Özgür Halk Sayı 5

Page 1

Editörya

İçindekiler 2

Abdullah Öcalan

Kadın Ordulaşmasına Doğru

7

Komîteya Rêvebir a PKK’ê

Sala 2015’an Wê Bibe Sala Serkeftinê

15

Yerel, ulusal, bölgesel ve uluslararası gündem-gelişmelerin anlık değiştiği, kaotik bir yılı geride bırakırken, halkların demokrasi, özgürlük, eşitlik ve sosyalizme dair umutlarını daha da büyüttüğü bir yıla girmiş bulunuyoruz. İnsanlık 2014 yılında, kapitalist modernitenin küresel düzeyde geliştirdiği baskı, sömürü, açlık, işsizlik, çatışma ve savaşlara karşı verdiği barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesiyle yeni yılla daha büyük umutlarla girmektedir.

Mustafa Karasu

Ortadoğu halkları, Özgürlük Hareketi öncülüğünde, ulus-devletçi, despotik rejimlerin ve DAİŞ faşizminin baskı, saldırı, katliamlarına karşı, demokrasi ve özgürlük için mücadelede büyük bir uyanış, bilinçlenme, birlik ve dayanışma düzeyini ortaya çıkarmıştır.

26

Türkiye’de AKP devletinin neden olduğu işçi katliamları, ekonomik sömürü, demokrasi, özgürlük, kadın ve Kürt düşmanlığı politikaları tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmış; anti-kapitalist, anti-AKP, emek, demokrasi ve özgürlük mücadelesi yükselerek devam etmiştir.

Yeni Yılda Devrimci Tarz ve Hamleyle Mücadeleyi Geliştirip Sonuç Almak Önümüzde Görev Olarak Durmaktadır

Besê Hozat

Sara Yoldaşın Direniş Çizgisinde Kobanê ve Şengal’de Destan Yazıldı

29

Duran Kalkan

Kadro Sağlam Durur Öncülük Ederse Halk İnanır

36

Rıza Altun

Kürdistan Tarihi -V-

39

Ali Haydar Kaytan

Doğruya Katılmak Üzerine

43

Hêlîn Ümit

Sosyalizme Adanmış Yaşam Tarihsel Mirasa Verilebilecek En Onurlu ve Güzel Yanıttır

46

Kürdistan Özgürlük Mücadelesi, Ortadoğu’daki politik dengeleri sarsmış, etkili ve belirleyici bir konum kazanmıştır. Şengal ve Kobanê direnişi tüm halklar için büyük bir umut, moral-güç ve öncü olma düzeyini kazanmıştır. 2014 yılı, Kürdistan Özgür Kadın İdeolojisi’nin zirveleştiği bir yıl olarak tarihe geçmiş, Kürdistan kadını sadece Şengal’de ve Rojava’da-Kobanê’de değil, evrensel düzeyde kazanımlar ortaya çıkarmıştır. Her türlü sınıf ve ulus özgürlüğünden daha değerli ve anlamlı olan Kadın Özgürlük Devrimi’nin 2015 yılını kadının gerçek özgürlüğüyle birlikte, insanlığa barış, demokrasi ve özgürlüğün daha yakın olduğu bir yıla dönüştüreceği kesindir. Tüm bu gelişmelere damgasını vuran bir yılı geride bırakıp yeni yılı karşıladığımız bu günlerde dargimizin yeni sayısını okurlarımızın beğenisine sunuyoruz. Yaşadığımız teknik aksaklık ve gecikmeden kaynaklı Aralık-Ocak sayısını birleştirerek okurlarımızla buluşuyoruz. Bu aksaklıktan dolayı tüm okurlarımızdan özür diliyoruz.

Reşit Serdar

Bu sayımızda ilk defa kürtçe bir yazıya yer veriyoz. PKK Yürütme Komitesi’nin geçtiğimiz bir yıl değerlendirmesini dergimizde yayınlayarak okurlarımıza ulaştırıyoruz. Yine Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın “Kadın Ordulaşmasına Doğru” çözümlemesi, Besê Hozat, Duran Kalkan, Mustafa Karasu ve Ali Haydar Kaytan gibi bir çok yazarımızın makaleleriyle siz değerli okurlarımızın karşısına çıkıyoruz.

53

Bizler de 2015 yılının demokrasi, özgürlük ve sosyalizm yılı olacağı umudu, inancı ve mücadele azmiyle tüm okurlarımızın yeni yılını kutluyoruz.

Şiyar Koçgirî

Toplumsal İnşa Zihniyette Başlar -III-

50

Ölümden Bir Korkum Yok

Anı

Uğurlar Olsun Dağların Anası

Özgürlük kazanacak…


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

Kadın Ordulaşmasına Doğru Abdullah Öcalan Bir devrimin özgürlük düzeyi, ilişkilerdeki özgürlük düzeyine bağlı olduğu gibi, özgün olarak da kadın-erkek ilişkilerindeki özgürlük düzeyiyle oldukça bağlantılıdır. Özgürleşme, bir anlamda bireyler arası ilişkileri özgürce tartışma, kararlaştırma ve yürütme gücünde olmayı ifade eder. Böyle bireylerin oluşturduğu topluluklar, özgürlük toplulukları olarak da değerlendirilir. Bu toplulukların oluşturduğu topluma da, özgür bir toplum denilir. Devrim, bu anlamda bir toplumu en üst düzeyde özgürleştirme eylemidir. Bir toplumu yakıcı, hızlı ve genel bir özgürleştirme ihtiyacında görüyorsan, yapılması gereken ona çok şiddetli bir devrimi dayatmaktır. Özgürleşmeye doğru giden toplumda, ulusal sorun varsa, öncelikle onu özgürleştirir; bunu kendi kaderini tayin etme ilkesi olarak da değerlendiririz. Sınıflar arası baskı, anti-demokratlık varsa, onu çözer ve buna da demokrasi denilir. Daha da bireye indirgediğimizde, her bireyin temel haklara kavuşturulması sorunu vardır. Bu da eğitimdir, sağlık, iş-güç sahibi olmadır, yeteneklerine göre çalışabilme ve hakkını alabilme durumudur. Bilimin özgürleşmesi de böyle tanımlanabilir. memesi gereken bir devrim olarak kendini dayatması da bu gerçeklikten kaynaklanıyor. Bizde birey kördüğümdür, onu çözmeden devrime katamıyorsun. Onu çözmek demek, bağlı olduğu muazzam bir ilişki ağını çözmek demektir. Bir çok devrim, genel tahlille götürülmüştür, bireysel tahlile fazla yanaşmamıştır. Ama biz kendi pratiğimizde gördük ki, genel tahlille işleri ilerletemiyoruz.

Kadının özgürlüğü bir adım öteyi ifade eder. En alttaki cins olarak, kişiliğine ilişkin karar verme, bu kararını bilinçlice geliştirme, hiçbir baskı altında olmadan yaşama geçirme, onun özgürlüğünü ifade eder. Kürdistan Devrimi’ne bu tanımı uyguladığımızda, gerek bir bütün olarak gelişen devrim ve gerekse adeta kendini zorunlu olarak dayatan kişilik çözümlemeleri ve ilişkilerdeki geleneksel, feodal, aşiretçi, eskinin tıkattığı, kösteklediği yaşamı özgürleştirme söz konusu olur. Bizde her zamankinden fazla, genelde parti öncüdür, savaşı örgütlüyor, ayaklanma geliştiriyor ve devrime götürüyor demekle yetinemeyeceğimizi; çok ağır kişilik sorunları ve özellikle bunların içinde oluşturduğu aile, kabile, aşiret, ahbap-çavuş, hemşehricilik her türlü topluluk konumları aşılmadan, çözümlemelere tabi tutulup çözdürülmeden daha ileri bir özgürlüğe imkan veren ulusal kurumlaşmaya ulaşamıyor. Bunun savaş, ordu kurumlaşmasından tutalım, her sahaya kurumlaşması sağlanamıyor. Buna aile kurumlaşmasını da dahil edebiliriz.

Bireyde toplumu çözmek an da tarihi çözmek Örneğin parti tarihimizde uzun yıllar, genel tahlille işleri yürütmeye çalıştık. “Kürdistan sömürgedir, ona bir ulusal kurtuluş gereklidir” genellemesinden tutalım 1985’lere kadar da “bir halk savaşı gereklidir, buna gerilla ordusuyla karşılık verilmelidir” genellemesine kadar. Bunun için kitaplardan birçok alıntı, şemalar, tüzükler, yönetmelikler geliştirdik. Ama bir baktık ki, 1985 sonuna geldiğimizde bu işler tıkanıyor. Aslında birçok devrim için yapılandan daha fazla çaba harcamamıza rağmen, bizi yenilgiye götürmekten kurtaramıyordu. III. Kongre çözümlemeleri, biraz da bireylerimizde yaşanan “devrim yürümez, bundan daha fazla yapılamaz, gelişme ancak bu kadar olur” anlayışına bir çözüm getirmekti. Biz de kendimizi daha derinlik-

Ailedeki büyük tıkanıklık, aşılmadan özgür aile kurumlaşmasına ulaşamıyoruz. Zaten bizdeki devrimin, kendi özgül koşullarında çözümlemelere en çok ihtiyaç gösteren ve birçok çağdaş devrimin genel ölçüleriyle yetin-

2


Özgür Halk li olarak, parti içi ortamı çözmeye verdik. Çünkü karşımıza öyle tipler çıkıyordu ki, bir kördüğüm. Sözde merkez, eski, tecrübeli, istese çok başarılı da olabilir, ama pratiği tasfiyeci! Nasıl izah edecekti bunu?

Aralık-Ocak 2015

ları düşünmek gerekir. İlk defa bir devlet, onun devrime karşı dayatılan kollarına karşı bir başarı söz konusu. Tarih boyunca isyanlara devletin dayattıkları var. Anadolu’da Osmanlıların, cumhuriyet döneminde cumhuriyetin muazzam saldırı kolları var, özel savaş kolları var; MİT, özel tim, provokasyon örgütleri var. Komünizm adına, din adına yapılanlar var. Hepsini dayattılar, fakat biz geriletilemedik. Her türlü ajan kişilik, objektif-subjektif tip dayatıldı, yine boşa çıkarılamadı. İşte bunun Önderlik çözümleme tarzıyla ilişkisi vardır. Çünkü ilişkilere özgürlüğü dayatıyor. Özgürlük aydınlanmadır, örgütlenmedir, güçlenmedir, özgür karardır, iradedir. Dolayısıyla bu ilişki tarzı başarısızlığa uğratılamıyor.

Hiçbir devrimci partinin yapamadığı bir çözümleme yöntemiyle sorunu çözecektik. Bunu daha sonraki süreçlerde bazı partiler kaba yargılamalar biçiminde yapmıştır; haklı-haksız ayrımı yapmadan bir çok tasfiye gerçekleşmiştir. Biz böyle yapamazdık. Böyle yapsaydık, Partiyi kendi elimizle bitirirdik. Türkiye Solu’nda da buna benzer kaba tasfiyelerin olduğunu biliyoruz. Zaten ajan-provokatörlerin de istediği buydu. Bunun yerine, biz bireyin kazanılması uğruna, bütün yönleriyle onu netleştirmeyi, çözmeyi esas aldık. Ve bildiğiniz gibi PKK’de yeni bir dönem başladı; Çözümlemeler dönemi! Bireyde toplumu çözmek, an da tarihi çözmek!

Bu ilişki tarzını geliştirirken, özgür ilişki tarzını getirirken, daha da derinleştiriyorum; sadece düşmanın dolaylı veya direkt etkilerini, yine Bir yerde o zamana kadar yaptığımızı feodal aşiretçi özelliklerin, ailesel yaktersinden tamamlama: Hep genellaşımların etkisini çözmekle kalmıleme yapıyorduk, bu sefer çok yor veya aşılması gerekeni ortaya Bir özelden konuşuyoruz; hep tarihkoymakla kalmıyoruz. Daha fazla toplumu yakıcı, ten geliyorduk, bu sefer anlık doğrusu nedir, ona cevap verhızlı ve genel bir bir durumun devrimciliğinden meliyiz. Yıkılması gereken yere özgürleştirme ihtiyacında bahsediyoruz. Halen bütün ne yapılmalı ve bunu yalnız görüyorsan, yapılması yakıcılığıyla bu çözümlemeaskeri, siyasi düzey için değil, ler dönemi sürüp gitmektedir. ikili ilişkilere kadar yansıtıyoruz. gereken ona çok

şiddetli bir devrimi

Parti içi yaşamı çözümlemekten Nedir özgürlük, nedir özgür dayatmaktır. bahsediyorum ve çözümleme ile ilişki? birlikte, devrimci düzeyi geliştirmek Yoldaşça ilişki, yoldaşça yaklaşımın bir anlamda ilişkilerdeki devrimciliği, her düzeyi nasıl olmalı? En temel özgürlüğü, örgütlülüğü sağlamak anlabir ilişki tarzı olarak da, toplumda aile mına geliyor. Parti içi yaşamı o kadar devrimilişkisi, ailede tarafların, özellikle kadın-ercileştirelim, dolayısıyla özgürleştirelim ki, artık kişiler kek ilişkisi veya Partiye taşırılma söz konusu oldukendileriyle oynadıklarında, zarar kendileriyle sınırlansın ğunda, kadın özgürlük ilişkisine ve genelde özgürlük, veya bir kişi bir Partiye oynadığı zaman, anında gereken onun daha özgül bir biçimi olarak kadın-erkek ilişkikarşılığı bulsun. Almış olduğum en önemli tedbir budur. lerindeki özgürlük düzeyine kadar indirgiyoruz. Çünkü ortaya çıktı ki, savaşı biraz daha geliştirmek için, Nedir Parti için özgürleştirme dediğimiz? bireyi özgürleştirmek gerekiyor. Onu özgürleştirmek Çözümleme ve ilişkilere dayattığım özgürlük düzeyi için, onu geleneksel aile, kadın-erkek ilişkilerinde aşkesinlikle bunu doğurtmaya yetiyor. Bu da bir savaştır, tırmak gerekiyor, özgürlüğü derinleştirmek gerekiyor. çarpışmayla ve zaman zaman uzlaşmayla da yürütülür. Ama eğer görev göz ardı edilmezse, kesin Parti kaza- Artan oranda saflara, özgürlüğe koşan, hatta daha faznır. Dolayısıyla savaş yürütülüyorsa, savaş kazanılır. la koşan kadınlar söz konusu olduğunda, nedir özgürNedir Parti için özgürleştirme dediğimiz? İlişkidesiniz lük, nedir özgür ilişki? Kaçılan bir aile kurumu vardır, bizimle, bir bütün olarak PKK’liler tüm çalışma alanları, ama bunun yerine ne konulmak isteniyor? Her gün parbelli bir ilişki içindedir ve dolayısıyla bağlılığı yaşıyorlar. çalanan ilişkiler var, ne geliştirilmek isteniyor? Bir de savaşı bu yönüyle ele almak gerekir. Düşmana karşı Önderlik burada ne yapıyor? Önder adı altında birisi vurur, kırarız, feodal kalıntıları da parçalarız, dağıtırız nasıl götürüyor bu yapıyı? Parti tarihine bir kez daha ama yerine neyi, nasıl kuracağız? Buna bağımsız bir bakmalısınız; çok olumsuzluklardan, kördüğümlerden vatan, özgür bir halk, toplum, özgürleşmiş bireyler, özişler nasıl böyle geliştirildi? İki kelimeden tutalım en kar- gürleşmiş kadın-erkekler diye cevap veriyoruz ki, bu da maşık çözümlemelere nasıl ulaşıldı? Bütün isyanlara, bir genellemedir. Genellemelerle her şey halledilmiş bütün muhalif örgütlenmelere darbe indirmiş bir ege- olsaydı, bizim devrim çoktan başarılmalıydı. Ama gömen sınıf istihbaratı, günümüzde kontrası diyelim, nasıl rüyoruz ki, her geçen gün sorunlar daha da ağırlaşıyor. oldu da PKK’yi bütün örgütlerde olduğu gibi çözemedi Demek ki, günlük, anlık uğraşı verilmesi gereken bir duveya bölüp, parçalayıp başarısızlığa uğratamadı? Bun- rum var. Bu ortaya çıktı. An be an devrimcilik yapma, an

3


Özgür Halk be an özgürlükçü tutum içinde olma. Her an ve her koşul altında devrime hazır olma, ilişkide özgürlüğü esas alma, amaç bağlılığını, araç bağlılığını tam yapma, buna hazır ve nazır olma veya hızır gibi olma derler. Böyle olursan, kazanabilirsin. Buna göre kendi ruhunu, fikrini, fiziğini hazırlaman gerekir. Böyleysen militansın, öndersin.

Aralık-Ocak 2015

dığınız ve halen kendiniz için haklı olarak başarılması gereken bir görev olarak kabul ettiğiniz özgür yaşam neyi ifade eder? Yine çokça bahsedilen toplumda kadın özgürlüğü, erkek egemenlikli yaklaşımlara karşı eşitlik arayışı açısından, özgür kişilik, özgür ilişki açısından neyi ifade eder? Buna açıklık getirmek içindir ve dikkat edilirse konuyu da epeyce aydınlatıyor.

Şu ortaya çıktı ki, parti içinde, özellikle bireyi bütün yönleriyle özgürleşmeye tabi tutmadan ve bu bireylerle örülmüş bir özgürlük düzeyini tutturmadan, bu parti ciddi bir önder örgüt olamaz veya er-geç ağır bir hata, yetmezlik sonucu kaybedebilir. Dolayısıyla an be an devrimcilik sürekli kılınmalı. Görevler konusunda ertelemecilik yok, yaşam konusunda geleceği yaşayacağız: iliklerine kadar şimdiki dönemi yaşarsan, bu gelecektir aslında, bunun dışında bir gelecek anlayışı, felsefi olarak sanıyorum yanlıştır. Bu anı kurtardığında, geleceği de yaşamış sayılırsın veya kurtarmış sayılırsın.

Kadın kişiliğinde çözülmesi gereken önemli hususlar var ve bu işi biraz ilerlettik. Kadının tarih boyunca nasıl yitirildiği, aileye çekilen kadının aynı zamanda köleliğe çekildiği, kişiye mâl edildikçe kişilikten, özgürlükten uzaklaştırıldığı, toplumun tüm dinamik işlevinden uzaklaştırıldıkça daha da bağımlı hale geldiği, oldukça detaylı ortaya konuldu.

Bunun bir doğal yapı gereği değil, uygarlaşmayla, sınıflaşmayla birlikte geliştirildiği anlaşıldı. Nasıl ki halklar, uluslar üzerine baskı, sömürü geliştirilerek birileri çok zayıf bırakılıp, birileri çok üste çıkarılmışsa, cinsler arasında da buna benzer bir baskı altına girme oluşmuştur. Dolayısıyla kurtuluş, özgürlük isteyen her aşiret, hatta halk, topluluk gibi, kadın cinsinin de Kendi kendini kurtarma görevi vardır.

Bir de alan farkı yapmayacaksın, “ben şu yerde değil de, şu yerde daha başarılı olabiliyorum” demeyeceksin. Bunun da çok anlamsız olduğu ortaya çıkmıştır. En kazanılamaz denilen bir alanı bile kazanmaya dönüştürmek mümkündür. “Burada oynayamadım kendini örgütlemeyen da, başka yerde oynayabilirim” bir halk köledir. veya “şehirde değil de, dağda Kendi kendini örgütleyip iyi yapabilirim” diyemezsiniz. yönetemeyen bir cins de Ciddi fiziki engeller dışında, hiçbir engel senin şehirde de, kırda köledir da, zindanda da başarılı olmana engel değildir. Çözümlemelerin düzeyi bu gerçeği ortaya çıkardı.

Devrim yaparız, devrim olduğunda, ulusal kurtuluş, sınıfsal kurtuluş başarıldığına göre, kadının da düzeyi biraz eşitliğe, yani kurtuluşa yakındır denilebilir. Gördük ki, aslında bu genelleme doğru olmakla birlikte, yeterli değil. Daha da ötesi, Parti ortamımıza bakıyoruz; ilişkiler kaskatı, dengesiz, eşitsiz, coşkudan, sevgiden uzak, ucuz suçlayıcı, bağlayıcı, düşürücü, tıkayıcı niteliktedir.

Özgürlük düzeyini geliştirmeye çalışıyoruz. Dikkat edin; kölece bağlarla sizi ne kadar bağlayan kurum varsa, eleştiriye tabi tutuyoruz. Çünkü bir kölelik etkisi aşılamazsa ve kişide, devrimde giderek tırmanırsa, örneğin bir önderlik kurumuna ulaşılamazsa, o ilişki tarzı Parti’ye pahalıya mâl olabilir veya bir feodal, burjuva etki tarzıdır. Onu yine Parti’nin sınıf temelinden koparmaya götürebilir ve Kürdistan söz konusu olduğunda, bu da eşittir tasfiye etme, yenilme olur.

Toplumumuz kadınla ilişkiyi ancak çok aile içi olduğunda meşru kabul eder; ya karısıdır, her türlü ilişki meşrudur, ya yakınıdır, kızıdır, kardeşidir, normal ilişki kurar. O da konuşma, tartışma düzeyindedir ve çok sınırlıdır. Bunu normal görebilir. Herhangi bir kadının, herhangi bir erkekle tartışması suçtur. Hele burnundan büyük işlere karışma diye tabir edilen işlere karışmaları düşünülemez. Öyle kadın ölçüleri oluşmuş ki, ne kadar az konuşur, ne kadar hareket etmez, ne kadar tartışamaz, kararlaştıramaz, güç sahibi olamazsa o kadar iyidir. Hatta mal-mülk onun için değildir. Ne kadar itaatkardır, ne kadar efendisine göredir, belki ağırınıza gider, ama ne kadar köle gibi bağlıdır? Bunlar erdem, fazilet diye bizim toplumuza yutturulmuştur. Bu bizi uzun süre meşgul etti. Bu tür bağlılık tarzları çok erkenden bizi ürküttü. Kişiyi bu kadar aşağılayan, dıştalayan, hiçe sayan bir yaşam tehlikelidir. Ya kadınlar çok aşağılık bir varlık, bunu saptamak gerekiyor, eğer öyle değilse, o zaman hakkını vermek ge-

Şu ortaya çıkıyor ki, bu çözümlemeler çok önemli! An be an her alanda, devrimci göreve, devrimci tarza, devrimci hıza bağlı olmak başarı için şart! Zaten bugün PKK’nin Önderlik başarısını anlamak istiyorsan, izah etmek istiyorsan, tam da burada bunu yapmak gerekiyor. Önderlik gerçeği bu konuda hayati bir rol oynuyor. Neden? Dikkat edilsin; çözümleme düzeyini, ağırlıklı olarak görevlere hükmetmeyi ve her alanı çalıştırmayı başardığı için, genelde de başarılı olabiliyor. Bütün dünya da karşısında dursa, ilerlemeyi sağlayabiliyor. Kadın cinsinin kendini kurtarma görevi vardır Bütün bu açıklamalar, çokça tartışmak durumunda kal-

4


Özgür Halk

rekiyor. Parti oluşmadan da, parti oluştuktan sonra da devrimin geliştiği bu süreçte, daha yakıcı bir sorundur.

Aralık-Ocak 2015

baktım; hepsi bağımlı! Bu kadar bağımlılığın olduğu bir örgüt, nasıl özgürlüğün örgütü olacak ve özgürlük isteyen kadınlar, nasıl özgürlük elde edecek? Dili özgürlük istiyor, ama ilişkisi kölelik ilişkisi. İkiyüzlülük var ve bu garip bir çelişkidir. Giderek çözümlemeyi derinleştirme ihtiyacını bu nedenle hissettim.

Hiç şüphesiz devrim, yalnız erkeklerin işi değildir. Hemen “bir çok devrim erkek egemenliğini, hakimiyetini geliştirmiştir” diyeceksiniz. Doğrudur. Uygarlık tarihi boyunca bütün devrimler biraz da erkek devrimidir. Erkek devrimi olduğu için, erkek egemenlikli devrimlerdir. Dolayısıyla kadının gittikçe baskıya, sömürüye ve bağımlılığa çekildiği devrimlerdir. Her devrim, erkeği üste çıkarmıştır, kadını alta indirmiştir. Sınıflı toplumlardaki bütün devrimler böyledir.

Bu anlamda çözümlemeler aslında anlamlıdır. Doğrulara veya benimsenmesi gereken hususlara açıklık getiriyoruz. Deneyim bunun doğru olduğunu gösteriyor. Kadın, çokça sanıldığı gibi, düşkünlüğün, kötülüğün kaynağı değildir ve yaşamın en zenginleştirici kaynağı olması işten bile değildir. Fakat bir süs bitkisi gibi değil, ucuz bir aşk öğesi gibi değil, çok daha kapsamlı bir yorumlamayla ancak gün yüzüne çıkarılabilir. Bunun da adı devrimdir. Düşüncede, davranışlarda, devrimde devrim! Bu aynı zamanda bir erkek dönüştürülmesidir de.

Kadının katılmadığı devrim başarıya ulaşamaz Günümüze doğru geldiğimizde, bir bakıyoruz ki, bu devrimler kadınları en alta koymuştur, tanınmaz hale getirmiştir. Öyle ki, biz neredeyse bunu doğal karşılayacağız. “Kadın dediğin zaten buna müstahaktır” denilir. Tabii ciddi bir toplumsal devrimi düşünürken, acaba böyle midir, değil midir sorusunu kendimize sormamız gerektiği açıktır. Kadın, sınıflı toplumların söylediği gibi, bunu hakketmiş bir alçak mıdır? Değilse, nasıl bu duruma getirilmiştir? Eğer doğal koşullardan ötürü değil, toplumsal koşullardan ötürüyse, bunlar hangi toplumsal koşullardır? Tarihi bir süreç işiyse, bu nasıl bir tarihtir? Bir toplumsal kurtuluş sorunuysa, o zaman bu toplumsal kurtuluş nasıl düşünülmeli ve bir özgürlük, kurtuluş programı nasıl oluşmalı? Daha da ötesi, onun örgütlenmesi, eylemi nasıl geliştirilmelidir? Bu sorulara cevap vermeden, özgürlük devrimini, ilişkisini ağzımıza bile alamayız.

Ben de böyle yapmadım mı? Bu örgütlemeyle, propagandayla, dolayısıyla düşünce ve teoriyle oluyor; güç kaynağı olmasaydım, bunları göstermeseydim bir tek kişi bana inanır mıydı? Ben kendi karnımı bile doyurabilir miydim? Şimdi orduları besliyoruz. Bu teoriyle, örgütlemeyle, onun eğitimiyle ve onun da çekici, birleştirici, yüceltici üslubuyla, tarzıyla oldu. İnsanlara yücelmenin, kurtuluşun mümkün olduğunu göstermemle oldu. Ve kadınlara daha onurlu, daha eşit ve özgürce bir yaklaşım hakları olduğunu ve bunların devrimle mümkün olduğunu gösterdim, kendi pratiğimde bunu defalarca gösterdim. Sonuç; çok yüksek bir kadın katılımı, çok yüksek bir kadın ilgisi ve giderek zafere yürüyen bir devrim! Doğrusu biraz böyledir. Ben de aynı benim gibi yapın demiyorum, ama hiç olmazsa ortaya çıkmış sonuçları özümseyin. Yapabileceğiniz çok önemli görevler var, onlara başarı şansı verdirin. Bir çok imkan hazır sunulmuştur. Hiç olmazsa, onu kendi gelişmenize dönüştürün. Kolay yenilmeyin. Kendinizi

Bazı genellemeler yapıldığında, işlerin yürüyeceğini sandık. “Kadının katılmadığı devrim başarıya ulaşamaz” dedik ve bu doğrudur. Peki kadını nasıl katacaksın? Bir köle olarak mı? Bir kölenin en iyi bağımlılık kölesi olarak mı? Çünkü gelen bütün kadınlara

5


Özgür Halk düşürmeyin. Seviyenizi sürekli yüceltin. Özellikle siz kadınlar, her türlü erkek egemenliğine, düşürücü, horlayıcı etkilere karşı iyi bir fırsattır. Bunun için örgütleşin ve hatta kadın ordulaşmanızı yetkinleştirin diyorum.   Askeri ordulaşmadan tutalım her düzeyde kadın ordulaşması! Sanıyorum birey olarak güçlenmek yetmez, kurum olarak güçlenmeniz gerekir ve her düzeyde ordulaşmanızı, kurumlaşmanızı sağladığınızda, erkek egemenlikli etkilere karşı, kişilere karşı çok iddialı bir duruma gelirsiniz. Çünkü arkanızda gücünüz var, programınız var, kararınız var, hakkınızdır, emekle kurmuşsunuzdur ve dolayısıyla taleplerinizi gerçekleştirebileceksiniz. Bunun üzerinde yoğunlaşıyoruz. Bu temelde de bir gelişmeyi kadın hareketine sağlattırdığımızda, sanıyorum biraz daha derinleşme, daha radikalleşme ve bazı sonuçlara daha güçlü ulaşma imkan dahiline girer.   Yine büyük çaba ister, sabır da gerekir. Tam militanca bir yaşam da gerekiyor. Her şeyden önce sağlam kadın yoldaşların varlığına ihtiyaç gösterir. Çünkü kadın ordusu kuracaksın, önderi gerekir. Karar gücü, üretim gücü gerekir. Bunun için biraz eğitiliyorsunuz, hazırlanıyorsunuz. Bu adımı da başarıyla atabileceğimize inanıyorum. Bu adımı da attığımızda, oldukça önemli kazanımları, daha çarpıcı bir biçimde yaşamamız mümkündür.

Aralık-Ocak 2015

topyekun buna karşı durursa, erkek ne yapabilir? Çünkü her gün böyle binlerce haksızlık var. Tek tek erkeklerin zihniyetine, kocanın veya yetersiz yoldaşın iyi niyetine sığınarak çözüm bulamazsınız. Ordunuza, örgütünüze dayanarak çözüm bulmanız, en gerçekçi tarzdır. Buna dayalı bir ilişki arayışı, hatta kendi sevginizi, kendi beğeni dünyanızı, kendi topluma vermek istediğiniz kadın dünyanızı, özlemlerinizi gerçekleştirebilirsiniz. Yol, ardına kadar açılmıştır, oldukça da akıyorsunuz. Bu şunu gösteriyor; kadın kurtuluşuna yol vardır, güç birikiyor. Geriye bunu işlemek, örgütlemek kalıyor, önderlik etmek kalıyor. O da size düşer diyorum. Kendi kendini örgütlemeyen bir halk köledir. Kendi kendini örgütleyip yönetemeyen bir cins de köledir. Ve kölelikten kolaylıkla kurtulamaz. Her şeyden önce inanmalısınız. Gereğine inandıktan sonra da rollerinize göre kendinizi hazırlamalısınız. Savaş istiyorsunuz, çok yakıcı bir gerilla özleminiz var, oldukça örgütsel çalışmaların içindesiniz. O halde, bunun önderliğini de, örgütlenmesini de yapın ve ondan sonra erkek dünyasına bir merhaba deyin. Dedim ya kendi özlemlerinizle, sizlerin de topluma, her türlü ilişkiye yaklaşımda bir dünyanız var. Ona gerçekleştirme şansını böyle bir güçle vermeniz imkan dahilindedir. İnanıyorum ki, önümüzdeki dönemde bu ordulaşmaya da elimizden gelen katkıyı yapacağız. Şu an, şu süreç içinde oldukça bilinçleniyorsunuz. Oldukça da özgür bir kişilik olarak sürece katılıyorsunuz. Madem sağlıklı bir örgütleme için gereklidir, ama yeterli değildir. Kadrolaşmanızı biraz daha ilerlettikten sonra, birçok görev sahasına görevli, hatta önder düzeyde yükleneceksiniz ve geliştireceğiniz örgütlenmeler, ondaki başarı, sizi özgür yaşama kesin yaklaştıracaktır. Bence en gerçekçi tarz da budur. Buna yüksek değer biçeriz. Bunu her zamankinden daha fazla düşünme, tartışma, karara bağlama ve özellikle de pratiğe geçirme vazgeçilmez bir uğraşınız olmalıdır.

Kendi kendini örgütleyip yönetemeyen bir cins köledir Bu konuda tasarı halinde tartışılıyor. Özellikle gerillada bir kadın ordulaşması gerekli midir? Kadın birlikleri nasıl oluşur? Bizzat kendi kendilerini yönetmeleri gerçekçi midir? Epey bir güç yoğunlaştığına göre, askeri ve siyasi ordulaşması denenmeye değer bir konudur. Öyle inanıyorum ki, eğer tutarlı ve gerçekten birliğe, örgütlenmeye, ordulaşmaya giden halk ve kadının konumundan kaynaklanan sorunlara çok köklü cevaplar vermek istiyorsanız, ona inanıyorsanız, bunu göze almalısınız. Unutmayın, nasıl ki bizim toplum çok provoke edilmiş, sürekli didişme halindeyse, kadın belki de on kat daha fazla bu haldedir. Birbirini kabul etmeme, kıskanma, çekememe, kadın örgütlenmesine inanmama, onun gereklerine göre kendini vermeme sizi kayba götürür. Nasıl, halk olarak kendimizi ordulaştırıp taleplerimizi sıralayıp başarıyorsak, siz de bir kesim olarak, bir halk olarak, bir millet olarak -özdeştirme yapıyorum- cins örgütlenmenizi yaparsınız. Bana göre, oldukça ordulaşmış bir güç haline gelirseniz; militanlarınız, sözcüleriniz var. Bir de denenmiş, güç olduğunuz ortaya çıkmış, serhildanda rol oynuyor, gerillada rol oynuyor, hatta birçok devrimci görevlerde, kültürde, diplomaside rol oynuyor, o zaman taleplerinizin önünde durmak zordur. Düşünün ki kendinizi savunma mekanizmalarınız var. Bir erkek bir kadına haksızlık yapmak istiyor, o örgüt

Küçümsenmeyecek çabalarla, biz ortamı biraz hazırladık. Bu fırsatı gerçekleştirmeye doğru yüz tutuyor, ama işin sahibi sizsiniz. Daha fazlasını da beklemeyin veya biz katkımızı yine sürdürürüz ama sizin de yapmanız gereken çok iş vardır. Özgür kişilik sizindir. Kurumlaşması gereken kişiler sizsiniz. Savaşçı ve yönetici olarak kendinizi mutlaka kabul ettirmelisiniz, savaşımınızı her sahada, askerlikte, siyasette, kültürde, diplomaside vermelisiniz ve kendi renginizi topluma, uluslaşmaya katmalısınız. Devrim bu anlamda biraz kadının katıldığı, rengini verdiği devrim olmalıdır. Bizim ulus, bu temelde kadının kendini kattığı ulus olmalıdır. Ve bu gerçekleşirse, gerçekten devrimimizin enternasyonal değeri de o kadar yücelmiş olur.

6


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

Sala 2015’an Wê Bibe Sala Serkeftinê Komîteya Rêvebir a PKK’ê

Di serî de em sersala gelê Kurdistanê pîroz dikin. Em hêvî dikin ku sala 2015’an bibe sala azadiya Rêber Apo û azadiya Kurdistanê. Cardin em hêvî dikin ku sala 2015’an bibe sala serfirazî û azadiyê. Bi rastî jî sala 2015’an ji vê re namzet e. Ev ne tiştên xeyalî ne. Sala 2015’an ji pêşveçûnên wisa re namzet e. Ger ku em têkoşînê baş bimeşînin ji her tiştî re wekî tê xwestin em bibin bersiv gumane ku di sala 2015’an de pêşveçûnên bi vî rengî çêbibe. Êdî em gihiştine vê qonaxê. Cardin em têkoşînê bi şêwazekî rast pêşbixînin ev ne tiştekî dûr e. Heta niha wekî tevger em zêde ji perspektîfên Serokatî re nebûn bersiv gelek kêmanî ji vê peyda bûn. Ger bi rastî em ji vana re bibin bersiv di sala nû de em dikarin serbikevin. Bi rastî êdî wê dilê dayikên Kurdistanê şad bibe û gelê me serfiraz bibe. Êdî derfetên vê heye, şert û mercê wê avabûye, lê têkoşînê dixwaze.

riya her tiştî di Kurdistanê de hestên netewî pir bilind kir. Dûvre jî doza azadiya Kurd wisa ji cîhanê re vekir. Sala 2014’an wekî bû pêngavake berxwedanî û leşkerî. Li Rojavayê Kurdistan û li Başûrê Kurdistanê jî bû pêngaveke dîplomatîk. Pêngavek bû û di têkoşîna civakî de bilindbûn bû. Di sala 2014’an de gelê me û tevgera me bû bersiv û serkeftî bû. Ji bo vê em sala 2014’an wekî saleke serkeftî dibînin. Her çendî di vê salê de êş û şahadet hebe jî li Kurdistanê dîrokê xwe dubare nekir. Li dijî vê komkujiyê xwe parastin derket pêş. Li hemberî êrîşên dijmin ê komkujiyê di berxwedan çêbûye de destan hatin nivîsandin. Berê li Kurdistanê pir caran komkujî qewimî. Dema ku li herêmeke Kurdistanê komkujî pêşket gelê Kurd li heremên din û li perçeyên din temaşa nekir her kes lê xwedî derket. Gelê Kurd çiqasî li gelê Şengal xwedî derket me dît. Li Kobanê êrîş çêbû li çar beşeyên Kurdistan û li Ewropayê xwedî derketineke mezin çêbû. Ev jî raber dike ku di gelê Kurd de netewbûn çêbûye, êdî Kurd li hev xwedî derdikeve û hestên xwe yê neteweyî xurt bûye, êdî dikare xwe azad bike û îrade raber bike. Tiştê di sala 2014’an de derketiye holê ev e.

Li ser vî esasî em dikarin pêşveçûnên sala bihûrî şîrove bikin. Sala 2014’an ji bo gelê me û gelê Kurdistanê saleke dagirtî bû. Û gelek pêşveçûn têde çêbû. Têde koçberiya Şengal û Kobanê hat jiyîn. Li Şengalê komkujî çêbû. Her çendî dijmin negihişt armanca xwe ku komkujî çêbike di gundê ket destê wan de komkujî pêk anîn. Her wiha êrîş û lîstokên dagirkeriyê çêbû. Li dijî doza azadiya Kurdistan û li ser destkeftiyên Kurdistanê êrîşên neyaran çêbûn. Çi êrîşên yekser çi êrîşên ne yekser bi destê çeteyan û neyaran pêşketin. Li hemberî hemû êrîşan gelê Kurd û tevgera azadiya Kurdistanê berxwedaneke dîrokî û pir girîng bi pêş xist. Ev êrîş bi berxwedanê bersivandin. Di sala 2014’an de berxwedana di pêşengtiya tevgera me PKK’ê de bi pêşket nav û dengê azadiya Kurdistanê gihand hemû cîhanê. Be-

Berxwedana li dijî DAÎŞ’ê Di sala 2014’an de hem di herêma Rojhilata Navîn de, hem jî di Kurdistanê de bi êrîşên çeteyan û li hemberî van bi bersiv derbas bû. Bi taybet çeteyên bi navê DAÎŞ di aliyê konsepteke herêmî û navnetewî de wekî çeteyan û tetîkvanan hatin xwedîkirin û di sala 2014’an de jî hatin mezinkirin û berdan holê. Hem gelê herêmê li hemberî wan di şer de bû - ji ber ku li gelek cihan destdirêjî çêkirin êrîş çêbû- hem jî hêzên cîhanî êdî helwest pêşxistin. Hem jî gelê Kurd li hemberî van çe-

7


Özgür Halk teyên DAÎŞ’ê bersivdayin û berxwedan sala 2014’an derbas kir. Wekî tê zanîn di sala 2013’an de di 21’ê Adarê de Rêber Apo bi deklarasyoneke dîrokî demeke nû li Kurdistanê îlan kir. Ev pêvajo tenê ne ji bo Bakûrê Kurdistan ji bo her çar beşên Kurdistanê hat îlankirin. Heta ne tenê ji bo Kurdistanê ji bo li herêma Rojhilata Navîn şerê tê meşandin bê sekinandin êdî li Rojhilata Navîn û Kurdistanê serdemeke nû pêşbikeve serdema çareseriyê pêşbikeve ev pêvajo hat îlan kirin. Ji bo sekinandina şer Rêber Apo di deklarasyonê de dibêje, “Tirkiyeke nû, Kurdistaneke nû û Rojhilata Navîn a nû.” Ger ku dewleta AKP’ê wekî di destpêkê de soz dayî li sozê xwe xwedî derbiketa, ev bang û hewldana Serokatî rast bigirta dest gengazbû ku meseleya Kurd çareser bûbûya û li Rojhilata Navîn serdemeke nû pêşbiketa. Lê dewleta AKP’ê wisa nêz nebû û cardin durûtî raber kir. Erkê xwe yê çareseriyê pêk neanî. Tenê bi wê nesekinî di bin re jî xwe ji şer re amade kir. Li Kurdistanê baregehên leşkerî yên nû pêşxistin û projeyên bendavê yê bi armanca leşkerî pêşxistin. Xwe bi vî rengî ji şer re amade kir. Tenê bi vê jî neman me agirbesteke giştî îlan kir wan jî bi destê çeteyên DAÎŞ û bi destê hinek hêzên çekdar ê Sûriyeyê li hemberî şoreşa Rojava şer îlan kirin.

Aralık-Ocak 2015

bi destê çeteyan û hemû muxalefeta Sûriyeyê -ku baregeh û biryargehên xwe li Tirkiyeyê ne.- êrîş da destpêkirin. Tirkiye li ser wan ferz kir ku herêmê Kurdên azad ji destê Kurdan bi gotina wan ji destê PYD’ê bigirin. Di sala 2013’an de ji meha tîrmehê heta dawiya sala 2013’an êrîşê çeteyên ku DAÎŞ jî di nav wan de li ser Rojava bê navber berdewam kir. Lê di pêşengtiya YPG û YPJ’ê de berxwedaneke mezin çêbû. Me jî piştgirî kir. Ji ber ku berxwedana wan rast bû û neteweyî bû. Her çendî çeteyan êrîş dikir, lê me dizanîbû li pişt wan dewleta Tirk heye. Lewra me piştevanî kir. Li ser vî esasî berxwedana Rojavayê Kurdistanê di dawiya sala 2013’an de bi ser ket. Di warê leşkerî de hemû hêzên êrîşker binxistin û eniyên wan ket. Li Kantona Cezîrê şoreşê xwe fireh kirin. Gelek cihên Ereban jî xistin bin kontrolê û gelê Ereb jî tevli şoreşê bû. Hemû eniyên çeteyan ket. Li Hemberî şoreşa Rojava DAÎŞ hat xurtkirin Di destpêka sala 2014’an de di 4’ê çileyê de li Til Hemis û Til Brak YPG’ê windahiyên cidî da û şahedet jiyan kirin. Sedema vê serxweşiya serkftinê bû. Dijmin biçûk hat dîtin her wiha şert û mercê hewayê jî nedan berçav û tevgereke gelekî mezin bi pêş xistin. Ev tevger li hinek cihan xetimî û windahî çêbûn. Ev bû noqteyek piştî wê YPG sekinî. Ev kesên dijî YPG’ê şer dikin ew jî bê hal bûn û ew jî sekinîn. Şoreşa Rojavayê Kurdistanê li ser esasê serkeftina leşkerî di 21’ê çileya 2014’an de kanton îlan kir. Destpêkê li Cezîrê kanton îlan kir, dûre jî kantonên din îlan kirin. Ev li kêleka serkeftina leşkerî bû serkeftineke siyasî. Şoreşê êdî xwe îlan kir. Bi esasî projeya xwe temam kir. Lê belê dewleta Tirk jî li hemberî vê bêdeng nema. Wan jî dît zahf kom û komik li dijî şoreşa Rojava nikare tiştekî bikin wan jî di nava wan de DAÎŞ xurt kir. DAÎŞ destê xwe avêt rêxistinên biçûk û kom û komikan tesfiye kir. Her wiha wan xist bin kontrola xwe her çû xwe mezin kir û hêj bêhtir bi hêz bû. Di 8’ê adara 2014’an de DAÎŞ’ê êrîşî Kobanê kir. Yekemîn car DAÎŞ’ê bi tena serê xwe êrîş kir beriya wê her bi kom û komikên dîtir êrîş dikir. Şer çêbû nikarîbûn pêşde biçûya di hefteyekê de sekinîn. DAÎŞ li ser muxalefetên çekdar şer kir muxalîfan nikarîbûn berxwe bidana, xwe kişandin Haleb, Idlîb, Hema û Humusê. DAÎŞ’ê xwe da rojhilatê Heleb, Dera Zor, Hesekî xwe hakîm kir. Cihên ku berê hêzên çekdar hakîmbûn ket destê DAÎŞ’ê.

Wekî tê zanîn li Rojava di sala 2012’an de şoreş çêbû. Destpêkê li Kobanê gelê me rabû serhildanê û desthilatî bi dest xwe xist. Dû re li Efrîn û Cezîrê gav bi gav li tevahî Kurdistan azad bûn pêşket. Dewleta Tirk vêya ji bo xwe xeter dît. Dît ku Şoreşa Rojava di pêşengtiya Tevgera Azadiyê de serwer bû û statu meşand. Dewleta AKP’ê tirsiya ku ev bibe nimûne. Li Rojava Kurd 3 milyon kes in. Ger li Rojava statu hebe li Bakûrê Kurdistan 15 milyon Kurd heye çima li wir statu tûne be? Erê berê li Başûr nimûne heye; ew jî 6 milyon Kurd in. Lê Tirkiye Başûrê Kurdistanê wekî qeza dibîne. Tirkiye dibêje:“Em beşdarî mudaxeleya Iraqê nebûn wisa federasyon çêbû; ev qeza bû em vêya qebûl bikin, lê divê tiştekî wisa careke din nabe. Lewra em qebûl bikin dorpêç bikin, têxin bin kontrolê û dijî perçeyên din bi kar bînin.” Li ser vî esasî dewleta Tirk heqîqeta statuya Başûrê Kurdistanê qebûl kir. Berê bi statuya Başûr re eleqe çêkirin jî ji bo wan xeta sor bû. Kengî dîtin ger ku Başûrê Kurdistan ji bo xwe nekin xeta sor wê li Bakûr jî bi ser bikevin. Ji ber ku di sala 2008’an de êrîşî Zapê kirin, lê li wir şikestin. Wan dît ku bêyî piştevaniya Kurdan bi PKK’ê nikarin. Lewra di sala 2008’an de çawa li Zapê şikestin xeta sor li ser Başûrê Kurdistanê rakirin. Mecbûr man rakin. Ji bo hesabên xwe yê giştî xeta sor li ser Kurdistana Başûr rakir. Ji bo Başûrê Kurdistanê dorpêç bike û ji bo berjewendiyê xwe bi kar bîne qebûl kir. Dema ku li Rojava jî statu çêbibe dibe sîstem lewra ne qeza ye. Ji bo vê dijî statubûna Rojava sekinîn. Mînak, Kurdên Rojava yekitiya xwe di bin navê Desteya Bilind a Kurd de ava kirin. Wê çaxê Davutoglu wezîrê karê derve bû hat Başûr got, “divê ev yekitî nebe.” Tirkiye bi rêya PDK’ê li ser sekinî ku yekitiya Kurdên Rojava nemeşe. Demekê jî qels bû. Tirkiyeyê pir dij bû. Dûre di sala 2013’an de dema salvegera 19’ê Tîrmehê nêz bû

Di vê navberê de li Iraqê jî planê xurtkirina DAÎŞ’ê ket dewrê. Di 10 hezîran 2014’an de DAÎŞ bi quweteke zêde nemezin hemleyek li ser Musilê çêkir. Li Musilê 38 hezar çekdar hebûn yek fîşeng neavêtin Musilê radestî DAÎŞ’ê kirin. Hemû tang û top, cebilxane, teknîk û pereyên Musilê -nîv milyar dolar- ket destê wan. Bi vî awayî DAÎŞ xurt bû. Dûre DAÎŞ berê xwe da Tikrît, Ramadî, Felûce û ev der xiste bin kontrola xwe. Li Iraqê cihên gelê Sunnî jiyan dikirin ligel DAÎŞ’ê rayê xwe raber kirin. Ji ber ku DAÎŞ û BAAS -patiya Sedam a kevinxwe kiribûn yek, DAÎŞ ji nişka de li Iraqê xurt bû. Dema

8


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

ku xurt bû Reqqa jî bidest xistibû lewra xwe wekî dew- xwe dibîne. Êrîşî statuya Surdan dike. Cîhan û raya giştî let îlan kir. Ango ji Tikrît heta Reqqa hem li Sûriye, hem ev yek rast nedît. Jixwe li cîhanê yê li dijî DAÎŞ’ê disekine jî li Iraqê xwe wekî Dewleta Îslamî îlan kir. Ev hêzên Kurd in. Kanton li dijî DAÎŞ’ê serkeftiye û xwe îlan kiriye. piştevaniya DAÎŞ’ê dikirin û xwedî dikirin hesabê wan Lê dewleta Tirk dixwaze hem kantonan hem jî DAÎŞ’ê ne ev bû. Hesabê wan çi bû? Wê DAÎŞ’ê xurt bikin wekî bike hedef lê di aliyê raya giştî de nehat qebûl kirin. hêzekî şerker, hêzekî sunnî, dijî şîa, elewî, êzidî, çep û Di vê navberê de DAÎŞ’ê xwest Hesekê bigire. Hesekî PKK’ê ye wê bi vî awayî DAÎŞ’ê bi kar bianiyana. Ango bajarekî di navbera sînorê Kurd û Ereban de ye. Gelê wê carna berdana stûyê PKK’ê, şîa û elewiyan. Arman- xwe Kurd, Ereb, Suryan û Ermenî ne. Taxên Kurdan ca wan ew bû ku DAÎŞ wekî tetik kêş bi kar bînin. Se- di bin kontrola YPG’ê de bûn, bajar jî di bin kontrola rokê DAÎŞ’ê vê derfetê bi kar anî û dewlet îlan kir. Se- rejîmê de bû, hinek tax jî di bin kontrola DAÎŞ’ê de rokê wê got, “ez xelîfe me.” Ebûbekîr Bexdadî xwe wekî bûn. DAÎŞ li Hesekî tugaya rejîmê dorpêç kir YPG’ê xalîfe îlan kir û ji kontrolê derket. Dema dîtin ji kontorlê dît ku dema DAÎŞ dêvdorê Hesekê bigire wê pozîsderket di serî de Amerîka û Ewropayê ew xeter dîtin. yona wan xurt bibe YPG’ê yek şevê operasyon kir, Ji ber ku hêzeke hov e û qetlîaman dike. Her wiha îlan Hesekê xist bin kontrolê. Dema Hesekê ket bin kontkirin ku ew Amerîkayê nas nakin û ji bo peyamekî bidin rolê, DAÎŞ’ê xwe ber amade kir lê tam cesaret nekir Amerîkayê du rojnamegerên amerîkî serjêkirin. Lewra êrîş bike. Lewra berê xwe dan Başûrê Kurdistan û dîtin ku xeter mezin e. DAÎŞ bû mîna golikê filîtî. Ekserî êrîşî Şengalê kir. Mijara Şengalê jî mijareke wisa ye. di cejna qurbanê de golik û conega benê xwe difelîtînin û dikevin kolanan; DAÎŞ jî mîna wan ji kontrolê derket. Komkijiya Şengalê bi mudaxeleya Dema DAÎŞ ji kontorolê derket Amerîkayê xwest koHPG’ê neçû encamê alîsyonekê ava bike. Ji bo vê bangî Tirkiye û Siudiyan Wexta DAÎŞ Musil girt me fêm kir ku Şengal û Mexmûr kirin û ji wan re got, “we DAÎŞ xurt kir. Çekê me dayî, ket xeteriyê. Ji ber ku Mexmûr rojhilatê Musilê ye, Şenwe li ser DAÎŞ’ê belav kir. Bi destê we xurtbûye niha gal jî rojavayê Musilê ye. Ango her du cih jî ketin xejî ji kontrol derket ka em bi hev re têxin bin kontteriyê. Lewra me pêşniyarî hêzên Başûr kir ku rolê.” Ango wê derbe lêbidana. Erebistana em hinek tabûr rêbikin Şengal, Mexmûr û Siudî tavilê qebûl kir. Qatarê qebûl kir Kerkûkê. Lê qebûl nekirin. PDK’ê got, lê got, “ez dewleteke biçûk im tenê “qet ne hewceye; hemû ewlekarî hatidikarim piştevanî bidim.” Tirkiyeyê ye girtin.” YNK jî got, “niha hewcehî got, “temam, lê bes xeterek din jî pê nîne, lê kengî pêwîst bû emê Di sala 2014’an heye; PKK ye. Ji bo min DAÎŞ û agahî bidin we”. Ev daxwaziya de berxwedana di PKK wekî hev in.” Cardin çend me red kirin. Lê em wekî PKK roj derbas bû Erdogan got, her tim wekî avê ne û av her tim pêşengtiya tevgera me PKK’ê “PKK û PYD wekî hev in.” Ji bo rêya xwe dibîne. Me dît vana de bi pêşket nav û dengê têkeve koalîsyonê du pêşniyar qebûl nekir me rêya xwe bi kar azadiya Kurdistanê gihand kir. Got, “yek, divê PKK jî PYD anî. Me komek hevalên pispor hemû cîhanê jî bê hedef girtin. Dudu; pêwîsrêkir Şengalê komek jî rêkir te li Sûriyeyê di sînorê Tirkiyeyê Mexmûrê. Me got, “ji milîsan tabûr de herêma tampon bê avakirin.” çêbikin” û bi awayeke dizî me çek Ev ji bo çi bû? Ger tampon çêbibe derbasî wir kir. Me 12 kesên pispor rêveberiya tamponan çêdibe û rêverêkir Şengalê û bi awayekî veşartî xebat beriya Kantonan bindikeve. Hedefa xwe wisa dest pê kir. Pêşmergeyan bihist ku kom binxistina kantona ye û hêzên dijî DAÎŞ’ê çêbûye hatiye 3 kes girtin û avêtin zîndanê. 9 hevalên li berê wan hemûyan bide PKK û PYD’ê. Xelkê lê nêrî Şengalê mayî ciwanên Şengalê yê êzidî perwerde kirin. çi aqil e. Jixwe yên hemberî DAÎŞ’ê şer dike PKK, PYD û Kurd in. Aqilê kesî nexwar û gotin, “di projeyên Tam di wê demê de di 3’ê tebaxê de êrîşa DAÎŞ’ê li me de tiştekî wisa tune. Em li dijî DAÎŞ’ê ne; ger hûn ser Şengalê dest pê kir. Wexta êrîşî Şengalê kirin ev dixwazin hûn jî tevli bibin.” Di vê navberê de DAÎŞ di heqîqetek e pêşmerge ji êrîşeke wisa re ne amade 2’yê tîrmehê de êrîş kir tam 2 hefte şer çêbû nikarî- bûn. Em vêya di kêmaniyên siyasî de dibînin. Siyasebû pêşde biçûya sekinî. Ev êrîşa duyemîn jî sekinî. ta Başûr DAÎŞ wekî xeterî negirt dest. Ji ber ku hinek Dema êrîşî Kobanê kir nû koalîsyona navnetewî çêbû. eleqeyên wan hebû. Bi taybetî PDK’ê bi rêyên hinek êşîrên Ereb û BAAS’iyên kevin tekiliyên xwe hebûn. Ev koalîsyona navnetewî dereng ket dewrê. Ev du sal in Gotin, “qey bi van têkiliyan dikarin DAÎŞ bisekinîn.” Lê em li dijî DAÎŞ’ê şer dikin. Jixwe DAÎŞ êrîşî Kurdan dike DAÎŞ li dijî destkeftiyên Kurd bi hesabê dagirkeriya kûr Erdogan jî dibêje, “pêwîste îtîfaq li dijî DAÎŞ û Kurdan tevdigere. Li pişt DAÎŞ’ê dagirkeriya kûr heye. Di hinek be.” Dixwaze DAÎŞ’ê biparêze. Ji ber ku di serî de DAÎŞ aliyan de rexmê ku Îran li dijî DAÎŞ’ê ye, lê xwest DAÎŞ û Erdogan bi hev re ne. Di warê siyasî de fikrê wan ne bicih bibe. Mînak Sûriyeyê li dijî DAÎŞ’ê tiştek nekir. Di dûrî hev in. Wisa dibînin ku yê li dijî kantonan herî zêde heman deme li dijî muxalefeta DAÎŞ’ê jî şer dikir. Pir dikare rol bileyze DAÎŞ e. Tirkiye jî kantonan wekî dijminê kesan xwest ji DAÎŞ’ê sûd werbigire û bi hesabê dagir-

9


Özgür Halk keriya kûr tevdigeriya. Siyaseta Başûr ev aliyê DAÎŞ’ê nedît lewra ne amade bû. Dema êrîş bir ser Şengalê, pêşmerge paşde kişiyan û zêde şer nekirin. Piştî 2-3 rojan êrîşa xwe bir Bendavê, berdewam kir ber bi Hewlêrê û Mexmûrê ve hat bi giştî êrîş bir ser Kurdistanê. Roja DAÎŞ êrîş bir ser Şengalê ew koma me rêkiribû Şengalê bi me re ketin têkiliyê. Agahî dan ku rewş felaket e. Kes şer nake û her kes ji ber DAÎŞ’ê dikşê û gel di destê DAÎŞ’ê de maye. DAÎŞ hem ji aliyê Başûr, hem jî di aliyê Sûriyeyê ve tê. Bi du baskên mezin dixwazin Şengalê dorpêç bikin. Me ji hevalan pirs kir, “em tabûr rêbikin hûn dikarin pêşengtî bikin ku tabûr nekevin xeteriyê.” Li ser vê yekê nava roj me tabûr xistin tevgerê. Tabûra me destpêkê rê kir di roja ewil de ket şer. Heta tabûrek ket şer qismekî xwe ketin Şengalê, qismê din mecbûr man bikşin Rojava. Ji ber ku baskekî çeteyan dixwest dorpêç bike, lê tabûra me dorpêçê qut kir û ket Şengalê. Koma me ya destpêkê li wir hinek ciwan perwerde kiribûn û di şer de bûn û hinek cih girtin. Me navçeya Şengal xist bin kontrolê her kes hat Şengalê. Şengal di navbera çiyan de ye her aliyê xwe gund û Kurdên êzidî ne. Hemû gel derketin çiyayê Şengalê. Yên roja ewil reviyan derketin yên milê başûr ketin destê DAÎŞ’ê. Jixwe DAÎŞ li wan deran qetlîam kir. Yên ji ber qetlîamê reviyan, hevalan ew parastin û anîn çiyan. Gel li çiyê kom bûn ji 4’ê tebaxê heta 8’ê tebaxê 150 hezar însan li çiyê kom bûn. Nan nînbû, av nînbû. Di wan 4 rojan de 50 zarok, nexweş û îxtiyar jiyana xwe ji dest dan. Ji bo vê tevgera me planek çêkir YPG ji aliyê Rojava wê êrîş bike, gerîlayên HPG’ê jî dê ji Şengalê êrîş bikin û her du bigêjin hev. Di 8’ê tebaxê de hevalên HPG û YPG’ê gihiştin hev. Li wê dera cihê hakim girtin û korîdorek ewlehî hat vekirin. Di wê korîdorê re gel derbasî Rojava kirin. 3 rojan meşiyan dûre li Rojava seferberî hat îlan kirin ku her kes wesayitên xwe ji bo gelê Şengalê ji komkujiyê rizgar bikin têxin dewrê. Di nav10 rojan de 120 hezar kes me ji Şengal anî Rojavayê Kurdistanê. Wekî din jî berdewam kir. Me operasyoneke mirovatî ya mezin çêkir. Tu dewlet nikarîbû operasyoneke wisa bike, lê PKK’ê kir. Bi sed hezaran însan ji komkujiyê rizgar kir. Kesên di destê DAÎŞ’ê de man esîr bûn, jinan kirin cariye û firotin gelek kes sax in an mirîne kes nizane. Wehşetek li deştan hat jiyan kirin. Lê yên gihiştin çiyan ji aliyê gerîlayên HPG’ê ve hatin parastin. Ev operasyoneke mirovatî û mezin bû bala cîhanê kişand. Tişta ku kesî nikarîbû bike PKK’ê kir. Pêşveçûna 2014’an a herî mezin yek jê ev bû. Komkujiya li ser gelê me yê Şengalê bi mudaxeleya PKK’ê neçû encamê. Şengal hat girtin û di bin kontrolê de ma. Yên bi dilê xwe xwestin bimînin man. Derdora 10 hezar însan ji bo piştevaniya gerîla man. Refek pêşmerge jî hatin. PDK’ê daxwaz kir ku refek pêşmerge were; hevalan qebûl kir ew jî hatin lê hêzekî wekî îstixbaratê bû beşdarî şer nebûn. Karên xwe yê taybet kirin. Lê erka parastina Şengalê hêzên HPG û YJA-Star bi 4 mehan şerê gerîla berdewam kir. Taktîkê gerîla DAÎŞ li deşt û çiyan xist bin zexta gerîla û her tim derbe li wan dan. Gelek çalakî ki-

Aralık-Ocak 2015

rin û DAÎŞ hewilda were çiya, lê gerîlayê me bi berxwedan nehişt yek çete têkevin çiyan. Li ser Şengalê şerek çêbû DAÎŞ di plana xwe ya Şengalê de bi ser neket. DAÎŞ’ê dixwest êzidî û Kurd li Şengalê nehêle û bike cihekî Ereban. Li Kobanê jî xwest vêya bike. Di navaroka DAÎŞ’ê de tenê ne faşîzm nijadperestiya Ereban jî heye. Dixwaze van deran bikin cihê Ereban. Li gelek gundên Kobanê û Şengalê firotine Ereban û çandiniyê dikin. Tiştê ku berê Israîl li Filistiniyan kir dixwazin li Kurdan jî bikin dixwazin cih û warê Kurdan ji destê wan bigirin. Kobanê bû sembola berxwedanê Piştî Şengalê, vê carê DAÎŞ’ê xwe hêj berfireh amade kir û ji Musilê tang anîn, li Reqqa tugayek girtin û gelek tang bi dest xistin, tangê ku ji dewleta Iraqê jî bi dest xist û cara sêyemîn bi piştevaniya tangan hatin ser Kobanê. Bi sê baskan êrîş kirin û şerê Kobanê wisa berdewam kir. Piştî 20 rojan DAÎŞ ket bajarê Kobanê. Di 15’ê îlonê de êrîşa wan dest pê kir. Di 4’ê cotmehê de cejna qurbanê bû gihiştin bajêr. DAÎŞ endamê xwe bi heb, derzî û bi afyonê serxweş dikir. Yan jî bi ajîteya kî bimire wê biçe bihûştê dixapand. Dibêjin, “di rojên cejnê û îniyê de lêpirsîn nîne transît mirov diçe bihûştê.” Lewra di van rojan de çeteyên DAÎŞ’ê dixwazin bimirin. Bi vê propagandayê berê wan dan Kobanê di kolanan de ketin bajêr û şerekî pir mezin qewimî. Di yek rojê de li ser çiyayê Miştenûrê 50 kes birîndar bûn. Her roj 15-20 şehîd çêdibûn. Ji bo hêzên berxwedanvanê Kobanê êdî bû meseleya rûmet û şerefê. Di hinek kesan de şikestin çêbû gotin, “nabe, deşt e û hwd.” lê di hinek kesan de îradeyên pir mezin derketin holê. Hevala Arîn Mîrkan wisa derket. Ji bo dijmin nekeve bajêr di ketina bajêr di xaniyê destpêkê de çalakiya fedayi pek anî. Hevala Zozan û Êrîş her du fermandarê bolukê bûn gotin, “em nahêlin DAÎŞ bikeve bajêr” tevî bolukên xwe bi fedayiyane ketin nava dijmin. Du boluk yek bi yek xwe feda kirin. Niha hevala Arîn Mîrkan bû sembol, lê li Kobanê Arîn zahf in. Hevalê Diyar Bagok got, “talîmata partiyê ye ez bernadim.” Heta şehîd ket şer kir. Gelek qehreman çêbûn. Heval Gelhat fermandarbû çû eniya herî krîtîk û heta roja şehîd ket wekî diwar li pêş dijmin sekinî. Gelek destan hat nivîsandin. Li aliyê din gelê me yê Bakûr dît ku Kobanê dike bikeve. Kengî? Di 4, 5 û 6’ê mehê de ku ew rojana cejin bû. Di 6’ê mehê de li Bakûr raperîn çêbû. Ne wekî serhildanê bû raperîn çêbû. Cardin li beşên Kurdistanê yên dîtir jî her kes derket kolanan. Berxwedana Kobanê xwe xist dilê tevahî Kurdan. Tenê ne dilê Kurdan xwe xist dilê tevahî çepgir û demokratên cîhanê. Kobanê bû sembol. Dinya hemû li Kobanê xwedî derket. Di ev berxwedana wisa egîdî bi klêş û bombeyan li hemberî tangan sekinandin li cîhanê de deng veda. Jina Kurd di şexsê YPJ’ê de deng veda. Bêguman hevalên wekî Arîn, Zozan û Rojda pêşengtiya vê berxwedanê kirin û bûn rengê şoreşê. Şoreşa Kurd çi ye? Şoreşa jinê rengê şoreşa Apoyî nîşanda. Ev ji bo hemû cîhanê bû mijareke girîng û balkêş. Her kes li ser rawestiya.

10


Özgür Halk Şerê Kobanê roleke neteweyî û navneteweyî leyîst. Di vê navberê de di herêma Rojhilata Navîn de jî gelek pêşveçûn çêbû. Berê li herêmê alî hebûn. Bi esasî 3 alî hebûn aliyek hêzên ku dixwazin statuko biparêzin sîstema xwe biparêzin hebû, lê ne demokratîk bûn. Ev jî Îran, Iraq, Sûriye û li pişt van ne xurt be jî Rûsya û Çîn hebûn. Aliyên din ku dixwaze ev pêvajoya rabûna Bihara Ereban ji bo berjewendiyê xwe bi kar bînin û li ser vî esasî armanca xwe ya mudaxele kirine hebû. Ev jî Tirkiye, Erebistana Siudî û Qatar bûn, mutefikên wan jî Amerîka û Ewropa bû. Ev herdu alî li ser Sûriyeyê û herêmê şer kirin. Şerê wan li Sûriyeyê de xetimî. Herdu alî bi hev nikarîbûn. Aliyekî sêyemîn jî hebû? Ew jî ne vî alî digirin ne jî wî alî digirin. Di aliyê sêyemîn de yê balkêş û polîtîka pêşxistî Tevgera Apoyî ye. Tevgera Apoyî got, “di herdu aliyan de di bername û projeyên wan de berjewendiyê gelê herêmê tune. Ji bo gelê herêmê azadî, demokrasî û parvekirineke adil pêwîst e, lê ev di van herdu aliyan de nîne. Ji bo gelê herêmê hewcehî bi demokrasiyê heye, azadî heye û bi parvekirineke adil heye. Ev jî di wan de nîne. Ji bo vê bernamayeke nû pêwîst e. Li hemberî modernîteya kapîtalîst divê gelê herêmê modernîteya xwe ya demokratîk ava bike. Divê gelê herêmê xwe bikin îrade, hêz” û li ser vî esasî wekî xeta sêyemîn li ser esasê perspektîfa Rêber Apo têkoşîn hat meşandin. Ev têkoşîn li Rojava û tevahî herêmê wekî pêleke nû ya sêyemîn derket holê. Lê di herêmê de berê wan bi hev re têkoşîn dikir. Aliyê sêyemîn ji herdu yan re jî got, “ez ji têkiliyan re vekirîme û wisa helwest danî.” Ango her sê alî jî hebûna xwe li ser erdê parast.

Aralık-Ocak 2015

û 8‘ê cotmehê de rabûna gelê me li hemû derê çêbû, li Bakûr raperîn çêbû. Amerîkayê dît ku Kurd hemû li dijî DAÎŞ’ê ne. Ger Kobanê nekeve dikare cesaretek mezintir bigire. Lewra Amerîkayê biryar da ku bi êrîşên hewayî li DAÎŞ’ê bixînin. Berê Amerîkayê li Iraqê êrîşên hewayî dikir, lê li Kobanê nedikir. Hêzên koalîsyonê di pêşengtiya Amerîkayê de dît ku DAÎŞ’ê Musil girt û 7 hezar kes tevli wan bûn, ger Kobanê bigirtana wê 10 hezar kes tevli wan bûna. Ji bo DAÎŞ mezin nebe divê Kobanê negrin. Lewra koalîsyon li Kobanê êrîşê hewayî pêk anî. Dîtin ku berxwedanvanê Kobanê dikarin li berxwe bidin û Kobanê nakeve bi awayekî cidî lêdan. Berê cidî lênedidan. Gelê li Pirsûsê hemûyan dîtin êrîşên hewayî yê destpêkê sembolîk bûn. Kengî Amerîkayê dît ku Kobanê nakeve biryar da ku piştgiriyê bike. Gelê Kurd di raperîna xwe de çi dixwest? Digotin, “bila korîdorek di navbera Cezîrê û Kobanê de çêbibe.” Ji ber ku 3 kanton in û ji hev qut in. Di navbera kantonên Kobanê û Cezîrê de Tirkiye dikare korîdor veke. Ango bila korîdor vebe YPG’ê û dilxwazên Kurd bikaribin herin û werin. Ji bo vê Kurdên derveyî welat û hemû beşên Kurdistanê berxwedaneke mezin dan. Li ser vê yekê Amerîkayê wekî pêşengê koalîsyonê xwest ku Tirkiye korîdorê veke. Lê Tirkiyeyê dosya amade dike ku nikare korîdorê veke ji ber ku wê PKK korîdorê bi kar bîne. Tirkiyeyê îdia kir ku yên li Kobanê şer dikin ne xelkê Kobanê ye û ne jî YPG ye, hemû HPG’î ne. Lewra kir hincet ku korîdor veneke. Li ser vê yekê Amerîkayê jî daxwaz kir ku pêşmerge biçin Kobanê. Lê Tirkiye nikare ji pêşmergeyan re bêje na. Niha Erdogan dibêje, “me piştgirî da ku pêşmerge biçin.” Di rastiyê de ne wisa ye. AmerîDi nav 10 rojan Koalîsyona kayê daxwaz kir, ew jî neçar man ku de 120 hezar navneteweyi û çûyina qebûl bikin. Ji ber ku qebûl nekin pêşmergeyan a Kobanê wê piştevaniya wan a bi DAÎŞ’ê kes me ji Şengal anî Piştî ku DAÎŞ hat xurtkirin û re aşkera bibe. Di rastiyê de Rojavayê Kurdistanê. Wekî DAÎŞ Musil girt vê carê DAÎŞ’ê Erdogan pêşmege pêşniyar din jî berdewam kir. Me êrîşî Şengal, Mexmûr, Hewlêr nekir Artêşa Azad pêşniyar kir. operasyoneke mirovatî û Kerkûkê kir û ew der xist bin Li ser daxwaza Amerîkayê ya ya mezin çêkir. xeterê. Her kesî fêm kir ku xeter derbasbûna pêşmergeyan ErTu dewlet nikarîbû tenê ne li ser Hewlêr û Rojava dogan jî daxwaz kir ku Artêşa operasyoneke wisa bike, ye; li ser tevahî cîhanê ye. Me Azad derbas bibe. Vê nîqaşê bi wekî PKK’ê ne tenê mudaxeleyî PDK’ê re jî dikin. PDK’ê pirsgirêkê lê PKK’ê kir Şengalê kir, me hêz şand Kerkûk, anî rojevê. PYD’ê jî qebûl kir ku 200 Mexmûr, Duhok û Laleşê. Hêzên me pêşmerge derbasî Kobanê bibin. Wekî rolek gelekî girîng leyîst. Ev rol çawa sembolik ji Artêşa Azad 50 kes qebûl kir. leyîst? Yek moral da gelê me yê Başûr. Dudu, ji bo pêşmerge rola teşwîqê leyîst û pêşmerge jî ket Dewleta Tirk ji bo daxwaza korîdorê vala derbixîne dewrê. Ji bo DAÎŞ bisekine tevgera me roleke wisa derbasbûna pêşmerge û Artêşa Azad erê kir. Ji ber sereke leyîst. Piştî ev tişt derketin holê hêzên cîhanî ku daxwaziyeke pir mezin hebû ku korîdor vebe. Ew biryar dan ku xeteriya DAÎŞ’ê bidin sekinandin û wekî daxwazî vala derxist û hêj pêwîstî bi korîdorê heye. me li jorê jî anî ziman Tirkiye beşdarî koalîsyonê nebû. Pêşmerge çû lê korîdor venebû. Pêşmerge ji bo pêwîsHer kesê ku berê li herêmê şer dikir dîtin ku tişta xeter tiyeke xwe bistîne deh caran diçe ber deriyê MurşîtDAÎŞ e. Derketina DAÎŞ’ê hevsengiya herêmê serûbino pinarê. Mesela bombe naşînin, dibêjin, “mumkûne kir. Ew hêzên hemberî hev li hemberî DAÎŞ’ê bûn yek. YPG bi kar bîne.” Ango wisa kontrolek li ser çêkiriye. Her sê alî jî nêzî hev bûn. Kî ma li aliyê din? DAÎŞ û Têkiliya AKP û DAÎŞ’ê bi dehan car hatiye ispatkirin. AKP ma. Wisa bû dewleta AKP’ê û DAÎŞ li wî alî ma Ger ne ji dewleta AKP’ê bûna wê DAÎŞ zûde li Kobanê aliyê din nêzî hev bûn. Em ketin heman eniyê. Di 6-7 têk biçûya. Ev ji sed rojî zêdetir e berxwedan heye

11


Özgür Halk ne ji piştevaniya wan bûna DAÎŞ zûde ketibû. Ev 70 rojên dawî yê berxwedanê YPG’ê her tim êrîş dike bi hezaran çete hatin kuştin lê paşve nakşîn. Çima? Ji ber ku tên xwedî kirin û piştevanî tê kirin. Her roj bi kemyonan hewan davêjin ewqas hewan ji wan re ku derê tê? Kî dide wan? Ne Iraq, ne jî Sûriye dide wan jê pêv cîranê wan heye? Me ne bihist ku dewletek din di navbera xwe û DAÎŞ’ê de korîdorek hewayî vekiriye. Ev çekana hemû ji Til Ebyad û ji Cerabûsê tê. Tirkiye dide wan. Ne wisa be ewqas cebilxane li Kobanê, Şengalê û li hemû Iraqê tê xerc kirin ev ji ku tê? Piştevaniya xwe heye kes nikare vêya înkar bike.

Aralık-Ocak 2015

ê mehekê koalîsyona navnetewî biryar da ku bi awayekî cidî alîkarî bide Kobanê. Erê beriya wê jî êrîşa hewayî dikirin, lê kengî dît berxwedana Kobanê bin nakeve û serhildana Kurdan destpêkir bi awayekî cidî biryar girt ku piştevaniya berxwedana Kobanê bikin. Ev ji bo gelê Kurd destkeftiyeke dîplomatîk e. Êdî siyaseta Kurd a Amerîka û Ewropayê ji Tirkiyeyê qetiya. Dagirkerê herî mezin ê Kurdistanê Tirkiye ye û êrîşên xwe bi piştevaniya NATO’yê dikir. Her wiha gava pêwîst didît bi piştevaniya Îran, Iraq û Sûriyeyê hemû hêza xwe li dijî Kurdan bi kar tanî û NATO’yê jî piştevaniya vê dikir. Çima? Ji bo xatirê Tirkiyeyê. Tirkiye roleke dijwar di dijîtiya Kurdan de dileyîst. Ev ji bo Têkoşîna Azadiya Gelê Kurd destkeftiyek e. Îro siyaseta AKP’ê li ser Rojhilata Navîn binketiye û hilweşiya ye. Berê NATO li dijî me bû. Îran, Sûriye, Iraq û Tirkiye hemû bi hev re îtîfaq dikirin. Lê hemû hilweşiyan. Ev çi ye? Derfetên serkeftinê ye. Ji ber ku dagirkeriya li ser Kurdistanê ne dagirkeriya dewletekê bû, ne jî dagirkeriya çar dewletan bû; dagirkeriyeke navneteweyî bû. Hemû hêzên navneteweyî li pişt dagirkeriyê disekinîn. Niha ev çember kun bû. Ev astengên dora me ku di komploya navneteweyî de hat misogerkirin beşek xwe ya zêde bê bandor bû. Vana hemû çi ne? Hemû destkeftîyênme ne.

Şerê li dijî DAÎŞ’ê ji bo Kurdan hem êş anî hem ji serkeftin Hem li Rojavayê Kurdistan, hem jî li Başûrê Kurdistan gelê me sala 2014’an bi berxwedana li dijî DAÎŞ’ê derbas kir. Di vê berxwedana li dijî DAÎŞ’ê de rast e wekî destpêkê me got mumkûne koçberî çêbû li Şengalê her çendî DAÎŞ negihiştibe armanca xwe jî li hinek gundan komkujî pêk anî, jin û keçên Kurd kirin cariye û firotin. Li Kurdistanê zilmek mezin çêbû. Gelê me li Kobanê koçer bû û niha jî koçber in. Erê êşek çêbû lê berxwedaneke dîrokî jî çêbû. Ji bo vê yekê jî gelê Kurd bi vê berxwedanê nav û dengê xwe gihand hemû cîhanê. Niha Kobanê gav bi gav pêşde diçe ji bo Bi giştî gelê Kurd sala 2014’an bi şerê li pêngava Kobanê destpêbike mecal dijî DAÎŞ’ê derbas kir. Di vî şerî de her çêbû. Niha li navçeya Şengalê şer çendî êş kişandibin jî serkeftî ye. heye û pêngava rizgarkirina ŞenDoza xwe gihandin qonaxeke nû Berxwedana galê berdewam e. Em ketin sala netewbûna xwe xurt kirin. Bin2015’an ji bo azadkirina Şengal geha yekitiya neteweyî jî ava Kobanê xwe xist dilê û Kobanê pêngav dest pê kir. kir. Her çendî yekitiya neteweyî tevahî Kurdan. Hêvî mezin in û gav bi gav bergavê wê bi lezî nehat avêtin jî Tenê ne dilê Kurdan bi serkeftinê ve diçe. Tiştê ku gavê wê teze ye. Serok Apo xwe xist dilê tevahî di êrîşê de DAÎŞ bi dest xistiye dixwaze mudaxele bike ku xeçepgir û demokratên niha ji destê DAÎŞ’ê tê derxistin. batê kongreya neteweyî ya ku cîhanê nîvço mayî temam bibe. Ji bo Şerê li dijî DAÎŞ’ê her çendî ji bo vê Serokatî ji Mesût Barzanî û Kurdan êş anî, lê serkeftin jî anî. rayedarên Başûr re peyam şand. Titşên ku gelê Kurd di berxwedana Ji ber ku bi rastî bingeha kongreŞengalê de û bi taybet di berxwedana ya neteweyî çêbûye. Mînak; li Mexmûr, Kobanê de bi dest xistî dibe bi 10 salan niKerkûk, Kobanê û Şengalê pêşmerge, gerîla karîbû bi dest bixe. Hem destkeftiyên xwe yê siyasî û şervanên YPG’ê bi hev re ne. Lê di jor de jî guftûû civakî heye hem jî qezencên xwe yê dîplomatîk heye. goyên xurt nîne, hevbeşî nîne, fermandariya hevbeş Mînak, ji avabûna Komara Tirkiyeyê heta niha siyase- nîne, komîsyoneke hevbeş nîne, lê di jêr de di warê ta Armerîka û Ewropayê li ser Kurdan di bin wesaye- herêmî de heye. Lewra yekitiya xwe li ser siyaseta Kurd ta Tirkan de bû. Di polîtîkaya xwe ya Kurdan de bêyî ferz dike. Destkeftiyên Kurdan di vê salê de wisa ye. erêkirinê Tirkan bigirtana tiştek nedikirin. Yekemîn car li Kobanê ev guherî. Ji ber ku Tirkiye israr kir bi DAÎŞ’ê re Di sala 2014’an de li Bakûr pêngava bimeşe, PKK, PYD û kanton bibe hedef. Hêzên cîhanî têkoşînê bi pêş ket jî vêya qebûl nekirin. Ji bo vê jî berxwedana Kobanê Li Bakûrê Kurdistanê di sala 2014’an de çi çêbû emê bi gihişt astekê û hewcehiya xwe bi Kurdan çêbû. Hêzên awayekî kurt vebêjin. Di destpêka sala 2014’an de hilcîhanî ya di pêşengtiya Amerîkayê de biryar girt ku alî- bijartinên herêmî çêbûn. Her çendî kêmanî têde hebin kariyê bidin berxwedana Kobanê. Hinek cebilxaneya jî cardin hilbijartin ji bo gelê Kurd serkeftî bû. Bi taybet ku dostên Kobanê amade kiribû balafirên Amerîkayê li Serhedê pêngav hat pêşxistin. Gelê me li Bakûr di birin Kobanê. Di heman deme de hêzên koalîsyonê sala 2014’an de pêngaveke siyasî birêxistin kir. Ji ber biryar dan ku bi awayekî cidî li DAÎŞ’ê bixînin. Ev di dewleta Tirk gavên çareseriyê neavêt gelê me ket çadîroka 16’ê cotmehê de bû. Ango piştî êrîşên dijwar lakiyê. Ji meha hezîranê û şûnde li Liceyê taktîke nû û

12


Özgür Halk gelerî kete rojevê. Çawa? Gel rê qut kir. Rêyên di navbera bajaran de bi awayekî girseyî zeft kir. Rêya Amed û Çewligê girt. Ev çalakî fireh bû û li Kurdistanê belav bû. Wisa bû ku rê ji bin kontrola dewletê derket û li ser rêyan kontrola ciwanan çêbû. Dewleta Tirk mecbûr ma biçe gel Serokatî daxwaz bikin ku rê bên vekirin. Soz dan ku wê qanûna çarçovaya çareseriyê derbixînin. Wan qanunek wisa derxist, lê ser kaxizê ma. Serokatî perspektîf da ku ji bo pêvajo veguhere muzakereyan rê vebin baştir e. Li ser vî esasî ew çalakî bi şêwazekî din hat meşandin. Lê di wan çalakiyan de şehîd hat dayin û li Bakûrê Kurdistanê wisa di navbera gel û dewletê de pevçûn û şer hebû. Serhildana gelê me gihişt asteke nû. Asta nû çi bû? Rê qut kirin bû. Rêyên di navbera bajaran de girtin ev bû şêwazek. Ev jî destkeftiyek bû. Dûre di pêvajoya Kobanê de wekî berê me destnîşan kir Bakûrê Kurdistan roleke pir mezin leyîst. Bakûrê Kurdistan ji bo Kobanê rola eniyê paş leyîst. Gava em dibêjin berxwedana Kobanê dibe ku kêm bimîne lewra em dibêjin “berxwedana xeta Kobanê û Pirsûsê.” Li Pirsûs ne tenê gelê Pirsûsê xelkê Bakûr tevahî li wir sekinî ev ji 100 rojî zêdetir e li Pirsûsê zîncîra nobedê heye. Tenê ne Kurd, miroven çepgir û demokrat jî tên. Di xeta Pirsûsê de berxwedana gelê me yê Bakûr li beramberî êrîşên polîsan her roj wekî pevçûn bû. Dijmin xwest gelê me ji wir bavêjin û kes li hemberî Kobanê nesekine. Herêmên qedexe çêkirin lê hêj jî gelê me li wir e. A herî girîng berxwedana 6 û 8’ê cotmehê bû, li jor jî me anî ziman ev berxwedan di dîroka azadiya Kurdistanê de şêwazekî nû ye. Rast e, têde hinek kêmanî çêbûn. Hinek kesên ku diviyabû nehatine hedefkirin bûn hedef. Şêwazê ku niha em nikarin biparêzin pêşket, lê berxwedaneke dîrokî jî bi pêş ket. Raperîneke dîrokî çêbû di hefteyekê de gelek bajar ketin bin kontrola gelê me. Gel di bin dagerkeriya dewleta Tirk de dest avêt çekê. Dewleta Tirk cardin reviya gel Serokatî gotin, “ger ev pêvajo wisa bimeşe wê diyalog bisekinin. Em dixwazin pirsgirêk bi rê û rêbazên aştiyane çareser bikin. Lewra divê hûn mudaxele bikin û raperîna gel bidin sekinandin. Hemû derên dewletê hatine şewitandin û hwd. divê ku şer bisekine ku muzakere dest pê bibe.” Wê çaxê Serokatî nameyek kûrt şand negot, “bila raperîn bisekine” lê got, “wisa berdewam bibe dibe ku provokasyon pêşbikeve.” Ji ber ku Serokatî ji heyetê fêm kir ku vana mumkûne bişemitin provokasyonê û rêwşên giran çêbibe. Lewra Serokatî pêşniyar kir ku ji berçavan bê derbaskirin. Lewra raperîn hat nerm kirin, lê hinek tax di destê ciwanan de ma wekî Cizîr, Silopî, Nisêbin, Qoser û gelek cihan ciwanan hinek tax bernedan. YDG-H li derdora taxan xendek kolan û xistin bin kontrola xwe. Her wiha konê nobetê wergirtin. Ev heta niha berdewam dike. Vê carê dewleta AKP’ê dibêje ku ji bo muzakere dest pê bike pêwîst e ji van taxana ciwan bikşên. Ev pir bû mijara nîqaşê. Jixwe mirov dikare bêje ku pêvajoya Bakûr girêdayî Rojava meşiya. Ji ber ku Serokatî got: “Kobanê û pêvajo ji hev nayê qutkirin.” Lê AKP jî dixwaze Kobanê bişkîne.

13

Aralık-Ocak 2015

Herî dawî dema ku heyete xwest biçe gel Serokatî îlan kirin ku heyet di 30’ê mehê de wê biçe. Dûre îlan kirin ku heyet di 29’ê mijdarê de wê biçe Îmraliyê. Plana AKP û DAÎŞ’ê ya hevbeş hebû. Aliyê Bakûrê Kobanê li ber sînorê Tirkiyeyê ye lewra YPG li wir pir zêde tedbîr nagire. Tenê Asayîş li ber deriyê sînor heye. Wekî din jî hêzeke zêde tune. Plana wan ev e, difikirin ku panzêreke tijî TNT ji deriyê Tirkiyeyê yê fermî re were derî bişkîne û têkeve Kobanê. Ev êrîş pêk hat. Di wê teqînê de 4 kes şehîd ketin û xwestin bi sê milan êrîş bikin. Di heman demê di rêya Halebê de du kamyonên tijî TNT dê xwe biteqîne û bi sê aliyan êrîş bikin. Bi vî awayî di hundirê saetekê de wê xwe bigêjînin hevdu. Kobanê ji bo Erdogan bûye dert. Ji ber ku digot, “wê îro sibê Kobanê bikeve” lê heta niha Kobanê neketiye. Erdogan ev xetere da ber çavê xwe ku di nav xwe de DAÎŞ’ê têxe êrîşê ne dûr e ku hêzên taybet ê Tirk jî di nava wê êrîşê de bûn. Baş bû ew roj hemû şervanên YPG’ê di dewrê de bûn. Di aliyê rêya Halebê de hatin û ketin kemîna YPG’ê. Milê aliyê Bakûr de jî heval amade bûn û hişyar bûn lewra hevalan zû mudaxele kir. Jê şûnde şer çêbû. Hevalên YPG’ê ketin Bakûr aliyê Murşîdpinarê şer kirin. Di nav baskê YPG’ê de Artêşa Azad Şems El Şîmal heye yek ji wan di wê êrîşê de şehîd ket. Ango sînor derbas kirin û li Bakûr heta derengiya şevê şer kirin. Bi giştî tevahî endamê Artêşa Azad û 4 endamê Asayişê di teqînê de şehîd ketin 16 şehîd çêbûn û qehremaniyeke mezin çêbû. Lê plana komplowarî ya dijmin şikenand. Bala xwe bidên heyet çûye gel Serokatî ku peyamên erênî bînin lê Tirkiye DAÎŞ xist Kobanê. Çima di wê rojê de heyet şandin gel Serokatî? Ji bo Serokatî peyamên erênî bide û êrîşên DAÎŞ’ê yê li ser Tirkiyê nebihîse. Ji bo ku gel guh bide peyama Serokatî û wekî 6 û 8’ê cotmehê raperîn çênebe. Dewleta AKP’ê wisa bi durû tevdigere. Serokatî di wê rojê de pêşnûme pêşniyar kir. Pêşnûmeya muzekareyan wê li ser çi esasî çêbibe? Serokatî di pêşnûmeyê de dibêje: “Heta meha adarê em dikarin pirsgirêkê çareser bikin.” Niyeta AKP’ê wekî sala 2011’an dixwaze taloqî piştî hilbijartinan bike. Di sala 2011’an de jî hevdîtinên li Osloyê hebûn û Serokatî protkol amade kiribûn. Me protokol teslîmî heyeta Osloyê kir. Heyeta ku li ser nave dewletê amade bû, got, “pêwîst e hikûmet biryar bide.” Hikûmetê jî diyar kir ku wê piştî hilbijartinê biryar bidin. Lê piştî hilbijartinê çalakiya Ferqînê kir hincet û li hemberî me şer îlan kir, piştî wê du rojan Îran jî êrîşê me kir. Me fêm kir ku planeke hevbeş li ser me heye. Çawa ku li Srî Lanka gerîlayê Tamîlan tesfiye kirin xwestin me jî tune bikin. Niha jî dibêjin bila bimîne piştî hilbijartinên hezîranê. Em jî qebûl nakin ger wê çareserî çêbibe heta meha adarê bila bibe. Em qebûl nakin dîsa taloqî piştî hezîranê bikin. Lewra li gorî Serokatî di pêşnûmeyê de diyar dike heta 15’ê adarê ger qanun bê derxistin em dikarin li dijî dewleta Tirk şer rawestînin. Ger ev pêk were piştî wê meheke din em ê kongreya PKK’ê ya mezin çêbikin. Di wir de jî emê biryar bigirin ku wê gerîlayê Bakûr bibin hêzekî qanunî yan jî bikşên


Özgür Halk qadên têkoşînê yê cuda. Serokatî di wê pêşnûmeyê de nexşeyek pêşkeş kiriye. Ew jî dibêjin, “destpêkê pêwîste nîzama cemawerî (kamu düzeni) çêbibe.” Nîzama cemawerî çi ye? Ango ew taxên di destê ciwanan de bê berdan. Ji ber ku ew her êrîş dikin nikarin têkevin.

Aralık-Ocak 2015

bo çareseriyê divê xebat bimeşe û li gorî perspektîfên Serokatî em bimeşin. Sala 2014’an li Bakûrê Kurdistan bi têkoşîn derbas bû. Bi têkoşîna li dijî DAÎŞ’ê girêdayî li Bakûr jî têkoşînên cidî çêbûn. Serhildana herî dîrokî di sala 2014’an de çêbû rabûna mezin di van salan de çêbû û gelê Bakûr xwe wekî îrade nîşan da.

Beriya niha çend rojan li Cizîrê dixwazin li kêleka van Sala 2014’an ji bo Rojhilatê Kurdistanê jî wekî sala taxan kamerayên mobeseyê deynin. Ciwanan mudaxelêhûrbûnê ye û di bin zextê de li Kurdbûna xwe xwedî le kir û di saet 03.00’yan du kes xwe nêzî konê nobetê derketinêye. Kurdên Tehranê heta Kirmanşah her kesî dikin. Ciwan pê dihisin û gule li ciwanan dibarînin çend li berxwedana Kobanê xwedî derket. Ruhekî netewî ciwanên welatparêz birîndar dibin û ew jî direvin. Wisa derket pêş. Cardin di zîndana Urmiyê de li hemberî ziltê fêm kirin ku endamê Hur Dava Partisiyê ne. Nêzî mê berxwedan pêşket. Kengî Dewleta Îranê paşde gav wan deran çend malên Huda-Parê hene. Ciwan wan avêt berxwedan encam girt û sekinî. Berxwedana gelê dişopînin ji wan malan bersiv tê û şer çêdibe. Wekî ku me li Rojhilatê Kurdistanê jî di sala 2014’an de pêşket. şer di navbera YDG-H û Huda-Parê de dibe. Wisa raJixwe li Başûrê Kurdistanê jî li dijî DAÎŞ’ê sala xwe bi ber dikin. Di vir de Huda-Par çiqasî hat bikaranîn em şer derbas kir, me li jor jî anî ziman. Li Başûr şerê Şennizanin û ne girîng e jî. Ya girîng bi vê rêyê xwestin taxê galê mohra xwe li cîhanê xwist derveyî wê berxwedana bigirin. 3 rojan şer dewam kir. Lê dûre hat dîtin ku raste Zûmmar, Mexmûr û Celawla jî berxwedanên rast leşker di dewrê de ne. Ger mirov mudaxegirîng bûn. Ango gelê me li Başûrê Kurle bike wê leşker têkevin dewrê. Ew her distan jî sala 2014’an bi berxwedanî du ciwanên hatine şehîd kirin bi destê bihûrand û destkeftiyên xwe hene. leşkeran hat şehîd kirin. Tevgera me Wekî me anî ziman ji ber kêmaev bûyer nîqaş kirin. Dewleta Tirk Jina Kurd niya parastinê komkujî jî pêk vê dike hacet ku heta ev taxana di şexsê YPJ’ê de deng hatin. Lê mudaxeleya HPG’ê ranebin dê muzakereyê nadin veda. Bêguman çêbû. Ev mudaxela barê siyadestpêkirin. Dibêjin, “ger rabe seta Başûrê Kurdistanê sivik hevalên wekî Arîn, Zozan emê muzakere bidin destpêkikir. Ger tevgera me mudaxale û Rojda pêşengtiya vê rin.” Serokatî jî xwest rêvebenekira wê li Şengalê qetlîam ne berxwedanê kirin û bûn riya me vêya li berçav re derbi hezaran dê bi sed hezaran bas bike. Ango hacet di destê rengê şoreşê biqewimiya. Ger ku bi sed hezadewletê de nahêle. Rêveberiya ran bûya wê barê siyaseta Başûr me jî biryar da ku em hacet di jî pir giran bûya. Ger bar sivik e ev destê dewleta Tirk de nehêlin û em ji encama medaxeleya tevgera me van taxan niha berdin û van xendeye. Tevgera me di vê rê de şehîd daye. kan, mewziyan rabikin. Lê ger ku dewlet Tenê di hundirê Şengalê de beriya pêngava bixwaze girtinan çêbike em rê nedin girtinan. rizgarkirinê 25 şehîd hat dayîn. Ji bo parastina korîEm rê nedin ku werin ciwanan bigirin. Ji ber ku ev 2 medorê li Rabîa û li Cezaa bi mehan şervanên YPG’ê li han zêdetir e wekî ku ev taxa azad in û destê wan de berxwe dan û 90 şehîd dan. Ji bo Şengalê bi temamî ye. Ger bixwazin werin ciwanan bigirin jî nabe. Lê emê nekeve destê DAÎŞ’ê û qetlîam çênebe bi giştî 115 noqteyên kontrolê li ser taxan rabikin û normal bikin. şehîd hat dayîn. Ev bi hêsanî nehatiye kirin. Îro li ser Lê di hundirê xwe de hêzên xwe yê cewherî wê hebe. vê zemînê tevgera rizgarkirina Şengalê di rojevê de ye. Aliyê xwe yê erênî û neyînî jî heye. Lê ev hacet ji destê Ger ev nebûya kesî nedikarîbû berê xwe bida Şengalê. dewletê bê girtin emê lê binêrin ku dê dewlet çi bike. Lê em zêde ne bawerin ku AKP gav bavêje. Ji ber ku gav li gorî pêşnûme çi ye? Divê li Tirkiyeyê guhertinek Bi kurtasî di sala 2014’an de li hemû beşen Kurdistanê çêbibe û Tirkiye demokratîk bibe, her wiha pirsgirê- bi berxwedan derbas bû di wê salê de gelek destkeftî ka Kurd çareser bibe. Lê em li hişmendî û nêzîkatiya çêbûn. Li ser vî esasî em dikevin sala 2015’an. Em hêvî AKP’ê dinêrin di wan de demokrasî û çareserkirina me- dikin ku sala 2015’an wê ji bo gelê me bibe sala azadiseleya Kurd tüne. Lê cardin em wekî alî ji bo meseleya ya Serokatî û gelê Kurd. Bibe sala çareserkirina meseKurd çareser bibe çi pêwîst bike emê bikin. Ya duyemîn leya Kurd. Di vê de em ne xeyalî ne. Ji bo ev heqîqeta em dizanin dewleta Tirk di dîrokê de gelek caran gelê têkeve meriyetê divê em baş amadekarî bikin, rolê xwe Kurd xapandiye li gorî wê divê em amadekariyê xwe baş bileyzin. Ger siyaseta Kurd di vê demê de derfetên ya şer berdewam bikin. Gotinek heye, “ger tu aştiyê heyî bi kar bîne, dê yekitiya neteweyî çêbike, dîplomasidixwazî û samîmî bî divê tu ji şer re jî amade bî” ya ya derve baş bi kar bîne û hêzên parastina Kurdistanê din jî rêveberên dewletê û yê AKP’ê bawerî jî nadin. bi giştî xwe bi her awayî şerê parastinê re amade bike Wê çaxê emê xwe ji şer re jî amade bikin. Ango wê wê sala 2015’an bibe sala mezin û sala serkftinê. Hêvî biharê çareserî çêbibe, yan jî wê şerekî mezin çêbibe. û baweriya me ev e. Em di sala nû de ji bo tevahî gelê Divê em xwe li gorî her du îhtîmalan amade bikin. Ji me û hemû hevalên berxweder re serkeftinê dixwazin.

14


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

Yeni Yılda Devrimci Tarz ve Hamleyle Mücadeleyi Geliştirip Sonuç Almak Önümüzde Görev Olarak Durmaktadır Mustafa Karasu Ortadoğu, tarihinin en çelişkili ve çatışmalı durumunu yaşamaktadır. Ortadoğu’da yaşananlar krizden öte, her bakımdan bir kaos niteliğindedir. Bu kaosu yaratan beş bin yıllık iktidarcı devletçi sömürücü sistem, 20. Yüzyılda kurulan siyasi düzen ve reel sosyalizmin yıkılışından sonra bölgede yeni bir düzen kurma arayışı ya da düzensizlik. Çünkü reel sosyalizmin yıkılışından sonra eski dengeler dağılmış, ama yeni bir denge ve statüko ortaya çıkmamıştır. Eğer sorun sadece statükonun yıkılması sonrası yeni bir düzenin kurulması olsaydı, bu kadar süren çatışma ve dökülen kandan sonra yeni dengeler kurulur ve bölge statükosu göreceli de olsa oluşurdu. Ancak bir türlü yeni dengeler oluşmamakta, bir bölge düzeni kurulmamaktadır. Bu nedenle yaşanan kaosun nedenlerini daha kapsamlı ele almak, çözüm yollarını da buna göre oluşturmak gerekmektedir. Ortadoğu ilk siyasal ve sosyal sorunların ortaya çıktığı coğrafyadır. İlk sosyal sorun olan kadın üzerindeki egemenlik, ilk sömürü ve hiyerarşi de, sınıflar da, şehir de, devlet de bu coğrafyada peydah olmuştur. Sorunların kök hücresi, kök coğrafyası Ortadoğu’dur. Sorunların coğrafyası olan Ortadoğu’da sorunlar kat kat birikerek katmerleşmiştir. İnsanlığın beşiği, ilk kültürün ve değerlerin yaratıldığı coğrafya burası olduğu gibi, sorunların en somut ve karakteristik bir biçimde kendini dışa vurduğu coğrafya da burasıdır. Bu açıdan sorunların burada ağırlaşması, çözümünün de bu topraklarda aranması tesadüfi değildir. Tek tanrılı büyük dinlerin bu coğrafyada neşet edip büyümesinin tesadüf olmadığı gibi! Reel sosyalizmin yıkılışıyla birlikte devletçi, iktidarcı sömürücü sistemin ve son temsilcisi kapitalist sistemin tüm sorunlarının Pandora’nın kutusu gibi ortalığa saçılması gerçeği yaşanmıştır. Çünkü reel sosyalizm, devletçi sistemin ve son temsilcisinin tüm kötülüklerinin ve ayıplarının ortaya çıkmasını engelleyen bir paratoner rolünü oynamaktaydı. Özellikle reel sosyalizmin II. Dünya Savaşından sonra yanlışlıklarında derinleşmesi böyle bir durumu ortaya çıkarmıştır. Bir nevi devletçi kapitalist sistemin sorunlarının ağırlaştığı yerlerde reel sosyalizm ve onun türevi olan ulusal kurtuluşçuluk bu ayıpları ve yetersizlikleri örten bir rol oynama durumuna düşmüştür. Aslında II. Dünya Savaşı ve yarattığı sorunlar, devletçi sistemin ve onun son temsilcisi kapitalizmin iflasını ortaya çıkarmıştır. İktidarcı devletçi sistem II. Dünya Savaşında çökmüştür. Ancak postmodernizmin rötuşları ve reel sosyalizmin yarattığı sahte umutlar bu

15

çöküntünün üstünü bir süre daha örtmüştür. Reel sosyalizmin çöküşüyle tüm sorunlar sistemin içine taşınmış, bunun sonucu devletçi iktidarcı sömürücü sistem köklü krizlerin, çözümsüzlüklerin girdabı içine girmiştir. İktidarcı, devletçi sömürücü sistemin en büyük kriz ve kaosunun Ortadoğu’da yaşanması bu çerçevede anlaşılır bir durumdur. Devletçi sistem kriz üreten bir karaktere sahipse ve daha II. Dünya Savaşında anlamsız hale gelmişse tabii ki devletçi sistemin ilk çıktığı ve sorunların katmerleştirdiği Ortadoğu da kaos içine girecektir. ABD işbirlikçi İslam’a dayalı yeni bir Ortadoğu yaratmaya yönelmiştir İran-Irak savaşı kapitalist modernist sistemin kendisi önünde engel gördüğü İran’ı dize getirmek için çıkarılmıştır. Daha sonra da İran savaşında destekledikleri Saddam’ın 1991’de Kuveyt’e saldırmasının önünü açarak Ortadoğu’ya köklü müdahalenin zeminini yaratmışlardır. I. Körfez Savaşında Irak’ı etkisizleştirip Çekiç Güçle varlığını somut olarak süreklileştiren ABD, 2003 yılındaki II. Körfez savaşıyla müdahalelerini boyutlandırmış ve Irak’ı düşürmüştür. Bu müdahaleler sermayenin serbest ve güvenli dolaşmasını sağlama ve sistemin kendi kendisini tamamen hakim kılacağı bir hesap ve planlama ile yapılmıştır. Ancak


Özgür Halk Ortadoğu’daki sorunları anlamada büyük bir yüzeyselliği yaşadıklarından yanlış hesap Ortadoğu’dan dönmüştür. Sorunları iki yüzyıllık olan ABD ile sorunları dört yüzyıllık ele alan Avrupa, sorunları beş bin yıllık olan Ortadoğu’da amiyane deyimle çarpılmışlardır. Sistemin öncüsü ABD’nin körfez savaşında Avrupa’yı bile karşısına alarak müdahaleye yönelmesi, Ortadoğu’nun yaşadığı sorunları anlamadığını ortaya koymuştur. Nitekim bir süre sonra müdahalesine Avrupa ülkelerini de kattığı gibi, bölgenin işbirlikçi statükocu güçlerinin bir kısmıyla da ortak hareket etme politikasına yönelmiştir. Baker Planı’nın körfez savaşını yeni bir politik strateji ve ittifak politikasına dayandırdığı bilinmektedir.

Aralık-Ocak 2015

Ortadoğu’nun da şekillenmesini sağlayacak bir karaktere sahip olacaktır. Bilindiği gibi Türkiye de 1517’de Suriye’yi ele geçirerek Ortadoğu’nun kapısını açmış, Suriye üzerinden tüm Ortadoğu’ya hakim olmuştur. Türkiye, ABD’nin Libya’ya yönelik müdahalesindeki kararlılığı görerek o güne kadar bir taraftan ABD ve Avrupa’ya, diğer taraftan İran, Suriye, Irak ve KDP’ye dayalı olarak bölge politikası ve Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezme ittifakını bir tarafa bırakarak tamamen ABD atına binerek hedeflerine ulaşmayı planlamıştır. “NATO’nun Libya’da ne işi var” diyen Tayyip Erdoğan, bir hafta sonra NATO İzmir üssünü Libya’ya müdahalenin üslerinden biri haline getirmiştir.

Kapitalist sistem eski işbirlikçileri yerine yeni işbirlikçiSuriye’de ABD’nin ve Türkiye’nin ler ararken, Arap halklarının sadece siyasi olarak deplanları tutmamıştır ğil, sosyal ve kültürel karakteriyle de ayağa kalkması Libya’nın kısa sürede düşürüldüğünü gören Türkiye, ABD’yi işbirlikçi İslam’a dayalı yeni bir Ortadoğu yarat- Suriye’ye müdahalenin aktif aktörü olarak yeni Surimaya yöneltmiştir. Bunun için de kendisine yakın gördü- ye’nin şekillenmesi ve bu temelde Ortadoğu’da oluşağü İslami siyasi güçleri desteklemiş ve iktidara gelme- cak düzende en etkili güç olmak istemiştir. Bunun için lerini sağlamıştır. Eski işbirlikçilerin kendine işbirlikçilik de hemen muhaliflerle ilişkilenmiş, Türkiye’yi onların yapmada hevesli kesimlerinin toplumsal temeli ve des- üssü yapmış, her türlü desteği bu güçlere vermeye başteği olmaması, her zaman sistemi zorlayan bir durum lamıştır. Türkiye Suriye’deki muhaliflere verdiği destek yaşatmıştır. İşte yaşanan bu sıkıntılardan dolayı ve topraklarını kullandırmasıyla savaşın doğtoplumlar ayağa kalkınca hemen işbirlikçi rudan tarafı ve yürütücüsü haline gelİslam’a dayalı yeni bir Ortadoğu düzeABD miştir. Öyle ki, Suriye’de Sünni bir reni kurma hedefiyle hareket etmiştir. kendine işbirlikçi jim yaratmayı ve buna dayanarak I. Körfez Savaşı sonrası yaşanansiyasal İslam yaratmak da tüm Ortadoğu’nun belirleyici lar, Afganistan ve Irak işgalinin gücü ve ABD’nin Ortadoğu’da isterken, iktidarcı siyasal sonuç vermemesi sonrası ordayanacağı tek seçenek olİslamcı güçler tüm taya çıkan, Arap Baharı olarak mak istemiştir. Bu çerçevede Ortadoğu’da İslami güçlerin tanımlanan halk ayaklanmade kendi gücü ve pozisyonularının bölge dengelerini daha gelişmesinden güç alarak sisteme na dayanarak ABD’yi kullanda altüst etmesi ve Suriye’de dayanma yerine, kendi mayı ve Ortadoğu’da öngöryaşanan iç savaşın bölgesel ve düşündükleri iktidarcı, devletçi düğü tüm hedeflere ulaşmayı uluslararası karakter taşıması sistemi kurma doğrultusunda düşünmüştür. Suriye’de hem 1916’da Syks Picot anlaşmasıyhareket etmeye ABD’nin hem de Türkiye’nin la şekillenen Ortadoğu düzenini başlamışlardır planları tutmamış, öyle ki ABD ile yerle bir etmiştir. Artık eski düzeni sürdürmek, hatta rötuşlarla restore Türkiye karşı karşıya gelmişlerdir. etmek mümkün değildir. Halklar kendisi açısından özgürlük ve demokrasi için ayağa ABD kendine işbirlikçi siyasal İslam yaratkalkarken, ABD de kendi çıkarını koruyacak yeni bir mak isterken, iktidarcı siyasal İslamcı güçler tüm Orişbirlikçi düzen kurma çabalarına yönelmiştir. Arap tadoğu’da İslami güçlerin gelişmesinden güç alarak Baharı denen halkların ayağa kalkışı sonrası işbirlikçi sisteme dayanma yerine, kendi düşündükleri iktidarİslam’a dayanan yeni düzen arayışı bunun sonucudur. cı devletçi sistemi kurma doğrultusunda hareket etTunus’ta İslamcıların önemli bir siyasi güç olması, meye başlamışlardır. Bir taraftan ABD’nin Irak işgali Mısır’da İhvan-ı Müslim’in iktidara gelmesi, Libya’da döneminde güçlenen İslamcı hareketlerin, diğer taMısır’a dayanılarak İslam maskeli gruplar tarafın- raftan Ortadoğu genelinde gelişen İslamcı akımların dan Kaddafi’nin trajik sonu, bu yönlü politikanın pra- etkisi ve Türkiye’nin desteğiyle Suriye’de kısa sürede tikleşmesi ve zemini olarak görülmüştür. Bu rüzgar ABD, İsrail ve Lübnanlı Hıristiyanları rahatsız eden kısa sürede sistemle çelişen Suriye’ye yöneltilmiştir. devletçi iktidarı İslamcı bir siyasi güç ortaya çıkmışKapitalist modernist sistem Suriye’de de işbirlikçi İs- tır. ABD ve Avrupa, bu güçlerin Suriye’de iktidar ollam’a dayalı bir rejim ortaya çıkarıp buna dayanarak masını engelleyen bir politika izlemişlerdir. Suriye yeni Ortadoğu düzeni yaratmayı hesaplamıştır. Çün- rejimi ile bu güçlerin çatışması ve her ikisinin yıprakü Suriye’de kurulacak bir sistem tarihte olduğu gibi narak kendisine muhtaç hale gelmesini beklemiştir.

16


Özgür Halk Türk devleti Suriye politikasını Kürt düşmanlığı üzerine kurmuştur Bu durumdan yıkılmayla yüz yüze gelen Esad rejimi yararlanmış ve ayakta kalmaya çalışmıştır. Kuşkusuz İran rejiminin desteği, Hizbullah’ın bu savaşta yer alması ve Rusya Baas rejiminin yıkılmasını engellemede rol oynamış olsalar da, Esad’ın yıkılmasını esas olarak önleyen, ABD ve Avrupa’nın İslamcı örgütlerden rahatsızlık duyan politikalarından yararlanması olmuştur. Rejimin direncini en fazla arttıran bu durum olmuştur. Öyle ki Esad rejimi IŞİD’in ilerlemesine müdahale etmeyerek ABD ve Batı’ya bağlı güçleri tükenmesini hedefleyen ve IŞİD karşısında kendisinin tercih edilir hale gelmesini sağlayan bir politika izlemiştir. Türkiye’nin El Nusra ve IŞİD gibi örgütleri desteklemesi, ABD, Avrupa ve İsrail’in bunu tehlikeli görmesi, Baas rejimini bugüne kadar yaşatmıştır. Bu çerçevede Baas’ın bugüne kadar varlığını sürdürmesinden, Suriye’de demokratik değil de kendi etkisinde ve Kürtleri ezecek bir iktidar isteyen Türkiye de sorumludur. Hatta demokratik dinamiklerin gelişmesini engelleyen esas güç olduğundan birinci derecede Türkiye sorumludur. Bu açıdan IŞİD’in varlığından da, Esad’ın iktidarını sürdürmesinden de sorumlu olan güç Türk devletidir. Türk devleti Suriye politikasını Kürt düşmanlığı üzerine kurmuştur. Hala da bu politikasını sürdürmektedir. Türk devleti Suriye’de aktif rol oynayarak ABD desteğini almayı sağlamak ve kendine yakın bir iktidar yaratmak istemiştir. Böylece hem Ortadoğu’da etkin olmayı, hem de bu destekle Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmede daha güçlü pozisyona gelmeyi amaçlamıştır. Bunun için de Suriye’de Kürtlerin yararlanmasını engellemek için Baas rejiminin erkenden düşmesi doğrultusunda çabalarını en üst düzeye çıkarmıştır. Bu nedenle muhalefet içindeki İslami kesimleri olabildiğince desteklemiştir. Ancak Baas rejimi erken yıkılmadığı gibi, devlet birçok bakımdan dağıldığından Suriye’deki iktidar boşluğu ve güçler arası çatışma uzadıkça uzamıştır. Bu durum da Rojava Devriminin güçlenmesi ve gelişmesi için büyük fırsatlar ve imkanlar sunmuştur. Türk devletinin Suriye politikalarındaki amaçları gerçekleşmezken, korktuğu başına gelmiş; Kürtler Suriye’de güç kazanmıştır. Türkiye Suriye’de istediği hedefine ulaşamadığı gibi, Ortadoğu’da dayanmak istediği Mısır’daki Müslüman Kardeşler iktidarı ABD’nin orduya verdiği destekle devrilmiştir. Bir anda Ortadoğu dengeleri yeniden altüst olmuştur. Bu durumda en fazla zorlanan ve kaybeden güç Türkiye olmuştur. AKP Hükümeti Kürt sorununda yanına KDP’yi, Ortadoğu’da da Mısır’ı alarak kendini güç kılmayı hedeflemiştir. Ancak Mısır ayağını erken kaybederek boşa düşmüştür. Türkiye Mısır’ı kaybederek Suriye politikasında zorlanma yaşayıp Rojava Devrimi karşısında da sıkışınca eski Saddam yanlıları, IŞİD ve KDP ile Sünni bir ittifak yaparak Ortadoğu politikaları-

17

Aralık-Ocak 2015

nı etkilemek istemiştir. Bu ittifakın içine Katar’ı da katarak Irak rejimi karşıtları, Suriye rejimi karşıtlarıyla ortak hareket edecek; böylece bölge politikasında herkes kendisine muhtaç olacaktı. Bunu başarırsa PKK’yi tasfiye etmede avantajlar kazanacaktı. İşbirlikçi İslam’a dayalı ABD bir süre sonra görmüştür ki, hala kendi sistemine Ortadoğu’da işbirlikçilik yapacak İslamcı siyasi hareketler zayıftır. Birçok İslami hareketin üzerinde daha fazla çalışmadan, sistem içileştirmeden mevcut durumlarıyla işbirlikçi İslam’a dayalı bir Ortadoğu düzeni kurmak zordur. ABD, işbirlikçi İslamcılarla ilişkiyi sürdürmek; birçok İslamcı grubu daha fazla işbirlikçi çizgiye çekme çalışması yürütmek; ancak şu anda bunlara dayanarak bir sistem kurmak erkendir biçiminde bir karara varmış, bu nedenle yeni politik yaklaşımlar içine girmiştir. Bu da klasik böl, parçala, çatıştır, zayıf düşür ve böylece hegemonya sağla politikasıdır. IŞİD’e göz yumulması, IŞİD’le parçalı

Suriye ve Irak yaratılma politikası böyle gündeme girmiştir. IŞİD’i tam bir provokasyon gücü ve bazı güçleri korkutup kendine bağlama unsuru olarak kullanmıştır. Barack Obama’nın “IŞİD’in Musul’a girişine müdahale etseydik Maliki’ye güç verirdik” demesi, nasıl bir IŞİD, nasıl bir Irak politikası izlediklerinin itirafı olmuştur. ABD’nin İslamcı siyasi akımları frenleme ve zayıflatma politikasında İsrail ve Lübnanlı Hıristiyanların rolü bulunmaktadır. Hıristiyan ve başka inançtan diğer toplulukların tehdit altında olması da ABD ve Avrupa’yı böyle bir politikaya yöneltmiştir. Türkiye’deki İslamcı bir iktidarla Suriye’deki İslamcı bir iktidarın ortak hareket etmesi de öngördükleri Türkiye projesinin çökmesi açısından tehlikeli görülmüştür. Bu nedenle


Özgür Halk Türkiye’nin Güney’inde güçlü siyasal İslamcı bir iktidar görmek istememişlerdir. Çünkü Türkiye tarihsel olarak yarı Avrupalı olan, beş yüz yıldır Avrupa ile ilişki içine giren, son yüz elli yıldır da Avrupa’nın siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel sistemine entegre edilmek istenen bir ülkedir. Bu açıdan Türkiye’nin kendi yörüngelerinden çıkmamasını istemişlerdir. Bir zamanlar eksen kayması tartışmalarının yapılması da Türkiye’ye verilen rolden kayma olarak görüldüğünden gündemleştirilmiştir. ABD ve Avrupa’nın Suriye’de Türkiye’yle yakın ilişki içinde olacak bir İslamcı iktidara neden karşı oldukları bu çerçevede daha da anlaşılır olmaktadır. Kuşkusuz Türkiye’nin Arap Sünni İslamcı gruplarla ilişkileri bu güçlerin hem iktidarcı, hem milliyetçi, hem de Kürt düşmanı karakterlerinden dolayı başta Kürtler olmak üzere tüm Ortadoğu halkları için büyük tehlikeler taşımaktadır. Çünkü Türkiye’deki AKP iktidarı da, bu Sünni milliyetçi Arap kesimler de demokrasi ve özgürlük karşıtıdırlar. Halkları baskı ve zulümle yeni bir hegemonya içine alarak tüm demokrasi dinamiklerini ezmek istediklerinden, halkların da karşı çıkması ve mücadele etmesi gereken bir zihniyet olmaktadır. IŞİD’in saldırıları ve bölgede Türkiye desteğiyle yeni dengeler yaratması karşısında Kürt özgürlük güçleriyle IŞİD’e karşı koalisyon kuran güçlerin ortak düşmana karşı aynı safa düşmeleri, Türkiye ile IŞİD gerçeğinin bu karakterlerinden ileri gelmektedir. Şu açıktır ki, IŞİD’i birçok güç kullanmaktadır. Kürt Halk Önderi, “Ortadoğu’nun JİTEM’i ve ortak fahişe” olarak tanımlamıştır. Bu tanımlamalar IŞİD’in tüm gerçeğini gözler önüne sermektedir. Ancak ortaya çıkmıştır ki, IŞİD’i herkes kullanmak isterken, IŞİD de herkesi kullanma politikası izlemektedir. Nitekim IŞİD Musul’u ele geçirdikten sonra kontrolden çıkıp her tarafa el atar duruma gelince uluslararası güçler ve bazı bölge güçleri IŞİD’i frenleme, zayıflatma ve kontrol altına alma politikalarına yönelmişlerdir. Her güç, kontrol altına alınmış IŞİD gerçeğinde iyi bir ajan ve kullanılan aktör görmektedir. Ancak Türkiye ise desteğini sürdürüp IŞİD’i güçlendirerek IŞİD’i Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezme karşılığında uluslararası güçlere pazarlama politikası yürütmektedir. IŞİD’e karşı kurulan koalisyonla Türkiye’nin karşı karşıya gelmesi bu nedenledir. Türkiye “Kobanê neden bu kadar önemli, stratejik değil, Halep stratejik” derken, aslında IŞİD’le birlikte kendisini de pazarlamaya çalışmaktadır. Kürt karşıtı olursanız hem IŞİD’i size satarım, hem de işbirlikçiliğinizi yaparım mesajı vermektedir. AKP’nin böyle bir tehlikeli Kürt düşmanlığı politikası izlediği görülmektedir. Bu nedenle Kürt Özgürlük Hareketi karşısında IŞİD’i desteklemekte ısrar etmektedirler. AKP ve KDP, IŞİD saldırılarıyla Rojava Devriminin dağılacağını beklemişlerdir Türk devleti Rojava Devrimini boğmayı önüne koymuştur. Bunun için başından beri El Nusra, IŞİD ve

Aralık-Ocak 2015

KDP ile birlikte Rojava Devrimini boğmak için çalışmıştır. KDP AKP ile işbirliği içinde Rojava Devimine ihanet içinde olmuştur. Eğer bugün Rojava Devrimi zorluklar ve sıkıntılar yaşıyorsa bunun en büyük sorumlusu KDP’dir. KDP, AKP ile sürdürdüğü Özgürlük Hareketi karşıtı kirli ilişki ve ittifakı Rojava’da daha da çirkin bir biçimde yürütmektedir. Hem AKP hem KDP, El Nusra ve IŞİD saldırılarıyla Rojava Devriminin dağılacağını beklemişlerdir. KDP petrol bölgesini ele geçirecek, buraları petrol emirliğine bağlayacak, Kobanê ve Afrin ise IŞİD’e terk edilecekti. Rojava Devriminin direnişi AKP, KDP, IŞİD planları Rojava’da bozmuştur. AKP, KDP, IŞİD ilişkileri Maliki düşmanlığıyla daha da geliştirilip her gücün kendi muhalifini ve karşıtını ezdiği bir ittifaka dönüşmüş, Musul’un ele geçirilişiyle birlikte Ortadoğu’da dengeler değiştirilmiştir. Ancak Musul’un ele geçirilmesinden sonra IŞİD ile KDP arasındaki ilişki bazı nedenlerle bozulmuştur. Ne KDP IŞİD’in dediğini, ne de IŞİD KDP’nin dediğini yerine getirecek durumda olduğundan IŞİD KDP’nin de iktidarını kaybedeceği bir saldırı başlatmıştır. IŞİD’in Musul sonrası politikaları, Şengal, Maxmur ve Hewler’e yönelik saldırıları, bu saldırılar karşısında gerilla direnişi IŞİD’in hesaplarını bozduğu gibi, PKK karşıtlığı üzerinden izlediği yanlış politikalar sonucu KDP’yi de büyük bir güç ve itibar kaybına uğratmıştır. Öyle ki Hewler’in boşaltılması ve Güney Kürdistan’ın IŞİD denetimine girmesi tehlikesi ortaya çıkmıştır. Ancak gerillanın direnişi ve ABD’nin hava saldırıları bu tehlikeyi durdurmuştur. Gerillanın Şengal’deki Direnişi, Şengal’in stratejik yerlerini tutması Şengal’in düşmesini engellediği gibi, IŞİD’in Şengal’e hakim olarak Rojava Devrimine yönelmesi ve Güney Kürdistan’ı tehdit etmesinin de önünü almıştır. Bu açıdan Şengal’deki direnişin askeri ve siyasi stratejik değeri çok büyük olmuştur. Türkiye’nin IŞİD’le kader ortaklığı Kuşkusuz Şengal Direnişi, ideolojik duruşu, Êzidî Kürtleri korumada gösterdiği ısrar, Şengal için öngördüğü demokratik özerklik projesi tüm insanlığı derinden etkilemiştir. Önder Apo’nun çizgisinin ve PKK’nin anlaşılmasında tarihsel bir rol oynamıştır. Bu yönüyle Şengal Direnişi sadece askeri ve siyasi değil, ideolojik, felsefi ve paradigmasal özellikler taşımaktadır. Önder Apo’nun Şengal için önerdiği tedbir ve çalışmaların son anda ve sınırlı biçimde uygulanmasının ortaya çıkardığı sonuçlar, Önder Apo gerçeğinin ve öngördüğü yaşam projesinin ne düzeyde gerçekleşebilir ve halklar için tek çözüm yolu olduğunu gözler önüne sermiştir. Şengal Direnişi sadece Şengal’i savunmada rol oynamamış, daha sonraki Kobanê Direnişinin kırılmamasında, Kobanê Direnişi şahsında Özgürlük Hareketi’nin dünya ve bölge çapında güç olmasında da çok etkili olmuştur. Çünkü Rojava Devrimi ve Kobanê şahsında Önder Apo ve Önderlik çizgisinin tanınması ve etkili olmasında Şengal Direnişinin rolü çok önemli olmuştur. Şengal’de gösterilen direniş olmadan, Rojava Devriminin ve Ko-

18


Özgür Halk banê’nin bölge düzeyinde ve dünyada bu kadar etkili olması söz konusu olamazdı. Yine Güney Kürdistan’ın diğer alanlarına gidişimiz, Maxmur’daki direnişimizde de Şengal’deki direnişin etkisini görmek gerekmektedir. Bugün Kerkük’te ve çevresinde varsak, bunu sağlayan da Şengal’deki direnişimizin tüm Kürt toplumunda yarattığı etki ve itibardır. Şengal Direnişi sadece Güney Kürdistan’da ve tüm Ortadoğu’da değil, dünyada Hareketimizin meşruiyetini yeni bir boyuta taşımış, bu meşruiyet ve güç karşısında KDP, gerillanın Güney Kürdistan’daki varlığına karşı çıkamaz hale gelmiştir. Kobanê Direnişi siyasi olarak bir bölgesel ve uluslararası savaş alanı haline gelmiştir.

Aralık-Ocak 2015

litikada bir çıkmaza girmiş bulunmaktadır. Türk devleti dış politikasını Kürt düşmanlığı üzerine kurduğundan Kürdistan’da IŞİD’i Kürdistan Devrimine karşı kullanmaya devam edecektir. Türk devleti IŞİD’le sadece bölge politikalarında etkili olmak istemiyor, Kürt Özgürlük Hareketi’ni IŞİD’le uğraştırarak içeride de rahatlamayı amaçlıyor. Bu açıdan IŞİD’le mücadeleyi kısa süreli değil de uzun süreli düşünmek gerekmektedir. Öte yandan Kürt Özgürlük Hareketi’yle IŞİD arasındaki mücadele kaçınılmaz hale gelmiştir ve kısa sürede sonlanması da beklenmemelidir. IŞİD Ortadoğu’daki kaosun sonucu ortaya çıkan bir güç olduğu gibi, bu kaosu derinleştirerek tam bir devrimci ortam yaratmıştır. Ortadoğu’daki siyasi gelişmeler ve kaos, sorunları devrimci tarzda çözümlemeyi gündeme koyduğu gibi, IŞİD’in varlığıyla birlikte Ortadoğu’da sorunları devrimci tarz dışında çözmek imkansız hale gelmiştir.

Türk devletinin sürekli neden Kobanê demesi, burada yürütülen direnişin bölgesel etkileri ve sonuçlarının nasıl olduğunu bilmesindendir. Çünkü Türk devleti Kobanê saldırısını bölgesel etkinliğini arttırmak, IŞİD’le birlikte bölgesel politikalarda yönlendirici olmak için başlatmıştır. Kobanê saldırısının arkasında esas olaReel sosyalizmin yıkılışı en fazla Ortadoğu’da rak Türk devleti olduğu gibi, hala bu saldırıda gösteriideolojik boşluk doğurmuştur len ısrarın arkasında da Türkiye vardır. Türkiye, “Musul IŞİD gerçeğini ele alırken sadece günlük politik yakkonsolosluğumuz esir alındı” diyerek Musul ve laşımlar içine sığdırmak yanlıştır. Kuşkusuz Şengal saldırılarındaki rolünü gizlemek isdönemsel politikalarla bağı vardır. Yine tediği gibi, Süleyman Şah Türbesi tehbirçok gücün kullanması sonucu kısa Gerillanın dit altındadır diyerek de Türkiye ile sürede etkili hale gelmiştir. Ancak Şengal’deki IŞİD’in Kobanê’ye ortak saldırısını Ortadoğu’da iktidarcı İslamcı siyaörtmek istemektedir. Özel kuvvet sal güçlerin her yerde güç haline Direnişi, Şengal’in Musul ve konsolosluğu üs olageldiği düşünülürse ve bu güç stratejik yerlerini tutması rak kullanırken; Kobanê’ye salolma durumunun uluslararası Şengal’in düşmesini dırıda da Süleyman Şah Türbegüçleri de tehdit ettiği dikkate engellediği gibi, IŞİD’in sini üs olarak kullanmaktadır. alınırsa, IŞİD ve her türden İsŞengal’e hakim olarak Rojava lamcı hareketleri daha boyutlu Devrimine yönelmesi ve Türkiye IŞİD’le kader ortakve tarihselliği içinde ele almak Güney Kürdistan’ı tehdit lığı yaptığından, Kobanê salgerekmektedir. Dikkat edilirdırısında da ortaklığını sürdürse bu tür hareketler en fazla da etmesinin de önünü mektedir. Uluslararası güçlerin reel sosyalizmin yıkılışından sonra almıştır baskısına rağmen IŞİD’e karşı kokendilerini güçlendirme imkanı bulalisyon içinde ısrarla yer almaması muşlardı. Reel sosyalizm belli düzeyde bu ortaklığın sonucudur. IŞİD’le işbirliğihalklar için bir umudu ifade ediyordu. İktini KDP’li bir grubun Kobanê’ye geçmesine izin darcı devletçi sistem karşısında halklar özgürlük vererek gizlemek istemiştir. Nitekim bu geçişten ve demokrasi arayışlarını yüzlerini reel sosyalizme dösonra Türk devleti üzerindeki baskılar hafiflemiştir. nerek karşılamaya çalışıyorlardı. Ancak reel sosyalizTürk devleti Kobanê Direnişinin kısa sürede kırıla- min yıkılışı en fazla da Ortadoğu’da bir ideolojik boşluk cağını hesaplamıştır. Böylece Afrin de düşürülecek, doğurmuştur. Ortadoğu’nun maddi değil, manevi uyTürkiye ile IŞİD uzun bir sınır komşusu olacak; Rojava garlık merkezi olduğu düşünülürse ideolojik boşluğun Devrimi kuşatılmış olarak Suriye genelindeki siyasi et- sonuçlarının en fazla da Ortadoğu’da görüleceği açıkkisi ortadan kaldırılacaktı. Bu gerçekleştiğinde de Tür- tır. Reel sosyalizmden sonra başka hiçbir hareket de kiye IŞİD üzerinden Suriye ve Ortadoğu politikalarında ideolojik boşluğu doldurmadığından bu hareketler İsyeniden etkin olacaktı. İşte Kobanê bunu önlediği ve lam’ın tarihsel kültürüne ve değerlerine de seslenerek Türk devletiyle IŞİD ilişkisini açığa çıkardığı için Türk verili ortamda kendilerini rahatlıkla güçlendirme imkanı devleti çok öfkelenmiştir. Türkiye’nin Kürt politikası de- bulmaktadırlar. Kuşkusuz Önder Apo’nun paradigmağişmediği ya da uluslararası güçlerle IŞİD karşılığında sı, ideolojik ve politik çizgisi halkların tüm sorunlarına Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezme konusunda anlaşma- çözüm bulacak derinliğe ve karaktere sahiptir. Ancak dığı müddetçe Türk devletinin IŞİD’le işbirliği sürecek- Hareket olarak bölge halkları için alternatif olma gütir. Türk devleti bir taraftan IŞİD gibi bir siyasi aktörü cümüzü ve örgütlülüğümüzü geliştiremediğimizden bu elinin altında tutarak Ortadoğu’da varlığını sürdürmek güçlerin verili değerlere seslenerek ve istismar edeisterken, bu politikası sonucu diğer taraftan da dış po- rek kendini güçlendirmesi söz konusu olmaktadır. Öte

19


Özgür Halk yandan insanlığın beşiği olmuş, büyük uygarlıklar yaratmış, tek tanrılı dinleri ortaya çıkarmış Ortadoğu, kapitalist modernitenin ve maddi uygarlığın gelişmesiyle birlikte ötelenen bir coğrafya haline gelmiştir. Özellikle Arapların kırk parçaya bölünmesi, İslami değerlerin ve kültürün oryantalist bakışla horlanması ve ötelenmesi Arap toplumunda büyük bir öfke birikimine yol açmıştır. Dolayısıyla reel sosyalizmin yıkılmasından sonra ortaya çıkan ideolojik boşluk, siyasi olarak eski dengelerin tümden yıkılması bu öfke birikiminin patlamasına yol açmıştır. Bu açıdan IŞİD gibi iktidarcı devletçi faşist karakterdeki hareketlere karşı mücadele ederken bu hareketleri iyi tanımak ve bunlara karşı mücadele yöntem ve araçlarını doğru ve etkili geliştirmek çok çok önemlidir. Özellikle bu hareketlere karşı mücadele ederken İslam’a doğru yaklaşım içinde olmak, İslam’ın demokratik ve kültürel değerlerini demokratik sosyalizmin kaynakları ve değerleri haline getirmek, öte yandan Arap karşıtlığı gibi bir duruma düşmemek çok çok önemlidir. Bu açıdan Önder Apo’nun dinlere verdiği anlam ve İslam’ın doğru ele alınışıyla demokratik ulus anlayışımızın etkili ortaya konması ve pratikleştirilmesi çok önem kazanmış bulunmaktadır.

Aralık-Ocak 2015

lamıştır. Ancak tereddütlü olduğumuz zaman hep büyük fırsatlar kaçırmışız; ama daha cesaretli olup adım atma gücü gösterdiğimizde kazanmışızdır. Bunun en somut ifadesi Rojava Devrimine cesaret edilmesi ve Şengal’de IŞİD saldırılarına müdahale etmenin yarattığı olumlu sonuçlardır. Rojava Devrimine koşulların da elvermesi temelinde biraz cesaret etmemiz aslında son yıllardaki tereddütlü ve gelişmeler üzerinde idare ederek yürüyen tarzımızı kısmen değiştirmede bir rol oynamıştır. Yine Önder Apo’nun zorlamasıyla Şengal’e küçük bir müdahalede bulunmamız IŞİD saldırısı karşısında büyük sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Eğer bugün Hareketimizin Ortadoğu ve dünyada etkisi artmışsa, bunu sağlatan kırk yıldır yürütülen mücadelemizin yarattığı değerler ve bunun üzerinden Rojava Devrimi ve Şengal’e müdahale etme adımlarımızdır. Bu gerçeklik aslında siyasal tarzımızın ve mücadele çizgimizin nasıl olması gerektiğini göstermesi açısından çok öğreticidir. Zaten bizim gibi Hareketlerin tek kazanma şansı da doğru ideoloji ve politikalarla hamleci ve müdahaleci olmalarından ileri gelmektedir.

Suriye’nin geleceğini en fazla etkileyecek güç, Kürt Özgürlük Hareketidir Ortadoğu’da 20. Yüzyılın başında olduğu Bizim gibi Hareketler statükolar oturgibi yeni dengeler ve yeni statüler oluduğu dönemlerde büyük başarılar şacaktır. Bu da tüm bölge ülkelerini elde edemezler. Eğer büyük bir Rojava ve halklarımızı ilgilendirmektedir. değişim ve yeniyi kurmak gereDevriminin önüne Özelikle de 20. Yüzyılda yok sakiyorsa, toplumsal ve siyasal çıkan bu tarihi fırsatı yılan Kürtleri ilgilendirmektedir. sorunların çözümsüzlüğü topOrtadoğu’da yaşanan tüm gelumlarda ağır bir yük halini değerlendirmesi için özellikle lişmeler Kürtlerin de kaderini almış, kriz ve kaos durumu Kobanê’de çıkan eksiklik ve belirleyecektir. Bu açıdan Kürtyaşanıyorsa bizim gibi devzayıflıklar temelinde kendini ler 20. yüzyıldaki gibi izleyen rimci hareketler tarihsel rolyeniden örgütlendirmesi konumunda ya da pasif kaldıkler oynarlar. Önder Apo’nun ve güçlendirmesi ları takdirde yeni kurulacak staÖzgürlük Sosyolojisi kitabında gerekmektedir tünün altında kalma tehlikesi doözgürlük sosyolojisi olarak tağacaktır. Gelişmelerin hızlandığı ve nımlanan yaratım anlarında küçük yoğunlaştığı günümüzde kim doğru bir müdahalenin büyük gelişmeler politikalar izler ve inisiyatifli olursa onlar yaratacağını özellikle vurgulaması kazanacak, doğru politikalar temelinde inisibu gerçekliği ifade etmektedir. Özelikle yatifli ve hamleci olmayanlar ise kaybedecektir. Bu Önder Apo’nun paradigması, çözümleyici idegerçeklikler dikkate alındığında kırk yıllık mücadelesiy- olojisi ve politik çizgisi gibi çözümleyici bir öncülük le savaşan bir halk gerçekliği ortaya çıkarılarak önemli varsa mücadele ederek büyük kazanma imkanları örgütlenmeler yaratmış; askeri ve siyasi gelişmelere fazlasıyla vardır. İşte önümüzde böyle büyük ve tariyön verecek ideolojik doğrultuya sahip olan, bölgede hi fırsatlar ve görevler bulunmaktadır. Ortadoğu’daki, ve uluslararası alanda etkisi artan Hareketimizin bu Kürdistan’daki ve bölge ülkelerindeki siyasi gelişmebüyük imkanları değerlendirerek inisiyatifli ve hamleci leri değerlendirirken hep bu durumlarda rolümüzü olarak gelişmelere yön vermesi gerekmektedir. Orta- nasıl oynayacağımızı görmemiz ve görevlerimizi yedoğu’da ideolojik çizgimiz ve paradigmamız dışında rine getirecek bir tutum almak gerekmektedir. 20. siyasal ve toplumsal sorunlara cevap verecek başka Yüzyıldaki gibi kaybetmek değil, kazanmak istiyorsak bir güç olmadığından, inisiyatifli ve hamleci olmamız böyle bir devrimci tarza sahip olmak gerekmektedir. bizlere olmasını düşündüğümüzden daha fazla ka- Özgürlük Hareketimizin şu an Ortadoğu’daki poziszandıracaktır. Bizim her hamlemiz ve mücadelemiz yonu güçlenmiştir. Suriye’de diğer tüm aktörler tıkanverimli topraklar gibi katlamalı kazanımlar ortaya mışken, Suriye’nin geleceğinde belirleyici etken olma çıkaracaktır. Önder Apo bu gerçekliği görerek bizle- konumunu kaybetmişken Suriye’nin geleceğini en rin önünde Rus ve Fransız Devrimleri gibi devrimler fazla etkileyecek güç haline gelen Kürt Özgürlük Hayapma olanağımız olduğunu hatırlatmıştır ve vurgu- reketidir. Suriye’de Rojava Devrimi ve Kürt Özgürlük

20


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

Hareketi etkili olup devreye girmeden yeni bir Suriye yaratmak mümkün değildir. Ancak Rojava Devrimi değerleri ve ekseninde yeni bir Suriye şekillenebilir. Çünkü Suriye’yi bir arada tutacak ve tüm toplumsal kesimlerin taleplerini karşılayacak tek siyasi çizgi Rojava Devrimci güçlerine aittir. Bu siyasal çizgi Rojava’nın özerkliği temelinde tüm Suriye’ye taşırıldığı takdirde mevcut siyasi tıkanıklık aşılıp demokratik Suriye’ye ulaşılacaktır. Kuşkusuz bunun için sadece Rojava’yla sınırlı, dar siyasi yaklaşımlar yerine tüm Suriye’yi ve tüm toplumsal kesimleri hedefleyen politik çizginin pratikleşmesi için aktif olmak ve öncülük etmek gerekmektedir. Bunun için de tabii ki farklılığını ortaya koyan demokratik ulus ve demokratik konfederalizme dayalı siyasi anlayış, özgürlükçü toplumsal sistem ve demokratik toplumcu ekonomik yapılanmayla alternatif model ortaya konulması da çok çok önemlidir. Kuşkusuz Rojava Devrimi, Kobanê’de ortaya çıkan hazırlıksızlık, büyük eksiklikler ve bunun sonucu yaşanan büyük kayıplara rağmen IŞİD’e karşı direniş ve IŞİD’in durdurulması ve geriletilmesi temelinde bu konuma kavuşmuş bulunmaktadır. Türkiye Suriye’de en az etkili olabilecek bir duruma gelmiştir. Mevcut rejimin kendisini eskisi gibi sürdürmesi mümkün değildir. ABD’nin etkisi ve denetimindeki muhalif güçler zayıf konumdadır. Bir varlıkları bundan sonra da sürse de belirleyici konumda olamayacaklardır. Bu açıdan herkesin Rojava Devrimine muhtaç olacağı ve Rojava Devrimi etrafında şekillenecek bir Suriye’ye razı olacağı bir durum ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bunun Kürt Özgürlük Hareketi tarafından çok iyi değerlendirilmesi gerekmektedir. Rojava Devriminin önüne çıkan bu tarihi fırsatı değerlendirmesi için özellikle Kobanê’de çıkan eksiklik ve zayıflıklar temelinde kendini yeniden örgütlendirmesi ve güçlendirmesi gerekmektedir. En başta da savaşan halk gerçekliğine ulaşması önemlidir. Önderliğin ısrarlarına ve tehlikenin bilinmesine rağmen devrimin heyecanı ve kendini kaybetmişliği içinde savaşan halk gerçekliği biçiminde bir zihniyet ve örgütlülükle devrimin şekillendirilmemesi çok büyük bir özeleştiri konusudur. Hala toplumun ve gençliğin devrimi sahiplenmesinde yaşana zayıflıklar ciddi bir özeleştiri konusudur. Kobanê, Rojava Devriminin en direnişçi halk gerçeğine sahip olmasına rağmen, halkın bu temelde örgütlenmemesi tarihi bir gafleti ifade etmektedir. Bu kadar aymazlık, boş vermişlik, devrime ne kadar yüzeysel yaklaşıldığının, esas olarak da genel devrimci gelişmelere ve Özgürlük Hareketi’nin gücüne dayanarak kendini yaşatma gibi bir tarza sahip olunduğunu açığa çıkarmıştır. Kuşkusuz Rojava’da büyük emekler ve çabalar olmasına ve binlerle ifade edilen kahraman şehitlerimizle değerler yaratılmasına rağmen Rojava’da ciddi bir yüzeyselliğin ve sorumsuzluğun yaşandığı da gözler önüne serilmiştir. Önderliğimizin paradigması ve ideolojik-politik çizgisi yerine kapitalist modernist sistemle reel sosyalizmin karışımı bir zihni-

21

yet ve yapılanma içinde olunduğu açığa çıkmıştır. Bu zayıflıkları gidermek için yönetimimiz ve kadrolar büyük çabalar gösterseler de yapısal eksik ve yanlışlıkların varlığı üzerinde daha fazla durulmasını gerektirmektedir. Özcesi tüm halklar için umut olan, Ortadoğu için model olabilecek Rojava Devrimi, kendine biçilen bu role uygun ciddiyet ve yaklaşımla kendini ele almalı, Önder Apo’nun paradigması, ideolojik ve siyasi çizgisi hiçbir gerekçeye sığınmadan pratikleştirilmelidir. Irak kriz üreten ve yayan bir ülke haline gelmiştir Irak’taki siyasal durum, Sünni-Şia çekişmesi, Kürtlerle merkezi Hükümet arasındaki sorunlar nedeniyle sadece Irak’ı değil, tüm bölgeyi yakından ilgilendirmektedir. ABD’nin büyük bir müdahale yaptığı, ama başarılı olamadığı açıktır. Hatta tüm Ortadoğu’ya sorun ve istikrarsızlık saçan bir ülke haline gelmiştir. Tüm Ortadoğu’daki despot ve tekçi zihniyet nedeniyle bu defa da Irak’ta Sünniler kendini dışlanmış hissetmiş, bu, Irak’taki istikrarsızlığa kaynaklık etmiştir. İşin içine tüm Sünni Araplar ve Türkiye girince, Güney Kürdistan’da KDP de Sünni cephe içinde yer alınca Irak kriz üreten ve yayan bir ülke haline gelmiştir. Maliki iktidarı üzerinden Sünni Araplar, Irak Baas güçleri, IŞİD, Türkiye ve KDP cephesi tam bir ittifak içinde hareket etmiştir. Bu cephe, IŞİD’in bölgede güçlenmesine neden olan bir rol oynadı. Nitekim bu ittifakın sonucu Musul direnmeden IŞİD’e teslim edilmiştir. IŞİD’in Musul’u teslim almasında KDP’nin de rolü olduğundan, Musul çevresindeki peşmergeler Kürtleri savunma yaklaşımı içinde olmamış, Musul’daki Kürtler de göç etmek zorunda kalmışlardır. KDP’nin IŞİD’in Musul’u ele geçirmesine yaklaşımı ve Şengal’den çekilmesi IŞİD’le kurulan açık ve zımni ilişkilerin ve ittifakın var olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak sonuçta IŞİD kendini güçlü görüp Hewlêr’e doğru yönelince KDP, ABD’den yardım iste-


Özgür Halk miştir. Güney Kürdistan’da direnecek tek güç gerilla kalmıştır. Gerilla dışında tüm askeri güçlerin iradesi kırılmıştır. Ancak gerillanın devreye girip direnmesi Güney’deki irade kırılmasının önüne geçmiş, sadece Hewler’i değil, Güney Kürdistan’ı da kurtarmıştır. KDP’nin dar çıkarları ve Özgürlük Hareketi düşmanlığı Güney Kürdistan’ı kaybetme tehlikesini ortaya çıkarmıştır. Ortadoğu gibi dünya dengelerinin kurulduğu, yeni bir Ortadoğu’nun şekillendirilme mücadelesinin verildiği bir dönemde bu kadar dar ve ufuksuz politika Kürtlerin 20. Yüzyıl başlarındaki gibi dengeler dışı kalması tehlikesini ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle Ortadoğu’daki siyasal gelişmelere geniş ufukla bakmak, tüm siyasal gelişmelerin ve ortaya çıkacak dengelerin Kürtleri yakından ilgilendirdiğini bilerek Ortadoğu genelini etkileyecek politikalar yürütmek ve hamleci mücadele içinde olmak çok çok önemlidir. Önder Apo Ortadoğu ve Irak’taki gelişmeleri görerek çok önceden başta Şengal olmak üzere orta alana müdahale edilmesini istemiştir. Araplarla Kürtler arasında sınır olan bu bölgede farklı inanç toplulukları, Şii Türkmenler ve Süryaniler gibi farklı etnik ve inanç toplulukları bulunmaktadır. Buralar Hareketimizin paradigmasının etkili olacağı alanlar olduğu gibi, Arap şovenizminin de hedefinde olan yerlerdir. Önder Apo bu gerçekliği görerek bizim müdahalemizi isterken, biz Ortadoğu’nun siyasi atmosferini yeterince kavramadığımızdan ve dar bir yaklaşımla hareket ettiğimizden bu alanlara zamanında müdahale etmede yetersiz kaldık. Bu da Türk devletinin Arap şovenizmiyle birlikte Kürtlerin yaşam alanlarını daraltma ve siyasi etkisini kırma politikalarını kolayca pratiğe geçmelerine fırsat vermiştir. Tüm bu eksikliklere rağmen son anda Şengal’e müdahale ve Irak’ın diğer alanlarında gerillanın varlığının yarattığı etki Güney Kürdistan’da yeni bir siyasi durum ortaya çıkarmıştır. Özgürlük Hareketi Güney Kürdistan ve Kürdistan’daki onlarca yıllık çalışma ve mücadelenin en yüksek etkinlik düzeyine ulaşmıştır. Şengal’e IŞİD saldırısı ve buna karşı direniş Güney Kürdistan’da başta Şengal olmak üzere, farklı inanç ve toplulukların bulunduğu alanda Demokratik Özerklik sistemini geliştirme zemini ortaya çıkarmıştır. KDP, Güney Kürdistan’da ulus-devletçi, tekçi ve merkezi anlayışında ısrar etse de, bu anlayışın artık aşılarak Önder Apo’nun Demokratik Ulus, Demokratik Konfederalizm ve Demokratik Özerkliğe dayalı demokratik sistemin Güney Kürdistan ve bir bütün olarak Irak’ta gerçekleşmesi bugün her zamankinden daha olanaklı hale gelmiştir. Ortadoğu’daki gelişmeler İran’ı da zorlamaktadır. Şia-Sünni çatışması İran’ı sürekli bir siyasi çatışma içinde tutmaktadır. Öncelleri Ortadoğu’da kriz ve savaşlar içinde kendini yaşatan İran rejimi, şimdi Ortadoğu’daki çatışmalarda en fazla zorlanan ve tehdit altında kalan ülkelerden biri haline gelmiştir. Bu açıdan gelinen aşamada içerde istikrar sağlamadan dış saldırıları göğüslemesi zor gözükmektedir. Bu açıdan ya Kürt sorunu

Aralık-Ocak 2015

başta olmak üzere sorunlarını demokrasi içinde çözecektir ya da ağır siyasi krizlerle karşı karşıya gelecektir. İran’da Kürt Özgürlük Hareketi’nin potansiyeli güçlenmiştir. İran da bunun farkındadır; ancak bir politika üretmiş değildir. Eğer özgürlük mücadelemiz genelde güçlenen ivmesini korursa, İran’da da Kürt sorunun çözümünüm zemini güçlenecektir. Eğer doğru bir siyasi yaklaşım ve çalışma içinde olunursa Kürtler İran’da da demokratikleşmenin motor gücü haline gelecektir. Kuşkusuz 2014 yılında mücadelemizi en fazla etkileyen yine Kuzey Kürdistan olmuştur. 2013 yılında Önder Apo’nun Newroz’da milyonların şahitliğinde duyurduğu demokratikleşme ve bu temelde sorunları çözme deklarasyonu ve bu temelde Önder Apo’nun demokratik çözüm sürecini başlatması siyasal gelişmeleri belirlemiştir. Kobanê direnişi süresince Kuzey Kürdistan önemli rol oynamıştır Önder Apo 2012 yılındaki savaşın AKP’yi sıkıştırmasını, Rojava devriminin yarattığı siyasi durum ve bölgede gelişen etkimizi Türkiye’yi demokratikleşmeyi hedefleyen bir çözüm projesiyle sonuca gitmek istemiştir. Kuşkusuz buna dayanılarak da tüm Kürdistan ve Ortadoğu’da inisiyatif kazanmamız ve etkimizin artması gelişecektir. Önder Apo’nun çatışmasızlığı sağlama ve geri çekilmeyi başlatma çağırısı, esasta bölgedeki durumu ve AKP’nin sıkışıklığını görerek adım attırma amaçlı gelişmiştir. AKP sadece çatışmasızlığı beklerken, Önder Apo’nun geri çekilme hamlesi yapması AKP’yi adım atmaya zorlamak içindi. Ancak AKP tüm sıkışıklığına rağmen elindeki psikolojik savaş imkanlarını ve algı yaratma becerisini kullanarak Önder Apo’nun bu hamlesini de zaman kazanma ve oyalama biçiminde kullanmak istemiştir. Geri çekilme hamlesi karşısında bile hiçbir adım atmamıştır. Önder Apo AKP’nin Nerwoz deklarasyonuna ve geri çekilme adımına karşı gösterdiği bu tutum karşısında Hareketimizi buna tutum koyacak adım atmama ve gelişmeleri sadece izleme pozisyonu nedeniyle eleştirmiş, gerillanın geri çekilmesinin bir anlamı kalmadığını açıkça ifade etmiştir. Kuşkusuz Önder Apo o dönem koşullarını gören, en doğru ve sonuç alıcı olacak politik adımları atmış, taktikleri pratikleştirmiştir. Ancak bu doğru politikalar ve taktikler Hareketimiz tarafından doğru araç ve mücadele yöntemleriyle güçlendirilip etkili kılınamayınca, sanki doğru politika kendiliğinden sonuç verecekmiş gibi yaklaşılınca, bir bütün olarak Özgürlük Hareketimiz, bileşenleri ve halkta beklentili ruh hali oluşunca, AKP bu süreci oyalama ve zaman kazanma durumu haline getirmiştir. Önder Apo’nun başlattığı hamle siyasal mücadeleyi geliştirerek etkili kılınamamıştır. Sadece Rojava Devrimine yönelik saldırıların boşa çıkarılması ve bu devrimin yarattığı etkiyle sınırlı kalan bir siyasal duruş içerisinde olunmuştur. 2013’te Önder Apo’nun hamlesi karşısında örgütümüzün, Türkiye’deki demokrasi güçlerinin ve halkımızın duruşu

22


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

bu hamleyle bütünleşen ve mücadeleyle sonuç geti- rinde durması zihniyet, örgütsel duruş ve mücadele ren değil de, beklenti içinde olan yanlış bir tarz içinde anlayışında bazı değişiklikler yaratmıştır. Mücadeleyolduğu görülmüştür. Bu ortamda AKP Hükümeti Kürt le değil de görüşmelerle Kürt sorununun çözüleceği sorununun çözümünde ikinci adım olarak ifade edilen ve demokratikleşmenin geliştirileceği gibi yanılgılar anayasal ve yasal adımlar atma konusunda hiçbir şey belirli oranda aşılmıştır. Görüşme ve müzakerelerin yapmamıştır. 2013 yılındaki bu süreç Önder Apo’nun de ancak örgütlü güç ve mücadele yürütüldüğünve Hareketimizin Türkiye toplumu ve siyaseti içinde bir de gelişebileceği anlayışı geliştirilmeye çalışılmıştır. aktör olduğunu kabul görmesi biçiminde bir gelişme Bu çerçevede Kuzey Kürdistan halkımızın örgütlenyaratmış olsa da, öngörülen sonuçlara ulaşılamamıştır. mesine, Rojava Devriminin Şengal ve Kobanê Di2014 yılına bu durumun değiştirilmesi, Önder Apo’nun renişine güç vermesi gelişmiştir. Özellikle Kobanê demokratik çözüm çabalarına zamanında politik tutum Direnişi süresince Kuzey Kürdistan’daki örgütümüz alarak ve mücadeleyi yükselterek inşa çalışmalarını ve halkımızın önemli bir rol oynamıştır. Kobanê Didaha fazla geliştirmeyi esas alan bir örgütsel duruş ve renişi ve Rojava Devrimiyle bütünleşme, iki devkararlılık içinde girilmiştir. AKP’nin politikalarını kabul rimi bütünleştirme bu dönemde önemli bir düzey etmeyen, AKP’nin bir çözüm politikası olmadığını orta- kazanmıştır. Rojava Devrimi Şengal ve Kobanê Diya koyan, çözümün demokratik güçlerin mücadelesiyle renişi etrafında Kuzeydeki atalet önemli düzeyde gerçekleştirmeyi hedefleyen deklarasyonlar yayınlan- aşılmış, Kobanê Direnişini sahiplenme eylemleriymış ve buna göre kararlar alınmıştır. Demokratikleşme le devrimci ruh ve mücadele düzeyi ortaya çıkmıştır. ve çözümü AKP’den bekleyen bir yaklaşım yerine, tüm Kobanê’yi sahiplenme serhıldanlarında önemli gerdemokrasi güçlerini içine alan bir mücadele anlayışıy- çeklikler ortaya çıkmıştır. Aslında Kobanê Direnişi la 2014 yılını Önder Apo’yu özgürleştirme ve çözümü ve sonrasında yaşananlar, Kuzey Kürdistan ve Türgerçekleştirme iradesini ortaya koymuştur. Böykiye’deki toplumsal, örgütsel ve siyasi alandalece Önder Apo’nun eleştirilerine de bir ceki olumlu ve olumsuz durumları tüm çıpvap olunmak istenmiştir. Bu çerçevede laklığıyla gözler önüne sermiştir. Bu Kuzey Kürdistan’da inşayı geliştireaçıdan 6-8 Ekim serhıldanlarını iyi IŞİD rek kendi çözümümüzü sağlama değerlendirmek, sonuçlar çıkarve saldırılar karşısında da inşayı mak, buna göre olumlu yanları kendini güçlü görüp öz savunma ile koruma çabalageliştirmek ve olumsuzlukları Hewlêr’e doğru yönelince rı ortak yürütülmüştür. Ancak da gidermek, önümüzdeki döKDP, ABD’den yardım inşayla öz savunmaya dayalı nem mücadelesini başarıya istemiştir. Güney Kürdistan’da mücadeleyi birbirini tamamlagötürmek için çok önemlidir. direnecek tek güç gerilla yan biçimde ele almama, inşayı kalmıştır. Gerilla dışında tüm da, öz savunmayı da zayıflatan Kobanê Direnişini sahiplenaskeri güçlerin iradesi bir durum ortaya çıkarmıştır. me ve AKP’nin Rojava Devrim düşmanlığına karşı ayağa kalkkırılmıştır Kuşkusuz Kuzey Kürdistan’da istema eylemleri mücadele tarihiminilen hedeflere ulaşmamada kadro ve zin en devrimci serhıldanları olarak yönetim gerçeğinin devrimci duruştan tarihteki yerini almıştır. Gençler ve uzak olması, sadece İmralı’daki görüşmekadınlar başta olmak üzere halkımızın bu lere endeksli bir politika ve mücadele anlayışında ayağa kalkışı aynı zamanda AKP’nin Kürt soruolunması, kendi özgürlük sistemini kurma ve korumada nunu çözmeyen, oyalayan, özel savaşla halkın mübüyük zayıflıklar ortaya çıkarmıştır. Öyle ki imkanları cadelesini zayıflatmak isteyen, karşı devrimci, tasdaha büyük devrimci gelişmelere yol açan örgütlenme fiyeci politikalarına karşı da bir cevap olmuştur. Bu ve eylem için değerlendirme yerine, günü kurtarma, görkemli serhıldanlar halkımızın özgürlük tutkusu hatta devrimci değerler üzerinden yaşama tarzını, dü- ve mücadele azminde bir zayıflık olmadığını gözler şünen bir yönetim ve kadro gerçekliği ortaya çıkmıştır. önüne sermiştir. Şu açıktır ki, devrimci öncülük, müKuzey Kürdistan ve Türkiye için yapılan birçok kon- cadelede kararlılık, mutlak amaca ulaşmada bir ısferans sonrası bu gerçeklik tüm çıplaklığıyla ortaya rarlılık olsaydı bu serhıldanlar Kürdistan’da özgür ve çıkmıştır. Bu nedenle zihniyet değişimi, mücadele demokratik yaşamı sağlama, bu temelde Kürt sorunuanlayışı ve tarzında değişiklik yaratmak için örgüt- nu çözerek Türkiye’yi demokratikleştirmeyi sağlardı. sel çabalar arttırılmıştır. Tüm bu çabalar 2013 yılında yapılan PKK 11. Kongresi doğrultusunda PKK örgüt- Kuzey Kürdistan’da bu eylemlerden sonra büyük helülüğünü geliştirme, ölçüleri yükselterek öncülüğü yecan duyulacağına, bu eylemlerden moral alınacağısağlatma çerçevesinde yürütülmüştür. Kuşkusuz na; bu eylemlerde hep kusur aranmaya çalışılmış, bu PKK 11. Kongresinin ortaya koyduğu doğrultu, kadın eylemler sanki olumlu giden şeyleri olumsuz etkilemiş hareketinin yaptığı toplantı, konferans ve PAJK kon- gibi bir yanılgıya düşme, konuşma ve ona göre haferansıyla daha da güçlendirilmiştir. PKK ve PAJK’ın reket etme durumları ortaya çıkmıştır. Daha doğrusu öncülük ve kadro sorunlarını doğru tespit edip üze- Türk devletinin özel savaş yöntemlerinin ve psikolojik

23


Özgür Halk savaş merkezinin etkisi altında değerlendirme ve savunma pozisyonuna geçme durumları yaşanmıştır. Kuzey Kürdistan’da bunun önüne geçecek bir zihniyet ve örgüt gücümüz olmadığından özellikle yasal alanda bu eylemlere olumsuz değerler yükleme gibi durumlar görülmüştür. Yasal partinin ve ortasınıfın böyle ele alması bir düzeye kadar anlaşılır olsa da, ama buna karşı duracak 6-8 Ekim olaylarının devrimci yaklaşımla ele alacak bir ideolojik, siyasi ve örgütsel durumun ortaya çıkması ve yönlendirici olmamamız bizim açımızdan büyük bir zaaf ve ciddi bir özeleştiri konusudur.

Aralık-Ocak 2015

1990’lı yıllardaki gibi kullanmasıyla ilgilidir. AKP ve istihbarat örgütleri bu güçleri saldırtmaktadır. Hüda-Par (Hizbullah) PKK’yi düşman görmekte ve geriletmek istemektedir. Devlet de aynı bakıştadır. Bu nedenle Özgürlük Hareketi’ni zayıflatmak için Hüda-Par’ı kullanmakta ve saldırtmaktadır. Dolayısıyla gençliğin ya da şu bu kurumumuzun eksikliğinden oluyor, makul yaklaşırsak, alttan alırsak bu tür olayları önleyebiliriz yaklaşımıyla hareket etmek bir tespit ve değerlendirme yanlışlığıdır. Bu yaklaşımlar saldırıları durdurmaya yetmez. Aksine AKP’nin ve saldırganların gerçeğini örterek yeni saldırıların ortaya çıkmasına zemin hazırlar.

Devrimci mücadeleden korkma, Kuzey Kürdistan’daki en büyük tehlikedir Hüda-Par AKP’nin Özgürlük Hareketi’ne karşı Devrimci mücadeleden korkma, devrimci hamle ile kullandığı bir paramiliter güçtür sonuç almayı mücadele tarzından çıkaran bir AKP Kürt halkının Özgürlük Mücadelesi kardurumun varlığı Kuzey Kürdistan’daki en şısında içeride ve dışarıda sıkışmıştır. büyük tehlikedir. Kuşkusuz demokratik Bunun için IŞİD’i diğer alanlarda HüBu açıdan siyasal mücadele yöntemleriyle belda-Par’ı da Kuzey Kürdistan’da 6-8 Ekim li reformlar sağlama da devrimci saldırtmaktadır. Devletin ve Hüserhıldanlarını iyi mücadelenin içinde var olan dukümetin bir çözüm politikası olrumlardır. Ancak tüm bunların madığı için bu güçler saldırtıdeğerlendirmek, sonuçlar özellikle Kürdistan koşullarında lıp Hareketimiz zayıflatılmak çıkarmak, buna göre devrimci mücadeleyle sağlaistenmekte, böylece çözümü olumlu yanları geliştirmek ve nır gerçeği de unutulmuş, bir dayatma gücümüzden kurtulolumsuzlukları da gidermek, tarafa bırakılmıştır. Devrimci maya çalışmaktadır. Bunun dıönümüzdeki dönem mücadeleyle sonuç alma zihşındaki her değerlendirme kamücadelesini başarıya niyeti ve tarzı bir tarafa bırakılfayı kuma gömmektir. AKP’nin götürmek için çok mıştır. Türkiye gibi demokrasinin ve devletin oyununu bozacak olmadığı, Kürtlerin varlığının bile tek şey, halkın örgütlenmesi, meşönemlidir tanınmadığı “Özel savaş demokraru savunmasını güçlendirmesi, bu sisi” diyebileceğimiz ortamda sadece tür saldırıları püskürtmesi, kırması ve yasal mücadele sınırlarında, hatta sadece caydırmasıdır. Bunun dışındaki kendini alsiyasi parti ve parlamento çerçevesinde bir şeyler datan yaklaşımlar AKP’nin oyununa gelmek olur. elde edilir anlayışının varlığı açıkça bir tasfiyeci eği- Hareketimiz bunları kullanılan pozisyondan çıkarmak limdir. Türk özel savaşının “Özel savaş demokrasisi” istedi, ama bunlar PKK’yi düşman gördüklerinden iki başarısıdır. Bu eğilim niyet ne olursa olsun Türkiye düşmanın birleşip Hareketimize saldırması söz kokoşullarında tasfiyeci bir eğilimdir. Tüm kazanımları nusudur. Bu açıdan Kuzey Kürdistan’da özellikle deözel savaşın tasfiye saldırılarına yatıran bir eğilimdir. mokratik siyasal kurumların Hüda-Par’a yönelik yaklaşımları yanlıştır. Çünkü biz demokratik uluslaşma Bu eğilim her zaman devrimci mücadele ve gelişmeleri içinde onların da var olmasını sağlayan bir yaklaşım geriye çeker ve özel savaş politikalarına başarı şan- gösterdik. Ama onların böyle bir zihniyeti, karaktesı verir. Bu açıdan örgütümüzün ve kadromuzun bu ri ve niyeti olmadığı için bugünkü politikalarını sürgerçeği görerek devrimci mücadeleyle sonuç almayı dürmektedirler. Artık Hüda-Par AKP’nin Özgürlük bir tarafa bırakan ve sadece yasal sınırlar içinde mü- Hareketi’ne karşı kullandığı bir paramiliter güçtür. cadeleyle sonuç almayı önüne koyan ve bunu hakim kılan eğilimi geriletmesi ve geriletmesi gerekmektedir. Önder Apo, AKP’nin sıkışıklığını görerek bir hamSon zamanlarda Hüda-Par saldırılılarına yaklaşımda le daha yaptı. Müzakere taslağını sunarak Hükümeti Kuzey Kürdistan’daki örgüt ve kurumlarımızın zayıf çözümden kaçamayacağı bir siyasi ortam yaratmaya yaklaşmasında yine devlet gerçeğini tanımama, buna çalıştı. Böylece AKP’nin tutumunu netleştirmek istegöre tedbir almama ve gereken mücadeleci duruşu göstermemenin örneği ortaya konmuştur. Tespit yan- miştir. Bu nedenle müzakerelerin tamamlanması tarilış olunca değerlendirme, tedbir alma ve mücadele hi olarak en geç 1-15 Şubat arasını vermiştir. Çünkü anlayışı da yanlış olmaktadır. Hüda-Par’lıların sal- Önderliğimiz AKP seçimden önce çözmezse bir tasdırıları gençlerin ya da örgütümüzün yanlışlarından fiye saldırısı gerçekleştireceklerini görmüştür. Zaten ortaya çıkan bir durum değildir. Ya derin devletin ya biz de Hareket olarak bu tespiti yapmış, bu temelde da bazı provokatif çevrelerin yaptığı olaylar da değil- hareket edeceğimizi kamuoyuna deklere etmiştik. AKP ya seçimden önce adım atar, ya da seçime çadir. Tamamen Türk devletinin ve AKP’nin Hüda-Par’ı

24


Özgür Halk tışmasızlık ortamında girilmez uyarısı yapılmıştır. Kuşkusuz Önder Apo’nun çabalarına destek veriyoruz, vermeye devam edeceğiz. Ancak duruşumuz, tutumumuz ve mücadelemizle AKP’nin takvimi aşındırmasına ve seçime kadar bir oyalama yapmasına da fırsat vermeyeceğiz. AKP’nin oyalama politikalarına geçit verirsek, bile bile seçim sonrasında çok güçlü saldırılar yapmasına fırsat vermiş oluruz. Bu bir tahmin değildir, AKP’nin seçim sonrası planlamasıdır. Zaten 30 Ekim Milli Güvenlik Kurulunda Özgürlük Hareketi’ne her alanda saldırma kararı alınmış, ancak tüm planı uygulamak AKP’yi zor duruma düşüreceğinden planın esas bölümü seçim sonrasına bırakılmıştır. Şu anda bu tasfiye planının Özgürlük Hareketi’ni zayıflatma bölümü devreye konulmuştur. Bu açıdan bir taraftan Önder Apo’nun müzakere taslağını destekleyip AKP’yi müzakereye zorlamaya çalışırken, takvime uygun davranmasını dayatırken, diğer taraftan seçim öncesi ve sonrası mücadeleye hazırlanmak gerekmektedir. Müzakere ve siyasal yollardan sorunu çözme bir yöntem ve seçenekken, esas olarak da demokrasi güçlerinin ittifakı ve mücadelesiyle Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü hedeflenmelidir. Sorunun çözümü esas olarak bu seçenek ve mücadelede aranmalıdır. Diğeri sadece bir ihtimaldir. Olursa bu yönteme de açık olunur. Zaten Hareketimiz yirmi yıldan fazladır bu seçeneği de her zaman açık tutmuştur. Bu konuda büyük çaba göstermiş, üstüne düşen her tutumu ve fedakarlığı göstermiştir. Demokrasi güçleriyle Türkiye’yi demokratikleştirme ve Kürt sorununu çözme ilk defa bu kadar imkan dahiline girmiştir. Özellikle 2015 seçimlerine demokrasi güçlerinin ittifakıyla girilir, HDP amblemi altında yüzde on barajı aşılırsa demokratik siyasal mücadele hiçbir dönemde olmadığı kadar sonuç alıcı bir düzey ve konum kazanacaktır. Artık bağımsızlarla seçime girme, devletin ve Hükümetin özel savaş demokrasisinin parçası olma durumunu aşmayacaktır. Belki geçmişte bağımsızlarla seçime girmenin bir siyasi değeri ve getirisi olmuştur. Ancak gelinen aşamada bağımsızlarla girmenin bir siyasi değeri olmayacaktır. Bazılarını milletvekili yapma ve demokrasicilik oyununun figüranı olma dışında bir rolü olmayacaktır. Bu nedenle en geniş yelpazede demokrasi güçleriyle seçime girme çok önem kazanmış bulunmaktadır. Seçime böyle girme ve barajı aşma devrimci demokratik sonuçlar yaratacaktır. AKP’nin seçim sonrası oyunu bozulacaktır. Seçim sonrası yaşanacak büyük savaşı ancak böyle bir seçim başarısı önleyip demokratik siyasetin devreye girerek Türkiye’yi demokratikleştirip Kürt sorununu çözme imkanı ve fırsatı doğuracaktır. Zaten parti bayrağı altında seçime girmeme, Önder Apo’nun paradigmasına inanmama

25

Aralık-Ocak 2015

ve HDP projesini boşa çıkarma anlamına gelecektir. Sosyalistlerden Alevilere ve demokratik Müslümanlara, Türkiye’nin dönüşümünü isteyen liberallere kadar geniş toplumsal yelpazede ve esnek bir tutumla bir ittifak yaratma mutlaka başarılmalıdır. Bu konuda katı, bizden birkaç milletvekili fazla olsun yaklaşımına girmeden, tüm demokrasi güçlerinin birliğini sağlamak ve bir demokrasi programı etrafında seçime girmek gerekmektedir. Bunun büyük devrimci sonuçlar yaratacağı bilinerek hareket edilmelidir. Bize yakın milletvekillerinin fazla olması değil, barajın aşılarak geniş yelpazede bir demokrasi bloğunun parlamentoya taşınması önemlidir. Tabanda da karşılığı olacağından güçlü bir demokrasi hareketi ortaya çıkacak, Türkiye’nin geleceğine bu demokrasi hareketi ve bloğu yön verecektir. Rojava Devrimi ve Kobanê Direnişi etrafında Türkiye bir demokrasi bloğu ortaya çıkarma imkanı her zamankinden daha fazla artmıştır. Birçok kesimde Hareketimize yakınlaşma ve sempati gelişmiştir. Bu durumu somut bir ittifaka ve demokrasi hareketine dönüştürme sorumluluğumuz bulunmaktadır. Bu sonuçları biz yarattıysak, o zaman bunları siyasal sonuçlar yaratacak platformlara, birlikteliklere ulaştırmak da bizim görevimiz olmaktadır. Geçmişte var olan “Bunlardan bir şey çıkmaz” anlayışı bir kenara bırakılmalıdır. Bu tür yaklaşımlar milliyetçi çevrelerin ve özel savaş güçlerinin etkisinde kalmayla ilgilidir. HDP projesi yeni paradigmanın pratikleşmesinin aracıysa, o zaman buna göre hareket etmek de Önderlik çizgisi ve paradigmasının gereğidir. Bu açıdan HDP çatısı altında birleşme, parti olarak seçime girme, demokrasi hareketiyle siyasete müdahale etme önümüzdeki dönemin devrimci sorumluluklarından olmaktadır. Önder Apo, müzakere ve çözümü zorluyor. Ama bunun gerçekleşmesi zor gözüküyor. Çünkü daha şimdiden müzakere taslağının eylem planı zamanlaması aşındırılmış durumdadır. Bu durumda seçimden güçlü bir demokratik blokla AKP’nin boşa çıkarılmazsa şiddetli bir savaş gündeme gelecektir. Türk devleti savaşı sadece Kuzey’de yürütmeyecek, Rojava’ya ve Güney Kürdistan’a da taşıyacaktır. IŞİD’le bölgede bize karşı yürüttüğü savaşın içine daha açık ve etkili bir biçimde girecektir. Bu açıdan 2015 yılında böyle bir saldırıyı kırarak boşa çıkarıp çözümün yolunu açma hazırlığını güçlü yapmalıyız. Çünkü AKP’nin bu son saldırısı da boşa çıkarsa Türk devleti bir çözüm arayışı içine girecektir. Çünkü son saldırısı da boşa çıkarıldığında ya Kürt sorununun çözümü için adım atacaktır, ya da I. Dünya Savaşı sonrasındaki parçalanmanın bir benzerini yaşayacaktır. Çünkü farklı etnik ve dinsel kimlikler taşıyan ülkeler demokratikleşmediği müddetçe bu kaçınılmaz sonuçlarla karşılaşırlar.


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

Sara Yoldaşın Direniş Çizgisinde Kobanê ve Şengal’de Destan Yazıldı Besê Hozat

Paris katliamının üzerinden iki yıl geçti. Acısı halen dün gibi çok diri ve canlı duruyor. Sanıyorum bu katliam mücadele tarihimiz içerisinde kapanmayan bir yara olarak hep kalacaktır ve bizim en güçlü mücadele gerekçelerimizden biri olmaya devam edecektir. Bu vahşi katliamın yol açtığı derin acı, daima bizim, halkımızın ve tüm kadınların yüreğinde büyük bir kine, öfkeye ve mücadele direncine dönüşerek mücadele azmimizi ve özgürlük tutkumuzu sürekli besleyen bir kaynak olacaktır. Önderliğimiz, Paris katliamını ikinci bir Dersim katliamı olarak tanımladı. Dersim katliamı ile nasıl ki Kürtlerin son direniş kalesi ele geçirilip Kürtlük ilelebet tarihe gömülmek istendiyse, Paris katliamı ile de PKK ve öncü gücü Kadın Özgürlük Hareketi’nin iradesi kırılıp teslim alınarak, Kürtler ve kadınlar köleleştirilmek ve imha edilmek istendi. PKK, Şeyh Sait, Zilan, Koçgiri ve en son Dersim soykırımı ile bitirilmek istenen Kürtlüğü yeniden diriltmiş, kızıl ve beyaz soykırımın önüne geçmişti. Klasik isyan ve katliam kıskacına sıkıştırılmış bir halkın acılardan, çaresizliklerden örülü tarihini değiştirerek mücadele ve örgütlenme ile yeni bir özgürlük tarihi yazdı. Köle bir halkı dünyanın en bilinçli, en örgütlü ve en özgür halkı haline getirmişti. Dünyanın gıpta ile baktığı bu halk ezilen kimliklere yeni bir umut ışığı olmuştu.

Kürt kadını özgürleştikçe halkını da özgürleştirdi Kürt kadını, Sara yoldaşımızın mücadele çizgisinde her zaman bu görkemli mücadelenin en ön saflarında yerini almıştı. Kürt kadını özgürleştikçe halkını da özgürleştirmişti. Kürt kadınlarının öz örgütlülüğünü geliştirerek siyasi, sosyal, kültürel, diplomatik ve askeri sahalarda verdiği mücadele, özelde Kürt erkeğinde genelde tüm toplumda feodal, egemen, cinsiyetçi zihniyeti ve bakışı kırmıştı. Kadını değersiz bir varlık, korumaya muhtaç bir cins, her türlü istismara açık bir nesne, anne, kardeş, sevgili, hizmetçi, köle gören egemen ve mülkiyetçi zihniyet giderek yerini, savaşan, mücadele eden, siyaset yapan, sokaklarda özgürlüğü haykıran, zindanlarda direnen özgür kadın algısına bırakmıştı. Sara yoldaşımızın öncülüğünde kadın özgürlük mücadelemiz Kürt toplumunda büyük bir zihniyet, vicdan, ahlak ve kültür devrimine yol açmıştı. Bu toplumsal devrim bölge kadınlarını ve halklarını müthiş derecede etkilemiş ve direnişe kaldırmıştı. Bölgedeki büyük kadın kalkışı ve halk ayaklanmaları Kürt kadını öncülüğünde radikalleşerek büyüyen ve yayılan kırk yıllık mücadelemizin meyveleriydi. Direnişçi, mücadeleci ve özgürleştirici özelliğiyle Kürdistan’ı ve bölgeyi büyük etkileyen, iktidar-devlet sistemi dışında kadınlara, halklara ve tüm ezilenlere özgür bir yaşam ve demokratik bir sistem alternatifi sunan Kürt Özgürlük Hareketi dostlarını çoğalttığı kadar düşmanlarını da çoğaltmıştı. Kürtlerin ve ezilen kimliklerin inkar ve imhasına dayanan Türk ulus-devleti başta olmak üzere bölgedeki ulus-devlet sistemlerini çözen bu görkemli PKK mücadelesi, uluslararası komplocu güçlerin ve sömürgeci bölge devletlerinin hedefi haline gelmişti. Uluslararası sömürgeci güçler hiçbir zaman demokratik bir Türkiye ve demokratik bir Ortadoğu’yu kendi çıkarlarına uygun görmemişti. Bölgede çatışma ve kaos her daim bu güçler tarafından tercih edilen bir durum olmuştu. Çünkü iç çatışmalar Türkiye’yi ve diğer bölge ülkelerini dış güçlere her zaman muhtaç hale getirmiş, dış güçler de bu muhtaçlık üzerinden çıkar politikalarını hayata geçirme imkanına kavuşmuşlardı. 9 Ekim-15 Şubat uluslararası komplosu bu realite üzerinden gelişmişti. Paris katliamı da bu komplonun bir devamıydı. Nitekim Önderliğimiz de Paris katliamını ikinci bir uluslararası komplo olarak değerlendirmişti. 9 Ekim uluslararası komplosu Ortadoğu’yu yeniden

26


Özgür Halk dizayn etmek için gerçekleştirilmişti. Bu planın uygulanması önünde Önderliğimiz ve PKK büyük bir engel olarak görülmüştü. Türkiye’yi ve bölgeyi demokratikleştiren, kadınları, halkları ayağa kaldıran, demokratik dinamikleri harekete geçiren Önder Apo ve örgütü PKK, büyük bir tehdit ve tehlike olarak algılanmıştı. Kürt sorununun demokratik çözümü bölgeyi kaostan kurtarıp yeni bir demokratikleşme sürecine sokacağı bilinerek buna komplo ile engel olunmaya çalışılmıştı. Önderliğimizin ve PKK’nin tasfiyesi Türkiye’de yüzyılı ve belki de yüzyılları alacak bir iç savaş demek olduğundan uluslararası güçler bunu kendi çıkarlarına görmüş ve Önderliğimizi, başarabilirlerse imha etme başaramazlarsa da Türkiye’ye teslim ederek iç savaşı geliştirmek istemişlerdi. Önderliğimiz bu kirli oyunu ve komployu İmralı’da geliştirdiği yeni strateji ve paradigmayla boşa çıkardı. PKK’nin Uzun Süreli Halk Savaşı Stratejisi’nden meşru savunma anlayışına dayalı yeni bir mücadele hattı belirlemesi ve birleşik Kürdistan devlet paradigmasından siyasi sınırlara takılmadan her Kürdistan parçasında demokratik ulus anlayışına dayalı demokratik özerk sistemi esas alması ve bu temelde PKK’nin köklü ve radikal bir paradigma değişikliğine gitmesi, Kürtlerde ve bölge halkında büyük bir heyecan yaratmış, sömürgeci uluslararası ve bölgesel güçlerde ise deprem etkisine yol açmıştı. Kürt özgürlük mücadelesi bu yeni hat üzerinden bölgede ve dünyada etkisini ve gücünü ikiye katlayarak büyük gelişmelere yol açmıştır. Bu büyük devrim dalgası, Suriye Baas rejiminin zayıflamasından ve iç savaştan yararlanarak Kürtlerin, Rojava Kürdistan’ında siyasi devrimini gerçekleştirmesi ile doruğa ulaşmıştır. Özel Harp Dairesi-JİTEM Paris katliamının içindedir 2010-2011 yılında bölgede yükselen halk ayaklanmalarının başını çeken, tüm halklara umut ve cesaret kaynağı olan Kürt Özgürlük Hareketi, Bakurê Kürdistan’da, AKP’nin soykırımcı siyasetine karşı devrimci halk savaşıyla cevap vermiştir. Gerilla büyük bir askeri hamle yaparak bazı Kürdistan kentleri de içinde olmak üzere önemli oranda bir alanı hakimiyeti altına almıştır. Türk askeri karakollardan çıkamaz ve karadan hareket edemez duruma gelmiştir. Gerillanın askeri hamlesiyle eş zamanlı gelişen zindan direnişi devrimci halk savaşına büyük bir güç katmış ve halk direnişini tahmin edilenin ötesinde bir noktaya taşımıştır. Türkiye’de ve dünyada milyonlarca insan direnişe geçmiştir. Kürt halkının ve dostlarının bu direniş gücü karşısında Türk devleti ve AKP hükümeti köşeye sıkışmıştır. Dış politikasında büyük bir çöküşü ve başarısızlığı yaşayan AKP içte de tam bir hüsrana uğramıştır. On yıl boyunca Gülen cemaati ile el ele kol kola Kürt Özgürlük Hareketiyle, Kürtlerle savaşarak devleti ele geçiren AKP, Kürtlerin bu büyük direnişi karşısında hakimiyeti altına aldığı devletin bir bir dökülen yıkıntıları altında kalmaya başlamıştır. Bu durumdan kurtulmak, baş aşağı gidişi durdurmak için can simidi gibi Önderliği-

27

Aralık-Ocak 2015

mize sarılmış ve Önderliğimiz ile diyalog sürecini başlatmış ve bunu açıktan kamuoyuna duyurmak zorunda kalmıştır. Paris katliamı, Önderliğimiz ile başlatılan bu diyalog sürecinin bir iki hafta sonrasına denk gelmiştir. Hiç kuşkusuz Paris katliamının yeni başlatılan bu diyalog sürecine denk getirilmesi tesadüfi değildir, yüz de yüz olası gelişebilecek demokratik çözüm sürecini hedefleyen bir komplodur. Nasıl ki 9 Ekim komplosu Kürt özgürlük hareketi ile devletin diyaloga geçtiği, çözüm arayışlarının yoğunlaştığı bir süreçte devreye girdiyse Paris katliamı da Önderliğimiz ile devletin direkt diyaloga geçtiği bir süreçte devreye konulmuş ve olası gelişebilecek çözüm sürecini sabote etmeyi amaçlayan bir komplodur. Bu katliam ve komplo ile amaçlananın ne olduğu bir kez daha ve tıpkı 9 Ekim komplosu gibi çok vahşi bir saldırı biçimiyle ortaya konulmuştur. Bölge, özgür Kürtsüz ve demokrasiden yoksun bir biçimde sonuna kadar küresel sermayenin sömürüsüne açık bir tarzda dizayn edilmek istenmiştir. Bu yeni dizaynın yeni kurbanları ise Sara, Rojbin ve Ronahi yoldaşlarımız olmuştur. İnsanın kanını donduran bu vahşi katliamın içinde birçok devlet ve paralel yapı yer almıştır. Türk devletinin derin paralel yapıları komploda rol almıştır. BBP, MHP, MİT, Gülen cemaati ve bunların toplamı olarak Özel Harp Dairesi-JİTEM Paris katliamının içindedir. Aylar belki de yıllar öncesinden tartışılmış ve planlanmış bu katliam Erdoğan’ın bilgisi dahilindedir. Katliamın gerçekleştiği günlerde Erdoğan’ın ‘‘Sakine Cansız iki aydır takip ediliyordu. Yakalayıp bize teslim edin dedik yapmadılar’’ sözleri ve yine Hüseyin Çelik’in ‘‘Bu bir iç infazdır’’ söyleminin ardından ana akım Türk medyasının ‘iç infaz’ üzerinden algı yaratma çabaları AKP’nin tümü olmasa da Erdoğan’dan başlayarak önemli bir kesimin bu komplonun içinde yer aldığının itirafıydı. MİT ile Cemaatin kendini aklama çabaları Kürtleri aldatma siyasetinin ahlaksız çırpınışlarıydı. ‘‘Kürtlerin köküne kibrit suyu dökün, soylarını kurutun’’ diyen Gülen, kök kurutmayı, tarihin gelmiş geçmiş en alçakça ve en vahşi katliamını yaparak gerçekleştirmek istemiştir. Ömer Güney, Gülen’in ve ittifak örgütleri BBP’nin, MHP’nin, Erdoğan örgütünün ve bunların vurucu gücü Özel Harp Dairesinin tetikçisiydi. MİT bir küçük bir grup dışında zaten Gülen’in kontrolüne geçmiş ve istediği biçimde kullanmaktaydı. Türk devletini kontrol eden bu yapıların ipleri uluslararası sömürgeci devletlerin elindedir. Uluslararası güçler bu yapılarla devlet içinde paralel devletler kurmuşlardır. Türkiye’ye ve bölgeye dönük politikalarını bu paralel yapılar üzerinden hayata geçirmektedirler. Bu paralel yapılar yoluyla Türkiye’yi sürekli bir çatışma ve kaos içinde tutarak kendilerine bağlamakta ve kendi güdümünde sopa gibi kullanmaktadırlar. Türkiye tam


Özgür Halk bir yüzyıldır dış güçlerin kontrolünde bu biçimde yönetilmektedir. Lozan Anlaşması ve sonucu Kürt sorunu bu kirli hesapların sıcak ve vazgeçilmez bir yatağıdır. Sara yoldaş dünya kadınlarını açtığı aydınlık yolda bir araya getirdi 9 Ekim uluslararası komplosunda olduğu gibi Paris komplosunda da NATO güçleri yer almıştır. Alman ve Fransız istihbaratı bu komplonun içinde güçlü bir rol oynamıştır. Fransız devletinin hepsi olmasa da istihbaratının ve derin devletinin rolü tartışma götürmez bir gerçektir. Fransız istihbaratı yer almadan bu katliamın yapılması mümkün değildir. Fransa devleti de bunu çok iyi bilmektedir. Aslında Fransız devleti bu katliamı aydınlatmış ancak açıklamak istememektedir. Açıklaması için Kürt politikasını değiştirmesi icap etmektedir. Kürt sorununun demokratik çözümünden yana tavır koyması gerekmektedir. Fransa buna henüz karar vermediği için Türkiye ile arasını bozmadan, elinden geldiğince de bölge siyasetinde Türkiye’den yararlanmayı sağlayarak klasik çizgisinde kalmayı tercih etmektedir. Önderliğimiz Kürtlerin ve Türklerin boğazlaşması üzerinden yapılan bu kirli planları ve hesapları her dönem bir biçimde bozmaya çalışmıştır. Bu konuda en küçük bir adım atıldığında ise eşine ender rastlanan vahşi bir saldırı devreye girmektedir. 9 Ekim uluslararası komplosu ve devamı olan Paris katliamı buna en çarpıcı birer örnektir. Paris katliamıyla hedeflenen de tamamen Türkiye’de Kürt-Türk çatışması yaratmak ve Türkiye’yi bir iç savaşa sürüklemekti. Paris katliamı gibi vahşi bir katliam karşısında hangi güç soğukkanlı yaklaşabilir ve sağduyulu bir politika geliştirebilirdi ki? Bu vahşet karşısında insanın aklına ilk ve tek gelen şey Türkiye’yi ve Dünya’yı yerle bir etmekti. Fakat Önder Apo böyle yaklaşmadı. Sağduyulu olmayı elden bırakmadı. Komployu hemen farketti ve 21 Mart Amed Newrozu’nda demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa çağrısı yaparak komp-

Aralık-Ocak 2015

lonun hedefine ulaşmasının önüne geçmeye çalıştı. Paris katliamının üçüncü yılına giriyoruz ve hala bu katliam aydınlatılmış değildir. Katliamı aydınlatan Fransa devleti ise bunu açıklamaktan itinayla kaçınmaktadır. Kürtler buna sessiz kalamaz, kalmamalıdır. Kürtler bu katliamın içinde yer alan güçlere karşı mücadelelerini yükselterek sürdürmeli ve bu vahşi katliamı mutlaka aydınlatmalı, hesap sormalıdır. Paris katliamı karanlıkta kaldıkça Kürtler üzerinde inkar ve imha politikaları sürecektir. Paris katliamının aydınlatılması 9 Ekim uluslararası komplosunun aydınlatılmasını da beraberinde getirecektir. O açıdan özellikle toplumsal mücadele sürekli ve yaygın bir biçimde devam etmelidir. Bu mücadeleyi tüm Avrupa’ya ve dünyaya yaymanın koşulları ve imkanları her zamankinden çok daha fazladır. Sara, Rojbin ve Ronahi yoldaşların şahadeti insanlık vicdanını uyandırdı. Sara yoldaş dünya kadınlarını açtığı aydınlık yolda bir araya getirdi, Kürt kadınlarının özgürlük mücadelesi ile buluşturdu. Sara yoldaşın direniş çizgisinde Kobanê’de ve Şengal’de destanlar yazarak dünyayı kendisine hayran bırakan Kürt kadınları insanlığı harekete geçirmek için büyük bir mücadele alanı yarattı. Bütün bunlar mücadeleyi büyütmek ve yaymak için çok büyük imkan ve olanaklardır. Sorun bunları doğru değerlendirmektir. Özgürlük mücadelemiz her türlü komplo ve katliamı açığa çıkarıp hesap sorma gücünü ve iradesini ortaya çıkarmıştır. Kobanê’de ve Şengal’de bu iradeyi ortaya çıkardığı gibi! Keza Şengal ve Kobanê saldırıları da 9 Ekim ve Paris komplosunun birer devamıdır. Şengal ve Kobanê komploları nasıl ki Sara yoldaşın çizgisinde yürüyen Kürt kadınlarının öncülüğünde yükselen direniş mücadelesiyle boşa çıkarıldıysa, 9 Ekim komplosunun, Roboski ve Paris katliamlarının ve yüzyıl boyunca yaşanan soykırımların hesabını, mücadelemizi kesintisiz bir biçimde büyüterek soracağız ve ilelebet bu rezil komploları tarihin derinliklerine gömmeyi başaracağız!

28


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

Kadro Sağlam Durur Öncülük Ederse Halk İnanır Duran Kalkan

22 milyon sadece o sistemi korumak için can verdi, milyonlarcası daha sonrasında yürütülen mücadelelerde can verdi ama sonuç ortadadır. Demek ki, “cesaretim ve fedakarlığım var” diyerek devrimci olduğumuzu, çizgi militanı olduğumuzu, devrimci görevleri yürütmeye hazır olduğumuzu söyleyemeyiz.

Değişime yaklaşımda, yeniyi öğrenmeye çalışmada, onu planlayıp ona göre inşa çalışmasında ciddi bir zayıflığın olduğu ortadadır. Bu zayıflık parçalılık olarak, genellemecilik olarak var. Bildiklerini tekrarlama, tecrübeye dayanarak hareket etme olarak var. Liberalize olma biçiminde var. Bunun öbür ucu kaçış oldu, tasfiyeciliğe kadar gitti. Bu durumlar, kuşkusuz tasfiyecilik düzeyinde değil, ama başarısızlıkla tasfiyeciliğin zemini arasında da çok fark yoktur. Aynı zeminden kaynaklanıyor. Tasfiyecilikten başka bir anlama gelmiyor. Yeniden yapılanma, örgüt olma, plan proje oluşturma, devrimci hamleler yapma konularında hazırlıklı olmadığımız net ortaya çıkıyor. Tutarlı olmak için hızla bunu aşmalıyız. Acı bir durum ama gerçektir. Yüzeysellik, liberalizm, keyfiyet, kendi bildiğini dayatma, ara bir yer bulma, eskiyi biraz değiştirir gibi olup yeninin de özüne yaklaşmadan, yeniyi yakaladı sanarak kendini konuşturma, mevcut örgütsel duruşumuzu tanımlayabilir. Esas özeleştiri verilmesi gereken, hızla aşılıp düzeltilmesi gereken durum budur. Çünkü paradigma sorunu, çizgi sorunu ciddidir. Böyle olmazsa, ne yapıldığı belli olmaz, ne kadar çaba harcansa da sonuç alınmaz. İstendiği kadar cesaret, fedakarlık, yiğitlik olsun, kan dökülsün bir şey ifade etmez. Sovyet sistemi için 25 milyon insan canını verdi. II. Dünya Savaşı’nda

29

Tanrıdan bekler gibi örgütten bekleyelim düşüncesi iyi değildir. Hiç kimse kendini tarih karşısında öyle ifade ve izah edemez. Sorun herkesin sorunudur. Herkes bunun üzerinde kafa yormak, yoğunlaşmak, araştırmak, incelemek, çözüm üretmek zorundadır. Eğer gerçekten kadro, militan olmakta iddialıysa, halkın özgür ve demokratik yaşamını geliştirmesine öncülük edecekse, o zaman bunun gereğini de yapmalıdır. Bilinç ve pratik olarak kararlılık ve iddia varsa, o zaman bunun gereği de çözüm gücü olmaktır. Bu konularda Önderliğin ortaya koyduğu genel projeyi, her alanda yaratıcı yöntemlerle uygulanır hale getirmek ve uygulamak gerekmektedir. Başka türlü çizgi militanı olunmaz, başka türlü doğru katılım da sağlanamaz. “Ben benimsiyorum, inanıyorum” deniyor. İnansan ne olur, inanmasan ne olur! Benimsesen ne olur, benimsemesen ne olur! Bir militan olarak inanıyor, benimsiyorsan uygulama düzeyin ne kadar inandığını gösterir. Uygulama düzeyine bakacağız; ne kadar uyguluyorsan inanma düzeyin de odur. Bunun dışında sadece iyi niyetli, sosyalizmi ve demokrasiyi benimsemeye açık bir insan olabilirsin. Türkiye’de de yüzlerce insan var “sosyalistim” diyor, “sosyalizm olsa iyidir” diyor; ufak tefek mücadeleler de yürütüyor ama sosyalizm mücadelesi yok, tasfiye olmuşlar. Öyle inanmak ve katılmakla sosyalist olunmaz. Ölçüleri biraz daha doğru kurmak gerekli. Gerçekten bu işin öncüsü olarak mı anlamış, katılmışız, inanmışız, yoksa bir sürüklenen konumda mıyız? Birileri yapsa “ben bunu doğru buluyorum, bunu yaşarım” mı diyoruz? Yaşamaya hazırız, bu konuda herhangi bir kusur yok; hatta gözü kara bir cesaret ve fedakarlık da var. Fakat başarılı bir devrimci militan olmak, iddiayla, inançla görev ve sorumlulukları anlayıp onun pratiğini başarıyla yerine geçirmek eksiktir. Militanı diğer insanlardan ayıran temel özellik, görev ve sorumluluklarını anlayıp zamanında yerine getirmesidir. O yoksa, militanlık da yoktur. Yeniden inşanın, komün­ meclis inşasının, ahlaki ve politik toplumun işler hale getirilmesi ve güçlendirilmesinin zihniyet boyutu var. “Yaratıcılık” yok, “top-


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

lum mühendisliği” yok, ama toplumsal tahribat var; ğız. Eğitim, propaganda, diğer ikna etme yöntemlerinin bunların önünü alma, durdurma, onu durduracak hedefi zihniyet oluşturma olmalıdır. Bu anlamda yoğun bir mücadele geliştirme gerekliliği var. Ondan son- bir eğitim çalışması gerekiyor. Toplumsal dönüşüm ra bir de parçalanmış ve zayıflatılmış ahlaki ve poli- gerçekleşsin istiyorsak o zaman eğitime yüklenmeliyiz. tik toplumun yeniden inşasını gerçekleştirme var. Neleri doğru buluyoruz, öne çıkarıyoruz, toplumsal olaDemokratik modernitenin yeniden inşası, ahlaki ve rak toplumun önüne neyi koyuyor ve benimsetmek ispolitik toplumun güçlendirilmesi, geliştirilmesi ve iş- tiyoruz, onun usanmaz ve yorulmaz bir biçimde eğitimi ler hale getirilmesi oluyor. Demokratik modernitenin ve propagandası lazım. Sadece eğitim deyince çocuköne çıkartılmasını, hakim kılınmasını ifade ediyor. lar, gençler ya da kadroların eğitimi değil, halk eğitimi Toplumsallığı geliştirebilmek, komünal toplumu oluştu- gerekiyor. Bu işi yapacağın yerde mutlaka eğitim yaparabilmek, komünal toplumu inşa edebilmek için insan- caksın, zihniyet oluşturacaksın, bilinç oluşturacaksın. ların böyle bir zihniyete ulaştırılması lazım. Bununla bilinçlendirilmeleri, ikna edilmeleri gerekir. Zihniyeti Sadece eğitim de yetmez. Örgüt bilinç de veriyor, göoluşturulamazsa demokratik modernite de oluşrev de veriyor. Gerisi kadronun eğiticiliği ve ikna turulamaz. “Komün olun” demekle toplum ediciliğiyle olacaktır. Ben söyledim ‘inanın’ komün olmuyor ki! Başkaları da “başdemekle inanmayabilir insanlar. İnanTanrıdan ka şey olun” diyor, insanlar onları dırıcı biçimde söyleyebilmek, dahası bekler gibi da dinliyorlar. Bir de başka yönpratikte gösterebilmek gerekir. Zihörgütten bekleyelim temlerle, pratikle, zorla, parayla niyet oluşumunun önemli bir bodüşüncesi iyi değildir. vb. araçlarla kendi sistemlerini yutu da bu olmaktadır. Bir tarafı Hiç kimse kendini tarih yürütüyorlar. Bu nedenle topeğitim, propaganda, tartışma lumsal ahlak ve politikayı geolurken, diğer tarafı insanlara karşısında öyle ifade liştirmek, bunu doğal komünal bu işin doğruluğunu, iyiliğini, ve izah edemez. Herkes toplum düzenini gerçekleştirekendilerinin yararına olduğunu bunun üzerinde kafa rek yapmak bir zihniyet gerekgöstermek gerekiyor. İnandıryormak, yoğunlaşmak, tiriyor. Bu zihniyet oluşmadan mak da zihniyet oluşturmak da araştırmak, incelemek, kesinlikle hiçbir şey yapılamaz. çok önemlidir. Nasıl gösterecekçözüm üretmek sin? İşi yaptıktan sonra gösterezorundadır. Zorla, kanunla, devlet ya da sadebilirim dersen, zaten mesele onu ce örgüt gücüyle, Stalinci yöntemlerle yapmaktaydı, yapamazsın. Demek ki, hiçbir doğru sonuç elde edilemez. Bu yöndar ve tek düze ele almamalıyız. Çaresizlik temlerin sonu daha kötü bir çözülüş ve yıkılış hiçbir şey kazandırmaz, öyle bir duruşla bu iş ololuyor. Mesela inşayı geliştirmiyor. Dikkat edilirse eli- maz. Zorla da olmaz. Zorla olanın bir geleceği yoktur. mizde olumlu bir model yok ama birçok deneyim de O halde ikna temel yöntemdir. İkna için düşünce ve zihvar. Dünyanın değişik yerlerinde, farklı halkların de- niyet lazım; zihniyet oluşturmak için ise bir; eğitim bilgiğişik zamanlarda deneyimleri var. Toplumsal gerçek- lendirme iki; pratik denemelerle göstermek ve yararını liğin kendisi var; neolitik doğal toplumdan gelen ölçü ortaya çıkarmak gerekir. Yani iknayı hem eğitimle, hem ve özellikler var. Bu, bütün toplumlarda, Kürdistan’da de pratik denemeler ve örneklerle gerçekleştirmeliise daha fazla var. Yani zayıf da görmemek gerekir. yiz. Bu gerçeklikle zihniyet oluşturdukça bu iş yürür. Ders çıkartılacak böyle örnekler ve veriler de var. Onlardan ders çıkartabilmeliyiz. Fakat çaresiz, yal- İkinci önemli boyut örgütsel öncülük, pratik öncülük bovararak, yeterince bilince ve iradeye sahip olmadan yutudur. Doğru düşünce oluşturarak, onları proje haline da bir şeyler yapılamaz. Zorla olmaz ama çaresiz- getirerek, ondan sonra karar çıkartıp ilan ederek ve çağlikle de olmaz. Örgütsüz ve öncüsüz bu iş yürümez. rı yaparak bu iş yürümez. Pratikte öncülüğü inşa etmek Alternatif olarak doğru yaklaşımı bu tarzda görmeme- gerekir. Parti bunun için vardır. Üçüncü dönem PKK’si liyiz. İrade gerekiyor, irade de bilinçle oluyor. O hal- bunun için oluştu, yeniden inşa bunun için geliştirildi. de bilinçlendirmemiz, zihniyet geliştirmemiz gerekir. Yoksa PKK bitmişti. Önderlik “burada nokta koyuyoruz” dedi. Daha sonra böyle bir sistem öngördüğü zaman, Önce zihniyetle işe başlayacağız inşası için “parti gereklidir” dedi. Yeniden parti inşası Zihniyeti nasıl oluşturacağız? Önderlik, bu nedenle böyle gündeme geldi. PKK kurulurken bir direniş hareinşa görevlerinin başına entelektüel görevleri koydu. ketiydi. Kürt ulusal sorununu çözmek, onun için siyasi­ Demokratik modernitenin yeniden inşasının birinci görevi olarak entelektüel görevleri yerine getirmeden; askeri mücadele yürütmek üzere kurulmuştu. Ona göre özce zihniyet oluşturulmadan, en azından işe zihniyet- de yeterli­yetersiz, başarılı­başarısız bir mücadele yürütle başlanmadan öbürü gelmez, diğerinden başlaya- tü ve sonuna geldi. O tarzla ulaşılacak sonuç 90’ların mayız. Topluma zorlayıcı yöntemlerle yapılan da kalıcı sonunda ulaşılan sonuçtu. Önderlik noktayı İmralı’da olmuyor. Zihniyeti entelektüel çalışmalarla güçlendire- koymadı, 93’ten 98’e kadar yürüttüğü mücadele soceğiz. Entelektüel çalışmaları da eğitimle sağlayaca- nunda 98’in 15 Ağustos’unda koydu. Bu yönlü 6. Kong-

30


Özgür Halk

re’de partiyi değerlendirmesi ve açıklamaları vardır. Demokratik toplum örgütlülüğüne öncülük temelinde PKK’yi yeniden inşa gündeme geldi. Demokratik modernite inşası bir öncüye ihtiyaç duyduğu için parti yeniden gündemleşti. Parti öncülük edecekti; kadrosu ve parti örgütleri her yerde bu işi örgütlemek, inşa etmekle yükümlüydü. Zihniyet oluşturmakla, insanları ikna etmekle, onlara yol göstermekle yükümlüydü. Ancak parti böyle öncülük edebilirse, öncülükte başarılı olabilirse toplum sistemini inşa edebilir. Yoksa olmaz. Başka biçimde beklememek lazım. “Biz söyledik yapmıyorlar” demek hiçbir anlam ifade etmiyor. Bunu söylememiz aslında kendi kendimizi inkâr oluyor; kendimizi bitirmek, rolümüzü sıfırlamak oluyor. Öyle olsaydı partiye gerek kalmazdı. Zaten acaba “öylemi olur” diye parti geçen on yılı tartıştı. Söyleyen olsa, yapan olmaz mı dedik, olmadı. İşte 11. Kongre’nin en temel özelliği o pratiği sorgulamasıdır. Öyle bir parti yaklaşımı başarı getirmedi, demokratik modernitenin inşasını gerçekleştirmedi, özeleştirisi yapıldı. Bu nedenle örgütlü öncülüğe ihtiyaç var. Parti öncülüğü görevini ne kadar yerine getirse, demokratik modernitenin inşası; ahlaki ve politik toplum, demokratik konfederalizm, ekonomik toplum inşası da o kadar gerçekleşebilir. Bunun komünleri ve meclisleri, öz savunması, eğitimi, sağlığı, kültürü, diplomasisi oluşur. Kadro sağlam durur, öncülük ederse inanıyorlardı Bu nedenle kadroların durumunu tartışmak, partinin durumunu tartışmak önemlidir. Kadroların ve partinin böyle bir öncülük yapacak bilince ve ölçüye sahip olması lazım. Böyle bir bilinçten yoksun olunduğu ortadadır. Bazıları “halk inşa estin” diyor, ama bırakalım halkın inşa etmesini, kendisi nasıl inşa edeceğini bilmiyor. Sözde halkın ne inşa edeceği konusunda en iyi bilmesi gereken kendisiyken somut bir bilgiye bile sahip değil. El açıp dua etmeye benziyor söyledikleri. Bu

31

Aralık-Ocak 2015

yaklaşımdan bir sonuç çıkmaz, çıkmayacağı açıktır. O halde demek ki, öncülük boyutu çok önemlidir. Bu noktada düşünsel hâkimiyet, pratik yaratıcılık, ikna edicilik, ölçü gerekiyor. Tutarlı ve söylediğinin fazlasıyla yapanı olmak gerekiyor. Öncü diye ortaya çıkan mevcut kadro duruşunda bu tür zafiyetler var. İnandık mı inanmadık mı, özümsedik mi özümsemedik mi sınırına çakılıp kalmamalıyız. Bu durum bir genellemecilik oluyor, çözüm üretmiyor. Bırak toplumda komünü oluşturacak insanda zihniyet yaratmayı, kadroda yeterli zihniyet var mı? Sorun burada var. Kadroda o zihniyet yok, ya da parçalı, yüzeysel, tutarlı değildir. Dolayısıyla tutarlı yaratıcı olunmuyor, göreve yönelinmiyor. Öngörülü değil, somut değil, pratiği bilmiyor. Öncü değil, insanlara genel birkaç kelime söylemekten öteye bir şey yapamıyor. Eskiden bildiklerimiz ve söylediklerimiz tekrar ediliyor. Para ver, savaşçı getir vb. direniş cephesi çalışması döneminden kalma çalışma tarzı ve üslubuyla hareket ediliyor. Bir direniş hareketini örgütlemesini gerektiren çalışmaları yapıyor. Farz edelim ki topluma söyledi ve toplumu inandırdı. Toplum da kadroya değerlerini getirdi. Kadro öncülük ediyor. Kadro en önde fedakârca durmazsa; halkın getirdiği maldan “güzel bir giyineyim, cebimde para olsun” derse olmaz. Sadece inşa konusunda böyle değil; ulusal demokratik hareketi geliştirirken de toplumu ikna etmede bu durum çok önemliydi. İnsanlar inanmıyordu. Kadro sağlam durur, öncülük ederse inanıyorlardı. Bakıyorlardı, gerçekten başka hiçbir yaşamı yok; sonuna kadar söylediğine inanıyor; açlığa, susuzluğa ve yokluğa dayanıyor; yemiyor, içmiyor, giymiyor; kendine bir şey almıyor ve hep mücadele bir şeyler kazınsın diye çalışıyorsa o zaman destek sunuyordu. Bu tutum inandırıcı oldu, öncülük böyle gelişti. Önderlik “ne söylediklerine değil, nasıl yaşadıklarına bakarak halk PKK kadrolarına inandı, PKK’ye inandı, katıldı” dedi. Burada nasıl yaşadığına bakarak katılma öncekin-


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

den çok daha etkili olacaktır. Öncülüğün bu düzeye gelmesi gerekiyor. Bunun için de kadro ölçülerinde sonuna kadar ısrarlı, ideolojik ve örgütsel mücadeleyi yürüten olmalıyız. Ölçü sapmaları ve geriliği olmamalı, bireyciliğin her türlüsünü yıkmış olabilmelidir. Yetmiyor, bir de çizgiyi kavramış olmalı,yaratıcı olmalı, ikna kabiliyetine sahip olmalıdır. Yani söyleyen değil, yapılmasına bizzat öncülük eden, pratikte neler yapılacağını belirlemede en yaratıcı düşünceye sahip olan, o temelde katılan olmalıdır.

enerjiyle bu gerçeği inşa edeceğiz? Oradan buradan hazır para ve imkân mı bekleyeceğiz, yoksa başka bir güçle mi komünler oluşturacağız? Demokratik modernitenin inşası toplum ve doğa gücünü ifade ediyor. Toplum gücü harekete geçirilirse toplum inşa edilebilir. Toplumun bilinci, örgütlülüğü ve çalışmasıyla komünal yaşam ve üretimi gerçekleşir. Yoksa birilerinin verdiğiyle olmaz, ona komün denmez. Doğanın imkânlarını kullanarak demokratik toplum yaşamı örgütlenebilir. Bu bakımdan da inşanın temel gücünü iyi görmeliyiz.

Pratik başarıda üçüncü boyut olarak komünal toplum örgütlülüğünde görevler neye dayanılarak yapılacak? Bunun da tespiti önemlidir. Burada da ölçü önemlidir. Çünkü sorun burada da gündeme geliyor. Belirlediğimiz ilk iki şeyi düzene sokup pratiğe yönelmeye katıldı mı, önümüze yeni bir engel çıkıyor. “Para, insan, şu bu verilsin” deniyor. Hep isteniyor! Adeta “ver ben inşa edeyim” deniyor. Oysa inşa etmek bir şey üretmek demektir. İnşa etmek yerine hazır olan isteniyor. İnşa için gerekli çözüm arayışında yanlışlıklar var. Zaten devletçi paradigma denen nokta esas olarak kendini burada gösteriyor. Özgür belediyecilik mi olacak, demokratik belediyecilik mi on senedir tartışılıyor. Özgürlükle demokrasiyi çok konuşmak, onları inşa etmek anlamına gelmiyor. Öyle söyleyince ne insan özgür oluyor, ne başkasını özgür kılabilir. Bu pratikteki işe bağlıdır. Örneğin demokratik belediyeler çalışmalarını topluma dayandırmıyor. Devletten kredi istiyor, yetmiyor Avrupa’ya, Amerika’ya gidiyor, “kardeş bulalım bize imkân versin” deniyor. Hâlbuki oralardan ‘kardeş’ arayacaklarına, kendilerini seçen insanlara baksalar, on kat daha üretici güç ortaya çıkarırlar. Üretici gücün var olduğunu görürler, ama o eğilim yok. Toplumla iş yapmaya çalışan kim var, toplumu harekete geçirmiş hangi belediye var? Neredeyse bu belediyelerle AKP belediyelerinin örgütsel düzeni arasında fark kalmamış. Bir şeyler yapılmadığında biraz eleştiri gelince hemen “devlet vermedi, hükümet engelledi, bilmem kim ne yaptı, şu yoktu bu yoktu” demeye başlıyorlar. İşte devletçilik, memur zihniyeti budur. Bu taleplerin hepsi memur zihniyetini ifade ediyor. Hâlbuki demokratik modernitenin yerel yönetim anlayışının topluma dayanması lazım. Çünkü bir toplum yönetimi, toplum hareketidir. İkincisi, doğaya dayanması gerekir. Doğanın imkânlarına ve gücüne dayanması lazım. Toprağa, suya, havaya dayanmalı; orda çare aranmalıdır. Yoksa “kim bana birkaç kuruş verecek”, “nerden kredi alacağım”, “nerden makine alacağım” anlayışına değil. Kuşkusuz o araçlar da önemsiz değil, ama kesinlikle o araçlarla demokratik toplum inşa edilmez, demokratik belediyecilik olmaz, komün inşa oluşturulamaz.

Toplum örgütün gücüyle değil, toplumun gücüyle inşa edilecektir. Örneğin “örgüt bir yere çiftlik kurdu” diyelim. PKK’nin bu çiftliği kurmasıyla, reel­sosyalizmin devletçi mülkiyeti esas alması arasında ne fark kalır? O, onun çekirdeğidir, zihniyet de aynı, sistem de aynıdır. Büyüttün mü, genelleştirdin mi Sovyetler Birliği ortaya çıkar. Örgüt eğer biraz güç biriktirmişse, onu komünal toplumun örgütlülüğüne sevk edecekse doğru olur, “yok ben inşa ediyorum” derse, o reel­ sosyalizm olur. Ha örgüt, ha devlet hiç fark kalmaz. Sovyetlerde partiyle başladılar. O parti devrim partisiydi, beş kuruşu yoktu. Ondan sonra devlet oldular. Aynı yolu izleyen ve aynı araçları kullananlar aynı sonuca giderler. Eğer aynı yolu izlersek, başka sonuca gideceğimiz beklenmemelidir.

Toplum örgütün gücüyle değil toplumun gücüyle inşa edilecektir Aslında komün (demokratik toplumun) inşasının neye dayandığını, neyle var olduğunu iyi belirlememiz gerekir. Güç kaynağımız neresi, enerjimiz nerededir, hangi

Komünal toplum örgütlülüğünde temel güç kimdir, nedir, temel enerji nerededir? Toplumun gücünde, doğanın kendisindedir. Başka hiçbir yerde bu gücü aramamak gerekir. Başka yerde arayan her yaklaşım devletçi paradigmaya aittir, sonunda oraya götürür. Bazı destekler, yardımlar olur, çeşitli araçlar elde edilir, ama bunlar tali şeylerdir; esas olan kesinlikle toplumun ve doğanın kendisidir. Biz öyle yapmıyoruz. Ya yap diyoruz ya da her şeyi kendimize bağlıyoruz. İkisi de doğru değildir. Ne yap deyip bırakmalıyız, ne de sadece kendimiz yapmalıyız. Yapılmasına öncülük etmeliyiz ama toplum yapmalı, toplumun bilinç ve örgütlülüğüyle olmalıdır. Parti öncülük edecek, toplum da bu işi yapacaktır. Bu belirttiklerimiz temel bazı şart ve kurallardır. Komün nasıl örgütlenir, komün nedir? Herkes kendine göre komünün ne olduğu konusunda yorumlar yapıyor. Kimisi komite diyor, kimisi birim diyor, kimisi toplumun tümü olarak anlıyor. Kimi de sadece üretim ve tüketim mekanizması olarak bakıyor. Bu konuda çeşitli yorumlar var, netleştirmek gerekiyor. Komün tanımında da, pratikleştirme yönteminde de bir netleşmeye gitmek gerekir. Tamam, komünde ortaklık olmazsa olmaz. Kom olmak Kürtçede ortak olmak, toplanmak, birlik olmak, birlikte yaşamak ve iş yapmak anlamına geliyor. KCK (Koma Civaken Kürdistan), Kürdistan topluluklar birliği, topluluklar topluluğu, toplumlar toplumu, Kürdistan toplumlar toplumu ya da birliği biçiminde ifade ediliyor. Herhalde en doğrusu Kürdistan Toplumlar Birliği oluyor. Bu açıdan ‘kom’ yaşamda ortaklaşmayı ifade ediyor. Bunu üretimde, bölüşümde, yaşamda, güvenlikte, kültürde ortaklaşma olarak da ifade edebiliriz. Bu konu-

32


Özgür Halk da herhangi bir belirsizlik yok. Komün için bu tanımlar da geliştirilebiliyorsa o zaman tek biçime indirgemek doğru değildir; zenginliğini görmemiz gerekiyor. Komün böyle tanımlanacaksa inşasının da zorlu bir mücadele gerektirdiği ve süreklilik işi olduğu da değerlendirilmelidir. Komüne çok yaratıcı yaklaşım göstererek çok zengin biçimlerinin olduğunu kabul etmek gerekir. Sovyetler komünizmi bireyciliğe dayandırmaya kalktı, başarılı olamadı. Çöküşünün bir nedeni de budur. Bu bakımdan üretime ve tüketime ilişkin, yaşamın diğer bütün alanlarına ilişkin çok zengin, bütünlüklü ve komünal bir yaşam duruşunun nasıl olması gerektiğini düşünmeliyiz. Bu şekilde doğru ele almış oluruz. Basitiyle karmaşığını bir arada ele alabilmemiz gerekir. O zaman her yerde komünü kurabilir ve sonuca gidebiliriz.

Aralık-Ocak 2015

inşa etmeli, komünü ona dayandırmalı, komünalizmi oradan geliştirmeliyiz. Niyet ve ikna durumunu geliştirdikçe, önündeki engelleri aştıkça diğer alanlara gitmek daha doğru olur. Yaratıcılığa iki temel nedenden dolayı ihtiyaç var. Bir, siyasi güçlerin, varsa devletlerin, yoksa devletçi zihniyetin engellerini aşabilmek için, iki, her yerde yaşam aynı değildir, her yerde aynı tür komün olmaz. Bir yerde hayvancılık, bir yerde çiftçilik, diğer bir yerde ise ticaret var. Köy ayrı, mahalle ayrı, kasaba ayrı, dağ ayrı, ova ayrıdır. Özcesi birçok faktörü dikkate alarak doğuracağı sorun ve engelleri aşmak için yaratıcı olmalıyız. Toplum ve doğanın gücüne dayanarak orada yaşam neyle yaratılıyorsa, komün çalışmasını da bu zeminde oluşturmalıyız. Bu bakımdan genel tanımlamada bir bütünlük olmalıdır.

Demokratik modernite bütündür, yaşamın bütün alaPKK’nin varlığı, yaşam ve çalışma düzeni, üretimi nını içeriyor. Hedef oraya ulaşmak olmalı, oradan ve tüketimi komünaldır; hem de en ileri düzeyde, hiç başlamak olmamalıdır. Bir taneden, en basitinden su katılmamış komple bir komünalizm! En küçük bir başlanabilir. Oradan başlayarak adım adım genele su katmayı reddediyor, eleştiriyor, dıştalıyor. ulaşmayı öngörmeliyiz. Basitten, hazır olanOkul komündür; birlikte eğitim görülüyor, dan başlayıp orda komünal yaşamı inşa birlikte üretiliyor, yaşam ortaktır, ihtiederek, komünü oraya dayandırarak, yaca göre paylaşım gerçekleşiyor. diğer alanlara da giderek yaymak Özgürlükle Tabi buradaki sistem olduğu gibi doğru bir yöntem olacaktır. Diğeri başka yerlere taşırılamaz, akdemokrasiyi çok zaten yapılamaz. Öyle olmaztarılamaz. Yaratıcı olmak gekonuşmak, onları inşa sa iknayı bile geliştiremeyiz. rekiyor. İçinde bulunduğumuz etmek anlamına O halde yaklaşımımızın ikna koşullarda toplumda yeniden gelmiyor. Öyle söyleyince ve rızaya dayalı olması geinşaya yöneleceksek, o zaman ne insan özgür oluyor, rekir. Devlet olsa bile birçok yaratıcı olunmalı ve zengin ne başkasını özgür kılabilir. yerde bunu yapacak imkânyöntemler devreye konmalıdır. lar vardır. Tabii, hemen “getirin Bu pratikteki işe Komün yaşamını gerçekleşbütün her şeyi ortaklaştıralım, tirmek için köy ortamı, kır daha bağlıdır. birlikte çalışalım” denilmemelidir. elverişli, daha sade, daha çok imkan sunuyor. Köyde politik olarak Zaten böyle olmaz ama birçok şeyi bireycilik kısmi gelişmiş olsa da ahlaki birlikte yapabilir, geliştirebiliriz. Kötoplumun özellikleri daha fazla yaşanıyor. yün birçok ihtiyacı toplumun gücüne daKent, toplumsal ahlakı aşındıran, zayıflatan bir yalı, ortak çalışmayla sağlanabilir. Hiçbir yerden yerdir. Fakat yine de komün kentte de, mahallede bir şey almadan kendi imkanları ve öz güçleriyle köy de, okulda da, kasabada da, her yerde de olmalıdır. cennet haline getirilebilir; güzel bahçeler yapılabilir, ev düzeni geliştirilebilir, suyu, köprüsü kurulabilir. Peki, bir köy komününü nasıl inşa edeceğiz, bir mahallede komünü nasıl inşa edeceğiz? Köy komünün Bireycilik yaygın bir anlayış ve devletçi zihniyetten nasıl olması gerektiğine ilişkin projeler nasıl oluştuçok etkilenmeler var. Her şey devletten bekleniyor, rabiliriz? Ekonomisi nasıl olmalı, eğitimi nasıl olmalı, “devlet gelsin yapsın” deniliyor ve kendileri yapmısağlığı nasıl olmalı, kültürü nasıl olmalı, ahlakı nasıl yor. Köylülükte böyle bir yüzeysellik, devletçi sistemin olmalı ve adaleti nasıl olmalı, iç ve dış güvenliğini nasıl sağlanmalı, diğer yerlerle nasıl ilişki kurmalı? dıştan beklentili kılma yaklaşımı geliştirilmiş. Bu anlayış kırılırsa, toplumun gücüne ve doğanın imkânlaToplumun bilincinde, yaşam ölçülerinde ortaya çıkmış rına dayanarak ortak bir çalışma ile köylünün birçok tahribatları ve devletçi sistemin yarattığı engelleri gö- sorunu çözülebilir. Oradan başlamanın önünde hiç rerek, onları gidermek için ihtiyat payı bırakmak ge- bir engel, tepki şu veya bu ortaya çıkmaz. Bu bakımrekiyor. Dikkatli olmak, dayatmacı olmamak önemlidir. dan inşaya öncülük ve öncünün yaratıcılığı lazımdır. Bunlar aşırı zor kullanmaya götürür. Devlet engel- Her yer için, her köy ve mahalle için mutlaka oranın lerinin olduğu yerlerde çok daha esnek bir yaklaşım koşullarına uygun bir yaklaşım geliştirilmelidir. Genel gerekebilir. Nelerde başlanılıyorsa, yaşamın hangi bir perspektif vermeli, ama pratikte kesinlikle somutalanında ortaklaşılabiliyorsa oradan başlanmalı, onu ta yaratıcı olmalıyız. Oranın imkânlarına, ölçülerine

33


Özgür Halk dayanmalıyız ve doğru bir projeyi geliştirmeliyiz. Örgütlenebilirse toplumun aşamayacağı sorun olmaz. Kooperatifleşme sistemi oturtulmalı Komünü geliştirmede en çok zorlanılan alanlardan biri de ekonomidir. Ekonomik alanda komünlerin geliştirilmesi birçok bakımdan mümkündür. Mesela sorunlar yardımlaşma ve dayanışma gücüyle çözülebilir, ortak çalışma geliştirilebilir; köyün birçok işi birlikte yapılıp yaşam kolaylaştırılabilir. Ekonomik alanın örgütlenmesinde en çok üzerinde durmamız gereken konu kooperatif sistemidir. Tarımda, hayvancılıkta kooperatifleşmeye gidilmelidir. Üretimi birleştirmek, birleştirildiğinde ise daha verimli olacağına toplumu ikna ettiğinizde kooperatifleşme daha da gelişir ve gerçekleşebilir. Kooperatif sistemi ekonomide komünü içeriyor. Üretiyorsun, satıyorsun, üyelerinin ihtiyacını karşılıyorsun. Komünal üretimdir; birçok işgücü ortaya çıkar, birçok insan çalışır, böylece yaşam imkânı artar.

Aralık-Ocak 2015

verimli kılan bir nitelik taşıyor. Herkes için yaşama imkânı yaratacak üretim sistemlerini geliştirmek önemlidir. Komün toplulukla aynı anlama geliyor. Kooperatif, vakıf vb. onun farklı alanlara yaşam alanlarına doğru örgütsel biçimlerinin adlandırması oluyor. Komünden bunu anlamalıyız. Komün çalışmasını da böyle ele alabiliriz. Komünü yürütebilmek için yapılacak işlerin örgütlülüğü, toplumun örgütlülüğü, yönetimi önemlidir. Onun için komünün yönetimini kurmak, daha yukarıya doğru meclis sistemiyle hareket etmek gerekir. Komün doğrudan meclis anlamına geliyor. İçörgütlülüğü olmalıdır. Sadece örgütlenmeyi, komitelleşmeyi komün olarak görmemeliyiz. Komünalizmi örgütlemek, bir yere bir yönetim oluşturmak değil, seçim sistemi geliştirmek veya meclis oluşturmak da değildir. Zaten köylerde muhtarlar ve köy meclisleri vardır. O tür örgütlülük var, ama o komün değildir. Komün yaşam tarzı, çalışma tarzıdır. Muhtarlar, köy meclisi var, ama herkes ailedir, aile de parçalanmış, birey olarak yaşıyor. Köylülerde hala komünal etkiler çok güçlü yaşanıyor. Köyde paylaşım çoktur. Şehre de belli ölçüde taşırılıyor. İşte o komünalizmi ifade ediyor.

Sağlık ve eğitim de önemli alanlardır. Eğitim, bir sistemin yaşam bulması için olmazsa olmazıdır. Mesela merkezi yönetim Bütün bunların hepsi teorik formüeğitimci verebilir, eğitim müfredatı PKK’nin varlığı, lasyonlardır. Önemli olan pratikverebilir, ama eğitimin işlevini kete uygulanması ve uygulamada yaşam ve çalışma sinlikle köylüler halledebilirler, başarı sağlatacak yaratıcılığı karşılayabilirler. Devlet her şeyi düzeni, üretimi ve tüketimi göstermektir. Öncülük, bu yaratekeline almış. İmamlar bile komünaldır; hem de en ileri tıcılığı göstermeyi ifade ediyor; devlet memuru olmuşlar. Haldüzeyde, hiç su katılmamış hem ne yapılacağının, hem de buki Müslümanlıkta böyle bir komple bir komünalizm! nasıl yapılacağının belirlenmeşeyin olması günahtır. Bir kişi En küçük bir su katmayı sinde rol oynamadır. Gerekenin bir imamın arkasında namaz reddediyor, eleştiriyor, ortaya çıkarılmasına, insanların kılıyorsa, onun karşılığını sevapona ikna edilmesine, karara dödıştalıyor. la öder. İyiliği, imamın arkasında nüştürülmesine, böyle bir iradenamaz kılan yapmalıdır. Bu nedennin geliştirilmesine öncülük etmedir. le toplum bu tür şeyleri reddetmelidir. Şimdi imamların devlet tekeline girmeSovyetler üretimi sini baş tacı ediyorlar. Hâlbuki bu tür topluönce dağıttılar, ardından sattılar mu ilgilendiren çalışma yürütenlerin tüm ihtiyaçlarını toplum örgütleyebilir. İmamlarını da, doktorunu da, Devlette de bir inşadır. Sanki devlet deyince sanılıyor öğretmenini de, onların yaşam imkanlarını da toplum ki çok kolay kuruluyor. Öyle değildir. Yanlış yöntemler karşılayabilir. Bir şey geliştirilirse oradan sağlanabilir. kullansalar da sosyalizmin inşası, komünizmin inşası, Halkın eğitimi için yerler inşa edilebilir. Benzer an- komünal yaşamın inşası öyle kolay olmadı. Sovyetler layışla sağlık ihtiyaçları da örgütlendirilebilir. Adalet üretimi önce dağıttılar, ardından sattılar. Öyle olmayınkurumu, kültürel kurumlaşmalar vb. ihtiyaç örgütlen- ca gönüllü vermeyenden zorla aldılar. Bir plan uygulameleri sorunların çözümü temelinde geliştirilebilir. İç dılar, ortak üretim için bir şey geliştirdiler ve müthiş bir güvenlik ve dış güvenlik için öz savunma rahatlıkla ör- üretim çokluğu ortaya çıkardılar. 1920’li yılların ortasıngütlenebilir. Önemli olan, yaşam için gerekli üretimin dan 30’ların sonuna kadar dört yılda yapılacak planları yapılmasıdır. Üretimde verimlilik sağlayacak ve eşit- üç yılda uygulayan çabalar var. Tam bir emek seferberliğe götürecek, herkesi yaşatacak bir üretim sistemi- liği oldu. O dönemde ulaşılmış üretim çokluğuna daha ne geçmektir. Yani kooperatif sistemini geliştirmektir. dünyada hiçbir çalışma ulaşamamıştır. Şimdi üzerinde yaşanan Rusya o zaman inşa edildi. O kadar gelişme Kooperatiflerin çok değişik biçimleri vardır. Hem mülki- yarattı. Kolhoz ve Solhoz sisteminin zararlı yanları varyet kooperatifleşiyor, hem de üretim, paylaşım ve tüke- dı, ama üretim bolluğunda müthiş bir gelişmeye yol açtı. tim kolektif kılınıyor. Önderlik kooperatif için “topluluk 2. Dünya Savaşı’nda buna dayanarak faşizmi yendiler. üretimi” diyordu. Topluluk ekonomisi vakıf vb. araçlarla Toplumda güven o temelde gelişti. Sovyetlerde tekrar geliştirilebilir. Örneğin biri vakıf kurmak istiyor. Vakıf, yaşandı. Çözülüş tekrar ortaya çıkınca gelişti. Dogmakooperatif benzeri biçimlerde ortaklaştırılmış üretimi tizm yaratıcılığı yok etti. Demokrasiyi geliştiremediler,

34


Özgür Halk zorla olanı gideremediler, toplum eğitimi olmadı. Biraz gelişme ve güç ortaya çıkmıştı, onu yemeye yöneldiler. Yozlaşma öyle ortaya çıktı, verimsizlik öyle gelişti. Avrupa’da, Doğu Avrupa’dan ve Rusya’dan gelmiş, hapishanelere girmiş insan çoktu. Onlara Sovyetler nasıl çöktü diye soruyorduk. Beyaz Rusya’dan gelenler anlatıyorlardı, “bizde sabah evden çıktın mı gidersin iş yerine akşama kadar kaynat kaynat yirmi otuz elli bardak çay iç” diyorlardı. Peki, iş yok mu sorusuna “yoktur” cevabını veriyorlardı. Bir kişinin yapacağı işe on kişiyi veriyorlar. Bir saatte bir kişinin yapacağı işe on kişi istihdam ediyorlar. Bir düzeyi öteye götüremediler. Peki, görevden atmazlar mı? “Atsın” diyordu, “oradan atsa öte yanda görev verecek mecburdur, görev vermezse para verecek.” Sosyal dayanışma öyle oluşturuldu. Avrupa’da öyledir. 1920’lerin şartları ve yaklaşımıyla 19­70’lerinki farklıydı. Bir de Che’nin çalışmaları var. Küba nasıl inşa oldu, öncülük nasıl yapıldı, tanımak lazım. Gerilla öncüsü olarak biliniyor, ama çalışma bakanlığı yaptı. Her zaman hem kararları aldırdı hem de bir işçi kadar çalıştı. Sadece resim çektirmek için değildi, bir dönem bütün parti üyeleri üretimde çalışmak üzere seferber oldular. Diğer görevlerin yanında günlük üretimde ücretsiz ve karşılıksız çalıştılar. En üstten Che Guvera’dan başlamak üzere, çalıştılar ve inşa ettiler. Bizde öyle bir yaklaşım anlayış yok. Bu işler böyle bir seferberlikle oluyor, şevkle aşkla yaratılıyor. “Ben bu işi mutlaka yapacağım” inancı ve büyük bir fedakârlık göstermekle de oluyor. Böyle bir şeyi biz direniş için yarattık. Aslında halen PKK böyle bir direniş gücüdür. Fedai çizgisinde cesaret ve fedakârlık yaşanıyor. Demokratik toplum inşasını fedai çizgisinde geliştirmek gerekiyor. Sovyetler buna “emek kahramanlığı” dedi. Önderlik, “Kahramanlık tanımı değişti” diyor. Dikkat edelim, sadece savaşta direnmek kahramanlığın ölçütü değildir. O önceydi,

35

Aralık-Ocak 2015

şimdi yeni paradigmanın temel görevlerine göre yeni kahramanlık oluştu. Kahramanlık, demokratik modernitenin inşasına başarıyla öncülük etmeyi ifade ediyor. Böyle bir kahramanlık hareketi, fedai çalışması ortaya çıkartılırsa, işler el birliğiyle planlanır, öncü örgüt olarak yürütülürse gerçekleşir. Tabi üstten değil, tabana yayılarak gerçekleşir. O zaman inşa edilebilir. Özel savaşın, kültürel soykırım rejiminin, kapitalist modernitenin Kürdistan’da tahribatları çoktur, ama kırk yıldır direniş sürdürüyoruz. Kürdistan’ın bütün parçalarında bu direnişin etkisi var. 40 yıl öncesi gibi değil. Demokratik uluslaşma ölçülerini yaşıyor, toplum birçok şeyi kabul etmeye, örgütlenmeye büyük ölçüde hazırdır. Eğer gerçekten bu iş doğru yapılır, öncülük doğru temsil edilirse, mücadelenin bugüne kadar ortaya çıkardığı zemine dayanılarak toplum ikna edilebilir. Rojava’da, Bakur’da ve diğer yerlerde komün çalışması başarıyla yürütülebilir. Mesela bir köyde köylülerin tamamının gelmesine gerek yok; yarısıyla, üçte biriyle de yapılabilir. Yani ne kadar insan ikna edip bir çalışmayı ortak yapmaya yöneltebiliyorsak o kadar yaparız. Kooperatif sistemi böyledir. Örneğin hayvancılık veya tarım üzerine bir köyün kooperatifini kuracaksak hepsinin katılması şart değildir. Şematik ve mutlakçı olmamalıyız. Otuz kişiyle de kırk kişiyle de olur. Diğerleri komün dışında da kalabilirler. Onları zamanla katmak için çalışılabilir. Bu düzeyde bir esnekliği öngörmeliyiz Bu yaklaşımla her yerde ve her zaman çalışma yapabiliriz. Demokratik modernitenin inşası için her yerde her zaman yapılacak çok fazla iş vardır. Demokratik modernitenin inşa edilemeyeceği yer yoktur. Farklı yönler öne çıkar, farklı dallar öne çıkar, az veya çok olur, ama mutlaka olur. Önderlik, yeni çizgiyi “her zaman her yerde” örgütleme yapılacak, mücadele yürütülecek bir çizgi olarak tanımladı, önümüze koydu. Bu nedenle “şurada yapılır, burada yapılmaz” gibi dar bir yaklaşım içine girmemeliyiz.


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

Kürdistan Tarihi -VRıza Altun

Kürdistan’da Helen hakimiyeti ve Büyük İskender Makedonyalı İskender önce Helenlerdeki şehir sitelerini, şehir devletlerini bir araya getirerek büyük bir güç oluşturur. Atina sitesi, Isparta sitesi vb. küçük devletçikleri bir araya getirir sonra Medya seferine çıkar. İskender’in kral olan babası bir komplo sonucu öldürüldükten sonra, İskender babasının yerine geçer. İskender’i Doğuya yönelten, hocası Aristo’dur. Babasının geleneği ve hocasının yönlendirmesi sonucu ortaya İskender çıkıyor. İskender, “Büyük Dünya İdeali” uğruna önce Helenlerin parçalanmışlığını gideriyor, onları imparatorluk çatısı altında topluyor, bunu başarınca da Doğu seferine başlıyor. Doğu seferine başlamadan önce de aynı paralelde Roma’ya sefer yapıyor. İki başlı bir sefer başlatıyor. Dayısının da ismi İskender’dir. Dayı İskender Batıya doğru sefere çıkarken, Büyük İskender Doğu seferine çıkıyor. Büyük İskender Makedonya’dan yola çıkarak Babil’e kadar her yeri zapt ediyor. Babil’den de Mısır’a kadar uzanıyor. Yol boylarında kendi adıyla onlarca şehir kuruyor. Babil’i kendisine merkez yapıyor. Bugünkü Hewlêr düzlüğünde 3. Darius’un ordusu ile karşı karşıya geliyor. İkisinin savaşımı aynı zamanda daha sonraki süreçlerde Mezopotamya’da ve Ortadoğu’da kimin hükümran olacağını gösterecek. Hewlêr’e yakın bir yerde karşılaşıyorlar ve 3. Darius yeniliyor. Darius bütün ağırlıklarını, ailesini bırakarak geri çekilmek zorunda kalıyor. İskender bu durumu Babil’de kutluyor. Söylentiye göre bu kutlama ile kendi ordusundaki on bin komutanı Pers ve Med prenslerinin kızları ile evlendiriyor. Bir Doğu-Batı sentezi yaratmak istiyor. Kendisi de, Darius’un kızıyla evleniyor. Aynı zamanda Darius’un üç yüz kişilik haremi de ona kalıyor. Daha sonra Perslerin başkenti Persepolis’e hareket ediyor. Burayı da alarak Persleri yıkıyor. Kendisini orada güvenceye aldıktan sonra Hindistan’a hareket ediyor. Orada hastalanıyor. Dayı İskender ise Sicilya’da bir komplo sonucunda getirilerek öldürülüyor. Bu yüzden İskender Hindistan seferini bırakıp, Batıya doğru yönelmeyi esas alıyor. Fakat İskender yolda hastalıktan ölüyor ve ordusu dağılıyor. Bu dönemlerde iki güç öne çıkıyor. Özellikle M.S 50 yıllarında Batıda Roma, Doğuda da Part İmparatorluğu ön plana çıkıyor. Helenlerin egemenliklerinin olduğu dö-

nemde, Urfa’da Abgar krallığı, Adıyaman’da Komagene krallığı, Suriye’de Palmirya gibi devletçikler kuruluyor. Helenlerin kültürünü taşıyan devletçiklerdir. Bu alanların tümü onların hakimiyeti altındadır. M.Ö. 50 ve M.S. 50 arasında Romalılar ve Partlar devreye giriyor. Ağırlıklı olarak da Romalıların hakimiyeti söz konusudur. Hıristiyanlığın doğuşu ve Kürdistan’da durum Bu dönemde Kürdistan üzerinde, Mezopotamya’da yeni bir olgu olarak Hıristiyanlık çıkıyor. Roma ile Hıristiyanlık arasında, Kürdistan topraklarında belli bir çekişme, mücadele yaşanıyor. Hıristiyanlık noktasında merkezi Kudüs olarak alırsak, İsa’nın Kudüs’ü ele geçirmek amacı ile başlattığı atılım, daha sonra çarmıha gerilmesi ile sonuçlanıyor ve Romalılar Hıristiyanlık dini üzerinde çok büyük bir terör dalgası estiriyor. Hıristiyanlığın azizleri ise, Hırıstiyanlığı yaymak için Kudüs’ten daha çok Kürdistan topraklarını esas alan bir yaklaşımla Batıya yayılmaya başlıyorlar. Hıristiyanlık ile Roma arasında bir hakimiyet savaşı yaşanıyor. Hırıstiyanlığı esas alanlar, Batıya geçişte Kürdistan’ı esas alıyorlar. Dicle nehrine kadar olan hattın tümünü, hatta Kudüs’e kadar olan hattın tümünü işgal ettiklerini göz önünde bulundurduğumuzda, gerçekten Hıristiyanlık ile Roma arasındaki çatışmanın kapsamını anlayabiliriz. Eski Asur’un mirasçısı olan Asurluların, Hıristiyan-

36


Özgür Halk lığı kabul etmesi, Hıristyanlığı daha da güçlendiriyor. Bugün bile o kadar baskının ardından Mardin gibi yerde Hıristiyanlığın barındığını görebiliyoruz. Bu durum MS. 3. yüzyıla kadar böyle devam ediyor. MS. 3. yüzyılda Partların devamı olan Sasanilerin dönemi başlıyor. Kürdistan Sasaniler ile Romalıların savaşına sahne oluyor. Partlar Perslerin devamıdır, Sasaniler de Partların devamıdır. Bunların hepsinde de Kürtler bu devletlerin içerisinde yer alıyorlar. Bunların geliştirdiği bütün savaşlar da Kürdistan üzerinde geçiyor. Bütün seferler ve karşı seferler, Mezopotamya üzerinde gerçekleşiyor. Sasani ve Romalıların savaşlarında Kürdistan defalarca yıkılıyor. 4. ve 5. yüzyıllara kadar bu süreç böyle devam ediyor. 3. yüzyıldan sonra Hıristiyanlığın altan alta gelişmesi, Roma’yı sürekli zayıflatan bir olgudur. Hıristiyanlık içten içe Roma’yı kemiriyor. Batı da ise; Cermen kavimleri yaptıkları akınlarla Roma’yı zorluyorlar. Hıristiyanlığı Roma içerisinde bir sosyal mücadele olarak değerlendirebiliriz. Hıristiyanlık en yoksul halka dayanan bir dindir. Bunu böyle anlamak gerekir. İbrani ya da daha sonraki İslamiyet gibi değildir. Ne İslamiyet’teki gibi bir ticaret dinidir, ne de İbranilerde olduğu gibi bir kavim dinidir. Daha çok İbrani dininin ve Roma İmparatorluğunun baskısı ve sömürüsüne karşı bir sınıf hareketi olarak gelişmiştir. Hıristiyanlık dört, beş yüz yıllık bir örgütlenme ile Roma’yı içten içe zorlamıştır. Bu, Cermenlerin Roma’ya yapmış olduğu akınlar ile de birleşince, artık ayakta duramaz hale gelmiştir. Roma MS.4.yüzyılın sonlarına doğru Batı ve Doğu Roma olarak ikiye bölündü. Daha sonra Batı Roma çöktü, Doğu Roma yani Bizans kaldı. Bizans’ın Hıristiyanlığı kabul etmesi ile birlikte yeni bir süreç ortaya çıktı. Bizans’ın doğuş yılları, aynı zamanda İslamiyet’in gelişme yılları da oluyor. İslamiyet ortaya çıkana kadar biz Mezopotamya’yı anlatırken, Arapların süreçte hiç etkili rol oynamadıklarını görmekteyiz. Herhangi bir rolleri, fonksiyonları yok. Nerede oldukları da çok belli değil. Mezopotamya’nın ve Kürdistan’ın bu kadar zenginliğe ve savaşlara sahne olması, elbette ki Araplarda belli bir birikim yaratmıştır. Sürekli ezilmişliğin, bir şey olamamanın psikolojisi altında bir şekillenme yaratmıştır. O açıdan İslamiyet karakterini, öncelikle bu geçmişten alıyor. O zaman bu ezilmişlik karakteri, önceki gelişmelerin etkisi ile büyük bir büyüme hırsını geliştiriyor. İkinci olarak; bu dönem, ticaretin geliştiği bir dönemdir. Değişimin, dolaşımın, ticaretin belli bir saha üzerinde geliştiği bir dönemdir. 5 ve 6. yüzyıllar, sadece Mezopotamya’nın, Ortadoğu’nun kendisinde değil, bugünkü Yunanların, Helenlerin olduğu yerlere doğru ticaretin alabildiğine geliştiği bir süreçtir. Hz. Muhammet’in bir tüccar olduğunu düşündüğümüzde, mevcut bu tarihsel geçmiş üzerindeki Arap faktörünü ve o dönemdeki Arapların içersinde bulunduğu sosyal durumu yine ticaret faktörünü çok iyi değerlendirip iyi bir zamanlama ile tarihin biriktirmiş olduğu değerler

37

Aralık-Ocak 2015

üzerinde kendisini en iyi ifade etmenin momentini yakaladığını görüyoruz. İslam dini bu moment üzerinde ortaya çıkıyor. Bu temelde de güçlü bir çıkış yapıyor. İslamiyetin çıkışı ve yayılışı Hıristiyanlığın halkçı ve barışçı karakterine karşın İslam dini daha çok ticari ve fetihçi bir karaktere sahiptir. Bu, Araplara denktir. Çatışmalı ve sıkışmış bir sosyal yapı üzerinde çok barışçıl bir dinin ortaya çıkması beklenemez. Bunların tümünü belli bir potada birleştirmek için, dinin, biraz katı ve bağnaz olması gerekiyor. Ama aynı zamanda ticaretin açmış olduğu yollarda, büyüyebilmenin yolu da fetihlerden geçiyor. O zaman İslamiyet’in alabildiğine baskıcı ve fetihçi karakteri demek ki, Arapların sosyal oluşumu, ticaretin açmış olduğu zemin üzerinden gerçekleşiyor. 6 ve 7. yüzyıllar daha çok İslamiyet’in oluşum ve gelişim yıllarıdır. Köleci dönem de Batı Roma İmparatorluğunun yıkılması ve İslam dininin çıkışıyla birlikte bitiyor. Ortaçağ, Feodal çağ ya da Önderliğimizin adlandırmasıyla “Olgunlaşmış Kölelik Çağı” başlıyor. İslamiyet, Ortadoğu uygarlıklarının tümünde bir güç olarak ortaya çıkarken, Roma’nın mirasını da Bizans sürdürüyor. O zaman Bizans ile Arap egemenleri karşı karşıya geliyorlar. Arapların bu dönemlerde kurmuş olduğu devletler de var. İslam fetihleri alabildiğine geniş bir alana yayılıyor. İstanbul’u alamıyorlar ama Edirne’ye kadar yayılıyorlar. Yine bir yanı Kafkasya’ya kadar uzanırken, Mısır üzerinden Kuzey Afrika’da, Fas,Tunus, Cezayir’e kadar dayanıyor. Buradan İber yarımadasına geçerek İspanya üzerinden Avrupa’ya kadar çıkıyorlar. M.S. 650-750 arasında Emevi devleti hüküm sürüyor, 750 ile 1250 arasında Abbasi İmparatorluğu kuruluyor. Bunlar bizzat Arapların oluşturmuş oldukları devletlerdir. Büyük bir alanda hakimiyetlerini kuruyorlar. Daha sonra Selçuklular, Eyyubiler geliyor. Bunlar Arap kökenli değil ama İslam olmaları itibarı ile İslam medeniyetleri olarak değerlendirilebilir. Bunları etnik kimlikleri üzerinden değil daha çok İslam kimliği ile ele almak gerekir. Bunlar Arapların İslamiyet adına başlatmış olduğu egemenlik ve yayılma politikasını geliştirmişlerdir. Selçuklular dönemini esas alırsak, Türk boylarından gelmedir, esas olarak da Fars kültürünün etkisi altındadırlar. İslamiyet’e dayalı bir devlettir. İslam dinine büyük hizmetlerinin yanısıra; korunması ve gelişmesine büyük hizmet sunuyor. Bizans’ın dağılmasında esas rol oynayanlar da Selçuklulardır. Alparslan ile Bizans komutanının 1071’de Malazgirt’de yürüttükleri savaş aynı zamanda İslamiyet ile Hıristiyanlık arasında geçen bir savaştır. Böyle de algılanabilir. Selçuklular, Kürtlerden almış olduğu destek ile, Bizans’ı yenilgiye uğratıyor. Batının kapılarını İslam’a açıyor. Bu dönem oldukça önemli. Arapların devletleşmesi dönemindeki genişleme, yine Selçukluların Bizanslıları yenmesi sonrası ortaya ciddi bir durum çıkıyor.


Özgür Halk Kürdistan’da Arap işgali Burada Kürdistan’ın nasıl fethediliği olayına da kısaca değinmek gerekiyor. Bu dönemde Kürdistan’ın fethi de söz konusudur. Selçuklulara geçmeden önce Arapların Kürdistan üzerine çok yoğun seferleri yaşanıyor. Ortadoğu’nun tümü gibi Kürdistan’ın tamamı da Araplar tarafından işgal ediliyor. Tarih içinde tarihsel olarak çok yoğun savaşlar yürütülmek ile birlikte Kürdistan’ın boydan boya işgal edildiği benzer bir fetih durumu sözkonusu değildir. Geçici işgal durumları, parçalı işgal durumları söz konusudır. Kürdistan’ın bir bütün olarak işgali söz konusu değildir. Yine çeşitli etkilenimler, asimilasyonlar olmakla birlikte, bu döneme kadar Kürt kültürünü ve sosyalitesini tahrip edebilecek bir güç tarih sahnesine çıkmış değildir.

Aralık-Ocak 2015

leri’nin durdurulmasında, yine Kudüs’ün Haçlılardan alınıp tekrar İslam topraklarına katılmasında oldukça önemli bir rol oynanmıştır. Kürtlükle bir alakası yoktur. Kürtler de bu sürece katılmışlardır. Selahaddin Eyyubi’nin kurmuş olduğu devlet sistemi içerisinde Haçlılara karşı savaş yürütmede Kürtler de vardır. Kudüs’ün tekrar alınmasında da Kürtler vardır. Ama o dönem Müslüman olan bütün kavimler bu sürece katılıyorlar.

Ortadoğu’da duraklama ve Osmanlı hakimiyeti 13 ve 14. yüzyıldan sonra, özellikle Haçlı seferleri ve Moğol istilalarından sonra İslamiyet’te duraklama ve zayıflama dönemi başlıyor. 9. yüzyıla kadar kendi iç gelişmesini tamamladıktan sonra, mezhep ayrılıkları, iktidar kavgaları içte büyük bir boBunlar Arap işgali döneminde ortaya zulmaya, yozlaşmaya yol açarken; dışçıkıyor. Arapların işgali aynı zamanta ise, Moğollar ile Haçlı Seferleri’nin da Kürdistan’daki sosyal statünün başlaması İslam coğrafyasında de değişmesine yol açıyor. Hem büyük bir gerileme dönemini başKürtler köleciliği siyasal olarak ülkenin işgali, latıyor. Moğollar defalarca İran’ı, yaşamadığı halde, hem de sosyal olarak KürKürdistan’ı, Anadolu’yu hatta İslamiyet ile birlikte distan’da yeni bir yapılanma Bağdat ve Şam’a kadar olan Olgunlaşmış Kölecilik çağının söz konusu oluyor. Bu açıdan hattı işgal ediyor. Haçlı Seferleözelliklerine maruz kalıyor üzerinde durulması gereken ri Kudüs’e kadar gidiyor. Böyle ve bu döneme (feodaliteye) bir süreçtir. Kürdistan, Araplar düşündüğümüz zaman, İslam geçişi yaşıyorlar. tarafından bir bütün olarak işhakimiyetindeki toprakların bügal ediliyor. İkincisi, Kürdistan’ın yük bir bölümüne, dış güçler tasosyal dokusu İslamiyet ile birlikte rafından defalarca girilip çıkılıyor. belli bir değişime uğruyor. Üçüncüsü ise, Kürtler köleciliği yaşamadığı halde, İslamiyet ile birlikte Olgunlaşmış Özellikle Kudüs’ün işgali önem arz ediKölecilik çağının özelliklerine maruz kalıyor ve yor. Bu, İslamiyet’in zayıfladığını, gerileme bu döneme (feodaliteye) geçişi yaşıyorlar. Kürdistan sürecine girdiğini gösteriyor. Özellikle Selçukluöyle bir süreci yaşıyor. İslamiyet’in Kürdistan’ı işgali lardan sonra, 12 ve 13. yüzyıllardan sonra gerileme sürecinde kürtlerde üç tavır görülüyor. Bir; Kürtlerin sürecine giriliyor. Dış güç olarak da Moğol ve Haçlı sonuna kadar direnme temelinde kendisini koruyan Seferleri’ni gösterebiliriz. Bunun üzerine hakimiyet öğeleri var, bugünkü Êzidiler bunun temsilcisidirler. Osmanlıların eline geçiyor. 1071 yılından sonra Selİslamiyet’i tümden reddeden, Arap işgaline karşı soçukluların ‘Anadolu Selçuklu Devleti’ni kurması ve nuna kadar çatışan, savaşan bir karaktere sahiptirler. bir süre sonra varlığını Anadolu’da yürütemez duruİki; Aleviler ise İslamiyet’in en hafif tonunu kabul ederek, bu direnişe farklı bir biçimde katılmışlardır. Üç; ma gelmesi ve parçalanmasının ardından Osmanlılar ovalarda kalan Kürtlerin ise İslamiyet’i kabul etme te- taze bir kan olarak devreye giriyorlar. Oğuz boylarının melinde işbirlikçileşme sürecine girdikleri belirtilebilir. Osmanlı kavmi, Anadolu’da Osmanlı Devletinin kurucusu olarak ortaya çıkıyor. Osmanlı’nın kuruluşu, artık duraklama ve gerileme sürecine girmiş İslamın Bu dönemde Kürdistan, kesinlikle Arapların hakimiyeti tekrar canlandırılması ve onun fetihçi karakterinin altındadır. Arapların hakimiyeti ve Arapların ön gördütekrar fetihler ile yürütülmesi biçiminde ortaya çıkığü bir biçimde şekillenmektedir. Kürt hanedanından yor. 12. yüzyıldan sonra gericileşen İslam egemenlikalma Eyyubi ailesi ise, kesinlikle Kürtler adına kurulmuş bir devlet değildir. İsim olarak Kürt olabilir ama ği Osmanlıların elinde daha da gericileşeceği yeni bir İslamiyet adına devlet kurmuşlardır. Daha çok Suriye, sürece giriyor. Bu süreç aynı zamanda Mezopotamya Mısır vb. yerlerde üslenmiştir. Kürdistan’a ait bir kim- ve Kürdistan’da dahil olmak üzere Ortadoğu’da tarih liksel yapısı yoktur. Tamamen İslam kimliği ile, İslamın boyunca kendi iç dinamikleri ile gelişen ve sürekli ümmet kimliği ile örgütlenmiş bir yapıdır. Selahaddin medeniyetler yaratan toplumsal gelişmenin de artık Eyyubi’nin Kürt kimliğinden hareketle, bu devletin durduğu bir süreç oluyor. İslamiyet Osmanlı elinde Kürt devleti olduğu sonucuna varılamaz. Kendisini en gerici yoruma ve uygulamaya dönüşerek, bütün İslamiyet adına oluşturmuş bir devlettir. İslamiyet’e gelişmeleri barajlıyor ve toplumsal gelişmenin bölde büyük hizmetleri olmuştur. Özellikle Haçlı Sefer- ge dışında başka yerlere sıçramasına neden oluyor.

38


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

Doğruya Katılmak Üzerine Ali Haydar Kaytan

Önderlik kendi çizgisini ortaya koyuyor, bütünlüğü anlamında buna ideolojik, politik, örgütsel ve ahlaki çizgi diyor. Kuşkusuz bu çizgi öncelikle PKK’de somutlaşıyor. O çizgiye onun pratikleşmesine katılım sorunu var. Bu arada Önderlik gerçeğine katılım esasta belirleyici oluyor. Kapsayıcı olan gerçekten Önderlik gerçeğidir. PKK ya da PAJK gibi yapılanmalar özü itibariyle Önder Apo’nun kendi eğilimlerini, kendi düşüncelerini örgütlediği oluşumlar durumundadır. Dolayısıyla bunlara katılmak aynı zamanda Önderlik gerçeğine katılmaktır. Önderliği bir evrensel gerçeklik olarak bir doğaya, topluma yaklaşım, doğa, toplum, tarih anlayışı olarak ele almak, o tarzda Önderliği kavramaya çalışmak, Önderliğe katılmak gerekiyor. Katılım basit gibi görünebilir ama gerçekten katılımı bile aslında derinliğine anlamakta yarar var. Katılım, katılanın tutumunu esasta belirleyecek bir şey, burada istemekten çok yapmak var. Katıldığınız olgunun sizden talebi sizden çok fazla belirleyici rol oynamaz. Esas sizin tutumunuz belirler, sizin duruşunuz belirler. Bu biraz “aşuk-maşuk” ilişkisine benzer. Katıldığımız aslında maşuk konumundadır, âşık olan sizsizin, katılan âşıktır. Maşuk daha az taleplidir, gerçek talep katılandan gelir, esası o katılmak ister. İstek, arzu, tutku esas itibariyle ondan gelir. Maşuk’un öyle tutkusu olmayabilir. Maşuk’unuz da böyle sizin duruşunuzu tutumunuzu bekler, esas olan aşuğun ne yaptığıdır. Deyim yerindeyse “Maşuğun etrafında dönen âşıktır.” Partiye katılım gerçekten böylesine bir aşk ilişkisidir. Yoksa şöyle değil, burada naz yapan âşık değildir. Zaten öylede söylenir “fazla naz âşık usandırır”, şimdi sizin naz yapma hakkınız yok. Partiye katılan, parti karşısında nazlanmaya hakkı yok, böyle bir duruş sakattır. İçine girdiğimiz yol aşk yoludur. Önderlik bunu defalarca tanımlıyor. Niye aşk kavramı bu kadar belirleyici önem taşıyor? Yürüyüş özü itibariyle aşkı yansıtır Aşkı gerçekten tanımlamak gerekir. “Hakikat aşktır” dedi Önderlik. Bunun anlamanın olması gerekir. Bu çözümlenmeden yani aşk tanımlanmadan aşk yolunda işçilik yapılamaz. Aşk aynı zamanda “özgür yaşamdır” değil mi? Bu özgür yaşama yoluna giriş, bu yoldaki tutkulu duruş, yürüyüş özü itibariyle aşkı yansıtır. Aşkı bir yürüyüş hali, bir hizmet hali bir emek yoğunlaşması durumu, gerçeği olarak değerlendirebiliriz. Karşılık beklemeden, böyle bıkmadan, usanmadan, gerçekten her an sevinç yaşayarak, her an büyük

39

bir tutkuyla içine giren âşık olur. Şöyle olmaz: İnsan böyle bir yola girdiği zaman üzgün, yılgın, bıkkın olamaz. Bunlar aşk kavramıyla gerçekten çelişiyor. Onun adı, böyle kara sevdadır. Tersinin adı gerçekten kara sevdadır. Biçimsel aşklarda, tutkularda bile bunu rahatlıkla görebilirsiniz. Arabesk de denilebilir buna. Daha çok sitemde var, böyle sevdiğine, saçlarının ağarmasını bile ona bağlar, bilmem belinin bükülmesini sevdiğine bağlar -zahmet çektirmiştir bilmem ne ettirmiştir- böyle olmaz. Bunlar gerçekten aşk değildir. “Aşk yolu, en büyük sevincin yoludur.” deniliyor. Bu yolda sevinç yaşarsınız, gerçekten sevinç yaşarsınız, acılarımızın içinde aslında sevinç gizlidir veya onun sonu sevinçtir. Önderlik boşunu şunu söylemiyor: “Acılı yaşamın sonu sevinçtir.” sevinçli yaşamdır, onu bilirsiniz. Dolayısıyla acılı ortamda bile o sevinci hissedersiniz. O nedenle yorgunluk olmaz, yılgınlık olmaz, bıkkınlık olmaz aslında çaresizlik yoktur. Böyle bakıldığı zaman biz bu gerçeğin oldukça uzağındayız. Özgürlük ve aşkın bağlantısını kurduğunuzda, özgür yaşamın her zaman için sevinç ve neşe kaynağı olan


Özgür Halk bir yaşam olduğunu bilirsiniz. Ona ulaşmanın kendisi gerçekten sevinç ve neşe gerektirir. Burada şu vardır: En üst düzeyde sorumluluk yüklenirsiniz, adanmışlık tek başına yetmez. Adanmışlık, böyle adanmak kendi başına son derece eksiktir. Adanırsınız ama çözümsüz olabilirsiniz. Çözüm bulamayan, çare olamayan bir aşk yolu işçiliği çok da tutarlı değildir. Önder Apo kendisini ve tüm şehit yoldaşlarını “aşk yolunun işçileri” olarak tanımladı. Özgür yaşama giden yolu açan, onu netleştiren, aydınlatan, yolu belirginleştiren güçler olarak adlandırdı. Gerçekten bu önemi taşıyor. Bizimde hala öyle değil midir? Hala bu yolda işçilik yapıyoruz. Hala özgür yaşama ulaştığımız da söylenemez, hala Kürtler mutlak kölelik koşullarda yaşıyor. Bu büyük önem taşıyor.

Aralık-Ocak 2015

ateşini sürekli yükseltmektir. Çok değerlidir kuşkusuz. Mazlum arkadaşı Demirci Kawa’ya benzetiyoruz değil mi! Şuna yürekten inanıyorum: Önder Apo gerçek Devrimci Kawa’nın kendisidir. Çünkü ateşi yakan odur, kişilikleri döven ham demirden çelik üreten, paslanmaz çelikler üreten odur, en kahramanca kişilikler yaratan odur. Bu açıdan da Önder Apo’nun belirlemelerine bağlı kalmak gerekiyor. Ona bağlılıkta, onu esas itibariyle uygulamaktır.

Hareketler, partiler amaçlarıyla partidirler Önder Apo diyordu ki: “Benim tüm çalışmalarım hep birbirine bağlıdır, halkalar oluştururum yeni bir diğer çalışmanın halka biçiminde kilitlenir dolayısıyla zincir oluşur.” Devrimi Önderliğin deyişiyle; “Bir araba olaBu gerçeği bilerek yapılması gereken pratik çalış- rak tanımlarsanız, arabayı ileriye çekmek için zincir madır. Böyle karşılık beklemeden, kendini deyim ye- gerekiyor, zincir olmadan devrim arabası ileriye doğrindeyse tüm toplumsal alanlarda eritmektir. Önder ru gitmez. Bir arada bir birinden kopuk halkalar, zincir Apo diyor ki: “Şimdiye kadar bireysel yaşamaya hiç oluşturamadıkları için çok fazla işlevsel olmaz, bir işe fırsat bulamadım, bundan sonra böyle bir fırsatım do- yaramaz. Sizin de emekleriniz var, ortaya çıkardığımız ğar mı bilemiyorum.” diyor. Biz şunu diyebilir miyiz: bazı değerler olabilir ama bunlar birbirinden kopuk “Sana değmez ama bize değer.” Bireysel yaşama fır- halkalar gibidir, fazla anlamları yoktur.” diyordu. Bunu satımız olabilir mi, kendimize özgü bir yaşam kurma da anlamak gerekir. Yani bütünlüğü düşünmek, çalışimkânımız olabilir mi veya böyle bir hedefimiz maların hep birbirine bağlı olduğunu bilmek, o olabilir mi! Bu bile büyük önem taşıyor. tarzda bir çalışmayla hep yapılanın üzerine bir şeyler eklemek, dolayısıyla onları Bir devrimci Bir sefer adanma kavramına ters, dihep birbirine bağlamak tarzında bir yorum ya, adanmak özde derman yaklaşımın sahibi olmak gerekiyor. attığı her adımı olmaktır, çare olmaktır. Ona adaÇalışmalardaki kopukluk aslında nihai adımın bir ön nıyorsunuz. Çare olamıyorsanız çok fazla bir değer ifade etmez adımı gibi değerlendirir. nasıl adanıyorsunuz! Olamaz. veya bu sistemsiz çalışma anYani adımları hep birbirine Bu biraz şuna benzer: Önder lamına da gelir. Plansız, progbağlıdır. Attığı her adımı Apo katılımlarımızı neye benramsız çok fazla amaca bağlı hedefe götüren son adımın zetiyordu, partiyi bir demirci olmayan bir çalışma anlamına bir ön adımı gibi ele alır. ocağına benzetiyordu. Demirci gelir. Oysa bir devrimci attığı her ocağında demir dövülür ve has adımı nihai adımın bir ön adımı Yani amaçla arasında çelik üretilir çalışma biçimi odur gibi değerlendirir. Yani adımlasürekli ama burada ateşe de ihtiyaç var. rı hep birbirine bağlıdır. Attığı her bağ kurar Bunun için körük salamaya ihtiyaç adımı hedefe götüren son adımın var. Önder Apo diyordu ki: “Aslında devbir ön adımı gibi ele alır. Yani amaçla rimci biraz körük sallayan insana benzer. arasında sürekli bağ kurur. Amaçtan kopHem körük sallar ateşi harlandırır aynı zamanda mak korkunçtur, amaçtan kopmak amaçları anham demiri işler. Sizin tarzda körük sallamak yerine lamsız hale getirir. Gerçekten belirleyici olan amaçtır. daha çok kuru bir odun içinde kendinizi ateşin içine Siz ilkin neye katılırsınız? Yani öncelikle şunu söylersiatıyorsunuz.” Belki de bu anlamda gerçekten bizim niz: Hareketler, partiler amaçlarıyla partidirler. AmaçPKK’ye katılım tarzımız daha doğrusu adanmışlığımız, ları yoksa o zaman partilerin hiçbir anlamı yoktur. PKK’nin ateşinin içine atılmaktır. Bir odun gibi gerçek- Partiler önlerine koydukları amaçlarla insanları etkiten ateşi bir dönem harlandıran ama bir süre sonra lerler. Amaçta herkesi bir araya getirmek, birleştirmek sönen, yanan ve biten bir katılım tarzı. Önder Apo di- önemli. Esasta insanları birleştiren amaçtır. İnsanların yordu: “Öyle değil, körük salladınız mı ateş sürekli harlı öncelikli ortaklaştıkları şey amaçtır. Partiler amaçlarını halde durur.” onun için önemli olan gerçekten devrimin kavramlarında somutlaştırırlar. Dolayısıyla Lenin parti körüğünü sürekli işletmek ve ateşi sürekli olarak yük- programına, “benimsemeyi” parti üyesinin ilk koşulu seltmektir. Böyle bir devrimcilik gerçekten akıllı dev- olarak sunması son derece anlamlıdır. Parti programırimciliktir, PKK devrimciliğidir. Diğeri eksiktir, bir anla- nı benimsemek aynı zamanda programda dile gelen mı var elbette, geçici sürece, söyledim. Elbette ateşin amaçları benimsemektir. O amaçlara en üst düzeyde yükseltilmesine yarar ama eksiktir, yetersizdir sonuç katılma gücünü gösterebilmektir. Bu büyük önem taşır. almaz. Ona kalırsa öyle bir durumda ateş sönebilir. O Onun için en belirleyici olan burada amaçtır. Önder açıdan önemli olan elini körükten çekmemektir, devrim Apo bu açıdan şunu ifade ediyordu: “Amacınızda gü-

40


Özgür Halk

neş kadar netseniz onu gerçekleştirebilecek olan yol ve yöntemi mutlaka bulursunuz.” Dolayısıyla belirleyici olan amaçtır. Parti bu amacı gerçekleştirmenin araçlarından biridir. Parti bir araçtır, bir silahtır. Amacı bir silah olarak değerlendiremezsiniz. Amaç özdür, amaç işin özünü oluşturur. Parti araçtır ama amacı da içinde somutlaştırdığı için dar anlamda sadece araç yerine koyamazsınız. Araçlar zamanla gereksizleşebilir, zamanla araçların anlamı kalmaz. Parti her zaman gerekli değildir. Böyle klan toplumunda bir kabilede parti olmaz, klanın kendisi kabilenin kendisi partidir. İçinde bir birlik var, kabilede birlik var. Bu günün kabileleri gibi ele almayın. Geçmişe gidin, klana. Gene o zaten bütünlüktür. Orda “Birimiz hepimiz hepimiz birimiz için” ilkesi hakimdir, o ilkeye göre yaşar. Bu açıdan klanın bütün varlığı parti anlamına geldiği için zaten bu hali partinin gereksizliğine denk düşer. Şunu düşünelim: Parti kısım demektir. Yani bütünün bir kısmı demektir, bölüm demektir. Bir eşya bir yere geldiği zaman sen söylersin “Birinci parti geldi, birinci parti mal geldi bilmem ne geldi…” bir kısmı geldi dersiniz. Parti toplumda küçük bir kısımdır. Partilerin toplamı toplumun yüzde birine bile denk düşmez, daha düşük seviyededir. Zaten herkes başlangıçta partilileşemez. Öncülüğe bunun için ihtiyaç var. Herkeste düzey partileşmeye ulaştığı zaman, o zaman parti ortadan kalkar. Toplum kendi sorunlarına bir bütün olarak kendi gücüyle çözme gücüne ulaştığında, bütün bölünmeler ortadan kalktığında, toplumda bilinçli ve örgütlü pratik tüm topluma damgasını vurur hale geldiğinde o zaman parti gereksizleşebilir. Özgür topluma doğru yürüyüş aslında partinin gereksizleşmeye doğru gittiği bir yürüyüştür. Belli bir aşamadan sonra deyim yerindeyse “parti söner” ona ihtiyaç kalmaz ama beyinlerin karartıldığı, toplumda muazzam bir parçalanmanın yaşandığı, yaşamın yerlerde süründüğü bir toplumda parti mutlak anlamda bir gerekliliktir, partisiz asla olmaz. Kısım olarak var, bölüm olarak partiye ihtiyaç duyuluyor. Klan bütün olduğu için kısım diye bir şey yoktur. Bi-

41

Aralık-Ocak 2015

linçli-bilinçsizlik durumu, cehalet-aydınlanma durumu bu tür çelişkiler bu tarz ayrılıklar, bölünmeler klanlarda yoktur. Bütünlük arz ettiği için de toplumun bütünü aynı düzeyi yansıtıp dolayısıyla kendisi ya partidir ya da bu anlamda da parti yoktur. Öyleyse partinin bir kez toplumun bir azınlık kesimi olarak her zaman toplumun önündedir, ilerisindedir. Üstünlüğü şu anlama gelir. Eğer bir dağa tırmanış olarak görebilirseniz, eteklerinde veya dağın yamacının en alt ucunda topluluk olabilir ama dorukta öncüler vardır, öncü öndedir, nettir, görünürdür. Bu açıdan da önde oluşuyla, yükseklerde oluşuyla hep topluma güven verir, başarabileceği inancını toplumda yaratan odur. Doruklara tırmanılabileceğini bunu mümkün olduğunu insanlara gösteren kadrodur. Partiye zarar vermeme biçiminde bir hedef olmaz Kadro gerçekten böyle, bu çok önemlidir. Bu açıdan kadro her zaman göz önünde olan insandır, örnek alınabilecek insandır. İzlenmek, örnek alınmak bunlar kadronun toplumda yaratmak durumda olduğu temel özellikler anlamına geliyor. Kadro bunları yaratamıyorsa bütün duyguları ortaya çıkaramıyorsa o zaman gerçekten kadro değildir. Yanındaki yoldaşında bile kadro o duyguları yaratır. Güven duygusu zaten budur. Bir başkasında güven yaratmanız şu anlama gelir: “En zor durumda bile siz çözüm bulabilirsiniz, güvenin özü budur.” Şöyle değil: “Kötülük yapmaz, olumsuzluk yapmaz, bilmem ne yapmaz” bunlarda ölçü değil kendi başına. “Benim kimseye zararım dokunmuyor.” Yanlış. Şunu derseniz buda yanlış: “Benim partiye faydam olmuyorsa zararımda olmasın” böyle sakat bir ölçü olmaz. Düşünüyorum da geçmişte biz bunları söylüyorduk arkadaşlar övüyorlardı. Bu durum çok sakattır, çok tehlikelidir. Ne demek yani; “partiye zararım dokunmasın” sen zarar vermeye mi geldin, böyle bir hedef olamaz. Partiye zarar vermeme biçiminde bir hedef olmaz. Tersi olur, başarma biçiminde bir hedef olur. Başarmaya kalkarsan zaten zarar vermezsin, hedefi böyle koymak zorundasın. “Ben partiden kopmaya-


Özgür Halk cağım.” sen zaten böyle koydun mu, sorunu bu tarzda koydun mu, kopma potansiyelin her zaman olur. Böyledir, gerçekten böyledir. Katılmayı kopmama üzerine, partiden kopmama üzerine inşa ettin mi, kopuş mümkündür o potansiyel vardır. Öyle şey mi olur! Zıddını taşır. Oysa sen başarma üzerine, fethetme üzerine kurarsın, özgür yaşamı fethetme üzerine, özgürlüğü fethetme üzerine kurarsın, diğeri yanlış. Bende öyleydim. Amed’e 77’de geldiğimde; “Ben bu hareketten kopmayacağım.” kopmayacağım dedin mi orada ayarlamaya girersin, “Kopmayacağım” dedin mi başarı gider. Zaten ben kendi tutumumda çok net ortaya koyuyorum: “her kadro öncü olamaz” anlamı budur. Kopmama da, “her kadro öncü olamaz” işte orta yerde bir yerde durabilirsin. Önemli olan “Bir savaşçı olabilmektir, bir savaşçı potansiyelini taşıyabilmek onu aktifleşebilmektir, fedakârlık yapmaktır. Gerektiğinde ölümü göze almaktır, gerektiğinde bu mücadele için ölebilmektir.” böyle koyuyorsun. Kopmama üzerine kuranlar bu tarzda koyabilir.

Aralık-Ocak 2015

mesini gerektirir. Büyüyen kişilik büyük başarabilir, büyük kazanabilir. Zayıf kişiliklerle büyük zaferler kazanamaz. O nedenle kazanmada büyüme esastır. Şu kavram üzerinde gerçekten durmak lazım: Aslında bu noktada kaçış var, büyümekten kaçış var, başarmaktan kaçış var, kendini yenilemekten kaçış var, hangi açıdan bakarsanız bakın, kaçışı kopmakla özdeşleştiremezsiniz. İnsan örgüt içerisinde kalabilir, sonuna kadar da kalabilir. Bir kurşun isabet eder yaşamını da verebilir ama yine de kaçış halini yaşayabilir, kaçışı kopuşla özdeşleştirmemek lazım. Duygusal kişilik, kaçış kişiliğidir, gerçekten onu söylemek gerekiyor. Çünkü yenilgili ruh halini aşma çabası içerisine girmemek bile kaçış halidir. O açıdan kaçışı gerçekten doğru değerlendirmemiz gerekiyor.

Şimdi burada uygarlık sistemi altında, uygarlık yaşamı altında temel insani gerçekliklere yabancılaşma söz konusu. Bu nedenle sorgulamak gerekir, bizim bir yanlışlığımız şurada; insan her bir bireyin bu günde, şimdide yaşayan her bir bireyin aslında bütün bir tarihsel sürecin mirasçısıdır. Bütün insanlık bir yerBu şeye benzer: Tarık Bin Ziyad gede bütün mirasını sizde yoğunlaştırır. milerin bir bölümünü savaşçıların Zaafları, zayıflıkları, olumsuzlukları, Devrimciliğin gözü önünde yakıyor. Donanmaeksiklikleri, yetersizlikleri sizdedir sının aslını diğer tarafta diziyor. ama gücü, potansiyeli başaramacındaki büyüklük, Millet bağırıyor; ‘Nasıl geri döma, yeteneği bütün bunlarda kişiliğin büyümesini neceğiz?’ Onunda söylediği sizdedir. Siz her iki boyuyla gerektirir. Büyüyen kişilik şey şu: ‘Geri dönmeyi düşüinsanlığı kendinizde taşırsınız. büyük başarabilir, büyük nen kim, geri dönmeyi aklına Dolayısıyla yaşınız, insanlığın kazanabilir. Zayıf kişiliklerle getiren kim, biz burada yeni yaşı kadardır, kendini tanımak büyük zaferler kazanamaz. bir ülke yaratacağız, burada bile tarihi tanımakla özdeştir. O nedenle kazanmada yeni bir yaşamı fethedeceğiz.’ diyor. Tarık Bin Ziyad’ın “gemileArkadaşlar anne ve babadan büyüme esastır. ri yakma” kavramı oradan geliyor. başlar. Doğumdan nasıl kendine gelmiş, sonunda kendini tanıma, “Ben kopmayacağım, köprü duruyor kendini bilme nasıl gerçekleşiyor? Bu ama ben geçmeyeceğim, geriye gitmeyesefer oraya bakmak lazım. Uzanırsınız ceğim” Köprüyü yıktın mı zaten böyle bir sorun Bing-Bang olayına kadar gidersiniz, kendinizi ortadan kalkar. Köprüyü baştan yıkmışsan “ben kop- tanımak için. Böyle bir başlangıç olmazsa zaten inmayacağım” demişsin. san olmazdı. Dolayısıyla insanın oluşma tarihi aslında bütün bir evrenin oluşma tarihidir. İnsanın evrenDemek ki köprü var, her ihtimal geriye dönüş de da- sel gerçekliğin özeti olması zaten bu anlama geliyor. hil mümkündür. Gerçekten böyledir. Arkadaşlar sorgulayın, bu seni motive eder, kopmama senin ka- Biyolojik planda bile bir insan genini, tüm bir evrarların seni şekillendir. İnşayı kopmama üzerine rimi kendisinde tekrarlar. Bilmem kaç milyar yıllık kurduğun zaman o seni şekillendirir ama fethetme bir yaşamı o dokuz ayda tamamlar. Bu bile insanın üzerine kurduğun zaman o daha değişik bir şekillen- muhteşem gerçekliğini ortaya koyar. Bu neden fazdirmeye yol açar. Başarma, kazanma üzerine kurdu- la dikkate alınmaz. Aydınlandığımız ölçüde aslında ğun bir pratik bambaşkadır, onun başarısı apayrıdır. kendimizdeki mucizeyi fark ederiz. Anlamanın en Marks, Paris Komünü için; “Göğü fethetmeye kalkış- sevinçli olay olması zaten budur. Ve bunun zaten bir makla tanımlar, göğe merdiven dayamak” diyor. Şimdi sınırı yok. Dolayısıyla böyle bıkkınlık, yılgınlık, olumsen göğe merdiven dayayacaksın, yıldızlara koşacak- suzluk, tembellik vb. bütün özellikler, olumsuz olarak sın, devrimcilik biraz böyle bir şey. Bu noktada böyle adlandırılan bütün özellikler aslında anlayışsızlıktan küçük çaplı işlerle, küçük çaplı hedeflerle, küçük çaplı geliyor. Yaşamı anlamamaktan gelir ve uygarlıkla bağamaçlarla yetinme var. Yani büyümekten korkma var. lantılıdır, gerçekten kölelik vardır. Dolayısıyla özgürlük Devrimciliğin amacındaki büyüklük, kişiliğin büyü- öncelikle böylelikle bunlardan kurtulmayı gerektirir.

42


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

Sosyalizme Adanmış Yaşam Tarihsel Mirasa Verilebilecek En Onurlu ve Güzel Yanıttır Hêlîn Ümit

Yeni bir mücadele yılına daha giriyoruz. Geride bıraktığımız 2014 yılı özgürlük mücadelesi açısından yoğun bir mücadele yılı oldu, savaş yılı oldu. Özgür kadın hareketi açısından Sakine Cansız arkadaş şahsında mücadeleyi büyütme ve zafer yılı haline getirme sözünün Kürdistan ve dünya çapında yerine getirilmesi için çok yönlü çalışmaların yürütüldüğü bir süreç oldu. 2015 yılına giriş yaptığımız bu süreçte 9 Ocak 2013 tarihinde katledilen yoldaşlarımızı bir kez daha anıyor, yıl boyu dünyadaki siyasi, askeri dengeleri sarsarak insanlık adına son yılların direnişini tarihin sayfalarına yazan, Rojava Kobanê direnişindeki şehitlerimizi Arin Mirkan’ın zafer gülüşünün büyüttüğü başarı kararlılığımızla karşılIyoruz. Tanrıça kültürü Kürdistan’da sosyalist yaşama öncülük ediyor Özgür kadın çizgisinin sadece Kürt toplumunu değil bölgeyi derinden etkilediği açıktır. Özgürlük ve gerçek bir yaşam sevgisi ile oluşturulan toplum projemiz, başta kadınlar olmak üzere ezilen insanlık açısından büyük bir umut kaynağına dönüşmüştür. Siyasi ve askeri açıdan gelişmelere damgasını vuran asıl ruh bu özgür yaşam ruhudur ve bu ruh, bu manevi güç bin yıllardır yok edilemeyen bölge kültürünü temsil eden kadın direnişi, duruşu ve özgürlük tutkusundan beslenmektedir. Kürdistan coğrafyası toplum-

43

sallaşmanın ilk süreçlerinde olduğu gibi kendisini mücadelesiyle, emeğiyle, direnişiyle yaratan tanrıça kadın kültürünün yeniden ayaklandığı bir coğrafya haline dönüşmekte, kutsallığını yitirmiş yaşam tarihsel kökleri ile buluşarak kutsallığına kavuşmaktadır. Tanrıça kültürü Kürdistan’da sosyalist bir yaşama öncülük etme şeklinde güncellenmektedir. Toplumsal inşa süreci olarak tanımladığımız bu süreçte demokratik sosyalizmi, demokratik kurtuluş ve özgür yaşam projesi çerçevesinde oluşturmak bir yaratılış süreci olarak da değerlendirilebilir. Bununla neolitik çağa dönüşten ya da doğal toplumun inanç formlarına dönüşten bahsetmediğimiz açıktır. Kürdistan’ı kırk yıl boyunca büyük bir alt üst oluşla devrimci mücadeleyi geliştiren hareketimizin, başta son yüzyılın geliştirmiş olduğu sömürgeci sistemin kurumları, Kürdistan’ı dört parçaya bölen sınırları yıktığını, en olmaz denilen zamanda özgürlük umudu olmayı başaran eylem duruşunu geliştirerek devletçi, iktidarcı erkek egemenlikli sistemin tüm kurum ve söylemlerini yıktığı açıktır. Günü birlik tedbirlerle ayakta tutulan bir sistem gerçekliği vardır ve bu neredeyse kapitalist modernist sistemin tüm güçlerinin birleşik çabasıyla gerçekleşmektedir. Geride bıraktığımız yıl içinde,


Özgür Halk başta Türkiye olmak üzere bölge gericiliği uluslararası sistemle de uyumlu biçimde özgürlük mücadelesini etkisizleştirmeye çalıştı. Neredeyse tüm dünya birleşti ve Kürdistan’da kendisini sistem haline dönüştürme kararlılığında olan özgürlük duruşunu boğmaya çalıştı. Buna karşı geliştirilen direniş karşısında şaşkınlıklarını gizleyemediler. Demokratik Komünal yaşamın bir zaferi olarak tarihe geçen bu süreç kendi kendine yeterli, dayanışma ve birbirini tamamlamaya dayalı bir felsefenin, yaşam biçiminin öz güç ve öz iradenin başarısı oldu.

Aralık-Ocak 2015

bir dalga gelişmektedir. Dünyadaki demokratik kamuoyu heyecanla bu gelişmeleri takip etmekte, mücadele gücü kazanmakta ve yeni yaşam arayışları artmaktadır. Bu alanda yaşanılan gelişmelerin sonuçları her hangi bir siyasal askeri gelişmeden daha fazla kalıcıdır ve değişim asıl olarak bu temelde gelişmektedir. PKK’nin yürüttüğü mücadelenin bu kadar yoğun saldırılara maruz kalmasına ve oldukça kritik aşamalardan geçmesine rağmen her krizden başarıyla çıkmasındaki temel etken temsil ettiği bu yaşam çizgisidir. Devletler karşılarında savaştıkları bu gücü yani PKK hareketini Önderliğimizin en temel hassasiyeti tanımlamak için çok yoğun çaba göstermiştir. Bunun kadın özgürlüğüdür için onlarca düşünce kuruluşu, istihbarat örgütü çalışKürdistan’ın Kuzey’inde de benzer gelişmeler yaşan- tırılmıştır. Hiçbir ülke ve topluma uygulanmayan baskı, maktadır. Önder Apo’nun büyük bir özen ve direniş- asimilasyon, zor ve özel savaş yöntemleri uygulanmış le geliştirdiği “Demokratik Kurtuluş Ve Özgür Yaşamı ancak Kürt toplumunun, öncelikle de Kürt kadınlarının İnşa Hamlesi” önemli aşamalardan geçmiştir. Bu sü- mücadeleyle buluşma çabalarına engel olunamamışreç büyük bir mücadele dönemidir, her günü, anı bü- tır. En az kavranan ve çözülemeyen yönün bu olduğu yük bir sabır ve dikkatle geliştirilmektedir. Türkiye’nin inkar edilemez. Ulus-devlet bakışıyla, iktidar algısıyla, büyük bir değişimden geçtiği, geçeceği doğrudur. Türk kapitalist modernitenin azami düzeyde geliştirdiği bidevlet yetkilileri de bunu söylemektedir ve kendilerin- limsel yaklaşımla kavranılamayacak bir hakikat olarak ce bu değişim sürecini kendi ideolojik-siyasi-ekonomik PKK’de özgür yaşam çizgisi ve mücadelesi vicdanını mecralarına akıtmak istemektedirler. Kıyasıya ve biraz da toplumsal ahlakını yitirmeyen kesimbir mücadelenin Önder Apo’nun temsil etleri hızla etkisi altına almış, bu topraklarda tiği demokratik komünal yaşam çizgisi toplumsallığın en görkemli zamanlarıile devletin temsil ettiği ulus-devnı yaratmış olan kadının özgürlüğe Aslında letçi liberal çizgi arasında geçtiği susamışlığına yanıt oluşturmuştur. başarılı olamayan bilinmelidir. Bu durum en çok da sosyalizm değil onun kadın gerçekliğine yaklaşımda Sosyalizm bir ütopya ya da Sovyetlerde denenen gözlemlenebilir. Önderliğimiuzak zamanların biçimi olmuştu. Yenilen zin en temel hassasiyeti kadın bir düşü değil sosyalizm değil, onunla ilişki özgürlüğü konusundadır. Bu İnsanlık açısından büyük umutiçinde olmaması gereken sürecin başından itibaren tahlarla kendisini sistemleştiren, özelliklerin sosyalizm adına rik ve yönlendirme çabaları da süper güç haline dönüşen reel yaşatılması ve topluma bu gerçeklik üzerinden geliştirilsosyalizm denemesinden sondayatılmasıydı mek istenmiş, bu amaçla tanrıça ra dünyada sol ve sosyalist mükültürünü eşsiz sosyalist yaşamının cadelelerde önemli bir yıpranma, her gününde temsil eden Sakine Cangerileme yaşanmıştı. 1990’lı yıllarda sız, Rojbin ve Ronahi arkadaşları katletme gerçekleşen sosyalist bloğun ortadan kalktemelinde yapılmak istenmiştir. Her gün artan ması ezilen insanlığı, emekçileri, işçileri, kadınlakadın cinayetleri, kadının maddi ve manevi alanda ye- rı, yoksul köylüleri, demokratik bir yaşam arayışında niden kuşatılması politikaları ile gündemde tutulmak olan gençleri özcesi herkesi derinden etkilemişti. Bu istenmektedir. Kürt kadınına yönelik saldırılar geçen süreci takiben gelişmeler kapitalist modernitenin kendönemde artarak devam etmiştir. Türk cumhurbaşkanı disini ‘tarihin sonu’ tezi ile öncesiz ve sonrasız kılması Erdoğan kadınlara “5 çocuk yapın” çağrısını yaparken yani bir nevi ölümsüz, aşılmaz, daimi bir sistem olarak muhafazakâr, geleneksel erkek statüsünün sürdü- sunması süreci ile devam etti. Sol örgütlerin çoğu bu rülmesinin savaşçısı olduğunu ortaya koymaktadır. dağılmadan güçlü bir çıkışı gerçekleştiremeden marjiÖnder APO ise kadında ve kadın şahsında toplumda nalleştiler. Milyonları harekete geçiren söylemler eski yaratılmak istenen anlam kaybının ortadan kaldırılma- fotoğraflardaki gibi hüzne ve uzak bir geçmişe ait gibi sına dönük bir stratejiyi gündemde tutmaktadır. Sos- bir duruma geldi. Gerçekliğini ve inandırıcılığını yitirdi. yal devrim konusundaki mücadele kadına dayatılan kölelik biçimlerini yıka yıka ilerlemektedir. Bu anlamda Aslında başarılı olamayan sosyalizm değil onun Sovkıyasıya bir mücadele derinden yürümektedir. Her ge- yetlerde denenen biçimi olmuştu. Yenilen sosyalizm çen gün kadınlar mücadele saflarına çeşitli düzeyde değil, onunla ilişki içinde olmaması gereken özelliklerin ve alanlarda katılım göstermekte, önüne geçilemeyen sosyalizm adına yaşatılması ve topluma dayatılmasıy-

44


Özgür Halk dı. Toplumculuk olarak çevrilen sosyalizm gerçekliğine ters bir bürokratizm, toplumdan kopuş, anti demokratizm yani toplum tarafından yapılacak her şeyin topluma rağmen ve üstten dayatıldığı bir devlet kapitalizminin gerçekleştirilmesiydi. Elbette bunları gerçekleştirenlerin devrimciliğinden ya da kapitalist sistemle mücadele etme niyetlerinden şüphe etmek haksızlık olacaktır. Ancak büyük devrimci Lenin’in de söylediği gibi ‘cehennemin yolları iyi niyet taşlarıyla döşelidir’. Biz niyetlerin kötülüğünü değil zihniyet ve kullanılan yöntemdeki yanlışlıkları değerlendirebilecek durumdayız. Sosyalizm bir ütopya ya da uzak zamanların bir düşü değil, insanın var oluşuna uygun yaşanılabilecek bir gerçeklik olmasına rağmen, sosyalizm kavramından bile kaçış yaşanmaktadır. Sistemin zihniyet alanındaki hegemonyası, yoğunca kullandığı özel psikolojik savaş yöntemleri de bu durumda etkilidir. Oysa birey ancak toplumuyla var olabilir. Toplumdan kopuk bir insan yaşamı ancak insanlığını, özgürlüğünü, anlamını yitirme karşılığında gerçekleşmektedir ki, günümüzde kapitalizmin yaptığı şey tam da budur. Tüm bu fırtınaların koptuğu bir zamanda çıkış yapan PKK hareketir. Önder APO bu süreci değerlendirirken ‘Dünya genelinde yaşanan kapitalist yaşamdan farklı olmayan bir yaşam tarzı, kopuşun asıl nedeniydi. Ya başka bir dünyada yaşama imkânı bulacaktı, ya da reel sosyalizmin çözülüşü gibi dağılacaktı’ demektedir. Dünya’da yaşanan bu gelişmelere paralel olarak PKK gelişim göstermeyi başarmışsa bunda sosyalizmi pratikte yani yaşamda güncellemesiyle ilgilidir. Devrim sonrası değil, mücadele içerisinde kendi özgür toplumsallığını yaratması ve topluma bir model olan bir yaşam eylemini hayata geçirmiş olması benzer iddiayı taşıyan örgüt ve hareketlerden ayrıştığı noktaların başında gelmektedir. Özgürlük, kendi seçeneklerini yaratmakla mümkündür. Çizilen sınırlarda hareket etmek veya sunulan yaşam biçimlerine mahkûm olmak nerede olursa olsun birey ve toplum için köleliğin yeni biçimlerinden başka bir anlama gelmez. ‘Bülbülü altın kafese koymuşlar, yine vatanım’ demiş. Vatan kavramı sadece ait olunan yer değildir. Ait olduğun yer kendin olduğun yani varlığını özgürce gerçekleştirdiğin mekandır. Kapitalist sistemin insanlığa çizdiği sınırlarda Kürtler adına büyük bir delik açılmıştır. Benden sonrası tufan algısı yaratılarak modern insana köleciliğin kader olarak benimsetilmesi karşısında başka bir dünyanın yaratılabileceğine olan inancın ayakta tutulması, yaşamını topluma yani sosyalizme adamış bir tarihsel mirasa verilebilecek en onurlu ve güzel yanıttır. Bu miras sadece son yüzyıllarda yürütülen devrimci çabalarla ifade edilemeyecek kadar eskidir ve yeni

45

Aralık-Ocak 2015

yeni tanımlanmakta, Kürt Özgürlük Mücadelesi ve Özgür Kadın Hareketi ile birlikte yeniden anlam kazanmaktadır. Sol ve sosyalizm yaklaşımına içerilmiş olan devletçi uygarlık etkilerinden sıyrıldıkça daha iyi hissedilmektedir ki, üzerinde yaşadığımız bu coğrafya demokratik Komünal yaşamın oluştuğu, binlerce yıl çeşitli şekillerde direndiği ve günümüze kadar özgür yaşam özlemi olarak yaşatıldığı bir alandır. Kadın etrafında gelişen toplumsallaşma, insanın insan olmasını sağlamıştır. Çok uzaklarda aranılan, çeşitli devrim örneklerine bakılarak bir nevi ithal edilerek gerçekleştirilmek istenen sosyalizm bizim öz kültürümüzün, toplumsal ahlakımızın tarihsel gerçekliği içerisinde vardır. Modernitenin kör ettiği gözlerle bu kültürün anlaşılarak güncellenemeyeceği açıktır. Toplumculuk, toplum için yaşamak her dönem bu topraklarda büyük bir erdem olarak görülmüştür. Kendisini bunun için dağlara vuran, uçurumlardan atan, işgalci, istilacı güçlere karşı kendisini siper eden her birey toplumun hafızasında kalıcı izler bırakmış, yücelik kazanmıştır. Toplum adına bir taşı kaldırarak yerine koyanı, bir lokma ekmeği yoksullarla paylaşanı, komşusu açken uyumayanı, mazlumun yanında olanı ve zalime baş eğmeyeni bu toprakların insanları her zaman bağrına basmıştır. Kendini üstün göreni hazzetmemiştir. Birlikte iş yapmayı, ekin kaldırmayı, tarlayı ekmeyi, fidan dikmeyi hep büyük mutlulukla ve gönüllüce yapmıştır. Toplumsallığını hissettikçe güç kazanmıştır. Sosyalizm bu topraklarda sistem kazanmasa da hep yaşanmıştır. Kadınlar bu topraklarda zalim olmamayı, emeğine sahip çıkmayı, ezilmemeyi, onurlu durmayı öğütleyerek çocuklarını yetiştirmişlerdir. Hep iyinin, haklının kazandığı, zalim ve güçlü olanın yenildiği hikayeler anlatmışlar, çocuklar bu masal ve destanlarla büyütülmüştür. O çocuklar büyürken akıllarının ve yüreklerinin bir yerinde kızıl bir ateş yakmışlardır. O çocuklar ne kadar yaşamın üstüne kabus gibi karanlık çökse de yüreklerinde yanan ateşi söndürmediler. Ne zaman bir dağ başında bir kıvılcım görseler ateşe ateş katmaya gittiler. Bir kez daha tarihin önemli bir dönemecindeyiz. Bir kez daha yaşamın özgürcesi imkan dahiline girmiştir. 2015 yılı geçen dönemin tüm sancılarıyla, acılarıyla birlikte özgür yaşamın inşasının gerçekleşeceği bir yıl olarak gündemimizdedir. Bu kadar alt üst oluşun yaşandığı, hakim düşünce kalıplarının etkisini ve inandırıcılığını kaybettiği, hegemonik kurumların karmaşa yaşayarak dağıldığı bir dönemde yani statülerin aşıldığı bir süreçte yaşamak hem büyük bir fırsat ve şans hem de büyük bir sorumluluk almak demektir. Geleceği belirleyecek oluşumlar şimdi oluşacaktır. Bugün küçük gibi görünen yarın önem kazanacaktır. Bu anlamda özgür yaşamı her alanda geliştirmek ve inşa etmek en kutsal görev olmaktadır.


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

Toplumsal İnşa Zihniyette Başlar -IIIŞiyar Koçgirî

Zihniyet mücadelesi özgürlük mücadelesinin ruhudur Sisteme karşı zihniyet mücadelesi tek bir noktaya takılmayan, çok yönlü, geçmişin ekonomist ve devletçi yaklaşımlarının çok ilerisine uzanmak zorundadır. Sistemin bilme ufkunun ötesine geçebilmesi için sistemin paradigması dışında; evreni, doğayı, toplumu anlama ve bilme tarzının ötesinde bir bilme tarzına ulaşması gerekiyor. Ancak böylelikle kapitalist modernitenin ve arkasına aldığı beş bin yıllık devletçi uygarlık sisteminin aşılması söz konusu olabilir. Zihniyet mücadelesi bu anlamıyla özgürlük mücadelelerinin ruhu olmaktadır. Doğru algı, doğru bilim ve doğru bilmenin kendini toplumsal yaşama yansıtması ve ete kemiğe büründürmesi ile birlikte yeni toplumsal sistemler ortaya çıkmaktadır. Sistemin zihniyet esaslarına göre düşünen birisinin sistemi aşan bir yaklaşıma ve bakış açısına sahip olması mümkün değildir. Bir noktadan sonra onun ufku içerisinde erimekten kendini kurtaramaz. Sistemi aşan bir zihinsel derinlik; sistemi bütün tarihsel toplumsal temelleriyle aşma düzeyimizle, sistemin tarihsel gelişimini doğru çözümleyebilmiş olmamızla ve onu bugüne kadar taşıyan dinamikleri ve karşı dinamikleri çözümleyebilmemizle ilgilidir. Kapitalist emperyalist kültürün bu konuda geliştirmek istediği yaklaşım; insanın tarihinden, geçmişinden koparılması; geleceğe ilişkin umutlarının yok edilmesidir. Bu anlamda, kendi değerlerini sahiplenmek, bu değerleri korumak, geliştirmek, yaşamda sürekli yeniden üretmek; sadece basit bir emeği sahiplenmek değil, zihniyet mücadelesinin somutlaşması olarak değerlendirilmek durumundadır. Zihniyet mücadelesi, farklı biçimlerde yürütülen çok yönlü, çok boyutlu bir mücadeledir. Zihniyetin yaşamın tümünü kucaklayacak tarzda kendisini oluşturması tarihsel örneklerde de görüldüğü gibi yüzlerce yıla yayılan bir süreyi almaktadır. Alternatif zihni yapılanma; kendisini oluşturmaktan tutalım, araç ve yöntemlerini yaratmaya, bunu günlük pratikte büyük bir emekle yaşama dönüştürecek kadrolar oluşturmaya kadar geniş bir zeminde sürmektedir. Ancak tüm boyutlarının hepsinin gelip dayandığı nokta: insanlığın soy değerlerinin sahiplenilmesi ve onlar temelinde toplumun sağlığına kavuşturulmasıdır. Toplumun kendi

kendini yürütecek ahlaki-politik özelliklere ulaşmasıdır. Tarihin giderek daha ayrıntılı veriler temelinde ortaya koyduğu, insanın zihinsel formasyon kazanması ile toplumsallaşması arasında çok güçlü bağlar olduğudur. Zihnin oluşum süreci bu anlamda toplumsallaşmanın oluşum süreci olarak ele alınmaktadır. Nasıl ki tüm canlı varlıklar beynin oluşumuna paralel bir oluşum süreci geçiriyorsa toplumun oluşum süreci de onun beyni sayılabilecek zihniyetin oluşumuna paralel gerçekleşmiştir. Tüm organları ortak bir amaç doğrultusunda birleştiren ve harekete geçiren beyin olgusu gibi insanı da toplumsallaştıran ve böylelikle canlılar âleminin en üst basamağına yerleştiren şey, ulaştığı zihniyet gücüdür. Gerek geçmişin hafızası gerek güncelin rasyonalitesi gerekse de geleceğin ütopyası olarak zihniyet yapılanması toplumun beyinsel yapılanması olarak rol oynamaktadır. Bunun etrafında ortaklaşması, karar ve uygulama gücünü yakalamasıyladır ki insan evrende kendi farkını ortaya koyabilmiştir.

46


Özgür Halk Eskiyen toplumsal sistemler, eskiyen zihniyetlerdir Zihniyetin gelişimine paralel ulaşılan toplum, canlılığın ulaşabildiği en ileri düzeyi ifade etmektedir. Bu anlamda belirtilmesi gereken başka bir boyut insanın bu yeteneğinin ne bahşedilmiş, ne de doğada hazır bulunan bir özellik olmadığıdır. Bu özelliğini insanlık milyonlarca yıla dayanan deneyimleri temelinde oluşturmuştur. Doğal toplum sürecine kapı aralayan animizm ve totemizm gibi inanç biçimleri temelinde karşılaştığımız ilk bütünlüklü zihniyet dünyası günümüze çeşitli aşamalardan geçerek, birikerek, derinleşerek ve farklılaşarak ulaşmıştır. Yani toplum zihniyet gücü kazanılarak ulaşılan bir düzey iken: toplumsal aşamalar da zihniyette gerçekleşen sıçramalarla sağlanmaktadır. Bu nedenledir ki tarih içinde toplumsal birimlerin kuruluş ve çözülüş süreçleri zihniyet çalışmalarıyla belirlenmektedir.

Aralık-Ocak 2015

temelinde eski zihniyet yapılanmasının çözülmesi gerçekleşmektedir. Zihniyet değişiminde bireylerin ve öncü grupların rolü Belirtildiği gibi zihniyet yapılarının değişimi aynı anlama gelmek üzere toplumsal sistemlerin dönüşümü demektir. Toplumsal dönüşümlerde zihniyet yapılanmaları geliştirilirken, yaşama yön veren kavramlar yeniden tanımlanmakta, yeni değer yargıları, ilkeler ve ölçüler temelinde eskisini aşan bir zihniyet formu öne çıkmaktadır. Bu konuda göz ardı edilmemesi gereken, yeni zihniyet yapıları ve amaçladığı yeni toplum sistemlerinin öncelikle bir kişi ya da öncü bir grup şahsında büyük bir zihniyet çalışması temelinde doğup geliştiğidir.

Kendi kendine üretim koşulları ne kadar elverişli teknik, ne kadar ilerlemiş de olsa, yeni toplumsal sistemEskiyen toplumsal sistemler yeni zihniyet yapılanmala- ler ve ona ruh veren zihniyet yapıları kendiliğinden rı temelinde aşılmışlardır. Çünkü eskiyen toplumsal sis- ortaya çıkmaz. Bir kişi ya da öncü bir grubun iradi temler, özünde eskiyen zihniyet yapılarıdır. Bu süreçler- çabası olmaksızın, yürüttüğü zihniyet mücadelesi bade adeta kaosa giren toplumlar yeni bir çıkışı ve daha şarıya ulaşmaksızın ne yeni zihniyet biçimleri ne de kabul edilebilir bir yaşam düzeyini öncelikle yeni toplumsal sistemler gelişme gösteremez. zihniyet çalışmaları yürüten öncü kişilikler Geçmişi-eskisini aşan bir zihniyet forşahsında yakalamışlardır. Yozlaşan ve mu belirmeden ve toplumsal iradeye dağılan toplumsal sistemler özünde dönüşmeden, üretim koşulları ve yozlaşan ve dağılan zihniyetlerdir. teknik gelişmeler kendi başına bir Doğru algı, Aynı anlama gelmek üzere yenianlam ifade etmezler. Toplumsal doğru bilim ve doğru lenen toplumlar da yeni zihnisistemlerin, hatta en küçük topbilmenin kendini toplumsal yet yapılarını ifade etmektedir. lulukların doğuşunu, zihniyeyaşama yansıtması ve ete tin ve onun belirlediği irade ve kemiğe büründürmesi ile Tarih içinde incelediğimizde bu mücadeleden bağımsız ifade durumun ilkin peygamberler ve etmek veya önemini ikinci plabirlikte yeni toplumsal öncü-önder sıfatları verilen kina indirmek yine yeni toplumsistemler ortaya şilerde açığa çıktığını görürüz. sal sistemlerin gelişimini başka çıkmaktadır. Eskiyen zihniyete isyan eden bu nedenlerle izah etmek, günümüz öncü kişiliklerin aslında eskiyen pozitivist sosyolojisinin (sağlı-soltoplumsal yapılanmaya isyan ettikleri lu) en temel hastalıklarından birini çok nettir. İşe tanrı adına zihniyet sorguoluşturmaktadır. Bu anlamda diyebililamasıyla başlayan bu kişiliklerin giderek alriz ki pozitivist sosyolojinin en temel hasternatif bir zihniyet yapılanmasına ulaşmaları yeni bir talığı, zihniyetin toplumsal gelişmedeki rolünü toplum projesine ulaşmaları olup, toplumsal gelişmede doğru ortaya koyamamasından kaynaklanmaktadır. belirleyici ve sürükleyici bir rol oynamalarına yol açmıştır. Bu zihniyet çalışması yürütmelerinden kaynaklanAlt yapı mı üst yapı mı? maktadır. Zira toplumsal gelişme öncelikle zihniyette ya- Tarihsel toplumun gelişiminde bilimsel-teknik ilerlemeşanmaktadır. Yeni bir toplumsal yaşam biçimi toplumun nin rolü yadsınamaz ancak bu kendi başına tekniğin zihniyetinde kabul gördüğü, uygun araç ve yöntemlere bir dönüşüme yol açacağı anlamına gelmez. Buna pakavuşturulduğu, kadroları ve öncülerini yarattığı ve es- ralel olarak zihniyet çalışmasının devreye girmesi gekiyen zihniyet ve toplum sistemlerine karşı başarılı bir rekir. Eski düzenin aşılması ve yeninin uç göstermesi mücadele yürüttüğü oranda kalıcılık kazanmaktadır. yeni bir zihniyet formunun ortaya çıkmasını gerektirir. Toplumsal yaşama damgasını vuran zihniyet yapılanmasının çözülmeye ve meşruiyetini kaybetmeye başlaması çoğunlukla alternatif bir zihniyet yapılanmasının oluşumu ve meşruiyet kazanmasına paralel gerçekleşmektedir. Kendiliğinden aşılma durumu söz konusu değildir. Yeninin mücadelesi ve toplumsal onay alması

47

Toplumsal sistemlerin kaderi öncelikle zihniyet alanında tayin edilmektedir. Tarihsel toplumun gelişimine bir göz attığımızda zihniyet çalışmasına dayanmayan, zihniyet savaşının ürünü olmayan hiçbir toplumsal sistem göremeyiz. Yeni zihniyet yapılanmasının oluşumu bir çocuğun rahme düşmesine benzetilmekte-


Özgür Halk dir. Buna göre sağlıklı bir doğuş ve büyüme öncelikle rahimdeki şekillenmeyle belirlenmektedir. Bu diyalektik gelişmeyi yaşamayan hiçbir toplumsal sistem var olamamış, kurgu ve proje olmanın ötesine geçememiştir. Rahimdeki şekillenmenin ve buna bağlı olarak doğuşun sakat olması nasıl ki, o insanın ömür boyu sakat kalmasına yol açıyorsa zihniyet yapılanması eksik ve sakat olan toplumsal sistemler de yaşadıkları müddetçe sakat olmaktadır. Bunun reel sosyalizm örneğinde görüldüğü üzere en kötü biçimde geriye dönüşlerle, reddettiğine benzeşmekle sonuçlandığı ortadadır. Dolayısıyla her toplumsal sistemin gücü, dayandığı zihniyet yapısıyla direkt bağlantılıdır. Toplumsal sistemlerin oluşumunda zihniyetin oluşumu üstyapının kurumlaşması ya da beynin oluşması olarak değerlendirilirken, üretim araçlarının ve ilişkilerinin temel rol oynadığı ekonomik kurumlaşma, ya da altyapının kurumlaşması el-ayak ve diğer organların oluşması olarak değerlendirilmektedir. Bu değerlendirme doğadaki düzenin toplumsal doğa için de geçerli olduğuna dayanan felsefi anlayıştan kaynaklanmaktadır. Sosyolojinin gelişen çözümleme düzeyi, bu anlayışın doğruluğuna ilişkin güçlü kanıtlar vermektedir.

Aralık-Ocak 2015

giderek toplumların maddi yapılarında da değişimlere yol açmaktadır. Elbette zihniyetteki değişim toplumun maddi yapıyla bağlantılı gelişmektedir ama, her zaman da zihniyetteki değişim önde gitmektedir. Ne kadar güçlü, yenilikler içeren, bütünlüklü, tutarlı ve iddialı bir zihinsel gelişme yaşanıyorsa ekonomik ve sosyal gelişmeler o denli çok yönlü ve kapsamlı olmaktadır. Marksizm’in alt yapı, üst yapı tanımlaması ve toplumsal değişimde alt yapıya başat rol vermesi önemli bir formülasyondur. Birçok düşünsel gelişmeye ve tartışmaya yol açmış, birçok devrimsel harekete yön vermiştir. Fakat günümüzde yaşananları tanımlamaya, gelişmelere yön vermeye yetmemiştir. Bu nedenle Önder Apo, bu yaklaşımı tümden reddetmemekle beraber yetersiz bulmuştur. Bu yaklaşım geçmişte çok şematik hale getirilmiş, üretim araçları, üretim güçleri, objektivite, maddi yapı her şeyi belirleyen olarak konulmuştur. Zihniyet alanının (Felsefe-ideoloji-siyaset-kültür, vb.) toplumsal gelişme üzerindeki etkisi tam görülememiş ve tali planda ele alınmıştır. Dolayısıyla “alt yapı üst yapıyı belirler” denilerek geçilmiştir. Bunun doğru olmadığını hem toplumsal gelişmeler hem de bilimsel gelişmeler ispatlamıştır.

Zihniyette

Önder Apo, Marksizm’de toplumToplumsal sistemlerin doğuşunda, gelişme sal gelişmede alt yapının esas gelişmesinde alt yapının (üretim yaratamayan, alınmasının, gelişmelerin buna araçları, üretim güçleri, teknik, derinleşemeyen, yeni göre tanımlanmasının doğru vb.) yani maddi gelişmelerin ve yeterli olmadığını, bunun önemli bir etkisi olmaktadır. toplumsallığı tüm yönleriyle son derece ekonomist, madAncak zihniyet alanında yaşasistemin sınırlarını aşan bir diyatçı bir bakış açısı olduğunan değişim ve gelişimin de içerikte tanımlayamayan hiç nu, rasyonaliteye dayandığını belirleyici bir etkisi bulunmakbir çıkış ne devrimsel bir değerlendirmiş ve bu görüşü tadır. Üst yapı diye ifade edilen adım yaratabilmiş ne de yetersiz bulmuştur. Bunun tarihzihniyet alanı, alt yapı tarafınyeni bir toplumsal sel toplumun gelişmesinde zihdan belirlenen bir alan değildir. sisteme yol niyetin rolünü önemsizleştirdiğini Tersine kendi gelişimi içinde ortaya açmıştır. ifade ederek eleştirmiştir. Mücadele çıkan, tarihsel süreci olan ve birbiripratiğimizin de çok net gösterdiği gibi, ne eklenen bir gelişme alanıdır. Özgürtoplumsal gelişmede zihniyet alanı en az lük paradigmamızda zihniyet alanı daha ekonomik-sosyal alan kadar önemlidir. Zihniyette önceliklidir. Çünkü maddi etkileşim gücüyle bile gelişme yaratamayan, derinleşemeyen, yeni toplumsal- oluşsa yine de yön verici olan zihniyettir. Yani yeniye lığı tüm yönleriyle sistemin sınırlarını aşan bir içerikte dair bir aydınlanma olmadan, bu bir bütünlük kazantanımlayamayan hiç bir çıkış ne devrimsel bir adım ya- madan bir sistem ortaya çıkarmadan insanın bilinçli, ratabilmiş ne de yeni bir toplumsal sisteme yol açmıştır. planlı, sistem yaratan eylemi ortaya çıkmamaktadır. Alt yapı üst yapıyı ne kadar belirler? Düşünceyi sadece mekanik bir bakış açısıyla maddi olanın yansımasıymış gibi değerlendirmek doğru değildir. Kuşkusuz her şey düşünceyle ifade edilebilir, bununla sınırlıdır diyemeyiz. Bu ikisinin bütünlüğünü diyalektik birliğini ve içiçeliğini görmek gerekir. Bu bakımdan tarihsel toplumun gelişiminde zihniyetin temel ve önemli bir yeri vardır. Her zaman değişim ve gelişme öncelikle zihniyette ortaya çıkmaktadır. Toplumsal yapılarda yeni düşüncelerin gelişmesi, ret-kabul ölçülerinin farklılaşması, doğru-yanlış, iyi-kötü ayrımlarının yeniden tanımlanması, istek ve ihtiyaçların değişmesi

Geçmişin birçok inanç ve düşünce sistemini tehlikeli kılan, sahip oldukları zihniyet kalıplarıdır. Bu sadece geçmişte kalmış bir olgu da değildir. Keza salt egemenlerin bir özelliği olarak da ele alınamaz. Bu nedenle kimi sistemler kendi zihniyet ve dogmalarının esiri olmaktan kurtulamamışlardır. Değişimi başaramayıp çözülen reel sosyalist sistem bu konudaki en çarpıcı örnektir. Değişim zihniyet, vicdan ve toplumsal örgünün, diyalektik bağ içerisinde ele alınıp çağsal gelişmelere uyarlanmasıdır. Bu olgu çoğunlukla içseldir. Değişim-dönüşüm diyalektiği özgürlükçü bir zihniyet temelinde topluma ulaştığı oranda gelişmeye yol aç-

48


Özgür Halk maktadır. Burada başarıyı belirleyen yeni zihniyet çerçevesinde ortaya çıkan ortak akıl ve irade olmaktadır. Toplumsal doğuşun gerçekleşme şansı Günümüzde kapitalist modernist sistem, zihniyeti oluşturan felsefe-ideoloji-politika-ahlak-kültür gibi olguların gereksizliğini yoğun bir propaganda temelinde işleyerek, zihniyet alanını kötüler ve topluma kapatırken; kendi zihniyet yapılanmasını, kendi yaşam felsefesini, kültürünü, politikasını ve ahlakını hakîm kılmaya çalışmaktadır.

Aralık-Ocak 2015

min denetimine alınması tam da bununla ilgilidir. Oysaki bölgemiz Ortadoğu’da yeni bir zihinsel hamlenin ve çıkışın hem büyük bir tarihsel arka planı ve mirası vardır, hem de maddi koşulları yeterlidir. Her bakımdan güçlü bir toplumsal doğuşun şansı söz konusudur.

Dolayısıyla yeni zihniyet yapılarının doğuşu bir zorunluluktur. Sorun ne teknik koşullarla, ne de ekonomik, sosyal ve siyasal koşulların olgunlaşması veya çürümesiyle ilgilidir. Tüm alanlarda olgunlaşma ve çürüme fazlasıyla yaşanmaktadır. Daha da önemlisi, yeni doğuşlar için teknik temel ve düşünsel birikim hiçbir dönemle Sistem, toplumsal mücadelelerde temel dakıyaslanmayacak kadar elverişlidir. Diğer bir yanağın zihniyet alanı olduğunun bilindeyişle, yeni tarihsel çıkış için objektif kocindedir ve yoğun bir zihniyet çalışşullar yeterlidir. Dünyanın en yoksul, ması yürüterek ayakta kalmaktadır. Kapitalist en ezilmiş, en baskı altındaki, madKapitalist modernitenin gücü ne di alt yapısı en zayıf ülkesi Kürmodernitenin gücü ne ekonomik yaratıcılığında ne de distan’da Demokratik Uygarlığın ekonomik yaratıcılığında askeri gücündedir. Zihniyet alaön adımları atılmaktadır. Bunun ne de askeri gücündedir. nında geliştirdiği taktikler ve başarısı kadar başarısızlığı da Zihniyet alanında geliştirdiği tekniklerle yine zihniyet alaöncelikle zihniyet alanında yataktikler ve tekniklerle yine nına hükmetmede yakaladığı kalanan gelişmeye bağlıdır. Kadüzey ile ayakta kalmaktadır. zihniyet alanına hükmetmede pitalist modernite tüm alanlarda yakaladığı düzey ile ayakta derin bir krizi yaşamasına rağMevcut zihniyet yapıları toplumkalmaktadır. men ayakta kalmasını, zihniyet sallığımızın karşı karşıya kaldığı savaşını doğru ve yetkince yürüteen hayati sorunları bile tanımlama meyen demokratik uygarlık güçlerine gücü gösterememektedir. Bu açıdan borçludur. Bu durum zihniyet savaşınsisteme ait zihniyet yapılarının yeniden daki sığlıktan, parçalılık ve eklektizmden, gözden geçirilmeleri ve aşılmaları gerekir. sistemsizlik ve tutarsızlıktan, teslimiyet ve yozlaşDevletçi uygarlığın kapitalizm somutundaki bunalımı madan ileri gelmektedir. Dolayısıyla çözümlenmesi geher alanda derinleşerek sürerken, sağlıklı bir zihniyet çalışması yürütülmediği için başarılı ve sonuç alıcı bir reken ilk iş, zihniyette derinlikli ve bütünlüklü, sistemli toplumsal mücadele süreci yakalanamamaktadır. Orta- ve tutarlı, direngen ve net bir doğuşu gerçekleştirmektir. -Sondoğu’da Arap baharı olarak adlandırılan sürecin siste-

49


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

Ölümden Bir Korkum Yok Reşit Serdar

1996 yılının sonunda Gabar’dan Haftanin’e yeni gitmiştik. 1997 baharında Haftanin sınırında Kela Spi ile Şivan ve Bêzenik tepelerinde tabur olarak konumlanmış, Türk ordusunun Güney’e operasyon yapma ihtimaline karşı hazırlık yapıyorduk. Hazırlıklarımız, kanal ve mevzi yapmak, erzak ve cephaneyi araziye dağıtmak biçiminde gerçekleşiyordu. Mart ayından itibaren düşmanın gelebileceği yerlere, o yüksek zozanların tepelerine iki metreye varan karları kazarak mevzi, kanal yapıyor ve tuzaklı mayınlar döşüyorduk. Mayıs ayının ikinci haftasında operasyon çıktı. Bu, beklediğimiz bir şeydi. Buna hazırlıklıydık fakat hesaba katmadığımız güç KDP olmuştu. Türk devleti KDP ile işbirliği yaparak onu da ortak operasyona katmıştı. Buda yaptığımız bazı planlamaları sabote etti. Çünkü biz ağırlıklı olarak Kuzeye göre mevzilenmiş ve Güneye karşı fazla tedbir almamıştık. Bu yüzden KDP, Derkarê boğazından gelerek çok rahat Haftanin alanına girdi ve Xantur tepesine yerleşti. Bu sırada bizim tabur Şîvan ve Bêzenik tepelerinde çatışıyordu. Arka tarafımızda KDP olunca biz bir kademe daha kuzeye çekilmek durumunda kaldık. Elimizdeki tepelere Partizan ve Qesrok boğazında pusular attık. Ben kendim de bir grup arkadaşla bu pusu gruplarımızın savunmasındaydım. O zaman bazı azılı çeteler en önde yürüyerek Türk ordusuna öncülük yapıyordu. Bir asker kolu Şivan tepesinden kendini bırakıp, Qesrok tepesine çıkmak istediği sırada arkadaşlar vurdular. Üstüne gidip silahlarını kaldırdılar. Ardından pusuya düşen askerleri de vurdular. Ancak askerlerin hepsi pusu alanına girmediği için, pusu grubu geri çekildi. Bu defa savunma grubu olarak biz devreye girdik. Ağır silahlarımızla bir süre askerlere ateş ettik. Fakat yerimiz onların bulunduğu yere göre biraz alçak olduğu için onların bir kısmı mevzilenerek bize ateş ettiler. Bir süre karşılıklı çatışma devam etti. Pusu atan arkadaşlar denetimden çıktıktan sonra oradan çekilmek istedik. Bunun için yanımdaki dört arkadaşı mesafeli göndermeye başladım. Yanımda manga komutanı Eylem ve başka bir arkadaş kalmıştı. En son Eylem arkadaşa “ben biraz geri gideyim, sizi savunacak pozisyon aldığımda, siz de benim çekildiğim yere, geriye doğru gelin” dedim. Ancak geri çekileceğimiz yer çok açıktı. Üç-dört metre kadar bir mesafe vardı. Askerler bizi görebiliyordu. Orayı geçerken çok hızlı ve dikkat ederek geçmek gerekiyordu. Ben silahımı alıp

geri çekilmeye çalıştığımda Eylem arkadaş kendi yerini bırakıp başka bir yerde mevzilendi. Ben “orası daha iyiydi, neden yerini değiştirdin” diye sordum. Bana, “sen bizim komutanımızsın, seni korumak zorundayım. Sana bir şey olursa, bölüğümüz bu operasyon içinde komutansız kalırsa iyi olmaz” dedi. Ben o tehlikeli yeri geçtikten sonra, onları savundum, onlar da sağlam geldiler. KDP ve Türk ordusu bütün Haftanin alanını ele geçirdiği için çatışma ve manevra alanımız daralmıştı. Bu durumu daha önce düşünmüş olmamızdan dolayı Haftanin alanını bırakmayacaktık. Alanda saklanarak doğacak fırsatları değerlendirecek, askerlerin tuttuğu tepelere saldırı eylemleri yapacaktık. Üç gün süren çatışmadan sonra uygun bir yere gidip saklandık. Yaklaşık on gün kadar orada kaldık. Türk ordusu bu arada alanın bütün stratejik tepelerine yerleşmişti. Onların hareket tarzını ve taktiğini biraz takip etmeye ve anlamaya çalıştıktan sonra gördük ki, Türk ordusu bizi bulup imha etmek için sabahtan arazi arama ve tarama faaliyeti yapıyor ve öğleden sonra tepeye çekiliyor. Bu yüzden biz yeni bir planlama yaparak, gece için Partizan tepesine saldırı kararı aldık. Bu amaçla üç gün boyunca tepenin keşfini yaptık. Şehit Partizan tepesinde bir taburluk askerin yerleştiğini tespit ettik. Biri geniş ve düz, biri dar

50


Özgür Halk ve daha yüksek olan bu iki başlı tepenin yüksek olan ucuna saldırı, geniş ve düz olan ucuna da taciz eylemi yapmayı planladık. Düzenlemeleri de buna göre yaptık. Eylem arkadaş düzenleme sırasında saldırı grubuna katılmak için çok ısrar etti. Ben onun eyleme katılmasına taraftar değildim. Çünkü geçen yılsonunda yapılan Kıryareş kuşatmasında yaralanmıştı. Ağır yaralandığı için kış süreci boyunca tedavi görmüş ve tedaviden sonra bizim tabura gelmişti. Baharda yapılan bütün operasyon hazırlıklarına, daha tam iyileşmemiş olmasına rağmen çok aktif katılmıştı. Bu yüzden kimse onun, o haliyle saldırı eylemine gitmesinden yana değildi. Ama çok ısrar ettiği için kendisine, “saldırı olmaz ama savunma grubunda yer alabilirsin” dedim. Bu temelde savunma komutanı Eylem arkadaş oldu.

Aralık-Ocak 2015

arkadaşı alın çekilin” dedim. Grup geri çekilinceye kadar savunma grubu çatışmayı uzatmak zorunda kaldı. Sonra biz de yerimizi bırakıp aşağıda buluştuk. Ramazan arkadaşı aşağıya indirdik. Geliyê Pisaga denen noktamıza ulaşmadan Ramazan arkadaş yolda şehit düştü. Geçici bir başka noktamız vardı. Biz bu noktaya ulaştığımız zaman, önceki noktada bıraktığımız arkadaşlarında buraya geldiğini gördük. Sayımız böylece seksen-doksana kadar çıktı. Arkadaşlara, “siz niye noktayı bıraktınız” diye sorunca bana, bölge komutanın talimat verdiğini söylediler. Türk ordusu çekilme yerimizi tahmin ettiği için, bulunduğumuz vadiye havan topları atmaya başladı. Arkadaşları kayaların arasında saklayarak havan saldırısından korumaya çalıştık. Havan atışları biraz kesilince Ş. Ramazan arkadaşın cenazesini sakladık. Askerlerin üzerinde kaldırılan silahları sağlama aldık. Gece vadiden çıkmaya karar verdik. Çünkü yerimiz deşifreydi. Toplar tümden kesilince hemen çıktık. Yolumuz uzundu.

Yanına ağır silahlarımızdan iki BKC ve iki Bisivig dört Kleş ile sekiz arkadaş verdik. Ben de koordine olarak yanlarındaydım. Saldırı grubu planlanan tepeye sızma yaptı ancak o tepe boş çıktı. Bu durumda savunma grubu olarak boş çıkan tepeye yerleşip orayı savunma yeri olarak belirledik. Biz yerimize yerleştikten Gece boyunca varmak istediğimiz yere ulaşamadığısonra saldırı grubu, askerlerin bir tabur güç olarak mız için bir yerde durmak zorunda kaldık. Arkadaşlara konumlandığı geniş tepeye sızmak için çıktı. Çok oturun bekleyin dedim. Bütün arkadaşlar oturdular. gizli mevzilerin önüne kadar yaklaştıkları Ben öndeydim, benim önümde de öncülesırada askerler onları fark ettiler. Ancak rimiz vardı. Bu arada Eylem ve Selim bulunduğumuz yüksek tepeden saarkadaş yanıma geldiler. Saate bakvunma grubumuz hemen askerleri tım, sabaha bir saat vardı. “çatışKendi içimde, vurarak arkadaşları korudu. Bu mamak için nereye gidebiliriz” “bir insan şehit düşmek çatışma sırasında sızma grubu birlikte düşündük, birbirimize mevzileri yoğun olarak bombadanıştık. Tam bu sırada birkaç üzereyken bile hayıflandığı ladı. Arkadaşlar, ilk sırada buadet obüs topu birden tam aratek şey, kendi yaşamı değil, lunan yedi mevziiyi düşürdüler. mıza düşerek patladı. Sağımda sömürgecilikten yeterince B-7’lerle çadırları vurdular. Asve solumda bulunan Eylem ve intikamını alamaması oluyor” kerler neye uğradığını şaşırdı Selim arkadaşlar yere düştüler. dedim. Bu bana göre soylu ve savunma sistemleri alt-üst Grubun en arka tarafına, Eleniş bir duyguydu. oldu. Böylelikle ne yapacakladeresinin yakınına bir top düşrını bilemediler. Ancak tepenin tü. Xebatkar arkadaş denk gelen bir uzantısında bulunan askerler şarapnel parçası sonucu birkaç atış alanlarımızın dışında kalmıştı. dakika içinde şehit düştü. Eylem arOradan savunma yerine ateş açılıyordu. kadaşın da iki ayağı koptu. Herhalde askerler görüntümüzü almış oldukları için topları Ben eylemi koordine etmeye çalışırken, Eylem arkadaş bu kadar isabetli atmışlardı. Sabah olmak üzereydi. da mevzilendirdiği kendi grubunun mevzilerini dolaşa- Askerler, Xantur’dan kendini bırakıp Geliyê Pisaga’ya rak arkadaşları kontrol ediyordu. Bunu yaparken fazla doğru geliyordu. Kendimizi orada bulunan bir deredikkat etmeden, eğilmeden dolaşıyordu. Bazen de ağır nin içine attık. Bir süre derede ilerleyerek saklandık. silah kullanıyor ve başını mevziinin üstüne kaldırarak çatışıyordu. Bu da onu askerlere hedef haline getiri- Ş. Çiya arkadaş yanına üç arkadaş alarak gidip Xeyordu. Onun bu durumuna kaç defa müdahale ede- batkar arkadaşın cenazesini kaldırdı. Selim ve Eylem rek uyardım. Ama yine de fazla dikkat etmiyordu. Öte arkadaşları da yanımızda götürüp suyun karşı tarafına yandan, saldırı grubu tepede Türk askerlerinin belini geçirdik. Kayaların altında uygun bir yere yerleştirdik önemli oranda kırdı. Takım komutanı Ramazan Goyi ve yanına da bir kadın arkadaş verdik. Arkadaşların arkadaş öncülüğünde birçok tepe ve mevzi düşürdü- toprağa dökülen kanlarını da askerler görmesin diye ler. Artık tepe genişlediği ve kontrol edilmesi zorlaştığı temizledik. Gündüz olduğu için artık o derede kalmaiçin savunmasız bir biçimde bir mevziinin üstüne giden mamız gerekiyordu. Öte yanda dere içinde bir şey olRamazan arkadaş, öndeki askerlerin ateş açması so- duğunda kendimize mevzilenecek ve çatışacak yerler nucu başından yaralandı. O yaralanınca gruba, “dü- bulmam, bunun için de dolaşmam gerekiyordu. Gitmeşürdüğünüz mevzilerdeki silahları kaldırın Ramazan den önce yaralanan takım komutanımız Selim ve Ey-

51


Özgür Halk lem arkadaşların yanına gittim. Selim arkadaşa “ben gidiyorum, gitmeden bir şey söylüyor musun” dedim. Bana “yok, bir şey belirtmiyorum, arkadaşlara iyi bak” dedi. Aynı şeyi Eylem arkadaşa da sordum. “Arkadaşları mevzilendireceğim ama rahat olun, askeri yanınıza yaklaştırmayacağız” dedim. Eylem arkadaşın, bana cevabı aynen şöyle oldu. “Benim ölümden bir korkum yok, ama çok ısrar etmeme rağmen sen, beni saldırı eylemine göndermedin ya, o içimde bir yara olarak kaldı. Türk ordusunun yaptıkları karşısında intikamımı alamadım. Şimdi içimde kalan bu yarayla şehit düşeceğim. Oysa bu biçimde bir şahadeti istememiştim. Şahadetim olacaksa bir saldırıda olsun istemiştim.” Eylem arkadaşın bu söyledikleri beni çok etkiledi. Kendi içimde, “bir insan şehit düşmek üzereyken bile hayıflandığı tek şey, kendi yaşamı değil, sömürgecilikten yeterince intikamını alamaması oluyor” dedim. Bu bana göre soylu bir duyguydu. Onurlu bir ölümle yüz yüze olan bu yoldaşlarımla vedalaşıp oradan ayrıldım. Arkadaşları mevzilendirdikten sonra, derenin yol veren girişine kendim mevzilendim. Eylem arkadaşların kaldığı kaya altı bir yerdi. Herkesi uyararak “Kimse hareket etmesin, asker geldiğinde ben kurşun sıkmayana kadar kimse kurşun sıkmayacak” dedim. Bu temelde mevzilenip bekledik. Gündüz olunca baktık, asker hareket ediyor. Xantur tarafından kendini bırakıp mevzilendiğimiz dere yamacının üst tarafındaki kayalıkların üstüne kadar geldi. Orada M-G3’ü kurdu ve beklemeye başladı. Sonra Partizan tepesinden de bir kol kendini bırakıp havanların ilk atıldığı ve arkadaşların yaralandığı yere geldi. Orayı kontrol ederek kan izlerini buldu. Etrafı aramaya başladılar ancak bizim saklandığımız küçük dereye gelmediler. Çünkü biz çekilirken suyun içinden yürüyerek dereye çekilmiş ve izlerimizi kaybettirmiştik. Bu yüzden bizi bulamadılar. Saat öğleden sonra dört civarında asker geri çekildi. Ama çekildiği ana kadar, gün bizim için öyle uzamıştı ki yüreği ağzında, ölümle kalım arasında bir gün beklemek, sanki bir aylık bir zamana bedeldi. Zaman

Aralık-Ocak 2015

o kadar durağanlaşmıştı. Türk ordusunun çekilmesinden sonrada görüntü vermeyelim diye yerimizde kaldık. Akşam karanlık çökmeden yerimden çıkıp yaralı arkadaşların yanına ulaştım. Gülnaz arkadaş yanlarındaydı ama arkadaşlar şehit düşmüştü. Arkadaşların cenazelerini orada sakladık. Sonra o gece çıkıp başka bir yere giderek kendimizi daha sağlama aldık. Sonraki gün toplantı yaptık. Operasyonlar devam ediyordu. Eylem ve Selim arkadaşı yitirmiştik. Ş. Ramazan ve Xebetkar’dan sonra onları da yüreklerimize gömdük. Birlikte kaldığımız süre içinde hiçbir fedakarlıktan çekinmeyen, yoldaşlarına hep moral ve destek olan ve tehlikeli anlarda kendini yoldaşlarının önüne atan Eylem arkadaş küçük yaşta 1993 yılında örgüte katılmış ve parti kültürü ve ahlakıyla bir kişilik kazanmıştı. Yaşamda çok yapıcı, olgun ve ölçülüydü. O genç yaşında çok şey görmüş, yaşamış ve bu, onu olgunlaştırmıştı. Her zaman konuşmazdı. Konuşunca, konuşmaları ağır ve içerik olarak anlamlı olurdu. Daha on sekiz yaşındayken manga komutanı olmuştu. Şahsında taşıdığı ve yaşamda pratikleştirerek başardığı birçok olumlu ve militan özellikleriyle kendini savaşta da kabul ettirmiş ve kendi şahsında kadının eksik ve güçsüz bir varlık olmadığını kanıtlamıştı. Bizim o dönem kadına karşı yaşadığımız önyargılarımızla kadını küçümseyen yaklaşımlarımızın ne kadar yanlış olduğunu fark etmemizi sağlamıştı. Yaşamda örgütçü ve yoldaşlarına destek veren değerli bir yoldaş olarak Eylem, Ramazan, Xebatkar ve Selim arkadaşların şahadetleri beni çok etkiledi. Sümürgeciliğe karşı daha büyük ve sonuç alan eylemler yapma arayışına sürükledi. Öte yandan mücadelemize, şehitlerimizin özgürlük davasına her anlamda sıkı sarılmamızın gerekçesini daha da güçlendirdi. Bu şehit yoldaşlarımın gerçeklikleri, özellikle Eylem arkadaşın yaşamı ve yoldaşlarını anlama çabası ve yaşamda tutarlı ve soğukkanlı, savaşta çok sıcak ve hep en önde olan cesaretli duruşu bizim için her zaman örnek oluşturan bir hakikat oldu.

52


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

Uğurlar Olsun Dağların Anası Anı Dêrsim soykırımının son tanıklarından ve PKK’nin kurucu kadrolarından Ali Haydar Kaytan yoldaşın annesi Gülizar Kaytan, hayata gözlerini yumdu. Gülizar ananın 85 yıllık yaşamı aynı zamanda PKK ve Dêrsim tarihinin de bir özeti. Henüz 8 yaşında iken tanık olduğu 1938 soykırımında annesini kaybeden Gülizar Kaytan, ailesiyle birlikte Kayseri’nin Develi İlçesine sürgün edilir. Ancak Kaytan ailesi, köklerinden koparılmayı ölümden yeğ tutmaz ve sürgünden 9 yıl sonra tüm tehlikelere rağmen topraklarına geri döner. İlk grup döneminden itibaren diriliş öyküsünün kahramanlarından biri olur Gülizar Ana. Hem Gülizar Ana hem de Kaytan ailesinin diğer fertleri ilk günden itibaren mücadelenin içinde yer alır. Ali Haydar Kaytan’ın dışında üç çocuğu daha PKK saflarına katılır. 1984 yılında Gülizar Ana, “PKK’ye yardım yataklıktan” tutuklanır ve Erzurum Cezaevi’nde 9 ay hapis yatar.

kındır. Yüzbaşı mı binbaşı mı bir muhtarı çağırıp kadın

Sayısız kez gözaltına alınan Gülizar Ana, 1994 yılında

getirmesini istiyor. Muhtar Demirhan aşiretine söylü-

bir kez daha tutuklanarak Malatya Cezaevi’nde tutulur.

yor. Aşiret geliyor o gece karakolu yakıyor. Askerlerin hepsini de yok ediyorlar. Bir de Kutuderesi köprüsünü

Gülizar ananın dilinden hayat hikayesi

yakıyorlar. Ondan sonra eylemler başladı.

İki tutuklama, sayısız soruşturma ve baskılar onu da sürgün yaşamaya mecbur kılar. 1996 yılında yurtdışına çıkar. Ta ki, PKK saflarındaki oğlu Hayati Kaytan Su-

Asker bizim köye saldırdı. Annem, ben ve iki küçük çocuk biz kaçtık. Lola Kemerê Kefî diye bir mağara vardı. Oraya gittik. Teyzem “Mistan köyüne gidelim” dedi.

riye’den Türkiye’ye teslim edilinceye kadar. Ağır hasta

Oraya gittik. 6 gün 6 gece mağarada kaldık. Aşağıda

mahpuslar listesinin üst sıralarında yer alan Hayati

dere vardı. Bir çeşme vardı. Annem gitti. Bizim köyden

Kaytan’ın cezaevinde yaşadığı sağlık sorunları ardından Gülizar Ana, oğlunu yalnız bırakmamak için Türkiye’ye gidip gelmeye başlar. Türkiye’ye geldiğinde Bursa ve Konya’da bulunan kızlarının yanında kalan Gülizar Kaytan, Konya’nın Ereğli İlçesindeki kızı Gülşen Kay-

bazı aileler de vardı. Orada da dedelerin eşyaları vardı. Haftalarca sürdü böyle. Sonra “Asker çekilmiş” dediler. 10 Kasım’dı. Bir adam geldi ve “Atatürk ölmüş” dedi.

tan’ın yanında hayata gözlerini yumdu.

Köye geldik. Amcam geldi. Ekinler yanmış. Avucuyla buğday başaklarını eledi. Buğdayını bize verdi.

Dêrsim’in Hengirvan köyünde dünyaya gelmişim. Babam 8 yaşında beni yazmış. Dêrsim önce bağım-

1951 yılında evlendim. 26 Mart 1952’de Ali Haydarım

sızdı zaten. 35’te asker geliyor. 36’da kışla yapıldı.

doğdu. Ali Haydar altı aylıkken yasak mıntıkayı aşıp

Asker doldu. 36’da bir şey olmadı. Halka fazla zulüm

köyümüze gittik. Gittik ama evler yıkılmıştı. İyi ki o

olmadı. 37’de Tulük karakolu yapıldı. Demirhan’a ya-

53


Özgür Halk sene şansımız vardı da kar fazla yağmadı. Ali Haydarım büyüdü. İlkokulu bir Ermeni arkadaşın evinde, Nazimiye’ye bağlı Hakis köyünde okudu. Sonra imtihanı kazandı ve orta ve liseyi de Erzurum’da okudu.

şadıklarımızı anlatıyordum.İlk Kemal Pir geldi. Konuşuyorlardı odada. “Yunanlılar Türkleri böyle yapıyorlar” dedi. Ben de, “Oğlum onlar daha fazlasını yapıyorlar. Kadınların karınlarını süngü sokup bebeklerini oynayıp atıyorlardı” dedim. “Anne biliyor musun bu arkadaş Türk’tür” dedi. “Türk olsun. Ben

O dönemde dört kız, iki oğlumuz daha oldu. Ali Haydar, 1970-71 döneminde üniversiteyi kazandı ve İstanbul’da hukuka kaydını yaptırdı. Eve geldi ve “Hayırsız oğlun hukuku beğenmedi. Siyasalı istiyor” dedi. Ankara’da okumaya başladı.

doğru söylüyorum” dedim. Bir defasında itirafçı Kemal Gündüz’ün kardeşi vardı. Silah alıp geliyor. Çatışma çıkıyor ve yaralı yakalanıyor. Ali Haydar, “Hele bir git. Onlar kim, haber al” dedi. Korku bilmiyordum. Gittim. Üç köpeğimiz vardı. Ekmek aldım

Ankara’dan dönünce, “Anne bizim bir arkadaşımız var. İsmi Abdullah. Çok akıllıdır. Devrim yapacağız” dedi. Biz de her şeyi çocuklarımıza anlatıyorduk. Şehit

o köpeklerle birlikte. Ormandan köye gittim. “Pusuya düşen kimdir” dedim. Sabah söktü babasının çiftesiyle birlikte geliyorlar. Ormandan gidip Ali Haydar’a ulaştım. Mağaradaydım. “Anne gidiyorum. Yarın gelirim” dedi.

düşenleri, kemikleri... Yaşadığımız bütün acıları

12 Eylül’den önce devletin hem köyümüze

dile getiriyorduk. Devrim yapacaklarına başlarda inanmıyordum ama destek veriyordum Ali Haydar’a. İkinci sene arkadaşlar geldi ve “Ali Haydar fazla ders çalışmıyor” dediler. Babası kızdı. Kız kardeşine, “Gömleğimi yıka. Sabah gideceğim” demiş. Babası çok sinirliydi. Ayağına kapandım. “Oğluma kızma. Oğlum kendine

Aralık-Ocak 2015

hem de evimize baskınları çok oldu.

Bir gün askerler köye geldiler. “Ali 1984 yılında Haydar askerimizi vurmuş” dediler. Gülizar Ana, “PKK’ye Köylülere işkence yaptılar. “Köyyardım yataklıktan” lülere zulüm yapmayın. Gelirse tutuklanır ve Erzurum Cezaevi’nde 9 ay hapis yatar. eve gelir, gider” dedim. “Halka Sayısız kez gözaltına alınan acıyor musun?” dedi. “Tabii Gülizar Ana, 1994 yılında acıyorum” dedim. Benimle kızı bir kez daha tutuklanarak götürdüler. Kızı bir odaya, beni Malatya Cezaevi’nde bir odaya koydular. Bizim köyün tutulur. muhtarı geldi, beni çıkarttılar.

bir şey yaparsa ben de kendimi öldü-

Yazın köyümüzün etrafını iki yıl üst üste

rürüm” dedim. “Onu çağır” dedi. “Oğlum, devrimi yapsaydı Koçgirî yapardı. Şêx Seîd yapardı. ’38 yapardı. Halk tutmayınca, işçiler yürümeyince öğrencilerle bir şey yapamazsınız” dedi. O da, “Baba, zaman gelecek işçiler de yürüyecek, halk da ayağa kalkacak. Daha iki oğlun var. Beni yok bil” dedi. Babası da ondan sonra karşı çıkmadı. Evimize Adıyaman, Malatya, Urfa’dan arkadaşlar geliyorlardı. Gün oluyordu 20 kişiden aşağı inmiyorlardı. Eğitim yapıyorlardı. Köyümüz dağın başındaydı. Güzel bir yerdi. Ayrıca herkes bizim fikrimizdendi. O zaman asker de fazla gelmiyordu. Davar da vardı, ekin de vardı. Bir gün herkes ekini biçmişti. Ali Haydar orağı aldı, geldi. Arkadaşlarla bir günde bitirdiler. Zevkle yaptılar. Söz açıldığı zaman arkadaşlara da Dêrsim’de ya-

sarıldı. Bayramda da öyleydi. Kum atsan yere değmezdi askerden. Askerler gidince akşamları da bizimkiler geliyordu. Sonra arkadaşları dışarıya çıkarma dönemi başladı. Bir öküzle bir inek sattık, 31 bine. O parayı verdik. Yolcu ettik ama inanmıyorduk çıkacağına. Haki Karer şehit düştüğü zaman haber geldi Dêrsim’e. Ali Haydar, “Ben İnsandım” şiirini yazıyor. Ali Haydar, Hamili Yıldırım Diyarbakır’da yakalandılar, Dêrsim’e getirdiler. O zaman okuyorlardı. Haci Yaşar diye zengin bir adam vardı. Sözü çok geçerliydi. Adam yardımcı oldu, bıraktılar. Ankara’ya götürüp bıraktılar. Geliyor Dêrsim’e. Polis, “Karakoldan davetiyen var” diyor. O, “Daha yeni geldim. Gelmem” diyor. Sürtüşüyorlar.

54


Özgür Halk

Aralık-Ocak 2015

Herkes polise tabak filan atıyor. Ali Haydar’a, “Kaç” diyorlar. Sol koluyla silah kullanıyordu. O polisin evinin önünden geçiyor. Polis, “Kanun adına teslim ol” diyor. Ali Haydar polisi vurdu. Sonra artık dağlardaydı. Ali Haydar gittikten sonra, “Ya Ali Haydar’ı getirin ya da buradan çıkıp gidin’’ dediler. Bizi Afyon’a sürgün ettiler. Afyon’da 1984’te amcan vefat etti. Biz Bursa’ya taşındık. O dönem bir grup arkadaş geldi. Grup ile görüştük. “Kızlar katılsın” demiş. Kızım hemşireydi. Tayinini Dêrsim’e aldı, ben de onunla Dêrsim’e döndüm. Deniz (Hayati Kaytan, Gülizar Ana’nın ikinci oğlu) Malatya’da okuyordu. Üçüncü sınıftaydı, 1989’da partiye katıldı. Geldiğimiz köye daha gerillalar gelmemişti. “Ne zaman arkadaşlar gelecek” diye bekliyorduk. Gece baktım köy sarılmış. Asker benimle tokalaştı. “Teyze kaç çocuğun var?” dedi.

mı?” dedi. “Ben Ana Fatma mıyım?” dedim. Biraz o güldü, biraz tercüman güldü. Dönünce Hüseyin’i

“3 oğlum, 4 kızım var” dedim.

çağırdım. Lise öğretmeniydi. “Hanımınla beraber istifa “Oğlan nerelerde?” dedi.

et” dedim. “Niye anne” dedi. “Abin PKK davasından yatıyor. Biri de dağda savaşıyor. Türk çocuklarına

“Biri öğretmendir. Gümüşhane’de. Ali Haydar Alman-

ders vermek bize ters düşüyor” dedim. İstifa etti. Polis

ya’da tutukludur. Biri de üniversitede okuyor” dedim.

peşine düştü, “yurt dışına çık” dedim. O çıkınca artık yapacağımı yaparım dedim.

“Gözün aydın oğlun kız kaçırmış. Kızın babası şikayet etmiş. Seni karakola istiyorlar” dedi.

Aydın, Bursa, Eskişehir ve Diyarbakır arasında gidip

Karakola gittik, polis bana, “Oğlunun nişanlısı, sevgilisi var mı” dedi.

geliyordum. Kuryelik yapıyordum. Bursa’daki arkadaşlar yakalandı. Çözüldüler. Gözaltında çıktılar. “Teyze hep seni soruyorlar. Burayı terk et” dediler. Nereye gideceğim? Benimle torunum Mazlum’un annesini

“Öyle bir şey yok” dedim.

aldılar. On iki gün gözaltında kaldık. Avukatımız Ali “Kızı görsen tanır mısın” dedi.

Demir’di. Bizden sonra kaza geçirdi, öldü. Benimle kızımı tutukladılar ve Erzurum Cezaevi’ne götürdüler.

“Tanırım” dedim.

Beş ay tutuklu kaldım. Kızım da 2 ay. 1994 sonunda beni tekrar tutukladılar.

Gittim, ağlıyorum. Bildim ki gitmiş. Kızın annesinin yanına gittim. Annesi telefon ettiklerini, gittiklerini, hafta

95 yılında cezaevinden çıktığımda arkadaşlar geldi ve

sonunda sınır dışına çıkacaklarını söylediğini anlattı.

“Gideceksiniz” dediler. İzmir üzeri Yunanistan’a geldik. O zaman Deniz Başkan’ın yanındaydı. Başkan, “Er-

Arkadaşlardan bir davetiye göndermelerini istedim

ken gönderin. Gelsin oğlunu görsün” demiş. Bir erkek

ve Almanya’ya gittim. Ali Haydar’ı cezaevinde ziyaret

pasaportuyla Suriye’de indim. Baktım Hamili Yıldırım,

ettim. Bir polis, bir tercüman vardı. Hayati’nin gittiğini

bizim Hüseyin ve Deniz. Heyecanlanıyorum, “Ne za-

söyledim. “Anne Hüseyin’i de gönder” dedi. “Oğlum

man oğluma sarılacağım” diyorum. Yukarı çıkarttılar.

sen bir tanesini aldın. Bir tane de benim olsun” dedim.

Yarım saat sonra Delil arkadaş geldi. “Bunlar niye seni

“Senin yanında hiç Ana Fatma kitabını okumadılar

bırakmıyorlar” dedi. Pasaport erkek pasaportu ve 35

55


Özgür Halk yaşında. Günlerden Cuma. Onların Pazar günü. Beni karakola götürdüler. Battaniye ve yiyecek göndermişler. Sabahleyin oradan oraya götürdüler. Biri geldi, Hafız Esad’a benziyordu. “Fuat benim arkadaşımdır” dedi. “Ağa” diye biri vardı. O geldi beni aldı kendi evine gö-

Aralık-Ocak 2015

kanın yanına geldiğimde her şey gözümden gitti. Hamili’nin, Deniz’in grubu gidecekti. Bir hafta orada kaldım. Ama Deniz’i göremiyordum. 160 kişiydi. “Deniz ile hiç konuşmamışım. Son gruba bırakın”

türdü. Sonra Delil gelip beni aldı.

dedim. Artık Hamili ile konuşmadım. Sabah Deniz’in

Gerillaların yanına gittik. Başkan içeri girdi. Yanına

dım. Sadece öptüm. Yolcu ettik. Başkan onları yolcu

oturtturdu. “Ne diyorsun? Bu savaşı durduralım mı

etti. Başkan, “Her birisi bir parça ettir. Yüreğimizden

devam mı edelim” dedi. “Tabii ki devam edeceksi-

kopuyor” dedi. Onun da gözleri doldu. Taşlara otur-

niz. Kanımızın son damlasına kadar. O kadar şehit-

duk. Sonra Hamili’yi yolcu ettik. “Teyze bana niye

lerimiz var” dedim. “Çocuklarına ne diyorsun” dedi.

küstün?”

grubu gidecek. Bağrıma taş bastım. Hiç ağlama-

“Çocuklar benim değil. Partinin çocuklarıdır” dedim. Sordu, sordu. Hep soruyordu. Annesini sordu. Bir ayağını kesmişlerdi. Ter içinde kalmıştım. Arkadaşlara döndü ve “Analar böyle olmalı” dedi. Türkiye’den çıkınca eşyaları, evimi, orayı düşündüm. Baş-

deyince

yüreğim

parçalandı,

sarıldım.

Geleceğimiz gün Başkan geldi. Bana bir elma ve bir avuç leblebi verdi. Gelirken o kadar ağlıyordum gözümden kan gidecek. Arabanın yanına gittik. Yolcu ettik. Geldik bu tarafa...

Gülizar Ana bir direniş tarihidir “Halkımıza başsağlığı diliyorum. Soylu direnişimizin ve kahraman kadınlarımızın diyarı Dersim, değerli bir kadınını, direnişçi, devrimci ve emektar bir anasını, Gülizar Kaytan’ı kaybetmiştir. Dersim katliamının canlı tanıklığını yapmış ve 85 yıllık yaşamına işkence, baskı, sürgün ve acıları olduğu kadar vefakâr bir direnişi de sığdıran Gülizar Ana, başlı başına bir direniş tarihidir. Mücadelemizin ilk

yıllarından beri üzerimizde büyük emekleri olan Gülizar Ana, evlatlarının mücadelesiyle her düzeyde bütünleşen diğer devrimci yurtsever analarımız gibi, yaşamı ve mücadelesi ile Kürdistan ve Dersim gerçeğinin somut bir örneği olarak Kürt kadınlarına ve Kürt halkına büyük ilham vermiştir. Gülizar Ana’nın kaybından ötürü tüm halkımıza, değerli kadın yoldaşlarımıza başsağlığı ve taziye dileklerimi iletiyorum.”” Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan

56


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.