İSLAM’I TEMSİL ETMEDEKİ SORUNLARIMIZ M. Sadık Türkmen
İmam Buhârî Vakfı Aylık Seminerleri
12 Şubat Saat: 20.30 Yer: İmam Buhârî Vakfı
*Erkeklere Yöneliktir. Eğitim ve Araştırma Vakfı
Yıl: 8 Sayı: 87 - Fiyatı: 12 TL Sahibi Nebevi Hayat Yayınları Adına Turhan Güncü Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Yılmaz Tashih, Redaksiyon Metin Ulusoy Grafik, Tasarım Yakup Hazman Yönetim Merkezi Reklam ve Abone İşleri Güneşli Mh. 1300. Sk. No: 36 Bağcılar/İst. Abone ve Dağıtım Sorumlusu: Metin Ulusoy Tel-Faks: (0212) 515 65 72 GSM & Whatsapp : (0533) 056 83 19 Web ve Sosyal Medya: twitter.com/nebevihayat facebook.com/nebevihayat instagram.com/nebevihayatdergisi dergi.nebevihayatyayinlari.com bilgi@nebevihayatyayinlari.com Abone Şartları 2020 Yılı Yurt İçi Abonelik Bedeli: 120 TL Hesap Numarası Kuveyt Türk Katılım Bankası A.Ş. Hesabın Adı: Nebevi Hayat Dergisi İban: TR77 0020 5000 0083 3827 1000 02 Yayın Türü: Aylık, Yerel, Süreli Yayın Nebevi Hayat Aylık Dergi(Türkçe) Baskı: Matsis Matbaa, İstanbul, Şubat 2020 Yayınlanacak yazılarda düzeltme ve çıkartmalar yapılabilir. Yazıların bilimsel sorumluluğu yazarlarına aittir.
Editör Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla Hamd; “Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın” (Âl-i İmran, 103) buyruğuyla Müslümanların birlikte olmalarının önemini bildiren Allah’a, Salât ve Selâm “İslâm cemaatinden ayrılmayın, ayrılıklardan sakının. Çünkü şeytan tek kişiyle beraberdir, iki kişiden uzaktır. Kim Cennetin en güzel yerlerini arzu ederse, İslâm cemaatinden ayrılmasın. Kimi, yaptığı iyilik sevindiriyor ve kötülükleri de üzüyorsa o kimse mümindir.” hadisi ile bizlere cemaat halinde olmayı tavsiye eden Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e, Allahu Teâlâ’nın rahmeti ve bereketi lütuf ve ihsanları; Kur’an ve Sünnet çizgisi üzere devam eden ve Müslüman cemaatlerle birlikte olan, hayırda yardımlaşan ve nasihatleşen müminlerin üzerine olsun. Değerli okuyucularımız; Bu sayımızda değerinin her geçen ortaya çıktığı o kişilerle, salihlerle, beraber olmanın önemini işlemeyi uygun gördük. O kimseler ki yeri geldiğinde konuşmalarıyla yeri geldiğinde de sükût etmeleriyle insanlara Allah azze ve celle’yi hatırlatmaktadırlar. O kimseler ki ne peygamber ne de şehittirler ancak kıyamet gününde peygamberler ve şehitler, onların Allah katındaki makamlarına gıpta ederler. Nurdan minberler üzerine oturmuşlardır ve herkes onları tanır. Selam onlara, onlarla beraber olanlara ve onların kıymetini bilenlerin üzerine olsun. Bu satırları yazdığımız sıralarda kalemimiz ve kalbimiz merkez üssü Elazığ olan 6,8 şiddetindeki depremle sarsıldı. Bu tabii afetten dolayı hayatını kaybeden, zarar görenlere ve yakınlarına Nebevi Hayat ailesi olarak Allah’tan rahmet, bağışlanma ve yardım diliyoruz. Ve sizi değerli yazarlarımızın emekleriyle baş başa bırakıyoruz.
İçindekiler Sahih Bir Cemiyet İle Birlikte Olmanın Önemi Hakan Sarıküçük
Salih Kimselerle Beraber Olmanın Fazileti Ahmet İnal
04
11
KUR'AN'I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR İnsan Sırrının Esiridir M. Sadık Türkmen
17
NEBEVÎ DAMLALAR
Şüphelilerden Uzak Durmak Yener Yılmaz
22
Gündem Analiz Gençleri Bekleyen Büyük Tehlike; Deizm -2Nedim Bal
29
Osmanlı Sonrası İslam Dünyası Dünden Bugüne Suriye Muhammed Eyüp
36
İslam İdarecilerimizin Altın Tarihi İlk Raşid Halife: Ebubekir Es-Sıddîk (R.A.) Cihan Malay
44
Nebevî Aile “Anne Babana Şükret” Halime Yılmaz
51
Serbest Köşe Bu Senin Hikâyen Olabilir Mi? -1 Derya Fıçıcı
56
Gündem İktibas Alimlerin Gözünden Kasım Süleymani Çeviri
60
KAPAK DOSYA Hakan Sarıküçük
SAHİH BİR CEMİYET İLE BİRLİKTE OLMANIN ÖNEMİ
H
amd;
“Hep
birlikte
Salât ve Selâm; “İslâm cemaa-
Allah’ın ipine (İslâm’a)
tinden
sımsıkı yapışın; parça-
sakının. Çünkü şeytan tek kişiyle
lanmayın”
ayrılmayın,
ayrılıklardan
ve
beraberdir, iki kişiden uzaktır. Kim
“Sizden, hayra çağıran, iyiliği
Cennetin en güzel yerlerini arzu
emredip kötülüğü meneden bir
ederse, İslâm cemaatinden ayrılma-
topluluk bulunsun. İşte onlar
sın. Kimi, yaptığı iyilik sevindiriyor
kurtuluşa erenlerdir”
ve kötülükleri de üzüyorsa o kimse
104)
(Âl-i
İmran,
103)
(Âl-i İmran,
buyruklarıyla Müslümanla-
mümindir.”
(1)
hadisi ile bizlere
rın birlikte olmalarının önemini
cemaat halinde olmayı tavsiye
Kur’an’da, bunlara benzer daha
eden Rasûlullah
birçok ayet ile bildiren Allah’a,
sellem’e,
sallallahu aleyhi ve
1. 57 Tirmizî, Fiten, 7, hadis no: 2165. Tirmizî, hadis hakkında: Bu, hasen sahih garib hadistir, demiştir.
Şubat 2020
4
Allahu Teâlâ’nın rahmeti ve bere-
durur ve onlardan beri olduğunu her
keti lütuf ve ihsanları; Kur’an ve
fırsatta ilan eder. Çünkü Hak ehli
Sünnet çizgisi üzere devam eden ve
olmak önce batıldan ve tüm taraftar
Müslüman cemaatlerle birlikte olan,
ve destekçilerinden “La” sözcüğüyle
hayırda yardımlaşan ve nasihatle-
beri ve uzak olduğunu ilan etmekle,
şen müminlerin üzerine olsun.
sonrasında da “illallah” kelimesiyle
“Cemaat rahmettir, tefrika ise azaptır” (2) buyruklarıyla rahmete kavuşmak
isteyenlere
çözüm
gösteren Rasûlullah sellem
yolunu
sallallahu aleyhi ve
efendimiz, şeytandan korun-
mak isteyenlere sığınacakları en güvenilir barınak olarak cemaat
Hak tarafında olduğunun beyanı ile gerçekleşir. Yüce Rabbimiz de bu durumu Kur’an’da Hizbullah (Allah taraftarı) ve Hizbuş-Şeytan (şeytan taraftarı)
şeklinde
beyan
etmiş,
üçüncü ve ara bir gruptan bahsetmemiştir.
ile birlikteliği tavsiye etmiştir. Bu
Yüce Rabbimiz, “Hakkı batıla karış-
hadis-i
Müslümanların
tırmayın ve bile bile hakkı gizle-
birlikte hareket etmelerinin rahmet
meyin” (Bakara, 42) buyurarak bizlere
şeriften
ve kurtuluşa, ayrılıp parçalanmalarının ise azap ve felâkete sebep olacağı anlaşılmaktadır. Tek başına ve fert olarak kalanlara yanaşıp onları kendi safına çekeceğini belirttiği şeytana karşı yapılacak en iyi tavır ve karşı duruş; safını belli ederek İslam saflarındaki yerini almaktır. Ortada olmak, hiç kimseye karışmamak, nerede, kimin tarafında olduğu bilinmeyecek bir pozisyonda durmak,
Müslümana
yakışmaz.
Müslüman kişi daima Allah
azze ve
celle’nin, Allah azze ve celle’nin taraftar-
Hak ve batılın birbirine karıştırılmamasını ve böyle bir düşüncenin Müslümanın akidesi içerisinde asla yer alamayacağını da bildirmiştir. Çünkü Müslüman nettir. Konjonktüre (3) göre şekil alan, her zaman ve zemine göre kılık değiştiren bukalemun karakterine sahip değildir. İslam’ın reddettiği ve asla kabul edemeyeceği fikir ve akımlardan kendini korur. Müslüman için ölçü tektir. İslam ne demişse onun için odur. Başkası asla onun hayatında yer almaz.
larının ve Allah azze ve celle’nin dininin
İşte bu akide üzere devam edebil-
yanında yer alır. Hak ehlinin tara-
mek ve kendini her taraftan kuşatan
fını tutar. Batıldan, batıl ehlinden
batıla karşı ayakta kalabilmek elbette
ve batılın savunucularından uzak
ki tek başına pek zor olacaktır. Bu
2. Ebû Abdullah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel eş-Şeybanî, el-Müsned, nşr. Şuayb el-Arnaut vd. Beyrut, 1998; IV, 278 3. Her türlü durumun ve şartın ortaya çıkardığı sonuç.
Cemazi-el Ahir 1441
5
sebeple sağından, solundan, önün-
her fırsatta, “Bizi sırat-ı müstakime
den, arkasından gelecek her türlü
(doğru yola) ilet. Kendilerine nimet
saldırıya karşı kendisine yardımcı
verdiğin kimselerin yoluna; (yoksa)
olacak bir kitleye ihtiyaç duyacaktır.
gazaba uğrayanların (Yahudilerin),
Aynı anda her yerden üzerine çulla-
ya da sapıtanların (Hristiyanların)
nacak düşmana karşı, kişinin tek başına kendini savunmasını düşünmek de büyük bir yanılgı olacaktır.
yoluna değil.”
(Fatiha, 6-7)
sözcük-
leriyle namazlarımızda ve hayatımızın her anında tekrarlamak-
“Sonra, andolsun, onların önle-
tır. Kendine değil sadece Allah’a
rinden, arkalarından, sağlarından,
güvenmek, dünyadaki taraftarlar-
sollarından kendilerine geleceğim
dan değil sadece Allah’tan medet
(musallat olacağım). Sen de onla-
beklemektedir.
rın çoğunu şükredici (kimse)ler bulmayacaksın.” (A’raf, 17) “Gerçek
şu
ki:
İman
edip
de
yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) bir hakimiyeti yoktur”
(Nahl, 99)
ayeti
kerimelerinde de bahsedildiği üzere şeytan ve taraftarları her fırsatta Müslümana zarar vermek maksadıyla onun üzerine çullanacaklardır. Bu hak bir vaaddir. Ve bundan kurtuluşun tek yolu ise Hakiki iman ehlinden olabilmek, sadece Allah’a tevekkül etmek, Hakkın ve Hak ehli-
Bu zikrettiğimiz sebeplerden ötürü Müslüman bir kişinin bu mücadeleyi kendisiyle aynı yolda bulunan ve omuz omuza aynı safta el bağladığı ve birbirine destek olduğu Kur’an ve sünnet odaklı bir cemaatle birlikte sürdürmesi, onun için en önemli vazifedir. Rasûlullah ve sellem
sallallahu aleyhi
de Müslüman bir cemaatin
küçük bir numunesi olan namazdaki cemaatleşmeyi önemsemiş, safların sık ve düzgün olmasını birlikteliğe hamletmiş, safları bozuk olanların
nin yanında yer almaktır. Çözüm;
kalplerinin de bozulacağına vurgu
Allah taraftarı olmak ve bu tarafta
yapmıştır.
kalabilmektir. Kaygan ve kaypak
“Safları düz tutunuz. İleri geri durma-
zeminlerden uzak durmak, kalpleri elinde tutan Yüce Allah’tan sebat istemek, dini üzere kalabilmeyi ve
yınız. Sonra kalpleriniz de birbirinden farklı olur.” (4)
kalplerimizi kendisine itaate çevir-
“Saflarınızı düzeltiniz, yoksa Allahu
mesini O’ndan istemektedir. Batıl-
Teâlâ’nın aranıza düşmanlık sokaca-
dan ve ehlinden uzaklaşma talebini
ğını iyi biliniz.” (5)
4. Müslim, Salât, 122 5. Buhârî, Ezân 71; Müslim, Salât 127.
Şubat 2020
6
Namazda
dahi
Müslümanların
radıyallahu anh’dan
rivayet edilen bir
birlikteliğini bu kadar önemseyen
hadiste Rasûlullah
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efen-
sellem
dimiz, Müslümanların kulluk imtihanlarını verdikleri şu dünya haya-
sallallahu aleyhi ve
şöyle buyurdu:
“Vaktiyle doksan dokuz kişiyi öldürmüş
tındaki birlikteliklerini de önem-
bir adam vardı. Bu zât yeryüzünde en
semiş ve Müslümanlara bu yolla
büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu.
nasihatte
Ona bir rahibi gösterdiler. Bu adam
bulunmuştur.
Öyleyse
Müslümanlara düşen, Peygamberleri Muhammed
sallallahu aleyhi ve sellem’in
nasihatlerini dinlemek ve bu yolda
rahibe giderek: - Doksan dokuz adam öldürdüm. Tevbe
birbirine kenetlenmiş bir şekilde ve
etsem kabul olur mu? diye sordu. Rahip:
bir vücudun azaları gibi olması gere-
- Hayır, kabul olmaz, deyince onu da
ken yerde bulunmaktır. Tek başına hiçbir uzuv bir işe yaramaz. Vücutla bağını koparan hiçbir uzvun hayatta kalması mümkün değildir. Vücutla irtibatsız eller ne işe yarar? Ayaklar, kollar ne işe yarar? Velev ki baş olsa
öldürdü. Böylece öldürdüğü adamların sayısını yüze tamamladı. Sonra yine yeryüzünde en büyük âlimin kim olduğunu soruşturdu. Ona bir âlimi tavsiye ettiler. Onun yanına giderek yüz kişiyi
neye yarar? Bunların hepsi birlikte
öldürdüğünü söyledi, tevbesinin kabul
olursa o zaman hayatiyet bir anlam
olup olmayacağını sordu. Âlim:
kazanır. Varlık o zaman devam eder. İşte o zaman eller ve ayaklar, kollar ve baş kendine düşeni yapar. Vücuttaki vazifelerini ifa ederler. Uzuvlardan birinin bile olmaması hayatı ne kadar da sekteye uğratır! Bunun gibi her bir misal bizler için
- Elbette kabul olur. İnsanla tövbe arasına kim girebilir ki! Sen falan yere git. Orada Allahu Teâlâ’ya ibadet eden insanlar var. Sen de onlarla birlikte Allah’a ibadet et. Sakın memleketine dönme. Zira orası fena bir yerdir, dedi.
bir numune-i imtisaldir. Yeter ki
Adam, denilen yere gitmek üzere yola
bizler onlardan bir anlam çıkar-
çıktı. Yarı yola varınca eceli geldi.
masını bilelim. Bir vücut gibi bütün
Rahmet melekleriyle azap melekleri
azalarımızla
o adamı kimin alıp götüreceği konu-
bütünleşelim.
Acıda
ve kederde sevinçte ve mutlulukta birlikte gülmeyi ve birlikte ağla-
sunda tartışmaya başladılar.
mayı bilelim.
Rahmet melekleri:
Konumuzla ilgili olarak Ebû Saîd
- O adam tevbe ederek ve kalbiyle
Sa’d İbni Mâlik İbni Sinân el-Hudrî
Allah’a yönelerek yola düştü, dediler.
Cemazi-el Ahir 1441
7
Azap melekleri ise: - O adam hayatında hiç iyilik yapmadı ki, dediler. Bu sırada insan kılığına girmiş bir melek çıkageldi. Melekler onu aralarında hakem tayin ettiler. Hakem olan melek: - Geldiği yerle gittiği yeri ölçün. Hangisine daha yakınsa adam o tarafa aittir, dedi. Melekler iki mesafeyi de ölçtüler. Gitmek istediği yerin daha yakın olduğunu gördüler. Bunun üzerine onu rahmet melekleri alıp götürdü.” (6)
batıldan uzaklaşması ve ardından salihlerin içinde bulunduğu topluluklara katılması veya o tür beldelere hicret etmesiyle mümkündür. Aynı zamanda bu hicretin sadece vücutla
değil
kalple
de
olması
gerekmektedir ki istenen neticeyi verebilsin. Batılın içinde bulunmaya devam edildiği müddetçe tevbe zorlaşacağı gibi, Salihlerin hayatını yaşamak da bir o kadar zorlaşacaktır. Bu yolda etrafta bulunan batıl taraf-
Sahihi Müslim’deki bir başka riva-
tarlarının telkinleri hiçbir zaman
yete göre:
hak ve doğru olamayacaktır. Çünkü
“O kimse iyi insanların yaşadığı köye
Batıl, adı üstünde batıldır. Ondan,
bir karış daha yakın olduğundan oralı
Hakkı övmesini ve hakkı söyleme-
sayıldı.”
sini beklemek mümkün değildir.
Sahihi Müslim’deki bir diğer riva-
duğu ve Hak ehlinden mahrum
yete göre:
Öyleyse çevremizde Batılın bulunbeldelerde veya cemiyetlerde Hak
“Allahu Teâlâ öteki köye uzaklaşma-
üzere kalmak mümkün olabilir mi?
sını, beriki köye yaklaşmasını, melek-
Hakkın söylenmediği ve Hakkın
lere de iki mesafenin arasını ölçmelerini
konuşulmadığı
emretti. Adamın beriki köye bir karış
hatırlanabilir mi? Hakka göre yaşa-
daha yakın olduğu görüldü. Bunun
yanların bulunmadığı yerlerde Hak
üzerine affedildi.” Bir başka rivayette
yaşanabilir mi? Sırat-ı Müstakim
ise:
üzere olunabilir mi? Hak ehli olma-
“Adam göğsünün üzerinde öteki köye doğru ilerledi.” denilmektedir.
ortamlarda
Hak
yanların başlarına gelecek azaptan onların içindeyken emin kalınabilir mi? Oysa bakınız Rasûlullah
sallal-
ne buyurmaktadır:
Katilul Mie (Yüz kişiyi öldüren kişi)
lahu aleyhi ve sellem
ile ilgili zikrettiğimiz bu hadiste
“Allahu Teâlâ bir kavme azap indir-
de gördüğümüz gibi günahlardan
diğinde azap içlerinde olan herkese
uzaklaşmak ve tevbeyi, nasuh bir
isabet eder. Sonra amellerine göre
şekilde yapabilmek kişinin ilk önce
diriltilirler.” (7)
6. Buhârî, Enbiyâ 54; Müslim, Tevbe 46, 47, 48. 7. Buhari, Müslim.
Şubat 2020
8
Öyleyse Hak ehlinin olduğu belde-
Ne zaman şehvetlerinden kurtu-
lere veya cemaatlere katılmanın,
lurlarsa, işte o zaman halisane bir
iman üzere kalabilmek için ne denli
şekilde Allah
önemli olduğunu bilmeli ve buna
lecekleri temennisi ile hayatla-
göre davranmalıyız. Bir gün batılın
rını sürdürürler. Bu kimseler için
yanında, diğer gün hakkın, bir saat
Rabbimizden duamız; bir an önce
batılı konuşmak ve övmek, diğer
onları şehvetlerinin esaretinden ve
bir saatte ise hakkı hatırlamak
şeytanın
bizleri değiştirmeyeceği gibi daha
masıdır.
da haktan uzaklaştıracaktır. Şeddad radıyallahu
anh’dan
rivayet
edilen
hadiste Peygamber
sallallahu aleyhi ve
efendimizin,
Rabbimizden
sellem
yaptığı rivayet bu durumu izah eder. "Ben ortakların en hayırlısıyım. Kim bana bir şeyi ortak koşarsa, bedeni, ameli, azı veya çoğu ne olursa olsun bana ortak koşulan kişiye havale ederim. Çünkü ben ondan daha zenginim." (8)
azze ve celle’ye
aldatmasından
yöne-
kurtar-
Diğer bir kesim ise Hak ile batılı birlikte yaşamaktan hiçbir rahatsızlık duymazlar. Müslüman olduğunu söylerken şeriata sövmekten çekinmezler. Allah’ın dininin hâkim olması
düşüncesinde
olduğunu
söylerken ona muhalif olan beşerî nizamlardan ve onlarla iç içe bulunmaktan kaçınmazlar. Bir taraftan Allah’ı
yüceltip
“Allahu
Ekber”
derken diğer taraftan söylemleri ve
Dolayısıyla bazen hak bazen batıl
eylemleri ile batılın en büyük taraf-
üzere olmak Rahmeti Rahman’dan
tarlığını ve destekçiliğini yaparlar.
uzaklaşmaya ve yalnız kalmaya
Batıl ehlinden daha fazla İslam’a
sebep olur.
tavır alırlar. İslam’ı kendi pencere-
Maalesef günümüzde bazı kimseler
lerinden, görmek istedikleri şekilde
batıl üzere bulunduklarını bilmelerine rağmen, nefislerinin şehvetleri ve şeytanın aldatması netice-
görmek isterler. Dini, kendi aciz akıllarına göre yorumlamaya ve sınırlandırmaya çalışırlar. Böyleleri
sinde batıl üzere devam etmekte
bize göre biraz önce zikrettiğimiz
ve bir türlü tevbe etmeye yanaş-
ilk gruptan daha tehlikelidirler.
mamaktadırlar. Bu tür kimseler
Çünkü onlar batıl üzere olduklarını
batılla hakkın hiçbir zaman yan
kabullenmedikleri gibi diğer taraf-
yana olamayacağı bilincindedirler.
tan da bu batıllarına hak kisvesi
Bu sebeple şehvetlerinin esaretle-
giydirmeye çalışmakta ve hakika-
rinden kurtulmadan hakkı yaşa-
tin kendi inandıkları gibi olduğuna
yamayacaklarını gayet iyi bilirler.
diğer
insanları
da
inandırmaya
8. Rivayetleri çeşitli olan bu hadisi bilhassa Ahmed b. Hanbel, Müslim, Beyhakî kaydetmiştir.
Cemazi-el Ahir 1441
9
çalışmaktadırlar. Bu tür kimseler
ahiretin maslahatına ameller işle-
için de Yüce Rabbimizden duamız,
mek için, cemaat büyük bir önem
onları bu yanlışlıklarından döndür-
arz eder. Güzel, temiz ve mutlu bir
mesi ve hatalarının farkına varma-
hayatı kucaklayıp ömür boyu bahti-
larını sağlamasıdır ki böylece hem
yar yaşamanın şartı, içinde salih
kendilerine hem de kendileri gibi
insanların bulunduğu bir cemaatle
olmalarını
birlikte olmaktır.
istedikleri
kimselere
zarar veremesinler.
Şunu unutmamalıyız ki kişi kıyamet
Yukarıda zikrettiğimiz hadiste de
gününde sevdiği kimselerle birlikte
belirtildiği gibi cennetin en güzel
olacaktır. (9) Öyleyse dünyada kimleri
yerlerini, bolluk ve rahatlığını ve
seviyor ve birlikte oluyorsak kıya-
genişliğini arzu edenlerin, sımsıkı
mette de onlarla birlikte olacağımı-
tutunmaları gereken en sağlam
zın şuuru içinde olmalı ve Kur’an ve
kulpun cemaat olduğu bilincinde
sünnet odaklı bir cemaatle birlikte
olmaları da gerekir. Nasıl ki cema-
bulunmaya özen göstermeliyiz.
atle eda edilen ibadetlerde yirmi yedi kat gibi fazladan ecir elde ediliyorsa cemaat ile birlikte olmaktan elde edilecek fayda ve bereketler de
“Şu halde Cemaate devam ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan koyunu kurt yer.” (10)
bir o kadar fazla olacaktır inşallah.
“Şüphesiz
bu,
Yeter ki ihlas ve samimiyetimizi
yolumdur.
Buna
muhafaza edebilelim. Ve cemaat
yollara uymayın. Zira o yollar
şuurunun rahmete vesile olacağı
sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte
bilincinde olalım.
sakınmanız için Allah size bunları
Kur’an ve Sünnet odaklı sahih bir
benim
dosdoğru
uyun.
(Başka)
emretti.” (En’am, 153)
cemaatle birlikte olmanın vere-
“Kendisi için doğru yol belli olduk-
ceği faydalardan birisi de bizlerde
tan sonra, kim Peygamber’e karşı
otokontrolü sağlamasıdır. Böylece
çıkar
günahlar
bir
başka bir yola giderse, onu o yönde
yapılan
bırakırız ve cehenneme sokarız; o
şekilde
pervasızca
aleni
işlenemeyecek,
yanlışlara hızlı bir şekilde müdahale edilebilecektir. İnsanlar yanlış yaptıklarında onları Hakka çevirecek kimselerin olması ne kadar da güzeldir. Hem dünyanın hem de 9. Tirmizi, Hasen ve Sahih bir hadistir. 10. Ebu Davud, Salât, 46; Ayrıca bk. Nesai, İmamet,48.
Şubat 2020
10
ve
müminlerin
yolundan
ne kötü bir yerdir.” (Nisa, 115)
KAPAK DOSYA Ahmet İnal
SALİH KİMSELERLE BERABER OLMANIN FAZİLETİ
T
oplumsal bir yapısı olan
içmeye tekabül ettiği ve hatta
insan,
diğer
daha ileri boyutlarda intihara
eğlenerek,
sevk ettiği herkesçe malum bir
gezerek, dolaşarak, yardım-
durumdur. Tam aksine kala-
laşarak idame ettirmek ister.
balık aile ortamlarında büyü-
hayatını
fertlerle
Bu arzu insanın doğasında vardır.
Bireyler
tabiatların-
dan kaynaklanan bu ihtiyacı gideremedikleri zaman ciddi anlamda
sıkıntıya
düşerler.
yen, güvendiği eşi dostu fazla olan insanların mutluluğu da ortadadır. Teknolojik
aletlerin
hızla
Günümüzde yapılan araştır-
geliştiği ve hayatın merkezine
malarda
yerleştiği günümüz modern
içinde
yalnızlık olan
duygusu
insanların
bir
dünyasında
sosyal
hayat
günde yaşadığı stresin yakla-
açısından bireyleri bekleyen
şık olarak 15- 20 adet sigara
önemli iki tehlike vardır: Var
Cemazi-el Ahir 1441
11
olan her türlü toplumsal bağın
meclis kıyamet gününde) kendileri için
çözülmeye başlaması ve yanlış bir
bir üzüntü (kaynağı) olur.” (1) sözü de
yöne evrilmesi. Maalesef telefon,
hatırlara gelince böyle bir birliktelik
televizyon ve internet bağlantılı
hiç olmasa daha mı iyi olurdu acaba
diğer cihazlar zaten pamuk ipli-
denilmeden edilemiyor.
ğine bağlı olan iletişim ortamını dumura uğratmıştır. Bu sebepledir ki başları televizyon ekranına çivilenerek sabitlenmiş, elleri telefonlara
zincirlerle
prangalanmış
ama yine de kalpleri dostlarına sıkı sıkıya kenetlenmiş öylesine muhteşem muhabbet(?) meclislerine çokça şahit olmaktayız.
Dinimiz İslam, insanlar arasındaki bağı güçlendirmek için birtakım hükümler koymuştur. Anne-baba hakları, sılayı rahim, komşuluk ilişkileri vs. hep bu hükümlerin parçalarıdır. İslam, bu bağları yerine göre imandan sonraki en önemli iş saymış yerine göre cennete girmeye basamak yapmış yerine göre de bu
Meselenin ilk yönünü oluşturan
bağları kesmeyi imanî bir eksiklik
bu durum, birlikte yaşama ruhunu
olarak kabul etmiştir. Ama özünde
baltaladığı için tehlikelidir elbet.
bütün bu ilişkiler yumağını Allah
Ancak meseleye bir de tersinden
azze ve celle’nin
bakacak
gelen
kaydıyla sınırlandırmıştır. Bu açıdan
şu soruya cevap vermek zorunda
bakıldığında dinimizin talep ettiği
kalacağız. Her türlü engele rağmen
husus salt bir birliktelik değil hayra
beraber işler yapabilmeyi başar-
vesile olmuş bereketli bir muhabbet
mış, aynı ortamı kullanıp güçlü
ortamıdır. İşte bu nedenden dola-
bir iletişim kurabilmiş insanların
yıdır ki Müslüman bir fert eşini,
hepsini tebrik mi edeceğiz acaba?
dostunu, ahbabını seçerken kendi-
Birlikteliklerini
sini çevreleyen bu çemberin salih
olursak
akıllara
hayır
yolunda
rızasına uygun olma
kullanmış olsalardı cevabımız “tabi
kimselerden
ki evet!” olacaktı. Ama maalesef
edecek; namaz kılan, ibadetlerini
onları birleştiren ortamlar camiler,
önemseyen ve ahiret derdi olan
sohbet meclisleri, Kur’an halka-
kişilerle dost olmaya özen göste-
ları değil de okey salonları, nargile
recektir.
kafeler olunca durum biraz değişi-
ölçülerine uymayan her arkadaş,
yor. Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem
her dost kıyamet gününde onun
efendimizin “Allah’ı zikretmeden bir
için bir pişmanlık sebebi olacaktır.
meclisten kalkan topluluk, eşek leşi gibi
Kur’an-ı Kerim bu pişmanlığı şöyle
(bir pislik)den kalkmış gibi olur ve (bu
tasvir eder: “O gün zalim kimse
1. Ebu Davud 4/264
Şubat 2020
12
Aksi
oluşmasına
takdirde
dikkat
İslam’ın
ellerini ısıracak, ‘Eyvah!’ diyecek,
Bunun üzerine Efendimiz
‘Keşke Peygamberin yanında bir
aleyhi ve sellem:
yol tutsaydım!’ ‘Eyvah!’ diyecek, ‘Keşke falancayı dost edinmeseydim. Çünkü Kur’an bana gelmişken
o,
hakikaten
beni
ondan
saptırdı. Şeytan insanı yapayalnız ve
yardımcısız
bırakmaktadır.”
sallallahu
“Bu mekânda Cenab-ı Hak Semud Kavmi’ni helak etti. O gazaptan bir hisse gelmemesi için buralardan su almayınız.” buyurdu. Ashab:
(Furkan, 27-29)
–
Arkadaş tercihi her insan için
su doldurduk ve bu sudan hamur
hayati bir öneme sahiptir. Çünkü
yaptık, deyince Peygamber
insanoğlu demirden, ruhsuz olarak
aleyhi ve sellem:
yaratılmış değildir. O, bulunduğu mekândan ve orayı dolduranlardan en tabii olarak etkilenir. Kaldı
Ya
Rasûlallah!
Kırbalarımıza sallallahu
– Suları boşaltın ve hamurları dökün! emrini vermiştir.” (2)
yapılmış
Efendimiz eşyanın tabiatını çok iyi
nesnelerin bile hissiyatı, tabiatı
bilir ve ona göre muamele ederdi.
vardır. Bir otomobil, sürücüsüne
Bu olayda da görüldüğü gibi hamur
göre refleksler verirken elektronik
deyip geçmemiş, o ortamdan bir
bir araç kullanıcısına göre perfor-
hisse aldığını düşünmüş ve onu
mans sergilemektedir. Hâl böyley-
yiyecek olan ashabı kirama da bu
ken insanoğlunun sürekli oturup
hisseden bir pay vereceğini hesap
kalktığı ortamdan etkilenmemesi,
etmiştir.
etrafında
hamuru dahi önemseyen Rasûlul-
ki
demirden,
çelikten
bulunan
dostlarına
İçtiği
suyu,
tükettiği
efendimiz o
kayıtsız kalması mümkün değildir.
lah
Efendimiz
mübarek nesli işte böyle yetiştir-
sallallahu aleyhi ve sellem’in
hayatında meydana gelen şu olay varlıkların canlı olsun cansız olsun bu hususta ne kadar hassas olduğunu ortaya koymaktadır. “Bin
bir
meşakkat
dolu
sallallahu aleyhi ve sellem
mişti. Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem
efendimiz ashabının kimlerle dostluk ettiğini, hayatlarını kimlerle
Tebük
paylaştığını
önemserdi.
Çünkü
sallallahu aleyhi ve sellem’e
Seferi’nden dönüşte ashabı kiram,
Efendimiz
gölgelenmek ve su temin edebilmek
göre “Kişi dostunun dini üzeredir.
için Semud Kavmi’nin taşları oyarak
Öyleyse herkes, kiminle dostluk kura-
yapmış olduğu köşklere girmişlerdi.
cağına dikkat etmelidir.” (3)
2. Buhari, Enbiya 17 3. Ebu Davud, Edeb,19
Cemazi-el Ahir 1441
13
Ashabı
kiram
olmayanlarla onlara
zaten
Müslüman
kötülerle dost olması bir yana zaru-
edemez,
ret olmaksızın onlarla aynı ortamı
dostluk
haddinden
fazla
yakın
olamazdı. Böylesi bir dostluğu Allah azze ve celle
yasaklamıştı (Maide, 51).
Bunun dışındaki dostluklarda da dikkatli olunmalıydı. Çünkü kötülerle ve kötülüklerle olmak insana her
zaman
kaybettirir,
yanlışa
her daim yakın olmasına sebep
paylaşması bile düşünülemezdi. Efendimiz
sallallahu
aleyhi
ve
sellem
mesele iyice anlaşılsın diye ashabına çeşitli örnekler veriyor, aklî izahatlar
ile
zihinlerine
hitap
ediyordu. Yine bir gün nasihatlerinde şöyle buyurmuştu:
radıyallahu anha
“İyi (salih) arkadaşla kötü arkadaş
ile olan muhabbetinde Rasûlul-
misk taşıyan kimse ile körük üfüren
lah
efendimiz
kimse gibidir. Misk taşıyan ya sana onu
ileride meydana gelecek hadiseler-
ikram eder yahut sen ondan (miski)
den bahsetmişti. “Bir ordu Kabe’ye
satın alırsın ya da ondan güzel bir
saldırmak üzere yola çıkacak; bir çöle
koku duyarsın. Körük üfüren kimse ise
geldiklerinde baştan sona bütün ordu
ya elbiseni yakar ya da ondan kötü bir
yere batacaktı.” Bunu duyan Aişe
koku duyarsın!” (5)
olurdu. Bir gün Aişe
sallallahu aleyhi ve sellem
radıyallahu anha
annemiz:
Kalpten
samimiyetle
çıkan
bu
“Ya Rasûlallah! Onların arasında
şerefli sözler ashabın kulaklarına
ticaret için yola çıkanlar ve kötü
değil gönüllerine işliyordu. Hem
niyetli olmayanlar varken niçin
kalpleri hem akılları bu hikmet
hepsi birden yere batacaktır? diye
damlaları
sorunca Rasûlullah
İslam’ın özü ruhlarına sinmişti.
sallallahu aleyhi ve
ile
iyice
yoğrulmuş,
İslam’dan önceki döneme de şahit
sellem:
“Hepsi birden yere batacak, ahirette yeniden diriltilip niyetlerine göre hesaba çekileceklerdir” buyurmuştu.” (4)
oldukları için kötülüğü de kötüleri de çok iyi biliyorlardı. Artık iyilerle hatta en iyi ile beraber olmalıydılar. Bunun için insanlığın Efendisi ile sürekli beraber olmaya gayret
Yani, kişi kendisi kötülük işlemese
ettiler. Dünya işleri ondan bizi
bile sırf kötülerle beraber olduğu
ayırmasın diye didinip durdular.
için cezalandırılacak, onların akıbe-
Hem Efendimizin meclisine gele-
tine
olacaktı.
bilmek hem de rızıklarını temin
İşte bundan dolayı Müslümanın
etmek için işlerini kardeşleriyle
dünyada
hissedar
4. Buhârî, Büyû` 49; Hac 49 5. Müslim, Birr, 146
Şubat 2020
14
nöbetleşe devam ettirdiler. Efen-
– Hanzala münafık oldu Ey Allah’ın
dimizden uzak geçirdikleri anları
Rasûlü, dedim. Rasûlullah
kendileri için hüsran bildiler. Öyle
aleyhi ve sellem
ki bazı hallerden dolayı kendilerini ağır ifadelerle bile itham ettiler.
sallallahu
bunun üzerine:
– O nedir (o ne biçim söz)! dedi. Ben de şöyle dedim:
sallallahu aleyhi ve sellem’in
– Ey Allah’ın Rasûlü! Senin huzu-
katiplerinden Ebu Ribi Hanzala b.
rundayken bize cehennemi, cenneti
er-Rebi el-Üseydi kendi başından
hatırlatıyorsun. Sanki gözlerimizle
geçen bir hadiseyi şöyle anlatır:
görüyoruz.
Rasûlullah
“Bir gün Ebu Bekir ile karşılaştım. Bana:
Fakat
huzurundan
çıkınca, eşlerimizle çocuklarımızla meşgul oluyor, mesleğimizi icra ediyoruz. Çok (şeyi) unutuyoruz.”
- Ey Hanzala nasılsın?
Bunun üzerine Rasûlullah
sallallahu
- Hanzala münafık oldu.
aleyhi ve sellem:
- Subhanallah sen ne diyorsun?
– Nefsim kudreti elinde olana yemin
- Rasûlullah’ın huzurunda bulunuyoruz. O, bize cenneti ve cehennemi hatırlatıyor, sanki oraları gözleri-
olsun ki huzurumda bulunduğunuz hal üzere ve (o şekilde) hatırlamaya (zikirde) devam etseydiniz melekler (evlerinizde) döşekleriniz üzerinde ve
mizle görüyoruz. Fakat onun huzu-
yollarda sizinle musafaha ederlerdi.
rundan
Fakat ey Hanzala, bir saat ibadetle bir
çıkınca,
çocuklarımızla
hanımlarımızla,
meşgul
oluyoruz.
Onların işleri ile meşgul oluyoruz. Çok (şeyi) unutuyoruz.
saat dünya işleriyle uğraşınız yeter, diye üç defa tekrarladı.” (6) Ashabı kiramı okuyup da hayret
(Bunun üzerine) Ebu Bekir
radıyallahu
etmemek
gerçekten
mümkün
şöyle dedi: “Vallahi mutlaka biz
değil! Koyu bir cehaletten aydın-
de bunun benzeri ile karşı karşıya
lık bir hayata böylesine koşmaları
anh
kalıyoruz.” (Hanzala
radıyallahu anh
anlatmaya
takdire şayandır hakikaten! Onlar facirler topluluğu iken imanın gücü ile
salih
kimselere
dönüştüler.
devam ederek) Ben ve Ebu Bekir
Bunu yaparken kötülüklerle dolu o
(Rasûlullah’a) koşup gittik. Nihayet
eski hayatlarına dönüp bakmadılar
Rasûlullah’ın huzuruna vardık. Ben
bile. Hiç acaba demediler, tereddüt
hemen:
etmediler. Önce kalplerini sonra
6. Müslim, Tevbe 12-13
Cemazi-el Ahir 1441
15
da her şeylerini değiştirdiler. İşle-
Salihler; Allah’ın mağfiretine layık
rini, eşlerini, kardeşlerini... Tek
olanlardı.
bir dertleri vardı. Uğruna canlarını feda edecekleri şerefli bir dert… Salihlerden olmak. Yani hem salih kimseler olacak hem de salihler arasında bulunacaklardı. bu
salihler?
en
iyi
bilen
rabbinizdir. Eğer iyi (salih kimseler) olursanız bilesiniz ki Allah kendisine yönelenleri bağışlayıcıdır.” (İsra, 25)
Peki salih/iyi olmak nasıl olurdu? Kimlerdi
“Kalplerinizdekini
Bunları
sorduklarında Kur’an hemen imdatlarına yetişmiş, aradıkları cevaplar ile onları teskin etmişti.
Salihler; hayra anahtar şerre kilit olan, daima iyilik yolunda koşturan, her işlerinde Allah’ın hakkını da kulların hakkını da gözetip hakkaniyetle hareket eden, insanlık
Salihler; Allah’ın lütfunu hak eden
için faydalı bir nefer olan erdemli
kimselerdi.
kimselerdi.
“Kim Allah’a ve peygambere itaat
Velhasıl salihler; yollarını Allah’ın
ederse işte onlar, Allah’ın kendile-
kitabıyla çizen, İslam’ın boyasıyla
rine lütuflarda bulunduğu peygam-
boyanıp
berler, sıddıklar, şehidler ve sâlih
O’nun adıyla hareket eden, kulluğun
kişilerle beraberdirler; bunlar ne
hakkını veren yiğitlerdi.
güzel arkadaşlardır!” (Nisa, 69) Salihler; Allah’ın yeryüzüne varis tayin
ettiği
yiğitlerdi.
“Andol-
sun zikirden sonra Zebur’da da “Yeryüzü iyi kullarıma kalacaktır” diye yazmıştık.” (Enbiya, 105) Salihler; Peygamber ve sellem’e
sallallahu aleyhi
dostluk eden şereflilerdi.
“İkiniz de Allah’a tövbe ederseniz (çok iyi olur), çünkü kalpleriniz eğrilmişti. Ama peygambere karşı bir dayanışma içine girecek olursanız bilin ki herkesten önce Allah onun dostu ve koruyucusudur, sonra da Cebrail ve iyi müminler. Melekler de bunların ardından onun yardımcısıdır.”
Şubat 2020
16
(Tahrim, 4)
Allah
adıyla
yürüyen,
Ve onların duası şöyle idi: “Ey gökleri
ve
y eri
y aratan!
Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı Müslüman olarak al ve beni iyilere kat." (Yusuf, 101)
KUR'AN'I KERIM'DEN MÜMINLERE NIDALAR M. Sadık Türkmen
İNSAN SIRRININ ESİRİDİR Ey iman edenler! Sizden olmayanları sırdaş edinmeyin, onlar size kötülük yapmaktan geri durmazlar, sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların ağızlarından nefret taşmaktadır; kalplerinin gizlediği daha büyüktür. Gerçekten size delillerimizi açıklamışızdır, eğer düşünüyorsanız. (Âl-i İmran,118)
İ
nsan hayatına tesir eden
kişi: “Ben senin kardeşin
en önemli etkenlerden
değil miyim?” diye sorunca
biri de arkadaşlık bağı-
cevaben: “Hayır, benim asıl
dır. Bazen arkadaş kişinin
kardeşim seni esir alan bu
öz kardeşinden daha yakın
kişidir” demişti.
olabilir. Bu meseleye Bedir Savaşı’nda Musab bin Umeyr radıyallahu
anh’ın
verebiliriz.
örneğini
Müslümanların
müşriklerden aldığı esirler
Halk arasında “bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu
söyleyeyim”
meşhur olmuş bir söz vardır. Bu söz bizlere insanların
arasında onun kardeşi de
davranışlarının
vardı. Musab
tesirli
radıyallahu anh
diye
ne
olduğunu,
kadar yapılan
ensardan olan Müslümana,
iyi veya kötü davranışların
öz kardeşini sıkı bağlama-
başkalarına
sını söylemişti. Esir olan
ettiğini
nasıl
sirayet
göstermektedir.
Cemazi-el Ahir 1441
17
İnsan arkadaşlığın ne denli önemli
bireyin ahiretini tehlikeye atacak
bir şey olduğunu kavrayamazsa
bir dostluktan sakınılması gere-
hüsrana doğru yol almaktan başka
kir. Arkadaşlığı sadece basit bir
bir şey yapamaz. Çünkü özellikle
kelime olarak ele alma hatasından
günümüzde toplumların hayatında
sakınması ve gereken ehemmiyeti
şer yaygınlaşmış, hayır azalmıştır.
vermesi gerekir. Zira arkadaşlık
Eğer hayırlı bir arkadaş aranmazsa
kişinin hayat mecrasını etkileyecek
şerrin
biz alandır. Ebu Hureyre
yörüngesinden
kaçmak
mümkün olmaz. Günümüzde
anh
arkadaşlığı
yalnızca
dedi ki: Nebi
radıyallahu
sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu: “Kişi arkadaşının dini
insanlarla kurulan bir bağ olarak
üzeredir. O halde herkes kiminle arka-
görürsek bu bizi yanılgıya götürebi-
daşlık yaptığına bir baksın.” (1)
lir. Arkadaşlığın karşılıklı muhab-
Müslümanların kendi toplumlarında
bet, sır paylaşma, vakit geçirme gibi insanlarla ilintili bir yönü olsa da aslında insanın hayatını kuşatan, onu etkileyen ve hayatına yön veren her şeyi de aynı şekilde bir arka-
yapmaları gereken bu olduğuna göre acaba diğer dinlere mensup kişilerle arkadaşlık ve dostluk kurmanın, onları sırdaş edinmenin durumu ne olur?
daş olarak değerlendirmekte fayda
İmam Kurtubi
vardır. Bu manada toplumsal ileti-
tefsirinde şöyle demiştir: "Allah
şim araçları, televizyon, sinema ve
azze ve celle
kitap gibi bazı materyaller de arka-
kâfirleri, Yahudileri ve heva ehlini
daş konumunda değerlendirilme-
dost ve sırdaş edinmekten, onlarla
lidir. Bazen aileler, gençlerini kötü
istişarede bulunmaktan ve işlerini
arkadaşlardan uzak tutalım derken
onlara dayandırmaktan nehyetti.
daha tehlikeli durumlarla baş başa
'Senin
bırakabilmektedirler.
muhalif olan kimseyle görüş alış-
Testinin çatladığı vakit içinde olanı sızdırması
misali
arkadaşlık
ve
dostlukta ne kadar dikkatli olunması gerektiğini göstermektedir. İnsan yeni tanıştığı birine ilk anda kendisini tanımasa da zamanla birlikte-
rahimehullah
bu ayetin
bu ayette müminleri,
gittiğin
yola
ve
dinine
verişinde bulunmak uygun değildir' diye söylenmiştir. Şair şöyle dedi: 'Kişinin kim olduğunu sorma, sor kimdir arkadaşı.
liğin çok olması ile açılır ve etki-
Çünkü her dost ittiba edinir kendine
lemeye çalışır. O halde Müslüman
sırdaşı.'
1. Ebu Davut, 4833
Şubat 2020
18
İbni Mesud
radıyallahu anh’ın:
'İnsan-
kullanan birisi yok. Onun sana
lara arkadaşlarının kim olduğuna
kâtiplik yapmasını ister misin?”
bakarak itibar edin' dediği rivayet
diye soruldu. Dedi ki: “Eğer bunu
edilmiştir.
yaparsam müminler haricinde birini
Ebu Musa el-Eşari radıyallahu anh Ömer radıyallahu anh’ın
yanına bazı hesap-
lamaları göstermek için geldi. O hesap defterini Ömer
radıyallahu anh’a
gösterince çok beğendi. O esnada
ehline
yazdırmak
caiz
değildir.
Yine alışveriş, vekil tayin etme gibi tasarruflarda onları kullanmak caiz değildir.”
bir yazı ulaştı,
Ben de diyorum ki: Maalesef bu
Ebu Musa’ya: Senin kâtibin nerede.
zamanlarda kitap ehlini kâtipler
Çağır
ve
Ömer
radıyallahu anh’a
sırdaş edinmiş olurum. Zimmet
onu,
insanlara
bu
yazıyı
okusun' dedi. Ebu Musa
girmez' dedi. Ömer
'O mescide radıyallahu anh
'Niçin, yoksa o cünüp mü?' diye radıyallahu anh:
'O,
Hristiyan’dır' dedi. Bunun üzerine Ömer
radıyallahu anh
edinmekle
durum-
lar değişti. Böylece onlar cahil ve
radıyallahu anh:
sordu. Ebu Musa
sırdaşlar
çok kızdı ve şöyle
dedi: 'Allah onları rahmetinden uzaklaştırmışken sen onları kendine
ahmak emirler ve valiler nezdinde efendi konumuna yükseldiler.” Allah
azze ve celle,
(3)
İmam Kurtubi’ye
rahmet eylesin acaba günümüzde güya kendisini İslam dinine nispet etmeye çalışan insanları görseydi ne düşünürdü?
yakın tutma, Allah onları alçaltmış-
Müslümanlar
ken sen onlara değer verme, Allah
temiz olması sebebiyle her insa-
onları hain olarak belirtmişken sen
nın hayra ve hidayete nail olmasını
onları emin kabul etme.'
isterler. Hatta kendileri ile aynı dine
Yine Ömer
(2)
radıyallahu anh’dan
şöyle
uymayanlar
kendi
fıtratlarının
hakkında
dahi
hep
dediği rivayet edildi: “Ehli kitabı
hüsnü zan beslerler. İslam’ın hâkim
yanınızda
Çünkü
olduğu dönemlerde ve günümüzde
onlar rüşveti helal görür. İşlerinizde
dahi Müslümanlar bu özelliklerini
ve idarelerinizde Allah'tan korkan-
sürdüre gelmişlerdir. Ancak Müslü-
ları çalıştırın."
manların her şeye karşılık dinine
Ömer
çalıştırmayın.
radıyallahu anh’a:
“Hira Hristi-
mensup
olmayanların
kendileri
yanlarından bir adam var, ondan
hakkında ne düşündüklerini bilme-
daha iyi yazan, kalemi daha iyi
leri gerekir. Çünkü zor durumda
2. Beyhaki, c.10, s.127 3. Kurtubi tefsirine bakınız
Cemazi-el Ahir 1441
19
kaldığı zaman iyilikte bulunduğu
Ayet-i kerîmenin “Onların ağzın-
insanlardan hasmane bir tavırla
dan nefret taşmaktadır…” bölümü
karşılaşınca bocalamaması gerekir.
hakkında İmam Taberi
Bu ayet-i kerîmede Allahu Teâlâ, kendisine dostluk beslemememiz gerekenlerin
biz
Müslümanların
lah
rahimehul-
şöyle dedi: “Zikri Yüce Allah
şunu kastetmiştir: ‘Ey müminler! Kendiniz dışındakileri dost edinmekten menettiğim bu kişilerin
her zaman zorluk çekmesini iste-
size karşı nefreti ağızlarından yani
yen kişiler olduğunu söylemiş-
dillerinden ortaya dökülmüştür.
tir. Şu an her ne kadar özgürlük,
Onların dillerinden açığa dökü-
insan hakları, eşitlik gibi yaldızlı
len şey ise küfürleri üzere sabit
sözlerle bizi aldatmaya çalışsalar
kalmaları ve kendilerinin üzerin-
da İslâm’ın yeryüzüne nüzulünden
den devam etmiş oldukları sapık-
itibaren tüm kâfirlerin adeti böyle
lığa muhalif olanlara düşmanlık-
olagelmiştir. Günümüzde yaşanan vahşetlerin hatırlanması buna delil olarak yeterlidir. Çünkü onlar Allah azze ve celle’nin insanı yaratmış olduğu
temiz fıtrattan çıkmış, zamanın ilerlemesi ile de hayvanlardan daha aşağı dereceye inmiştir. Bundan
larıdır. İşte bu onların iman ehline olan düşmanlıklarının en güçlü sebebidir. Çünkü bu, dine karşı düşmanlıktır. Dine karşı düşmanlık ise ancak iki düşmandan birinin diğerinin dinine girmesi ile nihayete erer. Bu da eğer kendisine girilen din daha önceden dala-
dolayı sen onları hayvanlara dahi
let üzere ise hidayetten dalalete
çok şefkatli görürken, Müslüman
geçiş olur. Onların müminler için
göçmenlerin
batması
böyle düşünmesi ve dinleri üzere
için deniz ortasında onları mızrak-
kalmaları onların müminlere karşı
larla delmeye çalışırken görürsün.
olan öfke ve düşmanlıklarının en
Yüce Allah kâfirlerin bu özelliğini
bariz delilidir.” (4)
başka bir ayette şöyle hatırlatmak-
Allahu
tadır: “Ehli kitaptan kâfirler ve
nin Müslümanlara karşı kalple-
putperestler Rabbinizden size iyi
rinde besledikleri nefretin daha
bir şey indirilmesini istemezler.
büyük
Hâlbuki Allah rahmetini ancak
Müslümanların
dilediğine tahsis eder. Allah büyük
karşı teyakkuzda olması gerek-
lütuf sahibidir.” (Bakara, 105)
tiğini
4. Taberi, aynı ayet
Şubat 2020
20
botlarının
Teâlâ’nın
olduğunu
ortaya
küfür
beyan daima
çıkarır.
ehli-
etmesi onlara Özellikle
Kur’an'da onların düşmanlıkları-
Yaşanan
nın boyutu kapalı bırakılmıştır ki
manların ders çıkarması gerekir.
hiçbir Müslüman kitap ehlinden
Özellikle kitap ehlinin ve putpe-
ve müşriklerden oluşan kâfirlerin
restlerin sözlerine güven olma-
düşmanlığından gafil olmasın.
yacağını, onların gücü ellerine
Ayetten Çıkarılacak Bazı Dersler İnsan oturup kalktığı ve dost-
tecrübelerden
Müslü-
aldıkları zaman hiçbir anlaşmayı ve sözü tutmayacağı unutulmamalıdır.
luk kurduğu kişiler ile anılır. Bu
Bugün tüm dünyanın İslam’a karşı
sebepten dolayı arkadaş seçimi
birleşmesi
her yaş grubundan insan için çok
dir. Bu İslam’ın haklı olduğuna
önemlidir. Allah’ın bizler için ne
Rasûlullah
takdir ettiği bizlere kapalı oldu-
hadislerinde bildirdiği bilgilerin
ğuna göre ömrümüzün son anına
gerçekleşeceğine en büyük delil-
kadar
lerdendir. Aynı zamanda kâfir-
amellerimizde
dikkatli
lerin
davranmalıyız. “Kesin olan şey (ölüm) gelinceye kadar rabbine kulluk et.”
(Hicr, 99)
ayeti kerimesi bize rehber olmalıdır.
tesadüf
eseri
değil-
sallallahu aleyhi ve sellem’in
İslam’a
ve
Müslümanlara
karşı içlerinde gizledikleri kinin tezahürüdür.
Yüce
Allah
şöyle
buyuruyor: “Sen onların dinlerine uyumadıkça Yahudiler de Hıris-
İslam hukuku her ne kadar kitap
tiyanlar da senden asla memnun
ehli ve putperestlerle alışverişi
kalmayacaklardır.
mübah görmüşse de bu durum
doğru yol ancak Allah’ın yoludur.
her konuda onlara güveneceği-
Eğer sana gelen ilimden sonra
miz anlamına gelmez. Özellikle
onların arzularına uyarsan bilesin
Müslümanlar
ki artık Allah sana ne dost ne de
önemli
işlerinde
onların bilgi elde etmesini engel-
De
ki:
Asıl
yardımcı olacaktır.” (Bakara,120)
lemelidir. Bunun yolu Müslümanların kendi aralarında sır olan her işte Müslümanlardan takva sahibi kişileri
seçmekle
olur.
Zahiren
takva sahibi olmayan Müslümanları dahi böylesi durumlara layık görmezken kafirlerin uzak tutulması daha fazla önem arz eder.
Cemazi-el Ahir 1441
21
NEBEVÎ DAMLALAR Yener Yılmaz
ŞÜPHELİLERDEN UZAK DURMAK Ali b. Ebi Talib’in oğlu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in (kızı Fatıma’nın oğlu yani) torunu ve hoş kokulu reyhanı Ebu Muhammed el-Hasan radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah’dan şunu ezberledim: “Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe etmediğini yap.” Buharî, Büyü 3; Tirmizî, Kıyame 60
Hz. Hasan radıyallahu anh’ın Hayatından Bilgiler; Rasûl-i
Ekrem
Efendi-
miz’in
sevgili
torunu
Hasan
radıyallahu
anh,
yılında Medine’de
625
doğdu.
Muhammed’dir. Babası Ali radıyallahu anh,
radıyallahu anha’dır.
Peygamberimiz ve sellem’in
büyüdü.
Rasûlullah
rin
sellem
Şubat 2020
22
verdi.
Küny esi
Ebu
sallallahu aleyhi
yakın
alakası,
şefkati ve terbiyesi altında
Kendisine “Hasan” ismini sallallahu aleyhi ve
annesi Fatıma
Raşid
beşincisidir.
halifeleHalifelik
hakkından Muaviye lehine
vazgeçmek suretiyle Müslümanlar
25 Defa Yürüyerek Hacca Gitti
arasındaki birliği temin etmiştir.
Hz.
Cömert ve hâkim bir zat idi. Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem’den
13
hadis rivayet etmiştir. Rivayetleri Sünenlerde yer alır.
defa yürüyerek
haccetmiştir. Ağzından hiç kötü söz çıkmazdı (2).
Soyu Hz.
Çocukları
Hasan, 25
Hasan’ın
neslinden
lere “Şerif” unvanı
gelen-
verilmiştir.
Birkaç hanımından toplamda 11
Tarihte bunlar tarafından kurulan
çocuğu olmuştur. İsimleri; Muham-
İdrisiler, Ressiler, Sa’diler ve halen
med, Zeyd, Hasan, Hasan, Kasım,
devam eden Filaliler (Fas) ile Haşi-
Ebubekir, Abdullah, Amr, Abdur-
miler (Ürdün) gibi birçok hanedan
rahman, Ömer, Talha.
vardır.
Vefatı ve Kabri
Özellikleri Hasan
radıyallahu anh,
itibaren
halim,
küçüklüğünden
selim,
çarpışma
ve mücadeleyi sevmeyen, sulh ve anlaşmayı tercih eden bir şahsiyet ve karakter sergilemiştir. Babasının yanında Cemel ve Sıffin muharebelerinde yer almasına rağmen çarpışmaya katılmamıştır. Hz. Hasan’ın, tasavvuf ve zühd dünyasında mühim bir yeri vardı. Günlerinin çoğunu oruçla geçirir, riyadan uzak durur ve nazik bir dille konuşurdu. Hz. Hasan’ın faziletleri saymakla bitmez. O; efendi, hilm, vakar,
7 Nisan 669 tarihinde Medine’de vefat etmiştir. Vefat etmeden önce kardeşi
Hüseyin
radıyallahu
anh’a,
Resul-i Ekrem Efendimiz’in yanına, bu
mümkün
olmadığı
takdirde
Cennetü’l-Baki’de annesinin yanına defnedilmeyi vasiyet etti. Mervan bin Hakem birinci teklife karşı çıktığı için Medine Valisi Said bin As’ın kıldırdığı cenaze namazından sonra Cennetü’l-Baki’de annesinin yanına defnedildi.
Şüpheli Şeylerden Uzak Durmak: Bu
hadisi
şerif
bir
Müslüman
için ölçü sayılabilecek bir kuraldan bahseder. O kural da insanın
sekinet ve haya sahibi, son derece
haramlardan uzak durması için
cömert, herkes tarafından sevilen,
yeterli bilgiyi vermektedir. Kural;
fitne ve kılıçtan nefret eden bir zat-ı
“Yapacağın iş hususunda şüphe
mübarek idi (1).
duyuyorsan onu terk et” kuralıdır.
1. Suyutî, Tarîhu’l-hulefa, s. 189 2. Suyutî, Tarîhu’l-hulefa, s. 190
Cemazi-el Ahir 1441
23
Hadisi şerifte terk etmemiz istenen
Şüpheli konular etrafında dolaş-
şüpheli şeyler, bir konuda ya delille-
manın ne kadar tehlikeli olduğunu
rin tearuzuyla veya alimlerin ihtilafıyla ortaya çıkar. Bunlar “mekruh” veya “mübah” olan şeylerdir. Mekruh, kul ile haram arasında bulunan
bir
eşiktir.
Hayatında
mekruha çokça yer veren kimse, harama düşme tehlikesi ile yüz yüzedir. Mübah da kul ile mekruh arasında yer alan bir eşiktir ki buna çokça yer veren de mekruha düşer.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem,
çoban ve koruluk misaliyle en
güzel şekilde beyan etmiştir. Efendimizin
sallallahu aleyhi ve sellem
şüpheli
şeylerden sakınmasıyla alakalı pek güzel misaller vardır. Bir defasında yolda bir hurma bulmuş ve: “Bu hurmanın sadaka olması ihtimalinden
korkmasaydım,
onu
yerdim.” buyurmuştur. (4)
Kişinin şüpheli olanları terk etmesi genelde “vera” diye isimlendirilir.
Dolayısıyla helal bile olsa, kişiyi
Sözlükte
mekruha veya harama düşürece-
çekinmek” anlamındaki vera’ keli-
ğinden korkulan işleri yapmaktan
mesi terim olarak “haram ve günah
kaçınmak gerekir.
“sakınmak,
kaçınmak,
olup olmadığı şüpheli hususlardan özenle kaçınıp helal ve mübahların
Mekruhu işleme alışkanlığı kişiyi,
bir kısmından feragat etmek” anla-
aynı cinsteki haram olan veya bir
mında kullanılır. Bu sebeple vera’
şüphe
bulunan
yasağı
işlemeye
sevk eder. Bu ise vera nurunu eksilterek kalbin kararmasına sebep olur. Nitekim hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
takvanın ileri ve özel bir şekli kabul edilir. - Takva mahzurlu olanı, vera’ ise helal olması şüpheli olanı terk etmektir. radıyallahu anh’ın
Kaynaklarda Ömer
“...Kim şüpheli olduğunu sezdiği bir
beytülmale
şeyi terk ederse, haramlığı belli olan
devlet işlerinde kullanması, Ömer
şeyi daha çok terk eder. Kim de şüphelendiği şeyi yapmada cüretkâr olursa, haramlığı açık olan şeye düşmesi daha kolaydır.”
(3)
3. Buharî, Buyu, 2 4. Buharî, Büyu, 4; Müslim, Zekat, 164
Şubat 2020
24
ait
mumu
sadece
b. Abdülaziz’in beytülmale ait bir miski
koklamaktan
kaçınması,
Ebu Hanife’nin faize girer korkusuyla
alacaklısına
gölgesinde
ait
duvarın
gölgelenmemesi,
Bişr
el-Hafi’nin kız kardeşinin umuma ait bir meşalenin ışığında yün eğirmesine
karşı
çıkması,
Hamdun
el-Kassar’ın ziyaretine gittiği hasta dostunun ölümü üzerine oradaki mumu hemen söndürüp, “Artık mum hastanın mirasçılarına intikal etmiştir” demesi vera’ örneği olarak kaydedilmektedir. Fıkıhta ihtiyat kavramı, şüpheli konularda hata ve günaha düşmemek için en güvenli yolu seçmeyi ifade etmesi bakımından vera’ ile eş anlamlıdır. (5) Selefi salihinin hayatında sayamayacağımız kadar vera örneği
bana verdi.” Bunun üzerine Ebube-
vardır. Yukarıda bazılarına işaret
kir elini ağzına sokarak karnında ne
ettik, kıssadan hisse, örnekten ibret
varsa kustu.
çıkarmak adına birkaç örnek daha aktarmak istiyoruz; - Ebubekir
radıyallahu anh’ın
gündelik
olarak kazancından belli miktarını kendisine getirmekle yükümlü tuttuğu bir kölesi vardı. Ebubekir radıyallahu anh
da onun bu getirdiğin-
Hâlbuki bu durumda Ebubekir yallahu anh
radı-
istiğfar edip tevbe edebilir
ve bir daha araştırmadan bu şekilde yemek yemeyeceğini ifade edebilirdi
ancak
midesindeki
haram
lokma onu rahatsız etmiş, takva ve
den yiyecek alırdı. Bir gün yine biraz
veranın gereği olarak onu çıkarmayı
yiyecek getirdi, Ebubekir
uygun görmüştür.
anh
radıyallahu
da onu yedi. Kölesi ona: “Bunun
ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu.
Ebubekir:
“Nedir?”
diye
sorunca, kölesi şu cevabı verdi: “Cahiliye
döneminde
birisine
kahinlik yapmıştım. Hâlbuki ben
Aynı şekilde Hz Ömer
radıyallahu anh
muhacirlere dört biner dirhem maaş veriyordu. Oğluna ise üç bin beş yüz dirhem vermekteydi. Kendisine: O da muhacirlerdendir, ne diye ona eksik
bu işi bilen birisi değildim, adamı
maaş veriyorsun? diye sorulunca şu
aldattım.
cevabı verdi: Babası hicret ettiğinde
Daha
sonra
benimle
karşılaştı ve şimdi yediğin bu şeyleri
onu beraberinde getirmişti.
5. TDV İslam Ansiklopedisi
Cemazi-el Ahir 1441
25
Demek istiyor ki, O bizzat hicret
ne kadar az tamah ettiğine bir
eden kimse gibi olamaz. Normal
delildir. Allah
şartlarda bir yönetici emeklilelere ne
bırakmamış ve el emeği ile geçine-
kadar maaş veriyorsa kendi ailesin-
rek maişetini kazanmıştır.
den olan bir emekliye de aynı maaşı verdiğinde kınanmaz hatta bu onun adaletini gösterir ancak haram ve helal arasındaki ince çizgiyi bilen Hz Ömer üç kuruş az olsun hesabı kolay olsun dercesine kendi ailesine
negatif
ayrımcılık
yapmış
onları devlet malından olabildiğince uzaklaştırmıştır. Günümüz idarecilerinin bu örneklere bakarak utanmasını temenni ediyor ancak böyle bir şeyin gerçekleşeceğine de çok ihtimal vermiyoruz
azze ve celle
onu yine aç
İşte tüm bu örnekler selefi salihinin bu konuda ne kadar titiz davrandığını bizlere göstermektedir. Onlar haramları terk etmek şöyle dursun haram bile
ihtimali
rahatlıkla
Günümüz
olan terk
durumları ediyorlardı.
Müslümanlarından
-yaşadıkları şartlar ve ortamlar gereği- elbette selefi salihin gibi olmaları beklenmez ancak onlar gibi olamasak da bazı konularda onları taklit etmeye çalışmamız gerekmektedir.
Bilmemiz
gere-
Abbasi döneminde yaşamış alim-
ken gerçeklerden biri de “istikbal
lerden biri olan Yezid bin Zürey’in
köklerdedir” gerçeğidir. Geleceğini
Übülle Valiliği sırasında ölen babası
manevi olarak garanti altına almak
Zürey
isteyen her bir fert, geçmişten ders
kendisine
500.000
dinar
miras bıraktıysa da o, babasının malına haram karışmış olabileceği endişesiyle bu mirası almadı ve hurma yapraklarından hasır yapıp satarak ailesinin geçimini sağlamaya çalıştı.
çıkarmak zorundadır. - Günümüzdeki en büyük belalardan biri olan faiz, maalesef hemen hemen her eve girmiş durumdadır. Hayatın
ve
kazancın
bereketini
yerle bir eden bu illeti terk etme
Subhanallah, gerçekten vera tam
konusunda
olarak
şartlarda
kişiyi maddi ve manevi sıkıntılara
memurluk yapan bir babanın oğlu.
sürükleyecektir. Özellikle banka-
İşin garip olan tarafı Abbasi şeriat
larla yapılan muamelelere oldukça
devletinin valisi ve memuru buna
dikkat etmek gerekmektedir. İslamî
rağmen devlet işlerinde zulüm ve
finans
haksızlık
üzere bütün bankalar adına faiz-
budur.
karışmıştır
Normal
vardır
gelirine
dahil
olmak
oran-kâr payı vb. isimler vererek
parayı almaktan alıkoymuştur. İşte
faizli muameleler yapmaktadırlar.
bu izzettir şereftir ve dünyalıklara
Nasıl olsa fetva verenler var diyerek
26
Yezid’i
kuruluşları
davranmak
bu
Şubat 2020
ihtimali
haram
gevşek
bir Müslüman her bir işe kalkış-
zorundayız. Yoksa gidişat iyi görün-
mamalıdır. Unutmayalım ki her
müyor. İnsanlar hem birbirlerinden
işte fetva bulmak kolaydır. Mesele
hem de maneviyattan kopuyor.
fetva bulmak değil şu kısa hayatta doğru kalmaktır. Dolayısıyla biz her Müslümana zaruri olmadıkça, zor durumda kalmadıkça mümkünse
Bazı durumları “şüpheli” olduğu gerekçesiyle terk etmek her zaman “vera” olmayabilir;
bankaların önünden dahi geçme-
İlim
melerini tavsiye ediyoruz.
meselelerden kurtulmak her zaman
-
Aynı
şekilde
günümüzün
en
büyük imtihanlarından biri olan internet kullanımı da dikkat etmemiz gereken konulardan bir tanesidir. Aslında bu bir nimettir ve ondan istifade etmek helaldir. Fakat özellikle İslam ümmeti bu vesileyle olabildiğince büyük bir tuzağın içine çekilmiştir. Saatlerimizi internette geçirmekte ve helal olana haramı karıştırmaktayız. Helal olan haberleri okurken bile haram olan durumlara bulaşmaktayız. Dünyadan haberimiz olsun derken alakasız meselelere dalmaktayız. Sosyal olarak
gelişelim
derken
bütün
bağları koparmaktayız. Bize dini öğretir, Allah
azze ve celle’ye
yaklaş-
adamlarının
ihtilaf
ettiği
için mutlak olarak vera’ değildir. Yapılmasında ruhsat bulunan ve bu hususta onunla çatışan herhangi bir delil ve kanaat bulunmayan hususların vera gerekçe gösterilerek terkedilmesindense yapılması daha uygundur. Mesela, bir kimsenin kesin olarak abdestli olduğundan emin olduğu halde, abdestinin olmadığı hususunda şüpheye düşmesi
bu
Rasûlullah
kabildendir.
Çünkü
sallallahu aleyhi ve sellem:
“(Namazda iken bu şekilde şüpheye düşen bir kimse) bir ses işitmedikçe yahut bir koku almadıkça namazını bırakmasın” (6) diye buyurmuştur. Bu konuda vesveselere kapılıp her duruma
şüpheli
olarak
bakmak
tırır derken, olabildiğince dinden
kişiyi İslamî bir yaşamdan soğu-
uzaklaşmaktayız.
tacaktır
Hâlbuki
hem
dikkatli
olmak
gerekir.
kendimizi hem de ailemizi “yakıtı
Vesvese ile sağlam şüphenin arası
insanlar ve taşlar olan ateşten”
ayrılmalıdır.
korumak zorundayız. Helal olanla aşırı iştiğal insanı mekruha, mekruh ise harama sürükler. Bu konuda kendimize bir sınır çizmek ve ne olursa olsun o sınıra yaklaşmamak
Bunu
burada
kaydedişimizin
sebebi, bazı kimselerin, -birtakım ilim adamları muhalif fetva verdiği gerekçesiyle- dinde sabit olmuş birçok husus ve ruhsatı terk
6. Buhari, Müslim
Cemazi-el Ahir 1441
27
etmesidir. Görüş ayrılığının bulun-
annesine itaat olarak geriye hanı-
duğu ihtilaflı meselelerde ihtilaftan
mını boşamaktan başka yapacak
kurtulmak için o işi yapmayı terk
hiçbir şey kalmamışsa boşayıversin.
etmek, kişinin hakka ulaşmaktan
Ama hanımını boşayarak annesine
acze düştüğü oldukça zor mesele-
iyilik yaptıktan sonra da kalkıp
lerde söz konusu olur.
annesini dövüyor ise böyle bir şey
Vera istikamet ehli olan kişiler için geçerlidir:
yapmaya kalkışmasın. Bunlar gerçekten değerli tespitlerdir. Eğer bir kişi namaz kılmıyor,
Vera farz olan işleri yapmak, yasak
rahatlıkla
kılınmış
etmek
bulunuyorsa, su içerken sol elini
suretiyle dosdoğru yolda yürüyen
kullanmasına tepki vermemiz ne
kimselere yakışır. Büyük günahları
kadar doğru olur? Ya da din, iman
işleyip farzları terk eden, sonra da
gibi bir derdi olmayan bir insana
şüpheli şeyleri terk etmeye çalışan
kuşluk
kimsenin yapacağı vera kendini
bahsetmemiz ne kadar hikmetli
kandırmaktan ibaret olur ve böyle
olur? İşçinin hakkını yediği halde
bir veraın samimiyetinden şüphe
oturarak su içerek sünneti uygula-
edilir.
yan bir patron ne kadar da sami-
şeyleri
de
terk
Bundan dolayı İbn Ömer
radıyallahu
anhuma Irak halkından sivrisineklerin
öldürülmesi sonucu bıraktıkları kan izinin hükmü hakkında kendisine soru soran Iraklılara şöyle demiştir: Bunlar Hüseyin’i öldürdüler, gelmiş bana sivrisineğin kanı hakkında soru soruyorlar! Hâlbuki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’i
şöyle buyurur-
ken dinlemişimdir: "İkisi (Hasan ile Hüseyin) dünya ehli arasında benim hoş kokulu iki reyhan çiçeğimdir." Adamın birisi de Bişr b. el-Haris’e hanımı ve hanımını boşamasını emreden annesi bulunan bir kişi hakkında soru sormuş. O da ona şu cevabı vermiş: “Eğer her hususta annesine gereği gibi itaat ediyor ve
Şubat 2020
28
faizli
namazının
muamelelerde
faziletinden
midir! Evet bu husus gerçekten de dikkat etmemiz gereken bir durumdur. Allahu Teâlâ bizlere basiret ve feraset nasip eylesin... ----------------------Kaynakça -Dr. Murat Kaya, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den 111 Hayat Ölçüsü, Erkam Yayınları -TDV İslam Ansiklopedisi -Ana çizgileriyle İslam Kırk Hadis şerhi Nazım Muhammed Sultan
GÜNDEM ANALİZ Nedim Bal
GENÇLERİ BEKLEYEN BÜYÜK TEHLİKE; DEİZM -2Mekke Müşrikleriyle Günümüz
gökleri ve insanı yaratan, kainatın
Deistlerinin İnanç Yönünden
muazzam bir uyum içinde işlemesi
Benzerlikleri
için tabii kanunlar koyan gücün
Mekke dönemi müşrikleri ile günümüz deistlerinin inançları arasında bazı farklılıklar bulunmakla beraber ilginç benzerlikler de mevcuttur… Örneğin; Mekke dönemi müşrikleri yerleri, gökleri ve insanı yaratanın (Lokman, 25; Zümer, 38; Zuhruf, 9; Zuhruf, 87),
her şeyin hükümranlığını elinde
bulunduranın (Müminun, 84-89), gökten suyu indirip yeryüzünü canlandıranın
(Ankebut, 61-63),
kainattaki bütün
işleri düzenleyip yürütenin
Allah olduğuna iman ettiklerini iddia (!) etmektedirler. Mekke dönemi müşrikleri vahyi, ahiret inancını ve dirilmeyi reddetmektedirler
(Neml 66-68; Maun, 1-3; Nahl,
38; Enam, 29…).
Günümüz deistleri de
vahyi, ahiret inancını, yeniden dirilmeyi, hesabı, cennet ve cehennemi inkâr etmektedirler. Yine Mekke Müşrikleri ile günümüz deistlerinin hatta laiklerinin
(Yunus, 31)
bir benzer yönü de “Allah’ın insanı
Allah olduğuna inanıyorlardı … Aynı
yarattıktan sonra başıboş bıraktığını,
şekilde günümüz deistleri de yerleri,
yeryüzünün işlerine karışmadığını,
Cemazi-el Ahir 1441
29
din ve dünya işlerinin birbirinden
Dolayısıyla
bir
taraftan
Allah’a,
ayrı olduğunu ve aslında gökten
peygambere, kitaba, ahirete iman
inmeyen ama indiği zannedilen (!)
ettiğini söyleyip kendini Müslüman
ilahi emirlere, hükümlere, yasalara
olarak tanımlayan fakat öte taraftan
göre değil ancak bilime ve ataları-
dinin sadece ahlakî tavsiyeler sunan
nın yoluna tabi olacaklarını” söyle-
ve Allah ile kul arasındaki soyut
meleridir (Lokman, 21; Mülk, 9).
bir olgu olduğuna inanan kesimler içerisinde ‘deizm’ diye bir gündem
DEİZM İNANCINA SAPMANIN PSİKOLOJİK NEDENLERİ
yok denecek kadar azdır.
Dini Kurallara Uymanın Nefse Zor
yarattığına,
Fakat Allahu Teâlâ’nın her şeyi
Gelmesi Yaşam tarzlarında dini hassasiyet-
gördüğüne,
bildi-
ğine, idare ettiğine, bazı ibadetlerle mükellef kıldığına, insanların uymaları için kural ve kanunlar
lere yer vermeyen hatta din ile iliş-
indirdiğine, ahirette hesaba çeke-
kisi sadece bazı sembolik ibadetlerle
ceğine inanan dindar bir çevrede
sınırlı olan pek çok insan için din,
büyüyen kesimlerin içerisinde ise
sadece ahlaki tavsiyeler sunan ve
deizme kayış daha çok görülmekte-
Allah ile kul arasında bulunan soyut
dir. Bunun en büyük sebebi, bu tür
bir duygu halidir.
kişilerin inançları ile sosyal yaşam-
Din, bu tür insanların ticaretini, alışverişini, aile hayatını, sosyal ilişkilerini, helal ve haramlarını belirleyici bir etken olmadığı için
larındaki
uygulamalar
arasında
büyük çelişkilerin olması ve bu hususta tutarlı bir yol bulamamalarıdır.
ahire-
Şu an vakıa olarak Müslümanlar
tin varlığına inanmalarının veya
maalesef devletin ve ona bağlı tüm
Allah’ın her şeyi bildiğini, gücü
kurumların İslami hassasiyetlerden
yettiğini
uzak laik/seküler bir anlayışa göre
Allah’ın,
peygamberin,
söylemelerinin
pratikte
hiçbir anlamı yoktur. Çünkü bu kesimlerin
inanç
ve
söylemleri
onların yaşamlarını dini kural ve ölçülere uydurma noktasında bir değişikliğe sebep olmamaktadır. Adı konmasa da bu tür kesimler teoride Allah’a, kitaba, peygambere, ahirete inanan fakat pratikte ise deistler gibi yaşayan kesimlerdir.
Şubat 2020
30
dizay n edildiği, insanların bu kurallara uymaya mecbur kılındığı, her türlü haram ve fuhşiyatın serbest olduğu, neredeyse faize bulaşmadan ticaret
yapılamadığı,
dindarlığın
toplum içinde alay konusu edildiği, dindarların itilip kakıldığı, horlandığı bir zaman dilimi içinde yaşıyor.
Tam da Rasûlullah sallallahu aleyhi
(!) zina, faiz, içki, kumar ve nefse
ve sellem’in
bir
hoş gelen tüm şehvani arzuları da
dönem yaşanmaktadır: “İnsanların
kendine meşru görerek zevk-u sefâ
üzerine öyle bir zaman gelecek ki,
içinde bir hayat yaşayacak(!)
buyurduğu
gibi
dinin gereklerini yerine getirmek için sabreden kişi, avucunda kor ateş tutan kimse gibi olacaktır (1). Böylesi zor bir dönemde özellikle gençlere dinin kural ve kaidelerine göre yaşamak çok ağır gelmektedir…
Aslında bu noktada deizme; amelî münafıklığın doğurduğu “hakikatlerden kaçış sendromu” da diyebiliriz... Allah’ın
yarattığını,
yaşattığını,
insanların uymaları için kanunlar indirdiğini, imtihan ettiğini, öldü-
İşte deizm inancına kayış tamda
receğini, hesaba çekeceğini ceza
bu noktada başlamaktadır. Yani
veya mükafat vereceğini bilen fakat
içinde yaşadıkları toplumda dini
yaşam ilkelerini bu hakikatlere göre
sorumluluk
mükellefiyetlerini
düzenle(ye)meyen kişilerin vicdan-
yerine getirmekte zorlanan, nefsani
larını rahatlatmak için sığındıkları
arzularına engel olamayıp şeytanın
içi boş bir meditasyon halidir…
ve
girdabından kurtulamayan gençler zamanla kendilerini vicdanen rahatlatan ve dinin mükellefiyetlerinden kurtaran(!) deizm inancına kaymaya ve hayatlarını bu anlayışa uydurmaya başlamaktadırlar… Böylece kişi, inkâr etmekte zorlandığı bir yaratıcının varlığına kerhen de olsa inandığını söyleyerek gerçek bir muvahhid (!) olacak fakat diğer taraftan da Yüce Allah’ın insanların ibadetlerine ihtiyacı olmadığını dolayısıyla Allah’ın insanları yarattıktan sonra başı boş bıraktığını,
Deizm hastalığının dindar aile veya çevre içerisinde yetişen gençlerde daha çok görülmesinin en büyük sebeplerinden birisi işte bu ameli münafıklığın
doğurduğu
kişilik
bozukluğudur. Ömer veya Ali
radıyallahu anhuma’ya
nispet edilen “İnandığın gibi yaşamazsan yaşadığın gibi inanırsın” şeklindeki
hikmetli
söz
aslında
kişilerde oluşan deizm hastalığının başlangıç sebebini bizlere çok güzel tefsir etmektedir.
uymak zorunda oldukları kural ve
Sonuç olarak; İslam dininin gerek-
hükümler indirmediğini söyleyerek;
lerini yaşantısına sokmayan kimse-
namaz, oruç, zekat gibi nefse zor
lerde deizm sapıklığının görülme
gelen diğer ibadetlerden kurtulup
olasılığı daha yüksektir.
1. Tirmîzî- Fiten, 73
Cemazi-el Ahir 1441
31
Din Üzerinden Yapılan İstismarla-
Hacim olarak küçük ama tehlike-
rın Deizme Katkı Sunması
lerle dolu dünyaya açılan büyük bir
İslami motiflere bürünüp amaçlarının insanları Allah’ın dinine davet etmek olduğu iddiasında bulunan kişi
veya
toplulukların
yapması
gereken ilk iş, muhatap oldukları
kapı. “Nesli ve ekini bozmak isteyen” azgınlaşmış kapitalist dünyanın size rahatça ulaşacağı, adım adım takip edeceği ve yönlendirebileceği bir dünya…
insanlara şu temel esasları açık ve
Çağımızda kitle iletişim teknoloji-
net olarak tebliğ etmektir: “İnsa-
sinin hızla yaygınlaşması ve kont-
noğlu ne kadar ilim ve tecrübe
rol edilemez bir hal alması sonucu
sahibi olursa olsun yanılabilir. Bu
genç nesil büyük bir bilgi kirlili-
yüzden hakikatin tek ölçüsü Kur’an ve sünnettir. İnsanların liderlerine, önderlerine mutlak anlamda itaat etmeleri yanlıştır. Ancak Allah’ın kitabına ve peygamber efendimizin sünnetine uydukları müddetçe onlara uyulur, itaat edilir. Kur’an ve sünnetin çizgisinden ayrıldıklarında ise onlara itaat etmek haramdır. Bu İslam’ın değişmez ve değiştirilemez tevhid hakikatinin gereğidir.” Fakat maalesef insanları bu hakikatler çerçevesinde dine davet etmekten ziyade kendi şahsi ihtiras, emel
ğiyle karşı karşıya kaldı. Bu gençler, ailelerinden veya yetiştiği çevreden doğru ve sağlıklı dini bilgiler edinmemiş ise gerek sosyal medya üzerinden gerekse içinde bulunduğu çevreden inancına yönelik en ufak bir saldırı olduğunda önce bocalamakta sonra şüpheler içine düşmekte, bunalmakta ve çözümü dine ilgisizlikte veya dinden uzaklaşmakta görmektedirler.
SORUMLULUKLARIMIZ Ailelerin sorumlulukları
ve görüşlerinin peşine takmaya,
Müslüman aileler kendi çocukları-
insanları maddi ve manevi olarak
nın zihin tarlasını başkalarının ekip
istismar etmeye yönelik eğilim-
biçmesine müsaade etmemelidirler.
ler insanların dinden soğumasına,
Dolayısıyla kendi inancından olma-
uzaklaşmasına ve deizm gibi farklı
yan insanların eline teslim edilen
sapık inançlara kaymasına katkıda
çocukların bir müddet sonra kendi
bulunmaktadır…
değerlerinden uzaklaşacağını kesin
Sosyal Medyanın Etkisi
olarak bilinmelidir. Çocuklarının ilk dini bilgilerini kendileri vermeli ve
Şu an neredeyse 12 yaş üstü tüm
bu bilgileri hayata geçirme nokta-
gençlerin baş öğretmeni ellerinde
sında onları teşvik edip yönlendir-
tuttukları akıllı cep telefonları…
melidirler.
Şubat 2020
32
Müslüman Toplulukların Sorumlulukları Her ne kadar anne ve babaların kişisel olarak Allah’a, peygambere, İslam’a olan sevgi ve bağlılıkları kuvvetli olsa da kendi çocuklarını yetiştirebilecek bilgi ve becerileri, vakti ve imkanları yeterli olmayabilir. Kaldı ki kişisel çabalar sınırlı çözümler üretmekten öteye geçemez. Bu durumda en büyük görev “Allah’ın dininin yeryüzüne hâkim olması
için
söyleyen
mücadele
Müslüman
ettiğini”
topluluklara
düşmektedir. Muvahhit bir neslin oluşturulması sadece anne ve babalara havale edilecek kadar basit bir iş değildir. Onların güç ve imkanları bir noktaya kadardır. Bu ağır ve bir o kadar da sorumluluk gerektiren iş ancak Müslüman toplulukların birikim, tecrübe ve imkanlarıyla altından kalkabilecekleri bir durumdur.
Deizm hastalığının dindar aile veya çevre içerisinde yetişen gençlerde daha çok görülmesinin en büyük sebeplerinden birisi ameli münafıklığın doğurduğu kişilik bozukluğudur. Allah’ın yarattığını, yaşattığını, insanların uymaları için kanunlar indirdiğini, imtihan ettiğini, öldüreceğini, hesaba çekeceğini ceza veya mükafat vereceğini bilen fakat yaşam ilkelerini bu hakikatlere göre düzenle(ye)meyen kişilerin vicdanlarını rahatlatmak için sığındıkları içi boş bir meditasyon halidir…
Kendi öz evlatlarını en masum, en verimli çağlarında iken, İslam’a inanmayan, helal haram tanımayan hatta İslam’dan nefret eden insanların eline kasaplık kuzu gibi teslim edilmesine seyirci kalmak,
Kendi öz yavrularımız üzerinde bizler bir plan yapmazsak, muvah-
bu hususta hiçbir çaba sarf etme-
hid bir nesil yetiştirme noktasında
mek, çareler aramamak, imkanları
çaba içine girmezsek, bu amacı
seferber etmemek İslami toplu-
gerçekleştirecek
lukların üzerine yüklenmiş en ağır
için maddi manevi tüm imkan-
vebaldir…
larımızı kullanmazsak şanı yüce
organizasyonlar
Cemazi-el Ahir 1441
33
Allah’a hangi yüzle hesap vereceğiz? Küfrün, cehaletin, çirkefliğin, ahlaksızlığın, inkârcılığın, her türlü fikri ve cinsel sapıklığın kol gezdiği
YAPILMASI GEREKENLER “Sosyal Medya ve Arkadaş Çevresine Dikkat Edilmeli”
apartmanla-
Günümüzde kitle iletişim araçla-
rın kapılarına kadar dayandığı bir
rıyla her türlü bilgiye ulaşmak hızlı
dönemde Müslüman toplulukların
ve kolay bir hale gelmiştir. Fakat
kendi öz evlatları üzerinde iman,
buradaki temel sıkıntı bu bilgilerin
ahlak ve şahsiyetlerini koruyacak
belli bir kontrol mekanizmasından
eğitim
içine
geçmeden ve doğru veya yanlışlı-
girmemesi, bu hususta yöntem ve
ğına bakılmaksızın yayılmasıdır.
çareler
Bu durum beraberinde olumsuz
hatta
oturduğumuz
organizasyonlarının aramaması,
imkanlarını
seferber etmemesi gaflet ve cinayetlerin en büyüğüdür.
pek çok düşünce ve fikir akımının da serbestçe dolaşımını ve haliyle
var
ulaşımını da mümkün kılmıştır.
olan tükenişi görmeyen, gerekli
Özellikle şehvet üzerine kurgu-
tedbirleri almak için çabalamayan,
lanmış fakat içerisinde pek çok
alternatif eğitim organizasyonları
sapık düşünce ve fikir akımlarının
oluşturmayan toplulukların zaman
da olduğu siteler, gençlerin İslamî
içinde silinip gitmesi kaçınılmaz bir
inançları başta olmak üzere amelî,
sondur…
ahlakî birçok değerlerinin yıkılma-
Alimlerin Sorumlulukları
sına sebep olmaktadır.
İslam’ın kalplerde karar kılması için
Gençlerin serbestçe sosyal medya
Bu
hususta
toplum
içinde
alimlerimizin tevhid ilkesini öne çıkaran, bid’at ve hurafelerden uzak ve muhatabın anlayacağı sadelikte İslam’ı anlatmaları gerekir. Alimlerimiz toplumun içine karışıp öne
ile iletişime geçecek şartları ortadan kaldırılmalıdır. Bu kapsamda sosyal medya ile iletişim hali sınırlandırılmalı,
filtre
programları
kullanılmalı ve kesinlikle her daim
geçmeli ve sorumluluk almalıdır-
kontrol edilmelidir.
lar. İslam’ın sadece bir nazariye
Aynı
olmadığını bilakis yaşanabilir bir
kimlerle
din olduğunu ortaya koydukları
kimlerle vakit geçirdiğine de dikkat
tavır ve amellerle ispat etmelidirler.
etmemiz gerekir. Şunu unutma-
İslam’ın temel ilkelerinin sosyal
yalım ki gençleri en çok etkileyen
hayatta nasıl uygulanacağına öncü-
ve
lük etmelidirler…
edindikleri
Şubat 2020
34
şekilde
çocuklarımızın
arkadaşlık
yönlendiren
kurduğuna
etken
sosyal
maalesef
çevreleridir.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve ssellem’in bu
nefsini/ hevasını/ aklını ilah edin-
husustaki uyarısını unutmayalım:
mesidir.”
(Casiye, 23; Furkan, 43)
Allah’a
dosdoğru
“Kişi arkadaşının dini/yolu üzeredir. Sizden biriniz kiminle arkadaş olduğuna baksın” (2)
iman
eden
müminler şeksiz şüphesiz şuna da iman ederler ki; “Yaratmak kime
Bu hususlarda aileler çocuklarını
ait ise Hüküm/Yasa/Nizam/ Düzen
onlara hissettirmeden bir gölge gibi
koymak da ona aittir…Yaratma
takip etmelidirler. Bu hal onların
ile yasama arası asla birbirinden
açıklarını bulup yüzlerine vurmak,
ayrılmaz.” (Araf 54)
onları azarlamak, rencide etmek için değil bilakis onların karşılaşabilecekleri
tehlikeleri
önceden
sezmek ve pişman olacakları daha büyük hatalara düşmelerine engel olabilmek içindir. Uyanık
Olalım!
Müslümanlar
olarak
şunu
net
olarak bilmeliyiz ki, Allah’a karşı egemenlik savaşına giren insanın sığ düşüncesiyle ürettiği deizm, laiklik ve benzeri tüm ideolojiler Müslümanları tevhit inancından
Hak
ile
Batılı
uzaklaştırıp günün sonunda küfrün
Karıştırmayalım!
bataklığına gömmeyi arzu ederler.
Deizm ve günümüz laiklik anlayışı
Tevhit inancını bozan bu sapık
azze ve celle’ye
inanç ve ideolojilerin saldırılarına
karşı egemenlik savaşı anlamına
maruz kalan gençlerimizi korumak
gelmektedir. Deist ve laik düşünce
adına tüm gayret ve mücadelemizi
her ne kadar açıktan söylemese
ortaya koymamız Allah azze ve
de “Allah kâinatı yarattı ve işi
celle’nin bizim üzerimize yüklediği
bitti. Artık kenara çekildi. Kâinatı
farizalardan biri olduğunu unut-
ben
mayalım…
bir nevi insanın Allah
idare
edeceğim.
Yeryüzü-
nün egemenliği bana aittir. Allah yeryüzünün idaresine karışmasın. Doğruları veya yanlışları, yapı-
(Âl-i İmran, 104)
Esselamu aleykum. Allah emanet olunuz…
lacakları veya yapılamayacakları belirlemek bana aittir” demektedir. İşte bu, en büyük şirktir ve İslâm'a karşı uydurulmuş en sinsi küfür düşüncesidir. Bu durum şanı Yüce Allah’ın Kur'an-ı Kerim’de buyurduğu gibi “insanoğlunun kendi 2. Ebu Davud-Edep
Cemazi-el Ahir 1441
35
OSMANLI SONRASI İSLAM DÜNYASI Muhammed Eyüp
DÜNDEN BUGÜNE SURIYE
G
eçmişten
bugüne
İslam alemi için en kritik
ve
stratejik
bölgeler arasındadır Suriye. Gerek
coğrafi
konumu
gerek İslami hareketlere ve
önemli
bir
pozisyonda
kılmaktadır. Ayrıca
Suriye
tarihi
ve
toprakları,
sosyal
Anadolu’daki
olarak
Müslüman-
hareket adamlarına beşik-
lara en yakın olan coğraf-
lik etmesi, gerekse İslam
yalardan birisidir. Tüm bu
dünyası için ehemmiyet arz
ehemmiyetine ek olarak son
eden birçok gelişmeye ev
dönemde
sahipliği yapması, Osmanlı
yaşanan olaylar da bu bölgeyi
hilafetinin
daha da odak merkezi haline
dağılmasından
bu yana Suriye’yi oldukça
Şubat 2020
36
Suriye
getirmektedir.
üzerinde
Suriye Topraklarında Osmanlı Devri (1516-1918)
otoritesi nedeniyle bunlara karşı
Biladuş Şam olarak da bildiğimiz
ölçüde Batı etkisine açan bir etken
koyamıyor oluşu, Suriye’yi büyük
bölgede Osmanlı varlığı ilk olarak
olmuştur.
Yavuz Sultan Selim devrinde başla-
Bu paralelde Suriye, 18’inci yüzyılın
mış, kısa süre içerisinde bölgede bulunan tüm önemli şehirlerin, nihai olarak da Şam’ın kontrol altına alınmasıyla Osmanlı bölgede
ortalarına gelindiğinde yavaş yavaş İslam
aleminden
koparılmanın
altyapısıyla yoğrulmaya başlamış-
tek kontrol sahibi haline gelmiş-
tır. Bu yıllarda Osmanlı’nın askeri
tir. Suriye, yaklaşık 4 asır boyunca
ve
(1516-1918) aralıksız olarak Osmanlı
merkezi otorite zayıflarken, Suri-
hakimiyetinde kalmıştır.
ye’de yerel anlamda güçlü liderler
Bu devirde bilhassa Şam ve Halep
siyasi
gücünü
kaybetmesiyle
ortaya çıkmıştır.
Osmanlı için oldukça mühim şehir-
1799
ler olmuştur. Öyle ki Osmanlı’nın
bugün İsrail tarafından işgal edil-
son
dönemlerinde
dahi
Halep
lehçesi Osmanlıcanın en önde gelen lehçeleri arasında yer almış hatta başkentin İstanbul’dan taşınması gündeme geldiğinde Halep şehri
senesinde
Napolyon’un,
miş Filistin topraklarında bulunan Akka’yı işgali, Suriye’de Batı işgalinin ayak seslerini duyuran vakadır. Biladuş Şam’ın işgale açık
bir numaralı seçenek olarak ortaya
olduğu Akka ile ortaya çıkmış-
çıkmıştır. Osmanlı’nın hakimiyeti-
tır. Her ne kadar Osmanlı burada
nin zayıfladığı yıllara dek Suriye’de
Napolyon’u,
oldukça güçlü bir otorite ve refah
için Napolyon’a karşı Osmanlı’ya
düzeyi gözlenmiştir.
destek olan İngiltere’nin de deste-
Suriye Topraklarında Batı İşgalinin İlk Dönemleri (18. Yüzyıl) Esasen, Suriye toprakları üzerinde Batı’nın işgali ilk olarak siyasi ve kültürel
boyutuyla
başlamıştır.
bölgesel
dengeler
ğiyle mağlup etse de Akka çıkarması yeni bir dönemin başladığını ilan etmektedir. Bu
yılları
takiben
hem
Suriye
içerisinde ayrılıklar artmış hem
Hassaten Fransa ve Rusya’nın Hris-
Osmanlı etkisi zayıflamış hem de
tiyan nüfusu himaye etme bahane-
Hristiyan azınlığın yoğunluk arz
siyle Suriye’de giriştikleri faaliyetler
ettiği Lübnan’ın Suriye’den ayrış-
ve Osmanlı’nın günden güne azalan
ması süreci hız kazanmıştır.
Cemazi-el Ahir 1441
37
Kavalalı Etkisi ve Osmanlı’dan Kopuş (1831-1841) Suriye’nin
Osmanlı’dan
kopması
sürecine en fazla etki edenlerden biri de Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Suriye’yi kontrol altına almasıdır. Mısır’ı kontrol eden ve modernleştiren Kavalalı, oğlu İbrahim Paşa’yı 1831 senesinde güçlü bir orduyla Suriye üzerine yollamış, Filistin ve Suriye’yi kontrol altına alan İbrahim Paşa Anadolu’ya kadar ilerlemiş ve Osmanlı’yı mağlup etmiştir. Suriye’yi fiilen yaklaşık 10 sene idare eden Kavalalı hanedanlığı,
Hristiyanlar üzerindeki etkisi de artarken,
Suriye
çatırdamaya
başlamıştır. Hassaten Lübnan, bu dönemde
tamamen
Suriye’den
ayrışmış, Osmanlı’nın Suriye ve Lübnan
üzerindeki
kontrolü
de
zayıflamıştır. Bu
yıllarda
bölgede
misyoner-
lik faaliyetleri de tavan yapmıştır. Amerikan ve Fransızların dini okulları,
üniversiteleri
açılırken,
Suriye sahası Batılı güçlerin artık siyasi ve kültürel olarak rahat bir biçimde faaliyet gösterdiği bir bölge halini almıştır.
Batılı güçlerin Osmanlı ile aralarına
Zamanla Suriye’yi bir arada tutan
girmesi ile bölgeyi yeniden Osman-
bağlar koparak, bölge tamamen bir
lı’ya bırakmak durumunda kalmış-
karmaşanın
tır. Ancak bu süreçte İngiliz güçleri
Islahat hareketleri, yıkılan Osman-
de Suriye’ye girmiş, ülkede artık
lı’nın
geri dönüşü olmayacak bir süreç
Batılıların misyonerlik faaliyetleri,
başlamıştır.
azınlıkların kopuş istekleri, Suri-
Entelektüel açıdan bölgede oldukça önde gelen bir merkez olarak görü-
sebep
içerisinde olduğu
kalmıştır. depremler,
ye’yi 1800’lü yılların ikinci yarısında yangın yerine çevirmiştir.
len Suriye’de bu devirde, Osman-
Aynı zamanda günden güne büyü-
lı’daki ıslahat hareketleri parale-
yen ve taraftar toplayan Türk ve
linde büyük gelişmeler yaşanmış,
Arap
özellikle gayrimüslimler ve Müslümanlar
arasındaki
huzursuzluk,
Batılı güçlerin de etkisiyle zirve yapmıştır.
milliyetçiliği
akımları
da
Osmanlı’nın en gelişmiş merkezlerinden olan Anadolu ile Suriye’nin arasını açmaya başlamıştır. Bilhassa II.
Abdulhamid’in
devrilmesiyle
Bu açıdan Kavalalı’nın işgali ve
Osmanlı’da egemen olan kadroların
sonrasında yaşanan süreç, Suri-
Türk milliyetçisi politikaları, buna
ye’nin bugüne kadar uzanan sorun-
ek olarak Suriye merkezli ayrılıkçı
larının inşa edildiği devir olmuş-
Arap milliyetçiliği fikri, Suriye’nin
tur. Batılıların bölgedeki azınlık
kopuş sürecini hızlandırmıştır.
Şubat 2020
38
Öyle ki 20. yüzyıl başlarken Suriye
Bu yıllarda Şerif Hüseyin’in oğlu
Arap milliyetçiliği için entelektüel
Kral Faysal, ülkede kısa ömürlü bir
ve siyasi bir merkez halini almış,
krallık kurma girişiminde bulun-
Arap milliyetçisi kadrolar ve parti-
duysa da Fransız kuvvetleri bu giri-
ler bölgede üslenmeye başlamıştır. Suriye topraklarında olduğu gibi Kahire, Paris ve İstanbul’da da Suriye merkezli milliyetçili hareketlerinin kadroları faaliyet içerisine girmiştir.
Birinci Dünya Savaşı ve Hilafetin Dağılması (1914-1918) Osmanlı
topraklarında
benzeri
problemlerin yaşandığı bir düzlemde patlak veren Birinci Dünya Savaşı esnasında
Suriye,
Osmanlı’nın
askeri yönden en aktif cephelerin-
1914 yılında savaşa giren Osmanlı’nın, bölgede İngiliz kuvvetlerine aldığı
mandası dönemi başlamıştır. 1916 yılındaki Sykes-Picot anlaşmasıyla da bölgede bugüne dek uzanan sınırlar konulmuştur. Hilafetin dağılma sürecine girdiği yıllarda Suriye’de Fransız işgali, her ne kadar bölgedeki Müslüman halk tarafından tepkiyle karşılansa da Kral Faysal’ın çevresi ve Arap milliyetçisi hareketler yeni düzene uyum sağlamıştır.
Fransız Mandası (1920-1946) Fransızların Suriye’de yapacakları
den birisi olmuştur.
karşı
şimi engellemiştir ve ülkede Fransız
yenilgilerin
ilk iş, ülke topraklarını parçalamaktı. Bu kapsamda ülke 6’ya bölünmüş ve Halep Devleti (buraya
ardın-
bağlı Hatay Sancağı), Şam Devleti,
dan, 1918 yılında Suriye toprakları
Cebel Drüz (Dürzi) Devleti, Alevi
tamamen Osmanlı egemenliğinden
Devleti ve Büyük Lübnan Devleti
çıkmıştır.
kurulmuştur. Lübnan bu süreçle
Filistin, Irak ve Suriye’nin Osmanlı’nın elinden çıkmasıyla bölgede İngiliz-Fransız kurulmuştur.
ortak Suriye
egemenliği topraklarını
işgal eden İngilizler burada Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal liderliğinde bir askeri idare kurmuştur. Bu iki gücün 1920 yılında yaptığı payla-
beraber Suriye’den resmi olarak kopmaya başlamış ve 1943 yılında bağımsızlık ilan etmiştir. 1920 sonrasındaki süreçte Suriye’de birçok farklı isyan ve ayaklanma yaşanmış, çeşitli siyasi ve askeri oluşumlar teşkil edilmiştir. Çalkantılı geçen yaklaşık 20 yıllık sürecin ardından İkinci Dünya Savaşı esna-
şımla Suriye Fransa’nın, Filistin
sında
de İngiltere’nin egemenliği altına
fından işgali paralelinde burada da
girmiştir.
karmaşa hüküm sürmüştür.
Fransa’nın
Almanya
tara-
Cemazi-el Ahir 1441
39
Savaş devam ederken Fransa, 17 Nisan
1946
tarihinde
bağımsızlık
Suriye’ye
vermiştir.
Yine
de
bölgede herhangi bir istikrar oluşmamış, 10 senede 20 farklı hükümet ve 4 ayrı anayasa taslağı oluşmuştur.
Baas Dönemi (1963-1970) Suriye’de kısa ömürlü sivil yönetim 1949 yılında sona ermiştir. 1958 yılında Cemal Abdunnasır’ın Mısır’ı ile yaşanan birleşmeye kadar ülkede birbirini takip eden çok sayıda darbe
‘Bağımsız’ Suriye Dönemi ve Askeri Darbeler (1946-1963)
gerçekleştirilmiştir. Bu yılda ülkede egemen olan Baas Partisi Mısır ile
Suriye bağımsızlığını ilan ettiği
birleşerek Birleşik Arap Cumhuriye-
dönemde de bütünsel bir görünüm
ti’ni oluşturmuştur. Ancak bu birlik
ve yapı arz edememiştir. Halep,
kısa sürmüş ve 1961 yılında Suri-
Şam, Humus ve Hama gibi Sünni
ye’de yaşanan darbeyle dağılmıştır.
bölgelere
Nusayriler
1963 yılında gerçekleştirilen son
Lazkiye’de, Dürziler Suveyda çevre-
darbeyle ülke tamamen Baas Partisi
sinde kemikleşmiştir.
egemenliğine girmiştir.
1948’de Filistin’deki İsrail işgaline
1967 yılında İsrail, Suriye güneyin-
karşı savaşa giren Arap devlet-
deki Golan Tepeleri’ni ele geçir-
ek
olarak
ler arasında bulunan Suriye’nin, aldığı hezimetin ardından ülke içi dinamikler daha da karmaşık bir hal almıştır. Etnik ve dini azınlıklar etkinliğini artırmış, orta sınıf büyümüş, ideolojik yapılar ivmelenmiştir. Bu yıllarda Arap dünyasının iki büyük ülkesi olan Irak ve Suudi Arabistan’a meyilli iki farklı siyasi yapının
egemen
olduğu
ülkede,
diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi
miş, bu süreç de Suriye’de iç siyaseti zayıflatmıştır. Zamanla Baas içinde yaşanan anlaşmazlıklar ve partideki Nusayri yapının faaliyetleriyle fiili olarak ikili bir Baas ortaya
çıkmıştır.
Partinin
daha
askeri olan kesimini kontrol eden General Hafız Esed, 1970 yılında yaptığı
askeri
darbeyle
ülkenin
başına gelmiş ve 1971 yılında devlet başkanı olmuştur.
yeni bir güç alan kazanmaya başla-
Bu yıllara kadar ülkede İslami hare-
mıştır, Baas Partisi. Seküler Arap
ket kısıtlı ve sönük kalsa da zamanla
milliyetçisi
dünyadaki gelişmelerin de etkisiyle
Baas,
öğrenciler
ve
askerler arasında hızla yayılmıştır.
Şubat 2020
40
Suriye’de etkinlik kazanacaktır.
Hafız Esed Rejimi Dönemi (19702000) Darbenin ardından ülkeyi demir yumrukla yöneten Nusayri Baas rejimi,
oldukça
sıkı
tedbirlerle
askeri bir devlet idaresi kurmayı başarmıştır. Hafız Esed, yönetiminin ilk yıllarında 1973’te İsrail’e karşı savaşta yaşanan hezimet ve Golan’ın İsra-
dalga dalga yayılmıştır.
il’e bırakılması, buna ek olarak da
1980 yılında 1000’den fazla Müslü-
Lübnan İç Savaşı’na müdahalesi ile
man
anılmıştır.
lerle meşhur Tedmur Zindanı’nda
Hafız Esed döneminde ise yakın tarihin en büyük Müslüman katliamlarından biri meydana gelmiştir. 1973 yılında Suriye’de Müslüman olmayanların
da
devlet
başkanı
olabileceğini öngören yeni anayasa büyük tepkilere yol açmıştır. Ülke-
genç,
Palmira’da
işkence-
şehit edilmiştir. Bu süreçte ülkede mazlum
Müslümanlara
yöne-
lik işkenceler, tecavüzler ve toplu saldırılar
zirveye
çıkmıştır.
Bu
yıllarda ülkede Said Havva, Adnan Ukla, Mervan Hadid gibi Müslüman öncü isimler öne çıkmıştır.
deki alimler ve Müslüman Kardeşler
Yaklaşık 10 senelik kıyam süreci,
teşkilatı öncülüğündeki protestolar
1982 yılındaki Hama Kıyamı ile son
büyük çaplı gerginliklere yol açmış-
bulmuştur. Hama’da Nusayri Baas
tır. 1982 yılına kadar özellikle ülke-
rejimine karşı başlatılan kıyam,
nin kuzey kesimini ve Hama şehrini
rejimin
merkez alan kıyamlar, gösteriler ve
sonuçlanmıştır. 2 Şubat-28 Şubat
gerilla saldırıları kapsamlı bir hal
1982 tarihleri arasında, yaklaşık
almıştır.
200 bin nüfuslu Hama şehri şiddetli
büyük
bir
katliamıyla
şekilde bombalanmış ve yaklaşık 40
Hama Katliamı (1982)
bin mazlum Müslüman şehit edil-
1979 yılında Suriye’de doruğa çıkan
miştir.
İslami kıyam hareketleri büyük bir
Bunu takip eden süreçte ülkede
yankı uyandırmıştır. Hafız Esed’e
baskılar ve istihbarat faaliyetleri
yönelik
diğer
artmış, 10 senelik kıyam hareketi
suikastler, Halep, Idlib ve Hama gibi
tamamen sindirilmiştir. Ülkedeki
illerdeki saldırılarla birlikte kıyam
İslami hareketlerin büyük kısmı
suikast
girişimi,
Cemazi-el Ahir 1441
41
ya yeraltına çekilmiş ya işkenceler
Beşar’ın
sonucu idam edilmiş yahut ülkeden
birlikte ülkede değişime dair bazı
hicret etmek durumunda kalmıştır.
umutlar gözlenmiş, ülkede yapılan
Hafız Esed, 1982 yılından sonra özellikle Baas rejimine bağlı istih-
yönetime
gelmesiyle
kısmi reformlarla Esed, kendisine yönelik
desteği
artırma
yoluna
gitmiştir. Ancak yine de Esed reji-
barat teşkilatı El Muhaberat vası-
minin ülkede, başta İslami kesimler
tasıyla
olmak üzere muhalefete ve Kürt
Suriye’deki
hakimiyetini
pekiştirmiştir.
Hama
ülkede
muhalefet
İslami
katliamı, başta
olmak üzere muhalif sesleri uzun süre susturmuştur. Bu doğrultuda Suriyeli Müslüman fikir ve aksiyon adamları, İslami hareketler kapsamındaki çalışmalarını ülke dışında
sürdürmek
durumunda
kalmışlardır.
nüfusa yönelik baskıcı politikaları değişmemiştir. 2010
yılının
ardından
başlayan
Arap Baharı sürecinin en yoğun yaşandığı ülkelerden biri de İslam coğrafyasında ve Arap aleminde en baskıcı rejimlerden birine sahip olan Suriye olmuştur. Esed ailesinin 1970’ten, Batı destekli tağuti Arap
Hafız Esed, 2000 yılındaki ölümüne
rejimlerinin ise bölgenin Osmanlı
kadar Suriye’yi tağutluk ve zorba-
elindeyken işgal edildiği 1918 yılın-
lıkla idare etmiş, bu yıllara kadar da
dan bu yana ezdiği Müslüman
ülkede, Esed ailesi ve Baas içerisin-
Suriye halkı, 2011 yılında bir kez
deki bazı güç mücadeleleri dışında
daha kıyam etmiştir. Bu kıyamın
kayda değer bir gelişme yaşanma-
karşısında bu sefer sadece mücrim
mıştır.
ve tağut Baas rejimi değil, tüm
Beşar Esed Rejimi Dönemi (2000- )
2011 baharında başlayan barış-
dünya duracaktır.
Asrımızın en eli kanlı ve en zalim tağutlarından
olan
Beşar
Esed,
babasının ölümüyle ülkenin başına gelmiştir. Onun başa gelmesi için ülkenin
anayasasındaki
“Devlet
başkanı olmak için 40 yaşını doldur-
çıl ve sadece reform talepleri olan gösterilere karşı Esed, tüm ordusunu seferber etmiştir. Aynı yılın sonbahar dönemine kadar mazlum Müslüman halk, rejime karşı silahlı bir seçeneğe başvurmamış, buna rağmen Esed rejimi binlerce göste-
muş olma” zorunluluğu 34 yaşına
riciyi
indirilmiştir. Beşar bu dönemde 35
Aynı zamanda yüzlerce Müslüman
yaşına girmişti.
kadına “cezalandırma” amacıyla
Şubat 2020
42
meydanlarda
katletmiştir.
sistematik olarak tecavüz edilmiş,
kıyamına olan desteğinin kısıtlı
binlerce Müslüman genç zindan-
kalması, Müslümanların gerileme-
larda işkence görmüştür.
sine sebebiyet vermiştir.
İşte böyle bir süreçte Müslüman halk
2020 yılına girdiğimiz şu süreçte
kıyamında
korumak
halen Suriye’nin mazlum Müslüman
için silaha sarılmak durumunda
halkının muhteşem kıyamı devam
kalmıştır. Gerek halkın silahlan-
etmektedir. Yaklaşık 4 milyonluk
ması gerekse rejimin ordusundaki
mazlum halk ve sayıları 10 binlerle
Müslüman askerlerin saf değiş-
ifade edilen silahlı Müslüman, tüm
tirmesi, Müslüman halkın kıya-
dünyanın askeri güçlerini sefer-
mını büyük bir boyuta taşımıştır.
ber etmesine ve çeşitli entrikalarla
Gerçekten de Osmanlı hilafetinin
kendilerini hedef almasına rağmen
dağılma sürecinden bu yana İslam
kıyamlarına
toprakları, Batılı işgalcilerce daya-
Savaş boyunca Esed rejimi, Rusya
tılan tağuti rejimlere karşı böylesi
ve İran yaklaşık 1 milyon sivili
büyük bir kıyama şahit olmamıştır.
katletmiştir. 10 milyonu aşkın sivil
kendilerini
Birkaç yıl içerisinde tağut Esed rejiminin tüm
ordusu,
sistemi,
kurumları
Müslüman
ve
devam
etmektedir.
de ülkeyi terk etmek durumunda kalmıştır.
halkın
Her ne kadar ülkede durumun gele-
kıyamı karşısında erimiştir. Bunun
ceğine dair şüpheler duyulsa da
üzerinde İran ve başta Hizbullah
Tevfik Allah’tandır. Mazlum Suriye
olmak üzere Şii milisler Suriye’de
halkının muhteşem kıyamı akıl-
Müslümanlara karşı savaşa girmiş-
larda ve gönüllerde yer etmiştir,
yardımıyla
Müslümanların mücadelelerinde bir
mazlum Müslüman halkın kıyamı,
muştu olmayı da sürdürecektir. Zira
akın akın Suriye’ye gelen Şii milis-
onların kıyamı Allah
leri de bertaraf edebilmiştir.
yardımıyla, İslam dünyasının en
tir. Allah
azze ve celle’nin
Bunun üzerine 2015 yılının sonlarında Suriye’nin Müslüman halkının kıyamına karşı dünyanın en büyük tağutları devreye girmiş, Rusya ve Amerika, mazlum Müslüman halka entrikalar kurmuş ve savaş açmıştır. Bu sürecin ardından
azze ve celle’nin
azgın tağutlarından olarak bilinen Baas rejimini yerle bir etmiş, Müslümanların
mücadele
kita-
bında yepyeni bir sayfa açmış, aynı zamanda modern dünyanın hain ve zalim yüzünü aşikâr eden bir ‘furkan’ olmuştur.
özellikle Rusya’nın Müslümanlara yönelik toplu katliamları ve dünya Müslümanlarının Suriye halkının
Cemazi-el Ahir 1441
43
İSLAM İDARECİLERİMİZİN ALTIN TARİHİ Cihan Malay
İLK RAŞİD HALİFE: EBUBEKİR es-SIDDÎK (R.a.) 573-634 Doğumu ve Doğduğu Çevre
İslam öncesi yaşantısında güzel ahlakı,
İ
nsanların zifiri karanlık içerisinde yaşadığı, kendilerine inecek nura en muhtaç olduğu bir zamanda
573 yılında Mekke’de dünyaya gelen Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem’in
en yakın dostu Ebubekir
radıyallahu anh,
içerisinde bulunduğu cahiliyeden her zaman kendisini soyutlamaya çalışan bir kişiydi. Puta tapan ve birçok kötü ahlaki meziyetlerin yer aldığı bu toplumda, onun gibilerinin sayısı çok azdı. Bu toplu-
dürüstlüğü ve doğru sözlülüğüyle etrafındakiler ve yaptığı ticaret vesilesiyle gittiği yerdeki insanlar arasında nam salmış olması Ebubekir
radıyallahu anh’ın,
daha İslam öncesinde ahlaklı insanlarla bir arada olmasını gerektiriyordu. Ve o da kendisine yakışan bu tutumu sergileyerek, doğru ve güzel ahlaklı insanlarla zaman geçirirdi. Onun güzel ahlaklı arkadaşları arasında kendisinden iki yaş küçük olduğu öyle biri vardı ki adeta insanların ahlakı kendisinden öğrendiği kişiydi. O öyle
luktaki insanların çoğunluğu, adeta şu
bir kişiydi ki Allah, onu Kur’an’da “En
ayeti yaşıyordu: “(Ey Peygamber!) Hevâ
güzel ahlaka sahip kimse”
ve hevesini (kötü duygularını ve nefsânî
olarak vasıflandırmıştı. Bu kimse Rasû-
ihtiraslarını) kendisine ilâh edineni
lullah sallallahu aleyhi ve sellem’den başka biri
gördün mü?..” (Furkân, 43)
değildi.
Şubat 2020
44
(Kalem, 4)
İman Edişi Kendisiyle
Mutlaka Rasûlullah’la beraber olması kurduğu
peygamberlik
öncesi arkadaşlığı uzun bir müddet
gereken adam geldi…”
(1)
Onun iman etmesini Kureyşliler doğal
bu
olarak hazmedemedi. Çünkü güzel
ahlak abidesine Allah tarafından 610
ahlaka sahip bir kimsenin İslam’a
yılında gelen peygamberliğe iman
girmesi,
sürdüren Ebubekir
radıyallahu anh,
etmesi vesilesiyle İslam nimetiyle ilk şereflenenler arasında yerini aldı. Onun Allah Rasûlü sellem’e
sallallahu aleyhi ve
iman etmesini şu sözler ne
güzel ifade etmektedir: “Ebubekir
radıyallahu anh...
dolayı
diğer
insanları da etkileyecek ve onlar da bu dine akın akın gireceklerdi. Nitekim öyle de oldu ve Ebubekir radıyallahu anh vesilesiyle
Osman bin Affan, Talha
b. Ubeydullah, Sa’d b. Ebu Vakkas, Zübeyir b. Avvam ve Abdurrahman
Devamlı
surette Peygambere ve hem de hiç usanmadan, tereddüt göstermeden, ‘Doğru söyledin… Doğru söyledin…’
b. Avf
radıyallahu anhum
gibi birçok
kimse iman nimetiyle buluştu. İşte bu yüzden ona zorluklar çıkarmaya, eziyetler vermeye başladılar. Onu, bahçesinde okuduğu Kur’an’dan
diyen adam… Hicrette
ahlakından
Peygambere
arkadaşlık
yapacak olan adam...
ve kıldığı namazdan engellemeye kalkıştılar. Hatta öyle zamanlar geldi ki iman etmenin bir bedeli olarak
Peygamberin ölüm haberi şehirde
Allah Rasûlü
çalkalandığı zaman yaşanılan şokla
muhafaza etme ve ona uzanan elleri
kendinden
Müslümanların
durdurma adına Mekkeli müşriklerin
-hem de tüm Müslümanların- akıl-
kirli elleri altında saatlerce dövülüp,
larını başlarına getirecek olan adam...
kanlar içerinde baygın düşecek hale
geçen
Halifenin kim olacağının tartışıldığı “Sakîfe” günündeki duruşuyla, İslam’da ve Müslümanların birliğinde yeni bir sayfa açan adam...
sallallahu aleyhi ve sellem’i
getirildi. (2) Ama o hiç yılmadı ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’e bağlılıktan bir an geri durmadan, İslam üzere sebat etmeyi sürdürdü. Onun dünyadayken cennetliklerden
Şayet o olmasaydı irtidat olaylarının
olduğunu Rasûlullah
yaşandığı çetin ve sıkıntılı günlerde
sellem
İslam'ın yok olma tehlikesiyle karşı
ettiği kimsesin”
karşıya kalacağı adam...
şekilde belirtti.
sallallahu aleyhi ve
“Sen Allah’ın cehennemden âzat (3)
hadisinde açık bir
1. Halid Muhammed Halid, Hz. Ebubekir, Beka Yayınları, s.7-8. 2. İbn-i Esîr, Üsdü’l-Gâbe, VII, 326; İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, 81. 3. Tirmizî, “Menâkıb”, 16.
Cemazi-el Ahir 1441
45
Allah Yolunda Fedakarlığı Ebubekir
radıyallahu anh,
Allah Rasûlü gün
oldu
Müslüman olup eziyetler altında ezilen köleleri hürriyetlerine kavuşturma adına malını harcadı. Bu durumu yadırgayan ve Mekke’nin fethi (630) sonrasında iman nimetine kavuşacak olan babası Ebu Kuhâfe’nin, “Oğlum, sen hep zayıf ve güçsüz köleleri satın alıp âzâd ediyorsun. Madem köle azad edeceksin, şöyle güçlü-kuvvetli köleler satın al da tehlike ve kötülüklere karşı önünde durup seni korusunlar” sözlerine, bu amelindeki gerçeği ifade ederek şöyle cevap verdi: “Babacığım! Benim böyle davranmakta yegâne maksadım; Allah’ın rızasını kazanmaktır. Ben onları azad etmekle ancak Allah katındaki mükâfatı istiyorum.” (4)
sallallahu aleyhi ve sellem’in
ölüm fermanın imzalandığı ve yakalandığı yerde öldürüleceğinin kararının verildiği, hicret yolculuğunda yanında yine o vardı. Allah bu yolculuk sırasında mağarada gizlendikleri ânı
hatırlatarak
(Tevbe, 40)
“ikinin ikincisi”
olarak onu kitabında kalıcı
olarak övgüye mazhar kıldı. radıyallahu anh,
Ömer minde
bazı
halifeliği döne-
kimselerin
kendisini
Ebubekir radıyallahu anh’dan üstün tutar tarzda konuştuklarını işitir ve onları yukarıda verilen ayete yönlendirerek şu sözleri söyler: “Vallahi! Ebubekir’in (mağarada geçirdiği) o gecesi, Ömer’in bütün ailesinden daha hayırlıdır!..” (6)
Salih Amellerle Süslenmiş Ömür Bir gün Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve
Gün oldu çeşitli zamanlarda malını
sellem,
İslam’ın
feda
bugün kim oruçludur? Bugün kim bir
sallallahu aleyhi ve
cenaze namazına iştirak etti? Bugün
onun malını Allah azze ve celle
kim bir yoksulu doyurdu? Bugün bir
yolunda harcamadaki bu fedakarlığını
hasta ziyaretinde bulunanınız var
şu hadiste ifade etmektedir: “Ebube-
mı?” diye sordu.
kir’in malından istifade ettiğim kadar
Bu amellerin hepsini o gün işlemiş
başka hiç kimsenin malından faydalan-
olan Ebubekir
madım...” Bu sözler üzerine Ebubekir
Rasûlü
yücelmesi
etti. Allah Rasûlü sellem
yolunda
yanındaki sahabilere: “İçinizde
radıyallahu anh’a,
Allah
sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle
gözyaşları içinde: “Ben
buyurdu: “Kim bu salih amelleri bir
de malım da hepsi size ait değil mi ya
araya getirirse, o mutlaka Cennet’e
Rasûlallah?” dedi. (5)
girer.” (7)
radıyallahu anh
4. İbn Hişâm, Sîretu’n-Nebeviyye, I, 341; Taberî, Câmiu’l-Beyân, XXX, 279 [Leyl, 5-7]. 5. İbn Mâce, “Mukaddime”, 11; Ahmed, II, 253. 6. Hâkim, Müstedrek, III, 7/4268. 7. Müslim, “Fedâilu’s-Sahâbe”, 12.
Şubat 2020
46
Sıddîk İman etmediği halde her daim Allah Rasulü
sallallahu aleyhi ve sellem’i
koru-
mayı kendisine şiar edinmiş amcası Ebu Tâlib’in ve evlendiği günden vefat ettiği ana kadar her daim ona ve davasına omuz veren annemiz Hatice radıyallahu anhâ’nın
Rasûlü
vefat etmesi, Allah
sallallahu aleyhi ve sellem’i
hüzün-
lendiren iki büyük olaydı. (620) Allah, Rasûlü’nün hüznünü arttıran bu iki olayın ardından bir hediye/ bağış olarak onu bir gece kendi katına yükseltti. Bu yükselme olayı kaynaklarımızda “İsrâ ve Miraç” olarak adlandırılmıştır. İsrâ ve Miraç olayında cennet ve cehennem ahvali hakkında anlaşılması güç olan gaybî birtakım olaylara şahit kılınan Rasûlullah ve sellem,
sallallahu aleyhi
bu durumu sabah olduğunda
Mekkelilere haber verdi. Gece, Mescid-i Haram’dan Mescid-i
Ebubekir
radıyallahu anh:
“O ne söylü-
yorsa doğrudur!” dedi. Müşrikler tekrar: “Sen O’nu tasdik ediyor ve bir gecede Beytü’l-Makdis’e gidip geldiğine inanıyor musun?” dediler. Ebubekir
radıyallahu anh:
“Evet! Bunda
şaşılacak ne var? Vallahi o bana, gece veya gündüzün herhangi bir vaktinde kendisine Allah’tan haber geldiğini söylüyor da ben yine onu tereddütsüz tasdik ediyorum” dedi. Bu sözlerin ardından o sırada Kâbe’de bulunan Rasûlullah
sallallahu aleyhi ve
Aksâ’ya gittiğini ve oradan Allah
sellem’in
azze ve celle’nin katına yükseltildiğini
sine
anlatması üzerine Mekkeli müşrik-
ondan öğrenen Ebubekir
ler onu reddetmekle kalmayarak, bu
“Doğru söyledin, ya Rasûlallah!” dedi.
olayı Ebubekir
radıyallahu anh’ı
imandan
döndürmeye yönelik bir fırsat olarak görürdüler ve ona: “Arkadaşın, bir
yanına giderek olayın kendi-
aktarılan
şekilde
olduğunu
radıyallahu anh:
Allah Rasûlü de tebessüm ederek: “Ey Ebubekir! Sen “Sıddîk’sın!..” buyurdu. (8)
gecede Mescid-i Aksâ’ya gittiğini,
Allah Rasûlü’ne Olan Sevgisi
oradan da göklere çıkıp sabah olmadan
Bir
tekrar Mekke’ye geldiğini söylüyor.
kimseden ayrı kalmamayı kendisine
Bakalım buna ne diyeceksin?” dediler.
şiar edinmiş. Ondan ayrı kalmanın
kimseyi
düşünün
ki
sevdiği
8. İbn-i Hişâm, II, 5.
Cemazi-el Ahir 1441
47
bu kimseye ne kadar acı verdiğini düşünün. Bir de sevginin Allah azze ve celle’den sonra sevgilerin en yücesinin kendisine olması gereken Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’e yönelik olduğunu
düşünün. Ashabın “Anam babam (yani en değerli gördüğüm şeyler dahil) sana feda olsun” demelerini bir düşünün. Bir kimseyi düşünün ki kendisine mutlu
olacağı
bir
haber
verildi-
ğinde sevincinden hüngür hüngür ağladığını yani ondan ayrı kalacağını beklediği bir anda tekrar ona kavuştuğundaki
ânı
gözlerimizin
önüne getirelim. Ebubekir anh’ın
radıyallahu
aşağıda verilen olayı tam da bu
durumu özetlemektedir.
Helal Lokma Hassasiyeti Allah Rasûlü
sallallahu aleyhi ve sellem’in
haber verdiği “Öyle bir zaman gelecek ki kişi kazancının helalden mi haramdan olduğuna aldırmayacak!”
diyerek
(10)
ümmetini helal yoldan kazanma ve helal lokmaya teşvik etmesini bizatihi hayatında gösteren Ebubekir lahu anh’ın
radıyal-
şu hadisesi çok manidardır:
“Kendisinin hizmetinde bulunanlardan biri, onun kendisine verilenlerin nereden geldiğini sorguladığını ancak bir gün bir gaflet ile unutarak kendisine verilen bir yiyeceği yediğini aktarır. Yemeğin ardından bunu nasıl satın aldığını kendisinden sorgulaması
üzerine
köle:
“Falcılıktan
Aişe annemiz anlatıyor: “Rasûlullah,
anlamadığım halde cahiliye devrinde
evimize her gün ya sabah ya da akşam
falcılık yaparak bir adamı aldatmış-
muhakkak uğrardı. Ancak Allah azze
tım. Bu işe karşılık ikram ettiğim bu
ve celle’nin kendisine hicret için izin
yiyeceği verdi” cevabını verir.
verdiği gün, hiç adeti olmadığı halde tam öğle saatinde bize geldi. Babam onu görünce: “Rasûlullah bu saatte gelmezdi. Mutlaka mühim bir iş olmalı!” dedi... Ona: “Allahu Teâlâ bana Mekke’den çıkarak hicret etmeme izin verdi.” dedi. Babam: “Ey Allah’ın Rasûlü!
Ben
de
sana
arkadaşlık
Helal lokma hassasiyetinin numune şahsiyetleri arasında yer alan Ebubekir
radıyallahu anh
derhal parmağını
boğazına götürerek kendisini kusturur ve ona şöyle der: “Yazıklar olsun sana! Neredeyse beni helâk ediyordun!”
edecek miyim?” deyince, O: “Evet,
Ardından
beraberiz!” demesinin üzerine babam
“Oldu bitti zaten. Bir lokma için böyle
sevincinden hüngür hüngür ağla-
bir şey gerekir mi?” düşüncesine karşı
maya başladı. Vallahi o güne kadar,
çağları aşan şu sözleri söyledi: “Canı-
bir kişinin sevinçten ağlayabileceğini
mın çıkacağını bilseydim, yine de o
hiç tahmin etmezdim.”
lokmayı çıkarırdım. Zira Rasûlullah
9. İbn Hişâm, Age, II, 97-98. 10. Buhârî, “Buyû’”, 7.
Şubat 2020
48
(9)
günümüz
insanlarının
sallallahu aleyhi ve sellem:
‘Haramla beslenen
vücudun müstahak olduğu yer, cehennemdir!’ buy urdu.” (11)
şaşılacak şey!..” dediler. (12) Gün geldi “Her canlı ölümü tadacak...”
(Ankebut, 57; Âl-i İmran, 185)
ayet-
Allah Rasûlü’nün Vefatına Giden Süreç ve Vefatı
leri mucibince her canlıyı bulan ölüm,
Allah Rasûlü
lah sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi. (632)
günlerce çektiği humma hastalığının ardından âlemlerin efendisi Rasûlul-
sallallahu aleyhi ve sellem’in
ilk ve son haccı olan, kaynaklarımızda “Veda Haccı” olarak belirtilen hacda Allah Rasûlü aleyhi ve sellem
sallallahu
ümmetine son tavsiye-
lerde bulunur. Bu hac sırasında “… Bugün size dininizi ikmâl ettim; üzerinize olan nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim...” (Mâide, 3) ayetinin nâzil olduğunu ümmetine haber vermesi üzerine Ebubekir anlayış
sahibi
radıyallahu anh
olduğunun
ispatı
olarak, bu ayetin Allah Rasûlü lahu aleyhi ve sellem’in
ince sallal-
vefatına işaret
ettiğini anlar ve ağlamaya başlar.
Kendisine uğrunda her şeyi feda etmeyi göze alacak kadar büyük bir sevgi besledikleri ve Ebu Zer radıyallahu anh’ın
“Vallahi Allah Rasûlü âhirete
göçerken bizi öyle bir hâlde bırakmıştı ki bir kuş gökte kanat çırpsa onun bu hareketi bize Rasûlullah’ın bir hadisini hatırlatırdı.” Allah Rasûlü
(13)
dediği
sallallahu aleyhi ve sellem’in
vefatı, ashab arasında büyük bir şok meydana getirdi. Bu öyle bir şoktu ki gözler buna inanmakta, kulaklar ise işittikleri sözün gerçekliliğini kabullenmekte güçlük çekiyordu. Ancak bir adam vardı ki sadık dostundan ayrıl-
Yine hastalığının ağırlaştığı günlerde
manın büyük acısını en çok kendisi
onu ziyaret ettiğinde, Allah Rasûlü
hissetmesi hakkı olduğu halde imanı-
sallallahu aleyhi ve sellem’in
“Şânı yüce
nın yüceliği ile acısını bastıracak ve
olan Allah, bir kulunu dünya ile kendi
bütün herkesi kendisine getirecekti.
katındaki
Ebubekir radıyallahu anh...
nimetler
arasında
serbest
bıraktı. O kul da Allah katındakini tercih
Hastalığı
etti!..” sözlerinin de vefat habercisi
makla bizzat Rasûlullah
sözler olduğunu anlamış ve ağlamaya
ve sellem’in
başlamış ancak yanında bulunan-
vefatından hemen önce şehrin dış
lar “Rasûlullah, Rabbine kavuşmayı
tarafında
tercih eden salih kişiden bahseder-
yayılmasıyla hemen Medine’ye ulaşa-
ken şu ihtiyarın ağlaması, doğrusu
rak içinde bulunan bu zor durum
süresince
namaz
kıldır-
sallallahu aleyhi
vazifelendirdiği Ebubekir, bulunmaktaydı.
Haberin
11. Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 26; Ebû Nuaym, Hilye, I, 31. 12. Buhârî, “Salât”, 80. 13. Ahmed, V, 153, 162; Heysemî, VIII, 263.
Cemazi-el Ahir 1441
49
karşısında önce Rasûlullah
sallallahu
Ömer
radıyallahu anh
der ki: “Vallahi o
evine ulaştı ve O’nu
güne kadar bu ayeti sanki hiç işit-
alnından öperek: “Bizler Allah’a aidiz
memiş gibiydim! Onu Ebubekir’den
(O’nun kullarıyız) ve yine O’na dönü-
dinleyince,
cüleriz! Babam, anam sana feda olsun!
Dizlerimin bağı çözüldü ve bulundu-
Sen bir kere ölmüş ve mukadder olan
ğum yere yığılıverdim.” (14)
ölüm geçidini geçmiş bulunuyorsun!”
Ebubekir’in üstün imanını gözler
sözlerini söyledi ve odadan çıktı.
önüne seren bu sahneleri sunarken
aleyhi ve sellem’in
Dışarıda Ömer aralarında
radıyallahu anh’ın
bulunduğu
da
kalabalığa,
şu sözlerle seslendi: “Allahu Teâlâ, Peygamberine daha aranızda iken
dehşet
içinde
kaldım.
kendimizi oldukça önemli bir sorunun karşısında buluyoruz. Bu soru şudur: “Şayet o gün Ebubekir lahu anh
radıyal-
orada olmasaydı, ne olurdu?
vefat haberini vermişti. Sizlerin de
Yakın
(eceliniz gelince) öleceğinizi haber
günde -Sakîfe ve Riddet (dinden
vermiştir. Rasûlullah vefat etmiştir!
dönme) olaylarının meydana geldiği
Sizlerden de hiç kimse sağ kalmayacaktır. Kim Muhammed’e tapıyor ise bilsin ki Muhammed vefat etmiştir!
bir
zamanda,
iki
büyük
günlerde- bu soru daha güçlü ve parlak bir biçimde kendini gösterecektir…
Kim de Allah’a ibadet ediyorsa, hiç
Öyle görünüyor ki Allah azze ve celle,
şüphesiz Allah Hayy’dır, ölümsüzdür!
Peygamber
Allahu Teâlâ:
insanlara Rasûl olarak seçtiği gün
‘Muhammed yalnızca bir elçidir. Ondan önce de elçiler gelip geçti. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geri dönecek misiniz? Kim geri dönerse bilsin ki Allah’a asla bir zarar vermiş olmayacaktır. Allah şükredenleri ödüllendirecektir.’ (Âl-i İmran, 144)
buyurmuştur.”
Ebubekir
sallallahu aleyhi ve sellem’i
radıyallahu anh’ı
da Peygam-
berinin ardından onun misyonunu yerine getirmesi için seçmiştir… (15) Sâdık dost Ebubekir Allah Rasûlü
radıyallahu anh,
sallallahu aleyhi ve sellem’in
vefatından sonra ona olan bir ahde vefa borcu olarak “Vallahi Rasûlullah’ın yakınlarını kollayıp gözetmek, benim için kendi yakınlarımı kolla-
İnsanlar bu ayeti işitince Rasûlullah
maktan daha sevimlidir.”
sallallahu aleyhi ve sellem’in
ve geride bıraktıklarını her daim
vefat ettiğine
artık iyice kanaat getirdiler.
dedi
(16)
gözetti.
14. İbn Sa’d, Tabakat, II, 266-272; Buhârî, “Meğâzî”, 83; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, IX, 32; Abdürrezzâk, Musannef, V, 436. 15. Halid Muhammed Halid, s.74. 16. Buhârî, “Ashâbu’n-Nebî”, 12, “Meğâzî”, 14.
Şubat 2020
50
NEBEVÎ AİLE Halime Yılmaz
“ANNE BABANA ŞÜKRET”
B
u
yazımızda
dünyaya
insanın
gelmesine
vesile olan, büyüyene
Dünyaya sağlıklı gelmemiz, yürüyebilmemiz, bilmemiz,
konuşa-
anlayabilmemiz,
göze-
kendimizi ifade edebilmemiz,
ten, rızkının ve huzurunun
kısacası hayatımızdaki tüm
temini için ömür boyu çalışıp
güzellik ve nimetleri bizleri
kadar
onu
didinen,
koruyup
insanlar
içerisinde
insana en merhametli olan iki insana hürmetten söz edeceğiz. Bu iki kıymetli insanın verdiği emekten dolayı hak ettiği saygıdan bahsedeceğiz. Yaptıkları sayısız ve karşılıksız
yaratan ve nimet veren Rabbimize borçluyuz. O verdi kullanıyoruz, o diledi yapıyoruz, o istedi yaşıyoruz. “O, ol der, oluverir”
(Bakara,117)
ayetinde
ifade buyrulduğu gibi “Ol” demesiyle yok oluruz. “Ol” der kayboluruz, “Ol” der, elimiz-
iyiliklerden dolayı kendilerine
deki her şeyden oluruz. Yani
etmemiz gereken teşekkürden
her şey onun dilemesine
konuşacağız inşallah.
bağlıdır.
Cemazi-el Ahir 1441
51
O’na imanımız, O’nun rızası için
Rasûlullah
yaptığımız
buyuruyor:
uğruna
ibadetler
verdiğimiz
ve
O’nun
fedakarlıklar
sadece O’na olan şükran borcumuzu eda etmenin bir vesilesidir. Verdiği
sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle
“İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükredemez” (1)
tüm nimetlerden dolayı O’na teşek-
İnsan, başkalarının yaptığı iyilik-
kür etmek için zikrediyoruz, O’na
lerden
her halimizde şükrediyor, girdiği-
etmeye alışmazsa, verdiği nimet-
miz ortamlarda adını anarak O’na
lerden dolayı Allah’a hamd etmeyi
duyduğumuz
hatırlayamaz. İnsanlara teşekkür,
minnetimizi
ifade
Allah
etmiş oluyoruz. Rabbimiz bizden her halimize hamd etmemizi istiyor. Bedenî ve malî ibadetlerle O’na şükrümüzü göstermemizden memnuniyet duyuyor. O’na
şükretmeyen
kul,
makbul
olmayan kuldur.
dolayı
azze ve celle’ye
onlara
teşekkür
şükrün ön hazır-
lığıdır. Adeta bir antrenman gibidir. İnsanlara teşekkür, insanı kibirden korur, sosyal ilişkileri sağlamlaştırır, teşekkür eden insan hakkında insanlarda
hüsnü
zan
duygusu
oluşmaya başlar. Teşekkür, varsa kalplerdeki kin ve nefret duygu-
azze ve celle’ye
larını söndürür. Teşekkür etme-
şükrümüzün önünde duran hiçbir
sini bilen insana saygı ve hürmet
şey y ok. Kişinin vücudunun belli
gösterilir. Kendisine duyulan güven
azaları kopsa da o ima ile namaz
artar. Var olan kusurları görmezden
kılmaya ve böylece şükrünü eda
gelinir. Sadece bir teşekkürün nice
etmeye çağrılıyor. Mali gücü yoksa
faydaları vardır.
Görünüşe göre Allah
bile diliyle Allah
azze ve celle’yi
zikre-
derek, ağzıyla bir Müslüman kardeşine tebessüm ederek sadaka sevabı alması kolaylaştırılıyor. Yani insan hangi durumda olursa olsun, Allah’a, verdiği nimetlerden dolayı şükretmekten kaçış yok, bahane hiç yok. Ama Allah
azze ve celle’ye
şükrün
Ama insanlara teşekkür etmesini bilmeyen tevazudan bihaber yaşar. Zamanla başkalarını küçümsemeye başlar. İnsanların sinesinde ona karşı kin ve düşmanlık duyguları oluşmaya başlar. Kimse tarafından pek sevilmezler. Sosyal ilişkileri zayıflar.
İnsanlar
zaten
kendi-
önünde öyle bir engel var ki onu
sine iyilik yapmak zorundaymış
aşmadan
pek
gibi düşünerek kendini müstağni
mümkün görünmüyor. Ebu Hureyre
görebilir. Beşer içerisinde de Allah
radıyallahu
şükre anh’dan
ulaşmak rivayete
göre
azze ve celle’ye
şükretmeyenlerin bir
1. Sünen-i Ebu Davud cilt 16, s.16; Tirmizi, Birr, 35; Ahmed bin Hanbel, 2/258,295
Şubat 2020
52
kısmı, kendilerini bundan müstağni
mukabelede bulunabilir. “Övmek,
görenlerdir.
şükrün başıdır” denilmiştir.
Görüyor musunuz? Bir teşekkürden
İnsanoğlu içinde iyiliğimizi ve övgü-
neler çıkıyor. Allah’a şükretmek,
müzü en çok hak edenler, bize bu
insanlara teşekkür etmeyene nasip
hayatta en çok iyiliği dokunan anne
olmuyor. Biz, bize yapılan iyilik-
babalarımızdır. Teşekkürü, hürmeti
leri unutmayan, yaptığı iyilikleri
ve saygıyı en çok hak edenler onlar-
unutan bir ümmetiz. Öyle değilsek
dır. İçimizden bir iyilik yapmak
de öyle olmalıyız. Yapılan iyiliğe
mı
vefasızlık yapan, her türlü kötülüğe
kime infak edeyim, kimi sevindi-
meyyaldir. “İyiliğin karşılığı ancak
rip duasını alayım da Allah’ı razı
iyilik değil midir?” (Rahman, 60)
edeyim” diye mi düşünüyoruz? Çok
Bize
yapılan
iyilikler,
karşılık-
sız bırakılmamalıdır. Gücü yeten aynıyla
hatta
misliyle
karşılık
vermeli, gücü yetmeyen de en azından iyilik yapanı övmeli ve iyilik yapana teşekkür etmelidir. Cabir bin Abdullah aleyhi ve sellem
“Kime
iyilik
edeyim,
uzaklara gitmeye lüzum yok. İnfak etmek için kapı kapı fakir aramaya, bir
gönlü
kırık
bulup
gönlünü
hoş etmek için yorulmaya gerek yok. Maddi-manevi iyilik edeceğin, gönlünü yapıp duasını alacağın, sadece bir gülümsemenle bile
radıyallahu anh’dan
rivayete göre Rasûlullah
geldi?
sallallahu
şöyle buyurdu:
gönüllerini hoş edeceğin ve böylece Rabbini razı edeceğin insanlar çok yakınında. Mesafe olarak olmasa da
“Kime bir iyilik yapılır da (bu iyiliğe iyilikle mukabelede bulunmak üzere maddi bir imkân) bulursa, o iyiliği (iyilikle) karşılasın. Eğer (o iyiliğe)
bir telefon kadar yakınında. Dünya olarak olmasa da dua olarak ve amel olarak yakınında. Sen hayır işledikçe onlara sevap gitmeye devam ediyor.
iyilikle mukabele etmek için maddi bir
Behz bin Hâkim babası yoluyla
imkân bulamazsa (kendisine yapılan)
dedesinden naklediyor: “Ya Rasû-
bu iyiliği övsün. (Kendisine yapılan) bu
lallah! Kime iyilik yapayım?” dedi.
iyiliği öven kimse, onun şükrünü yerine
Rasûlullah
getirmiş olur. Bu iyiliği (kimseye söyle-
defa
meyerek) gizleyen kimse de onu inkâr
babana, sonra derecesine göre yakınla-
etmiş olur.”
rına” buyurdu. (3)
İyiliğe
(2)
karşılık
verecek
bir
şey
bulamayan kişi, en azından diliyle
Hep
sallallahu aleyhi ve sellem
“Annene”
dikkatimi
buyurdu.
celb
üç
“Sonra
eden
bir
ayet hakikatiyle sizleri baş başa
2. Buhari, el-Edebü’l-Müfred 3. Buhari, el-Edebü’l-Müfred
Cemazi-el Ahir 1441
53
bırakmak istiyorum: “Biz insana
koşmaya seni zorlarlarsa onlara
anne babasını tavsiye ettik: Çünkü
itaat etme! Ama onlarla dünyada iyi
annesi onu zorluk üstüne zorlukla
geçin!” (Lokman, 15)
taşımıştır. Onun (sütten) kesilmesi iki yıl içindedir. Bu nedenle hem bana hem anne babana şükret ki
Ebu Bekir’in kızı Esma
radıyallahu anha
anlatıyor:
dönüş yalnız banadır.” (Lokman, 14)
“Rasûlullah sallallahu ve sellem
“Bana ve anne babana şükret”.
mın daha önce boşadığı) annem,
Allah’a şükür için dünyalar dolusu sebebimiz var. Peki anne babaya şükür için hangi sebeplerimiz var? Sadece aklıma gelenlerin bir kısmını yazıyorum: 1-Anne baban sana anne babalık yapmadıysa da seni dünyaya getirdikleri için onlara şükret! Annen dokuz ay seni karnında taşıyıp bin bir
zahmetle
doğurduğu,
baban
senin dünyaya gelmene vesile olan tek adam olduğu için onlara şükret! Sana zulmetseler de sen iyilik etmek zorundasın. 2-Anne baban seni dünyaya getir-
zamanında (müşrike olan ve babahasret ve rağbetle bana gelmişti. Ben
de
bu
durumu
sallallahu aleyhi ve sellem’
Rasûlullah
e sordum. “Ya
Rasûlallah! Bana annem geldi. Bana sokulmak ve karşılık görmek istiyor. Anneme sıla ve iltifat edebilir miyim?” dedim. Rasûlullah aleyhi ve sellem
sallallahu
“Evet, annene hürmet
göster ve iltifat eyle” buyurdu. (4) 3-Anne baban seni bin bir zorlukla dünyaya getirip büyütmüş, üstelik İslami terbiyeyi sana vermiş, bu konuda özveriyle üzerine titremiş ama eksikleri var, hatalı tutumları yüzünden yaşadığın sorunlar var. İşte böyle bir tablo karşısında
dikten sonra sana İslam’ın emir
hala nankörlük yapabiliyor ve anne
ve yasaklarını öğretmedilerse de
babanın hatalarını gözünde büyü-
dünyalık olarak tüm bakım ve
terek onlara isyan edebiliyorsa kişi,
korumanı
bu
ona tam anlamıyla “nankör” denir.
emeklerinden dolayı onlara teşek-
O kişinin iki dünyada da iki yakası
kür et! Sana Allah’a ortak koşmayı
bir araya gelmez. Hayatında bereket
emrederlerse
kalmaz. Çünkü anne babaya isyan,
gerçekleştirdilerse
onlara itaat
etme!
Ama senden dünyalık bir şey isterlerse yap ve onlara iyiliğe devam et!
en büyük günahlardandır. İşleyene
daha
bu
dünyadayken
“Eğer anne baban, hakkında hiçbir
cezası verilecek ve bu ceza ahiret-
bilgin olmayan bir şeyi bana ortak
teki
4. Buhari, Hibe, 9
Şubat 2020
54
azabına
kefaret
olmayacak
günahlardan biri de anne babayı
kılınmışlarsa zenginliğimize, ilim
incitmek ve akrabalık bağını kopar-
ve ahlaktan nasiplerini almışlarsa
maktır.
dünyanın en büyük servetine sahip
Abdullah bin Ömer
radıyallahu anhuma
diyor ki: “Anne ve babayı ağlatmak, isyandan ve büyük günahlardan-
kırmayalım, gücendirerek beddualarını almayalım. “Allah’ın rızası anne babanın rızasın-
dır.” (5) Anne babanın çocuklarına duası, Allah
oluşumuza şükredelim. Asla onları
katında
kabul
olmasında
4-Hele ki bir anne baba çocuğunun her daim yanında olmuş, onu güzel yetiştirmiş, İslamî ahlaktan kendisini mahrum etmeden tertemiz bir çevrede büyütmüş, evladı da onlara gereken hürmeti göstererek dualarını almışsa işte ümmetten
gazabındadır.” (6) Zira onların özellikle annenin hakkı
şüphe olmayan dualardandır.
Müslüman
dadır, Allah’ın gazabı da anne babanın
beklenen
tablo budur. Bu, yüreği pamuktan daha hafif ve arıdan daha temiz ve
asla ödenmez. Anne baba olanlar bilir. Çocukları büyütürken çekilen eziyet, hiçbir meslekte çekilmez. Öyleyse anne babanın senin için çektiği sıkıntıların hatırına, sen de yaşlılıklarında onların eziyetlerine sabret! Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Anne babası yanında ihtiyarladığı halde onlara hizmet etmediği için
zararsız fedailer şöyle dua ederler:
cehennemlik olana üç kere ‘Burnu yere
“Onlara acıyarak alçak gönüllülük
sürtülsün’ buyurdu. (7)
kanadını ger ve de ki: “Rabbim, onlar beni küçükken nasıl terbiye ettilerse sen de onları esirge.” (İsra, 24)
Bizlere bahşettiği her türlü nimetten dolayı hamd Allah’adır. Hayat boyu bize en çok iyiliği dokunan insanlar
olduklarından
dolayı
Rahman olan Allah, anne babamıza
şükür
şükretmemizi
Gelin
anne babayadır. Onlara ihsanımızı,
şükredelim; hayattalarsa varlıkla-
şükrümüzü, iyiliklerimizi artırma
rına, ölmüşlerse Müslüman olarak
duasıyla. Belki de günahlarla dolan
vefat etmelerine, bir ayet bile öğret-
amel defterimizde sevap kefemizi
tilerse ilimden aldıkları ve aldığımız
bu amel ağır basıp bizi cehennem-
nasiplerine, bize dost ve yardımcı
den kurtaracaktır.
emrediyor.
öncelikle
insanlar
içinde
5. El-Edebü’l- Müfred 16. hadis 6. Tirmizi, (25) Birr, 3, Hadis no: 1899 7. Müslim, Birr, 9; Tirmizi
Cemazi-el Ahir 1441
55
SERBEST KÖŞE Derya Fıçıcı
BU SENİN HİKÂYEN OLABİLİR Mİ? -1
P
ınar,
gittikleri
Bütün gece uyumamış, odasında film
yazlıklarının penceresinden,
izlemiş, sosyal medya hesabından
hemen evin önünde duran
arkadaşlarıyla konuşmuş, paylaşım-
ceviz ağacının, rüzgârın etkisiyle
lar yapmıştı. Saatlerdir sandalyede
kıpırdayan yapraklarını izliyordu.
oturmaktan bacakları uyuşmuş, bir
Rüzgârın
tatil
için
yumuşaklığı
açık
olan
pencereden yüzüne vuruyor, serinliğini yüzünde hissediyordu. Sanki yanaklarını okşayan bir anne şefkatiyle esiyor, bu şefkati ruhunun
anda ayağa kalkıp pencerenin önüne dikilmişti. İşte tüm bu duygular da üç dakikalığına düşüncelere dalmasıyla kalbine dolmuştu. Tam bu sırada uzaktan sabah ezanının sesi duyuldu:
derinliklerine kadar hissettiriyordu.
“Allahuekber Allahuekber!”
Odasının penceresi sanki huzura
Pınar, ezanın nidalarını işittiğinde
açılmıştı. Kalbine dolan bir huzur,
içini bir titreme aldı. Sanki sıtma
bir sevinç vardı. Neyin huzuruydu
tutmuştu
bu? Eğitim döneminin sona ermiş
soğudu mu?” diye mırıldandı kendi
olmasının, sınıfı geçmiş olmanın,
kendine.
on yedi yaşına yeni basmış olmanın,
süzüldü. Huzurun, sevincin yerini
büyümenin, sınavlar ve test kitap-
birdenbire yalnızlık korkusu aldı.
larından bir süreliğine kurtulmuş
Kendini dünyada yapayalnız kalmış
olmanın sevinci ve huzuru muydu?
gibi hissediyordu. Annesini, baba-
Tek tek hepsini aklından geçirip
sını,
bu huzurun, bu ferahlığın nedenini
kaybetmiş gibiydi. Onların olmadığı,
bulmaya çalıştı. Hafifçe tebessüm
tek başına kaldığı bir diyardaydı
ederek mırıldandı: “Hiçbiri.”
sanki.
Şubat 2020
56
tüm Ve
bedenini. gözlerinden
kardeşini,
tüm
“Hava yaşlar
yakınlarını
Bu korkular ve düşüncelerle yatağına
Ayşe: “Hava çok sıcak. Biraz serin-
uzandı. Gözlerini sımsıkı kapayarak
lesin öyle çıkarız. İçeri gel odamda
hemen uykuya dalıp, bu duygulardan
oturalım.”
kurtulmak istedi.
Pınar: “Hayır, dört duvar arasında
Sabah saat on gibi uyandı. Mutfağa,
olmak istemiyorum. Zaten bütün kış
annesinin
Birlikte
okul-ev, ev-okul… Atmosferi bile
kahvaltı hazırladılar. Ailece kahvaltı
hissetmiyoruz. Lütfen hadi sahile
yaptılar. Gözleri annesinin, baba-
gidelim. İyot kokusunu ciğerlerimize
sının, kardeşinin yüzüne minnetle
dolduralım. Denizin dalga seslerini
bakıyor “İyi ki varsınız, sizi seviyo-
dinleyelim.” dedi.
yanına
gitti.
rum.” dercesine şefkatle onları izliyordu. O yüzler de ona bakıp, aynı şefkatle cevap veriyordu. Pınarların evinin birkaç ev ötesinde amcasının yazlığı vardı. Annesinden müsaade isteyip amcasının kızı Ayşe ile buluşmak için evden çıktı. Ayşe çok neşeli, hayat dolu bir genç kızdı. Pınarla birlikte çok eğlenceli vakit
geçiriyorlardı.
Aynı
şehirde
üniversite kazanıp aynı evde kalma hayalleri vardı. Ne çılgınlıklar yapacaklarını
konuşup
eğleniyorlardı.
Almak istedikleri elbiseler, ayakka-
Ayşe: “Pınar ne edebi konuştun kızım. Tamam tamam hemen giyinip geliyorum.” dedi ve hazırlanınca çıktılar. Sahilde yürüyorlardı. Pınar’ın hayal ettiği şekilde hava mis gibi deniz kokuyor ve dalga sesleri müthiş bir huzur
veriyordu
insanın
kalbine.
Pınar bunun tadını çıkarmak isterken Ayşe her zamanki gibi susmuyor; üniversite, sınavlar, istedikleri bölüm için kaç puan almaları gerektiği, bir de hoşlandığı, kendince âşık olduğunu düşündüğü çocuktan bahsediyordu.
bılar, kremler, ojelerden; sınıfın en
Pınar sessizliğe boğulmuş, iç dünya-
güzel kızı, en y akışıklı delikanlısı, kim
sındaki
kiminle evlenir, kim kimden hoşlanı-
Ayşe’nin sesini duymamak için çaba
yor bunlardan konuşuyorlardı. Zaten
sarf ediyor, kendi iç alemiyle boğuşu-
tüm genç kızlar da onların yaptıkla-
yordu.
rından çok farklı bir şey yapmıyordu
Normalde Pınar, Ayşe kadar konuş-
herhalde. Hayalleri, hayal dünyaları hemen hemen aynıydı.
yalnız
kalma
isteğiyle
masa da Ayşe’ye cevap verir, konuşmalarına katılır, yorumlar yapardı.
Ayşelerin
evinin
önündeki
Ayşe, Pınar’ın sessizliğini fark edip
oturup
Ayşe’ye
seslendi:
kendi kendine konuştuğu hissine
“Ayşe! Ayşe! Ben geldim. Hadi biraz
kapılınca; “Pınar neyin var senin?
sahilde yürüyelim. Bugün dondurma
Hülyalara dalmış gibisin. Anlattık-
ısmarlama sırası bende.”
larımın hiçbirine cevap vermedin.
Pınar, çardağa
Cemazi-el Ahir 1441
57
Hatta duyduğundan bile şüpheli-
kendini yetmiş yaşında hissediyor’
yim.” diye sitem etti. “Kız yoksa aşık
diye paylaşacağım Face’de.”
mısın?” diyerek kahkahayı bastı.
Pınar: “Tamam Ayşe sustum. Ama sen
Pınar: “Kes gırgırı. Bana aşktan
de sus istersen.” dedi ve geri dönerek
bahsetme. O kelimeyi duyduğum an
eve doğru yürümeye başladılar.
midem bulanıyor, kendimden iğreniyorum. Her şeyi unutmak, silmek, yaşanmamış kabul etmek istiyorum ama olmuyor. Annem Cengiz ile yaşadıklarımı biliyor. Babam açıkça bildiğini söylemese de annemin anlattığı kadarını biliyor. Topluma, arkadaşlarıma göre de bu yaşadıklarım normal, olağan
kabul
ediliyor.
Cengiz’den
ayrıldığım halde içimde bir suçluluk hissi var. Neye karşı, kime karşı bilmiyorum.” Ayşe: “Cengiz’e karşı olmasın? Hiçbir açıklama
yapmadan
çocuğu
terk
Pınar ve ailesi on gün daha yazlıkta kalıp İstanbul’a döneceklerdi. Pınar kalan
on
günü
herkesten
uzak,
internetsiz, telefonsuz ve neredeyse Ayşe’yle bile görüşmeden geçirdi. Ayşe,
Pınar’ın
bu
ruh
halinden
sıkılmış, onu ne anlayabiliyor ne de yardım edebiliyordu. Ne zaman bir araya gelseler keyfi kaçıyordu. “En iyisi Pınar’ı kendi haline bırakmalıyım” diye düşünmüştü. Pınar günlerini evlerinin balkonundan müthiş görünen manzarayı izleyerek, bazen çıkıp yürüyerek, geceleri
ettin. Vicdanen bundan rahatsızlık
gökyüzünü
duyuyorsundur.”
Uzun uzun yıldızlara bakıyor, parlak-
izleyerek
geçiriyordu.
Cengiz
lığına, çokluğuna hayret ediyordu.
umurumda bile değil. Bu öyle bir şey
Hatta gökyüzünün bu kadar büyük
değil. İfade edemiyorum çünkü ben
ve geniş olduğunu sanki bu zamana
bile bilmiyorum nedenini.”
kadar fark etmemiş gibiydi. Büyük bir
Pınar:
“Saçmalama
Ayşe.
Ayşe: “Unut gitsin. Allah aşkına
hayranlıkla izliyordu.
bunları düşünme. Önümüze bakalım.
Pınar’ın anne ve babası onun bu
Daha ne aşklar bekliyor seni.”
sessizliğini fark etmiş, bilgisayar ve
Pınar: “Makarayı bırakıp biraz anlamaya çalışsan. Ya da duygularıma saygı duysan, dinlesen.”
telefonundan uzak olduğunu görüp sebebini merak etmekle birlikte, bundan
memnun
da
olmuşlardı.
Hatta kızları bilgisayar, internet,
Ayşe: “İçimi kararttın kızım, biz
telefon olmadan da mutluydu. Yüzü
tatildeyiz. Hadi eve dönelim. Biraz
gülüyordu.
internette
zaman
takılalım.
Hayata
geri
Annesine
ayırıyor,
daha
günlük
fazla işlerde
dönersin belki. Biraz daha bu moddan
yardım ediyor, kardeşi ile ilgilenip,
çıkmazsan fotoğrafını çekip ‘Pınar
babasıyla
Şubat 2020
58
sohbet
ediyordu.
Oysa
bilgisayar ve telefonla uğraşırken bunların başından kalkmıyordu.
bulamıyordu. Tek bildiği bu yaşananlar yanlıştı.
Anne ve babası da tüm yıl ders çalı-
Az da olsa bildiği, inandığı dine göre
şıp test çözdüğü için ses çıkaramı-
de insan fıtratına göre de bunlar
yor, “böyle mutluysa, böyle eğlenip
yanlıştı, olmamalıydı. Ancak aklında,
dinleniyorsa yapsın, hakkıdır” diye
düşüncelerinde bundan öte bir yere
düşünüp onaylamasalar da üzülseler
koyamıyordu yaşadıklarını ve hayatı.
de pek seslerini çıkarmıyorlardı. Pınar’ın
bunlardan
İçinde kocaman bir boşluk vardı. Ne
uzaklaşması
annesinin ne babasının ne kardeşi-
onları memnun ediyordu ve “Demek
nin… Hiç kimsenin sevgisiyle doldu-
ki bıktı, demek engellememek gerek.
ramadığı bir boşluk... Peki ya neydi
Kendisi sıkıldı bıraktı” diye düşünü-
bu? Bilmiyordu, bulamıyordu.
yorlardı.
Tek bildiği yalnız kalmak, düşünmek,
Oysa Pınar iç dünyasına doğru uzun
iç dünyasına doğru uzun uzun yürü-
bir yolculuğa çıkmış, hayatını, yaşa-
mekti. Sanki içine doğru yürürse,
dıklarını her şeyi sorguluyordu. Sosyal
derinlerde bir yerde bulacaktı onu.
medyada gördükleri, şahit olduğu
Bir kutu içinde saklı, onu bekliyordu.
konuşmalar, fotoğraflar…
Arkadaş-
Ancak üzeri o kadar kapalıydı ki tek
larının birbirleriyle olan konuşma
tek üzerindeki enkazları kaldırıp ona
seviyeleri, müstehcen sözler, yalan-
ulaşmalıydı.
lar, aldatmacalar, kız arkadaşlarının bedenlerini açık saçık kıyafetlerle sergileyip erkeklerden beğeni sözleri işitmek için birbirleriyle yarışmaları… Yüzlerindeki sahte makyaj güzelliği gibi kişiliklerinde de sahte ve ikiyüzlü olmaları…
İşte Pınar yalnız kaldığında bunu yapıyordu.
Kalbinin
derinliklerine
yürüyor ve oradaki her şeyle tek tek yüzleşiyordu. Hiçbir şey bulamasa da bu müthiş bir huzurdu. Kendini farklı hissediyordu. Pek az insanın yaptığı bir şeyi yaptığından emindi. Kendini
Kendi yaşadıkları; aşk, elektrik, sevgi
özel biri olarak hissediyordu. Ve artık
diye peşine düştüğü duygunun yemek,
bir genç kızın standart hayallerinden
içmek gibi basit bir dürtü olan cinsel-
uzaklaşmıştı.
likten öte bir duygu olmadığını ve bunu meşru olarak yaşanmadığında
(Devamı bir sonraki sayıda…)
iki insanın birbirini kullanmasından başka, anlamsız, iğrenç bir içgüdü olduğunu düşündüğünde sanki kalbinin üzerine dağlar yüklenmiş gibi hissediyor, koşacak, sığınacak bir yer
Cemazi-el Ahir 1441
59
GÜNDEM İKTİBAS Çeviri
ALIMLERIN GÖZÜNDEN
KASIM SÜLEYMANI
Şubat 2020
60
Duygusal
davranışlardan
diledi-
ğini yükselten dilediğini alçaltan “Maslahat” iddialarından uzak bir şekilde şüphe kaldırmayan hususlardan biri ABD’nin her türlü zülüm ve cürmün başı her mücrime de şer kapılarını açan olduğu gerçeğidir. İslam ülkelerinde hakkın, adaletin ve hürriyetin de en azılı düşmanı odur. Çoğu zaman mazlumun karşısında zalimin; kurbanın karşısında celladın, caninin yanındadır. Aksine davrandığı olmuşsa da bu bir zalimi veya caniyi engellemek, mazluma veya kurbana yardımcı olmak için değil, bilakis başka düşmanca bir gayeden dolayıdır.  ABD’de Müslümanlara ve başka milletlere karşı her türlü zülüm ve baskı uyguladı. Bu uğurda zulmen, düşmanca nice mücahitleri ve ıslah ehlini katletti. Onların ıslah projelerinin nurunu cihatlarının
kıvılcımını
söndür-
meye çalıştı. Bunun yanında birçok bozguncu, caniyi ve halkının mı katil olan kimseleri de öldürdü. Fakat bunları cani, katil oldukları için değil bilakis kendi emniyeti ve maslahatını gerçekleştirmek için öldürdü. Ayrıca bu kimseler onun düşmanca projelerine karşı çıktıkları için öldürüldü.
Cemazi-el Ahir 1441
61
Batıl kendi içinde çatışır. Düşmanlar
Allaha hamd olsun ki ne cennetin
kendi aralarında savaşırlar. Bundan
anahtarlarını ne de cehennemin
dolayı
bekçiliğini
burada
şunu
belirtmek
şahıslara,
cemaatlere
gerekir: ABD’nin ve hatta Siyonist
hatta peygamberlere bile verme-
varlığın bir caniyi veya katili kendi
miştir.
aralarındaki düşmanlıktan dolayı öldürmesi bu caniyi zihinlerimizde
Bilakis bu yalnız O’nundur
kahraman bir mücahide, öndere
Duygusal hareket edenler kendile-
yahut şehide dönüştürmemeli.
rine muhalefet etti diye bir Müslü-
ABD’nin bir katili veya zalimi hedef
manı cehenneme atmaya ne kadar
alması
uğraşsalar da bu onların yetkile-
onun
işlediği
cürümleri
temizlemez. Özellikle de boynunda masumların kanları varken... Ayrıca onun işlediği zulüm ve bozgunculukları da silmez. Bilakis oda Allahu Teâlâ’nın kulları üzerindeki, “Bir zalimden ondan daha büyük bir zalim eliyle intikam alma” sünnetinin tecellisine maruz kalmıştır. İşte
Müslümanların
cemaat
olsun
iyice
fert
olsun
kavramaları
gereken husus budur. Nesillere yön veren dillerini ve kalplerini muhafaza etmeli, ağızlarından çıkan sözleri zaptu rapt altına almalıdırlar.
rinde değildir.  Bazıları da ama siyaseten ama iddia ettikleri bir Maslahat gereğince Firdevs-i
Âlâ’nın
Kapılarını
bir
caninin veya zalimin önünde açmak isteseler buna güç yetiremeyeceklerdir. Hakikati ve vakayı değiştiremeyeceklerdir.  Tek yapabildikleri her şart ve halde peşlerinden
giden
bazı
insan-
ları saptırmak, fakat başkalarının nezdinde
de
inandırıcılıklarını
kaybetmek olacaktır. Ancak onların bu tavırları Hak Teâlâ’nın adaletini değiştirmeyecektir.
Fakat
bunun
Hakikatleri ters-yüz etmeye çalış-
getirisi onlara din ve dünyalarında
mak, mücrimleri ve katilleri başka
hüsran olarak dönecektir.
bir kisvede pazarlamaya, onları birer kahramana, şehide dönüştürmeye çabalamak ne olayın ne şahsın gerçek halini değiştirmez.
Şubat 2020
62
 Nevvaf Tekruri Filistin Müslüman Âlimler Birliği Başkanı
Kasım Süleymani Kudüs Şehidi “Halt Etmiştir”
Kudüs
Şehidi
Yermuk
Kampı’nı
muhasara edip yerle bir etmez. Filistin’in evlatlarından yüzlercesini aç bırakarak öldürmez. Kudüs Şehidi Ariel Şaron’un “Sabra ve Şatila kamplarından sonra sana da bir gün sıra
gelecek ey Yermuk Kampı” şeklindeki emellerini asla gerçekleştirmez. Kudüs Şehidi Müslüman şehirleri ve köyleri cürüm ve ifsatlarıyla doldur-
maz. Tağutlara hizmet etmek adına mezhebî bir projeyi hayata geçirmez. Kudüs
Şehidi,
masum
bedenlerin
yakından tanıdığı bir katil olamaz.
Hem de mazlum yaralı bütün halkların gözünde... Bu halklar da onun helâkı ve yeryüzünün onun Fesadın-
dan kurtulmasıyla sevinmez! Kudüs, kendisine pisliğin adresi olan Kasım Süleyman’ın nispet edilmesinden; daha şerefli, daha temiz, daha büyük, daha kutsaldır. Muhammet Hayri Musa FİLİSTİN Müslüman Alimler Birliği
Cemazi-el Ahir 1441
63
Canilerin Ölmesi Ne Güzel!  Kan dökücü katillerin helâkı ne muhteşem! Hangi yolla ve kimin eliyle olmuşsa olsun cani Kasım Süleymani’nin ve cani Ebu Mehdi el-Mühendisi’nin ortadan kalkması cani ABD’nin eliyle de olsa güzel bir haberdir. Bu haberin mücrim bir el tarafından Ebu Bekir el-Bağdadi’nin ortadan kaldırılması haberinden farkı yoktur. Fakat ne acı bir düğümdür ki boğazda kaldı... Katillerin helâkının,   bölünmüşlüğün, tefrikanın, başı boşluğun istila ettiği kurbanların eliyle değil de düşman eliyle gerçekleşmesi... Böyle olsa da! Zulümlerini tadan herkese bu iki zalimin helâkı hayırlı olsun. Bağdat’a hayırlı olsun! Bağdat’ı, İbnu Alkami’ye veya masum Müslümanların boğazlandığı arka bahçeye çeviren Süleymani’nin helâkı hayırlı olsun! Dımeşk’e, mahallelerine, Guta’sına... Hayırlı olsun. Süleymani’nin milislerinin zulmü altında inleyen, Süleymani’nin yerle bir ettiği, halkı üzerinde hiçbir ahde vefa göstermediği San-a’ya hayırlı olsun. Süleymani’nin milislerinin artık kontrolümüzde diye övündüğü Beyrut’a hayırlı olsun!  Süleymani cürümlerine bahane olsun diye sık sık kullandığı Kudüs’e hayırlı olsun! Süleymani ve el-Mühendisi’nin milislerinin eliyle şehit düşmüş olanların analarına hayırlı olsun! Süleymani ve el-Mühendisi’nin zulümleri sebebiyle Irak, Suriye ve Yemen’de memleketlerinden sürülen bütün muhacirlere hayırlı olsun! Muhammet Hayri Musa
Şubat 2020
64