab ma, son zamanlarda ne zaman iyi bir roman okusam, elim Mehmet Açar’ n Çok Uzaklarda Bir Yaz’ na gitti s k s k. Orada ad n bilmedi imiz ama hayat n n neredeyse tamam n , ‘güzel’ bir anlat c mesafesiyle okudu umuz karakterin haf zas , gençli i, a klar , dönemin siyasi atmosferi vs. o kadar canl d r ki, bir süre sizinle, gündelik hayat n z n içinde ya ar. Keza Cemil Kavukçu’nun, bence Türk edebiyat n n en güçlü ehir monogra lerinden biri olan uzun anlat s Angelacoma’n n Duvarlar da öyle bir metindir. Ve daha yak n zamandan, yer yer yumru olup bo aza tak lan, kimi yerlerde insan n içini kabartan, co turan ama bunu neredeyse bir Marquez esteti iyle yapmay ba arm Perper k-a Söe [Gece Kelebe i] isimli Haydar Karata roman . te as l analojiyi, birazdan söz edece im kitapla bu kitap aras nda kurmak niyetindeyim: Ayhan Geçgin’in, Metis Yay nlar taraf ndan yay mlanan üçüncü roman Son Ad m, geçti imiz günlerde okuyucu kar s na ç kt .

AZ YAZAN B R YAZAR Ayhan Geçgin, kolayl kla söylenebilir ki, “az yazan” bir yazar. Bunu asl nda öyle tashih etmek gerekebilir; “çok yazmaktan imtina eden” bir yazar bence. Çünkü cümle cümle özenildi i o kadar aç k ki, Son Ad m’ n yaz m sürecinin uzun ve zorlu oldu unu tahmin etmek güç de il. Adeta bir üslup obsesyonuyla metni güçlendirmi Geçgin; üslup denen eyin bir roman boyunca gerilimi nas l azalt lmaz, göstermi . Son Ad m’ n zemin–mekân ili kisine dair bir güncel analoji daha kurmak mümkün asl nda: Behçet Çelik’in –hassaten Diken Ucu’nda- stanbul’u gibi bu stanbul. Çelik de, kenardan, renksiz (rengi varsa bile renksiz), kendine has kokular yla mevcut, roman n/edebiyat n çok da mekân olmam mekânlardan harekete (hareket?) geçiriyordu karakterlerini. Ayhan Geçgin de, Alisan’ [Ali

B

hsan] Küçükçekmece’de, Bak rköy’de, Çapa’da dola t r yor. Alisan; babas n ve annesini kaybetmi , babaannesiyle çocukluk evinde, Küçükçekmece’de ya ayan, üniversite için Eski ehir’e gidip k sa bir süre sonra okulu b rak p dönmü , iç sesiyle a z ndan ç kan sesler aras nda dünyalar kadar fark olan bir karakter. Uyumsuzlu unun “ ehir”le bariz bir alakas var; i lerle, kad nlarla, babaannesiyle, televizyonla, tozlan p duran bir adet kitapla ili kisi çerçevesinde gördü ümüz, dinledi imiz Alisan roman boyunca “bir ey” bekliyor. Geçgin, ikinci tekil ah sla [“sen” ile] büyük bir üslup tutturuyor; anlat c yla Alisan aras nda mesafe bir süre sonra belirsizle iyor, belirsizle mesinin “sorun” olaca yerlerde, hemen devreye giriyor tekrar anlat c . Çok al k olmad m z ikinci tekil ah sla böyle bir üslup tutturmu olmas nda da, evvelden söyledi im, “obsesyon” ile bir tutarl bir ili kisi var kan mca. Alisan, çok tan d k biri; Mersault’ya da benziyor, Selim I k’a da, “Uyuyan Adam”a da, Zebercet’e de. Bu tan d kl n içinde biricikli ini de sab rla örüyor. ç sesi, ailesinin göçüne kar mesafesi, ailesiyle olan derin ili kisizli i, “onlar n dili”, babaannesi, babaannesinin hastal nda ya ad klar ve Kader isimli kom u kad n n hayat na giri i. Metnin büyük k sm nda bekledi i “büyük ey” babaannesinin ölümüyle, “onlar n dili”nin konu uldu u Tunceli-Bingöl aras ndaki o ilçede ya ad klar haline geliyor.

EL F TUNCA

ir varm bir yokmu … Senin annen bir melekken, sevgi her güçlü ü yenerken, ben de il de biz denirken “Size erefli, namuslu, erkek bir ad b rakabildim. Hiçbir zaman ba n z yere bakmayacakt r. Bununla müteselliyim, siz de bununla iftihar edeceksiniz” diyen bir adam varm . te bu, o adam n hikayesidir... O adam, ya pek de yetmeyen ben gibilere çok da tan d k gelmeyecek bir isim; Tevfik leri. Adnan Menderes’le beraber Yass ada’ya dü enlerden, eski Milli E itim Bakan diye tan tmaya kalksam –yine ben gibi- ‘apolitik nesil’ denenler için hemen iç k y c ça r mlar olacak ve ilgi düzeyini yüksekte tutmay ba aramayacak; biliyorum. Kar s na ve çocuklar na büyük bir a kla ba l olan ve bu a k ancak insanl a hizmet a k yla ‘tamam’ gören, en umutsuz anlarda bile kendinden emin olman n verdi i güvenle ba n dik tutan bir adam… Ma duriyetleriyle vakar aras nda öyle bir uçurum var ki i te trajedi de oradan do uyor.

‘ÖLÜM BELK DE KURTULU TUR’ Tevfik leri’yi tan mak için en güzel yol belki de mektuplar . (Ki Sad k Yals zuçanlar da bu kitapta kendisini olabildi ince geride tutmu , adeta bir belgesel kameras gibi sadece leri’nin e i ve çocuklar yla yapt görü meyi ve mektuplar aktarmay tercih etmi . Biz de öyle yapal m.) Kendisi gibi Hem inli olan –o zamanlar- müstakbel e i Vasfiye han ma ‘Hem in k z ’ diye hitap etti i ve ‘Hem inli Tevfik’ diye imzalad mektuplardan ba lamal . Daha o zamanlardan s cak bir yuvay , huzurlu bir memleketle e tutan bu idealist insan öyle seslenmi sevdice ine: “ ki köy çocu u, aile için bir örnek olaca z. Görenler haset ve g pta etmiyecekler. Bizi sevecek ve bizim mesut olmam z istiyecekler. Her gitti imiz yerde hürmet ve sevgi bulaca z. yi insanlar olaca z. yi i ler yapmak için çal aca z. Sen elimin bayra olacaks n. Ben nas l her f rsat buldu um zaman ve yerde köy insan n n hakk nda, mahrumiyetlerinden bahsedeceksem, sen de köy k zlar n n temiz, tertemiz ve dertli köy k zlar n n konu an dilleri olacaks n. Her gitti imiz yere sevgi ve efkat götürece iz. Sevgi ve efkat, hürmet ve muhabbet toplayarak bütün Anadolu’yu dola aca z. Sen benim büyük dert orta m, ve en iyi arkada m olacaks n. ” Vasfiye han m n da hakk n teslim etmek laz m; Yass ada’da savunmas n “Ölüm, belki de kurtulu tur. Memleke-

ZAMAN DE SE DE ACI DE M YOR Burada Geçgin ne kadar “sert” ve “gerçek”se, Karata ayn co rafyada ama bu defa 38’deki k r mdan söz ederken ayn ölçüde gerçeküstü ve büyülü bir dil kuruyordu. Uzak zamanlarda, ayn co rafyada ya anan olabildi ine “sert” ve “gerçek” eyin, iki ayr kalemin elinden anlat l , sadece edebiyat için de il, vicdan ve insanl k için de çok mühim ad mlard . Karata , bir küçük çocuk ile annesinin ya ad klar n anlat yordu, Geçgin ehirli olamam ama kesinlikle “oral ” da olmayan bir uyumsuz adam n ya ad klar n anlat yor. Üslup de i iyor, metin de i iyor, zaman de i iyor ama mekân sabit kal yor. Ac ve zulüm de. Alisan, kitab n sonunda i kencecisine “Ama ne yaparsan z yap n insan bir hiçe indirgeyemezsiniz. Gerçe i mi istiyorsunuz, i te gerçek: nsan n içinde ölümsüz bir ey vard r. nsan n içinde yok edilemez bir ey vard r.” diyor i kence tezgâh nda. Edebiyat, bazen insana güç verdi i için de de erli oluyor. Ayhan Geçgin’e Türkçe bilen herkes bir te ekkür borçludur.

30

tin huzuru, benim ölümüme ve hapishanelerde çürümeme ba l ysa karar n z böyle verin.” diyen adam n e i olarak onun mektuplar da çok farkl de il: “Allah sevgisi ve memleket sevgisi, bu sevgilerin tad n bilmiyor, insanlar nelerden mahrum oldu unun fark nda de il. Seni gördü üm zaman da söyledi im gibi bu halk için yorulmalar m z helal olsun”

MEMLEKET M Z YEKPARE B R VARLIK DE L Onlardaki bu memleket sevgisine ‘memleket’in verdi i kar l k ise biraz kar k. Ya da öyle diyelim O uz Atay gibi; memleketimiz yekpare bir varl k de ildir. Ba l ca iki gruba ayr l r: lki, memleketin gerçek sahipleri olduklar iddias yla olur olmad k vakitlerde ve biçimlerde ortaya ç kanlar. kincisi ise merhum leri’nin zaman nda “Haso’lar Memo’lar”, daha yak n tarihlerde ise “göbe ini ka yan bidon kafalar” diye adland r lan, hani plajlara ak n ettikleri için ‘halk’ n denize giremedi i ‘vatanda ’lar. Bu ikinci grup Tevfik bey ve onun gibileri hep sahiplenmi , desteklemi . ‘Memleket’in di er parças ndaysa hava, parçal bulutlu hep. leri’nin hayat nda ilk örne i de Razgrat hadisesi diye bilinen vak’ada vermi . 1930’da Bulgaristan’ n Razgrat ehrinde Bulgar gençlerinin Müslüman Türk mezarlar n tahrip etmesi üzerine Tevfik beyin de dahil oldu u bir grup genç, protesto düzenler. Protesto, stanbul’daki Bulgar mezarl na çiçek ve çelenk b rakmak gibi ‘medenî’ bir tav rdan ibarettir. Ancak memleketin ‘gerçek’ sahiplerinin tepkisi, gençleri nezarete atmak olur! Tevfik beyin bu ‘sak ncal ’ halleri, sonraki y llarda da kudretli devletin gözünden kaçmayacakt r! K z Cahide han m n Yass ada’ya yollad mektuplardaki ‘sevgilim’, ‘hayat m’ gibi hitaplar denetçinin k rm z kalemince çizilecek ve yan na not dü ülecektir; ‘ahlakî sukut tezahürü’! As l ahlakî sukut tezahürüyse Tevfik bey ve arkada lar cezaevine nakledilirken Harp Okulu ö rencilerinin, yüzlerine tükürtülmesi ve tekme tokat üzerlerine sald rt lmas d r ku kusuz. Memleketin ‘gerçek’ sahipleri ipin ucunu o kadar kaç rm ki Tevfik leri’nin apar topar tutukland , evinin didik didik arand ve kap ya asker konup eve kimsenin sokulmad o gün, hani neredeyse leri ailesini Türk bayra na dü man etmi ler. Bütün bu zulümler neye yarad ; diye dü ünecek olursak y llar sonra, sadece inanan insanlar n inançlar n peki tirmeye yarad n söyleyebiliriz. Yarat c lar na, birbirlerine, ülkelerine ve ideallerine…


ROMAN

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Çaresaz m , çaresiz mi? Halide Edip Ad var, Çaresaz’da modernle me yolundaki erken Cumhuriyet stanbul’undan sahneler sunuyor. Yazar, ölümünden üç y l önce kaleme ald bu k sa roman nda a k ve mant k, resmi nikâh gibi kavramlar sorguluyor. ÇARESAZ, HAL DE ED P ADIVAR, CAN YAYINLARI, 88 SAYFA, 7,5 TL

H

AY E BA AK

derilir ve ö retmen s fat yla mezun olur. Mediha, ö rencilerine dü künlü ü, kom ular n n her derdine ko mas , herkese yapt iyiliklerle tan n r. Mahalleli, bu genç ö retmene Çaresaz ad n verir. Mediha, kendini kom u kö kte oturan ihtiyar kad na vakfeder, ona yard m için elinden geleni yaparken yolu çok geçmeden ihtiyar kad n n o lu Münir’le kesi ir. Kö ke annesinin yan na dönen Münir ile Mediha aras nda ini li ç k l bir a k ba lar ve roman n bundan sonras nda Halide Edip’in, dönemin a klar na ve ili kilerine tuttu u aynaya yans yanlar görürüz. mam nikâh n , resmi nikâh , modern ili kileri ele alan Halide Edip, o y llar n stanbul ya am ndan sahneleri, ki ileri de anlat r. Çaresaz’ n ve Münir’in bir imam nikâh ile birle en hayatlar n n ini li ç k l seyri, herkese çare olan Mediha’n n bu ili kideki konumu ve çaresizli i dikkat çekicidir. Bu çaresizli in alt nda bir “oldu u gibi kabullenme” ve sorgulamama durumu yatmaktad r. Modernle meye çal an bir toplumun, Cumhuriyet döneminin genç ö retmeni Mediha’n n “geleneksel” teslimiyeti ve toplumsal de i imin ara bölgesinde kalm l üzücüdür. Ancak daha üzücü olan 50 y l önce yaz lm bu sat rlar n güncelli ini hâlâ korumas , toplumda benzer mevzular n ayn tazelikle devam ediyor olmas . Evet, bu roman bir stanbul nostaljisi olarak okumak mümkün ama kad n n toplumdaki konumunda o günden bugüne çok büyük de i imler maalesef yok.

alide Edip Ad var, Çaresaz’da Cumhuriyet’le birlikte Do uBat aras nda daha da fazla s k an, modernle me sanc lar çeken kad n n tüm bu de i imlerden asl nda pek de etkilenmeyen toplumsal rolüne vurgu yap yor. Romanc l m z n en önemli temsilcilerinden biri olan Halide Edip’in kendine has üslubu ve zengin edebî diliyle k sac k bir metinde yans tt toplumsal iklim dikkati çekiyor. Herkesin derdine deva, koca bir mahallenin s k nt lar na ifa olan Mediha, nam- di er Çaresaz. Halide Edip Ad var’ n ad üstünde kahraman , çare bulan “Çaresaz” n öyküsü, okuyucuya modernle me yolundaki erken Cumhuriyet stanbul’undan sahneler sunuyor. Halide Edip, ölümünden üç y l önce kaleme ald bu k sa roman nda a k ve mant k, imam nikâh , resmi nikâh gibi kavramlar sorguluyor. Herkese çare olan, çare bulan bir kad n n çaresizli ini anlat yor. Yazar n sat rlar nda kahraman n kendi derdine derman olamay n , teslimiyetini okuyoruz.

TEFR KADAN BA IMSIZ ROMANA 50 YIL Çaresaz, 1961 y l n n 24 Eylül’ünde Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmeye ba lan r ve yakla k bir ay sonra, 18 Ekim’de tamamlan r. Kitap olarak bas lmas için ise on y l geçmesi gerekecektir. Halide Edip’in 1963’teki ölümünden sonra 1971 y l nda yazar n Akile Han m Soka roman ile bir arada okuyucuya sunulur. Ba ms z bir roman olarak Can Yay nlar taraf ndan ilk kez yay mlanan Çaresaz için tarihler bu kez 40 y l sonras n , 2011’i gösteriyor. Can Yay nlar , bu bas mda Cumhuriyet gazetesindeki tefrikay esas alm . Bu metni seçmelerinin nedeni ise Halide Edip hayatta iken yay mlanm olmas . Romanda sadele tirmeye gidilmemi , 1961 y l ndaki metin aynen korunmu . Kimi kelimelerin güncel kullan mlar sayfa altlar na not dü ülmü . Roman n kahraman Mediha, annesini küçük ya ta kaybetmesinin ard ndan bir zamanlar sarayda önemli konumda bulunan babas taraf ndan büyütülür. Ülkedeki saltanatla beraber onlar n hayatlar ndaki saltanat da sona erer, zaman içinde ellerinde avuçlar nda ne varsa yitirirler. Bir süre sonra babas n da kaybeden Mediha, aile dostlar Nikolati Efendi taraf ndan yat l okula gön-

ROMAN VE KADIN Halide Edip’in romanlar aras nda özel bir yeri olan Çaresaz, onun ya am ndan ve hayata bak ndan da izler ta yor. Bir geçi döneminin sanc lar n çok yönlü ya ayan Halide Edip, Cumhuriyet öncesinde ve sonras nda kültürel ortamda ya anan iddetli depremleri en iyi bilenlerden biri olarak bu k sa roman nda kahramanlar na yakla m yla onlara bir misyon yükledi i hissini yarat yor. Hem sadece onlara de il, roman na da... Anlatt hikâye bu co rafyadaki her birkaç kad n n ba na gelebilecek, süregelen bir durum. Modernle menin getirdikleri, e itim düzeyinin yükselmesi bu co rafyada kad n n alg lan na h zl bir ivme kazand rm yor. Do u ile Bat , eski ile yeni, modern ile ilkel aras nda s k p kalan bir toplumun tercüme-i hali olarak görülebilecek Çaresaz’ geçmi e hapsetmemek laz m. 50 y l sonra ç k p gelmesi de bundan olsa gerek.

31



7 MART 2011 PAZARTESĂ?

Hepimiz ‘Holokost’ kurban y z Norman G. Finkelstein, Holokost EndĂźstrisi’nde, II. DĂźnya Sava ’nda Nazilerin Yahudilere yapt soyk r m n daha sonra Amerikan Yahudileri ve srail taraf ndan nas l kĂźresel çapta bir siyaset ve ticaret stratejisine dĂśnĂź tĂźrĂźldĂź ĂźnĂź anlat yor. HOLOKOST ENDĂœSTR S , NORMAN G. FINKELSTEIN, ÇEV.: U. UMUT BULSUN, KIRMIZI KED , 232 SAYFA, 16 TL

N

CELAL FEDA

verdi i altm milyar dolarl k tazminat, Amerikan Yahudilerinin el çabuklu uyla, tĂźrlĂź yolsuzluklarla da t ld . Nazi soyk r m n uzaktan seyredenler bile ‘gazi’ say ld . ba arma sanat n n incelikleri sergilenerek meselenin en uza nda olanlar en bĂźyĂźk paylar ald lar. Holokost, kelimenin tam anlam yla, çe itli yan sanayileri de olu turulan bir endĂźstriye dĂśnĂź tĂź. Ă–yle ki bu i i pazarlayanlar, limuzinlerle gĂśtĂźrĂźldĂźkleri salonlarda saatine binlerce dolar al p a tlar yakt lar. Bunlar kitaplarda da kar l n bulmakta gecikmedi. lk bĂźyĂźk holokost aldatmacas , Polonya gÜçmeni Jerzy Kosinski’nin kaleme ald Boyal Ku roman oldu. Kosinski, en dikkate de er holokost ovmeni Elie Wiesel’in performans na para yetiremeyeceklerin ça rd klar ikinci ad olmaya kadar yĂźkseldi. Kendi deyimiyle ‘tenzilatl Elie Wiesel’ oldu. Kitaplar , kitaplar izledi. Da t lan tazminatlarda aslan pay hahamlara, Ăśnde gelen Yahudi Ăśnderlere ve tabii en ba ta Arap dĂźnyas ndaki Yahudi cemaatlere aktar ld . Yahudilerin kinci Payla m Sava s ras nda ya ad klar n n hat ras olarak gĂśrĂźlen ne varsa bizzat Amerikal Yahudi elitleri taraf ndan paraya çevriliyordu.

orman G. Finkelstein’ n Holokost EndĂźstrisi’ni okuduktan sonra yazarla ilgili unlar dĂź ĂźndĂźm: Finkelstein, anne babas n n hat ras na sahip ç kan, duyarl , sad k bir evlat; tarihin palavraya dĂśnĂź mesine gĂśzĂźnĂź kapamayan sorumlu bir entelektĂźel; tarihi hakikatlerin ticari bir meta gibi pazarlanmas na kar duran yĂźrekli bir ki ilik; Yahudilerin etkili bir bĂślĂź ĂźnĂźn Ăśnce kendi hat ralar na sonra da tĂźm dĂźnyaya kar yĂźrĂźttĂźkleri ak l almaz bir endĂźstriye kar sesini yĂźkselten samimi bir inanm olmal ‌ Baz kitaplar n kaderi bĂśyledir; yazarlar ndan yĂźreklilik isterler. Yaz lacaklar için çal ma gayreti, sonras nda gelen bir eydir. Nice çal kan vard r, yĂźrekli olamad klar için çal kanl klar bir ses olu turmaz kendileri ad na. Finkelstein hem çal kan hem de yĂźrekli biri. Ayr ca tespitleri ve yorumlar çal kanl ndan, yĂźreklili inden de ileride. Bilemiyorum, ben, “inanm biriâ€? dedim onun için ama belki Amerikan Yahudilerinin ve srail’in hali onu inanc na kar so utmu tur. Belki tam da bu sayede, çal mas nda onun da and gibi John Stuart Mill’in, “SĂźrekli olarak sorgulanmayan do rular sonunda abart larak yalanlara dĂśnĂź Ăźp do rulu unu kaybeder.â€? sĂśzleri onda kar l n bulmu ve tam aksine inanc n as l bĂźyĂź Ăźne, ç kara, hileye, desiseye batmam olan na varm t r. Bu ve benzeri dĂź Ăźnceler Ăśnemsiz de ildir. Ancak Holokost EndĂźstrisi’nin okur kat nda daha Ăśnemli gĂśrĂźlece ini dĂź ĂźndĂź ĂźmĂźz yan na gelelim biz: kinci Payla m Sava s ras nda Yahudilere Nazilerin yapmaya çal t soyk r m, daha sonra bizzat Amerikan Yahudileri ve srail taraf ndan manipĂźle edilerek kĂźresel çapta nas l bir siyaset ve ticaret stratejisi haline getirildi, ona bakal m...

GEÇM N ANLA ILMASI DE L, BUGĂœNĂœN MAN PĂœLE ED LMES Sonunda bu endĂźstri, Yahudi hat ralar n n istismar n da a arak siyaset ve ticaret çark nda Ăśnce dogmala t , sonras ndaysa kurumsalla t . Amerikan Yahudileri ve srail’in kĂźresel çapta geçim ve bask kayna na dĂśnĂź tĂź. Bu gibi hususlarda sa duyulu gĂśrĂź leriyle tan nan srailli yazarlardan Boas Evron’un, Nazi holokostu meselesinde “gerçek hede n geçmi in tam olarak anla lmas de il, bugĂźnĂźn manipĂźle edilmesiâ€? oldu u yĂśnĂźndeki tespitleri dikkat çekicidir. Tahmin edilebilece i gibi Holokost’u, yeryĂźzĂźnde bugĂźne kadar ya anm e i benzeri olmayan bir hat ra olarak insanlara sĂźrekli hat rlatarak kendi yapt klar nice k y m Ăśrten srail’in ve Amerika Yahudilerinin kar s nda Norman G. Finkelstein’ n yazd klar rahats z edici olmu tur. Finkelstein, bir gazeteci gibi de il gerçek bir akademisyen titizli iyle olup bitenleri gĂśzler ĂśnĂźne seriyor. Okurun birçok ayr nt y gĂśrmesini bu sayede mĂźmkĂźn k l yor. Annesini hat rlayarak kaleme ald çal mas ndaki u dĂź Ăźncelerin gereken yank y bulmas n dileyelim: “Art k kalplerimizi insanl n geri kalan n n çekti i çilelere de açman n vakti geldi de geçiyor. Annemden Ăś rendi im en Ăśnemli ders budur. (‌) Afro-Amerikal lar n, Vietnaml lar n ve Filistinlilerin çekti i çileler kar s nda annemin inanc hep uydu: Hepimiz holokost kurbanlar y z.â€?

HER EY 1967 SAVA IYLA BA LADI Finkelstein’a gĂśre Haziran 1967’de gerçekle en Arap- srail sava na kadar Amerika’da, Yahudilerin kinci Payla m Sava s ras nda ya ad klar na ili kin hassasiyetler, soyk r mdan ticari ve siyasi ç kar elde etme arzusu do urmu de ildi. Hatta srail, Amerikan Yahudilerinin pek az n n a z na ald bir kelime idi. Amerika’n n Ortado u’daki emelleri Araplar gĂśzden ç karmay akla getirmiyordu. Ne zaman ki Arap- srail sava srail’in ezici ĂźstĂźnlĂź Ăźyle sonuçland , i ler tamamen de i ti. Amerikan Yahudileri bunu derhal f rsat bildi. Tarih boyunca Yahudilerin maruz kald sĂźrgĂźn, katledilme anlat lar olan ‘holokost’, sadece ‘Nazi Holokost’una indirgendi ve i te bundan sonra pazarlama stratejileri birbirini izledi. Almanya’n n

33

dzȹ t G ȹ , GkG t kG ǯǯǯ

272 sayfa

TAR H

KĂ?TAP ZAMANI

'DUEHFL ]LKQL\HWH VDKLS DVNHUOHU DVNHUĂŁ KL\HUDUÄ…LGH QDVĂ O \Ä‘NVHOWLOGL" 9HVD\HW VLVWHPLQLQ KD]Ă UOĂ N VÄ‘UHFLQGH KDQJL DGĂ PODU DWĂ OGĂ KDQJL NDQXQODU Ă?Ă NDUĂ OGĂ " %X VÄ‘UHĂ?WH \DUJĂ VLVWHPLQGHQ QDVĂ O ID\GDODQĂ OGĂ " 2UGXGD LSOHU NLPOHULQ HOLQH YH QDVĂ O JHĂ?WL" %DWĂ qDOĂ Ä…PD *UXEX QDVĂ O ELU KL\HUDUÄ…L\H VDKLSWL" ŠUWLFDFĂ ROPDGĂ NODUĂ QĂ EHOLUWHQ DVNHUOHUGHQ EXQX LVSDWODPDODUĂ LĂ?LQ QHOHU LVWHQGL" %X VÄ‘UHĂ?WH KXNXN QDVĂ O D\DNODU DOWĂ QD DOĂ QGĂ " " # $ % & ' ( ) ELU GĂšQHPLQ NDUDQOĂ NWD NDOPĂ Ä… PHVHOHOHULQH D\QĂ VÄ‘UHFL LĂ?HULGHQ \DÄ…D\DQ ELU DVNHUĂŁ KĂ NLPLQ NDOHPLQGHQ Ă Ä…Ă N WXWX\RU 9H 7Ä‘UNL\H DUWĂ N NDUDQOĂ NWD NDOPĂ Ä… \DQODUĂ \OD \Ä‘]OHÄ…L\RU Em. Askeri Hakim Ĺ‚GD ŠVWDQEXO ²QLYHUVLWHVL +XNXN )DNÄ‘OWHVLĹ‚QGHQ PH]XQ ROGX $UDOĂ N Ĺ‚WH KĂ NLP WHĂ›PHQ RODUDN RUGX\D NDWĂ OGĂ Ĺ‚GH .X]H\ .Ă EUĂ V 7Ä‘UN %DUĂ Ä… .XYYHWOHUL .RPXWDQOà Ûà $VNHUL +Ă NLPOLĂ›LQH ELQEDÄ…Ă RODUDN WHUÄ&#x; HGLOGL \Ă OĂ $UDOĂ N Ä…XUDVĂ QGD UHĹ‚VHQ HPHNOL\H VHYN HGLOGL

www.nesilyayinlari.com

0212 551 32 25

AKTĂœEL


TASAVVUF-S NEMA

KÝTAP ZAMANI

Hollywood’da daimi bir amatör

Bir imkân olarak tasavvuf

T

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Mahmud Erol K l ç’la tasavvuf ve ezoterik yap lanmalar ile ilgili kavramlar üzerine yap lan söyle ilerden olu an Anadolu’nun Ruhu adl kitap, üzerinde ya ad m z topraklar n karde lik mayas n olu turan ruhun izini sürüyor.

Martin Scorsese kitab , ünlü yönetmenle 1973-1998 y llar aras nda yap lan röportajlar ve bu görü meler sonras nda yaz lan yorumlar bir araya getiriyor. Okuru Scorsese’nin çocuklu una da götüren çal ma, ilginç bir sanatç portresi koyuyor ortaya…

ANADOLU’NUN RUHU, MAHMUD EROL KILIÇ, SUF K TAP, 232 SAYFA, 13.5 TL

MARTIN SCORSESE, PETER BRUNETTE, ÇEV.: SERAP I IKÇIUS, AGORA K TAPLI I, 25 TL, 368 SAYFA

SELÇUK KÜPÇÜK

asavvuf hareketleri ile Anadolu topraklar n n tarihsel, kültürel ili kisi önümüze bugünü, hatta bir kavramsalla t rma olarak “Anadolu Ruhu” dedi imiz “maya”y çözümleyebilecek külliyat aç yor. Farkl inanç alanlar ve etnik aidiyetlerin bir arada yüzy llard r ya ayabilme becerisinin ana omurgas n olu turan bilgi’nin tasavvuf oldu unu, tasavvuf ö retisinin ancak bu tarihsel tecrübeyi in a edebilece ini görmemiz gerekli. Mahmud Erol K l ç’la de i ik bas n organlar nda tasavvuf, ezoterik yap lanmalar ve bu bilgi/bilme alan ile ilgili kavramlar üzerine yap lan söyle ilerden olu an Anadolu’nun Ruhu adl kitapta genel olarak tasavvuf teori ve prati ine yönelik önemli aç klamalar bulmakla beraber, özellikle üzerine bast m z bu topraklar n karde lik mayas n olu turan ruhun hangi kanallardan beslendi ini de ö reniyoruz. Çünkü Endülüs’ten kalk p Kahire’ye gelen bn Arabi’nin din d olmakla suçlan p öldürülmek istenmesi kar s nda, ayn büyük ahsiyetin Konya önlerine var nca Sultan taraf ndan ehrin giri inde selamlanmas gerçe i var ortada.

B R MKÂNLAR B R K M : TASAVVUF Sadece bn Arabi de il, Bosna’dan Horasan’a kadar birbirinden kilometrelerce uzakl ktaki memleketlerden kopup gelen erenlerin, velilerin, dervi lerin adeta merkez gibi alg lad klar Anadolu topraklar n bir ilgi ve kabul co rafyas haline getiren ruhun nereden yap land n kavramak, önemli oranda ezoterik hareketlerin buralardaki geçmi ini bilmekle de ba lant l . Söyle ilerden ö rendi imize göre Anadolu’nun slamla mas ndan evvelki dönemlerinde de buralardaki ba kaca inanç alanlar n n ezoterizm üzerinden geli tirdi i bir evren ve insan anlay mevcut. Mahmud Erol K l ç, kitab n muhtelif yerlerinde tasavvufun günümüz dünyas için bir imkânlar birikimi oldu unu özellikle yineliyor. Bat medeniyetinin ideoloji biçiminde yap land rd ve kendisi d ndaki topraklara tahakküm edici bir zihniyetle dayatt bilgiyi, salt materyalist s n rlar içerisine hapseden yeni ya am alg s n n bugün art k insan ontolojisinden kopart p nesnele tirdi ini kolayl kla söyleyebiliriz. Nietzsche’nin dedi i gibi, ayd nlanmac ak l modernizme do ru savrulurken yeryüzünde “Tanr ’y öldürdü”. K l ç, bir söyle isinde modernizm ideolojisinin arkeolojik kaz s n yaparken bu mesele ile de ilgili önemli bir okuma aç yor önümüze. O da: Ezoterizmin as l mekân n n M s r ve Babil’deki bilgelik okullar oldu u, buradaki bat nî tasavvurun gördü ümüz nesneler dünyas n n as l, öz olmaktan öte bir görüntüler, semboller dizgesi biçimin-

B

de alg lanmas gerekti i, bu okuman n usta-ç rak ili kisi içerisinde ekillendi i ve en önemlisi, ö retim sistemati inin yaz ya geçirilmekten kaç n ld d r. Yaz ya geçirilme meselesinin çok önemli bir paradigmay i aret etti ini vurguluyor K l ç. Çünkü yaz ya geçirmek, kay t alt na almak, s n rlamak demektir ve hakikat/öz kay tl olmayanda, s n rland r lmayandad r. Dolay s yla ezoterizmle iç içe geçen felsefe, kayna olan Do u’dan Bat ’ya/Yunan’a ta n p yaz ya geçirilerek bozuldu, alg lama biçimi belirli bir alana s k t r ld . Yani evreni bir bütün eklinde tan mlayan M s r, Babil felsefesi parçaland , ya ant eklinde yap lanan di er yar s bozuldu ve inisiyatik, ezoterik taraf kalmayan bir kopmayla yeni bir felsefi doktrin ortaya ç kt . Oysa otantik ezoterizm d taki görüntünün var olmad n , as l kayna n içte yer ald n , d taki s rlar ancak içi bilmekle çözebilece imizi söyler. Yaz da d ’a ait bir semboldür ve salt yaz /metin üzerinden in a edilen insan/evren okuma biçimi art k s n rland r lm t r. ç’e nüfuz etmeyi manipüle etmi tir bir anlamda. Bugün özellikle Bat ’da ezoterik hareketlere yönelik ilginin artmas , ayn zamanda bir ideoloji olarak modernizmin vaat etti i bütün uzant lar n insano luna trajedi ve mutsuzluk getirmesinin bir sonucudur. Bat için, yaz ya geçirilerek bozulan otantik felsefenin temsil etti i okuma biçimine geri dönmeye çabal yor da denilebilir. Medeniyeti salt maddi unsurlar ile aç klayan, metafizik olanla/gelenekle aras na bir duvar örerek, insan yeryüzüne tanr yapmaya çal an hümanizm ve ayd nlanma dü üncesinin insana b rakt izofreni, ayn zihniyetten beslenen modern psikolojiyle ve ba kaca bilimsel odalarla iyile tirilecek bir ey de il art k. Dolay s yla tasavvuf üzerinden geli en müthi bir slam alg s söz konusu bugün Bat ’da.

ANADOLU’NUN MAYASI K l ç, Bat medeniyetinin içinde bulundu u bu durumun, büyük insanl k âleminin kurtulu u için tasavvufla yeniden in a edilebilece ini belirtiyor ve bunu önemli bir imkân olarak öneriyor. Ku kusuz Anadolu’nun ruhunu terkip eden maya bizler taraf ndan da yeniden ke fedildikçe, birçok çat ma alan n n, de i en paradigma ile beraber geleneksel havzas na oturaca n da söyleyebiliriz. Bu ba lamda Malatya’da 10 y l ya ayan bn Arabi için dernekler kuran günümüz Bat l çevreleri kar s nda, bizlerin de tasavvuf ile irtibat n n yeniden kurulmas gerekiyor. Mahmud Erol K l ç’ n Ercan Alkan taraf ndan bir araya toplanan ve bahsetti imiz meseleler ba ta olmak üzere, birçok derinlikli tart ma alan na ili kin cevaplar n yer ald Anadolu’nun Ruhu isimli kitap, ayn zamanda kendimizi ke fetmenin de kap lar n aral yor.

34

GÜNSEL I IK

az lar , neden bilinmez, ne yaparlarsa yaps nlar cezas bitmeyecek büyük bir suç kamburuyla ya ar. Necip Faz l’ n ifadesiyle “al rken dilenci, verirken borçlu”durlar. Kimileri emekli albaylar na tutunmaya çal r kimileri de hayal dünyas n yurt edinir. Ortak noktalar n biraz da yaln z geçmi çocukluklarda arayabiliriz. te Martin Scorsese onlardan biri… Hollywood’un efsane yönetmenlerinden birini, bir auteur’ü, Oscarl bir sinemac y böyle ac nas ekilde takdim etti im için a rmadan önce hikâyesine bir göz atman z öneririm. Ast ml , eve t k lm , c l z çocuk biraz daha büyüyüp sokaklara ç kt nda kar s nda ahbapl k etmek için sadece mafyay ve çeteleri bulacak. çinden gelen sese kay ts z kalamay p rahip olmak üzere ilahiyat fakültesine gidecek ancak düzeni bozdu u gerekçesiyle bu ‘kutsal’ yerden de kovulacak… Hollywood’un ne eksi i var; o da elbette bu genç, nanemolla tipli ve ille de kendi dedi ini yapmak isteyen, üstelik kendi dedi i de hep bilinen –yani para getiren- kal plar n aksine olan adam önce epey süründürecek. O kadar ki Scorsese “Bir daha bu ülkede film yapmayaca m” bile diyecek. Aile hayat n unutmayal m; birbirinden orijinal üç evlilik… Ve 1969’dan beri film yapan Scorsese, 1980’den beri aday gösterildi i Oscar’ , 2006’da Köstebek’le alacak!

docunun hikâyesi Paran n Rengi’ni yapmas n n tek sebebi de bu. Ya da “K zg n Bo a”n n hikâyesi: “ u suçluluk… Lütfen bunu anlay n, belirgin bir eylemden kaynaklanm yor, karakterin bir k sm , bir parças . E er bu suçluluk sizde kal t msal olarak varsa ondan kaçma ans n z nas l olabilir? E er en derininizde de erli olmad n za inan yorsan z ne yapabilirsiniz? Lanetlenmi siniz demektir de il mi?” Bu durumda Scorsese’nin, Taksi oförü’nü, ‘siyasî olmaktan çok Dostoyevskivâri bir film’ diye nitelemesine de a mamak gerek. u manzara bir yandan da Scorsese ile Zeki Demirkubuz’un karde olabilece i dü üncesi uyand rm yor de il. Hatta bir ara yapt m “Zeki Demirkubuz kanayan bir yarad r, Nuri Bilge Ceylan kabu u ka yand r” mukayesesinin sa lamas n da vermi oluyor. Küçüklü ünde evden ç kamad için akl ndan sahneler geçiren ve akl ndan geçirmekle de kalmay p bunlar kâ da döken bu ‘enteresan’ adam, y llar sonra da ayn eyleri yapmaya devam etti. Yine her filminden önce en ince ayr nt s na kadar storyboard’lar n çizdi ve yine her hikâyede asl nda önce ve esas olarak kendini anlatt . Aç ksözlülü ü eksik olmas n, kendisi de itiraf ediyor zaten bunu: “ her zaman gelip filmde kendimi görüp göremeyece ime dayan yor; e er kendimi ifade edebiliyorsam bunun bir sözcüsü, bir arac s oluyor. Alegori, i te film benim için bu demek.”

‘BU ADAM BA TAN A A I B R DRAM’

SCORSESE’N N 25 YILI

Filmlerinde aksiyon, iddet ve hatta kan öne ç ksa da onun için aslolan ‘karakter’ ve bunda a lacak bir ey yok. Karakterin, özellikle de bütün içinde ayr ks kalan karakterin ne demek oldu unu küçükken idrak etmi biri çünkü o. Bir kavgada yerde kanlar içinde yatan adama a abeyinin “Amaan, Yahudi’nin teki i te!” dedi ini de, Be inci Bölge yüzünden rlandal lardan nefret edildi ini de, 50 sentlik çal nt di macununu 19 sente satan Türkleri de iyi hat rl yor. Ve tabii, Amerika’n n içinde bir talyan olan kendini… Kendisiyle 1989’da bir röportaj yapan Chris Hodenfield’ n deyi iyle, “Bu adam ba tan a a bir dram. yi e itimli, kültürlü ve dikkate de er derecede hassas ve idealist bir adam, fakat iddet dolu ve kendi kendine zarar veren bir geçmi in itiraflar yla sizi sarsabiliyor. Hemen ard ndan en akrak ama çabuk parlayan enerjisiyle her eyi silip süpürüyor; dünya ve içindeki her ey büyük bir oyun sahnesi gibi görünüyor”. Bu ‘nedensiz’ görünen dram, filmlerinde de ayn ‘nedensiz’likle yer buluyor. Onun için, sürekli kaybetti i halde bilardo oynamay b rakmayan bilar-

Gerçi yine de her sözüne körü körüne inanmamak gerek zira o da her sözünü hemen bir sonrakiyle tekzip etmek zorunda hissediyor kendini neredeyse. Ama her sinemac n n kula na küpe olacak u sözlerini bir kenara not etmeli özenle: “Kendini hayat tarz nda k s nt yapmaya haz rlamal s n. Paran n olmad zamanlara al mak zorundas n. S rt n yaslaman gereken tek ey kendin ve yetene in. Anlams z eylere tak l p kalma. Uçaklara, görü melere ve bütün bu eylere al ma. Sana her birinin içinde üç telefon olan dört tane karavan vereceklerini söylerler. Fakat film yapmak için gerekli olan bu de il. Önemli olan kendi içindeki gerçe i koruman ve kendi gerçekli ini yitirmemen. Bütün bunlar nas lsa filmde aç a ç kacakt r.” 1973’ten 1998’e Scorsese ile yap lan röportajlardan ve görü meler sonras yaz lan yorumlardan olu an Martin Scorsese kitab ndan bir not da sinema yazarlar na, sinema muhabirlerine; New York Times’tan Guy Flatley’nin 1976 tarihli yaz s , nas l portre yaz l r, insan hikâyesi somut bilgilerle nas l harmanlan r, ele tiri nas l yap l r gibi konularda adeta bir ders!


MEKTUP

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

ki usta bir dünya Bir ressam ve bir yazar n, Yüksel Arslan ile Ferit Edgü’nün 1970’li y llardan 2008’e uzanan zaman içinde birbirlerine yazd klar mektuplar kitapla t . Eser, bir dostlu a tan kl k etmenin yan nda, iki ozan n at mas n izlemenin co kusunu duyumsat yor. MEKTUPLAR 1957-2008, FER T EDGÜ - YÜKSEL ARSLAN, K TAP YAYINEV , 271 SAYFA, 20 TL

Y

GÖK EN BU RA

mayal y llar var (nedenini sen bilirsin). Umudum var, hem de çok, ayr ca ‘Bat kültürü’ önünde hiçbir saplant m yok. Kitap Ada Yay nlar ’nda, stanbul’da Baba Türkiye’de ç kar.” Ferit Edgü’nün bugüne kadar hiç bilmedi iniz muazzam argosu ve keskin mizah : “Asl nda saçk ran d nda bir s rr n z oldu unu da pek sanm yorum. Ya da varsa, onlar e ek cennetine beraberinizde götüreceksiniz ki, orada sizinle kar lamayaca m için bunlar hiçbir zaman (çok ükür) ö renmemi olaca m.” Yeni bir yap t n heyecan ... Yazarla çizerin, birbirlerini de erlendirmeleri: “[Edgü]‘Bir yazar, bir çizer, yap t n san r m, yarat süreci içinde birkaç ki i için yazar-çizer. (Ya da hiç kimse için. Ayn ey) lk yarg c kendisidir. (Son yarg c da) Ama her zaman (san r m) birkaç ki i vard r ki, onlar n yarg lar , dü ünceleri, yazan için ‘özel’ bir anlam ta r. Sen benim için bu ki ilerden biri oldu un için, O için söylediklerin yüreklendirdi beni.” Ferit Edgü, Yüksel Arslan’ n editörü/yay nc s d r da. Bu yüzden mektuplarda s k s k bir kitab n haz rlanma a amalar n da izliyoruz. Arslan, Ferit Edgü’nün kendisi için yazaca yaz üzerine öyle yorum yap yor: “Kal n ve zengince bir yaz yazman sevindirir beni. Çünkü ‘Bir Dönem’ de il! Dönme Dolap! Eyüp mezarl klar nda yakalanm bir Arslan yavrusunun, bugün ya lanm , uysalla m haliyle Paris Hayvanat Bahçesi’ne dü ü üne kadar, tüm dönemlerini ve maceralar n içeren, bir kitap! (Mukaddes ve karides)”

azarlar n, ressamlar n, müzisyenlerin, i lerini be enip takip etti imiz sanatç lar n hayatlar bizi ne kadar ilgilendirir? S k s k yap tlar nda karakterinden, ya ant s ndan izler arad m z sanatç ya olan merak m z, onun için çizdi imiz duyarl , iyi niyetli ve zeki portrenin do rulu una ili kindir. Bu yüzden sanatç mektuplar n okumak, hem bir döneme tan kl k etmek hem de onlar daha yak ndan tan mak ve özel dünyalar na konuk olmak bak m ndan çok keyifli. Haylaz ve duyarl iki sanatç : Yüksel Arslan ve Ferit Edgü. Sahip olduklar zekây , duyarl , heyecan ve kalemi ‘insan’ n hallerini yazmaya ve çizmeye yormu iki dost. Ya ad klar ça ve insanl k tarihini dü ünen, çevrelerinde olan biteni duyan, kendi dillerinde duyuran, ürettikleri sanatla salt estetik hazdan fazlas n vaat eden, bugün kendi alanlar nda ba ar lar ndan sual olunmayacak iki sanatç .

50 YILLIK DOSTLUK Tan malar 50’li y llar n sonuna dayanan bu iki dost, 70’lerden 2008’e kadar geçen zaman içinde birbirlerine mektup yazm lar. Bu zaman n büyük ço unlu unda Arslan Paris’te; Edgü ise stanbul’da. Arada do an ve büyüyen çocuklar, geçirilen hastal klar, kaybedilen dostlar, yay mlanan kitaplar, Paris- stanbul aras gönderilen yeni yay nlar var; bir de Arslan’ n bu mektuplarla dindirdi i özlemi. Mektuplarla kar l kl al veri ettikleri ruhsal yo unluk ve co ku, Türkçenin olanaklar yla bir kelimeye bin anlam yükleyerek ifade edilmi . Arslan ve Edgü’nün mektuplar n okumak, bir dostlu a tan kl k etmenin yan nda, iki ozan n at mas n izlemenin co kusunu duyumsat yor. Yüksel Arslan resminin nas l bir entelektüel sürecin ürünü oldu u, tutarl ve tutkulu evrelerini gözlemek... Ferit Edgü’nün iyi niyetli ve cesur yay nc l ... Y llar içinde Arslan ve Edgü’nün de i en ve hiç de i meyen yanlar ... Türkçenin afiyetle yenilip yutuldu u bir mizah... S k bir edebiyat zevki ve sokak a z n n, dili kullan rken yapt rd cilveli, ne eli çal mlar... Bir yandan bu büyük dostlu a özenirken bir yandan da ayn dili konu man n dil’den öte bir hal oldu unu sezinleyeceksiniz... Daha da görecekleriniz: Yüksel Arslan’ n özlemini ve Paris’le stanbul aras nda kalmay p Paris’te stanbul kafas nda kald : “Bu Bat kültüründen ben alaca m ald m (senin de çok iyi bildi in). G. Bataille’ n, ‘kendimi çürümü hissediyorum ve dokundu um her ey çürümü ’ sözüne inan-

YAZI DEMEK YALNIZLIK DEMEK Uzun yaz malar, fikir al veri leri, çizimlerin ve yaz lar n seçilmesi, derlenmesi derken nihayet bas lan bir kitab n verece i heyecan, bir serginin tamamlan p aç lmas , bir sinema filminin galas gibi inanmas güç bir payla ma hikayesidir: “‘Sevgili Ferit, Allah’tan ve Peygamber’den bu kitab n ilk fasikül ve kapa n gördüm. Birdenbire elime geçseydi kalpten gidebilirdim (Murad ma ermeden ve mürüvvetimi görmeden). Nefis ve korkunç bir kitap oluyor! (ilerde yeni övgülerimi beklemen gerekir). Kitab n içinin ozalit kopyas n da sab rs zl kla bekliyorum. Bu arada dokuz mu doksan m do ururum, oras n ...” Ferit Edgü, bir mektubunda öyle diyor: “Yaz demek yaln zl k demek. Ama iki yaz , iki yaln zl k de il de bir birlik demek”. Bu birli i okurla payla an yazarlar n cömertli ine ükran duyarken, bu enfes içeri in çok da özenli bir bask yla bulu mam olmas na hayretimi dile getirmeden edemiyorum.

35


ÇOCUK

KÝTAP ZAMANI

Sen de mutlulu un resmini yapabilirsin! Mavi Bulut Yay nlar ’n n yay mlad Çizim Teknikleri, Hayvanlar ve Masal Kahramanlar isimli kitap çocuklarda resim yapma iste i uyand racak cinsten. Kitapta, bir resmin ad m ad m nas l yap laca gösteriliyor. Ç Z M TEKN KLER , HAYVANLAR VE MASAL KAHRAMANLARI, ROSA M. CURTO, MAV BULUT, 96 SAYFA, 24 TL

Ç

MUSA GÜNER

renmek dü ündü ünüzden daha basit ve e lenceli bir i . Kitaplarda, televizyonda gördü ümüz kahramanlar n resimlerini çizebiliyor olmak da ayr bir zevk. Çizimler basit ekilleri birle tirerek nas l resim olu turulabilece ini gösteriyor. Kitapta resimler basitten karma a do ru ilerliyor, ancak bir çocuk ho una giden sayfadan da ba layabilir. Kitap yaln zca resim konusunda özel bir yetene e sahip olanlar için de il, bir eyler çizmeyi seven, çizginin, desenin, rengin albenisinden ho lanan ama bu konuda eline karakalemi, f rçay almaya cesaret edemeyen tüm çocuklar, hatta yeti kinler için... Çocuklar için düzenledi i resim atölyelerinde onlar çok yak ndan gözlemleyen Rosa M. Curta kitab haz rlarken çocuklar n oyun ve ö renme becerilerini de dikkate alm .

o u insan resim yapmaktan büyük zevk duyar ama bunun bir yetenek i i oldu unu dü ünmekten de kendini alamaz. Gerçekten çizgilerle, f rçayla, renklerle bir sanat eseri ortaya ç karmak bir yetenek i i olabilir ama sevdikleri hayvanlar n ve masal kahramanlar n n resimlerini çizivermek yeteneksiz oldu unu dü ünenlerin de hakk d r. Ve resim çizme yetene ine sahip olmad n dü ünenler de kendilerine bir ans vermelidir. Nas l m olacak bu? Asl nda resimler birtak m geometrik ekillerden olu ur. Bir nesneye bakt n zda onun içine gizlenmi kare, dikdörtgen, üçgen, daire ve elipsleri görebiliyorsan z resim çizmek kolayla r. Hatta belki de resme ba laman n ilk ad m d r bu. Peki, o ekiller nas l kendini gösterecek bize? Deneyimlerle, sahip oldu umuz görsel alg y geli tirebilir, çevremizde gördü ümüz nesnelerin çerçevelerini hacimlerini, büyüklüklerinin birbirine oran n kavrayabiliriz. Biraz da çabayla belirli bir düzeye getirilebilir resim görü ü.

STED N Z RENGE BOYAYIN

RES M NASIL Ç Z L R? Mavi Bulut Yay nlar ’n n yay mlad Çizim Teknikleri, Hayvanlar ve Masal Kahramanlar isimli kitap çocuklarda resim yapma iste i uyand racak cinsten. Kitapta, bir resmin ad m ad m nas l yap laca gösteriliyor. Mesela bir at m çizeceksiniz, üç basit ekil ve dört çizgi ile ba l yorsunuz resminize. Bacaklara hacim verip kulaklar ve kuyru u çiziyorsunuz, kö eleri biraz yuvarlakla t r p suluboya paletinden at rengini

de buldunuz mu, i lem tamam. Dört ad mda at çizebilirsiniz. At resminin içindeki geometrik ekilleri de ke fediyor insan. Belki de çizmeye ba lay nca her nesnenin asl nda basit çizgilerden, ekillerden, bunlar n birle mesinden meydana geldi i dü üncesi iyice içselle tirilecektir. Sadece 62’den tav an yapabilen biriyken iki kare bir daireden palyaço yapmay ö renebilirsiniz. Kitab n mesaj : Resim yapmay ö -

Resim yapmaya hemen ba lamak isteyenler için de birkaç küçük tavsiye: Kullanaca n z malzemeyi haz rlay n. Sakin ve ayd nl k bir yer seçin. Acele etmeyin. Karakalemle veya silinebilir bir kuru boya ile ba lay n. Al t rmalar , kalemi önce çok bast rmadan çizin. Sonra gürleri ortaya ç karan as l çizgilere karar verdikçe daha belirginle tirebilir, önceki aray çizgilerini silginizle yok edebilirsiniz. Suluboyan z da rahat kullan n. Önemli olan resminizin amaçlad n z görüntüyü vermesini sa lamak üzere f rça darbelerini serbestçe kullanmakt r. Boya gürün d na ta abilir veya içini tümüyle kapatmayabilir. Kitapla da s n rl kalmay n. Can n z n istedi i her eyi gönlünüzce çizip istedi iniz renge boyay n.

Cemil Kavukçu’dan Bobo’nun maceralar Edebiyat m z n önemli hikâyecilerinden Cemil Kavukçu çocuklar için yazmaya devam ediyor. Kavukçu serinin iki kitab n daha önce yay mlam t : Havhav Karde li i, Özgürlü e Kaç … Kafeste Bir Topik’in yay mlanmas ile BOPATO serisi tamamland . Kitaplarla ilk kar la t n zda hemen akla “Bu BOPATO nedir?” sorusu tak l yor. Kelime, kitaplar n üç kahraman Bobo, Pamuk ve Topik’in ilk hecelerinden olu uyor. Ve asl nda bu bir yard mla may , dayan may ifade ediyor. Bobo ya land için bar na a b -

rak lm bir köpektir. ri ve güçlüdür ama ne yaz k ki bu dünyadaki ömrünü tamamlamak üzeredir. Pamuk sokaklarda do mu , ya ad yerin bütün zorluklar n ve onlarla nas l ba edece ini ya ayarak ö renmi bir sokak köpe i… Topik’e gelince, o di erlerinden farkl . Korunakl bir evde sevgi ve özenle büyütülmü . ri cüsseli Bobo, Pamuk ve Topik’i kendi yavrusu gibi görmekte ve onlara her zaman sahip ç kmaktad r. Üç kahramanl olmas na ra men olaylar n merkezinde soka n dilinden pek anlamayan Topik var. Topik gözünü bir kafeste açm t r.

Annesini hiç tan mam t r. Sonra Burcular n evi… Fakat Burcu’nun yeni do acak karde inden dolay çok sevdi i bu evden de ayr lmak zorunda kal r, yolu bir bar na a dü er. Bobo ve Pamuk ile de yollar burada kesi ir. Üç kafadar köpek, Bobo’nun öncülü ünde bar naktan kurtulup özgürlü ün pe inden ko arlar. Ancak i ler umduklar gibi gitmez. Topik, onun k ymetli bir ev köpe i oldu unu dü ünen birinin eline geçer. imdi s ra onu kurtarmaktad r. Bobo bir plan yapar. Ve macera devam eder. Kafeste Bir Topik, dizinin di er kitaplar gibi yine Mustafa Delio lu taraf ndan resimlendi. (Kafeste Bir Topik, Cemil Kavukçu, Can Çocuk, 96 Sayfa, 7 TL)

36

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Gül kokulu bir kitap daha SLAM TAR H VE PEYGAMBER MIZ N HAYATI, EMiNE AYDIN, U URBÖCE I, 145 SAYFA, 6.5 TL

Peygamberimizin hayat n ve slam tarihini kal n kal n kitaplardan okumaya al anlar a rtacak bir kitap, U urböce i Yay nlar ’ndan ç kt . Çocuklar için haz rlanan slam Tarihi ve Peygamberimizin Hayat isimli kitap az sayfal ve sevimli bir eser. çi k ymetli bilgilerle dolu. Kitapta Peygamberimizin hayat fazla ayr nt ya girilmeden k sa k sa olaylarla anlat l yor. Olaylar n ya and tarihler ak lda kals n diye de büyük rakamlarla yaz lm . U urböce i Yay nlar ’ndan ç kan kitap, Emine Ayd n taraf ndan kaleme al nm . Resimler Sevgi çigen imzas n ta yor.

Ekmek aras çikolata isteyen? EKMEK ARASI ÇIKOLATA, ÖZLEM ÖZYURT, TÜRKIYE BANKASI KÜLTÜR, 73 SAYFA, 7 TL

Çikolatayla ilgili ne biliyorsun? Çok leziz bir tat oldu u d nda yani… Çikolatan n tarihini? Onu kendi a z ndan ö renmek istersen bu kitab okuyabilirsin. Kokoten Dede kakaonun do du u topraklar anlatacak. Kolomb kakao taneciklerini tarihte ilk kez kral ve kraliçeye sunacak. Azteklerin s cak s cak içtikleri çikolatadan sana da tatt racak. Dünyan n en ünlü pastac lar ndan biri olan Hermé ise çikolata yapma sanat n ve gizli tari ni ilk kez seninle payla acak. Türkiye Bankas Kültür Yay nlar ’ndan ç kan kitab Özlem Özyurt kaleme alm .

Pinokyo’nun yazar ndan öyküler BEN ÇOCUKKEN - MASKEL ENL K CARLO CALLODI, YKY, 72 SAYFA, 9 TL

Pinokyo’nun yazar Carlo Collodi’nin öyküleri Türkçede ilk kez yay mlan yor, öykülere Emine Bora’n n renkli çizimleri de e lik ediyor.”Ben Çocukken” adl öyküde Pinokyo’nun yazar Collodi, ö renciyken yapt yaramazl klar e lenceli bir dille aktar yor. “Maskeli enlik” ise üstlerine birer kostüm uydurarak maskeli baloya kat lmak isteyen Cesare ve iki erkek karde inin öyküsü. En güzel maskeye verilecek büyük ödülü almak u runa üç kafadar n ba na gelmedik kalm yor. YKY taraf ndan yay mlanan Ben Çocukken-Maskeli enlik’i Filiz Özdem dilimize çevirmi .

Otomobil uçar gider… OTOMOB L UÇAR G DER, MAZLUM AKIN, T MA , 160 SAYFA, 7.5 TL

lk kaza yapan araç kaç kilometre h zla gidiyordu? Kaza yapt ktan sonra kaçan ilk oför kim? Atl arabalardan günümüzün uçuk otomobillerine kadar geçen süreçte neler olup bitti? Gelecekte otomobil dünyas nda neler olacak? Arabalarla ilgili ilk icatlar n sahipleri; ilginç bilgiler, tarihi gerçekler, a li arabalar ve ç lg n karikatürler… Tima Yay nlar ’ndan ç kan Otomobil Uçar Gider’i Mazlum Ak n yazm . Kitab n dan man ise kad n ralli ampiyonu Burcu Çetinkaya…


“Kitaplar ya ad kça ‘geçmi ’ diye bir ey olmayacakt r” Edward Bulwer-Lytton

ehristan

Kaybolan Meslekler ve Son Ustalar

Seyyahlar n Hayal ehri

M. Ali Diyarbak rl o lu

stanbul

Kay p mesleklerin son ustalar n n renkli ve hüzünlü hikayesi. Göz nuruyla nak nak i lenen 38 meslek, yeniden gün na ç k yor.

afak Tunç

304 sayfa, 25x31 cm, sert kapak, kutulu

Osmanl Devleti’ne 469 sene ba kentlik yapan stanbul’un hikayesi, seyyahlar n dilinden anlat l yor. Eski stanbul'un sokaklar n bir de seyyahlarla ke fedin.

Geçmi ten Günümüze stanbul Hanlar Mehmet Sadettin Fidan

stanbul’daki ticaretin kalbinin yüzy llarca y l att hanlar. Hikayeleri, sakinleri, foto ra ar ve belgeleriyle tam bir ba vuru kayna …

346 sayfa, 23.5x31.5 cm, sert kapak

296 sayfa, 22x30.5 cm, sert kapak, ömiz

Osmanl Gümü Damgalar

Pierre Loti: Uzun Bir Yolculuk

Bac yân- Rûm’dan Günümüze Türk Kad n n n ktisadi Hayattaki Yeri

Garo Kürkman

Üç k taya yay lan 700 y ll k Osmanl mparatorlu u’nun izi gümü e yalar n üzerindeki damga ve tu ralarla sürülüyor.

Türkçesi: smail Yerguz

Dr. Yasemin Tümer Erdem / Halime Yi it 13. yüzy lda parçalanm Anadolu topraklar ndan günümüz Cumhuriyet'ine Türk kad n n n büyüleyici serüveni. Hem ana hem giri imci hem sava ç ; Türk kad n …

294 sayfa, 24.5x31.5 cm, sert kapak, ömiz

210 sayfa, 20.5x28.5 cm, sert kapak

766 sayfa, 21x29 cm, karton kapak

Nobel’in zinde ktisat Kuram n n Geli imi

Bir deniz subay olarak yapt uzun deniz gezileri sonucu 600 desene imza atan Pierre Loti’nin çizimlerinden olu an albüm... 304 sayfa, 30.5x30.5 cm, sert kapak, ömiz

140 sayfa, 16.5x23.5 cm, karton kapak

ehbender Raporlar na Göre 1. Dünya Sava Öncesi Osmanl Ticareti

Bilgi ve Doküman Yönetimi ubesi Tel: (212) 455 63 29 Faks: (212) 512 06 41 www.ito.org.tr e-posta: ito.yayin@ito.org.tr Ça r Merkezi: 444 0 486


TASAVVUF

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Sahih bir Hac Bekta Veli portresi Hüseyin Özcan, 2008 y l nda Hac Bekta Veli’nin kay p iki eserini, Fatiha Tefsiri ve Hadis-i Erbain erhi’ni (K rk Hadis) ngiltere British Museum’da bulup yay mlam t . Ortaya ç kard yeni kaynaklarla kar m za daha sahih bir portre ç karan Özcan’ n imdi de Hac Bekta Veli adl biyografi çal mas yay mlad . HACI BEKTA VEL , HÜSEY N ÖZCAN, KAYNAK YAYINLARI, 159 SAYFA, 6,50 TL

F

SAL HA CÜVELEK

ikirleri asr n n d na ta p zaman m za kadar gelen bir âlim Hac Bekta Veli. Bir arada ya amay sa lamak için bugün dünyan n geldi i son nokta insana sayg duyma dü üncesini o, yüzy llar öncesinden telkin etti. “Ho gör” dedi, “Her ne ararsan kendinde ara” dedi. Kusurlar kendinde ara ki, ba kas n n kusurunu görme… Böylece Anadolu insan n n gönlünde yer etti; as rlard r Anadolu’da ve farkl co rafyalarda kirleriyle etkisini sürdürdü. Fakat hayat hakk nda bilinenler sadece menk belerden ibaret kald . Dilden dile aktar lan menk beler, zihinlerde birbirinden çok farkl Hac Bekta - Veli portreleri olu turdu. Daha da önemlisi, kerametlerinin ötesine geçip sa l kl bir âlim ve mütefekkir portresi ortaya konulamad . Fatih Üniversitesi Ö retim Üyesi Hüseyin Özcan, Hac Bekta Veli üzerine ciddi akademik çal malar yaparak onun hayat ve eserleri üzerindeki zaman perdesini aralamaya çal yor. Özcan, 2008 y l nda Hac Bekta Veli’nin kay p iki eserini, Fatiha Tefsiri ve Hadis-i Erbain erhi’ni (K rk Hadis) ngiltere British Museum’da bulup yay mlam t . Ortaya ç kard yeni kaynaklarla kar m za daha sahih bir portre ç karan Özcan’ n Hac Bekta Veli adl biyogra çal mas , geçti imiz günlerde Kaynak Yay nlar ’ndan ç kt . Kitapta Hac Bekta Veli’nin tarihi ve menk bevi hayat , dü ünceleri ile eserleri hakk nda bilgiler ve baz eserlerinden k sa al nt lar yer al yor. Al nt lar bölümünde ilk defa bir arada olarak Fatiha Tefsiri’nin ve Hadis-i Erbain erhi (K rk Hadis) adl eserinin sadele tirilmi tam metni veriliyor. Kitab n bir ba ka bölümünde ise Hac Bekta Veli’nin piri oldu u Bekta îli in temel erkan n olu turan krar, Tevellâ-Teberrâ, Kendini Bil-

20 y l sonra mahremin göçü MAHREM N GÖÇÜ, SÖYLE : AY E ÇAVDAR, HAYY K TAP, 240 SAYFA, 14 TL

Nilüfer Göle, toplumu önceden olu turulmu kal plarla de erlendirmek yerine, onu ince i çilikle anlamaya, kavramaya çal an bir sosyolog. Göle’nin zamanla ‘kabul gören’ tespitleri hayli çok: Örtünmenin kad na kazand rd klar , Bat d bir modernizmin olabilirli i, mahremin modernle birlikte ya ayabilme ihtimali… Modern Mahrem’den 20 y l sonra Ay e Çavdar’ n, Paris’te Göle ile 10 gün boyunca yapt söyle ilerin toplam olan kitap, darbelere, AK Parti’ye, 68 gençli ine, feminizme, mahremiyete ve ba ka konulara dair yeni tespitlerini ortaya koyuyor.

Hac Bekta Veli

mek, Toprak Olmak, Yetmi ki Millete Bir Gözle Bakmak kavramlar n n iirlerde nas l yorumland Bekta î airlerinin m sralar yla örneklendiriliyor. Bekta ili in sosyo-kültürel boyutlar n n anlat ld bölüm ise kitapta önemli bir yer te kil ediyor. “Bekta ili in SosyoKültürel Çevresi” ba l alt nda mür it ve müritlerin sohbetlerinden olu an eserlerden yola ç k larak Bekta ilik tarikat , etkilendi i olu umlar, devlet içerisindeki konumu ve yay lma evreleri ayr nt l olarak irdeleniyor. Özcan, daha sonra eserlerinde s kça yer bulan ayet ve hadisler üzerinden bir okuma yaparak Hac Bekta Veli’nin Kur’an ve sünnete ba l l üzerinde duruyor.

BEKTA ÎLER N GÖNÜL AÇIKLI I Bir rivayete göre Bekta î dervi i Mevlevî dervi ine sorar: -Sizin elbiseleriniz niçin bu kadar geni tir? Mevlevî dervi i, “Biz bununla kusurlar , ay plar örteriz.” cevab n verir. Bu sefer Mevlevî dervi i sorar: -Sizin elbiseleriniz niçin bu kadar dar? Bekta î dervi i öyle der: “Biz kusur

görmeyiz ki.” Hüseyin Özcan, kitab nda Bekta îli in ‘ho görü’ temas n vurguluyor ve “Bekta î adap ve erkan nda ba kalar n n kusurlar n görmeme ve tolerans yayg n bir özelliktir” diyor. Özcan’a göre Bekta îli in yay lmas n n, yüzy llarca varl n sürdürmesinin temelinde bu ho görü anlay yat yor. Sadece kendi din ve tarikat mensuplar na de il, tüm insanlara ho görü… Nitekim Hac Bekta Veli, yöresinde bulunan Hristiyanlar n da gönlüne girmeyi ba arm t r. Bekta î airlerinden Kaygusuz Abdal, ho görmenin Allah’a ait bir özellik oldu unu bir iirinde öyle ifade eder: “Tanr bilür halini her bendenün/ Ay b n vurmaz kimsenün” Bu telkinler, Alevi/Bekta î gelene i içerisinde her zaman yol gösterici olmu .

EDEB YAT ÜZER NDEN BEKTA ÎL K Osmanl toplumunda tarikatlar, mensuplar n n sosyal hayat n düzenleyip devletin bekas na önemli ölçüde katk sa l yordu. Farkl kesimlerin bir arada ya amalar ndan olu acak zorluklar, tarikatlarla en aza indirgendi i için toplumun her katman nda uyum yakalanm t . Özcan, Bekta ili in sosyo-kültürel boyutunu inceledi i bölümde, tarikatlar n sosyal hayattaki yerini aktard ktan sonra, Bekta îli in geni bir co rafyaya yay lmas n güçlü ve zengin bir edebiyat gelene ine sahip olmas na ba l yor. Bekta î airlerinin tarikata ait adap ve erkân sazl , sözlü, iirli, f kral anla l r bir ekilde halka ula t rmas , Bekta ili in yay lmas nda önemli bir etken. Bekta î pirlerinin halk n içinden yeti mi , basit ve sade bir hayat anlay na sahip olmalar halk n kendisini onlara yak n hissetmesini sa l yor. Özcan’ n eseri, engin ho görüsüyle gönülden gönüle yolculuk yapan Hac Bekta Veli hakk nda derli toplu bilgi edinmek isteyenler için önemli bir kaynak.

150 y l öncesinin darbecileri

Yeni Türkiye’de Türk kad n

DARBEC PA ALAR, CAN ALPGÜVENÇ, KAYNAK YAYINLARI, 224 SAYFA, 8.5 TL

TÜRK KADINI, PROF. DR. EF KA KURNAZ, ÖTÜKEN NE R YAT, 288 SAYFA, 14 TL

Her konuda oldu u gibi resmi tarih, Sultan Abdülaziz konusunda da olan biteni kendince kurgulam ve okullardaki ders kitaplar na dâhil etmi ti. Çok yak n bir zamana kadar Abdülaziz Han’ n ‘iki bile ini de keserek’ intihar etti i bilgisi hakikatmi gibi rahatça dile getirilebilirdi. Ancak birkaç y l önce ortaya ç kan laubali iki askerin Sultan Abdülaziz’le çektirdi i bir ‘hat ra’ foto raf pek çok konuda oldu u gibi resmi tarihin bu söylemine de darbe indirmi ti. Can Alpgüvenç, ‘darbeci pa alar’ n 150 y l önce uygulad yöntemleri dönemin iç ve d kaynaklar yla anlat yor.

Geçti imiz günlerde ‘Meclis’in yar s kad n’ ad alt nda ba lat lan kampanya hayli ütopik bulunsa da ‘hedef’ göstermesi bak m ndan kayda de er görülmü tü. Nicel bir art ile ülkenin daha iyi yönetilece ini dü ünmek pek gerçekçi görünmese de, nihayetinde bir ç k yolu aran yor. Prof. Dr. e ka Kurnaz, hâlâ bir ‘mesele’ olarak duran kad n n toplumsal hayattaki durumuna akademik bir yakla mla Tanzimat’tan Cumhuriyete bir temel kazand r yor. Kurnaz’ n yüksek lisans tezi olan ve daha önce dört kez bas lan eser, yeni görsel malzemelerle yeniden yay mland .

38

Kahire’de umudun yaln zl A K ZAMANI, NEC P MAHFUZ, ÇEV.: D LEK END L, KIRMIZI KED , 136 SAYFA, 10 TL

Ülkesindeki büyük de i im ve çalkalanmay göremeden 2006’da vefat eden M s rl yazar Necip Mahfuz’un do umunun 100. y l nda A k Zaman Türkçede. Kahire Üçlemesi kadar olmasa da, Nobel ödüllü yazar n ki isel bir hikâyeden yola ç karak toplumsal dokuya dair söylemler üretti i roman, yirminci yüzy l n ilk yar s nda, Kahire’de, varl kl ve dul bir kad n n o lu zzet’in etraf nda geçiyor. A k Zaman , gerçekle meyecek hayallerin pe inde ko an ve kendi tercihi olan yaln zl n içinde avunmaya çal an amaçs z bir adam n ‘yaln zl kla dolu bir umuda’ yolculu u olarak da okunabilir.

Kay p Gül’ün ard ndan HAYATIN I IKLARI YANINCA, SERDAR ÖZKAN ALTIN K TAPLAR, 208 SAYFA, 12 TL

Kay p Gül ile gündeme geldi inde önceleri ayn isimdeki futbolcu ile kar t r lsa da sonradan ismini herkese ezberletti Serdar Özkan. Uzun süre ‘çok satanlar’ listesinden inmeyen ve yabanc bas nda da ad ndan söz ettiren Özkan, yeni kitab yla farkl sulara yelken aç yor. Bir yunus ile hayatta hep hayallerinin gerisinde kalm , ‘görkemli kaybeden’ olman n k y s nda bir yeti kin aras nda nas l bir dostluk olabilir? Serdar Özkan, bu dostlu un s rr n sevgi ve ümitte arayan bir yolculu a ç kar yor okurunu.

Zola’n n ‘madencileri’ yeniden GERM NAL, ÉMILE ZOLA, ÇEV.: V.OLKAN YALÇINTOKLU, CAN YAY., 616 SAYFA, 32.50 TL

Émile Zola’n n dünyaca me hur ‘grevci’ madencileri yeni bir bask s yla daha elimizde. 1860’larda Fransa’n n kuzeyinde insanl k d artlarda çal mak zorunda kalan ve üstüne bir de açl k ve sefaletle bo u an madencilerin insan olarak kalabilme mücadelesini anlatan Germinal, 1885’te yay mlanm t . Volkan Yalç ntoklu’nun Frans zca asl ndan yapt çeviriyle yeniden bas lan roman, bilinen bir ideolojik atmosferde ilerlese de hâlâ okuyamam lar için özenli bir bask yla okurunu bekliyor.

Hayata s zan kutlu rüyalar RÜYA RÜYA Ç NDE, AL HAYDAR HAKSAL, E K YAYINLARI, 120 SAYFA, 5 TL

Ya ad m z hayat n da ‘rüya’ oldu unu unutarak yüzeysel bir yakla mla rüya ile gerçe i birbirinden ay r r z ya ço u zaman; insan n trajedisi biraz da burada gizli de il mi? Gerçek ile rüya aras ndaki ayr m hâlâ net bir ekilde yapabilmi de ildir insano lu. Nice rüyalar gerçeklikten daha esasl bir ekilde ç k p geliverir önümüze de fark etmeyiz. Ali Haydar Haksal, bunun fark na varan usta bir hikayeci olarak geçmi te görülen kutlu rüyalardan günümüz dünyas na manalar dev iriyor. kinci bask s n yapan kitapta yazar, zamanmekân fark n ortadan kald r yor.


DENEME

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Naci Bostanc ’n n a k , odas , ideolojisi

GEÇ T, ÂL M KAHRAMAN, KAPI YAYINLARI, 130 SAYFA, 9 TL

Prof. Dr. Naci Bostanc , Kuma Yaz lanlar adl yeni kitab nda bazen genç bir lise talebesi olan Naci’yi koyuyor kar s na, bazen de belli bir olgunlu a ula an, geçmi ini dü ünüp durmakta olan Naci Bey’le hasbihal ediyor. KUMA YAZILANLAR, NAC BOSTANCI, ÖZGÜR YAYINLARI, 216 SAYFA, 16,5 TL

S

lavoj Zizek, bir makalesinde be erî a k ideolojiye benzetir. Paralelli i de tarih üzerinden kurar: nsanl n büyük Tarih’i ve bireyin küçük tarihi. deoloji, büyük Tarih’in ideolojik formasyona göre yeniden yaz lmas d r. Sözgelimi Marksist tarih anlay , kendinden önceki Tarih’i s n f çat malar üzerinden ele al r. Zizek’e göre â k olan insan da ayn s n yapar: Kendi küçük tarihini, sanki bütün yollar onu a ka ç kar yormu gibi yeniden yorumlar. Belki de bu yüzden, özellikle sinemada “dava adam ” gürünün yan ba nda, büyük bir a k hikâyesi de belirir. Destans “dava” öykülerinin ba aktörü ayn zamanda iyi bir â kt r. Prof. Dr. Naci Bostanc ’n n Kuma Yaz lanlar kitab ndaki yaz lar bana en çok da ideolojilerin “hissî” yan n hat rlatt . Prof. Bostanc , bazen genç bir lise talebesi olan Naci’yi koyuyor kar s na, bazen de belli bir olgunlu a ula an, geçmi ini dü ünüp durmakta olan Naci Bey’le hasbihal ediyor.

SAM M YET DAMARI… Akademisyenli i meslekî aç dan marangozluktan ay ran eyin ufak bir simya mahareti oldu u dü ünülebilir. Marangoz, önündeki her meseleyi ah ap bir parçaya, keresteye ya da suntaya çeviremez belki; ama akademisyen, kimi zaman cebinde ta d bir sigara paketini, hayat n n önemli bir bölümünü geçirdi i “3+1” evleri, üniversite y llar ndaki “ya mur”u ve daha birçok eyi kendine “malzeme” edinebilir. Naci Bostanc ’n n bugün durdu u noktadan geriye bakmas , hem büyük Tarih’i hem de küçük tarihi yeniden

Muhalif, air ve dervi HÜSEY N S RET, TURAN KARATA , T MA , 187 SAYFA, 12 TL

Servet-i Fünûn airlerinden Hüseyin Sîret, edebiyatla ilgilenenler taraf ndan tan nsa da bugünkü neslin pek â inâ olmad bir isim. Prof. Dr. Turan Karata ’ n onun hakk ndaki biyografik eseri nihayet yay mland . Karata , Hüseyin Sîret’i ömrünün en verimli ça sürgünlerde geçmi ‘bedbaht bir muhalif’; Cerrahi Dergâh ’nda efendisinin huzurunda bugün ark olarak dinledi imiz ‘Ben huzurunda yer öpdüm tâcdâr oldum bugün’ m sralar n söyleyen ‘s rl bir dervi ’; ya ad ça da ad Cenap ahabettin ve Tev k Fikret’ten hemen sonra zikredilen ‘k rg n bir air’ olarak anlat yor.

FOTO RAF: ZAMAN, SA M EK

KEMAL SUSKUN

sevdi imi hat rlatt : Bir söylem amac gütmeden, bir eser ortaya koyma gayreti göstermeden, kendi kendine konu an metinlerden olu uyor bu kitaplar. Her eyin ‘fast food’ rasyonalitesi içinde tüketildi i bir dönemde, gürül gürül ça layan “zaman” rma n n ortas nda durup ça lar ötesine seslenmek –nereden bak l rsa bak ls n– önemsenecek bir kayg . Lyotard, “büyük anlat lar ça ”n n sona erdi ini söylüyordu postmodernizmin tan m n yaparken. Ancak küçük anlat lar bizi o büyük kayg lardan uzakla t racakt . Yazmak eyleminin arkas ndaki “büyük kayg ” azald kça da yazmak, yazar na yabanc la m bir eylem olacakt .

“KAR I KIYIDA K MSE VAR MI?”

Naci Bostanc

anlamland rma çabas gibi görülebilir. “Ülkücü” kimli ini yeniden düzenlemesi, “sol” ideolojiye farkl yakla mlar icat etmesi, okudu u, dü ündü ü, uygulad hemen her düstura bir daha yoklama çekmesi, kitab n samimiyet damar n n aç kl na i aret ediyor. Tabii her ey o kadar da politik de il bu renkli dünyada. Romal kad nlar n sava a giden e leri için döktükleri gözya lar n i elere hapsetmesi de, PTT’nin bu ülke için ne anlam ifade etti i de, Walter Benjamin’in “ âneur”u da bu dünyan n duraklar aras nda say labilir. En az ndan bana, neden Orhan Pamuk’un Manzaradan Parçalar’ n , romanlar ndan daha çok

nsan n hiç bitmek bilmeyen hikâye anlatma derdini, yaln zca sorular sorup cevaplar hep erteleme al kanl n , k sa vadede elde edilenlere göz ucuyla bak p nazar uzun vadede geçip gidenlere ve gelece e çevirmeyi anlat yor biraz da bu kitap. Gene de kendi ak betini bilen bir metin oldu unu, Bostanc ’n n u cümlesinden ç kar yoruz: “Baudelaire, bir bak ta a k anlat rken, modern insan n o bak airane bir kurgu olmaktan ç kar p gerçek hayat n n ‘sürekli’ bir arzu nesnesine dönü türme çabas içine girece ini elbette tahmin edemezdi.” Yani asl nda yazar, ne yazarsa yazs n, eninde sonunda kendini okurun tekinsiz dünyas na b rakmak durumundad r. Cemil Meriç, bu umutsuzlu unu “denize at lan i e” metaforuyla dile getirmi ti: “Kar k y da kimse var m ?” O uz Atay da, “Ben buraday m ey okur, sen neredesin?” derken tam da bunu söylüyordu. Yazar-okur gerilimini bundan iyi anlatmak mümkün mü?

bni Fâr z’ n dilinden tevhid

Bu kitab yeniden yazabilirsiniz!

Modernitenin be yüzü

Âlim Kahraman’ n yeni kitab Geçit, farkl anlat m ve kurgusuyla hayli a rt c . lgi çekici olmas n n yan s ra okurun bil il kat l m n talep etmesi aç s ndan da kayda de er. Önsöz’den: “Kitab n gerçek okuyucular ; onlardan her biri, ayn zamanda onun sahibi de olacakt r. Her türlü itiraz yapma, istedi i yerini istedi i gibi de i tirme, isterse kendine ait yeni bölümler ekleme, bir ba ka üslupla, hâkim oldu u farkl bir anlat m tekni iyle ve kendi kelime kullanma zevkiyle onu yeniden yazma hakk n n sahibi olacakt r.”

Bir airden hikâyeler DÜ ÜN GECES , ORHAN SEYF ORHON, EVEREST YAYINLARI, 176 SAYFA, 12 TL

Geçmi ten süzülüp gelen bir kitap daha… Türk iirinde ‘Be Hececiler’ grubunun öncülerinden Orhan Sey Orhon’un 1957 y l nda Dü ün Gecesi ad yla bir kitapta toplanan hikâyeleri, ayn adla yeniden yay mland . Genç Osmanl ile yeni kurulan Cumhuriyet aras ndaki dönemde ya anan olaylardan hikâyeler, birbirinden farkl , renkli ve bir o kadar da gerçek tiplerle bir dönemin havas na â inal k kazand rmay ba arabiliyor. Okura dönemin havas n yans t yor.

Çözümü mümkün k lmak ÇÖZÜM MÜMKÜN, NES L YAYINLARI, 224 SAYFA, 8.25 TL

Kendisi her daim çözülmeyi bekleyen bir sorun olarak duruyordu. Ona ‘Kürt sorunu, demokratik aç l m, Türkiye sorunu, Güneydo u sorunu vs’. demek meseleyi çözmedi. Belki de bu tür de i en tan mlamalar meseleyi çözümden uzakla t rm t r. Aral k ay nda ‘Çözüm Mümkün’ diyerek ‘meseleye Bediüzzaman’ n penceresinden bakal m’ diye dü ünen bir grup yazar, akademisyen, e itimci ve kir adam çözüm önerisi getirmi ti. Bu oturumlar n raporundan olu an; Türkçe, Arapça, ngilizce ve Kürtçe olmak üzere dört dilde haz rlanan kitap, meselenin can damar nda geziniyor.

Ayr mc l n kökenleri

A K ARABI VE HAYAT, DÂVÛD EL-KAYSERÎ, iNSAN YAYINLARI, 84 SAYFA, 6 TL

MODERNL N BE YÜZÜ, MATEI CALINESCU, ÇEV.: S. GÜRSES, KÜRE , 371 SAYFA, 22 TL

OTOR TARYEN K L K ÜSTÜNE, T. W. ADORNO, ÇEV.: D. SAH NER, SAY, 336 SAYFA, 17.5 TL

M s rl büyük velî bni Fâr z’ n “Sevgiyi anarak ya arken biz ezelde sürekli bir sarho lu u / Henüz yarat lmam t , ne arap ne de asma çubu u” beytiyle ba layan Kasîde-i Hamriyye’si tasavvuf edebiyat n n en me hur metinlerinden biridir. Pek çok erhi bulunan Kasîde-i Hamriyye’yi ilk kez Selçuklu’nun y k l , Osmanl ’n n kurulu devirlerini idrak eden Anadolu âlim ve mutasavv flar ndan Dâvûd el-Kayserî erhetmi . Kitab n çevirisi Turan Koç ve Mehmet Çetinkaya’ya ait. A k arab ve Hayat’ta 33 beyitlik iirin asl ile manzum tercümesi de yer al yor.

Yakla k olarak bir buçuk as rd r ‘maruz’ kald m z Modernizm’in insanl k üzerindeki etkisi, h z n art rarak devam ediyor. nsanl k tarihini dü ündü ümüzde ‘yeni’ say labilecek bu kavram n âdeta tüm toplumlar pe i s ra sürüklemesi ise ahirzamana yak acak cinsten. Zaman içinde de i ip dönü en, farkl yüzleriyle bizi selamlayan modernizme, 1977 y l nda Matei Calinescu’dan bir yorumlama gelmi ti. Geçti imiz y l ilk bask s yla dilimize çevrilen kitab n ikinci bas m , modernizmin be yeni yüzüne k tutuyor.

Hitler’in bask lar na dayanamay p 1933’te önce Zürih’e sonra da New York’a ta nmak zorunda kalan Frankfurt Toplumsal Ara t rmalar Enstitüsü, be ciltlik bir çal ma haz rlam t . Önyarg Üzerine Çal malar adl kitap, sadece dönemin Almanya’s nda ya ananlar de il, az nl klara kar uygulanan ayr mc l da inceliyordu. Otoritaryen Ki ilik Üstüne, sonradan enstitünün ba na geçecek olan ele tirmeni ve felsefeci Adorno’nun bu esere yapt katk n n ürünü. Kitap, ideoloji ve ki ilikler aras ndaki ili kiler sorununu etra ca i liyor.

39


GÜNCEL

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Bar a uzanan yol

E itim destan n n bir kahraman

Mu ’ta Meryem Olmak, Mehmet Tuncel’in Mehmet Altan’la yapt uzun söyle iden olu an bir kitap. Kürt sorununun tart ld bu nehir söyle ide “bölünme psikolojisi” ve PKK’n n varl n tan ma biçimleri, iki hassas nokta olarak öne ç k yor. MU ’TA MERYEM OLMAK, MEHMET ALTAN, ETK LE M YAYINLARI, 160 SAYFA, 9 TL

A. YAVUZ ALTUN

kinci Cumhuriyet” ç k , Mehmet Altan’ n Türkiye meselelerine bak n özetleyen bir çerçevedir. Bat l , modern ve seküler bir devlet kurmay hedefleyen “Birinci Cumhuriyet”, Mehmet Altan’a göre t kand ve çözüm onun demokratikle tirilmesinde yat yor. T kanan bir sistem, haliyle, birikmi problemleri de içeriyor. Bunlar n ba nda da “Kürt sorunu” say labilir. 18. yüzy lda diriltilmeye çal lan Kutsal Roma mparatorlu u hakk nda Voltaire, “Kutsal Roma mparatorlu u ne kutsald r, ne Romal d r, ne de imparatorluk” demi ti. imdi Mehmet Altan da Kürt sorunu kar s ndaki refleksiyle kendi kendini ku atan “Birinci Cumhuriyet” için, “Ne moderndir, ne Bat l d r, ne de seküler!” diyebilir. Bu, Voltaire-Altan kar la t rmas de il elbette, ama Altan’ n durdu u noktan n tam da “Ayd nlanma” merkezli oldu unu hat rlatmak gerekir. O gözle bak ld nda, Mu ’ta Meryem Olmak isimli nehir söyle i, Kürt meselesinden günlük gazetelere yans yan spesifik haberlere, Avrupal toplum felsefesinin 21. yüzy ldaki okumas eklinde tezahür ediyor. Ve önemini de burada kazan yor.

“TÜRK YE’N N ÖZEL ARTLARI” Her ne kadar Birinci Cumhuriyet “muas r medeniyetler seviyesi” diye bir ç tay “milli mefkûre” olarak belirlese de, kar la t her problemde “Türkiye’nin özel artlar ” eklinde bir savunmaya s nd . Uzunca bir süre Anadolulu muhafazakâr kitleyi de bu türden bir talebe, “Türkiye’ye özgü” bir idare tarz na ikna etti. Ancak gerek 2001 ekonomik krizi, gerekse hatal politikalar n verdi i y lg nl k, “hileli demokrasi” olarak nitelenen statükonun de i imini sosyolojik aç dan zorunlu hale getirdi. Modernite, “Bat l l k” burcunda zuhur eden bir “devlet projesi” olmaktan ç kt , “Bat l l k” kendi

Ahmet Ümit’in ilk kitab SOKA IN ZULASI, AHMET ÜM T, EVEREST K TAP, 87 SAYFA, 10 TL

Polisiye yazar Ahmet Ümit’in 1989’da yay mlad iir kitab Soka n Zulas , yeniden yay mland . Ümit’in iirlerini bir araya getiren kitap, yazar n ilk kitab olmas aç s ndan önemli. En son Bab- Esrar ve stanbul Hat ras romanlar na imza atan yazar n iir kitab nda, sayfa aralar na ‘sevilmesi dü ünülen’ birkaç dize de okur için yerle tirilmi : “ üpheyle dü ledim hiçbir ölümlünün/ dü lemeye cesaret edemeyece i dü leri;/ Ama sürekliydi sessizlik ve dura anl k yan t vermedi.”

FOTO RAF: ZAMAN, HÜSEY N SARI

Mehmet Altan

ekonomik-politik artlar n “Türkiye’ye özgü ko ullar” sunmadan kurmaya ba lad . Avrupa Birli i uyum süreci, ekonomik kalk nma ve Türkiyeli “orta s n f n” bir ekilde “liberal” de erlere sahip ç kmas bu dönü ümü h zland rd . Teorik anlamda Mehmet Altan, tam da bu “liberal” de erlerin temsilcisi olarak bak yor Kürt meselesine. Bu nedenle, muhafazakâr Anadolulu, “do al AK Parti taban ” say lan kesimden önde duruyor (bir hiyerar i maksatl öndelik de il bu!). Altan’ kitap boyunca bu kadar rahat k lan da, bir bak ma toplumsal talebin dönü türücü motorunun tam anlam yla çal yor olmas . “Bölünme psikolojisi” ve PKK’n n varl n tan ma biçimleri, bu kitapta da, Kürt sorunundaki en hassas iki nokta olarak öne ç k yor. Bir yanda, “Berfin” ismi–ki ‘kar tanesi’ demektir–nedeniyle ülkenin bölünece ini dü ünen küçük ehir bürok-

ratlar ve çocuklar n Güneydo u’daki çat malarda kaybetmi aileler; di er yanda PKK’ya destek veren Kürt ailelerin Türkiye Cumhuriyeti s n rlar içindeki durumu ve bir kesimin hakl /haks z talepleri. “Demokratik Aç l m” ba lad s rada, iki taraftan birer “anne” bir araya getirilmi ve Ba bakan’ n “Annelerin ideolojisi olmaz!” sözü cisimle tirilmek istenmi ti. “Anneler a lamas n...” sözüne resmî söylemin verdi i tepki de manidard : “Dersim’de anneler a lamad m ?” Mehmet Altan, tam da bu “devlet refleksi” üzerine boca ediyor somut gerçekleri. Ekonomik veriler, stanbul’la Mu aras ndaki derin uçurum, sosyal haklar n adaletsiz da t m gibi meseleler, te hisi koymak ad na önemli veriler sunuyor. Devlet refleksinin “bahaneler üreten” mekanizmas , bu kadar somut veri kar s nda a r bir darbe alm oluyor ve art k söylemlerin i e yaramad aç a ç k yor.

BARI A DO RU Tam da bu noktada, Mu ’ta Meryem Olmak, söylemin açt bo lu u dolduran, “tart lmayan meseleler tart l yor i te” denildi i yerde hemen ve acilen neler yap lmas gerekti ini somut bir biçimde gösteren bir söyle i-kitap. Mehmet Tuncel’in sorular , “iyi eyler” duymaya ac km birinin, çözüme hasret bir co rafyan n yans malar n ta yor. Türkiye’nin girdi i “demokratikle me” yolu, siyasetin denklemlerinin yeniden belirlenmesi, “siville me” çabalar , birkaç y l içinde “bahane” kald rmayacak bir noktay da haber veriyor. O noktadan sonra, bahaneler yerine pratik çözümler üreten bir siyaset tarz , toplumsal talebi ancak kar layabilecek. Zira “evrensel” baz de erlerin yerle mesi ancak i lerlik kazand kça gerçekle ecek. Türkiye’ye ngiltere ve spanya örnekleri gösterilirken, “Bar konu ulmal !” çok fiyakal bir cümleydi elbette; ancak art k konu maktan öteye bir yol beliriyor.

Deleuze’ün gözünden Nietzsche

Menderes neden seviliyor?

N ETZSCHE VE FELSEFE, G. DELEUZE, ÇEV.: F. TAYLAN, NORGUNK, 256 SAYFA, 20 TL

TÜRK S YAS TAR H NDE ADNAN MENDERES, .DEM R, PARAF, 672 SAYFA, 28 TL

Felsefe tarihindeki önemli lozo ar n dü üncelerine getirdi i aç mlamalarla bilinen Frans z lozof Gilles Deleuze’ün (1925-1995) felsefe tarihi okumalar nda Nietzsche ve Felsefe’nin yeri, özellikle diyalekti e kar giri ilen kavga bak m ndan çok önemlidir. Deluze eserinde, tepkisel insan , ona özgü duygu tipleri olan h nc ve onun daha da geli mi , içselle mi biçimi olan vicdan azab n Nietzsche’nin nas l if a etti ini gözler önüne seriyor. Be bölümden olu an kitap ‘Trajik Olan’la ba l yor.

Adnan Menderes, yak n tarihin üzerinde en çok konu ulan isimlerinden biri. Ayn zamanda da Cumhuriyet tarihinin serbest seçimle kesintisiz en uzun süre görev yapan ba bakan . dam n n üzerinden yar m as r geçmesine ra men Menderes, hâlâ gündeme geliyor ve halk taraf ndan çok seviliyorsa sosyolojik, idari ve siyasi aç dan al nacak çok ders var demektir. erif Demir, Türk siyasetinin bu unutulmaz ahsiyetinin hayat n ayr nt l olarak anlat yor. Kitap, Menderes’in biyogra si ve siyasi hayat n n tamam üzerine yap lm bir çal ma.

40

DURU B R GÖNÜL, N YAZ SANLI, KAYNAK YAYINLARI, 110 SAYFA, 4,90 TL

Süleyman Alptekin, 1997 y l nda Banglade ’teki Türk kolejinde ö retmenlik yaparken kaza geçirerek bir aya n kaybetmi ti. Süleyman ö retmen, Türkiye’ye döndü ünde Fethullah Gülen Hocaefendi de kendisini hastanede ziyaret etmi ve aln ndan öpüp “Baz lar na ehitlik, baz lar na gazilik lütfeder Allah” demi ti. Niyazi Sanl ’n n bir vefa örne i olarak kaleme ald Duru Bir Gönül / Bir E itim Fedaisi Süleyman Alptekin, asr m z n yüz ak olan bir destan n gerçek kahramanlar ndan birinin hikâyesi. Süleyman ö retmenin serüveni, denizden haber veren bir damla gibi.

Bediüzzaman’ n dehas B L NMEYEN B R DAH , PROF. DR. AHMET AKGÜNDÜZ, B LGE, 255 SAYFA, 9.9 TL

Peygamberler ve onlar n mirasç lar olan din âlimleri ço u kez ya ad klar dönemde tam olarak idrak edilememi . Bilinmeyen Dahi, Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün k ymeti idrak edilememi ahsiyetlerin günümüzdeki örne i oldu una inand Bediüazzaman Said Nursi hakk nda yazd klar n bir araya getiriyor.Kitap, Bediüzzaman’ n neden yanl tan nd ndan, slâm dünyas ndaki kimlik problemlerine getirdi i çözüme, Risale-i Nur hareketinin tarikat m cemaat mi oldu u meselesine kadar geni bir alanda seyrediyor.

Abdülhamid ve suikastçiler ÇETELER N HEDEF NDEK ABDÜLHAM D, DR. RAMAZAN BALCI, BABIAL , 196 SAYFA, 13 TL

Tarihe farkl aç lardan bakmay sa layacak bilgi yüklü kitaplar yla dikkat çeken Dr. Ramazan Balc , bu kez “asr n yaln z adam Abdülhamid Han’a yap lan suikastler”i ele al yor. Abdülhamid’in ahs nda Osmanl Devleti’ne kar harekete geçen Ali Suavi çetesi, Kleanti Skaliyeri çetesi, Konstantin çetesi ve Y ld z suikastini düzenleyen Ermeni çetesi üyelerinin sorgulama kay tlar n n yer ald kitaptaki istihbarat örnekleri, dönemin çok tart lan ha ye te kilat n n çal malar hakk nda da ipuçlar bar nd r yor.

Aksun’dan tarih dersleri DÖRT MUZDAR P PAD AH, Z YA NUR AKSUN, ÖTÜKEN, 496 SAYFA, 30TL

Bilge tarihçi Ziya Nur Aksun, III. Selim, IV. Mustafa, II. Mahmud ve Abdülmecid’in yozla ma, yenile me ve de i im k skac ndaki trajik hikâyelerini ve ya ad klar dönemde meydana gelen olaylar anlat yor. Bugün önümüze problem diye getirilen hemen her konu, III. Selim’den beri de i memi . Üstelik bu konular problem olarak ortaya sunanlar ve sunu tarzlar da pek farkl de il. Sadece terminoloji ve kavramlar farkl . Bu oyunu fark eden Ziya Nur Aksun, tarihi gerçekleri ortaya koyarak yeni nesilleri ikaz etmeye çal yor.


ÖYKÜ

KÝTAP ZAMANI

7 MART 2011 PAZARTESÝ

Temiz kalpler atlas

E itim gönüllülerinin serüveni

Gönül Atölyesi kitab yla tan d m z emsettin Yapar, geçti imiz günlerde Kalp Atlas isimli yeni eserini okuyucuyla bulu turdu. Yazar, hikâyelerini tamamen hayali olgular ve ki iler üzerine de il, ya ananlar n, ya ayanlar n üzerine kuruyor. KALP ATLASI, EMSETT N YAPAR, SÜTUN YAYINLARI, 88 SAYFA, 4.5 TL

G

ünlük hayatta ya ad m z ço u eyi, belki üzerinden bir saat bile geçmeden unutup gidiyoruz. B rakal m küçük ayr nt lar , hayat memat derecesindekiler bile unutkanl k canavar na yenik dü üyor. emsettin Yapar’ n öyküleri bir bak ma bunun tam tersini yap yor. Gündelik hayattan kesitleri ba ar l bir ekilde sunuyor okuyucusuna. Bazen bir selam, bazen bir kar la ma, bazen de bir melodi yazar n hikâyesinin öznesi oluyor. emsettin Yapar hikâyelerini tamamen hayali eyler ve ki iler üzerine de il, ya ananlar n, ya ayanlar n üzerine kuruyor. Gönül Atölyesi kitab yla tan d m z yazar, geçti imiz günlerde Kalp Atlas isimli yeni kitab n okuyucuyla bulu turdu. Asl nda takipçileri onun hikâyelerine Ku luk Vakti ve Ya mur dergilerinden a ina. Yazar ayr ca Ya mur dergisinde Ahmet Erdem Sözeri müstear yla da hikâye üzerine mektuplar yaz yor. Gönül Atölyesi kitab nda kahraman Engin’in ruhsal olgunla mas nda döndü ü dönemeçleri, ç kt yoku lar ve bunlar n dinamiklerini anlatan yazar yeni kitab nda okuru birçok farkl karakterle tan t r yor.

‘SICAK’ KARAKTERLER emsettin Yapar’ n hikâyelerinde ilk dikkat çeken ey anlatt karakterlerin s cakl . Okura “ben bu insanlar bir yerde gördüm ya da daha dün böyle biriyle kar la t m” dedirten bir s cakl k bu. Asl nda ço u ideal insan tipinin tarifi olan bu ki iler, ayn zamanda içimizden birileri. Yani ula lmaz ve hayali de il, yan m zda, yak n m zda olan insanlar. Yazar karakterlerini bize ço u zaman gözden kaç rd m z ayr nt larla anlat yor ve onlar n

slam’da iktisad n tarihi KT SAT, TAR H VE TOPLUM, SABR ORMAN, KÜRE YAYINLARI, 381 SAYFA, 20 TL

Sabri Orman’ n kaleme ald ktisat, Tarih ve Toplum adl kitap, yazar n ‘ slam Dünyas ’nda ktisadî Dü üncenin Geli imi’ konulu ara t rma projesi çevresinde geli en çal malardan olu uyor. Yazar n çe itli yerlerde kitapla ayn ba l k alt nda yay mlanan ve biraz da yeni yaz lar n bir araya getiren kitapta, be k s m ve on iki bölüm bulunuyor. Tarih felsefesinden, modernle me meselesine, yeni bir tarih tasavvurundan kredi ve faize kadar pek çok konu hakk nda doyurucu bilgilere ula mak mümkün.

FOTO RAF: ZAMAN, MEHMET AL POYRAZ

AL PEKTA

göze gelmesi, bazen dinlenen bir müzi in ak ldaki soru i aretlerini kald rmas , bazen de yard m amaçl toplanan bir deri ile karakterin bütünle mesi ilk akla gelenlerden. emsettin Yapar öyküsünün s cakl n n di er bir nedeni de yazar n kulland dil. Yapar öykülerinde temiz ve ba ar l bir Türkçe kullan yor. Bu dili yerel söyleyi lerle ve deyimlerle zenginle tiriyor. Renkli s fatlar yla süsledi i öykü dilinde, ölçülü bir ekilde argoyu da kullan yor. Ancak bu argo sokakta duydu umuz söyleyi lerden çok farkl . Daha çok yerel söyleyi lerde öne ç kan kelimeler anlat m gücünü art r yor ve okuru gülümsetiyor. Metinlerdeki dil i çili i de gözlerden kaçm yor. Kullan lan etkili dil en çok betimlemelerde gösteriyor kendini.

HAYATIN TA KEND S yan m zda, yak n m zda oldu unu hissettiriyor. Bazen bir Anadolu kasabas nda bazen de bir metropolde ya ayan bu karakterlerin ortak noktas , “ya atmak için ya amak” düsturunu benimsemi olmalar . Ama bu erdemli ve büyük dü ünce dokunulmaz figürlerle de il, bazen yard m toplayan üniversiteli gençle ya da köylü Güldane ana ile okura anlat l yor. emsettin Yapar öykülerinde, okuyucunun belle inde canlanan mekân tasvirleri yap yor. Okuyan o mekân n içine çekiyor ve hikâye kahraman n n yan ba ndaym hissini veriyor. Hikâyelerine mekân olarak seçti i yerler de karakterleri gibi s cak. Hemen hepimizin bildi i, gündelik hayatta var olan mekânlar. Yazar n yapt tasvirler de okuyucuyu hikâyenin içine çekiyor. Bazen bir anne ile o lunun göz

Yazar hikâyelerinde kulland metaforlarla okuru zaman zaman kendi dünyas nda bir seyahate ç kar yor. Bazen bir kelebekle bazen de sald rgan bir köpekle okuyucuyu dü ünmeye sevk ediyor. Bir anlamda okuyucuya ayna tutuyor. Özetle diyebiliriz ki emsettin Yapar’ n hikâyelerinde temel kaynak hayat n ta kendisi. Yazar da zaten hayattan beslenmeyen metinlerin ya ama ans olmad n dü ünüyor. Kalp Atlas kayna n hayattan alan ancak s radanla mayan, unutulmayan ve her an s cak kalabilen olaylar n öyküleri. Çünkü bu öykülerin kahramanlar hayat daha güzel k lmak için çabalayan ve dünyan n daha güzel bir yer olmas için çal an gönül erleri. Tabi sadece onlar de il; onlara kucak açan, yard m eden, güvenen Anadolu insan . Kalp Atlas okura ço u zaman s radan sayd ve unuttu u detaylar n asl nda hayat n ta kendisi oldu unu hat rlatan bir kitap.

Da lar ehit an t

Hayat n içinden öyküler

ALLAHUEKBER EHITLERI, ALPER ERZURUMLU, 232 SAYFA, 12 TL

16 TEMMUZ 1999, HANDAN A. YILDIZ, B R NOKTA K TAPLI I, 118 SAYFA

Allahuekber ehitleri, Sar kam ’ta ya ananlar , anlat yor. Balkan Sava ’n atlatan Onuncu Kolordu, Allahuekber Da karlar na gömülüp kalm t . Harekât plân na göre 9. Kolordu Sar kam Da lar ’n , 10. Kolordu ise Allahuekber Da lar ’n a arak Ruslar Sar kam ’ta ku at p imha edecekti. Amaç Ruslar n eline y llar önce geçmi olan Kars, Ardahan ve Sar kam ’ kurtar p Kafkaslara sarkmak, böylece Rus ordusunu üzerimize çekip Alman ordular na yard mc olmakt . Ama sava haz rl klar tam yap lmadan Türk askeri cepheye sürülmü tü.

Bir Nokta dergisi, kendi öykücü ve airlerinin kitaplar n yay mlamaya devam ediyor. stanbul Yay nlar aras nda Bir Nokta Kitapl ba l alt nda ç kan Handan A. Y ld z’ n öykü kitab bunlardan bir tanesi. 16 Temmuz 1999 ad n ta yan kitapta, Y ld z’ n Cam Koridor, Hidayetten Öldü, Çarpma I, Çarpma II, Dilek Kipi, K r nt , Ödül Töreni, Vapur, Ev Ödevi, Drama, Yoku ve Ölüme Bölünebilenler adl hikâyeleri yer al yor. Y ld z, kimi zaman hastane koridorlar nda dola yor hikâyelerinde, bazen kar kocan n hayat na odaklan yor. Genelde içinde insan olan öyküler anlat yor, sade ve tad nda.

41

YAZILASI DESTANLAR, CEMAL U AK KAYNAK YAYINLARI, 142 SAYFA 5.9 TL

Cemal U ak’ n 19972008 y llar aras nda çe itli gazete ve dergilerde yay mlanan yaz lar bir araya geldi. Kitapta, U ak’ n kültürler aras diyalog toplant lar vesilesi ile gitti i ülkelerde hizmet eden ‘E itim Gönüllüleri’nin hikâyeleri yer al yor. U ak, Uluslararas Türkçe Olimpiyatlar ’ndan yurtd nda e itim veren Türk okullar na, Sydney’deki Mara dondurmac s ndan Lazio Center’da Vakf kebir ekme i yapan Karadenizliye geni bir yelpazede, E itim Gönüllüleri’nin ‘destanî hizmetleri’ni anlat yor.

iirimizin unutulmaz m sralar UNUTULMAZ MISRALAR, MUSTAFA USLU YA MUR YAYINLARI, 272 SAYFA, 10 TL

Mustafa Uslu’nun Unutulmaz M sralar adl güldestesinin geni letilmi ikinci bas m yap ld . Kitapta yer alan m sralar n her biri, Divan airi Koca Râg p Pa a’n n “E er maksud eserse m sra-i berceste kâfîdir.” sözünü do rular nitelikte. Bâki’nin me hur m sra nda söyledi i gibi, ‘bâki kalan bu kubbede ho sadâ’lardan derlenmi kitapta, Divan edebiyat n n ustalar eyhî, Baki, Fuzûlî, Nef’î, Nedim ile Halk edebiyat ndan, Köro lu, Karacao lan, Â k Veysel gibi airlerin unutulmaz m sralar bir araya getirilmi . Kitapta, Tanzimat ve Cumhuriyet dönemi iirinden m sralar da yer al yor.

ddial bir bn Haldun kitab BN HALDUN METODU VE S YASET TEOR S ÜM T HASSAN, DO U BATI, 350 SAYFA, 25 TL

“‘ bn Haldun bir ilim ehridir ki, ilimler ve âlimler co rafyas nda bilmeyeni yoktur.’ Fakat bu ehrin koordinatlar hususunda rivâyetler çoktur. Öyle ki her kim eline bir hokka al p mürekkebe bat rsa ve bn Haldun’u yazsa, o dakika, bu âbide âlim, Kaf Da ’n n ard na dü er. Art k ara ki bulas n, ne o âlimi, ne bn Haldun’u...” Bu sat rlar kitab n arka kapak yaz s ndan ve bn Haldun hakk nda yaz lan tüm eserlere iddial bir yakla m. Kitab n yazar Ümit Hassan “Elinizdeki kitap i te bu nâk s bilgilerin yoldan ç karan bu k lavuzlar na bir cevap, bir k yas, bir nispettir.” diyor.

ki airin ortak dünyas AKDEN ZDEK ÇÖL, SEPEHR & LORCA, ÇEV.: F. SOYSAL, BALKON YAY., 152 SAYFA, 12 TL

Akdenizdeki Çöl, spanyal Federico Garcia Lorca ile ranl Sohrab Sepehri’yi bulu turuyor. iirleri Türkçede yeniden söyleyen Faysal Soysal, ‘iki yaln z’ olarak niteledi i airleri bir araya getiri sebebi ikisinin de ‘sinema’ya dolayl yoldan kazand rm olduklar iirsellik: “Bu iki air, sürekli bir yolculu u, sonsuzlu a yolculu u arzu edip onu tasvir etmeye çal t lar. Bu sonsuzlk duygusu Lorca’da Akdeniz iklimi, deniz, rüzgar ve gemilerle kendini gösterirken Sepehri’de çöl iklimi, yollar, çal l klar, dereler ve mevsimlerin sarho lu u ile kar m za ç kar.”


USTA GÖZÜYLE

KÝTAP ZAMANI

S radanl n ne büyük nimet oldu u hakk ndad r

RECAÝ GÜLLAPDAN

B

Hebennekalara, ‘Bidon Kafal ’lara ve ‘Ses Bayra m’a dair

G rtlak dokuz bo um, Faruk’a diyemeyorum ki, “A benim efendim, koca bir Türk milleti ba r ndan bir Recai olsun ç kard ise, aceba onun kadr ü k ymetini bilmi midir?” Lâkin söyleyemem; zirâ böyük adam olmak demek, “Ben böyük adam m, benim kadr ü k ymetini biliniz” diye cemiyete kar her daim alacakl gibi durmak de ildir.

endeniz fakiyr-i pür taksiyr, tam da o esnada imambay ld n n patl canlar n tavada k zartmakta iken Kondurac Faruk biladerim ise eli i te gözü oyna ta kabilinden bir yandan marol salatas ile u ra ayor, diyger taraftan pür dikkat acans dinleyor, -Yahu Recai Bey, Hüsnü Mübarek’den sonra Kadda ’nin de vaziyeti vaziyet de ildir. Siz bunlara vaktiyle va’z ü nasiyhat etmemi miydiniz. te Saddam’ n ak beti de meydanda. Ne olacak bu Arab memleketlerinin hâli? Efendim esasen imambay ld me akkatli yemektir; üç saat bir yeme e sarf- mesai ettikten sonra oturup yar m saatte tüketmekli i ziyandan sayar m fekat Faruk’un can isteyince akan sular durur. Mübarek k zg n ya cozurday p elimi aya m yakayor... Bir ey demedim; lvaki beynelmilel siyaset ile bil il o ra t m zamanlarda ben bunlara lâz m geleni söylemi , bir tak m tembihatta bulunmu idim fekat her kab kendi istiâb nca dolayor. Saddam netekim, istidadl bir adamd ; hatta burac klarlarda bir yerlere derc etmi idim, geçmi zaman tebdil k yafet ile buralara kadar gelip ahsan benim ile bizzat mülak y olmu dur kendileri. Lâz m geleni söylemi izdir, “Yahu, bu ahali emanetullaht r; ho tutunuz; bu mevkiiler mans plar ise Allah’ n bir belâs olub cehennemin nâr ndan bir tutam ate tir, uyan k olunuz. Kibirlenmeyiniz, ahaliye zulmetmeyiniz, yoksullar gözetiniz ve hepsinden mühimmi sizden daha merhametli, daha ehil birilerini buup hemen bu iktidar ate ini onlar n kuca na b rak n z...” Ben bak n z burada netekim öyle dememi im de, iktidara dört elle yap unuz, size yetmemi gibi çolu unuzu çocu unuzu padi ah ilan ettirünüz demi im gibi bir kulaklar ndan girip ötekinden ç kayor. Faruk benim bizzat ne içerde

7 MART 2011 PAZARTESÝ

RFAN KÜLYUTMAZ

Ce He Pe’nin reis-i umûmîsi K l çdaro lu Kemal Bey, bir Te Ve poro ram na misafir olmu ve o poro ramda, Türkçenin ehemmiyetini iyzah ederken, ‘Türkçe ses bayra m zd r’ demi . Poro ram yapan zât da, bunu K l çdaro lu Bey’in ‘güzel bir söylem’i olarakdan k ymetlendireyor!

C

ân mdan muazzez kaarilerim, nas ls n z, eyi misiniz, eyi olman z Cenab- Rabb’ül Alemîynden dileyerekden lak rd ma ba layorum. Efendim, bu memleketde ahmaklar n mevcudunun peyâpey tezâyüd etdi ini, bilmeyorum, tasrihe lüzûm var m d r? Yaln z bunlar, bilhassa ‘bidon kafal ’ beyaz Türkler aras ndan ç kmaktad r- ki, mecmû’lar yüzde 40 civar ndad r. Esasen ‘bidon kafal lar’ n betahsis beyaz Türkler beyninde zuhur etdi ini her gün ziyâdesiyle mü ahade edeyoruz. Hattâ bunlardan hebenneka olanlar n dahi, üniversitelerimizde yüksek idarî makamlara terfi’ ettirildiklerine ahid oldu umuz bir acîyb devirdeyiz. Rabbim bizi bu neviden hebennekalara (sülâsîsi: HBK) muhatab olmakdan masûn k ls n, âmin!

ne ta ralarda siyasetten taharet mevkiinde oldu umu biliyor, yine de srar edeyor, niyeti ben öfkelendirmek... -Bu kadar imali Afrikal Müslüman nüfus bir olup bir Recai ç karamad lar aralar ndan; yaz k, üzülüyorum do rusu... G rtlak dokuz bo um, Faruk’a diyemeyorum ki, “A benim efendim, koca bir Türk milleti ba r ndan bir Recai olsun ç kard ise, aceba onun kadr ü k ymetini bilmi midir?” Lâkin söyleyemem; zirâ böyük adam olmak demek, “Ben böyük adam m, benim kadr ü k ymetini biliniz” diye cemiyete kar her daim alacakl gibi durmak de ildir, bilakis alçakgönüllülük gösterip, topra a yak n durmakt r. Bütün dâvâ mal-mülk, öhret veya benlik kazanmak idiyse vaktiyle biz çok ükür, o derelerin kenar na kadar gelüb, bir yudum su bile içmeye tâlib olmayarak dönüb gitmi izdir ki, bunlar n bir k sm n esasen daha evvelce derc ettim idi; derc etmediklerimi bilmenize ise hâcet yoktur; esasen haberdar olsa idiniz uyku-tüne iniz açar, bûhuzur olur idiniz. Cemiyet eyidir ho dur yakin her eyi bilmesi gerekmez; bilse de deh ete kapulur. Meselâ istese idim vaktiyle Kral Faruk nâm yla an lan ah stan sonra M s r mülküne yeni sultan olmakl m bir i aretime bakar idi ve ço unuz o zemanlar hayatta de il idiniz; i te bu hisler ile ate in alt n k sar iken Faruk da salatay bitirdi, -Ne o Recai Bey, bugün pek tad n z yok galiba? deyu sata ayor. -Sen Kral Faruk’u tan r m yd n Faruk dedim. -Tan maz m y m; her sabah aynada gözgöze geliyoruz deyince makaralar koyuverdik fekat yanar m yanar m da Kadda ’ye etti im vaz ü nasihatin bo a gitti ine yanar m ey azizler. En iyisi sizler hâlinize ükrediniz; “Az c k a m, a r s z ba m” vecizesi büyük bir nimete i aret edeyor. S radan olmak gibi büyük nimet yokdur efendiler; kadrini bilelim.

BU KADAR CEHALET TAHS LLE MÜMK ND R Efendim, as l mes’ele hiç übhesiz, bu memleketde ahmakl n, bilhassa ‘beyaz Türkler’in mümeyyiz vasf oldu unun idrakinde bulunulmam olmas d r. Üç be hâdnâ inas ç k b da ‘bidon kafal lar’ deye bir lak rd iycâd ile bunu, memleketin hüsnüniyyet ve hüsnüahlâk sahibi olub temyiz kudretine bihakk n mâlik bulunan insanlar na tlâk etdiler deye susup oturacak m y z? Elbetde, hay r! Merhum Sakall Celâl a abeyimiz, o me hur, ‘bu kadar cehalet ancak tahsil ile mümkindir’ derken, i te bu neviden ‘bidon kafal lar’a i aret etmi de il mi idi? Bunlar kendi gözlerindeki merte i görmeyib milletin k sm- küllîsine hakaret z mn nda bu lak rd lar iycad edenlerdir. Ve bu s fatlar, hakiykat-i hâlde, bizzat sahiblerine aittir; - yani, as l ‘bidon kafal lar’ onlard r! Efendim, indi bir diger bahse geçeyorum. Geçenlerde Hilmi Bey karda m o rad idi. Bermutad koltu unun alt nda kazatalar! Bu kazatalardan birinin sahifalar n aç p önüme koydu ve ‘buna ne buyrulur, rfan Bey?’ deyerekden k s k s gülmeye ba lad . Efendim, mevzu u: Ce He Pe’nin reis-i umûmîsi K l çdaro lu Kemal Bey, bir Te Ve poro ram na misafir olmu ve o poro ramda,

42

Türkçenin ehemmiyetini iyzah ederken, ‘Türkçe ses bayra m zd r’ demi . Poro ram yapan zât da, bunu K l çdaro lu Bey’in ‘güzel bir söylem’i olarakdan k ymetlendireyor! Eh, bu sat rlar k raat edince bendeniz de gülmeye ba lad m ve elbetde Faz l Hüsnü Da larca’y derhaat r etdim. Malûmunuz, ‘Türkçem benim ses bayra m’ m sra - bercestesi, Faz l Hüsnü Da larca üstâda aitdir. Lakin ne Kemal Bey ne de o poro ram yapan zât, üstâd n ismini vermediler, dolay s yla da bu lak rd , sanki Kemal Bey’e aitmi intiba hâs l oldu… Bunu k raat etdikten sonra Hilmi Bey karda ma dönüp, “‘ne beis var,’ dedim. Baz m sra lar, mirî mal hususiyyetine sahibdirler. ‘Türkçem benim ses bayra m’ da vars n öyle olsun! Lakin bu, Da larca’y memnun eder mi idi, onu bilemem…” O Te Ve mülâkat nda K l çdaro lu Kemal Bey ne kadar dindar oldu unu isbat z mn nda öyle demi ;-okuyal m: ‘Herkes gibi ben de ak am yatarken dua ediyorum. Allah’ ça r p yard m istiyorum’. Fekat hemen arkas ndan da unu ilâve edeyor: ‘ nançlar n siyasete âlet edilmesi son derece tehlikeli…’

O NE B Ç M LAKIRDI ÖYLE? Pek eyi de, mühim bir siyasî hüviyyeti olan bir zât n, ‘herkes gibi ben de ak am yatarken dua ediyorum. Allah’ ça r p ( O ne biçim lak rd böyle? Hâ â, sümme hâ â! .K) yard m istiyorum’ demesi, bizzat dini siyasete âlet etmi olmak mânâs n tazammun etmeyor mu? indi Kemal Bey’e sesleneyorum: ‘A muhterem efendim, siz hiç smet Pa a’n n bu neviden lak rd lar sarf etdi ine ahid oldunuz mu? smet Pa a’n n fevkalade dindar bir ahsiyet olmakla beraber, bu gibi mevzularda asla ve kat’a konu mad n bilmez misiniz?’ Efendim, bu ay da bu kadar. Telâk y gelecek aya in allah. O vakde kadar zât n za ho ça bak n z, Rabb’ime emanet olunuz, muazzez kaarilerim: Au Revoir, canlar m benim…




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.