Nebevi Hayat Dergisi 2. sayı (2013)

Page 1

O’nun izinde

NEBEVÎ HAYAT Aylık, İlim, Fikir ve Kültür Dergisi

Ocak 2013 1434

Yıl: 1 Sayı: 2 - Fiyatı: 5 TL

www.nebevihayatyayinlari.com

Safer

“İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder...” (Bakara, 207)

Hayatı, Hayat Verene Adamak

Hasan Karakaya

Allah İçin Yaşamak

Mahmut Varhan

facebook.com/nebevihayatdergisi twitter.com/nebevihayat

Allah'ın Yardımı Başarı ve Zafer Nedim Bal

İmam Buhari Ali Yücel

Hasan Karakaya Hoca Efendi ile Röportaj


NEBEVÎ HAYAT YAYINLARI HİZMET KERVANINA KATILIYOR

Amel, sözün efendisidir! 2013 YILINDA ÇIKACAK KİTAPLAR • Temel Dini Bilgiler (Ortaöğretim öğrencileri için temel dini bilgiler) • Peygamberimiz Ramazan’da Nasıl İbadet Ederdi? • Tecvidli Adım Adım Kur’an-ı Kerim Elif-Bası • Kur’an ve Sünnette Duâ ve Zikirler • İslam Davetçilerine Eğitim ve Hizmet Rehberi • Sünnetin Yetkisi • Ezber Âyetleri Serisi • Ezber Hadisleri Serisi • Sabah Akşam Zikirleri • Temel İslami Bilgiler

li a çeşit a d n ı k Pek yaçe ve Arapçsans Türk ırtasiye, e ile k iz kitap, çeşitlerim iz. ve CDmetinizdey hiz

Nebevi Hayat Yayınları olarak yayıncılık hayatına başlayacak olan yayınevimiz genel anlamda dini, ilmi, edebi, fikri, kültürel ve sesli yayıncılık alanlarında faaliyet gösterecektir. Güneşli Mah. Ayçin Sk. No: 36 Güneşli / İstanbul

Tel-Faks: (0212) 515 65 72 - GSM: 0543 654 46 63 www.nebevihayatyayinlari.com - bilgi@nebevihayatyayinlari.com


Nebevî Hayat Dergisi Yayın İlkeleri

1- Nebevî Hayat Dergisi, aşağıda zikredilen ilkeleri esas alacaktır. • • • • • • • • • •

Gayemiz; Allah’ın Rızasını Kazanmak Naslara (Kur’an ve Sünnet) Bağlılık Yolumuz Nebevî Metot Redd-i Siyaset Ümmetçilik (Redd-i Asabiyet) İstişare ile Hareket Etmek İyiliği Emretmek, Kötülüğü Engellemek Hayırda Öncü Olmak Ekip Çalışmasına Önem Vermek Ahde Vefa Göstermek

2- Nebevî Hayat Dergisi, gönderilecek yazılarda öncelikle, “İlkelerine Uygun”, “Toplumun Din Konusunda Bilgilendirilmesi ve Şuurlandırılması” amacına matuf yazıları değerlendirmeye alacaktır. 3- Dergide İslami ilimler alanında bilimsel çalışmalar yayınlanır. Bu çalışmalar akademik standartlara uygun ve orijinal olmalıdır. 4- Yazıların bilimsel sorumluluğu yazarlara aittir. 5- Derginin yayın dili Türkçe’dir. Yabancı dillerdeki çalışmaların yayınlanması, yayın kurulunun kararına bağlıdır. 6- Dergimizde yayınlanacak yazıların yayın kurulunun onayını alması gerekir. Yayın kurulu tarafından yayınlanması uygun bulunan yazılar konularına göre dergide yayın için planlanır. 7- Dergimize gönderilen yazılar yayınlansın-yayınlanmasın iade edilmez. 8- Yazıların dergimize, e-mail yoluyla bilgi@nebevihayatyayinlari.com adresine gönderilmesi gerekir.


içindekiler Hasan Karakaya

HAYATI, HAYAT VERENE ADAMAK

Mahmut Varhan

Allah İçin Yaşamak

BAŞYAZI

KAPAK GÜNDEM

KAPAK GÜNDEM

Hakan Sarıküçük

KAPAK GÜNDEM

Nedim Bal

18 Allah’ın Yardımı, Başarı ve Zafer

Grafik-Tasarım Necip Taha Kıdeyş

Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Mert

Yönetim Merkezi Güneşli Mah. Ayçin Sk. No: 36 Güneşli/İst. Tel - Faks: (0212) 515 65 72 GSM: 0543 654 46 63

Dağıtım Sorumlusu Turan Güncü (0543 654 46 63) Tashih, Redaksiyon Yusuf Yılmaz

10

Allah’ın 14 Sevdiği Kulların Özellikleri

Sahibi Şükrü Yıldız

Mali İşler Sorumlusu Hakan Sarıküçük

5

twitter.com/nebevihayat facebook.com/nebevihayatdergisi www.nebevihayatyayinlari.com bilgi@nebevihayatyayinlari.com

Reklam ve Abone İşleri Tel - Faks: (0212) 515 65 72 GSM: 0543 654 46 63 Abone Şartları Yurt içi yıllık: 60 TL. Yayın Türü: Aylık, Yerel, Süreli Yayın Nebevî Hayat Aylık Dergi (Türkçe)


24

“Allah Yolunda Sebat” Ölene Kadar... Said Özdemir

27

Allah İçin Sevmek ve Buğzetmek

30

İhlâs ve Samimiyet Önder Kepe

İmanın Lezzeti - Muhammed Ali Mücahid..............................................................................................................33 İslam Davetçisinin Vasıfları - Yusuf Mert.............................................................................................................36 Safer Ayı ve Uğursuzluk Hurafesi - Mehmet Emin..............................................................................................38 Edep, İlim ve İffet Aynasında Bir Portre: İMAM BUHARİ -1 - Ali Yücel........................................................40 Mü’min Ailenin Özellikleri -1 - Yusuf Yılmaz......................................................................................................44 Meçhul Mücahid - Ebubekir Eren............................................................................................................................47 Röportaj (Hasan Karakaya ile...)............................................................................................................................48 Kitaplık - GECE YOLCULARI...............................................................................................................................51 Ameli Tavsiyeler - Yusuf Mert................................................................................................................................52 Evrime Son Darbe: Hz. Havva Hipotezi - Uğur Koç...........................................................................................54 Sosyal Medya Sizsiniz ya da Sosyal Medya Sızsınız - Süleyman Çankaya........................................................56 Hicab Tunus’ta Geri Döndü - (Yvona Ridley) Tercüme: Mehmet H. Uyanıkoğlu............................................60 Dünyadan Haberler.................................................................................................................................................62 Sizden Gelenler.........................................................................................................................................................64

Yayınlanacak yazılarda düzeltme ve çıkartmalar yapılabilir. Yazıların bilimsel sorumluluğu yazarlarına aittir. Baskı Cilt: Basım Yeri: İstanbul Basım Tarihi: Kasım 2012

Yazı kuralları • • • •

Yazılar e-posta ile (bilgi@nebevihayatyayinlari.com) adresine gönderilmelidir. Yazarın, e-posta ile beraber telefon (varsa faks) numaraları verilmelidir. Yazılar en fazla 3 sayfa -12 punto, Times New Roman ve 1.5 satır aralıklı- olmalıdır. Varsa yazı ile birlikte resimler yazı ile birlikte gönderilmelidir. Yoksa yazıda kullanılabilecek resimler hakkında bilgi verilmelidir.

• •

Yazı içinde kullanılan kaynaklar standart ölçülere uygun olarak sonda dipnot veya kaynakça olarak verilmelidir. Yayın kurulu, dergiye gelen yazılar üzerinde gerekli gördüğü takdirde değişiklik yapabilir. Dergimizde yayınlanan yazılar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir. Gönderilen yazılar iade edilmez.


EDİTÖR Allah’ın adıyla Hamd, İslâm’ın hidayetiyle bizleri şereflendiren Rabbimize, salât ve selam biricik önderimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e, ailesine, ashabına ve onun yolunu izleyen tüm müminlerin üzerine olsun. Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun ki dergimizin ilk sayısı yoğun bir ilgiyle karşılandı, sahiplenildi. Bu ilgi bizleri hem sevindirdi hem de görevimizin önemini bir kez daha ortaya koydu. İlk sayımızda değişik tepki ve yankılar oldu. İkinci sayımızı sizlerin istek ve taleplerini önceleyerek hazırladık. Bize yönelen övgü ve eleştiriler doğrultusunda hizmet kalitemizi yükseltmek için Nebevi Hayat Dergisi olarak daha bir azimle yolumuza devam etmekteyiz. Değerli Dostlar, Gündemimiz oldukça hareketli, bir yandan Suriye, bir yandan Afganistan, bir yandan Gazze, bir yandan Çeçenistan … coğrafyamız kan gölüne çevrilmiş durumda… Dullar, yetimler, mazlumlar, çaresizlerin niyazları semayı titretiyor. Böyle bir zaman diliminde çalışmalarımızda daha bir azimli daha bir kararlı olmalıyız. İslam düşmanlarının dinimize ve ümmetimize yapmış oldukları maddi ve manevi saldırılara karşı hakkın tebliği, müdafaası ve muhafazası için çalışmalarımızı artırmalıyız. Bilmeliyiz ki bizler yoruluyor ve zorluk çekiyorsak batıl ehli de kendi davaları için yorulmakta ve çile çekmektedirler. Fakat bizler Rabbimizden bunun ecrini ve mükafatını umuyoruz. “Düşman topluluğunu izlemekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. Üstelik siz Allah’tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Nisa, 4/104) Değerli Dostlar, Müslümanların çarpık demokrasinin işleyişine katılmalarının fayda getirmeyeceği kanaatindeyiz. Bütün demokratik siyasi partilere tavır konmalı ve partiler üstü ümmetçi, Kur’an ve Sünnet’ten taviz vermeyen, kitlesel İslami hareketin ifadesi olacak siyasetler üretilmelidir. Hayatımız ve mücadelemiz Hz. Peygamber’in Nebevî metoduna uygun olmalıdır. Değerli Dostlar, İkinci sayımızda “Allah İçin Yaşamak” temasını ön plana çıkararak hayatımızın asıl gayesine dikkat çekmek ve bu konuda bilincimizi tazelemek istedik. Hayatı, hayat verene adamak, Allah’ın sevdiği kulların özellikleri, Allah’ın yardımı ve başarı, Allah’ın dininde sebat gibi konularla şuurumuzu artırmaya çalıştık. Ayrıca salih amellerimizi artırmaya yönelik koymuş olduğumuz çetele ile de sizleri hayra teşvik etmeye çalıştık. İslam önderlerinde İmam Buhari’yi, kitap tanıtım köşesinde de her müslümanın okuması gerektiği kanaatinde olduğumuz Gece Yolcuları kitabını tanıttık. Sizleri istifade etmeniz duasıyla yazılarımızla baş başa bırakırken daha ilk sayıda Nebevi Hayat’ı sahiplenen dostlarımıza, kardeşlerimize ve okuyucularımıza ilgilerinden dolayı teşekkür ediyoruz. Rabbimiz ecrinizi dareynde en güzel şekilde sizlere versin. Bu ilgiye layık olmaya çalışacağız.

NEBEVÎ HAYAT

Değerli Dostlar,

4

Sizlerden istirhamımız dergimiz “Nebevi Hayat”ı tanımayanlara tanıtarak gönül halkamızı daha da genişletelim. Livau’l-hamd sancağı altında toplanmak duasıyla… Allah’a emanet olun.

OCAK’13


Başyazı

HAYATI, HAYAT VERENE ADAMAK

‫ات‬ ِ ‫اس َم ْن يَ ْش ۪ري نَف َْس ُه ا ْب ِت َغٓا َء َم ْر َض‬ ِ ‫َو ِم َن ال َّن‬ ‫الل َر ُ۫ؤ ٌف ِبا ْل ِع َبا ِد‬ ِۜ ّٰ ُ ّٰ ‫الل َو‬

İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah, kullarına çok şefkatlidir. (Bakara, 207)

İ

Hasan Karakaya nsanlık tarihi boyunca hak ve batıl savaşı

giden bir yol olarak görmüşler ve hayatlarını bu

durmadan devam etmiştir. Bu savaş, Hz.

minval üzere devam ettirmişlerdir. Zikredeceği-

Âdem’in oğulları Hâbil ve Kâbil ile başlamış ve

miz Zatu’r-Reci Gazvesi Asım b. Sabit ve arkadaş-

günümüze kadar sürmüştür. Bâtıl bazen güçlen-

ları da bu yiğitler kervanından sadece bir kaçıdır.

miş ve hakkı sindirmeye çalışmışsa da eninde sohammed! De ki: Hak geldi, bâtıl yok oldu. Elbette bâtıl yok olmaya mahkûmdur.” (İsra, 17/81)

Zatu’r-Recî Gazvesi Kahramanları Asım b. Sabit ve Arkadaşları

Hak-Batıl mücadelesinde her devirde yiğit-

Ebu Hureyre radıyallahu anh diyor ki: “Ra-

ler ön saflara çıkıp zalimlerin zulmünden, kına-

sulullah sallallahu aleyhi ve sellem gözcü olarak

yıcının kınamasından korkmadan Allah yolun-

on kişiden müteşekkil bir müfreze gönderdi. Bun-

da hakkıyla cihad etmişler, bu aziz dini en yüce

ların başına, Hz. Ömer’in oğlu Asım’ın annesi ta-

noktalara taşımak için canlarını ve mallarını Allah

rafından dedesi olan Asım bin Sâbit el-Ensârî’yi

yolunda feda etmişlerdir. Hayatlarını kendileri-

emir tayin etti. Bunlar hareket edip Usfân’la Mek-

ne hayat veren Hayy ve Kayyum olan Allah için

ke arasında bulunun ve Hed’e adı verilen bir yere

mücadele ederek geçirmişlerdir. Bu yiğitler haya-

vardılar. Bunlar düşmanları tarafından keşfedile-

tı ölüme giden bir yol değil, adeta ölümü hayata

rek Hüzeyl kabilesinin bir kolu olan LihyânoğulSAFER 1434

O’nun İzinde...

nunda hak gelip bâtılın beynini ezmiştir: “Ey Mu-

5


Allah’a yemin olsun ki, Hubeyb’den daha hayırlı bir esir görmedim. Vallahi, bir gün onun demirlerle bağlı iken elindeki üzüm salkımından yediğini gördüm. Halbuki o gün Mekke’de hiçbir meyve bulunmuyordu. ları’na bildirildiler. Lihyânoğulları, Müslüman

Zühri diyor ki: “Tâbiînden Ubeydullah bin

müfrezeye karşı ikiyüze yakın okçu gönderdiler.

Iyâz’ın bana bildirdiğine göre, Hâris’in kızla-

Okçular Müslümanların izini takip ettiler. Müfre-

rından olan Mâriye veya Cevriye, Ubeydullah

ze emiri Asım ve arkadaşları müşrikleri görünce

bin Iyâz’a Hubeyb hakkında şunları söylemiş-

bir tepeye sığındılar. Müşrikler gelip çevrelerini kuşattı ve onlara ‘Aşağı inin. Bize teslim olun. Sizden kimseyi öldürmeyeceğimize dair söz veriyor ve ahitte bulunuyoruz’ dediler. Müfreze emiri Asım bin Sâbit ‘Allah’a yemin olsun ki, ben bugün

temizlik yapmak için emanet olarak bir ustura istedi. Kadın da ona usturayı verdi. Kadın diyor ki: ‘Ben meşgul iken Hubeyb, yanına giden oğlu-

Ey Allah’ım! Sen bizim durumumuzu Peygambe-

mu tutup dizine oturttu. Ustura da elindeydi. Ben

ri’ne bildir’ dedi. Bun üzerine müşrikler onlara ok

öyle korktum ki, Hubeyb korktuğumu yüzüm-

atarak Asım dâhil yedi kişiyi şehit ettiler. Geri ka-

den anladı ve ‘Benim bunu öldüreceğimden mi

lan Hubeyb bin Adiyy el-Ensârî, Zeyd bin Desine

korkuyorsun? Ben bunu asla yapmam’ dedi. Al-

ve Abdullah bin Tarık isimli üç sahâbî müşrikle-

lah’a yemin olsun ki, Hubeyb’den daha hayırlı bir

nın yanına geldiler. Düşmanlar onlara tamamen hâkim olunca yaylarının bağlarını çözüp onlarla Müslümanları bağladılar. Bu sırada Abdullah bin Târık, ‘Bu yaptığınız birinci ihanetinizdir. Allah’a yemin olsun ki, asla sizinle beraber gitmeyece-

esir görmedim. Vallahi, bir gün onun demirlerle bağlı iken elindeki üzüm salkımından yediğini gördüm. Halbuki o gün Mekke’de hiçbir meyve bulunmuyordu. Şüphesiz ki bu, Hubeyb’e Allah tarafından verilmiş bir rızıktı.’

ğim’ dedi. Öldürülen Müslümanlara işaret ederek

Hubeyb’i Harem (kan dökülmesi haram olan

‘Şüphesiz ki bunlar, benim için en güzel örnektir’

bölge) sınırından çıkartıp Ten’im denilen yerde

dedi. Bunun üzerine müşrikler onu çekip sürükle-

öldürmeye götürürlerken Hubeyb onlara ‘Bırakın

diler. Kendileri ile beraber götürmeye zorladılar. Fakat Abdullah gitmemekte direndi. Müşrikler onu da öldürdüler. Geriye Hubeyb bin Adiyy ile Zeyd bin Desine kaldı. Müşrikler bunları götürüp

NEBEVÎ HAYAT

geldiklerinde, Hubeyb bu kadından, bedenen

bir kâfirin himayesine sığınarak asla aşağı inmem.

rin verdikleri söze binaen aşağı inip düşmanları-

6

tir. Müşrikler Hubeyb’i öldürmek için bir araya

Mekkelilere sattılar. Hubeyb’i, Hâris bin Amr’ın oğulları satın aldılar. Çünkü Hubeyb, Bedir sava-

beni iki rekât namaz kılayım’ dedi. Onu bıraktılar. Hubeyb tadil-i erkânı ile iki rekat namaz kıldı. Sonra onlara dönerek ‘Eğer benim sızlandığımı zannedeceğinizi düşünmeseydim, ben o iki rekatı uzatırdım. Ey Allah’ım! Sen bunların sayısını say

şında bunların babası Hâris bin Amr’ı öldürmüş-

(parça parça ederek bunları öldür, hiçbirini geri-

tü. Hubeyb bunların yanında bir müddet esir ola-

de bırakma)’ dedi. Hubeyb asılmaya götürüldüğü

rak kaldı.”

zaman şu şiiri söyledi:

OCAK’13


Çevreme fırkalar yığıldı. Düşmanlar kabilelerini başıma topladı Bir araya toplayabilecekleri her şeyi yanıma getirmişlerdi Yakınıma çocuk ve kadınlarını onlar çağırıp yerleştirdi. Düşman beni uzun ve müstahkem bir direğe bağladı, Herkes düşmanlığını açıkça ortaya koyuyordu. Çaresizdim, katledileceğim yerde elim kolum bağlıydı. Mağduriyetimi ve garipliğimi ancak Allah’a havale ederim. Katlederken yaptıklarını şikâyetim Allah’tan başka kime olabilirdi? Ey Arşın sahibi! Başıma gelenlere karşı lutfet sabrını! Düşmanlar etlerimi parçaladı, artık kurtulma ümidim de kalmadı. Dilerse Allah parçalanmış organların eklemlerini de mübarek kılar. Zira bütün bunlar O’nun rızasını kazanmak içindi. Bana ya dininden dön, ya da öldürüleceksin, dediler Ümit bekleyen gözlerim yağmur gibi yaşlar döktü. Dökmem, ölüm korkusuyla gözyaşı. Bir gün mutlak öleceğim. Korktuğum tek şey hayatta, yakıcı cehennem ateşi oldu. Ne boyun eğerim düşmana ne de önünde sızlanırım. Dönüşüm Allah’adır. Onun takdiri dışında bir şey mi oldu? Müslüman olarak öldürüldükten sonra artık önemli midir bana? Allah yolunda öldürülen bedenim acaba hangi tarafa düştü?


Allah Teala, düşmanlar tarafından kuşatıl-

hangi bir müşriği kendisine dokundurmayaca-

dıklarında Asım bin Sabit’in; “Ey Allah’ım, sen

ğına ve hiçbir müşriğe elini sürmeyeceğine dair

bizim durumumuzu Peygambere bildir” duasını

Allah’a söz vermişti.

kabul etti. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem sahabelerine müfrezenin halini ve başına gelenleri haber verdi.

Hz. Ömer’e; “Asım’ın vücudunun yaban arıları tarafından korunduğu haberi ulaşınca o şöyle demiştir: “Allah, mümin kulunu korur. Asım ha-

Diğer yandan Kureyş kâfirlerine Asım’ın öldü-

yatta iken herhangi bir müşriği kendisine dokun-

rüldüğü haberi ulaşınca, onun vücudundan kendi-

durmayacağına ve hiçbir müşriğe el sürmeyece-

sini tanıtacak bir organın koparılıp getirilmesi için

ğine dair Allah’a söz vermişti. Asım hayatta iken

Asım’ın nâşının yanına adam gönderdiler. Çünkü

verdiği sözü tutup müşrikleri kendisine yaklaş-

Asım müşriklerin ileri gelen bir adamını öldürmüştü.

tırmadı.. Ölümünden sonra da onu müşriklerden

Asım’ın öldürdüğü kişi Ukbe bin Ebi Mu-

Allah korudu.

ayt’tı. Ayrıca Asım Uhud savaşında Abduddar

İbn İshak diyor ki: “İkinci esir olan Zeyd bin

kabilesinden iki genç kardeşi öldürmüştü. Bunla-

Desine’yi ise, babası Umeyye bin Halef’e karşı-

rın anneleri Sa’d kızı Sülafe, Asım’ın kafasını eline

lık öldürmek için Umeyye’nin oğlu Safvan satın

geçirdiğinde kafatasında şarap içeceğine dair and

aldı. Safvan onu Nistas adlı bir kölesine teslim

içmişti.

etti. Onu öldürmek için Harem sınırından çıkarıp

Allah Teala, Asım’ın cesedi üzerine bulut şeklinde yaban arıları gönderdi.. Bu arılar Asım’ın cesedini Kureyşlilerden korudu. Onlar Asım’ın vücudundan herhangi bir parça koparmaya muktedir olamadılar.

Ten’im isimli yere götürdü. Zeyd’in çevresine Ebu Süfyan bin Harb dahil Kureyş kabilesi toplandı. Zeyd bin Desine’nin öldürülme anında Ebu Süfyan ona şöyle dedi: “Ey Zeyd, Allah için söyle. İster misin ki, burada senin yerinde Muhammed olsun, onun boynunu vuralım. Sende ailenin ya-

Cesedinden parça almaktan aciz kalan müş-

nında olasın.” Buna karşılık Zeyd, metanetle şu

rikler; “nasıl olsa geceleyin arılar gider. O zaman

cevabı verdi. ‘Allah’a yemin olsun ki değil beni

Hz. Ömer’e; “Asım’ın vücudunun yaban arıları tarafından korunduğu haberi ulaşınca o şöyle demiştir: “Allah, mümin kulunu korur. Asım hayatta iken herhangi bir müşriği kendisine dokundurmayacağına ve hiçbir müşriğe el sürmeyeceğine dair Allah’a söz vermişti. Asım hayatta iken verdiği sözü tutup müşrikleri kendisine yaklaştırmadı.. Ölümünden sonra da onu müşriklerden Allah korudu.

NEBEVÎ HAYAT

gelelim” dediler. Allah Teala, gece olunca yağmur

8

yağdırıp seller akıttı. Sel Asım’ın cesedini alıp götürdü. Müşrikler bir şey bulamadılar. Bir rivayette: Yerin yarılıp Asım’ın cesedini içine aldığı söylenmiştir. Çünkü Asım; necis oluşlarından dolayı, herOCAK’13

serbest bırakmanız karşılığında Muhammed’in öldürülmesini isteyeyim şimdi bulunduğu yerde kendisini bir dikenin incitmesini dahi istemem.” Ebu Süfyan şöyle dedi: “Arkadaşlarının Muhammed’i sevdiği kadar herhangi bir kimsenin başkasını sevdiğini görmedim.”


Sonra Zeyd’i Nistas öldürdü. Allah Zeyd’e rahmet etsin. Görüldüğü gibi Allah erleri, hakkıyla iman ettikleri için dinleri uğrunda canlarını esirgememiş, tağutların ve kafirlerin hiçbir teklifini kabul

tutar. Allah Teala nezdinde bu böyledir. Sonra inanç öyle bir emanettir ki, bu yüce emanet, ancak uğrunda hayatını feda edecek, her şeyini bu yola koyabilecek kararlı kişilere teslim edilmiştir.

etmeye yanaşmamış ve azimetin altın harflerle

İşte bunun içindir ki, Allah’ın dostları olan

yazılacak misalleri olmuşlardır. Günümüze ka-

hakiki veliler, küfrün karşısında asla susmazlar.

dar hiçbir tahrife uğratılmayan bu din, işte bu gibi

Çünkü onlar, “Cihadın en üstünü, zalim idarecinin

kahramanlar vasıtasıyla hâkimiyetini sürdürmüş ve insanlığı cehaletin bataklığından kurtarıp ilahi hidayete sevk etmiştir. Günümüzde insanların kalbinden uzaklaştırılan ve raflara kaldırılmak

karşısında hakkı söylemektir” hadisinin gereğini fiilen yaşarlar. Onların bir kısım meddahlara ihtiyacı yoktur. Çünkü onlar fani dünyaya aldanmazlar.

Zeyd bin Desine’nin öldürülme anında Ebu Süfyan ona şöyle dedi: “Ey Zeyd, Allah için söyle. İster misin ki, burada senin yerinde Muhammed olsun, onun boynunu vuralım. Sende ailenin yanında olasın.” Buna karşılık Zeyd, metanetle şu cevabı verdi. ‘Allah’a yemin olsun ki değil beni serbest bırakmanız karşılığında Muhammed’in öldürülmesini isteyeyim şimdi bulunduğu yerde kendisini bir dikenin incitmesini dahi istemem.” Ebu Süfyan şöyle dedi: “Arkadaşlarının Muhammed’i sevdiği kadar herhangi bir kimsenin başkasını sevdiğini görmedim.”

mertebeye ulaşıp kalplerde ve meydanlarda şahlanması için Rasulullah dönemindeki bu tür kahramanlara ihtiyaç vardır. Her türlü bahaneyi ileri sürerek acizlik ve korkaklıklarına ruhsat arayan günümüz insanlarının bu ağır vazifeyi ifa edebilmeleri için imanlarını kuvvetlendirmeleri, ilhamını beşerî düşüncelerden değil, ilâhi nizamdan almaları ve cehalet kalıntılarından arınarak ruhlarını yenilemeleri

Dünyanın, ahiret nimetleri karşısında mümin için bir zindan, cehennem azabı karşısında kâfir için bir cennet olduğunu yakinen bilirler. Nitekim Hz. Peygamber “Dünya mü’minin zindanı, kâfirin ise cennetidir” (Müslim, Tirmizi) buyurmuştur. Peygamber (s.a.v.), günümüz şartlarına benzer durumda yaşayan bir Müslüman’ın nasıl tavır takınması gerektiğini beyan ederek şöyle buyur-

gerekmektedir. Aksi taktirde, fincanda fırtınalar

muştur: “İnsanlar öyle bir zamanda yaşayacaklar ki,

ve çöllerde fısıltılar hiçbir amaca ulaştıramaz. Bu

kişi acizlikle büyük günah işlemekten birini seçmeye

hususta Seyyid Kutup, Fi Zilâli’l-Kur’an’da şöyle

mecbur edilecektir. Kim bu zamana ulaşırsa, acizliği

diyor: “İnanç çok ciddi bir meseledir. Onda gevşeklik, lakaytlık yoktur. Onu korumak oldukça pahalıdır. Fakat mü’min, inancını her değerden üstün

günahkârlığa tercih etsin.” (Ahmed b. Hanbel) Rabbim cümlemizi dini mübin İslam’a hizmet eden ihlaslı kullarından eylesin. SAFER 1434

O’nun İzinde...

istenen bu yüce dinin yeniden layık olduğu yüce

9


Kapak Gündem Mahmut Varhan

Allah İçin Yaşamak ‫الل َف َي ْق ُت ُلو َن َويُ ْق َت ُلو َن َو ْع ًدا َعلَ ْي ِه َح ّق ًا‬ ِ ّٰ ‫يل‬ َ ّٰ ‫اِ ّ َن‬ ْ ‫الل‬ ِ ‫اش َت ٰرى ِم َن ا ْل ُم ْؤ ِم ۪ني َن اَ ْنف َُس ُه ْم َواَ ْم َوالَ ُه ْم ِباَ ّ َن لَ ُه ُم ا ْل َج ّ َن َۜة يُ َقاتِ ُلو َن ۪في َس ۪ب‬ ‫َاس َت ْب ِش ُروا ِب َب ْي ِع ُك ُم ا ّلَ ۪ذي بَايَ ْع ُت ْم ِب ۪ ۜه َو ٰذلِ َك ُه َو ا ْل َف ْو ُز ا ْل َع ۪ظي ُم‬ ِ ّٰ ‫يل َوا ْل ُق ْر ٰا ِ ۜن َو َم ْن اَ ْو ٰفى ِب َع ْه ِد ۪ه ِم َن‬ ْ ‫الل ف‬ ِ ْ ‫ِفي ال ّ َت ْو ٰري ِة َو‬ ِ ‫ال ْن ۪ج‬

“Şüphesiz ki Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân’da olan gerçek va’didir. Allah’tan daha fazla kim ahdine vefa gösterir? Öyleyse yaptığınız bu alışverişe sevinin. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe;111)

B

izleri yoktan var ederek, hayat nimetini bahşeden Allah Teâlâ’ya hamd eder; bu hayatın Allah Teâlâ için nasıl yaşanacağını mübarek hayatları ile örnek olarak bizlere gösteren Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e salat ve selam ederiz. Evvela şunun bilinmesi gerekir ki, dünyanın üç yüzü vardır:

NEBEVÎ HAYAT

1. Dünya ahiretin mezrasıdır. İnsan şu dünya tarlasına ne ekerse, ahirette ancak onu harman eder.

10

2. Allah’ın esmâ, sıfat ve ef’âlini ayne’l- yakin derecede bize şerh ve tefsir eden şu kâinat kitabıdır. İşte Allah’ın Kelâmı olan Kur’ân-ı Kerimin, Allah’ın kevni ayetleri ve irade sıfatına dayanan kanunları olan şu kitab’ı kebir’i kainâta çoklukla atıfta bulunmasının sırrı budur. OCAK’13

3. Dünyanın bir de insanı nefsine ve hevasına hitap eden, çeşitli duygularını tatmin eden lezaizi vardır ki; Kur’ân-ı Kerim ve sünnet’i seniyyede yerilen yüzü budur. Dünyanın bu yüzü fâni olup, zeval mührü ile damgalanmış olduğundan kalbin alâkasına değmez. İşte ey mü’min kardeşim! Dünyanın dışı süs, içi pis; zâhiri lezâiz, bâtını ve hakikati zahmet ve azap olan şu gelin libâsını giymiş cadı suretindeki yüzünden şiddetle kaçmalı ve onu ebediyen boşamalıyız. Allah Teâlâ tarafından mükerrem kılınan biz mü’minlere yakışan, hayvanlar gibi ve hatta onlardan daha şaşkın bir şekilde dünyanın bu çirkin yüzüne meftun olan kâfirlere benzetmekten sakınmak; dünyanın güzel, parlak, faydalı ve nezih olan ilk iki yüzüne kıymet vermektir. Zaten bu muazzam kâinatın kurulma sebebi de budur. Kâinata bu müstakim nazarla bakan biz mü’minlerin birinci vazifesi, ilahi rıza doğrultusunda yaşamak ve Kur’ân-sünnet çerçevesinin dışına çıkmamaktır. Hayatımızı Kur’ân-ı mübin ve


sünnet-i seniyye’ye hizmet etmeye vakfetmeli ve din’i mübin’i İslam’a feda etmeliyiz. Bu hususta bizim en güzel örneğimiz başta Rasulullâh sallallahu aleyhi ve selem olmak üzere selef’i sâlihindir. Onlar bütün hayatlarını, hayatı hibe eden Allah Teâlâ’ya adamışlardı. Kâh Rabbü’l- âleminin huzurunda huşu ile namaz kılar, kâh Allah yolunda cihad etmek için çöller aşarlardı. Bazen zikir meclislerinde imanlarını tazeleyip itmi’nân ve ihsan derecesine çıkıyor, bazen de ilim halkalarında ta’lim ve taallümde bulunuyorlardı. Kimi zaman yetim, fakir, dul ve muhtaçları gözetmek ve kollamak için birbirleriyle yarışıyor, kimi zaman da birbirlerine nasihat etmek, emr’i bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l-münker vazifesini yerine getirmek için yoğun gayret sarf ediyorlardı. Onlar bazen hac ve umre için Mekke-i mükerremenin yollarını aşındırıyor, bazen de ilmi rıhletler uğrunda âfakı tavaf ediyor ve dünya seyyahı oluveriyorlardı. Onlar nimet zamanında şâkir, mihnet zamanında

İyad, Allah Teâlâ’nın: “Hanginizin daha iyi amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur.” (Mülk; 2) âyetini, muhakkak ki amel ihlas üzere olup, sünnete muvafık değilse kabul edilmez. Yine amel sünnete muvafık olup, ihlâslı değilse kabul edilmez. Hem ihlâslı, hem de sünnete muvafık olursa, ancak o zaman kabul edilir’’ diye açıklamıştır. Muhammed b. Aclan da şöyle demektedir: “Amel ancak üç şeyle sahih olur: Allah korkusu (takva duygusu) ile yapılacak, güzel ve samimi bir niyet ile (ihlâs üzere) işlenecek ve sünnete muvafık olacak.” Abdullah b. Mübarek de şöyle buyuruyor: “Nice küçük ameller vardır ki, niyet ( ihlâs) onu büyük yapar, nice büyük amel de vardır ki, (kötü) niyet onu küçük yapar.” Sehl b. Abdullah et-Tüsteri dedi ki: “Akıllı kimseler ihlâsın tefsirine baktılar. Gördükleri tek şey şuydu: “Kişinin gizli-aşikâr bütün hallerindeki tüm hareketleri ve sakin kalışları Allah Teâlâ

Mü’minlerin birinci vazifesi, ilahi rıza doğrultusunda yaşamak ve Kur’ân-sünnet çerçevesinin dışına çıkmamaktır. Hayatımızı Kur’ân-ı mübin ve sünnet-i seniyye’ye hizmet etmeye vakfetmeli ve din’i mübin’i İslam’a feda etmeliyiz. Bu hususta bizim en güzel örneğimiz başta Rasulullâh sallallahu aleyhi ve selem olmak üzere selef’i sâlihindir. Onlar bütün hayatlarını, hayatı hibe eden Allah Teâlâ’ya adamışlardı.

Evet, onların bütün hayatları ihlâs üzere kurulmuştu. Şimdi de bir nebze ihlâstan bahsetmemiz yerinde olacaktır. Rabbimiz celle celâluhu biz kullarına ihlâsı emrederek şöyle buyurmaktadır: “Kim Rabb’ine kavuşmayı istiyorsa, salih amel işlesin ve ibadette hiçbir şeyi Rabb’ine ortak koşmasın.” (Kehf; 110) yani ihlâs üzere, şeriata muvafık bir şekilde Rabb’ine ibadet etsin. Nitekim Fudayl b.

için olmalıdır. Buna ne nefis, ne hevâ ve ne de dünya hiçbir şey karışmamalıdır.” Burada Süfyan es-Sevri ile Fudayl b. İyad arasında cereyan eden şu olayı aktarmadan geçemeyeceğiz: Süfyan es-Sevri ile Fudayl b. İyad görüşürler. Birbirlerine öğüt verirler. Öyle ki ikisi de ağlar. Bunun üzerine Süfyan şöyle der: “Ben umarım ki bizim bu meclisimiz, bütün meclislerimiz arasında en fazla bereketli olan meclis olmuştur.” Fudayl ise şöyle dedi: “Sen böyle umabilirsin. Fakat ben korkarım ki bu meclis oturduğumuz meclisler arasında en uğursuzu oldu. Sen yanında bulunan güzel şeyleri (hikmet ve öğütleri) bulup onlarla benim için süslenmedin mi?! Ben de aynı şekilde bunların benzeri ile senin için süslendim! Böylece sen bana kulluk ettin, ben de sana kulluk ettim!’’ Bunun üzerine Süfyan hıçkıra hıçkıra ağSAFER 1434

O’nun İzinde...

sabırlı idiler. Hâsılı bütün hayatı tüm veçheleriyle alemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ için yaşıyorlardı. Onlar hakkında şu ayeti kerime bütün hakikatı ile tecelli etmişti: “De ki: “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabb’i olan Allah içindir.’’ (En’âm;162)

11


Ey davetçi kardeşim! Eğer sen de hem kendi nefsinde sâlih ve hem de başkalarını ıslah edici olmak istiyorsan, bütün işlerin ihlâs üzere olmalıdır. Şayet iki dünyada da aziz olmak ve bütün işlerinin düzgün bir şekilde yürümesini diliyorsan, hayatının tek gayesi olarak sünnet’i seniyye dairesinde ilâhi rızayı kazanmaya çalışmalısın. Bu konuda, hayatının her ânını mevlâsı için yaşayan Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e kulak verelim: “Kimin derdi ahiret olursa, Allah onun kalbini/gönlünü zengin kılar, onun dağınık işlerini bir araya toplar/düzene sokar ve zorla da olsa dünya ona gelir. Kimin de derdi dünya olursa, Allah Teâlâ onun fakirliğini iki gözünün arasına yerleştirir, onun toplu ve düzgün olan işlerini darmadağın eder ve dünyadan da ona takdir edilenden başkası gelmez.” ladı. Sonra şöyle dedi: “Beni ihya ettiğin gibi Allah da seni ihya etsin.” Selefimizde bunun gibi vakıalar pek çoktur. Allah Teâlâ bizleri ibret alanlardan eylesin.

NEBEVÎ HAYAT

İşte selefimizin bütün işleri bu şekilde ihlâs üzere olduğundan ve onların hayat gayeleri ilâhi rızayı kazanmak olduğundan, Allah Teâlâ onları aziz kılmıştı. Onları bu dünyanın da ahiretin de efendileri yapmış, milletleri ve ülkeleri onların elleriyle ıslah etmiş ve nurunu onlar vesilesiyle tamamlamıştı

12

Ey davetçi kardeşim! Eğer sen de hem kendi nefsinde sâlih ve hem de başkalarını ıslah edici olmak istiyorsan, bütün işlerin ihlâs üzere olmalıdır. Şayet iki dünyada da aziz olmak ve bütün işlerinin düzgün bir şekilde yürümesini diliyorsan, hayatının tek gayesi olarak sünnet’i seniyye dairesinde ilâhi rızayı kazanmaya çalışmalısın. Bu konuda, hayatının her ânını mevlâsı için yaşayan Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e kulak verelim: “Kimin derdi ahiret olursa, Allah onun kalbini/gönlünü zengin kılar, onun dağınık işlerini bir araya toplar/düzene sokar ve zorla da olsa dünya ona gelir. Kimin de derdi dünya olursa, Allah Teâlâ onun fakirliğini iki gözünün arasına yerleştirir, onun toplu ve düzgün olan işlerini darmadağın eder ve dünyadan da ona takdir edilenden başkası gelmez.” Değerli kardeşim! Bütün izzet ve yücelik Allah Teâlâ ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e itaat etmekte ve hayatın gayesi olarak yüce yaratıcımızın rızasını elde ederek ahirette felaha kavuşmak için çalışmaktadır. Nitekim Yüce MevOCAK’13

lâ şöyle buyurmaktadır: “Kim izzet istiyorsa, bilsin ki, izzet tamamıyla Allah’ındır. Güzel sözler ancak O’na yükselir. Güzel sözleri de, salih amel yükseltir…’’ (Fâtır; 10), “… Oysa şeref/üstünlük Allah’a, peygamberine ve mü’minlere aittir…’’ (Münâfikûn; 8) İmanda öyle bir izzet vardır ki, dünyadaki bütün kuvvetlere galip gelir. Evet, hakiki iman eden bir zât, bütün dünyaya meydan okuyabilir. Ey davetçi kardeşim! Allah için bu büyük gayeyi gerçekleştirebilmen ve şu hayatı yüce Mevlâ’nın rızası çerçevesinde yaşayabilmen için şu sıfatlara sahip olman gerekir: İlim: Bilmelisin ki şu dünya çölünde rehberimiz ilimdir. Rehbersiz çöle girenin selâmetle kurtulması pek nâdirdir. Bu dünya çölündeki şehvet ve şüphe canavarlarına, görünen ve görünmeyen türlü türlü düşmanlara karşı en sağlam sığınak ilimdir. İşte bundan dolayıdır ki tevhid de dâhil bütün sözlü ve fiili amellerden önce ilim olması gerekir. Yüce Mevla şöyle buyurmaktadır: “Bil ki, Allah’tan başka ilah yoktur.” (Muhammed;19) Amel ve İbadet: İlim rehber ise, onunla amel etmek azıktır. İlimden asıl maksat onunla amel etmektir. Selefimizin sürekli devam ettikleri nafile ibadetleri vardı. Bizim de bu konuda salih selefimize uymamız gerekir. Özellikle gece namazı, nafile oruç, sadaka/infak ve zikirden hissedar olmamız lazımdır. Bu ve benzeri nafilelerden az da olsa sürekli devam ettiğimiz bir virdimizin olması gerekir. Çünkü Allah’ın en çok sevdiği amel, az da olsa devamlı olan ameldir. Davet ve Tebliğ: Bilinsin ki fert ve ümmet


olarak en mukaddes vazifelerimizden ve ihmal edilmiş görevlerimizden biri de din-i hak olan İslam’a davet etmektir. Özellikle küfür sistemlerinin ve şirk ideolojilerinin hâkim olduğu, insanların şeriat’ı garraya ve semavi hukuk olan İslam hukukuna sırtlarını dönerek canlar, mallar ve ırzlar hakkında arzi ve beşeri Batı hukukunu tahkim ettikleri; bid’at ve hurafelerin her tarafı kapladığı, fısk’u fucurun ve kebâir günahların bütün yeryüzünü istila ettiği şu ahir zamanda; insanlığa hediye edilmiş olan ilâhi rahmete ve İslami adâlete davet etmeye ne kadar ihtiyaç olduğunu beyan etmeye gerek var mıdır?! Bu konuda yüce Mevlâ’nın şu sözü yeterlidir: “(İnsanları) Allah’a davet edip salih amel işleyen ve: ‘Ben Müslümanlardanım’ diyen kimseden daha güzel sözlü kimdir?” (Fussilet;33) Zühd: Bir davetçi için en tehlikeli şey, kalbinde dünyaya karşı bir meyil ve muhabbet oluşmasıdır. Davetçi dünyaya meylettikçe, davetine olan bağlılığı ve samimiyeti azalır. Bunun neticesinde de daveti ya hiç ürün vermez veya meyvesi çürük çıkar. Bilinmelidir ki dünyanın sefasında zahmet,

za’fiyet ve acziyetlerinin en önemli sebebidir. Bu hususta mü’min kişi, Allah azze ve celle ile asla bozulmasını istemeyeceği bir alışveriş yapmış ve bu sözleşme ezeli ve ebedi olan Furkan-ı mübin’de şu şekilde tescil edilmiştir: “Şüphesiz ki Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar, Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allah’ın Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân’da olan gerçek va’didir. Allah’tan daha fazla kim ahdine vefa gösterir? Öyleyse yaptığınız bu alışverişe sevinin. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe;111) Sabır ve Sebat: Ey bu sıfatlara sahip olan kardeşim! Artık belâ ve musibetlere, çeşitli imtihanlara karşı sabır zırhını kuşanmalı ve yolun sonuna kadar sebatkâr davranmalısın. Çünkü sen artık insi ve cinni şeytanları rahatsız eden kâmil bir insansın. Ve onların sana sözlü ve fiili eziyetleri olacaktır. Eğer takvalı olur ve sabredersen, sana hiçbir zararları olmaz. Aksi takdirde ayağını kaydırmaları an meselesidir. Yüce Mevlâ şöy-

Amel ve İbadet: İlim rehber ise, onunla amel etmek azıktır. İlimden asıl maksat onunla amel etmektir. Selefimizin sürekli devam ettikleri nafile ibadetleri vardı. Bizim de bu konuda salih selefimize uymamız gerekir. Özellikle gece namazı, nafile oruç, sadaka/infak ve zikirden hissedar olmamız lazımdır. Bu ve benzeri nafilelerden az da olsa sürekli devam ettiğimiz bir virdimizin olması gerekir. Çünkü Allah’ın en çok sevdiği amel, az da olsa devamlı olan ameldir.

Cihad: Allah Teâlâ’nın sevdiği ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in işin (dinin) zirvesi olarak nitelediği cihâd, Allah’ın dinine davet eden mü’minlerin en temel özelliklerindendir. Mü’min için en tehlikeli şey, Allah yolunda malıyla ve canıyla cihad etmeyi terk etmesi ve dünyaya meyletmesidir. Ölümden korkmak ve hayatı sevmek Müslümanların günümüzdeki dağınıklıklarının,

le buyurmaktadır: “Şüphe yok ki siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah’a ortak koşanlardan mutlaka birçok eziyet verici söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’tan korkarsanız, bilin ki bu, azmi gerektiren işlerdendir.” (Al-i İmrân;186) Kalemi elden bırakmadan yazımızın hitamını miskle bitirelim: “Asra yemin olsun ki, insan mutlaka hüsrandadır. Ancak iman edenler, salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.” (Asr;1-3) SAFER 1434

O’nun İzinde...

lezaizinde elem ve eziyet vardır. Dünyevi zevkler zehirli bir bal gibidir. Bundan dolayı da davetçinin sürekli kalbini murakabe ve müşahede altında tutması gerekir. Çünkü Allah’ın rızası ve muhabbeti, dünyada zahid olmaya bağlıdır.

13


Kapak Gündem

Allah’ın

Sevdiği Kulların Özellikleri Hakan Sarıküçük

‫بَلَى َم ْن أ َ ْو َفى ِب َع ْه ِد ِه‬ ‫الل يُ ِح ُّب‬ َ ّ ‫َوا ّتَ َقى َفإِ ّ َن‬ A

‫ا ْل ُم ّ َت ِقي َن‬

NEBEVÎ HAYAT

llah Celle Celaluhu’ya inanmak İslam esaslarının ilkini oluşturur. Allah’a inanmanın gereğide onu sevmektir. Bir müslümanın itikadında Allah sevgisi bütün sevgilerin üstündedir. Allah’ı seven kulun ona karşı olan kulluğu da istek ve sevgi ile olur. İslam’da bütün ibadetlerin temelinde Allah sevgisi bulunur. Bu esas olmadığında imanın varlığından söz edilebilmesi mümkün değildir. Allah inancına ve sevgisine dayanmayan ibadet ve ahlak gibi davranışlar İslâmi açıdan hiçbir şey ifade etmez.

14

Allah’ı seven, O’nun kelamı olan Kuran’ı ve elçisi olan Hz. Peygamber aleyhisselâm’ı özetle O’nun sevdiğini bildirdiği herkesi ve her şeyi sever. Nitekim Allah sevgisi Kur’an’da üzerinde önemle durulan hususlardandır. Tevbe sûresi 24. ayette Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: OCAK’13

Hayır, öyle değil; ahdini yerine getiren ve günahtan sakınan bilsin ki, Allah şüphesiz Takva sahiplerini sever. (Âl-i İmrân; 76) “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” Bu ayete göre bir müslümanın öncelikle Allah-u Teâlâ’yı ve Allah’ın sevmesini emrettiği her şeyi sevmesi diğer bütün sevgilerden daha önceliklidir. Buhârî’nin el-Eymân ve’n-Nüzûr bölümünde Hz. Ömer’den rivayet ettiği şu hadis de buna işaret etmektedir: Abdullah b. Hişâm’ın Hz. Ömer’den rivayet ettiğine göre Hz. Ömer, Hz. Peygamber’e: “Ey


Allah’ın Rasulü! Yemin ederim ki sen bana kendi canım dışındaki her şeyden daha sevgilisin” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu: “Hayır, Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki sana kendi canından da daha sevgili olmadıkça olmaz”. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle

da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.“ (Âl-i İmran; 31) Burada anlatılanlar dışında Kuran’ı Kerim’de ve hadisi şeriflerde Allah’ın sevdiğini bildirdiği başka kimseler daha vardır ki biz bunlardan bir kısmını zikredeceğiz.

dedi: “Vallahi şu anda sen bana kendi canımdan da daha sevgilisin.” Hz. Peygamber ona: “İşte şim-

KURAN’I KERİM’DEN ÖRNEKLER

di oldu Ömer!” buyurdu.

1. Tevbe edenler

İnsanın Allah-u Teâlâ’yı sevmesi Allah’ın da kulunu daha fazla sevmesine vesile olur. Nitekim Enes radıyallahu anh’dan rivayet edilen bir hadisi şerifte; Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in, Rabbi Azze ve Celle’den rivayet ettiğine göre Allah Celle Celaluhu şöyle buyurdu: “Kul bana bir karış yaklaşırsa, ben de ona bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa ben de ona bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelecek olursa ona koşarak giderim. Buhârî (7536).

Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever. (Bakara; 222) 2. Takva sahipleri Hayır, öyle değil; ahdini yerine getiren ve günahtan sakınan bilsin ki, Allah şüphesiz Takva sahiplerini sever. (Âl-i İmran; 76) 3. Sabredenler Allah, sabredenleri sever. (Âl-i İmran; 146)

Ve yine Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan, rivayet edilen bir hadiste, kulun Allah-u Teâlâ’ya nasıl yakınlaşabileceği ve bu yakınlaşmanın nasıl devamlı kalabileceği bizlere bildirilmiştir.

4. Muhsin (Güzel davranan, iyilik sahibi, dürüst) kişiler

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle

Allah (güzel davrananları, iyilikte bulunanları) sever. (Maide; 13, 93)

buyurdu: “Yüce Allah buyurdu ki: Kim benim bir dostuma (velime) düşmanlık ederse, ben ona savaş ilân ederim. Kulum üzerine farz kıldığım şeyden daha çok sevdiğim herhangi bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafilelerle bana yaklaşmayı sürdürür; sonunda ben de onu severim. Onu sevdim mi, artık kendisiyle işittiği kulağı, kendisiyle gördüğü gözü, kendisiyle yakaladığı eli, kendisiyle yürüdüğü ayağı olurum. Eğer benden bir şey dileyecek olursa andolsun ki ona veririm. Ve andolsun ki, bana sığınacak olursa, şüphesiz ki ben de onu

Allah Muhsinleri (güzel davrananları) sever. (Âl-i İmran; 148)

5. Tevekkül edenler Muhakkak ki Allah tevekkül edenleri (kendine dayanıp güvenenleri) sever. (Âl-i İmran; 159) 6. Temiz kimseler Allah da çok temizlenenleri sever. (Tevbe; 108) 7. Adaletli olanlar Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever. (Hucurat; 9)

himayeme alırım”. Buhari, VII, 190, (Rikak 38)

Kim Rasûl’e itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur. (Nisa: 80) De ki: “Allah’ı seviyorsanız bana uyun. Allah

HADİSİ ŞERİFLERDEN BAZI ÖRNEKLER 1. İyi huylu kimseler Câbir ibni Abdullah radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İyi huylu olanlarınız, içinizde en çok sevdiğim ve kıyamet günü bana en yakın mesafede bulunacak kimselerdir…” (Tirmizî, Birr 71) SAFER 1434

O’nun İzinde...

Hz. Peygambere itaat etmek Allah’a itaat etmek anlamına geldiği gibi, onu sevmek de Allah’ın sevgisini kazandırır. Nitekim Allah-u Teâlâ şöyle buyurur

15


2. Kardeşlerini ziyaret edenler Ebû Hureyre radıyallahu anh’den, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Adamın biri, bir başka köydeki (din) kardeşini ziyaret etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir meleği görevlendirdi. Adam meleğin yanına gelince, melek: Nereye gidiyorsun? dedi. Adam, şu (ileriki) köyde bir din kardeşim var, onu ziyarete gidiyorum, cevabını verdi. Melek: O adamdan elde etmek istediğin bir menfaatin mi var? dedi. Adam: Yok hayır, ben onu sırf Allah rızası için severim, onun için ziyaretine gidiyorum, dedi. Bunun üzerine melek: Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allah Teâlâ’nın sana gönderdiği elçisiyim, dedi.” (Müslim, Birr 38) 3. Sadaka verip iyilik edenler Ebû İdris el-Havlânî rahimehullah’dan şöyle dediği nakledilmiştir: Dımaşk mescidine girmiştim. Bir de ne göreyim, güleç yüzlü bir delikanlı ve başına toplanmış bir grup insan. Bunlar bir konuda görüş ayrılığına düştüler mi hemen o delikanlıya başvuruyor ve fikrini kabulleniyorlardı. Bu gencin kim olduğunu sordum. “Bu Muâz İbni Cebel radıyallahu anh’tır” dediler. Ertesi gün erkenden mescide koştum. Baktım ki o genç benden evvel gelmiş namaz kılıyor. Namazını bitirinceye kadar bekledim sonra önüne geçerek selâm verdim ve: - Allah’a yemin ederim ki ben seni seviyorum, dedim. - Allah için mi seviyorsun? dedi. - Evet, Allah için, dedim. O yine:

NEBEVÎ HAYAT

- (Gerçekten )Allah için mi seviyorsun? dedi. Ben de:

16

benim rızam için toplanan, benim rızâm uğrunda birbirini ziyaret eden ve sadece benim rızam için sadaka verip iyilik edenler, benim sevgimi hak ederler” buyurmuştur.” (Muvatta’, Şa’r 16) 4. Misafirine ikram edenler Ebû Hureyre radıyallahu anh şöyle dedi: Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: - Ben açım, dedi. Allah’ın Rasûlü hanımlarından birine haber salarak yiyecek bir şey göndermesini istedi. O da: - Seni peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, evde sudan başka bir şey yok, dedi. Hz. Peygamber bir başka hanımından yiyecek bir şeyler istedi. O da aynı cevabı verdi. Daha sonra Rasûl-i Ekrem’in öteki hanımları da: Seni peygamber olarak gönderene yemin ederim ki, evde sudan başka bir şey yok, diye haber gönderince, Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem ashâbına dönerek: - “Bu gece bu şahsı kim misafir etmek ister?” diye sordu. Ensardan biri: - Ben misafir ederim, yâ Rasûlallah, diyerek o yoksulu alıp evine götürdü. Eve varınca karısına: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in misafirini ağırla, dedi. Bir başka rivayete göre karısına: - Evde yiyecek bir şey var mı? diye sordu. Hanımı: - Hayır, sadece çocuklarımın yiyeceği kadar bir şey var, dedi. Sahâbî: - Öyleyse çocukları oyala. Sofraya gelmek isterlerse onları uyut. Misafirimiz içeri girince de lambayı söndür. Sofrada biz de yiyormuş gibi yapalım, dedi.

Bunun üzerine elbisemden tutarak beni kendisine doğru çekti ve şöyle dedi.

Sofraya oturdular. Misafir karnını doyurdu; onlar da aç yattılar. Sabahleyin o sahâbî Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gitti. Onu gören Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

- Kutlarım seni. Zira ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken dinledim:

- “Bu gece misafirinize yaptıklarınızdan Allah Teâlâ memnun oldu.” (Buhârî, Menâkıbü’l-Ensâr

- Evet,( gerçekten) Allah için seviyorum, dedim.

“Allah-u Teâlâ, “Sırf benim için birbirini seven, OCAK’13

10, Tefsîru sûre (59), 6; Müslim, Eşribe 172)


Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Yüce Allah buyurdu ki: Kim benim bir dostuma (velime) düşmanlık ederse, ben ona savaş ilân ederim. Kulum üzerine farz kıldığım şeyden daha çok sevdiğim herhangi bir şeyle bana yaklaşamaz. Kulum nafilelerle bana yaklaşmayı sürdürür; sonunda ben de onu severim. Onu sevdim mi, artık kendisiyle işittiği kulağı, kendisiyle gördüğü gözü, kendisiyle yakaladığı eli, kendisiyle yürüdüğü ayağı olurum. Eğer benden bir şey dileyecek olursa andolsun ki ona veririm. Ve andolsun ki, bana sığınacak olursa, şüphesiz ki ben de onu himayeme alırım”.

Ebü’l-Abbâs Sehl İbni Sa’d es-Sâidî radıyallahu anh’in söylediğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e bir adam geldi ve: – Yâ Rasûlallah! Bana, yaptığım zaman hem Allah’ın hem de insanların beni seveceği bir iş söyle, dedi. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem: – “Dünya ve dünyalıklardan yüz çevir, Allah seni sevsin; halkın elinde olandan yüz çevir, insanlar seni sevsin” buyurdu. (İbni Mâce, Zühd 1)

Yine Kur’an’da Allah’ın sevmediğini bildirdiği kimseler de şunlardır. 1. Küfür ehli ve günahkâr kişiler Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez. (Bakara; 276) 2. Hıyanet edenler Çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez. (Nisa; 107) Bozguncular (İfsad ehli olanlar) Allah ise bozguncuları sevmez. (Maide; 64)

6. Yumuşak huylu olanlar

3. Haddi aşan ve aşırı gidenler

İbni Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet

Allah sınırı aşanları sevmez. (Maide; 87)

edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sel-

4. İsraf edenler

lem Abdülkaysoğullarından Eşecc’e:

Çünkü Allah israf edenleri sevmez. (Araf; 31)

“Sende Allah’ın sevdiği iki özellik vardır: Yumu-

5. Zalimler

şak huyluluk ve ihtiyatkârlık” buyurdu. (Müslim,

Doğrusu O, zalimleri sevmez. (Şura; 40)

Îmân 25, 26. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 149; Tir-

6. Kendini beğenip böbürlenen kimseler

mizî, Birr 66; İbn; Mâce, Zühd 18) 7. İnsanlara kolaylık gösterenler Yine Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ kullarına lütufkârdır. Onlara kolaylık gösterilmesine memnun olur. Zorluk çıkaranlara ve başkalarına vermediği başarıyı ve sevabı, kolaylık gösterenlere verir.” (Müslim, Birr 77. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 10; İbni Mâce, Edeb 9) Bu sebeple her Müslüman Allah’ın sevgisini kazanmak için bu hususları yerine getirmeye özen gösterir. Allah’ın sevgisini kazanmak için de bunların zıddı olan hususlardan şiddetle sakınır.

Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez. (Hadid; 23) Müslüman kişi bu zikredilen ayetleri ibret nazarıyla düşünür ve Allah’ın sevmediği kullardan olmamak için bu özellikteki kişilerden olmamaya gayret eder. Allah-u Teâlâ’nın sevgisini kazandıracak yollar tabi ki bunlarla sınırlı değildir. Bunları tamamıyla incelemek bu kısa ve özet çalışmamızda mümkün değildir. Bunlar hakkında daha fazla bilgi elde edebilmek için tafsilatlı kitapların incelenmesi gerekir. Rabbim cümlemizi kendi rızası ve sevgisine hak kazanan müttaki, muvahhid ve mümin kullarından eylesin. ÂMİN. SAFER 1434

O’nun İzinde...

5. Dünya ve dünyalıklardan yüz çevirenler

17


Kapak Gündem Nedim Bal

Allah’ın Yardımı, Başarı ve Zafer -1-

Günümüz İslami hareketlerine mensup olan pek çok davetçi kardeşimizin, özellikle de gençlerin yanlış veya eksik anladığı en önemli konuların başında Allah’ın yardımı, başarı ve zafer kavramları gelmektedir.

B

u kavramların teoride yanlış veya eksik öğrenilip anlaşılması, pratikte İslami

hareketlere mensup davetçi kardeşlerimizi zaman içinde; acelecilik, ümitsizlik, haksız ve boş eleştiriler, çalışmalardan soğuma, uzlete çekilme, kalplerin birbirine karşı soğuması gibi son derece

NEBEVÎ HAYAT

tehlikeli davranış bozukluklarına götürmektedir.

18

Bu halin doğal bir neticesi olarak İslami top-

kopuş ve dağılma süreci kaçınılmaz bir son olarak karşımıza çıkmaktadır. Davetçi kardeşlerimiz ve İslami cemaatlerin geleceği açısından çok önemli gördüğümüz bu konunun hakikatini incelemeye ve aynı zamanda bu kavramların yanlış veya eksik anlaşılmasının cemaatler ve onlara mensup olanlar üzerindeki olumsuz neticelerinden bahsetmeye çalışacağız.

lik ve uzlete çekilme duyguları hızla yayılmakta

Allahu Teâla Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki peygamberlerimize ve iman edenlere hem dünya hayatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.

ve son olarak da topluluklar içerisinde çözülme,

(Mü’min Suresi, 51)

luluklar içerisinde önce güvensizlik, birbirine karşı tahammülsüzlük ve soğumalar, sonra ümitsiz-

OCAK’13


“Allah, kendi dinine yardım edenlere mutlaka yardım eder.” (Hac Suresi, 40) “Andolsun ki peygamber kullarımıza söz verdik. Onlar mutlaka zafere ulaşacaklardır. Bizim ordumuz şüphesiz üstün gelecektir.” (Saffat Suresi, 171-173)

İslami cemaatlere mensup olan kardeşlerimiz şunu iyi bilmeliler ki dünya gözüyle elde edilecek başarı ve başarısızlık, zafer veya mağlubiyet yani neticeler tamamen yüce Allah’ın elindedir. Allah azze ve celle onu dilediğine verir. “Eğer siz (Uhud’da) bir acıya uğradınız-

İslami cemaatlere mensup olan kardeşlerimiz şunu iyi bilmeliler ki dünya gözüyle elde edilecek başarı ve başarısızlık, zafer veya mağlubiyet yani neticeler tamamen yüce Allah’ın elindedir. Allah azze ve celle onu dilediğine verir.

mizin aklına ilk gelen şey, iman edenlerin küfrün

sa, (Bedir’de de düşmanınız olan) o kavim de benzer bir acıya uğramıştır. O günleri (zafer ve

karşısında dünya gözüyle kesin zafer kazanması,

mağlubiyeti) biz insanlar arasında döndürür

dinin galip gelmesi ve İslami devlet yapısının ku-

dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki

rulmasıdır.

topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenle-

Allah’ın yardımı, başarı ve zafer kavramlarının sadece bu anlamı üzerinde durup, meseleyi bu şekilde anlayınca ortaya çok vahim olan şu sonuç çıkmaktadır: “Şayet küfrün karşısında gözle görülür şekilde açık zafer kazanılmaz, İslam devlet yapısı kurulmaz ve din yeryüzünde hâkim olmaz ise bütün cemaatler ve bu cemaatlere mensup olan davetçiler, başarısızlık ve mağlubiyet içindedirler. Tabi ki bu anlayış doğru ve insaflı bir anlayış değildir. Bizler yakinen biliyoruz ki nice peygamberler (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) bulundukları toplum içinde dünya gözüyle bir sonuca ulaşamadan Allah’a kavuşmuşlardır. Hatta bazı peygamberler yine dünya gözüyle bir sonuca ulaşamadan inkârcı azgınlar tarafından şehit edilmişlerdir. Şanı Yüce Allah, peygamberlere ve inananlara kesin olarak yardım edeceğini ve zafere ulaştıracağını vaat etmiştir. Allah vaadinden asla dönmez. Allah’ın, peygamberlere ve inananlara olan yardım ve zaferinin birçok çeşidi ve şekli vardır. Allah’ın inananlara olan yardım ve zaferi demek, illaki dünya gözüyle elle tutulur gözle görülür bir neticenin alınacağı anlamına gelmez.

ri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.” (Al-i İmran Suresi,140) “Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sayede rahatlasın diye yaptı. Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır.” (Al-i İmran Suresi, 126) Dolayısıyla İslami cemaatler ve mensupları, başarı veya başarısızlığı, zafer veya mağlubiyeti değerlendirirken asla sonuç ölçüsü üzerinden değerlendirmemeleri gerekir. Burada İslami cemaat önderlerinin ve davetçi kardeşlerimizin kendilerine soracakları ve sorgulayacakları husus şu olmalıdır: Çalışmalarımızın, davetimizin ve cihadımızın başarıya ulaşabilmesi için meşru olan bütün yöntemleri kullandık ve gerekli tüm şartları yerine getirdik mi? İşte asıl sorulması ve sorgulanması gereken nokta burasıdır. Yoksa netice/sonuç üzerinden başarı veya başarısızlık, zafer veya mağlubiyet sorgulaması neticelerin Allah’ın elinde olduğu hakikatini göz ardı etmektir. Bu tutum ve anlayış İslami hareketlerin en büyük problemidir. İman edenlerin dünya gözüyle elde edecekleSAFER 1434

O’nun İzinde...

Bu ve benzeri ayetleri okuyan birçok kardeşi-

19


ri zahir başarı ve zaferler, şanı yüce Allah’ın ina-

çük düşerek geri döndüler… Firavun ve kavmi-

nanlara olan vaadinin, yardım ve lütfunun sadece

nin yapmakta olduklarını ve yetiştirdikleri bah-

bir çeşidi ve şeklidir. Muhakkak ki yüce Allah’ın

çeleri helâk ettik.” (Araf Suresi, 119-137)

inananlara olan vaat, yardım ve zaferlerinin farklı farklı şekilleri de vardır. Bunları ana başlıklar halinde şöyle sıralayabiliriz: 1. Yeryüzünde Mü’minlere Güç, Galibiyet ve İktidar Verilmek Suretiyle Gelen Yardım ve Zafer

“Bir zamanlar biz sizin için denizi yardık, sizi kurtardık, Firavun’un taraftarlarını da, siz bakıp dururken denizde boğduk.” (Bakara Suresi, 50) Aynı şekilde şanı yüce Allah, peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e de açık ve zahir bir yardımda bulunmuştur. Onun düşmanlarını

Şanı yüce olan Allah, bazen peygamberlere

Bedir’de de ve daha sonrasında da helak etmiş,

ve inananlara -düşmanlarına karşı- dünya üze-

küfrün belini kırmış, dinini bütün dinlere galip

rinde gözlerin görebileceği açık ve net bir şekilde

getirmiş ve İslam devleti kurulmuştur.

güç, galibiyet ve hâkimiyet verir. İşte bu Allah’ın inananlara vaat ettiği yardım ve zaferin sadece bir türüdür. Hz. Davud ve Hz. Süleyman (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) peygamberlere gelen yardım ve zafer bu türdendir. “Sonunda Allah’ın izniyle onları yendiler. Davud da Câlût’u öldürdü. Allah ona (Davud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti.” (Bakara Suresi, 251) “Süleyman: Rabbim! Beni bağışla; bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Şüphesiz sen, daima bağışta bulunansın, dedi. Bunun üzerine biz rüzgârı onun emrine verdik. Onun emriyle istediği yere yumuşacık akardı.” (Sad Suresi, 35-36)

“Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik. Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir. Ve sana şanlı bir zaferle yardım eder.” (Fetih Suresi, 1-3) “Allah’ın yardımı ve zaferi geldiği ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit” (Nasr Suresi 1-2) Allahu Teâla’nın peygamberlere ve inananlara olan bu türden yardımı insanların gözleri ile gördüğü ve hissettiği açık ve zahir zafer türlerindendir. Bu nefislere hoş gelen, ciğerleri serinleten, kalpleri ferahlatan bir yardım ve zaferdir. 2. Düşmanların Helak Edilmesi ve Mü’min-

NEBEVÎ HAYAT

“Eğer siz (Uhud’da) bir acıya uğradınızsa, (Bedir’de de düşmanınız olan) o kavim de benzer bir acıya uğramıştır. O günleri (zafer ve mağlubiyeti) biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.” (Al-i İmran Suresi,140)

20

Yine şanı yüce Allah’ın Firavuna karşı Musa aleyhisselama yaptığı yardım ve gönderdiği zafer bu türdendir. Allah-u Teâla Musa aleyhisselama dünya hayatında Firavuna karşı açık zafer vermiş ve dinini galip getirmişti. “İşte Firavun ve kavmi, orada yenildi ve küOCAK’13

lerin Kurtarılması Suretiyle Gelen Yardım ve Zafer Bazen Allahu Teâla’nın yardım ve zaferi, peygamberlere ve iman edenlere zulmeden azgın düşmanların yok edilmesi ve mü’minlerin kurtarılması şeklinde gerçekleşir. Nitekim Allahu


Teâlâ’nın Hz. Nuh’a, Hz. Hud’a, Hz. Salih’e, Hz.

ziyana uğrarsınız. Derken o şiddetli deprem on-

Lut’a, Hz. Şuayb’a (Allah’ın selamı onların üzeri-

ları yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü dona-

ne olsun) ve onlara inananlara yaptığı yardım ve

kaldılar.” (Araf Suresi, 90-91)

gönderdiği zafer bu türdendir. “Nuh’a vahyolundu ki: Kavminden iman

Muhakkak ki; inkârcı, azgın ve zalim toplulukların çetin bir azapla yok edilmesi ve inanan-

“Allah, bunu size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bu sayede rahatlasın diye yaptı. Zafer, yalnızca mutlak güç ve hikmet sahibi Allah katındandır.” (Al-i İmran Suresi, 126) etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inan-

ların zulümden kurtulmaları muvahhidler için

mayacak. Öyle ise onların işlemekte oldukların-

büyük bir yardım ve zafer, inkârcılar içinse büyük

dan (günahlardan) dolayı üzülme. Gözlerimizin

bir yıkımdır.

yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır! (Nihayet) “Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!” denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî

Şanı yüce Allah, küfre ve zulme mühlet verir fakat asla ihmal etmez. 3. Peygamberlerin ve İnananların Ölümlerinden Sonra Gelen Zafer

(dağının) üzerine yerleşti. Ve: “O zalimler top-

Bazen zafer, peygamber ve mü’minlerin

luluğunun canı cehenneme!” denildi.” (Hud Su-

ölümlerinden sonra Allah’ın onların düşmanla-

resi, 36-37-44)

rından intikam alması ve davalarını aziz kılması

“Onu (Hud’u) ve onunla beraber olanları rahmetimizle kurtardık ve âyetlerimizi yalanlayıp da iman etmeyenlerin kökünü kestik.” (Araf Suresi, 72) “Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler. Bunun üzerine onları o (gürültülü) sarsıntı yakaladı da yurtlarında diz üstü dona kaldılar.” (Araf Suresi,77-78) “Kavminin cevabı: Onları (Lût’u ve taraftarlarını) memleketinizden çıkarın; çünkü onlar fazla temizlenen insanlarmış! demelerinden başka bir şey olmadı. Biz de onu ve karısından başka aile efradını kurtardık; çünkü karısı geride kalanlardan (kâfirlerden) idi. Ve üzerlerine (taş) yağmuru yağdırdık. Bak ki günahkârların sonu nasıl oldu!” (Araf Suresi, 82-84)

suretiyle gelir. Şanı yüce olan Allah, Hz. Yahya (a.s.) ile Hz. Zekeriyya (a.s.)’ı öldürenlerden ve Hz. İsa (a.s.)’ı öldürmek isteyenlerden intikamını almıştır. Hz. Yahya (a.s.)’ı öldürenlere Buhdunnasrı, Hz. İsa (a.s.)’ı öldürmek isteyenlere de Romalıları musallat ederek intikamını almıştır. Kur’an-ı Kerim’de geçen Ashab-ı Uhdud olayının perde arkasını da unutmamak gerekir. İslami hareketlere mensup davetçi kardeşlerimizin bu kıssadan çıkaracakları çok dersler vardır. Rasulullah (s.a.v.) Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen bu olayın perde arkasını bize detaylı ve uzun bir şekilde bildiriyor. Bilmeyenler ve unutanlar için bu çok uzun hadiseyi özetle anlatmakta fayda var. Geçmişte güçlü bir Kral vardı. Bu Kral’ın birde sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca, Kral’a yetiştirmesi için kendisine bir genç göndermesini istedi. Kral ona bir genç yolladı. Sihirbaz,

“Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki:

gence birtakım sihirler öğretiyordu. Gencin evi ile

Eğer Şuayb’e uyarsanız o takdirde siz mutlaka

sihirbazın arasında bir rahip yaşıyordu. Bu rahip SAFER 1434

O’nun İzinde...

önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi

21


tevhid inancına sahipti. Genç bir gün rahibin ya-

Allah’a yemin olsun ki korktuğun ve yasakladığın

nına uğradı. Onu ve söylediklerini çok beğendi.

şey başına geldi. Halkın hepsi iman etti.” denildi.

Artık rahibin yanına sık sık uğruyor fakat bunu

(Müslim-Babu zühd-1861)

ailesinden, sihirbazdan ve Kral’dan gizliyordu. Kral bu gencin Allah’a iman ettiğini ve hastaları iyileştirdiğini duyunca onu huzuruna getirtti. Kral ona; “Bana haber verildiğine göre sen sihirle körleri, alacaları ve bazı hastalıkları iyileştiriyormuşsun öyle mi?” dedi. Genç; “Ben hiç kimseye şifa veremem. Şifayı ancak Allah verir.” dedi. Kral; “Bende mi?” dedi. Genç; “Evet sende

Rasulullah (s.a.v.)’in anlattığı bu olaydan çıkan başarı ve zaferleri şöyle sıralayabiliriz; Bütün insanlar bir gün ölecektir. Fakat insanlar içinde çok az bir kısmı şehitlik makamına ulaşabilecektir. İşte bu genç Allah’ın yardımı ile dünya hayatına şehid olarak veda ederek büyük bir zafer kazanmıştır.

Allahu Teâla şöyle buyuruyor; “(O mü’minler ki) hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar ve öldürüldüler. Yemin olsun ki bende onların kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat Allah tarafındandır.” (Al-i İmran Suresi, 195)

şifa veremezsin.” Kral; “Senin benden başka rabbin var mı?” dedi. Genç; “Evet! Benimde seninde rabbin Allah’tır.” dedi. Bunun üzerine kral onu öldürmek istedi. Genç, Allah’ın izniyle kralın adamlarının elinden kurtuldu ve Kral’ın yanına geldi. Kral onu her öldürmek istediğinde genç Allah’ın yardımıyla Kral’ın adamlarının elinden kurtulup yine Kral’ın yanına geliyordu. Sonunda genç şöyle dedi; “Ey Kral! Benim sana söylediğimi yapmadıkça beni öldürmeye gücün yetmez. Eğer benim sana söylediğimi yaparsan o zaman beni öldürürsün” dedi. Kral; “Neymiş o diye sordu. Genç; “Sen insanları yüksekçe bir yerde toplarsın.

NEBEVÎ HAYAT

Sonra beni bir hurma kütüğüne bağlarsın. Ok çan-

22

Genç, büyük bir sabır ve sebatla düşündüğü, planladığı şeyleri uygulamaya koyduğu ve canını Allah yolunda feda ettiği zaman insanlar bu gencin rabbi olan Allah’a iman etmiş ve tağutu inkâr etmişlerdi. İşte bu sonuç bir davetçi için en büyük zaferdir. Yüce Allah’ın bu genci, kendisinden sonraki milletler için, kıyamete kadar hayır ve dualar ile hatırlanacak bir örnek kılması da büyük bir zaferdir. Sonuç olarak, Allah azze ve celle bazen başarı ve zaferi davetçilerin davası uğruna canlarını feda etmelerinden sonra gönderir. Fakat davetçiler o zaferi dünya gözüyle göremezler.

tamdan bir ok alır ve gencin rabbi olan Allah’ın

İslami cemaatlere mensup olan davetçi kar-

adıyla der ve oku atarsın. Eğer böyle yaparsan

deşlerimiz şunu iyi bilmeliler ki, küfrün, şirkin ve

beni öldürürsün.” dedi. Kral gencin dediğini yap-

cahiliyyenin ortadan kalkıp, imanın ve İslam’ın

tı. Halkı herkesin izleyebileceği bir yerde topladı.

topluma hâkim olması süreci çok uzun çok zorlu

Sonra gencin rabbi olan Allah’ın adıyla deyip

ve çileli bir mücadeleden geçecektir. Bizler şanı

oku attı. Ok gencin tam şakağına isabet etti ve de-

yüce Allah’ın kesin olarak vereceğini vaat etti-

likanlı elini okun değdiği yere koyup öldü. Bunun

ği zaferin nerede, nasıl ve ne zaman geleceğini

üzerine halk hep beraber “Delikanlının rabbine

bilemeyiz. Bu Allah’ın takdir ettiği zamanda ve

iman ettik.” dediler. Kral’a; “Görüyor musun?

takdir ettiği şekilde olacaktır. Bizler dünya gö-

OCAK’13


bizler Allah’ın emrettiği şekilde dosdoğru olmak, onun yolunda mücadele etmek, zafere giden yola girmek ve o yola bir taş koymak ile sorumluyuz.

en ihtişamlı ve en kesin zaferin müjdecisidirler. Allahu Teâla şöyle buyuruyor; “(O mü’minler ki) hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda eziyete uğradılar, çarpıştılar

“İşte onun için sen (tevhide) dâvet et ve em-

ve öldürüldüler. Yemin olsun ki bende onların

rolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevesleri-

kötülüklerini örteceğim ve onları altlarından ır-

ne uyma ve de ki: Ben Allah’ın indirdiği Kitab’a

maklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat

inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle

Allah tarafındandır.” (Al-i İmran Suresi, 195)

emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O’nadır.” (Şura Suresi, 15) “Sen, sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın. Doğrusu Kur’an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.” (Zuhruf Suresi, 43-44) “Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir!” (Hicr Suresi, 94) Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar (güçleriyle size zarar vermelerini önler). Allah’ın gücü daha çetin ve cezası daha şiddetlidir.” (Nisa Suresi, 84) 4. Yüce Allah’ın Yeryüzünde Mü’minlere Şerefli Makamlar Vermesi Suretiyle Gelen Yardım ve Zafer İnsanların birçoğunun dünya gözüyle baktıklarında perişanlık, hüsran ve mağlubiyet olarak gördükleri hapsedilme, işkence, eziyet, sürgün ve öldürülme gibi sonuçlar aslında şanı yüce Allah’ın iman edenlere verdiği en şerefli makamlar ve en büyük zaferlerdendir. Çünkü iman edenlerin hapsedilmeleri halvet makamını, çektikleri eziyet ve işkenceler mazlumiyet makamını, sürgün edilmeleri muhacirlik makamını ve Allah yolunda öldürülmeleri de şehitlik makamını kazanmaya bir vesiledir. Allah’ın lütfu ile yeryüzünde kazanılan bu makamlar, daha sonrasında gelecek olan en büyük,

5. Yüce Allah’ın İman Edenlere Cenneti Vermesi Suretiyle Gelen Zafer Allah’a ve ahiret gününe iman eden mü’minler, aynı zamanda bu dünya hayatının gelip geçici olduğuna basit ve değersiz olduğuna, onun üzerinde elde edilecek makam, mevki, itibar, şöhret ve zenginliğin Allah katında hiçbir özel değeri olmadığına da iman etmektedirler. Davetçi kardeşlerimiz şunu iyi bilmeliler ki ahiret hayatından başka hayat yoktur. (Buhari, Menakibul Ensar 9, Müslim, Cihad 126,129) Bu dünya fanidir. Bizlerin tek amacı ve talebi sonsuz olan ahiret hayatını kazanmaktır. Orada elde edilecek kazançlar, makam ve mevkiler hakiki kurtuluşumuz, Allah’ın bize vereceği en büyük ikram ve en büyük zaferdir. Dolayısıyla yaratılışımızın gayesi olan kulluğumuzun hesaba çekildiği ve sonuç olarak hakkımızda kesinleşen hükmün CENNET olduğu gün, işte o zaman gerçek ve nihai zafer kazanılmış olacaktır. “İnanıp iyi işler yapanlara gelince, Rableri onları rahmetine kabul eder. İşte apaçık kurtuluş budur.” (Casiye Suresi 30) “İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır. Onların Rableri katındaki mükâfatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. Bu söylenenler hep Rabbinden korkan (O’na saygı gösterenler) içindir.” (Beyyine 7-8) SAFER 1434

O’nun İzinde...

züyle bu açık zafer gününü göremeyebiliriz. Fakat

23


Kapak Gündem

Said Özdemir

“Allah Yolunda Sebat”

NEBEVÎ HAYAT

Ölene Kadar…

24

Öyle bir süreçten/dönemden geçiyoruz ki geri adım atanların, fikirlerinden dönenlerin, bir görüşte sebat edemeyenlerin çoğaldığı, nasihat edenlerin sayıca azaldığı bir dönem. Hakkıyla davet ve cihad edenlerin kendi aile efratları ve arkadaşları tarafından garip hale geldiği bir dönem. Şehvetin, şüphelerin, fitnelerin artıp dinine sarılmanın ise kor ateşi avucuna alma gibi olduğu bir dönem... Hayrı arayıp da sadece nadir insanlarda bulduğumuz, yolda kalıp da sadece Allah’ın rahmet ettiği kişilerde ensarlık/yardımcı sıfatını bulabildiğimiz bir dönem... İşte böyle bir dönemde önemli ve değerli bir konu olan “Allah yolunda sebat” önünüze gelmiş bulunmakta. Ki bununla sizlere yardımcı, yolunuzu aydınlatan bir kandil, dosdoğru yola ileten OCAK’13

bir rehber olsun. Rüzgâr ekilip fırtına biçildiği, kin, nefret ve düşmanlıkların hasad edildiği bir zamanda ‘bu nereden çıktı’ demeyin. Günümüzde bir hastalık ortaya çıktı Müslümanlar! İslam’ın ikinci garip dönemini yaşarken Müslümanların içlerinde zuhur eden bir hastalık var. Nefisleri çökerten, azimleri kıran, programları sekteye uğratan amansız bir hastalık bu. ‘Allah yolunda sebatsızlık’ Direnememek dünyalıklara karşı koyamamak nefsin arzularına yenilmek sapkın fikirlere, ideolojilere, kafirlere... Sebat etmek ne demek? Hafızanızın dar sokaklarında şöyle bir düşündüğünüz zaman, baş-


lanılan bir işte, oluşta ve harekette sonuca ulaşmak için, karşımıza çıkan engelleri yok sayıp ilerlemek demektir. Sebat etmek sabrını sonuna kadar kullanmak demektir. Her ne olursa olsun sonucu görmek için çabalamaktır. İhlâslı olmaktır, elimize aldığımız işi sonuna kadar götürebilmektir. Engeller karşısında idealist olabilmektir. Ey Müslüman kardeşim! Sen güllerle, reyhan ve yaseminlerle dolu olan bir yolda değil; dikenlerle, zorluklarla ve meşakkatlerle dolu olan bir yolda yürüyorsun. Karşına ibadet, davet ve cihad yolları gelecek ve sen asla sabrı-sebatı kuşanmadan yola çıkmayacaksın. Bu o kadar güzel bir nimettir ki kullanıldığında fayda verir, bırakıldığında ise zarar. Bir insana daveti götürdüğünde sende sebat varsa karşındakini ikna gücün artar, onların söylediği sözler, fiiller seni yıldırmaz çünkü senin azmin aslanların azmidir. Davetçi sebatkar olduğu zaman sadece işine bakar, gözünü hedefe diker neticelere takılmaz. Çünkü sonuç, netice Allah’ın elindedir. Her zaman vermeyebilir. Denilse ki sebat etmek en çok kime lazımdır? Deriz ki en çok sebat fiilini Müslüman davetçi çeker hem de hece hece… Muhammed Kutub –Allah kendisinden razı olsun- şöyle der:

Bu sebat nimeti Allah yolunda mücadele ederken yanına alman gereken en büyük silahtır. Bu olmadan kurşunlar ateşlenmez, dumanlar yükselmez, meydanlara koşulmaz. Sen yoluna inanacaksın ki sebat edesin, unutma ki ‘Sebat eden nebat verir’. Sakın kardeşim sakın ola ki davet, ibadet ve cihad görevinden elini eteğini çekenlerden, yorulanlardan, kenara oturup zikirle meşgul olup kısa soluklu olanlardan olma! Biz de bir zamanlar sizin gibi ateşliydik, ben gençliğimde davetin bel kemiğiydim, gece gündüz Nuh’i bir tavırla gezer, tebliğ ederdim diyen heyecansız kişiler sizin takip etmeniz veya örnek-model almanız gereken kişiler olmamalıdır. Unutma ki “En büyük sebat ettirecek etken gittiğin yolun hak olduğuna inanıp güvenmendir.” Değerli kardeşim! Gel biraz da bizleri bu engebeli, yokuş, zor olan yolda sebat ettirecek etkenlerden bahsedelim; Eğer Allah’ın seni sevmesini ve de bu yolda sebat etmek istiyorsan şu amelleri yapmalısın: Kur’an’a yönelmeli, çokça okumalısın: Kur’an sebat etmede en büyük etken, Allah’ın sağlam ipi, apaçık nurudur. Kim ona tutunup, tabi olursa Allah onu kurtarır. “İnkâr edenler dediler ki: “Kur’an ona tek bir

Ama gelin görün ki kardeşler, bu zamanın davetçileri Müslümanların dertlerini dinlemekten bile acze düşmüş, sebatlarını daha dinlemeye başlamadan yitirmiş durumdalar. Çareler aramaktan çok çareye muhtaç olmuşlar.

defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?“ Biz onunla kalbini sebatlaştırmak-pekiştirmek için böylece (ayet ayet indirdik) ve onu ‘belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup’ okuduk.” (Furkan/32) SAFER 1434

O’nun İzinde...

“…Çünkü umutsuzluk nöbetlerine insanlar arasında en çok maruz kalanlar ve sebata en çok ihtiyacı olanlar, davetçilerdir. Ticaretle uğraşan, kazanmaktan ümit kesebilir, ama aradan zaman geçmeden elindeki pay onu bir defa daha yolda yürümeye iter. Siyasetçi kazanmaktan ümit kesebilir, ama siyasetin değişip duran halleri fazla zaman geçmeden tekrar ona sokulacak bir yer açar ve o da kendi faydasına kullanıverir. Bilim adamı sonuca ulaşmaktan ümit kesebilir. Fakat araştırmayı ısrarla sürdürmek ve incelemeyi devam ettirmek, onu sonuca ulaştırmanın teminatıdır. Sanatla uğraşan bütün insanlar daima ümitsizlikle karşı karşıyadır. Devamlı moral takviyesine ve uzun zaman teşvik edilmeye muhtaçtırlar. Fakat her meslek erbabı bu konuda davetçiler gibi değillerdir. Çoğu zaman hedefleri yakındır. Ekseriyetle yollarına dikilen engeller çiğnenebilecek cinstendir. Ama davetçiler böyle değildir. Davetçilerin kalplerini yiyip bitiren zehir, insanların davetlerinden yüz çevirmeleri ve davetlerinin ihtiva ettiği hakka iman etmeyişleri, aksine çoğu kere davetlerinin ihtiva ettiği hak kadar, ona karşı direnmeleri, davetlerinin salahı kadar da ona karşı gelmeleridir. İşte bu vakit davetçiler ümitsizliğe kapılırlar. Ve yollarda dökülüverirler.” (Muhammed KUTUB /Peygamberden iktibaslar. Sayfa 40)

25


Kalkın ve yürüyün..Dünya sadece birkaç günden ibarettir. Eğer yolunuzda sebat ederseniz, kurtuluşunuzu elde edersiniz cennet bahçelerine ulaşırsınız. Güçlü padişahın huzurunda… Sadıklarla beraber… Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve sahabesiyle beraber olursunuz… Onun sizi bıraktığı yol üzerinde sebat edin… Sakın geri adım atmayın… Şeriata sarılmak ve Salih amel işlemek: “Allah Teâlâ sağlam sözle iman edenleri hem dünya hayatında hem de ahirette sapasağlam tutar. Zalimleri ise Allah saptırır. Allah dilediğini yapar.” (İbrahim/27) Dünya hayatında hayırla ve Salih amelle sebat verir, kabirde rahata kavuşturur.

• Gece namazına gücün yettiği kadar en az haftada bir kez kalk!

• Sıkıntılı gördüğün kardeşlerinin sıkıntı-

larını paylaş ve elinden geldiğince onlara yardımda bulun.

• Günlük çok az bir miktar olsa da infak

et. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Yarım hurma da olsa

Peygamberlerin hayatlarının her anından ders almaya gayret etmek: “Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini sebat ve teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir.” (Hud/120) Allah Teâlâ’nın şu buyruğunu düşünmez misin kardeşim!: “Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!” dedik. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.” (Enbiya/68-70) İbrahim aleyhisselam’ın son sözü şu olmuştu: “Hasbiyallahu ve ni’me-l vekil (Allah bana yeter, O ne güzel vekildir)” Sende zamanın tağutlarına, tiranlarına direnirken zorluk esnasında bunu düşünerek ve söyleyerek sebat edebilirsin..

NEBEVÎ HAYAT

Sabah ve akşam zikirlerini unutma!

26

“Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki başarıya erişesiniz.” (Enfal/45) Farslıları ve Rumları dize getiren sahabeler sayıca az ama Allah’ı çokça zikreden kimselerdi. Yusuf aleyhisselam’ın karşısında duran kadının fitnesine karşı ‘Allah’a sığınırım’ diye zikrederek kurtulduğunu unutma! OCAK’13

infak edin.”

• Her gün rabbine elini açıp uzun uzun

dua et! Nefsini, Müslümanları, mazlumları, mustazafları da unutma!

“(Onlar şöyle yakarırlar:) Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi eğriltme” (Al’i-İmran/8) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi: “Ey kalpleri evirip çeviren, kalbime dinin üzere sebat ver.”

• Salihlerle arkadaş ol, az ye, az konuş, çok şakalaşma, çok gülme!

Rabbim bu özellikleri barındıran Müslümanlardan bizleri eylesin..Son olarak; Kalkın ve yürüyün... Dünya sadece birkaç günden ibarettir. Eğer yolunuzda sebat ederseniz, kurtuluşunuzu elde edersiniz ve cennet bahçelerine ulaşırsınız. Güçlü padişahın huzurunda… Sadıklarla beraber… Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve sahabesiyle beraber olursunuz… Onun sizi bıraktığı yol üzerinde sebat edin… Sakın geri adım atmayın… “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” (Ahzap/23) Sebat… Sebat… Sebat…


“S

izin dostunuz (veliniz) ancak Allah’tır, Rasûlüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılarlar, zekatı verirler. Kim Allah’ı, Rasûlünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah’ın tarafını tutanlardır.” (Maide;55-56) Ehl-i Sünnete Göre Vela ve Bera * Velâ ve Berâ sevgi ve buğzetme esasına dayanmaktadır ve bu esas değişmezdir. Ehli Sünnet vel-Cemaat nazarında insanlar, sevgi ve buğz konusunda üç sınıftırlar;

2- Bazı yönlerden sevilen fakat bazı yönlerden buğzedilen kimseler: Bunlar da müslüman kimselerdir. Ancak iyi amellerle kötü amelleri birlikte sürdürenler, karışık işler çevirenlerdir. Böylelerine karşı iyilikleri ve bağlılıkları oranında sevgi ve dostluk gösterilir. Kötülükleri ölçüsünde SAFER 1434

O’nun İzinde...

1- Her yönüyle ve her bakımdan sevilecek olanlar: Bunlar Allah’a ve Rasûlüne iman edenler, İslâm’ın tüm görevlerini eksiksiz olarak yerine getirenlerdir. Aynı zamanda İslam’ın tüm esas ve prensiplerini hem ilim bakımından, hem amel yönünden ve hem de itikad açısından yerine getirenlerdir. Amellerini, fiillerini ve sözlerini Allah için samimi ve ihlaslı olarak ortaya koyanlardır. Bunlar Allah’ın emrettiği tüm emirlere boyun eğerler ve tüm yasaklardan da uzak dururlar. Evet, Allah ve Rasûlü neyi emretmişlerse onu yaparlar, neleri de nehyetmişlerse ondan uzak dururlar. Bunlar, Allah için severler, Allah için dostluk kurarlar ve velayetlerini de bu esasa göre sürdürürler. Allah için buğzederler, Allah için düşmanlık ederler. Kim olursa olsun, Allah Rasûlünün tüm sözlerini başkalarının sözlerine tercih ederler, Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem-‘in sözünü herkesin sözünden önce kabul ederler.

27


de buğzedilir ve düşmanlık gösterilir. Kalbi bununla yetinmeyip kötülüğe yönelenler, salih bir şekilde hareket etmekten öte fesada ve bozulmaya yüz tutar. Bu konuda bir delil olarak Abdullah b. Himar örnek verilebilir. Bu adam Hz. Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem-‘in ashabından biri idi. Ancak içki içerdi. Bir gün yine içki suçundan ötürü Rasûlullah’ın huzuruna getirilince, orada adamın biri ona lanet okudu ve şöyle dedi: “Bu adam da içki yüzünden ne kadar da fazla huzura getiriliyor.” Adamın böyle lanet okuması üzerine, Hz. Peygamber –sallallahu aleyhi ve sellem-şöyle buyurdular:

“Ona lanet etmeyiniz! Vallahi kesin olarak bilmekteyim ki bu adam Allah ve Rasûlü’nü

kesmek veya adak adamak. Kısaca inabe, birine tezellül derecesinde bağlanma, ona karşı huşu gösterme, ondan haşyet (korku) üzere bulunma, tüm beklenti ve ürpertilerini ondan bekleme vb. gibi şeyler. Ya da yüce Allah’ın sıfatlarından herhangi bir sıfatını, isimlerinden birini inkâr etmek, mü’minlerin yolundan bir başka yolda yürümek. Bid’atçıların bağlı bulunduğu bidatlere, heva ve arzularının esiri olanlara, sapıklara intisâb etmesi ve bağlanması gibi şeyler. Hep bu türden buğzu gerektiren şeylerdir. Ehli Sünnet ve’I-Cemaatin bu konudaki tavrına gelince o, dininde dosdoğru olan bir mü’mine, kâmil anlamdaki bir dostlukla dostluk ve velayet

Kim mü’min ise, bu, hangi sınıftan olursa olsun, mutlaka her bakımdan bunlara dostluk ve velayet gösterilmelidir. Kim de düşman ise, bu da hangi sınıftan olursa olsun, mü’min her bakımdan bunlara düşmanlığını sürdürmelidir.

kesinlikle sevmektedir.” (Buhari;Hudud;5)

NEBEVÎ HAYAT

Hâlbuki şurası bilinen bir gerçektir ki Rasûlullah –sallallahu aleyhi ve sellem-bizzat kendileri içkiye, içki içene, satıcısına, imal edene, imal etmek isteyene, taşıyana ve kendisi adına taşınana (taşıttıranına) lanet etmişlerdir. (Ebu Dâvud; Eşribe; 2)

28

3- Her bakımdan kendisine buğzedilenler: Bunlar; Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ile küfre girenlerdir. Kadere, hayrın ve şerrin Allah’dan olduğuna iman etmeyenlerdir. Çünkü bütün bunlar Allah’ın kazası, hükmü ve kaderi gereği meydana gelmektedirler. Bu küfrü seçenler, aynı zamanda öldükten sonra dirilmeyi de kabul etmezler, onu da inkâr ederler. Ya da bunlar, İslam’ın beş rüknünden bir tanesini terk ederler veya Allah’a ibadetlerinde peygamberlerden herhangi bir peygamberi ya da bir velisini veya salih bir kimseyi O’na eş ve ortak koşarlar. Mesela onlara bir tür ibadet nevilerinden birisini hasrederler. Örneğin sevmek, dua etmek, ondan korkmak ve ondan beklenti içinde olmak, ona tazimde bulunup ona tevekkül etmek. Sırf ondan yardım dilemek, ona sığınmak ve ondan medet beklemek. Onlar adına kurban OCAK’13

gösterir, yetkiyi böylesine verir. Ancak bu nitelikteki bir mü’mini sever, ona yardım eder. Aynı zamanda Ehli Sünnet, kâfirlerden, dinsiz ve ateistlerden, müşriklerden, mürtedlerden de tümüyle uzaktır. Herhangi bir şekilde bunlara destek vermez. Bunlara öylesine bir buğz güder ki, bu, düşmanlıkla ilişkili bir kin ve buğzdur. Ama salih amellerle birlikte kötü ameller işleyenlere gelince, Ehli Sünnet bunlara da durumları ve liyakatleri nisbetinde, imanları oranında dostluk besler, onları veli kabul eder. Aynı şekilde kötülükleri nisbetinde de adavet ve düşmanlık besler. Ehl-i Sünnet vel Cemaat, Allah ve Rasûlüne karşı savaş açmış olanlar en yakınları bile olsa herhalükarda bunlardan uzak durur. Nitekim Yüce Mevlâ şöyle buyurmaktadır: “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun babaları, oğullan, kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allah’a ve Rasûlüne düşman olanlara dostluk ettiğini göremezsin.» (Mücadele;22). Aynı zamanda Ehli Sünnet Rabbimizin şu yasağına bütün dikkatiyle titizlik gösterir:


“De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidâyete erdirmez. “ (Tevbe,. 9/23-24) İmam İbn Teymiye merhum, Ehli Sünnet mezhebini özetleyerek şöyle der: “Övgü, yergi, sevgi, buğz, kin, dostluk ve düşmanlık... Evet işte bütün bunlar Allah’ın hakimiyetini indirdiği esas üzere olur. O’nun hâkimiyetinin ve Kitab’ının öngördüğü tarzda yürür. Kim mü’min ise, bu, hangi sınıftan olursa olsun, mutlaka her bakımdan bunlara dostluk ve velayet gösterilmelidir. Kim de düşman ise, bu da hangi sınıftan olursa olsun, mü’min her bakımdan bunlara düşmanlığını sürdürmelidir. Zira böyle davranması aynı zamanda vaciptir. Nitekim Allah-subhanehu ve Teala- şöyle buyurmaktadır: “Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah’tır, Rasûlüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah’ın emirlerine boyun eğerek namazı kılarlar, zekatı verirler. Kim Allah’ı, Rasûlünü ve iman edenleri dost edinirse (bilsin ki) üstün gelecek olanlar şüphesiz Allah’ın tarafını tutanlardır.” (Maide;55-56) Yine Allah -Subhanehu ve Teala- şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hırıstiyanlar dost edinmeyin. Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar).” (Maide;51) Yine bir başka âyette Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Mü’min erkeklerle mü’min kadınların da bir kısmı, bir kısmının velileri (dost ve yardımcılan)dır.” (Tevbe;71) “Bir kimse de hem iman hem facirlik (kötülük) bulunuyorsa, bu kimseye karşı, imanı nisbe-

tinde dostluk gösterilir. Facirliği ve kötülüğü oranında da olumsuz tavır alınır: Yoksa bu gibileri Haricî ve Mutezilîlerin ileri sürdüğü gibi günah ve masiyetleri sebebiyle tümüyle din-dışıdırlar demek değildir.” Diğer taraftan peygamberler, sıddîklar, şehit ve salihler; iman, din, sevgi, buğz, muvalat (dostluk) ve düşmanlık açısından hâşâ fasıklar gibi değerlendirilmezler. Yine yüce Mevlâ şöyle buyurmaktadır: “Eğer mü’minlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerlerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever. Mü’nıinler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurât;9-10) Dikkat edilecek olunursa, âyet mü’minlerin aralarında vuruşma ve savaş olmasına, taşkınlık ve isyan olmasına rağmen, bunları kardeşler olarak bildirmektedir. ... İşte bundan ötürü Selef yani önceki üstün nitelikli müslümanlar, aralarında kavga ve vuruşmaya rağmen kendilerini din noktasından birbirlerinin velisi ve dostu kabul etmişlerdir. Bunları da tıpkı düşman kâfirler gibi addetmemişlerdir. Böylece biri diğerinin şahitliğini kabul etmiş, biri ötekisinden ilim alıp öğrenmiş, aralarında miras ve nikah, evlenme olayı devam etmiştir. Kendi aralarındaki muameleleri de İslâmî hukuk esasları çerçevesinde sürdürmüşlerdir. Hâlbuki aralarında kavga vardır, aralarında lanetleşme bulunmaktadır ve aralarında buna benzer daha birçok şeyler vardır. Bütün bunlara rağmen din açısından kardeştirler. Zira Kur’ân bize olayı öylece bildirmiştir. Biz de buna göre değerlendiririz. (İbn Teymiye, Mecmau’l-Fetâvâ, 108-201.)

-----------------------------* Muhammed Bin Said el-Kahtani, İslam’a Göre Dost ve Düşman, Kayıhan Yayınları SAFER 1434

O’nun İzinde...

“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veliler edinmeyin. Kim onları veli (dost ve yetkili) edinirse, işte onlar zalimlerin tâ kendileridir.

29


BİR KONU BİR AYET

Önder Kepe

İhlâs ve Samimiyet ‫ل َر ِّب ا ْل َعالَ ۪ميَۙن‬ ِ ّٰ ِ ‫اي َو َم َما ۪تي‬ َ ‫ُق ْل اِ َّن َص َل ۪تي َونُ ُس ۪كي َو َم ْح َي‬

“De ki: “Benim namazım, (bütün) ibadetlerim, hayatım ve ölümüm (yalnızca) bütün alemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’âm sûresi, 6/162)

K

endisinden başka hiçbir ilahın olmadığı yüce Allah’a (c.c.) hamd, kendisinden sonra

hiçbir peygamber gelmeyecek olan Hz. Muhammed’e salat ve selam olsun. Bu âyeti kerime her ne kadar Peygamber Efendimizi muhatap almışsa da âyetin kapsadığı mana biz Müslümanları da bağlamaktadır ve bizlere çok önemli olan şu dört hususu hatırlatıp önemine dikkat çekmek-

NEBEVÎ HAYAT

tedir.

30

OCAK’13


1. Namazı Sadece Allah Rızası İçin Kılmak

2. Kurbanı Sadece Allah Rızası İçin Kesmek

İnsanlar görsün diye ya da alışkanlık haline

Ayette geçen ‘nusuk’ kelimesi çoğu tefsir

getirildiği için değil de, sadece ve sadece Allah’ın

âlimlerine göre kurban olarak açıklanmıştır. Bir

rızası için, şuurlu, bilinçli, huşulu ve okunan ayet-

kısım âlimlere göre ise ibadetler olarak da açıklan-

lerin manasını düşünerek kılmak. Nitekim bu-

maktadır. Kurban keserken niyetlerimizin sadece

nun zıddı olan, gösteriş için kılınan namazı, Al-

ve sadece Allah’ın rızası için olması şarttır. Nite-

lah-u Teâlâ Münafıkların amellerinden olduğunu

kim bir kişi kasten Allah’ın adını anmadan kur-

Maûn sûresinde haber vererek ne kadar tehlikeli

ban keserse o hayvan leş olur yenmez. “Kesilen

bir durum olduğundan bahsetmektedir: “Yazık-

kurbanların etleri ve kanları Allah-u Teâlâ’ya

lar olsun o namaz kılanların haline, onlar ki kıl-

ulaşmaz, Allah’a ulaşan sadece sizin takvanız

dıkları namazdan habersizdirler, onlar gösteriş

(halis niyetleriniz)dir’’ (Hac;37) Şayet Allah’ın

yaparlar.” (Maun; 4-6) Bir diğer âyet-i kerimede

dışında başka bir varlığa kurban kesilecek olunur-

ise Münafıkların namaz şekli şu şekilde tasvir

sa Allah muhafaza kişiyi dinden çıkartacak kadar

edilmiştir; “O münafıklar namaz kılmak için

büyük bir şirke düşülmüş olunur. Meselenin cid-

kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, in-

diyetinin daha iyi anlaşılabilmesi için küçücük bir

sanlara gösteriş yaparlar ve namazda Allah’ı çok

sinek yüzünden cehenneme giden adam’ın kıssa-

az zikrederler.” Bu tür tehlikeli durumlara düş-

sını zikretmekte fayda vardır;

dece Allah rızası için kılması, namazda Allah’tan başka hiçbir dünyalık şey düşünmemesi, samimi, huşulu, acele etmeden ve ta’dili erkâna uyarak kılması gerekmektedir. Ancak bu şekilde farziyeti yerine getirmiş ve ecir almış oluruz. Aksi takdirde kıldığımız namaz bir paçavra gibi yüzümüze fırlatılır ve bize sevap getireceği yerde üzerimize vebal olarak kalır. Namaz kılan müminlerin özellikleri Allah-u Teâlâ tarafından şöyle tasvir edilmiştir; “O müminler ki namazlarını huşu içerisinde kılarlar.’’ (Mü’minun; 2) Huşu içerisinde kılmak; sadece Allah’ın rızası için, Allah’ın huzurunda kıyam ediyormuş gibi, içten ve samimi bir şekilde kılmaktır. Âyetlerin devamında ise; “O müminler ki namazlarını muhafaza ederler.” (Mü’minun 9) buyrulmaktadır. Muhafaza etmekten kasıt; namazlarını hiç aksatmadan ve namazlarına dünyalık bir şeyin girmesine izin vermeden

Tarık b. Şihab (r.a) Peygamber efendimizin şu kıssayı anlattığını rivayet eder; “Bir sinek yüzünden adamın biri cennete, diğeri de cehenneme gitmiştir’’ sahabeler; “bu nasıl oldu ey Allah’ın Rasulü?’’ dediler. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İkisi beraber bir şehre uğradılar, bu şehrin halkının oradan geçen her kişinin mutlaka kurban takdim etmesi gereken bir putu vardı. Birine, “bir kurban takdim et” dediler o da; “takdim edecek hiçbir şeyim yok ki” dedi. Onlarda; “hiçbir şeyin yoksa en azından bir sinek kurban et” dediler. O da bir sinek kurban etti ve yolunu serbest bıraktılar. Allah (c.c.) bu kişiyi o amelinden dolayı cehenneme attı. Diğerine de; “sende bir kurban takdim et” dediler. O da; “ben Allah’tan başka hiçbir varlık için bir sinek dahi kurban etmem” dedi. Bunun üzerine onunda boynunu vurdular. Bu adamı ise Allah o amelinden dolayı cennetine koydu.” (Ahmed b. Hanbel)

sadece Allah’ın rızası için, içten, samimi ve ihlâslı

Bu hadisten de anlıyoruz ki Allah’ın dışın-

bir şekilde, sanki Allah’ı görüyormuşçasına kılı-

daki varlıklar için kesilen her çeşit kurban, kişiyi

nan namazdır.

cehenneme götüren büyük şirklerdendir. SAFER 1434

O’nun İzinde...

memek için biz Müslümanların namazımızı sa-

31


3. Hayatın Allah İçin Tertip Edilmesi

gerekir. Nefsini serbest bırakıp heva ve hevesine

Bu ayette zikredilen hususlardan en kapsam-

göre yaşadığı an, onun helak olduğu andır. Çün-

lı olanı bu maddedir. Bu husustan anlıyoruz ki, bizlerin hayatını İslam dini beşikten mezara kadar kapsamaktadır. Müslüman kişi doğduğunda kulağına okunan ezanla bu din ile tanışır, öldüğü zamanda o okunan ezanın namazı olan cenaze namazıyla bu dünyadan uğurlanır. Bu ezan ve cenaze namazının arası olan hayatını ise Allah’a kullukla doldurması ve her bir Müslümanın hayatını İslam’ın önerdiği hayat şartlarına göre biçim-

kü ayette de geçtiği üzere nefis çokça kötülüğü emreder. Rabbim bizi göz açıp kapayıncaya kadar dahi nefsimizle baş başa bırakmasın. 4. Allah’ın Razı Olacağı Bir Hal Üzere Ölebilmek Allah’ın razı olacağı bir hal üzere ölmek ne zaman ve nerede olursa olsun hiç fark etmez. Allah’ın razı olacağı bir hayat sürdüren kişinin hayatının son anını aynı yaşantısında olduğu gibi Müs-

Ebu Ya’le’nin rivayet ettiği bir hadiste Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; ‘’Akıllı kimse nefsini hesaba çeken ve ölüm ötesi için amel yapan kimsedir. Aciz kimse ise nefsini hevasının peşine takan (canının istediği gibi hesapsız, kitapsız, kafasına göre yaşayan) ve Allah adına boş temennilerde bulunan kimsedir’’. (Tirmizi)

lendirmesi gerekir. Mesela; konuşurken, okurken, yazarken, çalışırken, ticaret yaparken, evlenirken v.s. aklımıza gelebilecek her türlü hayatta karşılaştığımız meselelerde Allah’ın rızasını gözetmemiz gerekir. Acaba bu yaptığım işten dolayı Allah benden razı olur mu yoksa bana kızar mı? Diye kendi kendini hesaba çeker de Allah’ın razı olacağı işleri yapıp razı olmayacağı işlerden de ka-

NEBEVÎ HAYAT

Refiku’l-Ala’ya mü’min olarak kavuşmasıyla olur. Sırf Allah’ı razı etmek için ölmek ise ölümlerin en güzeli ve en muhteşemi olan şehadet şerbetini yudumlayarak şehid olarak bu dünyadan ebedi saadet ve mutluluk diyarına uçmaktır. Zaten şehadet Peygamber Efendimizin de arzuladığı işin en zirvesi, en uç noktası, İslam yiğitlerinin

çınırsa işte o zaman takva sahibi olup, hayatını

ulaşmak için birbirleriyle yarıştığı ve sadece Al-

Allah’ın razı olacağı bir hayat haline getirebilir.

lah’ın seçkin erlerinin ulaşabildiği yüce bir ma-

Ebu Ya’le’nin rivayet ettiği bir hadiste Pey-

32

lüman olarak sona ermesi, dostların en yücesi olan

kamdır.

gamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöy-

Madem ölüm tek bir defa olacak o da neden

le buyurmuştur; ‘’Akıllı kimse nefsini hesaba çeken

Allah için olmasın. Rabbim cümlemize ibadetleri-

ve ölüm ötesi için amel yapan kimsedir. Aciz kimse ise

mizi ve hayatımızı kendi rızasına uygun bir şekil-

nefsini hevasının peşine takan (canının istediği gibi he-

de, ihlâslı ve samimi yapabilmemizi ve ölümlerin

sapsız, kitapsız, kafasına göre yaşayan) ve Allah adına

en hayırlısı olan şehadet şerbetini içerek Allah’ın

boş temennilerde bulunan kimsedir.’’ (Tirmizi)

huzuruna çıkabilmemizi nasip ve müyesser eyle-

Bir öğretmen öğrencilerini, bir patron işçileri-

sin. Amin.

ni ve bir anne yavrularını nasıl denetliyor ve hata

“Cahillerin hepsi helak oldu, ancak âlimler hariç,

yapmamaları için elinden geldiği kadar çaba sarf

Âlimlerin hepsi helak oldu, ancak amel edenler hariç,

ediyorsa her bir Müslümanın bundan daha fazla

Amel edenlerin hepsi helak oldu, ancak ihlâslılar hariç.”

kendi kendini hesaba çekip onu terbiye etmesi OCAK’13


Muhammed Ali Mücahid

BİR HADİS BİR YORUM

İMANIN LEZZETİ

‫ أن يكون اهلل ورسوله‬:‫ثالث من كن فيه وجد حالوة اإليمان‬ ‫ وأن‬،‫ وأن يحب المرء ال يحبه إال هلل‬،‫أحب إليه مما سواهما‬ ‫يكره أن يعود في الكفر كما يكره أن يقذف في النار‬ Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; Şu üç haslet kimde bulunursa imanın tadını almıştır: Allah ve Resulünü o ikisinden başka her şeyden çok sevmek, sevdiğini yalnızca Allah için sevmek, ateşe girmeyi çirkin (tehlikeli) gördüğü gibi, iman ettikten sonrada küfre dönmeyi çirkin (tehlikeli) görmek. (Buhari) er geçen gün yaşadığımız modern (!) dünyada kalplerimizde bulunan bazı güzel hasletler bizlerden uzaklaşmaya, dönem dönem zayıflamaya hatta unutulmaya yüz tutuyor. Bu nokta itibarı ile peygamberimizin bizlere etmiş olduğu şu nasihatları bir kez daha hatırlayalım ve kendimize çeki düzen verelim. Enes (r.a)’dan rivayet edilmiştir ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; tır:

Şu üç haslet kimde bulunursa imanın tadını almış-

1. Allah ve Resulünü o ikisinden başka her şeyden çok sevmek,

2. Sevdiğini yalnızca Allah için sevmek, 3. Ateşe girmeyi çirkin (tehlikeli) gördüğü gibi, iman ettikten sonrada küfre dönmeyi çirkin (tehlikeli) görmek. (Buhari)

VARLIK AMACIMIZ ALLAH’I SEVMEK VE SEVDİRMEKTİR İmanın tadını almak, Allah ve Rasulünü o ikisinden başka her şeyden çok sevmekle mümkündür:

Sevmek; Allah ve Rasulünü Sevmek; Gönlünü vermek, yakınlaşmak, uzak kalmamaya çalışmak, yakınlaşabilmek için her daim vesilelere sarılmak. Biraz uzak kaldığında özlemek, tüm zorluklara rağmen ümitvar olabilmek, güzel bir davranışın, yaşantının, hissin neticesinde seviliyor olmayı canı gönülden umabilmektir, sevmek. Aşık olmak sevmenin bir adım daha ilerisidir. Sevgi, insanı farklı bir âleme, farklı bir boyuta götüren, sevilenin uğrunda fedakârlıkların en büyüğünü yapabilmek, onun yolunda dağları, tepeleri aşabilmek, gerektiğinde tüm malını feda etmek, gerektiğinde canını verebilmektir sevmek… Bu sevgiyi bizlere Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Mem-u Zin ile örneklendirerek, eşleştirerek fani olanın peşinden gidilmeye, özendirilmeye çalışıp, aşkı tarife yeltenirler bir takım insanlar. Hâlbuki bu tür sevgilerin çok çok üzerinde bulunan ulvi bir sevgi olan “Allah Sevgisini”,“Peygamber Sevgisini” insanların kalplerine nakşetmek gerekir ki sonraki sevgileri beslemek, korumak, acısı olsa dahi onları göğüsleyebilmek daha kolay ve daha hafif karşılanabilsin. SAFER 1434

O’nun İzinde...

H

33


Gerçek şu ki bizim için gerçek sevgiyi, gerçek aşkı yaşayanlar işte şu güzide insanlardır;

İmtihanın kilit noktasıdır. Bir cesaretin, realiteye sokulmasıdır.

Hendek Ashabı ve Genç Delikanlı(1); Sevdiğini insanlara anlatabilmek için, tanıtabilmek için, her şeyden önce, her şeyden önde ve her şeyden fazla sevilmesi gerektiğine inanan genç. Halkını, hayatında yaşadığı ibretli olaylara şahit tutarak bu sevgiyi onlara da aşılamaya çabalayan delikanlı.

Bir anda olsa bir fert olarak, o topluluğun içinde kendimizi düşünmeye çalışalım, acaba sergileyebilecek tavrımız ne olurdu?

O, Rabbine karşı sevgi beslemiş ve yaşamış bir cevherdir. O bir aşıktır. Yalnızca Rabbi ona maşuktur. Bu genç, İslam evlatlarına, İslam’ın gençliğine, kıyamete kadar Rabbine karşı sevgi örneği oluşturacak, özenilecek bir değer teşkil etmiştir. Bu sevgiyi söndürmek isteyenler, bu sevgiyi kıskananlar, bu genci denize atarak boğmak isterler. Bu sevgiden razı olan rabbimiz, onu o denizden kurtarır. Bu genci uçurumdan aşağı atmak isterler. Bu sevgiden razı olan rabbimiz, onu o uçurumdan aşağı atılmaktan da kurtarır. Ve bu genç, bu aşkı, bu sevgiyi, insanların kalplerinin derinliklerine işleyebilmenin yolunu keşfederek bu yolda canını seve seve feda eder. Biricik kulunun sevgisini, Aziz ve Celil olan Allah-u Teâlâ karşılıksız bırakmaz ve bu sevgiyi tüm insanların kalbine öyle bir yerleştirir ki; tıpkı insanın kalbi kan pompalayarak damarlara ulaşan kanın, vücudu her daim tazelediği gibi, Allah’a karşı beslenilen sevgi ile de insanların aklıselimi tazelenmeye başlar. Ve o gencin bulunduğu kasabadaki yirmi bin dolaylarında insan Müslüman olur. O gencin Rabbine onlarda iman ederler.

NEBEVÎ HAYAT

Bu genç, bir devrim, bir inkılab yapmış ve Rabbinin cennetine, rızasına, sevgisine nail olmuştur.

34

Bu sevgiden yoksun olan kalpleri katılaşmış, kâfirlikte azıtmış olan güruh, bu sevgiyi söndürebilmek için orada bulunan yirmi bin dolaylarında insanı, ateşle doldurdukları hendeklere atmaya başlarlar. İşte bu bir dehşet tablosudur. Sevdiğinin uğrunda ne kadar fedakârlık yapabilmenin gerekliliğinin tablosudur. OCAK’13

O esnada herkes, sevdiği uğruna, iman ettikleri Rableri uğruna, sevdikleri, Rabbimize karşı seve seve canlarını feda ederek ateşle dolu hendeklere atlarlar. İşte bu muazzam metanet örneğini gösteren, insanlar güruhunu sergileyen sahnenin bir merhalesinde bir anne, birkaç aylık bebeği ve birkaç ta çocuğu ile birlikte kendilerini feda etmek için ateş çukurunun yanı başına geldikleri görülmektedir. O dehşet sahneyi görürler, Annenin gösterdiği metanet, sabır ve dirayet, bir sevgi uğruna nasıl fedakârlık gösterilmesi gerektiği hususunda çok güzel bir örnektir bizler için. Ve kendilerini feda ederler. Bu belirtilen husus Allah’ı her şeyden çok sevmenin binlerce örnekten sadece bir tanesidir. Diğer bir sevgide Allah Rasulü’ne karşı beslenilmesi gereken sevginin hangi merhalede olması gerektiği hususudur. İşte asrı saadet tablosundan bir demet; İki peygamber aşığı Zeyd bin Desine ve Hubeyb bin Adiy. Müşriklerin ellerine esir düşmüş olan bu sahabeleri çarmıha gererler, mahallenin serserilerini ve azgınlarını toplarlar, ellerine mızrak, kama, kılıç verirler ve liderleri kendilerine “bu ikisini hemen öldürmeyin, olabildiğince acı çekmelerini sağlayın. Vücudundan ufak parçalar keserek, yararak işkence edin ve bu şekilde yavaş yavaş ölmelerini sağlayın” der. Bu iki sahabe, işkencelere büyük bir sabır ile metanet ile göğüs gererler. Müşriklerin elebaşının onlara söylemiş olduğu şu söz, onlar için büyük bir imtihandır aslında. “Muhammed şu anda evinde rahat otururken siz burada bu işkence altında can vereceksiniz. İster miydiniz Muhammed sizin yerinizde olsaydı da siz onun yerinde rahat bir şekilde olsaydınız. ” Onlarda, peygamber sevgisi öyle bir boyutta idi ki, gönülleri imanın lezzetine tamamen gark


olmuştu.

Kutub gibi. Ve hala ümmeti Muhammed’in için-

Şu muhteşem cevabı vermişlerdi: “Değil Muhammed’in şu anda yerimizde olması, hali hazırda şu anda mescidde ayağına bir dikenin batmasına dahi razı olmayız.” Ve kendilerini Allah ve Rasulü uğruna seve seve feda etmişlerdi.

de, günümüzde, bu yolda dosdoğru yaşayan gü-

“Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Resûlü’nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.” ( Enfal;24)

tıklarında en büyük lezzetin oradaki nimetler

Bu sevgide; Emre boyun eğmek, itaat etmek, kulluk etmek vardır. Sevginin göstergesi budur. Ben Müslümanın demenin, Allah ve Rasulü’nü her şeyden çok seviyorum söyleminin nihai sonucu sevdiğinin izinden gitmek, onlara karşı beslediği sevgiyi tüm sevgilerden üstün tutmaktır. Bunu başarabilirse insan, işte o zaman bebeği ile kendini ateşe atan anne gibi, sevdiği uğruna Nemrut’un ateşine atılan İbrahim (a.s.) gibi, Ashab-ı Kehf olarak bilinen o gençler ki; “Onların kalplerini metin kıldık. O yiğitler (o yerin hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki:’Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O’ndan başkasına ilah demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.” (Kehf;14) diyerek büyük fedakârlıklar gösteren, meydan okuyan genç yiğitler gibi, fiziki ve ruhi yaşantının afakına varan Ehad, Ehad diyen Bilal gibi…

tini alanlardır ve bu lezzeti alanlar başka hiçbir lezzeti aramazlar. Tıpkı cennete girenler oradaki lezzetleri tatolduğunu sanmaları ve sonrasında Rablerini gördükleri vakit tüm lezzetleri gölgede bırakan şanı yüce Rabbimizin zatının ne denli büyük bir mükâfat olduğunu anlamaları gibi. Hiç bu lezzetlere ulaşanlar dünyanın geçici lezzetlerine ulaşabilmek için ömürlerini feda ederler mi? O yüce mevkiye ulaşanlar arkalarına dönüp bakarlar mı? Akılları geride kalır mı? Elbette ki hayır. Şimdi bir Müslüman fert olarak kendi nefsimize dönüp bakalım bu sevgi, şahsımızda ne boyuttadır! Ne kadar kuvvetlidir. Rabbimize karşı kulluğumuzda, ne kadar gayretliyiz, Sünnet-i Seniyye’ye ne kadar hassasiyet gösterebiliyoruz, dinimize karşı ne kadar ciddiyet gösterip Allah’a ve Rasulü için vakit ayırabiliyoruz! Varlık amacımız olan Allah’ı ve Rasulünü ne kadar seviyor ve sevdirebiliyoruz! Bir dakikalığına dahi olsa bir düşünelim. Rabbim bizleri imanın tadını, lezzetini alan ve gereklerini yerine getirmeye gayret gösteren kullarından eylesin. Rabbimiz bizleri şu hadiste geçen kimselerden eylesin. “Allah Teâlâ bir kulunu sevdiği vakit, Cebrail (a.s.)’a, “Allah filanı seviyor, onu sen de sev’’ diye em-

“(Rasûlüm!) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin .” (Al-i İmran;31)

reder. Cebrail de onu sever ve gök ehline, “Allah filanı

Sevdiği uğruna Mekke’den Medine’ye hicret eden muhacirler gibi.

onun sevgisi kalplerde yerleşir.” (Buhari, Kitabu Be-

Çektikleri sıkıntılara karşı sevdiklerinden, sevgilerinden bir adım dahi geri durmayanlar. Sevdiğine karşı, Rabbine karşı, kulluk edilmenin gerekliliğini ciltler dolusu yazan Seyyid

seviyor, siz de onu seviniz’’ diye seslenir. Bunun üzerine göktekiler o kimseyi severler. Sonra da yeryüzünde di’I-Halk, 6; Müslim, Kitabu’I-Birr ve’s-Sıla, 48.) -------------------------------------(1) Kıssanın detayı için bkz. Tirmizi, Tefsir, Buruc sûresi, 3337; İbni Kesir, Buruc sûresi. SAFER 1434

O’nun İzinde...

Ölü yürekler mezarlığında, insanlara hayat verecek nimetlere çağıran Allah’a ve Rasulü’nün çağrısına uyan, aşık olan ve Rabbinin huzurunda toplanacağının idrakine varmış olan işte bu iki yiğit zümre gerçek anlamda imanın lezzetini tüm benlikleriyle hissetmiş ve yaşamışlardır.

zide kardeşlerimiz gibi. İşte bunlar imanın lezze-

35


Davet Okulu

İSLAM DAVETÇİSİNİN VASIFLARI Yusuf Mert

İ

NEBEVÎ HAYAT

slam’a davet Allahu Teâlâ’nın her Müslümana gücü nispetinde yüklemiş olduğu bir görevdir. Allah’ın emrettiklerini yaparak ve yasak ettiği günahlardan kaçarak kendimizi ve yakınlarımızı cehennem ateşinden korumaya gayret etmemiz gerektiği gibi, aynı şekilde diğer insanların da cehennem ateşinden korunmaları için gücümüz yettiği ölçüde onları da hakka çağırıp batıldan sakındırmaya gayret göstermeliyiz. Çünkü Rabbimiz yüce kitabında: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.” (Âl-i İmrân, 3/104) “Siz insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder ve kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız.” (Âl-i İmrân, 3/110) buyurarak hakka davetin bir görev olduğunu ifade etmektedir. Hakka davet son derece önemli bir iş olup davetçinin sahip olması gereken bazı özellikler bulunmaktadır. Davetçilerin dikkat etmesi gereken hususları şöyle sıralayabiliriz:

36

1- İhlas sahibi olmalı “Onlara sadece şu emredilmişti: Bâtıl dinlerini bırakarak ihlaslı bir şekilde Allah’a yönelip ona itaat etsinler, namazı kılsınlar, zekâtı versinler. İşte doğru din budur.” (Beyyine, 98/5) Hz. Peygamber de bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Allah Teâlâ sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalplerinize bakar.” (Müslim, Birr, 33. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 9) İslam davetçisi yapacağı bütün amellerde ihlaslı olmalı, yapacağı bütün amelleri yalnızca Allah için yapmalıdır. İhlâsın tariflerinden biri de şu şekilde zikredilmektedir. İhlâs; kişinin yaptığı işi insanlar övdüğü için sürdürmemesi veya kınadığı için terk etmemesidir. Davetçiler bu tarifi esas alarak yaptıkları iş Kur’an ve Sünnet’e uygun olduğu müddetçe Allah için azimle çalışmaya devam etmelidirler. Kınayanın kınaması veya yağcı tipli insanların sözleri İslam davetçilerini çalışmalarından engellememelidir. Çünkü bu ve benzeri durumlardan dolayı İslam davetçilerinin azimlerinin kırılması yapılan amelin Allah için yapılmasına zarar verir. Mademki yol hak ve yapılan mücadele Kur’an ve Sünnet’e uygundur, varsın kınayan kınasın, çekiştiren çekiştirsin, bu davetçileri hak yolda hizmetten geri koymamalıdır. Allah ihlâslı bir şekilde çalışan davetçilerin yaptığı hizmetlerin karşılığını muhakkak kat kat fazlasıyla verecektir. “Kim zerre kadar hayır işlerse, onu(n karşılığını) görür.” (Zilzâl, 99/7) 2- İlim sahibi olmalı “De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar.” (Zümer, 39/9) Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “İlim talep etmek her Müslümana farzdır.” (İbn Mace) OCAK’13

İlmin fazileti ve öğrenilmesi gerekliliği hususuna işaret eden ayet ve hadisler oldukça fazladır. Bu yüzden gerçek Müslüman ya öğreten veya öğrenendir. İslam davetçisinin olmazsa olmaz en önemli özelliklerinden birisi ilim sahibi olmasıdır. Bu amaçla davetçiler kendilerini geliştirmek için düzenli kitap okumalı, hocalardan istifade ederek kendilerini geliştirmelidirler. Özellikle her Müslümana kendini şirkten koruyacak kadar akaid öğrenmesi ve kendi “ilmi-hal”ini öğrenmesi farzdır. İmam Ebu Hanife (r.a)’in ifade ettiği gibi nasıl ki organlar bir iş yapmak için göze tabi ise amel de ilme tabidir. Kör bir kimsenin sağlıklı bir iş yapması nasıl zor bir hadise ise ilimsiz bir insanın da davetçi olması mümkün değildir. Davetçiler ilk olarak Kur’an ve Sünnet’i sağlıklı bir şekilde öğrenmeli ki insanları da doğru yola davet edebilsinler. Özellikle insanların bilgisizliğinden istifade ederek türeyen “tekfir”, “Kur’ancılar/hadis inkârcıları”, “Şiilik” gibi bir takım ehl-i sünnete muhalif akımların yeniden İslam ümmetinin arasına fitne tohumlarını ekmek için canlandırılmaya çalışıldığı bir sırada davetçilerin daha bir uyanık ve ilimle donanması gerekir ki bu akımlara kapılmasınlar, itidal çizgisinden ayrılmasınlar. Davetçiler okudukları ve öğrendikleri sürece bu ümmete yol gösterebileceklerdir. İlmin en büyük şartı okunan bilgilerle amel etmektir. Allah ilim öğrenmeyi takvaya bağlamıştır. “...Allah’tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor....” (Bakara, 2/282) Bildikleriyle amel edenlere Allah bilmediklerini öğrenmeyi nasip edecektir. Amelsiz bilgi kişiye yük ve günah olmaktan başka bir şey ifade etmez. Rabbimiz faydalı ilimle donanmayı ve amel etmeyi bizlere kolaylaştırsın. 3- Rabbini zikretmeli “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. Ve O’nu sabah akşam tespih edin.” (Ahzâb, 33/41-42) “...Allah’ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Cum’a, 62/10) Davetçinin uyaanık, dikkatli olabilmesi ve şeytan ile dostlarının tuzaklarından korunmuş, vesveselerinden arınmış olarak kalabilmesi için gece gündüz yapacağı ibadet ve murakabe ile imanını güçlendirmeli, kalbini arındırmalıdır. Bir an dahi olsun Şeytan musallat olur ve beşeri zafiyetinden istifadeye çalışırsa, hemen Allah’ı anmalı ve tövbe ederek istiğfar ile düştüğü gafletten dönmelidir. “Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca Allah’ı anarlar ve hemen gerçeği görürler.” (A’raf, 201) Bu yüzden Rasulullah (s.a.) ashabına şöyle buyurdu: “İmanınızı yenileyiniz.” Kendisine, “İmanımızı nasıl yenileriz?” denildi. Buyurdu ki: “Lâ ilâhe illallah sözünü çokça söyleyin.” (Ahmed)


4- Sabırlı Olmalı “Ey iman edenler! Sabredin, sabır yarışında (düşmanlarınızı) geçin!” (Âl-i İmrân, 3/200) “İçinizdeki mücâhidlerle sabredenleri ortaya çıkarıncaya kadar elbette sizi deneyeceğiz.” (Muhammed, 47/31) Sabır kelimesi birkaç manada kullanılmaktadır. İbâdetlerin yerine getirilmesi ve yasakların terk edilmesine sabır, belâ ve musibetlere sabır, halkın eza ve cefâsına sabır, Allah’a davette, emir bi’l-ma’rûf ve nehiy ani’l-münker’de sabır, savaş alanlarında ve kâfirlerle mücadele de sabır. Sabır içine düşülen darlığın ve sıkıntının geçmesi için Allah’ın yardımını kazandırabilecek olan güzel bir davranıştır. Dayanılması zor ve insana ağır gelen sıkıntılara ancak sabır ahlakı sayesinde dayanılabilir. Bir hakkı savunma sabırla yapılabilir. Allah’ın emirlerini yerine getirmek, nefsin hoş gördüğü ama aklın ve dinin hoş görmediği şeylerden kaçınmak sabırla olabilir. Özellikle hakka davet görevini yerine getirmek için çalışan davetçiler karşılaştıkları zorluklara karşı sabırlı olmalıdırlar. Hz. Lokman’ın oğluna “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdendir.” (Lokman, 31/17) tavsiyesi iyiliği emreden ve kötülükten sakınmaya çalışan herkese verilmiş bir nasihattir. Davetçilerin insanların yalanlamalarına, ilgisizliklerine, yüz çevirmelerine, bu yolda yalnız bırakılmalarına, başlarına gelen her türlü sıkıntıya karşı sabır etmeleri gerekir ki bu kutlu yolda ölüm gelinceye kadar yılmadan, dönmeden çalışıp, dini mübin İslam’ı tebliğ etme şeref ve izzetine nail olabilsinler. 5- Hikmet ve Güzel öğütle davet etmeli “Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et!” (Nahl, 16/125) Davetçiler hakka davet ederken muhataplarını en güzel bir üslupla hakka davet etmelidirler. Yanlışlar ve eksikler karşı tarafı mümkün mertebe incitmeden dile getirilmelidir. Hz. Peygamber hataları yüze vurmaz, genel bir üslupla hataları uyarma yoluna giderdi. “Bana ne oluyor ki sizi böyle görüyorum” (Buhari, Müslim) gibi cümlelerle hataları uyarırdı. Hakka davet ederken şu hususlara dikkat edilmeli: Davet, açık ve anlaşılır bir şekilde muhatabın seviyesine uygun olmalı, gerektiğinde önemli konular tekrar edilmeli. Bağırıp çağırmak suretiyle yüksek sesle konuşulmamalı. Az ve öz konuşulmalı, gereksiz detaylardan kaçınılmalı. Her halükarda doğruyu konuşmalı, hakkı gizlememeli.

6- Çalışkan Olmalı “Hayır işlerinde yarışın!” (Bakara, 2/148) “İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.” (Mü’minûn, 23/61) Mümin, müspet adamdır; hayır ve hizmet adamıdır. Hz. Peygamberin buyurduğu: “Kavmin efendisi, o kavme hizmet edendir”, “İnsanların en hayırlısı, insanlara en çok faydası olandır” ilâhî düsturları davetçiler için rehber olmalıdır. Her davetçi hakka hizmet yarışında en önde olmak için elinden geleni yapmalıdır. Bu hususta hizmet kervanında geride kalanlara değil, bu ümmetin yıldızları olan Hasan el-Benna, Seyyid Kutub, Abdullah Azzam gibi âlimleri örnek almalı ve onlara benzemeye çalışmalıdır. Batılın davetçileri olan misyonerler vb. akımların faaliyetlerini hızla sürdürdüğü günümüzde hakkın davetçileri daha fazla çalışmalıdır. Merhum M. Akif Ersoy’un: “Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler, / Ulema vahy-i ilâhîyi mi bilmem, bekler?” veciz beyitinde ifade edildiği gibi batılın davetçileri gece gündüz çalışmaktalar. Hak erleri de Allah için daha azimli olmalı “Lâ ilâhe illallah” sancağını en üst yere çekinceye kadar canla başla çalışmalıdır. Yine M.A. Ersoy’un ifadesi ile “Zevke dalmak şöyle dursun, vaktimiz yok mateme” sözü nasıl çalışmamız gerektiği konusunda söylenebilecek en güzel sözlerden biri olsa gerek. Hayra hizmetin en üst mertebesi Hz. Peygamberin ifadesi ile “Allah’a iman ve Allah yolunda cihâd”dan başlamakta en alt seviyesi ise “İnsanlara zarar vermeme”ye kadar inmektedir. Dolayısıyla ben bir şey yapamıyorum vesvesesi şeytanın davetçilere vereceği en büyük vesveselerden biridir. Her ferdin Allah yolunda yapacağı bir hizmet vardır yeter ki bu konuda yılmasın, hedefini belirlesin ve bu yolda çalışsın. Allah yolunda çalışanlara yardım edeceğinin kefilidir. “Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (dinine) yardım ederseniz Allah da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.” (Muhammed, 47/7) 7- Rabbine Tevekkül Etmeli “Mü’minler Allah’a güvenip dayansınlar!” (İbrâhim, 14/11) “Bir işe azmettiğinde artık Allah’a güven.” (Âl-i İmrân, 3/159) Davetçilerin bu yolda sırtını dayaması gereken tek merci’ onları her daim gören, kendilerine, kendilerinden daha merhametli olan yüce Rabbleridir. Davetçi başına gelen zorluklarda, rızık konusunda Rabbine tevekkül etmelidir, bilmelidir ki “sabah yuvalarından aç çıkıp, akşama tok dönen kuşları rızıklandıran Rabbi” onu da engin hazinesinden rızklandıracaktır, yeter ki hakkıyla tevekkül etsin. Başına gelen zorluklardan da çıkış yolu ihsan eyleyecektir. Hz. İbrahim’in ateşe atılması anında Rabbine tevekkül edip “hasbünallahau ve ni’mel vekîl” demesi üzerine, ateşi serin suya çeviren Rabbi her zorluğu gül bahçesine çevirmeye kâdirdir. Davetçilere düşen hak yolda sebat edip karşılaştıkları her hususta Rabblerine hakkıyla tevekkül etmektir. Çünkü; “Allah’a güvenene, Allah kâfidir!” (Talak, 65/3) Allahu Ekber ve lillahi’l-hamd. Şunu unutmamak gerekir ki hak yolda hizmet birçok fedakârlıkları ve zorlukları da bünyesinde bulunduran erdemli bir iştir. Kişinin kadri ve kıymeti hizmet etmiş olduğu işin önemi ve kıymeti ile doğru orantılıdır. Hak katındaki yerine bakmak isteyen bu dünyada hak için yapmış olduğu çalışmalara bakmalıdır. Allahu Teâlâ’nın kişiyi yoluna hizmet etmeye muvaffak kılması bir kuluna verebileceği en büyük nimettir. Nitekim bu dine hizmet yolunda canını verme şerefine nail olan şehidler de en yüce mertebededirler. Rabbimin bizleri de yoluna hâdim/hizmetçi eylemesi ve son nefesini şehid olarak verenler kervanına ilhak etmesi dualarımla.... SAFER 1434

O’nun İzinde...

Davetçi huzur içinde Kur’an okumak, zikir yapmak, namaz kılmak gibi çeşitli ibadetlere kendini alıştırıp ruhunu takviye eder. Davetçi için zikir bir araç için yakıt gibidir. Nasıl ki yakıtı biten araç yol alamazsa Rabbini hakkıyla zikretmeyen bir insan da hakkıyla davetçi olamaz. Bir litre benzinle yüz km yol gidilemeyeceği gibi Rabbini az zikreden kimsenin de bu meşakkatli ve uzun yolda sabır ve sebat etmesi zordur. Hak ehlini başarıya ulaştıran şey zikir, yenilgiye uğratan şey ise zikrin terkidir. Allah, Yunus (a.s)’ı balığın karnında dilediği kadar tuttuktan sonra yine zikir vesilesiyle kurtarmıştır. Dalalete sapan her cemaat ve davetçi, Allah’ın zikrini unuttuğu için bu akıbete uğramıştır. Şeytan gaflet ve isyan ehlini nasıl aldatıyorsa, kulda zikri sayesinde Şeytanı aynı şekilde yenilgiye uğratır.

37


AYLARIN FAZİLETLERİ

Mehmet Emin

SAFER AYI

VE UĞURSUZLUK HURAFESİ

B

Dergimizin bu bölümünde düzenli olarak Miladi ayların karşılığı olan Hicri aylar işlenecek ve o aya ait Peygamber Efendimizin yapmış olduğu ibadetlere dikkat çekilecektir. Ayrıca bu aylar hakkında var olan batıl görüşler de zikredilerek bu hurafelerin asıl yönleri Kur’an ve Sünnet çerçevesinde izah edilecektir. Bu ay dergimizin çıkacağı Ocak ayına mukabil Safer ayı geldiğinden Safer ayı ve Safer ayında yaygın olan uğursuzluk inancı işlenecektir.

izlere anne ve babalarımızdan daha

ayların sayısını on iki olarak belirlemiştir. Bir

merhametli ve şefkatli olan Allah celle

Müslüman olarak bu aylarda yapması ve kaçın-

celeluhu dünyayı bir nizam, düzen ve ahenk içinde yaratmıştır. Bizleri de bu dünyada güzel ve hayırlı işler yapmaya teşvik etmiş, lütfunun tecellisi olarak kendi katından kitabını hayat rehberi, kulu Abdullah’ın oğlu Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i de peygamber olarak göndermiştir.

NEBEVÎ HAYAT

Hicri ayların ikincisi olan safer… Niçin bu isimle anıldığına dair farklı rivayetler vardır. Onlardan bir tanesi de “insanın karnında bulunan bir hastalık anlamında kullanılmasıdır.” Bundan dolayı cahiliye ehli safer ayını uğursuz bir ay

Bizler şunu bilmeliyiz ki; Yaptığımız bütün

olarak kabul etmişlerdir. Bu ayda sefere çıkmanın,

amellerin kabul olması ve yüzümüze çarpılma-

yolculuk yapmanın uğursuzluk getireceğini söy-

ması için Allah Rasulünün emrettiği şekilde ger-

lemişlerdir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem

çekleşmesi gerekmektedir. Buna binaen bizler

ise hadisi şeriflerinde uğursuzluk diye bir şey

hangi zaman diliminde neleri yapmalıyız? Neleri

yoktur demiş ve onların bu batıl inançlarını red-

yapmamalıyız? Ya da nelerin doğru nelerin yan-

detmiştir. Toplum olarak bizler Rasulullah sallal-

lış olduğuna inanmamızda peygamberimizin bize

lahu aleyhi ve sellem’in hayatını, yaşantısını tam

haber verdiği şekilde olmalıdır. Allah Teâlâ şöyle

manasıyla anlayamadığımızdan dolayı O’nun

buyurmaktadır:

ilim medresesinden tedrisat görmediğimiz için

“Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah’ın

38

ması gereken hususlar, inançlar nelerdir?

yazısına göre Allah katında ayların sayısı on iki olup, bunlardan dördü haram aylarıdır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar içinde (Allah’ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin…” (Tevbe/36) Allah Teâlâ yeryüzünü yarattığı günden beri OCAK’13

maalesef hayatımızın her alanını batıl inançlar ve hurafeler kuşatmıştır. Bir müslümanın şu ve benzeri uğursuzluklara inanması da asla doğru değildir: Ay ve güneş tutulması, köpek havlaması, baykuş ötmesi, kedi ve köpeğin yolda geçen bir kişinin önünden geçmesi, merdiven altından geç-


mek, on üç rakamı, salı günü işe başlamak veya yola çıkmak, gece aynaya bakmak veya tırnak kesmek, çarşamba akşamı cinsi münasebette bulunmak vb. pek çok şeyde uğursuzluk bulundu-

Ey günahlarla kalbini zayi eden! Zikir meclisleriyle kalbini ihya et!

ğuna inanmak asla doğru değildir. Zira böyle

Ey kalbi hastalıklarla kuşatılmış olan!

şeylerde ne iyilik ne de kötülük vardır. Bir eşya-

Kalbi zikir meclislerine taşı şifa bulursun!

yı bir olayı mutlaka bir şeye yormak gerekiyorsa Peygamber efendimizin tavsiyesi doğrultusunda Bakın Ahmed bin Hanbel’in rivayet ettiği hadisi şerifte Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: “Kim bir iş yapmaya karar verirde uğursuzluk olduğuna inanarak bu işten vazgeçerse Allah’a şirk koşmuş olur.” Bu şirkten tevbe etmesi için de şöyle demesi gerekir: “Allah’ım senin belirlediğinden başka gerçekleşecek bir şey yoktur. Senin murad ettiğinden başka hayır yoktur. Senden başka da ilah yoktur.” Ebu Davud’un rivayet ettiği hadisi şerifte ise Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Hiçbir kul yoktur ki kalbine uğursuzluk inancı girmiş olmasın. Şayet kişi nefsinde böyle bir şey hissederse şöyle desin: “Ben Allah’ın kuluyum, Allah’ın dediği olur güç ve kuvvet ancak Allah iledir. Güzellikler de kötülükler de ancak Allah’ın dilemesi ile gerçekleşir. Şahidlik ederim ki Allah’ın gücü her şeye yeter.” Hadisi şerifte de geçtiği üzere bu tür inançlar

Şayet bir şeyde uğursuzluk/talihsizlik varsa o da bizim dillerimizdedir. Dil kadar hapsedilmeye mahkûm başka bir şey yoktur.” Bir müslümanın gıybetini yaparız, çekiştiririz, kötü söz söyleriz ve böylece amellerimizde eksiklik olur. Eğer uğursuzluk/talihsizlik varsa o da Allah’a isyan edilen ortamlar, günah işlenilen mekânlar ve bizlerin oralardan uzaklaşmamasıdır. Eğer uğursuzluk/talihsizlik varsa o da salihleri, Allah’ın dostlarını bırakıp şeytanın dostlarıyla ve yandaşlarıyla hemhal olup oturup kalkmaktır… Eğer uğursuzluk/talihsizlik varsa o da mescidlerden, sohbet ortamlarından ve zikir halkalarından uzaklaşıp heva ve hevesin peşinden gitmektir.

bir tür hurafedir. Nitekim Rasulullah sallallahu

Eğer uğursuzluk/talihsizlik varsa o da

aleyhi ve sellem bu inançların yanlış olduğu hu-

vakit namazlarına, sünnetlere, gece namaz-

susunda bizleri uyarmıştır. Genel olarak şu söylenilebilir ki zaman diliminin hepsi Allah’a aittir. İnsanın yaptığı ameller bu zaman diliminde gerçekleşir. Şayet zaman Al-

larına, farz ve nafile oruçlarına gerektiği kadar ehemmiyet verilmemesidir. Eğer uğursuzluk/talihsizlik varsa o da,

lah’a itaat, ibadet, zikir, namaz ve oruçla geçiyor-

zulme uğrayan, ırzı namusu çiğnenen, zil-

sa o mübarek ve bereketli bir zamandır. Ancak

lete mahkûm edilen mazlum Müslümanlar

isyan, fısk-u fücur ve kötü amel ile akıp geçiyorsa

için dua etmeme, mallarımızdan gerekli şe-

o kişi manevi uğursuzluk/talihsizlik hastalığına mübtela olmuştur. Abdullah bin Mesud Allah kendisinden razı olsun şöyle diyor:

kilde infak etmememiz ve onların dertleriyle dertlenmememizdir.

SAFER 1434

O’nun İzinde...

iyiye yormak icap eder.

39


İSLAM ÖNDERLERİ

Ali Yücel

EDEP, İLİM VE İFFET AYNASINDA BİR PORTRE:

İMAM BUHARİ -1 B

üyük insanların kaderi gibidir eleştiril-

bebiyle bazı alimler de bu tenkit ve eleştirilerden

mek, kınanmak ve ayıplanmak. İnsan-

nasiplerini almışlardır. Kimi zaman İslam’ın ka-

lığın rehberleri peygamberlerden biliyoruz bunu.

lesinde gedik açmak için İslam’ı öğrenen şarki-

Ortaya koyduğunuz maddi-manevi eserin etkisi

yatçıların diliyle, kimi zaman da alıcıları bu şar-

ve büyüklüğüne göre değişmektedir bu eleştiri,

kiyatçılardan gelecek bilgilere odaklanmış bilim

ayıplama, tahkir ve tezyiflerin boyutu. Hele de

adamlarınca dillendirilen bu eleştiriler, üslup,

muhatabın zülf-i yârına dokunmuşsanız canınıza

ifade ve delil açısından samimiyet hissi vereme-

bile kastedenler olabilmektedir. “Hatırla ki, kâ-

diğinden doğal olarakta makes bulamamıştır. Söz

firler seni tutup bağlamaları veya öldürmeleri

gelimi, İmam Şafii eleştirilen alimlerden biridir ve

yahut seni (yurdundan) çıkarmaları için sana tuzak kuruyorlardı.” (Enfal; 30) Allah celle celâluhu’nun ilahi buyruklarını insanlara ulaştırmak ve insanlara bu konuda en güzel örneği sergilemekle mükellef olan peygamberler dahi bu durumdan kurtulamamışsa, onların dışındaki insanlar muhakkak eleştirilecek, ayıplanacak ve kınanacaktır. Kaldı ki, peygamberler ismet sıfatına da sahiptirler. Allah celle celâluhu’nun insanlığa gönderdiği son nebisi de, hayatında müşriklerin çeşitli söz ve lakırtılarına muhatap olmuş, vefat ettikten

NEBEVÎ HAYAT

sonra da çeşitli gerekçelerle kendisini hedef alan-

40

nevzuhur bilim adamlarınca İslam Ümmetindeki Sünnet algısının yegane değiştiricisidir. Her nasıl olmuşsa bir buçuk - iki asırdır devam eden sünnet anlayışını bir anda o değiştirmiştir ve hiç kimse kendisine bir şey dememiştir. İslam ümmetinin içinde bulunduğu durumun sebeplerinden biri de bu sünnet anlayışıdır bu zihniyete göre. Yanlışın düzeltilmesi ve bozuk olanın ıslahı için bir şeyler söylenmesiyle, “tenkit kültürü”, “eleştirel yaklaşım” vs. söylemler adı altında “ben de varım”ın ispatını yapmaya çalışmak elbette farklı şeylerdir. Şarkiyatçıların isimlerini, avurtlarını ve koltuklarını kabartarak teleffuz eden, iftiharla isimlerinin önüne yaldızlı laflar düzen ama aynı

lar olagelmiş ve meseleyi beyan sadedinde eserler

zamanda ümmete mâl olmuş alimleri iğnelemek-

de kaleme alınmıştır. Aynı şekilde dinin bize ulaş-

ten çekinmeyen bir zihniyetten beklenmesi ge-

masında kilit rol oynayan sahabiler çeşitli grup

rekenin ne olduğunu akıl sahiplerinin takdirine

ve şahıslarca tenkit edilmiş ve eleştirilmişler, yine

bırakıyoruz.

alimlerimiz bu eleştirilere cevap veren müstakil eserleri İslam kütüphanesine kazandırmışlardır. Ortaya koydukları eserler ve düşünceler seOCAK’13

Burada alimlerin masumluğundan bahsediyor değiliz, muhakkak onlar da yanılabilirler. Mesele, bu hatalar karşısında ‘mal bulmuş Mağribi’


yanlıştan dolayı bütün iyiliklere kalem çekmek mi, yoksa İslam’ın edep ve ahlak kuralları içerisinde değerlendirme yapmak mı ? meselesidir. Ortaya koyduğu eser, en detaylı ve ince tekniklerle meydana getirildiği –tabi ki kendisinin de bir beşer olduğunu göz önünde bulundurarak- ve bu sebeple kimilerinin gözünü kamaştırdığı için eleştiri ve tenkide uğrayan alimlerimizden biri de İmam Buhâri’dir. Gerek fert bazında gerekse grup bazında tenkitlerin yöneltildiği bu büyük alimin yaşantısı, ortaya koyduğu eserler ve İslam ümmetinin gösterdiği hüsn-ü teveccüh bu eleştiri ve tenkitlere en güzel cevap olsa gerek. Nice meşakkatlere katlanarak bir araya getirdiği Câmiu’sSahih’e gösterilen ihtimam ve bu konuda alimlerin yaptığı çalışmalar, söylemiş olduğumuz şeyi teyid eden önemli delillerdendir zaten. O sebeple bilinmeli ki, bu makalenin amacı, Buhâri müdafası yapmak değildir. İmam Buhâri’nin tanıtılmasının hedeflendiği şu birkaç sayfadan bunu beklemek doğru da olmasa gerek. Lakin, bu kadar zaman geçmesine rağmen hayatı ve eserleri ayan beyan ortada olan bir alimin göstermiş olduğu onca çaba ve gayretin, din-i mübin-i İslam’ın sıhhatli bir şekilde sonraki nesillere ulaştırılması için feda edilen bir ömrün, bu uğurda katlanılan meşekkatli yolculukların ve daha nice fedakârlıkların, onun kitabında kullandığı bâb başlıklarını anlayabilecek kadar bile kapasitesi olmayan sözüm ona bilim adamlarınca bir hiç gibi değerlendirilmesi karşısında, sözün muvafık düştüğü yerde de susmak takdir edilir ki doğru olmasa gerek. Son olarak bir daha belirtelim ki biz, alimlerin masumiyetinden konuşuyor değiliz zaten ne İmam Buhâri ne de bir başka alim için böyle bir şeyi şimdiye kadar da hiç kimse iddia etmiş değildir. Lakin alimlerin hataları karşısında art niyetle yapılacak her türlü faaliyet, kendisi de eleştirilen bir alim olan İmam Şafii’nin şu benzetmesinde karşılığını bulacaktır. “Bazı çomarların içine girmesi Fırat Nehri’ne zarar verecek değildir.”

İmam Buhari-1 Adı, Nesebi ve İlim Tahsiline Başlangıcı: Muhammed b. İsmail b. İbrahim el-Cu’fî el-Buhârî. Künyesi Ebu Abdullah olup 13 Şevval 194 yılında Buhara’da dünyaya gelmiştir. Dedesi Muğire, Yemân el-Cu’fî vesilesiyle müslüman olmuş, babası İsmail, Abdullah b. Mübarek ve İmam Malik gibi devrin önde gelen alimlerinden ders dinlemiş biri olup Buhâri küçük yaşlardayken vefat etmiştir. İmam Buhâri’nin biyografisinin mevzu bahis edildiği eserlerde duası makbul, saliha bir kadın olduğu anlaşılan annesinin yanında yetim olarak büyüyen Buhâri, 210 yılında annesi ve kardeşi Ahmed ile beraber hacca gitmiş, ilim talep etmek maksadıyla Mekke’de kalmıştır. Annesiyle beraber Buhara’ya dönen kardeşi Ahmed kısa bir süre sonra vefat etmiştir. İsmail el-Aclûni, Buhâri’nin annesinin ismine rastlamadığını belirtmektedir. Ahmed isminde bir oğlu olduğu söylenmekte ise de el-Aclûni, “Gözüken o ki, Buhâri evlenmemiştir. Bu konu hakkında olumlu ya da olumsuz bir şey söyleyen görmedim” demektedir. 10 yaşlarında hadis ezberinin kendisine sevdirildiğini belirten Buhâri, 11 yaşında hocası Dâhilî’nin hadis aktarırken yapmış olduğu hatayı tashih ederek daha küçük yaşlarda hayret uyandırmış, 16 yaşında Abdullah b. Mübarek ve Veki’ İbnü’l-Cerrâh’ın bütün kitaplarını ezberlemiş, kendi ifadesi ile “Ashab-ı Rey’in görüşleri”ni öğrenmiştir. İlim Uğruna Dolaştığı Beldeler ve Hocaları: İmanın dil ile ikrar ve azalarla amelden müteşekkil olduğunu, artıp eksildiğini belirtirken Buhâri, kendisinden hadis yazdığı hocaların sayısının 1080 olduğunu söylemektedir. İbn Nâsiruddin İthâfü’s-sâmi’ adlı eserinde şöyle der: “Ebu Ahmed b. Adiyy’in belirttiğine göre, Buhâri’nin kendisinden hadis işitip Câmiu’s-Sahih’inde rivayette bulunduğu hocalarının sayısı 289’a ulaşmaktadır.” İlim için, Mekke, Medine, Şam, Buhara, Merv, Belh, Herat, Rey, Bağdat, Vâsıt, Basra, Kûfe, Mısır SAFER 1434

O’nun İzinde...

gibi sevinip hatayı bayraklaştırmak, yapılan bir

41


ve Cezire gibi zamanının meşhur ilim merkezle-

Tabba’, Muhammed b. Sabik, Süreyc b. Numan;

rine seyahatlar yapan Buhâri, bu beldelerde meş-

Vâsıt’ta, Hasan b. Hasan, Hasan b. Abdullah, Said

hur birçok hocadan ders almıştır. Şam, Mısır ve

b. Süleyman, Amr b. Avf; Basra’da, Ebu Asım en-

Cezire’ye iki defa, Basra’ya dört defa gittiğini be-

Nebil, Safvan b. İsa, Bedel İbnü’l-Muhabber, Ha-

lirten Buhâri, “Altı sene Hicaz’da kaldım, Kûfe ve

rami b. Amâra, Affan b. Müslim, Muhammed b.

Bağdat’a muhaddislerle beraber kaç defa gittim

Ar’ara, Süleyman b. Harb, Amr b. Asım, Ebu’l-

sayısını bilemiyorum” demektedir.

Velid et-Tayâlisi, Ârim, Muhammed b. Sinan,

Mekke’de, Ebu’l-Velid Ahmed b. Muhammed el-Ezraki, Abdullah b. Yezid el-Makarri, İsmail b. Salim es-Sâiğ ve Ebu Bekir el-Humeydi; Medine’de, İbrahim b. Münzir el-Hizâmi, Mutarrif b. Abdullah, İbrahim b. Hamza, Abdülaziz b. Abdullah el-Üveysi; Şam’da, Muhammed b. Yusuf el-Firyâbi, Ebu Nasr İshak b. İbrahim, Adem b. İyâs, Ebu’l-Yemân Hakem b. Nâfi’, Hayve b. Şureyh; Buhara’da, Muhammed b. Selam el-Beykendi, Abdullah b. Muhammed el-Mesnedi, Muhammed b. Aziz, Harun b. Eş’as; Merv’de, Ali b. Hasan b. Şakîk, Abdân, Muhammed b. Mukatil,

NEBEVÎ HAYAT

Muaz b. Esed, Sadaka b. Fadl; Belh’te, Mekki b.

42

İbrahim, Yahya b. Bişr ez-Zahid, Muhammed b. Ebân, Hasan b. Şüca’, Yahya b. Musa, Kuteybe; Herat’ta, Ahmed b. Ebu’l-Velid, İshak b. Râhâveyh, Muhammed b. Rafi’, Muhammed b. Yahya

Muhammed b. Abdullah el-Ensâri, Abdurrahman b. Muhammed; Kûfe’de, Abdullah b. Musa, Ebu Nuaym Fadl b. Dükeyn, Ahmed b. Yakub, İsmail b. Ebân, Hasan b. Rabi’, Halid b. Mahled, Sa’d b. Hafs, Talk b. Ğanem, Hasan b. Atıyye, Amr b. Hafs, Ferve, Kabisa b. Ukbe, Ebu Ğassân; Mısır’da, Osman b. Salih, Said b. Ebu Meryem, Abdullah b. Salih, Ahmed b. Salih, Ahmed b. Şebib, Asbağ b. Ferec, Said b. İsa, Said b. Kesir, Yahya b. Abdullah, Amr b. Rabi’; Cezire’de, Ahmed b. Abdülmelik, Ahmed b. Yezid, Amr b. Halid ve İsmail b. Abdullah er-Rakki, İmam Buhâri’nin kendisinden hadis tahsil ettiği hocalardan bazılarıdır. Hocası Ali İbnü’l-Medini’nin Buhâri için ayrı bir önemi vardır. Şöyle der Buhâri, bu büyük hocası için: “Kendimi yalnızca onun yanında küçük hissediyorum.”

ez-Zühli; Rey’de, İbrahim b. Musa el-Hafız; Bağ-

Talebeleri: Öğrenci yönünden de nasipli olan

dat’ta, Ahmed b. Hanbel, Muhammed b. İsa et-

Buhâri, devrinin önde gelen birçok alimine hoca-

OCAK’13


lık yapmıştır. Hatta Câmiu’s-Sahih’in ravisi Fireb-

senedleri muttasıl iki yüz bin hadisi eserlerinde

ri’den nakledildiğine göre sadece Câmiu’s-Sahih’i

rivayet ettiğini belirtmiştir.

dinleyen öğrencilerinin sayısı doksan bin kadardır. İmam Müslim b. Haccac, Ebu İsa et-Tirmizi,

Diğer İlimlerde Buhâri: Hadisçiliğinin ya-

Ebu Abdurrahman en-Nesâi, Ebu Hatim er-Râzi,

nında fıkıh, akaid, tefsir, tarih ve neseb gibi daha

Ebu Züra’ er-Râzi, İbn Ebu Davud, İbrahim b. İs-

birçok ilimde vukufiyeti olan Buhâri, Câmiu’s-

hak el-Harbi, Salih b. Muhammed, Ebu Bekir İbn

Sahih’in ilgili yerlerinde bu ilme dair görüşlerini

Huzeyme, Yahya b. Muhammed, Muhammed b. Abdullah, Hüseyin b. İsmail el-Mehâmili, İbrahim b. Ma’kil en-Nesef ve bunların dışında birçok alim Buhâri’ye talebelik yapmıştır.

özet bir şekilde ifade etmiştir. Câmiu’s-Sahih’de kullandığı bâb başlıklarındaki titizliği, “Buhâri’nin fıkhı, bâb başlıklarındadır” sözünü söy-

Zekası ve Hafızası Hakkında: Küçük yaş-

letecek kadar ön plana çıkmıştır. Yazmış olduğu

larda yetmiş bin hadis ezbere bildiği nakledilen

müstakil kitaplardan bazıları ve Câmiu’s-Sahih’in

Buhâri hakkında İmam Ahmed şöyle der: “Hora-

ilgili bölümleri, onun akaide dair görüşlerini yan-

san, Muhammed b. İsmail gibisini çıkarmamıştır.”

sıtan en belirgin kaynaklardır. Buhâri’nin tarih

İbn Hacer’in kendi senediyle İbn Adiyy’den naklettiğine göre; Muhammed b. İsmail el-Buhâri’nin Bağdat’a geleceğini duyan muhaddisler bir

bilgisine ise, bu konuda kaleme aldığı eserler en adil şahittir.

araya gelip onun hafızasını imtihan etmek isterler.

Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimi şöyle

100 hadisin sened ve metinlerini değiştirerek bunu

der: “Haremeyn’in, Hicaz, Şam ve Irak’ın alimlerini

on kişiye verirler. Onlara Buhâri toplantı yerine gelince bu hadisleri sırayla sormalarını söylerler. Bu on kişi tespit edilen hadisleri muhaddislerin

gördüm de Muhammed b. İsmail’den daha şümullu/ bütün ilimlere vakıf birini görmedim. O, bizim en bil-

huzurunda okuyarak bunların mahiyeti hakkında

ginimiz, en fakihimiz ve ilim talebinde en gayretli ola-

bilgi isterler. Buhâri onlara bu hadislerin hiçbirini

nımızdır.”

okunduğu şekliyle bilmediğini belirttikten sonra, ilk soruyu yönelten kimseden başlayarak, sordukları hadislerin sened ve metinlerinin doğrusunu

---------------------------------------

her birine ayrı ayrı söyler. Buhâri hakkında te-

1. İbn Teymiyye’ye ait olan es-Sârimü’l-meslûl alâ Şâtimi’r-Rasûl

ne kadar geniş bir hadis bilgisine sahip olduğunu gördüler ve onun üstünlüğünü ikrar ettiler. Ebu’l-Ezher der ki: “Semerkant’ta bulunan 400 muhaddis, İmam Buhâri’yi denemek için bir araya geldiler. Şam’lıların senedlerini Irak’lıların senedlerine, Irak’lıların senedlerini Şam’lıların senedlerine karıştırdılar. Harem’in senedini Yemen’in senedine, Yemen’in senedini Harem’in senedine kattılar da yine de onu yanıltamadılar.”

isimli eser bunlardan biridir. 2. Mahmud Şükri el-Âlûsi’nin Sabbü’l-azâb ‘alâ men Sebbe’l-ashâb isimli eseri bunlardan biridir. 3. Bkz. dîvânü’ş-Şafiî, S. 417. (2005, Beyrut) 4. İmam Buhâri’nin biyografisinin anlatılacağı bu bölümdeki bilgiler, İbn Hacer’in Hedyü’s-sâri isimli eserinin 669-683. sayfaları temel olmak üzere, İsmail b. Muhammed el-Aclûnî’nin el-Fevâidü’d-derari fi tercemeti’l-Buhâri isimli eseri ve Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin Buhari maddesinden derlenmiştir. Başka kaynaklardan istifade edilmiş ise bu da dipnotlarda belirtilmiştir.

Buhâri’nin kâtibi Muhammed b. Ebu Hatim

5. Buhâri’nin kullandığı bâb başlıkları ile ilgili müstakil ça-

el-Varrâk’ın naklettiğine göre, bir gece uyumayıp

lışmalar dahi mevcuttur. Kandehlevi’nin el-Ebvâb ve’t-

kitaplarında kaydettiği hadisleri sayan Buhâri,

terâcim’i bunlardan bir tanesidir. SAFER 1434

O’nun İzinde...

reddüdü olanlar onun nasıl bir hafıza gücüne ve

43


NEBEVİ AİLE

Yusuf Yılmaz

MÜ’MİN AİLENİN ÖZELLİKLERİ – 1 ۖ‫اج َع ْل َنا ُم ْس ِل َم ْي ِن لَ َك َو ِم ْن ُذ ِّر ّيَ ِت َنٓا اُ ّ َم ًة ُم ْس ِل َم ًة لَ َك‬ ْ ‫َر ّبَ َنا َو‬

“Ey Rabbimiz! Bizi Sana teslim olanlardan/müslümanlardan kıl, neslimizden de Sana teslim olan müslüman bir ümmet çıkar…” (Bakara;128)

K

NEBEVÎ HAYAT

ur’an, eşşiz belagatının yanında kavramları, eşyayı, soyut ve somut olan her şeyi en güzel şekilde tanımlamaktadır. Anlatılmak istenen yada tanımlanması gerekeni sözlük üslubuyla değil de tanımı yapılanın en güzel ve olması gereken vasıfları belirtilerek ifade edilmektedir. Örneğin; mü’min tarifi yapılırken bu kavramın kök ve dil bilgisindeki muhtevasına girilmeden; mü’minde olması gereken haller ve tutumlar Ku’ran’ın her tarafına serpiştirilerek izah edilip bu kavrama özendirilmiştir. Bu yazımızda konumuzun başlığından yola çıkarak gözümüzü, gönlümüzü ve zihnimizi vererek mü’min ailenin olmazları nelerdir? Deyip Ku’ran’ın iklimine salalım kendimizi. Buyrun;

44

“Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve kadınlar var ya; işte AlOCAK’13

lah bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” (Ahzab;35) Ku’ran mümin ailenin oluşturacağı fertleri bu şekilde tanımlamaktadır. Bu ayetleri okurken gözlerimiz buna karşı verilecek ikramı aramaktaydı ki o da Allah’ın dünyadaki lütfunun göstergesi affediciliği, ahirette ise karşılığının pek büyük olması ile karşıladı bizleri. Senin de bu son kısım heyecanını arttırdı ve gözün tekrar bu sonu kazandıracak amellere geri döndü ise gel beraber akıbetimizi hayır edecek özellikleri evlerimiz için uyarlayıp birbirimize faydalı olalım. Yani bu ayette bahsedilen vasıflarda eş olmaya gayret gösterip dünyadaki evimizi salihlerin sükûn bulduğu meskenlere çevirelim. Ki evimizin gerçek süsleri oralara konulan eşyadan çok; duvarlarından halısına kadar herşeyin şahitlik ettiği bu vasıflardır. Her geçen gün evlerimizden huzursuzluğun gözyaşları akmaktadır. Her evden acı feryat ve isyanlar yükselmektedir. En tatlı vaadlerle evlenip, kurulan evlerimiz düşmanları dahi tedirgin eden kavgalara şahit olmaktadır. İnsanın dinlenip güç toplayacağı evlerimiz; yorgunluğumuzu arttıran ızdırap kutusuna dönmüştür. Evin çiçekleri olan


Ey sen okuyucu kardeşim! İlmimin azlığına, takvamın yetersizliğine aldırış etmeden bana da yardımcı olarak bu ayetin belirttiği özellikler üzerinde beraber düşünelim. Müslüman Erkekler ve Müslüman Kadınlar: Ey okuyucu kardeşim! Bu künyemiz bize Allah-subhanehu-tarafından övünelim diye verilmiş

bir künyedir. “Ben müslümanlardanım” diyenden kimin sözü daha güzeldir? (Fussilet;33) Bu övüneceğimiz vasıf, bütün menfaatlerimizi, kalbimize ve zihnimize tıkıştırılmış fikir ve amellerimizi, ileriye dönük menfi beklentilerimizi bir kenara bırakarak sonumuz ne olursa olsun alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim olmak anlamına gelmektedir. Bir devenin efendisine isyan etmeyip kızgın çöl yollarındaki sabrı ve itaatı gibi; Allah -subhanehu- ‘ın belirlediği hayat tarzına kendini bırakmaktır. O’nun istediği gibi düşünmek, O’nun istediği gibi konuşmak ve O’nun istediği gibi hareket etmektir bu senin övüneceğin künyen. Dinle bak tevhid imamı İbrahim -aleyhisselam- Rabbine nasıl sesleniyor: “Ey Rabbimiz! Bizi Sana teslim olanlardan/müslümanlardan kıl, neslimizden de Sana teslim olan müslüman bir ümmet çıkar…” (Bakara;128) Haydi evlerimize dönelim ve duvarlarına şöyle haykıralım: ‘Ey kıyamet günü yaptıklarıma şahitlik edecek olan taşlar, bil ki bugünden sonra nefsimin değil Allah’ın isteklerine göre yaşayacağım; herşeye değil sadece Allah’ın kız dediğine kızacağım; sabrı karşımdakinde değil kendi kalbimde yaşaSAFER 1434

O’nun İzinde...

çocuklarımız solmuş, kokusunu hele zaten hiç salmamıştı bahçemize. Evin bir ferdi çırpınıyordu bu batmaya yüz tutan gemiyi sahile çıkarmak için, ama onun da yüreğine dolan ümitsizlik ve çaresizlik suyu gemisini batırmaya başlamıştı. Peki çare neydi? Diye sorarken bu ayetler ona için için sesleniyordu; boşuna tek başına çırpınma, beni okuyan evin erkeğiysen hanımını ikna et; yok eğer beni okuyan evin hanımıysan kocanı ikna et benim size sunduğum vasıflarla vasıflanın diye. Bak o zaman hem dünya evinizi hem de ahiretteki evinizi kurtarmış olacaksınız. Yani müminlerden bahseden bu özelliklerin eşlerden birinde olması sonucu değiştirmiyor. Her iki ferdin bu ahlak ve minval üzere oluşu, 80 metrekarelik taş yığınını cennetin bir şubesi yapıyor.

45


tacağım; eşimi Allah için sevecek, hayatımın her alanında İslam’ı yaşamaya başlarken bunu önce evime yansıtacağım. Değilse dışarıda muttaki, evimde zalim olmayacağım. Helal ve harama dışarıda dikkat ettiğimden daha fazla yuvamda dikkat edeceğim. Allah’ın rızasını elde etme adına insanlara gösterdiğim tahammülün fazlasını eşime ve çocuklarıma göstereceğim. Dışarıda tebessüm sahibi olup evimde somurtan olmayacağım…” Rabbini razı etmede haris olan kardeşim! İslam’ı hayatına hakim kılmada evini mescid; odanı medrese; aile halkını cennete giden yolda yardımcı edin. Evini ve ev halkını cenneti kazanmada ilk ve devam eden bir basamak olarak gör. Her şeyine teslim olduğun İslam’ın, bir aile hukukunun da olduğunu sakın unutma. Mümin Erkekler ve Mümin Kadınlar : Seni ve beni İslam ile şereflendiren Rabbimiz bak bu sefer bize mümin vasfıyla hitab etmekte. İnsanlar somut olana bile türlü kılıflar bulup inkara yönelirken mümin erkek ve kadınlar şahit olmadıkları gaybi herşeye Allah-subhanehu-‘dan geldiği için kesin bir şekilde iman ettiklerinden

niz ve bundan ecir duydunuz. Peki size sorarım, hiç eşinizi mümin kardeşi olarak görmeye çalıştınız mı? Onu kırmaktan korktuğunuz, onu üzdüğünüzde Allah’ın bağladığı kardeşlik bağına zarar verdiğinizi düşündünüz mü? Dışarıda insanlara özür dilemeyi fazilet saymayı, eşiniz içinde hiç düşündünüz mü? Eğer tüm bunları eşin için düşünmediysen “Mümin erkekler ve mü’min kadınlar, birbirlerinin velîsidirler.” (Tevbe;71) ayetini nasıl anlayacaksın. Sen sokaklarda, mescidlerde, vakıf ve derneklerde kendine varis, vekil yani; senin dünya ve ahiretin için hammal birini aramadan önce ne olur da evine dön ve aile halkını kendine her konu da veli edin. Bu senin uyman gereken bir haldir. Bu ayetleri okurken, bunların içine koyacağın kardeşlerinin ve velilerinin arasında en üste mümin olan eşini yaz. “Müminler bir binanın tuğlaları gibidir”; hadisinde sana en yakın tuğlayı eşin olarak seç. Birbirini seven müminlerin sevgisini karşı tarafa söylemesini bildiren hadiste; “Seni Allah için çok seviyorum” sözünü en fazla ev halkına söyle. Kardeşinin yüzüne gülmenin sadaka olduğunu

NEBEVÎ HAYAT

Rabbini razı etmede haris olan kardeşim! İslam’ı hayatına hakim kılmada evini mescid; odanı medrese; aile halkını cennete giden yolda yardımcı edin. Evini ve ev halkını cenneti kazanmada ilk ve devam eden bir basamak olarak gör. Her şeyine teslim olduğun İslam’ın, bir aile hukukunun da olduğunu sakın unutma.

46

bu vasıfla nitelendirilmişler. Bu gaye ve payede birleşen kullar arasında kardeşlik akdi yapmıştır Allah-subhanehu-: “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki esirgenesiniz.” (Hucurat;10) Bazen iş yerinde, bazen dernek ve mescidimizde kardeşlerimizle tartıştığımız zamanlarımız olmuştur. Her olayın sonunda yer tüm genişliğine rağmen bize dar gelmeye başlar. İçinizi bir sıkıntı kaplar, oturduğunuz koltuk soğuk bir mermerden farksızdır ve hemen yerinizden kalkar sıkıntınızı ifade edecek sesler çıkarırsınız. Odanın bir o köşesi bir bu köşesi derken eliniz telefona gider ve belki yüzüne söylemeye utandığınız kardeşinize özür mesajı çekersiniz. Hemen karşılığını alırsınız iyiliğinizin ve tatlı bir uykuyu hak etmişsinizdir. Çünkü siz mümin kardeşinizin kalbini tamir ettiOCAK’13

bilen sen bayan isen kocana; erkek isen hanımına tebessümünden de sadaka ecri aldığını sakın unutma. Güzel bir söz hayır ise bu hayırdan birbirinizi mahrum etmeyin. Evinizin içinde birbirinize iyiliği emredin; kötülüğü uzaklaştırın. Çünkü bu saydıklarıma ve sayamadıklarıma evinin çok ihtiyacı var. Mümin-müslüman hanım ve erkek kardeşim! Kalbimiz iman çiçeğimizi sakladığımız saksımızdır. Bu çiçeği koruyup büyüten toprak ve suyumuzda salih amellerimizdir. İnşaAllah bu yazımızın devamında, ayetimizde (Ahzab; 35) ön plana çıkan amelleri mümin evimizi koruyan bir etken olarak görür ve üzerinde dururuz. Evlerimizde sükûn bulmamız duası ile.


Ebubekir Eren

BİR KISSA BİN ÖĞÜT

MEÇHUL MÜCAHİD

*

Abdullah b. Mesud -radıyallahu anh- der ki: “İlim pınarları, hidayet meşaleleri, evlerinin düşkünleri, gecenin kandilleri, kalpleri yeni, elbiseleri eski kimseler olun. Göktekiler tarafından bilinen, yerdekilerden gizlenen kimseler olun.” İslam Tarihi’nin sayfaları kendilerini Allah’a adayan, hayatlarının tümünü O’na veren, tüm gayretlerini O’na sarfeden ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmayan ihlaslıların üstün kahramanlıkları ve örnek davranışları ile doludur. Bunlardan biri, Hasan el-Benna’nın günlük “İhvânu’l-Müslimin” gazetesindeki bir Cuma yazısında kaleme aldığı bir olaydır. Hadise özetle şöyledir: Müslümanlar, savaşlarının birinde, düşmanlarının son derece sağlam bir kalesi önünde dururlar. Kalenin kuşatması uzayınca, bir asker kalenin bir duvarından bir delik veya gedik açıp oradan içeri girmeyi ve kalenin kapılarını Müslüman savaşçılara açmayı düşünür. Bu Müslüman savaşçı düşündüğünü yapar ve sessiz sakin bir şekilde duvarı tek başına deler ve Müslümanları asgari bir kayıpla, bekledikleri zaferi kazanmalarına vesile olur. Önemli olan nokta şurası ki; Müslümanların komutanı zaferin arkasın-

daki ‘kaleye gedik açanı’ araştırır ama hiç kimse ‘o benim’ diye öne çıkmaz. Komutan askerlerine şöyle bir konuşma yapar: “Allah aşkına bu gediği kim açtıysa veya onu açanı kim tanıyorsa bana söylesin” der. Komutan çadırındayken birisi içeri girer ve ‘kaleyi deleni öğrenmek istiyor musun? diye sorar.’ Komutan evet der. Adam, ben sana onu söyleyeceğim ama koştuğu bazı şartlar var der. Komutan, her şartını kabul ediyorum, Allah sana rahmet eylesin peki şartları nedir? Diye sorar. Adam, ona ismini sormaman, insanlara yada halifeye duyurmaman ve yaptığına karşılık mükafatlandırmaman, der. Komutan, tamam istediği olacak peki o nerede? Adam, o benim deyince komutan kalkıp sarılır. Adam şartlara sadık kalmasını tekrar ister ve komutan kabul etmekten başka bir şey yapamaz. Bu meçhul asker, o büyük kalabalık arasından kaybolup gider ve o vakitten sonra hiç kimse onu göremez. Bu komutan Allah’a sürekli olarak,(ahirette) o askerle birlikte haşretmesi ve dinine, o ve emsali iman ve ihlâs erleri ile yardım etmesi için dua eder. “O (Allah) ki seni, yardımı ve müminlerle destekledi.”(Enfal;62) Kıssadan anlaşılması gereken hususlar; Müslümanların zaferi elde etmesinin temel unsurlarından birisi ihlâstır. İhlâslı olmalıyız. Yapmış olduğumuz her ameli, Allah rızasını gözeterek yapmalıyız. Unvan elde etmek, meşhur olmak gibi hastalıklardan sakınmalıyız. Ne pahasına olursa olsun ahde vefa göstermeliyiz. Sâlih kimselerle beraber olmayı Allah’tan talep etmeliyiz. ---------------------------* Kıssa Yusuf el-Karadavi’nin Niyet ve İhlas adlı kitabından alıntı yapılmıştır.

SAFER 1434

O’nun İzinde...

F

udayl b.İyaz der ki: “Hiç tanınmamayı başarabilirsen yap. Neden tanınasın ki? Neden övülesin ki? Allah katında övülen olduktan sonra insanlar tarafından yerilen olsan ne olur ki?”

47


Röportaj

Hasan Karakaya Hocaefendi ile Röportaj Bu sayımızda ömrünü ilim ve hizmete adamış, Kur’an-ı Kerim meali, Taberi Tefsiri tercümesi, Mezhepler Tarihi, Fıkıh Usulu ve İslam Akaidi gibi yayınlanmış çeşitli eserleri ile bizlere ışık tutmuş olan Muhterem Hasan Karakaya Hocaefendi ile yapılan röportajı sunuyoruz. İlerleyen sayılarımızda da Allah’ın izniyle ilmi ve ameliyle öne çıkmış âlimler, davetçiler ve mücahitler ile röportajlar yapılıp sizlere sunulmaya çalışılacaktır.

H

ocam, kısaca kendinizi tanıtıp, ilim tahsil hayatınızı anlatabilir misiniz?

NEBEVÎ HAYAT

1943 yılında Erzurum’un İspir ilçesine bağlı olan “Mezraa (Demirgöze)” köyünde doğdum. Bu köyde hafızlık yaptım. Sonra Erzurum’a giderek orada önce Kur’an talimi sonra Arapça okudum. Daha sonra Suriye’ye, oradan Lübnan’a, oradan da Mısır’a giderek el-Ezher Üniversitesine bağlı olan ilköğretim okullarında okudum. Sonra Ezher Üniversitesinde ve Kahire Üniversitesi Hukuk Fakültesinde tahsilime devam ettim. Daha sonra Türkiye’ye dönüp İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdim. Özel sektörde çalışarak emekli oldum. Evliyim, biri kız biri erkek olmak üzere iki çocuğum var. İstanbul da ikamet etmekteyim.

48

Hocam, ilim talebesi yetiştirmek konusunda azminiz hepimiz tarafından bilinmekte, birçok talebe yetiştirdiniz -Rabbim sayılarını artırsın, size daha nice talebeler yetiştirmeyi nasip etsin- talebe eğitimine niçin bu kadar önem veriyorsunuz, bu anlamda ilim talebelerine ve ilim tahsilinde belli bir yere gelen kardeşlere neler tavsiye edersiniz? OCAK’13

Eğitime önem verilmesi, cehaletin kronik bir hastalık olmasından ve sonunda maddeten olmasa da manen ölüme sevk etmesinden ve ebedi hayatı yok etmesindendir. Yüce Mevla kendisinin birliğini emrederken bile “Bil ki, Allah’tan başka ilah yoktur” (Muhammed, 19) buyuruyor ve ilmin önemini bizlere öğretmiş oluyor. Diğer bir ayetinde “Şüphesiz ki Allah’tan ancak alim kulları korkar” (Fatır, 28) buyurarak ilim erbabının ne kadar önemli olduğunu beyan etmiştir. Bugün İslam âleminin başına gelen sıkıntıların kahir çoğunluğu maddi ve manevi yönden cahil kalmalarındandır. Maddeten cahil kalmaları düşmanları tarafından planlanmış ve günümüze kadar bu planlar uygulanmaktadır. Manevi yönden cahil kalmaları ise kendi tembelliklerinden, çevrenin fitne ve fesadından, din düşmanlarının planlı bir şekilde savaş açmalarındandır. Maddeten cahil kaldıkları için teknikte ilerleyen gayri Müslimlerin gönüllü uşakları olmuşlar, onlardan emirler beklemektedirler. Dini bilgiler yönünden cahil kalmaları ise hakkı batıla karıştırmalarına, doğru yoldan sapmalarına ve samimi Müslümanları da saptırmalarına vesile olmuştur. Buna dur deme-


Hocam, İslam dünyası Hz. Peygamber’in ifadesi ile “Aç insanların yemek kabının başına üşüştükleri gibi diğer milletler de sizin başınıza üşüşecektir” hadisini yaşamakta. Bu manada coğrafyamızda katliamlar yapılmakta, zulümler işlenmektedir. Bu durumu da göz önünde bulundurduğumuzda İslami mücadelede hangi başlıklar/hizmetler öncelenerek çalışmalara yoğunluk verilmelidir? Bu husustaki tavsiyeleriniz nelerdir? Kanaatimizce öncelikle dinin temel kaynağı olan Kur’an ve Sünnet’ten din öğrenilmeli. Sonra sağlıklı bir şekilde aşamalı olarak insanlara tebliğ edilmeli ondan sonra tebliğin sonucuna katlanmalı, şartlar ne olursa olsun usanmamalı, bocalamamalı, vazgeçmemeli. Diğer yandan dünyada sıcak temasa geçen mücahitlere maddeten ve manen tam destekte bulunulmalı, nüve İslam devletinin kurulup cihan şümul bir hilafet olması için gece gündüz çalışılmalıdır.

Hocam, İslam davetçilerinde görmüş olduğunuz en büyük eksiklik nedir? Bu eksikliği gidermek için neler yapmamızı tavsiye edersiniz? Kanaatimizce İslam davetçilerinde görülen eksikliğin en büyük sebebi bencillik, şöhretperest olmak, ümmetin bölük pörçük olmasına aldırış etmemek ve bütün Müslümanların derdi ile ilgilenmeyip sadece belli bir gurupçuğa veya cemaatçiğe önem vermektir. Bu da adeta güneş gibi her yeri aydınlatma yerine bir lamba veya mumla yetinmek oluyor. Etkisi sınırlı, faydası oldukça az

oluyor. Davetçi kendisini köprü yapıp davet ettiği insanları da oradan geçip kurtulacak insanlar mahiyetinde kabul etmelidir. Aksi takdirde davetçi değil orta derecede bir Müslüman olur. Bu eksikliği gidermek ise sayılan bu manevi hastalıklardan arınmakla, ihlâslı bir şekilde hareket etmekle ve Rasulullah’ın hayatından ilham almakla olur.

Hocam, günümüzde görüşleri ile nispeten zihinleri bulandıran tekfir akımı, hadis inkarcıları gibi gurupçuklar hakkında neler yapmalıyız, bunlardan kendimizi nasıl koruyabiliriz? Bu konuda şu sözü unutmamamız gerekir. “Tarih tekrardan ibarettir” günümüzdeki tekfircilik dördüncü Raşit Halife Hz. Ali’nin ve ona tabi olanların kanını helal görecek kadar aşırı giden tarihteki Hariciliğin yeniden hortlamasıdır. Hadis inkârcılığı ise Yunan Felsefesinin etkisi altında kalarak akıllarını öne çıkaran, nasları adeta terzinin biçtiği kumaş gibi kabul edip yerine göre makaslayıp kesen Mutezile fırkasının ve onun mahiyetinde olan Şiiliğin bir kopyasıdır. Bunlar hiçbir tevil ihtimali olmayan muhkem ayetleri bile akıllarına ters düşerse tevil ederek gerçek manalarından saptırmış, hadisleri ise kökünden reddedip sadece heva ve heveslerine uyduğunu zannettikleri hadisleri almaya çalışmışlardır. Bu fırkaların zayıf noktalarını yakalayan misyonerler bilinçli bir şekilde hadis düşmanlığı yaymışlar, beyinsiz Müslümanlar da, hazine bulmuşlarcasına, bu görüşlere itibar etmişler ve onları savunmaya kalkmışlardır. Asıl hedef Kur’anı açıklayan hadislere şüphe sokarak onları devre dışı bırakmak ve Kur’an’ın ayetleri ile heva ve heveslerine göre oynamaktır. Allah bu iki gurubun da şerrinden müminleri muhafaza eylesin. -Amin-

Hocam, ümmetin tek vücut olarak bir arada bulunamamasını ve bunun ümmete zararları hakkında neler söylemek istersiniz. Ümmetin tek vücut olması Kur’an’ın ayetlerinde, Rasulullah’ın sünnetinde devamlı vurSAFER 1434

O’nun İzinde...

nin tek yolu evvela insanlarımızı dini bilgilerle donatmak, ikinci olarak maddi ilimlerin önünü açarak her türlü teknik dalda beyinler yetiştirmektir. Aksi taktirde şu ayetin emri ne olacaktır. “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.” (Enfal, 60)

49


NEBEVÎ HAYAT

50

gulanmış aksi takdirde günümüzde olduğu gibi bölük pörçük olup birbirleri ile uğraşmalarının kaçınılmaz olduğu belirtilmiştir. Hatırlatma olsun diye şu ayetleri tekrar hatırlatalım: “Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” (Al-i İmran, 103), “Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 46), “Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın. Eğer (Allah’ın emrine) dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve (onlara) adaletli davranın. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever. Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurat, 9-10)

savaşında şer odakları olan kâfirler yekvücut ol-

Enfal suresindeki ayette birbirleri ile tartışan Müslümanların herhangi bir sonuca varamayacakları, güçlerinin dağılıp gideceği beyan edilirken Müslümanların güçleri güzel bir kokuya benzetiliyor. Nasıl ki rüzgâr iyi bir kokuyu alır başka yerlere götürürse bölük pörçüklük de Müslümanların gücünü alır, başka odaklara götürür. Hucurat suresinin 9. âyetinde ise birbiri ile savaşan iki mümin topluluğun birbirlerini imha etmelerine müsaade edilmemesi, gerekirse haksız olana karşı savaşılması dahi emrediliyor. Herhalde bundan alınacak büyük ibretler bulunmaktadır. Müslümanların tek yönetim altında halifelerine itaat ettikleri sürece tarihin hiçbir diliminde sırtları yere gelmemiştir. Aksine hep hamle yapan, yeryüzüne Allah’ın nuru olan İslam’ı yayan kahramanlar olmuşlardır. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, 1914’de başlayan ve 1918’de biten birinci dünya

âlimlerden idam edilen şeyhu’l-İslam İskilipli

OCAK’13

muşlar, Müslümanların başında bulunan üç beş soysuz Müslümanların mağlup olmalarına vesile olmuşlar ve böylece İslam’ın defteri dürülmek istenmiştir. Müslüman görünümlü olan insanlar İslam hilafetini iptal etmişler, İslam şeriatını yürürlükten kaldırmışlar, böylece kâfirlerin dikte ettirdikleri birinci emirleri harfiyen, jopla, dipçikle, idam sehpaları kurmakla yerine getirmişler neticede ümmetin bölük pörçük olmasını gerçekleştirmişlerdir. Tekrar İslam hilafetine dönülüp tek vücut olmadıkça zaferi beklememiz oldukça zordur. Çünkü Rasulullah’ın da buyurduğu gibi Allah’ın desteği birlik ve beraberlik içinde olanlaradır. “Allah’ın eli cemaatin üzerindedir.” (Tirmizi, Tabarani)

Hocam, hayatınızda iz bırakan isimler, kitaplar veya filmler var mıdır? Evet, her müslümanın hayatında iz bıraktığı gibi bizim de hayatımızda Hz. Muhammed, diğer peygamberler, sahabe-i kiram özellikle dört halife, şehit sahabiler, muhaddislerden İmam Buhari vb. mezhep imamları, müçtehid âlimler, çağdaş Atıp Efendi, küfre karşı ayaklanıp idam edilen Şeyh Said, İslam hilafetinin tekrar ihyasına çağıran Hasan el-Benna, hayatını İslam uğruna feda eden Seyyid Kutub, Abdulkadir Udeh ve bunlara benzeyen genç mücahit şehitler hep bize ilham kaynağı olmuşlardır. Olmaya devam edeceklerdir. Kitaplara gelince; Her şeyi kuşatan ve ilahi kelam olan Kur’an-ı Kerim ve onu en iyi açıklayan sahih sünnet hep dayanağımız olmuşlardır ve olacaklardır.

Hocam Nebevî Hayat Dergisi olarak çok teşekkür ediyoruz. Rabbim sizlerden razı olsun, emsallerinizi artırsın, bizlere de ilminizden istifade etmeyi nasip etsin.


‫إقرأ باسم ربك الذى خلق‬

Yaratan Rabbinin adıyla oku!

E

ser Dr. Seyyid B. Hüseyin el-Affani tarafından kaleme alınmıştır. Kitap Polen Yayınları tarafından basılmış olup yedi yüz doksan altı sahifeden oluşmaktadır. Kitap özenli baskısı ile hak ettiği kalitede basılmış, okuyucuyu yormayan bir tasarıma sahiptir. Eser aynı zamanda son derece sade bir dille tercüme edilmiş, okuyucunun kitabı anlamasına yardımcı olunmaya çalışılmıştır. Kitaptaki ibadete teşvik edici şiirler ise tek başına kitabın okunması için bir sebep olacak kadar güzeldir desek mübalağa etmiş olmayız. Bu konuda tercüme edilmiş en geniş kapsamlı kitaplardan birisidir.

KİTAPLIK

GECE YOLCULARI

Kitapta başta peygamberlerin, “Kalbinin katılaştığındaki ilacı beştir. Hz. Peygamberin, ashabın, mezhep Bunlara devam et ki iyilik ve zafer elde edesin. imamlarının, mücahitlerin ve diğer Karnın açlığı, Kur’an’ı tefekkür. İslam büyüklerinin gece namazlarıBir de seher vakti ağlayarak yalvarmak. na olan düşkünlüğü ve ibadet husuSonra, gecenin ortasında karanlıkta teheccüd namazı. sundaki azimleri son derece detaylı Bir de salihlerin sohbetinde bulunmak.” ve etkileyici bir üslupla anlatılmıştır. Ayrıca kitapta niçin gece namazı kılınması gerektiği, teheccüdün fazileti, gece namazı kılmaya yardımcı etkenler, gece namazının adabı, gece namazının fıkhı gibi konularda işlenmektedir. Hanımlar için örnek teşkil eden annelerimizin de gece ibadetleri ve bu konudaki örnek ibadet hayatları kitapta misallerle aktarılmıştır. Kendilerini Allah için yaşamaya adamış müminlerin yakıtı sayılabilecek bu kitabı her davetçi okumalı ve hayatında bu güzide ibadete yer ayırmaya çalışmalıdır ki hem ecrinden mahrum olmasın hem de Rabbimiz salih amellerimiz vesilesi ile ayaklarımızı dünya ve ahirette sırat-ı mustakim üzere sabit eylesin. Bu kitapta her gece bir yolculuğa çıkacak, her kıssada yüreğiniz nurlanacak, göz yaşlarınız akarak durulanacak. Okumaya başladığınız andan itibaren bu yola koyulan yolcuların gece hayatları ile size ulaşan nidalarını duyacaksınız. Her satır sizi ayrı bir aleme taşıyacak, her örnek sizi biraz daha hûşûya yakınlaştıracak. Alemlere rahmet olarak gönderilen Rasulullah (s.a.v.)’in gecelerine bir pencere açılacak, araladığınız pencereden iç dünyanıza feyz ve bereket dolacak. Sahabenin gece ibadetlerini okudukça pişmanlıklarınız tövbelerinize karışıp bir bir eriyip gecenin aydınlığında yok olacak. Tabiin ve mezhep imamlarının secdede döktüğü her damla göz yaşına bir damla da siz katacak, gece ibadetlerinin verdiği hazzı günlerce azık olarak kullanacaksınız. Yaşadıkları çağlara örnek birer şahsiyet olan İslam bilginlerinin yaptığı gece yolculukları uyku düşkünlüğünüz için manevi bir ilaç olacak. Aynı çağda yaşadığınız bir çok İslam aliminin çağları aşan gönül reçeteleri ile yaralanızı bir bir saracak olan bu benzersi çalışma sizi örnek nesillerin kutlu yoluna çağıracak.

Yazarı: Seyyid Bin Hüseyin el-Affanî Yayın Evi: Polen Yayınları

O’nun İzinde...

Malumunuz böyle bir eseri bir sayfada tanıtmak mümkün değildir. Mülahazamız her Müslümanın okumaktan müstağni kalamayacağı bir eserdir. Eseri hazırlayan değerli Dr. Seyyid Bin Hüseyin el-Affani’ye Rabbimizin mükafatını vermesini niyaz ediyoruz. Rabbimiz ilmini ve emsallerini artırsın. Bizlere de ilimlerinden istifade etmeyi nasip eylesin. Yeni bir kitap tanıtımında buluşmak ümidiyle… SAFER 1434

51


AMELİ TAVSİYELER

Yusuf Mert

“Boş geçmesin hiçbir nefes, Allah bes, gayri heves”

‫يرا‬ َ ّٰ ‫يَٓااَ ّيُ َهاا ّلَ ۪ذي َن ٰا َم ُنواا ْذ ُك ُروا‬ ًۙ ‫الل ِذ ْك ًرا َك ۪ث‬ ‫يال‬ ً ‫َو َس ِّب ُحو ُه ُب ْك َر ًة َواَ ۪ص‬

H

idâyetiyle bizi doğru yola kavuşturan Allah’a hamd olsun! O bizi doğru yola iletmeseydi kendiliğimizden doğru yolu bulacak değildik. Salât-u selamların en güzeli tek önderimiz, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e, ailesine, ashâbına ve onun yolunu takip eden muvahhidlerin üzerine olsun. Zikir, insan hayatında büyük önem taşır. Çünkü kalp zikirden uzak kaldıkça katılaşır ve günahlara meyli artar. Bu şekilde günahlara meyli artan insan önce basit gördüğü bir günahtan başlar. Sonra onun devamı gelir ve eğer yeniden zikre ve tövbeye dönmezse ayağı ciddi şekilde kayabilir. İnsanın bu şekilde ayağını kaydırmak da şeytanın hilelerinden biridir. Bu yüzden zikirden asla gafil olunmamalıdır. Nitekim Allahu Teâlâ zikrin önemi hakkında şöyle buyurmaktadır: “...Allah’ı anmak şüphesiz ki en büyük ibadettir...” (Ankebut, 29/45) “Ey îmân edenler! Allah’ı çokça zikredin (anın) ve sabah akşam onu tesbih edin.” (Ahzap, 33/41-42) “...Allah’ı çokça anan erkekler ve çokça anan kadınlar varya; Allah işte bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükafat hazırlamıştır.” (Ahzap, 33/35) “İçinden yalvararak ve korkarak yüksek olmayan bir sesle sabah akşam Rabbini an. Gâfillerden olma.” (Araf, 7/205) Peygamber efendimiz ise zikrin fazileti ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Allah’ı zikredenle zikretmeyenin misali diri ile ölü gibidir.” (Buhari, Müslim)

NEBEVÎ HAYAT

• Bir adam, Ey Allah’ın Rasûlu! “Benim için İslam şeriatının emirleri çoktur, şöyle tutabileceğim bir şey söyle bana” dedi. O da: “Dilinden Allah’ın zikrini eksik etme” dedi. (Tirmizi)

52

“Ey îmân edenler! Allah’ı çokça zikredin (anın) ve sabah akşam onu tesbih edin.” (Ahzab Sûresi, 33/41-42) O’na yönel” (Müzzemmil, 8) diye buyurmakta, bunun sebebini ise; “Doğrusu Biz sana (taşıması) ağır bir söz vahyedeceğiz” (Müzzemmil, 5) âyet-i kerimesi ile açıklamaktadır. Allahu Teâlâ İslâm daveti gibi büyük bir sorumluluğu omuzlayacak olan peygamberini, kulluk ve davet mücadelesine bir ön hazırlık olarak bu âyetlerle hazırlamakta idi. Zikir, bu kulluk ve davet mücadelesinin uzun ve meşakkatli yolunda, kalbi takviye eden yol azıklarının başında gelmektedir. Bu yüzden onun varisleri olan biz mü’minlerde bu yüce dini hakkıyla yaşayabilmek ve yaşatabilmek için Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem gibi zikirle, duâyla kuşanarak, îmânımızı kuvvetlendirmek durumundayız. Bilindiği üzere davetçi üç yönlü olgunluğa şiddetle muhtaçtır: 1.Ruhî (Manevî) 2.Aklî (Fikri ve Kültürel) 3.Fiziki (Bedensel) Bunların en önemlisi olan ruhî olgunlukta ise, zikir ve duânın ayrı bir yeri vardır. Bu yüzdendir ki, Kur’an ve Sünnette, zikir ve duânın ruhî olgunluktaki rolüne dair deliller önemli bir yer tutar. Zira göklerin, yerin ve dağların dahi tahammül edemeyeceği kadar ağır olan mukaddes emaneti yüklenebilmek, mükemmel bir olgunluğu gerektirir. Unutmayalım ki, büyük ve önemli işleri ancak hazırlıklarını tam yapanlar başarabilirler. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bâtılın zâil olup hakkin ikâmesi için çalışan davetçiler, önce imânî hazırlıklarını tam yapmalıdırlar ki bu zorlu ve uzun davet, hicret, cihad sahasında sabırla, metanetle ilerleyebilsinler, şeytanın ve dostlarının hilelerinden etkilenmesinler.

• Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını sarar; Allah’ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekînet iner ve Allah Teâlâ onları yanında bulunanlara över.” (Müslim)

Bizler de önderimiz Hz. Peygamber ve selefi salihin gibi zikirle kuşandığımız takdirde kulluk, davet ve İslâm düşmanları ile olan mücadelemizde başarıya ulaşabilir; ferd ve ümmet olarak kurtuluşa erer, dünya ve ahiretimizi imar edebiliriz.

Allahu Teâlâ Peygamber Efendimize hitâben; “Birazı hariç geceleri kalk namaz kıl...” (Müzzemmil, 2) diğer bir âyette; “Rabbinin adını an, bütün varlığınla

“Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığı bağışla, ayaklarımızı sabit kıl, kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.” (Âl-i İmran, 147)

OCAK’13


AYLIK KUR’AN, ZİKİR VE NAFİLE İBADETLER TAKİP CETVELİ

“Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz. Amelleriniz tartılmadan önce, kendi amellerinizi tartınız.” Hz. Ömer (r.a.)

- Evvabin Namazı

- Kuşluk Namazı

- Teheccüd Namazı

Nafile Namazlar

Kur’an-ı Kerim Okuma

9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31

İlim Halkalarına Katılma

4 5 6 7 8

Kitap Okuma

3

Nafile Oruçlar

1 2

Pazartesi-Perşembe

Hicri ayın 13-14-15. günleri

“Akıllı kimse nefsini hesaba çeken ve ölüm ötesi için amel yapan kimsedir. Aciz kimse ise nefsini hevasının peşine takan (canının istediği gibi hesapsız, kitapsız, kafasına göre yaşayan) ve Allah adına boş temennilerde bulunan kimsedir”. (Tirmizi)

Peygamber Efendimiz Şöyle buyurmuştur:

Sabah Akşam Zikirleri

Tavsiye Edilen Program: Her gün Kur’an-ı Kerim Okunması Sabah Akşam Zikirlerinin Okunması En Az Haftada Bir Gün Teheccüd Namazının Kılınması Her Ay Üç Gün Nafile Oruç Tutulması Namazların Cemaatle Kılınması ----------------------------------------

Günlük olarak yapabildiklerimize (+) işareti koyarak ay sonunda artılarımızı ve eksiklerimizi tespit edebiliriz. Rabbimiz salih amellerimizi artırsın. Her ay sonunda yapılan ibadet ve zikirlerin toplamını hesaplanyıp bir ay sonra daha iyisini yapmak için çabalayalım. Fotokopi ile çoğaltarak her ay kullanabiliriz.


. ME SON I E

A V V A . H .

Z H “Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık.” Hucurât; 13

NEBEVÎ HAYAT

G

54

ZI

RB A D

H I. P O T

E

EVR

İNCELEME ARAŞTIRMA

Uğur Koç eçmişten bugüne insanlar ilk oluşumu-

duğu gibi aktarmaktaydı. O halde, şu andaki kız

nu merak etmiş ve bunun üzerine çe-

çocuklarının mitokondri DNA’larına bakılarak,

şitli fikirler ortaya koymuşlardır. En fazla nüfuz

Hz. Havva’ya kadar gidilebilir mi? Ve Rebecca

bulan teori ise evrim olmuş temelde tesadüfe da-

Cann, doğuma hazırlanan 147 hamile kadının do-

yalı yaratılış odak noktalarının yönlendirmesiyle

ğumdan sonra rahimden atılan plasentalarını aldı.

birlikte büyük taraftar toplamıştır. Ama son dö-

Kimi Asyalı, kimi Orta Doğulu, kimi Afrikalı, kimi

nemlerde Hz. Havva hipotezi ile birlikte evrim

Avrupalı olan bu kadınların plasenta dokuların-

teorisi de ömrünü tamamlamak üzeredir.

dan elde ettiği mitokondri DNA’larını birbirine

Ekim 1987′de Chicago’da Amerika Antropo-

kıyasladı. Daha sonra, Emory Üniversitesinden

loji Enstitüsünde Rebecca Cann, aylardır süren

bir grup genetikçi, dört ayrı kıtadan toplam 700

araştırmasını “Havva Hipotezi” diye özetliyordu.

insanın kanını bir araya toplayıp, kan hücrelerinin

Rebecca Cann, yakınlarda keşfedilen bir biyolojik

mitokondri DNA’larını incelemeye koyuldular.

gerçekten yola çıkarak, hücrenin küçük bir orga-

Sonra, her iki araştırmanın sonuçları birleştirildi.

neli olan mitokondri DNA’sının, hücre çekirde-

Görüldü ki, ayrı kıtalarda yaşayan farklı ırk men-

ğindeki DNA’dan farklı olduğunu tespit etti. Çe-

subu insanların mitokondri DNA’ları arasında

kirdekteki DNA, nesiller boyu yeni yeni kombi-

hemen hemen hiç fark bulunmuyor; DNA’ların

nezonlara girerken, mitokondri DNA’sı hiç kom-

hepsi, gele gele tek bir kadında noktalanıyordu.

binezonlara girmeden, aynen aktarılıyordu. Yani,

Araştırmaları baştan sona izleyen Allan Wilsan’a

bir annenin mitokondri DNA’sı, çekirdek DNA’sı

göre “Hepimizin ortak bir annesi olmalıydı.” Ünlü

gibi babanın DNA’sına karışmıyor; kendi çocuk-

paleontolog Stephen Jay Gould da bu görüşü des-

larına aynen geçiyordu. Mitokondri DNA’sını ol-

tekliyor. “Havva Hipotezi” için, “Kalıbımı basarım,

OCAK’13


Evrim, bu hipotezle kendini sorgulama sürecine girmiş ve birçok evrimci bilim adamı evrimin bir safsata olduğu kanısına varmıştır. Hz. Havva hipotezi insanlığın tek çiftten meydana geldiği yönünde atılmış en somut adımdır. müthiş bir buluş bu. Çünkü hepimizi, şimdiye kadar

en üstün (kerim) olanınız, takvaca en ileride ola-

fark etmediğimiz yakınlıkta, birer biyolojik kardeş ya-

nınızdır. Hiç şüphe yok Allah, bilendir, haber

pıyor.” California Üniversitesi biyologları: “Aynı

alandır.” Bu ayette bütün insan türüne hitap edi-

ailenin çocukları gibi” diye tamamlıyor. Evrimci

lerek tüm zamanlarda, bütün dünyayı içine alan o

bir paleontolog ise, “DNA’lardan elde edilen bu

büyük sapıklık düzeltilmektedir. Yani nesil, renk,

yeni bilgiler öylesine hassas, öylesine gerçek ki,

dil, vatan ve milliyet taassubu en eski zamanlar-

bizim anlattıklarımızın hepsi, bir anda kocakarı

dan bu güne kadar, her devirde, insanoğluna bü-

hikâyesine dönüverdi.” Diyor. Bu hipoteze karşı çıkanlar ise bunun kesin bir ihtimal olmayacağını savunuyorlar. (Newsweek 111: 46-52.) Herhangi bir canlının bir başkasından ortaya çıktığını iddia etmek, hissedilen deliller le şekil şekil ortaya konulmasını gerektirir. Yahut genolojinin kurallarına uygun bir ispat gerektirir. Ama evrimciler söz konusu evrim olduğunda evrimin olmadığına dair aksi ispat gerekir, çünkü izafiyet teorisi bunu referans alır dedikleri halde, Hz. Havva hipotezi için bunun kesin bir delil olma-

tün insanlığı bir tarafa bıraktırarak kendi çevresinde küçük küçük bir takım daireler çizdirmiştir. İnsanoğlu bu daireler içinde yaratılanları kendinden, dışında yaratılanları da kendinden ayrı kabul etmiştir. Bu daire herhangi bir akıl, mantık ve ahlak temeli üzerine değil, yaradılış tesadüflerinin temeli üzerine çizilmiştir. Bazı yerlerde onların iddiaları bir soy, kabile veya nesil içinde doğmaktır. Diğer bir yerde ise coğrafi herhangi bir bölgede yahut kendine has bir renk taşıyan veya kendine has bir dil konuşan millet içinde doğmaktır. Daha sonra bu temellere dayanarak kendinden

dığını daha somut deliller getirilmesini isterler.

veya yabancı diye koyduğu ayırım, başkalarına

Bu gibi kimselerin bu tür iddialar da bulunma-

nispetle kendinden olana daha iyi sevgi ve daha

larındaki asıl hedef, Hz. Adem’in varlığını red-

çok yardımlaşmalarını sağlamış, diğerlerine karşı

detmektir. Dolayısıyla Semavi dinleri ve Aziz ve

ise nefret, düşmanlık, aşağılama ve hakaret, hatta

Celil olan Allah’ı inkar etmektir. Bu tür saçma ve

işkence ve zulüm en kötü biçimlerine ulaşmıştır.

şüpheci düşüncelerle Müslüman nüfusu itikadi

(Tefhimu’l Kur’an /Hucurât Suresi13. Ayeti /Açık-

boşluklara düşürüp şeytani emellerine alet etmek

lama 28)

istemektedirler. “Ey insanlar, gerçek-

cine girmiş ve birçok evrimci bilim adamı evrimin

ten, biz sizi bir erkek ve

bir safsata olduğu kanısına varmıştır. Hz. Havva

bir dişiden yarattık ve bir-

hipotezi insanlığın tek çiftten meydana geldiği

birinizle tanışmanız için siz

yönünde atılmış en somut adımdır. Bir makina-

halklar ve kabileler

nın mühendisi olması kesin olduğu gibi insan gibi

(şeklinde) kıldık.

karmaşık bir varlığın da tesadüf sonucu değil bir

Hiç şüphesiz,

yaratıcının dilemesiyle oluştuğu bilimde temel

ka-

bulmuştur. Bu hipotezle tüm insanlar ortak ataya

tında sizin

dayandırılmış ve ırkçılık mefhumunu da ortadan

Allah

kaldırılmıştır. SAFER 1434

O’nun İzinde...

Evrim, bu hipotezle kendini sorgulama süre-

55


TEKNOLOJİ DÜNYASI

Süleyman Çankaya

Sosyal Medya Sizsinizya da Sosyal Medya Sızsınız

NEBEVÎ HAYAT

Sosyal Medyanın Arap Baharı’ndaki Rolü, Sosyal Medyanın Zararları ve Olması Gerekenler

56

OCAK’13

21.

yüzyılda devrimler televizyon veya radyodan duyrulmaya gerek kalmadan önce tweetlenecek, bloglanacak, Facebook’ta paylaşılacak ya da YouTube’da yayınlanacaktır. En son yaşanan devrimler için yapılan bilimsel bir araştırmada 3 milyondan fazla tweet, binlerce blog gönderisi ve yüzlerce gigabytelık YouTube videosu incelendi. Neticesinde ortaya çıkan sonuca göre ise sosyal medya Arap Baharı’ndaki siyasi tartışmaların şekillenmesinde oldukça merkezi bir rol oynadı. Büyük olaylar öncesinde sık sık devrim hakkındaki online konuşmalar ve uluslararası sınırların ötesinden protestolara ilham veren hikayeler sosyal medya üzerinden taşınmıştır.


Washington Üniversitesi araştırmacılarının yapmış olduğu bu kapsamlı araştırma neticesinde ortaya çıkan kanıtlar gösteriyor ki, Kuzey Afrika’dan Orta Doğu’ya yayılan özgürlük mesajları sosyal medyada bir çağlayan misali yayılması bu politik başkaldırıların başarısından olan beklentileri daha da kabartmıştır. Ortak ilgilere sahip insanların sosyal ağlar ve kolay organizasyonları yoluyla siyasi bir aksiyona dönüşüm daha kolay gerçekleşmiş, sosyal medya özgürlükler yolunda çok kritik bir araç haline gelmiştir. Örneğin, Hüsnü Mübarek’in istifasının gerçekleştiği hafta boyunca Mısır ve dünyadan çekilen toplam tweet oranı bir günde 2300’den 230,000’lere kadar yükselmiştir. Protestolar ve politik tartışmaların bulunduğu videolar çok hızlı bir şekilde viralleşmiş ve en çok izlenen ilk 23 video toplamda 5,5 milyon kez görüntülenmiştir. Siyasi içerikli, özgürlük ağırlıklı her türlü dijital mesaj sürekli bir şekilde birbirini tetikleyerek insanların bu isyanlardan olan beklentisini daha çok artırmıştır. Bir kartopu misali yayılan mesajlar insanların isyanlara olan inancını pekiştirerek kendi içinde bir kelebek etkisine neden olmuştur. Özellikle Twitter, bu isyanlarda en çok başrolü oynayan araç konumunda olmuştur. Zira bireylerin cep telefonları yoluyla da çok hızlı bir şekilde tartışmalara ve organizasyonlara katılıp hızlı tepkiler vermelerini kolaylaştırmıştır. Çünkü Twitter kullanım kolaylığı ve etkili yayılımı ile daha pratik ve esnek bir sosyal ağ olarak isyancılara asimetrik bir güç sağlamıştır. Hem Tunus hem de Mısır’da bloglardaki politik tartışmalar popüler fikirlerden kehanetlere hızlı bir şekilde dönüşmüştür. Tunus’ta bloglardaki özgürlük, devrim hakkındaki tartışmalar Twitter yoluyla çok hızlı bir şekilde protestolara dönüşmüştür. Tunus liderinin istifasını verdiği güne kadar blogların %20’si onun liderliği üzerine değerlendir-

meler yaparken bu oran bir önceki aya göre sadece %5’lik bir artışı gösteriyordu. Daha sonra kalan liderleri istifaya zorlayan 100,000 kişilik mitinge kadar blogların birincil gündemi “devrim” idi. Tunus ve Mısır örneğinde de tartışmalar sınırların ötesine yayılmıştır. Mısır’daki isyanlar esnasında civar ülkelerden akan tweet oranı günlük 2400’ler civarındaki iken Tunus’ta Bin Ali’nin istifası esnasında diğer ülkelerden akan tweetler günlük 22000’leri bulmuştur. Böylelikle politik tartışmalar ve isyanlar sınırlarını çok hızlı bir şekilde aşarak çevre ülke hatları boyunca yayılmış, birbirini sürekli bir şekilde tetiklemiştir. İnsanların sınırlar ötesinde aynı duygu ve düşünce etrafında organize olmalarını kolaylaştırmıştır. Bununla beraber sosyal medya Kuzey Afrika’da ayaklanmalara neden olmamakla birlikte, oradaki bireylere iç siyaseti etkilemeleri noktasında çok önemli kapasite değişimlerine neden olmuştur. Online aktivistler sosyal medya ile sanal bir toplum ekolojisi meydana getirerek kamuoyunda açıktan tartışılması mümkün olmayan konuları rahatlıkla konuşmuşlardır. Tüm bunlar yaşanırken ilgili yönetimlerin interneti ve sosyal medya araçlarının kullanımını kısıtlamaya ve de baskılamaya yönelik çalışmaları, halkları aktivizme daha da körüklemiştir. Bunun en bariz örneği ise Mısır’da yaşanmıştır. Yaşanan bütün bu olaylar kamusal anlamda paylaşılan şikâyet ve değişim potansiyelinin süreçlerini daha da geliştirip hızlandırırken, çok uzun süreler diktatörlük yapanların düşmanları da çok ve dağınıktı. Sosyal medyanın asimetrik gücüyle rakiplerin hedeflerini belirleyip dayanışma kurması ve gösteriler düzenlemesi oldukça kolaylaştırmıştı... Teknolojinin gelişmesi ile birlikte, insanların hayata bakış açısı da değişiyor. Özellikle internet kullanımı, bilgiye kolay yoldan erişim şansı, insanların hayatlarını geliştirmekle birlikte bir o kadar da köreltiyor. Tek bir tuşla yapılan alışverişler, ödenen faturalar, verilen yemek siparişleri… İsteklerimiz, hayatımızın hep bir ‘tık’ önünde. Tüm bu gelişmelerin ve kolaylaştırıcı etkilerin artışıyla, insan ilişkileri ciddi yaralar almakta. Özellikle günümüzün yaygın olarak kullanılan sosyal paylaşım siteleri sayesinde insanlar sosyalleştiğini düşünürken, aslında asosyalliğe doğru adım atıyorSAFER 1434

O’nun İzinde...

Özellikle Tunus ve Mısır odaklı olan bu araştırmada Facebook, Twitter ve YouTube’dan toplanan verilerden oluşan eşsiz bir veritabanı oluşturuldu. Araştırma için ayrıca Mısır’daki siyasi web siteleri, Tunus’un tüm blog küresinde gerçekleşen politik diyaloglar ve devrimler esnasında yollanan ve anahtar kelimelerine göre filtrelenmiş 3 milyondan fazla tweet değerlendirmeye alınmıştır. Ortaya çıkan sonuçlar Arap Baharı’nda sosyal medyanın kritik rolünü ilk kez kanıtlamış oldu.

57


İletişimin çok hızlı bir şekilde aktığı bir çağda yaşıyoruz. Akabinde iletişimin gelişmesiyle birlikte hayatımızda bazı değişikliklerin olması da kaçınılmaz oluyor. Televizyon, gazete, sosyal medya (twitter, facebook, skype) hayatımızın vazgeçilmezleri olmuş durumda. İnsanlar bu aşamada edilgen durumdalar yani verilenleri eninde sonunda kabul edecek. Burada bize de çok iş düşmektedir. Nasıl mı? Kötü niyetli insanların ve çeşitli kuruluşların oyununa gelmemek adına insanların kendi değer ve inançlarını yaşatan medyalarını oluşturmaları gerekmektedir. Aksi takdirde inançlarının ve yaşam biçimlerinin yavaş yavaş değişime uğramalarına engel olamayacaklardır. Günümüzde de en etkili silah medya olduğuna göre, inançlı insanlarında kendi medyalarını oluşturmaları oldukça mühimdir.

NEBEVÎ HAYAT

lar, farkında değiller. Gittikleri yerlerden, yanında bulunan kişilere, yedikleri yemeklerden, yaptıkları işlere kadar birçok şeyi insanlarla paylaşma içgüdüsüyle hareket etmeye başladılar. İstemsiz bir şekilde, güncelledikleri durumların ‘beğen’ilme arzusuyla yanıp tutuştular. Yapılan araştırmalar da gösteriyor ki; sosyal paylaşım siteleri aslında insanların psikolojisini olumsuz yönde etkiliyor. En iyi bildiğimiz bağımlılık yapan maddelerin başında gelen; sigara, alkol ve uyuşturucu maddelerinin arasına, sosyal paylaşım sitelerine bağımlılık maddesi de ekleniyor haliyle. Yine yapılan araştırmaların sonucunda, internetten uzaklaştırılan insanların, tıpkı alkol, sigara ve uyuşturucu gibi bağımlılık yapan maddeleri bıraktıklarında vücutlarında meydana gelen tepkileri gösterdikleri gözlemleniyor. Agresiflik, depresiflik, insanlarla iletişim kuramama vs.

58

Sosyalleştiğimizi düşünürken, aslında asosyalleşiyoruz. Dikdörtgen ekranın karşısında, oturduğumuz o koltuklarımızda rahatımızı düşünürken, bünyemiz bundan fazlasıyla olumsuz etkileniyor, ama fark edemiyoruz. İnsanlarla iletişimimiz sadece yazıdan ibaret olmaya başlıyor. Konuşma adına gösterdiğimiz çaba, devede kulak kalıyor. İnsanlarla yüz yüze konuşmaya hasret kalıyoruz. Ve ne vakit insanlarla karşı karşıya gelsek, konuşamamaktan yakınıyoruz. Çünkü hayatlarımız sadece internetten, sosyal ağlardan ibaretleşiyor. Önce hâl hatır faslıyla başlayıp ardından bir iki çeşit farklı konulardan bahseder olsak da, konular yine dönüp dolaşıp, aynı noktaya geliyor. Karşımızdakinin sosyal paylaşım sitelerindeki aktivitelerinden, gittiği yerlerden, yazdığı sözlerden paylaştığı videolara kadar didik didik konuşuluyor. Bu da yetmezmiş gibi, sanal dedikodular da birbirini takip ediyor. Beğendiği, hoşlandığı kişiyi OCAK’13

gösterip, yazdıklarından ve yaptıklarından açıyorlar sohbetleri. Kısaca sohbetler bozuluyor, muhabbetler koyulaşmak yerine, açıklaşıyor, sıradanlaşıyor. İnsanlar sosyalleşmekten uzaklaştıkça, uzaklaşıyor, ama kimse fark etmiyor. Herkes birbirini uyarıyor ama dönüp de aynaya bakmıyor. Herkes dünyayı, sanal alemden kurtarıyor, gerçek dünyadan koptukça kopuyor. Canı bile yansa, acısını önce sanal alemde paylaşıyor. Duygular köreliyor, duygular can çekişiyor. İletişimin çok hızlı bir şekilde aktığı bir çağda yaşıyoruz. Akabinde iletişimin gelişmesiyle birlikte hayatımızda bazı değişikliklerin olması da kaçınılmaz oluyor. Televizyon, gazete, sosyal medya (twitter, facebook, skype) hayatımızın vazgeçilmezleri olmuş durumda. İnsanlar bu aşamada edilgen durumdalar yani verilenleri eninde sonunda kabul edecek. Burada bize de çok iş düşmektedir. Nasıl mı? Kötü niyetli insanların ve çeşitli kuruluşların oyununa gelmemek adına insanların kendi değer ve inançlarını yaşatan medyalarını oluşturmaları gerekmektedir. Aksi takdirde inançlarının ve yaşam biçimlerinin yavaş yavaş değişime uğramalarına engel olamayacaklardır. Günümüzde de en etkili silah medya olduğuna göre, inançlı insanlarında kendi medyalarını oluşturmaları oldukça mühimdir. Sahabe Efendilerimiz, zamanın bütün olumsuzluklarına rağmen, Allah’ın dinini tebliğde sınır tanımamışlardır. Şimdi yaklaşık 7 milyar olan dünya nüfusuna tebliği nasıl yapacağız? Sosyal medyanın rolü ne olacak? Siz eğer biriyle irtibat kurmak istiyorsanız ve herkesin yanında her zaman hazır bulunma şansınızda yok ise, sosyal medya bu durumda sizin için çok önemli olacaktır. Ancak zararlı olan kısım-


çok net bir biçimde görüyorken yapmamız gereken; dezavantajlarını yok edecek şekilde örgütlenmek ve tebliğ yolunda sosyal medyanın avantajlarını sonuna kadar kullanmaktır. Önemli olan, uygun ve doğru tarzda nitelikli fikirler üretip insanlara takdim etmektir. Zira yaygın bir biçimde kullanılan internet kimsenin tekelinde değildir. İsrail, sosyal paylaşım

21. yüzyılda sosyal medyanın bir tebliğ aracı olarak düşünülmesi esas itibariyle ‘‘bilgi’’nin olabildiğince fazla sayıda insana iletilmesi, bunların güçlü bir kamuoyu oluşturması ve insanların çeşitli sorunlar hakkında aydınlatılmaları gibi amaçlara yöneliktir. Ancak sosyal medya günlüktür, ertesi gün anlamını yitirir. Buna karşılık İslam, tarihi ve geleceği kucaklayarak bugünde var olur. Dolayısıyla İslami episteme ile sosyal medya arasında her şeyden önce ‘‘bilme biçimi’’ itibariyle derin bir fark vardır. Nitekim görülmektedir ki, sosyal medyada İslam’ın ne olduğundan çok takipçilerin ne isteyebileceğine uyarlanmış anlatımlar ve paylaşımlar yapılmaktadır. Bu durum tebliğde ciddiye alınması gereken bir potansiyel tehlikenin varlığını işaret etmektedir. Sosyal medyada iletilen alt yapısız İslami bilgiler, takip edenler açısında yanlış yorumlara ve kendilerine dayalı yeni çıkarımlara neden olacaktır. Zira günümüz sosyal medyası ‘‘enformasyon’’ taşıyıcılığı sebebiyle hayli geniş bir kitlenin kendini fikir ve yorum sahibi sanmasını sağlayacak bir atmosfer oluşturur. Özellikle din konusunda, kulaktan dolma bilgi sahibi olanların ötekilere nazaran daha iddialı bir şekilde kendi fikirlerini savundukları, mevcut bilgilerine neredeyse iman ettikleri su götürmez bir gerçektir. Bu yüzden sosyal medya İslam konusunda ‘‘alacakaranlık’’yaratmaya müsaittir. Tabi ki burada sosyal medyadan kopmamız gerektiği anlaşılmamalıdır. Aksine bu sorunlara çözümler sunacak fikirler üretilmelidir. Özellikle genç kuşaklar ilk İslami bilgilerini sosyal medyada alırken, doğru bilgileri almaları konusunda çözümler üretilmelidir. Aksi halde gerçek İslam ile tanıştıklarında kendi içlerinde bir kırılma yaşamaları ya da İslam’dan uzaklaşmayı seçmeleri kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle İslami bilginin tebliğinde araç ve içerik ilişkisi ile hedef ve sonuçlar analiz edilebilir verilere kavuşturulmalıdır, bu çözüm kanımca atılması gereken en önemli adımdır.

sitelerini siyasi amaçla kullanan ilk devlet sayılabi-

Sosyal medya avantajlarının yanı sıra, dezavantajlarını da beraberinde getirmektedir. Bu gerçekliği

disiplinli bir benlik oluşturmalı ve bunun için büyük

lir. Onlar sosyal medyayı bu kadar etkin kullanırken neden pes edip, tebliğ yolunda sosyal medyadan vazgeçelim? Tam aksine sosyal medyayı baştan dizayn edelim. Sosyal paylaşım sitelerini küçümsemek ve görmezden gelmek, muhafazakâr gençliğin bağlarından kopmasına, kimliğini bir tarafa bırakmasına neden olacaktır. Bir problemi yok sayarak ya da öteleyerek hiçbir şeyi çözemeyiz. Burada din konusunda âlimlerimiz devreye girmelidir. Meseleye kuşkuyla bakmak yerine kendi sosyal ağlarımızı oluşturmalı ve tebliğ görevimizi yerine getirmeliyiz. Üstatlarımızın, sosyal medya araçlarının önümüze koyduğu bilgi yığını karşısında ilköğretimden başlayarak gençlere yani bizlere seçici olmayı öğretmesi gerekmektedir. Doğru bilgiye nasıl ulaşabileceğimiz konusunda gençlerimizi zararlı bilgiler karşısında donanımlı hale getirmemiz gerekmektedir. Makalemin başından beri vurgulamaya çalıştığım şey sosyal medyanın göz ardı edilmemesi; ancak geleneksel din tebliği yöntemlerimizin de onun tutsağı haline gelmemesidir. İslamiyet, tebliğ ile gelişen bir dindir. Tebliğin üslubu doğru olduktan sonra yeri ve zamanı yoktur. Sadece üslubu doğru tutturmak gerekir. Sosyal medya tebliğ konusunda büyük bir fırsat ancak dengeli bir şekilde olduğunda ve işin erbabına bırakıldığında. Bu nedenle sosyal medyada belli sayfalar, adresler oluşturulabilir böylelikle din konusunda herkesin alt yapısız bir şekilde kendisine göre yorum yapması engellenmiş olur. Nitekim gerçek bir tebliğ edicinin, anlatacağı şeyleri ilk önce kendisinin yaşaması gerekmektedir. Örneğin Allah (c.c) korkusundan gözyaşı dökmenin lüzumunu anlatacaksa; evvela Peygamberimiz (s.a.v) gibi gece kalkıp kendi seccadesini ıslatıncaya kadar ağlamalıdır. Sonuç olarak; üstatlarımızın, alimlerimizin önderliğinde ahlaki yozlaşmanın önüne geçip, bir seferberlik başlatmalıyız. SAFER 1434

O’nun İzinde...

larından korunmakta zaruridir. Sonuç olarak sosyal medyayı da Allah’ın bahşettiği bir lütuf olarak görmeli ve üzerimize farz olan tebliğ işini tüm dünyaya yayabilmeliyiz. Bize düşen, emrolunduğumuz şekilde dosdoğru olmaktır. Yani her türlü sosyal medya aracını müsbet manada kullanarak üzerimize düşen tebliğ vazifesini yapmaktır.

59


TERCÜME

G

themuslim.ca

Yvonne Ridley Tercüme: Mehmet N. Uyanıkoğlu

HİCAB TUNUS’TA GERİ DÖNDÜ

eçen gün Londra’da ki Tunus elçiliği önünde insanların devriminde adalet talebimizin devamı için toplandığımızda gerçekten harika bir şey oldu. Bir kadının yanında duruyordum ve kadının ağlayarak (sevinç gözyaşları) o sabah kendisi ve ailesi için pasaport almak için elçiliğin içinde olduğunu söylediğini duydum. Kadın bana sanki tanıdık geldi ama nerede görmüş olabileceğimi hatırlayamadım. Birkaç hafta önce bu kadın elçilik kapısının eşiğine adım bile atamazdı ancak bugün uzun zamandır kaybolmuş bir kız evlat gibi karşılandı ve elçilik çalışanları tarafından önüne kırmızı halı serilmiş ünlüler gibi muamele görmüştü; hatta bir tanesi sayın elçiyle tanışmak isteyip istemediğini bile sormuştu. Kadın konuştukça kendisiyle daha önce bir yerde tanıştığımıza emin oldum, ancak nerede?

NEBEVÎ HAYAT

Ordayken Zeynel Abidin bin Ali ve korkunç karakterli eşi Leyla hakkında konuşmaya başlamıştık. Leyla, kocası çekilirse veya son kullanma tarihi gelirse Tunus’un bir sonraki lideri olmak gibi bir hayale sahipti ve bunu artık biliyoruz (Wikileaks belgeleri sağolsun).

60

İkisininde şu andaki saklanma yeri olan Suudi Arabistan’da olduklarını düşününce bu durum bize gerçekten oldukça traji-komik geldi ve gülüyorduk. İki kutsal mescidin bulunduğu Suudi Arabistan’da acaba Bin Ali ve Leyla Trabelsi nasıl oluyordu da günde 5 kez ezan sesi duymaya katlanabiliyorlardı. Devlet televizyonunda ezan okunmasını yasakladılar, Ramazanda oruç tutmaktan uzak durOCAK’13

dular ve hicabın Tunus kültürünün bir parçası olduğu gerçeğini reddedip, dışardan ithal edilmiş bir şey gibi davrandılar. Şunu diyebiliriz ki bu işleri sırası geldikçe ve ihtiyaç hissettikçe ortaya çıkardılar ve fetvaya ihtiyaç duydukları zamanda kendi evcil alimlerine (!) dolarların rengini gösterdiler. Hayvansı zalim bir kişiliğe sahip olan bin Ali, Tunus’ta işkence, yargısız tutuklamalar, politik ve dini eziyetler gibi ifadelerin günlük hayatın bir parçası olmasına neden olmasının yanı sıra Müslüman kadınların örtülerini söküp atmakla da ün kazandı. Kadınların okul, hastane, üniversite ve diğer kamusal alanlarda örtünmelerini yasakladı. Şuurlu mahkûmların izin verilen zamanlar dışında namaz kılmaları durumunda dövüldükleri hücre ve zindanlarda Kuran-ı Kerim yasaklandı ve saygısızlığa maruz kaldı. Kurduğu zalim rejim tarafından getirilen ve desteklenen mutlu-şakşakçı din adamlarının (!) bin Ali lehindeki kitleleri uyuşturan tarzdaki vaazları, bozulmuş bin Ali hükümeti için kesinlikle arzulanan etkiyi göstermiş ve Allah korkusu olan insanları camilerden uzaklaştırmıştır. Bu olanların neticesinde Müslüman gençler artık Cuma namazlarında hutbenin yarısını bin Ali ve taraftarlarını övmekle geçiren vaizleri dinlemeye gitmek için olan heveslerini kaybetmeleri sürpriz olmadı. Hıristiyan arkadaşlarımıza meseleyi şöyle izah etmek gerekirse; düşünün ki bir kilisede rahibi dinlemek için oturuyorsunuz ve rahip size Tony Blair, George W Bush ya da Donald Rumsfeld ve Dick Cheyney’in hayattaki varlıklarından


Hikayeyi elçiliğin dışında beklerken oradaki Müslüman bayana anlattım ve bin Ali ve hafif

Kız kardeşimle merak ettik acaba Cidde’de ki evinden her çıkışında siyah örtüyü üstüne geçirip peçesini takmak zorunda olan Bayan Leyla görünüşü hakkında neler hissediyordu. Eminim ki Suudi dini polisi eskiden kuaför olan Leyla’ya gerekli teselli ve cesareti vermek için hazır bekliyorlardır.

parmak Leyla’nın (ülkeden 1.5 ton altını da çala-

Bahse girerim bu ikisi Tunus’tan ayrılmak için uçağa bindiklerinde Suudi Arabistan, gidilecek yerler listesinin üst sıralarında bulunmuyordu.

ması oldukça manidardır. Affetmek İslam’ın ana

Doğrusunu söylemek gerekirse pilot kötü haberi anons ettiğinde yüzlerindeki ifadeyi görmek için neler vermezdim ki. “Özür dileriz! Maalesef Londra, Paris, New York, Monaco ve Cenova için iniş izni alamadık! Peki ya Cidde’ye ne dersiniz!”

manların bunlara göstermek istemesinden dolayı

Kasım 2006’da Tunus’lu bacılarımızı ve İslam’ı yaşama haklarını savunmak için Londra’da ki Tunus elçiliği önünde protestoda bulunmak üzere beni harekete geçiren şey bin Ali’nin barbarca tutumu ve en temel insan haklarını suiistimal ediyor olmasıydı. Bu adam ve onun Allah tanımaz karısı doğuştan sahip oldukları dinlerinden ve bu dinin temsil ettiği her şeyden o derece iğreniyorlardı ki ülkeyi laik bir devlete dönüştürmek için ellerinden geleni yaptılar. Bütün bunları kendileri için mi yoksa kendilerine dalkavukluk yapan ve en iyi dostlarıymış gibi görünen batılı güçler için mi yaptılar? Şubat 2009’da Viva Filistin konvoyuyla Tunus’dan geçerken sayıları yüzleri bulan ve namaz kılmamızı ve Cuma namazına katılmamızı engellemek için ellerindeki bütün gücü kullanmaya çalışan bin Ali’nin yardakçılarıyla karşılaşmamızı hatırlıyorum. Araçlarımızı yolun ortasında durdurup sokak ortasında namazlarımızı kıldığımız zaman suratlarının dehşet içindeki ifadesini her zaman hatırlayacağım.

rak kaçtığı bildirildi), Suudi’de yelkenleri suya indirmiş olmaları gerçeğinin traji-komikliğine bir kez daha güldük. Batıdaki dönek dostları tarafından yüzüstü bırakılınca yine yardımlarına Müslümanların koşunsurlarından biridir ve Tunus’lular henüz bunlara tekmeyi basmayı düşünmeden çok önce bin Ali ve Leyla’nın göstermediği merhameti Müslübu ikisinin gerçekten çok şükretmeleri gerekir. Özellikle bin Ali denen adam, örtünen Müslüman kadınlara, dinin yaşamak isteyen gençlere ve insan hakları savunucularına karşı uyguladığı zalimlik hakkında artık düşünüyor olmalı. Acaba değiştirmeye çalışıp sulandırarak topluma zorla dayatmak istediği İslam değilde, gerçek İslam’ın güzelliklerini keşfedebilecek mi diye merak ediyorum. Elçilik dışındaki kadına dönüp yüksek sesle, acaba Leyla örtünmenin güzelliğini keşfedebilecek mi diye sormak üzereydim ki birdenbire kadını nerden tanıdığımı hatırladım. İlk kez 2006’da bir protesto buluşması esnasında Londra Tunus Elçiliği önünde tanışmıştık. Bana kendi tutukluluk döneminin ve bin Ali’nin çapulcularının elinde gördüğü işkencelerin detaylarını anlatmıştı. Bana titrek bir sesle söylediği dramatik cümleyi asla unutamam: “Londra’ya hala cebimde duran örtümle birlikte geldim.” Hikâyesinden dolayı göz yaşlarına boğulduğumu hatırlıyorum. Şu anda ülkesine geri dönmeyi planlıyor. Ama bu sefer başı dik ve gururlu bir şekilde büründüğü örtüsüyle.

- İngiliz gazeteci Yvonne Ridley şu anda Uluslararası Müslüman Kadınlar Birliğinin Avrupa Başkanıdır. Düzenli bir şekilde ‘themuslim.ca’ sitesinde yazıları yayınlanmaktadır. SAFER 1434

O’nun İzinde...

dolayı tanrıya şükretmenizi istiyor! Ne hissederdiniz? Aynen öyle işte!...

61


DÜNYADAN HABERLER

İran, Katil Esad’ı Savunmaya devam ediyor “Esed’in düşmesine izin vermeyiz’

Nasrallah’tan ezber bozan açıklama! Hizbullah’ın genel sekreteri Nasrallah, muhalefetin yönetimi ele geçireceğini düşünenlerin yanıldığını öne sürdü.

L

übnan’daki Hizbullah örgütünün genel sekreteri Hasan Nasrallah, ‘’Suriye’de mu-

Her fırsatta Suriye’ye destek veren İran’dan bir açıklama daha geldi. Dışişler Bakanı Salihi, İran’ın Esed’in devrilmesine izin vermeyeceğini söyledi.

Y

aklaşık 21 aydan bu yana kendi halkını katleden Esed’e İran’dan tam

destek geldi. İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi, “Suriye hükümetinin düşmesine izin vermeyeceklerini söyledi. Devlet televizyonuna konuşan Salihi, “İran İslam Cumhuriyeti, Suriye hükümetini

NEBEVÎ HAYAT

devrilmesine izin vermeyecektir” dedi.

62

Ali Ekber Salihi şunları söyledi: “Suriye halkı ve devletine tek yanlı düşmanlık yapıldığını” belirten İran Dışişleri Bakanı, “Suriye’de savunmasız sivillere yönelik cinayetlerin durdurulması gerekiyor. OCAK’13

halefetin kontrolü ele geçireceğini düşünenler bir yanılgı içinde’’ dedi. Lübnan’ın Başkenti Beyrut’ta Ruveys bölgesindeki Şehitler Kompleksi’nde, Hizbullah üyelerinin mezuniyet törenine telekonferansla bağlanan Nasrallah, ‘’Suriye’deki durum giderek karmaşıklaşıyor. Suriye’de muhalefetin kontrolü ele geçireceğini düşünenler bir yanılgı içinde’’ diye konuştu. Nasrallah, Suriye haritasını alıp muhaliflerin ve yönetimin sahip olduğu alanlara bakan herkesin Suriye’de yönetimin üstün olduğunu göreceğini iddia etti. Nasrallah, ‘’Suriye’deki çatışma halk ve yönetim arasında değil. Orada kendi kanaatini savunan bir yönetim ve kanlı bir şekilde savaşan silahlı bir grup var’’ ifadelerini kullandı. El-Kaide örgütüne yönelik de konuşan Nasrallah, İslam dünyasında ve Batı’da bazı devletlerin pusu kurduğunu ve savaşıp birbirlerini öldürmeleri için Suriye topraklarını onlara açtığını belirterek, El-Kaide’nin bu tuzağa düştüğünü ileri sürdü.


ESED’E DESTEK VEREN HERKESLE SAVAŞIN

İslam Alimleri Birliği Başkanı Yusuf el-Kardavi, Esad’a destek veren herkesle savaşılmasını istedi.

İ

slam Alimleri Birliği Başkanı Yusuf el-Kardavi, Suriye yönetimine destek veren her-

kes ile savaşılması gerektiğini söyledi. El Cezire televizyonunda yayınlanan bir programa konuk olan Yusuf el-Kardavi, Suriye’deki olayları değerlendirdi. Yusuf el-Kardavi, izleyicilerden gelen, yönetime destek veren din adamı ve sivil halkın öldürülmesi konusundaki soruyu cevapladı. Kardavi, “Yönetimle işbirliği yapanların hepsiyle savaşmamız lazım. Asker, sivil, alim ve cahil olsun, insanları haksız yere öldüren bu zalim yönetimle beraber olanlar, bu yönetim gibi zalimdir. Bunlarla savaşılması gerekir. Eğer bunların arasında mazlum birisi varsa Cenabı Allah onu savunacak. Onun hakkını alacak. “ diye konuştu.

Çeçenistan’da Kur’an ve din dersine yasak

Rus yanlısı Kadirov rejimi, Çeçenistan`daki okullarda verilen Kur’an ve din dersini yasaklamaya hazırlanıyor. Yasak kararı bazı okullarda yürürlüğü girdi bile. us işgali altındaki Çeçenistan Cumhuriyetinde 1991`den bu yana okullarda verilen Kur`an ve din dersi, Rus yanlısı hükümet tarafından yasaklanıyor. Talimatın Rusya tarafından verildiği belirtiliyor.

Kadirov rejimi, Çeçenistan`da yönetimi meşru göstermek için uzun bir süre izin verdiği başörtüsü ve Kur`an derslerini resmi anlamda yasaklamaya gidiyor. Bazı bölgelerdeki okullarda Kur`an ve Din dersi şimdiden yasaklandı. Tüm Çeçenistan`daki ana okullarda çocuklara kötü etki ettiği iddiasıyla Kur`an-ı Kerim yasaklandı.

Müftülük Görevlisinden Şok Sözler! Ayrıca, Cihadı çağrıştıracak her türlü müzik, vaaz, ilahi ve kitaplar müftülük tarafından yasaklandı. Bir müftülük görevlisinin açıklamaları ise işin vahametini ortaya koyması açısından önemli. Müftülük görevlisi, “Biz radikal İslam`la mücadele verirken, okullarda çocuklara Kur`an eğitimi verirsek nasıl mücadele verebiliriz. Bizler, başkanımız Kadirov`un talimatıyla Arap imajı değil, modern bir devlet imajı vermekle mükellefiz. Kur`an okumak isteyenlere Kur`an`ı Çeçenceye çevirdik, onu çocuklarına okusunlar. Zaten çocuk Kur`an`ı anlamaz. Gerek yok!” diye konuşuyor. SAFER 1434

O’nun İzinde...

R

63


SİZDEN GELENLER Değerli Nebevi Hayat Dergisi çalışanlarına, öncelikle isminiz bize unutturulan ve bizim de unuttuğumuz bir yaşam tarzını hatırlattı. Henüz yayın hayatına yeni girdiğiniz için hakkınızda bir değerlendirme yapamıyoruz. Fakat, kullandığınız ismin bilincinde olarak onurlu, dik, hakka hak, batıla batıl diyeceğiniz bir anlayışla yayın hayatında

bilgi@nebevihayatyayinlari.com

yer almanızı Allah’tan dileriz. Allah çıktığınız bu yolda yar ve yardımcınız olsun. Abdussamet Girginler / İstanbul

O zaman Rusya’da hâkimdi yaman bir tazyik... Zulmü sevdirmek için var mı ya bir başka tarik?

Selamun aleyküm,

Düşünen her kafanın mutlak ezilmekti sonu!

Okuma dünyamıza yeni katılan Nebevi Ha-

Medenî Avrupa, bilmem, niye görmezdi bunu?

yat Dergisi çalışanlarını tebrik ediyor, başarılı ve kalıcı olmalarını yüce mevladan diliyorum. Ahmet Yorgancı / İstanbul

Süngü, kurşun gibi kestirme ölümlerle ölen; Yâhud işkenceler altında ecelsiz gömülen: Ne soluk var, ne ışık var, ne otur var, ne durak İki üç yüz kulaç altında zemînin, çıplak

Sevgili Nebevi Hayat Çalışanları

Aç, susuz işletilen kanları donmuş canlar,

Yayın hayatınızda başarılar diler, çalışmaları-

Size milyonla desem, fazlası yok eksiği var!

nızın devamını dilerim. Selam ve dua ile... Yusuf Kılıç / İstanbul

Bilmiyorlar ki bu şiddetlerin olmaz hükmü: Göz yıllar önce, fakat, sonra kanıksar ölümü. Sanıyorlar kafa kesmekle, beyin ezmekle,

NEBEVÎ HAYAT

Ağlama ey mücahide, ağlama Günler bir gün bizim için de doğar elbette Biter zulüm Son bulur acılar Kesilir sancılar Ulaşmaz kıyamete Ağlama ey mücahed ağlama... Dökülen gözyaşların, doğacak yarınların Biriken acıların işlenir sayfalara Dalga dalga solacak ümit ve sevdaların Yeni bir tarih için, açılır sayfaların Gül ne olur gül, gül açsın gözlerin Özgürlük baharları dolsun sözlerin

64

ŞÜHEDA / MARDİN OCAK’13

Fikr-i hürriyyet ölür. Hey gidi şaşkın hazele!. Daha kuvvetleniyor kanla sulanmış toprak: Ekilen gövdelerin hepsi yarın fışkıracak! Hangi ma’sûmun olur hûnu bu dünyâda heder? Yoksa kânûn-i İlâhîyi de yırtar mı beşer Mustafa Tatlı / İstanbul

Dergimizde yayınlanmak üzere yazı ve mesajlarınızı bilgi@nebevihayatyayinlari.com adresine gönderebilirsiniz.


Değerli Kardeşler; Haydi Hayırda Yarışalım! “Yaratan Rabbinin Adıyla OKU!” diye başlayan bir dinin temsilcileriyiz. Bu yüzden sizi okumaya ve okutmaya çağırıyoruz. Nebevi Hayat Dergisi’nin sizler için bir okul olması için çalışmaktayız. Her ferdin kendisini eğitmek ve geliştirmek adına bir şeyler bulabileceği bir dergi oluşturmaya çalışıyoruz. Bu hedefimizi gerçekleştirmek için sizlerden biraz daha azimle çalışmanızı ve gayret göstermenizi istirham ediyoruz. Bu güzel hizmetten daha iyi faydalanmak ve hayrın yayılmasına vesile olmak, daha geniş kitlelere sesimizi duyurabilmek için abone olalım, abone bulalım… Bu hizmetten istifade ettiğimiz gibi, başka kardeşlerimizin de istifade etmesine gayret gösterelim. Bu vesile ile Nebevi Hayat Dergimize canı gönülden destek veren tüm okurlarımıza teşekkür eder, ecir ve mükâfatlarını Rabbimizin bol bol vermesini niyaz ederiz.


"De ki. "Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir." En'âm Suresi, 162. Ayet


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.