EKİM-KASIM-ARALIK’15
Sayı: 76
-ADIM ADIM : SAHTE ZİHNİN IŞIĞININ KÖLELERİ -FİLOZOF: SUHREVERDİ -RÖPORTAJ: Zen ÖğretİSİ üzerİne -RÖPORTAJ: “GÖNÜLLÜLÜK SESSİZ VE DÜRÜST BİR KAHRAMANLIKTIR’’ -SİNEMA YORUM: OLAĞANDIŞI VE OLAĞANÜSTÜ BİR DOSTLUK ÖYKÜSÜ: “CAN DOSTUM” INTOUCHABLES”
Editör Köşesi
Bu Sayıda
Bu Sayıda
Adım Adım: Yürümeye devam ediyorum... Adım adım... Yolların sadece yerler, ülkeler arasında olup..
Kendisini Platon’un Takipçisi Olarak Kabul Eden Büyük Filozof: Suhreverdi (Shahab Al - Din Suhrawardi) Ve Ve İşrakiyye Ekolü
Merhaba, Uzun süren bir aradan sonra tekrardan birlikteyiz.. Feniks kuşumuz yeniden doğuyor kanatlarını açmaya hazırlanıyor. Hepmizin bildiği gibi feniks diğer bir deyişle anka kuşu, her seferinde bitti derken küllerinden doğmayı başarabilen insanı temsil eder ve zorlukların altında ezilmeyen ve düşse de yeniden kalkabilen insanı bizi hatırlatır. Ayrıca hergün yeni bir güne uyanabilen ve hergün yeni ve daha iyi şeyler yapabilme güç ve kapasitesini bulmak için çabalayan bir filozofun da temsilidir. Bu nedenle eskiler filozof olan kişilere iki kere doğmuş derlerdi. Birincisi fiziksel olan doğumu, ikincisi ise ruhsal olan doğumu.. Bu sayıda da felsefeden karikatüre ve sinemaya kadar ilginizi çekebilecek bir çok konu ile karşınızdayız. Umarım beğenirsiniz ve içinde bulunan yazılar kendi iç filozofunuzu uyandırmanıza yardımcı olur. İyi Okumalar.. Künye YENİ YÜKSEKTEPE KÜLTÜR DERNEĞİ, Feniks, Felsefi, Kültürel ve Hümanist E-Dergi Sayı: 76 Yıl : 21 Ekim-Kasım-Aralık 2015, 3 Ayda bir çıkar. Sahibi: Yeni Yüksektepe Kültür Derneği adına Oya UYSAL Yazı İşleri Müdürü: Gülsen ÇELİK Editör: Nazım ÖZDEMİR İletişim: Hoşdere Cad. Fuar Sok No: 11/13 Çankaya/Ankara www.aktiffelsefe.org, dergi@aktiffelsefe.org Tel: 0 312 438 69 44
Gülsen Çelik, Sayfa:6 Antonio Romero, Sayfa:3
Zen Öğretisi üzerine: Zen Öğretisi Hakkında Aktiffelsefe İzmir Koordinatörü Ahmet Dildan ile Bornova Şubesi Üyesi Perihan ..
“GÖNÜLLÜLÜK SESSİZ VE DÜRÜST BİR KAHRAMANLIKTIR’’ Aktiffelsefe Yeni Yüksektepe Kültür Derneği›nin 1999 yılından beri düzenlediği.. Juan Manuel de Faraminan Gilbert, Sayfa 29,
Ahmet Dildan, Sayfa 19 OLAĞANDIŞI VE OLAĞANÜSTÜ BİR DOSTLUK ÖYKÜSÜ: “CAN DOSTUM” INTOUCHABLES” Olivier Nakache ve Eric Toledano‘nun senaryosunu yazıp yönettiği, ülkemizde Can Dostum ismiyle gösterime giren Fransız yapımı “Intouchabels”, gerçek yaşam öyküsüne dayanan konusunun hassasiyetine rağmen, son dakikasına kadar yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyecek kadar.. Özlem Kekeç Bülbül, Sinema Yorumcusu
2
Adım Adım SAHTE ZİHNİN IŞIĞININ KÖLELERİ, BİR KAFENİN ÖNÜNDE ... Yolculuğumda, zamanın sanki izini hiç bırakmadığı o yerlerden birinde bir mola veriyorum, Ege denizinin kıyılarındaki o koylardan biri olan küçük bir kasaba: deniz kenarında bulunan küçücük bir kafede masamın üzerinde bir Türk kahvesi ve karşımda felsefi bir sohbeti keyifle paylaştığım bir dostum. Antonio Romero Aktiffelsefe Kurucu Üyesi
Harika bir atmosfer var, muhtemelen eskiden yüzlerce yıl önce de böyle bir masanın etrafındaki yerlerde, belki de küçük bir “agora”da köylüler benzeri sohbetler yapıyordu. Dünün ve bugünün insanını en çok endişelendiren şeyler o kadar da farklı değil, sanki geçen uzun zamana rağmen, bazı “şüpheler” bazı konular çözümlenmiş değildir : her ne kadar önemli olan arayışın devam etmesi olsa da, sadece “dış “ bilgi bize uygun hayat ve evrim
patikasını işaret edemez aksine kendi çabamızla fethedilen tecrübenin ve güvendiğimiz Hocaların yardımıyla zihinleri netleştiren ve ruhlarımızı aydınlatan bir ışık ışınını algılayabiliriz. “Ben kimim ? Ne için yaşıyorum? Nereye gidiyorum ?” gibi sorular görünürde sanki çözümlenmiş gibidirler ama aslına bakarsak öyle değildir ... zihnimizin bin bir tünelinde kaybolduğumuz zamanlar çoktur ve ne kadar çok ısrar edersek kendimizi o kadar kaybolmuş buluruz. Bu durum bana kıyılarının aynı Ege suları ile 3
Adım Adım
yıkandığı bir adada yaşanan eski bir efsaneyi hatırlatır: Girit ve ünlü Labirent mitosu, sembolizm ve mesaj içeriği açısında zengin bir mitos; bu mitosda insanın bir gidiş ve dönüş yolculuğu anlatılır: arayışta olan insan kendi ilkel güçleri ile içgücüleri ile (minotauros) ile karşılaşır onları yenmeyi ve onlara hakim olmayı başarır. Yol arkadaşı Ariadna’ nın zekası ve yardımıyla kendisine yolda bıraktığı ipi takip etmeyi bilerek labirentten çıkmayı başarır. Böylelikle yolculuğun gidiş tarafında arayan bir filozofu görürüz, dönüş kısmında ise bilge
kişiyi görürüz; çalışması, mücadelesi, hakimiyeti ve zekası sayesinde Doğa ile uyumlu YAŞAMAK için dışarı geri döner. Evet, zeka netliği sebebiyle arzularla boyanan akıl bizi çoğu kez tutsak eder; bazı zamanlar da amaca ulaştığımızı zannetmemizi sağlar ancak sonraki aşamada herşey tekrar gözden kaybolur. Ve bazen karışıklık bazen de umutsuzluk bizi kaplar. Bu konu hakkında aklıma çok bize uzak olmayan topraklarda yaşamış başka “ünlü” 4
bir arayıcıyı getiriyor, Sokrates’ten bahsediyorum ve onun “bildiğim bir şey hiç bir şey bilmediğimdendir” sözü; evet görünüşte çok basit bir cümledir ancak çok büyük bir derinlik taşır. Hayatının bir anında bu sonuca ulaşabilmiş olmak sadece boş hayaller ve inançlar olduğunu sandığımız gerçek ve somut hiç bir şeye sahip olmadığımız anlamına gelir. Bu cümledüşünce bir hayatın boyunca hazırlandığın (eğitilen) zihinsel yapını yok eder (ama arzu ve heyecanlar temelinin çok değişken temelleri üzerine
Adım Adım
yükseltilmişse) seni yeni doğan bir bebek gibi “çıplak” ve yönsüz bırakır. Bildiğimizi zannediyoruz … ancak Sokrates’in bize bahsettiği Bilgi, az çok makul zorluklar karşısında, spekülasyonlar ve zihinsel doğaya özgü başka özellikler karşısında o kadar kolay pes etmez; Kendimizi tanımanın hakiki bilgisi üzerine dayalıdır. “Kendini tanı…..” Sokrates’in Delfi Tapınağından aldığı bir cümledir. Hayat felsefi metodu olarak uyguluyordu. Ona göre alt doğası ile yani kibir, korkuları, alışkanlıkları, tasavvuftaki
nefs ile yönetilen insan cahildir … Varlığımızın en ruhani yönü kendi Işık Nur’unu parlak ve yoğun bir şekilde görmesine bu orman engel olur. Bu “robotsal” ve suni durumdan kurtulmak için ilk önce insana özgü olmayan gerçekten insani olmaya yardım etmeyen bir çok şeyin bir “yıkımı” gerekli olacaktır – bir savaşa benzer çünkü bir çok direniş ile karşılaşacağız -, ardından “yeni bir insanı” inşa edecek sağlam taşları yerleştirmemizi sağlayan bir “arınma” gelir ki aslında Labirentin dışına özgürce İrade ile yürümek anlamına 5
gelir. Evet, beni ve arkadaşımı bir kafe önünde oturmaya ve bir kez daha “Ben kimim?, Hayat nedir ve onu nasıl yaşamalıyız?” gibi sorular üzerine sohbet etmeye sağlayan bu konular oldu. Antonio Romero Aktiffelsefe Kurucu Üyesi
FELSEFE
KENDİSİNİ PLATON’UN TAKİPÇİSİ OLARAK KABUL EDEN BÜYÜK FİLOZOF: SUHREVERDİ (Shahab al - Din Suhrawardi) VE VE İŞRAKİYYE EKOLÜ
B
ir filozofun hayatı hakkında bilgi sahibi olmanın yanı sıra onun fikirlerinin geçerliliği, geleceğe yansıması ve özellikle hayata geçmesinin önemi bizler için önceliklidir. Birçok filozofun çizdiği yol bizlerin faydalanması açısından değerli olduğu gibi izlerinin silinmemesi çabası da değerlidir. Çünkü gerçekte hayat böyle devam eder, öncekilerin açtığı yol ardındakilerin ilerleyebil-
mesine sebep olur. Hayatta nesillerin devamlılığı nasıl zorunlu ise bilginin devamlılığı da zorunludur, kesilmesi halinde cehaletin kapıları genişleyecek, yollarını kaybedenlerin düştüğü uçurumların sayısı ve derinliği artacaktır. İnsanlık olarak belli bir hatta ilerliyorsak bunu sadece şimdiki çabalarımıza mal edemeyeceğimizin farkındayız. Dün, bugün ve gelecek aslında iç içe, birlikte ilerler. Suhreverdi gibi filozoflar dünün izlerini takip 6
ederek yarına yollar açtılar. Onun izlediği yol hangisi idi? Kimleri kendi yolculuğunda rehber aldı? Kimlere rehber oldu? Bu soruların yanıtı en başta onun eklektik yapısından gelir. Hakikate ulaşmak için her yolu denemek, her kapıyı çalmak yerine hangi yolu tercih edeceğini, hangi kapıya ulaşacağını belirlemek insanın gereksiz yollarda zaman kaybetmesini veya kaybolmasını engeller. Seçiminde belirleyici unsurları tespit eden filozofumuz buna
FELSEFE
göre bilgiyi araştırdı, sahip oldu ve aktardı. Kendisi o günün bilgisiyle yetinmeyip, geçmişten gelen kaynakları göz ardı etmeden insanlık tarihi kadar eski öğretilerin yolunda ilerledi ve hayatını adadı. Hayatı: Tam adı Ebu’l-Fütûh Şihabu’l-Hakki ve’l-Milleti ve’d-Din Yahya bin Habeş bin Emirek es-Suhreverdi el-Maktû’l’dur. 1155 yılında İran’ın Suhraward kentinde doğan Suhreverdi, yaşam sürecini Halep’te noktaladı (1191). Günümüzde kuzeybatı İran’da bulunan, İslamdan önce Azerbaycan’da yer alan Meraga, sonra İsfahan olmak üzere İran ve Azer-
lar ona idam yolunu açtı ve hayatı trajik bir sonla noktalandı. Tüm zorluk ve tehditlere rağmen geri adım atmayan Suhreverdi, daha sonra mitik Suhreverdi’ye dönüştü. Hakkında gerçekte ölmediği, idamı sırasında zindana gelenlerin orada birden fazla Suhreverdi sureti ile karşılaştıkları ve hangisinin gerçek olduğunu bilemeyerek idamının durdurulduğu ve açlığa mahkûm edildiği veya zindandan kurtulup göklere yükseldiği gibi mitler oluşturuldu. Bu andan itibaren Suhreverdi, Suhreverdi elMaktûl yani “Şehit” sıfatını alır. Karşı karşıya kaldığı suçlamalar Sokrates gibi kendi çağından çok önceki baycan şehirlerinde dolaştı. filozoflardan farklı değildir, Daha sonra Halep, Mardin, aynı zamanda güçlü duruşu Diyarbakır, Harput, Konya, da farksızdır. Şam, Kudüs gibi o zamanın Platon’un Akademi’sinin değerli bilgi merkezlerine kuruluşunun 2400. yılının yolculuk etti. Halep’te Seardından Suhreverdi’den lahaddin Eyyubi’nin oğlu bahsetmemiz anlamlıdır, Sultan el-Malik, Konya’da çünkü Platon’dan çok uzun Sultan Kılıçarslan’ın oğlu bir zaman sonra onun ışığıNasıruddin Berkyaruk-Şah’a nı arayan bir takipçidir. Ekrehberlik etti. Halep’te bulektik olduğunu belirttiğilunduğu sürede Eyyubi’nin miz filozofumuz Platon’un oğlu Sultan el-Malik’in hoöğretisini de içine kattığı casının gerçek bir inananı İşrakiyye ekolünü kurarak iken dönemin çetin koşulAristoteles’in İslam dünyalarında İslam hâkimlerinin sındaki güçlü etkisini zayıfidam kararına direnememesi, lattı. Gazali ve İbni Sina’dan Eyyubi’nin Suhreverdi hakbelli etkiler almasına karşın kında olumsuz düşüncelerle onların bazı görüşlerini eleşdoldurulması, oğlu Malik’in tirdi. Bu eleştirileri yaparken dinden saptırıldığı gibi iftiraesas aldığı Platon ve Plotinus 7
FELSEFE Suhreverdi, zincirin halkala- İbn Kemmune (ölümü: 1284/ Bağdat), Kutbettin Şirından birisidir. razi2 (1236-1311/İran-Şiraz Kendisi şöyle demektedir: kenti), Nasireddin Tusi3 (ö: “Gerçeğe giden yolda yürü- 1274), Celaleddin Devvani4 yen kim olursa olsun benim (1427-1502) ve Molla Sadra5 yoldaşım ve bu yoldaki be- (ö: 1640) gibi filozoflar İslam nim yardımcımdır. Felsefe- felsefesini devam ettirmişler nin üstadı ve hikmetin imamı ve İşrakilik ekolünün temsilolan Eflatun-u İlahi’nin yolu cileri olmuşlardır. Bu ekolün da buydu ve felsefenin baba- temsilcileri kendilerini Hersı Hermes gibi Eflatun’dan mes ve Platon’un takipçileönce gelen bilgeler de aynı ri olarak kabul ettiklerinden yolu izlediler. Geçmişin bil- Hermes ve Platon’un fikirgeleri yığınları hesaba kat- http://ktp.isam.org.tr/pdfdkm/18/ madıklarından sözlerini gizli dkm181707.pdf semboller halinde söylemişlerdir. İşraki Hikmet de bu 2 Kutbettin Şirazi:Nasireddin Tusi’nin bir gibi Yeni Eflatuncular oldu. gizli ve sırlı sembollerden- öğrencisidir. Felsefe, tıp, astronomi ve din alanlarında çalıştı. Gökkuşağının oluşumu Felsefesi ve Ekolü: Kendi dir.” (1) hakkında doğru teoriyi sunmada ilk bilinen http://www.ansiklopedika.org/ ekolü ‘İşrakiyye’ öğretisi- Suhreverdi’den önce İslami kişidir. Kutbettin_e%C5%9F-%C5%9Eirazi nin kapsamında Platon’dan düşüncede bir sistem kura- önceki bilgelik yolları da bilen Al-Gazali (1058-1111), 3 Nasireddin Tusi: Aristoteles’in bulunmaktadır. Eğer en eski- kendisinden sonra Sharas- ahlak ilkeleriyle Gazâli’nin mistik ve sine doğru gidersek başlan- tani (1076-1153/Khorasan) tasavvufi ahlak düşünceleriyle bir arada değerlendirmeye çalışan ve Meşşailiğe daha gıcında ‘Hermes’ ve ‘Her- ve Al-Ishraqi (Suhreverdi) yakın görünen filozof, tıp, mantık, astronomi mes Trismegistus’u buluruz. gibi filozoflara yol açmıştır. vb konularda da çalışmıştır.. Altın zincir denilen bu bilge- Batılıların İslam felsefesi- http://www.msxlabs.org/forum/bilimliğin geçiş yolları “Hocaların nin İbn Rüşd’ün ölümü ile ww/266948-nasureddin-tusi-nasureddintusi-kimdir-nasureddin-tusi-hakkinda. Hocası” adı verilen Hermes sonlandığına inandıkları dö- html#ixzz2DdrGlR3R Trismegistus ile başlayarak nemde İşrakilik ortaya çık- (ayrıca bkz: http://www.muslimphilosophy. Batı’da Asclepius, Pitago- mıştır. Batılıların öldüğünü com/hmp/XXIX-TwentyNine.pdf) ras, Empedokles, Platon, söyledikleri İslam düşüncesi Devvani: felsefe ve Yeni Eflatuncular, Dhu al- aslında durgun bir dönemde 4 tasavvufunCelaleddin aynı yola götürdüğüne inanan, Nun Musri, Abu Sahl Nusta- olan Meşşailik’tir1. Meşşai metafizik konularını işraki bakış açısından filozof. http://e-dergi. ri ile devam ederken; Doğu- felsefesi gerilemiştir ancak değerlendiren atauni.edu.tr/index.php/ilahiyat/article/ da Pers Rahip-Kralları, Kai İslami düşünce devam etmiş- view/4564/4384 Marth, Faridun, Kayhusrev, tir. Suhreverdi, Şemseddin Molla Sadra: İsmi Sadreddin Abu Yazid Bastami, Mansur Şehrezuri1 (ölümü: 1288), 5 Şirazi’dir. Akılcılıkla sezgiciliği bir araya el-Hallac, Abu al- Hassan 1 getirerek Aşkın Hikmet (Hikmet’ul Şemsuiddin Shahrazuri: Kharraqani ile somutlaşır. Suhrawardi’nin öğrencisi ve onun Mutealiye) ekolünü kuran İran’lı ünlü filozoftur. http://www.belgeler.com/ (7) Batı ve Doğu zincirini bazı eserlerinin koruyucusu olarak blg/2tms/molla-sadra birleştiren, sentezleyerek İş- İşraki felsefesinin temsilcisidir. rakiyye Ekolünü oluşturan Aynı zamanda felsefe tarihçisi. 8
FELSEFE
lerinin çoğu ana eksenleri eder. Güneşin doğması nasıl olmuştur. (1) Ancak farkları ki eşyayı görmeye imkân veİslami tarzda sistemleştirmeriyorsa, manevi işrak veya leridir. sezgi de insana ilham yoluyİşrakiyye Okulunun kurucusu olarak kendisini sa- la birçok marifeti verir.(2) dece eski Pers bilgeliğinin yeniden canlandırıcısı olarak görmemiş, aynı zamanda Presokratik Bilgeliğin ve Platon’un öğretisinin bir ustası olarak görmüştür.
Yunan (Platon) ve tezahür âlemindeki ışık – karanlık dualitesinin vurgulandığı Pers (Zoroastro) etkileri taşıyan İşraki felsefesinde temel Okulunun adı olan İşrakiyye; olarak “arınma-aydınlanmaİşrak yani Işık kelimesinden oluş” evrelerinden söz etmek gelmektedir. İşrakiyye, Nur mümkündür. (ışık) Felsefesidir. Nur veya İşrakilik, “kendisinden önce ışık güneşten gelmektedir ve İbn Sina ve İbn Tufeyl’in tinsel aydınlanma anlamınkurmaya çalıştıkları Doğu dadır. İşrak, hem keşf (keşFelsefesinin son aşamasıdır” fetme, bilme, idrak etme) denilebilir. İşrak kavramı ilk hem de zuhur’u (ortaya çıkönce Farabi (870-950) tarama, açığa çıkarma) ifade fından ortaya atılmış olup 9
kendisi tasarladığı doğu felsefesi ekolünü “İşrak” sözcüğü ile tanımlamaya çalışmıştı. Aynı zamanda İbn Sina ve İbn Tufeyl bu fikri işlemişlerdir. Bunun tamamlanması veya bu konudaki son çaba ise Suhreverdi tarafından gerçekleştirilir. Suhreverdi’nin İşrakiliği tam anlamıyla batı felsefesinden farklı bir doğu felsefesi veya özgün bir İslam felsefesi değildir. Felsefi yapısı, Zoroastrianizm, Yeni Eflatunculuk, Hermetizm ve kendisinden önceki Sufilerden gelen etkilerle şekillenmiş olan eklektik bir felsefedir. Bu nedenle tam olarak özgün bir İslam felsefesi olmasa da yeni bir
FELSEFE Hakikate Ulaşmadaki Yöntemi: İşrak felsefesinin metodu Meşşailerden farklıdır. Meşşai ekolünde akılcılık ön planda iken İşrakilik’te keşif ve sezgi ağır basar. Bu sezgi, Meşşailiğin tersine akıldışı (irrasyonel) sezgidir. Işrak felsefesine göre, zaten kendisi de sınırlı olan akılla Hakikate ulaşmak mümkün değildir.
tarz olması nedeniyle İslam felsefesi ekolleri içerisinde yerini alır. Meşşai ekolünden aldığı bazı etkiler ise hayatının ilk dönemlerine aittir. (3) İşrakilik veya Aydınlanma felsefesi holistik bir felsefi sistemin yeniden canlandırılmasıdır. Işık sembolizmi epistemolojik süreci tartışırken de verilir. Parlaklığın ölçüsü kozmostaki en bilinçli, en yoğun ışıltılı olana, Nurların Nuruna yaklaştıkça belirlenir. Nurların Nuruna yakınlaştıkça varlığın kaynağı veya hakikat bilinebilir hale
Yönteminde hakikate ulaşmak için bir takım adımlar vardır; mükaşefeye erişmek, gökler katında işlenmiş bugelir ki bu vizyon yoluyla lunan tüm sırları bilmek, gerçekleşir.(4) Vizyon, eğer feleklerin seslenişlerini işitnesne ile normal görüş ara- mek için nefsini soyutlama sında bir perde yoksa ve akıl, ve riyazet (perhiz) ile eğitidrak etmeye hazırsa gerçek- mek gerekir. (1) Dolayısıyla Suhreverdi, ebedi bir zevk ve leşir. mutluluk yaşamak için önce Henry Corbin, Suhreverdi’nin nefsin eğitilmesi, sonra neffelsefesini bir “Doğu Teo- sin arındırılmasının gerektizofisi” olarak görür. Felsefi ğinden söz eder. çalışmaları arasında Işık Felsefesi onun olgunlaşmış dü- Tasavvufla karşılaştıracak şüncesini yansıtır. Alegoriler olursak; hem Tasavvuf hem ve mistik çalışmaları onun de İşrakilik’te hakikate ulaşdüşüncesinin son ve en yük- ma keşif ve ilhama dayanır. sek safhasının göstergesidir- Ancak Tasavvufta keşif ve ilham nass’lara (dini doktler. (5) 10
FELSEFE
rinler) bağlıdır, İşrakilikte ise bağlı değildir. İşrakilikte Tasavvuf ehlinin eğitimine benzer şekilde nefsini eğiten bir insan bütün aşamaları geçerek kendi çabasıyla gerçeğe ulaşır. Her mistik ruh Mana âlemi ile temasa geçer ve bu vecd (ekstasi) haline İşrak adı verilir. (6). Şeylerin özü ve dışsal halinin ayrımı en iyi vecd6 halinde iken anlaşılır. Mutlak Bir, Evren ve İnsan:
6 Vecd: Arapçadan dilimize geçen bir kelime olup, duyular aleminden ayrılıp geçici olarak nefsten kurtularak ilahi aşkın insanda tecelli etmesidir. Coşma, kendinden geçme ile beraber olan ilahi aşk durumudur.
Sufilerin aktardığı tarzda Allah’ın vasıflarından söz eder. Onun hiç bir varlığa ihtiyacı yoktur, o Nurların Nurudur. Allah’ın kendisinde hiçbir değişiklik olmaz. Her şey onun içindir ama o hiçbir şey için değildir. Böylece Allah (Mutlak Bir) südur eden (varlıkların oluşumu, türüm) materyal âlem için kendisinden vermekle hiçbir eksiklik veya değişikliğe maruz kalmaz. İşraki felsefesindeki belirgin olan, bir kimsenin Nurların 11
Nurunun tecellisini7 görmesidir. Eş’ari ekolüne6 göre Allah’ın kendisini bu dünyada görmek mümkün değildir. Mu’tezile8 akımında ise Allah hem bu dünyada hem de öte dünyada görülemez. Manevi arınma yoluyla Allah’ın tecellisini görmenin mümkün olacağını söyleyen İşrakiler bu iki akıma göre 7 Tecelli: belirme, görünme, ortaya çıkma, Tanrı’nın insanlarda ve doğada görünmesi. http://www.turkcebilgi.com/ sozluk/tecelli
8 Mu’tezile için bakınız: http:// www.filozof.net/Turkce/islam-felsefesi/391dinin-rasyonel-yuzu-mutezile-mezhebiekolu-dusuncesi-akimi-felsefesi-islamdaakilcilik-vasil-bin-ata-islamda-akil-ve-irade. html
FELSEFE düzey (boyut) vardır. Dikey boyutun en üstünde Baş Melekler bulunur. Bunların en büyüğü Behmen (Mazdekçe Vohumen – Mükemmel düşünce, İlk Zekâ), en büyük ışık (Nur-ul a’zam) veya en yakın ışık (Nur-ul akreb) adını alır. Bu büyük melek hem kendinden hem de Nurların Nurundan ışıma alan diğer bir başmeleği meydana getirir. Her bir üyesine ‘kahir nur’ (Yönetici Işıklar) denilen dikey düzlem tamamlanana kadar bu ışıma sırasıyla birinden diğerine geçer. Dikey düzlemin altında ise ümmehat âlemi yer alır. Hiyerarşinin eril, pozitif (hâkimiyet) boyutundan arketipler9 veya Platon’un İdealar Dünyasına karşılık gelen enlemsel (yatay) melekler düzeyi (boyutu) ortaya çıkar. Bu, birbirini meydana getirmek demek Cebrail. XVIII. YY minyatürü. olmayıp aynı anda bir araAllah’ın dünyada görülebile- doğal, evrensel hiyerarşiyi da olmaları anlamındadır. ceğini ifade etmekle farklıla- dile getirir. Burada en çok Bunlara Türlerin Efendisi şır. ele aldığı Platon’un İdealar (Erbab’ül Enva) veya TılArketip: İlk Örnek. Arkhe Dünyası ve Zoroastro ile ta- 9 Evren, Nurların Nuru’ndan kelimesinden köken alır. Arkhe, var olan her kipçilerinin aktardığı Işık Hi- şeyin kendisinden çıktığı, ilk neden, ilk ilke yayılan ışığın farklı dereceya da ana maddedir. Bu durumda arketip yerarşisidir. Südur etme sü- ilk neden, ilk ilkeden çıkan ilk örnektir. lenmesine göre tezahür eder(Yunanca archaios: eski ; typos: örnek) recinde bir dikey bir de yatay ken varlıklar açısından bir 12
FELSEFE denir. Bunlar, gökleri sevgiyle hareket ettiren, mineral âlemden insana kadar tüm yeryüzü yaratıklarını koruyan meleklerdir. İnsanların tümünün meleği ise Kutsal Ruh ve tüm vahyin getiricisi olarak insanlığın arketipi (rabb’ül-nev’ıl-insani) Cebrail kabul edilir. (7) Böylece dört katlı bir evren
sımların Efendisi (Erbab’ütTilism) adı verilir. Burada Suhreverdi, Mazdeki Amashaspand, Amesha Spenta’lardan yararlanır. Örneğin suyun arketipine Hurdad (Hindistan’da Varuna), madenlerinkine Şehriver, bitkilerinkine Murdad, ateşinkine de Urdibihişt (Hindistan’da Agni) der. Böylece kendisi Platon’un idealarını Ahura Mazda’yı ifade eden bu ayrı güçlerle özdeşleştirir.(7)
cisimler meydana gelir. Böylece görünür gökler bu meleki cevherlerin maddeleşmesiyle oluşmaktadır. Enlemsel (yatay) melekler düzeyinden ise aracı bir düzey doğar. Bunun üyelerine işgören ışıklar (el-envar-ül,isfahbedi-ye)
Buraya kadar henüz görünür evrenden söz edemeyiz. Tezahür âleminin oluşmasında Baş Meleklerin dişil yönünden sabit yıldızlar ve onlar aracılığıyla da diğer göksel 13
şeması görürüz: 1. Jabarut âlemi: Ümmehat âlemi, arketipler düzeyi ve Türlerin Efendisi burada yer alır. 2. Malakut âlemi: Burası bir beden üzerine hükmeden Işıkların dünyasıdır, göksel ve insan Ruhları. 3. Mülk âlemi: Görünür evrendir ki göksel küreler ve ayaltı elementler
Ahura Mazda
FELSEFE dağdır, kozmik dağ insan mikrokozmosuna homolog olarak görülür. Babil kulesi buna bir örnektir. Yedi cennete karşılık gelen yedi rengiyle hacıya ritüel olarak zirvesine tırmanma imkanı verir. Doruk noktası kozmik kuzeydir, dünyanın etrafında döndüğü kutuptur. Bu yerel zirve, cennetsel kutupla belirlenebilir. Stupalar10 da dünyası yer alır. 4. Dördüncü âlem, hissedilir dünya ile saf Işığın Varlıklarının dünyası arasındaki aracı düzeydir. Bu, mundus imaginalis’tir. (8) Yani formlar ve imajlar dünyasıdır. Suhreverdi bu dikey boyutun vizyon yoluyla görülebilmesi ve vecd yoluyla ulaşılabilmesinden söz eder. Corbin’in (9) anlatımıyla; Zarathushtra’nın (Zoroastro) özlediği Eran-Vej (Kozmik Dağ)’tir. Eran-Vej’in vizyonu merkeze, cennetsel Dünyaya, Ohrmazd’ın ilahi heptad’ına ve onun Baş Meleklerine ulaşmaktır. Vizyonların dağı psiko-kozmik
(Borobodur’daki gibi) böyledir, sembolik mimari yapılanmaları gizli, iç dünyanın zirvesi, kozmosun merkezidir. Ayrıca bunlara homolog olarak İşrakiler tarafından “ışık tapınağı” (haykal alnur) denilen mikrokozmik tapınak vardır. İnsan organizmasında yedi merkeziyle veya subtil organlarıyla her biri kendi renginde olan yedi Latifa veya İç Cennetler vardır ve her biri büyük peygamberlerin mikrokozmik yeri olarak belirlenir.’ Böylece insan ve dünyanın dikey bir eksen etrafında evrilmesi temsil edilir. Bu, 10 Stupa: Hindistan ve Güney Doğu Asya’da bulunan Budist tapınakları. 14
yatay bir evrim düşüncesini anlamsız kılmaktadır. Suhreverdi’nin filozoflara Qutb demesindeki maksat, insanın kendi kutbuna, merkezine doğru hareket ederek mikrokozmik tapınağın zirvesine ulaşabilme gücünün var olmasındandır. Müslümanların Hermes ile özdeşleştirdikleri İdris peygamber veya İbranilerdeki Enoch’a ait hikmetin doğrudan mirasçısı olarak gördüğü İran hikmetine de yönelmiştir. Işık – karanlık sembolizmini kullanırken ve özellikle melekler terminolojisinde Zoroastro’nun öğretisinden yararlanmıştır. Hikmet, felsefenin ve bilimin kurucusu olan Hermes (İdris peygamber) tarafından insanlığa öğretilmiştir. Bu hikmet İran, Mısır, Yunanistan’a yayılmış ve Yunanistan aracılığıyla da İslam medeniyetine girmiştir. Kendisini İlahi Hikmet ile Antik Hikmet’in yeniden birleştiricisi olarak gören Suhreverdi kendisinden söz ederken, Fars, Babil, Hint, Yunan ve Kadim Mısır fel-
FELSEFE
sefe mirasından etkilendiğini On üçüncü ve on dördüncü yüzyıllarda Suhreverdi’nin itiraf etmiştir. (10,7) yazılarına büyük bir ilgi Kendisi ve eserleri hakkında gösterilir ve İşraki doktrini en iyi bilgiyi Suhreverdi’ye İran’ın önemli merkezlerine, atıfları, eserlerine yorumları Anadolu ve Suriye’ye nüfuz ve yaşamına dair bilgiler verettiği gibi Pakistan – Hint kımesiyle onun öğrencisi katasına da ulaşır. Suhreverdi bul edilen Shams al-Din Muüzerine yorumlar ve çalışhammad Shahrazuri’den elde malar Arap ve İran dünyaetmekteyiz. Suhreverdi’nin sında yapılmış, Türkiye’de sayısının 50 veya 102 olİbn Arabi’nin okulunun sonduğu söylenilen elyazmalaraki izleyicileri olan Türk rından 24’ü kaybolmuştur. Sufilerinin yazılarında İş15
rakilerin birçok fikirleri yer almıştır. Ancak, bu Sufilerin Suhreverdi’nin etkisinin yayılmasındaki paylarını gösterecek olan elyazması çalışmaları üzerinde durulmamış ve gereken ilgi gösterilmemiştir. İşraki kavramları Osmanlı dünyasında ünlü bir ilim merkezi olan Konya’ya kolayca girmiştir. (8, 10, 11) Suhreverdi’nin elyazmaları özellikle İstanbul’da olmak üzere ülkemiz kütüphanele-
FELSEFE
rinde bulunmaktadır, bunla- çevirilerin sonlanmaya başrın çoğu kopyalanmıştır ve üzerinde çalışılmayı beklemektedir.
Henry Corbin
Batıda ise bu devirlerde adı hiç bilinmemiştir. Yazıları latinceye de çevrilmemiştir. İspanya’da ilk Meşşai filozoflarının çevirileri yapılmıştır ve daha sonraları eserler üzerine yorumlar yapmak tercih edildiğinden Suhreverdi’nin dönemi artık 16
FELSEFE
Seyyed Hossein Nasr ladığı zamana rastlamıştır. (11) Ancak tüm elyazmaları çalışılana kadar tam olarak bilinmese bile Suhreverdi ile temaslar olmuş olmalıdır. Batı’da uzun süre bilinmeyen veya göz ardı edilen Suhreverdi nihayet Henry Corbin’in çalışmalarıyla bilinmeye başladı. Günümüzde Corbin’den başka Seyyed Hossein Nasr ve Hossein Ziai’nin Suhreverdi üzerine önemli çalışmaları bulunmaktadır. Suhreverdi’nin İslam dünyasında yarattığı etkileri toparlayacak olursak; • İslam dünyasında Peripatetiklerin11 gü11 Peripatetikler: Aristoteles’in öğrenci ve takipçilerine verilen isimdir. Yunanca Peripatetikos: gezinenler
cünü azaltması, • İşraki Ekolünde doğu ve batı öğretilerini eklektik bir yolla birleştirmesi, • Hakikati aramada metotlar belirlemesi, • Özellikle dönemin İran’ında eski Pers bilgeliğinin canlanmasına yol açacak olan bir reforma kaynak oluşturması, Suhreverdi’nin en çarpıcı etkilerindendir. kelimesinden köken alır. Aristoteles felsefi konularını ve tartışmalarını etrafı sütunlu avluda gezinerek gerçekleştirdiği için Lykeion (Lise) adlı okulu ayrıca Peripatos adını aldı ve ekolü de Peripatetikos (gezinenler) olarak tanımlandı. İslam peripatetikleri ise Meşşai ekolünün temsilcileridir.
17
Bu etkileri yaratabilmesi kendini Hakikat’in doğasına adamasındandır. Suhreverdi bir filozof olduğu kadar aynı zamanda Corbin’in ifadesindeki açıklıkla bir teosofisttir. Kendisinden önceki sufi üstatlardan etkilendiği gibi kendi spiritüel ilhamına da sahiptir. Hakikatin sırrına ilahi sezgi ve vecd yolu ile ulaşılabileceğini belirtirken kendisinin tecrübe etmediği, öğrencisine göstermediği bir gerçeğin yerine bir hayalden söz etmemektedir. Öğrencisi Shahrazuri üstadının vecd durumlarına şahit olduğu gibi danışmanlık ve hocalık yaptığı prens Malik Zahir de simya tecrübelerine şahittir. Tecrübe ettiği şeyleri ve edindiği bilgileri sembollerle kaplayarak aktardığı risaleleri vardır. Bunlar arasında Avaz-ı Per-i Cebrail adlı sembolik risalesinde diyalog tarzını seçmiştir. Platon üstadı olarak kabul eden Suhreverdi onun ve dolayısı ile Sokrates’in diyalog tarzını kullanarak varlığın kategorilerini ve varlığa gelişini sem-
FELSEFE bolik ifadelerle anlatır. Bu eserinde Cebrail’in kanatlarının sesleri deyimini kullanarak, duyularla algılanan seslerin Cebrail’in kanatlarının seslerinden gönderildiğini anlatır. (12). Cebrail’in kanadının şarkısı Allah’ın kelimesidir (Logos). Cebrail’in sağ kanadının yansıması doğu, yani meleki ışıklar dünyasıdır. Batı ise Cebrail’in sol kanadının yansımasıdır ve gölgeler dünyasıdır. (7). Dolayısıyla Kelime (Logos) ile her şeyin başladığını ve yine kelimeyle her şeyin aslına, kaynağına döneceğini sembollerle de aktarır (Yeni-Eflatuncu yaklaşım). Ne kendisinden önceki bilgileri ve Hakikat öğretisini çarpıtmış ne de uygulamada kendisini olmayacak fantazi dünyasına kaptırarak yolunu şaşırmıştır.
2.
Messailere
Varlık
Yönelttiği
Eleştiriler.
Ankara
Sosyal
Bilimler
ophy. Chapter VII. Al-Suhrawardi
Konusunda
and the Philosophy of Light. p. 205-219. http://www.imagomundi.com.br/ espiritualidade/corbin_history_02. pdf (Erişim: 06.12.2012)
Bölümü. (İslam Felsefesi). Yüksek Lisans Tezi. 2003 3.
Corbin, H. The Man of Light in Iranian Sufism. (Translated from
losophy. Introduction of His Book
the French by Nancy Pearson)
Hikmat al-Ishraq, The Philosophy
Omega Publications, 1994. p.20-3
Philosophy.” In The Routledge Encyclopedia of Philosophy. Ten Volumes, General Editor, Edward Graig. London: Routledge, 1998. http://www.imagomundi.com.br/ filo/suhraw_intro_ing.pdf (Erişim: 19.11.2012) 4.
8.
Ziai, H. The Illuminationist Phi-
of Illumination. “Illuminationist
Suhrawardi. The Philosophy of Illumination. (Translated by John Walbridge & Hossein Ziai.) Brigham Young University Press. Utah, 1999. (eski 13) http:// www.amazon.com/PhilosophyIllumination-Shihab-al-Din-
9.
Walbridge, J. The Wisdom of Mystic Platonic
East:
Suhrawardi
Orientalism.
and State
University of New York Press, Albany. 2001. pp 15-22. 10. Nasr, S. H. The Spread of the Illuminationist School of Suhrawardi. Studies of Comparative Religion, Vol.6, No. 3. (Summer 1972) 11. Yakıt, I. İşrak filozofu Suhreverdi Maktul ve Eserlerindeki Uslup ve Belagat. Suleyman Demirel Universitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri Bölümü. Yüksek Lisans Tezi. 2001. http:// eprints.sdu.edu.tr/47/1/TS00218. pdf (Erişim: 19.11.2012)
Suhrawardi/dp/0842524576/ ref=pd_sim_sbs_b_12 (Erişim: 03.12.2012)
bash Suhrawardi. Nur Heykelleri. Ankara Üniversitesi Basımevi, 2. Basım, Ankara, 1963.
Erdoğan, I. İşrakiliğin İslam Felsefesinde Yeri ve Kaynakları. İlahiyat Fakültesi Dergisi.8 (2003), syf. 159-178. http:// perweb.firat.edu.tr/personel/ yayinlar/fua_474/474_16022.pdf (Erişim: 20.9.2012)
6.
Nasr, H. S. Üç Müslüman Bilge. Bölüm II. Suhreverdi ve İşrakiler. Çeviren: Ali Ünal. İhsan Yayınları, 1985. Syf. 65-94.
7.
orbin, H. History of Islamic Philos-
İşrakiye Felsefesi. dergiler.ankara. edu.tr/rgiler/37/1700/18171.pdf (Erişim:19.11.2012) (eski 6)
Suhreverdi’nin
Enstitüsü, Felsefe ve Din Bilimleri
5.
Çubukcu, A.I. Suhreverdi ve
E.
Üniversitesi
KAYNAKÇA:Yetkin, S. Yahya Bin Ha-
1.
Karadeniz,
18
12. Yörükan,
Y.
Z.
Sihabeddin
Suhreverdi ve Nur Heykelleri. Insan Yayınları, 1998.
Derleyen: Dr Gülsen Çelik (Bu derleme yazarın Suhreverdi üzerine hazırladığı uluslararası bir çalışmanın özetidir.)
RÖPORTAJ
Zen Öğretisi üzerine Zen Öğretisi Hakkında Aktiffelsefe İzmir Koordinatörü Ahmet Dildan ile Bornova Şubesi Üyesi Perihan Bezci’nin yapmış olduğu röportajdan alınmıştır.
PB: Zen Budizm’i Nasıl ortaya çıktı?
AD:Zen’in kökleri Hint Budizmine kadar geri götürülür. Adını meditasyon anlamına gelen Sanskritçe dhyana teriminden alır. Zen Okulunun en önemli savı Sakyamuni Buddha’nın öğretisinin 19
sözle anlatılamayacağıdır. Söylenceye göre, Buda bir gün elinde bir çiçekle onun vaazını bekleyen öğrencilerinin önünde konuşmadan oturur. Öğrencileri arasından sadece Kasyapa Buda›nın mesajını anlar ve gülümser. Böylelikle Dhyana (Zen)
RÖPORTAJ
Kasyapa›ya aktarılmıştır. Geleneksel kaynaklara göre Çin Zen›i milattan sonra yaklaşık 500 yıllarında Bodhidharma adlı Hintli Budist keşiş tarafından kurulmuştur. 6. yüzyılda Kasyapa›nın 28. kuşaktan i Bodhidharma Çin’e gelir ve Ch›an okulunu burada kurar.
PB: Diğer öğretilerden ayrılan göze çarpan yönleri var mıdır? AD:Zen hali Plotinus’un bahsettiği kontemplasyon yani sadece ve sadece herşeyin kökeni olan Mutlak Bir’in tefekkürüne giden bir yoğun konsantrasyon durumudur. 20
Bu, Hint Felsefesindeki Nirvanik farkındalık durumu Samadhi’dir, Japonlar ise Satori derler. Tibet’te Altın hükümler kitabında da zihni dağınık olan bireyden, yüksek konsantrasyona sahip bir bireye dönüşmenin yolları anlatılır. Tasavvuf bunu 4 bilinç durumunu temsil eden 4 kapıdan (şeriat,
RÖPORTAJ
tarikat, marifet, hakikat) biri olan marifet olarak adlandırmıştır. Amaç Hakikat’e ermektir. Tüm bunlarda teknikler farklıdırlar. Kültürden kültüre uygulama farklılıkları gösterebilirler ancak işaret ettikleri yön aynı yöndür. Zen ekolü de Budist Felsefe’nin Çin’e
uyarlanmış bir pratiğidir. Ve daha sonra benzer Uzakdoğu ülkelerine ve çok sonraları da batıya yayılmıştır. Temel fark zihne bir şey daha katmak değil zihnin tüm sanrı ve yanılsamalardan uzaklaşması için zazen denilen meditasyon tekniğini salık vermesidir.
PB: Zen’deki akımlardan bahsedecek olursak, kaç ana yol vardır? (katı disiplin uygulanan bir yol ve tamamen bizimkine benzer gönüllülük esasına dayalı bir yollar mıdır bunlar?) AD:İki ana yol vardır: Soto ve Rinzai. Soto yalın ve hareketsiz bir
RÖPORTAJ
meditasyon önerir. Esas amaç insanın “hakiki doğa”sını keşfetmesidir. Bu, insanın Buda doğasıdır. Bunun için zihnini tüm yanılsamalardan arındırmalı ve günlük yaşamında bu kaygısız zihin durumunu korumalıdır. Rinzai kolunda ise amaç bir aydınlanma yaşamaktır. Bu kolun zazen uygulamalarında bir tür sezgisel cevap elde edilinceye kadar zen hocasının öğrenciye özel verdiği “zıtlıkların aynılığını vurgulayan” ve zihinsel kalıpları yıkmaya yarayan bir cümle medite edilir. Bu iki akımın oluşmasına sebep olmuştur. PB: Zazen yani zen meditasyonu nasıl
uygulanır? AD:Tüm bilgeliğe çağıran yollarda olduğu gibi bu uygulamada da bir çok yan sapak ve psişik tehlikeler bulunduğundan doğru bir zen üstadı, bir rehber olmaksızın bu yola girilmemelidir. Sahte aydınlanmacılar ve bunu bir derinleşme yolu değil de bir tür rahatlama veya para kazanmak için bir kurs olarak gören batı uygulamaları bunun çok kolay olduğundan, herkesin tek başına yapabileceğinden ve işimize, kazancımıza artı değer katacağından bahsederler. Kitabi olarak teknikler 22
çoktur. Nasıl bir yerde, hangi pozisyonda, nefes alıp veriş teknikleri nasıl olmalı vs… Bunlar teknik ve şekilsel kısmıdır ve düzenli olarak uygulanmalıdır. Fakat doğru bir konsantrasyonun oluşabilmesi için, doğru bir yaşam tarzına, doğru eylemlere, doğru bir niyet ve kavrayışa sahip olunmalıdır. Yoksa zen bilinç durumu yaşamın içinde karşılık bulamaz ve zıtlıklara düşeriz. PB: Zen’de meditasyonun yeri ve önemi nedir? AD: Zazen’in nasıl yapılacağı konusunda eski bir kurallar derlemesi vardır. Bu derlemenin yazarı belli olmamakla beraber bu kuralların Çin’de
RÖPORTAJ tedirgin etmeyeceği sakin bir odaya çekmeli: üzerine oturmak için iyice pamukla doldurulmuş kalınca dört köşe bir yer minderi bulmalı, minder yetmiş santime yetmiş ya da bir metreye bir metre olabilir. Oda ne çok aydınlık ne de karanlık olmalı, ne sıcak olmalı ne de soğuk. Ama gene de serin olması üstün tutulmalıdır. Üste giyilen giysi rahat olmalı, dar kemer, çorap, pantolon, dar etek ve buna benzer sıkıntı veren giysiler giyilmemelidir. Japonya’da hem keşişler hem de keşiş olmayanlar “hakama” adı verilen özel bir giysi giyerler. Bu giysinin kolları da uzun olduğundan iki el birleştirilince eller kol yenlerinin içinde kalır. Böylece sineklerin konarak ellere tedirginlik vermesi de önlenir.
bir Zen manastırı kurmuş olan Pai-chang’ın (720814) derlemesinden geldiği kabul edilir. Gerçi bu derleme T’ang soyu döneminin sona ermesinden sonra kaybolmuş, sonradan gene 1265 yılında derlenmiştir. Bu ikinci derleme de Paichang derlemesi olarak adlandırılır.
Kuralları şöyle sıralayabiliriz: “Yola giren kimse ne çok yemeli ne de az… yeterli ve düzenli gıdalanma yöntemi uygulanmalı. Uykuda da böyle yapılmalı, ne çok uyumalı ne de az… Orta yolu seçmeli.” Zazen yapmak isteyen kimse, kendisini kimsenin 23
PB: Sonu do ile biten uygulamaların (aikidojodo vs..) yeri nedir? Ortak özellikleri nedir? Nasıl bir yol izlenmektedir? PB: Koan’ların uygulaması nasıl olmaktadır? AD:Koan uygulaması Rinzai ekolü zazen uygulamalarında yer alır.
RÖPORTAJ
Esasen çok mistik bir uygulamadır. Çünkü üstad ve öğrencisi arasında derin bir bağ oluştuğu andan itibaren, üstad öğrencinin içsel durumundaki engellerin farkına varır. Bu engel onun psikolojik veya zihinsel takıntıları, kalıplaşmış düşünceleri, hayattaki korku ve endişeleri veya çevresinde olup bitenlere karşı geliştirdiği yanlış yaklaşımlardan kaynaklanıyor olabilir. Bu engel var oldukça kişinin zen bilinç durumuna geçmesi mümkün değildir.
Bu engeli aşmanın yolu kişinin sonuç, başarı, beklenti odaklı olan zihin yapısını değiştirmesidir. Öğrencinin koan’ı düşünmesi ve buna derin bir şekilde cevap arayış çabası bir süre sonra ona bir aydınlanma yaşatacak ve zihin yapısında zaman içinde değişikliğe sebep olacaktır. Öğrenci üstadına gelir ve düzenli olarak koanın cevabını sunar. Üstad burada öğrencinin cevabını entelektüel ve teorik olarak mı verdiği yoksa içsel bir dönüşüm 24
geçirip mi verdiğine göre bir değerlendirmede bulunur. Esas amaç doğru bir cevap vermek değildir. Zihinsel ve iç bir dönüşüm yaşamaktır. Hayata ve onun içindeki herşeye karşı bakış açımızın değişmiş olmasıdır. Çünkü koanın mantıklı bir cevabı bile olmayabilir. PB: Zen okullarına öğrenciler nasıl alınır? Bu hikayede anlatılmak istenen konu kardeşlik ve birlik fikrinin bireysel gelişimden üstün
RÖPORTAJ noktada üstad öğretimine devam etmeyecektir. PB: Günümüzde zen okulları var mı ve nasıl bir yöntem uygulamaktalar? AD:Bu konuda batı dünyasında özellikle doğuda belli başlı üstadların uzun süreli öğrencisi olmuş aktarıcılar var. Doğudan göç etmiş üstadlar var. Bu işi bir kariyer gibi ele alıp kısa süreli hızlandırılmış eğitimler almış ve bunu aktaran kişiler var. Ve sadece bir yerlerden okuyup araştırarak kendi kendini geliştirmiş ve bunu bir işe dönüştürmüş kişiler var.
tutulmasıdır. Hoca açısından öğrencinin bencil veya diğergamcı bir bakış açısına sahip olup olmadığının göstergesi birlikte yaşam içinde takındığı tutumları ile anlaşılır. Buda’nın söylediği gibi “Nirvana’ya ulaşmanın önündeki en büyük engel Nirvana arzusudur.” Yeri geldiğinde bireysel aydınlanma uygulamaları bütünün hayrına terkedilebilmelidir. Veya bireysel aydınlanma birlikte yaşam içinde kendini diğerlerinden farklı ve üstün görme ile sonuçlanıyorsa bu
Uygulamalar çeşitlilik göstermesine rağmen bu uygulamaların bir Zen yolu olup olmadığını gösterecek bazı verileri değerlendirebiliriz: - Öğretinin sadece şekilsel ve teknik veriliyor olması. Bir spor veya nefes alma teknikleri veya meditasyon teknikleri. - Kurumun sadece kişisel gelişime önem veren bir merkez olması. Birlikte yaşam ve kardeşlik anlayışının gelişmediği bir kurs anlayışında olması. - Para odaklı olması. Para verdiğinde ilginin 25
artması vermediğinde azalması gibi. - Aktarıcıya bir üstad tarafından artık rabileceğine dair bir icazetin verilip verilmediği. PB: Neden bugün anlamakta zorlanıyoruz? AD:Bugün bizler Zen felsefesini anlamakta zorlanıyoruz ve uygulamalarımız da sadece bir hobi ve spor gibi kalabiliyor. Çünkü hayatta benliğimiz çok güçlü ve zen meditatif uygulamalarını da hayatta daha başarılı olmak, günlük sorunlardan ve stres yaratan unsurlardan uzaklaşmak hatta onlarla yüzleşmeyi ertelemek için bir rahatlama şekli olarak düşünüyoruz. Bu noktada insanın merkezine koyduğu ve kendini vakfettiği bir yol olmaktan çıkıyor. Çünkü Zen’de elde edilmeye çalışılan bilinç durumu benliğimizin kendini aşırı önemsemesinden kaynaklanan, sanal korkular, endişeler ve fikirlerin illüzyonunun ötesine yükselmektir. Fakat bizim batıda aldığımız eğitim daha ilk etaptan itibaren diğerlerini geçmeye, rekabete, daha fazlasına ve diğerlerinden çok iyisine sahip olmaya, düşmanları yok etmeye
RÖPORTAJ çok benzerlikler olduğunu düşünüyorum. Sadece bulundukları bölgeye ve kültüre göre şekilleniyorlar ve uygulamaları oradaki insanların durumuna ve ihtiyacına göre farklılık gösteriyor. Bu geniş çaplı bir araştırma konusu olduğundan tüm detaylar için istekli kişiler karşılaştırmalı bir inceleme yapabilirler. Ancak sembolik iki hikayeyi karşılaştırarak bazı ortak noktaların farkına varabiliriz: Zen Hikayesine göre;
bizi yönlendiriyor. İş hayatımızda keza öyle hırslar, kariyer elde etmek, eve, yazlığa, arabaya ve yata sahip olmak, bugün borsaya ne oldu, altın indi mi çıktı mı, kazanç ve kayıplara odaklı düşünmek, sahip olduklarımızı kaybetmemek için oluşturduğumuz kaygılar ve korkularla çevrili olmak. Ve yaşlandığımızda da ölüm ve bilinmezlik korkusuna sahip olmak. Tüm bu fikirlere göre hayatımızı kurguladığımızda Zen
bilinci için bir yer kalmıyor. Ve bir yol olmaktan öte kişinin şekilsel olarak yaptığı bir spora dönüşüyor. Tüm bu yaşam şekli bizde çok hareketli ve huzursuz bir zihin yapısı oluşturuyor ve bu nedenle gerçek bir zen üstadının bizi kabul etmesi için hiçbir gerekçe bulunmuyor. PB: Zen’in tasavvuf ile ortak yönleri var mıdır sizce, varsa nelerdir? AD:Ben tüm hakikate götüren yollar arasında 26
Köyün en güzel kızlarından biri hamile kalmıştır. Kızın öfkeli ailesi çocuğun babasının kim olduğunu öğrenmekte ısrar eder. Korku ve utanç içinde kıvranan kız, bir türlü erkeğin kimliğini açıklamak istemez. Ama baskıya daha fazla dayanamayınca, sade ve arınmış bir kişi olarak bilinen Zen ustası Hakuin› i işaret eder. Çılgına dönen aile Hakuin› in kapısına dayanır ve onu suçlar. Hakuin› in yanıtı basittir: «Ha, öyle mi?» Doğumdan sonra aile, bebeği artık halkın gözünde saygınlığını yitirmiş olan Hakuin› e götürür ve onun bakımını üstlenmesini isterler. Hakuin sadece, «Ha, öyle mi?» der ve bebeği
RÖPORTAJ
kabul eder. Usta aylarca büyük bir özenle bebeğe bakar. Bir gün gelir genç kız vicdanının baskısına dayanamayıp itiraf eder, çocuğun babası köyde bir delikanlıdır ve onu korumak adına bu yalana başvurmuştur. Aile Hakuin› e koşar, uzun uzadıya özür diler, ustanın kendilerini bağışlamasını ve çocuğu geri vermesini isterler. Hakuin çocuğu onlara uzatırken sadece, «Ha, öyle mi?» der. Tasavvuf Hikayesi Öğrencilerinden biri Mevlana’ya sormuş; “Efendim, bu 4 kapı meselesini ben pek
anlayamıyorum. Bana anlayabileceğim bir lisanla anlatır mısınız?” “Şimdi bak, karşı ede dersini çalışan dört kişi var ve hepsi rahlelerine eğilmiş. sen git bunların hepsinin ensesine bir şamar at, sonra gel sana anlatayım.” Öğrenci gitmiş, birincinin ensesine bir tokat akşetmiş. Tokadı yiyen derhal ayağa kalkıp arkasını dönmüş ve daha kuvvetli bir tokatla Mevlana’nın öğrencisini yere yıkmış. Öğrenci dayağı yemiş, geri dönecek ama hocasına itaat var. Yaradana güvenip 27
ikinciye de bir tokat akşetmiş. O da derhal ayağa kalkıp elini kaldırmış. Tam tokadı vuracakken vazgeçip yerine oturmuş. Öğrenci devam etmiş, üçüncüye de bir tokat atmış. Üçüncü şöyle bir kafasını çevirip baktıktan sonra çalışmasına devam etmiş. Dördüncü, tokadı yemesine rağmen hiç oralı bile olmadan çalışmasına devam etmiş. Öğrenci Mevlana’ya dönmüş, olanları anlatmış. Mevlana; “İşte sana istediğin örnekler… - Birinci, şeriat kapısını
RÖPORTAJ geçememiş biri idi. Şeriatta kısasa kısas olduğu için, tokadı yiyince kalktı, aynısını sana iade etti. - İkinci, tarikat kapısındadır. Tokadı yiyince o da kalktı, tam tokadı iade edecekti ki, tarikat öğretisinde verdiği söz aklına geldi. “Sana kötülük yapana bile iyilik yap”. Onun için döndü, oturdu. - Üçüncü, marifet kapısına kadar gelmiştir. İyinin ve kötünün tek Yaradan’dan geldiğini bilir, inanır. Yaradan bu kötülüğe hangi iblisi alet etti diye merakından şöyle bir dönüp baktı. - Dördüncü, hakikat kapısını da geçmiştir. İyinin ve kötünün tek sahibi olduğunu ve aynı olduğunu bilir. Onun için dönüp bakmadı bile…
PB: Teşekkür ederiz verdiğiniz değerli bilgiler için..
28
RÖPORTAJ
“GÖNÜLLÜLÜK SESSİZ VE DÜRÜST BİR KAHRAMANLIKTIR’’ Aktiffelsefe Yeni Yüksektepe Kültür Derneği'nin 1999 yılından beri düzenlediği karikatür festivali geçtiğimiz günlerde Eskişehir'de başladı. Bu yıl sekizincisi düzenlenen karikatür festivalinin ana konusu ''gönüllülük'' idi. 45 farklı ülkeden 163 karikatüristin, 511 eserle katıldığı festivalde İspanya Jaen Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Juan Manuel de Faraminan Gilbert de karikatürleri ve panelde yaptığı konuşma ile yer aldı. Festival sonrasında Aktiffelsefe Üsküdar Şubesi Üyesi olan Yücel Gürtekin ile Juan Manuel de
Faraminan Gilbert (JMFG) ile bir röportaj yapma olanağı buldu ve Kendisi de 47 yıldır gönüllü olarak hizmet etmekte olan Faraminan Gilbert, ''FENİKS'' dergimizin çeşitli sorularını yanıtladı.
YG:Sayın Faraminan, Eskişehir'de düzenlenen karikatür festivali ile ilgili izlenimleriniz nelerdir? JMFG: Festivalin çok önemli bir girişim olduğunu düşünüyorum. Çünkü böylece bir gülümseme 29
yardımıyla insanlara fikirlerini ifade edebilme fırsatı veriliyor. Konusu gönüllülük olan bu karikatür festivali destekleyici ilişkilerin önemi hakkında akranlarımızı eğitecek ve bütün masumluğuyla bu karikatürlerde bulunan derin düşünce, daha iyi olmak için gülümsememize yol açacaktır. Anadolu Üniversitesi ile Aktiffelsefe Derneği arasındaki işbirliğinin çok
RÖPORTAJ
üretken olduğu ve Eskişehir şehrinde kültürün gelişmesi adına ilave bir destek sağladığı açıkça görülüyor.
JMFG: Gönüllülük, insanları birleştiren kardeşlik bağlarını güçlendirerek ve YG:Karikatür bölünmeden daha güçlü Festivali'nin bu yılki olduğunu göstererek, tema'sı ''Gönüllülük'' idi. yenileyen bir güçtür. Çünkü Gönüllülük hakkında neler bizi ayıran şeylerden söylersiniz? ziyade, bizi birleştiren 30
şeylere inanmak ve ona göre hareket etmek için pek çok sebebimiz var. Diğerleri için bir şeyler yapmanın pratiği olarak gönüllülük, sadece onu pratik edenlere değil, aynı zamanda güveni ve birliği geliştirdiği için topluma yarar sağlar. Gönüllülerin
RÖPORTAJ
fiziksel güvenlik alanlarıyla çelişen tehlikeli durumlarda çalışmasını sağlayan şey, sessiz ve dürüst bir kahramanlıktır. Çalışma ve gönüllü eylem sayısızdır, çünkü yardım ve işbirliğinin gerekli olduğu yerlerde bulunurlar, o zaman diyebiliriz ki, gönüllülük insanın ve gezegenin gelişimini destekler. Gönüllülük, zamanımızda toplumu insanileştirme görevini yerine getirmektedir ve bunu büyük bir etkinlikle yapmaktadır. Yeni nesiller için sosyal ve psikolojik dönüşüm motoru olarak düşünülebilir. Yeni
nesiller bu düşüncelerle oluşacak ve toplumdaki adaletsizliklere tepki gösterebilecektir. İnsanlık tarihi boyunca büyük bir çabayla, kendi hayatlarını, birlikte yaşadıkları diğer insanlara hizmet etmeye adamış insanlar olmuştur. Fakat günümüzdeki fark, farkındalıkta bir değişim motoru haline gelme noktasına giden, sosyal bağlılığı geliştiren ve nesil farkını azaltan gönüllü çalışmanın, yasallaşması ve kurumsallaşmasıdır. YG: Gençlerin felsefeye olan ilgisini nasıl 31
görüyorsunuz? Bu ilgiyi artırmak için neler yapılmalıdır? JMFG: 21.YY’da felsefede çok yerinde bir gelişme olduğu tespit ediliyor. Gençlerin bugünkü ahlaki kriz ortamında, inişe geçen değerleri engelleyecek bir denge kavramına ihtiyaçları var. Toplum ahlakının restorasyonunu sağlayacak olan en muntazam ve etkin yol ise felsefedir. YG: Sayın Faraminan, felsefe bugünün dünyasının problemlerine çözümler getirebilir mi?
RÖPORTAJ
JMFG: Kesinlikle evet. İnsanlığın ebedi sorunlarına felsefe çerçevesinde çözümler bulunabiliyor. Felsefenin bize sağladığı en büyük avantaj, bize aktif bir şekilde düşünmeyi öğretmesi ve biraz daha mutlu olmamıza izin vermesidir. Güncel dünya üzüntülerden, sıkıntılardan ve tedirginliklerden ''hasta'' haldeyken, felsefe
bağlantıları sayesinde, içsel ve dışsal gelişimimizi sağlayacak, doğru yollar bulunabiliyor. Felsefe üretken ve özellikle efektif yani etkili bir yoldur. YG: Mizah ile felsefe arasındaki ilişki nasıldır? Mizahın bir ''gücü'' var mıdır? JMFG: Mizah bizi gevşetir, 32
rahat hale gelmemizi sağlar. Bugün bütün toplumlar bir gerilim çılgınlığı taşırlarken, mizah bize bir ''gülümseme '' olanağı tanıyor. Unutmayalım ki ''gülmek'' bizi rahatlatan, çok kolay uygulanabilir bir ''terapi''dir. Sürekli olarak ''Gülümseyen Buda''nın yüzünü hatırlayalım. Böylece ''Yolumuz hep açık'' olacaktır.
SİNEMA
OLAĞANDIŞI VE OLAĞANÜSTÜ BİR DOSTLUK ÖYKÜSÜ: “CAN DOSTUM” INTOUCHABLES” Olivier Nakache ve Eric Toledano‘nun senaryosunu yazıp yönettiği, ülkemizde Can Dostum ismiyle gösterime giren Fransız yapımı “Intouchabels”, gerçek yaşam öyküsüne
dayanan konusunun hassasiyetine rağmen, son dakikasına kadar yüzünüzden gülümsemeyi eksik etmeyecek kadar ”samimi” olmayı başarabilen bir film. Yamaç paraşütü
33
yaparken geçirdiği bir kaza sonucu felç olan zengin aristokrat Philippe (François Cluzet) ile evde kendisine yardımcı olması için işe aldığı Senegalli Driss’in (Omar Sy) ortak
SİNEMA
yaşamlarında paylaştıklarını ve birbirlerine kattıklarını, olağandışı gibi görünen bir dostluk çerçevesinde anlatan film; hiçbir şeyin göründüğü gibi olmayacağının, önyargıların en büyük düşmanımız olduğunun ve içten bir hareketin bir kitap dolusu sözden çok daha etkili olabileceğinin kuvvetle altını çizen sahnelerle dolu. Ter içinde güçlükle konuşarak uyandığınız bir gece “neyin var” diye soran birini mi sevgiyle hatırlarsınız yoksa koşup getirdiği ıslak
havluyu alnınıza bastıran ve “korkma, ben yanındayım” diyen kişiyi mi? Engeliniz sebebiyle size kristal vazo gibi davranan birini mi isterdiniz yanınızda yoksa bunu herkesin başına gelebilecek bir olay gibi algılayıp size diğer arkadaşlarından farklı davranmayan birini mi? “Driss” rolünü gerçekten çok büyük bir başarıyla canlandıran genç Fransız oyuncu Omar Sy’nin ismini bundan sonra sıkça duyacağımızdan eminim. Filmin müziklerinin de 34
çok özenle seçildiğini ve çok doğru sahnelerde kullanıldığını belirtmek isterim. Driss’in hayranı olduğu ABD’li müzik gurubu Earth, Wind & Fire’un filmin temposunu yükselten şarkıları dışında, hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkan Nina Simone şarkısı ve filmin pek çok sahnesinde kullanılan Philippe’nin tutkun olduğu klasik müzik parçaları da olağanüstü güzellikte ayrıntılardı. Fransa’da 2011 yılının kültürel fenomeni haline gelen film, göçmen
SİNEMA
sorununa izleyicide taraf olma duygusu yaratmayacak kadar dikkatli bir şekilde değiniyor. Film ayrıca genç oyuncusu Omar Sy’e Şubat 2012’de dağıtılan Sezar Ödülleri’nde En İyi Aktör ödülünü getirdi. Her ne kadar türü için komedi/ dram denilse de, filmdeki komedi öğeleri o kadar doğal ve eğlenceli bir hava yaratıyor ki, drama çok uygun düşebilecek pek çok sahnede sadece gülümsüyorsunuz ve bu gülümseme 110 dakika
boyunca sizi terk etmiyor. Gülümsemenin, rahat, doğal ve içten olmanın insanın yaşamına getirdiği mucizeler ise son 5 dakikalık bölümde saklı. Ben artık daha fazla bir şey söylemeyeyim. Özlem Kekeç Bülbül, Sinema Yorumcusu
35