Nebevi Hayat Dergisi 23. sayı (2014)

Page 1

O’nun izinde

NEBEVÎ HAYAT Aylık, İlim, Fikir ve Kültür Dergisi

Ekim 2014 1436

Yıl: 2 Sayı: 23 - Fiyatı: 6 TL

HACCIN HİKMETLERİ VE ÖNEMİ Mahmut Varhan HACCIN FAZİLETİ VE ÇEŞİTLERİ Hakan Sarıküçük BİZ HACDAN NE ANLARIZ? Muhammed Ali Mücahid

www.nebevihayatyayinlari.com

Muharrem

ÜMMETİN ŞURASI

HAC

HARAM AYLAR İbrahim Özpolat KÜFRÜN DEĞİŞMEYEN OYUNU; TAVŞANA KAÇ, TAZIYA TUT! (Gündem) Nedim Bal İSLAMIN KALBİNDEKİ HANÇER Esma Köse

facebook.com/nebevihayat twitter.com/nebevihayat


KURBANLIKLARINIZLA MAZLUM SURİYE HALKINA UZANAN ELİNİZ OLMAK İSTİYORUZ... Bayram’dan sonra da mazlum Suriye Halkı için yardım bağışlarınız kabul edilecektir.

’ye E Y İ R SU ğışı

n a b r u K

Ba

. 0 5 5

00

SURİYE YARDIM FONU Hesap No: 7885000-3 Şube: Yenibosna

www.imambuharivakfi.org


Havuz Sistemi Yetimler için düzenleyeceğiniz her türlü yardım faaliyetini gerçekleştirip Yetim Fonu için oluşturulan havuza katkıda bulunabilirsiniz. Proje Desteği Yetimler için gerçekleştirilmesi düşünülen yetimhane, sağlık merkezi, okul, mobilya ve diğer ihtiyaçlarının karşılanması, özel sağlık sorunlarının giderilmesi, temiz su ihtiyacı için su kuyusu açılması vb. projeler; kişi, kurum veya kuruluşların sponsorluğunda hayata geçirilecek ve böylelikle yetimlerin hayat şartları iyileştirilmek için çalışmalar başlatılacaktır. Bu projelerden birisine destek olarak hayra öncülük edebilirsiniz.

Yetim Hesap Fonu İMAM BUHARİ Eğitim ve Araştırma Vakfı Hesap No: 7885000-2 Şube: Yeninosna

yra

m R İ Ç Gi ocu YEL İ yd kl arı oru z..

iriy

.

YETİME KEFİL OL )

PEYGAMBER e SPONSORLUK BEDELİ/AYLIK .V

Sponsor Aile Sistemi Bir yetim için her ay 90TL karşılığında düzenli olarak yetimlerin ihtiyaçlarının karşılanmasına yardımcı olabilirsiniz.

SU

Ba

A

Her gün binlerce çocuğun yetim kaldığı dünyamızda ayda 90 lira ile bir yetim çocuğa destek verebilir, ona umut olabilirsiniz. Yetim Çalışmaları Kapsamında; Barınma, gıda, giyecek, sağlık, eğitim gibi alanlarda çalışmalar genişletilerek devam edecektir. Yetim Yardımları Kapsamında sponsor aile olabilir, havuz sistemine katkı verebilir veya proje desteğinde bulunabilirsiniz.

Bu

90

(S .

YETİM ÇALIŞMALARI

KOMŞU OL

Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu; Ben ve yetime bakan kimse cennette şöyleyiz deyip, orta parmağı ile baş parmağını yan yana getirip aralarını açıp kapayarak işaret etti. [Buhâri]


rhan

YIL: 2 Sayı: 23 Fiyatı: 6 TL

İÇİNDEKİLER

Sahibi İmam Buhari İktisadi İşletmeler Adına Ramazan Küpoğlu Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Mert Mali İşler Sorumlusu Hakan Sarıküçük

HACCIN HİKMETLERİ VE ÖNEMİ (1)

HACCIN FAZİLETİ VE ÇEŞİTLERİ

UMRENİN

BİZ HACDAN NE ANLARIZ?

FAZİLETİ

Abone ve Dağıtım Sorumlusu Hakan Sarıküçük (0543 654 46 63) Tashih, Redaksiyon Yusuf Yılmaz Grafik-Tasarım Necip Taha Kıdeyş Yönetim Merkezi Güneşli Mah. Ayçin Sk. No: 36 Güneşli/İst. Tel-Faks: (0212) 515 65 72 GSM: 0543 654 46 63 twitter.com/nebevihayat facebook.com/nebevihayatdergisi www.nebevihayatyayinlari.com bilgi@nebevihayatyayinlari.com Reklam ve Abone İşleri Tel - Faks: (0212) 515 65 72 GSM: 0543 654 46 63

Mahmut Varhan

4

Hakan Sarıküçük

12

Muhammed Ali Mücahid

19

Mustafa Tatlı

28

HARAM AYLAR İbrahim Özpolat

32

HAC: VACİPLERİ ve SÜNNETLERİ Ömer Ergül

34

MÜMİN GÜN GELİR BIÇAĞI TUTAN GÜN GELİR BIÇAĞIN ALTINA YATANDIR Yusuf Yılmaz

36

GÜNDEME

BAKIŞ

KÜFRÜN DEĞİŞMEYEN OYUNU; TAVŞANA KAÇ, TAZIYA TUT! Nedim Bal

44

AKLIN NİHAYETE ERDİĞİ NOKTADA BAŞLIK ATMAK YA DA KADERİN SİNELERİ HAREKETE GEÇİREN CİLVESİ: ZORLUK-KOLAYLIK Ali Yücel

48

İSLÂMÎ TERBİYE EŞ SEÇİMİYLE BAŞLAR Halime Yılmaz

50

MODERNİZMİN ANNELİK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ -2- Derya Fıçıcı

Baskı Cilt: Marki Matbaa

54

İSLAMIN KALBİNDEKİ HANÇER Esma Köse

Basım Yeri: İstanbul

58

DÜNYADAN HABERLER: Emrah Seven

Basım Tarihi: Ekim 2014

63

KİTAPLIK: SÜNNETİN BAĞLAYICILIĞI ve DEĞERİ

Yayınlanacak yazılarda düzeltme ve çıkartmalar yapılabilir. Yazıların bilimsel sorumluluğu yazarlarına aittir.

64

SİZDEN GELENLER: İLİM HAKKINDA GÜZEL BİR ÖRNEK Abdullah Yürür

Abone Şartları 2014 Yılı Yurt İçi Abonelik Bedeli: 70 TL. Yayın Türü: Aylık, Yerel, Süreli Yayın Nebevî Hayat Aylık Dergi (Türkçe)

25


Editör Hamd, Haccı İslam’ın şiarlarından kılan Allah’a, salatu selâm ise, haccın yapılış şeklini en ince ayrıntısına kadar bizzat uygulayarak ümmetine tarif eden Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e olsun. Değerli Okurlarımız Allah nasip ederse İslam alemi için önemli olan iki ibadete yaklaşmış durumdayız. Bir taraftan beyaz ihramları içinde dünya’yı sanki üç talak ile boşayan sahabe kıvamında, sevdiklerini Allah yolunda geri de bırakıp tüm benliğiyle Allah’a yönelmenin adı olan haccı ifa etmek isteyen aynı zamanda Alemlerin Rabbine misafir olan hacılarımızın coşkusu, bir tarafta Allah için O’nun yoluna adanmanın sembolü Kurban heyecanı şimdiden bizi manevi iklimine almış durumda. Bunun yanında her gün yeryüzü toprağı Müslümanların temiz kanları ile sulanmaya devam etmektedir. Çocuklar annelerinin sineleri yerine taşlara sarılmaya devam ederken gökyüzünü, yıldızların aydınlatan ışığı yerine İslam Beldelerine yağan bombalar süslemektedir. Değerli Okurlarımız Hac, İslam Ümmetini bir araya getiren en büyük toplantı yeridir. Bir Fransız yazarı İslam Ümmetini ayakta tutacak iki silahın Müslümanların elinde bulunduğunu; bunlardan birinin İslam Hilafeti diğerinin ise Hac organizasyonu olduğunu itiraf ettikten sonra şunları eklemeyi unutmuyor: Bu silahlardan biri olan Hilafet makamını kaybettiler, Hac organizasyonunun önemini anlamamaları için Batı Dünyası elinden geleni yapmaktadır. Maalesef bugün Müslümanlar olması gereken İslam Hilafeti şuurundan uzaklaştıkları kadar Hac ibadetinin oluşturacağı birlik ve beraberlik şuurundan da uzaklaşılmıştır. Bütün İslam aleminin bir araya geldiği, sıkıntılarını paylaşıp ortak çözümlerin bulunabileceği bir mekanda Müslümanlar kalacakları klimalı, Kabe’ye yakın olması istenen otellerin derdine düşüp mezhepçiliği, meşrepçiliği bir araya gelmemeye kalkan kullanmaktadırlar. Yanına gelen bir siyahi kardeşinden korkar olmuştur Müslümanlar. Selam verip borçlu çıkmamak için birbirlerinin yüzlerine bakmaz olmuş Müslümanlar. Değerli Okurlarımız Kurbanların etleri ve kanları Allah’a ulaşmayıp kalbimizde taşıdığımız samimi bir niyet ve salih ameller Rahman’a ulaşmaktadır. Bu kurbanı mangal kültüründen çıkarıp Allah yolunda kurban olanların ailelerine infakta, bağışta ve yardım da bulunmayı ön plana alalım. Değerli Okurlarımız 14 Aralık 2014 Pazar günü yapacağımız dergi yarışmasına kayıtlarımız devam etmektedir. Yarışmaya katılacak olan bayanların sınav yerleri bir sonraki sayımızda bildirilecektir. Hac ibadetinde bulunanların hacları mebrur, Kurban kesen ve infak eden kardeşlerimizin de kurbanları makbul olsun. Kurban Bayramının İslam Ümmetine hayırlar getirmesini Rahman olan Allah’tan niyaz eder Bayramınızı dergimiz çalışanları adına tebrik ederiz.


Kapak Dosya

HACCIN HİKMETLERİ VE ÖNEMİ (1)

4

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


I MAHMUT VARHAN

Haccın amacı; insanın içinde gayba iman gelmesi, emri sadece emir kabul ederek nedensiz, niçinsiz yerine getirme duygusunun doğmasıdır. Her şeyi mantık ve felsefeyle, araştırma ve tartışmayla, delil ve hüccet ölçeği ile ölçen ve buna göre hareket eden aklın, kısa bir süre için ve belli bir yerde makamından, görevinden uzaklaştırılmasıdır.

K

elime’i tevhidi insanlık arasında bâki kılan ve Ka’be’i Müşerrefe’yi kulları için bir dönüş

yeri ve emin belde yapan Allah Azze ve Celle’ye hamd ederiz. Peygamberlerin seyyidi, muvahhidlerin rehberi ve öncekilerle sonrakilerin en efdali olan Muhammed Mustafa’ya, onun pak âline, bütün hayır yollarında öncü olan ashabına ve kıyamete kadar onlara güzellikle tâbi olan bütün mü’minlere salât ve selam olsun. İmdi; İslam›ın üzerine bina edildiği beş temelinden biri olan haccın, pek büyük bir fazileti ve pek çok hikmetleri bulunmaktadır. Biz de bu makalemizde haccın faziletinden kısa bir şekilde bahsedecek, sonra da haccın bazı hikmetlerini özetle açıklamaya çalışacağız. Bizi muvaffak kılacak olan Allah›tır. Haccın İslam’daki Yeri ve Fazileti Hac, İslam’ın temeli olan beş rukûnünden birisi olup; hac yapma imkânı elde etmiş olanlara asla ihmal edemeyecekleri bir farizadır. Bunun için de Kur’an-ı Kerim’de ve sünnet’i seniyyede haccın gerekliliği, önemi ve fazileti geniş bir şekilde beyan edilmiştir. Örnek olarak birkaç nassı burada verelim: Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Ona bir yol bulabilenlerin o Ev’i (Ka’be’yi) hacc etmesi Allah’ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır. Artık kim inkâr ederse, şüphesiz ki Allah âlemlere muhtaç değildir.» (Âl-i İmrân; 97) Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İslam (şu) beş temel esas üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet etmek, namazı ikâme etmek, zekât vermek, Ka’be’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak...”1 Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “(Kendisinde ma’siyetin bulunmadığı) makbul haccın karşılığı ancak cennet olur.”2 MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

5


MAHMUT VARHAN I açık bir şekilde ifade ettiği üzere İslam’ın Allah’a kulluk için belirlediği dört temel ibadetten birisi

Hacc; bütün erkânı, amelleri, menâsiki ve ibadetleri ile birlikte kesin itaatin, mutlak emre uymanın, nedensiz niçinsiz buyruğu yerine getirmenin ve Allah’ın her isteğinin önünde baş eğmenin adıdır. Hacı, bazen Mekke’de göze çarpar, bazen Mina’da, bazen Arafat’ta, bazen de Müzdelife’de. Bazen durur, bazen çadır kurar, bazen çadır söker. O, emrin kulu, bağımlısıdır. Onun ne kendi iradesi vardır, ne kararı ve ne de seçme hürriyeti. Hz. İbrahim aleyhisselam’ın, bütün peygamberlerin ve peygamberlerden sonra gelen bütün âşıkların, gönül ve muhabbet erbâbının yaşayış tarzları işte buydu. Bazen yolculuk, bazen bir yerde duruş, bazen buluşma, bazen ayrılık. Ne alışkanlıkların esiri ve ne de arzuların kölesiydiler. Ne keyfin peşinden gitme ve ne de şehvetin önünde baş eğme gibi huyları vardı.

olan ve imkân olduğu halde terkedilmesi bu kadar tehlikeli olan haccın elbetteki pek çok hikmetleri bulunmaktadır. Nitekim Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır: “Hani Biz İbrahim’e Beyt’in yerini tayin etmiş ve şöyle demiştik: “Bana hiçbir şeyi ortak koşma. Tavaf edenler, orada kıyama duranlar, rüku’ ve sücûd edenler için Beyt’imi temizle! Ve insanlar arasında haccı ilan et! Hem yaya olarak, hem de her uzak yoldan gelecek yorgun argın develer üzerinde sana gelsinler! Tâ ki kendileri için menfaatlere tanık olsunlar...” (Hacc; 26-28) Görüldüğü gibi Allah Teâlâ, mübhem bir şekilde haccın bir takım menfaatleri kapsadığını belirtmektedir ki; Arap lügati üslûbu açısından bu ifade, menfaatlerin çokluğundan ve çeşitliliğinden dolayı bu şekilde mübhem bırakılmıştır. Bizler de bu menfaatlerden/ hikmetlerden bazılarını biliyoruz, bir çoğunu da bilmiyoruz. Hatta bilmediklerimiz, bildiklerimizden daha fazladır. Şimdi de muhakkik ve müdakkik İslam âlimlerinin beyanlarına dayanarak bu hikmetlerden birkaçını açıklamaya çalışalım: 1- Mutlak Bir Ubûdiyet ve Niçinsiz Bir Kulluk Hacc; bütün erkânı, amelleri, menâsiki ve ibadet-

Ebû Hureyre radıyallahu anhu dedi ki: Allah’ın Rasûlü’ne: “Hangi amel daha faziletlidir?” diye soruldu da, o şöyle buyurdu: “Allah ve Rasûlü’ne iman etmektir.” Denildi ki: “Ondan sonra en üstün amel hangisidir?” Şöyle buyurdu: “Allah Azze ve

nın, nedensiz niçinsiz buyruğu yerine getirmenin ve Allah’ın her isteğinin önünde baş eğmenin adıdır. Hacı, bazen Mekke’de göze çarpar, bazen Mina’da, bazen Arafat’ta, bazen de Müzdelife’de. Bazen durur, bazen çadır kurar, bazen çadır söker.

Celle’nin yolunda cihad etmek.” “Peki bundan sonra

O, emrin kulu, bağımlısıdır. Onun ne kendi irade-

hangi amel en faziletlidir?” diye sorulunca da şöy-

si vardır, ne kararı ve ne de seçme hürriyeti. Hz.

le buyurdu: “Makbul bir hacc.”

İbrahim aleyhisselam’ın, bütün peygamberlerin

Rasûl’i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle

ve peygamberlerden sonra gelen bütün âşıkların,

3

buyurdu: “Kim Allah için hac yapar da kendini kötü ve çirkin sözlerden ve işlerden korursa, anasının onu doğurduğu günkü gibi (günahsız olarak) döner/olur.”4 Hz. Ömer radıyallahu anhu da şöyle demektedir: “Her kimin yolu güvenli olur ve (yol masrafı ve binek yönünden) imkân bulur da haccetmeden ölecek olursa; o isterse yahudi olarak ölsün, isterse hıristiyan olarak.”5

6

leri ile birlikte kesin itaatin, mutlak emre uyma-

gönül ve muhabbet erbâbının yaşayış tarzları işte buydu. Bazen yolculuk, bazen bir yerde duruş, bazen buluşma, bazen ayrılık. Ne alışkanlıkların esiri ve ne de arzuların kölesiydiler. Ne keyfin peşinden gitme ve ne de şehvetin önünde baş eğme gibi huyları vardı. Onlar sorgulamadan, neden, niçin ve nasıl sorularını sormadan ve hikmetini dahi kavrama ihtiyacı hissetmeden Allah’ın emirlerini; sadece Mevlâ’larının emri olduğu için yeri-

Allah Teâlâ’nın kutsal bir ibadet olarak kabul et-

ne getiriyor ve mutlak bir ubûdiyet örneği sergi-

tiği ve örnek olarak sunduğumuz bu nasların da

liyorlardı.6

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


I MAHMUT VARHAN 2- Akla ve Maddeye Tapanlara Karşı Meydan

bir takım amellerle muvazzaf kılınmışlardır. Me-

Okuma

selâ; şeytan taşlama, Safa ile Merve arasında sa’y

Müslüman, ara sıra kendi aklına karşı da isyan

yapma gibi... İşte bu gibi amellerle, kulluğun ve

etme zorunluluğu ile karşılaşır ve bunda hiçbir

boyun eğmişliğin kemâli belirip ortaya çıkar.”8

sakınca da yoktur. Zira uzun zamandan beri zorla

İmam Gazâli, şeytan taşlama ile ilgili olarak:

elinde tuttuğu yuları aklın elinden alarak, kısa bir

Bunun mutlak surette Allah›ın emrine itaat ve

süre için de olsa gönül cezbesine ve aşka teslim

kesin bir emre uyma olduğunu söylemekte ve

etmeye ihtiyacı vardır. Çünkü toplumun, mede-

şöyle yazmaktadır:

niyet ve uygarlığın, an’anelerin, gelenek ve gö-

“Şeytan taşlamadan amaç, tam ve kusursuz bir

reneklerin köleleştirdiği kimseye; kim hür ve bağımsız diyebilir! Alışkanlıklarının, eğilimlerinin ve arzularının esiri olana nasıl muvahhid, Allah’a iman eden ve sadece O’na itaat eden müslüman denilebilir. Aynı şekilde daima kendi aklına güvenen birine ve Allah tarafından yaratılmış sınırlı akıl ölçüsü ile bir şeyi ölçüp biçmediği sürece, duyularıyla algılamadığı ve onun maddi yararlarını görmediği sürece, o işi yapma heyecanı ve itaat etme duygusu meydana gelmeyen kimseye nasıl gerçek anlamda itaatkâr, emre uyan ve vefakâr denilebilir? İşte kendine özgü biçimi ile hac; akıl ve maddeciliğe tapanların, düzen ve disiplin kölelerinin gönül verdikleri kendi uydurmaları olan kanunlarına ve hayatın bu gündelik prensiplerine tamamen aykırıdır. Haccın amacı; insanın içinde gayba iman gelmesi, emri sadece emir kabul ederek nedensiz, niçinsiz yerine getirme duygusunun doğmasıdır. Her şeyi mantık ve felsefeyle, araştırma ve tartışmayla, delil ve hüccet ölçeği ile ölçen ve buna göre hareket eden aklın, kısa bir süre için ve belli bir yerde makamından, görevinden uzaklaştırılmasıdır.7 İmam-ı Gazâli, haccın gerçek yönünü ve ruhunu çok güzel bir şekilde açıklayarak şöyle demektedir: «Bu Ka’be’nin durumu ve şekli; her türlü sarp ve uzak yerlerden ziyaretçilerin, saçları başları dağılmış, Beyt’in Rabbine tevâzu ile boyun bükmüş, O’nun azametinin önünde başları eğik ve O’nun izzeti karşısında kendi acziyetlerini kavramış bir şekilde uzun mesafeler katederek kavuşabildikleri bir sultan sarayı, bir padişah divânı gibidir.

kulluk sergilensin diye İlâhî emre kesin olarak uymadır. Akıl ile nefsin hiçbir payı ve hazzı bulunmadan tam bir şekilde İlâhî fermanı imtisâl etmektir. Bununla birlikte bir de bundan maksat, İbrahim aleyhisselam’a benzemedir. Çünkü mel’un iblis, hacıların şimdi şeytanı taşladığı aynı yerde Hz. İbrahim’in karşısına çıkmış ve yaptığı haccına bir şüphe düşürmek veya onu bir ma’siyetle fitneye düşürmek istemişti. Allahu Teâlâ, hiçbir yanıltma umudu kalmaması için Hz. İbrahim’e onu taşlamasını emretti. Bilmelisin ki; senin görünüşte Akabe’de şeytanı taşlamak için attığın çakıllar, gerçekte şeytanın yüzüne çarpmakta ve onun belini kırmaktadır. Çünkü senin Allah Sübhânehû ve Teâlâ›nın bu emrini, onda akıl ve nefsin hiçbir payı ve hazzı bulunmadığı halde sırf O›nun emri olduğu için O›nu ta›zim ederek yerine getirmen mel›un iblisin burnunu yere sürterek onu zelil edecektir.»9 Nefsin bir hazzı bulunmasa ve akıl hikmetini idrak etmese de ilâhî emre tam bir şekilde boyun eğip yerine getirmenin en güzel örneklerinden biri de Hz. Ömer’den nakledilen şu olaydır: Âbis Rebîa dedi ki: «Ömer radıyallahu anhu›nun Haceru›l-Esved›i öptüğünü gördüm. Şöyle diyordu: «Muhakkak ki ben, senin fayda da vermeyen zarar da vermeyen bir taş olduğunu bilmekteyim. Şayet Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem›in seni öptüğünü görmüş olmasaydım, asla seni öpmezdim.»10 3- Her Kulda Bulunan, Ma’budu ile Buluşma

Böylece bu kimselerin boyun bükerek kullukta

Şevk ve Arzusunu Doyurma Yeri

bulunmaları ve emre amâde olarak teslim olma-

İnsanın hamuru aşk, şevk ve muhabbet mayası

ları en zirve noktasına kadar çıkar. İşte bunun

ile yoğrulmuştur. İnsanın ruhunun ve kalbinin

için de hac için Ka›be›ye gelenler; nefislerin alışık

en önemli ve en lüzumlu gıdası, bu Rahmanî

olmayıp yadırgadığı, akıl ve mantığın hikmetini

muhabbetinin

ve sırlarını tam olarak bir türlü kavrayamadığı

Mevlâ›sının rızasını ve muhabbetini kazanmaya

gereğini

yerine

MUHARREM 1436

getirmesi

ve

NEBEVÎ HAYAT

7


MAHMUT VARHAN I muvaffak olmasıdır. İşte Rabbini her şeyden

makla hâsıl olur. Bu Beyt’e yönelen kimse, Allah

daha fazla seven mü›minin ruhunda ve kalbinde,

Azze ve Celle’ye yönelip, O’nu ziyaret etmiş olur.

mahbubu olan Allah Sübhânehû ve Teâlâ ile

Dünyada bu Beyt’i ziyaret etme şerefine nâil olan

buluşma ve o mukaddes Zât›ı Zü›l-Celâl›ın

kimse, bu ziyaretini zâyi etmemeli ve bu ziyaretin

cemâlini

arzusu

asıl maksadı olan ebedilik yurdunda belirlenmiş

bulunmakta ve bu arzu onun ruhunu ve gönlü-

bulunan vakitte yüce Allah’ın cemâlini seyre da-

nü yakmaktadır. Fakat bu ilâhî lütuf, şu dünyada

lıncaya dek bu ziyaretini muhafaza etmelidir...

mü’mine nasip olmayacak, ancak ahirette bu ar-

Dünyada Ka’be’ye yönelip, onu seyre dalan göz-

zusuna nâil olabilecektir. Nitekim yüce Mevlâ’nın

ler, yerine getirilecek olan yüce Allah’ın va’di ge-

muhabbeti ile gönlü yanık olan Hz. Mûsâ aleyhis-

reğince bu Beyt’in Rabbi ve sahibi ile buluşmaya

müşahede

etme

şevki

ve

selam, ruhunda bulunan Rabbini görme şevkini ve arzusunu dile getirmiş, bu dünyada bunun mümkün olmadığı cevabını almıştır. Bu konuda Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Mûsâ ta’yin ettiğimiz vakitte gelince ve Rabbi onunla konuşunca, dedi ki: “Rabbim! Bana, kendini göster. Sana bakayım.” Buyurdu ki: “Beni kat’iyyen göremezsin. Ama dağa bak; eğer o yerinde kalırsa, sen de Beni görürsün.” Rabbi dağa tecelli edin-

ve O’nun cemâlini seyre dalmaya müstehak olacaktır. Eğer Allah Teâlâ’ya kavuşma arzusu ve hevesi varsa, o zaman müslüman bunun vasıta ve sebeplerini elde etmeye kesinlikle mecburdur. Zaten aşık olan ve seven bir kimse, sevdiğine ait olan her şeyi arzular. Ka’be de Allah Azze ve Celle’ye nisbet edilip, O’nunla ilgili olduğundan (ve Ka’be’yi görmek, Allah Azze ve Celle’yi hatırlattığından) dolayı müslüman normal olarak onu her

ce; onu paramparça etti ve Mûsâ da baygın düş-

şeyden daha fazla arzulamalı, özlemelidir.”11

tü. Ayılınca dedi ki: “Tenzih ederim Seni, Sana

Şah Veliyyullah Dehlevi de bu inceliğin, haccın

tevbe ettim ve ben, mü’minlerin ilkiyim.” (A’raf;

temel

143)

yazmaktadır: «Bazı zamanlar insan Rabbine son

Mü’min bu özlemini, coşkusunu, muhabbetini ve

derece özlem duyar, aşk ve muhabbeti galeyana

şevkini dindirebileceği, hafifletebileceği, teskin ve teselli edebileceği bir yere, bir takım sebeplere şiddetle ihtiyaç hisseder. İşte Allah’ın evi olan Ka’be’i

hikmeti

olduğunu

bildirerek

şöyle

gelip coşar. Bu özlemini dindirmek için dört bir tarafına göz atar da bunu halledecek şeyin sadece hac olduğunu anlar.”12

Muazzama, Allah’ın Mekke’i Mükerreme ve Medine’i Münevvere’de bulunan tüm şeâiri ve hac-

4- Hz. İbrahim’in Hatırası ve Millet-i İbrahim’in

cın bütün rükunları mü’minin bu ihtiyacını tam

Bekâsı

yerine getirebilir ve onun bu şevk ve arzusunu en

Malumdur ki haccın hemen her ameli, Hz. İbra-

güzel bir şekilde teskin ve teselli edebilir. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Hani biz İbrahim’e Evin (Ka’be’nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) “Bana hiç bir şeyi ortak koşma. Tavaf edenler, kıyam edenler, rükûa ve sücûda varanlar için Evimi temiz tut. İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya gerekse uzak yollardan (derin vadilerden) gelen yorgun düşmüş

8

him aleyhisselam ve onun ailesi ile ilgili bir destanı ve bir hayat tablosunu bizlere hatırlatır. Daha sonra teker teker hikmetlerini beyan edeceğimiz Hz. İbrahim ve oğlu İsmail’in inşâ ettikleri Allah’ın evini tavaf etmek, Makam-ı İbrahim’in yanında namaz kılmak, Hz. İsmail’in annesi Hacer misali Safa ile Merve arasında sa’y yapmak, Mina’da İbrahimvari şeytanı taşlamak ve Hz. İsma-

develer üstünde sana gelsinler.” (Hacc; 26-27)

il’in kurban edilmek istenmesi sahnesini tekrarlar

Aşk ve muhabbetin insanın gerçek ihtiyacı oldu-

gibi kurban kesmek ve daha birçok amel...

ğunu ve bu aşkını dindirmek için daima arayış

Şimdi bu konuyla ilgili olarak Ebu›l-Hasen

içinde olduğunu çok iyi kavramış bulunan İmam

en-Nedvi’den bazı pasajlar aktaralım: «İşte haccın,

Gazâli, haccın bu şevki ve arzuyu dindirmedeki

önemli bir amacı ve temel bir hikmeti de Hanif

tesirini beyan ederek şöyle demektedir: “Bu şevk,

milletinin imamı ve o milletin kurucusu olan

Ka’be’nin Allah Azze ve Celle’nin evi olduğunu

İbrahim aleyhisselam ile irtibatın yenilenmesi,

ve onun, bir sultan sarayı ve padişah divânı ko-

onun bıraktığı mirasın korunması, onun hayatının

numunda olduğunu kesin bir şekilde bilip kavra-

örnek

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014

alınması,

müslümanların

durumunun


I MAHMUT VARHAN gözden geçirilmesi ve onların hayatında göze çarpan yanlışlıkların, bozuklukların, sapmaların giderilmesi ve ana kaynağına döndürülmesidir.” Şah Veliyyullah Dehlevi şöyle yazmaktadır: «Haccın amaçları arasında, efendimiz İbrahim ve oğlu İsmail aleyhimesselam›ın bize bıraktıkları mirası korumak da vardır. Çünkü onların ikisine de Hanif milletinin imamı ve Araplar arasında Hanifliğin kurucusu ve müessisi denilebilir. Hz. Peygamber›in peygamber olarak gönderilmesi de; onun aracılığı ile Hanif milletinin dünyaya hâkim olması ve Hanifliğin bayrağının yükseltilmesi içindi.»13 “Hacda beden ve akıl yuları, kalp ve duyguların eline verilir. Aşıkların, muhabbet erbâbının ve onların önderi olan Allah’ın dostu İbrahim aleyhisselam’ın yaptığı her şey taklit edilir, tekrarlanır. Vefakâr ve fedakâr aşıkların ve muhabbet erbâbının, binlerce sene önce ortaya konmuş olan bu destanı tekrarlamak ve olayları taklit etmek için bu topraklar üzerinde toplanmaları sırasında meydana getirdikleri manzaradan daha neşeli ve gönle huzur veren başka bir manzara olamaz. Allahu Teâlâ, binlerce sene önce ortaya konan o manzaraya devamlılık ve herkes tarafından benimsenme özelliği bahşetmiş, bütün aşk ve ıslah sahiplerinden, şeytanı aşağılamalarını, imanı sağlamlaştırmalarını ve İbrahim Halilürrahman’a uyma duygusu ile birlikte bütün bu destanı aynı şekilde tekrarlamalarını istemiştir.” “Hac; Hz. İbrahim aleyhisselam’ın yolunda, görüşünde yürümeye, onun ruhunu kendi içinde

“Şeytan taşlamadan amaç, tam ve kusursuz bir kulluk sergilensin diye İlâhî emre kesin olarak uymadır. Akıl ile nefsin hiçbir payı ve hazzı bulunmadan tam bir şekilde İlâhî fermanı imtisâl etmektir. Bununla birlikte bir de bundan maksat, İbrahim aleyhisselam’a benzemedir. Çünkü mel’un iblis, hacıların şimdi şeytanı taşladığı aynı yerde Hz. İbrahim’in karşısına çıkmış ve yaptığı haccına bir şüphe düşürmek veya onu bir ma’siyetle fitneye düşürmek istemişti. Allahu Teâlâ, hiçbir yanıltma umudu kalmaması için Hz. İbrahim’e onu taşlamasını emretti. Bilmelisin ki; senin görünüşte Akabe’de şeytanı taşlamak için attığın çakıllar, gerçekte şeytanın yüzüne çarpmakta ve onun belini kırmaktadır. Çünkü senin Allah Sübhânehû ve Teâlâ’nın bu emrini, onda akıl ve nefsin hiçbir payı ve hazzı bulunmadığı halde sırf O’nun emri olduğu için O’nu ta’zim ederek yerine getirmen mel’un iblisin burnunu yere sürterek onu zelil edecektir.”

canlandırmaya, her yerde ve her dönemde onun davet bayrağını yüksekte tutmaya çağrıdır.” “Hacda ve hac mevsiminde İbrahim milletinin çocuklarının Mekke’deki senelik toplantısı; Hz. İbrahim aleyhisselam ile onun yolunda olanların ve manevi evlatlarının arasındaki ortak bağdır. Hac; mânâları, inançları, amaçları yenilemek için tamamen yeterlidir. Bu hacda, sadece tevhid dinine inanan bu İslam milletinin değil bütün insanlığın devamı, bekâsı vardır. Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Allah Ka’be’yi, o haram evi insanlar için hayat ve güven kaynağı kıldı.” (Mâide; 97) 5- Evrensel İslam Kardeşliğinin Tezahürü

“Hac; değişik etkenlerin, faktörlerin ve baskıların tazyiki altında pek çok İslam ülkesinin yakalandığı, vatan, ırk, dil ve bölge milliyetçiliklerine karşı İslam milliyetinin zaferidir. Hac; İslam milliyetinin tezahürü ve dünyaya ilanıdır. Buraya gelen bütün İslam milletleri, kendilerini ayıran ve İslam dışı bir ayrılığın simgesi olan, hatta pek çok milletlerin taassup (fanatizm) ölçüsüne varacak kadar bağlı oldukları ırklarının ve ülkelerinin giysilerinden kurtularak, İslam’ın milli bir elbisesini tercih etmektedirler ki buna, din, fıkıh, hac ve umre deyimi olarak “ihram” denilmektedir. Müslümanlar hacda buluşarak topluca acizlik, boynu

Haccın bu hikmetini güzel bir şekilde açıklayan

büküklük, çaresizlik içinde gözyaşları ile hep bir

Ebu’l-Hasen en-Nedvi şöyle yazmaktadır:

ağızdan aynı marşı söylerler: MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

9


MAHMUT VARHAN I “Lebbeyk, Allahümme lebbeyk... Ey Allah’ım! Da-

gönül bağı hâsıl olmalıdır. Özellikle de Mekke›i

vetine uydum, huzuruna geldim, emrine âmade-

Mükerreme ve Medine›i Münevvere›nin sokak-

yim. Hiçbir ortağın yoktur. Bütün övgüler Sanadır

larını ve civarını adımlarken, oralarda yaşamış

ve bütün nimetler Sendendir. Hâkimiyet, saltanat

ve Allah rızası uğrunda canlarını ortaya koyarak

da Senindir ve Senin hiçbir ortağın yoktur.”

din’i mübin’i İslam için her türlü fedakârlığı gös-

“O hacılar arasında amir ile memur, efendi ile

termiş bulunan sahabe’i kiramı ve onların imamı

köle, zengin ile fakir, büyük ile küçük farkı yok-

olan Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’i derin

tur. Onların hem kıyafetinde hem de sözlerinde

bir saygı ile hatırlamalı ve onları içinde barındıran

İslam milliyetinin yankılandığı görülür. Her mil-

o mübarek toprakların üzerinde gayet edeb ile ha-

let ve ülke insanlarının kolkola görüldüğü haccın

reket etmelidir. Sürekli bu şuur içerisinde hareket

tüm bölümlerinin, ibadetlerinin, menâsikinin,

eden bir mü’minin kalbi, iman kervanının rehber-

şeâirinin ve makamlarının durumu da aynıdır.

leri olan peygamberlerin, ashabın ve selef’i salihi-

Uzak ile yakın, Arap ile Acem farkı ortadan kal-

nin muhabbeti ile dolup taşar. Bunun da hayatı

kar. Safa ile Merve arasında hepsi birlikte koşar.

boyunca onun üzerinde büyük bir etkisi olacaktır.

Mina’ya birlikte giderler, Arafat’a birlikte çıkarlar, Cebel-i Rahmet’te hazır olarak birlikte dua ederler ve hepsi birlikte Müzdelife’de gecelerler.”

Burada Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in dahi haccederken, kendisinden önce bu mübarek mekânları ziyaret etmiş olan peygam-

“Arafat’tan hep birlikte indiğinizde Allah’ı

berleri tahayyül ettiğini ve onların hallerini görür

Meş’ar-ı Haram’da zikredin. O, sizi nasıl doğru

gibi müşahede ettiğini gösteren hikmet dolu bir

yola ilettiyse, siz de O’nu anın. Gerçek şu ki, siz

hadis’i şerifi aktarmamız yerinde olacaktır:

bundan evvel sapık olanlardandınız. Sonra in-

İbni Abbas radıyallahu anhuma dedi ki: “Rasû-

sanların (topluca) akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah’tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Bakara; 198-199)

lullah sallallahu aleyhi ve sellem Ezrak Vadisi’ne geldi ve: “Bu hangi vadidir?” dedi. Dediler ki: “Bu Ezrak Vadisi’dir.” Şöyle buyurdu: “Sanki ben, Allah Azze ve Celle için yüksek sesle Telbiye getirerek tepeden inen Mûsâ (aleyhisselam)’a bakıyor gibiyim.” Sonra

6- Din İmamlarının ve Hanif Milletin Öncüle-

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Herşâ te-

rinin İzlerini Müşahede Ederek İman Kervanıyla

pesine geldi ve: “Bu hangi tepedir?” dedi. Dediler

Sağlanan Tarihi İrtibat

ki: “O Herşâ tepesidir.” Şöyle buyurdu: “Sanki

İnsanın kalbinde bulunan muhabbet pınarının

ben, kırmızı bir deveye binmiş olan Yûnus b. Metta’ya

kaynamasını sağlayan en kuvvetli sebep, mu-

bakıyor gibiyim. Onun üzerinde yünden yapılmış bir

habbet ehlinin halleriyle hallenmek ve onların iz-

cübbe var. Devesinin yuları da liftendir ve o Telbiye

lerini müşahede etmektir. Böylece vefa ehli olan

getiriyor.”14

bu aşıklarla kuvvetli bir irtibat meydana gelir. İşte rehberleri Hz. İbrahim ve onun soyundan gelen peygamberlerin seyyidi Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem olan muvahhidlerin çoğunluğu ya bu mübarek topraklarda yaşamış veya uzak diyarlardan akın akın gelerek bu mukaddes mekânları ziyaret etmişlerdir. Hacceden her muvahhid mü’min, bu iman kervanına intisab etmektedir. Ka’be’i Muazzama’yı tavaf ederken, Cebel-i Rahmet’te duaya dururken, Müzdelife’de geceleyip Mina’da şeytan taşlarken ve haccın diğer tüm menâsikini yerine getirirken bu mübarek mekânlara gelmiş bulunan bütün peygamberler, onların havari ve sahabileri, selef’i salihin ve tüm aşk ve muhabbet erbâbı ile bir

10

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014

--------------------------------------------1. Buhari: 8; Müslim: 16. İbni Ömer’den... 2. Buhari: 1773; Müslim: 1349. Ebû Hureyre’den... 3. Buhari: 26; Müslim: 83 4. Buhari: 1521; Müslim: 1350. Ebû Hureyre’den... 5. Beyhaki: 4/334. İsnadı Sahihtir. 6. Bkz: Ebu’l-Hasen en-Nedvi, Dört Rükûn: 277 7. Bkz.: Ebu’l-Hasen en-Nedvi, Dört Rükûn: 273-274 8. İmam Gazâli, İhyâu Ulûmi’d-Din: 2/61 9. İmam Gazâli, İhyâu Ulûmi’d-Din: 2/67-68 10. Buhari: 1597; Müslim: 1270 11. İmam Gazâli, İhyâu Ulûmi’d-Din: 2/62 12. Huccetullâh el-Bâliğa: 1/262 13. Huccetullâh el-Bâliğa: 2/42 14. Müslim: 166; İmam Ahmed, Müsned: 1/215


BAYRAM VE ÇOCUK Bayram namazına müsait olan çocuklarımızı götürerek o anı yaşamalarını sağlayalım. • Kurban bayramı çocuklarımızın yaşına göre hikayemsi bir şekilde anlatılarak onlara izah edilmeli. • Bayram alışverişine çocuğunuzla birlikte çıkın. Çocuğunuza alacağınız bayram kıyafetlerini, sunacağınız seçenekler içinden onun seçmesine izin verin. • Arefe günü dahil olmak üzere çocuğunuz için 5 adet zarf hazırlayın. Zarfların içine balon, harçlık, kitap... gibi hediyeler koyarak her gün yastığının altına bırakıp bayram neşesini canlı tutmaya çalışın. • Eve gelen misafirlere terlik vermek, şeker tutmak gibi işleri çocuklara daha önceden ailece tiyatro yaptırarak bayramda yapmalarını teşvik edin. • Bu bayramı çocuklarımıza sıla-i rahim ibadetini öğretmek için bir fırsat bilin. • Eğer yapılabilirse çocuklarımızın arkadaşları ile birlikte bayramlaşmalarını sağlayacak ortamları oluşturmaya çalışalım. • Kurban hayvanımızı kesmeden önce çocuklarımıza yaptığımız amelin Allah katındaki değerini ve hikmetini anlatalım.


Kapak Dosya

HACCIN FAZİLETİ VE H ÇEŞİTLERİ

Hamd, Haccı İslam’ın şiarlarından kılan Allah’a, salatu selâm ise, haccın yapılış şeklini en ince ayrıntısına kadar bizzat uygulayarak ümmetine tarif eden Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’e olsun. acc, İslâm’ın temel ibadetlerinden biridir. Arafat’ta belirli vakitte bir süre durmaktan,

daha sonrasında da Kâbe-i Muazzama’yı usûlüne göre ziyaret etmekten ibaret olan ve İslâm’ın şartlarından birisini teşkil eden ibadettir. İslâmiyet’in beş esasından biri olan hacc, hicretin 9. yılında farz kılınmıştır. Haccın farz olduğu hükmü, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünneti seniyye de bildirilmiş vebu hüküm konusunda müslümanların görüş birliği (icmâ) gerçekleşmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de: “Yoluna gücü yetenlerin beyti (Kâbe)

12

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


I HAKAN SARIKÜÇÜK hacc ve ziyaret etmeleri, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır”(1) buyurulmuştur. Haccın sebebi ve namazlarda kıblegâhımız olan Kâbe, yeryüzünde Allah’a ibadet için yapılan ilk binadır. Allah’ın emri ile Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail aleyhimesselâm tarafından Mekke’de yapılmıştır. İnşaat tamamlandıktan sonra, Cibrîl aleyhisselâm tavafın ve haccın nasıl yapılacağını fiilen göstermiş; Hz. İsmail aleyhisselâm da bunu Hicaz halkına öğretmiştir. Hz. İbrahim aleyhisselâm’dan

Dünya ve ahiret hayatı açısından önemli bir dönüm noktası olan hac, samimi ve ihlaslı bir şekilde yerine getirildiği zaman, müslümanı günahlarından arındırır, onun Allah katındaki derecesini yükseltir, cenneti kazanmasına vesile olur ve kişiyi ahlâken olgunlaştırır.

sonra müşrikler tarafından haccın zamanı ve eda edilişi üzerinde yapılan tahrif ve değişiklikler,

ne derece faziletli bir ibadet olduğunu anlatmaya

Rasûl-i Ekremsallallahu aleyhi ve sellem’in Veda

yeter.

haccındaki uygulaması ile tekrar aslî haline dön-

Yüce Allah’ın kullarını en çok affettiği gün olan

müştür. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem-

Arafe gününde saçı başı dağılmış, toza toprağa

yaptığı bu haccıyla İslâmî haccın nasıl yapılaca-

bulanmış bir vaziyette el açıp Allah’a yalvaran

ğını amelî olarak göstermiş, hataları düzeltmiş

kullarını Cenab-ı Hak mutlaka affeder. Önemli

ve “Hac menâsikini benden alın, benden gördüğünüz

olan böylesine üstün bir ibadeti, gereği gibi yerine

gibi yapın”

getirerek onun faziletinden yararlanmaktır.

(2)

buyurmuştur.

Hacc ibadeti maksadıyla ziyaret edilecek olan

Ebû Hureyre radıyallahuanh’den(3) şöyle dediği

yerler; Kâbe, Arafat ve çevresidir. Zamanı ise hac

nakledilmiştir: “Allah elçisine hangi amelin daha

ayları diye isimlendirilen; Şevval, Zilkâde ve Zil-

faziletli olduğu sorulunca şöyle buyurdu: “Allaha

hicce aylarıdır. Hac’da her fiil için özel zamanlar

ve Rasulüne iman.” Sonra hangisi? denildi. “Allah

vardır. Ziyaret tavafının, kurban bayramı saba-

yolunda cihad,” buyurdu. Sonra hangisi sorusuna

hından, ömrün sonuna; Arafat’ta vakfenin ise,

ise; “mebrûr hac”, cevabını verdi.”(4) Mebrûr hac;

arefe günü zevalden, kurban bayramı sabahı şafak

kendisine hiçbir günâh karışmayan, eksiksiz

sökünceye kadar yapılabilmesi gibi. Diğer yandan

olarak yapılan makbul hac, anlamına gelir.

bu büyük ziyarete hacc niyetiyle ve ihramlı olarak

Yine Ebu Bekir es-Sıddîk radıyallahuanh’dan ri-

yönelmek de gereklidir.

vayet edildiğine göre: “Rasûlullah sallallahu aleyhi

Dünya ve ahiret hayatı açısından önemli bir

ve sellem’e: “Hangi hacc daha efdaldir?” diye so-

dönüm noktası olan hac, samimi ve ihlaslı bir şe-

rulmuştu.“Yüksek sesle telbiye getirilip, kurban kesi-

kilde yerine getirildiği zaman, müslümanı günah-

lerek yapılan hacc!” diye cevap verdi.”(5)

larından arındırır, onun Allah katındaki derece-

İmam Mâlik’e(6) göre, farz hatta nafile hac düşman

sini yükseltir, cenneti kazanmasına vesile olur ve

korkusu olmadıkça cihaddan daha üstündür.

kişiyi ahlâken olgunlaştırır.

Ancak düşman korkusu olursa, cihad, nafile

Gücü yetenlerin farz olarak ömürlerinde bir defa

hacdan önde gelir.(7)

yapacakları bu ibadetin fazileti gerçekten bü-

Hacc, küçük günâhlara keffâret olur ve ruhu

yüktür. “Kim Allah için hacceder de kötü söz ve dav-

ma’siyet kirlerinden temizler. Hatta bazı Ha-

ranışlardan sakınır ve günahlara sapmazsa – kul hak-

nefi bilginlerine göre, büyük günâhları da örter.

ları hariç - annesinin onu doğurduğu günkü gibi gü-

Mebrûr hacc yapanın cennete gireceğini bildiren

nahlardan arınmış olarak döner” hadisi şerifi, haccın

hadisle, yine Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve selMUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

13


HAKAN SARIKÜÇÜK I Kâdî Iyâz(12) şöyle demiştir: Ehli sünnet, haccın büyük günahlara, ancak tövbe edilirse keffâret

Gerçekten de hacc ibadetinde müslüman, İslâm’a gönül vermiş olmanın mutluluğunu ve hazzını daha yakından idrak eder, yeryüzündeki bütün müslümanlarla birlikteliğin ve kardeşliğin şuuruna erer. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan müminler arasındaki kardeşlik bağlarını güçlendirir. İnsanlar, gerçekten eşit olduklarını birlikte yaşayarak gösterirler. Arap olanla olmayanın, beyazla siyahın takva dışında bir üstünlüğünün bulunmadığı inancı vicdanlara yerleşir. Dünyanın çeşitli yörelerinden, renk, dil ve ülke ayırımı gözetilmeksizin, milyonlarca müslümanı bir araya getirir. Tanışıp, görüşmelerine, ekonomik bakımdan bütünleşmelerine, düşmanları karşısında tek saf hâlinde yardımlaşmalarına zemin hazırlar.

Gerçekten de hacc ibadetinde müslüman, İslâm’a gönül vermiş olmanın mutluluğunu ve hazzını daha yakından idrak eder, yeryüzündeki bütün müslümanlarla birlikteliğin ve kardeşliğin şuuruna erer. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan müminler arasındaki kardeşlik bağlarını güçlendirir. İnsanlar, gerçekten eşit olduklarını birlikte yaşayarak gösterirler. Arap olanla olmayanın, beyazla siyahın takva dışında bir üstünlüğünün bulunmadığı inancı vicdanlara yerleşir.Dünyanın çeşitli yörelerinden, renk, dil ve ülke ayırımı gözetilmeksizin, milyonlarca müslümanı bir araya getirir. Tanışıp, görüşmelerine, ekonomik bakımdan bütünleşmelerine, düşmanları karşısında tek saf hâlinde yardımlaşmalarına zemin hazırlar. Böylece, şu ayetlerdeki mana tecelli eder. “İnsanları hacca davet et ki, gerek yaya olarak ve gerekse uzak yollardan gelen çeşitli vasıtalarla sana varsınlar. Böylece onlar dünyevî ve uhrevî menfaatlerini görsünler ve belli günlerde, Allah’ın ken-

lem’in şu hadisleri bu konuda önemli delil teşkil

dilerine rızık olarak verdiği hayvanları kurban

eder.

ederken, Allah’ın adını ansınlar. Siz de onlardan

“Kim hac yapar, bu esnada cinsî temastan korunur, çirkin söz ve davranışlardan uzak durursa, annesinden doğduğu gündeki gibi günâhlarından kurtulur”(8) “Hac ve Umre yapanlar Allah’ın misafirleridir. O’ndan birşey isterlerse, onlara cevap verir. Af isterlerse, onları affeder. “(9) “Allah’ım, hac yapanı ve hacının kendisine dua

yeyin, yoksula ve fakire yedirin “(13) Dünyanın çeşitli bölgelerinden âdeta her biri bir temsilci ve gözlemci sıfatıyla Mekke’ye akın eden müslümanlar, mîkât denilen belirli sınırlarda dünyayı, dünyevî farklılığı, hatta bencilliği ve ihtirasları temsil eden elbiselerini çıkarıp hepsini eşitleyen, birleştiren, onları dünya Müslümanlığının bir üyesi olmanın bilincine erdiren ihram el-

ettiği kimseleri mağfiret et”(10)

biselerini giyerler. Artık “ben” yok, “biz” vardır.

Sehl İbnu Sa’dradıyallahuanh anlatıyor: “Rasû-

içinde yok olur, âdeta ölmeden önce ölümü ve

lullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: “Telbiyede bulunan hiç bir Müslüman yoktur ki, onun sağında ve solunda bulunan taş, ağaç, sert toprak onunla birlikte telbiyede bulunmasın, bu iştirak (sağ ve

14

olacağı konusunda görüş birliği içindedir.

Müminler bir ufuktan diğerine akan beyazlar seli âhiret hayatını yaşarlar. Haccın diğer bir boyutu ise mahşeri andırmasıdır. Farklı dil, ırk, bölge ve kültürlere, sosyal konum ve ekonomik güce sahip insanların eşit statüde ve

solunu göstererek) şu ve şu istikâmette arzın son hudu-

aynı renk ve tip elbiseler içinde toplanması, akın

duna kadar devam eder.”(11)

akın koşuşturması ve topluca ibadetler etmesi, bir

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


I HAKAN SARIKÜÇÜK bakıma âhirette Allahu Teâla’nın huzurunda diri-

sahip bir dönüm noktası olur. Müminin yüküm-

lişi ve toplanışı hatırlatır. Hac mümin kişiyi âhi-

lülük şartları gerçekleştiğinde bir an önce hacca

retteki bu diriliş ve toplanmaya hazırlar, bu bilinci

gitmesinin tavsiye edilmiş olmasının bir anlamı

kazanmasında ona yardımcı olur.

da budur. Esasen hac ibadeti, bir bakıma, hem

Hacc sözcüğünün “kasıt, yöneliş ve yürüyüş” anlamına gelmesi, bir bakıma hac ibadetine saygınlık ve kutsiyet atfedilen birtakım özel mekânlar üzerinden Allah’a yürünmesi şeklinde sembolik bir mahiyet kazandırır. Haccın geçmişe dönük tarihi boyutu, inanan bir kimsenin inanç kökleriyle bağlantısını tazelemesi bakımından önemlidir. Müslümanlık açısından düşünüldüğünde Hz.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ve arkadaşlarının tevhid ve adaleti hâkim kılma mücadelesi, bu süreçte yaşanmış acı tatlı anılar, âdeta bir film şeridi gibi bu kutsal mekânları ziyaret eden kişinin gözünün önünden geçer. Neticede inanan kişiye daha yoğun bir dinamizm kazandırır ve daha üst düzeyde bir sahiplenme şuuru verir. İhram, kişinin kendini geçici kaygı ve bağımlılıklardan kurtarışının sembolüdür. İhram süresince toplumsal barışı ve bütünlüğü bozucu, bencilliği uyandırıcı, geride bırakılan geçici haz ve menfaatleri hatırlatıcı mahiyetteki her türlü eşya ve fiiller yasaklanmıştır.

İslâm’daki diğer ibadetlerin topluca ve bir arada sergilenişi görünümündedir, hem de namaz, oruç ve zekât ibadetlerinden izler taşır. Hacca giden mümin, namazlarda yönelip durduğu Allah’ın evine bizzat gelmiş, namazda yaşadığı Allah’la buluşma şuurunu daha yakından hissetmeye başlamıştır. İhrama girmek, namazdaki iftitah tekbiri mesabesindedir; her ikisinde de dünya arkada bırakılmaktadır. İhramlının özel günlerde birtakım dünyevî zevklerden geri durması da oruç ibadetini çağrıştırır. Peygamberimizin, Allah rızâsı için hacceden ve haccın özel günlerinde cinsel ilişkiden ve diğer yasaklardan sakınan kimsenin anasından doğduğu gün gibi günahlarından arınmış olarak memleketine döneceği şeklindeki ifade, haccın her bakımdan bir büyük arınma oluşuyla ilgilidir, Haccın dünyevî-insani boyutu da vardır. Hac başta inananların bir güç gösterisi mahiyetindedir. Hacda dünyanın dört bir tarafından gelen müslümanlar, hem dayanışma ruhunu daha derinden ve daha coşkulu hissetmiş hem de birbirlerinin yanında ve arkasında olduklarını, birbirlerini desteklediklerini münasip bir dil ile başkalarına gös-

Arafat vakfesi, insanın dünyaya ayak basışını ve

termiş olurlar. Hac bu dayanışma ruhunun canlı

kıyamette Allah’ın huzurunda bekleyişini hatır-

tutulmasının bir vesilesidir. Görüşüp tanışmaya

latır.

vesile olması yanında hac, bir yönüyle de üretilen

Kâbe etrafında dönerek gerçekleştirilen tavaf, kâinatın ve yaratılışın özeti, teslimiyetin ve ilâhî

bilginin ve ilmin tanıtımının yapılacağı uluslararası bir fuar içeriği de taşır.

kadere boyun eğişin sembolü sayılır. Koşmak an-

Hac esnasında günlük giysilerinden soyunup,

lamına gelen sa’y, bir canlılık, bir arayıştır, esbaba

bembeyaz lekesiz ihram örtülerine bürünen

tevessüldür. Hacda dıştanbakıldığında sembolik

müslümanlar, her türlü gösterişten uzaklaşmayı,

davranışlar şeklinde gözüken her ibadetin ve

ziynet ve servetle böbürlenmemeyi, insanlar ara-

şeklin bir anlamı, mümini eğitici ve bilinçlendirici

sındaki eşitliği, ölümü ve ötesini hatırlamayı fi-

bir yönü vardır. Hac ibadeti esnasında bu anlam

ilen yaşayıp öğrenmeleri yanında, kötü arzu ve

ve bilinci yakalayabilen, haccın hikmetlerine

alışkanlıklarından da sıyrılıp, tertemiz yeni bir

nüfuz edebilen müminler, eski hata ve günahla-

yaşayışa başlama iradesini de sergilerler. İhramlı

rından arınarak hayata yeni bir canlılık ve şuurla

için konulan yasaklar, hiç kimseye hatta haşere-

dönerler. Hac onların hayatında kalıcı etkilere

lere bile zarar vermeme, bütün yaratıklara şefkat MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

15


HAKAN SARIKÜÇÜK I HACCIN ÇEŞİTLERİ A) Hüküm Bakımından Hac Çeşitleri

İhram, kişinin kendini geçici kaygı ve bağımlılıklardan kurtarışının sem¬bolüdür. İhram süresince toplumsal barışı ve bütünlüğü bozucu, bencilliği uyandırıcı, geride bırakılan geçici haz ve menfaatleri hatırlatıcı mahiyetteki her türlü eşya ve fiiller yasaklanmıştır. ve merhamet, zorluklara sabır, kısaca kişiye düzenli ve disiplinli yaşama melekesi kazandırır. Böylece hacc farizasını eda eden müslümanlar, Allah’ın hoşnutluğunu kazandıkları gibi çevresin-

Şer’î hüküm açısından hac farz, vacip ve nafile olmak üzere üç çeşittir. Belirli şartları taşıyan yükümlünün ömründe bir defa haccetmesi farzdır. Yükümlü olmadığı halde, haccetmeyi adayan kişinin bu adağını yerine getirmesi vaciptir. Diğer nafile ibadetlerde olduğu gibi, başlandıktan sonra bozulan nafile haccın kazası da vacip olur. Farz ve vacip dışında yapılan hacc ise nafiledir. Hac ile yükümlü olmayan çocukların yaptıkları hacc ile bir kimsenin birinciden sonra yapacağı her hacc nafiledir.

dekilere faydalı olma, hiç değilse zarar vermeme alışkanlığı kazanmış olurlar. Hz, Peygambersallallahu aleyhi ve sellem işte bu anlayışla haccedenler için “Kim Allah için hacceder de (bu esnada, Allah’ın rızâsına uymayan) kötü söz ve davranışlardan ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, (kul hakkı müstesna)

B) Yapılış Şekli Bakımından Hacc Çeşitleri Yapılış biçimi (edâ) açısından ise hac, ifrad haccı, temettu haccı ve kıran haccı olmak üzere üç çeşittir.

annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahlarından

Hacc ve umre, her biri tek başına yapılabildiği

arınmış olarak hacdan) döner.”

gibi, aynı yılın hacc ayları içinde, ikisi birbirine

(14)

buyurmuştur.

Gücü yeten, yani sağlık ve servet yönünden haccetme imkânına sahip olan müslümanların, ömründe bir defa haccetmeleri farz olup imkân elde edilince, geciktirmeden yerine getirilmesi gerekir. Hayatında bir defa hac yapmış olan müslüman bu

bağlı olarak da yapılabilir. Hac ayları içinde, hacdan önce umre yapıp yapmamaya, yapıldığı takdirde umre ve haccın ayrı veya aynı ihramla yapılma durumuna göre hacc: İfrad haccı, temettu haccı ve kıran haccı olmak üzere üç şekilde eda

farzı yerine getirmiş olur. EbûHanîfe, EbûYûsuf,

edilir.

Mâlik ve Ahmed b. Hanbel gerekli şartları taşıyan

a) İfrad Haccı: İfrad haccı umresiz yapılan hacdır.

hac yükümlüsünün bu ibadeti önündeki ilk hacc

Sadece hac ibadeti yapıldığı için “umresiz hac”

mevsiminde eda etmesi gerektiği, sonraki yıllara

anlamında olmak üzere bu ad verilmiştir. Hac ay-

tehir etmesinin günah olduğu, hatta bu ibadeti

ları içinde, hacdan önce umre yapmayıp, sadece

uzun süre geciktiren kişinin şahitliğinin kabul edilmeyeceği görüşündedirler. Şâfiî ve İmam Muhammed ise ileride yerine getirmeye azmedilmesi ve eda imkânının normal şartlarda elden çıkması gibi bir endişenin bulunmaması şartıyla haccın tehir edilebileceğini söylemişlerdir. Bununla birlikte, bunlar da hac ibadetinin bir an önce ve ilk fırsatta yerine getirilmesinin sünnete uygun ve daha ihtiyatlı bir tutum olduğunu belirtmişlerdir.

hac niyetiyle ihrama girerek hac menâsikini eda edenler, ifrad haccı yapmış olurlar. İster mîkât sınırı dışında, ister içinde ikamet etsin, herkes ifrad haccı yapabilir. Mikatta ihrâma girerken yalnız hac yapmaya niyet edilince, buna ifrâd haccı denir. Bu haccı yapana da “müfrid” denir. Bunda, umre yapılmaksızın yalnız hac ibâdeti ifâ edilir. Akabe cemresini atıncaya kadar ihrâmda kalır. Akabe cemresinden sonra dilerse kurban keser. Çünkü ifrâd haccı yapana kurban kesmek vâcib

16

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


I HAKAN SARIKÜÇÜK değildir. Dilerse nâfile olarak keser. Sonra traş

kurban, Akabe cemresi atıldıktan sonra, tıraştan

olur veya saçlarını kısaltır ve ihramdan çıkar.

veya saçları kısaltmazdan önce, kurban bayramı

b) Temettu’ Haccı: Temettu haccı aynı yılın hacc ayları içinde, umre ve haccı ayrı ayrı niyet ve ihramla yapmaktır. Hac ayları içinde umre yapıp ihramdan çıktıktan sonra, aynı yıl hacc için yeniden ihrama girip hacc menâsikini de eda eden uzak

günlerinden birinde kesilir. Kurban kesmeye gücü yetmeyen kimse, hacc sırasında bayramdan önce üç, bayram günleri çıktıktan veya kendi beldesine döndükten sonra yedi olmak üzere toplam on gün oruç tutar.

bölgelerden gelmiş hacılar temettu haccı yapmış

c) Kıran Haccı: Kıran haccı, her ikisine birlikte

olurlar. Hacc aylarında önce umre için ihrama

niyet edilerek aynı yılın hacc ayları içinde umre

girip, umreyi tamamladıktan sonra, aynı yılın

ve haccı bir ihramda birleştirmektir. Hacc ve umre

hac aylarında hacc için yeniden ihrâma girerek

tek ihramla yapıldığı için “birleştirmeli hacc” an-

yapılan hacca “temettu haccı” denir. Temettu,

lamında bu adı almıştır. Umre ve hacca, ikisine

istifade etmek” anlamına gelir. Aynı yılın hacc

birden niyet edip umreyi yaptıktan sonra ih-

aylarında umre ayrı ihramla, hacc ayrı ihramla

ramdan çıkmadan, aynı ihramla hacc menâsikini

yapıldığı zaman iki ihram arasında, ihramsız,

de tamamlayan Afakiler “kıran haccı” yapmış

yani ihram yasaklarının bulunmadığı yasaksız

olurlar. Aynı hacc mevsimi içinde umre yaptıktan

bir zaman dilimi, umre ile hacc arasında hacc ya-

sonra ihrâmdan çıkmadan yapılan hacca, “ kırân

saklarının söz konusu olmadığı serbest bir vakit

haccı ”; bu haccı yapana “ kârîn ” denir. Kişi, umre

bulunduğu için bu ad verilmiştir. Burada umre ve hacc ayrı ayrı ihrâmlaifâ edilmektedir. Bu çeşit haccı yapana “ mütemetti ” denir. Temettu haccı yapacak olan kimse, mikatta umre niyetiyle ihrâma girer. Mekke’ye ulaşınca tavâf ve sa’yeder, tıraş olur veya saçlarını kısaltır. Böylece umreyi tamamlayıp ihrâmdan çıkar. Normal elbiselerini giyer, ihrâmlı olmayanlara mübah olan şeylerden yararlanır. Sonra Zilhicce’nin sekizinci günü veya daha önce Mekke’de kaldığı evde ihrâma girer, kudûm tavafını yapar, diğer hacc amellerini tamamlar. Bir haccın temettu haccı sa-

ile haccı beraber yapmak üzere ihrâma girer; umreyi tamamlar, ihrâmdan çıkmaz; ihrâmın gereklerine riâyet ederek hacc fiillerine başlar,kudûm tavafını yapar, Arafat’ta durur, bayramın birinci günü Akabe cemresini attıktan sonra kurbanını kesip traş olur, ihrâmdan çıkar. Temettu ve kırân haccı yapanlara şükür kurbanı kesmek vâciptir. İfrâd haccı yapanın böyle yükümlülüğü yoktur, dilerse nâfile kurban kesebilir. Kırân haccında da şükür kurbanı kesemeyen kimse, bayramdan önce üç gün, evine döndükten sonra yedi gün olmak üzere, on gün oruç tutar.

yılması için, umre ile haccın aynı hacc mevsimi

Allahu Teâlâ şöyle buyurur :

içinde yapılması gereklidir. Hacc mevsiminden

“ Güvene kavuştuğunuz zaman hacc zamanına

önce umre yapıp, sonra hacc mevsiminde hacc

kadar umre ile faydalanmak isteyen kimse,

yapmak, temettu haccı olmadığı gibi, bir yıl umre,

kolayına gelen kurbanı keser; kurbanı bula-

sonraki yıl hacc yapmakla da temettu meydana

mayan, üç gün hacda, yedi gün de döndüğünüz

gelmez.

zaman olmak üzere tam on gün oruç tutar. Bu,

Mikatların dışında kalan belde ve ülkelerden gelen

ailesi Mescid -i Haram civarında oturmayanlar

hacılar ( âfâkîler ), uzun süre ihrâmda kalmamak

içindir.”(15)

için, daha çok temettu haccını tercih ederler. Bu-

Temettu veya kırân haccı yapan kimsenin şükür

rada umre ile haccı, aynı hacc mevsiminde ayrı ih-

kurbanı kesmeye gücü yetmez ve kurban bayra-

râmlarla birlikte yapmaya muvaffak kıldığından,

mından önceki üç gün orucu da tutmamış bulu-

Allahu Teâlâ için bir şükür kurbanı kesilir. Bu

nursa, sonraki yedi günü de tutması gerekmez. MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

17


HAKAN SARIKÜÇÜK I Bunun yerine kurban kesmesi gerekir. Kurban

memlekete veya başka bir yere gidilsin, kıran

kesemeyecek durumda ise ihrâmdan çıkar, fakat

haccı ifrada dönüşmez.

bu kez iki kurban lâzım gelir. Birisi temettu veya kırân kurbanı, diğeri kurban kesmeden ihrâmdan çıktığı için ceza kurbanıdır. Mekkelilere ve Mikat sınırları dâhilinde oturanlara temettu veya kırân haccı yoktur. Onlar yalnız ifrâd haccı yaptıklarından şükür kurbanı kesmeleri gerekmez.

Bu üç nevi hacdan hangisi yapılırsa yapılsın, hacc farizası eda edilmiş olur. Bunların fazilet bakımından sıralanışı Hanefîler’e göre kıran, temettu, ifrad; Mâlikîler’e göre ifrad, kıran, temettu; Şâfiîler’e göre aynı yıl arkasından umre yapmak şartıyla ifrad, temettu, kıran; Hanbelîler’e göre ise temettu, ifrad, kıran şeklindedir. Bu görüş ayrılığının sebebi, Hz. Peygambersallal-

d) Temettuve Kıran Haccının Şartları 1. Hacceden kişi Âfâki olmalıdır. Harem ve Hil bölgelerinde, mîkât sınırları içinde ikamet edenlerin temettu ve kıran haccı yapmaları caiz değildir. Hacc aylarından önce Mekke’ye gidip hacc günlerine kadar orada kalan Afakiler de bu konuda aynı hükme tâbidir. Bunlardan haccedecek olanların, o yıl hacc ayları girdikten sonra umre yapmamaları gerekir. Yaptıkları takdirde, isâet (kötülük)etmiş olurlar; şükür kurbanı değil, ceza kurbanı keserler.

lahu aleyhi ve sellem’in yaptığı haccın eda biçimine ilişkin rivayetlerin farklı olmasıdır. Bu eda biçimlerinden hangisine göre yapılırsa yapılsın hacc farizası yerine gelmiş olur. Burada dikkat edilmesi gereken önemli meselelerden bir tanesi de bütün ibadetler gibi hacc ibadetinde de fazilet, o biçim veya bu biçimde yapılmasında değil, edasında gösterilen gayret, samimiyet, huzur, huşu ve ihlâs nisbetindedir. Rabbim hepimizi ibadetlerini hakkıyla eda eden, kulluğunun gereğini gerektiği şekilde yerine getiren muvahhid müminlerden eylesin. Hacc vazifesini yapmış kardeşlerimizin bu amelini makbul

2. Umre ve hacc, her ikisi aynı yılın hacc ay-

amellerden eylesin. Henüz bu kutsal vazifeyi ifa

larında yapılmalıdır. Şayet umre hacc ayla-

edememiş kardeşlerimize de bir an önce bu farzı

rından önce yapılmışsa veya umre tavafının

yerine getirebilmeyi nasip eylesin. Amin. Selâm

en az dört şavtı, hacc ayları henüz girmeden

ve dua ile.

tamamlanmışsa yapılan hacc temettu veya kıran değil, ifrad haccı olur. 3. Hacc aylarında yapılan umreden sonra “sahih ilmâm”16 olmamalıdır. Sahih ilmâm, Hanefiler’e göre, umre ile hacc arasında herhangi bir sebeple memlekete dönmekle, Şâfiîler’e göre ise, mîkât sınırları dışına çıkmakla gerçekleşir. Umre ile hacc arasında, Hanefîler’e göre memleketine giden; Şâfiîler’e göre ise mîkât sınırları dışına çıkan kimse, dönüşte tekrar umre yapmazsa, yaptığı hacc temettu değil, ifrad olur. Kıran haccında umreden sonra ihramdan çıkılmadığı için umre ile hacc arasında ister mîkât dışına çıkılsın, ister

18

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014

--------------------------------------

1.Âl-i İmrân: 3/97. 2. Müslim, “Hac”, 310. 3. (ö. 58/677) 4. (Buhârî, Cihad l; Hac, 4, 34, 102; Umre, 1; Müslim, İman,135,140; Tirmizî, Mevâkît, 13, Hac, 6,14, 88; Dârimî, menâsik, 8, Salât, 24, 135). 5.Tirmizî, Hacc 14, (827), Tefsir, Âl-i İmrân (3001). 6. (ö.179/795) 7. (ez-Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1985, III, 11). 8. (Buhârî, Muhsar, 9,10; Nesaî, Hac, 4; İbnMâce, Menâsik, 3; Dârimî, Menâsik, 7; Ahmed b. Hanbel, II, 229, 410, 484, 494). 9. (İbnMâce, Menâsik, 5). 10. (İbnHuzeyme, Sahîh; el-Hâkim). 11.Tirmizî, Hacc 14, (828). 12. (ö. 544/1149) 13. (el Hac, 22/27, 28). 14.Buhari, “Hac”, 4; Müslim, “Hac”, 438. 15.Bakara:196 16.Sahih İlmâm: Hanefile’e göre, umre ile hac arasında herhangi bir sebeple memlekete dönmeye, şafilere göre ise mikat sınırları dışına çıkmaya sahih ilmâm denir.


Kapak Dosya

MUHAMMED ALİ MÜCAHİD

BİZ HACDAN NE ANLARIZ? D

ikkat çekici bir başlık ile sayın okuyucumu bu sayfaya çekmek istedim. Bilindiği gibi Hacca gidenlere “Hacı” denir.

Hacer canlanır bu sefer hayalinde... Hem kendisi hem de süt emen yavrusu için bu kavurucu sıcağın altında bu evin çevresinde su aramaya çıkıyor. Susuzluktan bitkin düşmüş bir halde safa ile merve arasında koşup duruyor. Dayanacak hâli kalmamış ama yavrusunun çaresizliği karşısında yerinde duramıyor yine su aramaya koşuyor. Yedinci turun sonunda artık bütün ümidi kırılmıştır. Ama bir de bakıyor ki, çaresiz yavrucağın ayaklarının altından su fışkırıyor... Zemzem... Ümitsizlik ve kuraklık çölünde rahmet kaynağı...

Ancak ülkemizde istismar aracı olarak kullanılır, “ben üstelik hacca da gittim” diye. Dalga geçme unsuru olarak ta kullanılır. “Hacııı” diye. Ve birde hacca gidip nasiplenmemiş kimselerin yaptığı hatalardan dolayı yerilen insana karşı kızgınlık sözcüğü ile “Birde hacca gitmiş” sözü ile. Ancak dinimiz bize haccın önemini farklı bir değerde sunar. Halbuki; Hac ibadeti tüm Müslümanların, yediden yetmişe güç yetirebilenlerin biran önce gitmeleri elzem olan, şiarların yakinen yaşandığı kutsal bir mekanda cereyan eder. Hac Neden Bu Kadar Önemlidir? ÇÜNKÜ; Hac; insanların kirlenmiş kalplerine bir format, tembelleşmiş zihinlerine bir silkeleniş... Yıpranmış şuurlarına bir diriliktir. İnsanı zinde tutar. Hayatın tuzaklarına, nefsinin bitmez tükenmez heva ve heveslerine karşı müminin bu ibadet vesilesiyle kendini savunma, koruma melekesini kuvvetlendirir. Bir asker için acemi birlik ile usta birlik ne ise, ne kadar gerekli ise, güç yetirebilen her bir mümin için umre ve hac o mesabededir. O kadar gereklidir. Müslüman’ın maneviyatı için umre bir acemi birlik, hac ise usta birlik karargahıdır. Bütün mesele; bu tabloyu algılayabilecek çerçeveden bakabilme kabiliyeti, bu beceriyi gösterebilecek bir şuuru, yakalayabilecek bir bilinci ve oraya gitme çabasını gösterebilmektir. Ve bu yazdıklarımı nasıl ki askere MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

19


MUHAMMED ALİ MÜCAHİD I gitmeyen, acemi birliği ve usta birliği sadece kulaktan duyma dinleyip te idrakinde yaşayamazsa tadamazsa, balın faydalarını bilip te hiç bal yemeyenin idraki gibi. Hacca gitmeyenler bu örnekleri mübalağa görebilirler. Ancak gitmiş olanlar yazılanları daha iyi anlayabilirler düşüncesindeyim. Rabbim gitmeyenlere gitmeyi, gidenlere de tekrarını nasip etsin. Haccın Hikmetleri “İnsanlara haccı ilan et. Gerek yaya olarak ve gerekse uzak yolları aşacak yorgun develer üzerinde sana gelsinler.” (Hac; 27) Kuşkusuz yüce Allah’ın vaadi Hz. İbrahim’in ya-

Hac, bir tanışma, danışma, hareket çizgilerini uyuşturma, güçleri birleştirme, mal, bilgi ve deneyim alışverişinde bulunma kongresidir. Bu kongrede, Allah’ın gölgesi altında, onun evinin yakınında, uzak-yakın itaatlerin, eski-yeni anıların gölgesinde, en uygun yerde, en uygun atmosferde ve en uygun zamanda o günkü birlik ve beraberlik halindeki İslâm aleminin toplumsal hayatı için birtakım düzenlemeler yapılır.

şadığı günlerde gerçekleşmişti. Bugün de yarın da böyle olacaktır. İnsanlar gruplar halinde bu dokunulmaz eve yönelecekler, onun çevresinde dönmeye koşacaklar. Zengin olan, binek bula-

cağın altında bu evin çevresinde su aramaya çı-

bilen, ona, binerek gelir. Değişik araçlara binip

kıyor. Susuzluktan bitkin düşmüş bir halde safa

oraya koşarlar. Fakirler, yoksullar da ayaklarıyla

ile merve arasında koşup duruyor. Dayanacak hâli

gelirler. Binlerce yıldan beri Hz. İbrahim’in -selâm

kalmamış ama yavrusunun çaresizliği karşısında

üzerine olsun- insanlara duyurduğu Allah’ın

yerinde duramıyor yine su aramaya koşuyor. Ye-

davetine koşmak üzere binlerce insan uzak yer-

dinci turun sonunda artık bütün ümidi kırılmıştır.

lerden akın ederler buralara.

Ama bir de bakıyor ki, çaresiz yavrucağın ayakla-

Bir ibadet mevsimidir hac. Orada ruhlar arınır.

rının altından su fışkırıyor... Zemzem... Ümitsizlik

Allah’ın dokunulmaz evinin çevresinde Allah’a

ve kuraklık çölünde rahmet kaynağı...

yakınlığı hisseder. Parlak ve güzel hayaller gibi

Yine İbrahim’in -selâm üzerine olsun- hayali

canlanan hatıralar bu evin çevresinde uçuşur, mü’minler kendinden geçer, huzura kavuşurlar. Önce, ciğerparesi İsmail’i ve annesini bu evin ya-

resini kurban etmekte tereddüt etmiyor. İşte bu mü’mince itaat tavrı ile o erişilmez ufka yükse-

nına bırakıp ürperen, sızlayan kalbi ile Rabb’ine

liyor.

yönelen Allah’ın dostu İbrahim’i -selâm üzerine

Bu sefer Hz. İbrahim ve İsmail’in -selâm üzerle-

olsun canlandırır hayalinde.

rine olsun- hayalleri birlikte canlanıyor. Birlikte

“Ey Rabb’imiz, ben ailemin bir bölümünü senin

evin temellerini yükseltiyorlar. Allah’a yönelik bir

dokunulmaz evinin, (Kâ’be’nin) yanı başın-

yakarış ve bir ürperti içindedirler.

daki bitkisiz, kıraç bir vadiye yerleştirdim. Ey

Bu hayaller ve anılar bu şekilde peşpeşe sıralanıp

Rabb’imiz, bunu namazı kılsınlar diye böyle yaptım. Buna göre insanlardan bir bölümünün gönüllerinde onlara karşı özlem uyandır ve onlara rızık olarak çeşitli meyvalar bağışla, umulur ki, sana şükrederler. (İbrahim Suresi; 37)

20

canlanıyor... Bir rüya görmüş İbrahim. Ciğerpa-

gidiyor. Sonra Abdülmuttalib’in hayali canlanıyor... Şayet Allah kendisine on tane erkek çocuk bağışlayacak olursa onuncusunu kurban etmeye söz verir. Bu onuncu çocuk Abdullah’tır. Abdülmuttalip verdiği söze bağlı bir insandır. Kavmi de

Hacer canlanır bu sefer hayalinde... Hem kendisi

ona oğlu yerine fidye olarak bir hayvanı kurban

hem de süt emen yavrusu için bu kavurucu sı-

etmesini önerir. Abdülmuttalip Kâ’be’nin çev-

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


I MUHAMMED ALİ MÜCAHİD resinde kura çekiyor, her seferinde kura Abdul-

Ümmetin Yıllık Büyük Kongresidir

lah’a çıkıyor, fidye artıyor. Ta ki, onuncu çeki-

Hac, dünyanın dört bir yanından gelen müslü-

lişte fidye sayısı yüz deveye ulaşana kadar. Bu öteden beri uygulanan diyetin miktarıdır. Böylece fidyesi kabul olunur, develer kurban edilir. Abdullah kurtulur. Yeryüzünde yüce Allah’ın en üstün kulu, Allah’ın peygamberi Muhammed’i sallallahu aleyhi ve sellem Amine’nin rahmine bırakmak için kurtulur, sonra ölür. Sanki yüce Allah onu sırf bu biricik, onurlu ve büyük amacı gerçekleştirsin diye kurban edilmekten kurtarmıştır. Sonra hayaller ve anılar peşpeşe sıralanıp gidiyor. Allah’ın peygamberi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem çocukluğunu, gençliğini, bu yerde, bu evin çevresinde geçiyor. Mübarek elleriyle karataşı (Hacarülesved) yerine koyuyor. Böylece kabileler arasında çıkmak üzere olan büyük bir fitneyi önlüyor. Namaz kılması... Kâ’be’nin çevresinde dönmesi... İnsanlara hitap etmesi... İbadet için bir köşeye çekilmesi canlanıyor. Zihinde canlıymış gibi adım atması, Hz. Peygamberin vicdanda olduğu gibi somutlaşması anılar dönemine dalmış hacıyı alıp engin ufuklara yükseltiyor. Onun saygıdeğer arkadaşlarının adımları, hayalleri bu yerlerde, bu evin çevresinde uçuşup duruyor. Kulaklar işitecek gibi oluyor seslerini. Nerdeyse gözle görülecekler. İşte, dokunulmaz evin, kutsal Kâ’be’nin kuruluş hikâyesi.. Ve işte bu evin dayandığı temel... Yüce Allah bu evi tevhid temeline dayalı olarak kurmasını ve şirkten arındırmasını emretmiştir dostu İbrahim’e. İnsanları Allah’ın adını anmak -düzmece tanrıların adını değil- onun rızık olarak bahşettiği çeşitli hayvanlardan dolayı şükretmek için bu evi ziyaret etmeye çağırmasını emretmiştir. İnsanlar gelsinler Allah’ın rızık olarak bahşettiği hayvanlardan yesinler, Allah adına -başkasının adına değil- fakirleri doyursunlar diye. Burası dokunulmaz evdir. Allah’ın koyduğu dokunulmaz

manların katıldığı bir kongredir. Hacıların gördüğü birçok yararlı şeyler vardır. Hac bir ticaret ve ibadet mevsimidir. Kişi Ka’be’nin avlusunda kendini ahiret ufkunda, avlunun dışında ise dünyalık ticaret atmosferinde en yalın hissettiği iki manzarayı görür. Toplanma ve tanışma kongresidir. Dünya ve ahiretin buluştuğu, aynı şekilde inanca ilişkin uzak-yakın anıların buluştuğu bir farzdır. Ataları İbrahim’in döneminden bu yana zamanın derinliklerine kök salmış asıllarını bulurlar bu kongrede. “Allah sizi gerek daha önceki kutsal kitaplarda, gerekse elinizdeki Kur’anda ‘müslüman’ olarak adlandırdı. (Hac Suresi; 78) Orada topluca bağlandıkları ekseni bulurlar. Müslüman olmanın ayrıcalığını, güzelliğini görürler. Hep birlikte yöneldikleri, topluca buluştukları şu kıbledir eksenleri... Altında toplandıkları sancaklarını bulurlar. Tek ve değişmez inanç sancağıdır bu. Irk, renk ve ülke farklılıkları bu sancağın altında kaybolur gider. Bir zaman için farkında olmadıkları gerçek güçlerini bulurlar. Milyonların kenetlenmesinden, birleşmesinden kaynaşmasından doğan güçtür bu. Şayet bu milyonlar tek ve değişmez sancağın inanç ve tevhid sancağının altında toplanacak olurlarsa hiçbir kuvvet karşılarına dikilemez. Hac, bir tanışma, danışma, hareket çizgilerini uyuşturma, güçleri birleştirme, mal, bilgi ve deneyim alışverişinde bulunma kongresidir. Bu kongrede, Allah’ın gölgesi altında, onun evinin yakınında, uzak-yakın itaatlerin, eski-yeni anıların gölgesinde, en uygun yerde, en uygun atmosferde ve en uygun zamanda o günkü birlik ve beraberlik halindeki İslâm aleminin toplumsal

prensiplerdendir. Bunun yanında kanın doku-

hayatı için birtakım düzenlemeler yapılır.

nulmazlığı, antlaşma ve sözleşmelerin saygınlığı

Yüce Allah “Gelsinler de çeşitli yararlarını gözleri

barış ve güvenliğin korunması da gözetilmesi ge-

ile görsünler” buyuruyor. Buna göre her kuşak

reken hususlardır.

kendi şartları, ihtiyaçları, deneyimleri ve hayatın MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

21


MUHAMMED ALİ MÜCAHİD I zorlukları doğrultusunda yarar sağlar. Bunlar

Hac esnâsında çeşitli münâsebetlerle yapılan

yüce Allah’ın müslümanlara haccı farz kıldığı ve

duâlar, sadece Allah’a teslim olmanın ve bunu

Hz. İbrahim’e -selâm üzerine olsun- insanları bu

söz ve davranışlarla yaşamanın özlü bir ifâde-

evi ziyaret etmeye çağırmasını emrettiği gün irade

sidir. Özellikle telbiye çok anlamlıdır: “Buyur Al-

ettiği bazı hususlardır.(Fizilal-i Kur’an; Hac s.)

lah’ım, buyur! Dâvetini duydum, Sana yöneldim,

Kâbe ve çevresi için kullanılan “harem” tâbiri,

kapına geldim. Hamd Sanadır; nimet Senin, mülk

bölgedeki bütün ilişkilerin Allah’ın emir ve ya-

Senindir. Şerîkin/ortağın yok Allah’ım!” Nihâyet

saklarına saygı esasına göre düzenlendiğini,

orada kesilen kurban, mü’minin sırf Allah istediği

başta insan olmak üzere ağaç ve bitki örtüsünden

için malından vazgeçebildiğini belirtmesi, kendi

hayvanlara kadar bölgedeki bütün varlıkların

İsmail’ini, yani en sevdiği şeyi ve bizzat kendini

İlâhî koruma altına alındığını ifade eder. Tavaf

dahi Allah yolunda kurban edebileceğini fiiliyle

kişiye, her şeyin bir başka şey etrafında belli bir

göstermesi açısından mânidardır.

düzen içinde döndüğü ve insanın da bu kozmik düzenin bir parçasını teşkil ettiği şuurunu verir. Sa’y, Müslümanın sırf Allah istediği için katıldığı bir yürüyüştür; Müslüman bu sâyede kendisi gibi aynı yola girmiş, aynı niyet ve duyguları taşıyanlarla beraber koşmanın ne demek olduğunu farkeder. Sa’y sırasında “hervele” denilen çalımlı ve hızlı yürüyüş, niyet ve duygu bütünlüğü ile kaynaşmış ümmet ruhunun azametini yansıtır. Arafat’ta diğer mü’minlerle bir arada bulunan, kıyafetiyle artık bu dünyayı terk ettiğini gösteren mü’min, haşir ve hesaba çekiliş sahnesini temsilî bir şekilde yaşayarak sorumluluğun ve hesaba çekilmenin idrâkine varır. Arafat’ta Rabbine yönelen insan, daha bu dünyada, hiçbir yardım-

22

Hac esnâsında hiçbir şeye zarar vermemek esas olduğundan insanın çevresiyle ilişkisinde son derece dikkatli davranması gerektiği ortaya çıkar. Bu husustaki titizliğin ölçüsü, Kur’ân-ı Kerim’deki yasaklardan ve bu yasakların çiğnenmesi halinde verilecek cezaları bildiren âyetlerin açık üslûbundan anlaşılmaktadır. Özellikle bitki ve hayvan türünden canlılara karşı gösterilmesi gereken hassâsiyet, kişiye başka zamanlarda kazanamayacağı ölçüde bir duyarlılık sağlar. Bunun yanında öfkelenmemek, kimseyi incitmemek ve güler yüzlü olmak gibi ahlâkî davranışlar da haccı gereği gibi yerine getirenlerin elde edecekleri mânevî kazançlar arasında yer alır. Sonuç olarak hac

cının bulunmadığı şartlarda O’nun huzurunda

esnâsında Müslüman daha önce teorik olarak

durmanın mânâsını, makam, servet ve ilim gibi

haberdar olduğu, fakat lâyıkı ile yaşayamadığı

üstünlüklerin gerçek değerinin hesaba çekileceği

bir dizi imanî ve ahlâkî özellikler kazanır. Hac

zaman ortaya çıkacağını anlar; üstünlüğün sadece

mü’minin kendi kendisinin farkına varma süre-

takvada olmasının ne demek olduğunu kavrar.

cidir.

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


I MUHAMMED ALİ MÜCAHİD Hacdan dönen mü’min, İslâm’ın ilk muhâtap-

Hac sırasında dünyanın her tarafından Kâbe’ye

ları olan ve hayatlarını ona vakfeden asr-ı saâdet

gelen Müslümanlar, aralarında önceden yapılmış

Müslümanlarının yaşadığı yerleri gezerek, Pey-

herhangi bir anlaşma olmaksızın aynı fiilleri aynı

gamber’i kitaplardaki bilgilerle tarihî bir şahsiyet

şekilde gerçekleştirirler. Böylece Müslümanlar,

olarak tanımanın ötesinde sanki onu bizzat gö-

birbirlerinden habersiz olarak aynı ideallere yö-

rerek imanını ve ikrarını tazelemiştir. Rasûl-i Ek-

nelik bir gayret içinde bulunduklarını farkederler;

rem’in yaşadığı yerleri ve kabrini ziyaret etmiş, tebliğ vazifesini başarıyla yerine getirdiği mekânlarda peygamberliğine bir daha şehâdet etmiştir. Aynı zamanda dünyada mevcut çok çeşitli ırkları, bunların konuştuğu dilleri gözlemiş, ancak bu farklılıkların, sadece insanların birbirlerini tanıyarak iletişim kurabilmeleri için Allah tarafından birer alâmet olarak yaratıldığının şuuruna varmıştır. Bunun yanında insanlar arasındaki bu

bu arada kendileri dışında milyonlarca insanın aynı amacı paylaştığının bilincine ulaşırlar. Hac, dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, bütün Müslümanların aynı değerlere sahip oldukları ve bu değerlerin kendileri için ortak bir zemin oluşturduğu gerçeğini ortaya koyar. Hacca giden Müslüman bir âilenin ferdi, bir köyün, bir kasabanın veya bir şehrin sakini olarak ülkesinden ayrılır, bir ümmetin ferdi olarak memleketine döner.

farklılıkların birlik ve beraberliği engellemediğini,

Hac ibâdeti, birçok karar, fiil, terk ve düşünceden

mevcut farklılıklarla birlikte Allah’a teslim ol-

oluşmakta, bunların da Müslümanların ferdî,

manın her türlü vahdetin esasını oluşturduğunu

sosyal, siyasî ve kültürel hayatlarında önemli te-

fark etmiştir. Böylece dünyasının sınırları geniş-

sirleri, faydaları ve sonuçları bulunmaktadır.

lemiş, coğrafî bilgileri nazarî boyutlarını aşmış,

Haccın, bu ibâdeti yapan kişiye sağladığı maddî

yer küresinin muhtelif bölgelerinde yaşayan yüz binlerce insanla bir arada bulunmuş, en olumsuz şartlarda bile insanların birbirine müsâmaha göstermesinin ne demek olduğunu bizzat tecrübe ederek anlamıştır.

ve mânevî faydaları, hacca niyetten itibaren ibâdeti adım adım tâkip ederek, her davranışın mânâ ve mâhiyetini tahlil ederek ortaya koymak mümkündür. Fânîliğin koyu karanlıklarından ebediyetin aklı-

İslâm âlimlerinin biyografileri incelendiğinde on-

ğına çıkaran ihrâmı ile, İslâm dini üzerinde yaşa-

ların hac seyahati esnâsında diğer birçok âlimle

nacağının taahhüdü olan telbiyesi ile, mahşerî ve

tanıştığı, bu vesile ile çeşitli fikir ve eserlerden ha-

büyük muhâkemeyi andıran vakfesi ile, kulluk

berdar olduğu, birçoğunun ilmî hayatında geliş-

imzası olan kurbanı ile, bütün kötülükleri ve kay-

meler meydana geldiği görülür. Kitap basımının

naklarını kınamak olan şeytan taşlaması ile İslâm

ve iletişim imkânlarının çoğaldığı günümüzde de

dışı düşünce ve duyguları koparıp atmak olan

hac seyahatinin bu ilmî fonksiyonu, önemini ko-

saç kesmesi ile ve din gerçeği etrafında pervâne-

rumaktadır. Kur’ân-ı Kerim’de İslâmiyet’in bütün

leşmeyi remzeden tavâfı ile hac, ancak yapıldığı

dinlere gâlip gelmesi amacıyla insanlığa gönde-

ve yaşandığı zaman kavranabilecek bir ibâdettir.

rildiği ifade edilmektedir. Hemen bütün ırklara

Ruhları yücelten, melekleştiren ve Allah’ın rızâ-

mensup olan, fizyonomileri, psikolojik yetenek-

sına erdiren bir ibâdettir.

leri, sosyal konumları ve coğrafî bölgeleri farklı

Hac, dünya müslümanlarının yaşadığı her bu-

bulunan birçok insanın katıldığı hac ibâdeti günle-

cağından yolları Mekke’ye çıkaran İslâm turiz-

rinde Mekke ve Medine’yi dolduran kalabalıkları

mini yaygınlaştıran, mecbûrileştiren ve böylece

seyretmek, bu sâyede birlik içinde çokluğun ve

mü’minleri evrenselleştiren bir ibâdettir. Hac,

çokluk içinde birliğin tecellîlerine muttalî olmak,

mü’minleri, özellikle 14 asır evvelîne bağlayan,

gerçekten İslâm’ın azamet ve mükemmelliyetini

nûrânî bir köprüdür. Hac, şanlı Peygamberi-

müşâhede etme sonucunu doğurmaktadır.

miz’in doğduğu, büyüdüğü, Kur’an âyetlerinin MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

23


MUHAMMED ALİ MÜCAHİD I nâzil olduğu, İslâm’a dâvetin başladığı, çile ve

rızâya erdirecek bir hac yapamazlar. Zira belir-

ıstırapların çekildiği mukaddes topraklarda,

tilen faydaların sağlanılması haccı farz kılan Al-

İslâm inkılâbının nasıl gerçekleştiğini, her bucağı

lah’ın gösterdiği hedeftir: “(İnsanlar hacca gelsinler

binlerce kudsî hâtıraya müze olmuş mekânları

de) kendileri için (çeşit çeşit) faydaları görsünler ve

tanıtarak anlatan bir ibâdettir. Hac, İslâm dinine

Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar

bağlanarak yaşayabilmenin köklü bir iman, sön-

üzerine belli günlerde onları kurban ederken Allah’ı

meyen bir aşk, sarsılmaz bir azim, tükenmez bir

zikredip ansınlar...” Bilinen sayılı günlerde Allah’ın

ferâgatla olabileceğini, Ebû Leheblerin, Ebû Ce-

zikredilerek hac görevlerinin îfâ edilmesinden

hillerin her devirde bulunabileceğini ve onlara

önce mü’minlerin kendi menfaatlerine tanık ol-

karşı malı, canı ve cânânı fedâ ederek mücâdele

maları gereğinin bildirilmiş olması, gerçek haccın

vermenin lüzumunu öğreten bir ibâdettir.

ancak bu şekilde gerçekleştirilebileceğine İlâhî bir

Hac, İslâm dininin fiiliyatta en güçsüz devrini

işarettir.

yaşarken bile en parlak istikbâle aday olduğunu,

Mukaddes hac toplantısının dünya uluslarının

cihad neşesini mü’min rûhuna sindirerek anlatan

dikkatle izlediği bir ibâdet ve dünyanın siyasî ve

bir ibâdettir. Çünkü hac bizâtihî cihaddır. Maddî

iktisadî yapısına etki edebilecek dinî bir sosyal

meşakkati ve mâlî ferâgat iihtivâ eden haccın ih-

kurum olamayışı, Müslümanların yaşadığı ülke-

lâslı mü’minler için fazîletli bir cihad olduğunu

lerin emperyalist kültürler ile kuşatılmış olmaları

Peygamberimiz müjdeliyor.

sebebiyle haccı değerlendirememelerinden kay-

Hac, çağlar üstü İslâm inkılâbının insanlık câmi-

naklanmaktadır.

asına hediye ettiği en büyük eşitlik ve birlik ku-

Müslümanlar için ulvî bir ibâdet, canlı bir sevgi

rumudur. Zira hac, dünya mü’minleri arasında

ve eşitlik panayırı, bir tarih şuuru ve zevki, sosyal

cihanşümul bir râbıta/bağ tesis eden; ırk, renk, dil

ve iktisadî bir kongre ve bir cihad olan hac, İslâm

ve coğrafya farklarını potasında eriterek mü’min-

dininin tam on dört asırdır aralıksız devam eden

leri eşitlik çizgisinde birleştiren ve müslümanlar

ve kıyâmet gününe kadar da devam edecek olan

için inanç, gâye ve mekân birliğini gerçekleştiren

bir mûcizesidir. Bu mûcizeye kafa ve gönül gözü

bir ibâdettir. Mü’minlerin zencisi ile beyazını, Fas-

ile tanık olmak, tarihî hâtıraların sînesinde yaşa-

lısı ile Almanını, Afganlısı ile İngilizini ve Türkü

yarak alacağımız güçle hayatımıza atılım gücü

ile Acemini ruhlarını arındırarak ihramlar içeri-

ve aşkı kazandırmak için farz olan hacca gitmeyi

sinde birleştiren, kaynaştıran ve seviştiren hac

her müslüman planlamalı, gerçek anlamda hac

müessesesinde sıradan insanların tasavvur bile

yapma imkânları için duâ ve gayret etmelidir.

edemeyeceği gerçek insanlık ve eşitliğin hakikat

(Kur’an Kavramları, Ahmet Kalkan c.4)

olduğunu görebilir. Hac, müslümanların yaşadığı ülkeler arasında siyasî ve iktisadî birliğin gerçekleştirilmesine ve kültür birliğinin sağlanmasına ortam hazırlayacak mûcizevî bir kurumdur. Hiç şüphsiz hac vesîlesi ile her yıl mukaddes belde Mekke’yi müslümanların yaşadığı ülkeler arası fabrikasyon araç ve gereçlerin teşhir edilip el değiştirebileceği bir fuar, İslâm toplumlarının kaderiyle ilgili kararların alınabileceği siyasî bir merkez, dinî ilimlerin ve tecrübî bilimlerin müzâkere edilebileceği bir ilim şehri haline getiremeyen mü’minler, İlâhî

24

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014

-----------------------------------1- Bk. 2/Bakara, 158, 196-200; 3/Âl-i İmrân, 96-97; 5/Mâide, 9596; 22/Hacc, 26-29, 33-34 2- 49/Hucurât, 13 3- 48/Fetih, 28 4- Tahsin Görgün, TDV İslâm Ansiklopedisi, T.D.V. Y. c. 14, s. 397-399 5- 22/Hacc, 28 6- A. Rıza Demircan, İslâm Nizamı, Eymen Y. 1/42-45


Kapak Dosya

MUSTAFA TATLI

UMRENİN FAZİLETİ ِ ‫ول‬ َّ ‫َع ْن أَِب ُه َريـَْرَة؛ أ‬ ‫هللا صلى هللا عليه‬ َ ‫َن َر ُس‬ .‫ «الْعُ ْم َرةُ إِ َل الْعُ ْم َرِة َك َّف َارةٌ لِ َما بـَيـْنـَُه َما‬:‫ال‬ َ َ‫وسلم ق‬ .»ُ‫س لَهُ َج َزاءٌ إِالَّ ا ْلَنَّة‬ ُ ‫َوا ْلَ ُّج ال َْمبـُْر‬ َ ‫ور لَْي‬ “Umre, kendinden önceki umre ile arasındaki günahlara kefârettir.”(1)

A

llah, insanı kendisine kulluk olan yüce bir amaç için yaratmıştır. Ve bu amacı gerçekleştirmek için hayatımız bir imtihan kılınmıştır. Hayatını kullukla geçirenler kurtulacak, isyan içinde geçirenler ise azaba uğrayacaktır. Kulluk insanın dünya hayatını rabbinin istediği gibi yaşaması ve bu hal üzerine yaşamını sürdürmesidir. Kulluğumuzu birçok şekilde ve zamanda ifa edebiliriz. Bu kulluk (ibadet) çeşitlerinden biri de belli bir zamanda gerçekleştirilen hacdır. Hac, yılda bir defa yapılan ve belli başlı rükünleri olan bir ibadettir. Farz olan hac ibadetini bir defa yerine getirmek yeterlidir. Umre ise, yılın her zamanı yerine getirilebilen nafile bir ibadettir. Umre, sözlükte; ziyaret, imar gibi anlamlara gelir. Fıkhî olarak, ihrama girerek Ka’be’yi tavaf edip, Safa-Merve arasında say yapmaktır. Allah azze

ve celle hac ve umreyi beraber şöyle zikretmiştir: “Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. ..” Her ibadette olduğu gibi umre yaparken de Allah rızasını gözetmek gerekir. Hanefilerin çoğunluğuna ve Malikilere göre kişinin hayatında bir defa umre yapması müekked sünnettir. Bazı Hanefilere göre ise umre, kurban kesmek gibi vaciptir. Şafiî ve Hanbelî mezheblerine göre ise hayatta bir defa umre yapmak farzdır. Umreyi kısaca tanımlayıp fıkhî boyutunu aktardıktan sonra umrenin fazileti ve Müslüman’a kazandırdıklarından bahsedebiliriz.(2) Farz olmadığı için nafile ibadetlerin yapılmasının zorunlu olmadığı düşünülebilinir. Bu doğrudur. Ama Allah’ın rızası gözetilerek yapılan her ibadet insanın kalbindeki boşluğu iman hazzıyla doldurur, sıkıntılarından kurtulmasına bir vesile olur. Kutsi bir hadiste geçtiği üzere nafile ibadetler bizi MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

25


MUSTAFA TATLI I rabbimize yakınlaştırır. Rasullullah’a umrenin vacip (farz) olup olmadığı sorulduğunda, “Hayır, fakat umre yapmanız daha faziletlidir.”(3) karşılığını vermiş, ayrıca “hac cihad, umre de tatavvudur(menduptur).”(4) buyurmuştur. Yukarıda zikredilen hadisler bize umrenin farz olmadığını dileyenin yapabileceğini ifade ediyor. Hadislerden anlaşılması gereken ikinci husus ise umre ibadetinin faziletli bir iş olduğudur. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bizlere tavsiye ettiği bu ibadet diğer nafile ibadetlerden bazı yönlerden ayrılıyor. Öncelikle bu ibadet için samimi bir niyet gerekir, çünkü birçok zorluk bizi beklemektedir. Bu zorluklardan biri maddi durumdur. Maddi durumumuz el vermezse bu ibadeti yapmamız beklenmez. Ama Allah’ın evi Kabe’yi görme hasreti, dişimizden tırnağımızdan arttırarak biriktirdiğimiz birikimimizi önemsiz kılar. Bu uğurda yeni bir araba almayı, yeni bir ev almayı, yeni elbiseler almayı terk ederiz. Ve tüm bunları terk etmek bizi rabbimize yaklaştırır. Diğer bir husus, ne bir zevk ne de bir iş için olmayan yolculuğa çıkmaktır. Ailemizden, yurdumuzdan kişisel olmayan bir amaç için yola düşmektir. Bu yolculuğa sadece Allah için ve O’nun emrettiği görevi yerine getirmek için çıkılır. Hiç kimse içinde Allah sevgisi ve korkusu olmadan ve Allah’ın bunu kendinden istediğine ikna olmadan bu yolculuğa çıkmaz. Büyük harcamalar gerektirecek ve karşılığında hiçbir maddi çıkar sağlamayacak, aynı zamanda sizi işinizden ayırarak zarar getirecek, aile hasreti çekmenize neden olacak bir yolculuğa seve seve katlanmak sahip olduğunuz bazı niteliklerin göstergesidir. Bu Allah’ı sevdiğiniz anlamına gelir. Ve O’nun için nafile bir

ibadet de olsa faziletinden dolayı zorluklara katlandığınızın göstergesidir.(5) Belki de bu yüzden umre ibadetinin fazileti birçok defa Hz. Peygamber tarafından dile getirilmiştir. İfade edilmesi gereken başka bir husus da ibadetlerin günahları bağışlamasıdır. İnsan günah işlediği an kulluk görevinde tökezlemiş olur. Kulluk görevini hatırlayıp tekrar ibadete yöneldiğinde Rabbimiz önceki günahları bağışlar. Ve bir daha o günaha dönülememesi istenir. İşlenen günahın durumuna göre, hadisler bize bazı ibadetlerin günahların bağışlanmasına sebep olduğunu öğretir. Örneğin; bir hadiste Hz. Peygamber: “Büyük günahlardan kaçınıldığı müddetçe, beş vakit namaz ile iki cuma, aralarında işlenen küçük günahlara keffârettir.”(6) buyurur. Bu hadis bizlere ibadetlerin günahlara karşı etkisinden bahsediyor. Konumuzla alakalı olan hadiste ise Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: “Umre, kendinden önceki umre ile arasındaki günahlara kefarettir.”(7) Bu hadis de yukarıda bahsedilen ilkeyi bizlere hatırlatıyor. Hata eden, günah işleyen, Rabbimizin razı olmadığı bir fiil işleyen bir Müslüman halis bir niyetle, bağışlanacağını düşünerek umre yapar ve bu amelin sonrasında bu çizgide sebat gösterirse bağışlanacağı umulur. Bu bağışlanma ve huzur hali umre niyetinden umrenin bitmesine kadar kişiyi kaplayacaktır. Umre için ihram giydiğinde kefeni, say yaptığında mahşeri hatırlayacaktır. Tüm bu menasikler bünyesini kaplayacak ve onu Rabbine halis bir şekilde yönelen bir kul yapacaktır. Rabbim bizleri umresi mağfiretle neticelenenlerden eylesin. Umrenin ve haccın faziletiyle ilgili başka bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Peş peşe hac ve umre

Öncelikle bu ibadet için samimi bir niyet gerekir, çünkü birçok zorluk bizi beklemektedir. Bu zorluklardan biri maddi durumdur. Maddi durumumuz el vermezse bu ibadeti yapmamız beklenmez. Ama Allah’ın evi Kabe’yi görme hasreti, dişimizden tırnağımızdan arttırarak biriktirdiğimiz birikimimizi önemsiz kılar. Bu uğurda yeni bir araba almayı, yeni bir ev almayı, yeni elbiseler almayı terk ederiz. Ve tüm bunları terk etmek bizi rabbimize yaklaştırır.

26

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


I MUSTAFA TATLI

Hata eden, günah işleyen, Rabbimizin razı olmadığı bir fiil işleyen bir Müslüman halis bir niyetle, bağışlanacağını düşünerek umre yapar ve bu amelin sonrasında bu çizgide sebat gösterirse bağışlanacağı umulur. Bu bağışlanma ve huzur hali umre niyetinden umrenin bitmesine kadar kişiyi kaplayacaktır. Umre için ihram giydiğinde kefeni, say yaptığında mahşeri hatırlayacaktır. Tüm bu menasikler bünyesini kaplayacak ve onu Rabbine halis bir şekilde yönelen bir kul yapacaktır. Rabbim bizleri umresi mağfiretle neticelenenlerden eylesin. yapın, çünkü bunlar fakirliği giderir.”(8) Hem bu hadisi hem de yukarıda zikredilen hadis umrenin bir defa yapılınca bitmediğini gösterir. Bağışlanmayı ve rızkının genişlemesini umanlar umre ibadetini yerine getirerek dertlerine çare bulabilirler. Dünyanın kendilerini sıktığından, yaşamın anlamsız bir hal aldığından yakınanlar umreyle kalplerini ferahlatabilirler. Farklı renklerden ve ırklardan insanların tek bir amaç için bir araya geldiği bir ortam onların da bu amaca yönelmelerine vesile olabilir. Kendi durumunu bir bütün içinde fark ederek hayatlarına yeniden yön verebilirler. Hac ve umre yapanlar bu ibadetleriyle kendilerinin farklı bir statüde olduklarını bilirler. Hz. Peygamber’in şu hadisi bize bu durumu daha iyi anlatmaktadır: “Hac ve umre yapanlar Allah’ın misafiridirler. O’na dua ederlerse icabet eder, O’ndan bağışlanma dilerlerse bağışlar.”(9) Rabbimiz kendi evini ziyaret edenleri misafirleri olarak kabul etmektedir. Misafirliği Allah’a olanlar ne büyük mükafata ermişlerdir. Misafir ne isterse yerine getirilecektir. Sahipleri olan Allah’a dua ettiklerinde istekleri kabul edilir, bir kusur işleyip bağışlanmak isterlerse affedilirler. Ayrıca umre yapanlara yakınları da ilgi gösterirler. Kendilerinden dua isterler. Nitekim Hz. Peygamber, umre ziyaretine giden Hz. Ömer’e şöyle hitap etmiştir: “Ey Kardeşceğizim, Bizleri de dualarına kat; bizi de duanda unutma.” (10) Umrenin faziletleri hakkında aktarılanlardan başka birçok hadis daha zikredilebilir. Ama son olarak bir hadis şerif naklederek konuyu tamamlayım. Hz. Peygamber, annemiz Hz. Âişe’ye, umresiyle ilgili olarak şöyle buyurdu: “Ya Âişe! Sana

yaptığın harcamaların, çektiğin yorgunluğun ve sıkıntıların ölçüsünde sevap verilir.”(11) Hadis-i şerif konunun daha iyi anlaşılmasını sağlıyor. Umrenin faziletiyle ilgili ifade edilenler, umrecinin amelleri nispetince sevap ve değer kazanıyor. Gayretimiz miktarında ölçülüp karşılık veriliyor. Rabbim şahsıma ve sizlere umrenin bereketiyle bereketlenmeyi nasip eylesin… Sözlerimizi umreyle şereflenen bir Müslüman kardeşimizin sözlerinden bir kısmını alıntı yaparak tamamlayım: “Ülkemizde, kişisel gelişim eğitimlerinden fayda umanların, ‘umre ibadetinin dönüştürücü tesiriyle’ acilen tanışarak, onun feyzinden istifade etmelerinin ve çalışmalarını bu feyzin bereketiyle zenginleştirip derinleştirmelerinin gerekliliğini orada daha iyi anladım. Ferdî ve ailevî sevide psikolojik, psikiyatrik problemleri olanların, tamamlayıcı ve ya asıl tedavi olarak, umre yapmalarının şart olduğunu; bir şeyin kıymetinin artması veya eksilmesinde mekân ve zamanın da bir rolünün olduğunu idrak ettim. Ka’be’nin karşısında namaz kılıp dua etmenin, tefekkürde bulunmanın hâsıl ettiği iç huzurun bir başka mekânda hissedilemeyeceğini anladım.”(12) ---------------------------------------1. Buhari, Umre, 1; Müslim, Hac, 437 2. Boynukalın, Mehmet, “umre”, DİA, c. 2, s.151. 3. Tirmizi, Hac, 88. 4. İbn Mace, Menasik, 44. 5. Mevdûdi, Gelin Müslüman Olalım, 205. 6. Müslim, Taharet, 4. 7. Buhari, Umre, 1; Müslim, Hac, 437 8. Tirmizi, Hac, 2. 9. İbn Mace, Menasik, 5. 10. İbn Mace, 2894. 11. Hakim, Müstedrek, c.1, s.471. 12. Kara, İhsan, “Umre İbadetinin Kazandırdıkları”, Rahmet: Kocaeli İl Müftülüğü Aylık Dergisi, sy:45, yıl: 2009, s. 9.

MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

27


Kapak Dosya

HARAM AYLAR Allah’ın ismi ile … Hamd “Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de yalnız ona aittir ’’(1) fermanı sübhanisi ile kanun vaz etme, helal ve haram sınırlarını belirleme yetkisinin kendisinde olduğunu beyan eden Yüce Mevlaya… Salat-ü selam dini mübini İslam’ın en büyük mümessili kutlu Nebi Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimize, onun aline, ashabına ve etbaına…

C

ahiliye devrinde Araplar arasında iç savaşlar eksik olmazdı. Yalnız haram aylarda savaş yapılmazdı. Zira haram aylar, savaşın yasaklandığı, hürmet ve saygıyı hak eden aylardı. Bu aylarda panayırlar kurulur, şiir yarışmaları yapılırdı. Şayet bu barış aylarında savaş olursa, yasak çiğnendiği için “ ficar savaşı” denirdi. Esasen Kureyş’in gerçekleştirdiği, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem‘in de yirmi yaşlarında iken iştirak ettiği savaşlar da bu barış aylarında yapıldığı için “ficar savaşları’’diye isimlendirilmiştir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem bu savaşlarda kimsenin kanını dökmemiş, yalnız atılan okları toplayıp amcalarına vermiştir.Cahiliye devri Arapları, kameri esasa göre tespit ettikleri yılın on iki ayını safer, rebiülevvel, rebiülahir, cemaziyelevvel, cemaziyelahir, şaban, ramazan, şevvalden oluşan “normal aylar ’’ ( eşhürün i’tiyadiyye ) ve zilkade, zilhicce, muharrem, receb’den oluşan “ dört haram ay ” ( eşhürün erbaatün hürüm ) şeklinde ikiye ayırıyorlardı. Haram ayların üçü peşpeşe geldiği için “serd” (birbirini takip eden ), diğeri de tek olduğu için “ferd” (münferid) diye adlandırılıyordu. Bu aylardan zilkade onbirinci, zilhicce onikinci, muharrem birinci ve receb yedinci aydı. Hicret İslam tarihinde bir dönüm noktası olduğu için hicretin başlangıcı olan muharrem ayı Hz Ömer radıyallahu anh zamanında sahabenin icması ile takvim başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Böylece hicretin

28

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014

yapıldığı yıl, birinci yıl olmak üzere hicri kameri yıl ortaya çıkmıştır. Haram Ayların Fazileti Haram ayların faziletini, bu aylardaki çeşitli yasakları ayrıca bu aylara hürmet ve saygı ile yaklaşılması gerektiğini vurgulayan ayetlerden bir kısmı şunlardır: “Gerçekten, Allah katında gökleri ve yeri yarattığı günden beri ayların sayısı Allah’ın kitabında on ikidir.(2) Onlardan dördü haram aylardır. İşte en doğru din budur. O halde bunlarda nefislerinize zulmetmeyiniz. ”(3) “Sana Haram ay’ı, onda savaşmayı sorarlar. De ki: Onda yapılan savaş büyük (bir günah)tır. Ama (insanları) Allah yolundan alıkoymak, O’nu inkar etmek, Mescid-i Haram’dan alıkoymak ve (o Mescid) ahalisini oradan çıkarmak ise Allah katında daha büyük (bir günah )tır.”(4) “Ey iman edenler ! Allah’ın şeairine, haram olan aya… saygısızlık etmeyin.”(5)


I İBRAHİM ÖZPOLAT “Allah Kabe’yi, o Beyt-i Haram’ı, o haram ayları, kurbanı ve boyunları gerdanlıklı kurbanları da insanlar için bir kıyam sebebi kılmıştır.”(6) Tefsir ve tarih kitaplarında, haram aylarla ilgili hükümlerin hac ibadeti ile birlikte Hz. İbrahim zamanında teşri kılındığı, insanların bu aylarda sağlanan güven ortamı içerisinde hac ibadetini rahatça yaptıkları, Mekke ve çevresinde oturanların da bu vesile ile geçimlerini sağladıkları belirtilmektedir. Yüce Mevla, haram ayları yılın diğer aylarına üstün kılmış, işlenen sevap veya günahlara başka zamanlarda yapılanlardan daha fazla mükafat veya ceza verme ile bu ayları teşrif etmiştir. İbni Abbas radıyallahu anh şöyle söylemektedir: Allahu Teâlâ yılın aylarından dört tanesini özellikle seçip onları “haram” kılmıştır, onların saygınlığına dikkat çekmiş, onlarda yapılan kötülük ve iyiliği katlandırmıştır. Katede (r.h) şöyle söylemektedir: Haram aylarda işlenen zulüm diğer aylarda işlenen zulümden, günah ve hata açısından daha büyüktür. Bu, Allah’ın dilediği şeyi fazlından yüceltmesi kabilindendir. Zira Allah, meleklerden, insanlardan, arzdan, aylardan, günlerden kimisini kimisine üstün kılmıştır. Binaen aleyh Allah’ın yücelttiğini siz de yüceltin, onun değer verdiğine siz de değer verin. Cahiliye devrinde Araplar’ın bir kısmı geçimlerini soygunculuk, çapulculuk ve yağma ile sağladığı gibi aralarında iç savaşlar ve kan davaları da eksik olmuyordu. Bundan dolayı haram ayların kurallarına uymakta zorlanıyorlardı. Ayrıca kameri takvim sebebi ile aylar bir önceki yıla göre on bir gün daha erken geldiği için değişik mevsimlere rastlayan hac merasimini zilhiccenin muayyen günlerinde değil kendilerince uygun buldukları havanın mutedil ve ticari ortamın musait olduğu diğer gün veya aylarda yapmak istiyorlardı. Bunu sağlayabilmek için de her altı ayda bir hafta olmak üzere iki yılda bir ay kazanmaya çalışarak o yılı on üç aya çıkarıyorlar, haram aylardan üçünün peş peşe gelmesini önlemek amacıyla da söz konusu dört haftayı ikinci yılın sonuna ekleyip o yılı on üç ay olarak kabul ediyorlardı. Böylece muharrem ayı saferin yerine kaydırılmış, bu durumda da bütün aylar bulunmaları gereken yerden bir ay geriye atılarak haram ayların yerleri değiştirilmiş oluyordu. Kuran-ı Kerim’de cahiliye Araplarının “nesi”(7) denilen bu uygulamaları kötülenmekte, Allah’ın helal kıldığını haram, haram kıldığını

Yüce Mevla, haram ayları yılın diğer aylarına üstün kılmış, işlenen sevap veya günahlara başka zamanlarda yapılanlardan daha fazla mükafat veya ceza verme ile bu ayları teşrif etmiştir. İbni Abbas radıyallahu anh şöyle söylemektedir: Allahu Teâlâ yılın aylarından dört tanesini özellikle seçip onları “haram” kılmıştır, onların saygınlığına dikkat çekmiş, onlarda yapılan kötülük ve iyiliği katlandırmıştır. Katede (r.h) şöyle söylemektedir: Haram aylarda işlenen zulüm diğer aylarda işlenen zulümden, günah ve hata açısından daha büyüktür. Bu, Allah’ın dilediği şeyi fazlından yüceltmesi kabilindendir. Zira Allah, meleklerden, insanlardan, arzdan, aylardan, günlerden kimisini kimisine üstün kılmıştır. Binaen aleyh Allah’ın yücelttiğini siz de yüceltin, onun değer verdiğine siz de değer verin.

MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

29


İBRAHİM ÖZPOLAT I helal saymaktan kaçınılması gerektiği vurgulanmaktadır. “Nesi ancak küfürde ileri gitmektir. Kafirler onunla şaşırtılır. Onu bir yıl helal, bir yıl haram sayarlar ki Allah’ın haram kıldığına sayıca uysunlar da Allah’ın haram ettiğini helal kılmış olsunlar. Amellerinin kötülüğü onlara süslenip güzel gösterildi. Allah kafirler topluluğunu asla hidayete erdirmez.”(8) Hz. Peygamber’in haccı, ayların kendi zaman dilimlerine yeniden döndüğü bir yılda vuku bulmuş ve Resul-i Ekrem, Mina’daki hutbesinde zamanın olması gereken vaziyetine döndüğünü söyleyerek buna işaret etmiştir. Ebu Bekre radıyallahu anh Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle buyurdu: “Zaman, Allahu Teala’nın gökleri ve yeri yarattığı gündeki şekil ve nizamına dönmüştür. Sene on iki aydır; dördü haram aylardır; üçü peş peşe gelir: Zilkade, zilhicce, muharrem ve şabanla cemaziyelevvel arasındaki mudar kabilesinin recebi.”(9) Haram Aylar İle Hac Aylarını Karşılaştırma Kur’an-ı Kerim’de “Hac belirli aylardır”(10) denilerek hac aylarından söz edilmektedir. Tefsir ehli bu ayların hangi aylar olduğu hususunda ihtilaf etmiştir. Kimileri bu ayların şevval, zilkade ve zilhiccenin tümü olduğunu söylemiş, bununla özellikle bu ayların hac ayları olduğunu diğer ayların ise umre ayları olduğunu kastetmişlerdir. Kimileri de “belirli aylar” dan maksadın şevval, zilkade ve zilhiccenin ilk on günü olduğunu vurgulamıştır. İmam Taberi bu son görüşün doğru olduğunu söyleyip, zilhiccenin onundan sonra hac ibadetinin söz konusu olmadığını belirtmiştir. Bu izahtan sonra hac ayları ile haram aylarını karşılaştıracak olursak bu ayların birleştikleri ve ayrıldıkları zaman dilimlerinin söz konusu olduğu sonucuna varacağız. Şöyle ki : Zilkade ve zilhiccenin ilk on günü hem hac ayları hem de haram aylar iken şevval yalnız hac ayı, muharrem ve receb ise yalnız haram aylardır. Haram Aylarda Savaşmanın Hükmü Kur’an-ı Kerim’de haram ayda savaşmanın büyük günah olduğu hükme bağlanırken insanları Allah yolundan çevirmenin, Allah’ı inkar etmenin, Mescid-i Haram’ın ziyaretine engel olmanın ve halkını oradan çıkarmanın Allah katında daha büyük günah olduğu belirtilmiştir.(11)

30

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014

Bu ayetten, haram aylarda kendilerine karşı girişilen bir savaşa müslümanların karşılık verebilecekleri anlaşıldığı gibi bir başka ayette de haram aylarda saldırmazlığın karşılıklı olduğu, müslümanların saldırıya uğradıkları takdirde aynı şekilde hareket edebilecekleri bildirilmiştir.(12) Nitekim müslümanlar, kendilerine yönelik saldırılara haram ayda bile olsa karşılık vermişlerdir. Ulema, haram aylarda savaş yasağının devam edip etmediği konusunu tartışmışlar, Ata b. Ebu Rebah (r.h ) ve bazı selef alimleri bu hükmün devam ettiğini, ulemanın çoğunluğu ise neshedildiğini, dolayısıyla kendilerine yönelik herhangi bir saldırı olmasa bile müslümanların bu aylarda savaşabileceklerini ileri sürmüşlerdir. Bu alimler görüşlerine delil olarak müşriklerin bulundukları yerde öldürülmelerine,(13) müslümanlara karşı yaptıkları gibi onlarla topyekün savaşılmasına(14) dair ayetleri, ayrıca Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Huneyn ve Taif’te olduğu gibi bazı savaşları haram aylarda yapmasını göstermişlerdir. Diğer görüşü savunanlar, Harem’in saygınlığı ile ilgili hüküm gibi haram aylarla ilgili hükmün de davam ettiğini, yukarıdaki ayetlerin nüzulünden sonra gerçekleşen Veda haccı sırasında Rasulullah (s.a.v.)’in gerek Harem gerekse haram aylarla ilgili hürmeti dile getirdiğini, Resul-i Erkem’in bu aylarda vuku bulan bazı savaşlarının ise esasen müşriklerin saldırı ve tehditlerine karşılık veya bu aylardan önce başlamış bulunan bir savaşın devamı niteliğinde olduğunu belirtmişlerdir. Bu görüşte olanların izahları her ne kadar uzak ve afaki olmayıp kendi içinde tutarlı gözükse de cumhurun delilleri daha kuvvetli olup tercihe şayandır. ------------------------------------------1. Araf; 54 2. Levh-i Mahfuz’da ( Kurtubi 8,132 ) 3. Tevbe; 36 4. Bakara; 217 5. Maide; 2 6. Maide; 97 7. Bu, “nesi”nin beyanı sadedinde arzedilen görüşlerden biridir. Diğer bir görüş şöyledir: Cahiliye devri Araplarına arka arkaya üç ay, zilkade, zilhicce, muharrem aylarında savaşmadan yaşamak zor gelirdi. Onun için hile yoluna başvurup mesela bu yıl muharrem ayını helal, safer ayını haram kılarak yerlerini değiştirirlerdi. İşte buna “nesi” denir. 8. Tevbe; 37 9. Buhari Bed’ul Halk 2, Müslim Kasame 29. Önemli Not: Mudar kabilesi receb ayına çok hürmet gösterdikleri için böyle denilmiştir. 10. Bakara; 197 11. Bakara; 217 12. Bakara; 194 13. Bakara; 191, Tevbe; 5 14. Tevbe; 36


KURBANLA İLGİLİ HADİSLER Aişe (r.anha)’dan rivâyete göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ademoğlu kurban kesme gününde Allah katında kan akıtmaktan daha sevimli bir amel işlememiştir. O kurban kıyamet günü boynuzları, kılları ve tırnaklarıyla gelecektir. Kurbanın kanı yere düşmeden önce Allah katında hemen kabul olunur. Bu sebeple kestiğiniz kurbanlardan dolayı sıkıntı değil gönlünüz hoş olsun.” (İbn Mâce) • Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem boynuzlu alaca renkli iki koçu kendi eliyle keserek kurban etti. Besmele çekti, tekbir aldı ve keserken ayağını koçların sağ yanı üzerine koydu.” (Buhârî, Müslim) • Ali b. ebî Tâlib (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bize kurbanlık hayvan alırken göz ve kulağına dikkat etmemizi, kulağı, burnu kesik, boynuzu kırılmış hayvanlardan kurban kesmemeyi bize emretti.” (EbûDâvûd; İbnMâce) • Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den iki şey belledim. (Bunlardan birinde) O şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki Allah, her şeyin güzel yapılmasını istemiştir. Binaenaleyh, (kısas gibi bir sebeple birini) öldüreceğiniz zaman güzelce öldürün, (bir hayvanı) boğazlayacağınız zaman güzelce boğazlayın. Biriniz (bir hayvan keseceği vakit) bıçağını keskinleştirsin, sonra boğazlayacağı hayvanı rahat ettirsin!” (Darimi) • Ebû Saîd el Hudrî (r.a.)’den rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ağzı siyah, gözlerinin etrafı siyah, ayakları siyah damızlık iki koçu kurban etmişti.” (EbûDâvûd, Tirmizi) • Berâ b. Âzib (r.a.)’den rivâyete göre, şöyle demiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Kurban bayramı günü bize bir hutbe yaptı ve şöyle buyurdu: “Sizden biriniz bayram namazını kılmadan kurban kesmesin.” Bunun üzerine dayım ayağa kalktı ve dedi ki: “Bugün etin bol olması sebebiyle insanlar etten bıkıp usanırlar. Ben aileme, ev halkına ve komşularıma yedirmek için acele ederek kurbanımı kestim.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Yeniden Kurban kes!” Buyurdu. “Ey Allah’ın Rasûlü! Yanımda dişi bir süt oğlağım var iki koyuna bedeldir onu kurban olarak kesebilir miyim?” Rasûlü Ekrem şöyle buyurdu: “Evet o hayırlı ve senin için yeterlidir fakat senden sonra hiçbir kimse için yeterli olmayacaktır.” (Buhârî, Müslim)


Kapak Dosya

HAC HACCIN VACİPLERİ

Akabe (büyük) cemresinin vakti Şafii ve Hanbelilere göre Kurban bayramı gece yarısından itibaren girer. En faziletli vakti güneş doğduktan sonraki vakittir. Hanefilere göre ise güneş doğduktan sonra girer.

Yerine getirilmemesi durumunda kurban kesilmesi gereken hacca ve umreye ait vacipler üzerinde fakihler ihtilaf etmişlerdir. Hanefiler ve şafilere göre haccın vacipleri şu şekildedir; Hanefilere göre haccın vacipleri beş madde de toplanır: Sa’y, Müzdelifede vakfe, cemrelerinin atılması, traş veya saçların kısaltılması ve veda tavafı. Şafiler göre yine haccın vacipleri beş madde de toplanır: Zaman ve mekâna ait mikattan ihrama girmek, cemrelerin atılması, Müzdelife’de geceleme, yani orada vakfe yapmak, racih görüşe göre orada geceleme, veda tavafı.

32

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


I ÖMER ERGÜL 1. Sa’y

Bayramın dördüncü günü güneşin batmasıyla

Sa’y Hanefilere göre vacip diğer imamlara göre ise rükündür yani farzdır. Sa’yin sahih olması için şunlar gerekir: Hac veya umre için ihrama girdikten sonra yapılması, muteber bir tavaftan sonra yapılması, Safa’dan başlayıp Merve’de bitirmek, Hac Sa’yinin, hac ayları başladıktan sonra yapılması.

taşlama sona erer.

2. Müzdelifede Vakfe Yapmak

saçtan en az üç tel kesilmesi ya da kısaltılması ye-

Müzdelife de vakfe yapmak mezheblerin ittifakı ile rükün değil vaciptir. Bunu yerine getirmeyenin kurban kesmesi gerekir. Burada gecelemek Hanefilere göre sünnettir. Miktarı da bir geçip uğrama miktarı kadar kısa bir süre de olsa yapılmasıdır. Şafilere göre de gece yarısından sonra bir an bulunmaktır.

terlidir.

Hanefilere göre vakfenin zamanı, kurban bayramı fecrinin doğuşu ile güneşin doğuşu arasındaki süredir. Şafiilere göre ise Müzdelife’deki vakfe vakti gece yarısından sonradır. Gecenin ikinci yarısı orada bulunmayan kimseye kurban kesmek icabeder.

vacip değil sünnettir.

3. Mina’da Cemrelerin Atılması

son olarak yaptıkları bu tavafın hükmü vaciptir.

4. Saçları Tıraş ve Kısaltma Hanefilere göre abdestte olduğu gibi saçın dörtte bir miktarı tıraş edilir yada saçlarının ucundan keserek kısaltılır. Şafilere göre ise halk veya taksir vacip değil rükündür yani farzdır. Şafilere göre

Hanefilere göre saçların kesilme vakti kurban kesme günleridir. Yeri de harem bölgesidir. Bu günlerin dışında yada harem dışında yapılan bir tıraşla ihramdan çıkılırsa ceza gerekir. Şafiilere göre kurban kesme günlerinde saçları traş etmek

5. Veda Tavafı Mekke’den çıkmak isteyen herkesin yerine getirmek zorunda olduğu bir tavaftır. Mekke dışından gelen ve ülkelerine dönecek olanların en

Cemre atmak lügatte küçük taşları yani çakıl taşlarını atmak demektir. Şeri ıstılahta belirli bir mekanda, belirli bir zamanda, belirli sayıdaki taşları atmak demektir. Bundan maksat şeytanı taşlamaktır.

Ay hali ve lohusa olan kadınlardan bu tavaf

Cemreleri atmak (Kurban bayramı günü Akabe cemresi, Teşrik günlerinde de üç cemre) ittifakla vaciptir.

HACCIN SÜNNETLERİ

Hastalık gibi bir mazeret sebebi ile cemresini bizzat atamayan kimseye bir başkası vekalet edebilir.

Bu tavaf, ifrad ve Kıran haccı yapacak olan afaki-

Akabe (büyük) cemresinin vakti Şafii ve Hanbelilere göre Kurban bayramı gece yarısından itibaren girer. En faziletli vakti güneş doğduktan sonraki vakittir. Hanefilere göre ise güneş doğduktan sonra girer. Teşrik günleri olan üç cemrenin atılma vakti ise güneşin tepe noktasına gelmesinden ertesi gün tan yerinin ağarmasına kadar olan süredir.

düşer. Niyetle ve ziyaret tavafından sonra yapılırsa sahih olur.

1. Kudüm Tavafı

lere, yani mikat dışından gelenlere sünnettir. 2. Arefe Gecesi Mina’da Gecelemek Zilhicce’nin 8. Günü Mina’ya gelinir. O günü ve arefe günü sabah namazı kılınıncaya kadar beklemek, namazı kılıp Arafat’a hareket etmek de sünnettir. 3. Bayram Gecesini Müzdelife’de Geçirmek 4. Bayram Günlerinde Mina’da Kalmak MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

33


MÜMİN GÜN GELİR BIÇAĞI TUTAN GÜN GELİR BIÇAĞIN ALTINA YATANDIR

İ

nsanoğlu kendine bağışlanan ömür sermayesinde hayata tutunma, hayata iz bırakma, ha-

yallerine kavuşma, önem verdiği değerler adına, birçok şeyini feda eder. Gün gelir zamanını, gün gelir elinde avucunda olanları, gün gelir canını saydığımız unsurlar için harcamaktan bir an geri durmaz. Bu insanlar içerisinden değerleri için her şeylerini feda edenler kendi etraflarınca hayret verici gözlerle izlenmiştir. Kâh deli konumuna sokulmuştur, kâh mert insandır sıfatı ile ödüllendirilmişlerdir. Kimileri şahit oldukları bu fedakarlıklar karşısında etkilenip kendilerini bu yola adamanın adımlarını atarken, kimileri de kendilerinde bu cesareti gösterememeyi alay ederek bastırmaktadırlar. “İnsanlar, aynen altın ve gümüş madenlerine benzerler. Cahiliyede hayırlı olanları, İslâm’a girip onda

34

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


I YUSUF YILMAZ derinleşip, (onu hazmettiklerinde) yine en hayırlıdırlar.” (Buhari-Müslim)

Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca:

İnsan yaratılış icabı selim bir fıtrata sahiptir. Kimi insanın fıtratını kalın bir toz kütlesi kaplarken kimilerinde bu bir örümcek ağı mesabesindedir. Bundan dolayıdır ki bazı kalpler değer atfettikleri şeyler için amansız bir mücadelenin içine girip yorulmaz bir kavgaya kendilerini atabiliyorlar.

Biz ona: “ Ey İbrahim!” diye seslendik.

Bu melekelere sahip biri ister kafir olsun ister Müslüman olduğunu söyleyip tabi olduğu dinin farkında olmayan bir kişi olsun, İslam Daveti bu insanların kulaklarına ulaştırılıp zihinlerinde sorgulamalarına yardımcı olunduğunda bakarsınız ki kalplerinde yanlış sahiplendikleri değerin yerini İslam alıyor. Dün çarpık, kendisine dünyada da ahirette de hüsrandan başka bir şey kazandırmayacak davaların yerini artık Alemlerin Rabbi için, O’nun pak dini için bir şeyler yapma şuuru yer alıyor. Dün sadece insanların övgüsüne mazhar olurken bugün meleklerin iltifatına, duasına mazhar oluyor. Dün boş bir dava adına ölseydi kuru bir hatıra olarak anılacakken, İslam’dan sonra melekleri imrendirecek bir nimete mazhar oluyor.

Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık:

İşte sevgili kardeşlerim Kurban, elimizdeki değerleri Allah için yok sayabilmenin, O’nun dini için harcayabilmenin, yerine göre de şerefin simgesi olan yüzümüzü toprağa koyabilmenin, bıçağın altına boynumuzu uzatabilmenin adıdır. Kurban, zamanımızı, en sevdiklerimize ayıracağımız değerli vakitleri Allah’ın dinine hizmette harcamının simgesidir. Yorgunluğumuzu İslam davasının yükselmesi için cennetlere dinlenmeye terk etmemizdir.

Rüyayı gerçekleştirdin. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Bu, gerçekten, çok açık bir imtihandır. Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik.

İbrahim’e selam! dedik. Biz iyileri böyle mükâfatlandırırız. Çünkü o, BİZİM MÜMİN KULLARIMIZDANDI.” (Saffat; 102/111) Şimdi ey mümin kardeşim! Bu dava da ya eline bıçağına alan ya bıçak altına yatan olmadığımız müddetçe sen ve ben her zaman ziyan içerisindeyiz. Yeryüzünü yağmurların değil mümin kardeşlerimizin kanları sularken... Kulaklara çarpan ses, şelale sesi olmayıp acılardan inleyen kardeşlerimizin sesiyken... Göz yaşları mutluluktan değil korkulardan dolayı boşalmaktayken... Gökyüzünde su taşıyan bulutlar, bomba taşıyan uçaklara terk etmişken yerini... Semayı yıldızların değil, yere düşen bombaların ateşi süsler olmuşken... Çocuklar, annelerinin yumuşak sineleri yerine taşlara sarılırken... Zühtten değil yiyecek bir şey bulamadığından bitap düşerken bedenler... Gel kardeşim, bu kurban hayvanı boğazlamadan, bu dava da ya eline bıçağına alan Hz. İbrahim ya da bıçak altına yatan Hz. İsmail olmayı Alemlerin Rabbinden temenni edelim.

Kurban, değerlerin üstündeki bir güce boyun eğmenin, O güç uğruna candan ve canandan vazgeçebilmenin sembolüdür. Pratiğini Hz. Habil’den, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’den alan bir ibadettir.

Hayvanımızı boğazlarken, nefsimizi ayaklar altına almayı, İslam’ın değerleriyle heveslerimiz karşı karşıya geldiğinde arzularımızı boğazlamayı heedefleyelim.

“Babasıyla beraber yürüyüp gezecek çağa erişince: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.

Kurban bayramınızı en içten dileklerimle tebrik eder, İslam dünyasına hayırlar getirmesini cenabı Allah’tan niyaz ederim.

MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

35


GÜNDEME

BAKIŞ

KÜFRÜN DEĞİŞMEYEN OYUNU;

TAVŞANA KAÇ, TAZIYA TUT! Dünya üzerindeki tüm birLEŞMİŞ KAFİRlerin bir araya gelerek, Müslümanların başına her türlü hilelerle, çoraplar örmeye çalıştığı sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Bu yazımızda bazı tespitler yaparak yorumu siz değerli okuyucularımıza bırakmak istiyoruz...

IRAK VE İRAN EKSENİ OLAYLARIN BAŞLANGICI

Maliki, bu zulüm ve alçaklığı yaparken babası İran’dan askeri ve ekonomik yardım alıyordu.

merika ve İngiltere’nin başını çektiği emperyalist birLEŞMİŞ kuvvetler, petrol denizi olan Irak’ı işgal ediyorlar. Sebep; bir diktatörü alaşağı edip ülkenin insanlarına hak ettikleri özgürlüğü(!) yani demokrasiyi getirmek. (Buna akbabalar bile güler)

GELİŞMELER

A

Sonuç olarak Irak işgal ediliyor. Şii ağırlıklı bir yönetim başa getiriliyor. Zaman içerisinde bölgede İran’ın önü açılarak tamamen İran yanlısı fanatik Şii Maliki yönetimi başa geliyor. Amerika ve İngiltere bu duruma sessizdir. Bölgede İran’ın ve dolayısıyla Şii akımların güçlenmesi emperyalistler için önceden planlanmış bir işti. Halbuki İran güya Amerika’nın en büyük düşmanıydı!! Amerika ve İngiltere’nin istediği, bölgede daha büyük çatışmaların olması ve daha çok kan dökülmesiydi. Bunun için yapılacak tek şey Şii fanatiklerin önünü açıp Şii-Sünni mezhep çatışması çıkarmaktı. İran yanlısı fanatik Şii lider Maliki, Amerika ve İngiltere’nin bu umutlarını boşa çıkarmıyordu. Ülkedeki Sünni kesime yönelik; tecavüz, işkence, adam kaçırma, fidye, mallarına el koyma gibi en alçakça ve en onursuzca zulümler yapılıyordu.

36

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014

1- Maliki hükümeti gün geçtikçe İran’a yaklaşıyor ve bölgede İran’ın etkisi artıyor. 2- Şii Maliki yönetimi, Kuzey Irak Kürt bölgesel yönetiminin anlaşmalar gereği hakkı olan petrol gelirinden payına düşeni vermiyor. 3- Sünnilere karşı sistematik zulümler arttıkça Sünni topluluklardan da ciddi tepkiler geliyor. Sünni aşiretler; Şii hükümetin bu zulümlere devam etmesi durumunda yeniden direnişe geçeceklerini ve savaşacaklarını ilan ediyorlar. 4- Amerika ve İngiltere’nin bizzat hazırladığı bu fiili durum gittikçe yine bu emperyalist ülkeleri rahatsız etmeye başlıyor. 5- Amerika ve İngiltere; İran devletinin Maliki hükümetine verdiği desteği kesmesini ve Irak’ın içişlerine karışmamasını istiyor. 6- İşgal güçleri, Maliki hükümetinin İran’la olan ilişkilerini kesmesini istiyor. 7- Sünni aşiretlerin patlama noktasına gelmesi ve yeniden direnişe geçecekleri tehdidinden sonra Amerika ve İngiltere, Şii Maliki hükümetinden daha ılımlı davranmasını istiyor.


I NEDİM BAL 8- Kuzey Irak Kürt bölgesel yönetiminin “Şayet Merkezi hükümet bizim petrol hakkımızı vermez ve daha çok temsil edilmemizin önü açılmazsa, biz de bağımsızlığımızı ilan ederiz” tehdidine karşı; Amerika ve İngiltere acilen Kuzey Irak Kürt bölgesel yönetiminin hakkı olan paranın verilmesini istiyor. 9- Irak’ta göstermelik seçim yapılıyor. Nuri el Maliki’nin rakibi muhalif Şii lider Haydar İbadi hükümeti kurma görevi alıyor. Fakat İran yanlısı kukla Maliki hükümeti istifa edip görevi bırakmıyor. Hatta Maliki’ye bağlı askerler hükümet binasını kuşatıyor. 10- Amerika derhal kuşatmanın kaldırılmasını ve Maliki’nin istifa edip görevi devretmesini istiyor. 11- Amerika ve İngiltere’nin tüm bu taleplerine karşı isteksiz ve ağır davranan üstelik bölgede İran’la daha da sıkı fıkı olan Şii Maliki hükümeti, emperyalist işgalci kâfirler tarafından istenmeyen adam ilan ediliyor. KUZEY IRAK BÖLGESEL KÜRT YÖNETİMİGELİŞMELER 1- Kuzey Irak Kürt yönetimi başkanı Barzani Türkiye ile sıcak ilişkiler geliştiriyor. Amerika, İsrail, İngiltere ve Almanya’nın şiddetle karşı çıkmasına rağmen Türkiye devleti ile bazı petrol ve enerji akışı anlaşmaları imzalıyor. 2- Barzani, öteden beri emperyalist ve siyonist devletlerin taşeronu olan PKK örgütüne karşı olduğunu, bölgede ikinci bir silahlı grup istemediğini açıkça ifade ediyor. PKK’nın silah bırakması ve barış sürecine katılması için baskı yapıyor. Bu amaç doğrultusunda Türkiye’yi ziyaret ediyor. Türkiye devletiyle birlik mesajları veriyor. 3- Amerika ve İngiltere bu durumdan ciddi şekilde rahatsız olduğunu bölgesel Kürt yönetimine bildiriyor. (Çünkü PKK’yı istedikleri zaman istedikleri gibi kullanıyorlar) 4- Bölgesel Kürt yönetimi, merkezi hükümetle ve özellikle Şii lider el-Maliki hükümetiyle ciddi problemler yaşıyor. Şii hükümet, Kürt bölgesinin anlaşmalar gereği hakkı olan petrol gelirlerinden elde edilen kârın bir kısmını vermiyor. İpler iyice geriliyor. Bölgesel Kürt yönetimi askerlerin ve memurların maaşlarını bile vermekte zorlanıyor.

Emperyalist ve Siyonist işgalcilerin asıl maksadı, IŞİD’i bahane ederek Suriye ve Iraktaki diğer Sünni İslam’i grupların meşru direnişini yok etmektir. Suriye hava operasyonlarında atılan bombaların sivil halkı ve diğer İslam’i grupları hedef alması Amerika ve Birleşmiş kafirlerin asıl maksadını ortaya çıkarmaktadır. 5- Barzani, Şii lider Maliki’nin petrol gelirlerinden paylarına düşen kısmı ödememekte ısrar ederse, merkezi hükümetten ayrılacağını ve bağımsızlıklarını ilan edeceklerini açıklıyor. Bu husus yani bağımsızlık için yapılacak referandum (Halk oylaması için) tarih bile belirleniyor. 6- Amerika, İngiltere ve birLEŞMİŞ KAFİRLER buna şimdilik karşı çıkıyorlar. Bu taleplerin zamansız ve yersiz olduğunu söylüyorlar. Irak bölünecekse bunun karar ve zamanını belirlemenin yine emperyalist Amerika ve Avrupa’nın hakkı olduğunu ifade ediyorlar. 7- Bölgesel Kürt yönetimi başkanı BARZANİ; katıldığı BBC programında “özlenen bağımsız Kürt devletine doğru adım adım gideceklerini, artık bunun zamanının geldiğini ve geciktirilemeyecek bir durum olduğunu” açıkça ifade ediyor. Hatta daha önceleri Kerkük’e peşmerge kuvvetlerinin giriş amacının; oradaki insanların canlarını ve mallarını korumak olduğunu ve sadece bu sebeple orada bulunduklarını söylerken, BBC’nin aynı programında açıkça “Kerkük üzerinde vazgeçilmez haklarımız vardır. Ve bu haklarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz” açıklaması yapıyor. SURİYE MÜCADELESİ OLAYLARIN BAŞLANGICI Suriye’de Müslümanlara yönelik 60 yıldır süren zulüm ve vahşet var. Bugünkü zalim Beşar Eset’in babası Katil Hafız (!) Eset 1982 yılında İslami taleplerle ortaya çıkan halka karşı sadece Hama ve Humus şehrinde kadın, çoluk çocuk, yaşlı demeden 30 bin Müslümanı vahşice katletmiştir. Bu MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

37


Yahudilerin caddelere kurdukları dev ekranlarda Filistinli Müslümanların katledilişini seyredip eğlendikleri gibi, bizler de televizyonlarımızın başında güya IŞİD’le mücadele ediliyor bahanesiyle (yalanıyla) binlerce Müslüman’ın öldürülüşüne sevinecek kadar kansız, şerefsiz ve imansız mıyız? Hayır asla!

Amerika’nın ve birLEŞMİŞ KÂFİRLERİN Irak’ı işgal ettikten sonra Suriye’yi askeri olarak işgal etmemesinin sebebi ise, Suriye ordusundan çekinmeleri değil, arkasındaki Rusya devleti ile karşı karşıya gelmek istemeyişleriydi. Bugün Ukrayna’da olduğu gibi... Amerika, İngiltere, İsrail ve Avrupa’nın planı; Suriye’ye direk müdahale etmek yerine Suriye’deki bütün yerel muhalif hareketlerin önünü açarak ve destekleyerek rejimi içeriden halk devrimiyle(!) yıkmaktı. Plan hazırlanmıştı. Planın iki ayağı vardı; Askeri ve Siyasi ayak.

sadece Hama şehrinde yaptığı katliamdır. Diğer şehirlerde yapılan katliamların sayısı ise maalesef bilinmiyor. O gün bugündür Suriye halkı bir korku dünyasında yaşıyor. O kadar ki yolda kendi gölgelerini görseler bile acaba rejimin istihbarat elemanları bizi takip mi ediyor diyecek kadar. Allah kimseyi düşürmesin!.. Suriye’deki Baas rejiminin kurucusu baba Eset ve halen bu zalim rejimin kukla lideri Beşar Eset ve mensub olduğu aile Rusya’nın nüfuzu/siyasi etkisi altındadır. Suriye’nin askeri, ekonomi, siyasi, ticari bütün yapılanmasında Rusya söz sahibidir. Tabiri caizse Suriye, Rusya’nın arka bahçesidir. Hatta size ilginç bir bilgi aktaralım; üst rütbeli Nusayri subaylar ve memurlar Rusya’dan gelen kadınlarla evlenerek ilişkileri akrabalık boyutuna kadar taşımışlardır. Şu an Suriye’de anne tarafı Rus olan birçok kimse vardır. 1994’larda Amerika, İsrail ve emperyalist Avrupa’nın Suriye yönetimini ‘ŞEYTAN’ ilan etmesi ve kesinlikle yok edilmesi gereken düşman olarak görmesinin asıl sebebi; Suriye yönetiminin Rusya’nın kontrolü altında olmasıdır. Bazı saftiriklerin söylediği gibi Amerika ve Avrupa’nın Eset yönetimini istememesi ve açık düşman ilan etmesinin sebebi; Eset ailesinin ve rejiminin zalimliği, gaddarlığı, insan hak ve özgürlüklerini çiğnemesi gibi komik gerekçeler değildir. Asıl mesele; Suriye’deki Eset yani Baas rejiminin Rusya’nın arka bahçesi olması, yeterince işbirliği yapmaması ve bölgede Amerika’nın çıkarlarına uygun düşmemesidir.

38

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014

Suriye ordusu içerisinde büyük çoğunluğu menfaat ve çıkarlarına düşkün olan veya Eset rejimini sevmeyen subaylar ve generallerle işbirliğine gidilerek bunlara bağlı askerlerle ve halktan gönüllü katılımlarla bir ordu oluşturulacaktı. Bu işin askeri ayağı idi. Yine ülkenin siyasette, sanatta, edebiyatta öne çıkan insanlarının oluşturacağı “Suriye Ulusal Birlik” hükümeti kurulacaktı. Bu da işin siyasi ayağı idi. Amerika, İngiltere ve Avrupa bu oluşumu destekleyecek ve büyütecekti. Sonunda Eset rejimi yıkılacak ve ülkede Siyonist İsrail’in, emperyalist Amerika ve Avrupa’nın istediği şekilde, onların çıkarlarına hizmet edecek Demokratik(!) ve Ulusalcı bir kukla hükümeti kurulacaktı. Bu mükemmel ve kusursuz bir plandı. Fakat o zalimlerin unuttuğu bir şey vardı. Alemlerin Rabbi olan Allah tuzak kuranların tuzaklarını başlarına geçirecekti. Suriye’de geçmişten beri İslami hassasiyetlere sahip olan basiretli Müslümanlar bu pis oyunun farkına vardılar. Amerika’nın başını çektiği, İngiltere ve Avrupa’nın da desteklediği Ulusal Birlik Hükümeti’nden ve Özgür (Kukla) Suriye Ordusu’ndan bağımsız olarak kendi birliklerini, kendi cephelerini kurarak Eset rejimine karşı “İslami kimlikli” bir mücadele başlattılar. Bu İslami cepheler, hedef ve amaçlarını açıkça ortaya koydular. Hedeflerinin ilk olarak zalim Eset rejiminden kurtulmak, sonrasında ise“İslami hü-


kümlere bağlı bir devlet yapısı kurmak” olduğunu ifade ettiler. Amerika, Avrupa ve İsrail’in ciddi desteklerine rağmen Özgür (Kukla) Suriye Ordusu ve Ulusal Birlik Hükümeti kayda değer bir başarı sağlayamamıştı. Buna karşılık İslami gruplar her geçen gün Suriye’de etkin ve belirleyici güç olma yolunda emin adımlarla ilerliyorlardı. GELİŞMELER

Bu savaş, IŞİD’le olan bir savaşı değildir. Bu savaş, HAÇLILARIN ve SİYONİSTLERİN Müslümanların kalbine hançer saplama savaşıdır.

1-İslami gruplar ülkenin dört bir yanında Eset güçlerini zayıflattılar. 2-Bir ara ülkenin üçte ikisi İslami grupların kontrolüne geçti. 3-İslami gruplardan bazıları İsrail terör devleti ile sınır olan Golan tepelerine doğru ilerlemeye başladı. 4-Sınır kontrolleri büyük ölçüde İslami grupların eline geçti. 5-Başkent Şam’a 20 km kadar yaklaşıldı. Şam’ın bazı semtlerinde rejim kuvvetleri ile çatışmalar başladı. 6-Beşar Eset’in güvenlik sarayı havaya uçuruldu. Eniştesi ve yakın akrabaları öldürüldü. 7-Beşar Eset’in doğum yeri olan Lazkiye’deki evi sembolik olsa da kuşatılarak taciz ateşi yapıldı. 8- Rusya Dış İşleri Bakanı Lavrov; Beşar Eset’in bu saldırılar karşısında daha fazla dayanamayacağını ve şayet isterse Beşar Eset’i ülkelerinde misafir edebileceklerini açıkladı. 9- Kendilerinin kurduğu ve desteklediği Özgür (Kukla) Suriye Ordusu ve Ulusal Birlik Hükümeti’nden bir umutları kalmayan Amerika, İngiltere ve İsrail hızlı ve acil bir şekilde planlarında değişiklik yapmak zorunda kaldılar. Bu plana göre; İslamcı gruplara karşı önce Eset rejiminin ömrünü biraz daha uzatabilmek için gizli bir destek vermek lazımdı. Sonra da İslami direniş gruplarının ilerleyişini durdurmak ve bellerini kırarak hizaya getirmek gerekiyordu. IŞİD’İN DOĞUŞU Irak hapishanelerinden bir gecede 1500-2000 kişilik bir grup kaçıyor. Bu grup daha sonra Suriye’ye geçiyor. İlk zamanlar Suriye’ye gelen bu

grubun el-Kaide’ye bağlı NUSRA cephesiyle beraber olduğu zannediliyor. Bu grubun liderlik kadrosunun çoğunluğunun tekfircilik/haricilik düşüncesinde olması ve el-Nusra cephesinden bağımsız bazı eylemler gerçekleştirmesi neticesinde el-Kaide’ye bağlı NUSRA cephesi yönetimiyle ters düşüyorlar. El-Kaide liderliği (Zevahiri) bölgeye ihtilafların giderilmesi için hakem olarak Ebu Halid es-Suri’yi gönderiyor. Es-Suri; bu grubun içinden çıkan bir canlı bomba eylemcisinin kendisini patlatması sonucu şehid oluyor(İnşaallah). El Kaide lideri Zevahiri bu eylemi kınıyor ve tövbe ederek derhal el Nusra yönetimine şartsız itaat etmelerini bildiriyor. IŞİD komutanları, Eymen Ez-Zevahiri’ye hakaretler dolusu cevaplar yazıyor ve Ebu Bekir El-Bağdadi liderliğinde bağımsız bir cephe olduklarını ve isimlerinin bundan sonra IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) olduğunu ilan ediyorlar. -SURİYE İSLAMİ DİRENİŞİ ZAYIFLIYOR1-IŞİD, Suriye’de DEVLET olduğunu yani resmi otoritenin kendileri olduğunu söyleyerek bütün İslami grupların silahları ve mal varlıkları ile birlikte kendilerine teslim olup IŞİD’in otoritesine boyun eğmeleri gerektiğini ilan ediyor. 2-IŞİD yönetimi; bu emre karşı gelenleri BAĞİ (İslam devletinin otoritesini tanımayan asiler) olarak kabul edeceklerini açıkça bildiriyor. 3-IŞİD, kendilerine tabi olmayan İslami grupları “BAĞİ” gördüğü için açık düşman olarak ilan MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

39


NEDİM BAL I Emperyalist güçlerden bağımsız ve izinsiz hareket etmek isteyen PYD, IŞİD sopasıyla hizaya getiriliyor. IŞİD IRAK’A DÖNÜYOR

Bu savaş; eski Amerikan başkanı George Bush’un Afganistan’ı işgal ederken dediği gibi; HAÇLI SEFERLERİ’nin bir devamıdır.

ediyor. Başta Ahraruş-Şam olmak üzere yer yer Nusra cephesiyle bile savaşıyor. 4-Zalim Beşar Eset’in doğduğu yer olan Lazkiye şehrinin alınması için bütün İslami gruplar bir araya gelerek üç aylık askeri ve stratejik hazırlık yapıyorlar. 3500 kişiyle başlayacak kuşatmaya saatler kala IŞİD mensupları kontrol noktalarındaki mücahidlere ateş açarak öldürüyorlar. Ortalık bir anda karışıyor ve büyük bir kargaşa başlıyor. Çıkan bu kargaşa sonucu tüm gruplar birliklerini geri çekerek operasyon iptal ediliyor. 5-IŞİD, İslami grupların ve Nusra’nın komutanlarına karşı suikastler düzenliyor. 6-Ortaya çıkan bu yeni durum karşısında Müslümanların moral ve motivasyonları bozuluyor. Zalim Eset rejimine ve onların destekçisi İran ve Hizbullat’a karşı ilerleyiş resmen duruyor. 7-Müslümanların kontrolünde olan bazı bölgeler Eset rejiminin eline geçiyor. Müslümanların en kuvvetli olduğu HALEP şehri bile bir ara neredeyse Eset rejiminin tamamen eline geçecek hâle geliyor. 8-IŞİD bu dönemde sadece İslami gruplarla ve PYD ile yani PKK’nın Suriye’deki kolu ile savaşıyor. 9-Eset rejiminin taş üstünde taş bırakmayan uçakları, yerleri belli olmasına rağmen ne hikmetse IŞİD’in hâkim olduğu bölgelere bomba yağdırmıyor. 10-PKK yani PYD’nin Suriye’de bağımsız Özerk Kürt devleti kurma hayali IŞİD sebebi ile bir türlü gerçekleşmiyor.

40

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014

IŞİD’in Suriye’deki bu katı tutumu ve gerçekleştirdiği infazlar neticesinde, İslami grupların birçoğu birleşerek IŞİD’e karşı mücadele etmeye başladılar. El-Kaide’ye bağlı Nusra cephesi bile istemeyerek de olsa yer yer IŞİD ile savaşmak zorunda kaldı. Tüm bu olayların neticesinde Suriye’de ciddi anlamda imaj ve güç kaybeden IŞİD birçok yerden çekilerek Irak sınırındaki Rakka şehrine yerleşti. IŞİD’in Müslüman gruplara ve önderlerine karşı takındığı bu zalimce tavır ve anlayış yine bu grubun içinde yer alan birçok samimi gencin IŞİD hareketini sorgulamalarına sebep oldu. Birçok genç bu hareketten ayrılmak istese de bunu yapmak zordu. Çünkü bunu dile getirmek bile onlar hakkında “BAĞİ” hükmünün verilmesine yeterliydi. IŞİD’e yani İslam devletine(!) “BAĞİ” olmanın hükmü ise belliydi... Artık IŞİD, Suriye’de övülen değil kınanan ve fitne çıkaran bir grup olma yoluna girmişti. İslami gruplara karşı sergiledikleri katı tavır ve eylemlerinden dolayı, kendi mensupları tarafından bile sorgulanmaya ve zayıflamaya başlayan IŞİD, birdenbire Irak’ta büyük bir şov ile sahneye çıktı. Koca Musul şehrini birkaç saat içinde aldı.(!)Peki bu olay nasıl oldu? Musul valisi; 10 bin kişilik orduya tüm silah ve teçhizatlarını sağlam olarak bırakıp geri çekilme emri verdi ve Musul iki saat içinde savaşılmadan alındı (Bu emir nereden geldiyse!!!). IŞİD bir anda Musul’a hâkim oldu. Olay dünya gündemine bomba gibi düştü. IŞİD’in ilk yaptığı iş Şii askerleri öldürmekti. Gazze’de ölen binlerce Müslüman’ın, Suriye’de Eset rejiminin öldürdüğü yüzbinlerce Müslüman’ın, Şiilerin öldürdüğü binlerce Sünni Müslüman’ın, Myanmar’da Budist keşişlerin Müslümanlara yönelik vahşi katliamlarının görüntülerini dünyaya yaymayan ve üstelik meseleyi kapatmak isteyen Amerika ve İngiltere’nin CNN ve BBC kanalları birden devreye giriyor ve sanki yüzbinlerce Şii, yüzbinlerce Ezidi, yüzbinlerce


I NEDİM BAL PYD’li öldürülmüş gibi dünyaya yayınlar yapmaya başlıyorlar. Irak’ın tümünde bir IŞİD korkusu oluşturuyorlar. Zaten IŞİD’in genel çoğunluğunun kodlarının da buna gayet müsait olması işlerini kolaylaştırıyor. Irak’ta yaşayan tüm Şiiler, azınlıklar ve Kürtler hatta Irak dışında yaşayan tüm insanlar bile sanki IŞİD bir yerlerden çıkacak, evimizin içine girecek

Zamanında Anadolu da işgale karşı direnen ‘Kuva-i Milliye’güçlerini yine bu emperyalist ülkeler, bugünün ifadesiyle terörist bir hareket olarak görmüyorlar mıydı!?

ve kafamızı kesecek korkusuyla yaşamaya başlıyor. Müthiş bir şekilde IŞİD korkusu topluma pompalanıyor. Bu korku algısının oluşturulması için BBC ve CNN kanalları yoğun çaba harcıyorlar. Amerika’lı gazetecilerin(!) öldürülme görüntülerinin üzerine açıklama yapan ve IŞİD tehlikesine dikkat çeken Amerika Başkanı Obama’nın bir saat sonra özel çiftliğinde golf oynaması ve etrafındakilerle şakalaşması ne kadar samimi olduğunu gösteriyor. IŞİD Musul’a girince bankalarda hazır bekleyen(!) altınlara ve dolarlara el koyuyor. Musul barajı da ele geçiriliyor. Ardından elektrik santralleri ve petrol rafinerisi ele geçiriliyor. Artık IŞİD; dünyanın en zengin ve en acımasız örgütü olmuştu!!! (Ya da bize öyle gösterilmek isteniyordu.) Öyleki 2001 yılında Amerika ve birLEŞMİŞ KAFİRLER tüm güçleriyle Irak’a saldırdıkları halde ufacık bir sınır kasabasını 15 günde alamamışken ne hikmetse IŞİD 1-2 gün içinde Irak’ta devletini kuruyor ve hedefini açıklıyordu; “Bağdat’ı alacağız.” IŞİD büyük bir hızla Bağdat’a doğru ilerliyor. Şii Maliki hükümeti gelişmelerden dolayı son derece endişeliydi. Nuri el-Maliki, acilen Amerika’nın yardımını istedi. Fakat Amerika başkanı Obama “Bu sizin iç meselenizdir. Biz karışamayız. Kendiniz çözmeniz gerekir.” cevabını verdi gülerek... Televizyon ekranlarında bu açıklamayı yaparken bile gözlerden kaçmayan alaycı gülümsemesi çok anlamlıydı. IŞİD, Bağdat’a 30 km yaklaştı. İran ve Maliki hükümeti çaresizlik içinde…

IŞİD İLE HİZAYA GETİRİLEN İRAN VE IRAK Şİİ HÜKÜMETİ 1-İran, Maliki hükümetine olan desteğini keseceğine dair garanti verdi. 2-Maliki görevden çekileceğini ve yeni hükümeti tanıyacağını ilan etti. 3-Kuzey Irak Kürt bölgesel yönetiminin petrol gelirinden payına düşen paralar transfer edilmeye başlandı. 4-Şiiler, yeni kurulacak hükümetin içinde Sünnilere ve Kürtlere daha çok temsil hakkı verileceğini garanti etti. 5-Bu gelişmeler sonucu Amerika hava saldırılarına başladı ve IŞİD mevzilerini vurdu. Şiiler soluk aldı ve ilerlemeye başladı. Bağdat şimdilik kurtuldu. Amerika ve İngiltere IŞİD sopasıyla bu sefer İran ve Maliki’yi hizaya getiriyor. IŞİD İLE HİZAYA GETİRİLEN KUZEY IRAK KÜRT YÖNETİMİ Önceleri Şiilerle savaşan ve bizim Kürt bölgesel yönetimiyle bir sorunumuz yok diyen IŞİD, birden Kuzey Irak Kürt bölgesel yönetimiyle ciddi bir savaşa girişiyor. Peşmergeler dağılıyor. Öyleki peşmerge kadınları bile cepheye çıkıyor. Adım adım IŞİD tehlikesi büyüyor. IŞİD Erbil’e biraz daha ilerlese Kuzey Irak Kürt bölgesel yönetimi diye bir şey kalmayacak. Bu sefer Nuri el-Maliki gibi Barzani de Amerika’ya acil yardım çağrısı yapıyor. Amerika başkanı Obama, Şii Maliki hükümetine verdiği ceMUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

41


vabın aynısını veriyor gülerek; “Olayları endişe ile takip ediyoruz. Fakat bu sizin iç meselenizdir. Bizim müdahale etmemiz doğru olmaz.” IŞİD tehlikesini kapılarının önünde gören Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Barzani, Irak merkezi hükümetinin içinde kalacağını ve bağımsızlık için halk oylamasından vazgeçtiğini ilan ediyor. Kerkük’ün bir Kürt bölgesi olduğu ve üzerinde vazgeçilmez hakları bulunduğu iddiasından vazgeçeceğini bildiriyor. Türkiye ile yapılan enerji anlaşmalarını ağırdan alacağını garanti ediyor. PKK yani PYD ile yakınlaşmayı ve ortak güç kurmayı kabul ediyor. Böylece Amerika ve İngiltere, Kuzey Irak Kürt bölgesel yönetimini de IŞİD sopasıyla hizaya getiriyor. IŞİD KİMDİR? 1-IŞİD’in yönetim kadrosu ve tabanın çoğunluğu tekfirci zihniyete sahiptir. 2- Bu grubun içerisinde sayıları hiç de az olmayan ve bazı mecburiyetlerden dolayı bu grubu terk edemeyen veya meseleleri idrak etmekten uzak birçok samimi, ihlaslı, yiğit Müslümanlar da vardır. Bunlar tekfir akidesine ve zihniyetine sahip değillerdir. 3- IŞİD’in emperyalist ve siyonist bir proje olduğunu söylemek; IŞİD örgütünün içinde yer alan bütün insanların Amerikan, İngiliz veyahut İsrail casusu, işbirlikçi olduğu anlamına gelmez. Bu örgütün içinde savaşan herkesi bir casus, bir hain, bir münafık gibi göstermeye çalışmak büyük bir haksızlık, zulüm ve iftiradır. Bunun hesabını Allah’a vermek zordur. Çünkü aklı başında hiçbir insan, sırf emperyalist ve siyonistler istiyor diye onlara hizmet etme aşkına sıcak yataklarını, eşlerini, çocuklarını, rahatını, terk edip 50 derece sıcağın altında yarı aç yarı tok kurşunların dans ettiği, tank ve uçak bombalarının adeta on şiddetinde depremler gibi ortalığı sarstığı ve parçalanmış insan cesetleriyle dolu bir ortamın içine girmez...

42

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014

Amerika ve İsrail aşkı uğruna hiç kimse canlı bomba olmayı kabul etmez... Bu insanların birçoğu samimi, gayretli ve idealisttir. Emperyalistlerin veya siyonistlerin amaçlarına bilerek, isteyerek hizmet etmek için asla can vermezler. Fakat mensup oldukları tekfir anlayışı/akidesi ve çatısı altında buluşup organize oldukları IŞİD tercihi yanlış bir tercihtir. Tekfir inancı ve IŞİD örgütünün eylemleri emperyalistlerin ve siyonistlerin ekmeğine yağ sürmektedir. Tekfirci zihniyet; Hz. Ali’yi ve sahabeleri dahi öldürmekten çekinmemiştir. O günden bugüne tüm TEKFİR HAREKETLERİ İslam ümmetinin birliğini, bütünlüğünü, huzurunu bozmuş ve İslam’a en büyük zararı veren akımlardan olmuşlardır. Maalesef İslam düşmanı emperyalist ve siyonist kâfirler, TEKFİR inancına mensup olan samimi fakat bir o kadarda cahil olan kimseleri her zaman kullanmış ve işleri bitince de bir kâğıt gibi buruşturarak bir dahaki kullanım vaktine kadar tarihin çöp sepetine atmışlardır. 4- Şu günlerde Amerika’nın, tüm birLEŞMİŞ KAFİRLER’in ve onların kuklası münafık Arap yönetimlerinin IŞİD’i bahane ederek Irak ve Suriye’yi vurmak istemesinin tek sebebi; Amerika, İsrail, İngiltere ve Almanya’nın bölgede yeni dengeler oluşturarak, Ortadoğu’da yükselen İslami yönetim taleplerini ve direnişi durdurmaktır. Diğer bir sebep ise; kölelikten öteye geçemeyen onursuz, münafık Arap yönetimlerini korumaktır. IŞİD sadece çok güzel bir bahanedir!!!Bundan takriben 100 yıl önce; İtalyanı, Fransızı, İngilizi, Rus’u, Ermenisi, Yunanı, Avustralyalısı, kısacası tüm birLEŞMİŞ KAFİRLER’in birlik olup, üzerinde yaşadığımız bu topraklara, hilafetin merkezine, Anadolu’ya, Balkanlar’a, Hicaz’a, Şam’a, Filistin’e, Afrika’ya saldırmalarının; kadınlarımıza, kızlarımıza tecavüz edip, çocuklarımıza varıncaya kadar hiç acımadan işkenceyle katletmelerinin, köylerimizi ve şehirlerimizi yakıp yıkmalarının sebebi de IŞİD miydi? O gün de IŞİD mi vardı??? Unutmayın! Zamanında Anadolu da işgale karşı direnen ‘Kuva-i Milliye’güçlerini yine bu emperyalist ülkeler, bugünün ifadesiyle terörist bir hareket olarak görmüyorlar mıydı!?


I NEDİM BAL Ne olur uyanın Müslümanlar! Ey aydın ve İslamcı sıfatları ile televizyon televizyon dolaşıp, Amerika ve İsrail ağızlarıyla konuşan sözüm ona gazeteci/yorumcu müsveddeleri mankurtlar!!! En çok da sizler uyanın. Bu milleti yalan yanlış bilgilerle aldatmayın. Onların derdi IŞİD değil. Onların derdi mazlumları, zavallıları, çaresizleri kurtarmak değil. Onların tek derdi İslam’ı ve Müslümanları yok etmek. Emperyalist ve Siyonist işgalcilerin asıl maksadı, IŞİD’i bahane ederek Suriye ve Iraktaki diğer Sünni İslam’i grupların meşru direnişini yok etmektir. Suriye hava operasyonlarında atılan bombaların sivil halkı ve diğer İslam’i grupları hedef alması Amerika ve Birleşmiş kafirlerin asıl maksadını ortaya çıkarmaktadır. Amerika, İngiltere ve İsrail orada çözüm değil sorunun ta kendisidir. Zalim Eset rejiminin 11 bin insana yaptığı korkunç işkencelere ait 55 bin kare yanlış okumadınız 55 bin kare işkence fotoğraflarını şu an dünya hatırlıyor mu? Yine zalim Eset rejiminin attığı kimyasal bomba ile bir gecede ölen takriben 2 bin insanı şu an dünya hatırlıyor mu? Peki, dünya neyi hatırlıyor? Öldürülen 2 tane gazeteciyi (ya da Amerikan istihbarat elemanını). Yani Eset rejiminin öldürdüğü 300 bin insanın canı can değil mi? Onların da çocukları, babaları, anneleri, yakınları ve geleceğe dair güzel hayalleri yok muydu? Son 30 yıl içinde Amerika’nın, İngiltere’nin, İsrail’in, Fransa’nın, Rusya’nın, Çin’in, Budist keşişlerin; Afganistan’da, Filistin’de, Çeçenistan’da, Myanmar’da, Irak’ta, Suriye’de, Bosna’da, Doğu Türkistan’da, Açe’de, Somali’de, Sudan’da, Cezayir’de de de de... öldürdüğü, katlettiği, yaktığı, tecavüz ettiği 3 milyonun üzerindeki insanın canı can değil miydi? Onlar bunu hak edecek ne yapmıştı? Madem birLEŞMİŞ KAFİRLER’in vicdanı vardı bu vicdan Müslüman katliamlarına ne yaptı!? Onların kara vicdanı sadece kendilerine mi çalışıyor!?

IŞİD sadece çok güzel bir bahanedir!!!Bundan takriben 100 yıl önce; İtalyanı, Fransızı, İngilizi, Rus’u, Ermenisi, Yunanı, Avustralyalısı, kısacası tüm birLEŞMİŞ KAFİRLER’in birlik olup, üzerinde yaşadığımız bu topraklara, hilafetin merkezine, Anadolu’ya, Balkanlar’a, Hicaz’a, Şam’a, Filistin’e, Afrika’ya saldırmalarının; kadınlarımıza, kızlarımıza tecavüz edip, çocuklarımıza varıncaya kadar hiç acımadan işkenceyle katletmelerinin, köylerimizi ve şehirlerimizi yakıp yıkmalarının sebebi de IŞİD miydi? O gün de IŞİD mi vardı???

Bu savaş; eski Amerikan başkanı George Bush’un Afganistan’ı işgal ederken dediği gibi; HAÇLI SEFERLERİ’nin bir devamıdır. Bu savaş, IŞİD’le olan bir savaşı değildir. Bu savaş, HAÇLILARIN ve SİYONİSTLERİNMüslümanların kalbine hançer saplama savaşıdır. Amerikan uçakları IŞİD’in üzerine bomba yağdırırken ölen, parçalanan Müslümanlar ve masumlar için zil takıp oynayacak mıyız? Hayır asla! Yahudilerin caddelere kurdukları dev ekranlarda Filistinli Müslümanların katledilişini seyredip eğlendikleri gibi, bizler de televizyonlarımızın başında güya IŞİD’le mücadele ediliyor bahanesiyle (yalanıyla) binlerce Müslüman’ın öldürülüşüne sevinecek kadar kansız, şerefsiz ve imansız mıyız? Hayır asla! Allah’ım sen bu ümmete acı. Bu ümmete merhamet et. Bizlere insaf, feraset, adalet, birlik, beraberlik ver. Âmin, âmin, âmin... Allah’a emanet olunuz.

Gazeteci olduğu dahi şüpheli olan 2 insana karşılık 3 milyon insan öyle mi? İşte batının ikiyüzlülüğü ve adaleti! MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

43


Hadis-iSerif sallallahu aleyhi ve sellem

‫الل‬ َّ ‫رضي‬ َ ‫عن ابن عباس‬ ‫كنت رديف النيب‬:‫عنهما أنه قال‬ َ ‫ يا‬:‫صلى هللا عليه وسلم فقال‬ ‫غالم أال أعلمككلمات ينفعك‬ :‫ بلى فقال‬:‫هللا هبن فقلت‬ ‫احفظ هللا حيفظك احفظ هللا‬ ‫جتده أمامك تعرف اليه يف الرخاء‬ ‫يعرفك يف الشدة وإذا سألت‬ ‫فاسأل هللا وإذا استعنت فاستعن‬ ‫باهلل قد جف القلم مبا هوكائن‬ ‫فلو أن اخللقكلهم مجيعا أرادوا‬ ‫أن ينفعوك بشيء مل يكتبه هللا‬ ‫عليك مل يقدروا عليه وإن أرادوا‬ ‫أن يضروك بشيء مل يكتبه هللا‬ ‫عليك مل يقدروا عليه واعلم أن‬ ‫يف الصرب على ما تكره خرياكثريا‬ ‫وأن النصر مع الصرب وأن الفرج‬ .‫مع الكرب وأن مع العسر يسرا‬

AKLIN NİHAYETE ERDİĞİ NOKTADA BAŞLIK ATMAK YA DA

KADERİN SİNELERİ HAREKETE GEÇİREN CİLVESİ

ZORLUK-KOLAYLIK

Z

ayıf yaradılışlı, aciz, sınırlı ve mahdûd bir varlık olan insanoğlunun, kendisine bahşe-

dilen nisbi bilgi ile ortaya koyduğu bazı eserler, icatlar ve aletler insanlığı hayrete sevketmekte, oldukça iltifata mazhar olmakta ve neredeyse bütün insanlarda ilgi uyandırmaktadır. Ömrü sınırlı, gücü sınırlı, iradesi ve bilgisi sınırlı, zaman ve mekanı sınırlı, hareket alanı sınırlı olan insanoğlundan, bu denli hayret verici eser ve icatların neşet etmesi gerçekten dikkat çekici olsa bile, Müslüman bakış açısı; hiçbir bilgi ile kuşatılamayan, kendisini herhangi bir sınır, süre, zaman ve mekanın zora sokamayacağı alemlerin Rabbinin bu icat ve eserlerdeki lütuf ve ihsanını gözardı etmez. Kendisi bile başlı başına Allah azze ve celle’nin ilminin bir eseri olan insanın, sınırlı ilmi ile calib-i dikkat eserler ortaya koyması, teknoloji denilen ibretler aleminde her gün yeni bir keşifle huzurumuza çıkması, yüce Allah’ın eşsiz ve benzersiz il-

44

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


I ALİ YÜCEL minin bir nebze yansıması sayılabilecek şu kainat ve evrendeki mükemmel yaradışına olan imanımızı artırıyor mu acaba? Yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, dünyada mevcut bulunan denizler ve bunların yedi misli deniz de mürekkep olsa Allah celle celaluhun ilmini yazmakla bitiremezler. Vücudumuzdaki her bir hücre ve görevi, damarlarımızda hareket halindeki kan ve içerisinde barındırdığı onlarca mikro organizma, yemek yemeğe başlamamızla devreye giren sindirim sitemimizin her bir uzvu ve hareketi, onlarca iletiyi ayrı ayrı değerlendirebilen beynimiz ve sayısız fonksiyonları, okyanusların derinliklerinde insanlığın keşfinden uzak canlılar ve bunların rızkı, evrenin derinliklerinde cereyan eden ve bizim muttali olamadığımız hadisler, onlarca gözün hain bakışı ve kalplerden geçen sayısız istek ve arzu, kendisine tayin edilen yörüngede yüzüp giden yıldızlar, toprak altında cereyan eden onlarca olay, balta girmemiş ormanlarda insan yüzü görmemiş ağaçların dallarından yavaş yavaş yere süzülen yapraklar, dünyanın varedildiği günden beri yaşamış bütün canlılar ve yapıp yapmadıkları ameller, bundan sonra yaradılacak olan bütün canlılar ve rızıkları, ecelleri, amelleri, hal ve hareketleri, her bir damlası bir bilgi doğrultusunda yeryüzüyle buluşan yağmur ve kar ve saymaya çalışsak ömrümüzün kifayet etmeyeceği daha birçok olay en ince ayrıntısıyla kaydedilecek olsa bu, Allah azze ve celle’nin sonsuz ilminden hiçbir şey eksiltmez. İnsanlar, her hangi bir konuda plan ve program yaptıklarında, her hangi bir olayı kayda geçmek istediklerinde bu, onlarca sayfa veya klasör yer işgal etmektedir. Kendisi bir mikro alem olmasına rağmen nice makro alemleri bünyesinde barındıran insanoğlu, evren ve kainatta cereyan eden bunca hadise ve olay şayet kayda geçilecek olsaydı ne tür bir veri depolama cihazı bunları kuşatabilir ve sayabilirdi acaba? Bu bahsettiğimiz şeylerin de ötesinde olan, sonu ve sınırı bulunmayan bir ilme sahip Allah azze ve celle’nin meşieti, iradesi ve ilmi doğrultusunda cereyan etmektedir bütün olaylar. Meseleye bu açıdan baktığımızda başımıza gelen “nimet”ten de haberdardır Rabbimiz, “nigmet”ten de. O, yaşadığımız afetleri bildiği

gibi gark olduğumuz rahmetlerden de habersiz değildir. İster peygamber olsun ister peygambere tabi bir insan, ister işçi olsun ister patron, ister amir olsun ister memur, ister öğrenci olsun ister öğretmen, ister kadın olsun ister erkek, ister yaşlı olsun ister genç bütün insanların başlarına çeşitli olaylar, hastalıklar, afet ve musibetler gelebilmektedir. Herkes az önce bir nebze olsun kendisine dikkat çekilen el-Alîm olan Zât-ı Zü’l-Celâl’in ilminden kurtulamayacak şekilde çeşitli darlık ve zorluklara maruz kalabilmektedir. İki evladının kavgasına ve neticede birisinin şehit oluşuna şahit olmuştur Hz. Adem. Hanımına tahammül göstermek zorunda kalmıştır Hz. Nuh ve Hz. Lut. Baba zulmüne uğramış, ateşlerde yakılmak istenmiştir Hz. İbrahim. Kardeş kıskançlığına maruz kalmış, zindanlara ve kuyulara atılmıştır Hz. Yusuf. İftiralar atılmıştır kendisine. Kendisine inandığını söyleyen nasipsiz güruhlar tarafından şehit edilmiştir Hz. Zekeriyya ve Hz. Yahya. Hakarete uğramıştır Hz. Muhammed en yakınları tarafından, taşlanmıştır serserilerce. Sessiz sessiz yalvaracak kadar hastalığa müptela olmuştur Hz. Eyyüb. Ve bunların dışında nice badire, hadise ve sıkıntılar. Yani peygamberler bile iltimasa tabi tutulmamış, kulluğun gereği olan sabır makamını müşahadenin en ulvi örneklerini sunsunlar diye imtihana tabi tutulmuşlardır. Bu imtihan bazen öyle içinden çıkılmaz hal almıştır ki Kur’an-ı Kerim ifadesiyle peygamberler ve müminler “Allah’ın yardımı ne zaman?” diye sorar olmuşlardır. Meşgul ettiğimiz şu dünyada her insanın başına sıkıntı ve meşekkatler gelebiliyorsa bir müslümana yakışan; iman ettiğini söylediği peygamberlerin yolundan gitmektir. Havanın en kasvetli zamanında bile güneşi ümit etmek, karanlıklarda aydınlığı gözlemek, musibetlerin tam içersinde göz kırpan müjdeye tebessüm etmek, ateşin içindeki ilahi serinliği hissetmek... Kalplerine iman nuru nakşedilmiş salih ve muttaki kulların ulaştığı bu makama ulaşmak için halis iman ve salih amel gereklidir. Müslümanlar kendi üzerlerine düşen görevleri yaptıklarında görünen ve görünmeyen alemlerin Âlim’i, her şeyi ilmi ile kuşatan Allah, MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

45


ALİ YÜCEL I

İnsanlar, her hangi bir konuda plan ve program yaptıklarında, her hangi bir olayı kayda geçmek istediklerinde bu, onlarca sayfa veya klasör yer işgal etmektedir. Kendisi bir mikro alem olmasına rağmen nice makro alemleri bünyesinde barındıran insanoğlu, evren ve kainatta cereyan eden bunca hadise ve olay şayet kayda geçilecek olsaydı ne tür bir veri depolama cihazı bunları kuşatabilir ve sayabilirdi acaba? Bu bahsettiğimiz şeylerin de ötesinde olan, sonu ve sınırı bulunmayan bir ilme sahip Allah azze ve celle’nin meşieti, iradesi ve ilmi doğrultusunda cereyan etmektedir bütün olaylar. Meseleye bu açıdan baktığımızda başımıza gelen “nimet”ten de haberdardır Rabbimiz, “nigmet”ten de. O, yaşadığımız afetleri bildiği gibi gark olduğumuz rahmetlerden de habersiz değildir.

46

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014

kendilerine vadettiği lütuf ve ihsanı kullarına gösterecek ve peygamberlerini muzaffer kıldığı gibi peygamberlerinin yolundan giden salih kulları yeryüzüne varis kılacaktır. Ama iş, İbrahimi duruşta, Muhammedi bakışta ve Meryemsi iffet ve masumiyette gizlenmiştir. Musibetleri veren onlardan habersiz olmayacağına göre tayin ettiği vade geldiğinde musibetleri kaldıracak ve fetihler müyesser olup insanlar Allah’ın dinine bölük bölük akın edeceklerdir. Sabır tiryakını koklayan, acı da olsa onun tadına katlananlar içindir tüm bu müjdeler. Zira ilmi sonsuz ve nihayetsiz bir Rabbin iradesi doğrultusunda cereyan eden olayların içersinde zalimler alimlere babalık etmekte, alimlerden zalim doğup aleme ibret olmaktadır. Bu kadar işve ve cilveyi değerlendirirken bu olayların yaratıcısını ve O’nun ilmini gözardı ederek yapılacak her değerlendirme beyhude, boş, anlamsız ve manasız olmaya mahkumdur. Bu sebeple bizlerde sıkıntı ve darlık çekiyorsak, musibetlere ve fitnelere maruz kalıyorsak alemlerin Rabbinin başımıza gelen musibetlerden habersiz olmadığını bilerek, zorluğun içinde gizlenen kolaylığı, musibetin içinden göz kırpan rahmeti gözlemeliyiz. Evladının kendisine iman etmemesi Hz. Nuh için zorluktu ama her zorlukla beraber bir kolaylık mutlaka olacaksa Hz. Nuh’a kıyamete kadar iman edecek evlatlar nasip ederdi Allah. Ateş zorluk ise İbrahim için, ateşin Rabbi serin ve selametli kılarak kolaylık gösterecekti haliline. İsmail’i kurban etme emri zorluk ise cennetlerden hibe edilen koç kolaylık olacaktı İbrahim için. Hacer için Kabe ve civarının ıssız, sessiz ve kimsesiz, ekinsiz ve susuz olması zorluk ise İsmail’in ayaklarının altından fışkıran zemzem kolaylık olurdu, Allah insanların kalplerini öyle bağlardı ki bu çorak topraklara, her şeylerini feda etmek için gayret gösterirlerdi insanlar, paylaşmak isterlerdi ellerindeki envai çeşit nimeti Hacer’in hatrı için. Firavun zorluksa Musa’ya, Firavun’un hanımını kolaylık kılardı Allah. Deniz zorluk ise âsâ ne güne dururdu Musa’nın elinde. Bu zor günlerin hatırına mı daha ilk peygamberlik nimetine mazhar olduğunda “Elindeki de nedir ey Musa?” sorulmuştu acaba


I ALİ YÜCEL kendisine. Hayatı boyunca iffet timsali olarak yaşayan Meryem’e iffetsizlik iftirası zor geldiyse konuşur kundaktaki İsa kolaylık olsun anasına diye. Güçsüz mü düştün ey Meryem, zorda mı kaldın, hafif salla hurma ağacını yağacak sana Rabbinin kolaylıkları. Mahzun olma sen, öyle zorluklar çektin ki kıyamete kadar iffeti senden daha iyi anlatacak lisan da kelam da olmayacak ey Meryem! Bu Rabbinin kolaylığıdır senin için. Suskunluğun da bunca zorluğun ardından temaşa ettiğin kolaylıklar içindi zaten. Taif’te taşlandıysan ey Resul, köle Addas iman eder de kolaylık olur sana. İnsanlar içindeki en büyük destekçilerini mi kaybettin yâ Habiballah, “hüzün yılı”nı mı yaşadın, zorda mı kaldın? Mahzun olma sen, öteler ötesine, kuvvet ve kudretin asıl sahibine çıkarılacak ve müşahade edeceksin İsra-Mi’rac kolaylığını. Mekke nasipsiz mi davrandı sana ne güne durur Medine! Ebu Cehil zorluk hayatında Ömer var kolaylık sana. Amcan Ebu Leheb zorluksa Ebu Talib var kolaylık sana. Bedir’de sayı azlığı zorluksa şayet işte nişanlı beşbin melek kolaylık sana. Hudeybiye zorluksa sana, varılan antlaşmanın kasvetli şartları içersinde tebessüm eden “Mekke Fethi” kolaylık sana. Tependeki haç işareti mahzun mu bıraktı seni ey Mescid-i Aksa, baksana Selahaddin yaklaşıyor sana. Ey Moğol saldırılarında annesinin sinesine sinmiş yavru kafanı kaldırsana Seyfeddin Kutz gelmiş seni kurtarmaya. Ya Ayasofya, niçin mahkum ve masumsun böyle sevinsene, karşında Fatihin işte. Niye mahzunsun ey Dicle? Rengin, İslam kütüphanesinin rengi mi öyle? Sevin ey Dicle, yürüyen kütüphaneler kazandırdın bizlere, kuyuda ezberinden kitap yazdıran Serahsiler, hapishaneyi medreseye çeviren İbn Teymiyyeler, tek başına medrese olan Suyutiler hediye ettin bizlere. Ve sen ey ruhu izmihlale uğramış müslüman ah bir gelsen kendine, haçlı-siyonist ittifak ve yardakçılarının, takiyye dininin mensubu ihanet şebekelerinin ve senden gözüküp sana düşman olan İbn Sebe’lerin zorlukları içersinde ne kolaylıklar gizledi Allah sana. Ah bir farkında olsan sahip olduğun cevherin, farkına da varacaksın Kudüs’ün Selahaddin’i sensin. İstanbul’un Fatih’i sen ola-

caksın, Endülüs’ün Tarık b. Ziyad’ı sen. Arakanlı mazlumların imdadı, Irak ve Şam’lı yetim ve dulların ümidi, Afganlı garibanların hâmisi ve ümmetin kimsesizlerinin kimsesi sen olacaksın. Yeter ki bil, yeter ki iman et ve inan “kolaylıklar zorluklarla beraberdir.” Güneş, kasvetli bulutların ve gecelerin ardından doğacaktır. Nur olanca aydınlığıyla karanlığı boğacaktır. Son cümlesi ile istişhad edeceğimiz özlü, etkileyici ve kulluğu öğretici bir hadis-i şerifle bitirelim. Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan nakledildiğine göre şöyle demiştir: Bir gün Hz. Peygamber’in terkisinde bulunuyordum. Bana: “Yavrucuğum, kendileri ile Allah’ın sana fayda vereceği bazı kelimeler/kaideler öğreteyim mi?” diye sordu. Ben “Evet, öğret” diye cevap verdiğimde şöyle buyurdu: “Allah’ın buyruklarını gözet ki, Allah da seni gözetip korusun. Allah’ın emir ve yasaklarını gözet, O’nu önünde bulursun. Bolluk içindeyken (emirlerine bağlı kalmakla) sen Allah’ı tanı ki O da darlığa düşünce (kurtarmak suretiyle) seni tanısın. Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste. Yardım dileyeceksen, Allah’tan dile! (Kaderi yazan) kalem olacaklar(ı kaydedip) kurumuştur. Şayet bütün mahlukat, Allah’ın senin için takdir etmediği bir şey ile sana fayda vermek isteseler buna güçleri yetmez. Aynı şekilde Allah’ın senin için takdir etmediği bir şey ile sana zarar vermek isteseler buna da güçleri yetmez. Bilesin ki hoşuna gitmeyen şeylere sabredersen bunda birçok hayır vardır. (Unutmayasın ki) zafer sabırla, sevinç üzüntüyle, kolaylık da zorlukla birliktedir.”(1)

----------------------------------------------------1. İmam Ahmed, Müsned 1/307 (Hadis no: 2804) Benzer rivayet için bkz. Tirmizi, Kıyâmet 59. (Hadis no: 2685) İmam Tirmizi, rivayet için “Hasen, Sahihtir” demiştir. İmam Nevevi’nin el-Erbaîn’de (Meşhur “Kırk Hadis” isimli eserinde) zikrettiği rivayet de, Tirmizi rivayetidir.

MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

47


Nebevi Aile

İSLÂMÎ TERBİYE EŞ SEÇİMİYLE BAŞLAR

H

amd alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Rasulüne, onun ailesine ve ashabına salat ve selam olsun. Allah’ın selamı tüm Müslüman kardeşlerimin üzerine olsun. Bismillah Evlatlarımızı İslami terbiye, eğitim ve ahlak üzere yetiştirme arzusunda olmak çok mühimdir. Burada şöyle bir soru kafanızı karıştırabilir: “Müslüman olan hangi ebeveyn çocuğunu İslam ahlakı üzere yetiştirmek istemez?”Elbette akıllı, şuurlu bir müslümanın hayattaki en büyük hedeflerinden biridir çocuklarını İslam ahlakıyla terbiye etmek. Ama gelgelelim pratiğimize baktığımızda bu konuda çok da isabetli ve doğru adımlar attığımız, hatta kafa yorduğumuz dahi söylenemez. Büyüklerimizin bir lafı vardır : “Çocuk yetiştirmek

48

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014

dünyadaki en zor meslektir.” Ama biz anne-baba olarak veya anne-baba adayı olarak dünyevi diğer görevlerimizi, her şeyden daha önemli olan bu vazifemize yeğlemişiz. İşte ilk adımda kaybettiğimiz nokta burasıdır. Evli olmayanların eş adaylarında aradığı özelliklerden en önemlisi İslami terbiye üzerine çocuklarını yetiştirmede kendisine destek olacak, hata ederse onu düzeltecek ve terbiyelerinde yükün tamamını ona yıkmak yerine yarı yarıya kendisiyle paylaşacak bir zevc veya zevce olmalıdır. Bu özellikleri kendisinde taşıyan bir eş dolayısıyla dindar bir eştir. Rasulullah’ın şu hadisi burada çok daha net anlaşılmaktadır : “Bir kadınla dört şey için evlenilir; güzelliği, soyu, malı ve dindarlığı. Sen dindar olanını seç ki elin bereket bulsun.” (Buhari) Çünkü güzellik, soy ve mal geçicidir ve çocuk yetiştirirken etkin rol oynamazlar. Ve asla ebedi olmayan etkenlerdir. Geçici olduğundan insanı sadece belli bir süre tatmin eder. Eğer bu üç özellik, güzel ahlak ve İslami şuurla bezenmemişse bir müddet sonra insanın gözünde çirkinleşmeye başlar. Tabii bu sancıyı çekecek kişiler İslami hassasiyeti olanlar ve kalıcı olanın sadece ahiret amelleri olduğuna inananlardır. Ama bütün bu hassasiyetlerimize rağmen evlilik adımı atarken gaflete düşerek, şeytanın


I HALİME YILMAZ evlenemeyeceksin vesvesesine kapılarak ileride pişmanlık duyacağımız doğru olmayan tercihler yapabiliyoruz. Ve bunun sonucunda kısa süre içerisinde verdiğimiz bu kararın faturasını ömrümüz boyunca çok ağır ödeyebiliyoruz. Bunun tersi de olabiliyor. Ama istisnalar kaideyi bozmaz. Nasıl olsa benden etkilenir, değişir, düzelir ve hatta boynuz kulağı geçer diye kendi kendimizi teselli ederek işe başlıyoruz. Sonuç: sorunlu bir evlilik, çocukları terbiyede ortak noktada buluşamama ve mutsuz yuvalar, huzursuz çocuklar… Dediğimiz gibi bunun aksi de yaşanabilir. Belki kendisinde İslami şuur görmediğimiz eş adayı bizden çok daha iyi olabilir. Ama bu sadece bir ihtimal. Bu ihtimal için evliliğimizi, Rasulullah’ın ifadesiyle dinimizin yarısını, neslimizi sadece anlık bir hazzımız için tehlikeye atmaya değer mi? Sözüm bekârlara! Seçeceğiniz eş, siz olmadığınızda çocuklarınız konusunda gözünüzü arkada bırakmayacak ve yanınızdayken İslami eğitimlerinde size destek olacağına inandığınız bir zevc olsun. Olsun ki inşallah dünya ve ahirette rahat edin. Diğer yandan dindar bilinen bir eş de evlilik süresi içerisinde istenilen kıvamda bir eş olmayabilir. Bu da bir imtihandır. Allah Rasulünün ifadesiyle biz deveyi bağlayarak tedbirimizi alalım, sonra tevekkül edelim. Tedbir olmadan tevekkülün bir manası yoktur. Bu konuda Hz. Nuh (a.s) ve Hz. Hud (a.s)’ın eşleri imtihan noktasında bize büyük bir örneklik teşkil etmelidir. Şunu unutmayalım ki eşimizin ahlakı yavrularımıza muhakkak sirayet edecektir. Kötü ahlaklı nesiller istemiyorsak o zaman dindar bir eş seçimiyle işe başlamalıyız. Peki evliler ve çocuk sahibi olacaklar veya çocukları olanlar İslami terbiyeyi çocuklarına aşılama noktasında neler yapabilir. Burada özellikle çocuk sahibi olacak anne babalara nasihatim şudur : Hz. Aişe’nin ona Rasulullah’ın ahlakını sorduklarında “O’nun ahlakı Kur’an idi.” hadisini göz önüne alabiliriz. Çocuklar daha anne karnındayken her şeyi hisseder, anlar ve duyarlar. Öyleyse onlara İslami ahlakı yerleştirmede temelimizi Kur’an dinleterek, Kur’an okuyarak ve ondan ayetler ezberleyip yaşamaya çalışarak atabiliriz. Onları daha

anne karnındayken Kur’an ve sünnetle tanıştırıp, onlarla büyüterek Kur’an ve hadislerdeki eğitim metodlarını takip ederek Kur’an ahlakını yerleştirmeye çalışabiliriz. Kanaatim şudur ki, anne karnındayken Kur’an dinleyerek huzur bulan bir bebek, doğduğunda da ve hatta ileriki yaşlarında da sadece Kur’an ile mutmain olacaktır. Önemli olan özde çocuğa bunu yerleştirmektir. Çünkü zamanla her şey özüne döner. Bu manada anne karnındayken veya yeni doğduğunda Kur’an dinlemeye, İslami hassasiyeti üzerinde taşıyan bir çevrede büyümeye başlayan çocuğu terbiye etmek daha kolaylaşacaktır Allah’ın izniyle. Her şey temelde başlar. Ağaç yaşken eğilir. Özellikle 0-6 yaş arasında öğrenilen çoğu şey unutulmaz. O bilgiler çocuğun kafasına kazınmıştır adeta. Değiştirilmesi imkansız değildir ama çok zordur. Çünkü Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Ahlakınızı güzelleştiriniz.” buyurmaktadır. Demek ki ileriki yaşlarda ahlakın değişmesi zor. Ancak güzelleştirebiliriz. Bunun için çocuğumuz daha anne karnındayken büyük sorumluluğumuz başlıyor demektir. Hatta evlendiğimiz gün başlıyordur. Çocuklar doğdukları günden itibaren bizim her hareketimizi takip ederler. Hatta bebekken bile kaşlarımızı çattığımızda ağladıklarına şahit oluruz. Bu, onların her şeyi bizden daha iyi anladıklarının göstergesidir. Onlar bizden daha hislidirler. Ve bizim dahi göremediğimiz alemleri görebilirler. Öyle ki çocuklar doğarken ağlamalarının sebebi şeytanın onları dürtmesidir. O halde daha bebekken onlara değer verdiğimizi, sevdiğimizi, onları özlediğimizi hissettirebiliriz. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in çocuklarla konuşurken onların seviyesine inmesi bu noktada bizim için çok önemlidir. Bebeğin seviyesine inmek, ona dokunmak, göz temasında bulunmak, okşamak, öpmek ve onunla kendi diliyle konuşmakla olur. Şunu unutmayalım ki çocuklar sevildiklerini hissettikleri gibi huzursuzlukları, kavgaları ve ayrılıkları da hisseder. Ya Rab! Bütün Müslüman ümmete gözlerini aydın edecek eşler ve çocuklar nasip eyle! Yuvalarımızı ve ahretimizi cennet eyle ! Velhamdulillahi rabbil alemin. MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

49


MODERNİZMİN O ANNELİK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ -2-

nlar ki: “Rabbimiz, eşlerimiz ve çocuklarımız hususunda gözümüzü aydın kıl, bizi

Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder yap.” derler. ( Furkan Süresi; 74) Ey anneciğim ne oldu da sana modern çağın annesi oldun? Kucağında benim imanımı, sabrımı, takvamı büyütürken nefsimi büyütüp besler oldun. Bana, kainatın yaratıcısını, onun gücünü, kudretini, rahmetini öğretmeliydin. Allah’ın hüküm koyuculuğunu, onun sözünün üzerine söz söylenmeyeceğini, kayıtsız şartsız itaat edilmesi gerektiğini, hakimiyetin kayıtsız şartsız Allah’a ait olduğunu öğretmeliydin. Seni yaratan Rabbin elbisene karışır kızım. Seni yaratan Rabbin yediğine, içtiğine karışır oğlum. Biz ancak ona kulluk eder, ondan yardım dileriz. Yaşam gayemiz sadece ona kulluk etmek. İlk kurduğu cümle kelime-i tevhid olmalıydı… Çocuğuna anlattığın masallara bile müdahale ettiler kardeşim! Andersenden masallar öğrettiler sana, Danimarkalı andersenin yazdıklarını ezberleyip çocuğuna

50

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


I DERYA FIÇICI anlattın. Bir varmış bir yokmuş diye iki çelişkili cümleyle hayata başladı yavrun. Oysa Kuran kıssalarından anlatmalıydın, kuran gerçeklerinden… Allah’ın yolunda yaşayıp ve onun yolunda ölen kahramanları tanıyıp örnek almalıydı. Büyüdüğünde Süperman değil Hz. Hamza, Hz. Ömer olmayı hayal etmeliydi. Pamuk prenses, Sindrella değil, Hz. Hatice, Hz. Fatıma, Hz. Aişe olmayı hayal etmeliydi. Evlenirken Sindrella’nın elbisesini giymeyi hayal etmek yerine, iman elbisesi olan tesettürü hayallerini süslemeliydi. Oysa senin kucağın, ilk İslam medresesi ve Allah’ın dinine adanmış evlatlar yetiştiren bir yer iken şimdilerde beşeri düzenlere adanmış köleler yetiştirir oldu… Yavrunu kesintisiz on üç yıl okula hazırladın. Sabah kaldırdın derin uykusuna hiç acımadın, okusun diye her türlü zorluğa alıştırdın. Ödevi olduğu günler bütün işini bırakıp kutsal görev bilip bu ödevi yapması için ona yardım ettin. Cumartesi, Pazar demedin kurslara, dershanelere yolladın. Hatta bu yolda olmayan paranı harcadın, her türlü fedakarlığı yaptın. Peki ya Allah için, onu öğretmek için ne yaptın? Bir sabah namazına kaldıramadın aman uykusuz kalmasın, dini sohbetlere göndermedin dersleri geri kalmasın, zaten çok yoruluyor, hava soğuk… Mazeret üzerine mazeret uydurdun. Oruç tutturmadın. Midesi boş olunca zihni çalışmaz diyenler obezite hastalığına sevk edip, diyetisyenlere gönderdiler.

Andersenden masallar öğrettiler sana, Danimarkalı andersenin yazdıklarını ezberleyip çocuğuna anlattın. Bir varmış bir yokmuş diye iki çelişkili cümleyle hayata başladı yavrun. Oysa Kuran kıssalarından anlatmalıydın, kuran gerçeklerinden… Allah’ın yolunda yaşayıp ve onun yolunda ölen kahramanları tanıyıp örnek almalıydı. Büyüdüğünde Süperman değil Hz. Hamza, Hz. Ömer olmayı hayal etmeliydi. Pamuk prenses, Sindrella değil, Hz. Hatice, Hz. Fatıma, Hz. Aişe olmayı hayal etmeliydi. Evlenirken Sindrella’nın elbisesini giymeyi hayal etmek yerine, iman elbisesi olan tesettürü hayallerini süslemeliydi.

fından boğazlansın diye yiyip semiren tavukların kümesi olmasın.” Haftada en az bir gününüz muhacirlerin, mücahitlerin hayatlarına benzeyen bir gününüz olsun. O gün kuru bir ekmek ve buna birkaç damlayı geçmeyen çayı katık yapın. Ey İslam yavruları,

Oysa İslam’ın ilk mektebi, medresesi olan kucağında büyümüş, yetişmiş, binlerce mücahid, mücahide, şehit ve şehideler var. Ve onlardan biri (şehit inşallah) Abdullah Azam (r.h.) vasiyetinde mümin kadınlara çocuklarını Salih ve Saliha kullar olarak yetiştirmesi üzerine şöyle sesleniyor:

bombaların nağmeleri, topların gürültüleri, uçak-

“Ey Müslüman kadınlar, sakın rahat ve lüks düşkünü olmayınız. Çünkü rahat ve lüks cihadın düşmanıdır. Çünkü o rahat ve lüks beşerin ruhunu telef eden temel ihtiyaçlarınızdan fazla şeylerden uzak durunuz, zaruri şeylerle yetininiz. Çocuklarınızı ağır şartlara, yiğitliğe, kahramanlığa ve cihada alıştırınız. Bu esaslar üzere eğitiniz. Evleriniz aslan yuvalarını andırsın. Tağutlar tara-

süt emmiş, namuslu, ibadetine düşkün olan bir eş

ların uğultuları, tank sesleri eğitiminizin nağmeleri olsun. Ey anacığım! Allah’ın haram ve helalleri hatırlatan dilin şimdi hangi dünyalık endişeleri hatırlatıp nasihat ediyor. Önceleri; Ey oğul! Sana ahlaklı, helal bulalım evlen artık yaşın geçiyor. Dinin yarısını tamamla diyen dilin, şimdilerde; Ey oğul! Önce fakülteyi bitir, bir iş sahibi ol, bir ev al, bir araba al, sonrada sana senin gibi okumuş, mesleği olan, çalışan, eli yüzü düzgün bir eş bulalım. Hayat zor bir kişinin çalışmasıyla geçim olmaz gibi dünyalık endişeler ile dolu sözleri fısıldar oldun yavruna. MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

51


Önceleri kızına ev işlerini öğreten anne artık kızının elini sıcak sudan soğuk suya değdirmez oldu. Yeter ki okusun üniversite kazansın, kendisi gibi evinin kölesi olmasın, kocasının eline bakmasın, bir mesleği olsun, kolunda altın bileziği olsun… Önceleri kızlar evlerinde annelerine hizmet eder, onları dinlendirir, yükünü alırdı. Şimdilerde anneler kahvaltı tepsisini kızının ayağına getiriyor. Evde misafir edasıyla dolaşan genç kızlar görüyoruz. Tek sebebi kızım ders çalışsın, o okuyup meslek sahibi olsun. Bu anne modelini, hayatımıza girmiş dizi kültüründen öğrendik. Bu amaç ile büyütülen genç kızlarımız, yirmili otuzlu yaşlara geldiğinde evlense de ev nasıl idare edilir öğrenememiş, kafasında birçok akademik bilgi olan akademisyen oluyor, ama maalesef bu bilgilerle ne ev nede eş idare ediliyor. Kısa zamanda girdiği buhran yüzünden biten evlilikler… Çocuk yetiştirme algımızı değiştiren en belirgin sebeplerden biri televizyon ile tanışma dönemimizdir… Batı kültüründen önemli ölçüde etkilenme, 19. yy Tanzimat sonrası batılılaşma süreci ile başlamıştır. Din algısının zayıflatılıp yok etme çalışmalarının başladığı dönem. Bir topluma istediğiniz kültürü dayatmak için önce karşınıza çıkacak engelleri kaldırırsınız. Beşeri düzenlerin karşısında ki ilk engel Allah’ın dinidir. Eğer bir toplumda başka bir kültür kolayca benimsenmi-

52

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014

yorsa o toplum dini değerlerini canlı tutuyor demektir. Yani zayıflatılması gereken ilk bölge tespit edilmiş ve taarruz o yönde başlamıştır. 1970’li yıllarda televizyonun hayatımıza girmesi ile sadece dini değerlerin değil, kültürel değerlerin bile hızla değiştiğini görebiliyoruz. Örneğin Brezilya dizilerinin hayatımıza girmesi ile düğün kültürü dahi tamamen değişmiş, düğünlerde kadın ve erkeklerin ayrı ayrı düzenledikleri eğlenceler yerine, kadınlı erkekli bir arada samba dansı yapmasını meşrulaştırmıştır. Şimdiki yeni versiyon programlarda “biz evleniyoruz” söylemiyle genç kız ve erkekleri belirli bir süre aynı evde tutarak sözde yeni bir eş seçme adeti çıkarmışlar. Önceleri annelerin beğenip tavsiye ettiği, büyüklerin öncülük edip gençleri görüştürüp, ahlaki ölçülerde evliliğe giden yol çizilirdi. Şimdi ise ahlaksızlık temelleri ile atılan gayrimeşru ilişkilere döndü. Bu tv dizilerinin etkisi ile sahnede gördüklerini hayatına geçirmekte zorlanmayan gençler ve aileler meydana geldi. Kızının gayrimeşru ilişkisine kucak açan, güya kızının gençliğini yaşamasına yardımcı olduğunu sanan anne modern ve anlayışlı anne olarak yansıtıldı. Gayrimeşru, flört ilişkisine karşı gelen, yavrusunu bütün haramlardan koruyan anne ise anlayışsız, bağnaz, geri kafalı, çağdışı olarak yansıtıldı. Oğlunun kız arkadaşını eve getirmesine müsaade eden, kötü niyetle değil, tamamen iyi niyetle, tanışmak için rahatça eve girip çıkan, hatta odada yalnız kalan gençlere, ders çalıştıkları, öss sorularıyla yordukları için onlara ikramlar hazırlayan, pohpohlayan anne, anlayışlı ve modern olarak empoze edildi. Ve bu model anneler artık evimizde. Bütün bu çelişkilerle dolu hayatın içinde biliyorum ki bir sızı var kalbinde, inceden ince… Bir telaş kapladı seni, ben ne yaptım, ne yapıyorum, çocuğum nereye gidiyor, neden onu eğitemedim, neden ahlakı bozuldu. Oysa biz Müslümanız ve ben yavruma İslam adına hiçbir şey öğretemedim. Öldüğümde arkamdan bir fatiha bile okuyamazsa, el alem ne der telaşı almış seni. Demezler mi anasının arkasından bir yasin bile okumadı, yazık cenazeye bile başı açık, sitrec pantolonla gelmiş demezler mi ve birbiri ardına sıralanan kabus gibi düşünceler…


Ve çözüm: Bu işi üstlenmiş kurumlar var artık, ailelerin endişe etmesine gerek yok, oldukça eğlenceli, oldukça sosyal, faaliyetleri olan, din öğreticiliği yapan kurum ve kuruluşlar. Dini eğitimin %5 olduğu geri kalan yüzme, spor, resim, müzik aletleri çalmak gibi daha onlarca sayamadığımız faaliyetin bulunduğu bu kurumların görevi dini çocuğa sevdirmek. Din korkunç bir şey, hatta bir kabus, o yüzden sevdirmek gerekiyor. Matematik, Türkçe, fen gibi dersleri en ciddi eda ile anlatan öğretmen nedense dini anlatırken palyaço olma gereği hissediyor. Peki siz bir palyaçodan öğrendiğiniz eğlenceli komik tavırlarla anlatılan bir meseleyi hayatınızda ne kadar ciddiye alırsınız? Yoksa biz sevdirmekle şebekliği, ciddiyetle

“Ey Müslüman kadınlar, sakın rahat ve lüks düşkünü olmayınız. Çünkü rahat ve lüks cihadın düşmanıdır. Çünkü o rahat ve lüks beşerin ruhunu telef eden temel ihtiyaçlarınızdan fazla şeylerden uzak durunuz, zaruri şeylerle yetininiz. Çocuklarınızı ağır şartlara, yiğitliğe, kahramanlığa ve cihada alıştırınız. Bu esaslar üzere eğitiniz. Evleriniz aslan yuvalarını andırsın. Tağutlar tarafından boğazlansın diye yiyip semiren tavukların kümesi olmasın.”

korkutmayı birbirine karıştırıp eğitimde ifrat ve terfide mi düştük? Görüyoruz ki modern psikoloji, pedogoji elini buraya kadar uzatmış, bize dini nasıl öğreteceğimizi (içini boşaltacağımızı) dahi öğretmeye kalkmış. Neslimiz için bunca tehdidin bunca korkunun endişenin kol gezdiği bir dönemde yine Kuran’dan bir anne örneği var önümüzde. Hz. Hacer annemiz. Çölün ortasında rabbine teslim olmuş, İsmail’i ile yapayalnız, açlık, sıcak ve birçok tehlike ile baş başa kalan Hz. Hacer Kuran’ın örnek annesi. Evladı için gayret (say) eden anne ve Hz. İsmail’in ayağının altından fışkıran rahmet zemzem…

Hz. Hacer’in teslimiyeti, içerisinde say yani gayret olan ve tedbir olan bir teslimiyetti. Bu teslimiyet eldeki imkanların son noktaya kadar kullanıldığı ve ancak işin sonunu Allah c.c havale edilmesini öğütleyen bir teslimiyet idi. Teslim olduğu otoritenin kendisine rahmet edeceğinden şüphe duymamış, bunun için ortaya bir gayret koymuştu. Bu gayretin sonu zemzem olmuş ve Kabe zemzemin olduğu yere inşa edilmiş idi. Hz. Hacer’in gayreti cennetten gelen suya(zemzem) ve Beytullah’a dönüştü. Bugünün mümin anneleri! Küfrün, şirkin, hayasızlığın, hırsızlığın ve her

Haftada en az bir gününüz muhacirlerin, mücahitlerin hayatlarına benzeyen bir gününüz olsun. O gün kuru bir ekmek ve buna birkaç damlayı geçmeyen çayı katık yapın. Ey İslam yavruları, bombaların nağmeleri, topların gürültüleri, uçakların uğultuları, tank sesleri eğitiminizin nağmeleri olsun.

türlü haramın kol gezdiği beldelerde anne olan biz mümin kadınlar. Elbette ki yavrularımızı bu tehlikeler ile baş başa bırakmayıp Kuran’ın örnek annelerini kendimize önder bileceğiz. Evlerimiz İslam’ın mektepleri, biz de o mektebin öğreticileri olacağız. Kendi çocuklarımıza ve ümmeti Muhammed’in çocuklarına… Eğer gayretimiz Hacer’ce olursa Rabbim bizlere de inşallah rahmet kapılarını açacak. İşte cennet bu annelerin ayağı altındadır. Selam ve dua ile MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

53


İSLAMIN KALBİNDEKİ Y

üce Allah Peygamberine bu kutsal mekanın

İsrail’in korkusu, satranç taşları gibi oynadığı dünya değil, davaları uğrunda baş koyan, canlarını Allah’a satan ve ölüme aldırış etmeden kendini feda eden gençlerdir. Bu yüzden kaç defa F16’lar göndermişti boynundan aşağısı felçli olan Ahmet Yasin için. İsrail’i korkutan O’nun felçli bedeni değil, yüreğinden gençlerin yüreklerine akıttığı imanın nuruydu. ESMA KÖSE

düşmanlar tarafından işgale maruz kala-

cağını bildirmiş olmalı ki; Resulullah sallallahu aleyhi vesellem, sürekli olarak Ümmet’ine burayı korumalarını, düşman eline esir düşmemesi için uğrunda cihat etmelerini ve esir düşmesi halinde ise savaşıp özgürlüğüne kavuşturmalarını ifade eden teşvik edici sözler söylemiştir. Yıllar geçmiş Ömer radıyallahu anh’ın eliyle fethedilen Kudüs önce haçlıların işgaliyle kana bulanmış, Salahaddin’in eliyle haçlıların elinden kurtulmuş, ancak bu sefer de dini duygularla Yahudi’leri bir araya toplayan Siyonistler tarafından hayallerinin şekil aldığı yer olarak belirlenmiştir. Ve şuan Yahudi entrikaları ve ince planları Kudüs ve Mescid-i Aksayı mahzun bırakmıştır. İsrail yaptığı kazı çalışmaları ile Mescid-i Aksa’yı yıkmayı istemekte ve bunu gerçekleştirmek için dünyaya duyuracağı uygun zamanı beklemektedir. Tüm dünya, belki de İsrail’in ya da uluslararası

54

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


HANÇER

Filistin’in kalbi, Müslümanların izzeti, Miracın da gizlediği yer Kudüs…

Siyonizm’in hazırladığı gündemleri tartıştığı bir

yanlısı İsrail’i alkışlayıp bağrına basacak. Evet

sırada bu yıkım gerçekleşecektir. Ne garip bir

aslında İsrail barış için çabalarken topraklarını,

durumdur ki Filistin’de öldürülen hakkından

ırzlarını ve namlunun ucundaki küçücük çocuk-

vazgeçti; öldüren vazgeçmiyor!! Biz ne zaman

ları bu zulmün ortasından kurtarmak isteyen di-

kendimize ait bir haktan vazgeçtiysek, İsrail, çıkıp

renişçiler, terörist olarak lanse edilecek dünyanın

kendisinin olduğunu iddia ettiği başka bir bâtılda

gündeminde koyunlaşmış vicdanlarda… İsrail’in

diretmeye başlıyor. Ve böylece bitmek bilmeyen

korkusu, satranç taşları gibi oynadığı dünya değil,

işgaller ve yıldırma politikaları ile yıllar öncesinde

davaları uğrunda baş koyan, canlarını Allah’a

kurdukları hayale doğru adım adım ilerliyorlar.

satan ve ölüme aldırış etmeden kendini feda eden

Arap toprakları karşılığında İsrail barışı, meşrulaştırılamayacak kadar gülünç bir talepken bu talebin siyasi liderler eşliğinde imzalara layık görülmesi devletlerin İsrail’in kuklası haline geldiğinin ifadesidir. İsrail, barışın tadını çıkarmak için

gençlerdir. Bu yüzden kaç defa F16’lar göndermişti boynundan aşağısı felçli olan Ahmet Yasin için. İsrail’i korkutan O’nun felçli bedeni değil, yüreğinden gençlerin yüreklerine akıttığı imanın nuruydu.

işgal ettiği topraklarımızı bize iade edecek! Bunun

Sünnetullah gereği güçlü sonsuza kadar güçlü

anlamı şudur ki; silah zoruyla, kan dökerek ve

kalmayacağı gibi, zayıf da sonsuza dek zayıf

zulüm işleyerek gasp ettiği topraklar onun mül-

kalmayacaktır. Bugünün yarını mutlaka vardır.

küymüş gibi ve bu topraklar üzerinde hak sahi-

Yarın ise bekleyeni için oldukça yakındır! Hiçbir

biymiş gibi barışı kazanmak adına kendi (!) top-

el yoktur ki üzerinde Allah’ın eli olmasın. Hiçbir

raklarından vazgeçmiş olacak. Ve dünya barış

zalim yoktur ki başka bir zalimle cezalandırılmış MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

55


ESMA KÖSE I karşı hırsızla asla birlikte olmayacaktır. Bazı si-

Ümide dayanıp beklemek ahmakların işidir. Ancak, hayal kurmakla başlar her şey. Hayal kurmak ve ümit etmek, yaşayan her insanın hakkıdır. Kişinin hırsı ve gayreti ölçüsünde söz konusu hayal ve ümitleri, büyük veya küçük olacaktır. Bize düşen, dünün hayalleri bugünün gerçekleri olsun diye, takatin son noktasına kadar gayret etmektir.

yasiler, biz İslam Ümmet’inin, olaylara duygusal açıdan baktığımızı gerçeklere sırt çevirip rüyalara ve temennilere daldığımızı iddia etseler de biz bu töhmetlerden uzağız. Ümide dayanıp beklemek ahmakların işidir. Ancak, hayal kurmakla başlar her şey. Hayal kurmak ve ümit etmek, yaşayan her insanın hakkıdır. Kişinin hırsı ve gayreti ölçüsünde söz konusu hayal ve ümitleri, büyük veya küçük olacaktır. Bize düşen, dünün hayalleri bugünün gerçekleri olsun diye, takatin son nokta-

olmasın. Altı milyarı aşkın insanıyla dünya, sat-

56

sına kadar gayret etmektir.

ranç tahtasında Amerika’nın gönlünce oynayıp

Müslümanların Yahudi düşmanlığı yoktur. Yahu-

durduğu taşlara dönüştü. Amerika umursamaz

dilerle sırf akidelerinden dolayı savaşılmış olsaydı

bir tavırla fil, at, kale ve hatta vezir-şah demeden

aynı gerekçe ile Hristiyanlarla da savaşılması ge-

bu oyunu sürdürmektedir. O, bu oyunda dilediği

rekirdi. Yahudiler Allah’ın, Resulünün ve Müslü-

zaman istediğini sağ bırakmakta, istediğini öldür-

manların himayesinde asırlar boyu bizimle iç içe

mektedir. Ancak dünya, sonsuza dek Amerika’nın

yaşadılar. İspanya başta olmak üzere dünya, top-

kuklası olarak kalmayacağı gibi, dünyanın bu ses-

yekûn onları aşağılayıp yerlerinden sürüp çıkar-

sizliği de asla uzun sürmeyecektir. Amerikan hal-

dığı bir sırada onlar, İslam yurdundan başka bir

kının ve dünya halklarının, bir gün şüphelerden

şefkat kucağı bulamadılar. Gerçek şu ki, Yahudi-

ve saptırmalardan uzak bir şekilde hakikatleri

lerle savaşımız tek bir sebepten dolayı başlamıştır.

apaçık göreceklerini ümit ediyorum. İşte o zaman

O da hiç kuşkusuz topraklarımızı işgal etmeleri,

bu halk, mazluma karşı işgalciyle, ev sahibine

bu toprakların öz sahipleri olan halkımızı yurtla-

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


I ESMA KÖSE rından sürüp çıkarmaları ve yabancı varlıklarını silah zoruyla ve kan dökerek bize dayatmalarıdır. Kılıç konuşmaya başlamış, kalem ise susmuştur. Vatan toprağını özgürlüğüne kavuşturana dek düşmanla savaşmak, öncelikle o toprağın asıl sahiplerine farz-ı ayn’dır. Eğer bunlar kendi topraklarını savunamıyorlarsa o zaman bu görev o toprak civarındaki diğer Müslümanların olacaktır. Onlar da yeterli olmazsa tüm Müslümanları kapsayana dek Ümmetin görevi haline gelecektir. İslam dini, Müslümanların, İslam topraklarının bir karışından bile feragat etmelerine asla cevaz vermemektedir. Bu toprakları işgal edenler, nasıl birtakım dini gerekçe ve vaatlerle bize karşı savaşıyorlarsa, bize düşen misliyle onlara karşılık vermemizdir. Onlar Tevrat’a dayanarak bizimle savaşmaları halinde biz de Kuran’a dayanıp onlarla savaşmalıyız. Gurbette geçirilen sürenin uzunluğu gerekçe gösterilerek bir yer sahiplenme söz konusu olacaksa, İbrahim ve çocuklarının 200 yıl kaldıkları: iki kişiyle gelip 70 kişiyle terk ettikleri Filistin toprakları yerine, 430 yıl kaldıkları Mısır topraklarında hak talep etmeleri gerekirdi. Hiçbir gerekçe İsrail’in yaptığı zulmü meşrulaştıracak ve dünyada kabulünü sağlayacak tutarlılıkta değildir. Bir insanın altında gölgelenip dinlendiği bir ağaçta hak talep etmesi kadar gülünç İsrail’in siyaset ve planları. Ve bu siyaseti uysalca kabul eden dünya. Bir tiyatroyu izler gibiyim. Alaycı ve kaygılı izliyorum gözlerim boşlukta..

Allah yeryüzünü bir ırka ya da millete değil Salih kullarına verecek ve onları yeryüzünün varisleri kılacaktır. Yüce Allah, insanları ırklarına ve soylarına göre değil, imanları, amelleri ve takvalarına göre değerlendirir. Peygamberler diyarına varis olmaya en layık olan Ümmet hiç şüphesiz İslam Ümmetidir. Çünkü Allah, adil olanları sever; zalimleri asla sevmez. Aslında dünyaya hükmetmek isteyen Yahudiler, yayılmacı bir politika izleyerek uzak hedeflerine acele etmeden adım adım ilerlemektedirler. Siyonistler hala Nil’den Fırat’a kadar uzanan Büyük İsrail’i hayal etmektedirler. Ve bu hayale ulaşmak için amaçlarına ulaştıracak tüm vasıta ve araçları mubah saymakta, yapılan protesto ve kınamalara ise hiç önem vermemektedir. Filistinlileri terörist ilan eden İsrail’in kendisi dünyanın en büyük teröristidir. Çünkü başkasının toprağını ve yaşama hakkını, şiddet ve silah yoluyla ele geçirmektedir. Yapmak istediği şeyi yapmakta sonra da elinde tuttuğu medya kuruluşları aracılığıyla onu istediği şekilde vicdanlara empoze etmektedir. Kılıcını ve mızrağını kuşanmış ve atına binmiş bir haldeyken düşmanına teslim olan bir savaşçının, aldığı mağlubiyeti, bir kahramanlık ve zafer sayması; vatanın bir bölümünden vazgeçmeyi kazanç sayıp insanlardan bunun için alkış beklemesi ne kadar da tuhaftır! Kahramanların tarihinde hiç

Allah yeryüzünü bir ırka ya da millete değil Salih

alışık olmadığımız bu durum, ancak kahramanın

kullarına verecek ve onları yeryüzünün varisleri

kuklaya, atın eşeğe ve kılıcın da bastona dönüş-

kılacaktır. Yüce Allah, insanları ırklarına ve soy-

tüğü durumlarda söz konusu olabilir… Şimdi

larına göre değil, imanları, amelleri ve takvalarına

ümmetin kalbine saplanmış bu hançeri çıkarma

göre değerlendirir. Peygamberler diyarına varis

vaktidir. Mescid-i Aksa’yı İslam ile miraca çı-

olmaya en layık olan Ümmet hiç şüphesiz İslam

karma vaktidir..

Ümmetidir. Çünkü Allah, adil olanları sever; zalimleri asla sevmez.

Not; Yusuf el Karadavi’nin ‘’Her Müslümanın Ortak Davası Kudüs’’ adlı kitabından uyarlanmıştır..

MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

57


EMRAH SEVEN

DÜNYA

SÖMÜRGECİ İNGİLTERE 9 MÜSLÜMANI TUTUKLADI İNGİLTERE

İngiltere’de “Terörle Mücadele” ekipleri, bugün 9 kişiyi gözaltına aldı. Gözaltına alınanlar arasında Müslüman aktivist ve siyasi bir figür olan Anjem Choudary de bulunuyor.

L

ondra’da “terör” soruşturması kapsamında gözaltına alınan Müslümanların hepsi tutuklandılar. Terörle mücadele ekiplerinin sözde terör soruşturması kapsamında göz altına aldığı dokuz kişi arasında İngiltere doğumlu Müslüman Anjem Choudary de var. İngiliz basını, soruşturmada adı geçen grubun El Muhacirun olduğunu ileri sürüyor. ScotlandYard polisi, yaşları 22 ile 51 arasında değişen bu kişilerin “terörle bağlantısı olmasına karşın kamu güvenliğine doğrudan tehdit oluşturmayan İslamcı” başlığı altında sür dürülmekte olan bir soruşturma kapsamında gözaltına alındıklarını açıklayarak güldürdü. Türkiye’nin son günlerde Suriye’den kabul ettiği sığınmacıların sayısının Almanya’nın son üç yılda kabul ettiği sığınmacı sayısına eşit olduğuna da dikkat çekildi.

İRAN: BİZ OLMASAYDIK IŞİD ERBİL’İ ALMIŞTI

İ

İRAN

ran Devrim Muhafızları Hava-Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Hacızade, İran’ın olmaması durumunda IŞİD Kuzey Irak Kürt Bölgesini ele geçirmiş olacağını öne sürdü. Devlet televizyonundaki bir programda konuşan Hacızade, Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı Kudüs Güçleri’nin Komutanı Kasım Süleymani’nin, 70 kişiyle IŞİD’in Erbil’e yürümesini ve bu şehri ele geçirmesini engellediğini öne sürdü.

ALMANYA’DA SELEFİLERE BASKIN ALMANYA

Almanya’nın üç eyaletinde bugün sabah saatlerinde selefi gruptan olduğu bildirilen 7 Müslümanın evleri basılarak arandı.

O

perasyonlar ağırlıklı olarak Bavyera Eyaletinden yapıldı. Burada beş Müslümanın evi aranırken, Aşağı

Saksonya ve Kuzey-Ren Westfalya eyaletlerinde de birer Müslümanın evleri arandı.Elli memurun katıldığı aramalarda bilgisayar, bellek, CD ve flash kayıtçı gibi malzemelere el konuldu.”

58

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


DÜNYA YABANCI SAVAŞÇILARLA” MÜCADELE TASARISI KABUL EDİLDİ BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye ve Irak’taki ‘’yabancı savaşçılarla’’ mücadele amacıyla hazırlanan tasarı kabul edildi.

BM

B

irleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK), Suriye ve Irak’ta bulunan ‘’yabancı savaşçılara’’ yönelik mücade-

leyi öngören tasarıyı oybirliğiyle kabul etti. Karar metninde tüm ülkelerden yabancı savaşçılara katılma, destek verme, ekipman sağlama, finans desteğinde bulunma gibi suçları cezalandırıcı yasaları işletmeleri yoksa da yasal düzenleme yapmaları isteniyor.

35 YILLIK ARADAN SONRA İLK KEZ YAN YANA İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, İngiltere Başbakanı David Cameron ile görüştü.

İRAN

İ

ran Devrimi’nden sonra ilk kez İran Cumhurbaşkanı ile İngiltere Başbakanı bir araya gelip görüştü. İki ülkenin en

üst düzey yetkililerini 35 yıl aradan sonra bir araya getiren görüşme New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çalışmaları çerçevesinde yapıldı. İki liderin nükleer müzakereler de dahil ülkeleri arasındaki ilişkileri geliştirme konusunda anlaştıkları belirtildi.

ESAD’DAN IŞİD OPERASYONUNA DESTEK Beşşar Esad, IŞİD ile mücadelede uluslararası çabaları desteklediklerini belirtti.

SURİYE

S

uriye resmi haber ajansı SANA’nın haberine göre, başkent Şam’da Irak Ulusal Güvenlik Müsteşarı Falih Fey-

yad’ı kabul eden Esad, “Tekfirci terör gruplarıyla yıllardır devam eden savaşımızı tüm kararlılığımızla sürdürüyoruz. Terörle mücadelede uluslararası çabaları da destekliyoruz” dedi. MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

59


EMRAH SEVEN

DÜNYA ABD TÜRKİYELİ DİRENİŞÇİLERİ VURDU AMERİKA

A

BD uçakları Suriye’ye düzenlediği ilk saldırıda Nusret Cephesi ve Ahrar-uş Şam Hareketinin karargahlarını vurdu.

Esed rejimine karşı çok önemli operasyonlar düzenleyen ve başında Türkiyeli Ümit Yaşar Toprak’ın bulunduğu karargah insansız hava araçlarıyla vuruldu.Yaşamını yitiren savaşçıların Esed rejimiyle olduğu gibi IŞİD Örgütü ile de çatışma içinde olduğu bildirildi.

FRANSA’DA MÜSLÜMANLARA YÖNELİK TAHRİK Fransa’da, daha önce de ırkçı saldırılar için kullanılan caminin önüne bu kez, domuz leşi bırakıldı.

FRANSA

F

ransa’nın doğusundaki Besancon kenti yakınlarındaki Pontarlier kasabasındaki bir cami önüne domuz yavrusunun leşi bırakıldı. Caminin görevlisinin şikayeti üzerine olay yerine gelen güvenlik güçleri, leşi cami önünden kaldırırken polis, söz konusu ırkçı saldırıyla ilgili soruşturma başlattı. Fransa İslam Karşıtı Saldırıları Gözlemevi Başkanı AbdallahZekri, söz konusu saldırıyı Irak ve Suriye’de çatışmaların sürdüğü bir dönemde ‘’Müslümanlara yönelik bir tahrik’’ olarak değerlendirerek sert şekilde kınadı.

SURİYE’DE PKK KATLİAMI PKK’ya bağlı YPG güçleri Kamışlı kenti yakınlarında aynı aileden 13 kişiyi katletti.

SURİYE

Z

aman al Wasl’daki habere göre El Matiniye köyü sakinleri, YPG’nin öldürdüğü sivilleri toplu mezarlığa

gömülü halde bulduklarını belirttiler.YPG’nin geçtiğimiz hafta Arapların ikamet ettiği Tel Halil ve Haciye köylerinde de aralarında kadın ve çocukların bulunduğu 42 sivili, IŞİD’e destek verdikleri gerekçesiyle katlettiği basına yansımıştı.

60

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


DÜNYA GAZZE’DE 100 BİNDEN FAZLA KİŞİ EVSİZ İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamın faturası yine sivillere patladı.BM raporuna göre 100 binden fazla kişi evsiz.

FİLİSTİN

B

irleşmiş Milletler (BM ) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Yardımcısı FlaviaPansieri, İsrail’in Gazze’ye düzenlediği saldırılar neticesinde 100 binden fazla kişinin evsiz kaldığını belirtti.Pansieri, BM İnsan Hakları Konseyi’nin İşgal Altındaki Filistin Toprakları’na İlişkin Özel Oturumu’nda, son aylarda Gazze’de ve Doğu Kudüs dahil Batı Şeria’da insan hakları durumunun dramatik bir şekilde kötüleştiğini söyledi. İsrail’in Gazze’ye yönelik son saldırısı sonrasında açık uçlu bir ateşkes imzalanmış olsa da olayların etkisinin hissedilmeye devam edileceğine dikkati çeken Pansieri, bu saldırıların, neden olduğu ölümler ve tahribat bakımından öncekilere göre daha yıkıcı olduğunu vurguladı.Saldırılarda ölen 2 bin 158 Filistinlinin bin 479’unun sivil, bunların da 506’sının çocuk olduğunu bildiren Pansieri, “Gazze’de 100 binden fazla Filistinlinin artık kalacak evi yok” dedi.

ALEVİ DERNEKLERİNDEN ZORUNLU DİN DERSİNE TEPKİ Alevi Dernekleri Federasyonu üyeleri zorunlu din dersi uygulamasını protesto etti.

TÜRKİYE

A

levi Dernekleri Federasyonu üyesi bir grup, zorunlu din derslerini protesto etmek ve yeni öğretim yılındaki sorunları dile getirmek için Cağaloğlu’ndaki İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü binası önüne siyah çelenk bıraktı. İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü önünde toplanan yaklaşık 50 kişi,”Mezhepçi eğitime karşı demokratik mücadele” yazılı pankart açtı. “Zorunlu din dersi istemiyoruz” sloganları da atan grup, daha sonra açıklama yaptı.

MAVİ MARMARA GAZİSİ SURİYE’DE ŞEHİT OLDU İyilik Derneği adına kurban yardımlarını organize etmek için İdlib’de bulunan Yakup Alnıak, ABD bombardımanında şehit oldu.

SURİYE

M

avi Marmara yolcularından Yakup Alnıak, İyilik Derneği adına kurban organizasyonu yapmak için gittiği Suriye’de Amerikan uçaklarının bombardımanı sırasında şehit oldu. Bir gurup arkadaşı ile birlikte bir hafta önce Suriyeli mültecilerin durumunu yerinde görmek ve yaklaşan Kurban bayramı öncesi çalışma yapmak için İdlip kasabasında bulunuyordu. Alnıak, geçtiğimiz gün Amerikan uçaklarının hedefi oldu. Bombardıman da Alnıakla birlikte çok sayıda sivil vatandaş da hayatını kaybetti. Mavi Marmara aktivistlerinden Yakup Alnıak, Filistin gönüllüsü olarak tanınıyordu. MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

61


EMRAH SEVEN

DÜNYA

IŞİD’E KARŞI ABD İLE İŞBİRLİĞİNİ REDDEDİYORUM Dünya Müslüman Alimler Birliği Başkanı Yusuf el-Karadavi, IŞİD’e karşı savaşmak için ABD ile koalisyon yapılmasını reddettiğini duyurdu.

SURİYE

K

aradavi, “Ben, fikir ve yöntemde IŞİD’den tamamen farklı düşünüyorum, ancak onlara karşı İslami değerler için değil

kendi çıkarları için hareket eden ABD’nin savaşmasını kabul etmiyorum” dedi.

MÜFTÜ: BU ÜLKEDE MÜSLÜMAN OLMAYI CHP’YE BORÇLUSUNUZ CHP’li İhsan Özkes, Tarafsız Bölge’de “Müslüman olmayı CHP’ye borçlusunuz” açıklamasıyla programı izleyen vatandaşları güldürdü.

TÜRKİYE

P

rograma konuk olan CHP İstanbul Milletvekili eski emekli müftü İhsan Özkes, CHP’den konuyla ilgili açıklamaları eleş-

tiren AK Parti Kadın Kolları İstanbul İl Başkanı avukat Özlem Zengin Topal’a şukarşılıkta bulundu: “Hanımefendi, bugün Müslümansanız bunu önce Allah’a sonra da CHP’ye boçlusunuz.”

MEVLANA YAŞASA İDİ FETHULLAH GÜLEN OLURDU Peygamberimizi önce gökten bir ışık ile kamyonete bindirdiler daha sonra cezaevinde hapis alanlara selam gönderdi dediler şimdi ise Mevlana yaşasa idi Fethullah Gülen olurdu açıklaması geldi.

TÜRKİYE

Z

aman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı, şu açıklamalarda bulundu:”Sayın Fethullah Gülen Hocaefen-

di’ye büyük bir zulüm ve gadredildiğini düşünüyorum. Bunu söylemeye mükellefim. Bu insan 13. asra gitseydi Mevlana olurdu. Mevlana bugün gelseydi Fethullah Gülen olurdu.”

62

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014


KİTAPLIK SÜNNETİN BAĞLAYICILIĞI VE DEĞERİ H

er bir peygamber, Allahu Teâlâ’dan almış olduklarını gönderildikleri kavimlerine aktarmakla görevli oldukları gibi bu ilahi emirleri en güzel şekilde hayatlarında sergileyerek insanlara eşsiz örnekliği de sunmuşlardır. Vahyin taşıyıcılığını yaparken, uygulamasından uzak kalmamışlardır. Zira her bir peygamberin kendi yaşadığı toplumdan çıkarılmalarının genel hikmeti de budur. Kendileri gibi etten ve kandan yaratılan insanların önlerinden yürüyerek onları Allahu Teâlâ’nın rızasına taşımışlardır. Onlara ayetleri okumak, okudukları üzerinde düşüncelerini düzeltmek, kalplerinde taşıdıkları hastalıkları temizlemek ve arındırmak Allah’ın Peygamberlerinin değişmez özelliği olmuştur. İşte bu peygamber ordusu içinden bize kendisine ümmet olma şerefi verilen elçi Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’dir. O, kendisin ifadesine göre İbrahim’in duası, İsa’nın (Allah’ın selamı tüm peygamberlere olsun) müjdesidir. “Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin âyetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” (Bakara; 129) “Hatırla ki, Meryem oğlu İsa: Ey İsrailoğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen

‫إقرأ باسم ربك الذىخلق‬ Yaratan Rabbinin adıyla oku!

Çeviren: Doç. Dr. İbrahim Kutluay Yayın Yılı: 2010 Kitap Kağıdı 120 sayfa 13,6x21,1 cm Karton Kapak ISBN: 9756373309

Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim, demişti. Fakat o, kendilerine açık deliller getirince: Bu apaçık bir büyüdür, dediler.” (Saf; 6) Tüm peygamberlerin gönderiliş amacını üzerinde taşıyan Allah Rasulü, Allahu Teâlâ tarafından adımları takip edilmesi gereken tek numune olarak sunulmaktadır; “Andolsun ki, Rasulullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.» (Ahzab; 21) Günümüz dünyasında değersizleştirilmeye çalışılan İslam Nurunun temel kaynağı olan Sünneti, kaleminin gücüyle korumaya çalışan Taki Osmani’nin yazdığı “Sünnetin Bağlayıcılığı ve Değeri” isimli kitap Rağbet yayınları tarafından basılmıştır. Sünnetin dün yaşamış Müslümanlar için önemi ne ise bugün ve yarın yaşayacak Müslümanlar içinde aynı önemi taşıdığını nakli ve akli bilgiler ile sunup hadis ve sünneti hafife alanlara gerekli reddiyeyi sunmuştur. Allahu Teâlâ’dan niyazımız, kitabı yazan, neşreden ve okunmasını sağlayanlara kesilmeyen bir ecir vermesidir. MUHARREM 1436

NEBEVÎ HAYAT

63


Abdullah Yürür / SİVAS

Adamın birisi demiş ki; “Falanca büyük hoca efendiden duydum; ‘Eşek anırdığı zaman abdest bozulur.’ dedi.” “O hoca öyle şey söylemez.” demişler. “Yok, söyledi! Şu kulaklarımla duydum.” demiş. “Söylemez.” “Vallahi söyledi!” “Gel bakalım, madem yemin ettin.” demişler; gitmişler, hocaya sormuşlar; Hoca efendi, şöyle bir düşünmüş; hatırlamak için başını eğmiş, sakalını sıvazlamış, başını sallamış. “Evet, söyledim.” demiş. Hadi bakalım! Ayıkla pirincin taşını. Bu hoca cahil mi? Hayır! “Söyledim ama evladım, sen herhalde vaazın içinde uyumuşsun; vaazı dinlerken anlatılan şeyin başını duymamışsın, sonunu duymuşsun. Yanlış bilgi edinmişsin. Ben o vaazda neyi anlattım? ‘Bir insan merkebine bindi. Su tulumu, testisi merkebine asılı. Yolda namaz vakti gelince indi. Abdest bozacak, abdest alacak, namaz kılacak. Merkep bir gürültüden ürktü, kaçtı gitti. Çölde merkebi ara Allah’ım ara; yok. Orada yok burada yok, uğraştı, didindi; yakalayamadı. Su yok. Şimdi bu adam ne yapacak? Namaz vakti geçiyor. Teyemmüm abdesti aldı. Tam namaz kılacak, merkep geldi, yanında anırdı, bağırdı. Tamam, su geldi. O zaman ne olur? Su geldiği zaman teyemmümle namaz olmaz. Artık oradan suyu alacak, abdest alacak. Ondan abdesti bozuldu.’ dedim.”

64

NEBEVÎ HAYAT

EKİM 2014

SİZDEN GELENLER

YARIM YAMALAK ÖĞRENDİĞİ İLİM HAKKINDA GÜZEL BİR ÖRNEK


HZ. İSA (A.S)’IN NÜZÛLU MESELESİ 8 Ekim 2014 Çarşamba Saat: 20:30 Konuşmacı: Mahmut Varhan Oryantalizm ve İslam Ümmeti Üzerindeki Oyunları

05 Kasım Mustafa Tatlı

Hz. Ebubekir (r.a)’ın Hayatı, Fazileti, Zühdü, Hilafeti ve Vefatı

10 Aralık Ramazan Zenbil

nternetten Canlı Yayın www.imambuharivakfi.org



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.