Nebevi Hayat Dergisi 80.sayı (Temmuz, 2019)

Page 1



0212 550 60 73


Yıl: 7 - Sayı: 80 - Fiyatı: 9,5 TL

Sahibi Nebevi Hayat Yayınları Adına Yakup Hazman Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Yılmaz Tashih, Redaksiyon Yusuf Yılmaz Grafik, Tasarım Yakup Hazman Yönetim Merkezi Reklam ve Abone İşleri Güneşli Mh. 1300. Sk. No: 36 Bağcılar/İst. Abone ve Dağıtım Sorumlusu: Kadri Karataş Tel-Faks: (0212) 515 65 72 GSM: (0533) 056 83 19 Web ve Sosyal Medya: twitter.com/nebevihayat facebook.com/nebevihayat dergi.nebevihayatyayinlari.com bilgi@nebevihayatyayinlari.com Abone Şartları 2019 Yılı Yurt İçi Abonelik Bedeli: 100 TL Yayın Türü: Aylık, Yerel, Süreli Yayın Nebevi Hayat Aylık Dergi (Türkçe) Baskı: Matsis Matbaa, İstanbul, Temmuz 2019

Yayınlanacak yazılarda düzeltme ve çıkartmalar yapılabilir. Yazıların bilimsel sorumluluğu yazarlarına aittir.

Editör H

amd, “(Yapacağın) işler hususunda onlarla istişare et, bir kere de azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et” (1) buyurarak idarecilere karar almadan önce istişareyi öğreten ve neticede aldığı kararda sebat ederek Allah’a tevekkül etmenin önemini bildiren Allahu Teâlâ’ya,

Salât ve Selâm, liderlerin ve önderlerin efendisi, bütün doğruların ancak kendisinden öğrenileceği, insan yetiştirmeyi en iyi bilen ve bunun pratik uygulayıcısı olan Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e, ailesine, ashabına ve tüm Müslümanlara olsun. Bütün insanların kendilerine özgü şahsiyetleri ve üslupları vardır. Her bir idarecinin de yaşayışında bir üslubu ve tarzı vardır. İnsanlardan bazılarının fıtri olarak elde edilen birtakım sıfatlarla doğduklarını kabul etmekle birlikte, idarecilik sürekli bir eğitimle elde edilir. İdarecilik vasfı genellikle elde edilen bir yetenektir. Şunu unutmayalım ki asıl olan yetiştirilerek ve eğitilerek idareciliğin elde edilmesidir. İdarecilik gökyüzünden inen bir yetenek olmuş olsaydı onu öğrenme imkânımız olmayacaktı. İdarecilik bazı yetenekleri öğrenmeyi ve bazı vasıfları elde etmeyi ve sürekli yenilenmeyi de gerektirmektedir. İdarecilik için daha fazla fedakârlık gösterilir, daha fazla çalışılır ve idareci olmak için hazırlık yapılırsa idareci olmak mümkündür. Bir kişi herhangi bir şeyi yapmak istediğinde bunu nasıl yapacağını bildiği ve doğru bir şekilde yapması gerekeni yaptığı zaman hedefine ulaşır. Bir işi gerçekleştirmek için öncelikli olarak kişide istek olmalıdır. İdareci olabilmek için okumak önemli ve gereklidir fakat hiçbir zaman yeterli değildir. Aynı zamanda idarecilerle iç içe olup hayat hikâyeleri de öğrenilmelidir. Kişi idarecilik ile alakalı bütün kitapları okusa da idarecilik kurallarına uymadığı sürece kendisine bir fayda sağlayamaz... Nebevi Hayat Dergisi olarak dünyevi ve uhrevi işlerimizde önemli bir yere sahip olan idarecilik meselesini gündeme taşımak istedik. Buna binaen de dergi kapak başlığımızı “İdarecilere Altın Kurallar” diye belirledik. Aynı zamanda dergi köşelerimiz ve serbest başlık altında yazılan yazılarımızla zengin içerikli bir sayı hazırladık. İstifade etmeyi Allah azze ve celle hepimize nasip etsin. Selam ve dua ile.. 1. Al-i İmran, 159


İçindekiler

İdareciliğin Altın Kuralları

Hakan Sarıküçük

Müslümanın Yaz İlmihali Ahmet İnal

04

15

KUR'AN'I KERIM'DEN MÜ'MINLERE NIDALAR Allah'a Teslim Edilen Sadaka En Güzeli Olsun M. Sadık Türkmen

21

NEBEVÎ DAMLALAR

İnsanın Nasibi ve Yaratılışı Yener Yılmaz

25

Gündem Analiz Modern Çağın Azgın Karun'ları -1 Nedim Bal

33

İslâm Dünyasındaki Kâşifler Astronomide Öncü Bir Şahsiyet: Ahmed b. Muhammed b. Kesîr el-Fergânî Cihan Malay

39

Nebevî Aile Üzüntüyü Yaşam Tarzı Haline Getirmenin Adı; Depresyon ve Çözüm Yolları Halime Yılmaz

43

Serbest Köşe "Huzur " Arıyorum Nerede Bulabilirim? Derya Fıçıcı

50

Serbest Köşe Ekini ve Nesli Helak Ettiler Yağmur Mirzayeva

54

Serbest Köşe Cahiliye Tarlalarında Mü'min Bahçeler Oluşturmak-2 Ümit Şit

57

Serbest Köşe Ey İslâm Düşmanları! Kirli İşlerinizi Alıp Gidin Şüheda Kurt

63


KAPAK DOSYA Hakan Sarıküçük

İDARECİLİĞİN ALTIN KURALLARI

İdareci düzenli ve kurallı çalışır. Zamanını, hedefini ve önceliklerini tanzim etmekle başkalarından farklıdır.

H

amd, “(Yapacağın) işler hususunda onlarla istişare et,

bir kere de azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et” (1) buyurarak idarecilere karar almadan önce istişareyi öğreten ve neticede aldığı kararda sebat ederek Allah’a tevekkül etmenin önemini bildiren Allahu Teâlâ’ya,

Temmuz 2019

en iyi bilen ve bunun pratik uygulayıcısı olan Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e, Allahu Teâlâ’nın yardımı ve inayeti, afvu keremi de liderlerin efendisine tabi olup Onun yolundan ve izinden devam eden, kendisine Onu rehber edinen, Onun örnekliğinde bir hayatı arzulayan,

Salât ve Selâm, liderlerin ve

İslâm’a uygun bir liderliğin

önderlerin

bütün

nasıl olması gerektiğinin şuu-

doğruların ancak kendisinden

runda olan ve bunu başarabil-

efendisi,

1. Al-i İmran, 159

4

öğrenileceği, insan yetiştirmeyi


menin yollarını araştıran mü'min ve mü'minatın üzerine olsun. Bütün insanların kendilerine özgü şahsiyetleri ve üslupları vardır. Her bir idarecinin de yaşayışında bir üslubu ve tarzı vardır. İnsanlardan bazılarının fıtri olarak elde edilen birtakım sıfatlarla doğduklarını kabul etmekle birlikte, idarecilik sürekli bir eğitimle elde edilir. İdarecilik vasfı genellikle elde edilen bir yetenektir. Şunu unutmayalım ki asıl olan yetiştirilerek ve eğitilerek idareciliğin elde edilmesidir. İdarecilik gökyüzünden inen bir yetenek olmuş olsaydı onu öğrenme imkânımız olmayacaktı. İdarecilik bazı yetenekleri öğrenmeyi ve bazı vasıfları elde etmeyi ve sürekli yenilenmeyi de gerektirmektedir. İdarecilik için daha fazla fedakârlık gösterilir, daha fazla çalışılır ve idareci olmak için hazırlık yapılırsa idareci olmak mümkündür. Bir kişi herhangi bir şeyi yapmak istediğinde bunu nasıl yapacağını bildiği ve doğru bir şekilde yapması gerekeni yaptığı zaman hedefine ulaşır. Bir işi gerçekleştirmek için öncelikli olarak kişide istek olmalıdır. İdareci olabilmek için okumak önemli ve gereklidir fakat hiçbir zaman yeterli değildir. Aynı zamanda idarecilerle iç içe olup hayat hikâyeleri de öğrenilmelidir. Kişi idarecilik ile alakalı bütün kitapları okusa da idarecilik kurallarına uymadığı sürece kendisine bir fayda sağlayamaz.

İdarecide bulunması gerekli olan özellikler sınırlandırılamayacak kadar önemlidir, ancak aşağıda zikredeceğimiz özellikler her bir idarecinin şahsında bulunması gereken zaruri ve önemli özelliklerdendir.

İdarecinin Özellikleri 1. Planlama: Yapılan araştırmalar, idarecinin zamanını %80 planlama %20 de uygulamada geçirdiğini desteklemektedir. 2. Organize etme: İdareci düzenli ve kurallı çalışır. Zamanını, hedefini ve önceliklerini tanzim etmekle başkalarından farklıdır. 3. Kararların alınması: İdarecilik karar alma sanatıdır. İdareciler olayları geliştirir, yönlendirir. Ne olacağını beklemez. 4. Toplumsal zekâ: Başkalarıyla görüşmelerinde bilgilidir, nasıl konuşacağını ve mesajını başkalarına nasıl ulaştıracağını iyi bilir. Öyle ki iyi bir dinleyicidir ve mükemmel bir diyaloğa sahiptir. 5. Yetkiyi devretme: Yetkilerini ne zaman ve ne şekilde devredeceğini bilir. Önemli olan yetkilerini yürütme gücüne sahip birisine devretmesidir. 6. Keskin bakışa sahiptir: Başkalarının göremediğini görür. Hayallerine yönelen tenkitleri, eleştirileri kabul eder. Yeni ve benzersiz programlar belirler.

Zilkade 1440

5


ve güçlü özelliklerinden kabul edilir. İdareci ahlâki kurallara bağlı bir şahsiyete sahip olmakla birlikte aktif ve kendisi ile kurulan ilişkide güven içerisinde olmalıdır.

İdarecinin dahi olması şart değildir fakat zor anlarda ve olağanüstü sorunlar karşısında çeşitli bilgilere karşı kendisine yetecek orta seviyeden yüksek bir zekâya sahip olması gerekir.

12. Akli zekâ: İdarecinin dahi olması şart değildir fakat zor anlarda ve olağanüstü sorunlar karşısında çeşitli bilgilere karşı kendisine yetecek orta seviyeden yüksek bir zekâya sahip olması gerekir. 13. Burada saydığımız özellikler her ne kadar burada zikrettiklerimizle sınırlandırılmayacak kadar olsa da bir idarecinin şahsında bulunması gerekli olan özelliklerdir.

İdarecilik Karar Alma Sanatıdır. 7. Motive etmek: Kendilerine uyanları motive etme ve onlarda istek ve arzuları uyandırma gücüne sahiptir 8. Kültürlü olmak: Yüksek lisans seviyesinde derin bir bilgiye sahiptir. Kendisini geliştirir. 9. Güven: Güveni sarsılmış bir idareci asla düşünülemez. 10. Programlara

bağlıdır:

Gaye

ve amaca ulaşmanın çalışma ve zamana bağlı olduğunu bilir. Umutsuzluğa

kapılmadan,

yılmadan

sonuna kadar programa bağlı kalınması gerektiğini bilir. 11. Ahlâki kurallara bağlı olmak: Bu özellik bilhassa İslâmi görüşte başarılı olan idarecinin en önemli

6

Temmuz 2019

Verdiği kararlarla kendisine tabi olanları başarının zirvesine veya başarısızlığa götürecek olan idarecinin, vereceği kararların sonucunu düşünmek zorunda olduğu muhakkaktır. İnsanlar üzerinde araştırma ve inceleme yapan birçok kişi insanın karar vermekten korktuğunu görecektir. Çünkü karar vermek ancak güçlü iradeye sahip olanların kaldırabileceği, basit ve güçsüz olan kimselerin ise kaldıramayacağı bazı sorumlulukları gerektirmektedir. Gerçek bir idareci elde ettiği tecrübe ve imkânlarla karar vermede gevşeklik göstermez. Karar verirken araştırmaları ve çalışmaları ile kuşanır, alacağı kararın başarısız olması durumunda ise sorumluluğu almaya hazır olur.


Karar almak idareciliğin anahtarıdır.

Doğru Bir Karar Alabilmek İçin Şunlara Dikkat Edilmesi Gerekir: Kızma, korkma, arzularına uyma, stresten kaçın, emsalsiz bir karar alma düşüncesi seni aldatmasın, zamanında alınması gereken kararı geciktirme, kararına esas olacak bilgilerin doğruluğunu test et, günlük karar almaya çalış, geçmiş tecrübelerinden faydalan, yenilikçi ve yapıcı ol, uygulanması tamamlanıncaya kadar kararlarının takipçi ol. Son olarak yanlış karar alabilirsin, bu hayatın bir gerekliliğidir. Ancak akıllı kişi hatasından ders çıkarır, hatasını telafi etmeye çalışır ve bundan sonra da ondan istifade eder. Liderliğin altın kurallarından bir tanesi de motivasyonu tetiklemektedir. Motivasyon insanda oluşan istek ve arzu halidir. Çalışmalarımız motivasyonunu kaybettiği zaman rutinleşir. Bu rutinleşme işin heyecansız ve isteksiz bir şekilde ve eksik yapılmasına yol açar. Motivasyon güçlü ve tetikleyici olduğu sürece insanın yüreğine ve zihnine hâkim olur. Amaca doğru yürümesi çok güçlü ve hedefe ulaşmada ise daha ısrarcı ve daha tutucu olur.

Liderliğini Nasıl Kaybedersin? 1. İstikrarlı olmadığını hissettirmek: Kararlarını sürekli değiştirmen ve kuruma veya idare ettiğin

heyete yönelen ithamlar, idareciliğini nefsi ve ruhi yönden istikrarsız kılacağı gibi idaren altında çalışanlarda motivasyonu ve coşkuyu da öldürecektir. 2. Boş sözler: Çok söz verdiğin halde verdiğin sözlerinin az bir kısmını yerine getiriyorsan idareciliğine olan güveni yitirmiş ve çalışanlardaki motivasyon duygusunu da öldürmüş olursun. 3. Takdir etmemek ve aldatmak: Maddi veya manevi bakımdan yönetilenleri takdir etmemek onların sana karşı samimi ve bağlı olacakları yerde senden kaçmalarına neden olacaktır. 4. Saygı göstermemek: İdaren altında çalışanlarına karşı kötü davranman onların sana içten içe kızmalarına, kinle dolmalarına yol açacak ve onların ruhundan çalışma isteği ve motivasyonunu uzaklaştıracaktır. 5. Diktatörlük: İdarecilerin ileri sürdükleri görüşleri ile haksızlık ettiğini ve muhaliflerin görüşlerinin doğru da olsa kabul edilmeyeceğini bilen yönetilenlerin motivasyonu ve çalışma isteği söner. Yönetici çok konuşur ama bu konuşma ona fayda sağlamaz 6. Rutinlik: İdareci biz bu halimizle iyiyiz şeklinde slogan attığında ve işlerin ilk başta planlandığı şekilde ilerlemesi gerektiğini belirtip yeniliğin hoş görülecek bir durum olma-

Zilkade 1440

7


dığını ilan ettiğinde, yönetilenler yeni bir şey yapmaya yönelmezler. İşte bu davranış, verimde azalmaya ve yapılacak işlerde gerilemeye neden olur. 7. Yapılan işlerde çelişkinin olması: Yönetilenlerin gönlünden motivasyon ruhunun alınmasının en önemli nedenlerinden biri de alınan kararların birbiriyle uyumlu olmaması ve kararları uygulayacak kurumların hedefleri ile çelişmesidir. 8. Adil olunmaması: İdareciler başkalarının isteğine göre hareket ettikleri zaman ve yönetilenler de toplumsal ilişkilerin eşitlik esasına dayanmadığı ve aynı haklara sahip olmadıkları dolayısıyla da yaptıklarının karşılığını alamadıkları düşüncesi oluşunca dedikodular çoğalır, konuşmalar ise uzar. Dolayısıyla motivasyon ve çalışma isteği azalır. 9. Şahsi karakter: İdarecinin idaresi altındakilere karşı davranışı onların çalışma isteklerinin artmasına veya azalmasına etki eder. Siz seven, sevilen ve tebessüm eden bir kişi misiniz? Yoksa yapılan her küçük ve büyük işte bağıran bir kişi misiniz? Mazeretleri kabul eden ve geniş bir gönle sahip olan birisi misiniz? Yoksa işlenen hataya karşı vereceğiniz ceza hazır mı? Çalışanlarınıza karşı kalbiniz mi daha açık yoksa kılıcınız mı daha keskin? İşte bütün bunlar sizin emrinizde olanların motivasyonunda, iniş ve çıkışlarında etkili olur.

8

Temmuz 2019

Liderin İdaresi Altındakileri Motive Etmesi Neden Gereklidir? Bazı idareciler idare ettikleri kişileri motive etmeyi önemli görmezler. Bazıları ise görevlilerinin refah içerisinde ve mutlu olduklarını zannederler. Bazıları da birçok insan çalışmadan ortalıkta dolaşırken çalıştırdıkları kişilerin kendilerine teşekkür borcu olduğunu düşünürler. Aslında bu tür kimselerin göremedikleri gerçek, idaresi altındaki kimselerin kendileri için bir nimet vesilesi olduğudur. Zira onları motive etmek daha çok çalışmalarını ve dolayısıyla kendilerinin maddi ve manevi daha çok başarılı olmalarını ve kazanmalarını sağlayacaktır. Özellikle cemaatsel çalışmalardaki liderliğin iş ortamlarındaki liderlikten farklı olacağı da unutulmamalıdır. Çünkü cemaatsel çalışmalardaki itaat, söz dinleme ve çalışma esasları sevgi ve gönül işine dayanmaktadır.

Motivasyonu Önemli Kılan 5 Husus 1. İntisap: Bulunduğu yapıya mensup ve o yapının bir parçası olduğunun bilincinde olan yönetilen kişi hakkında hiçbir şekilde aşırı gitmemek gerekir. Böyle bir kişinin kendisini intisab etmesi de ancak takdir ve motive edildiğini hissettiği zaman olur. Motivasyonu sadece maddi olarak görmemeliyiz. Bazen de yönetilen kişiyi ruhi yönden motive etmeliyiz. Zira yönetilen kişiler ruhi yönden de motive olmaya ihtiyaç duyarlar ve yaptıkları çalışmalardan


dolayı takdir edilmeleri gerektiğini hissederler. Motive etmek için sadece maddi ihtiyaç gidermek yeterli değildir. Yönetilen kişilere yapıya sundukları hizmetlerden dolayı mutlu oldukları hissettirilmelidir. 2. Verdiğin sözü tut: Güzel bir şekilde motive edilmiş bir görevli pek nadir görevini ihmal eder veya işin başında olmaz. İşine bağlılığı onu, kendisini ispatlayacak hizmeti vermeye hazır duruma getirir. 3. İlişkilerde en üst düzeyde olmak: İlişkiler sadece iş ortamıyla kalmamalı, özel hayatta olan ilişkilerde de ilişkiler en üst düzeyde olmalıdır. 4. Sorumluluğu bildirmek: Buradaki asıl amaç, her görevlinin işine karşı olan sorumluluğunun bilincinde olması, ulaşmak istedikleri hedefe yoğunlaşması ve her bir görevlinin kurumun varmak istediği hedefe ulaşmada önemli bir unsur olduğunu bilmesidir. 5. Canlı tutmak: Görevlideki bedeni ve ruhi canlılık yöneticinin kendisi ile olan güçlü ilişkisinden etkilenir. Görevli takdir edildiğini hissederse daha fazla motive olur ve genel durumu daha canlı hale gelir.

İdare Altındaki Kişiler Nasıl Motive Edilirler? Yönetilen kimseleri motive etmeden önce yönetilen kimselerin işi yapmaya

meyilli olup olmadıklarına ve ellerinden gelenin en iyisini yapacaklarına dair kesin bir bilgi sahibi olunması gerekir. Suyun içinde tarla sürmenin hiçbir anlamı yoktur. Motivenin yerinde olması ve motivenin hak eden kişiye yönelik olabilmesi için ilk önce yönetilenlerin değerlendirilmesi gerekir. Motivasyon terfi etme arzusu olanı veya kendini, işinde geliştirme ihtiyacı duyana uygulanır. 1. Övgü: İnsanı çalışmaya iten en derin duygu her zaman anılma isteğidir. İnsanın övgüye olan ihtiyacı köklü ve derindir. Bu değerden gafil olanlar çalışanları motive edecek en önemli şeye karşı gözlerini kapatmış olurlar. Bir hadiste Peygamber efendimiz şöyle buyurur: “İnsanlara teşekkür etmeyen kimse Allah’a şükretmiş olmaz” (2) Dolayısıyla idaresi altındaki kişinin yanında ve bizzat yapması gereken işi bitirdikten hemen sonra gecikmeden övmeye gayret etmek gerekir. Çalışanı överken genelleme yapmamak “İşi bitirdiğiniz için teşekkür ederim” yerine “Şu işi bitirdiğin ve emek verdiğin için sana teşekkür ederim” demek gerekir. Önemli olan hususlardan bir tanesi de çalışanı takdir etme işini idarecinin bizzat kendisinin yapması ve bu konuda bir başkasını görevlendirmemesidir. 2. Ödüllendirmek: Elle tutulan maddi bir ödülün büyüleyici bir etkisi vardır. Bu nedenle diğerle-

2. Tirmizi, Birr,35.

Zilkade 1440

9


maaş artışı gibi maddi takdir ile birlikte daha fazla değer verilmesi de onlar için psikolojik bir takdir yerine geçmiş olur.

Çok söz verdiğin halde verdiğin sözlerinin az bir kısmını yerine getiriyorsan idareciliğine olan güveni yitirmiş ve çalışanlardaki motivasyon duygusunu da öldürmüş olursun.

4. Periyodik olarak kurslar düzenlemek: Bu kurslarla, çalışan kişinin kendini geliştirmesi ve sorumlu olduğu işte becerilerini artırması amaçlanmalıdır. Becerilerini geliştirmesi için idarecisi tarafından teşvik edildiğini hisseden çalışan motive olur ve daha fazla verim sağlamak için kendisini yetiştirir. 5. Çalışanlara özgürlük alanı sağlamak: Lider olan kişi bütün dizginleri elinde tutmamalı, çalışanların kendilerini bir robot olarak hissetmelerinden sakınmalıdır. Bilakis her

rinden farklı olan görevliye ödül

birinin bir sorumluluk sahibi olması

vermek önemsenmelidir. Tabii ki

sağlanmalıdır ki bu vesileyle onlar

her şey maddeden ibaret değildir.

da kendilerine güvenin tam oldu-

Yapılacak önemli işlerden biri de

ğuna inansınlar. Lider çalışanlarının

ödüllendirilecek olan görevlinin bir

aldıkları kararlara ve yaptıkları işe

toplantıda veya bir kısım arkadaşla-

güvendiğini söylemeli, yapmaları

rının bulunduğu bir ortamda takdir

gereken işi çalışanlara söyledikten

edilmesidir.

sonra işi nasıl yapacaklarını onlara

3. Başarı basamaklarında yüksel-

10

bırakmalıdır.

mek: Görevlinin önüne parlak bir

6. Hedef belirleyenleri ortak yap-

hedef koymalı ve o hedefe ulaşması

mak: İdarecinin çalışanı ile birlikte

için teşvik edilmelidir. Belirlenen

belirlemiş olduğu hedef ana hedef-

hedefe ulaşmayı görevdeki başarı

lerinden olabildiği gibi görevlinin

basamaklarını belirleyerek yapmalı-

çalıştığı bölümle ilgili de olabilir.

sın. Çoğu görevli terfi yükselmesi ile

Önemli olan hedef belirlemede çalı-

ilgili işleri daha iyi ve istekli yapar.

şanı ortak edinmektir. Bu davranış

Bu onlar için özel bir takdir yerine

çalışanda çalışma isteği uyandırır ve

geçer. Birinci derecede çalışanlara

onu müthiş derecede motive eder.

Temmuz 2019


7. Elde edilen başarı için toplantı düzenlemek: Başka bir işe başlamadan önce bitirilmiş ve hedefe ulaşılmış olan işin verdiği mutluluğu yaşamak için böyle bir toplantının yapılması göz önünde bulundurulmalıdır. Başarının verdiği mutluluğu başka hiçbir şey veremez. Bir başarı başka bir başarıyı gerçekleştirmeyi motive eder. 8. Bazı kararlar da çalışanları ortak etmek: Çalışanlar özellikle çalışmanın geliştirilmesi, çalışanların şikâyetleri ve hizmetleri ile ilgili konularda hatta bunun dışındaki önemli görülen işler hakkında kararlar alabilmelidirler. Bu davranış görevlilerin daha fazla sorumluluk almalarını, motive olmalarını ve özgüven sahibi olmalarını sağlayacaktır. 9. Çalışanların aktif rol almaları: Yetki vermek bir yetenektir. Bir işi gerçekleştirmesi için uygun kişiye görev vermek önemli bir iştir. Yetkiyi çalışanlardan birine vermek, idarecinin omuzundaki yükünü hafifletir ve çalışanı daha geniş alanda sorumluluk sahibi kılar. Bunun sonucunda da görevli olan kişi sorumluluğunu yerine getirmek için daha fazla hazırlanır.

Fakat yetki vermede birkaç önemli noktaya dikkat etmek gerekir. a. İdarecinin yetkiyi devretmesi, sorumluluğunu kaldırmaz. İşin sonunda yetki verilenin başarısız

olmasının faturası idareciye kesilir. Bu nedenle yetki verilirken en iyi şekilde görevi yapmaya yeterli ve eksiksiz yapacağından emin olunan birine verilmesine dikkat edilmelidir. b. İşin nasıl yapılacağı birkaç toplantı ile onlara açıklanmalıdır. Yapılan iş takip edilerek işin ne zaman bitirilmesi gerektiği çizelge ile gösterilmelidir. 10. Hayallerindeki bilgilerine imkân sağlamak: Çalışanın eğitim alma isteği varsa isteğini gerçekleştirmesi için kendisine yardımcı olmak gerekir. Mesela çalışanlardan biri yüksek lisans yapmak veya herhangi bir konuda kurs almak istiyorsa diplomayı veya sertifikayı almasına yardımcı olunmalıdır. İdarecinin bu konuda çalışanına yardımcı olması idarecisinin çalışanının geleceğini düşündüğü fikrini verir. Bunun sonucunda çalışan motive olur ve yapacağı işte daha aktif bir hale gelir. 11. Gelişmelerle ilgili bilgi vermek: Kurum ile ilgili veya kurumun programında değişikliğe neden olacak gelişmeler ortaya çıkabilir. Bu durumda çalışanın çevresinde olan gelişmelerden güvende olabilmesi için çalışan kişi gelişmeler hakkında bilgilendirilmelidir. 12. Zaman önemlidir: İdarecilerin zamanı değerli olduğu kadar idare edilen kimselerin de zamanına saygı gösterilmelidir. İdareci çalışa-

Zilkade 1440

11


tiği ölçüde gidermeye çalışmalıdır. Çalışanlarının şahsi durumları ile

Lider olan kişi bütün dizginleri elinde tutmamalı, çalışanların kendilerini bir robot olarak hissetmelerinden sakınmalıdır. Bilakis her birinin bir sorumluluk sahibi olması sağlanmalıdır ki bu vesileyle onlar da kendilerine güvenin tam olduğuna inansınlar.

ilgili konularda toplantı düzenlemeli veya hediye sunmak gibi çalışanın daha fazla motive olmasını ve kuruma olan bağlılığını arttıracak hususlara riayet etmelidir. 14. Hedef

belirlemek:

İdareci

hedef belirlemeli ve bu hedefi yazılı bir şekilde çalışanların göreceği bir yere asmalıdır. Belirlenen hedef ruhi motive eder ve canlı tutar. Belli bir hedefe ulaşan yapı, ortaya çıkan engelleri aşacağı gibi gerçekleşmesi gereken belirlenmiş hedefsel oranı da gerçekleştirir. Bütün bunlar görevlinin motive olmasını

sorumluluklarının

nına “İşini bırakıp hemen gel” diye

bilinmesini sağlar.

haber yollamamalı, ilk olarak elinde

15. Davranışlara dikkat etmek: İda-

önemli bir işi olup olmadığını sormalı veya “Elindeki işi bitir sonra gel” demelidir. Bu tür davranış çalışanlara yapmakta oldukları işin önemli olduğunu hissettirir. 13. İnsanî

yaklaşımları

unutma-

mak: İdarecinin çalışanlarına karşı

12

ve

reci başarısız olan kimseleri yukarıda saydığımız diğer maddelerle birlikte şahsi davranışı ile motive etmelidir. Şahsi davranıştan amacımız idarecinin çalışanlarına karşı olan tutumudur. İdare ettiğin insanlarla nasıl konuşacaksın, onları nasıl

bir cihaza veya dilsiz ve sağır bir

dinleyeceksin, nasıl eleştireceksin,

kimseye davranıldığı gibi davran-

görüşlerine karşı çıkanın ve eleşti-

maması gerekir. İdareci çalışanların

renin bakış açısını nasıl karşılaya-

kendisi gibi duygu ve hislere sahip

caksın, kuralları nasıl koyacaksın,

olduğu düşüncesiyle yönettiği kim-

sonuçları nasıl değerlendirileceksin

selere davranmalıdır. Çalışanların

ve çalışanlarınla yakından-uzaktan

ailevi durumlarını ve önemsedikleri

ilişkilerin nasıl olmalıdır? Bütün

şeyleri öğrenmeli, onların uykula-

bunlar büyük ölçüde çalışanın moti-

rını kaçıran sorunlarını gücü yet-

vasyonuna etki eder.

Temmuz 2019


Burada şahsi davranışla ilgili önemli olan bazı özelliklere işaret etmek istiyorum. Her zaman sıcak bir tebessüme sahip ol. Tebessümün yapmacık olmasın. Susarak dinle. Çalışanının görüşlerini ve bakış açısını öğren. Çalışanlarının isimlerini öğren, onlara isimleri ile hitap et. İnsana en sevimli gelen davranışlardan biri de özellikle idarecisinin onu ismiyle çağırmasıdır. Cesaretli ol. Yaptığın yanlışın sorumluluğunu taşı. Yaptığın yanlışlıklara mazeret arama. Haksızlık etme. Birini diğerinin yaptıkları üzerine terfi etme. Adil davran ki sevilesin. Katı davranmadan kararlı ol, zayıflık göstermeden yumuşak davran.

İdareci Kendini Nasıl Motive Eder? 1. Her zaman kendini geliştir: İçinde yaşadığımız hayat, ulaştığımız belirli seviyede durmamızı veya onunla yetinmemizi artık mümkün kılmamaktadır. Kişi bir dergi veya basını takip ederek veya özel kurslara katılarak kendini geliştirebilir. Zira kişi kendini geliştirdikçe öğrendiklerini uygulama konusunda kendisinde sürekli bir istek oluşur, motive olduğunu hisseder ve kendine daha fazla güvenir. 2. Merakını uyandıracak bir hedef koy: Belirlenen hedeflerin insanlar üzerinde büyüleyici bir etkisi vardır. Çünkü aklı çelmede, uykusuz bırakmada, içten içe bir isteğin oluşmasında ve motiveyi tetiklemede hedefin büyük bir etkisi bulunmaktadır.

Müslümanların büyük komutanı Fatih Sultan Mehmet daha çocuk yaşta iken İstanbul’u fetheden kimseyi cennetle müjdelenen hadisi duyar. Daha 6 yaşındayken İstanbul’u fetheden komutan olmaya karar verir. 12 yaşındayken atıyla denize dalarak İstanbul taraflarına bakar ve şöyle söyler: “Allah’ın izniyle sana geleceğim.” 22 yaşında tahta çıkınca ilk icraatı İstanbul’un fethi için askeri hazırlık yapmak olur. Sonunda İstanbul’u fethederek Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in müjdesine mazhar olur. Belirlenen büyük ve heyecan verici bir hedef kişinin ruhunda istek fidanını dikme ve motive etme güvencesidir. 3. Dinlen: Çalışma isteğinin artması için kişinin ara sıra özel hobileri ile meşgul olarak dinlenmesi gerekir. Zira sadece çalışma ile geçirilen bir hayat zor ve yorgun bir hayattır. Peygamber aleyhissalâtu ve sselâm’ın beyan ettiği üzere “bedeninin de senin üzerinde bir hakkı vardır.” Bu sebeple bu hakkı unutmamalı, akıl ve zihin dinlendirilmelidir. Dinlenmek beynin canlılığını ve aktifliğini geri getirir, daha fazla gayret etme isteği uyandırır, daha verimli bir şekilde çalışmaya vesile olur. 4. Dâhi kimselerle buluşmak: Bu tür kimselerle buluşmanın faydası çalışma ile ilgili karşılaşılacak sorunların çözümüne olan etkisi sebebiyledir. Sorunların biri üze-

Zilkade 1440

13


rine

yoğunlaşıp

araştırmak

ve

Önümüzde âlemlere faziletli kılınmış

bunlarla alakalı görüş teatisinde

bir önder ve idareci varken başka

bulunmak hem bizim ufkumuzun açılmasına hem de birçok görüş edinmemize katkı sağlayacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken husus istişare edilen ve kendisi ile

idarecilerin izinden gitmek, kaynağından soğuk ve tertemiz kana kana su içmek varken, sayısını tahmin edemediğimiz kadar taşın üzerinden

buluşulan kimselerin olumlu bir

atlamış ve her türlü pisliği sürükleye-

görüşe ve uyanık bir zekâya sahip

rek akıp giden bir kanaldan su içmek

olmaları gerektiğidir.

gibi bir durumdur. Hayatın ölçüle-

5. İstatistik: Yapılan çalışmaların

rini vahiyden alan ve vahiy ile şekil-

ve çalışmadan elde edilen başarı-

lenen, Âlemlerin Rabbinin terbiye

ların kayıt altına alınacağı bir arşiv

ettiği ve bizlere önder olarak tayin

bulunmalıdır. Bu arşiv zor zaman-

ettiği önderi kabul etmemek ve onun

larda bizim azmimizi bileyecek ve daha önceki başarılarımızı ve bir daha tekrar başarılı olabileceğimizi bizlere hatırlatacaktır. (3) Buraya kadar anlattıklarımız başarılı bir idareciliğin temel esasları olsa da Müslüman kişi için Âlemlerin Rabbi yüce Rabbimizin seçip bizlere idareci kıldığı, peygamber yaptığı Hz. Muhammed aleyhisselâm’ın siretini ve onun insanlarla olan ilişkilerini öğrenmemiz, bizim de başarılı olma-

izinden gitmemek Allah muhafaza eylesin Âlemlerin Rabbinin tercihini beğenmemek ve onun bizim için seçtiğine razı olmamak manasına gelecektir ki bu da bizim imanımıza zarar verecek bir durumdur. Dolayısıyla Müslüman kişi Âlemlerin Rabbinin kendisi için seçip tercih ettiği kişiyi asıl idareci, lider ve önder olarak bilmeli ve hayatın tüm düs-

mızın temelini oluşturacaktır. Nasıl

turlarını ondan öğrenmelidir. Onun

ki 1400 küsur yıl önceki insanlara

yaşamını, mücadelesini, ilkelerini ve

önderlik etmiş onları eğitip dünya-

davasını öğrenmeli ve Onun yolunun

nın liderleri derecesine ulaşmalarına

takipçisi olmalıdır. Ne mutlu Onun

vesile olmuş ise bugünün insanlarının da aynı şekilde eğitilmesinin ve dünyanın liderleri haline gelmelerinin de biricik vesilesidir.

yolundan gidenlere! Ne mutlu Onu rehber ve lider edinenlere! Selâm ve dua ile…

3. Dr. İbrahim Faki’nin “İdareciliğin Altın Kuralları” isimli Beka Yayınları tarafından basılmış kitaptan istifade edilmiştir. Daha detaylı bilgi edinmek isteyenlerin bu kitaba müracaat etmeleri tavsiye olunur.

14

Temmuz 2019


KAPAK DOSYA Ahmet İnal

MÜSLÜMANIN YAZ İLMİHALİ

A

NASIL OLMALIDIR?

llah azze ve celle yeryüzünü insan yaşamı için en uygun şekilde

tır. Aylar, yıllar bu kusursuz

yaratmış ve onu insanın hiz-

yüce yaratanın kudretine ve

metine sunmuştur. Ay, güneş,

merhametine işaret eden bu

yıldızlar,

ayetleri hakkıyla idrak ede-

dağlar,

denizler,

bitkiler, hayvanlar… Hepsi ademoğluna musahhar kılınmış, ne yapılsa şükrü eda edilemeyecek eşsiz nimetler... Ancak,

nankörlüğü

fıtrat

edinmiş insanoğlu her seferinde olduğu gibi bu nimetler

arzda geçmekte; ancak basiretten nasipsiz gözler yine de

memektedir. “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün farklı

oluşunda

aklıselim

sahipleri için elbette ibretler vardır.

karşısında da tefekkür etme,

Onlar ayakta dururken, otu-

rabbini tesbih etme maka-

rurken, yatarken hep Allah’ı

mından çok uzakta kalmış-

anarlar; göklerin ve yerin

"Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: ‘Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru!" (Âl-i İmran, 191)

Zilkade 1440

15


Yakın zamana kadar çiftçilerin hasat yapmaları, öğrencilerin Kur’an kurslarında İslâmi eğitim almaları, maddi imkânı yerinde olanların İslâmi ölçülerde seyahat etmeleriyle hatırlanan yaz mevsiminin böylesine kötü bir hale evrilmesinin ardında elbette kapitalist sistemin insanların cebindeki paraya göz dikmesi de yatmaktadır.

yaratılışını düşünürler: ‘Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru!’”

(1)

İçinde bulunduğumuz günler ile birlikte yaz mevsimine girmiş bulunmaktayız. Bu mevsim kimileri için uzun bir tatil demek iken kimilerine göre de çalışıp heybeyi doldurma zamanı olan hasat dönemini ifade etmektedir. Ancak ister öğrenci olalım ister işçi ister çiftçi, şunu unutmayalım ki; diğer mevsimlerde de 1. Âl-i İmran, 190-191

16

Temmuz 2019

olduğu gibi yaz mevsimi de Allah azze ve celle’nin bize sunmuş olduğu büyük bir ikramdır. Zira rabbimiz, güneş etrafında dönen dünyayı ve eksenini belirli bir şekil ve eğiklikte yaratmamış olsaydı mevsimler oluşmaz, gece- gündüz süreleri değişmez, sıcaklıklar hep aynı düzeyde seyreder; dolayısıyla da insanoğlu tek mevsim ile zorlu ve tekdüze bir hayat yaşardı. İşte bu nedenle her şeyden önce bu nimeti bizlere verdiğinden dolayı rabbimize şükretmeli, akabinde de yapacağımız plan ve programı bu nimeti ihsan edenin rızasına uygun olarak tasarlamalıyız. Yaz, diğer mevsimlerden biraz daha farklı olarak birçok insanın sabırsızlıkla beklediği, iple çektiği bir dönemdir. Hava sıcaklığı yüksek olsa da kış aylarında olduğu gibi insanın hareket kabiliyetini ve alanını kısıtlayan doğal etkenler yoktur bu mevsimde. Yolları kapatan karlar, bedenleri üşüten ve insanları evlere hapseden soğuklar, hareketi zorlaştıran kimi zaman da terleten kalın kıyafetler geride kalmıştır artık. Bu nedenle yaz demek birçok insan için geniş bir özgürlük demektir. Tanımış olduğu bu geniş imkanlardan dolayı yaz mevsimi, birçok insanın haddini aşıp günahlara saplandığı, pervasızca davranışlarda bulunduğu bir fesat mevsimi halini almıştır. İnsanoğlu rabbinin ihsan etmiş olduğu bu nimeti ümmetin maslahatı için daha


fazla üretimde bulunma, Allah için eş ve dost ziyaretleri gerçekleştirme ve kendini geliştirme gibi faydalı işlerde değerlendirmek yerine çırılçıplak bir vaziyette plajları doldurma, çılgınca ve müsrifçe gezip tozmadan yana kullanmayı tercih etmiştir. Bu nedenlerden dolayı yaz mevsimi birçok Müslüman için gelmesi istenmeyen bir sezona dönüşmüştür. Yakın zamana kadar çiftçilerin hasat yapmaları, öğrencilerin Kur’an kurslarında İslâmi eğitim almaları, maddi imkânı yerinde olanların İslâmi ölçülerde seyahat etmeleriyle hatırlanan yaz mevsiminin böylesine kötü bir hale evrilmesinin ardında elbette kapitalist sistemin insanların cebindeki paraya göz dikmesi de yatmaktadır. Aç kurtların masum bir kuzuyu avlamak için pusuda beklemesi gibi bekleyen bu yamyam sistemin aç baronları yaz mevsimini uluslararası bir turizm sezonu ilan ederek hem emellerine ulaşmış hem de insanları kurdukları düzenlerle günaha sürüklemişlerdir. Yaz mevsiminin maruz kaldığı olumsuz durum sadece bu kadarı değildir. Bir başka problem ise, yaz mevsiminin genç nesil için tam bir tembellik dönemine dönüşmüş olmasıdır. Gördükleri eğitim- öğretime ara verilmesi ile de birlikte elde ettikleri üç ay gibi uzun bir tatili kişisel/imani gelişim, yeni bir meslek öğrenme gibi faydalı alanlarda kullanmayan genç neslimiz bu mevsimde elektronik bir cihazın of düğmesine basılmış gibi bir anda tüm

çalışmalarını durdurmaktadır. Bu ise; gelişim ve üretim çağında olan milyonlarca gencin en verimli zamanlarının heba olmasına ve tembellik gibi kötü bir halin üzerlerine sirayet etmesine sebebiyet vermektedir. Yaz dönemi, Müslüman için işler vaziyette olan düzenini âtıl kılacağı tatil sezonu değil rutin yaşamında şartlar gereği bazı değişiklik ve düzenlemelerde bulunacağı önemli bir mevsimin adıdır. Kelime anlamı itibariyle ataleti, kesintiye uğratmayı, ara vermeyi ifade eden tatil sözcüğünün Müslümanın lügatinde bulunmaması gerekir. Zira Müslümanın hayatında her şeyi boş vereceği, tüm sorumluluklarından muaf tutulacağı ya da hesaptan müstesna olabileceği bir zaman dilimi bulunmamaktadır. Biz rabbimiz tarafından verilen her saniyenin hesabının sorulacağına inanan bir dinin mensuplarıyız. Tüm dünyanın saadetinin, adaletinin, ıslahının garantörü olması gereken bir ümmetiz biz. Yaşadığımız şu coğrafyada binlerce, milyonlarca yardıma muhtaç, İslâm’a hasret insan varken Müslümanlar olarak bizlerin tatil adı altında uzun bir atalete sürüklenmesi içten bile değildir. Böylesi bir durum her şeyden önce bu ümmetin önderi olan Efendimiz Muhammed’e(sav) karşı yapılan büyük bir vefasızlık olacaktır. Kendisine peygamberlik geldikten sonra “Artık bizim için uyku dönemi geride kaldı ey Hatice!” diyen efendimizden aldığımız bir terbiye değildir bu. Bu hal olsa olsa şımarık

Zilkade 1440

17


aleyhimize olan durumu tersine çevirmemiz gerekmektedir.

Tüm dünyanın saadetinin, adaletinin, ıslahının garantörü olması gereken bir ümmetiz biz. Yaşadığımız şu coğrafyada binlerce, milyonlarca yardıma muhtaç, İslâm’a hasret insan varken Müslümanlar olarak bizlerin tatil adı altında uzun bir atalete sürüklenmesi içten bile değildir.

Avrupa toplumundan kendimize bulaştırdığımız tehlikeli bir hastalıktır. Kaldı ki; bugün içimize işleyen bu anlayış sebebiyle, beğenmediğimiz Avrupa milletlerinden bile daha vahim durumdayız. Çünkü günümüz Avrupası hem bizim kadar fütursuz bir şekilde tatil yapmamakta, yapsa da çalışma sezonunda ciddiyetle işine sarılarak bilim ve teknolojide ilerlemek suretiyle dünya sahnesinde liderliğine devam etmektedir. Bu nedenle, İslâm toplumları olarak yaz mevsimini rutin hatalarımızdan arınmış bir şekilde geçirmemiz ve

18

Temmuz 2019

Öyleyse, sorumluluklarının bilincinde olan bir Müslüman için Yaz mevsimi nasıl değerlendirilmelidir? Müslüman bir fert ne yaparsa rabbine karşı bu mevsimin şükrünü ifa etmiş olacaktır? Senenin dörtte birine karşılık gelen bu sezonun Müslümanın hayatında doğru bir şekilde yer bulması ne ile mümkün olacaktır? Kısacası Müslümanın YAZ İLMİHALİ nasıl olmalıdır? 1-Müslüman kişi, bu mevsimde işlenen günahlardan kendisini korumak için yoğun bir çaba sarf etmelidir. Fıkhımızda bir zararı defetmek hayrı celb etmekten daha önceliklidir. Adımız her ne kadar “Müslüman” da olsa toplum olarak yaşantımız bu iddiamızdan oldukça uzaktır. Malum olduğu üzere, yaz mevsimleri bu mesafenin gittikçe uzadığı, uçurumun daha da derinleştiği bir dönem olmuştur. Sıcağın etkisiyle bayanların mahrem yerlerini hiç mi hiç utanmadan ifşa etmeleri, plajlarda hayvani bir şekilde serinleme ve eğlenme çabaları bahsini ettiğimiz durumun vehametini ortaya koymaktadır. Müslümanlar olarak öncelikle gözlerimizi haramlardan korumalı, ailemizi bu bayağı durumdan uzak tutmalı ve şahit olduğumuz rezilliklere karşı daha cesur olmalıyız. Zira toplumumuzda böylesi insanların zuhur etmesi onların cesaretinden değil bizlerin suskunluğundan kaynaklanmaktadır.


2- Müslüman kişi, mevsim şartlarından dolayı temizliğine daha çok dikkat etmelidir. Yaz mevsimi hava sıcaklığından dolayı insanların çokça terlediği, tozun toprağın kuruluktan dolayı daha da arttığı bir dönemdir. Terleme özelliğini fıtri bir lütuf olarak veren rabbimiz bununla birlikte oluşabilecek kirlenmelerden arınıp temizlenmeyi de emretmiştir. (1) Ey örtüsüne bürünen! (2) Kalk ve uyar! (3)Sadece rabbinin dile getir.

büyüklüğünü

(4) Elbiseni tertemiz tut. (5) Her türlü pislikten uzak dur. (2) Rasûlullah efendimiz de “Her yedi günde bir saçını ve bedenini yıkayarak banyo yapması Allah’ın bütün müslümanlar üzerindeki hakkıdır” (3) buyurarak temizliğin önemine işaret etmiştir. Banyo yapmanın dışında kıyafet temizliği de önemlidir. Zira artan terlemenin etkisiyle elbiseler kötü kokuları emecek ve kirli bir hale dönecektir. Müslümanın kişi, yaz mevsiminde insanları ve melekleri rahatsız etmemek için kıyafetlerini sık sık değiştirmeli, güzel kokular kullanmaya özen göstermelidir. 3- Müslüman kişi, yaz mevsiminde elde ettiği boş vaktini hayır yollarında kullanmalıdır.

Yaz mevsimi öğrenci ve öğretmen olanlar için zaman açısından bulunmaz bir fırsattır. Öğrenciler için üç ay öğretmenler için iki ay olan bu sezon içerisinde kişi gerek kendisini geliştirmek gerekse topluma faydalı olmak adına bir çok işi gerçekleştirme imkanına sahiptir. Yıl içinde okullarında maddi alanlarda öğrenim gören öğrencilerimiz maalesef dini ilimlerdeki eğitimlerinde geri kalmaktadır. Bu vaziyet; çok iyi matematik, fen bilgisi bilen ancak Kur’an-ı Kerim okumasını bilmeyen, İslâm’ın en temel değerlerinden bile habersiz olan nesilleri ortaya çıkarmaktadır. Bu açıdan yaz mevsimi, kendisini kıyasıya bir yarışın içinde bulan, sürekli derslerine çalışmak zorunda kalan öğrenciler için İslâmi eğitimlerini rahatça alma konusunda güzel bir imkan olarak kullanılmalıdır. Öğrencilere velilik eden anne ve babalar da en azından bu üç ayda çocuklarının ahiretini düşünerek plan-program

2. Müddessir Sûresi, 1-5. 3. Buhari, Cum’a, 12.

Zilkade 1440

19


diğer yandan da birbirlerini daha iyi tanımalarına vesile olur. Seyahat sevilen bir faaliyet olmasına rağmen her zaman rahatlıkla yapılabilen bir iş değildir. Mesela, yağışlardan dolayı kış mevsiminde seyahat etmek zahmetli ve yer yer tehlikeli bir iştir. Bahar mevsimleri ise öğrencilerin okulları devam yapmalı, bu eğitimi sekteye uğratacak tatil ve seyahatlerde bulunmamalıdır. Diğer yandan öğretmenler için de uzun bir ara mola niteliğinde olan yaz mevsimi; yeterli istirahat yapıldıktan sonra kitap okuma, dini alanlarda liyakat varsa Kur’an kurslarında gösterilen dini eğitimlere destekçi olma, çoluk çocuklarıyla daha kaliteli vakit geçirme, el becerisini geliştirecek farklı zanaatlere yönelme şeklinde değerlendirilebilir. 4- Müslüman kişi, bu mevsimde imkân dahilinde seyahatlerde bulunmalıdır. Seyahat, hayat tarzı haline getirilmediği sürece insana pozitif özellikler kazandıran faydalı bir iştir. Seyahat sayesinde kişi yeni tecrübeler elde eder, ufkunu geliştirir, kendisini daha iyi tanıma imkânı sağlar. Aynı zamanda daha planlı bir yaşam ve az ile yetinme duygusu açısından da tavsiye edilir. Seyahat insanları birbirine yaklaştırması açısından da önemlidir. Toplu yapılan seyahatler bireyler arasındaki sevgi ve muhabbeti arttırırken

20

Temmuz 2019

ettiğinden

dolayı,

ailecek

yapılacak seyahatlere uygun değildir. Bu sebeplerden dolayı, seyahat için en uygun zaman dilimi yüksek sıcaklıklara sahip olmakla birlikte yaz mevsimidir. Çünkü bu mevsim gerek zaman gerekse hava şartları yönüyle insanlara geniş imkanlar sunar. Her yerde, her zaman diliminde olduğu gibi seyahat etmede de İslâmi ölçüler bulunmaktadır. İslâm eğlenmeyi, seyahat etmeyi yasaklamaz. Ancak bazı düzenlemelerle onu sınırlandırır. Bu sınırlamalar ilk etapta insana zor gelse de sonunda hayır getirdiği görülecektir. Bu

ölçülere

göre

yapılacak

bir

seyahatte Müslüman; haram olan mekanlarda bulunmamalı, yurt dışı seyahatinde ise yediği yiyeceklerin helal olmasına dikkat etmeli, yaptığı harcamalarını israf bilinciyle yerine getirmeli, zamanını itidalli kullanmalı ve bulunduğu bölgedeki Müslüman kardeşlerini ziyaret etmek suretiyle seyahatini bereketlendirmelidir.


KUR'AN'I KERIM'DEN MÜ'MINLERE NIDALAR M. Sadık Türkmen

ALLAH’A TESLİM EDİLEN SADAKA EN GÜZELİ OLSUN “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyi olanlarından ve sizin için yerden çıkardığımız şeylerden Allah için harcayın. Ancak gözünüzü kapatmış olarak alabileceğiniz kötü şeyleri kastedip sadaka olarak vermeyin. Bilin ki Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, övülmeye layık olandır.” (Bakara, 267)

İ

slâm alimleri bu ayeti kerimeden kast edilen mananın farz olan zekât için mi yoksa insanın farz dışında yapacağı nafile tasadduk için mi olduğu konusunda ihtilafa düşmüşlerdir. İmam Kurtubi bu ayetin tefsirinde her iki durumunda emrin kapsamına girdiği, burada tüm infakların kastedildiğini belirtmiştir.

ve düşük duruma gelme gibi

İslâm itikadında sabit olan bir hakikat vardır ki: Allah Teâlâ kulların yaptıklarıyla veya yapmaları gerektiği halde terk ettikleriyle zatında yücelme

meyeceğini bilmelidir. Allah

arızi durumlardan münezzehtir. Mahlukatı yaratmadan öncede,

tüm

yaratılmışları

yeryüzünden kaldırıp hepsine

ölümü

tattırmasından

sonrada en yüce sıfatlar O’na ait, en büyük övgüler O’na mahsustur.

Bundan

ötürü

kul yaptığı amellerde Allah’a bir fayda veya bir zarar veryolunda yapacağı bir harcamanın aslında Allah’a değil kendisine döneceğine yakinen inanmalıdır. Çünkü infakta

Zilkade 1440

21


bulunduğu metaı Allah yaratmış ve insanın emrine amade kılmıştır. Dünya malına karşı insanın misali bir günün saatlerine sahip olmakla aynı anlamdadır. Allah Teâlâ nasıl ki bir günün saatlerinin belli bir kısmını ibadete ayırmamızı, bununda seher vakti ve farz namazlarının girdiği ilk vakitler gibi en iyi anlar olmasını istiyorsa, mallarının da en iyisini, hiç olmazsa alan kişinin gözünü kapatmadan alacağı veya senden aldıktan sonra sana ayıp olmasın diye gidip gizli bir şekilde çöpe atmayacağı bir şeyleri infak etmemizi istiyor. Oysa yirmi dört saat ve senin sahip olduğun tüm servetin Allah’a aittir.

En Güzel İnfak Malından Kastedilen Nedir? İbn Abbas şöyle dedi: “Allah insanlara malın en güzelini, en iyi ve en nefisini infak etmeyi emretmiş, onların malın en kötüsünden ve değeri düşük olanından infak etmesini nehyetmiştir. Çünkü Allah temizdir, temiz olanı sever. Bundan dolayı Allah mealen şöyle buyurdu: “Size verildiği zaman gözünüzü kapatmış olarak alabileceğiniz kötü şeyleri kastedip sadaka olarak vermeyin.” Çünkü Allah bunu sizden kabul etmeyecek kadar zengindir. Bu yüzden kötü gördüğünüz şeyleri Allah’a sunmaktan sakının.” 1. İbn Kesir Tefsiri 2. Müsned c:1 s: 387.

22

Temmuz 2019

(1)

Ayetten kastedilen bir diğer görüş ise “İnfak etmek için kötü olana yönelmeyin” den maksadın: Helal malı bırakıp harama yönelerek sadakalarınızı ondan vermeyin şeklindedir. Abdullah b. Mes’ud radiyallahu anh şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Allah sizin aranızda rızıklarınızı paylaştırdığı gibi ahlâklarınızı da aynı şekilde taksim etti. Allah dünyayı hem sevdiği hem de sevmediği kişiye verir. Dini ise ancak sevdiği kişiye verir. Allah dini kime verdiyse onu sever. Nefsimi elinde tutana and olsun ki kalbi ve dili Allah’a teslim olmadıkça kul İslâm’a girmiş olmaz. Komşusu onun şerlerinden emin olmadıkça kul mü'min olmaz.” “Ey Allah’ın Nebisi! Kulun şerli durumları nelerdir?” diye sorulunca şöyle dedi: “Kulun haksızlığı ve zulmüdür. Kul haram yoldan bir mal kazanıp ondan infak ederse onun bereketini göremez, ondan sadaka verse kabul görmez. Onu bineğine yüklerse kendisini ateşe götüren bir şeyi yüklemiş olur. Allah kötülüğü kötülük ile silmez. Ancak kötülüğü iyilik ile giderir. Pis olan şey gerçekten pis olan şeyi yok etmez.” (2) Allah’a gerçekten teslim olan bir Müslüman sadaka konusunda ilk dönem Müslümanlarını kendisine örnek alarak az olsun, çok olsun sadakasını verirken hiç kimseden övgü beklemediği gibi hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmamalıdır. O verdiği sadakayı alemlerin rabbine


teslim ettiğine ve hiç kimsenin kimseye faydasının olmadığı bir günde sadakasıyla karşılaşacağını bilmelidir. “Yarım hurma tanesi ile dahi olsa yüzünü ateşten sakındırabiliyorsan bunu yap” (3) hadisi şerifini kendisine rehber edinerek yoluna devam eder. İmtihanın önemli mihenk taşlarından biri de tercih meselesidir. Karşılaşılan iyi yahut kötü netice aslında insanın tercihlerinin bir neticesidir. Fıtratı iyiyi ve kötüyü tartabilen her şahıs yaptığı tercihin mahkûmu olacağını tahmin edebilir. Hz. Âdem aleyhisselâm’dan günümüze kadar mal ile yapılan tercih önemli neticelere haiz olduğundan dikkat çekicidir. Allah Teâlâ Habil ile Kabil’i bir meseleden dolayı kendisine kurban vermeleri konusunda sınayınca Habil sahip olduğu en güzel malı, Kabil ise kötü bir malı kurban olarak sundu. Allah Teâlâ Habil’in kurbanını kabul etti. Kabil Allah’a iyi mal sunan kardeşini suçlayarak onu öldürdü ve kıyamet gününe kadar haksız yere yapılan tüm öldürmelerden nasibini aldı. İşte kendisinin dahi kabul edemeyeceği bir şeyi Allah’ın kabul etmesini isteyen bu düşünce, aslında Allah’ın her şeyin sahibi olduğunu unutmanın ve sahip olduğu şeylere sımsıkı bağlanarak onları kendisine verenin yanında daha üstünü olduğundan gafil olma temsilidir. Allah Teâlâ’nın emirlerine uyma konusunda en güzel örnekleri ortaya koyan

İmtihanın önemli mihenk taşlarından biri de tercih meselesidir. Karşılaşılan iyi yahut kötü netice aslında insanın tercihlerinin bir neticesidir. Fıtratı iyiyi ve kötüyü tartabilen her şahıs yaptığı tercihin mahkûmu olacağını tahmin edebilir.

Ashab-ı kiram infakta da en berrak sayfaları doldurmuştur. Enes b. Malik şöyle dedi: Medine de Ensar arasında en çok mala sahip olan Ebu Talha idi. Ona sahip olduğu mallar içinde en hoş geleni mescidin karşısında olan Nebi sallallahu aleyhi veselem’in girip tatlı suyundan içtiği Beyruha isimli bahçesi idi. Enes dedi ki: “Sevdiğiniz şeyleri infak etmedikçe iyiliğe ulaşamazsınız” (4) ayeti inince Ebu Talha şöyle dedi: Ey Allah’ın Rasûlü! Allah Teâlâ “Sevdiğiniz şeyleri infak etmedikçe iyiliğe

ulaşamazsınız”

buyurdu.

Bana mallarımın içinde en sevimlisi Beyruha’dır. O, Allah katında iyilik ve sevabını umduğum Allah için yapılmış bir sadakadır. Ey Allah’ın Rasûlü onu

3. Hadisi Şerif Tirmizi rivayet etmiştir.hn: 2415. 4. Âl-i İmran, 32.

Zilkade 1440

23


istediğin yöne sarf edebilirsin. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem “çok iyi, bu pahalı bir mal, bu pahalı bir mal. Ne dediğini işittim. Ben bunu akrabaların arasında taksim etmeni uygun görüyorum” dedi. Ebu Talha “Dediğin gibi yapacağım ey Allah’ın Rasûlü” dedi ve o bahçeyi akrabaları ile amca oğulları arasında taksim etti. (5) Allah Teâlâ kulu gücü yettiği şeylerle mükellef tuttuğu için kul ancak imkan çerçevesinde infak yapabilir. Mü'min kul maddi güç olarak hangi durumda olursa olsun infak etmekten geri kalmamalıdır. Kendisinden önce geçen nesillerden örnek alarak infak edenlerin makamının üstünlüğünü, Allah’ın infak yolu ile malı bereketlendirdiğini, infak etmeyen Karunların kibirleriyle yerin dibine geçirmelerini ve kıyamet gününde Allah’ın infak edenleri küçük düşürenlere rahmet nazarı ile bakmayacağını bilmelidir. “Sadakalar konusunda mü'minlerden hem gönüllü olarak fazla fazla verenlere hem de daha fazla verecek bir şey bulamayanlara dil uzatıp onlarla alay edenleri Allah maskaraya çevirecektir. Onlar için elem verici bir azap da vardır.” (6) Ebu Hureyre radiyallahu anh şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Herhangi bir kişi helal maldan sadaka verirse-ki Allah ancak helal maldan verilen sadakayı kabul 5. Müsned c: 3 s: 141. 6. Tevbe, 79 7. Müslim hs: 1014. 8. Müslim hs:2984.

24

Temmuz 2019

eder- Allah o sadakayı sağı ile alır. Şayet o bir hurma tanesi dahi olsa Rahman’ın avcunda büyür, dağdan daha büyük olur. Bu tıpkı sizden birinin yeni doğan eşeğini ya da devesini büyütmesi gibidir.” (7) İhlasla ve malın iyisinden yapılan sadaka asla boşa gitmez. Allah o sadaka vesilesiyle ömrü ve rızkı bereketlendirir. İnsana gönül rahatlığı bahşeder. Bu konuda Ebu Hureyre radiyallahu anh’dan rivayet edilen şu hadis bu durumu çok güzel açıklar. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: "Bir zamanlar adamın biri çöllük bir arazideyken bir buluttan “Falanın bahçesine yağ!” diye bir ses duydu. Bu bulut bir yöne doğru giderek suyunu taşlık bir araziye boşalttı. Derken dere yataklarından biri bu suyun hepsini kendine topladı. Adam suyu takip etmeye koyuldu. Derken bahçesinde küreğiyle suyu yönlendiren bir adam gördü. O’na Ey Allah’ın kulu adın nedir? diye sordu. O’da -soranın buluttan işitti ismi söyleyerek- Falanca’dır dedi. Ardından Ey Allah’ın kulu! Benim adımı niçin sordun? dedi. Bunun üzerine şöyle dedi: Ben suyu şu an önümde olan bir buluttan senin -ismini söyleyerek –falanın tarlasını sula diye bir ses işittim. Sen bu fazilete ermek için ne yaptın? Suyu sevk eden şöyle dedi: madem ki bunu öğrenmek istiyorsun bil ki ben arazimden çıkan mahsulün üçte birini sadaka veririm. Üçte birini ben ve ailem yeriz. Diğer üçte birini de ekeriz." (8)


NEBEVÎ DAMLALAR Yener Yılmaz

İnsanın Nasibi ve Yaratılışı

Zilkade 1440

25


İbni Mes’ûd radıyallahu anh dedi ki: Bize, doğru söyleyen, doğruluğu tasdîk ve kabul edilmiş olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem haber verdi ve şöyle buyurdu: “Sizden birinizin yaratılışının başlangıcı, annesinin karnında kırk günde derlenip toplanır. Sonra ikinci kırk günlük süre içinde pıhtı hâline döner. Sonra da bir o kadar zaman içinde bir parça et olur. Daha sonra Allah bir melek gönderir ve melek, ona ruh üfler. Bu melek dört şeyi; anne rahmindeki canlının rızkını, ecelini, amelini, said mi (iyi biri mi) yoksa şaki mi (kötü biri mi) olacağını yazmakla emrolunur. Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a yemîn ederim ki, sizden biri, cennetliklerin yaptığı işleri yapar ve kendisi ile cennet arasında sadece bir arşın mesâfe kalır da sonra anne karnında yazılan yazının hükmü öne geçer, cehennemliklerin yaptığı işleri yapar ve cehenneme girer. Yine sizden biri cehennemliklerin yaptığı işleri yapar ve kendisi ile cehennem arasında bir arşın mesâfe kalır; sonra anne karnında yazılan yazının hükmü öne geçer ve o kişi cennetliklerin yaptığı işleri yapar da neticede cennete girer.”

(Buhârî, Bed’ü’l-halk 6, Enbiyâ 1, Kader 1; Müslim, Kader 1. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 16; Tirmizî, Kader 4; İbni Mâce, Mukaddime 10)

26

Temmuz 2019

Hadisin ravisi; Abdullah Bin Mesud Fakir bir ailenin çocuğu olduğu için İslâmiyet’e girmeden önce pek tanınmayan Abdullah b. Mes‘ûd, çocukluğunda Ukbe b. Ebû Muayt’ın sürülerine çobanlık yaptı. Hz. Hatice ve Ali’den sonra İslâmiyet’i kabul eden üçüncü kişi olduğu söyleniyorsa da bizzat kendisi, altıncı Müslüman olmaktan şeref duyduğunu belirtmektedir. Onun yeni dine girişini, koyun sürülerini otlattığı bir sırada Hz. Peygamber’le aralarında geçen olağan üstü bir hadiseye bağlayan haberler yanında, Peygamber’in Erkam’ın evine yerleşmesinden veya Hz. Ömer’in İslâm’a girmesinden önce müslüman olduğuna dair rivayetler de vardır. Müslüman olduktan sonra, azılı İslâm düşmanlarından biri olan Ukbe b. Ebû Muayt’ın yanından ayrıldı ve kendini dine ve Hz. Peygamber’in hizmetine adadı Mekke’de diğer Müslümanlarla birlikte o da müşriklerin eziyet ve işkencelerine mâruz kaldı ve bundan kurtulmak için Habeşistan hicretlerine katıldı. Müşriklerden korkmadan ve onlardan gelecek baskılara aldırmadan, Hz. Peygamber’den sonra Kâbe’de âşikâre Kur’an okuyan ilk sahâbî olan Abdullah b. Mes‘ûd, aynı zamanda Medine’ye ilk hicret edenler arasında yer aldı. Kaynaklar onun Hz. Peygamber zamanındaki bütün savaşlara katıldığını bildirmektedir. Bedir’de savaştan bir önceki gece keşif kolunda görev aldı ve savaş sırasında yaralı ola-


rak bulduğu Ebû Cehil’i öldürdü. Hz. Peygamber, ümmetin Firavun’u diye vasıflandırdığı Ebû Cehil’in öldürülmesinden dolayı Allah’a hamdederek Abdullah’ı övmüş ve Ebû Cehil’in kılıcını ona vermiştir. Medine’de Mescid-i Nebevî’nin arka tarafında Abdullah’a annesiyle birlikte oturacakları bir ev ayrıldı, ayrıca kendilerine Resûlullah’ın evine rahatça girip çıkmaları için izin verildi. Hatta bu yakın münasebet sebebiyle yabancılar onları Peygamber ailesinden sanırdı. Kendisini Rasûlullah’ın hizmetine adamış olan Abdullah, Hz. Peygamber bir yere gitmek istediği zaman ayakkabılarını çevirip hazırlar, yolda önünde yürür, yıkanırken perde tutar ve uykuda iken ibadet için uyandırırdı. Bir yere oturduklarında ayakkabılarını çıkarır, muhafaza ederdi. Güzel sesliydi ve çok güzel Kur’an okurdu. Sahâbe arasında ahlâk ve yaşayışı bakımından Rasûlullah’a en çok benzeyen bir kimse olarak kabul edilirdi. Hz. Peygamber’in hayat tarzını, kıyafetini, ahlâk ve tavırlarını örnek almada son derece gayret gösterirdi. Kaynakların belirttiğine göre Abdullah b. Mes‘ûd kısa boylu, zayıf ve esmer bir kimse idi. Son derece mütevazi bir kişiliğe sahipti. Saçlarını uzatır, temiz ve güzel giyinmeyi severdi. Süründüğü güzel kokularla karanlık gecede bile tanınırdı. Bir yandan Hz. Peygamber’in özel hizmetinde bulunurken diğer yandan da yeni Müslüman olan-

"Eğer Allah, insanları, yaptıkları her haksızlıkta cezalandırsaydı, yeryüzünde tek canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir süreye kadar erteler. Ecelleri (süreleri) geldiği zaman da bir an dahi ne geri kalırlar ne de ileri geçerler." (Nahl, 61)

lara İslâmiyet’i öğretirdi. Abdullah, Uhud Gazvesi’nde bir ara ortaya çıkan panik sırasında Peygamber’in yanından ayrılmayan birkaç kişiden biridir. Hz. Peygamber’in vefatından sonra meydana gelen riddet olaylarında Medine’nin savunulması ve stratejik noktalarının korunması maksadıyla, Halife Ebû Bekir tarafından seçilenler arasında o da yer almıştır. Hz Ömer tarafından Kufe’ye kadı olarak atanmış, Hz Osman döneminde Medine’ye çağırılmıştır. Medine’de bir süre kaldıktan sonra hastalanmış ve altmış yaşını geçmiş olarak vefat etmiştir. Cenaze namazı Hz. Osman veya Ammâr tarafından kıldırılmış ve Bakî‘Mezarlığı’na defnedilmiştir. (1)

1. TDV İslâm Ansiklopedisi

Zilkade 1440

27


Açıklama

Hadiste Geçen Bazı Kavramlar

Hadisi şerif açıkça gösteriyor ki, insan

a) Rızık

anne karnında üç devre kırkar gün kaldıktan sonra Allah ona ruh üfürmek için bir melek gönderir. Bu devrelerin toplamı dört ay eder. Dört aydan sonra anne karnındaki cenine melek tarafından ruh üfürülür. Doğduğu zaman yiyip içeceği rızkı, eceli, ameli, şaki mi (bedbaht mı) yoksa saîd mi (kurtuluşa eren, mutlu biri mi) olacağı yazılır. İşte mukadderat denilen şeyler bunlardır. Hadîs-i şerif açıkça kaderin varlığını gözler önüne sermektedir. Yalnız Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu hadiste nadiren meydana gelen halleri açıklamaktadır. Bu haller ömrü boyunca cennete girmeye sebep olan amelleri işleyip, sonunda cehennemlik olmak ve ömrü boyunca cehenneme girmeyi gerektirecek ameller işleyip sonunda cennete girmektir. Allahu Teâlâ’nın lütfu ve kereminin sonu olmadığı için insanların birçoğu ölümlerine yakın, şerden hayra dönerler. Hayırdan şerre dönenler ise pek nâdir görülür. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem

bu halleri arşınla

temsil buyurmuştur. Yâni ölümüyle âhiret arasında o kadar az zaman kalmıştır ki, bu bir kimse ile varacağı yer arasında sadece bir arşın mesafe kalmasına benzer. Ancak çoğunlukla insanlar amellerine göre dünyadan giderler. 2. Nahl, 61

28

Temmuz 2019

Allahu Teâlâ’nın kişiler için yazdığı ve garanti altına aldığı rızık; faydalanılması için verilen bağış, nasip, gıda, yiyecek ve mutlaka kendisiyle faydalanılan şeylere denir. Rızık yalnız Yüce Allah’a isnat edilir. Rızk veren ancak Allah Teâlâ’dır. Herkes, kendisi için takdir edilen rızkını yer, bir kimse başkasının rızkını yiyemez. Kimse kendisi için takdir edilen rızkını yemeden ölmez. Her insanın, kâfir de olsa müşrik de olsa rızkı Allah’a aittir. Allah bütün canlılara yetecek miktarda rızık yaratır. Ama bazen yeryüzündeki zalim ve zorbalar mustaz’af insanların rızıklarını gasp etmeye yeltenirler. Onların da cezası Allah’a aittir

b) Ecel Bir şey için belirlenmiş zaman dilimine ecel denir. İnsanın veya herhangi bir canlının eceli, kendisine tayin edilen ömürdür. “Ecelin gelmesi” ise, tayin edilmiş bulunan ömrün son bulması, yani ölümdür. Allah indinde her canlı için tayin edilmiş bir ecel vardır. Eceli geldiğinde dünya hayatı son bulur. “Eğer Allah, insanları, yaptıkları her haksızlıkta cezalandırsaydı, yeryüzünde tek canlı bırakmazdı. Fakat onları takdir edilen bir süreye kadar erteler. Ecelleri (süreleri) geldiği zaman da bir an dahi ne geri kalırlar ne de ileri geçerler.” (2)


Ecel, kazâ ve kaderle ilgili bir meseledir. Nasıl diğer olayları Allah, geçmiş ve geleceği kuşatan ilmiyle belirlemişse, eceli de ilmiyle takdir etmiştir.

c) Amel Canlıların bir maksatla yaptıkları işe amel denir. Yapılan işte bir gaye ve maksat yoksa buna fiil denir, amel denmez Amel, iyi (sâlih) ve kötü (seyyi’) amel olmak üzere ikiye ayrılır. İnsan yeryüzüne, nasıl davranışlar göstereceği, iyi ve kötü amellerden neler yapacağı belli olsun diye çıkarılmıştır. Ayetlerde; “Hanginizin daha iyi amel işleyeceğini denemek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur” (3) , “Şüphesiz ki, sizi biraz korku, açlık, mal, can ve ürün eksikliğiyle imtihan edeceğiz. (Ey Muhammed) sabredenleri müjdele" (4) buyurulur. İslâm’da bir iyiliğin ve sâlih amelin dünya ve ahirette ecir ve sevap kaynağı olması için bu ameli işleyen kimsenin imanlı olması şarttır.

d) Şaki ve Said Bazı insanlar vardır ki, sürekli şımarıklık içerisindedirler. Her zaman anarşi çıkarır, hiçbir kanun nizam tanımaz, sınırsız hürriyet peşindedirler. Her istediklerini yapmayı arzular, her türlü pohpohlamaya hazır olup daima kendini ileri sürer, başkaları tarafından kullanılmaya yatkındırlar. Bunlar toplum içinde eşkıya, çapulcu ve ayak takımı görevini yaparlar. İşte bu tür özelliklere sahip kimseler Kur’an ve Sünnet’te şakî olarak tarif edilir. Bu tür insanlar, dünyada haylazlıkları, geçimsizlikleri ve kural dışılıkları yüzünden bir şey elde edemedikleri gibi, âhirette de dünyada iken sürekli hakka karşı gelip şer güçler tarafından piyon olarak kullanıldıkları için, aşağılıkların arasındadırlar. Ne dünyada iken iyi bir hayat sürerler, ne de ahirette. İşte bu yüzden bu kimseler şakî yani bedbaht, bahtsız kimseler olarak isimlendirilirler. Bazı insanlar da vardır ki; yaşantısı huzur içerisinde geçer varlıkları diğer-

3. Mülk, 2 4. Bakara, 155

Zilkade 1440

29


Son halleri bilinmeyen ve hakkında nas olmayan kişiler hakkında kesin olarak cennetlik ya da cehennemlik hükmü vermekten sakınmak gerekir.

lerine huzur verir hayrın öncüsü şerrin ise korkusu olurlar cennet ehli gibi yaşar insanlardan dua alırlar ömrünün sonları öncesinden daha hayırlıdır işte bu kişiler ise “Said” yani mutlu, hayırlı olarak isimlendirilirler.

Hadisten Çıkarılan Dersler 1. Kaza ve kadere iman etmek imanın esaslarındandır. 2. Kişi, bazı bilgileri ilk duyduğunda anlamakta zorluk çekebilir, bu o bilgilerin yanlış olduğu anlamına gelmez. 3. Kişi yaptığı hayırlı işlerin çokluğuna güvenmemelidir, amellerinin ve ömrünün nasıl sonuçlanacağını ancak Allah bilir. 4. Aynı şekilde işlediği günahların çokluğu kişiyi ümitsizliğe sürüklememeli ve Allah’ın rahmetinden ümit kesmemelidir.

30

Temmuz 2019

5. Son halleri bilinmeyen ve hakkında nas olmayan kişiler hakkında kesin olarak cennetlik ya da cehennemlik hükmü vermekten sakınmak gerekir. 6. Allah’ın bir lütfu olmak üzere, ömrünün çoğunu isyan ve günahlarla geçirip ömrünün sonlarına doğru İslâmi bir hayata dönenler çok görülürse de ömrünü ibadetle geçirip son dönemlerinde isyan ve küfre dalanların sayısı son derece azdır. Bu durum bilinen ve görülen bir gerçektir. Hadisimiz, insan ile cennet veya cehennem arasındaki mesafeyi arşın gibi kısa bir uzunluk birimiyle açıklarken, bu ikisine girmede davranışlarımızın önemini ortaya koymuş, iyi ve güzel işler yapmamız, kötü ve çirkin işler yapmaktan da sakınmamız gerektiğine dikkatimizi çekmiştir. 7. Allahu Teâlâ’nın kudreti sonsuzdur dilerse tüm insanları tek bir seferde de yaratabilir ancak bir hikmet gereği yarattıklarını bir düzen dahilinde yaratmıştır, insanı tek seferde yaratabilecek olan Allah (cc) üç aşamada yaratıyorsa insanlara “ne yapmak istiyorsanız acele davranmayın, birtakım evrelerden sonra ancak isteğinizi elde edebilirsiniz, sabrederek ve mücadele ederek sonuca ulaşabilirsiniz” düşüncesini öğretiyor demektir. 8. Alimler cenine ruhun, eşlerin birlikte olmasından yüz yirmi gün sonra üflendiği konusunda ittifak


etmişlerdir, bu süre dördüncü ayın sonu beşinci ayın girişi demektir, çocuğun babası olduğuna dair yapılan bir iddia ve yahut ta nafakanın gerekli olup olmayışı bu süreden sonra kesinlik kazanır, çünkü rahimde ki ceninin hareket ettiğinden emin olmak gerekir, kocası vefat eden bir kadının hamile olmadığının belli olması için dört ay on gün iddet beklemesinin hikmeti budur.

Hadiste Geçen Fıkhi Konulara Bakış; Cenine ruhun üfürülmesi meselesi, günümüzde maalesef yaygınlaşan bir durum olan kürtaj operasyonuyla alakalı bir durum olduğu için önemine binaen meselenin detaylarına bakmayı uygun görüyoruz;

Kürtajın hükmü Hanefi mezhebine göre; meni, ana rahmine yerleştikten sonra, ona müdahale fıtrata uygun düşmediği için hoş değildir, anormaldir. Bu anormallik (mekruhluk da diyebiliriz) kırk güne kadar az, kırk günden yüz yirmi güne kadar biraz daha fazladır ama haram değildir. (Birinciye tenzihen, ikinciye tahrimen mekruh da denilebilir) Ama yüz yirmi günden sonra, özürsüz olarak yapılan müdahale kesinlikle haramdır ve bir cana kıyma demektir. Bu konuda kırk güne, bazılarına göre de yüz

yirmi güne kadar işin hafif tutulması, hatta bazı fıkıhçılarca mutlak câizdir denmesi sanki zayıf iradeli ve dünya zevkine ve rahatına düşkün insanlar için verilmiş bir ruhsattır. Yoksa onlar da bunun evlâ olduğunu söylemiyorlar. - Mazeret olmadan yüz yirmi günden önce cenin aldırmanın caiz olmadığı anlaşılıyor, peki yüz yirmi günden önce çocuk aldırmayı mubah hale getirecek mazeretler nelerdir? Bu konuda Hanefi mezhebinin açıklamalarına bakabiliriz Hanefiler, bu özürlerin şunlar olduğunu söyler: 1. Emzirmekte olduğu çocuğun sütüne zarar vermesi ve babanın bir süt anne bulacak güçte de olmaması. (5) 2. Ortamın bozuk olup, İslâmi terbiyenin mümkün olmaması. Hindiyye Cevâhiru’I-ahlatî adlı kitaba atfen şu hükmü verir: “Saç, tırnak ve

5. Kâdihan NI/428

Zilkade 1440

31


benzeri organları belirdikten sonra çocuk düşürmek için ilâç kullanmak câiz değildir. Organları belli değilse câizdir.

Ama

zamanımızda

her

Değerlendirme; Kürtaj,

ana

rahmindeki

ceninin

hayatına müdahale demektir. Buna

halûkârda câizdir ve fetvâ da buna

ne annenin ne babanın ne de devle-

göredir.” Fakat bu fetva tartışılmış ve

tin hakkı yoktur. Yaratan Allah’tır.

hakkında ihtilaf edilmiş bir fetvadır,

Allah’tan başkasının bir hayatı sona

dolayısıyla ihtiyatlı olmak gerekir.

erdirme hakkı yoktur. Yani anne veya

3. Kadın hasta olup âdil tıp tarafın-

baba “Rahimdeki bu cenini aldıra-

dan hamileliği sebebiyle hastalığının

lım!” diye herhangi bir şekilde hak

artacağını, ya da olmayan bir hastalık

sahibi olamazlar. Fakat geçerli bir

ortaya çıkacağının söylenmesi.

sebep ve meşru bir gerekçeyle ancak

Diğer Mezheplerde Durum:

kürtaj yapılabilir. Örneğin; ceninin varlığı ya da daha fazla ana karnında

- Mâlikîlerde, cima olduktan sonra,

kalması, anne için hayati bir tehlike

kırk günden önce de olsa cenini

oluşturur ve bu hayati tehlike de

aldırma ya da düşürme câiz değil-

doktorun kesin bilgisiyle sabit olur,

dir.

doktor da alanında uzman bir dok-

(6)

- Şâfiîler ve özellikle Gazalî de aynı

tor olursa, o zaman kürtaj yapılabilir.

görüştedir. Ancak mahzur ilk kırk

Bunun için özel bir fetva alınabilir.

gün içinde az, ikinci de daha fazla

Bu durumun dışında böyle bir işle-

üçüncü de harama yakın; daha sonra

min yapılmasını uygun görmüyoruz.

ise ittifakla haramdır

Allahu Teâlâ bizlere hakkı tanıyıp

(7)

- Hanbelîlerde, sadece ilk kırk günde helâl bir yöntemle nutfeyi düşürmek câizdir.

(8)

Ancak mutemed görüşe

göre, bu konuda bu mezhebin görüşü de Hanefiler gibidir; döllenmeden itibaren 120 gün içinde, yani ruh üflenmeden önce cenini düşürmek câizdir. Ondan sonra kesinlikle haramdır. (9)

uymayı batılı öğrenip uzaklaşmayı nasip eylesin. ---------------------KAYNAKÇA - TDV Ansiklopedisi - Şamil İslâm Ansiklopedisi - Sahihi Müslim Şerhi, Ahmet Davutoğlu - İslâm Fıkhı Ansiklopedisi

6. Şerhu'd-Dırdîr alâ-metni Halîl (Dusûki hâsiyesi ile birlikte), Mısır 1345; N/266 7. Gazalî, İhyâ N/53 8. er-Ravdu’I-murbi’ N/316. el-Matba’atû’s-selefiyye 1380: 6.8. 9. el-Merdâvî, el-insaf I/386; ibn Kudâme, el-Mugnî VN/816; el-Zuhaylî, el-Fıkhu’I-islâmî NI/232 vd.

32

Temmuz 2019


GÜNDEM ANALİZ Nedim Bal

MODERN ÇAĞIN AZGIN KARUN’LARI -1-

Y

karanlık bir isim olan David Rockefeller ve ailesi üzerinde durmaya çalışacağız.

şeytani güçleri yakından tanı-

David Rockefeller kimdir?

aşadığı çağa İslâm davasını hâkim kılmayı arzulayan bu

kutlu neslin, mücadele ettiği ması çok önemli bir husustur. Amerika’yı

hatta

dün-

yayı kontrol ettiği söylenen, dünyanın en zengin ve en nüfuzlu ailelerinden biriside Rockefeller ailesidir. Bu ay ki köşemizde ismi, illuminati tarikatı ve başka gizli örgütlerle anılan, çoğu insana göre

David Rockefeller milyonlarca dolarlık bağışlar yapmasına rağmen dünyanın en karanlık isimlerinden biri olarak görülüyor. Çoğu insana göre bağışlarını, karanlık tarafını gizlemek için bir nevi maske olarak kullanmakta. Köklü aile geçmişinin ardında

Yahudi asıllı ünlü milyarder ve banker David Rockefeller 12 Haziran 1915’de New York’da doğdu. Babasının kendi zamanında ABD’nin en büyük petrol şirketi olan Standard Oil Company’den elde ettiği servet ile bugünkü Rockefeller Şirketler Grubu’nu kurdu.

Zilkade 1440

33


ğını yapmıştır. Yeğen Jay Rockefeller ise Batı Virginia senatörlüğü görevini üstlenmiştir.

1776 yılında kurulmuş, “Dünya İmparatorluğu” ideali ile hareket eden ve günümüze kadar varlığını sürdürmüş olan gizli topluluk illuminati tarikatının çağımızdaki “babası” olarak nitelendirilmiştir.

da pek çok sansasyonel olay, örtbas edilmiş bir sürü yasa dışı suçu bulunmakta. Dedesinin yaptığı ve babasının devam ettirdiği servetin içinde doğmuş ve milyarderlik sıfatını kaybetmeden bir asrı geçkin ömür yaşamış biri. Yahudi asıllı ünlü milyarder ve banker David Rockefeller 12 Haziran 1915’de New York’da doğdu. Babasının kendi zamanında ABD’nin en büyük petrol şirketi olan Standard Oil Company’den elde ettiği servet ile bugünkü Rockefeller Şirketler Grubu’nu kurdu. Rockefeller ailesinde önemli konumlara sahip pek çok kişi vardır. Abi Nelson Rockefeller, ABD’nin 38. başkanı Başkan Gerald Ford’un yardımcılı-

34

Temmuz 2019

New York’ta kentin en büyük malikanesinde doğup büyüyen David Rockefeller, Howard Üniversitesi’nden mezun olmuş, ayrıca Londra’ya giderek School of Economics’te ekonomi eğitimi almıştır. Burada ileride ABD başkanı olacak John F. Kennedy ile de tanışmıştır. Eğitimi tamamlayıp ülkesine geri dönen David Rockefeller 18 ay boyunca New York Belediye Başkanı Fiorello La Guardia’nın sekreterliğini yapmıştır. 2. Dünya Savaşı’nda ise Kuzey Afrika ve Fransa’da askeri istihbaratta politik ve ekonomik bölümlerde hizmet vermiştir. Ayrıca yedi ay Paris’teki Amerikan Büyükelçiliği’nde askeri ataşe asistanlığı yapmıştır. 1946 yılında ise bir aile kuruluşu olan Chase Bank ailesine katılmıştır. 1969’dan 1980’e kadar Chase Manhattan Bank’ın hem başkanlığını hem de yöneticiliğini yapan David Rockefeller, 1980’de % 1.7 ile bankanın en büyük hissedarı olmuştur.

Dünya İmparatorluğu, Yeni Dünya Düzeni ve CFR 1776 yılında kurulmuş, “Dünya İmparatorluğu” ideali ile hareket eden ve günümüze kadar varlığını sürdürmüş olan gizli topluluk illuminati tarikatının çağımızdaki “babası” olarak nitelendirilmiştir.


Tüm bunlara ek olarak; CFR isimli örgütün onursal başkanıdır. CFR’nin açılımı Council of Foreign Relations yani ‘Dış İlişkiler Komitesi’ dir. Bu örgüt yarı gizli bir örgüttür. Yani resmi olarak var olan fakat tüm toplantıları halka ve basına kapalı olan bir örgüttür. 1921 yılında petrol zengini büyükbabası ve diğer Yahudi asıllı Walter Lippmann bu örgütün kuruluşunda büyük rol oynamıştır. Davit Rockefeller, dedesinin kurduğu bu örgütün Dış İlişkiler Konseyi’ne 1949 yılında sekreter olarak girmiştir. Pek çok devlet adamının, politikacının ve şirket sahibinin üye olduğu CFR, küresel dış politikalara yön veren bir topluluk olarak belirtilmektedir. Bu örgüt yuvarlak masa teorisine göre şekillenmiştir. Yuvarlak masa teorisi; illuminati şebekesinin dünyayı tek merkezden yönetmek amacıyla geliştirdiği bir teoridir. illuminati şebekesi ise; tapınak şövalyelerinin ortaçağda ortaya çıkardığı bir tür Siyonizm hareketidir. CFR örgütü; özellikle ABD ‘de istihbarat örgütleri üzerinde etkilidir. ABD’nin dış işleri ve gizli servis görevlilerinin büyük bir kısmı buradan devşirilir. ABD’de bu örgüte bağlı fakat bu örgütten bağımsız gibi gözüken birçok “Düşünce Kuruluşları/ Think Tank’lar” vardır. Bu düşünce kuruluşları, Din, Siyaset, Askeriye, Eğitim, Sanat, Basın- Yayın, Spor gibi alanlarda birçok ülkeden konusunda uzman kişileri davet ederek güya

Yuvarlak masa teorisi; illuminati şebekesinin dünyayı tek merkezden yönetmek amacıyla geliştirdiği bir teoridir.

onlar ile “Dünya Barışı Adına” faydalı (!) toplantılar/istişareler yaparlar. Bu toplantılarda elde edilen bilgiler ışığında ABD’nin kendi yararına olacak yeni stratejiler belirlenir. Örneğin; ABD bir ülkeyi kendi çıkarları doğrultusunda kontrol etmek istediği vakit önce o ülkenin etnik, dini ve mezhepsel farklılıklarını araştırır. Burada kullandığı en etkin yöntem; o ülkenin siyaset, askeriye, din, ekonomi ve benzeri alanlarında uzman sayılan ve o toplumun içinden gelen kişiler, bu “Düşünce Kuruluşları/ Think Tank’ler” tarafından seminer veya konferans vermeleri bahanesine ile davet edilir. Bu davetin dışa dönük olarak görünen yüzü çok masumdur. Çünkü dünya kamuoyuna; bu seminer ve konferansların düzenlenmesindeki asıl maksadın “dini, mezhebi ve etnik çatışmaların sona erdirilmesi ve dünya barışına katkı sunmak” olduğu yalanı servis edilir. Maalesef bu yalanın

Zilkade 1440

35


36

da pek çok alıcısı çıkar. Çünkü ABD’den davet almak, orada seminerler vermek bizim “Özüne Kör, Aydın(!)” tiplemelerinin kariyerleri için ileride kullanabilecekleri pek itibarlı bir iştir. Kendi kıymet ve itibarlarını ABD’de seminer vermek ile özleştiren bu “naylon aydın(!)” tiplemelerinin sık sık kullandıkları cümleler ise şöyle başlar “Ben Amerika’da vermiş olduğum bir seminerlerde …”

tıklarından” dolayı (!) teşekkür edile-

“Dünya barışına katkı sunmak adına” yapıldığı söylenen bu toplantılarda “özellikle sunum yapan uzmanların yaşadığı ülkelerde; etnik, dini, mezhepsel çatışmaların çıkmaması ve siyasi, ekonomik, askeri istikrarın korunması için neler yapılabilir, toplumun hassas noktaları ve dengeleri nelerdir” gibi konular üzerinde detaylı bilgilendirmeler yapılır. Bu seminerlerde alınan tüm bilgiler hassas bir şekilde havuzda toplanır. Tüm katılımcı uzman ve kanaat önderlerine “dünya barışına katkı yap-

rının toplantılarına katılan ve ‘dünya

Temmuz 2019

rek memleketlerine uğurlanırlar. Daha sonra bu elde edilen bilgiler ışığında “Dünya Barışı Adına” söylenenlerin tam tersi bir strateji uygulanarak o ülkede dinsel, mezhepsel, etnik, siyasi, askeri, ekonomik çatışmalar ve kaoslar çıkarılır. Böylece masum (!) düşünce kuruluşlabarışına katkı sunmak adına’ faydalı şeyler söylediğine inanan konu mankeni misafir katılımcılar verdikleri bilgiler ile aslında bu örgütün ekmeğine bilmeden yağ sürmüş olurlar. Bu toplantılara katılanların büyük bir kısmı ise zamanla bir şekilde ikna edilerek ABD menfaatine kültürel ajanlık yaparlar. Yaşadıkları ülkede ABD’nin menfaatleri

doğrultusunda

propa-

ganda yaparak kamuoyu oluştururlar.


CFR’nin önde gelen ünlü üyelerinden bazıları; Richard Branson (İngiliz asıllı Yatırımcı ve 350 Farklı Şirketin Ceo’su.) Bill Clinton(Eski ABD Başkanı), Hillary Clinton (Obama Döneminde ABD Dış İşleri Bakanı), George Clooney (Hollywood Yıldızı), George Shultz (Eski ABD Dış İşleri Bakanlığı ve Hazine Bakanlığı Genel Sekreteri), Frederick W. Smith (Dünyanın En Büyük Kargo Şirketinin Kurucusu), Kathleen Kennedy Townsend (ABD Eski Başkanı’nın Aile Üyesi, Eski Vali ve Amerika Başsavcı Yardımcısı), Robert Zoellick,(Eski Dünya Bankası Başkanı), Leslie H. Gelb (Eski Pentagon Politika Belirleme ve Planlama Direktörü, Devletler Arası Siyasi ve Askeri İlişkiler Genel Sekreteri ), Dan

17 Haziran 1916'da Dışişleri Bakanlığı, Rockefeller Vakfı konusunda ilgilileri bu yazı ile uyarmıştı

Senor (Eski Ortadoğu Araştırmaları Bölümü Direktörü, Pentagon Danışmanı, ABD Senatosu Dış Politika ve

David Rockefeller’in Ölümü

İletişim Danışmanı ) , Liz Rosenberg,

David Rockefeller, 80 yaşından sonra

(Şair ve Romancı), Sandra Day O’Con-

kalp nakli olmuş, ayrıca kendisine

nor (Eski ABD Yüksek Mahkemesi

birkaç kez de böbrek ve ciğer nakilleri

Yüksek Yargıcı), Vannesa Kerry (Eski

yapılmıştır. Yüz yaşını kutlarken söy-

ABD Diş İşleri Bakanı John Kerry Kızı

lediği dileği gerçekleşmemiştir. Zira

/ John Kerry; Öğrencilik Yılarında

Rockefeller 100. yaş gününde, 200.

Gizli Skull Ve Bones Kulübünün Üye-

yaş gününü de kutlamak istediğini

leriden, Mısır’daki Sisi Darbesi İçin

belirtmiş fakat 20 Mart 2017 de New

Demokrasinin Zaferi Diyen Kişi) …

York’ta ki evinde ölmüştür.

Evet, bu liste pek çok isimle birlikte uzayıp

gidiyor.

Medya,

politika,

bilim, adalet, askeri, sanat, ekonomi,

David Rockefeller’in Ailesinin Osmanlı Devleti’nde Kara Listeye Alınması

spor gibi pek çok alandan güçlü isim-

Şu an Türkiye’nin arşivinde Rockefel-

lerin üye olduğu CFR örgütü size bir

ler ailesiyle ilgili birçok bilgi ve belge

şeyleri hatırlatıyor mu?

mevcut. Kurdukları vakıfların Tür-

Zilkade 1440

37


kiye’ye tarım, eğitim ve sağlık alanlarında yaptığı dünya kadar bağışla ilgili sayfalar dolusu hibe listeleri, CFR mensuplarının Türk devleti büyükleri ile yazışmaları, karşılıklı görüş teatileri, vesaire, vesaire... Arşivde sadece teşekkür ve nezaket evrakları yok tabiki… Başka belgeler de mevcut. Meselâ, Rockefeller Vakıfları’nın 1915 olaylarında ve birinci dünya savaşı günlerinde Suriye’de Osmanlı İmparatorluğu’na karşı baş gösteren isyanlar sırasındaki faaliyetleriyle alakalı belgeler gibi… David Rockefeller’in dedesi John Davison Rockefeller’in kurduğu vakıf, Birinci Dünya Savaşı senelerinde “İnsanî Yardım(!)” maksadıyla Türkiye’ye gelmiş ama sadece Ermeni ve Suriyeli isyancılara maddî destek verdikleri, özellikle de tehcir ve ayaklanma bölgelerinde bu isyancı grupları Osmanlı’ya karşı örgütlemeye çalıştıkları anlaşılınca vakfın İstanbul’daki görevlileri sıkı bir takibe alınmıştı.

Pera Palas’ta Göz Hapsi Türkiye’de daha önce de bulunan, hatta arkeolojik kazılara bile katılan Stover, isimli yardım gönüllüsü (!) İstanbul’a gelip Pera Palas’a yerleşir. Aynı günlerde Dışişleri Bakanlığı’da Emniyet’e bir uyarı yazısı göndererek “Rockefeller’in adamı İstanbul’a muhtaçlara yardım maksadıyla değil, Ermeniler için geldi. Başka bir şehre gitmesine mutlaka engel olun” demişti... Dış

38

Temmuz 2019

İşleri Bakanlığının bu uyarı yazısının hemen ardından Stover yakın takibe alındı. Takip günlerce sürdü. Anadolu’ya gidebilmek için izin isteyen Stover’in talebi her defasında bir bahane bulunarak reddedildi ve Rockefeller Vakfı’nın yetkililerinin savaşın sonuna kadar Anadolu’da seyahatlerinin engellenmesine çalışıldı... “17 Haziran 1916’da Dışişleri Bakanlığı, Rockefeller Vakfı konusunda ilgilileri bu yazı ile uyarmıştı”

Son Yüzyılın En Büyük İtirafı (!) David Rockefeller’in ölmeden önce “Yeni Dünya Düzeni ve Yönetimi” ile ilgili yapmış olduğu bazı açıklamalar epey gündem ve tartışma konusu olmuştu. Bu açıklamalarda “Dünya ve Türkiye üzerinde nasıl oyunlar oynadıklarını ve ülkeleri nasıl yönettiklerinden bahsetmişti. Bu ifadelerin David Rockefeller ait olup olmadığına dair elle tutulur bir kaynak yok. Fakat Rockefeller ailesi hakkında bildiklerimiz ve o tarihte yaşananlar zımnen bu anlatılanların ispatı gibi… Bir sonraki yazımız da Siyonizm’in ‘Dünya Krallığı’ ideali için çalışan ve kendilerini ‘Dünya’nın Sahibi’ diğer insanları da kendi köleleri olarak gören bu sapık zihniyetin çağımızdaki sembolleşmiş Karun’u olan David Rockefeller’in itiraflarını paylaşacağız inşallah. Allah’a emanet olun. Esselâmu Aleykum. ..Devamı gelecek...


İSLÂM DÜNYASINDAKI KÂŞIFLER Cihan Malay

Astronomide Öncü Bir Şahsiyet: Ahmed b. Muhammed b. Kesîr el-Fergânî (? - 861)

Hayatı

A

bbasiler döneminin ünlü astronomu ve matema-

tikçi Ebü’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed b. Kesîr el-Fergânî, doğduğu yer olan günümüzde Özbekistan sınırları içerisinde yer alan Fergâna’ya nisbetle “Fergânî” olarak meşhur olmuştur. 9. yüzyılda yaşadığı bilinmekte ancak doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. 800 ila 805 yılları arasında

dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Batı bilim dünyasında “Alfraganus” adıyla tanınır. İlk ilim tahsiline doğduğu yer olan ve dönemin ilmî merkezleri arasında yer alan Fergâna’da kendisi gibi bir astronom olan babası Muhammed’den dersler alarak başlayan Fergânî, daha sonra dönemin merkezi devleti konumunda olan Abbâsîler’in merkezi Bağdat’a gitti. Buradaki tahsil döneminde öne çıkan zekasıyla Abbâsî hali-

Fergânî, dönemine kadar gök cisimlerinin hareketli olduğu fikrine karşı “güneşin de yörüngesinde batıdan doğuya doğru hareketli olduğunu” ilk defa keşfeden bilim adamıdır.

Zilkade 1440

39


nında gök cisimlerinin hareketleri, kâinat ve gezegenlerin hacim ve büyüklükleri ile birbirlerine uzaklıklarını inceledi. Yaptığı bu hesaplamalar, Kopernik’e kadar Batı astronomisinde kabul edilerek asırlarca kullanıldı. Onun yaptığı bu ölçümün sonuçları şöyledir: feleri Me’mun (813-833), Mu’tasım (833-842), Vâsık (842-847) ve Mütevekkil (847-861) devirlerinde önemli ilmî araştırmalarda görevlendirildi ve birçok eser yazdı. Mütevekkil tarafından 861 senesinde, Nil kıyısında yapılan ölçüm işleri için Mısır’a gönderildi. Burada bulunduğu süre içerisinde her yıl haziran ayında taşarak çevresindeki topraklara zarar veren Nil Nehri sularının hızını ve seviyesini ölçen “Mikyâsü’l-Cedîd” adlı bir âlet geliştirdi. İbn Hallikan bu olaydan söz ederken adını Ahmed b. Muhammed el-Karsani şeklinde verir, “Fergânî” kelimesi bu metinde hiç şüphesiz ki bir yazım hatası sonucu “Karsani” haline dönüşmüştür. (1) Onun hayatının bundan sonraki dönemi hakkında bilgiyi ulaşılamamıştır.

Bu ölçülerle ilgili olarak Doç. Dr M. Bayrakdar “İslâm’da Bilim ve Teknoloji Tarihi” adlı eserinde şu bilgileri verir: “El-Fergânî’nin ölçüleri yapmada hareket ettiği temel felsefe ve teori, “Kâinat’ta boş bir yer yok” düsturuydu. Bilindiği gibi Batlamyus ve daha bazı eski astronomlara göre Kâinat’ta birçok boşluğun var olduğu teorisi hakimdi. El-Fergânî’nın görüşü şu demekti; Bütün yeryüzü ve gökyüzü varlıkları birbirleriyle ilgili ve bağlıdır, arada boşluk yoktur, bu herhangi bir gezegenin yerden en ziyade olduğu nokta, ona komşu gezegenin yere en yakın olduğu noktanın kesişmesi demektir. Demek ki, gezegenler arasında boşluk yoktur. “ (2)

İlmi Çalışmaları

Fergânî, dönemine kadar gök cisimlerinin hareketli olduğu fikrine karşı “güneşin de yörüngesinde batıdan doğuya doğru hareketli olduğunu” ilk defa keşfeden bilim adamıdır.

Bilimsel çalışmalarında deneye dayanan inceleme ve araştırma yöntemini uygulayan Fergânî, astronomi ala-

Bunun yanında güneş tutulmasını önceden tespit etmeye yarayan bir usûl de geliştirmiş ve bu usûlle 842

1. Vefeyât, III, 112 2. Abdulhakim Koçin, “Ekliptik Meyli Keşfeden Bilgin: Ahmet Fergânî”, Bilim ve Teknik, Eylül 1990, s.50-51.

40

Temmuz 2019


senesinde bir güneş tutulması olacağını önceden tespit etmiştir. Yaptığı uzun süren incelemelerde enlemler arasındaki mesafeye dair de hesaplamalarda bulunmuştur. Dünyanın yuvarlak olduğuna dair yeni deliller ortaya koydu. Dante’nin (1261-1321) ünlü eseri İlahi Komedya’da yer alan evren görüşü Ferga-

Astronomi bilimine katkılarından dolayı ay da bir kratere onun Batılılar tarafından kullanılan ismi olan “Alfraganus” adı verilmiştir.

ni’den alınmadır. Dünyanın eksen eğikliğinin (eliptik eğimi) 23°27` olduğunu ilk kez ortaya atan da odur. Yaptığı çalışmalar kendi döneminde olduğu

kadar

kendisinden

sonra

gelen kimseler için de öncülük etmesi açısından önemlidir.

Vefatı Astronomi, matematik ve coğrafya gibi alanlarda çalışmalarda bulunan ve bu alanlardaki çalışmaları bilim dünyasına önemli katkı sağlayan Fergânî’nin ölüm tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 247 (861) senesinde Nil Nehri’nin sularının taşmasına engel olacak birtakım çalışmalar sebebiyle Mısır’da olup hayatta olduğu ve bu tarihten sonra öldüğü kabul edilmektedir. Prof. Dr. W. Barthold, “İslâm Medeniyeti Tarihi” adlı eserinde onun ölüm tarihini 861 olduğunu söylese de bu tarih kesin kabul görmemiştir. 861’de vefat ettiği sanılmaktadır.

Astronomi bilimine katkılarından dolayı ay da bir kratere onun Batılılar tarafından kullanılan ismi olan “Alfraganus” adı verilmiştir. Amerika kıtasını keşfettiği sırada Kristof Kolomb’un onun hesaplama ve tahminlerini kullandığı ancak bazı yerlerde hesaplama hataları yaptığı için istenen sonuca ulaşamadığı kaynaklarda zikredilmektedir.

Eserleri Eserleri yaşadığı dönem ve bölgeyi aşmış olan Fergânî’nin eserleri, Latince’ye tercüme edilerek asırlarca Avrupa üniversitelerinde okutulmuş ve yıldızlar hakkında hazırladığı yıldız kataloglardan (zîcler) uzun bir müddet istifade edilmiştir. Eserlerinden bazıları şunlardır: Cevâmiu ilmi’n-nücûm ve’l-hareketi’s-semâviyye (Göksel Hareket ve Yıldızlar Bilimi Üzerine).

Zilkade 1440

41


Gök cisimleriyle ilgili bir astronomi kitabı olan eser, alanında önemli bir değere sahiptir. Bu eser, Müslümanların yazdığı diğer astronomi eserlerine nazaran Avrupa’da çok daha fazla kabul görmüş ve astronomi alanında 13.yy bilim adamı Sacrobosco’nun yazdığı “Yer Küresi” adlı astronomi kitabına kadar yaklaşık 700 yıl alanında kaynak eser olarak okutulmuştur. Sacrobosco, kitabının yazımında bu eserden istifade etmiştir.

Yeryüzünün büyüklüğü, göğün büyük-

Çeşitli zamanlarda Latince, İbranice gibi farklı dillere tercümesi yapılan eserin yazma nüshası Oxfort, Paris, Kâhire ve Amerika’nın Pirinceton Üniversitesi Kütüphânesi’nde bulunmaktadır.

Bunun

Eserden bir alıntıyı sizlere aktarıyoruz:

Günümüze ulaşmayan son eserde

“Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla... Yıldızları ile birlikte gökyüzü iki sabit kutup üzerinde bir kürenin dolanımı gibi dolanırlar. Bu kutuplardan biri kuzeyde, diğeri güneydedir. Bunun delili gökteki bütün yıldızların doğudan doğmaları ve hareketleri, parlaklıkları ve birbirine olan uzaklıkları değişmeyecek şekilde gökyüzünün ortasına ulaşıncaya kadar yavaş yavaş yükselmeleridir. Sonra yıldızlar aynı biçimde batıya doğru aşağıya inerler. Yıldızların hareketleri paralel daireler üzerindedir. Yıldızlar hızlanmazlar ve yavaşlamazlar; sanki kürenin yüzeyine çakılıdırlar. Yıldızların çakılı olduğu bu küre, yıldızların hepsini döndürür...

lüğüne oranla küçük bir dairenin oluşturduğu bir nokta gibidir. Bunun nedeni yerin göğün ortasında olması ve göğün her yerindeki yıldızların aynı büyüklükte görülmesidir. Bu gök ve yer arasındaki mesafenin her yönde aynı uzaklıkta olduğunu gösterir... Yer göğe oranla daha büyük olsaydı, yeryüzündeki herkes sürekli olarak göğün yarısından azını görürdü.” (3) dır:

dışındaki

el-Kâmil

eserleri

şunlar-

san`ati’l-usturlâb,

Kitâbü’l-Füsûli’s-Selâsin ve günümüze ulaşmayan el-Medhal ilâ İlm-i Hey’eti’l-Eflâk ile `İlelü zîci’l-ħârizmî. Fergânî,

Hârizmî’nin

yıldızlar

ve

gökyüzü ile hesaplarını incelemiştir. Bîrûnî, eserden faydalandığını belirtir. Onun bunlardan başka Cedvelü’l-Fergânî, ‘Amelü’l-ruhâmât, ‘İlmü’l-hey'e gibi eserleri de kaleme aldığı kaydedilmektedir. ------------------------KAYNAKLAR Kaya, Mahmut ve Sâmî Şelhub. “Fergânî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.12, s.377-378. Topal, Mehmet. “el-Fergâni”, TÜBİTAK Bilim Genç. Unat, Yavuz. “Fergânî’nin Astronominin Özeti ve Göğün Hareketlerinin Esasları Adlı Astronomi Eseri”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, c.38, sayı 1-2 (1998), s.405-422.

3. Yavuz Unat, “Astronomini Özeti ve Göğün Hareketlerinin Esasları”, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Bilimin ve Felsefenin Doğulu Öncüleri Dizisi, s.32-45.

42

Temmuz 2019


NEBEVÎ AİLE Halime Yılmaz

Üzüntüyü Yaşam Tarzı Haline Getirmenin Adı;

DEPRESYON VE ÇÖZÜM YOLLARI

H

amd bizleri önce hüzünlendiren sonra sevindiren ve böylece sevincin kıymetini gösteren Allah’a mahsustur. Salat ve selâm varlığı bile gönüllere sürur veren Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’ e, onun ailesi, ashabı ve tüm Müslümanların üzerine olsun.

değersiz hissetme, düşük enerji, tekrarlayan intihar düşünceleri ve benzeri duyguların iki hafta boyunca her gün, günün büyük bir kısmında bu ve benzeri belirtileri olan, teşhisini uzmanların koyması gereken bir ruhsal bunalımdır. Depresyon üzüntüyü yaşam tarzı haline getirmektir.

Bu yazımızda çağımızın moda hastalığı “depresyon” üzerinde duracağız inşallah. Depresyon; aşırı üzüntü, uykusuzluk veya aşırı uyuma, iştah kaybı veya kilo değişikliği, kendini

Burada depresyonda mıyız değil miyiz bu konu üzerinde durmayacağım. Bu konuya işin uzmanları karar vermeli ve çare bulmalıdır. Bizim temas edeceğimiz noktalar, bu hasta-

Zilkade 1440

43


Depresyon; aşırı üzüntü, uykusuzluk veya aşırı uyuma, iştah kaybı veya kilo değişikliği, kendini değersiz hissetme, düşük enerji, tekrarlayan intihar düşünceleri ve benzeri duyguların iki hafta boyunca her gün, günün büyük bir kısmında bu ve benzeri belirtileri olan, teşhisini uzmanların koyması gereken bir ruhsal bunalımdır.

lığa yakalanan Müslüman bir kişinin konumu ve yapması gerekenler üzerinde durmaktır. İnsan depresyona neden girer? Neden kendini değersiz hisseder? Neden ölme arzusu tüm ruhunu sarar? Önce bu soruların cevabını bulalım. Hep mutlu olmamız gerekiyormuşuz gibi düşünmek, hiçbir zaman üzülmememiz gerekiyormuş gibi hep mutluluğa adapte olup üzüntünün hayatın bir parçası olduğunu kabullenmemek, her yaptığımız iyiliğin karşılığını

44

Temmuz 2019

dünyada tam alamamayı kendimize dert edinmek ve benzeri ütopik bir dünyada hayaller alemindeymiş gibi yaşamak istemenin bir sonucudur depresyon. Bazen de dış dünyanın sebep olduğu faktörler de depresyona sebep olabilmektedir. Kimi en sevdiği bir yakınını kaybetmenin acısıyla boşluğa düşer ve içine girdiği bu boşluktan çıkamayınca depresyona girer ve hayattan kopma noktasına gelir. Kimi daha ağır imtihanlarla sınanır. Bir savaşın ortasındaki çocuk olarak gözünü dünyaya açar. Annesiz babasızlık yetmiyormuş gibi daha çocuk yaşlardayken saçlarını ağartan boynunu büken sınavlardan geçer, hayatı hep mücadele, hep direniş, hep uyanık kalmak zorunda olmakla geçer. İçinde, hayatı boyunca dolduramayacağı kadar büyük gedikler açılmıştır. O gediği hatırlatan her bir kıvılcım ile yüreği dağlanır. Elini eteğini dünyadan çekme isteği tüm hayatı boyunca onu peşinden kovalar. Diğer bir hayat sahnesinde açlık ve yoklukla sınanan kimsesizler el sallar elindeki nimetlerin kıymetini bilmeyenlere. Her gün yiyecek bir şey bulmanın derdi ile çırpınırken depresyona girmeye ve üzüntüyü düşünmeye bile vakitleri yoktur onların. Zira üzüntüyü bizzat yaşamaktadırlar. Hüznün yumağı haline gelmiş, dünyanın her türlü çilesine maruz kalmış insanlardır onlar. Her insan üzülebilir. Üzüntünün insan için kaçınılmaz bir realite olduğunu


kabullenmek gerekir öncelikle. İslâm geçici süre devam eden üzüntüye müsaade etmiş, ancak hayatın tamamına yayılan, insanın yaşam kalitesini ve ilişkilerini etkileyen hüzünlere müsaade etmemiştir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem en sevdiği iki insan Hatice validemiz ve amcası Ebu Talib’in öldüğü seneyi “Hüzün senesi” ilan etti. Hayatı boyunca hayatta olmayan eşinin ailesine vefa göstererek ona olan sevgisini gösterdi. Acısı belki dinmedi. Ama bu acıyı, onu hayattan koparacak bir depresyon haline getirmedi. İslâm mücadelesine devam etti. Çünkü kimi acılar vardır ki onlar yaşanmadan kişinin derecesi yükselmez, belki ona sabretmese cenneti kazanamaz. Ya da o imtihan yaşanmasa bulunduğu konfora kavuşamaz. Bilemiyoruz, bilmek de zorunda değiliz. Hikmeti nedir? Neden hep hoşlanmadığımız şeylerle sınanırız? Neden istemediğimiz ot, yanı başımızda biter? Bunlar hep ahirette cevaplarını bulacağımız bir muamma. Aç gözlü nefisleri İslâm ile tatmin olmayan gayr-ı akıllar, depresyon, bunalım, intihar eğilimi ve toplumu bozan nice rahatsızlıkların tedavisinin bir tek Allah’ın dediğine gelmek olduğunu biraz geç anlayacaklar. Onlar deneyimler kazanmakla uğraşa dursun. Biz İslâm’ın çağlar ötesi uygulamalarının hayranlığı ve mükemmelliği üzerinde durup, bu hastalıklara İslâmi çerçevede çözümler arayalım. Müslümanın en büyük avantajı, bu dine mensup olmasıdır. Ah bir de

Müslüman olarak doğan herkes, elindeki nimetin değerini bilse. Tam bu noktada Abdullah el-Hatır’ın “Davetçinin Ruh Haritası” kitabından bir iktibas yaparak konuyu daha iyi aydınlatmak istiyorum. Müellif hem psikiyatri bölümünde muhtelif ülkelerde uzmanlaşmış hem de Batıda psikiyatrinin İslâmi açıdan değerlendirilmesinde ciddi katkılarda bulunmuş biridir. Orada iken yaşadığını anlattığı tecrübelerinden birini sizinle paylaşmak istiyorum: “Yetmiş yaşını aşkın bir kadın komşumuz vardı. Kendisini her gördüğümde bende şefkat duyguları uyandırıyordu. Evine girer çıkardı. Yanında ailesinden ve yakınlarından kendisine yardımcı olacak kimse bulunmuyordu. Yiyecek, içecek ve giyecek her türlü ihtiyacını kendisi satın alıyordu. Kendisinden başka kimse yaşamadığı ve kapısını da çalan olmadığı için evi son derece sakindi. Bir gün İslâm’ın komşularımıza karşı bizi yükümlü tuttuğu bir görevi onun için yerine getirdim. Çok da önemli bir iş yapmamış olduğum halde yaptığım şeyi görünce dehşete kapıldı. Zira iyilik adına hiçbir şeyin olmadığı, şefkat ve merhametten anlamayan, komşuluk ilişkileri sadece sabah ve akşam selâm vermekle sınırlı bir toplumda yaşıyordu. İkinci gün evimize gelerek çocuklara tatlı bir şeyler getirdi. Beraberinde ikili ilişkilerde birbirlerine sundukları bir tebrik kartı da getirmişti. Kartın

Zilkade 1440

45


Her insan üzülebilir. Üzüntünün insan için kaçınılmaz bir realite olduğunu kabullenmek gerekir öncelikle. İslâm geçici süre devam eden üzüntüye müsaade etmiş, ancak hayatın tamamına yayılan, insanın yaşam kalitesini ve ilişkilerini etkileyen hüzünlere müsaade etmemiştir.

üzerinde yaptıklarımız için teşekkür ve saygı ifadeleri yazıyordu. Kendisine eşimi ziyaret edebileceğini ifade ettim. Zaman zaman eşimi ziyaret ediyordu. Evimize bu geliş gidişlerinde ülkemizdeki erkeklerin evinden, ailesinden, onların yeme-içme ve barınmasından sorumlu olduğunu daha iyi anladım. Yine Müslümanların anne, kız ve eş olarak kadına, özellikle de yaşlı olanlara nasıl saygılı olduklarını, çocukların ve torunların onlara hizmet ve saygıda nasıl yarıştıklarını anladım. Anne babasına hizmetten yüz çeviren ve onlara yardım etmeyen

46

Temmuz 2019

kimseler bizim insanlarımız nezdinde dışlanmaktadır. Yaşlı kadın, Müslüman bir ailedeki güçlü bağları gözlemliyordu: Baba çocuklarına nasıl davranıyor? Eve geldiğinde çocuklar babanın etrafında nasıl pervane oluyorlar? Kadın eşine hizmette kusur etmemek için nasıl çabalıyor?... Bu zavallı kadın kendi yaşadığı hayat ile bizim hayatımızı kıyaslıyordu. Nerede olduklarını bilmediği çocuklarını ve torunlarını hatırlıyordu. Onlardan hiçbiri kendisini ziyaret etmiyordu. Öldü mü, kaldı mı, yandı mı, gömüldü mü bilmiyorlar ve bu durumu hiçbir şekilde önemsemiyorlardı. Ömür boyu süren yorgunluğu ve çalışmanın karşılığında elde ettiği şey sadece eviydi. Eşime, Batılı kadının çalışma hayatında, sosyal ve kişisel ihtiyaçlarını karşılama durumunda karşılaştığı zorluklardan söz ediyor ve sözünü şöyle noktalıyordu: ‘Ülkenizdeki kadınlar birer kraliçedir. Vakit çok geç olmasaydı, eşin gibi bir adamla evlenir ve sizin gibi bir hayat sürerdim.’” Bu olay bizlere çok dersler ve ibretler bırakan etkili bir olaydır. Aklıma ilk gelenleri sıralayayım: İslâm, onu gerçekten ihlasla yaşayanlar ve kıymetini bilenler için dünya cennetini ayaklar altına serer. Çevremizdeki İslâm cahili insanlara yaşayarak örnek olduğumuz kadar insanlar İslâm’dan haberdar olacaklar. Burada muvahhit Müslümanların sorumlu-


luğu büyüktür. Her daim insanların içinde ve onların dertleriyle hemhal olmak, öncelikle bizim psikolojimize iyi gelecektir. Tabi bunu ecir kazanma vesilesi yapana. Karşılığı dünyada beklenen iyilikler, kişilere yükten başka bir katkı sağlamazlar. Hem insanların içinde durdukça halimize şükredecek hem de artık bizim için sıradanlaşmış olan hayatımızdaki değerlerin farkına varacağız. Ben buradan ayrıca şu dersi çıkarıyorum: Her Müslümanın, helal sınırlarını aşmadan, Müslüman ümmete fayda sağlayacak ya da en azından zarar vermeyecek hedeflerinin olması gerekir. Aksi taktirde bildiklerini de unutması, ayağının kayması an meselesi haline gelecektir. Konumuza depresyon tedavisinde İslâm’ın sonsuz çözümleriyle devam edelim: - Bir Müslümanın kaza ve kadere iman etmesi, onu şiddetli üzüntüden,

dolayısıyla da depresyondan koruyan yegâne yoldur. Çünkü biz biliriz ki başımıza gelen her şey, hatta kafamıza düşen yaprak bile bir kitapta yazılıdır. O başımıza gelmeden ölmeyiz. Tüm dünyadaki insanlar bize fayda veya zarar vermek için toplansa Allah ne kadar dilediyse onun dışına kesinlikle çıkamaz. Bu eşsiz inanç gibisi yoktur. Dünyanın bütün psikologları, işin uzmanları, profesörleri bir araya gelse, kimseyi kader inancının verdiği huzur kadar rahatlatacak çözümler bulamaz. - “Allah kimseye kaldıramayacağı yük yüklemez.” Dünyalar dolusu yükü taşıtır insana bu kısa ama çok anlam taşıyan inanış. Rabbinin merhametini gösterir önce. Allah sırtına yük veriyor. Ama senin kuvvetini ölçüyor, biçiyor, asla bir gram bile gücünün üstünde fazlalık eklemiyor. Üstelik yükle birlikte ona sabredecek gücü de heybene koymadan imtihanla

Zilkade 1440

47


bunalım adreslerini belleğinden silmeyi çok güzel öğretir insana.

İmtihanları Allah’a yaklaşmak, Onu razı etmek için bir vesile kabul etmek, cennete girip dereceni yükseltecek bir basamak olduğuna inanmak, Allah’ın sadece sevdiği kullarına ağır imtihanlar vereceğine kanaat getirmek, ölene kadar imtihanların devam edeceğini bilmek, Müslümanların imtihanlar konusundaki imtiyazlarıdır.

baş başa bırakmıyor kimseyi. Bu bile yetmeli bize. Geriye bu hakikati bilerek sabrı kuşanmak düşüyor. Bunu gerçekleştiren bir insanın huzuru, nimet içinde yüzen, imtihanlardan uzak rahat yaşayan insanda bile yoktur. Buna iç huzuru denir. Sevinç ve hüzün terazisi üzerine kurulmuş dünya düzeni için mükemmel bir denge. İmtihanlarını kabullenmeyi ve kaldırıp yoluna devam etmeyi, ruhi

48

Temmuz 2019

- Ahiret inancı; cahillerin yaptıklarına aldırmamak, her yapılanın karşılığının bir gün verileceğini bilip sabretmek, adaleti ahirete erteleyip intikam gibi kişiyi yiyip bitiren hastalıklardan koruyan tek inançtır. İnsanların adaletine inanan herkes bir gün mutlaka darbe yemiştir. Ama Allah’ın adaletine bırakılan kötülükler, kişiyi yormaz. Depresyona girmesine sebep olmaz. Aksine daha güçlü bir imanla yoluna devam etmesini ve sağlam adımlarla sadece Allah’a güvenini artırır. - Allah’a tevekkül, sadece O’na yakin bir şekilde inananların anlayabileceği, kendini her türlü tehlikeden koruma ve O’nun dışında kimseden korkmama huzurunu verebilecek bir antidepresandır. Hangi beşer yapımı ilaç, bu özgüveni kazandırabilir ki insana? Bunu ancak, kendisine bu nimet bahşedilmiş çok kısmetli kullar bilebilir. - İmtihanları Allah’a yaklaşmak, Onu razı etmek için bir vesile kabul etmek, cennete girip dereceni yükseltecek bir basamak olduğuna inanmak, Allah’ın sadece sevdiği kullarına ağır imtihanlar vereceğine kanaat getirmek, ölene kadar imtihanların devam edeceğini bilmek, Müslümanların imtihanlar konusundaki imtiyazlarıdır. Yaşadığı sıkıntılara bu gözle bakan bir insan kadar akıllı ve şanslı biri olduğunu düşünmüyorum. Böyle biri dünyanın en büyük sıkıntısı içinde de olsa, o sıkıntı onu depresyona sokamaz.


Çünkü onun üzüntüyü yaşam tarzı haline getirmemesi için büyük dertleri karşısında o dertlerden daha büyük Allah’ı vardır. - “Dünyalıklar konusunda kendinden daha kötü durumda olanlara bakmak.” Bugün psikiyatrik tedavide de kullanılan, İslâm’ın sürekli gündemde tutmamızı tavsiye ettiği depresyondan kurtulmak için kurtuluş kodlarından sadece biridir. Günümüzde modern insan kendinden daha iyi durumda olanlara bakarken ne kadar değerli şeylerini kaybettiğini fark etmedi. Maddi olarak yükseldi. Ama ruhi olarak dibe vurdu. Bunun tek yolu, elindekilere şükretme ve her zaman kendinden zor durumdaki insanlara bakıp hüzne kapılmamaktır. - İnsanları depresyona sürükleyen sebeplerden biri de başkalarının davranışlarından anlam çıkararak su-i zan beslemek ve başkalarının elindeki nimetlere haset etmek suretiyle kendini de çevreni de yormaktır. İslâm’ın bu konudaki çözümü ise nettir. Hüsn-ü zan ve hasetten uzak durmak. Üzerine farz olan ibadet ve vazifeler dışında bir ameli olmadığı halde, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem tarafından cennetlik olduğu söylenen Medineli sahabenin cennete girme sebebinin hiçbir Müslümana kin duymaması ve hüsnü zan besleyerek kimseyi kıskanmaması bu işin zorluğu ve önemini göstermeye yeter. Ama çağımızın garip ve ziyadeleşerek değişen hastalıklarından korunmak için bu

zoru başarmak zorundayız. - “Cahillere ve kibirlilere aldırmamak ve herkese konumuna göre muamele etmek” çok ince düşünen hassas insanlar için büyük ferahlık kapısıdır. “Falancası arkamdan konuştu, filan kişi başkalarının yanında bana hoşlanmadığım şekilde davrandı. Biri de çok kibirli hareket etti canımı sıktı” Bunlar bizim gibi fani insanları ilgilendiren şeyler değil. İnsanların karakterlerini değiştiremezsiniz. Oldukları gibi kabul etmeli, gücünüz yettiği yerlerde yanlışlarını düzeltmeli, yoksa fazla muhatap olmadan, yaptıkları ve dediklerine aldırış etmeden yoluna devam etmek gerekir. Herkes farklıdır. Mükemmel değildir kimse. Bazı insanlara da hak ettiğinden fazla değer vermek, onunla imtihan olup üzülmeye sebep olabilir. Bunun dengesini kurarak çözüme kavuşturmak lazımdır. - Ümit ve Allah’ın doğrularla her zaman beraber olduğunu düşünmek insana güç üstüne güç katar. Öyle bir Allah’a inanıyoruz ki, rahmeti gazabını geçmiştir. Onun dini için bir adım atana hiç beklemediği yerlerden kapılar açacağını vaat etmektedir. Üstelik O asla sözünden caymaz. İslâm’dan büyük huzur, Allah’tan büyük dert, İslâm’ı yaşamaktan büyük antidepresan, Allah’ın kurallarına uymaktan başka hastalıklara deva yoktur. Ve’l-hamdü lillahi Rabbi’l-Alemin…

Zilkade 1440

49


SERBEST KÖŞE Derya Fıçıcı

“HUZUR” ARIYORUM, NEREDE BULABİLİRİM?

Ö

yle bunaldınız ki hiçbir yere sığamıyorsunuz, her şey

dinizi bir an olsun unutabileceğiniz, rahatlayabileceğiniz,

üzerinize geliyor.

kalbinizi yumuşatacak, dara-

Sevdikleriniz dahi sizi anla-

lan göğsünüze tatlı bir nefe-

mıyor. Bir nefes! Bir damla huzur! Neredesin?

50

Şu içinizi yakıp kavuran der-

Temmuz 2019

sin dolduğunu hissedeceğiniz huzuru arıyorsunuz… Belki de babanızı yeni kaybettiniz ya da yıllar önce de kaybetmiş olabilirsiniz. Ne


fark eder ki? Ha yeni, ha eski… Siz dağınızı kaybettiniz. Kapıdan içeri girdiğinde içinizi güvenle dolduran, kaygılarınızı, endişelerinizi onun heybetinde erittiğiniz babanızı kaybettiniz. Acınız büyük elbet… Bu acıyı bir an olsun dindirecek huzuru arıyorsunuz… Kim bilir, belki de baba acısından daha büyüktür acınız. Sizi şefkatle sarıp sarmalayan, dünyanın en sıcak, en yumuşak, en güvenli kucağını, annenizi kaybetmiş de olabilirsiniz. Onu öyle özlediniz ki, kokusu buram buram tütüyor burnunuzda… Ciğeriniz yanıyor adeta… Günler oldu belki de “anne” diye seslenmeyeli, belki aylar, belki yıllar… Bu acıyı, bu özlemi dindirecek huzuru arıyorsunuz Ey huzur, neredesin? Ya sen, ey genç anne! Senin derdin ki öyle büyük, dağlara anlatsan dağlar taşımaz. Minik yavrunu, bakmaya kıyamadığın, üzerine toz dahi konduramadığın minik yavrunu soğuk toprağın bağrına koydun. Gözlerinin ağlamaya feri kalmadı. Hayat durdu sanki, zaman durdu. Yüreğinde bir hançer, nefes alamıyorsun. Ah, bir an olsun acını hafifletecek huzuru arıyorsun…

Ey “huzur”, neredesin? Ya sen, savaşın ortasında, bomba seslerinin arasında, evi yanmış, kül olmuş ne sokağı ne mahallesi kalmamış, üç çocuk babası, eşini ve çocuklarını koyacak ne dört duvarı ne de onları doyuracak bir lokma ekmeği olmayan adam! Üstelik çocuklarından biri ağır yaralı ne hastane var ne doktor… Ne yapacağını bilmez haldesin. Huzur… O da ne ki? Adını bile unuttun savaşın gölgesinde yaşarken. Öyle muhtaçsın ki ona, kalbin onu arıyor. Ey “huzur” neredesin? Ya sen, seksen yaşında evlatları tarafından huzur evine bırakılmış nineciğim! Biliyorum hiç huzurun yok orada. Ne gelenin var ne gidenin… Gözlerin pencerede, yavrularını gözlüyorsun. Ah, biri şuradan geçse, “annem” dese, elini öpse hafifleyecek yüreğin ama gelmiyor hayırsız evlatlar. Yalnızlık, kimsesizlik öyle zor ki! Üstelik bedenin zayıflamış, ayakların yürümüyor, gözlerin görmüyor, bir lokma ekmeği ağzına zor götürüyorsun. Evini, yuvanı özledin. Huzur mu? O senden çok uzaklarda diye düşünüyorsun. Ama içinden bir ses: “Ey huzur, neredesin!”

Zilkade 1440

51


Ama hepimizin aradığı, çok zaman deli divane arayıp da bulamadığı: Ey “huzur”, neredesin? Bazen dertten bile değil; kendimizi özlediğimizde de onu ararız, şehrin gürültüsünden kaçmak istediğimizde de… Hiçbir şey bizi mutlu etmediğinde… Hep ama hep onu ararız… Bazen sahilde küçük adımlarla yürürken işittiğimiz dalga seslerinde ararız, Bazen bir fincan çayda, Belki bir ağacın gölgesinde olduğunu düşünerek ormanda ararız. Ya sen, koğuşunda ranzasına uzanıp “On beş yıl burada nasıl geçer?” diyen adam! Gökyüzüne hasret, kuşların uçuşuna, denizin sahile vuruşuna, yıldızlara, aya, güneşe hasret. Sevdiklerine hasret, üstelik onlar seni arayıp sormadığı halde…

Bazen çarşıda, pazarda, alışveriş merkezinde olabilir diyerek koşup gittiğimiz de olmuştur elbet… “Hadi gel, çay koydum birlikte laflayalım.” diyen arkadaşınızda,

Ah, ki dert sende bir değil, bin… En yakın arkadaşın, dertdaşın soğuk duvarlar olmuş… İçin buz tutmuş sanki.

Eşinizin omzunda,

Ve çığlık çığlığa bağırıyorsun, kimse seni duymuyor…

Kitapların sayfalarında olabilir mi?

Ey “huzur”, neredesin? Daha nice dertlileriniz vardır elbet; dertleri dağları delen. Ya da içindekini dert sanıp dertlenen.

52

Bazen yüzümüzü semaya çevirip yıldızların parıltısında ararız.

Temmuz 2019

Belki kısa bir hafta sonu tatilinde de olabilir diyerek aradığımız “huzur” nerede?

Yalnız kalmakta mı acaba? Yoksa yağmurun altında yürümekte mi, kar tanelerinde mi? Bütün bunların hepsinde aramışızdır onu.


Belki de whatsapp’ta “huzur paylaşımları” yapmaktadır. Hiçbiri değil elbet! Bu kadar uzağa gitmene gerek yoktu oysa. Dizlerinin, ellerinin ve yüzünün değdiği yerde, bir tek hamleyle kavuşursun ona. Yeter ki eğil, yeter ki her şeyi geride bırakıp gitmek iste. İşte huzurun adresi: Secde… Şimdi her şeyi geride bırakıp Alemlerin Rabbi olan Allah’ın huzuruna gitme vakti.

Rahmet nuruyla nurlanma vakti.

Dertleri sahibine sunma,

Dilediğin kadar orada kal,

“Rabbim huzurundayım, Sana sığındım.” deme vaktim.

Dilediğin zaman orada ol.

Rabbim… Beni ne ağaçlar, ne taşlar, hiçbir yaratılmış anlamaz…

Vakit, hep secde vakti! Beytullah’a doğru döndün, Alnını yere koydun,

Beni ancak Sen bilirsin…

Bedenin olmasa da ruhun orada.

Beni ancak Sen anlarsın…

İstersen Hicr-i İsmail’de,

Tüm dertlerin sahibi Sen’sin. Tüm dertlerin çaresi de Sen’sin. Şimdi “Yalnız Sana ibadet eder, yalnız Sen’den yardım dileriz.” deme vakti. Acını, hüznünü, gözyaşlarını secdede bırakıp Rahmet pınarından doya doya içme vakti. Vakit; kederin çekip gittiği,

İstersen Makam-ı İbrahim’de, İşte Huzur-u İlahide’sin! “Ey iman edenler, rüku edin, secdeye varın, Rabbinize ibadet edin ve hayır işleyin, umulur ki kurtuluş bulursunuz.” (1) Selâm ve dua ile…

1. Hac Suresi, 77.

Zilkade 1440

53


SERBEST KÖŞE Yağmur Mirzayeva

EKİNİ VE NESLİ HELAK ETTİLER!

A

rtık aklımızı zorlayacak ve hakikaten “tepki vermezsek” eski kavimler gibi helakımızı

bekleyeceğimiz günlerin eşiğindeyiz. Eskiden “sağlıklı yaşam” için yazıyordum ama bugün “Nasıl insan kalabiliriz?” sorusunun cevabını arar oldum.

Her defasında şunu sordum kendime;

Neslimizi ve ümmetimizi tehdit eden

-Ne oluyor ismi “Muhammed, Aişe” olan evlatlarımıza?

“eş cinsellik” belası artık kirli eller tarafından öyle normalleştirildi ki, artık önünü alamaz bir hale geldik toplum olarak. İnanın özelden bana atılan mesajların bir bölümünü paylaşmaya kalksam, dudaklarınızı uçuklatmaya yeter. Evlendikten sonra kocasının eş cinsel

54

olduğunu, erkek kardeşinin erkek sevgilisi olduğunu, hafız olacak kadar dinde ilerleyen kızlarımızın hem cinslerine ilgi duydukları şu an buraya “yazabildiklerim...” yazamadıklarımı ise artık siz tasavvur edin.

Temmuz 2019

Bu çocuklar gökten zembille inmiyor ki, bizim kucaklarımızda büyüyorlar. Bunun analizini yapmaya çalışırken bir nokta dikkatimi çekti. Şu an sosyal medyada büyük bir algı operasyonu var. Ne kadar cinsiyetsiz insan varsa popüler olmuş bir durumda.


Ve hepsinin bir tek ortak noktası var

Evet televizyon ve sosyal medyada

“görkemli hayat ve zenginlik!”

büyük bir algı operasyonu var lakin

Nerede bir eş cinsel tip görsek hepsi havuzlu

villalarda

oturuyor,

son

model giyiniyor, şoförler ile geziyor.

bunlar sadece son vuruşlar emin olun. Asıl vuruş doğumla başlıyor. Biz ilk söylediğimizde “yobazlar,

Tamda gençlere özendirilen o hayatın

cahiller,

sefasını sürüyorlar.

diyorlardı lakin Who verilerini sundu-

Peki nasıl oluyor bu? Nereden geliyor bu suyun kaynağı? Elbette tankla, topla giremedikleri

bağnazlar

uyduruyorlar”

ğumuz ve prospektüslere ulaştığımız anda bir takım sözde sağlıkçılarda artık kabul etmek zorunda(!) Kaldılar bu gerçekleri ki; doğumla başlayıp ilk

ülkelerin ahlâkını çökertip, biyolo-

iki sene aşılanan çocuklara zerk edilen

jik olarak savaş açan eller, her türlü

kimyasalların içerisinde ve özellikle

imkânı sağlıyor.

Rotavirüs aşısı domuz derisinden ve

Bunu finanse edenler lağımı çiçek

insan derisinden yapılırmış!

bahçesi gibi göstererek süslemekte-

İnsan derisi yani kürtaj fetuslarından

dirler.

alınan genler varmış, mış, mış...!

Bu insanlar birer proje olarak sunulu-

Evet, evet...

yor ve büyük paralar ile destekleniyorlar. Hem de öyle ki medya bu kişileri “ince, naif, yardımsever, mazlum, masum” insanlar gibi paketleyip bizlere sunuyor. İşte şeytanın en büyük aldatması ise

Hangi anne bilgilendirildi acaba? Allah bizi affetsin artık domuzu geçtik, bari insan Dna’sı koymayın aşıların içine diye yalvarır hale geldik! Fetuslardan alınan Dna’lar aşı yoluyla bebeklere enjekte ediliyor peki sonuç?

burada başlıyor.

- Gen Çakışması!

Netflix batağına saplanan ve bir

Kız bebekten alınan gen, erkek bebeğe

sezonu neredeyse 3 günde izleyecek

yüklendiğinde bu genler çakışır ve

kadar bağımlı olan gençlere sunulan

oğlunuz 7 yaşında bebeklerle oyna-

yabancı dizilerin %90’ında eşcinsel

maya başlar, 18’inde ben hemcinsle-

karakterler işleniyor.

rimden hoşlanıyorum der!

Nereden çıktığı belli olmayan “Kore”

Kızınız; erkeksi hareketler sergiler,

akımında eşcinsel ilişkiler had saf-

ben kız gibi hissetmiyorum diye bir

hada değil mi?

gün isyan eder!

Zilkade 1440

55


Kaç tane cinsiyet değiştirme davası var hiç adliyelere gidiyor musunuz? Bu işin şakası yok artık. İnkârda etmeye kalkmasın kimse! Görmüyor mu gözlerimiz yeni neslin halini?

Bir nesil nasıl ifsat olur gördük mü? Bir ülke nasıl bitirilir öğrendik mi?

90 neslini kısır, 2000 neslini eşcinsel ettiler!

Erkeklerin birçoğu lgbt akımına kapıldı.

Çünkü ağa babaları, Rockefeller ailesi böyle buyurdu!

Sağ kalanlar genç yaşta tiroid, insülin, kalp hastalıklarıyla mücadelede.

Ve büyük resmi görmememiz içinde her şeyi küçük parçalara böldüler.

Ve en önemlisi; şuan doğan 58 çocuktan 1’i ise otizm oluyor. Bunu ben değil istatistikler söylüyor.

Anlamadık, anlayamadık. Hakkı söyleyenler ya taşlandı ya öldürüldü! Çünkü hakikaten bu meseleler «sağlıklı beslen, grip olma, kilo alma» dertlerinden çoook ötede artık. Bugün Parkinson ilaçlarından tutun birçok ilacın prospektüsünde yan etki olarak “kişilik değişimi” yazar. Kim oturup düşünüyor bu ibare üzerinde Allah aşkına? Nedir bu “kişilik değişimi?” Bu ilacı kullandıktan sonra eşcinsel olabilirsin, zinâkar olabilirsin, kumarbaz olabilirsin kişiliğin değişir artık “sen, sen olmaktan çıkarsın” deniliyor. Berbat bir nesille karşı karşıyayız. Dört bir yanımız ateş altında değil mi? Kaldı mı Türkiye'den başka işgal edilmemiş, yakılıp yıkılmamış bir ülke?

56

Bu ülkenin üzerine bomba atamadılar ama alttan öyle bir balyoz darbeleri indirdiler ki, genç nesli; temelinden yıktılar.

Temmuz 2019

Günden güne ise bu oran düşmekte. Eğer anneler uyanmazsa 10 sene sonra 5 çocuktan 1’i otizm olacak. Tamda istenilen gibi!!! Bunların ise %70’i erkek! Kalır mı sanıyoruz bu ülkede er oğlu er? Bırakırlar mı bizim yakamızı? Orta doğuyu yak yık, Afrika’yı sömür, Yemen’i susuzluktan kır, Arakan’ı katlet ama Türkiye’dekilere şifa dağıt (!!!) En ağır darbe bize inmekte... Rabbim gözlerimizi açsın! Dimdik durun ve korkmayın. Son sözümüz olacak onlara; -BİZDE SİZE YEDİRECEK EVLAT YOK!


SERBEST KÖŞE Ümit Şit

CAHİLİYE TARLALARINDA MÜ'MİN BAHÇELER OLUŞTURMAK-2

M

ü'min bahçeler korunaklı kalelerdir. Yeni doğan her Müslüman çocuğun cahiliye

tarlasıyla ilk temasını kesen, atmosferinin yakıcılığından uzaklaştıran sığınma cepleridir. Belli yaşa gelinceye kadar kendine has eğitim metodunun uygulandığı, talim ve terbiyenin verildiği, sosyal hayattaki yerinin belirlendiği bir medrese görevi üstlenmektedir. Mü'min bahçelerden kastımızı Seyyid Kutup rahimehullah şöyle açıklamaktadır:

“Allah’a yemin olsun ki, binlerce konferans, milyonlarca vaaz, yüzlerce kitap, milyonlarca dergi gazete broşür, asla İslâm’ın yaşandığı ve hâkim olduğu ufak bir mahalle kadar etkili olamaz.” İslâm’ın yaşandığı mahalleler, mü'min bahçeleridir. Bu bahçelerin hudutlarını mü'minler kendi elleri ile korumaktadırlar. Bu bahçelere dadanan iman hırsızlarına karşı teyakkuz halindedirler. Bilirler ki çocuklarının imanlarını çalmak için birçok hırsız bu bahçelerden içeriye girmek isteye-

Zilkade 1440

57


cektir. İşte bunun için Kur’an ve sünnet ile takvayı kuşanmak gerekmektedir. Silahımız takva, mermilerimiz sabırdır. Bu bahçelerin içindeki evler Allah’ı hamd eden ve birleyen özel evlerdir. Bu evlerin kapıları besmele ile kilitlenir ve yine besmele ile açılır. Anne ve babalar özel ders öğretmenidirler. Büyük bir sınava çocuklarını hazırlarlar. O öyle bir sınav ki geçilmesi halinde yüzde sürekli bir nura, kalınması durumda ise yüzü kopkoyu bir karanlığa bürür. Şeytanların ve şeytanlaşmış insanlara neslimizi kaptırmamak için her Müslümana büyük bir sorumluluk düşmektedir. Mü'min bahçelerinin içindeki evlerde, İslâm yaşanmakta ve hüküm sürmektedir. TV gibi kitle uyuşturucu silahı yerine geniş kütüphaneler yer almaktadır. Böylelikle çocuklar TV’ler yerine kitaplar ile haşır neşir olmaktadırlar. TV gerçekten de mü'min erkek, kadın ve çocukların zihinlerini alt üst eden bir silahtır. Nasıl mı? Cahiliye tarlasının sokaklarına inip, hipnoz olmuş insan kalabalıklarına şöyle göz gezdirmek sorumuzun cevabı olacaktır. Birçok insan TV’lerdeki hayatların içerisindeki kurgulanmış insanlara benzemeye çalışmaktadır. Gerek hayatı ile gerekse kılık kıyafeti ile. Gerek konuşması ile gerekse tutumları ile asimile olmaktadırlar. TV’lerden daha tehlikeli olan ise akıllı cep telefonlarıdır. Birçok kolaylığı beraberinde getiren bu telefonlar aynı zamanda denetimsiz sistemi ile birçok şer kapılarını da beraberinde açmak-

58

Temmuz 2019

tadır. Artık internetin azgın, sapkın ve her türlü gayri ahlâki ortamların, konuşmaların kapıları akıllı telefonlar ile açılmaktadır. Her genç kızın ve genç erkeğin elinden düşürmediği bu cihazlar TV’lere rahmet okutacak türden bir zihin, kalp, kültür, inanç işgaline girişmiştir. Bu cihazların açtığı dünya kapılarından içeriye adım atan gençleri sihirli bir atmosfer beklemektedir. Davanın cinsellik, azgınlık, haz, zevk ve tüketim olduğu bir atmosfer içerisinde hangi ferdin çocukları sağlıklı bir zihne, selim bir kalbe ve cenneti kazandıracak Salih amellere sahip olabilir. Anne ve babalar işlerinde öğütülürken, çocuklar internet ortamlarında gayri ahlâki bir şekilde yetişmektedir. Bir mü'minin, cahiliye tarlalarında rahat bir kalple dolaşması söz konusu değildir. Estağfurullah zikri sürekli dilindedir. Ancak mü'min bahçelerinde durum böyle değildir. Aileler sorumluluklarının bilincindedir. Davaları Allah’ın rızasıdır. Bu şuurla çocuklarını yetiştirirler ve çocuklarının cahiliye tarlalarıyla iletişimini aza indirirler. Bu bahçelerde çocukları kreşler değil bilinçli mü'min erkek ve kadınlar yetiştirir. Bilinir ki çocukların ihtiyacı para karşılığında tutulan, bir insan ile oynamaktan öte anne ve baba şefkatinin hâkim sürdüğü ortamlarda giderilir. Mü'min erkek ve kızların iffeti, hayası, takvasıyla yoğrulduğu ortamlarda oynaması ve yetişmesi ümmet için, ailesi için inşallah göz aydınlığıdır. Bu bahçelerde yetişen nesiller mad-


deyi, maneviyatı kazanmak adına kullanır. Maddeyi aracı kabul eder. Tarlalarda ise durum tam tersidir. Mü'min bahçelerde yetişen nesillerin derdi imanımı nasıl muhafaza edebilirim iken cahiliye tarlalarında yetişenlerin ise; yakışıklığımı, güzelliğimi nasıl muhafaza edebilirim kaygısını taşımaktadır. Bahçelerde; anne babalar çocuklarını hayra davet ederken, tarlalardaki anne babalar şuursuzca çocuklarını hayır gördüğü şerlere davet ederler. Mü'min bahçelerdeki eğitimin önceliği ahlâk eğitimi iken tarlalardaki eğitimin önceliği öğretimdir. Eğitim olarak görünebilir ancak eğitimin ismi varken kendisi yoktur. Sadece iyi para kazandıran bir mesleğin öğretimi mevcuttur. Bu yüzden sigara içmek kötüdür diyerek tam tersini uygulayan öğretmenlere, doktorlara sahiptirler. Ahlâki prensiplerden kesinlikle bahsedilmez. Zaten ahlâki eğitim öncelikle anne babayla ve daha sonra ise din ile mevcuttur. Dinsiz bir eğitim sadece öğretimdir ve ahlâksız öğretmen, doktor ve mühendis yetiştirir. Ahlâkın prensiplerini, kurallarını din oluşturur. Mü'min bahçelerinde kötü, kaba ve galiz küfürlü konuşmalar yerine selâm, hayır ve dualar ağızları süslemektedir. Arkadaşlar rahatlıkla arkasını dönüp bir meclisten ayrılmaktadır çünkü gıybet, arkadan çekiştirme kesinlikle söz konusu değildir. Alındaki terler, Allah’ın rızasını nasıl kazanabiliriz ve cahiliye tarlalarındaki kuraklığı nasıl giderebiliriz diye akmaktadır. Beyni yıkanmış

Mü'min bahçelerdeki eğitimin önceliği ahlâk eğitimi iken tarlalardaki eğitimin önceliği öğretimdir. Eğitim olarak görünebilir ancak eğitimin ismi varken kendisi yoktur. Sadece iyi para kazandıran bir mesleğin öğretimi mevcuttur.

fertlerin beyinlerini nasıl tekrar fıtratına uygun hale getirebiliriz. Cehennem çukurlarından cennet bahçelerine… Tufandan Nuh’un gemisine… Karanlıktan aydınlığa… Bencilikten biz

olmaya…

Şerden

hayırlara…

Dünyanın darlığından ahiretin genişliğine… Dinlerin zulmünden İslâm’ın adaletine… Zalimlerin tahakkümünden Allah’ın hükmüne… Zilletten izzetli bir hayatın yaşanmasına… Şaşkın, yolunu kaybetmiş bir nesilden, sıratı müstakim üzere olan gençliğe nasıl döndürebiliriz?

Zilkade 1440

59


öyle mekanlardır ki farkına varılmasa bile kendi hayrında kavrulup gider. Var olan mevcudun imanını muhafaza etme adına bir muhafızdır. Bu bahçelerin fertlerini görmek Allah’ı

Mü'min bahçeleri toplumların akciğerleridir. Nefes almadan şuursuzca koşturan ve asla ne yapıyorum ben, nereye doğru yol alıyorum gibi soruları kendine sormayan topluma nefes aldıran bahçelerdir.

hatırlatır ve en günahkâr bir fert bile bu bahçelerin varlığının korunması adına fedakarlıklarda bulunabilir. En zinakâr bir fert bile bahçe fertlerinin iffetine hayranlık duymakta ve içten içe kendini kınayabilme vicdanına sahip olabilir. Ancak mü'min bahçesinin önemini tam anlamıyla kavramış değillerdir. Çünkü bahçenin içine girmek yerine etrafından dolaşıp geçerler. Bahçeye girmek çok basittir ancak bazen basit şeyler en zor şeyler olarak algılana bilmektedir. Bunun sebebi algılarımızla oynanmasıdır. Zihinlerimizin önem sırasını şaşırmasına sebep vermek suretiyle gerçekleşen algı yönetimleri, fertleri bahçelerden

Bu yüzden Mü'min bahçeleri toplumların akciğerleridir. Nefes almadan şuursuzca koşturan ve asla ne yapıyorum ben, nereye doğru yol alıyorum gibi soruları kendine sormayan topluma nefes aldıran bahçelerdir. Ancak bu bahçelerin varlığını müşahede etmek çok kolay olmayabilir. Bazen görmek için bakmak yeterli değildir. Bir yeri bulmak için önce aramak gerekmektedir. Şayet

60

kopartarak cahiliye tarlalarının kıraç topraklarına sürmektedir. Bu kıraç topraklarda suni bahçeler vardır. Çiçeklerinin

güzellikleri

insanları

etkilemekte ancak suni olduğundan kokusu alınmamaktadır. Böylelikle gözler güzelliklere şahit olduğunu zannetmektedir.

Gerçek

güzellik

ise beden ile ruhu aynı anda doyurmaktadır.

Cahiliye

tarlalarındaki

insanlar gerçeklerden uzak bir yaşam sürmektedirler. Zihinleri ne zaman

bir arayış içerisinde değilsek mü'min

gerçeği

bahçelerinin yanından geçip gideriz

uyuşturma adına birçok şey yapmak-

ve farkına bile varmayız. O bahçeler

tadırlar. Amaç gerçeklerin acı veren

Temmuz 2019

hatırlayacak

olsa

hemen


yönlerinden kaçmaktadır. Ancak az bir acıdan kaçmak adına ebedi bir acıya kaçtıklarının farkında olmayan bu acınası insanlara gerçekleri nasıl anlatabiliriz? Nasıl kendi yalanlarına esir olduklarını gösterebiliriz? Tarlalardaki birçok insan yalan olduğunu bildiği halde böyle yaşamayı tercih etmektedirler. Sebebi ise çok basit. Yalan ama zevk var, haz var, mutluluk var demektedirler. Oysaki yaşanan zevklerin, alınan hazların sonrasını hesaba katmadan yaşamak, uçurumun kenarında manzarayı zevkle izledikten sonra aşağıya atlamak gibi değil midir?

Cahiliye tarlalarındaki insanlar gerçeklerden uzak bir yaşam sürmektedirler. Zihinleri ne zaman gerçeği hatırlayacak olsa hemen uyuşturma adına birçok şey yapmaktadırlar. Amaç gerçeklerin acı veren yönlerinden kaçmaktadır.

Cahiliye tarlalarının işçileri mü'min bahçe sahiplerini her gördüklerinde onların hayatlarına üzülür, hayattan bir zevk almadıklarını sanır, esir hayatı yaşadıklarının düşüncesine vararak kınarlar. Hatta çağdışı kabul ederek gericilik veya cahillikle suçlarlar. Halbuki bu işçiler, mü'min bahçesine

hiç

mü'minlerin

girmemişlerdir hayatlarını

ve

yakinen

Tıpkı firavun gibi… “Firavun, ‘Ben size ancak kendi görüşümü bildiriyorum ve sizi ancak doğru yola götürüyorum’ dedi.” (1)

müşahede etmiş değillerdir. Peki

Topluma egemen olan şer güçlerin

neden ellerinde bir delil yokken

tarlalardaki insanlara doğru yol ola-

peşin tutumlara sahiptirler. Çünkü

rak gösterdiği şeyler aslında kendi

tutumlarını şekillendiren, cahiliye

tahtalarını sağlama alma hırslarından

tarlalarını işgal elden tarla sahipleri-

başka şeyler değildir. Gerçeği hiçbir

dir. Bu tarla sahipleri işçilerin en hızlı

zaman bilmediklerinden duydukla-

ve verimli bir şekilde çalışması için

rıyla hareket ederler ve kısır tartış-

kendi düzenlerinin en ideal bir yaşam

malar, çözümü olmayan gündemler

sistemi olduğuna işçileri inandırırlar.

üzerinde dururlar. Tarla sahipleri

1. Mü’min, 29

Zilkade 1440

61


istedikleri gibi gündemi değiştirler

yüzden ister istemez bir çatışma söz

ve buna işçiler müdahale edemezler.

konusudur. Mü'minler tüm tarlaları

Ama kendilerini merkezde hisseder-

zengin bahçelere dönüştürmek için

ler. Hissettirmek için her şeyi yapan tarla sahiplerine sahiptirler. Asıl olan şey ise kendileri işgal edilmiş tarlalarda çalıştırılan esirlerdir. Dedelerinin babaları esir düşünce, dedeleri

bunun tam tersini ya düşünmektedir ya da böyle yapmak bir zorunluluk görülür.

de esir düştü. Babaları bu ortamda

Mü'min bahçelerinin sahipleri, sadece

dünyaya geldi ve özgürlüğün para ile

Allah’ın emirlerine uyarlar. Bütün

satın alınan bir şey olduğu öğretildi.

fertler Allah’ın kuludur ve hepsi ada-

Böylelikle kendileri gerçek özgürlü-

let konusunda Allah nezdinde eşittir.

ğün kokusunu dahi bilmemektedirler. Mü'min bahçe fertleri ise dünya hayatına duyumlar ile bakmazlar. Varlıklarını sorgulayarak doğruya ulaşırlar. En temel, en radikal soruların cevaplarını ararlar. Bulduklarında ise her şeyi göze alarak hakka teslim olurlar. Bu yüzden gerçeğe

En zengini bile hırsızlık yapsa aynı cezayı alır. Burada dokunulmazlık diye bir şey yoktur. Allah’ın cezası her kuluna dokunur. Aliminden en cahiline, zengininden en fakirine, yöneticisinden işçisine hepsi aynı sofradan yerler ve aynı çizgide bir-

tabi olan özgürdür. Yalana boyun

likte saf tutarlar. Bir belayı birlikte

eğen ise esirdir. Bu dünyadan son-

def ederler. Bir iyi habere yine hep

raki hayatta ebedi bir yaşam vardır.

birlikte sevinirler. Birbirlerine iyilik

Asıl planlar yapacağımız yer orası-

yapmada yarışırlar. Ancak cahiliye

dır. Gelecek olarak kaygılandığımız

tarlaları ile komşu olduklarından

yer orası olmalıdır. Geçmişin tasası

kalpleri ve zihinleri zaman zaman

ise oraya gitmek için yanımızda az şey

götürdüğümüze

inanmaktır.

Evet Allah Teâlâ mü'minler için cenneti hazırlamış ve onlara asıl yurt kılmıştır. Buna rağmen dünyadaki boş bir geleceğe kaygılanmak ve günahlarla dolu bir geçmişi özlemek cahilliktir. Mü'min bahçelerdeki yaşam ve

62

bir uğraş verirken, cahiliye işçileri

kirlenir. Bu yüzden namaz ile temizlenir, Allah’ı zikrederek arınır, sohbet meclislerinde yeniden dirilirler. Böylelikle günahların, haramların, Allaha isyanın en üst zirveye çıktığı tarlalardan geçmek için yeni bir güne hazırlanırlar. Ta ki esenlik yurduna

zaman kavramı, cahiliye tarlasındaki

dönene dek. Ta ki sonsuz nimetlerde

yaşam ve zaman kavramından fark-

yüzene ve gerçek zevklerin yaşandığı

lıdır. Farklı şekillerde algılanır. Bu

o mutluluk diyarına ulaşana dek.

Temmuz 2019


SERBEST KÖŞE Şüheda Kurt

Ey İslâm Düşmanları! Kirli İşlerinizi Alıp Gidin

E

y insanlık! Özgürlük kavramı altında yapılan tezgahlar dönüp dolaşıyor ecdadı Müslüman olan torunlara vuruyor. “Kirli işlerinizi alıp gidin ey İslâm düşmanları!» desekte sineye ilmek ilmek işlenen tezgahlar tapusunu bırakmış gitse bile “yerim belli” diyor. Özgürlük kavramını çiğnediler, özgürlük kavramı altında tutsak bir köle oldular, fıtratlarını değiştirdiler. Bir insan cinsiyetini ancak ve ancak ‘özgürüm’ diye değiştiriyorsa ne o şeytana kukla olduğunu ne de biz elden giden ümmeti anlayacağız.

Bir kukla asla ve asla özgür değildir. Sahibinin parmağında bir oyuncaktır. Ne aklı vardır ne de çabası... Birde özgürlük deyip buna saygı duyulması beklenir ya! İşte en acınası durumda bu. Karşında iki rakamını beş diye okuyor, düzeltiyorsun. “Karışma! O özgür” diyor. İşte onların özgürlük kavramından anladıkları bu... Yanlışa saygı duyarsan doğru çürür gider. Doğrunun olmadığı yerde yaşamaya ne hacet?

Zilkade 1440

63


İnsan, fıtratının tersini yapmaya ne de hevesli! Bilmez mi ki fıtratın tersi bozar.

Ve bunu eşitlik, adalet, özgürlük diye

Yine İslâm düşmanları eşitlik kavramına da el atarak İslâm’ın aykırı koyduğu şeylerde “işte eşitlik burada” demişler.

kadını bir tuttular.

Sen eşitlik kavramını herkese aynı ayakkabı olmalı diye görüyorsan buyur giy!

Bu kavramları güzelce çiğneyip erkek

Bir parmağımızın bile diğer parmaklardan farkı varken erkek ve kadın gibi iki ayrı fıtrat nasıl bir tutulup aynı görülsün? “Birbirinize benzeyebilirsiniz çünkü

Ayağı büyük ya da ayağı küçük olanları hesaba katmadan...

biz eşitliği savunuyoruz.” dediler.

İslâm’da herkese dengine göre ayakkabı diyor.

tiler.

Misal İslâm sana erkek ya da kadın olarak yapman gerekenleri sunmuş. Kadın olarak erkek gibi öne çıkamazsın buyuruyor. Kalkmış bir kadın cemaatle kılınan namazlar için «niye kadınlar erkeklerin önünde namaz kılmasın? hakkımız» diyor. O kadın daha kendini tanıyamamış ki! İnceliğini, zarafetini ve güzelliğini koruması gerektiğini anlayamamış. Unutmayın! İnci denizin dibinde midyede saklıdır. Taşlar ise ortalıkta herkesin çarptığıdır... Allah seni inci yerine koyduğu için geri planda tutarken düşmanların değersiz bir taş olarak gördükleri için ‘ortaya çıkmalısın’ diye yüzüne gülerken arkandan kuyunu kazıyorlar.

64

sinemize yerleştiriyorlar.

Temmuz 2019

Erkeği kadına, kadını erkeğe benzet-

Filmleriyle, dizileriyle, reklamlarıyla... İşte onun için bir erkek korkmadan, haklıymış gibi kadına benzeyebiliyor. Yürüyüşünden tutunda gülmesine, bakışlarına kadar. Baktığınızda itici gelen bu durumu da yine ‘saygı’ kavramını çiğneyerek sinemize yerleştirdiler. Ey Ömer! Neredesin? Öfkenle kafirlere göster hiddetini! Uykusunda olan erkek kadın ayıramadıklarımız utansın! Ümmetin halini toplayacak, ümmete örnek olacak, Allah ve Rasûlünün yolundan gidecek gençler arıyoruz. Ömer Ömerliğini bilerek, Fatma Fatmalığını bilerek... Vesselâm.




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.