Feniks sayı 75 v2

Page 1

EKİM-KASIM-ARALIK’14

Sayı: 75

>>ADIM ADIM >>KENDİNE GÜVEN NASIL ORTAYA ÇIKAR? >>YENİ BİR BİRLİKTE YAŞAMA DOĞRU >>BATILI BİR YOGİ: SİNOPLU DİYOJEN >>HZ. RABİA MİTOSU >>EBU BEKİR ER-RAZİ: BiR FiLOZOF HEKİM:

>>RÖPORTAJ: İÇSEL YOLCULUKTA 3300 KİLOMETRE


Editör Köşesi

Merhaba, Son baharın iyiden iyiye kendini hissettirdiği günlere geliyoruz. Artık yavaş yavaş doğanın derin bir uykuya hazırlandığını fark edebiliriz. Günler daha kısadır. Aslında bir hüzünü çağrıştırıyor olsa da içe dönmenin bir habercisidir.. Günlük yaşamımızda başka yansımaları vardır: Evlerde kış için hazırlıklar yapılır. Salçalar kurutulur, tarhanalar hazırlanır, yakacak tedarik edilir ve içerilerde kışın zorluklarını aşmak için güç ve enerji biriktirilir. Karşıladığımız bu yeni dönemde sizlerin zihninizi ve ruhlarınızı besleyecek yazılar hazırlamaya çalıştık. Yazıların her biri bir kuyumcunun titizliği ile incelendi. Umarım dergimizdeki yazılar yaşamınızda yeni bir kapı açarak sizleri ruhunuzun derinliklerine gitmenizde iyi birer kılavuz olurlar ... İyi Okumalar.. Künye YENİ YÜKSEKTEPE KÜLTÜR DERNEĞİ, Feniks, Felsefi, Kültürel ve Hümanist E-Dergi Sayı: 75 Yıl : 20 Ekim-Kasım-Aralık 2014, 3 Ayda bir çıkar. Sahibi: Yeni Yüksektepe Kültür Derneği adına Oya UYSAL Yazı İşleri Müdürü: Gülsen ÇELİK Editör: Nazım ÖZDEMİR İletişim: Hoşdere Cad. Fuar Sok No: 11/13 Çankaya/Ankara www.aktiffelsefe.org, dergi@aktiffelsefe. org Tel: 0 312 438 69 44

Bu Sayıda

Adım Adım: Yürümeye devam ediyorum... Adım adım... Yolların sadece yerler, ülkeler arasında olup..

Antonio Romero, Sayfa:3

Bu Sayıda

Kendine güven nasıl ortaya çıkar? -Eylemin, eylemsizliğe ve yaşama bağlılığın hissiz kayıtsızlığa tercih edilmesi gerektiği bilindiği zaman... Delia Steinberg Guzman, Sayfa:6

Yeni bir birlikte yaşama doğru “gönüllü ve bilinçli olduğunda birlikte yaşama, yaşamanın ve kendini yaşama bırakmanın sanatıdır”. Jorge Angel LIVRAGA, Sayfa :8

Batılı bir yogi: Sinoplu Diyojen Diyojen de Sokrates gibi, yaşamını kendi felsefi görüşlerine uygun örnek oluşturacak biçimde sürdürmüştür. Araştırmacı Güner ÖRÜCÜ, sayfa 14

HZ. RABİA MİTOSU :Arabistan’da İslamiyet’ten önceki devirler, anaerkil aile sisteminin yaşandığı dönemdir. Aile reisi koca değil, erkek kardeştir. Araştırmacı S.Saniye AKÇAL, Sayfa 22

EBU BEKİR ER-RAZİ: Bir Filozof hekim: Tıp, Kimya, Fizik, Musiki, Astronomi, Simya, Dil, Edebiyat ve Felsefe gibi birçok .. Araştırmacı, Anıl AYDIN Sayfa :28 Röportaj: İÇSEL YOLCULUKTA 3300 KİLOMETRE: Camille Delerce, 70 yaşında bir Fransız. Fransa’nın doğusunda Haute Savoie Röportaj: Yücel Gürtekin Sayfa:33

2


Adım Adım İÇE DOĞRU BİR YÜRÜYÜŞ.. Yürümeye devam ediyorum... Adım adım... Yolların sadece yerler, ülkeler arasında olup olmadığını kendime soruyorum... Şehirler, ülkeler... Acaba yürümenin başka şekilleri var mıdır? Ayaklarımızı kullanmaya ihtiyaç duymayacağımız bir şekil. Cevap tabi ki “evet”tir. Duygusal, zihinsel ve ruhsal yollarda da yürüyebiliriz.

Antonio Romero Aktiffelsefe Kurucu Üyesi

Kendimizi tanımaya çalışarak, kendimize yönelerek “içsel” yollar yapabiliriz; İç dünyamızdaki sesler, güçler, renk, hareket, amaç, çatışma, mücadele, sevgi, erdemler, duygular, fikirler, çok çeşitli düşünceler karşısında şaşırabiliriz. Evet, bizim ”görünmez” dünyamız sanıldığından çok daha zengindir; ne yazık ki dış dünyadan bize gelen duyular aracılığıyla gözlem yapmaya alıştık ve sadece onlardan gelen şeylerin doğru olduğunu zannetme tuzağına düşüyoruz. Taşıdığımız şeylerin tüm bu toplamını kendi

doğasına göre gruplar halinde düzenlemeye çalışırsak bizde çeşitli enerjilerin olduğunu göreceğiz: Görülebilir fiziksel bir kısım. Bunu harekete geçiren bir enerji. Duyguların, arzuların, isteklerin, bencilliğin vs. olduğu psişik bir kısım. Düşüncelerin, fikirlerin, imgelemin olduğu psiko - mental bir kısım. Ve bireysel olanın çok ötesinde olan Ruhsal bir kısım. İyi ve kapsamlı olan bu düzenleme doğaya göre biraz daha kendimizi tanımamıza yardım edebilir. Tüm bunların hepsi onları tanımlayabilmemize ve ifade etmemize de 3


Adım Adım tıpkı kapalı bir ormana girdiğimizde baştanbaşa yürüyüp çok dolaşıyoruz diye düşünüyoruz ama aslında başlangıç noktasında bulunuyor gibiyizdir. Hiç şüphesiz yöneleceğimiz bir amaç, bir merkez de gerekli olmaktadır.

yardım edecektir: Çoğu kez kavramları uygun ifade açıklığı eksikliği sebebiyle duygularla, içgüdülerle karıştırıyoruz. Geleneksel felsefelere göre “insan” evrenin yapısıyla uygun olarak 7 gökyüzü, 7 unsur gibi 7 “araç”, 7 ifade şekli, 7 bedenden oluşmuştur.

Başlangıçta bu ilginç içsel yolculuğu yapmayı düşünürken o kadar kolay olmadığını görüyoruz, karşımıza çıkan o kadar seçenekler arasında kolayca kaybolabiliriz: Sinir veya kan dolaşımı sistemi gibi en küçük ifadeye kadar gittikçe çatallanan yollar... Açık bir işaret ve bir kılavuz gereklidir,

4

Dolaşım sisteminin örneği ile devam edersek tüm sistemin merkezi olan “kalbe” yöneldiğimizi söyleyebiliriz ve fazla zaman kaybetmeden bizi kalbe götüren atardamarları, anayolları seçmeyi bilmenin gerekli olduğunu söyleyebiliriz. Karmaşık ve zor olsa da, başlangıçtaki tüm her şey gibi özellikle bilinmeyenler karşısında iyi bir “cesaret” dozu gereklidir. (Korkmayalım, cesaretimiz var! Sadece harekete


Adım Adım geçmeyi bekliyor.) Aslında buna hepimizin ihtiyacı vardır, bizde eksildiği zaman korkular onun yerini, mekânını işgal eder ve bedenden düşüncelere kadar yürümemizi engeller, bizi felç eder… Bu yüzden cesaret bir erdemdir: savaşçının, mücadelecinin, girişimcinin ve kahramanın erdemidir. İçe doğru bu yolculukta, gözlemlemek için bir “zaman” olacak,

Karmaşık ve zor olsa da, başlangıçtaki tüm her şey gibi özellikle bilinmeyenler karşısında iyi bir “cesaret” dozu gereklidir. (Korkmayalım, cesaretimiz vardır! Sadece harekete geçmeyi bekliyor.) Aslında buna hepimizin ihtiyacı vardır, bizde eksildiği zaman korkular onun yerini, mekânını işgal eder ve bedenden düşüncelere kadar yürümemizi engeller, bizi felç eder… Bu yüzden cesaret bir erdemdir: savaşçının, mücadelecinin, girişimcinin ve kahramanın erdemidir. araştırma için başka bir zaman, tecrübe etmek ve bilmek için de başka bir zaman. Bilmek en sondadır, çünkü bu bizi bilge olmaya, Bilgeliğe yakınlaştırır: kendimizi teori ve pratikte tanımaya. Evet, gözlemlediğiniz gibi, Felsefeden, Bilgeliğe,

Aşktan, Hakikat Aşığının Yolundan yani Filozoftan bahsediyoruz.

akademik unvana gerek yoktur – sen bir arayıcısın, o halde korkma! Ve adım adım yürümeye başla!…

Bu şekilde, sizlere diyebilirim ki adım atmanın, Antonio Romero yürümenin, seyahat etmenin Aktiffelsefe Kurucu Üyesi başka şekilleri gerçekten mevcuttur, Bilgeliğin arayışındaki Filozofun yolculuklarıdır. Ve sen bir filozofsun! – bunun için 5


PSİKOLOJİ

KENDİNE GÜVEN Kendine güven nasıl ortaya çıkar?

-Eylemin, eylemsizliğe -Mükemmel ve yaşama bağlılığın hissiz olmadığımızı ama mükemmelliği algılayabilme kayıtsızlığa tercih edilmesi gerektiği bilindiği zaman... gücümüzü bildiğimiz zaman. -Hepimiz koskocaman -Ruh hallerinin değişken enerji kaynaklarına sahip -Bir işi başarmak için olduğu ama kendine güvenin olduğumuzu ama onları aynı yönde sebatla birçok tanımadığımız, ya da kökeni olan gerçek Beni adım atmanın ihtiyacı onlara inanmadığımız veya (süper ego) etkilemediği bilindiği zaman... uygulamayı bilmediğimiz bilindiği zaman... için onları kullanmayı -Her an, olduğu gibi -Acının yaşam için bildiğimiz bilindiği zaman... kendisini tanımasının acı gerekli baharat olduğu ve ilacını içmesine rağmen -Başarısızlıkların, acılar tecrübelere dönüştüğü kendi duyguları ve fikirlerini ölçüde öğrenmek için öğretiler olduğu ve açıklama ihtiyacı bilindiği kaçınılmaz olduğu bilindiği başarıların yolda mutlu bir zaman... şekilde aşılmış denemeler zaman... 6


PSİKOLOJİ

Her şeyin yazılmış olmadığını ve bundan dolayı Yaşam Kitabı’na birkaç kelime ekleyebileceğimiz bilindiği zaman... olduğu bilindiği zaman... -Her zaman eleştiriler ve övgüler alacağımızı, fakat her ikisinin de sakin bilincimizi kendimiz için olumlu veya olumsuz göstermesi gibi o kadar değerli olmadığı bilindiği zaman... -İnsan varlıkları olarak sahip olduğumuz özü hiç kimsenin elimizden alamayacağını; ve bu özün bize ait olan güç olduğu bilindiği zaman... -Diğer insanlarla birlikte

yaşamın harika bir şey olduğu, fakat onların her şeyi bizim için yapmalarını beklemememiz ve hiç yardım kabul etmeyecek kadar da kibirli olmamamız gerektiği bilindiği zaman... -Kendimizden üstün insanların varlığım keşfedersek, bunu bunalım nedeni olarak değil, onları örnek olarak almalıyız ve eğer onları küçük görürsek, onların karşısında sahip ve var olduğumuzun kendimize gereğinden fazla değer vermemeksizin ve önlememiz gereken şeyleri 7

görmek bilindiği zaman... - İnsan varlıkları olarak, bir başlangıç noktamız ve ulaşmamız gereken bir yazgımızın olduğunu ve bugünkü işlerimizin bir nedeninin, gerekliliğinin ve bir amacının varolduğu bilindiği zaman... - Her şeyin yazılmış olmadığını ve bundan dolayı Yaşam Kitabı’na birkaç kelime ekleyebileceğimiz bilindiği zaman... Delia Steinberg Guzman Filozof, Araştırmacı Sanat, Bilim ve Edebiyatta Paris Nişanı


FELSEFE

YENİ BİR BİRLİKTE YAŞAMA DOĞRU.. “Gönüllü ve bilinçli olduğunda birlikte yaşama, yaşamın ve kendini yaşama bırakmanın sanatıdır”.

Bu sanat ilk bakışta görüldüğünden daha zordur çünkü bilincin farklı seviyeleri, hayatta kalma, sahip olma, rol ve cinsellik güdüsü gibi en temel ve eski unsurları taşır.

ledir.Mahabharata’nın1 Kurushetra’sından tutun Aziz George2 ve ejderha mitosuna kadar bütün zamanların halkları arasında temsil edilmiş eski bir mitostur.

En geniş sentezinde, Manevi Bilinç ile Hayvani Varoluş arasındaki ölümüne mücade-

1 Mahabarata: “Büyük Savaş” anlamına gelen Eski Hint metinleri Vedalar içindeki bir destan.

8

2 Aziz George: Ejderhayı öldüren efsanevi aziz.


FELSEFE

Birlikte yaşama hepimiz denemesi olarak inisiyatik3 için bir denemedir. Özellikle anlamında bir denemedir bu kavramın bir cesaret çünkü sadece cesur olanlar, değerli olanlar bunu başarabilir. Başarısızlığa uğrayanlar birlikte yaşama açısından yetenek eksikliklerini haklı göstermek için sahte, manevi motiflere başvurmak alışkanlığındadır. Bilinçli bir birlikte yaşama doğru ilk adım egoizmi ve benmerkezciliği en aza indirgemektir. Bu, yaşam alanımızın artık olmaması demek de3

İnisiyatik: Ermişlik, aydınlanmışlık.

9

ğildir ama bunu diğerlerinin yaşam alanı ile çatışmayacak şekilde düzenlemeyi bilmek demektir; bunu, kendimizi maddesel ve psikolojik şeylerin alanına bağlamadan ama kalp temizliğini, uyumu, gerçek kardeşliği uygulayarak sınırlarını genişletip, daraltarak yönetecek şekilde esnek ve akıllı bir araca dönüştürmelidir. Bu, herkesin sahip olmakla ve korumakla övündüğü ya-


FELSEFE

oldukları grupların) yaşamak ve yaşama bırakma kapasikoşullar hoşa gitmeyen bir tesi ile tanımlar. Bu nedenle hale geldiğinde buna rastla- bunu azizliğin sınırlarını mak çok zor olur. zorlayan kişiler olduğumuza Yeni birlikte yaşama kendini değil sadece basit ve gerçek insanoğulları olduğumuza her bireyin (ve bunların ait şam alanıdır ama

inanarak yapmalıyız. Birlikte yaşama olmaksızın Yeni ve Daha İyi bir Dünya’ya dair tarihi projenin gerçekleşmesi mümkün değildir. Kendimizi soyutlamalarla ve mesafe koyarak değil hakiki, var olan ve güncel unsurlarla harekete geçirebiliriz. Her birimizin farklı olduğunu idrak etmek, amaca ulaşmada bize yardım edecektir çünkü birlikte yaşama asla eşit varlıklar arasında değil aralarında değiştirecek çok şeyleri olan yani karşılıklı ilgilere sahip eşit olmayan varlıklar arasında

10


FELSEFE

Şüphesiz ki Yolu yürümeye başlayan kişi için gerekli olan gizli olanı anlamanın unsurlarının kapısını açar. Ancak Helena Petrovna Blavatsky’nin dediği gibi “hakikat pratik ile onurlandırılır”... olur. Eşitsizlik diğerlerinin bıraktığı boşluğa giren dişli sisteminin dişleri gibi bizi birleştirir. Eşitsizlik ve bunun bilincinde olmak güç kazanmamıza ve Kaderin İpinin onun Yeni Tarih perspektifinden uzaklaşmadan çekmek imkânını verir. Eşitsizlik, hem insanlar hem de farklı perspektifler, düşünceler ve

imkânlar için ilgi çekicidir. Hayatın ortasına, umut, coşku, aktivite, pozitif hareket doğurur. Sonuç olarak yalnızca insanlar arasında değil görünür veya görünmez bütün varlıklar ile bir birlikte yaşama mümkündür ve doğal olarak gereklidir; hiç şüphesiz ki Yolu yürümeye başlayan kişi için gerekli 11

olan gizli olanı anlamanın unsurlarının kapısını açar. Ancak Helena Petrovna Blavatsky’nin dediği gibi “hakikat pratik ile onurlandırılır”... Jorge Angel LIVRAGA Filozof, pedagog, şair Edebiyat; Bilim ve Sanatta Paris Nişanı Sahibi İspanyolcadan çeviren: Ferim ÖRÜCÜ




FELSEFE

BATILI BİR YOGİ: SİNOPLU DİYOJEN Sinop’lu Diyojen “kinik” müştür. öğretisine ait bir filozof olup, Milattan önce 5.yy’da Yaşayış biçimini göz önünde bulundurduğumuzda, ona yaşamıştır. “Yogi” de diyebiliriz. Bir Diyojen de Sokrates gibi, Yogi, gündelik yaşam alışyaşamını kendi felse- kanlıklarının ve rutinlerifi görüşlerine uygun örnek nin, insanı özgürlüklerinden oluşturacak biçimde sürdür- uzaklaştırdığını düşünür ve 14

bu yüzden toplumdan kopuk ve dışında bir şekilde yaşar. Diyojen’in yaşayış biçimi de duygusal bir tepki değil, toplum düzenine karşı duran bilinç ve iradeli bir tavırdır. Çoğumuz için, toplum düzeninin dışında yaşamak


FELSEFE

ve kurallarına meydan okumak, oldukça ürkütücüdür. Her zaman başkalarından övgü bekleriz ve onaylanmamaktan korkarız. Bu yüzden en sıradan, en alışılmış yolu seçeriz. Ancak onlara meydan okumadan nasıl kendimiz olabiliriz ki? Kinik kelimesi, toplumun inançlarına ve düzenine meydan okuyan ve toplumun düzenine bir tehdit olarak görülen, alternatif bir yaşam tarzı seçmiş filozofları küçümsemek için o dönemin insanları tarafından kullanılan aşağılayıcı bir kelimedir. Kelime «köpek» sıfatından

gelir ve köpeklerinki gibi bir ları şeylerle alay etti. Tüm bunları, insanlara sıkı sıkıya yaşamı ifade eder. bağlandıkları şeyleri sorguDiyojen, antik Atina’da, latmak amacıyla yaptı. Bir kendisini takip eden insan- filozof “İnsan, alışkanlıklarıların değer ve inançları- nın esiridir.” demiştir. Alışna meydan okuyarak, körü kanlıklarımıza karşı gelmezkörüne inandıkları şeyleri sek, onları nasıl yıkabiliriz sorgulamaya yönlendirdi. ki? Bunu, insanların inandıkları temelleri sarsarak, asıl haki- Diyojen’den geriye, ne bir kati bulma sevdası ile yaptı. kitap ne de derlenmiş bir metin kalmıştır. Ancak yaşam Çoğu insanın elde etmek için tarzının altındaki nedenleriher şeyi yapabileceği tüm ni, görüşlerini anlamamıza lüks şeyleri, sebatla hor gö- yardımcı olan bir sürü anekren, basit bir yol ile yaşadı. dot bulunmaktadır. DelpDiğer insanların çok değer hi’deki kâhin tarafından ona verdiği şeyleri küçümsedi. söylenen “yaygınlığı bozİnsanların gurur duyduk- mak” anlayışını görev edin15


FELSEFE mutlu ve özgür olunabileceğini herkese göstermeyi hedefledi.» Günümüze baktığımızda, mutluluk ve özgürlüğün, sadece servet ve maddiyatla elde edilebileceğine dair kör bir inanç ve yanılgılar içinde olduğumuzu görebiliriz.

Bugün, bir başka Diyojen’e daha ihtiyaç duymuyor muyuz? Birçok defa yanıldığımızı görmüş olmamıza rağmen, bu dayatılmış inanca karşı durabilecek gücü bulamamaktayız. Günümüzde pek çok genç zihnin, umutsuz bir içsel yoksulluk pahasına arıyorsun? Biz neyiz?”. Di- da olsa, zengin olma amayojen : “Eğer iki ayaküstünde cıyla hayata başladıklarını yürüyor olmak insan olmak görmekteyiz. için yeterli bir gerekçeyse, Diyojen, insanın kendisine tavuklara da insan diyebili- sahip olmasının, mutlu olriz o zaman” diyerek cevap ması için yeterli olduğunu vermiş. ileri sürmüş bir filozoftur.

di. Bu düzenin ve inançların yanlışlığını ortaya çıkarmayı hedefledi. İnsanlara alışkanlıklarını ve inançlarını sorgulatıp, onları düşmüş oldukları cehaletin derin uykusundan uyandırmaya çalıştı. Tıpkı bir Yogi gibi. Adetlere, alışılmış düzene karşı durdu çün- O, aslında o gün, yaradılış kü bunlarda mantık ve sağ- amacına uygun yaşayan, bir başka deyişle insan doğasına duyu yoktu. uygun yaşayan, insanlar arıyordu. Diyojen bir gün, günışığı altında, bir lamba yakmış ve “İnsan arıyorum” diye bağırarak pazara gitmiş. Onu gören insanlar, şaşkınlık içinde sormuşlar: “İnsan mı

İnsanın kendine sahip olması nedir? Biz zaten kendimize sahip değil miyiz? Değilsek, sahip olan kim? Ne? Örneğin, adetler, alışılagelmiş duygu ve düşünce biçimleri, korkular, öfke, kin, kıskançlık ve diğer iç düşmanlar, zaman zaman bizi esir alıyor olabilirler mi?

«Diyojen, yoksulluk içinde yaşadı, halka açık alanlarda uyudu, dilencilik yaptı, hiç kimseyi kendisi gibi yaşamaya zorlamadı. Ancak, bu denli yoksunluk içinde dahi, Ne yazık ki, çoğu zaman on16


FELSEFE

ların farkına bile varmıyor ve kendimizin yegâne sahibinin biz olduğumuzu, özgür olduğumuzu zannediyoruz. Üstelik bu gizli düşmanların bizden çaldıkları mutluluğumuzu, servet, kariyer, mal mülk gibi yanlış yerlerde arıyoruz. “O, insanların kusur ve kibrini açığa çıkarmak ve kafalarını karıştırıp dönüşmelerini sağlamak için ısrarlı bir gayret içindeydi.” Bu özellik bize; cehaletleri ve kusurlarını açığa vurduğu için çok sayıda düşmanı olan Sokrates’i hatırlatır. Aynı özelliği yüzünden Diyojen’in de hayli fazla düşmanı vardı.

Ne kadar ilginçtir ki; Ortaçağ Avrupa’sında gördüğümüz, insanlığın düşünüş ve yaşayış biçimleri arasındaki ikiyüzlülük, günümüz uygar toplumlarında hala görülmeye devam etmektedir.

Diyojen derdi ki; “İnsanların kaderlerinden dolayı şikâyet etmeye hakları yoktur. Çünkü iyi olduklarını zannederek Tanrı’dan dilemiş oldukları şeyler, aslında iyi değillerdir.”

Bize bir ayna tutarak, gerçekte kim olduğumuzu anlatmaya çalışan Diyojen gibi insanlar, aslında gerçek dostlarımızdır. Bazen, gerçekliğine kendimizin bile inanmaya başladığı yalan bir akıntıya kapılıp gideriz. Bize, içinde yaşadığımız bu yalanı besleyen dostlar değil, tam tersine, Diyojen gibi, bu yanılgıyı yüzümüze vuracak gerçek dostlar gereklidir.

Bu söz, bizim için neyin iyi neyin kötü olduğu konusundaki cehaletimizi anlatan iyi bir örnektir. İnsan doğasını bilmiyorsak, iyi bir kader için nasıl bir dilekte bulunacağız? İnsanı yozlaştırıyorsa, zengin olmak iyi bir kader midir? Sürekli kaygı ve stres yaratıyorsa, kariyer iyi bir talih midir?

17

Nereli olduğunu soran birine, Diyojen; “Ben dünya


FELSEFE

Nereli olduğunu soran birine, Diyojen; “ben dünya vatandaşıyım” cevabını vermişti. vatandaşıyım” cevabını vermişti. Stoacılarda da rastladığımız bu görüş, toplum düzeni tarafından oluşturulmuş sanal sınırların ötesine geçme gücü verir. Bu görüş ufkumuzu öylesine genişletir ki, tüm insanlığı, kendimizi ait hissettiğimiz tek bir aile gibi görmemizi sağlar. Bugün, ülkeler ve halklar arasındaki ayrıştırıcı savaşların sona ermesi için, bu fikrin daha da yaygınlaşması

mak yerine insanların kendilerinin düşünmesini sağlayaEn uygun yemek zamanının cak basit cevaplar verirdi. ne olduğu sorusuna, Diyojen şöyle yanıt vermişti : “Zen- Bir gün, bir okçuluk yarışginseniz, ne zaman canınız masında, beceriksiz okçuları isterse, ancak yoksulsanız ne gören Diyojen gider ve hedefin hemen yanına oturur. zaman bulabilirseniz.” Oturduğu yerin en güvenli Yogiler sorunlar karşısında yer olduğunu düşündüğünü belirli bir reçete sunmazlar. söyler. Bu, alışılmış kalıplaEn akılcı davranış o anki rın dışına çıkmış, özgür düşartlara bağlıdır. Diyojen, şünme gücüdür. Sosyal çevher zaman hazırcevap biriydi reler ve genel kanıların bize ve soruları doğrudan yanıtla- dayattığı, neyin güvenli negereklidir.

18


FELSEFE ve çevresindekileri tehdit eden tehlikeli bir araç haline gelebilir. Diyojen, kendi kendine yetmenin en iyi örneklerinden biri oldu ve insanın yaşamak için fazla şeye ihtiyacı olmadığını kanıtladı. Büyük İskender ile karşılaşması bu durumu en iyi anlatan anekdotlardan biridir. Bir gün Diyojen gün ışığının altında güneşlenmekteyken, Büyük İskender gelir, önünde durur ve ona bir dileği olup olmadığını sorar. Diyojen ona, “gölge etme, başka ihsan istemez” diye cevap verir. Bizimkilere oranla, bir Yoginin ihtiyaç duyduğu şeyler çok azdır. Normal bir insana göre, maddelere ve şartlara daha az bağlıdırlar. “En çoğa sahip olan, en azla yetinendir”. Dünyalara sahip olan Büyük İskender’in, Diyojen’e verebileceği hiçbir şey yoktur çünkü onlar hayata çok farklı bakmaktadırlar. Bir Yogi için, hayatta önemli olan şey; hep daha fazla maddeye sahip olmak değil, bir başkası tarafından ele geçirilemeyen, kendine ve kendi bilincine sahip olyin olmadığı görüşleri sorgu- sağladığı düşünülür, fakat maktır. lanmalı ve geçersizlerse terk bazı durumlarda huzursuz- Daha sonraları, Büyük edilmelidir. luğumuzun sebebidir. Para, İskender’e, Büyük İskender beceriksiz bir okçunun elinGünümüzde paranın güven deki ok ve yay gibi, kendisi olmasaydı kim olmak istediği sorulduğunda, Büyük İs-

Bugün, ülkeler ve halklar arasındaki ayrıştırıcı savaşların sona ermesi için, bu fikrin daha da yaygınlaşması gereklidir.

19


FELSEFE bakmamızı sağlar ve sıkışıp kaldığımız günlük hayat rutinlerini sorgulamamıza sebep olurlar.

kender; “Diyojen” cevabını vermiştir. Büyük Yogi Diyojen, Büyük İskender üzerinde oldukça büyük bir etki bırakmıştır. Kalabalığın içinden biri şöyle seslenir: -Benim aklım bunun için yaratılmadı. Felsefe ile uğraşamam. -Yaşamak için niye uğraşıyorsun? Doğru dürüst yaşamaya uğraşmadıktan sonra... Diye sertçe cevap verdi Diyojen. Diyojen, eski zamanlarda felsefenin görevinin, insanın yaradılış amacına ve doğasına uygun yaşayabilmesini anlayabilmek için her şeyi sorgulamak olduğunu gösterdi.

Günümüz insanı, maddesel şeylere oldukça bağımlıdır ve git gide özgürlüğünü kaybetmektedir. Yaşamımızda bize asıl neyin gerekli olduğunu ve günlük yaşantımızda kanıksadığımız her şeyi, sorgulamamızın neden bu kadar önemli olduğunu hatırlatacak, Diyojen gibi bir dosta ihtiyacımız var. Onun öykülerine sadece şaşırmakla kalmamalı, uyuşuk Eğer biz klasik filozoflara bu uykumuzdan uyanmak için anlayışla yaklaşırsak, insan üzerinde ciddiyetle düşündoğası ve yaşamı hakkında meliyiz. onlardan çok şey öğrenebiliriz. Bilgece ve mutlu bir Araştırmacı Güner Örücü şekilde yaşayabilmemiz için Çeviri: Aylin TOPAKOĞLU buna ihtiyacımız vardır. “Bir Kaynakça;1.Life of Diogenes, by bilgeyi keşfetmek için, bilge Diogenes Laertius (translated by bir adama ihtiyaç vardır” de- C.D. Yonge) nir. Günümüz insanının, bu 2.http://www.britannica.com/EBcbüyük batılı Yoginin büyük- hecked/topic/164151/Diogenes lüğünü ve bilgeliğini anlayamamasının nedeni budur. 3. http://www.iep.utm.edu/diogsino/ İşte bu yüzden, günümüz 4.http://lucianofsamosata.info/ insanı, Diyojen’in hala ge- wiki/doku.php?id=cynics:cynic_ çerliliğini koruyan bilgeli- lives#diogenes_of_sinope ğinden faydalanamamakta- 5. http://www.terryballard.org/litedır. Sinoplu Diyojen ile ilgili rary/diogenes.htm anlatılan hikâyeler, problemlerimizi çözümlemeye ışık tutacak çok büyük bir bilgeliğe sahiptir. Bu fikirler, bizim rahatlık alanımızı bozar, dünyaya başka bir açıdan 20



FELSEFE

HZ. RABİA MİTOSU

yakınları oluyor.

dığı dönem Arabistan’da İslamiyet’ten önceki devirTüm mitleri incelerken oldu- ler, anaerkil aile sisteminin ğu gibi Hz. Rabia Mitosunu yaşandığı dönemdir. Aile da iki açıdan inceleyeceğiz: reisi koca değil, erkek kardeştir. Kadın kocasını kendi 1- Tarihsel açıdan, çadırına alır. Koca, gelenek2- Mistik açıdan sel görevlerini yerine getiremediğinde kadın boşama hakkına sahiptir. Ailenin başı baba değil, annenin erYAŞADIĞI DÖNEM kek kardeşidir. Anlaşmazlık İslam Öncesi Kadının Dudurumunda, kadının hakrumu ve Rabia’nın Yaşalarını koruyacak kişi kendi 22

İlk İslam çağlarında yaşayan özgür Arap kadınının durumunun günümüz Müslüman kadınından daha bağımsız ve daha saygın olduğunu görüyoruz. O dönemlerde “Evrensel Yasa” nın “Eril-Dişil Kuvvetleri”nin ve “Evrenin İki Kutuplu” olmasının aynı kökten ilham aldığını ve hükmetmenin cahiliyetten olduğunu biliyorlardı. İslam Çağı’nın ikinci ve üçüncü yüzyıllarından sonra hor görülen saçı uzun aklı kısa fikriyle hayatını kumandalı yaşama mahkûm etmeye hüküm verenlerin sayısının artmasıyla günümüz mağarasının içinde örtülenmeye ve hükmedilmeye mahkûm edilmişlerdir.


FELSEFE

HZ. RABİA’NIN DOĞUMU VE HAYATI Doğumu ile ilgili kesin bir tarih yoktur. Hicri 95 ya da 99 yıllarında (MS 717) ömrünün büyük bölümünü geçirdiği Basra’da doğar. Attar’a göre en yoksul ailelerden birinde doğan Rabia’ya, çağdaş bir yazar Basra’nın en zengin ailelerinden birinde doğduğunu söyler. Doğumunun mucizesi, “Doğduğu gece evde ne yağ, ne lamba, ne de yeni doğan çocuğu saracak kundak vardı. Rabia (dördüncü demektir) ailenin dördüncü kız çocuğu olarak doğduğu için bu adı koyarlar. Annesi kocasından, gidip komşudan lamba için yağ istemesini rica eder. Fakat

o, yaratılmışlardan hiçbir şey istemeyeceğine ant içmiştir. (Gerçek bir sufi olarak ihtiyaçlarını karşılamak için Tanrı’dan yardım bekleyecektir.) Bu yüzden kapıya elini sürüp, açılmıyor diyerek, hiçbir şey almadan geri döner. Çocuk için hazırlıksız olduğundan büyük keder içinde uykuya daldığında rüyasında Peygamberi görür. Peygamber ona “Kederlenme. Doğacak bu kız Ümmetinden yetmiş bin kişinin şefaatini dileyeceği büyük bir veli olacak, yarın Basra Emiri İsa Nadan’a bana her gece yüz kere, her Cuma gecesi ise dört yüz kere Salâvat-ı şerife getirdiğini, bu Cuma ise beni ihmal ettiğini hatırlatan bir mektup gönder. Kefaret olarak sana helal dört yüz Dinar vermesi 23

gerektiğini söyle.” Rabia’nın babası ağlayarak uyanır, söylendiği gibi bir mektup yazarak Kâhya ile Emir’e gönderir. Mektubu okuduğunda Emir: Peygamberin hatırında olmanın yüzü suyu hürmetine, yoksullara sadaka olarak 2000, Şeyhe 400 dinar verin. Onu görmem için huzuruma gelmesini söyleyin. Fakat onun huzuruma gelmesi reva değildir, ben gidip sakalımı eşiğine süreceğim der. Aile, daha sonra birtakım şanssızlıklara uğrar. Rabia biraz büyüdüğünde annesi ve babası ölür ve köle olarak satılır. Rabia’ya bu kölelik dönemi özgürce yaşama hakkını verir, hiç evlenmez ve kaderinin mimarı olarak kendi seçtiği idealinin yo-


FELSEFE Mektebi, c) Basra Mektebi, d) Horasan Mektebi olarak tanınırlar. Basra’daki tasavvuf mektebi Hasan Basrî ve Rabia’nın önderliğinde iki türlü gelişme gösterir: Korku ve Hüzün Ekolü, Sevgiye Dayalı Aşk Kökenli Züht Yolu. Rabia Bir müddet sahralarda uzlet ve inziva hayatı yaşar. O’nun en önemli yönü, Allah korkusuna dayalı yaklaşıma önemli bir boyut getirerek konuyu “Allah Aşkı” üzerinde toplamasıdır.

III. asırda Rabia ile artık cehennem korkusu ya da cennet ödülü gibi beklentili bir inancın yavaş yavaş aşk ve muhabbete dönüşerek, beklentisiz insani yaklaşımlara dönüşmesi gerekliliği anlaşılmaya başlanmıştır. lunda yaşamını bir örneğe dönüştürür. Çağına yüksek duyguları ve düşünceleriyle yön verir. Basra mektebinin takipçilerinden pek çoğu ona evlenme teklif ederler; “Evlilik bedenli insanlar içindir, benim bir bedenim yok ki” der.

Giderek artan maddeciliğe tepki olarak Hasan Bari’nin kurduğu Basra Mektebi Züht akımının temsilcisi olmuştur. Bu harekete “pasif mistik tepki” de denilmiştir. Bu dönemde ilk Züht mektepleri açılmış ve zamanla ekol haline gelmişlerdir: Bunlar;

ÖĞRETİSİ: ZÜHT: TASAVVUF DÜŞÜNCESİNİN a) Medine Mektebi, b) Kûfe İLK TEMELLERİ 24

III. asırda Rabia ile artık cehennem korkusu ya da cennet ödülü gibi beklentili bir inancın yavaş yavaş aşk ve muhabbete dönüşerek, beklentisiz insani yaklaşımlara dönüşmesi gerekliliği anlaşılmaya başlanmıştır. RABİA’NIN ETKİLENDİĞİ KİŞİLER VE DEĞERLER Hz. Hatice; İslam öncesi özgür kadınların en cesur örneklerinden biri olarak, “Kendi kaderinin mimarı” olup yaşamını örnek bir sembole dönüştürmüştür. Kendisi zengin, iyi bir aileye, eğitim ve donanıma sahiptir. Hz. Muhammed, öksüz, yoksul bir çocukken gördüğü rüya üzerine gelecek kervancılara yemekler hazırlayarak ilk çocuk


FELSEFE durumdadır. (Bakara. 269); Hz. Muhammed; “Ben, ancak, ahlakınızı tamamlayıp mükemmelleştirmek için gönderildim.” “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanınız.” Tasavvuf, varlığın ilmidir. İnsanın kendini, tanımasını ve bilmesini sağlamaktır. Hz. Muhammed; “Kendini bilen, Rabbini de bilir”, demektedir. Rabia bu ilkelerle yaşamıştır. Aşk yolu belli bir din ya da zamanla sınırlandırılamayacağı için, Rabia’nın gösdönüştürmüş, yaşarken ba‘Muhammed’i korumasına bası Hz. Muhammed O’nun terdiği yol herkese açıktır. alarak büyütüp eğitimine Elbette onun mutlak özverigöksel mekânını görür ve destek vermiştir. Zamanın her gün mutlaka yanına uğ- sine, farkına ve zühdüne çok ve mekânın yarattığı dekişi ulaşamayacaktır. Fakat rarmış. Eşi Hz. Hatice’den ğişken değerlerin ötesinde, onun yaşamının özü; yani sonra, hayatında ki ikinci ebediyet fikrini yaşayanlardan oldukları için ona evlilik önemli kadındır. Şifa gücüne Cehennem korkusu ve Cennet umudu olmaksızın derin teklifinde bulunan oydu. Hz. sahip, yaşamıyla, şefkatin, cömertliğin, liyakatin, sada- Allah aşkı, hayata geçirileMuhammed’in inisiyasyon katin, huzurun, teslimiyetin bilir. aşamalarında ki zor denesütunlarındandır. melerinde onun eşi, HanıRabia, Sufilere ve diğer inmefendisi, yoldaşı olmuş sanların ilkelerini belirlemezorluklarının kolaylaşmasını RABİA’NIN FELSEFESİ, yi ve onlara bağlı kalmayı MİSTİK HAYATI sağlamıştır. Tüm İslam yoöğretti. Onun düsturu, kadın rumcularının hemfikir oldu- İnsan ile Allah’ı birleştiren olsun erkek olsun, çağdaş ğu ortak yorumlardan biridir tek bir yol vardır: Akıl’da insanın yaşamına uygulanaki İslamiyet Hz. Hatice’nin BİLGİ, Kalp’te SEZGİ, bilecek, en azından uygulanşefkati, cömertliği üzerine Gönül’de SEVGİ ması gereken hakiki aşktır. kurulmuştur. Tüm servetini Rabia’nın duaları manevi Mutasavvıf olmak; hikİslami İdeale adamıştır. gelişmeyi arzulayan herhanmet ve ahlak sahibi olmak gi biri için hala örnek oluşHz. Fatma: Annesi Hz. Hademektir. Pek çok mitos turabilir. Rabia, Sevgili ile tice gibi İslamiyet’teki bir ve efsanede olduğu gibi Allah ile baş başa kalmanın diğer kadın semboldür. Hz. Rabia’nın hayatında da fiAli’nin eşi, yaşamını örneğe ziksel ve mistik iç içe girmiş bir insan kalbinin umut ede25


FELSEFE sever misin?’ diye sordu. Dedim ki ‘“Ya Resulullah Seni kim sevmez? Fakat Allah sevgisi içimi öyle kapladı ki dostluk ya da düşmanlık için hiç yer kalmadı.” RABİA’NIN YAŞLILIK DÖNEMİ, HASTALIKLARI VE ÖLÜMÜ

bileceği en büyük güzellik olduğunu düşündüğü için, Allah’dan ne gelirse sabır ve şükür ile kabul etmeyi öğretir. Çoğunlukla Allah’a ebedi ödül umuduyla ya da ebedi ceza korkusuyla kulluk eden sufi arkadaşlarının çoğu için, yeni bir kavram olan karşılıksız Allah aşkı düşüncesini ilk öğreten oydu deniyor. Bir gün Rabia’nın bir elinde ateş, bir elinde su hızla koştuğunu görürler. “Ahiret hatunu nereye gidiyorsun, bunun anlamı ne?” diye sorarlar. “Cenneti ateşe vereceğim ve Cehennemi sön-

düreceğim ki bu iki perde tamamen yolculardan kalksın ve amaçları belli olsun. Allah’ın kulları korku ve ümit olmadan O’nu görebilsinler. Cennet ümidi ve Cehennem korkusu olmasaydı ne olurdu? Hiçbiri Rabbi’ne ibadet etmez, O’na itaatkâr olmazdı.”

“Hastalığım göğsümün içinde. Öyle ki dünyadaki bütün hekimler gelseler onu iyileştirmede çaresiz kalırlar. Benim yaramın merhemi dostumla bir olmak. Ancak böyle iyileşebilirim. Amacıma yarın (henüz) ulaşamayacağım. Fakat acı beni etkilemediğinden beri acılar içinde imiş gibi görünüyorum. Bundan azını yapamam.”

Son dakikalarında çevresinde birçok mümin vardı. Rabia onlardan kalkıp gitmelerini rica etti. “Bir dakika için Yüce Allah’ın elçilerine yol açın” dedi, herkes kalktı ve dışarı çıktı. Kapıyı kapattıklarında Rabia’nın kelime-i şahadet getirdiğini ve bir sesin: ‘Ey Mutmaine nefs, Bir gün Rabia’ya sordular dön rabbine, sen ondan razı “Rabia âşık mısın?” “Aşıo senden razı olarak; haydi ğım” dedi. “Şeytanı düşman gir kullarımın içine, Gir cenolarak görüyor musun?” netime”, dediğini işittiler. “Hayır.” “Nasıl olur?” “AlRabia “Bu yaratıklar geldilah aşkım şeytandan nefret etmeye yer bırakmadı” “Bir ler ve “Rabbin kim” dediler. “Dönün ve Rabbi’ nize degün Peygamberi rüyamda gördüm. Bana Ya Rabia beni yin ki: “Binlerce mahlûkuna rağmen sen zayıf yaşlı bir 26


FELSEFE kadını unutmazsın. Ben dünyada tek sana sahiptim ve seni hiç unutmadım ki bana rabbin kim diye sorarsınız” dedim” ÖLÜMÜNDEN SONRAKİ ETKİLER Türbesi Basra’dadır. Kabri ziyaret edilen yerlerden biridir. Basralı kadın veli, Avrupa efsanelerine de girdi. 14. yüzyılın başlarında Fransa kralı 9. Louis’in elçisi Joinville, Rabia ile ilgili hikâyeleri Avrupa’ya soktu. İsmen sözü edilmediği halde ona ayrıca Fransız yazarı Camus’nun 1644’te yayınlanan Caritée ou la vraie Charité adındaki eserinde de rastlanıyor.

etmiş ve sözlerini en yüksek otorite olarak saymışlardır.

“Rabia, The Mystic and Her Felloıv-Saints in İslam” kitabını yayınladığında bu, araştırmacılar arasında büyük bir heyecana yol açar ve günümüze kadar yeri doldurulamayan bir kaynak niteliğini korumaktadır.

Ebu Talib el-Mekki; Gazali ve yine tasavvufta ünlü bir yazar olan Suhreverdi, 19. yüzyılın ortalarında tasavvufun ana konuları Rabia’nın adı İngiltere’de, üzerinde hep Rabia’nın gö“Rabia’nın sözleri” adınrüşlerine başvurdular. Bu daki bir dizi şiirden açıkça yazarlar genellikle nazari ve Araştırmacı Selveri Saniye AKÇAL görülür. Richard Monkton teolojik meselelerle ilgileMilnes, Lord Hougton’un nirler. Ama Rabia’nın biyog- KAYNAKLAR 1-Bir Kadın Sufi: Rabia-Margaret şiirlerinden birinde ona rafi yazarları tarikatta öğren- SMITH - İnsan yayınları “Tanrı’nın kızı” şeklindeki diklerinin yaşamında da ne hitabı, İslam kuralları ile ke- kadar önemli bir rol oynadı- 2-Hz. Rabia ve Kadın Evliyalar, Mustasinlikle çeliştiği halde, diğer ğını açıklarlar. Attar O’ndan fa ÖZDAMAR- Kırk Kandil Yayınları 3-Ana Hatlarıyla İslam Tasavvufi Tayönlerden yazar, Rabia’nın “Rabia eşsizdi. Çünkü Allah rihi- Prof. Dr. Cavit SUNAR, Ankara sonsuz aşk ve tevekkül hali- ile ilişkisinde ve ilimde ben- İlahiyat Fakültesi ni çok iyi yakalamıştır. zeri yoktu. Zamanının bütün 4-Tasavvuf Üzerine Düşünceler- İlyas büyükleri tarafından hürmet YAZAR- 7 İklim Dergisi Bir hoca ve rehber olarak görüyordu ve çağdaşları için Rabia mutasavvıflar taraşüphe edilmeyen bir otorite 5-Kuranı Kerim Seti – Seyit KUTUP fından büyük saygı gördü. Bütün büyük tasavvuf yazar- idi.” diye bahseder. ları onun görüşlerinden söz 1928’de Margaret Smith, 27


FELSEFE

EBU BEKİR ER-RAZİ Bir Filozof hekim 28


FELSEFE

Tam ismi Ebu Bekir Muhammed b. Zekeriya er-Razi olan tabip filozof 865-925 yılları arasında yaşamıştır. İran’ın Rey şehrinde dünyaya gelmiştir. Batıda Albubator, Bubikir, Rhazes, Raghensis gibi isimlerle anılır. Tıp, Kimya, Fizik, Musiki, Astronomi, Simya, Dil, Ede-

biyat ve Felsefe gibi birçok alanda çalışmalar ve araştırmalar yapmıştır. Felsefi düşüncesi ve yaklaşımını anlamak dönemin İslam filozoflarını anlamaktan daha güçtür çünkü Razi geleneklerin dışına çıkmış ve birçok batılı filozofu yakın29

dan ve derinden incelemiştir. Razi’nin tıbba, felsefeye ve hayata bakışını anlamak için onun hangi filozofları çalıştığını ve hangilerinden ne düzeyde etkilendiğini anlamak gerekir. Razi, tıp ve tüm bilimlerin yanında felsefenin önemini


FELSEFE gidermeye çalıştığını ifade eder. Razi’nin felsefe anlayışında metafizik, ahlak ve din konularının yer aldığını görebiliriz. Metafizik düşüncelerinin temel kaynağında ‘’ beş ezeli varlık ‘’ anlayışı bulunur. Bu beş ezeli varlık ‘’ Tanrı, külli nefs, mutlak madde, mutlak mekân ve mutlak zamandır’’ Bu öğretinin kaynağını tam olarak tespit

etmek zor olsa da Razi’nin Pythagoras, Platon, Galen gibi batı filozoflarından ve aynı zamanda Hint felsefesinden etkilendiği açık bir şekilde görülmektedir. Özellikle zaman ve mekân anlayışında Platon’dan etkilendiğini açıkça dile getirmiştir. Örneğin; Razi “es-Siretul Felsefiyye” adlı eserinde Sokrates’i (Burada Platon’un tüm eserlerinde hocası Sokrates’i anlatıcı olarak gösterdiğini unutma-

Pythagoras’ın etkisini ise Razi’nin felsefesinde şu şekilde görmekteyiz; Nefsin esas gayesi, bedenden kurtulmaktır. Ancak bu kurtuluştan bahsederken Razi’nin açık bir şekilde tenasüh (reenkarnasyon-çoklu doğumlar yasası) kavramından bahsettiğini görmekteyiz. vurgulamış ve felsefi düşünceye karşı çıkanlara tepkisini göstermiştir. Ona göre felsefesiz bir liderlik, şairlik, tabiplik vb. hiçbiri mümkün değildir. İnsanın düşünce gücünü, bilgeliğe olan ilgi durumuyla nitelendirir. İlme ve ilim adamlarına olan düşkünlüğünü sevgi ve tutku olarak tanımlamaktadır. Bu nedenle okumadığı bir kitap, karşılaşmadığı bir ilim adamı varsa bu onun için büyük bir eksikliktir. Her şeyi bir kenara bırakıp bu eksikliği 30


FELSEFE

mak gerekir) örnek alınması gereken bir filozof, bir imam (önder) olarak anlatır. Razi Platon’dan ise “filozofların üstadı ve en büyüğü” şeklinde bahseder. Birçok konuda Platon’dan etkilendiğini gördüğümüz Razi’yi Yeni Eflatuncu bir filozof olarak değerlendirmek mümkündür. Bazı kaynaklar ise Razi’yi tabiat felsefesinin İslam dünyasındaki en önemli temsilcisi olarak göstermektedir. Pythagoras’ın etkisini ise Razi’nin felsefesinde şu şekilde görmekteyiz; Nefsin esas gayesi, bedenden kurtulmaktır. Ancak bu kurtuluştan bahsederken Razi’nin açık bir şekilde tenasüh (reenkarnasyon-çoklu doğumlar yasası) kavramından bahsettiğini görmekteyiz. Razi bu konuda “Ruh bedenden ayrıldıktan sonra bir başka bedene geçerek gayesini devam ettirir” şeklinde

bahseder. Bu fikri ile çağının örneklerinin dışına çıkmış ve tenasüh kavramı nedeniyle sıkça eleştirilmiştir. Razi’nin haz ve elemden açıkça bahsettiğini görürüz. Kişinin elem içinde olmasının nedeni nefislerinin (ruhlarının) farkından değil tabiatlarının (mizaçlarının) farklı olmasından kaynaklanır. Razi burada insan ruhlarının aynı özden olduğunu, birbirine benzer olduğunu ancak mizacın farklı olduğunu anlatmaktadır. Filozofun hazzı dünyevi ve uhrevi şeklinde ikiye ayırdığını insanın amacının dünyevi hazlardan kurtulup uhrevi -göksel dünya- hazları ile ilgilenmesi gerektiğini anlatır. İnsanın dünyevi hazzının yoğunluğunu şu sözlerle anlatır; “Bazı insanlar dünyanın yarısına sahip olsalar, o insanların ruhları yine de dünyanın diğer yarısına sahip olmak için çabalayacaktır” 31

Razi haz ve elemden kurtulmanın yolunu denge ile ifade eder. “İnsan aşırı uçlarda yaşayarak değil ancak dengeyi, orta hali bularak doğru bir yaşam sürebilir. Bu orta hali insan ancak felsefi bir hayat yaşayarak bulabilir” şeklinde açıklar. Razi’nin tıp anlayışına baktığımızda ise onun tıbbı ikiye ayırdığını görürüz. “Et Tıbbu’r Ruhani” adlı eserinde Razi fizyolojik hastalıkları “bedeni tıp”, ahlaki hastalıkları ise “ruhani tıp” başlıkları altında değerlendirmektedir. Hastalıkları ikiye ayırır ancak bunların birbiriyle yakından ilişkili olduğundan bahseder. Ruhla beden arasında sıkı bir ilişki vardır. Ruhun çektiği elemler (keder, hüzün, acı) bedende ortaya çıkacak olan fizyolojik belirtilerle anlaşılıp açıklanabilir. Örneğin; Razi, kıskançlığı aç gözlülük ve cimriliğin karışı-


FELSEFE örnek olmuştur. Hastalarına karşı her zaman alçakgönüllü oluşu onun dikkat çeken özelliklerinden birisi olmuştur. Maddi durumu iyi olmayanları karşılıksız bir şekilde tedavi etmiştir. Razi’nin bıraktığı eserlerden örnekler; “es-Siretü’l Felsefiyye”, “et Tıbbu’r-Ruhani”, “ el- Havi”, “Ahlaku’t Tabib”, “Kitabul-Mansur”, “Kîtâb sırru sınâ’ati’t-tıb”, “Et-Tıbbü’l-Mansûrî “, “El-Hâvî yahut el-Câmi’u’lkebîr” Bu kitapların birçoğu batı dünyası dillerine çevrilmiş ve incelenmiştir.

mından oluşan kötü bir huy olarak tanımlar. “Kıskançlık karamsarlığa, endişe ve üzüntüye sebep olur bu kişi gıdasız, uykusuz kalır ve bedende soluk, renksiz bir ten görülür. Kıskançlık bedende sersemletici bir etki yapar” diye bahseder. Razi’nin tıp açısından yaptığı çalışmalara baktığımızda; kızıl ve kızamık hastalıkları arasındaki farkı ortaya koyduğunu, günümüz uzmanlaş-

ma anlayışının temellerini attığını (özellikle pediatri alanında yaptığı çalışmalar), kimyayı tıbba dâhil ettiğini, ilaçların etki ve yan etki mekanizmaları üzerine çalışmalar yaptığını, alkol ve gaz yağının tıbbı kullanımını gerçekleştirdiğini görmekteyiz. İslam dünyasının en büyük hekimlerinden kabul edilmiş, bilgisi ve tecrübesi konusunda birçok hekime 32

Bizlere birçok konuda örnek olabilecek İslam tabip-filozofu Razi’nin belki de en temel fikri bize onun hakkında büyük bir fikir verir. Razi insanın var oluş amacını şu şekilde açıklar; “İnsanın gücü yettiği ölçüde Tanrı’ya benzemesi” olarak tanımlamaktadır. Birçok kültür, gelenek, inanışta ortak olduğu gibi Razi de bize bunu hatırlatır; insanın doğal amacı kendini kutsal olana doğru yükseltme çabasıdır. Araştırmacı, Anıl AYDIN Kaynaklar; •Emel Sünter Yalçın; Bir Türk Filozofu Ebu Bekir Razi ve Felsefesi, Görüşleri •Dr. Hüseyin Karaman; Türk-İslam Medeniyeti Akademik Araştırmalar Dergisi / Ebu Bekir er Razi’nin Felsefesinin Kaynakları


RÖPORTAJ

İÇSEL YOLCULUKTA 3300 KİLOMETRE Camille Delerce, 70 yaşında bir Fransız. Fransa'nın doğusunda Haute Savoie bölgesindeki küçük bir dağ kasabasında yaşıyor. Anne ve babası kendilerine ait küçük bir çiftlikte hayvancılıkla uğraşmışlar ve her gün ineklerden sağdıkları taze sütleri civarda bulunan ve yöresel peynir yapan fabrikalara

vermişler. Camille ise hayvancılık dışında ziraatla ilgilenmiş, kendini yetiştirmiş ve uzman olarak birçok kurumda, kuruluşta dersler vermiş, çalışmalar yapmış ve sonunda kendini emekliye ayırmış. Böylece yıllardır kurduğu hayalleri gerçekleştirme fırsatını bulmuş. Bunlardan biri de yürüyerek Fransa'dan 33

Mısır'a gitmek. Bu yolculuğu sırasında onunla İstanbul'da görüşme imkânı bulup sorularımızı kendisine yönelttik. Bay Camille, bu uzun yolculuğu, hem de yürüyerek yapmayı neden düşündünüz? Amacınız neydi?


RÖPORTAJ sona eren ve ''Camino Yolu'' adı verilen yürüyüşü tamamladım. Yaklaşık 700 km olan bu yolu, ben oturduğum kasabadan başlatarak, gidiş-geliş yaklaşık 4000 km olarak gerçekleştirdim. Bu da bana daha uzun yürüyüşler için cesaret verdi.''

İspanya’nın batısındaki Santiago de Compostella’da sona eren ve ‘’Camino Yolu’’ adı verilen yürüyüşü tamamladım. Yaklaşık 700 km olan bu yolu, ben oturduğum kasabadan başlatarak, gidiş-geliş yaklaşık 4000 km olarak gerçekleştirdim. Bu da bana daha uzun yürüyüşler için cesaret verdi.’’ 1993 yılında bir toplantı sırasında bir arkadaşım benzer bir yolculuğunu anlattı. Bundan çok etkilendim ve emekli olduğumda aynısını yapmak

için kendime söz verdim. Geçen yıl bu yolculuğun ilkini yaptım. Fransa’nın güneyinden başlayıp İspanya'nın batısındaki Santiago de Compostella'da 34

Camille Delerce'in bahsettiği Camino Yolu geçmişte sadece ''hac'' amacıyla yürünürken artık doğayla meditasyon -derin düşünme- yapmak isteyenler tarafından tercih ediliyor. Camino yani ''yıldız tarlası''ndan geçenler kendileriyle yüzleşiyorlar ve tamamlandığında yeni bir hayata başlıyorlar. Yaş sınırı olmayan bu Camino Yolu birçok kitaba ve filme de konu oldu. Paulo Coelho'nun ''Hac'', Shirley MacLaine'in ''Bir Ruh Yolculuğu'' gibi kitaplar, düşle gerçek arasında bir yolculuğu anlatıyorlar, her ikisinde de yolculuk yapanlar günler süren doğayla meditasyon sonucunda Tanrı'yı kendi içlerinde buluyorlar... Bay Camille, Fransa-Mısır yolculuğunuzdan bahseder misiniz? İspanya'ya yaptığım bu yürüyüş bana daha farklı, daha uzun bir seyahat


RÖPORTAJ yürüyüşümü engelledi. Olumsuz ortamın bitmesi ile yürüyüşüme devam ettim. Daha sonra Edirne'den yola çıkarak Babaeski, Silivri, Çorlu güzergâhından İstanbul'a ulaştım.

için cesaret verdi. Uzun bir hazırlık döneminden sonra Nisan ayı ortalarında Fransa'dan yola çıktım. Sırasıyla İsviçre, İtalya, Slovenya, Hırvatistan,

Sırbistan, Bosna-Hersek, Makedonya, Bulgaristan'dan geçerek Türkiye'ye ulaştım. Bu süre zarfında sadece Bosna Hersek’te yoğun yağmurlar, seller bir süre

Camille Delerce, yolculuğu sırasında kendisi için gerekli olabilecek her şeyi küçük bir el arabası ile taşıyor. İki tekerlekli bu arabanın o'nun için manevi değeri büyük. Babası bu el arabasına süt güğümlerini koyarak fabrikaya taşırmış. Camille ise bu arabayı biraz ''modifiye'' ederek gerektiğinde üzerinde yatabileceği şekilde parçalar eklemiş. Araba istendiğinde parçaları sökülerek küçük bir tahta valiz haline de gelebiliyor... İstanbul'dan sonraki

İki tekerlekli bu arabanın o’nun için manevi değeri büyük. Babası bu el arabasına süt güğümlerini koyarak fabrikaya taşırmış. Camille ise bu arabayı biraz ‘’modifiye’’ ederek gerektiğinde üzerinde yatabileceği şekilde parçalar eklemiş. Araba istendiğinde parçaları sökülerek küçük bir tahta valiz haline de gelebiliyor... 35


RÖPORTAJ

Buradaki amacım dinsel değil, tamamen kendimle yalnız kalmak istememdir. Zaten bu yolculuğu yapanların çoğunu hayatını değiştirmek, geçmişi geride bırakmak ve yeni düşüncelere ulaşmak isteyenler oluşturuyor. planınız nedir? Buradan mümkün olduğunca küçük kasabalardan geçerek Mersin'e ulaşmak istiyorum. Tüm bu yolculuk yaklaşık 3300 km civarında. Aslında planım Suriye ve Kudüs'ten geçip Mısır'a ulaşmaktı. Ancak olumsuz şartlar nedeniyle buralara

maalesef gidemeyeceğim. Ya direkt olarak Mısır'a geçeceğim, ya da Mersin'den sonra Fransa'ya dönüp, ortamın sakinleşmesini bekleyeceğim. Ve daha sonra geri gelip seyahatimi tamamlayacağım. Bay Camille bu yürüyüşünüzün amacı dinsel midir, yani bir ''hac'' 36

mıdır? Hayır, çünkü ben yaşamım süresince Katolik bir Hristiyan olmama rağmen, dini gerekliliklerin çoğunu yerine getiremedim. Buradaki amacım dinsel değil, tamamen kendimle yalnız kalmak istememdir. Zaten bu yolculuğu yapanların çoğunu hayatını


RÖPORTAJ değiştirmek, geçmişi geride bırakmak ve yeni düşüncelere ulaşmak isteyenler oluşturuyor. Çok sayıda ülkeden geçmişsiniz, herhalde çok güzel fotoğraflar çekmişsinizdir? Ben yolculuğum sırasında ne fotoğraf çekerim ne de müzik dinlerim. Sadece yola ve kendime odaklanırım. Doğanın sesi, rüzgârın, kuşların, ekili bitkilerin sesleri benim için en güzel melodidir. Bunları kulaklıktan gelen günümüz müziği ile kirletmek istemiyorum. Bir de yalnız seyahat ederim. Bu benim belki egoistliğim ama ancak bu şekilde kendimle baş başa kalıp, yüzleşebiliyorum. Yürürken neler düşünürsünüz? Ben yürüyüş sırasında aslında içsel bir yolculuğa çıkarım. Geçmişimi sorgularım, kendimle hesaplaşma içinde olurum. Ailemdeki ve çevremdeki dramatik olayları hatırlarım. Bu olaylardaki benim etkim nedir, hatalarım, kusurlarım nelerdir? Bunları düşünerek kendimce dersler çıkarırım, gelecekte olabilecek benzer

Ben yürüyüş sırasında aslında içsel bir yolculuğa çıkarım. Geçmişimi sorgularım, kendimle hesaplaşma içinde olurum. Ailemdeki ve çevremdeki dramatik olayları hatırlarım. Bu olaylardaki benim etkim nedir, hatalarım, kusurlarım nelerdir? Bunları düşünerek kendimce dersler çıkarırım, gelecekte olabilecek benzer olaylarda nasıl davranırım diye düşünürüm. olaylarda nasıl davranırım diye düşünürüm. Fransa'dan Mısır'a bu güzergâhtan giden ilk kişi benim. Bu da benim denemem diye düşünüyorum... Sayın Camille, Fransaİspanya, ardından FransaMısır yolculuklarından sonra yeni bir yürüyüş planınız var mı? Evet, var. Bu kez biraz daha uzakta olacak. Uçakla Japonya'ya gidip, oradan tapınaklara giden Budistlerin yürüyüşüne katılacağım. Bu da benim için farklı bir deneme 37

olacak.. Camille Delerce, en başta da belirttiğim gibi 70 yaşında. Ancak ''Yaş yetmiş, iş bitmiş'' şeklinde düşünmüyor ve hala çeşitli içsel yolculuklara çıkarak, hatalarını, kusurlarını arıyor, çözümler bulmaya çalışıyor, yaşamının sonraki bölümünü planlıyor. Bizler de onun bu denemelerinden kendimize ders çıkarmalı ve ruhumuzu zenginleştirme çabalarını artırmalıyız. “BON VOYAGE” Camille, yolun açık olsun.. Röportaj: Yücel Gürtekin


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.