Nebevi Hayat Dergisi 87. sayı (Şubat, 2020)

Page 1



İSLAM’I TEMSİL ETMEDEKİ SORUNLARIMIZ M. Sadık Türkmen

İmam Buhârî Vakfı Aylık Seminerleri

12 Şubat Saat: 20.30 Yer: İmam Buhârî Vakfı

*Erkeklere Yöneliktir. Eğitim ve Araştırma Vakfı


Yıl: 8 Sayı: 87 - Fiyatı: 12 TL Sahibi Nebevi Hayat Yayınları Adına Turhan Güncü Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Yılmaz Tashih, Redaksiyon Metin Ulusoy Grafik, Tasarım Yakup Hazman Yönetim Merkezi Reklam ve Abone İşleri Güneşli Mh. 1300. Sk. No: 36 Bağcılar/İst. Abone ve Dağıtım Sorumlusu: Metin Ulusoy Tel-Faks: (0212) 515 65 72 GSM & Whatsapp : (0533) 056 83 19 Web ve Sosyal Medya: twitter.com/nebevihayat facebook.com/nebevihayat instagram.com/nebevihayatdergisi dergi.nebevihayatyayinlari.com bilgi@nebevihayatyayinlari.com Abone Şartları 2020 Yılı Yurt İçi Abonelik Bedeli: 120 TL Hesap Numarası Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. Hesabın Adı: Nebevi Hayat Dergisi İban: TR77 0020 5000 0083 3827 1000 02 Yayın Türü: Aylık, Yerel, Süreli Yayın Nebevi Hayat Aylık Dergi(Türkçe) Baskı: Matsis Matbaa, İstanbul, Şubat 2020 Yayınlanacak yazılarda düzeltme ve çıkartmalar yapılabilir. Yazıların bilimsel sorumluluğu yazarlarına aittir.

Editör Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla Hamd; “Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın” (Âl-i İmran, 103) buyruğuyla Müslümanların birlikte olmalarının önemini bildiren Allah’a, Salât ve Selâm “İslâm cemaatinden ayrılmayın, ayrılıklardan sakının. Çünkü şeytan tek kişiyle beraberdir, iki kişiden uzaktır. Kim Cennetin en güzel yerlerini arzu ederse, İslâm cemaatinden ayrılmasın. Kimi, yaptığı iyilik sevindiriyor ve kötülükleri de üzüyorsa o kimse mümindir.” hadisi ile bizlere cemaat halinde olmayı tavsiye eden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, Allahu Teâlâ’nın rahmeti ve bereketi lütuf ve ihsanları; Kur’an ve Sünnet çizgisi üzere devam eden ve Müslüman cemaatlerle birlikte olan, hayırda yardımlaşan ve nasihatleşen müminlerin üzerine olsun. Değerli okuyucularımız; Bu sayımızda değerinin her geçen ortaya çıktığı o kişilerle, salihlerle, beraber olmanın önemini işlemeyi uygun gördük. O kimseler ki yeri geldiğinde konuşmalarıyla yeri geldiğinde de sükût etmeleriyle insanlara Allah azze ve celle’yi hatırlatmaktadırlar. O kimseler ki ne peygamber ne de şehittirler ancak kıyamet gününde peygamberler ve şehitler, onların Allah katındaki makamlarına gıpta ederler. Nurdan minberler üzerine oturmuşlardır ve herkes onları tanır. Selam onlara, onlarla beraber olanlara ve onların kıymetini bilenlerin üzerine olsun. Bu satırları yazdığımız sıralarda kalemimiz ve kalbimiz merkez üssü Elazığ olan 6,8 şiddetindeki depremle sarsıldı. Bu tabii afetten dolayı hayatını kaybeden, zarar görenlere ve yakınlarına Nebevi Hayat ailesi olarak Allah’tan rahmet, bağışlanma ve yardım diliyoruz. Ve sizi değerli yazarlarımızın emekleriyle baş başa bırakıyoruz.


İçindekiler Sahih Bir Cemiyet İle Birlikte Olmanın Önemi Hakan Sarıküçük

Salih Kimselerle Beraber Olmanın Fazileti Ahmet İnal

04

11

KUR'AN'I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR İnsan Sırrının Esiridir M. Sadık Türkmen

17

NEBEVÎ DAMLALAR

Şüphelilerden Uzak Durmak Yener Yılmaz

22

Gündem Analiz Gençleri Bekleyen Büyük Tehlike; Deizm -2Nedim Bal

29

Osmanlı Sonrası İslam Dünyası Dünden Bugüne Suriye Muhammed Eyüp

36

İslam İdarecilerimizin Altın Tarihi İlk Raşid Halife: Ebubekir Es-Sıddîk (R.A.) Cihan Malay

44

Nebevî Aile “Anne Babana Şükret” Halime Yılmaz

51

Serbest Köşe Bu Senin Hikâyen Olabilir Mi? -1 Derya Fıçıcı

56

Gündem İktibas Alimlerin Gözünden Kasım Süleymani Çeviri

60


KAPAK DOSYA Hakan Sarıküçük

SAHİH BİR CEMİYET İLE BİRLİKTE OLMANIN ÖNEMİ

H

amd;

“Hep

birlikte

Salât ve Selâm; “İslâm cemaa-

Allah’ın ipine (İslâm’a)

tinden

sımsıkı yapışın; parça-

sakının. Çünkü şeytan tek kişiyle

lanmayın”

ayrılmayın,

ayrılıklardan

ve

beraberdir, iki kişiden uzaktır. Kim

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği

Cennetin en güzel yerlerini arzu

emredip kötülüğü meneden bir

ederse, İslâm cemaatinden ayrılma-

topluluk bulunsun. İşte onlar

sın. Kimi, yaptığı iyilik sevindiriyor

kurtuluşa erenlerdir”

ve kötülükleri de üzüyorsa o kimse

104)

(Âl-i

İmran,

103)

(Âl-i İmran,

buyruklarıyla Müslümanla-

mümindir.”

(1)

hadisi ile bizlere

rın birlikte olmalarının önemini

cemaat halinde olmayı tavsiye

Kur’an’da, bunlara benzer daha

eden Rasûlullah

birçok ayet ile bildiren Allah’a,

sellem’e,

sallallahu aleyhi ve

1. 57 Tirmizî, Fiten, 7, hadis no: 2165. Tirmizî, hadis hakkında: Bu, hasen sahih garib hadistir, demiştir.

Şubat 2020

4


Allahu Teâlâ’nın rahmeti ve bere-

durur ve onlardan beri olduğunu her

keti lütuf ve ihsanları; Kur’an ve

fırsatta ilan eder. Çünkü Hak ehli

Sünnet çizgisi üzere devam eden ve

olmak önce batıldan ve tüm taraftar

Müslüman cemaatlerle birlikte olan,

ve destekçilerinden “La” sözcüğüyle

hayırda yardımlaşan ve nasihatle-

beri ve uzak olduğunu ilan etmekle,

şen müminlerin üzerine olsun.

sonrasında da “illallah” kelimesiyle

“Cemaat rahmettir, tefrika ise azaptır” (2) buyruklarıyla rahmete kavuşmak

isteyenlere

çözüm

gösteren Rasûlullah sellem

yolunu

sallallahu aleyhi ve

efendimiz, şeytandan korun-

mak isteyenlere sığınacakları en güvenilir barınak olarak cemaat

Hak tarafında olduğunun beyanı ile gerçekleşir. Yüce Rabbimiz de bu durumu Kur’an’da Hizbullah (Allah taraftarı) ve Hizbuş-Şeytan (şeytan taraftarı)

şeklinde

beyan

etmiş,

üçüncü ve ara bir gruptan bahsetmemiştir.

ile birlikteliği tavsiye etmiştir. Bu

Yüce Rabbimiz, “Hakkı batıla karış-

hadis-i

Müslümanların

tırmayın ve bile bile hakkı gizle-

birlikte hareket etmelerinin rahmet

meyin” (Bakara, 42) buyurarak bizlere

şeriften

ve kurtuluşa, ayrılıp parçalanmalarının ise azap ve felâkete sebep olacağı anlaşılmaktadır. Tek başına ve fert olarak kalanlara yanaşıp onları kendi safına çekeceğini belirttiği şeytana karşı yapılacak en iyi tavır ve karşı duruş; safını belli ederek İslam saflarındaki yerini almaktır. Ortada olmak, hiç kimseye karışmamak, nerede, kimin tarafında olduğu bilinmeyecek bir pozisyonda durmak,

Müslümana

yakışmaz.

Müslüman kişi daima Allah

azze ve

celle’nin, Allah azze ve celle’nin taraftar-

Hak ve batılın birbirine karıştırılmamasını ve böyle bir düşüncenin Müslümanın akidesi içerisinde asla yer alamayacağını da bildirmiştir. Çünkü Müslüman nettir. Konjonktüre (3) göre şekil alan, her zaman ve zemine göre kılık değiştiren bukalemun karakterine sahip değildir. İslam’ın reddettiği ve asla kabul edemeyeceği fikir ve akımlardan kendini korur. Müslüman için ölçü tektir. İslam ne demişse onun için odur. Başkası asla onun hayatında yer almaz.

larının ve Allah azze ve celle’nin dininin

İşte bu akide üzere devam edebil-

yanında yer alır. Hak ehlinin tara-

mek ve kendini her taraftan kuşatan

fını tutar. Batıldan, batıl ehlinden

batıla karşı ayakta kalabilmek elbette

ve batılın savunucularından uzak

ki tek başına pek zor olacaktır. Bu

2. Ebû Abdullah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybanî, el-Müsned, nşr. Şuayb el-Arnaut vd. Beyrut, 1998; IV, 278 3. Her türlü durumun ve şartın ortaya çıkardığı sonuç.

Cemazi-el Ahir 1441

5


sebeple sağından, solundan, önün-

her fırsatta, “Bizi sırat-ı müstakime

den, arkasından gelecek her türlü

(doğru yola) ilet. Kendilerine nimet

saldırıya karşı kendisine yardımcı

verdiğin kimselerin yoluna; (yoksa)

olacak bir kitleye ihtiyaç duyacaktır.

gazaba uğrayanların (Yahudilerin),

Aynı anda her yerden üzerine çulla-

ya da sapıtanların (Hristiyanların)

nacak düşmana karşı, kişinin tek başına kendini savunmasını düşünmek de büyük bir yanılgı olacaktır.

yoluna değil.”

(Fatiha, 6-7)

sözcük-

leriyle namazlarımızda ve hayatımızın her anında tekrarlamak-

“Sonra, andolsun, onların önle-

tır. Kendine değil sadece Allah’a

rinden, arkalarından, sağlarından,

güvenmek, dünyadaki taraftarlar-

sollarından kendilerine geleceğim

dan değil sadece Allah’tan medet

(musallat olacağım). Sen de onla-

beklemektedir.

rın çoğunu şükredici (kimse)ler bulmayacaksın.” (A’raf, 17) “Gerçek

şu

ki:

İman

edip

de

yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) bir hakimiyeti yoktur”

(Nahl, 99)

ayeti

kerimelerinde de bahsedildiği üzere şeytan ve taraftarları her fırsatta Müslümana zarar vermek maksadıyla onun üzerine çullanacaklardır. Bu hak bir vaaddir. Ve bundan kurtuluşun tek yolu ise Hakiki iman ehlinden olabilmek, sadece Allah’a tevekkül etmek, Hakkın ve Hak ehli-

Bu zikrettiğimiz sebeplerden ötürü Müslüman bir kişinin bu mücadeleyi kendisiyle aynı yolda bulunan ve omuz omuza aynı safta el bağladığı ve birbirine destek olduğu Kur’an ve sünnet odaklı bir cemaatle birlikte sürdürmesi, onun için en önemli vazifedir. Rasûlullah ve sellem

sallallahu aleyhi

de Müslüman bir cemaatin

küçük bir numunesi olan namazdaki cemaatleşmeyi önemsemiş, safların sık ve düzgün olmasını birlikteliğe hamletmiş, safları bozuk olanların

nin yanında yer almaktır. Çözüm;

kalplerinin de bozulacağına vurgu

Allah taraftarı olmak ve bu tarafta

yapmıştır.

kalabilmektir. Kaygan ve kaypak

“Safları düz tutunuz. İleri geri durma-

zeminlerden uzak durmak, kalpleri elinde tutan Yüce Allah’tan sebat istemek, dini üzere kalabilmeyi ve

yınız. Sonra kalpleriniz de birbirinden farklı olur.” (4)

kalplerimizi kendisine itaate çevir-

“Saflarınızı düzeltiniz, yoksa Allahu

mesini O’ndan istemektedir. Batıl-

Teâlâ’nın aranıza düşmanlık sokaca-

dan ve ehlinden uzaklaşma talebini

ğını iyi biliniz.” (5)

4. Müslim, Salât, 122 5. Buhârî, Ezân 71; Müslim, Salât 127.

Şubat 2020

6


Namazda

dahi

Müslümanların

radıyallahu anh’dan

rivayet edilen bir

birlikteliğini bu kadar önemseyen

hadiste Rasûlullah

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efen-

sellem

dimiz, Müslümanların kulluk imtihanlarını verdikleri şu dünya haya-

sallallahu aleyhi ve

şöyle buyurdu:

“Vaktiyle doksan dokuz kişiyi öldürmüş

tındaki birlikteliklerini de önem-

bir adam vardı. Bu zât yeryüzünde en

semiş ve Müslümanlara bu yolla

büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu.

nasihatte

Ona bir rahibi gösterdiler. Bu adam

bulunmuştur.

Öyleyse

Müslümanlara düşen, Peygamberleri Muhammed

sallallahu aleyhi ve sellem’in

nasihatlerini dinlemek ve bu yolda

rahibe giderek: - Doksan dokuz adam öldürdüm. Tevbe

birbirine kenetlenmiş bir şekilde ve

etsem kabul olur mu? diye sordu. Rahip:

bir vücudun azaları gibi olması gere-

- Hayır, kabul olmaz, deyince onu da

ken yerde bulunmaktır. Tek başına hiçbir uzuv bir işe yaramaz. Vücutla bağını koparan hiçbir uzvun hayatta kalması mümkün değildir. Vücutla irtibatsız eller ne işe yarar? Ayaklar, kollar ne işe yarar? Velev ki baş olsa

öldürdü. Böylece öldürdüğü adamların sayısını yüze tamamladı. Sonra yine yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir âlimi tavsiye ettiler. Onun yanına giderek yüz kişiyi

neye yarar? Bunların hepsi birlikte

öldürdüğünü söyledi, tevbesinin kabul

olursa o zaman hayatiyet bir anlam

olup olmayacağını sordu. Âlim:

kazanır. Varlık o zaman devam eder. İşte o zaman eller ve ayaklar, kollar ve baş kendine düşeni yapar. Vücuttaki vazifelerini ifa ederler. Uzuvlardan birinin bile olmaması hayatı ne kadar da sekteye uğratır! Bunun gibi her bir misal bizler için

- Elbette kabul olur. İnsanla tövbe arasına kim girebilir ki! Sen falan yere git. Orada Allahu Teâlâ’ya ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allah’a ibadet et. Sakın memleketine dönme. Zira orası fena bir yerdir, dedi.

bir numune-i imtisaldir. Yeter ki

Adam, denilen yere gitmek üzere yola

bizler onlardan bir anlam çıkar-

çıktı. Yarı yola varınca eceli geldi.

masını bilelim. Bir vücut gibi bütün

Rahmet melekleriyle azap melekleri

azalarımızla

o adamı kimin alıp götüreceği konu-

bütünleşelim.

Acıda

ve kederde sevinçte ve mutlulukta birlikte gülmeyi ve birlikte ağla-

sunda tartışmaya başladılar.

mayı bilelim.

Rahmet melekleri:

Konumuzla ilgili olarak Ebû Saîd

- O adam tevbe ederek ve kalbiyle

Sa’d İbni Mâlik İbni Sinân el-Hudrî

Allah’a yönelerek yola düştü, dediler.

Cemazi-el Ahir 1441

7


Azap melekleri ise: - O adam hayatında hiç iyilik yapmadı ki, dediler. Bu sırada insan kılığına girmiş bir melek çıkageldi. Melekler onu aralarında hakem tayin ettiler. Hakem olan melek: - Geldiği yerle gittiği yeri ölçün. Hangisine daha yakınsa adam o tarafa aittir, dedi. Melekler iki mesafeyi de ölçtüler. Gitmek istediği yerin daha yakın olduğunu gördüler. Bunun üzerine onu rahmet melekleri alıp götürdü.” (6)

batıldan uzaklaşması ve ardından salihlerin içinde bulunduğu topluluklara katılması veya o tür beldelere hicret etmesiyle mümkündür. Aynı zamanda bu hicretin sadece vücutla

değil

kalple

de

olması

gerekmektedir ki istenen neticeyi verebilsin. Batılın içinde bulunmaya devam edildiği müddetçe tevbe zorlaşacağı gibi, Salihlerin hayatını yaşamak da bir o kadar zorlaşacaktır. Bu yolda etrafta bulunan batıl taraf-

Sahihi Müslim’deki bir başka riva-

tarlarının telkinleri hiçbir zaman

yete göre:

hak ve doğru olamayacaktır. Çünkü

“O kimse iyi insanların yaşadığı köye

Batıl, adı üstünde batıldır. Ondan,

bir karış daha yakın olduğundan oralı

Hakkı övmesini ve hakkı söyleme-

sayıldı.”

sini beklemek mümkün değildir.

Sahihi Müslim’deki bir diğer riva-

duğu ve Hak ehlinden mahrum

yete göre:

Öyleyse çevremizde Batılın bulunbeldelerde veya cemiyetlerde Hak

“Allahu Teâlâ öteki köye uzaklaşma-

üzere kalmak mümkün olabilir mi?

sını, beriki köye yaklaşmasını, melek-

Hakkın söylenmediği ve Hakkın

lere de iki mesafenin arasını ölçmelerini

konuşulmadığı

emretti. Adamın beriki köye bir karış

hatırlanabilir mi? Hakka göre yaşa-

daha yakın olduğu görüldü. Bunun

yanların bulunmadığı yerlerde Hak

üzerine affedildi.” Bir başka rivayette

yaşanabilir mi? Sırat-ı Müstakim

ise:

üzere olunabilir mi? Hak ehli olma-

“Adam göğsünün üzerinde öteki köye doğru ilerledi.” denilmektedir.

ortamlarda

Hak

yanların başlarına gelecek azaptan onların içindeyken emin kalınabilir mi? Oysa bakınız Rasûlullah

sallal-

ne buyurmaktadır:

Katilul Mie (Yüz kişiyi öldüren kişi)

lahu aleyhi ve sellem

ile ilgili zikrettiğimiz bu hadiste

“Allahu Teâlâ bir kavme azap indir-

de gördüğümüz gibi günahlardan

diğinde azap içlerinde olan herkese

uzaklaşmak ve tevbeyi, nasuh bir

isabet eder. Sonra amellerine göre

şekilde yapabilmek kişinin ilk önce

diriltilirler.” (7)

6. Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Tevbe 46, 47, 48. 7. Buhari, Müslim.

Şubat 2020

8


Öyleyse Hak ehlinin olduğu belde-

Ne zaman şehvetlerinden kurtu-

lere veya cemaatlere katılmanın,

lurlarsa, işte o zaman halisane bir

iman üzere kalabilmek için ne denli

şekilde Allah

önemli olduğunu bilmeli ve buna

lecekleri temennisi ile hayatla-

göre davranmalıyız. Bir gün batılın

rını sürdürürler. Bu kimseler için

yanında, diğer gün hakkın, bir saat

Rabbimizden duamız; bir an önce

batılı konuşmak ve övmek, diğer

onları şehvetlerinin esaretinden ve

bir saatte ise hakkı hatırlamak

şeytanın

bizleri değiştirmeyeceği gibi daha

masıdır.

da haktan uzaklaştıracaktır. Şeddad radıyallahu

anh’dan

rivayet

edilen

hadiste Peygamber

sallallahu aleyhi ve

efendimizin,

Rabbimizden

sellem

yaptığı rivayet bu durumu izah eder. "Ben ortakların en hayırlısıyım. Kim bana bir şeyi ortak koşarsa, bedeni, ameli, azı veya çoğu ne olursa olsun bana ortak koşulan kişiye havale ederim. Çünkü ben ondan daha zenginim." (8)

azze ve celle’ye

aldatmasından

yöne-

kurtar-

Diğer bir kesim ise Hak ile batılı birlikte yaşamaktan hiçbir rahatsızlık duymazlar. Müslüman olduğunu söylerken şeriata sövmekten çekinmezler. Allah’ın dininin hâkim olması

düşüncesinde

olduğunu

söylerken ona muhalif olan beşerî nizamlardan ve onlarla iç içe bulunmaktan kaçınmazlar. Bir taraftan Allah’ı

yüceltip

“Allahu

Ekber”

derken diğer taraftan söylemleri ve

Dolayısıyla bazen hak bazen batıl

eylemleri ile batılın en büyük taraf-

üzere olmak Rahmeti Rahman’dan

tarlığını ve destekçiliğini yaparlar.

uzaklaşmaya ve yalnız kalmaya

Batıl ehlinden daha fazla İslam’a

sebep olur.

tavır alırlar. İslam’ı kendi pencere-

Maalesef günümüzde bazı kimseler

lerinden, görmek istedikleri şekilde

batıl üzere bulunduklarını bilmelerine rağmen, nefislerinin şehvetleri ve şeytanın aldatması netice-

görmek isterler. Dini, kendi aciz akıllarına göre yorumlamaya ve sınırlandırmaya çalışırlar. Böyleleri

sinde batıl üzere devam etmekte

bize göre biraz önce zikrettiğimiz

ve bir türlü tevbe etmeye yanaş-

ilk gruptan daha tehlikelidirler.

mamaktadırlar. Bu tür kimseler

Çünkü onlar batıl üzere olduklarını

batılla hakkın hiçbir zaman yan

kabullenmedikleri gibi diğer taraf-

yana olamayacağı bilincindedirler.

tan da bu batıllarına hak kisvesi

Bu sebeple şehvetlerinin esaretle-

giydirmeye çalışmakta ve hakika-

rinden kurtulmadan hakkı yaşa-

tin kendi inandıkları gibi olduğuna

yamayacaklarını gayet iyi bilirler.

diğer

insanları

da

inandırmaya

8. Rivayetleri çeşitli olan bu hadisi bilhassa Ahmed b. Hanbel, Müslim, Beyhakî kaydetmiştir.

Cemazi-el Ahir 1441

9


çalışmaktadırlar. Bu tür kimseler

ahiretin maslahatına ameller işle-

için de Yüce Rabbimizden duamız,

mek için, cemaat büyük bir önem

onları bu yanlışlıklarından döndür-

arz eder. Güzel, temiz ve mutlu bir

mesi ve hatalarının farkına varma-

hayatı kucaklayıp ömür boyu bahti-

larını sağlamasıdır ki böylece hem

yar yaşamanın şartı, içinde salih

kendilerine hem de kendileri gibi

insanların bulunduğu bir cemaatle

olmalarını

birlikte olmaktır.

istedikleri

kimselere

zarar veremesinler.

Şunu unutmamalıyız ki kişi kıyamet

Yukarıda zikrettiğimiz hadiste de

gününde sevdiği kimselerle birlikte

belirtildiği gibi cennetin en güzel

olacaktır. (9) Öyleyse dünyada kimleri

yerlerini, bolluk ve rahatlığını ve

seviyor ve birlikte oluyorsak kıya-

genişliğini arzu edenlerin, sımsıkı

mette de onlarla birlikte olacağımı-

tutunmaları gereken en sağlam

zın şuuru içinde olmalı ve Kur’an ve

kulpun cemaat olduğu bilincinde

sünnet odaklı bir cemaatle birlikte

olmaları da gerekir. Nasıl ki cema-

bulunmaya özen göstermeliyiz.

atle eda edilen ibadetlerde yirmi yedi kat gibi fazladan ecir elde ediliyorsa cemaat ile birlikte olmaktan elde edilecek fayda ve bereketler de

“Şu halde Cemaate devam ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan koyunu kurt yer.” (10)

bir o kadar fazla olacaktır inşallah.

“Şüphesiz

bu,

Yeter ki ihlas ve samimiyetimizi

yolumdur.

Buna

muhafaza edebilelim. Ve cemaat

yollara uymayın. Zira o yollar

şuurunun rahmete vesile olacağı

sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte

bilincinde olalım.

sakınmanız için Allah size bunları

Kur’an ve Sünnet odaklı sahih bir

benim

dosdoğru

uyun.

(Başka)

emretti.” (En’am, 153)

cemaatle birlikte olmanın vere-

“Kendisi için doğru yol belli olduk-

ceği faydalardan birisi de bizlerde

tan sonra, kim Peygamber’e karşı

otokontrolü sağlamasıdır. Böylece

çıkar

günahlar

bir

başka bir yola giderse, onu o yönde

yapılan

bırakırız ve cehenneme sokarız; o

şekilde

pervasızca

aleni

işlenemeyecek,

yanlışlara hızlı bir şekilde müdahale edilebilecektir. İnsanlar yanlış yaptıklarında onları Hakka çevirecek kimselerin olması ne kadar da güzeldir. Hem dünyanın hem de 9. Tirmizi, Hasen ve Sahih bir hadistir. 10. Ebu Davud, Salât, 46; Ayrıca bk. Nesai, İmamet,48.

Şubat 2020

10

ve

müminlerin

yolundan

ne kötü bir yerdir.” (Nisa, 115)


KAPAK DOSYA Ahmet İnal

SALİH KİMSELERLE BERABER OLMANIN FAZİLETİ

T

oplumsal bir yapısı olan

içmeye tekabül ettiği ve hatta

insan,

diğer

daha ileri boyutlarda intihara

eğlenerek,

sevk ettiği herkesçe malum bir

gezerek, dolaşarak, yardım-

durumdur. Tam aksine kala-

laşarak idame ettirmek ister.

balık aile ortamlarında büyü-

hayatını

fertlerle

Bu arzu insanın doğasında vardır.

Bireyler

tabiatların-

dan kaynaklanan bu ihtiyacı gideremedikleri zaman ciddi anlamda

sıkıntıya

düşerler.

yen, güvendiği eşi dostu fazla olan insanların mutluluğu da ortadadır. Teknolojik

aletlerin

hızla

Günümüzde yapılan araştır-

geliştiği ve hayatın merkezine

malarda

yerleştiği günümüz modern

içinde

yalnızlık olan

duygusu

insanların

bir

dünyasında

sosyal

hayat

günde yaşadığı stresin yakla-

açısından bireyleri bekleyen

şık olarak 15- 20 adet sigara

önemli iki tehlike vardır: Var

Cemazi-el Ahir 1441

11


olan her türlü toplumsal bağın

meclis kıyamet gününde) kendileri için

çözülmeye başlaması ve yanlış bir

bir üzüntü (kaynağı) olur.” (1) sözü de

yöne evrilmesi. Maalesef telefon,

hatırlara gelince böyle bir birliktelik

televizyon ve internet bağlantılı

hiç olmasa daha mı iyi olurdu acaba

diğer cihazlar zaten pamuk ipli-

denilmeden edilemiyor.

ğine bağlı olan iletişim ortamını dumura uğratmıştır. Bu sebepledir ki başları televizyon ekranına çivilenerek sabitlenmiş, elleri telefonlara

zincirlerle

prangalanmış

ama yine de kalpleri dostlarına sıkı sıkıya kenetlenmiş öylesine muhteşem muhabbet(?) meclislerine çokça şahit olmaktayız.

Dinimiz İslam, insanlar arasındaki bağı güçlendirmek için birtakım hükümler koymuştur. Anne-baba hakları, sılayı rahim, komşuluk ilişkileri vs. hep bu hükümlerin parçalarıdır. İslam, bu bağları yerine göre imandan sonraki en önemli iş saymış yerine göre cennete girmeye basamak yapmış yerine göre de bu

Meselenin ilk yönünü oluşturan

bağları kesmeyi imanî bir eksiklik

bu durum, birlikte yaşama ruhunu

olarak kabul etmiştir. Ama özünde

baltaladığı için tehlikelidir elbet.

bütün bu ilişkiler yumağını Allah

Ancak meseleye bir de tersinden

azze ve celle’nin

bakacak

gelen

kaydıyla sınırlandırmıştır. Bu açıdan

şu soruya cevap vermek zorunda

bakıldığında dinimizin talep ettiği

kalacağız. Her türlü engele rağmen

husus salt bir birliktelik değil hayra

beraber işler yapabilmeyi başar-

vesile olmuş bereketli bir muhabbet

mış, aynı ortamı kullanıp güçlü

ortamıdır. İşte bu nedenden dola-

bir iletişim kurabilmiş insanların

yıdır ki Müslüman bir fert eşini,

hepsini tebrik mi edeceğiz acaba?

dostunu, ahbabını seçerken kendi-

Birlikteliklerini

sini çevreleyen bu çemberin salih

olursak

akıllara

hayır

yolunda

rızasına uygun olma

kullanmış olsalardı cevabımız “tabi

kimselerden

ki evet!” olacaktı. Ama maalesef

edecek; namaz kılan, ibadetlerini

onları birleştiren ortamlar camiler,

önemseyen ve ahiret derdi olan

sohbet meclisleri, Kur’an halka-

kişilerle dost olmaya özen göste-

ları değil de okey salonları, nargile

recektir.

kafeler olunca durum biraz değişi-

ölçülerine uymayan her arkadaş,

yor. Peygamber

sallallahu aleyhi ve sellem

her dost kıyamet gününde onun

efendimizin “Allah’ı zikretmeden bir

için bir pişmanlık sebebi olacaktır.

meclisten kalkan topluluk, eşek leşi gibi

Kur’an-ı Kerim bu pişmanlığı şöyle

(bir pislik)den kalkmış gibi olur ve (bu

tasvir eder: “O gün zalim kimse

1. Ebu Davud 4/264

Şubat 2020

12

Aksi

oluşmasına

takdirde

dikkat

İslam’ın


ellerini ısıracak, ‘Eyvah!’ diyecek,

Bunun üzerine Efendimiz

‘Keşke Peygamberin yanında bir

aleyhi ve sellem:

yol tutsaydım!’ ‘Eyvah!’ diyecek, ‘Keşke falancayı dost edinmeseydim. Çünkü Kur’an bana gelmişken

o,

hakikaten

beni

ondan

saptırdı. Şeytan insanı yapayalnız ve

yardımcısız

bırakmaktadır.”

sallallahu

“Bu mekânda Cenab-ı Hak Semud Kavmi’ni helak etti. O gazaptan bir hisse gelmemesi için buralardan su almayınız.” buyurdu. Ashab:

(Furkan, 27-29)

Arkadaş tercihi her insan için

su doldurduk ve bu sudan hamur

hayati bir öneme sahiptir. Çünkü

yaptık, deyince Peygamber

insanoğlu demirden, ruhsuz olarak

aleyhi ve sellem:

yaratılmış değildir. O, bulunduğu mekândan ve orayı dolduranlardan en tabii olarak etkilenir. Kaldı

Ya

Rasûlallah!

Kırbalarımıza sallallahu

– Suları boşaltın ve hamurları dökün! emrini vermiştir.” (2)

yapılmış

Efendimiz eşyanın tabiatını çok iyi

nesnelerin bile hissiyatı, tabiatı

bilir ve ona göre muamele ederdi.

vardır. Bir otomobil, sürücüsüne

Bu olayda da görüldüğü gibi hamur

göre refleksler verirken elektronik

deyip geçmemiş, o ortamdan bir

bir araç kullanıcısına göre perfor-

hisse aldığını düşünmüş ve onu

mans sergilemektedir. Hâl böyley-

yiyecek olan ashabı kirama da bu

ken insanoğlunun sürekli oturup

hisseden bir pay vereceğini hesap

kalktığı ortamdan etkilenmemesi,

etmiştir.

etrafında

hamuru dahi önemseyen Rasûlul-

ki

demirden,

çelikten

bulunan

dostlarına

İçtiği

suyu,

tükettiği

efendimiz o

kayıtsız kalması mümkün değildir.

lah

Efendimiz

mübarek nesli işte böyle yetiştir-

sallallahu aleyhi ve sellem’in

hayatında meydana gelen şu olay varlıkların canlı olsun cansız olsun bu hususta ne kadar hassas olduğunu ortaya koymaktadır. “Bin

bir

meşakkat

dolu

sallallahu aleyhi ve sellem

mişti. Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem

efendimiz ashabının kimlerle dostluk ettiğini, hayatlarını kimlerle

Tebük

paylaştığını

önemserdi.

Çünkü

sallallahu aleyhi ve sellem’e

Seferi’nden dönüşte ashabı kiram,

Efendimiz

gölgelenmek ve su temin edebilmek

göre “Kişi dostunun dini üzeredir.

için Semud Kavmi’nin taşları oyarak

Öyleyse herkes, kiminle dostluk kura-

yapmış olduğu köşklere girmişlerdi.

cağına dikkat etmelidir.” (3)

2. Buhari, Enbiya 17 3. Ebu Davud, Edeb,19

Cemazi-el Ahir 1441

13


Ashabı

kiram

olmayanlarla onlara

zaten

Müslüman

kötülerle dost olması bir yana zaru-

edemez,

ret olmaksızın onlarla aynı ortamı

dostluk

haddinden

fazla

yakın

olamazdı. Böylesi bir dostluğu Allah azze ve celle

yasaklamıştı (Maide, 51).

Bunun dışındaki dostluklarda da dikkatli olunmalıydı. Çünkü kötülerle ve kötülüklerle olmak insana her

zaman

kaybettirir,

yanlışa

her daim yakın olmasına sebep

paylaşması bile düşünülemezdi. Efendimiz

sallallahu

aleyhi

ve

sellem

mesele iyice anlaşılsın diye ashabına çeşitli örnekler veriyor, aklî izahatlar

ile

zihinlerine

hitap

ediyordu. Yine bir gün nasihatlerinde şöyle buyurmuştu:

radıyallahu anha

“İyi (salih) arkadaşla kötü arkadaş

ile olan muhabbetinde Rasûlul-

misk taşıyan kimse ile körük üfüren

lah

efendimiz

kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu

ileride meydana gelecek hadiseler-

ikram eder yahut sen ondan (miski)

den bahsetmişti. “Bir ordu Kabe’ye

satın alırsın ya da ondan güzel bir

saldırmak üzere yola çıkacak; bir çöle

koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise

geldiklerinde baştan sona bütün ordu

ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir

yere batacaktı.” Bunu duyan Aişe

koku duyarsın!” (5)

olurdu. Bir gün Aişe

sallallahu aleyhi ve sellem

radıyallahu anha

annemiz:

Kalpten

samimiyetle

çıkan

bu

“Ya Rasûlallah! Onların arasında

şerefli sözler ashabın kulaklarına

ticaret için yola çıkanlar ve kötü

değil gönüllerine işliyordu. Hem

niyetli olmayanlar varken niçin

kalpleri hem akılları bu hikmet

hepsi birden yere batacaktır? diye

damlaları

sorunca Rasûlullah

İslam’ın özü ruhlarına sinmişti.

sallallahu aleyhi ve

ile

iyice

yoğrulmuş,

İslam’dan önceki döneme de şahit

sellem:

“Hepsi birden yere batacak, ahirette yeniden diriltilip niyetlerine göre hesaba çekileceklerdir” buyurmuştu.” (4)

oldukları için kötülüğü de kötüleri de çok iyi biliyorlardı. Artık iyilerle hatta en iyi ile beraber olmalıydılar. Bunun için insanlığın Efendisi ile sürekli beraber olmaya gayret

Yani, kişi kendisi kötülük işlemese

ettiler. Dünya işleri ondan bizi

bile sırf kötülerle beraber olduğu

ayırmasın diye didinip durdular.

için cezalandırılacak, onların akıbe-

Hem Efendimizin meclisine gele-

tine

olacaktı.

bilmek hem de rızıklarını temin

İşte bundan dolayı Müslümanın

etmek için işlerini kardeşleriyle

dünyada

hissedar

4. Buhârî, Büyû` 49; Hac 49 5. Müslim, Birr, 146

Şubat 2020

14


nöbetleşe devam ettirdiler. Efen-

– Hanzala münafık oldu Ey Allah’ın

dimizden uzak geçirdikleri anları

Rasûlü, dedim. Rasûlullah

kendileri için hüsran bildiler. Öyle

aleyhi ve sellem

ki bazı hallerden dolayı kendilerini ağır ifadelerle bile itham ettiler.

sallallahu

bunun üzerine:

– O nedir (o ne biçim söz)! dedi. Ben de şöyle dedim:

sallallahu aleyhi ve sellem’in

– Ey Allah’ın Rasûlü! Senin huzu-

katiplerinden Ebu Ribi Hanzala b.

rundayken bize cehennemi, cenneti

er-Rebi el-Üseydi kendi başından

hatırlatıyorsun. Sanki gözlerimizle

geçen bir hadiseyi şöyle anlatır:

görüyoruz.

Rasûlullah

“Bir gün Ebu Bekir ile karşılaştım. Bana:

Fakat

huzurundan

çıkınca, eşlerimizle çocuklarımızla meşgul oluyor, mesleğimizi icra ediyoruz. Çok (şeyi) unutuyoruz.”

- Ey Hanzala nasılsın?

Bunun üzerine Rasûlullah

sallallahu

- Hanzala münafık oldu.

aleyhi ve sellem:

- Subhanallah sen ne diyorsun?

– Nefsim kudreti elinde olana yemin

- Rasûlullah’ın huzurunda bulunuyoruz. O, bize cenneti ve cehennemi hatırlatıyor, sanki oraları gözleri-

olsun ki huzurumda bulunduğunuz hal üzere ve (o şekilde) hatırlamaya (zikirde) devam etseydiniz melekler (evlerinizde) döşekleriniz üzerinde ve

mizle görüyoruz. Fakat onun huzu-

yollarda sizinle musafaha ederlerdi.

rundan

Fakat ey Hanzala, bir saat ibadetle bir

çıkınca,

çocuklarımızla

hanımlarımızla,

meşgul

oluyoruz.

Onların işleri ile meşgul oluyoruz. Çok (şeyi) unutuyoruz.

saat dünya işleriyle uğraşınız yeter, diye üç defa tekrarladı.” (6) Ashabı kiramı okuyup da hayret

(Bunun üzerine) Ebu Bekir

radıyallahu

etmemek

gerçekten

mümkün

şöyle dedi: “Vallahi mutlaka biz

değil! Koyu bir cehaletten aydın-

de bunun benzeri ile karşı karşıya

lık bir hayata böylesine koşmaları

anh

kalıyoruz.” (Hanzala

radıyallahu anh

anlatmaya

takdire şayandır hakikaten! Onlar facirler topluluğu iken imanın gücü ile

salih

kimselere

dönüştüler.

devam ederek) Ben ve Ebu Bekir

Bunu yaparken kötülüklerle dolu o

(Rasûlullah’a) koşup gittik. Nihayet

eski hayatlarına dönüp bakmadılar

Rasûlullah’ın huzuruna vardık. Ben

bile. Hiç acaba demediler, tereddüt

hemen:

etmediler. Önce kalplerini sonra

6. Müslim, Tevbe 12-13

Cemazi-el Ahir 1441

15


da her şeylerini değiştirdiler. İşle-

Salihler; Allah’ın mağfiretine layık

rini, eşlerini, kardeşlerini... Tek

olanlardı.

bir dertleri vardı. Uğruna canlarını feda edecekleri şerefli bir dert… Salihlerden olmak. Yani hem salih kimseler olacak hem de salihler arasında bulunacaklardı. bu

salihler?

en

iyi

bilen

rabbinizdir. Eğer iyi (salih kimseler) olursanız bilesiniz ki Allah kendisine yönelenleri bağışlayıcıdır.” (İsra, 25)

Peki salih/iyi olmak nasıl olurdu? Kimlerdi

“Kalplerinizdekini

Bunları

sorduklarında Kur’an hemen imdatlarına yetişmiş, aradıkları cevaplar ile onları teskin etmişti.

Salihler; hayra anahtar şerre kilit olan, daima iyilik yolunda koşturan, her işlerinde Allah’ın hakkını da kulların hakkını da gözetip hakkaniyetle hareket eden, insanlık

Salihler; Allah’ın lütfunu hak eden

için faydalı bir nefer olan erdemli

kimselerdi.

kimselerdi.

“Kim Allah’a ve peygambere itaat

Velhasıl salihler; yollarını Allah’ın

ederse işte onlar, Allah’ın kendile-

kitabıyla çizen, İslam’ın boyasıyla

rine lütuflarda bulunduğu peygam-

boyanıp

berler, sıddıklar, şehidler ve sâlih

O’nun adıyla hareket eden, kulluğun

kişilerle beraberdirler; bunlar ne

hakkını veren yiğitlerdi.

güzel arkadaşlardır!” (Nisa, 69) Salihler; Allah’ın yeryüzüne varis tayin

ettiği

yiğitlerdi.

“Andol-

sun zikirden sonra Zebur’da da “Yeryüzü iyi kullarıma kalacaktır” diye yazmıştık.” (Enbiya, 105) Salihler; Peygamber ve sellem’e

sallallahu aleyhi

dostluk eden şereflilerdi.

“İkiniz de Allah’a tövbe ederseniz (çok iyi olur), çünkü kalpleriniz eğrilmişti. Ama peygambere karşı bir dayanışma içine girecek olursanız bilin ki herkesten önce Allah onun dostu ve koruyucusudur, sonra da Cebrail ve iyi müminler. Melekler de bunların ardından onun yardımcısıdır.”

Şubat 2020

16

(Tahrim, 4)

Allah

adıyla

yürüyen,

Ve onların duası şöyle idi: “Ey gökleri

ve

y eri

y aratan!

Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat." (Yusuf, 101)


KUR'AN'I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR M. Sadık Türkmen

İNSAN SIRRININ ESİRİDİR Ey iman edenler! Sizden olmayanları sırdaş edinmeyin, onlar size kötülük yapmaktan geri durmazlar, sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların ağızlarından nefret taşmaktadır; kalplerinin gizlediği daha büyüktür. Gerçekten size delillerimizi açıklamışızdır, eğer düşünüyorsanız. (Âl-i İmran,118)

İ

nsan hayatına tesir eden

kişi: “Ben senin kardeşin

en önemli etkenlerden

değil miyim?” diye sorunca

biri de arkadaşlık bağı-

cevaben: “Hayır, benim asıl

dır. Bazen arkadaş kişinin

kardeşim seni esir alan bu

öz kardeşinden daha yakın

kişidir” demişti.

olabilir. Bu meseleye Bedir Savaşı’nda Musab bin Umeyr radıyallahu

anh’ın

verebiliriz.

örneğini

Müslümanların

müşriklerden aldığı esirler

Halk arasında “bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu

söyleyeyim”

meşhur olmuş bir söz vardır. Bu söz bizlere insanların

arasında onun kardeşi de

davranışlarının

vardı. Musab

tesirli

radıyallahu anh

diye

ne

olduğunu,

kadar yapılan

ensardan olan Müslümana,

iyi veya kötü davranışların

öz kardeşini sıkı bağlama-

başkalarına

sını söylemişti. Esir olan

ettiğini

nasıl

sirayet

göstermektedir.

Cemazi-el Ahir 1441

17


İnsan arkadaşlığın ne denli önemli

bireyin ahiretini tehlikeye atacak

bir şey olduğunu kavrayamazsa

bir dostluktan sakınılması gere-

hüsrana doğru yol almaktan başka

kir. Arkadaşlığı sadece basit bir

bir şey yapamaz. Çünkü özellikle

kelime olarak ele alma hatasından

günümüzde toplumların hayatında

sakınması ve gereken ehemmiyeti

şer yaygınlaşmış, hayır azalmıştır.

vermesi gerekir. Zira arkadaşlık

Eğer hayırlı bir arkadaş aranmazsa

kişinin hayat mecrasını etkileyecek

şerrin

biz alandır. Ebu Hureyre

yörüngesinden

kaçmak

mümkün olmaz. Günümüzde

anh

arkadaşlığı

yalnızca

dedi ki: Nebi

radıyallahu

sallallahu aleyhi ve sellem

şöyle buyurdu: “Kişi arkadaşının dini

insanlarla kurulan bir bağ olarak

üzeredir. O halde herkes kiminle arka-

görürsek bu bizi yanılgıya götürebi-

daşlık yaptığına bir baksın.” (1)

lir. Arkadaşlığın karşılıklı muhab-

Müslümanların kendi toplumlarında

bet, sır paylaşma, vakit geçirme gibi insanlarla ilintili bir yönü olsa da aslında insanın hayatını kuşatan, onu etkileyen ve hayatına yön veren her şeyi de aynı şekilde bir arka-

yapmaları gereken bu olduğuna göre acaba diğer dinlere mensup kişilerle arkadaşlık ve dostluk kurmanın, onları sırdaş edinmenin durumu ne olur?

daş olarak değerlendirmekte fayda

İmam Kurtubi

vardır. Bu manada toplumsal ileti-

tefsirinde şöyle demiştir: "Allah

şim araçları, televizyon, sinema ve

azze ve celle

kitap gibi bazı materyaller de arka-

kâfirleri, Yahudileri ve heva ehlini

daş konumunda değerlendirilme-

dost ve sırdaş edinmekten, onlarla

lidir. Bazen aileler, gençlerini kötü

istişarede bulunmaktan ve işlerini

arkadaşlardan uzak tutalım derken

onlara dayandırmaktan nehyetti.

daha tehlikeli durumlarla baş başa

'Senin

bırakabilmektedirler.

muhalif olan kimseyle görüş alış-

Testinin çatladığı vakit içinde olanı sızdırması

misali

arkadaşlık

ve

dostlukta ne kadar dikkatli olunması gerektiğini göstermektedir. İnsan yeni tanıştığı birine ilk anda kendisini tanımasa da zamanla birlikte-

rahimehullah

bu ayetin

bu ayette müminleri,

gittiğin

yola

ve

dinine

verişinde bulunmak uygun değildir' diye söylenmiştir. Şair şöyle dedi: 'Kişinin kim olduğunu sorma, sor kimdir arkadaşı.

liğin çok olması ile açılır ve etki-

Çünkü her dost ittiba edinir kendine

lemeye çalışır. O halde Müslüman

sırdaşı.'

1. Ebu Davut, 4833

Şubat 2020

18


İbni Mesud

radıyallahu anh’ın:

'İnsan-

kullanan birisi yok. Onun sana

lara arkadaşlarının kim olduğuna

kâtiplik yapmasını ister misin?”

bakarak itibar edin' dediği rivayet

diye soruldu. Dedi ki: “Eğer bunu

edilmiştir.

yaparsam müminler haricinde birini

Ebu Musa el-Eşari radıyallahu anh Ömer radıyallahu anh’ın

yanına bazı hesap-

lamaları göstermek için geldi. O hesap defterini Ömer

radıyallahu anh’a

gösterince çok beğendi. O esnada

ehline

yazdırmak

caiz

değildir.

Yine alışveriş, vekil tayin etme gibi tasarruflarda onları kullanmak caiz değildir.”

bir yazı ulaştı,

Ben de diyorum ki: Maalesef bu

Ebu Musa’ya: Senin kâtibin nerede.

zamanlarda kitap ehlini kâtipler

Çağır

ve

Ömer

radıyallahu anh’a

sırdaş edinmiş olurum. Zimmet

onu,

insanlara

bu

yazıyı

okusun' dedi. Ebu Musa

girmez' dedi. Ömer

'O mescide radıyallahu anh

'Niçin, yoksa o cünüp mü?' diye radıyallahu anh:

'O,

Hristiyan’dır' dedi. Bunun üzerine Ömer

radıyallahu anh

edinmekle

durum-

lar değişti. Böylece onlar cahil ve

radıyallahu anh:

sordu. Ebu Musa

sırdaşlar

çok kızdı ve şöyle

dedi: 'Allah onları rahmetinden uzaklaştırmışken sen onları kendine

ahmak emirler ve valiler nezdinde efendi konumuna yükseldiler.” Allah

azze ve celle,

(3)

İmam Kurtubi’ye

rahmet eylesin acaba günümüzde güya kendisini İslam dinine nispet etmeye çalışan insanları görseydi ne düşünürdü?

yakın tutma, Allah onları alçaltmış-

Müslümanlar

ken sen onlara değer verme, Allah

temiz olması sebebiyle her insa-

onları hain olarak belirtmişken sen

nın hayra ve hidayete nail olmasını

onları emin kabul etme.'

isterler. Hatta kendileri ile aynı dine

Yine Ömer

(2)

radıyallahu anh’dan

şöyle

uymayanlar

kendi

fıtratlarının

hakkında

dahi

hep

dediği rivayet edildi: “Ehli kitabı

hüsnü zan beslerler. İslam’ın hâkim

yanınızda

Çünkü

olduğu dönemlerde ve günümüzde

onlar rüşveti helal görür. İşlerinizde

dahi Müslümanlar bu özelliklerini

ve idarelerinizde Allah'tan korkan-

sürdüre gelmişlerdir. Ancak Müslü-

ları çalıştırın."

manların her şeye karşılık dinine

Ömer

çalıştırmayın.

radıyallahu anh’a:

“Hira Hristi-

mensup

olmayanların

kendileri

yanlarından bir adam var, ondan

hakkında ne düşündüklerini bilme-

daha iyi yazan, kalemi daha iyi

leri gerekir. Çünkü zor durumda

2. Beyhaki, c.10, s.127 3. Kurtubi tefsirine bakınız

Cemazi-el Ahir 1441

19


kaldığı zaman iyilikte bulunduğu

Ayet-i kerîmenin “Onların ağzın-

insanlardan hasmane bir tavırla

dan nefret taşmaktadır…” bölümü

karşılaşınca bocalamaması gerekir.

hakkında İmam Taberi

Bu ayet-i kerîmede Allahu Teâlâ, kendisine dostluk beslemememiz gerekenlerin

biz

Müslümanların

lah

rahimehul-

şöyle dedi: “Zikri Yüce Allah

şunu kastetmiştir: ‘Ey müminler! Kendiniz dışındakileri dost edinmekten menettiğim bu kişilerin

her zaman zorluk çekmesini iste-

size karşı nefreti ağızlarından yani

yen kişiler olduğunu söylemiş-

dillerinden ortaya dökülmüştür.

tir. Şu an her ne kadar özgürlük,

Onların dillerinden açığa dökü-

insan hakları, eşitlik gibi yaldızlı

len şey ise küfürleri üzere sabit

sözlerle bizi aldatmaya çalışsalar

kalmaları ve kendilerinin üzerin-

da İslâm’ın yeryüzüne nüzulünden

den devam etmiş oldukları sapık-

itibaren tüm kâfirlerin adeti böyle

lığa muhalif olanlara düşmanlık-

olagelmiştir. Günümüzde yaşanan vahşetlerin hatırlanması buna delil olarak yeterlidir. Çünkü onlar Allah azze ve celle’nin insanı yaratmış olduğu

temiz fıtrattan çıkmış, zamanın ilerlemesi ile de hayvanlardan daha aşağı dereceye inmiştir. Bundan

larıdır. İşte bu onların iman ehline olan düşmanlıklarının en güçlü sebebidir. Çünkü bu, dine karşı düşmanlıktır. Dine karşı düşmanlık ise ancak iki düşmandan birinin diğerinin dinine girmesi ile nihayete erer. Bu da eğer kendisine girilen din daha önceden dala-

dolayı sen onları hayvanlara dahi

let üzere ise hidayetten dalalete

çok şefkatli görürken, Müslüman

geçiş olur. Onların müminler için

göçmenlerin

batması

böyle düşünmesi ve dinleri üzere

için deniz ortasında onları mızrak-

kalmaları onların müminlere karşı

larla delmeye çalışırken görürsün.

olan öfke ve düşmanlıklarının en

Yüce Allah kâfirlerin bu özelliğini

bariz delilidir.” (4)

başka bir ayette şöyle hatırlatmak-

Allahu

tadır: “Ehli kitaptan kâfirler ve

nin Müslümanlara karşı kalple-

putperestler Rabbinizden size iyi

rinde besledikleri nefretin daha

bir şey indirilmesini istemezler.

büyük

Hâlbuki Allah rahmetini ancak

Müslümanların

dilediğine tahsis eder. Allah büyük

karşı teyakkuzda olması gerek-

lütuf sahibidir.” (Bakara, 105)

tiğini

4. Taberi, aynı ayet

Şubat 2020

20

botlarının

Teâlâ’nın

olduğunu

ortaya

küfür

beyan daima

çıkarır.

ehli-

etmesi onlara Özellikle


Kur’an'da onların düşmanlıkları-

Yaşanan

nın boyutu kapalı bırakılmıştır ki

manların ders çıkarması gerekir.

hiçbir Müslüman kitap ehlinden

Özellikle kitap ehlinin ve putpe-

ve müşriklerden oluşan kâfirlerin

restlerin sözlerine güven olma-

düşmanlığından gafil olmasın.

yacağını, onların gücü ellerine

Ayetten Çıkarılacak Bazı Dersler İnsan oturup kalktığı ve dost-

tecrübelerden

Müslü-

aldıkları zaman hiçbir anlaşmayı ve sözü tutmayacağı unutulmamalıdır.

luk kurduğu kişiler ile anılır. Bu

Bugün tüm dünyanın İslam’a karşı

sebepten dolayı arkadaş seçimi

birleşmesi

her yaş grubundan insan için çok

dir. Bu İslam’ın haklı olduğuna

önemlidir. Allah’ın bizler için ne

Rasûlullah

takdir ettiği bizlere kapalı oldu-

hadislerinde bildirdiği bilgilerin

ğuna göre ömrümüzün son anına

gerçekleşeceğine en büyük delil-

kadar

lerdendir. Aynı zamanda kâfir-

amellerimizde

dikkatli

lerin

davranmalıyız. “Kesin olan şey (ölüm) gelinceye kadar rabbine kulluk et.”

(Hicr, 99)

ayeti kerimesi bize rehber olmalıdır.

tesadüf

eseri

değil-

sallallahu aleyhi ve sellem’in

İslam’a

ve

Müslümanlara

karşı içlerinde gizledikleri kinin tezahürüdür.

Yüce

Allah

şöyle

buyuruyor: “Sen onların dinlerine uyumadıkça Yahudiler de Hıris-

İslam hukuku her ne kadar kitap

tiyanlar da senden asla memnun

ehli ve putperestlerle alışverişi

kalmayacaklardır.

mübah görmüşse de bu durum

doğru yol ancak Allah’ın yoludur.

her konuda onlara güveneceği-

Eğer sana gelen ilimden sonra

miz anlamına gelmez. Özellikle

onların arzularına uyarsan bilesin

Müslümanlar

ki artık Allah sana ne dost ne de

önemli

işlerinde

onların bilgi elde etmesini engel-

De

ki:

Asıl

yardımcı olacaktır.” (Bakara,120)

lemelidir. Bunun yolu Müslümanların kendi aralarında sır olan her işte Müslümanlardan takva sahibi kişileri

seçmekle

olur.

Zahiren

takva sahibi olmayan Müslümanları dahi böylesi durumlara layık görmezken kafirlerin uzak tutulması daha fazla önem arz eder.

Cemazi-el Ahir 1441

21


NEBEVÎ DAMLALAR Yener Yılmaz

ŞÜPHELİLERDEN UZAK DURMAK Ali b. Ebi Talib’in oğlu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in (kızı Fatıma’nın oğlu yani) torunu ve hoş kokulu reyhanı Ebu Muhammed el-Hasan radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah’dan şunu ezberledim: “Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe etmediğini yap.” Buharî, Büyü 3; Tirmizî, Kıyame 60

Hz. Hasan radıyallahu anh’ın Hayatından Bilgiler; Rasûl-i

Ekrem

Efendi-

miz’in

sevgili

torunu

Hasan

radıyallahu

anh,

yılında Medine’de

625

doğdu.

Muhammed’dir. Babası Ali radıyallahu anh,

radıyallahu anha’dır.

Peygamberimiz ve sellem’in

büyüdü.

Rasûlullah

rin

sellem

Şubat 2020

22

verdi.

Küny esi

Ebu

sallallahu aleyhi

yakın

alakası,

şefkati ve terbiyesi altında

Kendisine “Hasan” ismini sallallahu aleyhi ve

annesi Fatıma

Raşid

beşincisidir.

halifeleHalifelik

hakkından Muaviye lehine


vazgeçmek suretiyle Müslümanlar

25 Defa Yürüyerek Hacca Gitti

arasındaki birliği temin etmiştir.

Hz.

Cömert ve hâkim bir zat idi. Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem’den

13

hadis rivayet etmiştir. Rivayetleri Sünenlerde yer alır.

defa yürüyerek

haccetmiştir. Ağzından hiç kötü söz çıkmazdı (2).

Soyu Hz.

Çocukları

Hasan, 25

Hasan’ın

neslinden

lere “Şerif” unvanı

gelen-

verilmiştir.

Birkaç hanımından toplamda 11

Tarihte bunlar tarafından kurulan

çocuğu olmuştur. İsimleri; Muham-

İdrisiler, Ressiler, Sa’diler ve halen

med, Zeyd, Hasan, Hasan, Kasım,

devam eden Filaliler (Fas) ile Haşi-

Ebubekir, Abdullah, Amr, Abdur-

miler (Ürdün) gibi birçok hanedan

rahman, Ömer, Talha.

vardır.

Vefatı ve Kabri

Özellikleri Hasan

radıyallahu anh,

itibaren

halim,

küçüklüğünden

selim,

çarpışma

ve mücadeleyi sevmeyen, sulh ve anlaşmayı tercih eden bir şahsiyet ve karakter sergilemiştir. Babasının yanında Cemel ve Sıffin muharebelerinde yer almasına rağmen çarpışmaya katılmamıştır. Hz. Hasan’ın, tasavvuf ve zühd dünyasında mühim bir yeri vardı. Günlerinin çoğunu oruçla geçirir, riyadan uzak durur ve nazik bir dille konuşurdu. Hz. Hasan’ın faziletleri saymakla bitmez. O; efendi, hilm, vakar,

7 Nisan 669 tarihinde Medine’de vefat etmiştir. Vefat etmeden önce kardeşi

Hüseyin

radıyallahu

anh’a,

Resul-i Ekrem Efendimiz’in yanına, bu

mümkün

olmadığı

takdirde

Cennetü’l-Baki’de annesinin yanına defnedilmeyi vasiyet etti. Mervan bin Hakem birinci teklife karşı çıktığı için Medine Valisi Said bin As’ın kıldırdığı cenaze namazından sonra Cennetü’l-Baki’de annesinin yanına defnedildi.

Şüpheli Şeylerden Uzak Durmak: Bu

hadisi

şerif

bir

Müslüman

için ölçü sayılabilecek bir kuraldan bahseder. O kural da insanın

sekinet ve haya sahibi, son derece

haramlardan uzak durması için

cömert, herkes tarafından sevilen,

yeterli bilgiyi vermektedir. Kural;

fitne ve kılıçtan nefret eden bir zat-ı

“Yapacağın iş hususunda şüphe

mübarek idi (1).

duyuyorsan onu terk et” kuralıdır.

1. Suyutî, Tarîhu’l-hulefa, s. 189 2. Suyutî, Tarîhu’l-hulefa, s. 190

Cemazi-el Ahir 1441

23


Hadisi şerifte terk etmemiz istenen

Şüpheli konular etrafında dolaş-

şüpheli şeyler, bir konuda ya delille-

manın ne kadar tehlikeli olduğunu

rin tearuzuyla veya alimlerin ihtilafıyla ortaya çıkar. Bunlar “mekruh” veya “mübah” olan şeylerdir. Mekruh, kul ile haram arasında bulunan

bir

eşiktir.

Hayatında

mekruha çokça yer veren kimse, harama düşme tehlikesi ile yüz yüzedir. Mübah da kul ile mekruh arasında yer alan bir eşiktir ki buna çokça yer veren de mekruha düşer.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem,

çoban ve koruluk misaliyle en

güzel şekilde beyan etmiştir. Efendimizin

sallallahu aleyhi ve sellem

şüpheli

şeylerden sakınmasıyla alakalı pek güzel misaller vardır. Bir defasında yolda bir hurma bulmuş ve: “Bu hurmanın sadaka olması ihtimalinden

korkmasaydım,

onu

yerdim.” buyurmuştur. (4)

Kişinin şüpheli olanları terk etmesi genelde “vera” diye isimlendirilir.

Dolayısıyla helal bile olsa, kişiyi

Sözlükte

mekruha veya harama düşürece-

çekinmek” anlamındaki vera’ keli-

ğinden korkulan işleri yapmaktan

mesi terim olarak “haram ve günah

kaçınmak gerekir.

“sakınmak,

kaçınmak,

olup olmadığı şüpheli hususlardan özenle kaçınıp helal ve mübahların

Mekruhu işleme alışkanlığı kişiyi,

bir kısmından feragat etmek” anla-

aynı cinsteki haram olan veya bir

mında kullanılır. Bu sebeple vera’

şüphe

bulunan

yasağı

işlemeye

sevk eder. Bu ise vera nurunu eksilterek kalbin kararmasına sebep olur. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:

takvanın ileri ve özel bir şekli kabul edilir. - Takva mahzurlu olanı, vera’ ise helal olması şüpheli olanı terk etmektir. radıyallahu anh’ın

Kaynaklarda Ömer

“...Kim şüpheli olduğunu sezdiği bir

beytülmale

şeyi terk ederse, haramlığı belli olan

devlet işlerinde kullanması, Ömer

şeyi daha çok terk eder. Kim de şüphelendiği şeyi yapmada cüretkâr olursa, haramlığı açık olan şeye düşmesi daha kolaydır.”

(3)

3. Buharî, Buyu, 2 4. Buharî, Büyu, 4; Müslim, Zekat, 164

Şubat 2020

24

ait

mumu

sadece

b. Abdülaziz’in beytülmale ait bir miski

koklamaktan

kaçınması,

Ebu Hanife’nin faize girer korkusuyla

alacaklısına

gölgesinde

ait

duvarın

gölgelenmemesi,

Bişr


el-Hafi’nin kız kardeşinin umuma ait bir meşalenin ışığında yün eğirmesine

karşı

çıkması,

Hamdun

el-Kassar’ın ziyaretine gittiği hasta dostunun ölümü üzerine oradaki mumu hemen söndürüp, “Artık mum hastanın mirasçılarına intikal etmiştir” demesi vera’ örneği olarak kaydedilmektedir. Fıkıhta ihtiyat kavramı, şüpheli konularda hata ve günaha düşmemek için en güvenli yolu seçmeyi ifade etmesi bakımından vera’ ile eş anlamlıdır. (5) Selefi salihinin hayatında sayamayacağımız kadar vera örneği

bana verdi.” Bunun üzerine Ebube-

vardır. Yukarıda bazılarına işaret

kir elini ağzına sokarak karnında ne

ettik, kıssadan hisse, örnekten ibret

varsa kustu.

çıkarmak adına birkaç örnek daha aktarmak istiyoruz; - Ebubekir

radıyallahu anh’ın

gündelik

olarak kazancından belli miktarını kendisine getirmekle yükümlü tuttuğu bir kölesi vardı. Ebubekir radıyallahu anh

da onun bu getirdiğin-

Hâlbuki bu durumda Ebubekir yallahu anh

radı-

istiğfar edip tevbe edebilir

ve bir daha araştırmadan bu şekilde yemek yemeyeceğini ifade edebilirdi

ancak

midesindeki

haram

lokma onu rahatsız etmiş, takva ve

den yiyecek alırdı. Bir gün yine biraz

veranın gereği olarak onu çıkarmayı

yiyecek getirdi, Ebubekir

uygun görmüştür.

anh

radıyallahu

da onu yedi. Kölesi ona: “Bunun

ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu.

Ebubekir:

“Nedir?”

diye

sorunca, kölesi şu cevabı verdi: “Cahiliye

döneminde

birisine

kahinlik yapmıştım. Hâlbuki ben

Aynı şekilde Hz Ömer

radıyallahu anh

muhacirlere dört biner dirhem maaş veriyordu. Oğluna ise üç bin beş yüz dirhem vermekteydi. Kendisine: O da muhacirlerdendir, ne diye ona eksik

bu işi bilen birisi değildim, adamı

maaş veriyorsun? diye sorulunca şu

aldattım.

cevabı verdi: Babası hicret ettiğinde

Daha

sonra

benimle

karşılaştı ve şimdi yediğin bu şeyleri

onu beraberinde getirmişti.

5. TDV İslam Ansiklopedisi

Cemazi-el Ahir 1441

25


Demek istiyor ki, O bizzat hicret

ne kadar az tamah ettiğine bir

eden kimse gibi olamaz. Normal

delildir. Allah

şartlarda bir yönetici emeklilelere ne

bırakmamış ve el emeği ile geçine-

kadar maaş veriyorsa kendi ailesin-

rek maişetini kazanmıştır.

den olan bir emekliye de aynı maaşı verdiğinde kınanmaz hatta bu onun adaletini gösterir ancak haram ve helal arasındaki ince çizgiyi bilen Hz Ömer üç kuruş az olsun hesabı kolay olsun dercesine kendi ailesine

negatif

ayrımcılık

yapmış

onları devlet malından olabildiğince uzaklaştırmıştır. Günümüz idarecilerinin bu örneklere bakarak utanmasını temenni ediyor ancak böyle bir şeyin gerçekleşeceğine de çok ihtimal vermiyoruz

azze ve celle

onu yine aç

İşte tüm bu örnekler selefi salihinin bu konuda ne kadar titiz davrandığını bizlere göstermektedir. Onlar haramları terk etmek şöyle dursun haram bile

ihtimali

rahatlıkla

Günümüz

olan terk

durumları ediyorlardı.

Müslümanlarından

-yaşadıkları şartlar ve ortamlar gereği- elbette selefi salihin gibi olmaları beklenmez ancak onlar gibi olamasak da bazı konularda onları taklit etmeye çalışmamız gerekmektedir.

Bilmemiz

gere-

Abbasi döneminde yaşamış alim-

ken gerçeklerden biri de “istikbal

lerden biri olan Yezid bin Zürey’in

köklerdedir” gerçeğidir. Geleceğini

Übülle Valiliği sırasında ölen babası

manevi olarak garanti altına almak

Zürey

isteyen her bir fert, geçmişten ders

kendisine

500.000

dinar

miras bıraktıysa da o, babasının malına haram karışmış olabileceği endişesiyle bu mirası almadı ve hurma yapraklarından hasır yapıp satarak ailesinin geçimini sağlamaya çalıştı.

çıkarmak zorundadır. - Günümüzdeki en büyük belalardan biri olan faiz, maalesef hemen hemen her eve girmiş durumdadır. Hayatın

ve

kazancın

bereketini

yerle bir eden bu illeti terk etme

Subhanallah, gerçekten vera tam

konusunda

olarak

şartlarda

kişiyi maddi ve manevi sıkıntılara

memurluk yapan bir babanın oğlu.

sürükleyecektir. Özellikle banka-

İşin garip olan tarafı Abbasi şeriat

larla yapılan muamelelere oldukça

devletinin valisi ve memuru buna

dikkat etmek gerekmektedir. İslamî

rağmen devlet işlerinde zulüm ve

finans

haksızlık

üzere bütün bankalar adına faiz-

budur.

karışmıştır

Normal

vardır

gelirine

dahil

olmak

oran-kâr payı vb. isimler vererek

parayı almaktan alıkoymuştur. İşte

faizli muameleler yapmaktadırlar.

bu izzettir şereftir ve dünyalıklara

Nasıl olsa fetva verenler var diyerek

26

Yezid’i

kuruluşları

davranmak

bu

Şubat 2020

ihtimali

haram

gevşek


bir Müslüman her bir işe kalkış-

zorundayız. Yoksa gidişat iyi görün-

mamalıdır. Unutmayalım ki her

müyor. İnsanlar hem birbirlerinden

işte fetva bulmak kolaydır. Mesele

hem de maneviyattan kopuyor.

fetva bulmak değil şu kısa hayatta doğru kalmaktır. Dolayısıyla biz her Müslümana zaruri olmadıkça, zor durumda kalmadıkça mümkünse

Bazı durumları “şüpheli” olduğu gerekçesiyle terk etmek her zaman “vera” olmayabilir;

bankaların önünden dahi geçme-

İlim

melerini tavsiye ediyoruz.

meselelerden kurtulmak her zaman

-

Aynı

şekilde

günümüzün

en

büyük imtihanlarından biri olan internet kullanımı da dikkat etmemiz gereken konulardan bir tanesidir. Aslında bu bir nimettir ve ondan istifade etmek helaldir. Fakat özellikle İslam ümmeti bu vesileyle olabildiğince büyük bir tuzağın içine çekilmiştir. Saatlerimizi internette geçirmekte ve helal olana haramı karıştırmaktayız. Helal olan haberleri okurken bile haram olan durumlara bulaşmaktayız. Dünyadan haberimiz olsun derken alakasız meselelere dalmaktayız. Sosyal olarak

gelişelim

derken

bütün

bağları koparmaktayız. Bize dini öğretir, Allah

azze ve celle’ye

yaklaş-

adamlarının

ihtilaf

ettiği

için mutlak olarak vera’ değildir. Yapılmasında ruhsat bulunan ve bu hususta onunla çatışan herhangi bir delil ve kanaat bulunmayan hususların vera gerekçe gösterilerek terkedilmesindense yapılması daha uygundur. Mesela, bir kimsenin kesin olarak abdestli olduğundan emin olduğu halde, abdestinin olmadığı hususunda şüpheye düşmesi

bu

Rasûlullah

kabildendir.

Çünkü

sallallahu aleyhi ve sellem:

“(Namazda iken bu şekilde şüpheye düşen bir kimse) bir ses işitmedikçe yahut bir koku almadıkça namazını bırakmasın” (6) diye buyurmuştur. Bu konuda vesveselere kapılıp her duruma

şüpheli

olarak

bakmak

tırır derken, olabildiğince dinden

kişiyi İslamî bir yaşamdan soğu-

uzaklaşmaktayız.

tacaktır

Hâlbuki

hem

dikkatli

olmak

gerekir.

kendimizi hem de ailemizi “yakıtı

Vesvese ile sağlam şüphenin arası

insanlar ve taşlar olan ateşten”

ayrılmalıdır.

korumak zorundayız. Helal olanla aşırı iştiğal insanı mekruha, mekruh ise harama sürükler. Bu konuda kendimize bir sınır çizmek ve ne olursa olsun o sınıra yaklaşmamak

Bunu

burada

kaydedişimizin

sebebi, bazı kimselerin, -birtakım ilim adamları muhalif fetva verdiği gerekçesiyle- dinde sabit olmuş birçok husus ve ruhsatı terk

6. Buhari, Müslim

Cemazi-el Ahir 1441

27


etmesidir. Görüş ayrılığının bulun-

annesine itaat olarak geriye hanı-

duğu ihtilaflı meselelerde ihtilaftan

mını boşamaktan başka yapacak

kurtulmak için o işi yapmayı terk

hiçbir şey kalmamışsa boşayıversin.

etmek, kişinin hakka ulaşmaktan

Ama hanımını boşayarak annesine

acze düştüğü oldukça zor mesele-

iyilik yaptıktan sonra da kalkıp

lerde söz konusu olur.

annesini dövüyor ise böyle bir şey

Vera istikamet ehli olan kişiler için geçerlidir:

yapmaya kalkışmasın. Bunlar gerçekten değerli tespitlerdir. Eğer bir kişi namaz kılmıyor,

Vera farz olan işleri yapmak, yasak

rahatlıkla

kılınmış

etmek

bulunuyorsa, su içerken sol elini

suretiyle dosdoğru yolda yürüyen

kullanmasına tepki vermemiz ne

kimselere yakışır. Büyük günahları

kadar doğru olur? Ya da din, iman

işleyip farzları terk eden, sonra da

gibi bir derdi olmayan bir insana

şüpheli şeyleri terk etmeye çalışan

kuşluk

kimsenin yapacağı vera kendini

bahsetmemiz ne kadar hikmetli

kandırmaktan ibaret olur ve böyle

olur? İşçinin hakkını yediği halde

bir veraın samimiyetinden şüphe

oturarak su içerek sünneti uygula-

edilir.

yan bir patron ne kadar da sami-

şeyleri

de

terk

Bundan dolayı İbn Ömer

radıyallahu

anhuma Irak halkından sivrisineklerin

öldürülmesi sonucu bıraktıkları kan izinin hükmü hakkında kendisine soru soran Iraklılara şöyle demiştir: Bunlar Hüseyin’i öldürdüler, gelmiş bana sivrisineğin kanı hakkında soru soruyorlar! Hâlbuki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i

şöyle buyurur-

ken dinlemişimdir: "İkisi (Hasan ile Hüseyin) dünya ehli arasında benim hoş kokulu iki reyhan çiçeğimdir." Adamın birisi de Bişr b. el-Haris’e hanımı ve hanımını boşamasını emreden annesi bulunan bir kişi hakkında soru sormuş. O da ona şu cevabı vermiş: “Eğer her hususta annesine gereği gibi itaat ediyor ve

Şubat 2020

28

faizli

namazının

muamelelerde

faziletinden

midir! Evet bu husus gerçekten de dikkat etmemiz gereken bir durumdur. Allahu Teâlâ bizlere basiret ve feraset nasip eylesin... ----------------------Kaynakça -Dr. Murat Kaya, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den 111 Hayat Ölçüsü, Erkam Yayınları -TDV İslam Ansiklopedisi -Ana çizgileriyle İslam Kırk Hadis şerhi Nazım Muhammed Sultan


GÜNDEM ANALİZ Nedim Bal

GENÇLERİ BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKE; DEİZM -2Mekke Müşrikleriyle Günümüz

gökleri ve insanı yaratan, kainatın

Deistlerinin İnanç Yönünden

muazzam bir uyum içinde işlemesi

Benzerlikleri

için tabii kanunlar koyan gücün

Mekke dönemi müşrikleri ile günümüz deistlerinin inançları arasında bazı farklılıklar bulunmakla beraber ilginç benzerlikler de mevcuttur… Örneğin; Mekke dönemi müşrikleri yerleri, gökleri ve insanı yaratanın (Lokman, 25; Zümer, 38; Zuhruf, 9; Zuhruf, 87),

her şeyin hükümranlığını elinde

bulunduranın (Müminun, 84-89), gökten suyu indirip yeryüzünü canlandıranın

(Ankebut, 61-63),

kainattaki bütün

işleri düzenleyip yürütenin

Allah olduğuna iman ettiklerini iddia (!) etmektedirler. Mekke dönemi müşrikleri vahyi, ahiret inancını ve dirilmeyi reddetmektedirler

(Neml 66-68; Maun, 1-3; Nahl,

38; Enam, 29…).

Günümüz deistleri de

vahyi, ahiret inancını, yeniden dirilmeyi, hesabı, cennet ve cehennemi inkâr etmektedirler. Yine Mekke Müşrikleri ile günümüz deistlerinin hatta laiklerinin

(Yunus, 31)

bir benzer yönü de “Allah’ın insanı

Allah olduğuna inanıyorlardı … Aynı

yarattıktan sonra başıboş bıraktığını,

şekilde günümüz deistleri de yerleri,

yeryüzünün işlerine karışmadığını,

Cemazi-el Ahir 1441

29


din ve dünya işlerinin birbirinden

Dolayısıyla

bir

taraftan

Allah’a,

ayrı olduğunu ve aslında gökten

peygambere, kitaba, ahirete iman

inmeyen ama indiği zannedilen (!)

ettiğini söyleyip kendini Müslüman

ilahi emirlere, hükümlere, yasalara

olarak tanımlayan fakat öte taraftan

göre değil ancak bilime ve ataları-

dinin sadece ahlakî tavsiyeler sunan

nın yoluna tabi olacaklarını” söyle-

ve Allah ile kul arasındaki soyut

meleridir (Lokman, 21; Mülk, 9).

bir olgu olduğuna inanan kesimler içerisinde ‘deizm’ diye bir gündem

DEİZM İNANCINA SAPMANIN PSİKOLOJİK NEDENLERİ

yok denecek kadar azdır.

Dini Kurallara Uymanın Nefse Zor

yarattığına,

Fakat Allahu Teâlâ’nın her şeyi

Gelmesi Yaşam tarzlarında dini hassasiyet-

gördüğüne,

bildi-

ğine, idare ettiğine, bazı ibadetlerle mükellef kıldığına, insanların uymaları için kural ve kanunlar

lere yer vermeyen hatta din ile iliş-

indirdiğine, ahirette hesaba çeke-

kisi sadece bazı sembolik ibadetlerle

ceğine inanan dindar bir çevrede

sınırlı olan pek çok insan için din,

büyüyen kesimlerin içerisinde ise

sadece ahlaki tavsiyeler sunan ve

deizme kayış daha çok görülmekte-

Allah ile kul arasında bulunan soyut

dir. Bunun en büyük sebebi, bu tür

bir duygu halidir.

kişilerin inançları ile sosyal yaşam-

Din, bu tür insanların ticaretini, alışverişini, aile hayatını, sosyal ilişkilerini, helal ve haramlarını belirleyici bir etken olmadığı için

larındaki

uygulamalar

arasında

büyük çelişkilerin olması ve bu hususta tutarlı bir yol bulamamalarıdır.

ahire-

Şu an vakıa olarak Müslümanlar

tin varlığına inanmalarının veya

maalesef devletin ve ona bağlı tüm

Allah’ın her şeyi bildiğini, gücü

kurumların İslami hassasiyetlerden

yettiğini

uzak laik/seküler bir anlayışa göre

Allah’ın,

peygamberin,

söylemelerinin

pratikte

hiçbir anlamı yoktur. Çünkü bu kesimlerin

inanç

ve

söylemleri

onların yaşamlarını dini kural ve ölçülere uydurma noktasında bir değişikliğe sebep olmamaktadır. Adı konmasa da bu tür kesimler teoride Allah’a, kitaba, peygambere, ahirete inanan fakat pratikte ise deistler gibi yaşayan kesimlerdir.

Şubat 2020

30

dizay n edildiği, insanların bu kurallara uymaya mecbur kılındığı, her türlü haram ve fuhşiyatın serbest olduğu, neredeyse faize bulaşmadan ticaret

yapılamadığı,

dindarlığın

toplum içinde alay konusu edildiği, dindarların itilip kakıldığı, horlandığı bir zaman dilimi içinde yaşıyor.


Tam da Rasûlullah sallallahu aleyhi

(!) zina, faiz, içki, kumar ve nefse

ve sellem’in

bir

hoş gelen tüm şehvani arzuları da

dönem yaşanmaktadır: “İnsanların

kendine meşru görerek zevk-u sefâ

üzerine öyle bir zaman gelecek ki,

içinde bir hayat yaşayacak(!)

buyurduğu

gibi

dinin gereklerini yerine getirmek için sabreden kişi, avucunda kor ateş tutan kimse gibi olacaktır (1). Böylesi zor bir dönemde özellikle gençlere dinin kural ve kaidelerine göre yaşamak çok ağır gelmektedir…

Aslında bu noktada deizme; amelî münafıklığın doğurduğu “hakikatlerden kaçış sendromu” da diyebiliriz... Allah’ın

yarattığını,

yaşattığını,

insanların uymaları için kanunlar indirdiğini, imtihan ettiğini, öldü-

İşte deizm inancına kayış tamda

receğini, hesaba çekeceğini ceza

bu noktada başlamaktadır. Yani

veya mükafat vereceğini bilen fakat

içinde yaşadıkları toplumda dini

yaşam ilkelerini bu hakikatlere göre

sorumluluk

mükellefiyetlerini

düzenle(ye)meyen kişilerin vicdan-

yerine getirmekte zorlanan, nefsani

larını rahatlatmak için sığındıkları

arzularına engel olamayıp şeytanın

içi boş bir meditasyon halidir…

ve

girdabından kurtulamayan gençler zamanla kendilerini vicdanen rahatlatan ve dinin mükellefiyetlerinden kurtaran(!) deizm inancına kaymaya ve hayatlarını bu anlayışa uydurmaya başlamaktadırlar… Böylece kişi, inkâr etmekte zorlandığı bir yaratıcının varlığına kerhen de olsa inandığını söyleyerek gerçek bir muvahhid (!) olacak fakat diğer taraftan da Yüce Allah’ın insanların ibadetlerine ihtiyacı olmadığını dolayısıyla Allah’ın insanları yarattıktan sonra başı boş bıraktığını,

Deizm hastalığının dindar aile veya çevre içerisinde yetişen gençlerde daha çok görülmesinin en büyük sebeplerinden birisi işte bu ameli münafıklığın

doğurduğu

kişilik

bozukluğudur. Ömer veya Ali

radıyallahu anhuma’ya

nispet edilen “İnandığın gibi yaşamazsan yaşadığın gibi inanırsın” şeklindeki

hikmetli

söz

aslında

kişilerde oluşan deizm hastalığının başlangıç sebebini bizlere çok güzel tefsir etmektedir.

uymak zorunda oldukları kural ve

Sonuç olarak; İslam dininin gerek-

hükümler indirmediğini söyleyerek;

lerini yaşantısına sokmayan kimse-

namaz, oruç, zekat gibi nefse zor

lerde deizm sapıklığının görülme

gelen diğer ibadetlerden kurtulup

olasılığı daha yüksektir.

1. Tirmîzî- Fiten, 73

Cemazi-el Ahir 1441

31


Din Üzerinden Yapılan İstismarla-

Hacim olarak küçük ama tehlike-

rın Deizme Katkı Sunması

lerle dolu dünyaya açılan büyük bir

İslami motiflere bürünüp amaçlarının insanları Allah’ın dinine davet etmek olduğu iddiasında bulunan kişi

veya

toplulukların

yapması

gereken ilk iş, muhatap oldukları

kapı. “Nesli ve ekini bozmak isteyen” azgınlaşmış kapitalist dünyanın size rahatça ulaşacağı, adım adım takip edeceği ve yönlendirebileceği bir dünya…

insanlara şu temel esasları açık ve

Çağımızda kitle iletişim teknoloji-

net olarak tebliğ etmektir: “İnsa-

sinin hızla yaygınlaşması ve kont-

noğlu ne kadar ilim ve tecrübe

rol edilemez bir hal alması sonucu

sahibi olursa olsun yanılabilir. Bu

genç nesil büyük bir bilgi kirlili-

yüzden hakikatin tek ölçüsü Kur’an ve sünnettir. İnsanların liderlerine, önderlerine mutlak anlamda itaat etmeleri yanlıştır. Ancak Allah’ın kitabına ve peygamber efendimizin sünnetine uydukları müddetçe onlara uyulur, itaat edilir. Kur’an ve sünnetin çizgisinden ayrıldıklarında ise onlara itaat etmek haramdır. Bu İslam’ın değişmez ve değiştirilemez tevhid hakikatinin gereğidir.” Fakat maalesef insanları bu hakikatler çerçevesinde dine davet etmekten ziyade kendi şahsi ihtiras, emel

ğiyle karşı karşıya kaldı. Bu gençler, ailelerinden veya yetiştiği çevreden doğru ve sağlıklı dini bilgiler edinmemiş ise gerek sosyal medya üzerinden gerekse içinde bulunduğu çevreden inancına yönelik en ufak bir saldırı olduğunda önce bocalamakta sonra şüpheler içine düşmekte, bunalmakta ve çözümü dine ilgisizlikte veya dinden uzaklaşmakta görmektedirler.

SORUMLULUKLARIMIZ Ailelerin sorumlulukları

ve görüşlerinin peşine takmaya,

Müslüman aileler kendi çocukları-

insanları maddi ve manevi olarak

nın zihin tarlasını başkalarının ekip

istismar etmeye yönelik eğilim-

biçmesine müsaade etmemelidirler.

ler insanların dinden soğumasına,

Dolayısıyla kendi inancından olma-

uzaklaşmasına ve deizm gibi farklı

yan insanların eline teslim edilen

sapık inançlara kaymasına katkıda

çocukların bir müddet sonra kendi

bulunmaktadır…

değerlerinden uzaklaşacağını kesin

Sosyal Medyanın Etkisi

olarak bilinmelidir. Çocuklarının ilk dini bilgilerini kendileri vermeli ve

Şu an neredeyse 12 yaş üstü tüm

bu bilgileri hayata geçirme nokta-

gençlerin baş öğretmeni ellerinde

sında onları teşvik edip yönlendir-

tuttukları akıllı cep telefonları…

melidirler.

Şubat 2020

32


Müslüman Toplulukların Sorumlulukları Her ne kadar anne ve babaların kişisel olarak Allah’a, peygambere, İslam’a olan sevgi ve bağlılıkları kuvvetli olsa da kendi çocuklarını yetiştirebilecek bilgi ve becerileri, vakti ve imkanları yeterli olmayabilir. Kaldı ki kişisel çabalar sınırlı çözümler üretmekten öteye geçemez. Bu durumda en büyük görev “Allah’ın dininin yeryüzüne hâkim olması

için

söyleyen

mücadele

Müslüman

ettiğini”

topluluklara

düşmektedir. Muvahhit bir neslin oluşturulması sadece anne ve babalara havale edilecek kadar basit bir iş değildir. Onların güç ve imkanları bir noktaya kadardır. Bu ağır ve bir o kadar da sorumluluk gerektiren iş ancak Müslüman toplulukların birikim, tecrübe ve imkanlarıyla altından kalkabilecekleri bir durumdur.

Deizm hastalığının dindar aile veya çevre içerisinde yetişen gençlerde daha çok görülmesinin en büyük sebeplerinden birisi ameli münafıklığın doğurduğu kişilik bozukluğudur. Allah’ın yarattığını, yaşattığını, insanların uymaları için kanunlar indirdiğini, imtihan ettiğini, öldüreceğini, hesaba çekeceğini ceza veya mükafat vereceğini bilen fakat yaşam ilkelerini bu hakikatlere göre düzenle(ye)meyen kişilerin vicdanlarını rahatlatmak için sığındıkları içi boş bir meditasyon halidir…

Kendi öz evlatlarını en masum, en verimli çağlarında iken, İslam’a inanmayan, helal haram tanımayan hatta İslam’dan nefret eden insanların eline kasaplık kuzu gibi teslim edilmesine seyirci kalmak,

Kendi öz yavrularımız üzerinde bizler bir plan yapmazsak, muvah-

bu hususta hiçbir çaba sarf etme-

hid bir nesil yetiştirme noktasında

mek, çareler aramamak, imkanları

çaba içine girmezsek, bu amacı

seferber etmemek İslami toplu-

gerçekleştirecek

lukların üzerine yüklenmiş en ağır

için maddi manevi tüm imkan-

vebaldir…

larımızı kullanmazsak şanı yüce

organizasyonlar

Cemazi-el Ahir 1441

33


Allah’a hangi yüzle hesap vereceğiz? Küfrün, cehaletin, çirkefliğin, ahlaksızlığın, inkârcılığın, her türlü fikri ve cinsel sapıklığın kol gezdiği

YAPILMASI GEREKENLER “Sosyal Medya ve Arkadaş Çevresine Dikkat Edilmeli”

apartmanla-

Günümüzde kitle iletişim araçla-

rın kapılarına kadar dayandığı bir

rıyla her türlü bilgiye ulaşmak hızlı

dönemde Müslüman toplulukların

ve kolay bir hale gelmiştir. Fakat

kendi öz evlatları üzerinde iman,

buradaki temel sıkıntı bu bilgilerin

ahlak ve şahsiyetlerini koruyacak

belli bir kontrol mekanizmasından

eğitim

içine

geçmeden ve doğru veya yanlışlı-

girmemesi, bu hususta yöntem ve

ğına bakılmaksızın yayılmasıdır.

çareler

Bu durum beraberinde olumsuz

hatta

oturduğumuz

organizasyonlarının aramaması,

imkanlarını

seferber etmemesi gaflet ve cinayetlerin en büyüğüdür.

pek çok düşünce ve fikir akımının da serbestçe dolaşımını ve haliyle

var

ulaşımını da mümkün kılmıştır.

olan tükenişi görmeyen, gerekli

Özellikle şehvet üzerine kurgu-

tedbirleri almak için çabalamayan,

lanmış fakat içerisinde pek çok

alternatif eğitim organizasyonları

sapık düşünce ve fikir akımlarının

oluşturmayan toplulukların zaman

da olduğu siteler, gençlerin İslamî

içinde silinip gitmesi kaçınılmaz bir

inançları başta olmak üzere amelî,

sondur…

ahlakî birçok değerlerinin yıkılma-

Alimlerin Sorumlulukları

sına sebep olmaktadır.

İslam’ın kalplerde karar kılması için

Gençlerin serbestçe sosyal medya

Bu

hususta

toplum

içinde

alimlerimizin tevhid ilkesini öne çıkaran, bid’at ve hurafelerden uzak ve muhatabın anlayacağı sadelikte İslam’ı anlatmaları gerekir. Alimlerimiz toplumun içine karışıp öne

ile iletişime geçecek şartları ortadan kaldırılmalıdır. Bu kapsamda sosyal medya ile iletişim hali sınırlandırılmalı,

filtre

programları

kullanılmalı ve kesinlikle her daim

geçmeli ve sorumluluk almalıdır-

kontrol edilmelidir.

lar. İslam’ın sadece bir nazariye

Aynı

olmadığını bilakis yaşanabilir bir

kimlerle

din olduğunu ortaya koydukları

kimlerle vakit geçirdiğine de dikkat

tavır ve amellerle ispat etmelidirler.

etmemiz gerekir. Şunu unutma-

İslam’ın temel ilkelerinin sosyal

yalım ki gençleri en çok etkileyen

hayatta nasıl uygulanacağına öncü-

ve

lük etmelidirler…

edindikleri

Şubat 2020

34

şekilde

çocuklarımızın

arkadaşlık

yönlendiren

kurduğuna

etken

sosyal

maalesef

çevreleridir.


Rasulullah sallallahu aleyhi ve ssellem’in bu

nefsini/ hevasını/ aklını ilah edin-

husustaki uyarısını unutmayalım:

mesidir.”

(Casiye, 23; Furkan, 43)

Allah’a

dosdoğru

“Kişi arkadaşının dini/yolu üzeredir. Sizden biriniz kiminle arkadaş olduğuna baksın” (2)

iman

eden

müminler şeksiz şüphesiz şuna da iman ederler ki; “Yaratmak kime

Bu hususlarda aileler çocuklarını

ait ise Hüküm/Yasa/Nizam/ Düzen

onlara hissettirmeden bir gölge gibi

koymak da ona aittir…Yaratma

takip etmelidirler. Bu hal onların

ile yasama arası asla birbirinden

açıklarını bulup yüzlerine vurmak,

ayrılmaz.” (Araf 54)

onları azarlamak, rencide etmek için değil bilakis onların karşılaşabilecekleri

tehlikeleri

önceden

sezmek ve pişman olacakları daha büyük hatalara düşmelerine engel olabilmek içindir. Uyanık

Olalım!

Müslümanlar

olarak

şunu

net

olarak bilmeliyiz ki, Allah’a karşı egemenlik savaşına giren insanın sığ düşüncesiyle ürettiği deizm, laiklik ve benzeri tüm ideolojiler Müslümanları tevhit inancından

Hak

ile

Batılı

uzaklaştırıp günün sonunda küfrün

Karıştırmayalım!

bataklığına gömmeyi arzu ederler.

Deizm ve günümüz laiklik anlayışı

Tevhit inancını bozan bu sapık

azze ve celle’ye

inanç ve ideolojilerin saldırılarına

karşı egemenlik savaşı anlamına

maruz kalan gençlerimizi korumak

gelmektedir. Deist ve laik düşünce

adına tüm gayret ve mücadelemizi

her ne kadar açıktan söylemese

ortaya koymamız Allah azze ve

de “Allah kâinatı yarattı ve işi

celle’nin bizim üzerimize yüklediği

bitti. Artık kenara çekildi. Kâinatı

farizalardan biri olduğunu unut-

ben

mayalım…

bir nevi insanın Allah

idare

edeceğim.

Yeryüzü-

nün egemenliği bana aittir. Allah yeryüzünün idaresine karışmasın. Doğruları veya yanlışları, yapı-

(Âl-i İmran, 104)

Esselamu aleykum. Allah emanet olunuz…

lacakları veya yapılamayacakları belirlemek bana aittir” demektedir. İşte bu, en büyük şirktir ve İslâm'a karşı uydurulmuş en sinsi küfür düşüncesidir. Bu durum şanı Yüce Allah’ın Kur'an-ı Kerim’de buyurduğu gibi “insanoğlunun kendi 2. Ebu Davud-Edep

Cemazi-el Ahir 1441

35


OSMANLI SONRASI İSLAM DÜNYASI Muhammed Eyüp

DÜNDEN BUGÜNE SURIYE

G

eçmişten

bugüne

İslam alemi için en kritik

ve

stratejik

bölgeler arasındadır Suriye. Gerek

coğrafi

konumu

gerek İslami hareketlere ve

önemli

bir

pozisyonda

kılmaktadır. Ayrıca

Suriye

tarihi

ve

toprakları,

sosyal

Anadolu’daki

olarak

Müslüman-

hareket adamlarına beşik-

lara en yakın olan coğraf-

lik etmesi, gerekse İslam

yalardan birisidir. Tüm bu

dünyası için ehemmiyet arz

ehemmiyetine ek olarak son

eden birçok gelişmeye ev

dönemde

sahipliği yapması, Osmanlı

yaşanan olaylar da bu bölgeyi

hilafetinin

daha da odak merkezi haline

dağılmasından

bu yana Suriye’yi oldukça

Şubat 2020

36

Suriye

getirmektedir.

üzerinde


Suriye Topraklarında Osmanlı Devri (1516-1918)

otoritesi nedeniyle bunlara karşı

Biladuş Şam olarak da bildiğimiz

ölçüde Batı etkisine açan bir etken

koyamıyor oluşu, Suriye’yi büyük

bölgede Osmanlı varlığı ilk olarak

olmuştur.

Yavuz Sultan Selim devrinde başla-

Bu paralelde Suriye, 18’inci yüzyılın

mış, kısa süre içerisinde bölgede bulunan tüm önemli şehirlerin, nihai olarak da Şam’ın kontrol altına alınmasıyla Osmanlı bölgede

ortalarına gelindiğinde yavaş yavaş İslam

aleminden

koparılmanın

altyapısıyla yoğrulmaya başlamış-

tek kontrol sahibi haline gelmiş-

tır. Bu yıllarda Osmanlı’nın askeri

tir. Suriye, yaklaşık 4 asır boyunca

ve

(1516-1918) aralıksız olarak Osmanlı

merkezi otorite zayıflarken, Suri-

hakimiyetinde kalmıştır.

ye’de yerel anlamda güçlü liderler

Bu devirde bilhassa Şam ve Halep

siyasi

gücünü

kaybetmesiyle

ortaya çıkmıştır.

Osmanlı için oldukça mühim şehir-

1799

ler olmuştur. Öyle ki Osmanlı’nın

bugün İsrail tarafından işgal edil-

son

dönemlerinde

dahi

Halep

lehçesi Osmanlıcanın en önde gelen lehçeleri arasında yer almış hatta başkentin İstanbul’dan taşınması gündeme geldiğinde Halep şehri

senesinde

Napolyon’un,

miş Filistin topraklarında bulunan Akka’yı işgali, Suriye’de Batı işgalinin ayak seslerini duyuran vakadır. Biladuş Şam’ın işgale açık

bir numaralı seçenek olarak ortaya

olduğu Akka ile ortaya çıkmış-

çıkmıştır. Osmanlı’nın hakimiyeti-

tır. Her ne kadar Osmanlı burada

nin zayıfladığı yıllara dek Suriye’de

Napolyon’u,

oldukça güçlü bir otorite ve refah

için Napolyon’a karşı Osmanlı’ya

düzeyi gözlenmiştir.

destek olan İngiltere’nin de deste-

Suriye Topraklarında Batı İşgalinin İlk Dönemleri (18. Yüzyıl) Esasen, Suriye toprakları üzerinde Batı’nın işgali ilk olarak siyasi ve kültürel

boyutuyla

başlamıştır.

bölgesel

dengeler

ğiyle mağlup etse de Akka çıkarması yeni bir dönemin başladığını ilan etmektedir. Bu

yılları

takiben

hem

Suriye

içerisinde ayrılıklar artmış hem

Hassaten Fransa ve Rusya’nın Hris-

Osmanlı etkisi zayıflamış hem de

tiyan nüfusu himaye etme bahane-

Hristiyan azınlığın yoğunluk arz

siyle Suriye’de giriştikleri faaliyetler

ettiği Lübnan’ın Suriye’den ayrış-

ve Osmanlı’nın günden güne azalan

ması süreci hız kazanmıştır.

Cemazi-el Ahir 1441

37


Kavalalı Etkisi ve Osmanlı’dan Kopuş (1831-1841) Suriye’nin

Osmanlı’dan

kopması

sürecine en fazla etki edenlerden biri de Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Suriye’yi kontrol altına almasıdır. Mısır’ı kontrol eden ve modernleştiren Kavalalı, oğlu İbrahim Paşa’yı 1831 senesinde güçlü bir orduyla Suriye üzerine yollamış, Filistin ve Suriye’yi kontrol altına alan İbrahim Paşa Anadolu’ya kadar ilerlemiş ve Osmanlı’yı mağlup etmiştir. Suriye’yi fiilen yaklaşık 10 sene idare eden Kavalalı hanedanlığı,

Hristiyanlar üzerindeki etkisi de artarken,

Suriye

çatırdamaya

başlamıştır. Hassaten Lübnan, bu dönemde

tamamen

Suriye’den

ayrışmış, Osmanlı’nın Suriye ve Lübnan

üzerindeki

kontrolü

de

zayıflamıştır. Bu

yıllarda

bölgede

misyoner-

lik faaliyetleri de tavan yapmıştır. Amerikan ve Fransızların dini okulları,

üniversiteleri

açılırken,

Suriye sahası Batılı güçlerin artık siyasi ve kültürel olarak rahat bir biçimde faaliyet gösterdiği bir bölge halini almıştır.

Batılı güçlerin Osmanlı ile aralarına

Zamanla Suriye’yi bir arada tutan

girmesi ile bölgeyi yeniden Osman-

bağlar koparak, bölge tamamen bir

lı’ya bırakmak durumunda kalmış-

karmaşanın

tır. Ancak bu süreçte İngiliz güçleri

Islahat hareketleri, yıkılan Osman-

de Suriye’ye girmiş, ülkede artık

lı’nın

geri dönüşü olmayacak bir süreç

Batılıların misyonerlik faaliyetleri,

başlamıştır.

azınlıkların kopuş istekleri, Suri-

Entelektüel açıdan bölgede oldukça önde gelen bir merkez olarak görü-

sebep

içerisinde olduğu

kalmıştır. depremler,

ye’yi 1800’lü yılların ikinci yarısında yangın yerine çevirmiştir.

len Suriye’de bu devirde, Osman-

Aynı zamanda günden güne büyü-

lı’daki ıslahat hareketleri parale-

yen ve taraftar toplayan Türk ve

linde büyük gelişmeler yaşanmış,

Arap

özellikle gayrimüslimler ve Müslümanlar

arasındaki

huzursuzluk,

Batılı güçlerin de etkisiyle zirve yapmıştır.

milliyetçiliği

akımları

da

Osmanlı’nın en gelişmiş merkezlerinden olan Anadolu ile Suriye’nin arasını açmaya başlamıştır. Bilhassa II.

Abdulhamid’in

devrilmesiyle

Bu açıdan Kavalalı’nın işgali ve

Osmanlı’da egemen olan kadroların

sonrasında yaşanan süreç, Suri-

Türk milliyetçisi politikaları, buna

ye’nin bugüne kadar uzanan sorun-

ek olarak Suriye merkezli ayrılıkçı

larının inşa edildiği devir olmuş-

Arap milliyetçiliği fikri, Suriye’nin

tur. Batılıların bölgedeki azınlık

kopuş sürecini hızlandırmıştır.

Şubat 2020

38


Öyle ki 20. yüzyıl başlarken Suriye

Bu yıllarda Şerif Hüseyin’in oğlu

Arap milliyetçiliği için entelektüel

Kral Faysal, ülkede kısa ömürlü bir

ve siyasi bir merkez halini almış,

krallık kurma girişiminde bulun-

Arap milliyetçisi kadrolar ve parti-

duysa da Fransız kuvvetleri bu giri-

ler bölgede üslenmeye başlamıştır. Suriye topraklarında olduğu gibi Kahire, Paris ve İstanbul’da da Suriye merkezli milliyetçili hareketlerinin kadroları faaliyet içerisine girmiştir.

Birinci Dünya Savaşı ve Hilafetin Dağılması (1914-1918) Osmanlı

topraklarında

benzeri

problemlerin yaşandığı bir düzlemde patlak veren Birinci Dünya Savaşı esnasında

Suriye,

Osmanlı’nın

askeri yönden en aktif cephelerin-

1914 yılında savaşa giren Osmanlı’nın, bölgede İngiliz kuvvetlerine aldığı

mandası dönemi başlamıştır. 1916 yılındaki Sykes-Picot anlaşmasıyla da bölgede bugüne dek uzanan sınırlar konulmuştur. Hilafetin dağılma sürecine girdiği yıllarda Suriye’de Fransız işgali, her ne kadar bölgedeki Müslüman halk tarafından tepkiyle karşılansa da Kral Faysal’ın çevresi ve Arap milliyetçisi hareketler yeni düzene uyum sağlamıştır.

Fransız Mandası (1920-1946) Fransızların Suriye’de yapacakları

den birisi olmuştur.

karşı

şimi engellemiştir ve ülkede Fransız

yenilgilerin

ilk iş, ülke topraklarını parçalamaktı. Bu kapsamda ülke 6’ya bölünmüş ve Halep Devleti (buraya

ardın-

bağlı Hatay Sancağı), Şam Devleti,

dan, 1918 yılında Suriye toprakları

Cebel Drüz (Dürzi) Devleti, Alevi

tamamen Osmanlı egemenliğinden

Devleti ve Büyük Lübnan Devleti

çıkmıştır.

kurulmuştur. Lübnan bu süreçle

Filistin, Irak ve Suriye’nin Osmanlı’nın elinden çıkmasıyla bölgede İngiliz-Fransız kurulmuştur.

ortak Suriye

egemenliği topraklarını

işgal eden İngilizler burada Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal liderliğinde bir askeri idare kurmuştur. Bu iki gücün 1920 yılında yaptığı payla-

beraber Suriye’den resmi olarak kopmaya başlamış ve 1943 yılında bağımsızlık ilan etmiştir. 1920 sonrasındaki süreçte Suriye’de birçok farklı isyan ve ayaklanma yaşanmış, çeşitli siyasi ve askeri oluşumlar teşkil edilmiştir. Çalkantılı geçen yaklaşık 20 yıllık sürecin ardından İkinci Dünya Savaşı esna-

şımla Suriye Fransa’nın, Filistin

sında

de İngiltere’nin egemenliği altına

fından işgali paralelinde burada da

girmiştir.

karmaşa hüküm sürmüştür.

Fransa’nın

Almanya

tara-

Cemazi-el Ahir 1441

39


Savaş devam ederken Fransa, 17 Nisan

1946

tarihinde

bağımsızlık

Suriye’ye

vermiştir.

Yine

de

bölgede herhangi bir istikrar oluşmamış, 10 senede 20 farklı hükümet ve 4 ayrı anayasa taslağı oluşmuştur.

Baas Dönemi (1963-1970) Suriye’de kısa ömürlü sivil yönetim 1949 yılında sona ermiştir. 1958 yılında Cemal Abdunnasır’ın Mısır’ı ile yaşanan birleşmeye kadar ülkede birbirini takip eden çok sayıda darbe

‘Bağımsız’ Suriye Dönemi ve Askeri Darbeler (1946-1963)

gerçekleştirilmiştir. Bu yılda ülkede egemen olan Baas Partisi Mısır ile

Suriye bağımsızlığını ilan ettiği

birleşerek Birleşik Arap Cumhuriye-

dönemde de bütünsel bir görünüm

ti’ni oluşturmuştur. Ancak bu birlik

ve yapı arz edememiştir. Halep,

kısa sürmüş ve 1961 yılında Suri-

Şam, Humus ve Hama gibi Sünni

ye’de yaşanan darbeyle dağılmıştır.

bölgelere

Nusayriler

1963 yılında gerçekleştirilen son

Lazkiye’de, Dürziler Suveyda çevre-

darbeyle ülke tamamen Baas Partisi

sinde kemikleşmiştir.

egemenliğine girmiştir.

1948’de Filistin’deki İsrail işgaline

1967 yılında İsrail, Suriye güneyin-

karşı savaşa giren Arap devlet-

deki Golan Tepeleri’ni ele geçir-

ek

olarak

ler arasında bulunan Suriye’nin, aldığı hezimetin ardından ülke içi dinamikler daha da karmaşık bir hal almıştır. Etnik ve dini azınlıklar etkinliğini artırmış, orta sınıf büyümüş, ideolojik yapılar ivmelenmiştir. Bu yıllarda Arap dünyasının iki büyük ülkesi olan Irak ve Suudi Arabistan’a meyilli iki farklı siyasi yapının

egemen

olduğu

ülkede,

diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi

miş, bu süreç de Suriye’de iç siyaseti zayıflatmıştır. Zamanla Baas içinde yaşanan anlaşmazlıklar ve partideki Nusayri yapının faaliyetleriyle fiili olarak ikili bir Baas ortaya

çıkmıştır.

Partinin

daha

askeri olan kesimini kontrol eden General Hafız Esed, 1970 yılında yaptığı

askeri

darbeyle

ülkenin

başına gelmiş ve 1971 yılında devlet başkanı olmuştur.

yeni bir güç alan kazanmaya başla-

Bu yıllara kadar ülkede İslami hare-

mıştır, Baas Partisi. Seküler Arap

ket kısıtlı ve sönük kalsa da zamanla

milliyetçisi

dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle

Baas,

öğrenciler

ve

askerler arasında hızla yayılmıştır.

Şubat 2020

40

Suriye’de etkinlik kazanacaktır.


Hafız Esed Rejimi Dönemi (19702000) Darbenin ardından ülkeyi demir yumrukla yöneten Nusayri Baas rejimi,

oldukça

sıkı

tedbirlerle

askeri bir devlet idaresi kurmayı başarmıştır. Hafız Esed, yönetiminin ilk yıllarında 1973’te İsrail’e karşı savaşta yaşanan hezimet ve Golan’ın İsra-

dalga dalga yayılmıştır.

il’e bırakılması, buna ek olarak da

1980 yılında 1000’den fazla Müslü-

Lübnan İç Savaşı’na müdahalesi ile

man

anılmıştır.

lerle meşhur Tedmur Zindanı’nda

Hafız Esed döneminde ise yakın tarihin en büyük Müslüman katliamlarından biri meydana gelmiştir. 1973 yılında Suriye’de Müslüman olmayanların

da

devlet

başkanı

olabileceğini öngören yeni anayasa büyük tepkilere yol açmıştır. Ülke-

genç,

Palmira’da

işkence-

şehit edilmiştir. Bu süreçte ülkede mazlum

Müslümanlara

yöne-

lik işkenceler, tecavüzler ve toplu saldırılar

zirveye

çıkmıştır.

Bu

yıllarda ülkede Said Havva, Adnan Ukla, Mervan Hadid gibi Müslüman öncü isimler öne çıkmıştır.

deki alimler ve Müslüman Kardeşler

Yaklaşık 10 senelik kıyam süreci,

teşkilatı öncülüğündeki protestolar

1982 yılındaki Hama Kıyamı ile son

büyük çaplı gerginliklere yol açmış-

bulmuştur. Hama’da Nusayri Baas

tır. 1982 yılına kadar özellikle ülke-

rejimine karşı başlatılan kıyam,

nin kuzey kesimini ve Hama şehrini

rejimin

merkez alan kıyamlar, gösteriler ve

sonuçlanmıştır. 2 Şubat-28 Şubat

gerilla saldırıları kapsamlı bir hal

1982 tarihleri arasında, yaklaşık

almıştır.

200 bin nüfuslu Hama şehri şiddetli

büyük

bir

katliamıyla

şekilde bombalanmış ve yaklaşık 40

Hama Katliamı (1982)

bin mazlum Müslüman şehit edil-

1979 yılında Suriye’de doruğa çıkan

miştir.

İslami kıyam hareketleri büyük bir

Bunu takip eden süreçte ülkede

yankı uyandırmıştır. Hafız Esed’e

baskılar ve istihbarat faaliyetleri

yönelik

diğer

artmış, 10 senelik kıyam hareketi

suikastler, Halep, Idlib ve Hama gibi

tamamen sindirilmiştir. Ülkedeki

illerdeki saldırılarla birlikte kıyam

İslami hareketlerin büyük kısmı

suikast

girişimi,

Cemazi-el Ahir 1441

41


ya yeraltına çekilmiş ya işkenceler

Beşar’ın

sonucu idam edilmiş yahut ülkeden

birlikte ülkede değişime dair bazı

hicret etmek durumunda kalmıştır.

umutlar gözlenmiş, ülkede yapılan

Hafız Esed, 1982 yılından sonra özellikle Baas rejimine bağlı istih-

yönetime

gelmesiyle

kısmi reformlarla Esed, kendisine yönelik

desteği

artırma

yoluna

gitmiştir. Ancak yine de Esed reji-

barat teşkilatı El Muhaberat vası-

minin ülkede, başta İslami kesimler

tasıyla

olmak üzere muhalefete ve Kürt

Suriye’deki

hakimiyetini

pekiştirmiştir.

Hama

ülkede

muhalefet

İslami

katliamı, başta

olmak üzere muhalif sesleri uzun süre susturmuştur. Bu doğrultuda Suriyeli Müslüman fikir ve aksiyon adamları, İslami hareketler kapsamındaki çalışmalarını ülke dışında

sürdürmek

durumunda

kalmışlardır.

nüfusa yönelik baskıcı politikaları değişmemiştir. 2010

yılının

ardından

başlayan

Arap Baharı sürecinin en yoğun yaşandığı ülkelerden biri de İslam coğrafyasında ve Arap aleminde en baskıcı rejimlerden birine sahip olan Suriye olmuştur. Esed ailesinin 1970’ten, Batı destekli tağuti Arap

Hafız Esed, 2000 yılındaki ölümüne

rejimlerinin ise bölgenin Osmanlı

kadar Suriye’yi tağutluk ve zorba-

elindeyken işgal edildiği 1918 yılın-

lıkla idare etmiş, bu yıllara kadar da

dan bu yana ezdiği Müslüman

ülkede, Esed ailesi ve Baas içerisin-

Suriye halkı, 2011 yılında bir kez

deki bazı güç mücadeleleri dışında

daha kıyam etmiştir. Bu kıyamın

kayda değer bir gelişme yaşanma-

karşısında bu sefer sadece mücrim

mıştır.

ve tağut Baas rejimi değil, tüm

Beşar Esed Rejimi Dönemi (2000- )

2011 baharında başlayan barış-

dünya duracaktır.

Asrımızın en eli kanlı ve en zalim tağutlarından

olan

Beşar

Esed,

babasının ölümüyle ülkenin başına gelmiştir. Onun başa gelmesi için ülkenin

anayasasındaki

“Devlet

başkanı olmak için 40 yaşını doldur-

çıl ve sadece reform talepleri olan gösterilere karşı Esed, tüm ordusunu seferber etmiştir. Aynı yılın sonbahar dönemine kadar mazlum Müslüman halk, rejime karşı silahlı bir seçeneğe başvurmamış, buna rağmen Esed rejimi binlerce göste-

muş olma” zorunluluğu 34 yaşına

riciyi

indirilmiştir. Beşar bu dönemde 35

Aynı zamanda yüzlerce Müslüman

yaşına girmişti.

kadına “cezalandırma” amacıyla

Şubat 2020

42

meydanlarda

katletmiştir.


sistematik olarak tecavüz edilmiş,

kıyamına olan desteğinin kısıtlı

binlerce Müslüman genç zindan-

kalması, Müslümanların gerileme-

larda işkence görmüştür.

sine sebebiyet vermiştir.

İşte böyle bir süreçte Müslüman halk

2020 yılına girdiğimiz şu süreçte

kıyamında

korumak

halen Suriye’nin mazlum Müslüman

için silaha sarılmak durumunda

halkının muhteşem kıyamı devam

kalmıştır. Gerek halkın silahlan-

etmektedir. Yaklaşık 4 milyonluk

ması gerekse rejimin ordusundaki

mazlum halk ve sayıları 10 binlerle

Müslüman askerlerin saf değiş-

ifade edilen silahlı Müslüman, tüm

tirmesi, Müslüman halkın kıya-

dünyanın askeri güçlerini sefer-

mını büyük bir boyuta taşımıştır.

ber etmesine ve çeşitli entrikalarla

Gerçekten de Osmanlı hilafetinin

kendilerini hedef almasına rağmen

dağılma sürecinden bu yana İslam

kıyamlarına

toprakları, Batılı işgalcilerce daya-

Savaş boyunca Esed rejimi, Rusya

tılan tağuti rejimlere karşı böylesi

ve İran yaklaşık 1 milyon sivili

büyük bir kıyama şahit olmamıştır.

katletmiştir. 10 milyonu aşkın sivil

kendilerini

Birkaç yıl içerisinde tağut Esed rejiminin tüm

ordusu,

sistemi,

kurumları

Müslüman

ve

devam

etmektedir.

de ülkeyi terk etmek durumunda kalmıştır.

halkın

Her ne kadar ülkede durumun gele-

kıyamı karşısında erimiştir. Bunun

ceğine dair şüpheler duyulsa da

üzerinde İran ve başta Hizbullah

Tevfik Allah’tandır. Mazlum Suriye

olmak üzere Şii milisler Suriye’de

halkının muhteşem kıyamı akıl-

Müslümanlara karşı savaşa girmiş-

larda ve gönüllerde yer etmiştir,

yardımıyla

Müslümanların mücadelelerinde bir

mazlum Müslüman halkın kıyamı,

muştu olmayı da sürdürecektir. Zira

akın akın Suriye’ye gelen Şii milis-

onların kıyamı Allah

leri de bertaraf edebilmiştir.

yardımıyla, İslam dünyasının en

tir. Allah

azze ve celle’nin

Bunun üzerine 2015 yılının sonlarında Suriye’nin Müslüman halkının kıyamına karşı dünyanın en büyük tağutları devreye girmiş, Rusya ve Amerika, mazlum Müslüman halka entrikalar kurmuş ve savaş açmıştır. Bu sürecin ardından

azze ve celle’nin

azgın tağutlarından olarak bilinen Baas rejimini yerle bir etmiş, Müslümanların

mücadele

kita-

bında yepyeni bir sayfa açmış, aynı zamanda modern dünyanın hain ve zalim yüzünü aşikâr eden bir ‘furkan’ olmuştur.

özellikle Rusya’nın Müslümanlara yönelik toplu katliamları ve dünya Müslümanlarının Suriye halkının

Cemazi-el Ahir 1441

43


İSLAM İDARECİLERİMİZİN ALTIN TARİHİ Cihan Malay

İLK RAŞİD HALİFE: EBUBEKİR es-SIDDÎK (R.a.) 573-634 Doğumu ve Doğduğu Çevre

İslam öncesi yaşantısında güzel ahlakı,

İ

nsanların zifiri karanlık içerisinde yaşadığı, kendilerine inecek nura en muhtaç olduğu bir zamanda

573 yılında Mekke’de dünyaya gelen Allah Rasûlü

sallallahu aleyhi ve sellem’in

en yakın dostu Ebubekir

radıyallahu anh,

içerisinde bulunduğu cahiliyeden her zaman kendisini soyutlamaya çalışan bir kişiydi. Puta tapan ve birçok kötü ahlaki meziyetlerin yer aldığı bu toplumda, onun gibilerinin sayısı çok azdı. Bu toplu-

dürüstlüğü ve doğru sözlülüğüyle etrafındakiler ve yaptığı ticaret vesilesiyle gittiği yerdeki insanlar arasında nam salmış olması Ebubekir

radıyallahu anh’ın,

daha İslam öncesinde ahlaklı insanlarla bir arada olmasını gerektiriyordu. Ve o da kendisine yakışan bu tutumu sergileyerek, doğru ve güzel ahlaklı insanlarla zaman geçirirdi. Onun güzel ahlaklı arkadaşları arasında kendisinden iki yaş küçük olduğu öyle biri vardı ki adeta insanların ahlakı kendisinden öğrendiği kişiydi. O öyle

luktaki insanların çoğunluğu, adeta şu

bir kişiydi ki Allah, onu Kur’an’da “En

ayeti yaşıyordu: “(Ey Peygamber!) Hevâ

güzel ahlaka sahip kimse”

ve hevesini (kötü duygularını ve nefsânî

olarak vasıflandırmıştı. Bu kimse Rasû-

ihtiraslarını) kendisine ilâh edineni

lullah sallallahu aleyhi ve sellem’den başka biri

gördün mü?..” (Furkân, 43)

değildi.

Şubat 2020

44

(Kalem, 4)


İman Edişi Kendisiyle

Mutlaka Rasûlullah’la beraber olması kurduğu

peygamberlik

öncesi arkadaşlığı uzun bir müddet

gereken adam geldi…”

(1)

Onun iman etmesini Kureyşliler doğal

bu

olarak hazmedemedi. Çünkü güzel

ahlak abidesine Allah tarafından 610

ahlaka sahip bir kimsenin İslam’a

yılında gelen peygamberliğe iman

girmesi,

sürdüren Ebubekir

radıyallahu anh,

etmesi vesilesiyle İslam nimetiyle ilk şereflenenler arasında yerini aldı. Onun Allah Rasûlü sellem’e

sallallahu aleyhi ve

iman etmesini şu sözler ne

güzel ifade etmektedir: “Ebubekir

radıyallahu anh...

dolayı

diğer

insanları da etkileyecek ve onlar da bu dine akın akın gireceklerdi. Nitekim öyle de oldu ve Ebubekir radıyallahu anh vesilesiyle

Osman bin Affan, Talha

b. Ubeydullah, Sa’d b. Ebu Vakkas, Zübeyir b. Avvam ve Abdurrahman

Devamlı

surette Peygambere ve hem de hiç usanmadan, tereddüt göstermeden, ‘Doğru söyledin… Doğru söyledin…’

b. Avf

radıyallahu anhum

gibi birçok

kimse iman nimetiyle buluştu. İşte bu yüzden ona zorluklar çıkarmaya, eziyetler vermeye başladılar. Onu, bahçesinde okuduğu Kur’an’dan

diyen adam… Hicrette

ahlakından

Peygambere

arkadaşlık

yapacak olan adam...

ve kıldığı namazdan engellemeye kalkıştılar. Hatta öyle zamanlar geldi ki iman etmenin bir bedeli olarak

Peygamberin ölüm haberi şehirde

Allah Rasûlü

çalkalandığı zaman yaşanılan şokla

muhafaza etme ve ona uzanan elleri

kendinden

Müslümanların

durdurma adına Mekkeli müşriklerin

-hem de tüm Müslümanların- akıl-

kirli elleri altında saatlerce dövülüp,

larını başlarına getirecek olan adam...

kanlar içerinde baygın düşecek hale

geçen

Halifenin kim olacağının tartışıldığı “Sakîfe” günündeki duruşuyla, İslam’da ve Müslümanların birliğinde yeni bir sayfa açan adam...

sallallahu aleyhi ve sellem’i

getirildi. (2) Ama o hiç yılmadı ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’e bağlılıktan bir an geri durmadan, İslam üzere sebat etmeyi sürdürdü. Onun dünyadayken cennetliklerden

Şayet o olmasaydı irtidat olaylarının

olduğunu Rasûlullah

yaşandığı çetin ve sıkıntılı günlerde

sellem

İslam'ın yok olma tehlikesiyle karşı

ettiği kimsesin”

karşıya kalacağı adam...

şekilde belirtti.

sallallahu aleyhi ve

“Sen Allah’ın cehennemden âzat (3)

hadisinde açık bir

1. Halid Muhammed Halid, Hz. Ebubekir, Beka Yayınları, s.7-8. 2. İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, VII, 326; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, 81. 3. Tirmizî, “Menâkıb”, 16.

Cemazi-el Ahir 1441

45


Allah Yolunda Fedakarlığı Ebubekir

radıyallahu anh,

Allah Rasûlü gün

oldu

Müslüman olup eziyetler altında ezilen köleleri hürriyetlerine kavuşturma adına malını harcadı. Bu durumu yadırgayan ve Mekke’nin fethi (630) sonrasında iman nimetine kavuşacak olan babası Ebu Kuhâfe’nin, “Oğlum, sen hep zayıf ve güçsüz köleleri satın alıp âzâd ediyorsun. Madem köle azad edeceksin, şöyle güçlü-kuvvetli köleler satın al da tehlike ve kötülüklere karşı önünde durup seni korusunlar” sözlerine, bu amelindeki gerçeği ifade ederek şöyle cevap verdi: “Babacığım! Benim böyle davranmakta yegâne maksadım; Allah’ın rızasını kazanmaktır. Ben onları azad etmekle ancak Allah katındaki mükâfatı istiyorum.” (4)

sallallahu aleyhi ve sellem’in

ölüm fermanın imzalandığı ve yakalandığı yerde öldürüleceğinin kararının verildiği, hicret yolculuğunda yanında yine o vardı. Allah bu yolculuk sırasında mağarada gizlendikleri ânı

hatırlatarak

(Tevbe, 40)

“ikinin ikincisi”

olarak onu kitabında kalıcı

olarak övgüye mazhar kıldı. radıyallahu anh,

Ömer minde

bazı

halifeliği döne-

kimselerin

kendisini

Ebubekir radıyallahu anh’dan üstün tutar tarzda konuştuklarını işitir ve onları yukarıda verilen ayete yönlendirerek şu sözleri söyler: “Vallahi! Ebubekir’in (mağarada geçirdiği) o gecesi, Ömer’in bütün ailesinden daha hayırlıdır!..” (6)

Salih Amellerle Süslenmiş Ömür Bir gün Allah Rasûlü

sallallahu aleyhi ve

Gün oldu çeşitli zamanlarda malını

sellem,

İslam’ın

feda

bugün kim oruçludur? Bugün kim bir

sallallahu aleyhi ve

cenaze namazına iştirak etti? Bugün

onun malını Allah azze ve celle

kim bir yoksulu doyurdu? Bugün bir

yolunda harcamadaki bu fedakarlığını

hasta ziyaretinde bulunanınız var

şu hadiste ifade etmektedir: “Ebube-

mı?” diye sordu.

kir’in malından istifade ettiğim kadar

Bu amellerin hepsini o gün işlemiş

başka hiç kimsenin malından faydalan-

olan Ebubekir

madım...” Bu sözler üzerine Ebubekir

Rasûlü

yücelmesi

etti. Allah Rasûlü sellem

yolunda

yanındaki sahabilere: “İçinizde

radıyallahu anh’a,

Allah

sallallahu aleyhi ve sellem

şöyle

gözyaşları içinde: “Ben

buyurdu: “Kim bu salih amelleri bir

de malım da hepsi size ait değil mi ya

araya getirirse, o mutlaka Cennet’e

Rasûlallah?” dedi. (5)

girer.” (7)

radıyallahu anh

4. İbn Hişâm, Sîretu’n-Nebeviyye, I, 341; Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXX, 279 [Leyl, 5-7]. 5. İbn Mâce, “Mukaddime”, 11; Ahmed, II, 253. 6. Hâkim, Müstedrek, III, 7/4268. 7. Müslim, “Fedâilu’s-Sahâbe”, 12.

Şubat 2020

46


Sıddîk İman etmediği halde her daim Allah Rasulü

sallallahu aleyhi ve sellem’i

koru-

mayı kendisine şiar edinmiş amcası Ebu Tâlib’in ve evlendiği günden vefat ettiği ana kadar her daim ona ve davasına omuz veren annemiz Hatice radıyallahu anhâ’nın

Rasûlü

vefat etmesi, Allah

sallallahu aleyhi ve sellem’i

hüzün-

lendiren iki büyük olaydı. (620) Allah, Rasûlü’nün hüznünü arttıran bu iki olayın ardından bir hediye/ bağış olarak onu bir gece kendi katına yükseltti. Bu yükselme olayı kaynaklarımızda “İsrâ ve Miraç” olarak adlandırılmıştır. İsrâ ve Miraç olayında cennet ve cehennem ahvali hakkında anlaşılması güç olan gaybî birtakım olaylara şahit kılınan Rasûlullah ve sellem,

sallallahu aleyhi

bu durumu sabah olduğunda

Mekkelilere haber verdi. Gece, Mescid-i Haram’dan Mescid-i

Ebubekir

radıyallahu anh:

“O ne söylü-

yorsa doğrudur!” dedi. Müşrikler tekrar: “Sen O’nu tasdik ediyor ve bir gecede Beytü’l-Makdis’e gidip geldiğine inanıyor musun?” dediler. Ebubekir

radıyallahu anh:

“Evet! Bunda

şaşılacak ne var? Vallahi o bana, gece veya gündüzün herhangi bir vaktinde kendisine Allah’tan haber geldiğini söylüyor da ben yine onu tereddütsüz tasdik ediyorum” dedi. Bu sözlerin ardından o sırada Kâbe’de bulunan Rasûlullah

sallallahu aleyhi ve

Aksâ’ya gittiğini ve oradan Allah

sellem’in

azze ve celle’nin katına yükseltildiğini

sine

anlatması üzerine Mekkeli müşrik-

ondan öğrenen Ebubekir

ler onu reddetmekle kalmayarak, bu

“Doğru söyledin, ya Rasûlallah!” dedi.

olayı Ebubekir

radıyallahu anh’ı

imandan

döndürmeye yönelik bir fırsat olarak görürdüler ve ona: “Arkadaşın, bir

yanına giderek olayın kendi-

aktarılan

şekilde

olduğunu

radıyallahu anh:

Allah Rasûlü de tebessüm ederek: “Ey Ebubekir! Sen “Sıddîk’sın!..” buyurdu. (8)

gecede Mescid-i Aksâ’ya gittiğini,

Allah Rasûlü’ne Olan Sevgisi

oradan da göklere çıkıp sabah olmadan

Bir

tekrar Mekke’ye geldiğini söylüyor.

kimseden ayrı kalmamayı kendisine

Bakalım buna ne diyeceksin?” dediler.

şiar edinmiş. Ondan ayrı kalmanın

kimseyi

düşünün

ki

sevdiği

8. İbn-i Hişâm, II, 5.

Cemazi-el Ahir 1441

47


bu kimseye ne kadar acı verdiğini düşünün. Bir de sevginin Allah azze ve celle’den sonra sevgilerin en yücesinin kendisine olması gereken Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’e yönelik olduğunu

düşünün. Ashabın “Anam babam (yani en değerli gördüğüm şeyler dahil) sana feda olsun” demelerini bir düşünün. Bir kimseyi düşünün ki kendisine mutlu

olacağı

bir

haber

verildi-

ğinde sevincinden hüngür hüngür ağladığını yani ondan ayrı kalacağını beklediği bir anda tekrar ona kavuştuğundaki

ânı

gözlerimizin

önüne getirelim. Ebubekir anh’ın

radıyallahu

aşağıda verilen olayı tam da bu

durumu özetlemektedir.

Helal Lokma Hassasiyeti Allah Rasûlü

sallallahu aleyhi ve sellem’in

haber verdiği “Öyle bir zaman gelecek ki kişi kazancının helalden mi haramdan olduğuna aldırmayacak!”

diyerek

(10)

ümmetini helal yoldan kazanma ve helal lokmaya teşvik etmesini bizatihi hayatında gösteren Ebubekir lahu anh’ın

radıyal-

şu hadisesi çok manidardır:

“Kendisinin hizmetinde bulunanlardan biri, onun kendisine verilenlerin nereden geldiğini sorguladığını ancak bir gün bir gaflet ile unutarak kendisine verilen bir yiyeceği yediğini aktarır. Yemeğin ardından bunu nasıl satın aldığını kendisinden sorgulaması

üzerine

köle:

“Falcılıktan

Aişe annemiz anlatıyor: “Rasûlullah,

anlamadığım halde cahiliye devrinde

evimize her gün ya sabah ya da akşam

falcılık yaparak bir adamı aldatmış-

muhakkak uğrardı. Ancak Allah azze

tım. Bu işe karşılık ikram ettiğim bu

ve celle’nin kendisine hicret için izin

yiyeceği verdi” cevabını verir.

verdiği gün, hiç adeti olmadığı halde tam öğle saatinde bize geldi. Babam onu görünce: “Rasûlullah bu saatte gelmezdi. Mutlaka mühim bir iş olmalı!” dedi... Ona: “Allahu Teâlâ bana Mekke’den çıkarak hicret etmeme izin verdi.” dedi. Babam: “Ey Allah’ın Rasûlü!

Ben

de

sana

arkadaşlık

Helal lokma hassasiyetinin numune şahsiyetleri arasında yer alan Ebubekir

radıyallahu anh

derhal parmağını

boğazına götürerek kendisini kusturur ve ona şöyle der: “Yazıklar olsun sana! Neredeyse beni helâk ediyordun!”

edecek miyim?” deyince, O: “Evet,

Ardından

beraberiz!” demesinin üzerine babam

“Oldu bitti zaten. Bir lokma için böyle

sevincinden hüngür hüngür ağla-

bir şey gerekir mi?” düşüncesine karşı

maya başladı. Vallahi o güne kadar,

çağları aşan şu sözleri söyledi: “Canı-

bir kişinin sevinçten ağlayabileceğini

mın çıkacağını bilseydim, yine de o

hiç tahmin etmezdim.”

lokmayı çıkarırdım. Zira Rasûlullah

9. İbn Hişâm, Age, II, 97-98. 10. Buhârî, “Buyû’”, 7.

Şubat 2020

48

(9)

günümüz

insanlarının


sallallahu aleyhi ve sellem:

‘Haramla beslenen

vücudun müstahak olduğu yer, cehennemdir!’ buy urdu.” (11)

şaşılacak şey!..” dediler. (12) Gün geldi “Her canlı ölümü tadacak...”

(Ankebut, 57; Âl-i İmran, 185)

ayet-

Allah Rasûlü’nün Vefatına Giden Süreç ve Vefatı

leri mucibince her canlıyı bulan ölüm,

Allah Rasûlü

lah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi. (632)

günlerce çektiği humma hastalığının ardından âlemlerin efendisi Rasûlul-

sallallahu aleyhi ve sellem’in

ilk ve son haccı olan, kaynaklarımızda “Veda Haccı” olarak belirtilen hacda Allah Rasûlü aleyhi ve sellem

sallallahu

ümmetine son tavsiye-

lerde bulunur. Bu hac sırasında “… Bugün size dininizi ikmâl ettim; üzerinize olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim...” (Mâide, 3) ayetinin nâzil olduğunu ümmetine haber vermesi üzerine Ebubekir anlayış

sahibi

radıyallahu anh

olduğunun

ispatı

olarak, bu ayetin Allah Rasûlü lahu aleyhi ve sellem’in

ince sallal-

vefatına işaret

ettiğini anlar ve ağlamaya başlar.

Kendisine uğrunda her şeyi feda etmeyi göze alacak kadar büyük bir sevgi besledikleri ve Ebu Zer radıyallahu anh’ın

“Vallahi Allah Rasûlü âhirete

göçerken bizi öyle bir hâlde bırakmıştı ki bir kuş gökte kanat çırpsa onun bu hareketi bize Rasûlullah’ın bir hadisini hatırlatırdı.” Allah Rasûlü

(13)

dediği

sallallahu aleyhi ve sellem’in

vefatı, ashab arasında büyük bir şok meydana getirdi. Bu öyle bir şoktu ki gözler buna inanmakta, kulaklar ise işittikleri sözün gerçekliliğini kabullenmekte güçlük çekiyordu. Ancak bir adam vardı ki sadık dostundan ayrıl-

Yine hastalığının ağırlaştığı günlerde

manın büyük acısını en çok kendisi

onu ziyaret ettiğinde, Allah Rasûlü

hissetmesi hakkı olduğu halde imanı-

sallallahu aleyhi ve sellem’in

“Şânı yüce

nın yüceliği ile acısını bastıracak ve

olan Allah, bir kulunu dünya ile kendi

bütün herkesi kendisine getirecekti.

katındaki

Ebubekir radıyallahu anh...

nimetler

arasında

serbest

bıraktı. O kul da Allah katındakini tercih

Hastalığı

etti!..” sözlerinin de vefat habercisi

makla bizzat Rasûlullah

sözler olduğunu anlamış ve ağlamaya

ve sellem’in

başlamış ancak yanında bulunan-

vefatından hemen önce şehrin dış

lar “Rasûlullah, Rabbine kavuşmayı

tarafında

tercih eden salih kişiden bahseder-

yayılmasıyla hemen Medine’ye ulaşa-

ken şu ihtiyarın ağlaması, doğrusu

rak içinde bulunan bu zor durum

süresince

namaz

kıldır-

sallallahu aleyhi

vazifelendirdiği Ebubekir, bulunmaktaydı.

Haberin

11. Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 26; Ebû Nuaym, Hilye, I, 31. 12. Buhârî, “Salât”, 80. 13. Ahmed, V, 153, 162; Heysemî, VIII, 263.

Cemazi-el Ahir 1441

49


karşısında önce Rasûlullah

sallallahu

Ömer

radıyallahu anh

der ki: “Vallahi o

evine ulaştı ve O’nu

güne kadar bu ayeti sanki hiç işit-

alnından öperek: “Bizler Allah’a aidiz

memiş gibiydim! Onu Ebubekir’den

(O’nun kullarıyız) ve yine O’na dönü-

dinleyince,

cüleriz! Babam, anam sana feda olsun!

Dizlerimin bağı çözüldü ve bulundu-

Sen bir kere ölmüş ve mukadder olan

ğum yere yığılıverdim.” (14)

ölüm geçidini geçmiş bulunuyorsun!”

Ebubekir’in üstün imanını gözler

sözlerini söyledi ve odadan çıktı.

önüne seren bu sahneleri sunarken

aleyhi ve sellem’in

Dışarıda Ömer aralarında

radıyallahu anh’ın

bulunduğu

da

kalabalığa,

şu sözlerle seslendi: “Allahu Teâlâ, Peygamberine daha aranızda iken

dehşet

içinde

kaldım.

kendimizi oldukça önemli bir sorunun karşısında buluyoruz. Bu soru şudur: “Şayet o gün Ebubekir lahu anh

radıyal-

orada olmasaydı, ne olurdu?

vefat haberini vermişti. Sizlerin de

Yakın

(eceliniz gelince) öleceğinizi haber

günde -Sakîfe ve Riddet (dinden

vermiştir. Rasûlullah vefat etmiştir!

dönme) olaylarının meydana geldiği

Sizlerden de hiç kimse sağ kalmayacaktır. Kim Muhammed’e tapıyor ise bilsin ki Muhammed vefat etmiştir!

bir

zamanda,

iki

büyük

günlerde- bu soru daha güçlü ve parlak bir biçimde kendini gösterecektir…

Kim de Allah’a ibadet ediyorsa, hiç

Öyle görünüyor ki Allah azze ve celle,

şüphesiz Allah Hayy’dır, ölümsüzdür!

Peygamber

Allahu Teâlâ:

insanlara Rasûl olarak seçtiği gün

‘Muhammed yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geri dönecek misiniz? Kim geri dönerse bilsin ki Allah’a asla bir zarar vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri ödüllendirecektir.’ (Âl-i İmran, 144)

buyurmuştur.”

Ebubekir

sallallahu aleyhi ve sellem’i

radıyallahu anh’ı

da Peygam-

berinin ardından onun misyonunu yerine getirmesi için seçmiştir… (15) Sâdık dost Ebubekir Allah Rasûlü

radıyallahu anh,

sallallahu aleyhi ve sellem’in

vefatından sonra ona olan bir ahde vefa borcu olarak “Vallahi Rasûlullah’ın yakınlarını kollayıp gözetmek, benim için kendi yakınlarımı kolla-

İnsanlar bu ayeti işitince Rasûlullah

maktan daha sevimlidir.”

sallallahu aleyhi ve sellem’in

ve geride bıraktıklarını her daim

vefat ettiğine

artık iyice kanaat getirdiler.

dedi

(16)

gözetti.

14. İbn Sa’d, Tabakat, II, 266-272; Buhârî, “Meğâzî”, 83; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, IX, 32; Abdürrezzâk, Musannef, V, 436. 15. Halid Muhammed Halid, s.74. 16. Buhârî, “Ashâbu’n-Nebî”, 12, “Meğâzî”, 14.

Şubat 2020

50


NEBEVÎ AİLE Halime Yılmaz

“ANNE BABANA ŞÜKRET”

B

u

yazımızda

dünyaya

insanın

gelmesine

vesile olan, büyüyene

Dünyaya sağlıklı gelmemiz, yürüyebilmemiz, bilmemiz,

konuşa-

anlayabilmemiz,

göze-

kendimizi ifade edebilmemiz,

ten, rızkının ve huzurunun

kısacası hayatımızdaki tüm

temini için ömür boyu çalışıp

güzellik ve nimetleri bizleri

kadar

onu

didinen,

koruyup

insanlar

içerisinde

insana en merhametli olan iki insana hürmetten söz edeceğiz. Bu iki kıymetli insanın verdiği emekten dolayı hak ettiği saygıdan bahsedeceğiz. Yaptıkları sayısız ve karşılıksız

yaratan ve nimet veren Rabbimize borçluyuz. O verdi kullanıyoruz, o diledi yapıyoruz, o istedi yaşıyoruz. “O, ol der, oluverir”

(Bakara,117)

ayetinde

ifade buyrulduğu gibi “Ol” demesiyle yok oluruz. “Ol” der kayboluruz, “Ol” der, elimiz-

iyiliklerden dolayı kendilerine

deki her şeyden oluruz. Yani

etmemiz gereken teşekkürden

her şey onun dilemesine

konuşacağız inşallah.

bağlıdır.

Cemazi-el Ahir 1441

51


O’na imanımız, O’nun rızası için

Rasûlullah

yaptığımız

buyuruyor:

uğruna

ibadetler

verdiğimiz

ve

O’nun

fedakarlıklar

sadece O’na olan şükran borcumuzu eda etmenin bir vesilesidir. Verdiği

sallallahu aleyhi ve sellem

şöyle

“İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükredemez” (1)

tüm nimetlerden dolayı O’na teşek-

İnsan, başkalarının yaptığı iyilik-

kür etmek için zikrediyoruz, O’na

lerden

her halimizde şükrediyor, girdiği-

etmeye alışmazsa, verdiği nimet-

miz ortamlarda adını anarak O’na

lerden dolayı Allah’a hamd etmeyi

duyduğumuz

hatırlayamaz. İnsanlara teşekkür,

minnetimizi

ifade

Allah

etmiş oluyoruz. Rabbimiz bizden her halimize hamd etmemizi istiyor. Bedenî ve malî ibadetlerle O’na şükrümüzü göstermemizden memnuniyet duyuyor. O’na

şükretmeyen

kul,

makbul

olmayan kuldur.

dolayı

azze ve celle’ye

onlara

teşekkür

şükrün ön hazır-

lığıdır. Adeta bir antrenman gibidir. İnsanlara teşekkür, insanı kibirden korur, sosyal ilişkileri sağlamlaştırır, teşekkür eden insan hakkında insanlarda

hüsnü

zan

duygusu

oluşmaya başlar. Teşekkür, varsa kalplerdeki kin ve nefret duygu-

azze ve celle’ye

larını söndürür. Teşekkür etme-

şükrümüzün önünde duran hiçbir

sini bilen insana saygı ve hürmet

şey y ok. Kişinin vücudunun belli

gösterilir. Kendisine duyulan güven

azaları kopsa da o ima ile namaz

artar. Var olan kusurları görmezden

kılmaya ve böylece şükrünü eda

gelinir. Sadece bir teşekkürün nice

etmeye çağrılıyor. Mali gücü yoksa

faydaları vardır.

Görünüşe göre Allah

bile diliyle Allah

azze ve celle’yi

zikre-

derek, ağzıyla bir Müslüman kardeşine tebessüm ederek sadaka sevabı alması kolaylaştırılıyor. Yani insan hangi durumda olursa olsun, Allah’a, verdiği nimetlerden dolayı şükretmekten kaçış yok, bahane hiç yok. Ama Allah

azze ve celle’ye

şükrün

Ama insanlara teşekkür etmesini bilmeyen tevazudan bihaber yaşar. Zamanla başkalarını küçümsemeye başlar. İnsanların sinesinde ona karşı kin ve düşmanlık duyguları oluşmaya başlar. Kimse tarafından pek sevilmezler. Sosyal ilişkileri zayıflar.

İnsanlar

zaten

kendi-

önünde öyle bir engel var ki onu

sine iyilik yapmak zorundaymış

aşmadan

pek

gibi düşünerek kendini müstağni

mümkün görünmüyor. Ebu Hureyre

görebilir. Beşer içerisinde de Allah

radıyallahu

şükre anh’dan

ulaşmak rivayete

göre

azze ve celle’ye

şükretmeyenlerin bir

1. Sünen-i Ebu Davud cilt 16, s.16; Tirmizi, Birr, 35; Ahmed bin Hanbel, 2/258,295

Şubat 2020

52


kısmı, kendilerini bundan müstağni

mukabelede bulunabilir. “Övmek,

görenlerdir.

şükrün başıdır” denilmiştir.

Görüyor musunuz? Bir teşekkürden

İnsanoğlu içinde iyiliğimizi ve övgü-

neler çıkıyor. Allah’a şükretmek,

müzü en çok hak edenler, bize bu

insanlara teşekkür etmeyene nasip

hayatta en çok iyiliği dokunan anne

olmuyor. Biz, bize yapılan iyilik-

babalarımızdır. Teşekkürü, hürmeti

leri unutmayan, yaptığı iyilikleri

ve saygıyı en çok hak edenler onlar-

unutan bir ümmetiz. Öyle değilsek

dır. İçimizden bir iyilik yapmak

de öyle olmalıyız. Yapılan iyiliğe

vefasızlık yapan, her türlü kötülüğe

kime infak edeyim, kimi sevindi-

meyyaldir. “İyiliğin karşılığı ancak

rip duasını alayım da Allah’ı razı

iyilik değil midir?” (Rahman, 60)

edeyim” diye mi düşünüyoruz? Çok

Bize

yapılan

iyilikler,

karşılık-

sız bırakılmamalıdır. Gücü yeten aynıyla

hatta

misliyle

karşılık

vermeli, gücü yetmeyen de en azından iyilik yapanı övmeli ve iyilik yapana teşekkür etmelidir. Cabir bin Abdullah aleyhi ve sellem

“Kime

iyilik

edeyim,

uzaklara gitmeye lüzum yok. İnfak etmek için kapı kapı fakir aramaya, bir

gönlü

kırık

bulup

gönlünü

hoş etmek için yorulmaya gerek yok. Maddi-manevi iyilik edeceğin, gönlünü yapıp duasını alacağın, sadece bir gülümsemenle bile

radıyallahu anh’dan

rivayete göre Rasûlullah

geldi?

sallallahu

şöyle buyurdu:

gönüllerini hoş edeceğin ve böylece Rabbini razı edeceğin insanlar çok yakınında. Mesafe olarak olmasa da

“Kime bir iyilik yapılır da (bu iyiliğe iyilikle mukabelede bulunmak üzere maddi bir imkân) bulursa, o iyiliği (iyilikle) karşılasın. Eğer (o iyiliğe)

bir telefon kadar yakınında. Dünya olarak olmasa da dua olarak ve amel olarak yakınında. Sen hayır işledikçe onlara sevap gitmeye devam ediyor.

iyilikle mukabele etmek için maddi bir

Behz bin Hâkim babası yoluyla

imkân bulamazsa (kendisine yapılan)

dedesinden naklediyor: “Ya Rasû-

bu iyiliği övsün. (Kendisine yapılan) bu

lallah! Kime iyilik yapayım?” dedi.

iyiliği öven kimse, onun şükrünü yerine

Rasûlullah

getirmiş olur. Bu iyiliği (kimseye söyle-

defa

meyerek) gizleyen kimse de onu inkâr

babana, sonra derecesine göre yakınla-

etmiş olur.”

rına” buyurdu. (3)

İyiliğe

(2)

karşılık

verecek

bir

şey

bulamayan kişi, en azından diliyle

Hep

sallallahu aleyhi ve sellem

“Annene”

dikkatimi

buyurdu.

celb

üç

“Sonra

eden

bir

ayet hakikatiyle sizleri baş başa

2. Buhari, el-Edebü’l-Müfred 3. Buhari, el-Edebü’l-Müfred

Cemazi-el Ahir 1441

53


bırakmak istiyorum: “Biz insana

koşmaya seni zorlarlarsa onlara

anne babasını tavsiye ettik: Çünkü

itaat etme! Ama onlarla dünyada iyi

annesi onu zorluk üstüne zorlukla

geçin!” (Lokman, 15)

taşımıştır. Onun (sütten) kesilmesi iki yıl içindedir. Bu nedenle hem bana hem anne babana şükret ki

Ebu Bekir’in kızı Esma

radıyallahu anha

anlatıyor:

dönüş yalnız banadır.” (Lokman, 14)

“Rasûlullah sallallahu ve sellem

“Bana ve anne babana şükret”.

mın daha önce boşadığı) annem,

Allah’a şükür için dünyalar dolusu sebebimiz var. Peki anne babaya şükür için hangi sebeplerimiz var? Sadece aklıma gelenlerin bir kısmını yazıyorum: 1-Anne baban sana anne babalık yapmadıysa da seni dünyaya getirdikleri için onlara şükret! Annen dokuz ay seni karnında taşıyıp bin bir

zahmetle

doğurduğu,

baban

senin dünyaya gelmene vesile olan tek adam olduğu için onlara şükret! Sana zulmetseler de sen iyilik etmek zorundasın. 2-Anne baban seni dünyaya getir-

zamanında (müşrike olan ve babahasret ve rağbetle bana gelmişti. Ben

de

bu

durumu

sallallahu aleyhi ve sellem’

Rasûlullah

e sordum. “Ya

Rasûlallah! Bana annem geldi. Bana sokulmak ve karşılık görmek istiyor. Anneme sıla ve iltifat edebilir miyim?” dedim. Rasûlullah aleyhi ve sellem

sallallahu

“Evet, annene hürmet

göster ve iltifat eyle” buyurdu. (4) 3-Anne baban seni bin bir zorlukla dünyaya getirip büyütmüş, üstelik İslami terbiyeyi sana vermiş, bu konuda özveriyle üzerine titremiş ama eksikleri var, hatalı tutumları yüzünden yaşadığın sorunlar var. İşte böyle bir tablo karşısında

dikten sonra sana İslam’ın emir

hala nankörlük yapabiliyor ve anne

ve yasaklarını öğretmedilerse de

babanın hatalarını gözünde büyü-

dünyalık olarak tüm bakım ve

terek onlara isyan edebiliyorsa kişi,

korumanı

bu

ona tam anlamıyla “nankör” denir.

emeklerinden dolayı onlara teşek-

O kişinin iki dünyada da iki yakası

kür et! Sana Allah’a ortak koşmayı

bir araya gelmez. Hayatında bereket

emrederlerse

kalmaz. Çünkü anne babaya isyan,

gerçekleştirdilerse

onlara itaat

etme!

Ama senden dünyalık bir şey isterlerse yap ve onlara iyiliğe devam et!

en büyük günahlardandır. İşleyene

daha

bu

dünyadayken

“Eğer anne baban, hakkında hiçbir

cezası verilecek ve bu ceza ahiret-

bilgin olmayan bir şeyi bana ortak

teki

4. Buhari, Hibe, 9

Şubat 2020

54

azabına

kefaret

olmayacak


günahlardan biri de anne babayı

kılınmışlarsa zenginliğimize, ilim

incitmek ve akrabalık bağını kopar-

ve ahlaktan nasiplerini almışlarsa

maktır.

dünyanın en büyük servetine sahip

Abdullah bin Ömer

radıyallahu anhuma

diyor ki: “Anne ve babayı ağlatmak, isyandan ve büyük günahlardan-

kırmayalım, gücendirerek beddualarını almayalım. “Allah’ın rızası anne babanın rızasın-

dır.” (5) Anne babanın çocuklarına duası, Allah

oluşumuza şükredelim. Asla onları

katında

kabul

olmasında

4-Hele ki bir anne baba çocuğunun her daim yanında olmuş, onu güzel yetiştirmiş, İslamî ahlaktan kendisini mahrum etmeden tertemiz bir çevrede büyütmüş, evladı da onlara gereken hürmeti göstererek dualarını almışsa işte ümmetten

gazabındadır.” (6) Zira onların özellikle annenin hakkı

şüphe olmayan dualardandır.

Müslüman

dadır, Allah’ın gazabı da anne babanın

beklenen

tablo budur. Bu, yüreği pamuktan daha hafif ve arıdan daha temiz ve

asla ödenmez. Anne baba olanlar bilir. Çocukları büyütürken çekilen eziyet, hiçbir meslekte çekilmez. Öyleyse anne babanın senin için çektiği sıkıntıların hatırına, sen de yaşlılıklarında onların eziyetlerine sabret! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Anne babası yanında ihtiyarladığı halde onlara hizmet etmediği için

zararsız fedailer şöyle dua ederler:

cehennemlik olana üç kere ‘Burnu yere

“Onlara acıyarak alçak gönüllülük

sürtülsün’ buyurdu. (7)

kanadını ger ve de ki: “Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse sen de onları esirge.” (İsra, 24)

Bizlere bahşettiği her türlü nimetten dolayı hamd Allah’adır. Hayat boyu bize en çok iyiliği dokunan insanlar

olduklarından

dolayı

Rahman olan Allah, anne babamıza

şükür

şükretmemizi

Gelin

anne babayadır. Onlara ihsanımızı,

şükredelim; hayattalarsa varlıkla-

şükrümüzü, iyiliklerimizi artırma

rına, ölmüşlerse Müslüman olarak

duasıyla. Belki de günahlarla dolan

vefat etmelerine, bir ayet bile öğret-

amel defterimizde sevap kefemizi

tilerse ilimden aldıkları ve aldığımız

bu amel ağır basıp bizi cehennem-

nasiplerine, bize dost ve yardımcı

den kurtaracaktır.

emrediyor.

öncelikle

insanlar

içinde

5. El-Edebü’l- Müfred 16. hadis 6. Tirmizi, (25) Birr, 3, Hadis no: 1899 7. Müslim, Birr, 9; Tirmizi

Cemazi-el Ahir 1441

55


SERBEST KÖŞE Derya Fıçıcı

BU SENİN HİKÂYEN OLABİLİR Mİ? -1

P

ınar,

gittikleri

Bütün gece uyumamış, odasında film

yazlıklarının penceresinden,

izlemiş, sosyal medya hesabından

hemen evin önünde duran

arkadaşlarıyla konuşmuş, paylaşım-

ceviz ağacının, rüzgârın etkisiyle

lar yapmıştı. Saatlerdir sandalyede

kıpırdayan yapraklarını izliyordu.

oturmaktan bacakları uyuşmuş, bir

Rüzgârın

tatil

için

yumuşaklığı

açık

olan

pencereden yüzüne vuruyor, serinliğini yüzünde hissediyordu. Sanki yanaklarını okşayan bir anne şefkatiyle esiyor, bu şefkati ruhunun

anda ayağa kalkıp pencerenin önüne dikilmişti. İşte tüm bu duygular da üç dakikalığına düşüncelere dalmasıyla kalbine dolmuştu. Tam bu sırada uzaktan sabah ezanının sesi duyuldu:

derinliklerine kadar hissettiriyordu.

“Allahuekber Allahuekber!”

Odasının penceresi sanki huzura

Pınar, ezanın nidalarını işittiğinde

açılmıştı. Kalbine dolan bir huzur,

içini bir titreme aldı. Sanki sıtma

bir sevinç vardı. Neyin huzuruydu

tutmuştu

bu? Eğitim döneminin sona ermiş

soğudu mu?” diye mırıldandı kendi

olmasının, sınıfı geçmiş olmanın,

kendine.

on yedi yaşına yeni basmış olmanın,

süzüldü. Huzurun, sevincin yerini

büyümenin, sınavlar ve test kitap-

birdenbire yalnızlık korkusu aldı.

larından bir süreliğine kurtulmuş

Kendini dünyada yapayalnız kalmış

olmanın sevinci ve huzuru muydu?

gibi hissediyordu. Annesini, baba-

Tek tek hepsini aklından geçirip

sını,

bu huzurun, bu ferahlığın nedenini

kaybetmiş gibiydi. Onların olmadığı,

bulmaya çalıştı. Hafifçe tebessüm

tek başına kaldığı bir diyardaydı

ederek mırıldandı: “Hiçbiri.”

sanki.

Şubat 2020

56

tüm Ve

bedenini. gözlerinden

kardeşini,

tüm

“Hava yaşlar

yakınlarını


Bu korkular ve düşüncelerle yatağına

Ayşe: “Hava çok sıcak. Biraz serin-

uzandı. Gözlerini sımsıkı kapayarak

lesin öyle çıkarız. İçeri gel odamda

hemen uykuya dalıp, bu duygulardan

oturalım.”

kurtulmak istedi.

Pınar: “Hayır, dört duvar arasında

Sabah saat on gibi uyandı. Mutfağa,

olmak istemiyorum. Zaten bütün kış

annesinin

Birlikte

okul-ev, ev-okul… Atmosferi bile

kahvaltı hazırladılar. Ailece kahvaltı

hissetmiyoruz. Lütfen hadi sahile

yaptılar. Gözleri annesinin, baba-

gidelim. İyot kokusunu ciğerlerimize

sının, kardeşinin yüzüne minnetle

dolduralım. Denizin dalga seslerini

bakıyor “İyi ki varsınız, sizi seviyo-

dinleyelim.” dedi.

yanına

gitti.

rum.” dercesine şefkatle onları izliyordu. O yüzler de ona bakıp, aynı şefkatle cevap veriyordu. Pınarların evinin birkaç ev ötesinde amcasının yazlığı vardı. Annesinden müsaade isteyip amcasının kızı Ayşe ile buluşmak için evden çıktı. Ayşe çok neşeli, hayat dolu bir genç kızdı. Pınarla birlikte çok eğlenceli vakit

geçiriyorlardı.

Aynı

şehirde

üniversite kazanıp aynı evde kalma hayalleri vardı. Ne çılgınlıklar yapacaklarını

konuşup

eğleniyorlardı.

Almak istedikleri elbiseler, ayakka-

Ayşe: “Pınar ne edebi konuştun kızım. Tamam tamam hemen giyinip geliyorum.” dedi ve hazırlanınca çıktılar. Sahilde yürüyorlardı. Pınar’ın hayal ettiği şekilde hava mis gibi deniz kokuyor ve dalga sesleri müthiş bir huzur

veriyordu

insanın

kalbine.

Pınar bunun tadını çıkarmak isterken Ayşe her zamanki gibi susmuyor; üniversite, sınavlar, istedikleri bölüm için kaç puan almaları gerektiği, bir de hoşlandığı, kendince âşık olduğunu düşündüğü çocuktan bahsediyordu.

bılar, kremler, ojelerden; sınıfın en

Pınar sessizliğe boğulmuş, iç dünya-

güzel kızı, en y akışıklı delikanlısı, kim

sındaki

kiminle evlenir, kim kimden hoşlanı-

Ayşe’nin sesini duymamak için çaba

yor bunlardan konuşuyorlardı. Zaten

sarf ediyor, kendi iç alemiyle boğuşu-

tüm genç kızlar da onların yaptıkla-

yordu.

rından çok farklı bir şey yapmıyordu

Normalde Pınar, Ayşe kadar konuş-

herhalde. Hayalleri, hayal dünyaları hemen hemen aynıydı.

yalnız

kalma

isteğiyle

masa da Ayşe’ye cevap verir, konuşmalarına katılır, yorumlar yapardı.

Ayşelerin

evinin

önündeki

Ayşe, Pınar’ın sessizliğini fark edip

oturup

Ayşe’ye

seslendi:

kendi kendine konuştuğu hissine

“Ayşe! Ayşe! Ben geldim. Hadi biraz

kapılınca; “Pınar neyin var senin?

sahilde yürüyelim. Bugün dondurma

Hülyalara dalmış gibisin. Anlattık-

ısmarlama sırası bende.”

larımın hiçbirine cevap vermedin.

Pınar, çardağa

Cemazi-el Ahir 1441

57


Hatta duyduğundan bile şüpheli-

kendini yetmiş yaşında hissediyor’

yim.” diye sitem etti. “Kız yoksa aşık

diye paylaşacağım Face’de.”

mısın?” diyerek kahkahayı bastı.

Pınar: “Tamam Ayşe sustum. Ama sen

Pınar: “Kes gırgırı. Bana aşktan

de sus istersen.” dedi ve geri dönerek

bahsetme. O kelimeyi duyduğum an

eve doğru yürümeye başladılar.

midem bulanıyor, kendimden iğreniyorum. Her şeyi unutmak, silmek, yaşanmamış kabul etmek istiyorum ama olmuyor. Annem Cengiz ile yaşadıklarımı biliyor. Babam açıkça bildiğini söylemese de annemin anlattığı kadarını biliyor. Topluma, arkadaşlarıma göre de bu yaşadıklarım normal, olağan

kabul

ediliyor.

Cengiz’den

ayrıldığım halde içimde bir suçluluk hissi var. Neye karşı, kime karşı bilmiyorum.” Ayşe: “Cengiz’e karşı olmasın? Hiçbir açıklama

yapmadan

çocuğu

terk

Pınar ve ailesi on gün daha yazlıkta kalıp İstanbul’a döneceklerdi. Pınar kalan

on

günü

herkesten

uzak,

internetsiz, telefonsuz ve neredeyse Ayşe’yle bile görüşmeden geçirdi. Ayşe,

Pınar’ın

bu

ruh

halinden

sıkılmış, onu ne anlayabiliyor ne de yardım edebiliyordu. Ne zaman bir araya gelseler keyfi kaçıyordu. “En iyisi Pınar’ı kendi haline bırakmalıyım” diye düşünmüştü. Pınar günlerini evlerinin balkonundan müthiş görünen manzarayı izleyerek, bazen çıkıp yürüyerek, geceleri

ettin. Vicdanen bundan rahatsızlık

gökyüzünü

duyuyorsundur.”

Uzun uzun yıldızlara bakıyor, parlak-

izleyerek

geçiriyordu.

Cengiz

lığına, çokluğuna hayret ediyordu.

umurumda bile değil. Bu öyle bir şey

Hatta gökyüzünün bu kadar büyük

değil. İfade edemiyorum çünkü ben

ve geniş olduğunu sanki bu zamana

bile bilmiyorum nedenini.”

kadar fark etmemiş gibiydi. Büyük bir

Pınar:

“Saçmalama

Ayşe.

Ayşe: “Unut gitsin. Allah aşkına

hayranlıkla izliyordu.

bunları düşünme. Önümüze bakalım.

Pınar’ın anne ve babası onun bu

Daha ne aşklar bekliyor seni.”

sessizliğini fark etmiş, bilgisayar ve

Pınar: “Makarayı bırakıp biraz anlamaya çalışsan. Ya da duygularıma saygı duysan, dinlesen.”

telefonundan uzak olduğunu görüp sebebini merak etmekle birlikte, bundan

memnun

da

olmuşlardı.

Hatta kızları bilgisayar, internet,

Ayşe: “İçimi kararttın kızım, biz

telefon olmadan da mutluydu. Yüzü

tatildeyiz. Hadi eve dönelim. Biraz

gülüyordu.

internette

zaman

takılalım.

Hayata

geri

Annesine

ayırıyor,

daha

günlük

fazla işlerde

dönersin belki. Biraz daha bu moddan

yardım ediyor, kardeşi ile ilgilenip,

çıkmazsan fotoğrafını çekip ‘Pınar

babasıyla

Şubat 2020

58

sohbet

ediyordu.

Oysa


bilgisayar ve telefonla uğraşırken bunların başından kalkmıyordu.

bulamıyordu. Tek bildiği bu yaşananlar yanlıştı.

Anne ve babası da tüm yıl ders çalı-

Az da olsa bildiği, inandığı dine göre

şıp test çözdüğü için ses çıkaramı-

de insan fıtratına göre de bunlar

yor, “böyle mutluysa, böyle eğlenip

yanlıştı, olmamalıydı. Ancak aklında,

dinleniyorsa yapsın, hakkıdır” diye

düşüncelerinde bundan öte bir yere

düşünüp onaylamasalar da üzülseler

koyamıyordu yaşadıklarını ve hayatı.

de pek seslerini çıkarmıyorlardı. Pınar’ın

bunlardan

İçinde kocaman bir boşluk vardı. Ne

uzaklaşması

annesinin ne babasının ne kardeşi-

onları memnun ediyordu ve “Demek

nin… Hiç kimsenin sevgisiyle doldu-

ki bıktı, demek engellememek gerek.

ramadığı bir boşluk... Peki ya neydi

Kendisi sıkıldı bıraktı” diye düşünü-

bu? Bilmiyordu, bulamıyordu.

yorlardı.

Tek bildiği yalnız kalmak, düşünmek,

Oysa Pınar iç dünyasına doğru uzun

iç dünyasına doğru uzun uzun yürü-

bir yolculuğa çıkmış, hayatını, yaşa-

mekti. Sanki içine doğru yürürse,

dıklarını her şeyi sorguluyordu. Sosyal

derinlerde bir yerde bulacaktı onu.

medyada gördükleri, şahit olduğu

Bir kutu içinde saklı, onu bekliyordu.

konuşmalar, fotoğraflar…

Arkadaş-

Ancak üzeri o kadar kapalıydı ki tek

larının birbirleriyle olan konuşma

tek üzerindeki enkazları kaldırıp ona

seviyeleri, müstehcen sözler, yalan-

ulaşmalıydı.

lar, aldatmacalar, kız arkadaşlarının bedenlerini açık saçık kıyafetlerle sergileyip erkeklerden beğeni sözleri işitmek için birbirleriyle yarışmaları… Yüzlerindeki sahte makyaj güzelliği gibi kişiliklerinde de sahte ve ikiyüzlü olmaları…

İşte Pınar yalnız kaldığında bunu yapıyordu.

Kalbinin

derinliklerine

yürüyor ve oradaki her şeyle tek tek yüzleşiyordu. Hiçbir şey bulamasa da bu müthiş bir huzurdu. Kendini farklı hissediyordu. Pek az insanın yaptığı bir şeyi yaptığından emindi. Kendini

Kendi yaşadıkları; aşk, elektrik, sevgi

özel biri olarak hissediyordu. Ve artık

diye peşine düştüğü duygunun yemek,

bir genç kızın standart hayallerinden

içmek gibi basit bir dürtü olan cinsel-

uzaklaşmıştı.

likten öte bir duygu olmadığını ve bunu meşru olarak yaşanmadığında

(Devamı bir sonraki sayıda…)

iki insanın birbirini kullanmasından başka, anlamsız, iğrenç bir içgüdü olduğunu düşündüğünde sanki kalbinin üzerine dağlar yüklenmiş gibi hissediyor, koşacak, sığınacak bir yer

Cemazi-el Ahir 1441

59


GÜNDEM İKTİBAS Çeviri

ALIMLERIN GÖZÜNDEN

KASIM SÜLEYMANI

Şubat 2020

60


Duygusal

davranışlardan

diledi-

ğini yükselten dilediğini alçaltan “Maslahat” iddialarından uzak bir şekilde şüphe kaldırmayan hususlardan biri ABD’nin her türlü zülüm ve cürmün başı her mücrime de şer kapılarını açan olduğu gerçeğidir. İslam ülkelerinde hakkın, adaletin ve hürriyetin de en azılı düşmanı odur. Çoğu zaman mazlumun karşısında zalimin; kurbanın karşısında celladın, caninin yanındadır. Aksine davrandığı olmuşsa da bu bir zalimi veya caniyi engellemek, mazluma veya kurbana yardımcı olmak için değil, bilakis başka düşmanca bir gayeden dolayıdır.  ABD’de Müslümanlara ve başka milletlere karşı her türlü zülüm ve baskı uyguladı. Bu uğurda zulmen, düşmanca nice mücahitleri ve ıslah ehlini katletti. Onların ıslah projelerinin nurunu cihatlarının

kıvılcımını

söndür-

meye çalıştı. Bunun yanında birçok bozguncu, caniyi ve halkının mı katil olan kimseleri de öldürdü. Fakat bunları cani, katil oldukları için değil bilakis kendi emniyeti ve maslahatını gerçekleştirmek için öldürdü. Ayrıca bu kimseler onun düşmanca projelerine karşı çıktıkları için öldürüldü.

Cemazi-el Ahir 1441

61


Batıl kendi içinde çatışır. Düşmanlar

Allaha hamd olsun ki ne cennetin

kendi aralarında savaşırlar. Bundan

anahtarlarını ne de cehennemin

dolayı

bekçiliğini

burada

şunu

belirtmek

şahıslara,

cemaatlere

gerekir: ABD’nin ve hatta Siyonist

hatta peygamberlere bile verme-

varlığın bir caniyi veya katili kendi

miştir.

aralarındaki düşmanlıktan dolayı öldürmesi bu caniyi zihinlerimizde

Bilakis bu yalnız O’nundur

kahraman bir mücahide, öndere

Duygusal hareket edenler kendile-

yahut şehide dönüştürmemeli.

rine muhalefet etti diye bir Müslü-

ABD’nin bir katili veya zalimi hedef

manı cehenneme atmaya ne kadar

alması

uğraşsalar da bu onların yetkile-

onun

işlediği

cürümleri

temizlemez. Özellikle de boynunda masumların kanları varken... Ayrıca onun işlediği zulüm ve bozgunculukları da silmez. Bilakis oda Allahu Teâlâ’nın kulları üzerindeki, “Bir zalimden ondan daha büyük bir zalim eliyle intikam alma” sünnetinin tecellisine maruz kalmıştır. İşte

Müslümanların

cemaat

olsun

iyice

fert

olsun

kavramaları

gereken husus budur. Nesillere yön veren dillerini ve kalplerini muhafaza etmeli, ağızlarından çıkan sözleri zaptu rapt altına almalıdırlar.

rinde değildir.  Bazıları da ama siyaseten ama iddia ettikleri bir Maslahat gereğince Firdevs-i

Âlâ’nın

Kapılarını

bir

caninin veya zalimin önünde açmak isteseler buna güç yetiremeyeceklerdir. Hakikati ve vakayı değiştiremeyeceklerdir.  Tek yapabildikleri her şart ve halde peşlerinden

giden

bazı

insan-

ları saptırmak, fakat başkalarının nezdinde

de

inandırıcılıklarını

kaybetmek olacaktır. Ancak onların bu tavırları Hak Teâlâ’nın adaletini değiştirmeyecektir.

Fakat

bunun

Hakikatleri ters-yüz etmeye çalış-

getirisi onlara din ve dünyalarında

mak, mücrimleri ve katilleri başka

hüsran olarak dönecektir.

bir kisvede pazarlamaya, onları birer kahramana, şehide dönüştürmeye çabalamak ne olayın ne şahsın gerçek halini değiştirmez.

Şubat 2020

62

 Nevvaf Tekruri Filistin Müslüman Âlimler Birliği Başkanı


Kasım Süleymani Kudüs Şehidi “Halt Etmiştir”

‫‏‬

‫‏‬

Kudüs

Şehidi

Yermuk

Kampı’nı

muhasara edip yerle bir etmez. Filistin’in evlatlarından yüzlercesini aç bırakarak öldürmez. Kudüs Şehidi Ariel Şaron’un “Sabra ve Şatila kamplarından sonra sana da bir gün sıra

‫‏‬

gelecek ey Yermuk Kampı” şeklindeki emellerini asla gerçekleştirmez. Kudüs Şehidi Müslüman şehirleri ve köyleri cürüm ve ifsatlarıyla doldur-

‫‏‬

maz. Tağutlara hizmet etmek adına mezhebî bir projeyi hayata geçirmez. Kudüs

Şehidi,

masum

bedenlerin

yakından tanıdığı bir katil olamaz.

‫‏‬

Hem de mazlum yaralı bütün halkların gözünde... Bu halklar da onun helâkı ve yeryüzünün onun Fesadın-

‫‏‬

‫‏‬

dan kurtulmasıyla sevinmez! Kudüs, kendisine pisliğin adresi olan Kasım Süleyman’ın nispet edilmesinden; daha şerefli, daha temiz, daha büyük, daha kutsaldır. Muhammet Hayri Musa FİLİSTİN Müslüman Alimler Birliği

Cemazi-el Ahir 1441

63


Canilerin Ölmesi Ne Güzel!  Kan dökücü katillerin helâkı ne muhteşem! Hangi yolla ve kimin eliyle olmuşsa olsun cani Kasım Süleymani’nin ve cani Ebu Mehdi el-Mühendisi’nin ortadan kalkması cani ABD’nin eliyle de olsa güzel bir haberdir. Bu haberin mücrim bir el tarafından Ebu Bekir el-Bağdadi’nin ortadan kaldırılması haberinden farkı yoktur. Fakat ne acı bir düğümdür ki boğazda kaldı... Katillerin helâkının,   bölünmüşlüğün, tefrikanın, başı boşluğun istila ettiği kurbanların eliyle değil de düşman eliyle gerçekleşmesi... Böyle olsa da! Zulümlerini tadan herkese bu iki zalimin helâkı hayırlı olsun. Bağdat’a hayırlı olsun! Bağdat’ı, İbnu Alkami’ye veya masum Müslümanların boğazlandığı arka bahçeye çeviren Süleymani’nin helâkı hayırlı olsun! Dımeşk’e, mahallelerine, Guta’sına... Hayırlı olsun. Süleymani’nin milislerinin zulmü altında inleyen, Süleymani’nin yerle bir ettiği, halkı üzerinde hiçbir ahde vefa göstermediği San-a’ya hayırlı olsun. Süleymani’nin milislerinin artık kontrolümüzde diye övündüğü Beyrut’a hayırlı olsun!  Süleymani cürümlerine bahane olsun diye sık sık kullandığı Kudüs’e hayırlı olsun! Süleymani ve el-Mühendisi’nin milislerinin eliyle şehit düşmüş olanların analarına hayırlı olsun! Süleymani ve el-Mühendisi’nin zulümleri sebebiyle Irak, Suriye ve Yemen’de memleketlerinden sürülen bütün muhacirlere hayırlı olsun! Muhammet Hayri Musa

Şubat 2020

64




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.