Temmuz-Ağustos-Eylül’2017
>Birlikte Uyum İçinde Yaşamak, D.S. Guzman, >Hepimizin Peşinde Koştuğu Özgürlük nedir?- Güner ÖRÜCÜ....
Sayı: 79
Editör Köşesi Merhaba, Bilenler bilir, bizim dergimizin bir özelliği vardır: Felsefi, Kültürel ve Hümanist olduğu sürece her tür yazıya yer vermeye çalışırız. Yeterki bu şartları sağlasın ve ilkelerimizle çelişmesin. Bu özelliğimiz sayesinde bugüne kadar çok sayıda kişinin denemelerinin, şiirlerinin ve araştırmalarının yayımlanmasına vesile olduk. Bu nedenle buradan bizleri takip eden okurlarımıza duyuralım.
Bu Sayıda Birlikte Uyum İçinde YaşamakDelia Steinberg GUZMAN, Sayfa 3
Hepimizin Peşinde Koştuğu Özgürlük nedir?Güner ÖRÜCÜ, Sayfa:7
Siz de yazılarınızı bize gönderebilirsiniz. Değerlendirelim ve yayımlayalım. Bu sayede içinizde yatan yeteneklerin uyanmasında belki bir katkımız olur.
Budist Felsefeye göre Feleğin Çemberinden Geçmek:
Ekim ayında görüşmek dileğiyle..
Güner ÖRÜCÜ, Sayfa:15
İyi okumalar. Nazım ÖZDEMİR Editör Künye YENİ YÜKSEKTEPE KÜLTÜR DERNEĞİ, Feniks, Felsefi, Kültürel ve Hümanist E-Dergi Sayı: 79 Yıl : 22 Temmuz-Ağustos-Eylül 2017, 3 Ayda bir çıkar. Sahibi: Yeni Yüksektepe Kültür Derneği adına Oya UYSAL Yazı İşleri Müdürü: Gülsen ÇELİK Editör: Nazım ÖZDEMİR İletişim: Hoşdere Cad. Fuar Sok No:11/13 Çankaya/Ankara www.aktiffelsefe.org, dergi@aktiffelsefe. org Tel: 0 312 438 69 44
BİRLİKTE YAŞAM KOLAY DEĞİL HİÇBİRİMİZ İÇİNEmel TOKUYAN, Sayfa 23
ŞİİR:GÜL KOKUSUKaren BEKTAŞ, Sayfa:25
FELSEFE
Birlikte Uyum İçinde Yaşamak Delia Steinberg GUZMAN Filozof, Araştırmacı Yazar Edebiyatta, Sanatta ve Bilimde Paris Nişanı Sahibi
“Başkaları ile uyum içinde yaşayamayanlar, aslında kendileriyle de uyum içinde yaşamaktan aciz olanlardır. Başkaları ile birlikte çalışırken başaramadıklarını, kendileri için de başaramayacaklardır.” – Delia Steinberg Guzman
İnsan Birliği
B
eşeri ruhların özde bir olduğu kanaatindeyiz, dolayısıyla insanların ve canlıların dış görünüşlerine göre ayrımlar yapamayız. Bu nedenle bu konu daha ziyade, koşullara bağlı olarak birbirlerini çeken yahut iten bedenlere cisimleştikleri zaman çoğunlukla uykuya yatan ruhların ifadesi ve gelişimi için didinmekle ilgili bir meseledir. 3
FELSEFE
Ayrılıklara Karşı: Güven
bu çağında bizleri parça parça etmekle tehdit eden ve epeyce bir süredir içimizde taşıdığımız, kaçınılmaz şekilde bireyler arasında çatışmalar ile sonuçlanacak olan gizil hastalık, tam da bu bölücülük, parçalanma ve gittikçe ufalanan gruplar arasındaki ulu orta mücadeledir. Bizler bunu her gün politika, kültür, din ve sanat dünyasında, sosyal aile düzenimizde yaşıyoruz; büyük şehirlerin sokaklarında görebiliyoruz, etkisi küçük kasabalarda ve köylerde bile şimdiden hissediliyor. Kabalık, fevrilik, asabiyet, vicdansızlık, samimiyetsizlik ve bencillikle sonuçlanan güvensizlik ise hepsinin başı ve anası. Doğru miktardaki bir bütünlük, hepimizin genel ve her birimizin bireysel planda ihtiyacı olan şey. Bu sebeple bütünlük, adı insanlık olan bu büyük ailenin bir parçası olduğumu-
‘Unify’ (birleşme) kelimesinin kökeni; farklı fakat tutarlı parçaları bir araya getirerek uyumlu ve homojen bir bütünlük yakalamak için kaynaştırmak bağlamında, ‘bir yapma’ manasına gelen ‘Unus’ ve ‘Facere’ kelimelerine dayanmaktadır. Bağlantılarda buluşma eylemidir. Eğer bu bağlantı var olmasaydı, her varlığın her bir parçası farklı bir yol izlerdi ki bu, parçalanmaları, kopmaları ve bir birlerine muhalif olmaları dışında, kendi içinde öyle kötü bir şey de olmazdı. Birleşmeye yönelik böyle bir hareket olmasa, bizler devamlı bir kaosun içinde yaşar; hayata ve hayatın değişen koşullarına bir mana biçme konusunda zorluk çekerdik. Hakikaten de tarihin
Doğru miktardaki bir bütünlük, hepimizin genel ve her birimizin bireysel planda ihtiyacı olan şeydir.
4
FELSEFE
zu, arkadaşlık saadetini, ortak güveni, dayanışma ve yardımlaşma arzusunu, birbirimizin gözlerinin içine yeniden baktığımızda korku dolu gölgeler yerine pırıldayan hakikatleri bulabilmeyi tecrübe etme konusunda bizlere mutlaka bir kez daha yardımcı olacaktır.
Felsefi Dostluk
eden şeydir bu. Hatalarımızı işaret etmeyi bırakmaksızın affeden ve sahip olduğumuz dostluğa layık olma yolunda her gün biraz daha iyi birine dönüşmemiz için bizleri cesaretlendiren türdeki saygının, sabrın, azmin doğmasına öncülük eden dostluktur. Ayrılığa, kedere, hastalığa ve zorluğa dayanabilen, her daim ortak bir destek ve dayanışma duygusu uyandıran dostluktur. Biz onu felsefi olarak tanımlıyoruz, çünkü o, bir günlük bir bitki yahut gelip geçen bir yaz bulutu değildir; yalnızca ortak fikirlerimizi, hayattaki benzer hedeflerimizi, birbirinin aynı hizmet ve kendini geliştirme ruhunu paylaştığımızda doğabilen dostluktur.
Başkalarıyla uyum içinde bir yaşam kendimizle başlar.
İyileşmek için istediğimiz ve ihtiyacımız olan, zamana ve zorluklara dayanabilen bir bilim aşkı üzerine kurulu, kan bağı içermese bile kardeşlik bağını yaratabilen -hiç bir zaman son bulmadığını bildiğimiz- felsefi dostluktur. Bu terimi her gün kullanmıyor olsak da, işte bu yüzden bunu felsefi dostluk olarak tanımlıyoruz. Bu dostluk felsefedir çünkü kendi içinde aşkı ve bilgiye duyulan ihtiyacı barındırır. İnsanları, işe kendilerinden başlayarak, birbirlerini tanımaya ve anlamaya çalışmaya sevk
Hoşgörü Hoşgörü tüm insanlar arasında zaruridir; yüzeysel farklılıkların ötesine ve 5
FELSEFE
insanlığın her yerde, her bedende ve varlığın en farklı tezahürlerinde aynı olan derin niteliklerine ulaşır. Başkalarıyla uyum içinde bir yaşam kendimizle başlar. Duyguların taleplerinden bedenin istediklerini veya her zaman açık ve tutarlı olmayan sebeplerimizi ayırmak hiç kolay değildir. Bununla birlikte kişiliğimizi oluşturan bileşenler arasındaki bu kaynaşma zorunludur. Beraberinde el üstünde tutulan o ahengi diğerleriyle de yakalamamızı sağlayacak uyumu içimizde yakalamamız için esas formül budur.
var oluştaki uyumun, ahengin barışıdır. Bunlar, başkalarına veya kendimize öfkelenmeden kazanabileceğimiz gündelik huzurlu zaferlerdir.
Kim Olduğumuzu Paylaşmak Aşkın cömertliğinden yoksunsak ve içimizde, o her şeyi soğuran ‘dünyada eşsiz benzersiz olduğumuz hissi’ hüküm sürüyorsa, uyum içinde yaşamak mümkün olamaz. Eğer birlikte ahenkle yaşamak istiyorsak, bilincimizi yükseltmemiz ve bütün canlı varlıklara yer açmamız gerekir; hayatın her şeyin içinde olduğunu anlamamız ve evrenin sonsuzluğunu algılamamız gerekir. Var olan her şeyi bilip takdir etmemiz gerekir. Ve kim olduğumuzu etrafımızdaki herkes ile paylaşacak cesarete sahip olmamız gerekir. Diğerlerinin kendilerini gerçekleştirmelerine saygı duymayan hiç bir birey kendisini gerçekleştiremez.
Yaşamlarımızda Huzur Bulma Huzur, erdemlerimizin gücüyle kusurlu yanlarımızı törpülemenin, olumsuz hallerimizi azaltmanın ve her ne kadar olumlu da olsalar şimdiye dek saklı kalmış potansiyellerimize, açığa çıkmaları için yer açmanın bir sonucudur. Kendimiz ve başkalarıyla barışmaktır. Birlikte 6
FELSEFE
Hepimizin Peşinde Koştuğu Özgürlük nedir?
H yuz?
epimiz özgür olmak istiyoruz ama bu özgürlüğün gerçekten de ne olduğunu, onu nerede bulacağımızı ve nasıl arayacağımızı biliyor mu-
Özgür olmadığımızın en açık işareti acı çekmektir, ne zaman özgürlük azalır; o zaman acı artar. Bu tüm canlılar için geçerlidir. Hapis edilmiş bir hayvanı gözlerseniz ne kadar gergin ve kaygılı olduğunu ve ıstırap çektiğini görebilirsiniz. Özellikle uzun süredir hayvanat bahçelerinde hapsedilmiş hayvanlara baktığımızda bu özgürlük eksikliğinin sonuçlarını daha açık görürüz: hayvanlar psikolojik sağlıklarını yitirmişler ve bir hayvan kalıntısına dönmüştürler, kendi doğalarından uzaklaşmış sürekli bir ıstırap içindedirler. Aynısı insan için de geçerlidir. İnsanın içinde bulunduğu kafesler ve zincirleri çok
Özgürlük zamanımızın modaları ve eğilimleri ile şekillendirilmiş ve gerçek anlamından çok uzaklaşmış durumdadır. Günümüz toplumlarında ve bireylerinde hâkim olan güç tüketim arzusudur ve günümüzde özgürlük kavramı tüketim arzusu tarafından şekillendirilmiştir. Bugün özgürlük daha çok tüketmek ve daha çok şeye sahip olmak ile ilişkilendirilir. 7
FELSEFE
gibi uçsuz bucaksızdır, her şeyi kucaklar ve her yere gidebilir. Tutsak bir zihnin dünyası ise dört duvar arasıdır, ufku göremez, göğü göremez, enginliği tadamaz, hayatın ve insanların çeşitliliğini ve farklılıklarını kavrayamaz ve bundan tat alamaz.
daha karmaşık ve görünmez olanlardır. Uzun bir süredir özgürlüğünden yoksun bir insan ışıltısını yitirmiş bir insan kalıntısına dönüşür, bunu ışığını yitirmiş gözlerinde görebilirsiniz. Özgürlüğü olmayan insan sadece dışardan gelen uyarılara göre hareket eden bir robot gibidir, çevrenin ve koşulların yönettiği biri olmuştur.
Özgürlük iç yani zihinsel bir durumdur.
İç özgürlük yitirildikçe saldırganlık ve şiddetin arttığını gözleriz çünkü kişi dış koşullara ve dünyaya daha bağımlıdır ve kendi kontrolü dışında olan koşulların değişmesi ona sürekli acı verir.
Dış olarak özgür gözüken bir insan iç olarak özgürlükten yoksun olabilir. İç olarak özgür olan insan dış olarak özgürlükten yoksun olsa bile hala özgürdür. Özgürlüğü daha iyi anlayabilmek için zihinsel özgürlükten konuşmamız gerekir.
Özgürlüğün ne olduğunu anlamanın en iyi yolu, özgürlüğün engellerini tanımakla olacaktır. Nedir özgürlüğümüzü engelleyen unsurlar? Bunlar zihinsel engellerdir: önyargılar, korkular, yanlış görüşler, bağımlılıklar,
Özgürlük iç yani zihinsel bir durumdur. Özgür bir zihin gökyüzü 8
FELSEFE
Özgürlüğün ne olduğunu anlamanın en iyi yolu, özgürlüğün engellerini tanımakla olacaktır. var olduğunda artık özgürlükten bahsetme mümkün olamaz. Korkuya köle olmuş bir zihin, korkunun yarattığı karanlık içinde artık hiç bir şeyi açıkça göremez ve doğru kararlar alamaz. Korkularımızı keşfetmeden ve onların köklerini bulup yok etmeden yani korkularımızdan kurtulmadan özgür olamayız.
arzular, öfke, kıskançlık gibi yıkıcı duygular, batıl inançlar vb.. Özgürlüğümüzü nasıl engellediklerini anlamak için bu engelleri daha iyi araştırmalı ve tanımalıyız. Önyargılar: önyargılı bir zihin şartlanmış bir zihindir ve hayatın her türlü çeşitliliğine karşıdır. Bu zihin, anlamak yerine yargılamaktan hoşlanır ve kendine benzemeyenleri zorlayarak kendine benzetmeye çalışır. Diğer bir etnik gruba karşı önyargı ırkçılığa, diğer cinsiyete karşı önyargı cinsiyet ayrımcılığına kadar gidebilir. Önyargılar insan zihninin etrafına duvarlar örer, zihnin değişimini, gelişmesini ve genişlemesini engeller.
Öfke: Öfkenin hâkim olduğu bir zihin, özgürlüğünü tamamen yitirmiştir. Bu zihin sadece öfke tarafından yönetilir ve düşünme ve anlama kapasitelerini yitirir. Öfkeli bir zihinle iletişim tamamen kopar çünkü onun için tek bir gerçek kalmıştır o da öfkesini tatmin etmek. Özgür zihni gökyüzü ile eşleştirdiğimizde öfkeli zihni daracık bir kafesle hayal etmek doğru olacaktır.
Korkular: Korkular iç özgürlüğün en büyük düşmanlarıdır. Kaybetme korkusu, diğerlerinin onayını yitirme korkusu, gelecek korkusu, ölüm korkusu bunlardan sadece birkaç tanesidir ve bunlar
Yanlış görüşler: Hayatın sorularını derin bir şekilde araştırmak ve anlamak yerine sağdan soldan duyduğumuz kanılara göre dünya görüşlerimizi oluş9
FELSEFE
tururuz. Ne olduğunu bilmediğimiz olan biri için hayatında özgürlüğün pek bu görüşler tekrarlandıkça güçlenir ve önceliği yoktur. Önemli olan bir yarış hayatımızı yönetmeye başlar. Bunlar içinde olmaktır ve başkalarının mallazihnin etrafında yeni duvarlara dönü- rı, sıfatları, işleri, nitelikleri her zaman kıskançlık nedenidir. Zişür çünkü onların hin artık başka bir yıkıcı dışındaki görüşlere var olma imkânı Özgürlük eksikliğinin bir gücün kölesi olmuştur. vermezler. Mesela; işareti de seçeneklerin Arzu ve Bağımlılıklar: maddi zenginliğin Arzu bağımlılığı yaratanazalmasıdır. Köle olan özgürlük getireceği bir zihnin karar verme dır. Bir şey sürekli arzuyanlış görüşü gibi. bağımlılığa Özgür olabilmek için aşamasındaki seçenekleri landığında dönüşür yani arzu güçlenir tüm bir hayatı daha sınırlıdır ama.. ve zihni yönetmeye başlar. zengin olmak adına Bağımlılıklar zihni bağharcayabiliriz ve solayan ipler gibidir. Bir ipe nunda zengin olabilibağlanan zihin, ip her riz ama özgür değil! Hangi kuş altın bir kafesi göklere tercih edecektir! Yanlış çekildiğinde veya gerildiğinde acı dugörüşler üzerine kurulu bir hayat iste- yacaktır yani bağımlı olduğu şeye uladiğimiz sonuçları elde edemeyeceğimiz şamadığında, ulaşıp onu kaybetme korkusu ile yaşamaya başladığında ve için hüsranla sonuçlanır. ulaşıp onu kaybettiğinde acı çekecektir. Kıskançlık: Kıskanç zihin ne kadar çok acı çeker! Sürekli kendini diğerleri ile Alışkanlıklar: Zihin alıştığı şeyleri bıkarşılaştıran ve onlar ile yarış içinde rakmak istemez çünkü bu şekli ile de10
FELSEFE
vam etmek kolaydır ve çaba gerektir- ve içsel tüm alanları kapsar. Yani içinde mez ancak alışkanlıklar özgürlüğün yaşadığımız toplum ırkçı olmaya, batıl diğer bir düşmanıdır, özellikle zihinsel inançları artmaya veya arzularının pealışkanlıklar. Eğer hep aynı şekilde dü- şinde koşan gözü kör birine dönüşmeye şünüyorsak ve aynı fibaşladığında özgür bir kirlerle yetiniyorsak, insan bunlara direnebileyeni şeyler öğrenmek Özgürlük hediye edilemez, cek ve kendi değerlerini için çaba göstermiyorparayla satın alınamaz, koruyabilecek güce sahip sak zihnimizi nasıl de- doğuştan sahip olunamaz olabilecektir. ğiştirebilir ve geliştireÖ z g ü r l ü k biliriz? Alışkanlıkların ancak kişinin kendi çaba eksikliğinin bir işareti de ve gayretleriyle yavaş kölesi bir zihin kemikseçeneklerin azalmasıdır. leşmiş ve katılaşmış bir yavaş Köle olan bir zihnin karar zihindir. Özgür bir zielde edilebilir. verme aşamasındaki hin ise plastik özelliği seçenekleri sınırlıdır ama olan yani sürekli değiözgür bir zihin daha çok seçenekleri şime ve büyümeye açık bir zihindir. görebilecek ve seçebilecek yani sonunÖzgürlüğümüz ne kadar artar- da özgürlüğünün tadını çıkaracaktır. sa o kadar bağımsız hale geliriz. Yani Örneğin ailesinin isteklerine köle olmuş zihnimizi bağlayan ipleri artık yavaş birisi onların istediği mesleği seçecek, yavaş kesmeye başlamış oluruz. Bu onların istediği kişiyle evlenecek, bağımsızlık, etrafımızdaki şartlardan onların istediği bir hayatı yaşayacaktır. toplumda hâkim olan önyargı ve kor- Ancak özgür bir zihin, ailesinden gelen kulardan bağımsız olmaya kadar dışsal isteklerin dışında başka seçenekler ola11
FELSEFE ği yaratır. Zihin kavramlara dayanarak düşündüğüne göre yüzeysel kavramlar yanlış görüşleri ve düşünme şekillerini yani bağnazlığı ortaya çıkaracaktır. Bu bağnazlık bir öğretiyi, ahlaki görüşü veya dini şekilsel ve yüzeysel olarak takip eden insanlarda görülebilir. Fikirler anlaşılıp tecrübe edildiğinde, hayatın bir parçası yapıldığında bilgeliğe, aksi halde zihinsel bir zincire dönüşür. Özgürlük hediye edilemez, parayla satın alınamaz, doğuştan sahip olunamaz ancak kişinin kendi çaba ve gayretleriyle yavaş yavaş elde edilebilir. Her birimiz kendi ellerimizle ve zihnimizle özgürlüğümüz için çalışmak zorundayız. Özgürlüğün zirvesi yaşam ölüm döngüsünden kurtulmak yani ölümün ötesine geçmektir. Doğu öğretilerine göre yaşama gelişimizin asıl nedeni, yarattığımız maddeye köle olmuş olan zihindir. Neden olduğumuz birçok arzular, korkular, öfkeler tezahür etmek için bizi tekrar yaşama sürükler. Yeni yaşamda bu, korkuları, arzuları ve öfkeleri daha da çoğaltır ve güçlendiririz yani onlara daha fazla köle olan bir zihni yaratırız ve onun gücü altında sürekli acı çekeriz. Bu süreci fark edip durdurmaya ve değiştirmeye çalışıncaya kadar köleliğimiz devam edecektir. Bu nedenle paha biçilmez öğüt olarak ‘Kendini Tanı!’ bizim başlangıç noktamız olmalıdır. Ancak köleliğini fark eden birisi ona karşı mücadele edecektir ve özgürlüğü aramak için yola çıkacaktır.
bileceğini de görebilecek ve kendi hayatını belirleme gücüne sahip olabilecektir. Kısacası seçim özgürlüğü ancak özgür zihinler için geçerlidir. Köle olan zihinlerin dışardan birçok seçenekleri varmış gibi gözükse de diğer seçenekleri göremediklerinden seçenekleri sınırlı olacaktır. İç özgürlükten yoksun olan bir insan dış şartlara daha bağımlı olur. Koşulların değişmesi, beklenmedik fiziksel zorluklar bu kişileri hemen öfkelendirir ve saldırgan hale getirir çünkü dış dünyaya çok bağımlı olduklarından zihinsel sakinliklerini ve huzurlarını kolayca kaybederler.
Zihinsel köleliğin bir başka şekli de kavramlar okyanusunda boğulan zi- Güner Örücü hindir. Yani bilgi oburluğu gibi sadece tüketen ama seçici olmayan bir zihindir Araştırmacı kastettiğimiz. Zihnini kavramlarla dolduran ve bunları sadece yüzeysel olarak bilen ancak gerçek anlamda bilmeyen bir zihin. Bu durum, kavramlara köleli12
FELSEFE
Budist Felsefeye göre Feleğin Çemberinden Geçmek
F
nedenlerini temsil eder. Bu halkaların oluşturduğu zincir kırıldığı zaman insan hayat-ölüm çemberinden kurtulabilir yani feleğin çemberinden geçmiş olur.
eleğin çemberinden geçmek deyimini hepimiz duymuşuzdur. Bu deyişin ne anlama geldiğini derin bir şekilde hiç düşündük mü? Çoğunlukla bunu genel anlamı ile kullanılırız yani hayat ile ilgili çok tecrübeler toplamış olmak diğer bir deyişle tecrübeler aracılığıyla olgunlaşmış, bir anlamda bilge olmuş olmak anlamında. Bunun çok derin bir felsefe ve tasavvuf ile ilgili kökenlerinin olabileceğini hiç düşündünüz mü? Bu deyişin Budist öğretide çok önemli bir karşılığı vardır: on iki nedenler veya halkalar1. Bu on iki halka insanın hayata gelmesinin
On iki halka fizikten de bildiğimiz neden-sonuç yasasının hayat-ölüm ikilisine uygulanmasıdır. Her bir halka bir sonraki halkanın nedenidir. Sonraki halka bir önceki halkanın sonucudur. Bu şekilde insan hayatını ortaya çıkaran neden-sonuç halkalar zinciri oluşur. Tibet’te bu Hayat Çemberi olarak adlandırılır ve şekil-1’deki gibi resmedilir. En dıştaki çember bu on iki halkayı temsil eder. En dıştan ikinci halka insan bilincinin tezahür edebileceği altı
1 Sanskrit karşılığı nidāna kelimesidir ve aşağı bağlayan anlamına gelir. 13
FELSEFE
ŞEKİL-1
14
FELSEFE
Cehaletin yarattığı karışıklık ve şaşkınlıkla yaşam-ölüm çemberi (Samsara) dönmeye başlar.
dünyayı gösterir. Ve en içteki halkada üç hayvan birbirini takip eder şekilde çizilmiştir. Bunlar hayatın başlangıcının üç nedenini temsil eder yani domuz şaşkınlık ve cehaleti, yılan nefret ve saldırganlığı, horoz arzu ve bağımlılıkları. Şimdi bu on açıklamaya çalışalım:
iki
Aslında yaşam ve ölümün geçici yani değişken olması iyidir çünkü bunları değiştirebiliriz anlamına gelir. Eğer değişmez olsaydı, ne yaparsak yapalım onların üzerinde bir etkimiz olamazdı yani ölümü yenmemiz imkânsız olurdu.
halkayı
1. Cehalet: Cehalet tüm hayatölüm çemberinin kökenidir ve cehalet yok edilinceye kadar feleğin çemberinden geçmek mümkün değildir. Cehalet var oluşun gerçek doğasını bilmemek anlamına gelir. Bu cehaletten dolayı yaşamın tüm tezahürleri ortaya çıkıyor. Cehaletin bazı göstergeleri şunlardır:
Bu cehalet yüzünden nedensiz acılar çekilir aynı bir ipi yılan sanıp duyduğumuz asılsız korku ve kaygı gibi cehaletten dolayı temelsiz onlarca korku ve kaygı yaratırız. İpi biraz daha yakından inceleyip araştırdığımızda onun bir yılan değil bir ip olduğunu görebiliriz, aynısını insan ve hayat konusunda da yapmamız gerekir, derinlemesine analiz edip onların gerçek doğasını anlamaya çalışarak birçok asılsız korku ve kaygı yok edilebilir.
a. “Ben” insan zihnin yarattığı bir kavramdır hâlbuki her şey “Ben”den yoksundur, insan dâhil. b. Hayatta her şey geçici olmasına rağmen bazı şeyler değişmeyecekmiş gibi yaşarız.
“Ben”in yanılsama yani bir hayal olması, tasavvuftaki benliğin yok edilmesi ile ilgili öğretilerle daha iyi anlaşılabilir.
c. Çok fazla maddi şeye sahip olmanın mutluluk getireceğini sanarız ancak aslında mutluluktan çok mutsuzluk getirir.
Budizm’de cehaleti yenmek için üç aşama vardır: okuyarak ve dinleyerek öğrenme, öğrendiklerini analiz etme, 15
FELSEFE
anlama ve derin düşünme –meditasyonaracılığıyla öğrendiklerini özümsüme, tecrübe ve bilgeliğe dönüştürme.
temel zehri arzu, öfke ve aptallıktır ve bunların hepsi cehaletin sonucudur. Bu üç zehir sürekli duygularımızı ve düşüncelerimizi zehirler ve olumsuz yani acı doğuracak ve daha çok cehalete itecek eylemlere bizi zorlar. Geçmişin eylemleri gelecekte nasıl düşüneceğimizi, ne tür kusurlara ve ne tür zihinsel eği-
İlk halka olan cehalet duygular, düşünceler ve eylemler olmak üzere her şeyi etkilediğinden, tüm eylemlerimiz, sözlerimiz ve düşüncelerimiz cehaletimizin bir sonucudur yani eylemlerimiz gelecekte yeni acıların nedeni olacaktır.
ta zihinsel eylemlerin sonuçları olacaktır, yani gelecekte nasıl biri olacağımız, nasıl bir bilince veya zihne sahip olacağımız geçmişteki eylemlerimiz aracılığıyla belirlenir. Üç çeşit karma vardır: negatif karma yani acıya neden olan eylemler, pozitif karma yani memnuniyet verici sonuçlar doğuranlar ve etkisiz karma yani ne negatif ne de pozitif sonuçlar doğuranlar. Bunlar kusurlar ve erdemler olarak da bilinir.
İlk halka resimde kör bir insan ile temsil edilir yani nereye gideceğini bilmeyen biri. 2.
Karmik2 Oluşumlar: Zihnin üç
2 Karma etki ve tepki yasası anlamına gelir, yani kavramın Türkçesi “Ne ekersen onu biçersin”dir. Her fiziksel, sözsel ve hat16
FELSEFE limlere sahip olacağımızı belirler. Örneğin sürekli öfke besleyen bir zihnin yarın, bir ay sonra veya bir sene sonra daha öfke dolu bir zihin olmaktan başka bir şansı var mıdır? Karmik oluşumlar cehaletimizi yenmek için karşımıza çıkacak engellerin yani kusurların nedenleridir.
bilincin her an nerede olduğunu yakalamak çok zordur ancak bu yetenek sürekli kendini gözleme çabaları ile geliştirilebilir. Fiziksel, sözsel ve zihinsel eylemlerimiz zihinde sürekli izler bırakır ve bu izler gelecek bilinç durumlarını belirleyeceklerdir. Bilinç durumları çok çeşitli ve anlaşılması çok zordur.
İkinci halka resimde çanak yapan bir çömlekçiyle temsil edilir. Yani bir kil topağı çömlekçinin tekerleğinde yavaş yavaş çömlekçinin ellerinde şekil alır. Aynı karmik geçmişimizin şu ana ve geleceğimize şekil vermesi gibi…
Bilinç, resimde bir pencereden dışarı bakan bir maymun ile temsil edilir yani sürekli meşgul olan ve daldan dala atlayarak sürekli hareket halinde olan bir maymunla. Zihnimizde düşüncelerin olmadığı bir an var mıdır?
3. Bilinç: İkinci halka yani karmik oluşumlar zihinde ekilen tohumların veya bırakılan izlerin nedenidir ve belirli kusur veya erdemlere sahip olacak yeni zihni şekillendirecektir. Bilinç kavrama ve bilme işlevini gerçekleştirir ancak bilme süreci önyargılar, korkular ve negatif duygular gibi zihinsel güçler tarafından değiştirilir. Yani aynı çiçeğe bakan iki kişinin algıları ve çiçeği kavrayışı farklı olacaktır çünkü farklı karmik oluşumları farklı zihinler ortaya çıkaracaktır.
Fiziksel, sözsel ve zihinsel eylemlerimiz zihinde sürekli izler bırakır ve bu izler gelecek bilinç durumlarını belirleyeceklerdir.
4. İsim ve Şekil: Dördüncü halka insan denilen varlığı meydana getiren beş aracı veya tohumlar yığıntısını (Sanskrit’te Skandha) temsil eder. Şekil ilk yığıntı yani dört unsurdan oluşmuş fiziksel bedendir. Diğer dört araç İsim’e karşılık gelir ve bunlar duygular, bilişsel-algılar, zihinsel işlevler ve bilinç’tir. Anne rahiminde henüz şekil oluşmaktadır ve diğer dört unsur bu aşamada henüz tam etkin değildir. Bu dördüncü halka, bir hayattan diğerine taşındığı için resimde birini bir yerden diğerine taşıyan kayıkla temsil edilir.
Budizm’de bilinç birçok bilinç durumunun bir çizgi gibi veya akan bir nehir gibi birbirini takip ettiği söylenir. Şu andaki bilinç anı bir önceki anın sonucu ve bir sonraki bilinç durumunun nedenidir. Bir anlık öfke çok kolay bir şekilde katlanarak büyüyüp çok yıkıcı bir noktaya gelebilir. Bilinç noktalarının akışı çok hızlıdır ve akış yönünü değiştirmek pek kolay değildir. Tıpkı küçük bir kıvılcımın bütün bir ormanı yok edebileceği gibi. Bu nedenle
5. Algısal kapılar: Beşinci halka algısal kapılardır yani beş duyu ve zihinsel duyu. Her birine karşılık gelen organ gelişmedikçe bu algısal kapı açılamayacaktır örneğin göz gelişmezse görme duyusu ortaya çıkamayacaktır. Bu altı duyu, altı çeşit bilincin ortaya çıkmasını sağlar. 17
FELSEFE
rak üç şekilde ortaya çıkabilir. Örneğin güzel bir kokunun hoşa gitmesi veya kötü bir kokunun hoşnutsuzluk yaratması gibi. Sevgi ve merhamete götürecek duygular iyi bir karma yaratacaktır. Bizi öfke, nefret ve saldırganlığa itecek duygular ise olumsuz karma yaratacaktır.
Bu altı algısal kapı, resimde birçok penceresi olan bir ev ile temsil edilir. 6. Temas: Altıncı halka algısal kapılar aracılığıyla altı farklı bilincin ilgili algının nesnesi ile temasıdır. Örneğin göz aracılığıyla görme bilinci çiçek nesnesi ile temas eder. Beş duyu geliştikçe beş bilinç de yavaş yavaş ortaya çıkar ve fiziksel dünya ile temas mümkün olur. Altıncı duyu olan zihin bu beş çeşit fiziksel temasa çeşitli duygular ve düşünceler yoluyla tepki verir.
Arzu sahip olmayı, nefretse uzaklaşmayı doğurur ve her iki tepki de aslında bir tür bağımlılıktır.
Resimde gözüne sopa saplanmış kişi ile temsil edilir. Duyguların ne kadar güçlü ve acı verebileceğinin işaretidir.
8. Arzulama, yakalayıp bırakmama ve müdahale etme: Sekizinci halkadır. Tecrübe edinilen nesneye müdahale etmeyi içerir. Eğer hoşa giden bir duygu sonucu ise hoşa gitme durumunu sürdürmek için nesneyi yakalayıp bırakmama, ona sahip olmak şeklinde ortaya çıkar. Eğer hoşa gitmeyen bir duygu sonucu ise nesneden kurtulmak veya ondan uzak
Temas resimde birbirini kucaklayan iki kişiyle temsil edilir. 7. Hissetme-Duygular: Altı faklı bilincin teması yedinci halka olan duyguyu ortaya çıkarır. Bu duygular hoşa giden, hoşa gitmeyen veya tarafsız ola18
FELSEFE edilir yani hoşlandığı tecrübenin nesnesini elde etmek için eyleme geçmiş olan insan. 10. Var olma: Onuncu halkadır. Bu aşamada eyleme geçilmiştir ve eylemlerden yani nedenlerden dolayı sonuçlar ortaya çıkmaya başlar. Yani fiziksel, sözsel ve zihinsel karma yaratılmaya başlanır. Eylemin nedeni olumlu ise memnuniyet verecek sonuçlar olumsuzsa acı verecek sonuçlar ortaya çıkacaktır. Bu resimde cinsel ilişkiye girmiş bir çift ile temsil edilir, yani fiziksel, sözsel ve zihinsel yaratma eylemi başlamıştır. 11. Yeniden Doğma: On birinci halkadır yani onuncu halkanın neden olacağı yeni bir yaşam. Meydana getirdiğimiz karmik tohumlar filizlenip yeşermek için uygun şartları arayacaklardır yani yeni bir hayata ve altı bilince ihtiyaç duyarlar. Yeni hayattaki tecrübeler bu ekilen tohumlara göre hoş veya acı tecrübeler olarak ortaya çıkacaktır. Bu yeni hayat geçmişin karmik tohumlar ile şekillenecek ve şartlanacaktır.
kalmak şeklinde ortaya çıkar. Ortaya çıkan duyguya göre bir tepki şekli oluşur ve yakalayıp bırakmama, reddetme veya kayıtsız kalma şeklinde kendini gösterecektir. Bu da müzik yapan ve dinleyen insanlar ile temsil edilir.
Feleğin çemberinden geçmek bu neden ve sonuçlar zincirini kırmak ve hayat-ölüm ikiliğinin ötesine geçmek demektir.
9. Bağımlılık, benimseme: Dokuzuncu halkadır. Bir şeyi isteme veya bir şeyden kaçınmayı kapsar. Bu aşamada arzu çok daha güçlüdür ve eyleme dönüşecektir yani karma-nedenler yaratılmaya başlanacaktır. Arzu sahip olmayı, nefretse uzaklaşmayı doğurur ve her iki tepki de aslında bir tür bağımlılıktır.
Bu doğum yapan bir kadın ve bebek ile temsil edilir. 12. Yaşlanma ve Ölüm: On ikinci halkadır yani her hayata gelmenin sonucu yaşlanmak ve ölümdür ve bunlar hayatın her zaman acı dolu olacağını gösterir.
Yaşlı bir insan ve bir iskelet ile temsil edilir. Birbirine bağımlı olarak ortaya çıkma süreci: Budist felsefede tüm hayat neden ve sonuç ilişkisine göre ortaya çıkar. Bu karışık bir süreçtir çünkü farklı nedenler ve şartların bir araya gelmesi
Resimde elma toplayan insanla temsil 19
FELSEFE
Feleğin çemberinden geçmek bu neden ve sonuçlar zincirini kırmak ve hayat-ölüm ikiliğinin ötesine geçmek demektir. Her şey neden ve sonuçlarla ortaya çıktığına göre her şeyi değiştirebilme gücümüz vardır. Eğer her şey sabit olsaydı, hayatı ve kendimizi değiştirme şansımız olamazdı. Bu nedenle her şeyi yöneten neden-sonuç veya birbirine bağımlı ortaya çıkma yasası bizi hayatımızın baş aktörü yapar.
ile değişik sonuçlar ortaya çıkar. Bu on iki halka sonunda yaşama neden geldiğimizi yani onun nedenlerini açıklar. Cehaletten dolayı karmik etkiler ve yaratımlar yaparız ve bunlar da kendine has bir bilinci ortaya çıkarır yani kıskançlıkla yaratılan etkilerin, kıskançlık eğilimli bir bilinci ortaya çıkarması gibi. Bilinçaltı şeklinde ortaya çıkar: beş duyu bilinci ki bunlarla maddi dünyayı tecrübe ederiz ve zihinsel bilinç. Bu altı bilinç aracılığıyla dünyayla temas ederiz ve bu temas duyguları ortaya çıkarır. Bu duygular ve geçmişten gelen karmik nedenler bizi olaylara dâhil olmaya ve yeni nedenler yaratmaya iter. Öfkenin sonu şiddete başvurmaya itilmemiz gibi. Böylece Hayat-Ölüm tekeri Samsara dönmeye başlar. Yaşamın nedeni olan cehaleti yok tamamen edilinceye kadar bu teker dönecektir yani yaşam-ölüm zincirinde tutsak kalmaya devam edeceğizdir.
Her şey neden ve sonuçlarla ortaya çıktığına göre her şeyi değiştirebilme gücümüz vardır.
Neden-Sonucun Beş Özelliği: Neden-sonuç ya da birbirine bağımlı ortaya çıkma yasasının beş özelliği vardır:
1. Hiçbir şey sürekli değildir yani her şey geçicidir: Bu, bir nedenin sürekli olmayacağını işaret eder. Tohum filizi ortaya çıkardıktan sonra yok olur. Sonuç ortaya çıktığında neden ortadan kalkar. Ve neden sürekli olmadığından sonuç da bir süre sonra kaybolacaktır. Her yeni sonuç kaybolmadan önce başka şeylerin nedeni olacaktır.
20
FELSEFE 2. Süreklilik: Her şey bir su gibi sürekli akan bir nedenler ve sonuçlar nehrinin içinde görünür ve kaybolur. Bu, sürekli olarak devam eden bir süreçtir. Tohum yavaş yavaş kaybolmaktayken fidan da yavaş yavaş görünmeye başlar yani neden ve sonuç yasası bir devamlılığı işaret eder.
etkiler bağımlılıkları yok ederek ortadan kaldırılabilir. Bilge bir insanın hiç bir bağımlılığı kalmadığından yaptığı tüm eylemler tamamen tarafsızdır yani dünyevi ve hayali benin hiçbir etkisinin olmadığı eylemlerdir. Tüm zincirin kökeni cehalettir yani cehalet yaşam ağacının köküdür. Kökü yok ettiğinizde yaşam ağacı kuruyup yok olacaktır. Bazı dalları keserek yani bazı kusurları yok ederek cehalet savaşında bize çok faydalı olsa da ağacı kurutmak yani zinciri kırmak mümkün değildir. O yüzden bilgelik elde ederek cehalet yok edilinceye kadar feleğin çemberinden geçmek mümkün değildir.
3. Bu yasada aktarma yoktur: Nedenden sonuca bir şey aktarılmaz. Tohum ve fidanda görüldüğü gibi her ikisinin özellikleri çok farklıdır yani tohumdan fidana bir şey aktarılmamıştır. Ama bu, herhangi bir tohum herhangi bir fidanı ortaya çıkaracak anlamına da gelmez. Başka bir deyişle fasulye tohumundan ancak fasulye fidanı çıkacaktır.
Şu an sahip olduğumuz hayat ve kişiliğin nedeni geçmişte yaptığımız eylemlerde saklıdır. Hayat sürekli eylemlerimizle şekillenmektedir ve bu nedenle hayatımızı değiştirmek her an mümkündür.
4. Neden ve sonuç çok farklı boyutlarda olabilir: Küçük bir neden büyük bir sonucu doğurabilir, örneğin dev bir çam ağacı küçücük bir tohumdan ortaya çıkar ya da kocaman bir orman yangını küçücük bir kıvılcımdan ortaya çıkabilir.
Cehaletimizi yenebilmek için onun varlığını öncelikle fark etmemiz gerekir. Cehaletinin farkında olmayan ondan nasıl kurtulabilir? Öfkesinin farkında olmayan ondan nasıl kurtulabilir?
5. Uyuşma ve Karşılık Gelme: Neden ve sonuçlar birbiri ile uyuşurlar yani belirli bir neden belirli bir sonucu çıkarır. Örneğin bir öfke, neden olarak her zaman acıya ve şiddete neden olacaktır. Tıpkı bezelye tohumunun her zaman bir bezelye fidesini çıkaracağı gibi.
‘Kendini Tanı!’. Bu ilahi tavsiye cehaletimizi fark etmenin ve yok etmenin anahtarıdır.
Karşımıza tekrardan felsefenin zamansız öğüdü çıkar: ‘Kendini Tanı!’. Bu ilahi tavsiye cehaletimizi fark etmenin ve yok etmenin anahtarıdır. Kendini tanıma süreci yaşamda sürekli olması gereken bir süreçtir yani yaşam kendini tanımanın tek yeri ve aracıdır. Eğer her gün kendimizde yeni keşifler yapabilirsek insan denilen bu muammayı çözmede ileri doğru adımlar atabiliriz. Özgürlük ancak kendini tanıması ile kazanılabilir.
Feleğin çemberinden Geçmek: Bu bahsettiğimiz en son halkadan geriye doğru gelerek bu yaşam-ölüm zinciri kırılabilir. Yani Yaşlanma ve Ölümü yenmek için on birinci halkayı yani doğumu yok etmek gerekir. Doğumu yok etmekse onuncu halka olan “Var olma”yı yok etmekle ve onu ortaya çıkaran tüm karmik etkileri ortadan kaldırmakla mümkündür. Karmik
Güner Örücü Araştırmacı 21
FELSEFE
22
FELSEFE
BİRLİKTE YAŞAM KOLAY DEĞİL HİÇBİRİMİZ İÇİN.
Y
Kimi zaman düşen bir çocuğun kanayan dizini umursamadan “Acımadı ki” demesi gibi yok sayıyoruz, gönül koyduklarımızı. “Acıdı ve kırıldım” demek, yüzleşmek, cesaret ve güç gerektiriyor. Çoğunlukla yaramız taze ve açık olduğunda bu gücü bulamıyoruz kendimizde. Zamanla aşağılara itiyoruz onu. Yok saymak kolay geliyor çünkü. Bazen de tek bir hayal kırıklığını, öfkeyi ağır bir yük gibi içimizde taşıdığımız, her gittiğimiz yere götürdüğümüz oluyor yıllarca. Hayat yoruyor diyoruz ya bazen, aslında bırakamadığımız her bir yük yoruyor bizi yol boyunca… Bu da hiçbir zaman olduğumuz yerde, olduğumuz anda, tüm varlığımız ile bulunmaya izin vermiyor. Bağışlayamamak, algımızı çarpıtıyor, yaşadığımız her anı bir miktar griye boyuyor sessizce. Bazen de bağışlayamamak kine dönüşüyor, hak-
aşamın bize biçtiği çeşitli roller içinde, zamanı ve mekânı paylaştığımız insanları şekillendiriyoruz - tabi onlar da bizi şekillendiriyor-. Tıpkı akan bir nehrin taşların sert ve keskin kenarlarını zamanla suyun kendi yumuşaklığı ile yumuşatıp şekillendirmesi gibi. Birlikte yaşam, sert ve keskin taraflarımızı törpülüyor, esnetiyor yumuşatıyor. Kimi zaman kırıyor kimi zaman kırılıyoruz. Yaşadığımız sürece bu şekil verme-şekil alma süreci sürüp gidiyor. Hayat bize öğretmenin yolunu buluyor bir şekilde, öğrenmemek de diretsek bile. Ancak bazen suyun şekillendirmesini kabullenemediğimiz zamanlarımız oluyor. Birlikte yaşamda bağışlayamadığımız olaylar ve durumlar gibi. Bağışlama kısa ama içeriği uzun bir kelime… 23
FELSEFE
göre bir iyilik nedeni ve mantık kurgusu vardır. Bağışlamamanın verdiği akıl tutulmasını yendiğimizde anlamanın ferahlatıcı suyu akmaya başlar, her yarı doğruyu yerine koyar. Bu elbette bağışlamada yanlış ve eksik bir tutumun tekrar etmesine izin vermek anlamına gelmiyor. Bize düşen bunu anlamak yerli yerine koymak, gereken tedbiri alarak yola devam etmek yalnızca.
lılığımızı kanıtlamak, bedel ödetmek, intikam almak arzusu yakıp kavuruyor içimizi. Beklenmedik bir anda, kontrolsüz bir biçimde baskı altında tutulan bir volkan gibi kükreyerek ortaya çıkıp her şeyi yıkıncaya dek baskı yapıyor içimize. Bağışlamamak en çok bize zarar veriyor aslında. Görünmez bir zincirle elimizi kolumuzu bağlıyor içimizde düğüm olarak kalmış bu duygu. Özgür olmamızı engelliyor. Belki de anlayış eksikliğinden, sevgi eksikliğinden, zayıflık nedeniyle ve istenmeden yapılan bir hatanın bedelini kendimize ödetiyoruz yıllarca. Zaman aksa da, mekân ve yüzler değişse de iç olarak takılı kalıyoruz o noktaya. Belki de bağışlamaya ilk önce kendimizden başlamak lazım. Çünkü her yaşanılan da az ya da çok bizim de bir payımız var. Öngöremediğimiz bir gidişat, az veya fazla verdiğimiz değer, yanlış bir konumlandırma, idrak edememiş olduğumuz bir durum ve hatalı bir tutum… Belki de yüzde yüz haklı değilizdir. Hiç mi payımız yok tüm yaşanılanlarda? Bilelim ki; hiçbir kimse, ruhsal olarak hasta olmadıkça, bile bile acı vermez kimseye. Bize göre yanlış bir davranışın bile kendi içindeki zemine
“Bana yaptığın kötülüğü bağışlıyorum ama ya kendine yaptığını? Onu nasıl bağışlarım?” Bu sözdeki bağışlama derinliğini, anlayış inceliğini ve kötülüğü yapan kişiye rağmen duyulan yüksek sevgi düzeyini idrak etmem uzun zaman aldı. Anladım ki “ Hiçbir kötülük onu çıkaranı içine almadan son bulmaz.” Bu nedenle ne kendimize haksızlık edip öfkeyi ve kini taşımaya gerek var ne de bize yapılmış olası bir haksızlığın bedelini ödetmeye girişmek anlamlıdır. Her birimiz doğa yasaları gereği ektiğimizi biçiyoruz en sonunda. Ektiğimiz tohumlar, sevgi, incelik ve adalet ise er ya da geç çiçek açacaklar yol aldıkça... Emel TOKUYAN Araştırmacı 24
ŞİİR GÜL KOKUSU
Gün doğumunda bir ışık Görünmezdir. Bu yüzden insan, Karanlığa muhtaç, Kaderi bağlı Yazık saydığı döngülere.
Ellerimde, dikenli yollardan yadigâr Gül kokusu var. Altın çağın parlak ve az ışığı. Bir Kralı bekliyor bu yalnız çağ Adanacak ruhları gözlüyor Aradığımız ebediyet.
Biliyorum ve gördüm. Toprağa ektiğin bir tohum varsa, yağmur yağacak, Sunduğun bir kurban varsa, Tanrı uyanacak Adaleti arayanların susamış kalplerinde…
Karen BEKTAŞ
25
FELSEFE
26
FELSEFE
27
FELSEFE
28
FELSEFE
29