Feniks e dergi sayi 74

Page 1

Sayı: 74

>Adım adım

>Hayatta Başarmak > Genç Olmanın Anlamı > Takım Olmak > Go: Bilim,Sanat ve Bilgeliğin Kesiştiği Oyun > Özgüvenli Çocuklar Yetiştirmek


Editör Köşesi

Bu Sayıda

Bu Sayıda

Adım Adım: Bir gezgin olarak, dünyanın yollarında adım adım dolaşıyorum (bazen de bu zamanlarda o kadar unutulmuş olan, iç olan ve görünmeyen dünyanın... Antonio Romero, Sayfa:3

Hayatta başarmak: Tarih, insanın yaşam biçimlerini şekillendiren farklı düşüncelerin, ışığın derecesine göre değişen renkli camlar gibi.

Takım Olmak:

Genç olmanın anlamı: Bu defa ruhun gençliğinden, bir sır olan “Altın

Merhabalar, Evet, Feniks’in yeni sayısı ile tekrar karşınızdayız. Bu sayımızda da yazıları ince eleyip sık dokuyarak seçtik ve sizlerin okuması için sunuyoruz. Bildiğiniz gibi, Feniks Dergisi felsefeden psikolojiye, sanattan sağlığa kadar insana faydalı olabilecek birçok konuda yazıları içeriyor. Bu yazılar filozofların ilham veren fikirlerinin geçtiği bazı yazıları olabildiği gibi Aktiffelsefe gönüllülerinin de yazıları olabilmektedir. Buradan şunu da duyurmak isteriz ki; eğer sizler de ilgilendiğiniz alanlarla ilgili araştırmalarınız ve yazılarınız çıksın isterseniz bizlere gönderebilirsiniz.

Delia Steinberg Guzman, Sayfa:6

İyi okumalar.. Nazım Özdemir, Aktiffelsefe Yayınlar Sorumlusu Künye YENİ YÜKSEKTEPE KÜLTÜR DERNEĞİ, Feniks, Felsefi, Kültürel ve Hümanist E-Dergi Sayı: 74 Yıl : 20 Ocak - Nisan 2014, 3 Ayda bir çıkar. Sahibi: Yeni Yüksektepe Kültür Derneği adına Oya UYSAL Yazı İşleri Müdürü: Gülsen ÇELİK Editör: Nazım ÖZDEMİR letişim: Hoşdere Cad. Fuar Sok No: 11/13 Çankaya/Ankara Tel: 0 312 438 69 44

Hepimiz bir bütünün parçası olmayı doğal bir şekilde isteriz. Bir ailenin, bir ülkenin, uzaya .. Oya Uysal , Sayfa:14

Go: Bilim,Sanat ve Bilgeliğin Kesiştiği Oyun: Satranç tüccarların, Go ise filozofların oyunudur.

Ergin Yılmaz, Sayfa 18 2

Afrodit”ten, Ruhun ve Doğanın iyiliği ve güzelliğini bize gösteren o iyi kalpli...

Jorge Angel Livraga, Sayfa 11

Özgüvenli Çocuklar Yetiştirmek : Günümüzde anne-babaların çocuk yetiştirirken en önemsedikleri konulardan biri de kuşkusuz... Uzm. Psikolojik Dnş. Nurten K. Özdemir


Adım Adım

B Antonio Romero Aktiffelsefe Kurucu Üyesi

ir gezgin olarak, dünyanın yollarında adım adım dolaşıyorum (bazen de bu zamanlarda o kadar unutulmuş olan, iç olan ve görünmeyen dünyanın yollarında) ve birçok şeyle karşılaşıyorum: uzun yıllar boyunca hiç değişmeyen ve aklımdan çıkmayan manzaralar… Mesela; Nil nehri, Boğaz, Piramitler, El Hamra Sarayı, Efes, Assos, Afrodisyas, Süleymaniye Camii, Machu Pichu, Teotihuanaco, Panteon, Partenon, Van Gölü... Ve bende bir iz bırakan başka başka o kadar çok yer vardır ki… Aslında sanki orada daha öncesinde bulunmuş gibi hatırlıyorum (inanıyorum ki hepimiz sık sık daha öncesinde oraları görmüş ve oralarda yaşamışız gibi hissederiz).

Evet, insanoğlu uzunca bir zamandır, yani yüzbinlerce yıldır kendi evi olan dünyada yaşıyor. Yüzlerce yıldır birçok medeniyet geldi geçti... Birçoğunun ismini bile bilmiyoruz. Bazen, bir traktör toprakla çalışırken “ilginç” bir taşa takılıyor ve o andan itibaren kazılara başlanıldığında bir ev, bir tapınak ya da bir şehir vs. ortaya çıkmaya başlıyor (mesela 3-4 yıl önce Göbeklitepe’de, bir tarla da bu şekilde ortaya çıkmıştı). Toprak Ana’nın bağrında hala ne kadar sürpriz saklıdır? Sanki zaman zaman, unutulmuş olan geçmişimizi ve tarihimizi bizim geri kazanmamıza yardım etmek ister gibidir. Mitler ve tarihi hikâyeler vardır ki; genel olarak mit veya “destanlar” şeklinde sınıflandırılır, aslında iyi bir yazarın kafasında bulunan şeylerden çok daha fazlasını içlerinde 3


Adım Adım hoşgörü, Efeslilere maddesel ve ruhsal bir zenginlik veriyordu. 2000 yıl önce sıra dışı kişiler kendilerini mutlaka Efes’i ziyaret etmek zorunda hissediyorlardı. İmparatorlardan Julian, Filozoflardan Tyanalı Apollonius ve havarilerden Tarsuslu Paul gibi…O dönemde Efes gibi birçok şehir vardı. Antakya ve İskenderiye bunlardan bazılarıdır. saklarlar. Mesela İzmirli Homeros ki, eseri İlyada’da bize ustaca anlatmıştı ve çok daha sonra bir maceraperest olan Schliemann herkese rağmen ve ısrarlı bir şekilde hayatını adayarak eski Truva’yı gün ışığına çıkarmıştı. Evet, bu mitlerin gerçekliğinin ortaya çıkması ve sıkça Anadolu’da ortaya çıkmaları bizi şaşırtmamalıdır. Anadolu kıtalar arasında doğal bir köprüdür ve o zamandan itibaren bu eski halklar bu toprakları sadece bir geçiş yeri olarak kullanmamışlar; birçoğu burada yerleşmişlerdir. Bizler de hala onların yaptıkları köprülere ve yollara ayak basıyoruz ama kimin inşa ettiğini bilmeden. Klasik dünyanın yedi harikasından ikisi bu topraklardaydı!

Yeniden günümüze dönüyorum ve burada Yıllar önce sarsıntılar, anlaşmazlıklar, adımlarım beni Efes’e protestolar, işsiz gençler, yönlendirdi. Orada sürekli ve iyi bir şekilde devam eden bağrış çağırışlar, kavgalar, ölümler görüyoruz. Artık restorasyonlar sayesinde “en iyi zamanlarında” nasıl bir yer Meydanlar Antik Efes’teki olduğunu, kendi dönemindeki gibi diyaloglar için değil, aksine kavgayı başlatmak için insanların farklı kökenden insanlarla dolu durumda. – gelmelerine rağmen nasıl Tıpkı Madrid, Kahire, Rio de gelenekleriyle, adetleriyle Janeiro, Kiev’deki gibive inançlarıyla birlikte yaşadıklarını anlamak zor Neler oluyor? değildir. O dönemde saygı ve Meydanlar, forumlar,

4


Adım Adım

BİZE UYGARLIĞIN ZİRVESİNDE OLDUĞUMUZ SÖYLENMİYOR MU? EĞER KENDİ PROBLEMLERİMİZİ UYGAR BİR ŞEKİLDE ÇÖZEBİLME İMKÂNINA SAHİP OLMAZSAK, NASIL UYGAR OLDUĞUMUZU SÖYLEYEBİLİRİZ? HOŞGÖRÜSÜZLÜK, FANATİZM VE ŞİDDET, CEHALETİN BİR SONUCUDUR. VE BENİM İÇİN O, EN ÖNEMLİ NEDENLERDEN BİRİSİDİR. ONUN YOK EDİLMESİ GEREKMEKTEDİR! BENİM İÇİN GEÇMİŞTE OLAN, TAMAMIYLA EN KÖTÜ VE FAYDASIZ DEĞİLDİR. Agoralar insanlarla doluyor… Farklı düşünceler, tartışmalar, çatışmalar her zaman oldu. Ancak onların çözüm yolları çok değişti. Eskiden konuşularak çözülüyordu, bugünse kavga ederek…

Hoşgörüsüzlük, fanatizm ve şiddet, cehaletin bir sonucudur. Ve benim için o, en önemli nedenlerden birisidir.

Bize uygarlığın zirvesinde olduğumuz söylenmiyor mu? Eğer kendi problemlerimizi uygar bir şekilde çözebilme imkânına sahip olmazsak, nasıl uygar olduğumuzu söyleyebiliriz?

Benim için geçmişte olan, tamamıyla en kötü ve faydasız değildir.

iyi bir silahtır. Eğer onu iyi bir şekilde kullanmayı bilirsek belki de birbirimizi anlamayı ve birlikte yaşamayı öğrenmiş olacağız.

ONUN YOK EDİLMESİ Antonio Romero GEREKMEKTEDİR! Aktiffelsefe Kurucu Üyesi

Tarihte var olan çok değerli tecrübeleri bulalım ve onlardan ders çıkartalım. Burada felsefe, cehalete karşı 5


PSİKOLOJİ

T

HAYATTA BAŞARMAK

arih, insanın yaşam biçimlerini şekillendiren farklı düşüncelerin, ışığın derecesine göre değişen renkli camlar gibi göründüğü olağanüstü bir örnekler vitrinidir. Her dönemin kendi parametreleri vardır ve durmayan arayış yolunda insanlar, bu örnekleri izlemeye ve onlara itaat etmeye çalışarak başka kaynaktan gelecek bir diğer fikri kabul etmesinler diye bu modeller tarafından yönetilirler. Genel kanıya uyan, yasa olarak kabul edilir. Zamanın geçişi ile birlikte ortaya çıkan kanunlardan çok daha kuvvetli olan kabullenmeler de vardır.

Böylece, ona her zaman aynı anlam atfedilmese de başarı her zaman bir amaç olmuştur. Bir yüzyıl ya da onlarca yıl önce başarıya işaret eden, bugün daha çok modası geçmiş belirsiz bir istek olabilir. Buna paralel olarak önceki dileklerin yerini diğerleri almıştır. Değişmeyen tek bir şey kalmaktadır: İnsan topluluğundan, başka

6

yollardan bu başarının elde edilmesi için bile aşılması mümkün olmayan uyumlu bir kitle (bizi ve diğerlerini) oluşturan yasaya uyarak başarı arzusu, başarmak ihtiyacı, diğerleri tarafından kabul edilmek ve dikkate alınmak isteği. İstatistikler düzinelerce yayında sayfalar işgal etmektedir. Yüzyılımızın


PSİKOLOJİ O yüzden eğer uzun “marjinaller” listesinde yer almak istemiyorlarsa ve yaşadıkları toplumlarda kendilerini görmek isterlerse özellikle gençlerin, bu başarı formüllerine göre isteklerini sıraya sokmaları yadırganmamalıdır. Bugün, gelecek bu bakış açısına göre çizilmektedir; bir eğilim, bu eğilimin zenginlik ve iktidar açısından uygulanabilirliği hakkında kaçınılmaz bir soru dizisi ile birlikte var olmalıdır. Sağlam ve kalıcı olduğu anlaşılan bir sosyal statüden çabuk ve faydalı bir ‘ başarı elde etme olasılığı her zaman göz önüne alınarak yapılabilecek kariyer listeleri uzar

Bununla birlikte parlayan her şey de altın değildir. bu son yıllarında başarmanın, kendilerinden itibarı artıran diğer iktidar şekillerinin türeyebileceği ekonomik iktidar ve sosyal itibarla sınırlı olduğu apaçıktır. Bu yayınlarda araştırmanın, bilimin, sanatın ve genel

bilginin giderek daha az yer aldığı doğrudur. Bilmek güzel bir süstür ve istisnalar dışında daha önce bahsedilen hatırı sayılır bir ekonomik servetle desteklenen sağlam bir sosyal durumun yarattığı itibarla birlikte gelir. 7

Eğer bunlar hayatta başarmak için gerçek formüller olsaydı, karşılaştığımızdan çok daha fazla mutlu varlık olması gerekirdi. En azından mutluluğun bir şey, başarının ise başka bir şey olduğunu kabul ediyoruz. Bu kapsama girmeyen çok daha fazla


PSİKOLOJİ

BAŞARI İÇİN DE AYNI ŞEY SÖZ KONUSUDUR; KÜÇÜK OLSA BİLE EN AZINDAN BİZE BİR PARÇA HUZUR VE HOŞNUTLUK VEREN, HEMEN KAYBOLMAYAN BİR BAŞARIYA İHTİYAÇ DUYMAKTAYIZ.

ikinci soruya ve yanıtlarına katılıyoruz.

Hepimizi en fazla endişelendiren sorulardan birisi; elde ettiklerimizin, sürekli var olacağını zannettiğimiz şeylerin kısa ömürlü olması ve sabit kişinin olmasının yanı sıra başarısız olduklarını veya günümüzün taleplerine uyum başarılarının bütün hayatlarını zannettiğimiz şeylerin geçici sağlamaya çalışan pek çok doldurmayan eksik bir başarı olmasıdır. kişi vardır. Bu kişiler her olduğunu mu düşünmemiz Başarı için de aynı şey şeye sahipler ama sonucu gerekir? Sürekli mücadele söz konusudur; Küçük olsa elimize veren aynı istatistikler etmekle asla hiç bir bile en azından bize bir bize, psikoz, depresyon, limana varılmayacağını mı parça huzur ve hoşnutluk keder, tatminsizlik, yalnızlık, düşünmeliyiz? veren, hemen kaybolmayan saldırganlık, bıkkınlık, yoldan bir başarıya ihtiyaç Acaba başarının daha sapma ve genel “stres” duymaktayız. tablosuna uyan diğer pek çok etkili olabilmesi için kabul psikolojik durumun ilerleyen edilen modaya uymayan diğer Bu yüzden her tür bir şekilde arttığını gösteriyor. hallerini mi planlamamız konuda başarılı olmak gerekecektir? için hayallerimize ve O zaman bu kişilerin beklentilerimize daha Hiç kuşkusuz, 8


PSİKOLOJİ uygun, daha istikrarlı, daha insani birkaç temel anahtar öneriyoruz. Galip gelmek için hayal kurulmasının yetmediği apaçıktır. İradeye dayalı sağlıklı bir faaliyeti geliştirmeyi bilmek ve uygulamak gerekmektedir.

Yalnızca karşılığında alacağımız ödül için değil, kendi yararlılığımızı doğrulamanın tatminini elde etmek için giriştiğimiz tüm işleri iyi yapmak. Elde etmeye başladıklarımızla uyuşmayı bilirken daima yüksek bir randıman payı arayarak asla bunlarla yetinmemek. Bize zor görünse de sorunların bizi ezmelerine asla izin vermemek. Aksine çözümleri ve çıkışları bulmak için hayal gücümüzü zorlamak. Zorlukları irademiz ve zekâmız için deneyler olarak algılamak.

Düşünmeden değil, en iyi ve en uygun eylemleri seçerek hareket edilmelidir. Eski “Kendini Tanı” öğüdü güncelliğini kaybetmemiştir; eğer yeteneklerimizin ve olanaklarımızın neler olduğunu, kim olduğumuzu bilmiyorsak faydalı bir işin planlanması mümkün olamayacaktır. Yeteneklerimizi bildiğimizde kendimizi, bize ve diğerlerine faydalı bir eylemde bulunacak şekilde eğitmeliyiz.

Bununla birlikte parlayan her şey de altın değildir.

En kötü durumda bile yeniden başarmak için başarısızlıkları yeni fırsatlara dönüştürmek. Fırsatlardan yararlanmayı bilmek; hayat fırsatlarla doludur ama kapalı gözlerle yaşarsak onları keşfedemeyiz. Eğer kendi çelişkilerimiz içerisine hapsolur ve sürekli olanlarla uğraşırsak ulaşılmak istenen labirentin bize sunduğu binlerce kapıyı küçümseyerek enerjimizi kaybeder ve bu kısır döngüden çıkamayız. Diğerlerini anlamanın en iyi yolu olan sevgiyi sürekli kendimizde denemek. İnsanın kendisini hoşnut hissetmesinin en iyi yolu olan 9

neşeli ve cömertçe diğerlerine yardım. Yaşamın anlamını aramak ve kendi yaşamamızın anlamını bulmaya çalışmak. Kendiliğinden hiç bir şey olmaz ve yanıt yalnızca, yanıtları fetihten emin olanın cesareti ve bilgelik ruhu ile onları takip edenlere sunulur. Yaptığımız her şeyi gün be gün iyileştirmek; bizi çevreleyen her şeyi sıkılmadan iyileştirmek... Bulunduğumuz her yere (iç ve dış) tüm köşelere güzelliği yerleştirmek. Kim bu kadar az anahtarı uygulamada başarılı olursa, tatmin olma insanların besini oldukça kendinden emin, hoşnut bir insan olacaktır. Bunları başaran bir insan gerçekten bir galiptir. Moda buna izin vermediğinden kimse itiraf etmese bile, herkes başarının bu şekline erişmek ister. Böyle çalışanlar olarak sayımız çoğalırsa, hayatta başarmanın bu özel şeklini moda haline dönüştürmeye değecektir. Delia Steinberg GUZMAN Uluslararası New Acropolis Başkanı. Sanat, Bilim ve Edebiyatta Paris Nişanı Sahibi, İspanyolcadan çeviren: Ferim ÖRÜCÜ-Zeynep Elkırmış



PSİKOLOJİ

GENÇ OLMANIN ANLAMI “İlahi hazine Gençlik, Dönmemek üzere gidersin. Ağlamak istediğimde ağlayamam Ve bazen istemeden ağlarım.” Ruben Dario

B

u defa ruhun gençliğinden, bir sır olan “Altın Afrodit”ten, Ruhun ve Doğanın iyiliği ve güzelliğini bize gösteren o iyi kalpli Ana’dan bahsedeceğiz.

sinde, fırtınalar ve dolu yağışları ile inkar edilemez bir şekilde hayatın ilkbaharıdır ama ilkbahar, güç ve hayat dolu, renkli ve ayrıca büyüleyicidir. Makalenin başında söylediğimiz İspanyol dilinin ünlü şairi insanların çoğunluğunun hislerini basit bir şekilde şiirleGenel olarak “genç- rinde ortaya koymayı bilmiştir; lik” dediğimizde onu şanslılar şüphesiz Ruben Dario Musaarasında yüksek bir yere yer- ların sevgilisiydi. leştiriyoruz. Evet, ezoterik ve enkarnasyonlar üzerine okült Öyleyse otuz yaşını bilginin gösterdiğinin çok öte- doldurmamış olanlara söylü11


PSİKOLOJİ tümüne sahip olma” iyimser yanılsamanın bir dönemi değil aksine, ideallerin tezahürü, idealleri haykırma, imkânsızlıkları arama ve kendini yenmeyi de kapsayan bir her şeye meydan okuma dönemidir. Genç olma korku ve sahte bir ölçülülüğe esir olma, “bizim hakkımızda söylenilenler” ve anlaşmazlıkları bahane ederek adil amaçlar için mücadeleden kaçma, kalan hayatı boyunca aşağı yukarı kölelerin özelliklerini gösteren bir yaşama mahkûm olmaktır. Genç barışı aramalıdır ama barışın ilahi bir hediye değil barışçıların eseri olduğunu asla unutmamalıdır. Bu nedenle kötülük, utanmayı bilmeme ve dengesizlik içimizde ve dışımızda yok edildiğinde ancak barış kurulur. Eski Romalıların dediği gibi barış için mücadele etmeyi bilmeli ve her zaman barışı korumalıdır. yorum. Gençliğin sınırındaki yalandır; genç olan bedendir bu rakam keyfi seçilmiştir ama ama bu ruhun da genç olmadünyada bana göre ortalama sını gerektirmez. olarak bu yaş gençliğe en yaGenç olma olağanüstü kındır. bir tecrübedir, ayrıca yaşlandıHer ne olursa olsun, ne ğımız ölçüde en fazla değerli yazık ki genç olan, hayatın bu olan mükemmel bir tecrübe“ilkbaharını” tüketmektedir; dir. Başka bir deyişle, gençellerinden dizginleri kaçırır ken yapamadıklarımızı daha ve gelecek yıllarda kaçınılmaz sonra yapamayız çünkü ilahi ayak izleri bırakacak fırtınalı Platon’un dediği gibi yaşamak yollara düşünceye kadar be- hatırlamaktır. O zaman gençden ve duyguları yoldan çıkar. lik sadece yoğun bir eğitim, “Çok gencim” bahanesini bu- umut dolu çalışmalar, aşk ve lanlar da vardır. Dikkat: bu bir neşe dolu, “önünde hayatın 12

Bozulmuş materyalizmin önerdiği, zayıflara ait kült ve “orientalist” dalga ile birçok gencin adaletsizlikler ve diğerlerinin acısı önünde kayıtsız kalanları ve sadece kendi haklarını dilenenleri barışçı bir insan gibi yorumlaması ne yazıktır. Bu durumda, özellikle gençlere kurtuluşu, Nirvanayı veya nasıl derseniz deyin, kurtuluşa doğru bir yürüyüşü ceylanın korkudan kaçışı olmadığını açıklamalıyız. Kur-


PSİKOLOJİ

GENÇ OLMAK GÜÇLÜ OLMAKTIR. TÜM ANLAMIYLA GÜÇLÜ, DİRENÇLİ, İNATÇI, ÇALIŞKAN, OKUYAN, İNANÇLI VE KARARLI. KORKAKLAR VE ZAYIFLAR GENÇ DEĞİLDİR; BUNLAR BİLGELİKTEN UZAK YAŞLILAR VEYA EVRİMLERİNDE FELÇ OLMUŞ ÇOCUKLARDIR, MAZOŞİST EĞİLİMLERİ OLAN DURAĞAN VARLIKLARDIR. tuluş, özgürlük zincirlerini kırmaktır; bedeni, gücünün üstünde kullanmaya, uykuda ve yemekte ılımlılığa, doğal istekleri sınırlandırılmış cinselliğe alıştırmaktır; psikiyatristlerden daha çok tehlikelerden hoşlanan maceracı psişedir; bilgeliğin fısıldadığı her şeyi duymak için uyanık olan cesur zihindir.

dirençli, inatçı, çalışkan, oku- caksınız... Bana inanın: acı çekmeye değer. yan, inançlı ve kararlı.

Korkaklar ve zayıflar genç değildir; bunlar bilgelikten uzak yaşlılar veya evrimle- Jorge Angel LIVRAGA rinde felç olmuş çocuklardır, Uluslararası New mazoşist eğilimleri olan dura- Acropolis’in Kurucusu ve Sağan varlıklardır. nat, Bilim ve Edebiyatta Paris Böylece, gençler el- Nişanı Sahibi, lerinin arasında olan altın Kasım 1987 yıllar hazinesini mutlu bir şekilde iyi değerlendiren- İspanyolcadan çeviren: Genç olmak güçlü ol- dir... Ancak bu şekilde bir Güner ÖRÜCÜ maktır. Tüm anlamıyla güçlü, gün Altın Afrodit’i tanıya13


FELSEFE

TAKIM OLMAK

H

mühendis-işçi ekibinin, ticaret ve sanayi odalarının epimiz bir inovasyon yarışmalarında bütünün firmasını birinciliğe taşıyan parçası yenilikçi beyinlerin veya olmayı doğal piramitleri inşa edenlerin bir şekilde biri olmayı dilemişizdir. isteriz. Bir ailenin, bir ülkenin, Bu içimizdeki ebedi olanın uzaya astronot gönderen kulağımıza üflediği bir ekibin, insanın geçmişini arzudur. araştıran bir arkeolog Ne güzel bir dilek, ama neden takımının, matematik gerçekleşmesi zor? olimpiyatlarında şampiyon olan veya dünya basketbol Çünkü takım olmanın ne şampiyonu olan takımın, olduğunu bilememekten suyu olmayan köye şebekeyi veya bilsek bile döşeyerek bağlantıyı sağlayan 14

gerçekleştirememekten dolayıdır. İnsanın başına ne geliyorsa uygulamadaki cehaletten gelmiyor mu? Her birimiz “ben biliyorum” diyerek, herkesin bizim fikrimizin etrafında buluşmasını istemiyor muyuz? Uygulamadaki cehalet, art niyetten öte, kibirden, tecrübesizlikten, disiplinsizlikten ortaya çıkmıyor mu? Toplumda art niyetli kişilerin olduğunu düşünmüyorum, var


FELSEFE

GRUP, BİR İNSAN YIĞINI İKEN, “TAKIM”, BELİRLİ İLKELER VE DEĞERLER ETRAFINDA BİRLEŞMİŞ, ETKİN BİR BİÇİMDE AMAÇLARINA DOĞRU HAREKET EDEN, ÜYELERİNİN SAYISI ETKİNLİĞİNİ BOZMAYACAK ŞEKİLDE ORGANİZE OLMUŞ BİR İNSAN TOPLULUĞUDUR. “UYGARLIK, BİRLİKTE ÇALIŞMA VE İŞBİRLİĞİNİN SONUCUDUR.” olduğunu düşünenlere de diyorum ki art niyet de cehaletten kaynaklanır.

Takım nedir, grup mudur, ekip midir? Takım olmaya ihtiyaç var mıdır?

etkin bir biçimde amaçlarına doğru hareket eden, üyelerinin sayısı etkinliğini bozmayacak şekilde organize olmuş bir insan topluluğudur. “Uygarlık, birlikte çalışma ve işbirliğinin sonucudur.” der düşünürler.

Grup, bir insan yığını iken, “Takım”, belirli ilkeler ve değerler etrafında birleşmiş,

Bugün ortaya çıkardığımız veya çıkaramadığımız uygarlık formları, işbirliği 15

kültürümüzün kanıtlarıdır. Uygarlıklar tarihi üzerine çalıştığımızda görüyoruz ki, 20. yüzyıl değişim dönemidir, uygarlık kurma dönemi olamamıştır. Mevcut durumları yıkma, değiştirme ama daha iyisini ortaya çıkaramayan bir dönemdir. Her işin başı, lider ve takım arkadaşlarıdır. Sadece Anadolu coğrafyası


FELSEFE kişiler çalışma alanıyla bütünleşir. Bunu nasıl anlarsınız, işe geç gelip erken gidenler ilkini, işini tamamlamak için saat mefhumu ile çalışmayanlar ikincisini oluşturur.

değil, dünyada daha üst bir uygarlığı inşa edecek insan kaynağının azlığıdır buna sebebiyet veren. Elbette nadir de olsa 20.yüzyılda da iyi örneklere ulaşabiliriz. Örneğin Kurtuluş Savaşı. Eskinin köhnemişliğinden, geleceğin doruklarına ilerleyecek bir ülke ortaya çıkmıştır. Nasıl? Elbette bir lidere ihtiyaç vardır ama tek adam, ekibini de yaratmıştır. O ekip ki içinden ne kadar ikinci adamlar çıkarmıştır. O ekip sayesinde, yüzünü ufka dönen yeni devlet yaratılmıştır. Daha iyiyi, daha adili, daha güzeli yaratmak ve bunu topluma mal etmek isteyenler için, takım olmak şarttır. Takım çalışmasında, amaç, düzen, planlama ve ritim öne

çıkan özelliklerdir. Sıradan bir çalışma grubu ile etkin bir takımın farklılıklarına birkaç örnek verelim: • Sıradan Gruplar; patron, müdür vb. istediği için bir araya geldiklerini düşünürler, oysaki takımlar; hedefleri gerçekleştirmek için bir araya gelirler. • Sıradan gruplarda kişiler; bağımsız, tek başına çalışırken takımlar birlikte hareket eder, sonuca ulaşmak için birbirlerini desteklerler. Formula 1 yarışlarındaki arabanın bakımını yapan ekip buna çok güzel bir örnektir. • Sıradan gruplar; işi benimsemezler, “iş olsun” diye yaparlar, takımda ise 16

• Sıradan gruplarda üyeler birbirlerine güvenmezler, hatta dedikodu, çekememezlik vb. gibi küçük beyinlerin işleri ile uğraşılır. Takımlarda ise açık iletişim ve güven vardır. Buna tarihi bir filmden bir örnek; Çinli bir grup iyi asker, susuz bir çölden geçerken yudum hesabı içtikleri su ile ilgili kavgaya tutuşunca, aralarındaki Japon asker dönüp liderlerine “bu mu kardeşliğiniz?” diyerek zorluklar sırasında bile dik durulması gerekliliğini vurgulamıştır. Oysa ki kavga eder görünen askerler de, sadece eğleniyorlardı. Yani Japon asker, yanılmıştı. Günümüz insanına ne kadar uzak bir anlayış, değil mi? Bugün çevremizde zorluklar sırasında birbirini çiğneyen insanlar dolu. • Sıradan gruplarda ilişkiler, sinsilik ve kurnazlığa dayalı iken takımlarda saygı ve nezaket vardır. Bir zamanlar Anadolu’ya hâkim olmuş Ahi Kültürü buna iyi bir örnektir.


FELSEFE

Komşusu daha siftah yapmamışsa, müşterisini komşusuna yollayan büyük bir gönüllülük vardı. • Sıradan gruplarda anlaşmazlıkları amir çözerken, takımlarda anlaşmazlıklar yeni fikirlerin ortaya çıkması için bir araçtır. Beyin jimnastiği veya “think tank” denilen metotlar bu aykırılıklar üzerine kurgulanmıştır.nma iradeleri vardır. • Sıradan grup üyeleri eğitime kapalıdır, her şeyi bildiklerini düşünürler, yılların tecrübesi vardır üzerlerinde! Takımlarda ise sürekli eğitim, yenileşme yani eğitimin değiştirme gücü işbaşındadır.

• Sıradan grup üyeleri atalete meyillidir, rutinden kendileri de sıkılsa yine de aşmak için bir şeyler yapılmasını beklemeyi tercih ederler. Takım üyeleri ise dinamik, yaratıcı ve etkindir.

Sonuç; AYNASI İŞTİR KİŞİNİN, LAFINA BAKILMAZ. İŞ YAPMAK İSTEYEN YOL BULUR, İSTEMEYEN BAHANE BULUR. 17

Oya UYSAL Aktiffelsefe Yönetim Kurulu Başkanı


FELSEFE

Go: Bilim, Sanat ve Bilgeliğin Kesiştiği Oyun “Satranç Go, sonsuza tüccarların, yakınsayan oynama Go ise olasılığıyla, filozofların günümüz süper bilgisayarların oyunudur.”

H

ala oynanan süren bir oyundur. en eski strateji oyunu olan Go, bir oyun olmanın ötesinde pek çok anlamları da kendinde barındırır: yaşamla eşdeğer bir yaratım ve düzen, kişiliğin bir aynası, yoğun bir derin düşünme, soyut düşünme şeklinin pratiği veya iyi oynandığında siyah ve beyaz taşların uyum içindeki dansı…

Shibumi / Trevanian

Go, basit kuralları olan, öğrenmesi belki 10-15 dakika, ustalaşması ise bir ömür boyu 18

bile orta düzeyde bir


FELSEFE Go ustası karşısında çaresiz kaldığı bir oyundur. Go oyununda, doğrusal (analitik, lineer, determinist) düşünce yerine, oynayış tarzı, kişilik, içgüdü ve tecrübe gibi doğrusal-olmayan (nonlineer, dinamik, kaotik) yöntemler yani insansı sezgi ön plana çıkar. “Birisiyle bir el Go oynamak, onunla bir yıl yaşamaya eşdeğerdir” der Koreliler. Karşınızdakinin karakterinin “saldırgan mı, ihtiyatlı mı, yoksa umursamaz mı?” olduğunu onunla oyun oynayarak kolaylıkla anlayabilirsiniz. Go oyunu, birçok açıdan satranca benzetilir: bir tahta üzerinde siyah ve beyaz taşlarla oynanan bir strateji oyunu olması ve bir nevi bir savaşı andırmasından dolayı. Ancak iki oyun arasındaki

farklılıklar daha barizdir. Go oyununda tahta boştur, oyuncular sıra ile taşları belli bir stratejiye göre tahtaya koyar, bu yönüyle satrançtan ayrılır. Satrançta her taşın belli bir değeri vardır: bir piyon ile vezir aynı değerde değildir, dolayısıyla vezir karşısında piyon feda edilebilir. Go’da ise her taşın değeri aynıdır. Satrançta olası değişik oyun sayısı 10120’dir. Go’da ise bu sayı 10761’dir. Bundan dolayı, satrançtakine benzer “Deep Blue” gibi, Go ustalarını yenebilecek bir yapay zekâ henüz programlanamamıştır. Satranç, daha çok bir savaşa benzer: rakibinizin taşlarını alarak onu savunmasız bırakmak ve neticesinde şahını esir almak esasına dayanır. Go oyunu ise bir savaşa benzemesinin yanında yaratıcı yönü daha ağır basar. Oyun başında boş olan tahta paylaşılır, üzerinde yaşayan gruplar oluşturulmaya çalışılır. Satranç, rekabete dayalı bir oyundur. Go’da ise

rakibini ezmek anlayışından ziyade, temelinde hayati dersler veren bir uyum gizlidir. Her şeye sahip olmayı isteyen açgözlülük, sizi Go tahtasında fazla ileriye götüremez. Satrançta, aslında birbirinden farksız üç sonuç mümkündür: zafer, bozgun, hiçbiri. Go oyununda da kazanılır, kaybedilir, ama bir puanla kazanmak da GO’nun en büyük inceliklerinden biridir. Satrançta güçleri farklı olan iki oyuncu birlikte oynayamaz; oynarsa güçlü olan sıkılır. Go’da ise zayıf oyuncuya avantaj taşı verilerek seviye farkı dengelenebilir. Bu ve bunun gibi özellikleri Go oyununu, mantık ve matematikten ziyade felsefi ilkelere dayanan, sanatsal yönü ağır basan bir

19


FELSEFE

oyun yapmaktadır. Uzakdoğu dövüş sanatlarında da olduğu gibi, uyum ve denge prensiplerine dayanan Go oyunu, felsefe, bilim ve sanatı bünyesinde dengeli bir biçimde harmanlamıştır. Go Oyununun Kuralları: Go oyunu, iki kişi ile Go tahtası (Goban) üzerinde Go taşlarıyla (Goishi) oynanan bir oyundur. Goban, 19 yatay ve 19 dikey çizgiden oluşan bir dama tahtasıdır. Oyuna yeni başlayanlar için 9x9 ve 13x13’lük daha ufak boyutlu tahtalar tavsiye edilmektedir. Go taşları 181 siyah ve 180 beyaz olmak üzere toplam

361 tanedir. Go oyununda hamleler karelerin ortasına değil, köşelerine, kesişim noktalarına yapılmaktadır. Go tahtasında dördüncü, onuncu ve on altıncı çizgilerin kesişim noktalarına (hepsi dokuz tane) “Hoshi” ya da “yıldız” denir. Bunlar, Go tahtası üzerine siyah yuvarlaklarla gösterilir. Daha zayıf oyuncuya verilen avantaj taşları buralara yerleştirilir. Oyunculardan biri (genellikle daha zayıf olan oyuncu) siyah taşları, diğeri ise beyaz taşları alır. Oyunun başında tahta boştur, oyuna ilk olarak siyah başlar ve 361 kesişme noktasından 20

birine bir taş koyar. Daha sonra beyaz hamle yapar ve oyun devam eder. Oyunun bu aşamasına oyun açılışı (Fuseki) denir. Tahtaya konan taşlar sağa sola yukarı aşağı hareket ettirilemezler, bir defa konulduktan sonra eğer esir alınmazlarsa oyun sonuna kadar sabit kalırlar. Oyunun amacı, taşlarla çevrelenmiş alanlar yaratmaktır. En az taşla en fazla alanı çevrelemek de oyunun temel hedefidir. Alanlar oluşturmak için taşlardan gruplar oluşturulur. Birbirlerine yatay ve dikey yönlerde bitişik olan aynı renkteki taşlar bir grup oluştururlar, çapraz yönlerde ise, taşlar bitişik bile olsalar


FELSEFE noktasına hamle yaparak siyah taşı alabilir. Onu takiben siyah hamle yaparak A noktasındaki beyaz taşı esir alırsa başlangıçtaki şeklin aynısı oluşur. Ko kuralı, siyahın bu hamlesini yasaklar, yani başlangıçtaki şeklin aynısını oluşturan ardışık hamleler yasaklanmıştır. Siyah, Ko kuralından dolayı en az bir hamle geçtikten sonra beyazın A noktasındaki taşını alabilir.

ayrı grup olarak sayılırlar. Her grup, herhangi bir taşla kapatılmamış olan en az bir kesişim noktası (serbestlik noktası) ile komşu olmak zorundadır. Serbestlik noktası olmayan taş grubu esirdir, çünkü serbestlik alanını kapatan en az iki rakip taşı ile çevrelenmiştir. Bir başka deyişle, rakip taşların olduğu bir alan çevrelendiğinde ve alan içinde kalan taşların açıklığı (serbestlik noktası) kalmadığında çevrelenen taşlar esir alınır ve tahtadan kaldırılır. (bkz: Şekil 1) Yine bu kuralla ilişkili olarak,

Şekil - 1

rakip taşlarla çevrelenmiş bir alanda, açıklığı olmayan bir noktaya hamle yapmak (intihar etmek) yasaktır. (bkz: Şekil 2) Bu kuralın tek istisnası, oyuncunun eğer çevrelenen alanı veya bir bölümünü esir alma şansı

Şekil - 2

varsa, sıra onda olduğu için açıklığı olmayan noktaya hamle yaparak rakip taşları esir alabilmesidir. (bkz: Şekil 3) Özel bir kural olarak Ko kuralı ise şudur: Şekil 3’teki durumda, beyaz A 21

Temel kuralları az ve basit olan Go oyununda esas, boş kesişme noktalarını kuşatmak, yani olabildiğince en geniş alanı denetim altına almak, bunu da en az taş koyarak ve olabildiğince az taş yitirerek yapmaktır. Oyunda, “Önce yaşa sonra öldür” ilkesi esastır, bu da

Şekil - 3

oyunun saldırgan, yıkıcı yönünden çok yapıcı yönünü ortaya çıkarır. Çevrelediğiniz alanlar sizin yaşam alanlarınızı oluşturur. Rakip tarafından çevrelenmiş olsanız bile, teknik olarak rakibin taş


FELSEFE koyamayacağı noktalarda “gözler” oluşturursanız, yaşamayı garanti edebilirsiniz. Buna bağlı olarak, eğer yaşamanızı garanti edecek gözler oluşturamıyorsanız, taşlarınız esir değillerse bile ölüdür. Ele geçirdiğiniz her kesişim noktası, size bir puan kazandırır. Esir verdiğiniz veya ölü durumdaki taşlarınız ise oyun sonunda puanınızdan düşülür. Puan getirecek veya rakibin puanını azaltacak bir hamle kalmadığında oyun biter. Oyunun bittiğine taraflar karar verir. Yani her iki taraf da üst üste pas geçerse oyun bitmiş olur. Bazı durumlarda taraflardan biri pas geçerken diğeri oynamaya devam edebilir.

bir oyuncu seviyelendirme sistemi vardır. Oyuna yeni başlayan bir öğrencinin seviyesi 30 Kyu’dur. Oyuncu oyunu öğrendikçe seviyesi artar ve 1 Kyu’ya kadar yükselir. Daha sonra oyunu öğrenmiş sayılır ve Sho-dan (ilk siyah kuşak) olur. Siyah kuşak amatörlerde 7. Dan’a kadar yükselir. Amatörlerden sonra profesyonel oyuncular gelir. Profesyonel oyuncular da 9. Dan seviyesine kadar yükselebilirler. Profesyonel bir Sho-dan, yaklaşık olarak 5-6 Dan seviyesindeki amatör bir oyuncuya denk

Birbirine denk oyuncular arasında oynanan oyunda, siyah oyuna ilk başladığı için belli bir avantaja sahiptir. Bu avantajı dengelemek için, Japonca’da Komi adı verilen, beyaz taşlarla oynayan kişiye 5,5 ya da 6,5 ek puan verilir. Buradan da anlaşılıyor ki, 0,5 puanla bile kazanmak mümkün olmakla birlikte, yarım puanla kaybedilmiş bir oyun tam anlamıyla kaybedilmiş sayılmaz, bu da Go’nun incelikli yönlerinden birisidir. Oyunda, Uzakdoğu dövüş sanatlarındakine benzer 22

gelir. Yakın bir seviyede olmamalarına rağmen amatör 5-6 Dan ile profesyonel 1 Dan arasında tarz farkı vardır. Bir profesyonel istikrarlı bir oyun çıkarırken, amatör bir oyuncunun nasıl bir oyun çıkaracağı kolayca tahmin edilemez. Go’nun Tarihçesi: Go’nun tarihi 4000 yıl öncesine dayanmaktadır. İlk olarak Çin’de ortaya çıkmıştır. Go, Çin’de Wei Qi olarak bilinir. Go’nun bulunuşu ile ilgili birkaç söylence vardır. İlkine göre, Çin İmparatoru


FELSEFE

BAZI KAYNAKLARDA TSİN HANEDANI (MS 265419) DÖNEMİNDE GO’NUN SAVAŞLARIN GALİBİNİ BELİRLEMEK İÇİN KULLANILDIĞI YAZILMIŞTIR. ÖRNEĞİN UZUN SÜREN SAVAŞLARDAN YORGUN DÜŞEN SHA AN İLE SHA GEN, ARALARINDAKİ MÜCADELEYİ GO OYNAYARAK BİTİRMİŞLERİDİR. Shun’un (MÖ 2255-2206) Go’yu pek de yetenekli olmayan oğlu Shang Kiun›un zekâsını geliştirmek ve disipline etmek için icat etmiştir. İkincisine göre Go, Shun›dan önce tahtta oturan ve yaklaşık yüz yıl egemenlik süren Yao tarafından icat edilmiştir. Üçüncüsüne

göre, İmparator Keih Kwei’in (MÖ 1818-1767) egemenliği sırasında Wu adında bir bende bu oyunu efendisini eğlendirmek için icat etmiştir. Wu sözümona oyun kâğıtlarını da icat etmiş ki bundan dolayı, söylencenin doğruluğu konusundaki kuşkularımız artar. (Po 23

Chu-I şöyle demiştir: «Hem Rastlantıya hem Yasaya ancak Tanrı egemen olabilir») Bazı kaynaklarda Tsin Hanedanı (MS 265-419) döneminde Go’nun savaşların galibini belirlemek için kullanıldığı yazılmıştır.


FELSEFE

geldiğini görmekteyiz. 17. Yüzyılın başlarında, Honinbo Sansha Hoin, Nakamura Doseki, Yasui Santetsu gibi, daha önce görülmemiş ustalıkta Go oyuncuları ortaya Tang (MS 618-906) ve Go, Çin’den Japonya’ya MS çıkmıştır. Honinbo Sansha, Sung Hanedanları (MS 960735 yılında, Japon elçi Kibi ilk Go oyuncuları enstitüsünü 1126) dönemlerinde ise ilk Daijin sayesinde gelmiştir. kuran isim olmuştur. Bu okul, Go kitapları yazılmıştır. Bu Go adını burada almıştır. Go, Hayashi, Inoue, ve Yasui dönemlerde Çin’de çok sayıda başlangıçta büyük bir ilgiyle gibi, kendi ekollerini yaratan Go oyuncusu bulunuyordu karşılanmamış. Go, 200 yıl ustalar yetiştirmiştir. Yasui ve Go, bu ülkedeki en boyunca saray içinde oynanan Sanchi o dönemde «meijin» görkemli dönemini yaşıyordu. bir oyun olmuş, saray dışında imiş. «Meijin» dünyanın O dönemlerde iyi Go oynanması yasaklanmıştır. en iyi Go oyuncusuna oynayanlar “Kisei” ya da “Ki Ancak Otaku döneminde verilen unvanmış. Okulun Shing” diye isimlendirilirmiş. (MS 1084-1087) Dewa Prensi en iyi öğrencileri her yıl “Ki” Go, “Sei” kutsal, yüce Kiowara no Mahma, tebaası Shogun›un önünde toplanıp adam anlamına “Shing” ise ile Go oynamaya başlamış, bu Go oynarlarmış. Bu törene büyücü anlamına gelir. sayede Go, halk tabakasında de «Go zen Go» (anlamı da oynanmaya başlamıştır. «Ağustos sükûnetinde Go Go, Çin tarihinde önemli 13. Yüzyılın başlarında, oynamak»), ya da «O Shiro bir yer edinmiştir. Savaşların Go’nun Samuray tabakasında Go» (Shiro›nun anlamı ise gidişatını, dolayısıyla ülkelerin yaygınlaştığını, samuraylar «şerefli yer»dir) denilirmiş. kaderlerini belirlemiş, şairleri sayesinde Go’nun halk Saraya davet edilen bu meşhur etmiş, insanlara tabakasında da popüler hale Örneğin uzun süren savaşlardan yorgun düşen Sha An ile Sha Gen, aralarındaki mücadeleyi Go oynayarak bitirmişleridir.

kutsal-yüce gibi unvanlar kazandırmıştır. Bütün bunlar, Çinliler’in Go’ya sadece bir oyun olarak bakmadıklarının işaretleridir.

24


FELSEFE ile kapatılmıştır. Japonya’nın dışarıya açılması ile ülkede yabancılara olan hayranlık artmış, doğal ve sade bir yapısı olan Go’ya olan ilgi giderek azalmıştır. Günümüzde Inoue, Hayashi, ve Yasui okulları kaybolmuş, Go sadece Honinbo ve Hoensha diye iki okula ayrılmıştır. Go’ya olan ilgi günümüzde eski zamanlara kıyasla çok daha yoğundur. Yüksek tirajlı gazetelerde Go köşeleri bulunur; kulüplerde, sağlık ocaklarında, internet ortamında sıkça oynanmakta, her geçen gün daha fazla kişi Go’nun büyülü dünyasına adalarında uygulanmakta imiş. ustalara Samuraylara adım atmaktadır. Go artık Japonlar bu derecelendirme gösterilen hürmet tüm Avrupa ülkelerinde sistemini kesin standart bir gösterilirmiş. ve Amerika’da binlerce ölçü olarak sahiplenmişler. üyeli federasyonları olan, Go’da oyuncu Bununla beraber, seviyeler uluslararası turnuvaları seviyelendirme sistemini zamandan zamana, Honinbo Sansha, akademisini yüzyılların verdiği tecrübe ile yapılan, tüm dünyaya yayılmış bir değerdir. kurma çalışmaları esnasında beraber sabit kalmamakta, geliştirmiştir. Oyunda belli bir gelişmektedir. Mesela, Türkiye’de ise ilk Go seviyeye ulaşanlar «sho-dan» günümüzdeki yedinci seviye Topluluğu ODTÜ’de, Go (ilk derece) unvanını alırmış. unvanına sahip oyuncular oyunu ile 1987 yılında tanışan Bir oyuncu yedinci seviyeye yüz ya da iki yüz sene önceki Alpar Kılınç tarafından ulaştığında «jozu» (usta el) sekizinci ve hatta dokuzuncu kurulmuştur. Alpar Kılınç, unvanı ile onurlandırılırmış. seviye düzeyinde oldukları kurucu üyelerinden olduğu Sekizinci seviye ise «kanshu» söylenebilir. Türk-Japon Dostluk ve (yarı yolda), dokuzuncu Dayanışma Derneği yoluyla, 1 8 . Yüzyıl’da Go’da büyük seviye ise «meishu» Go›yu üniversite dışında (aydınlanmış, parlak el) ya da ilerlemeler kaydedilmiştir. da yaymaya çalışmıştır. Bu «meijin» (ünlenmiş, tanınmış Bu zamanlarda oynanan çalışmalar sayesinde Kılınç, adam) olarak adlandırılırmış. oyunlardaki stratejiler, oyun Türk Go oyuncularını açılışları günümüzde hala Bu şekilde oyuncuların Avrupa ve Uluslararası Go örnek alınmaktadır. 1868 derecelendirilmesi Çin ya Federasyonları›na kabul yılında ise Go Akademisi da Kore›de bilinmemekle ettirmiştir. beraber Ryukyu ve Loochoo shogunluğun sona ermesi 25


FELSEFE

“OTUZ ÇUBUK BULUŞUR TEKERİN ORTASINDA, ORTADAKİ HİÇLİKTEDİR ARABANIN YARARI. BALÇIKTAN ÇÖMLEK OYARLAR, İÇİNDEKİ HİÇLİKTEDİR ÇÖMLEĞİN YARARI. EV YAPAN KAPI PENCERE AÇAR DUVARA, ORADAKİ HİÇLİKTEDİR EVİN YARARI. DEMEK VARLIK KAZANÇ GETİRİRSE, HİÇLİK YARAR GETİRİR.” Go’nun Felsefi Yönü: Eski Çin’de Taocular, Go’nun düalist bir yönü olduğunu fark etmişler ve onu Yin ve Yang felsefesi ile özdeşleştirmişlerdir. Yin, dişil unsurdur: O, Toprak Ana›dır, koruyandır, gölgedir, köktür, enerjidir. Yang ise eril unsurdur: Güneştir, etkileyen ve yayılandır, ışıktır,

dal ve yapraktır, kuvvet ve harekettir. Siyah Yang taşlar ile beyaz Yin taşlar önsezi ve ilhamla birbiri ardına boş olan tahtaya dizilir ve bu sayede yaratım gerçekleştirilir. Taşlarla çevrelenen boşluklarda “gözler” oluşturulur. Bu boşluk kavramı bizi aynı zamanda Lao Tse’ye götürür. 26

Taoculuğun üstadı Lao Tse, boşluk (hiçlik) kavramının önemini şöyle ifade eder: “Otuz çubuk buluşur tekerin ortasında, ortadaki hiçliktedir arabanın yararı. Balçıktan çömlek oyarlar, içindeki hiçliktedir çömleğin yararı. Ev yapan kapı pencere açar duvara, oradaki hiçliktedir evin


FELSEFE

yararı. Demek varlık kazanç getirirse, hiçlik yarar getirir.”1 Konfüçyusçülük’te ise Go, öncelikle zaman kaybı olarak düşünülmüş ve ilgi gösterilmemiştir. Ancak daha sonra hatalarını anlamışlar ve en hevesli Go oyuncuları haline gelmişlerdir. Go için “elin konuşması” diyorlarmış ve erdemli bir insanın bulundurması gereken beş önemli özellikten biri olarak Go oynamayı da sayıyorlarmış (müzik, şiir, güzel yazı yazma ve sanatın yanında). Budistler de Go›ya kayıtsız kalamamıştır. Go›daki akışkanlığı, dengeyi, düzeni, yasayı fark etmişler, Go’yu evrenin aynası olarak kabul

1 Lao Tse, “Tao Te Ching”, Çev.Ömer Tulgan, Yol Yayınları, İstanbul, 1994, sf.33

etmişlerdir. Onlara göre Go oynamak, cehaletin 27 maskesini yok etmek demekmiş. Go, rahipler ve filozofların yanında, Japon imparatorları başta olmak üzere, yüksek rütbeli devlet adamları, savaşçılar tarafından da benimsenmiş, değer verilmiştir. Go’nun paha biçilmez bir beyin jimnastiği olduğunu fark etmişler; küçük evreni (mikrokozmos) kontrol eden, büyük evreni (makrokozmos) de kontrol edebilir anlayışına dayanarak Go’ya büyük önem vermişlerdir. Nitekim Japonya’nın, bazı savaşlarda Go stratejilerini kullandığı bilinmektedir. Japon iş adamları, Go stratejilerinin iş dünyasına 27

da uygulanabileceğini fark etmişler, iş dünyası ile Go oyununu özdeşleştirmişlerdir. Go’da nasıl ki bütün tahtaya tek başına hâkim olunamıyorsa, iş dünyasında da piyasaya tek başına hâkim olamayacaklarını fark etmişlerdir. Go, sadece saldırgan taktiklerle kazanabileceğiniz bir oyun değildir; saldırgan taktiklerle bir yerlerde bir şeyler kazanıyorsanız, başka bir yerde kaybediyorsunuz demektir. Eğer erken kazanç elde ettiyseniz, daha sonra etki alanı kazanamazsınız. Çok fazla veya çok erken istiyorsanız, zaafiyet yaratırsınız, zaafınız yüzünden kaybedersiniz. İş adamları, oyunun bu ve bunun gibi özelliklerinin, iş dünyasına uygulandığında daha etkili ve


FELSEFE

daha kalıcı olunduğunu fark etmişlerdir. Go, bir açıdan bakıldığında rekabete dayalı bir oyun gibi görünse de, temelinde rekabetten uzak, paylaşımcı, yapıcı bir anlayış vardır. Go oyununda, Makrokozmos’ta da olduğu gibi uyum ve denge prensipleri hakimdir. Qing Hanedanı döneminde yaşamış ünlü Go oyuncusu Shi Dingan (1710-1770) «Go›da ağırbaşlılık ve zarafet, entrikalardan üstündür» demiştir. Zhang Yunqi ise, Go oyununda gelişmek için gerekli olan özellikleri şöyle sıralamıştır: «Bir askerin taktik gücü, bir matematikçinin kesinliği, bir sanatçının hayal gücü, bir filozofun dinginliği ve güçlü bir

zekâ». Bu özellikler arasında en önemlisinin dinginlik olduğunu vurgulamış, oyunun felsefi yönüne işaret etmiştir. İngiliz diplomat Herbert A. Giles (1845–1935) ise Go için «Sadece eğitimli insanlar Go oynayabilir. Çin›de bu zor oyunun bilgi düzeyi sıradan insanın üzerinde tutulur. Bu oyunun incelikleri tembel insanların ulaşamayacağı bir noktadadır. Go›nun zaferi kaba ve materyalistik biri karşısında o kadar kesindir ki... Go estetiği ve güzelliğiyle onların üzerinden yükselir» demiştir.2 2 Çalışkan, M.Güney (20 Ocak 2002), Go Siyah ve Beyaz Taşların Dansı, Tübitak Bilim Teknik Dergisi, www.biltek. tubitak.gov.tr/gelisim/satranc/ go/3_Taslarin_Dansi.htm 28

Hazırlayan: Araştırmacı Ergin Yılmaz Kaynaklar: Altunoğlu, Serdar, “Go” Sorunsalı ve Kaotik Çözüm Arayışları, Bibliothec Dergisi Şubat/Mart/Nisan 2009, Yıl:2 Sayı:7, sf.58 Çalışkan, M.Güney (Ocak 2001), Go Oyununun Yapay Zekâ Araştırmalarındaki Yeri, Tübitak Bilim Teknik Dergisi, www.biltek.tubitak.gov.tr/ gelisim/satranc/go/6_Yapay_Zeka.htm Çalışkan, M.Güney (20 Ocak 2002), “Go: Siyah ve Beyaz Taşların Dansı”, Tübitak Bilim Teknik Dergisi, www. biltek.tubitak.gov.tr/gelisim/satranc/ go/3_Taslarin_Dansi.htm Dardeniz, Mehmet, “Go’nun Tarihçesi”, Go Kurallar Kitabı, Büyük Mavi Yayıncılık, İstanbul, 2002, sf.7 Lao Tse, “Tao Te Ching”, Çev.Ömer Tulgan, Yol Yayınları, İstanbul, 1994 Pierre Lusson, George Perec, Jacques Roubaud, “İncelikli GO Sanatını Keşfetmeye Çağıran Küçük Kitap”, Çev. Kurtuluş Dinçer, İmge Kitabevi, 1998


PSİKOLOJİ

ÖZGÜVENLİ ÇOCUKLAR YETİŞTİRMEK

koşulları karşısında çocuğunu daha güçlü kılabilmek adına ünümüzde annekendine güvenen bir çocuk babaların çocuk yetiştirmeyi hedefliyor. Böyle yetiştirirken en bir kaygı içindeki anneönemsedikleri konulardan biri babalar hangi davranış ve de kuşkusuz “özgüvenli” bir tutumlarının çocuğunun çocuk yetiştirebilmek. Kimisi özgüvenini geliştirdiği kendisi geçmiş yaşantısında konusunda kafa karışıklığı yeterince özgüvene sahip yaşayabiliyor. olmadığı için yaşadığı güçlükler nedeniyle kimisi Ne yazık ki çoğu de çağımızdaki çetin yaşam zaman özgüvenli çocuk

G

31

yetiştirmek adına pek çok hatalar yapılabiliyor. Çocuğa kaldırabileceğinin üzerinde özgürlük tanımak, incinmesinden duyulan endişe nedeniyle yaşayabileceği bütün problemleri engellemeye çalışmak, sorumluluk vermek yerine onun adına birçok işi halledivermek, karar verme becerilerini geliştirmek adına sadece


PSİKOLOJİ sokup; okuldan, dershaneye, spor antrenmanlarından müzik aktivitelerine ailelerinin onlar için çizdiği yaşam sınırları içinde çocuklar da aynı koşuşturmacanın esaretini yaşayabiliyor.

PEKİ ÖZGÜVENLİ ÇOCUK YETİŞTİRMEK NASIL MÜMKÜN OLUR? ASLINDA BU “BAŞARI” YA DA “BAŞARISIZLIK” GİBİ BİR SONUÇTAN ZİYADE BİR SÜREÇ MESELESİDİR. BİR ÖMÜR BOYU ÇOCUKLA KURULAN İLİŞKİ VE İLETİŞİMİN KALİTESİYLE DE ŞEKİLLENEBİLECEKTİR. YAŞAMININ HER DÖNEMİNDE ÇOCUĞUNUZUN ÖZGÜVENİ İNŞA ETMEK İÇİN FIRSATLAR VARDIR. çocuğun verdiği kararlara bağlı hale gelmek bunlardan sadece bazıları. Bütün bu tutum ve yaklaşımlar maalesef çocuklarımızı benmerkezci, sabırsız, öfke kontrolünden ve problem çözme becerilerinden yoksun yapabiliyor. Öte yandan günümüz çocukları için durum hiç de kolay değil. Hızlı

gelişen ve değişen dünyada çocuklarımızın üstesinden gelmesi gereken güçlükler hem niceliksel hem de niteliksel açıdan artıyor. Boşanma, akran zorbalığı, istismar gibi çeşitli travmatik yaşantılar çocuklar için örseleyici olabiliyor. Bunun yanı sıra yetişkinlerin içine düştüğü “zaman telaşı” çocukları da aynı darboğaza 32

Çocuklarda özgüveni geliştirmek adına yapılan ama çoğu zaman özgüveni örseleyici davranışların genellikle bilgisizlikten, kafa karışıklığından, annebabaların kendi annebabaları gibi olmamak adına geliştirdikleri işlevsiz yeni tutumlardan, çocuklarını içine ittikleri rekabetçi bir yaşamdan kaynaklandığı söylenebilir. Öte yandan anne-babalar çocuk yetiştirirken neyi yapmamaları gerektiğini çok yerden duyarken neleri yapabilecekleri konusunda net önerilere ulaşamayabiliyorlar. Peki özgüvenli çocuk yetiştirmek nasıl mümkün olur? Aslında bu “başarı” ya da “başarısızlık” gibi bir sonuçtan ziyade bir süreç meselesidir. Bir ömür boyu çocukla kurulan ilişki ve iletişimin kalitesiyle de şekillenebilecektir. Yaşamının her döneminde çocuğunuzun özgüveni inşa etmek için fırsatlar vardır. İşte bu fırsatlardan bazıları…


PSİKOLOJİ anne-baba arasındaki ilişkiler bozulabiliyor, bu konular nedeniyle annebaba arasında oluşan tutum farklılıkları başka krizleri tetikleyebiliyor. Öte yandan bu durumu keşfeden çocuklar süreci başarıyla manipüle edebiliyorlar; ailesine yetersiz anne-baba duygularını yaşatacak mesajları göndermenin mucizevi sonuçlarını görüveriyor, isteklerine ulaşıveriyorlar. Bu döngü böylece her seferinde tekrarlanabiliyor.

İhtiyacı olmadığı halde arkadaşlarının gerisinde İhtiyaçlarını karşılamak: kalmasın diye girişilen madde Eminim ki bunu okuduğunuzda “çocuklarımız dünyasındaki alış-veriş yarışı, değişme sıklığı takip için çalışıyoruz zaten” diye içinden geçirenleriniz olacak. edilemeyen cep telefonları, Günümüz dünyasının sorunu cep telefonlarına bağlanan internetler, tabletler… Bütün ne yazık ki çocukların bunlara ulaşmak için çaba ihtiyaçlarını karşılama konusundaki güçlükten ziyade harcamaya gerek duymayan bir oran, denge sorunu olarak bir nesil. karşımıza çıkabiliyor. Çocuk öyle bir alışıyor ki Gerçekten aç olan, çalışmak almaya… Anne-baba bir zorunda kalan çocukları seferinde “almayacağım” saymazsak eğer günümüzde dediğinde evde kıyametler çoğu anne- baba varını kopabiliyor; çocuk yoğunu çocuklarına merkezinde dönen ailede adayabiliyor. 33

Aslında çocukların ihtiyaçlarının karşılanmasının yarattığı güven duygusu bebeklik dönemine kadar dayanır. Yaklaşık bir yaşına kadar bebeğin en temel ihtiyacı “karnının doyması”dır. Ağladığı anda annesinin yanında olacağını bilmesi, karnının acıktığını fark edebilen birinin varlığından duyulan güven, çocuğun özgüveninin çekirdeğini oluşturan ilk adımdır. Bu kişi ister anne olsun, ister baba, ister bakıcı veya herhangi başka biri, yeter ki bu ihtiyaçları farkedebilsin, anında karşılayabilsin, duyarsız kalmasın, ertelemesin. Günümüzde ne yazık ki bu durum biraz tersi yönde işleyebiliyor. Artık birçok anne-baba çocuğunun yemek yememesinden muzdarip! Evet, annebabanın beklendiği kadar


PSİKOLOJİ

yemek yemeyen çocuklar var, yok değil! Beklentiler onların kaldırabileceğinin üzerindeki miktarları içerince, acıkmadan yemeğe zorlanınca, çocuğun anneyle iletişim kurabildiği tek nokta yemek yedirme mücadelesi olunca çocuklar direnç geliştirebiliyor. Ama kolay değil her durumu fırsat bilen bir anne-babanın çocuğu olmak. Arabada, oyun parkında, kaydıraktan kayınca, salıncaktan inince her zaman ve her yerde ağzına tıkılan bir yiyecekle karşı karşıya olmak

çok da kolay olmayabilir. Üzülerek eklemeliyim ki bebeği doyurmada aşırılığa kaçmak çocuğun ileride bağımlılık gibi kişilik problemleri yaşamasına neden olabildiği söyleniyor. İşte özgüvene en büyük darbe! Beklenilen doğru tutum ise bebeğin mimiklerini doğru okumak, acıktığında karnını doyurmak, ağladığında duyarsız kalmamak gibi ilgi ve şefkat içeren tutumlardır. Sevmek: İstisnalar dışında 34

çoğu anne-baba çocuğunu sevdiğini söyler. Kuşkusuz da öyledir. Oysa burada kastedilen daha çok koşulsuz sevmek. Sınavlardan düşük not alsa da sevmek, en yakın arkadaşımızın çocuğu kadar sportif, girişken vb. olamasa da sevmek ve en önemlisi bunu ona hissettirmek. Çocuğu hediyelere boğmak değil! Onu yaşıtlarıyla kıyaslamak, alay etmek, hoş olmayan adlar takmak, “sen zaten hiçbir şeyi başaramazsın”


PSİKOLOJİ

mesajları göndermek çocuğun özgüvenine bizzat anne babaların attığı darbeler olabilmektedir. Örseleyicidir, yaralayıcıdır, güven kırıcıdır. Her maddede göz önünde bulundurulması gereken en önemli nokta “denge”yi sağlamaktır. Çocuğu aşırı sevmek aşırı koruyucu olmayı getirir. Aşırı korunan çocuklar kendi ayakları üzerinde duramaz, hayatın gerçeklerini öğrenemez, sorunlar karşısında baş etme becerilerini

geliştiremez. Okulda bir arkadaşıyla kavga edince okulu birbirine katan annebabalar, hatta birbirlerini arayıp tehdit edenler, okulu gelip diğer çocuğu sıkıştıranlar günümüzde hiç de azımsayamayacağımız kadar sık tanık olduğumuz durumlar. “Zaten gelecekte hayatın zorlukları ile baş başa kalacak, şimdi fırsatım varken ben çocuğumu koruyayım” diye düşünen anne babalar ne yazık ki en büyük yanılgının içinde olabilirler. 35

Çocuğunun geleceğini elleriyle inşa edenler dahi çocuklarının acı çekmelerini engelleyemeyebilirler. İzin verin çocuğunuz doğal sürecinde yaşayarak doğrulmayı öğrensin. Tabii ki bunun diğer ucu olan çocuğuna aşırı özgürlük tanıyan, ilgisiz, travmatik yaşantıların içine iten annebaba tutumlarından uzak durarak… Sınır koymak: Tam da bu noktada sınır koymanın


PSİKOLOJİ

öneminden bahsedebiliriz. Günümüzde ne yazık ki çoğu aile çocuk merkezli bir yapıya sahip. Arkadaş gibi annebaba olma kaygısı taşıyan ebeveynler çocuklarıyla arasını bozmamak adına veya onların özgüvenini zedelememek, onları başarılı bir birey olarak yetiştirmek adına gerekli sınırları koymaktan uzaklaşabiliyor. Oysa sınır ve kuralların

olmaması sebebiyle oluşan belirsizlikler çoğu zaman kaygı vericidir. Bu sebeple, toplumsal kuralları çocuklarına öğreten ve etkin sınırlar koyabilen anne-babalar, çocuklarının arkadaşları tarafından kabul görmesine, toplum içinde onay görmesine ve daha mutlu bir yaşam sürmesine yardımcı olabilmektedir. Çocuklara koyulabilecek sınırlardan bazılarını şöyle örnekleyebiliriz; süpermarkete gittiğinde evde var olan onca oyuncağına rağmen bir başkasını da alamaması, misafirin evindeki oyuncağı eve getirememesi, o istedi diye alış-verişe çıkılıp o sıkılınca eve dönülmemesi, sadece onun istediği TV programlarının izlenmemesi

36

… Sorumluluk vermek: Sınır koyma noktasında güçlük yaşayan anne-babalar çocuğuna sorumluluk vererek bir adım atabilirler aslında. Sorumlu davranışlar sınırlı davranışları da içerebilir. Örneğin, çocuğun yemek masasını hazırlarken yardım etmesi konusunda ona verilen bir sorumluluk yemek saatinde bilgisayarının başında oynama davranışına getirilmiş bir sınırdır aynı zamanda. Çocuğa yapabileceği küçük şeylerden başlayarak sorumluluk vermek, bu süreç içinde onu gözlemlemek ve süreç içindeki çabalarını fark eder etmez takdir etmek, sonunda da onun başarı duygusu yaşamasını sağlamak özgüveni geliştirici


PSİKOLOJİ

olabilecektir. Takdir etmek: tıpkı yetişkinler gibi çocukların da en önemli ihtiyaçlarından biri en çok güvendikleri, inandıkları ve kendilerini beğendirmeye çalıştıkları (ergenlik döneminde bile) anne-babalarından olumlu geri-bildirimler almaktır. Burada dikkat edilebilecek en önemli nokta, çocuğunuza sırf çocuğunuz olduğu için veya onun zayıf gördüğünüz yönünü desteklemek için gerçekçi olmayan, abartılı övgü cümleleri söylememek olacaktır. Keza böyle bir durumda en şiddetli tepkiyi yine çocuklarınızdan alma olasılığınız doğabilir. Takdir etmek gerçek bir davranışa veya çabaya verilen olumlu geri-bildirimlerdir. Bu geribildirimler sözel olabileceği gibi omzunu sıvazlamak, başını okşamak, gözlerinin

içine bakarak gülümsemek, elinizde başarı işareti yapmak gibi birçok davranışı da içerebilir. Değer yargılarını öğretmek: değer yargılarının hızla yitirildiği veya önemsizleştirildiği günümüzde bu maddeye özellikle ve son olarak değinmek istedim. Şimdi kafanızda “tamam değer yargıları önemli bir şey ama özgüvenle ne ilgisi olabilir” diye bir soru geçiyor olabilir. Tam da bu noktada değer yargıları diyerek neyi kastettiğimi açabilirim biraz. Değer yargıları ile dürüstlük, adalet, hoşgörü, saygı, sabır, disiplin, azim… ve daha birçok erdemi kastediyorum. Her bir erdemi tek tek ele alacak olsak (örneğin disiplin, sabır, azim gibi) bunların tek başına bile özgüven inşa etmeye katkılarından 37

sayfalarca bahsedilebilir. Ancak daha genel bir bakış açısıyla diyebilirim ki, erdemlere sahip olmak kişinin boşluğa düşmesini engelleyebileceği, kendi içdengesini bulmasına yardımcı olabileceği, hangi durumda nasıl davranacağını bilemediği durumlarda yol gösterici olabileceği için özgüvenli birer birey olmada temel yapı taşlarını, iç dinamizmi oluşturabilecektir. İşte bu yüzden de değer yargılarını çocuklarımıza vermek hem özgüvenli çocuklar yetiştirmek hem de özgüvenli bir toplum olabilmek için en önemli madde sanırım. Nurten KARACAN Uzm. Psikolojik Danışman



Felsefe Kültür Gönüllülük


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.