KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KADIN VE ÇOCUK PSİKOLOJİSİ
I
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KAPAK RESMİ
KADIN VE ÇOCUK PSİKOLOJİSİ St.Clements University Türkiye Enformasyon Bürosu Yayınları 1.Baskı: ? ISBN: ? Copyright©MedyaPress
Bu kitabın Yabancı dillerdeki ve Türkçe yayın hakları Medya Press A.Ş. ‘ye aittir. Kitap, St. Clements University yayım listesindedir. Yayınevinden izin alınmadan kısmen ya da tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.
mrk Baskı ve Tanıtım Hizmetleri Matbaa Sertifika No :14338 Matbaa Adresi :UzayçağCd.1254.Sok.No:2 Ostim/ANKARA Matbaa Tel :(312) 354 54 57
MedyaPress Basın Yayın Dağıtım Anonim Şirketi İzmir 1 Cad.33/31 Kızılay / ANKARA Tel: 444 16 59 Faks:(312) 4184599 www.pressgrup.com
Kitabın Orijinal Adı : Genel Psikolojiye Giriş I Redaktör :? Kapak Tasarımı : Pelin KARADAĞ ÖZTÜRK
II
III
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
İÇİNDEKİLER Bölüm 1: Kadın Psikolojisinin Tarihsel Gelişimi Tarihte Kadınlar
1
1
Kadın Psikolojisini Tanımlamak
1
Psikolojik Araştırmalarda Kadınlar 1 Kadın Psikolojisinin Tarihini Etkileyen İki Önemli Konu
2
Sosyal Darwinizmin Mitleri 3 Mitin Çürütülmesi
3
Leta Hollingworth
3
Mary Putnam Jacobi ve Mary Bissell 4 Helen Thompson ve Mary Calkins 4 Kadın Psikolojisinde Freud ve Diğer Psikoanalitik Etkiler 4 Helene Deutsch
5
Freud’un Teorisinin Çürütülmesi
5
Alfred Adler and Carl Jung 5 Karen Horney 6 Clara Thompson
6
1900-1950 Yılları
7
Christine Ladd-Franklin
7
Margaret Floy Washburn
7
Mamie Phipps Clark 7 1950ler ve 1960lar IV
7 V
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Viola Klein
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Marilyn P. Safir & Kareen Hill 16
7
!970ler ve 1980ler
Bölüm 4: Araştırma Metotlarında Feminist Görüşler 20
8
Bölüm 35 (Division 35)
Jeri Sechzer & Vita Carulli Rabinowitz 20
8
Ana Akım Psikolojinin Feminist Değerlendirmesi 20 Florence L. Denmark 8 Bilimde Değerlerin Rolü Janet T. Spence
22
8 Niteliksel ve Niceliksel Araştırma Şekillerinin Karşılaştırılması
22
Bonnie R. Strickland 8 Bilimin ve Araştırmanın Uygulaması ve Diline İlişkin Etik Sorunlar 24 Marilyn Safir 8 Martha Mednick
Cinsiyet Adaletli Araştırma için Rehber Soru Hazırlanması
8
1990lardan Günümüze
Cinsiyet
11
11
Cinsiyet, Irk ve Etnik Kimlikler
Araştırmacıların Tanımı
27
Örnek (sample) Seçimi
28
Gerçek Deneyler
13
29 29
Yarı-deneysel Dizayn
Etnik Köken 13
29
Pasif Gözlemsel Yöntemler 30
13
İşlemselleştirmeler 31
Sınıf 14
-Deneysel Uyarıcı ve Görevler
Cinsel Eğilim 14
-Bağımlı Ölçümler
15
Ötekileştirme ve Dışlanmışlık
31
-Araştırmacının Cinsiyeti ve Birleşik Etkenler
Yaş Ayrımcılığı 15 Engellilik
Araştırma Dizaynı
Cinsiyet Rolü Eşitsizliği ve Suistimali 12 Amerika’da Irk
9
26
10
“Çoklu Kişilik” Görüşü
25
Önceki Araştırmaların Bütünleştirici İncelemeleri
9
Bölüm 2: Psikolojik Teoride, Araştırmada ve Uygulamada “Çoklu Kimlikler” Üzerine Görüşler Amerikan Kültürü
25
32
-Veri Analizi ve Yorumlanması
15
Bölüm 3: Kadın ve Cinsiyet Psikolojisinin Gelişiminin Uluslarası Yönleri 16 VI
31
32
Araştırma Yöntemlerinin Öğretilmesine Dair Feminist Kaygıların Etkileri 33 VII
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Bölüm 5: Kadın Psikolojisinde Meta-analiz 34
Kadın Psikoloji Dersinde Feminist Kimlik Gelişiminin Aşamaları
Janet Shibley Hyde & Shelly Grabe
Eleştirel Düşünme
34
45
Meta-analitik Teknikler ve Metodolojik Sorunlar 35
Irk, Sınıf, Cinsiyet ve Cinsel Yönelim Arasında Kesişimcilik 45
Meta-analizde İstatiksel Yöntemler 35
Gelişimsel Meseleler 47
Metodolojik Sorunlar 36
Erkek, Kadın, Seks ve Güç
Meta-analiz ve Bilişsel Performanstaki Cinsiyet Farklılıkları -Sözel Yetenekler
44
47
Kadın Psikolojisinin Psikoloji Müfredatıyla Birleştirilmesi 48
37
Bölüm 7: Cinsiyet Sterotipleri 49
37
Mary E. Kite, Kay Deaux &Elizabeth L. Haines
49
Mekansal, Bilimsel ve Niceliksel Yetenekler 37 Cinsiyet Sterotiplerinin İçeriği Matematik Davranışları ve Duyguları
49
38
Sosyal Davranışlardaki Cinsiyet Farklılıklarının Meta-analizi
38
-Saldırganlık 38 Yardım Etme Davranışları
39
Küçük Grup Davranışı 39 Liderlik Davranışı
40
Sözlü Olmayan İletişim
40
Meta-analiz ve Psikolojik Sağlıkta Cinsiyet Faklılıkları
41
Meta-analiz ve Motor Aktivite Seviyesi ve Motor Performanstaki Cinsiyet Farklılıkları 41 Bölüm 6: Kadın Psikolojisindeki Dersler: Değişim için Katalizör
42
Michele A. Paludi, Linda Dillon, Tina Stern, Jennifer Martin, Darlene DeFour & Christa White 42 Akademik Ortam: Destekleyici Özellikler
43
Akademik Ortam: Engeller 44 VIII
IX
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
X
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
ÖNSÖZ
XI
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
BÖLÜM 1 TARİH, PSİKOLOJİ VE KÜLTÜR
XII
1
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Sosyal Bilimlere Giriş Kategorileri Bilimin tarihi iki bilindik süreçten bahseder. Bir yandan belirli sorunlar tekrar ortaya çıkar. Böyle tekrar eden durumlarda eski kavramlar yeniden ifade edilir ya da gözden geçirilir ve yenileri lanse edilir. Bir diğer yandan, deneyim alanı bir şekilde özel bir bilim ya da bilim dallarının konu aldığı gerçeklik gruplarına sürekli ayrılmaktadır. Böylelikle deneyim verisinin, faktör çokluğuna bağlı olan bir bilim alanında paylaşılmaya açık olan bölümleri: sosyal durumlar, belirli tarihi ayarlamalar, özel yöntemlerin ortaya çıkması ya da hatta bireysel özelliklerdir. Yukarıda belirtilen iki süreç, durumlara göre kendi kendine var olmaktayken ve böylelikle gelecekte de oraya çıkabileceklerken, bu iki düşünsel yaklaşım yöntemleri zaman zaman bilimsel gelişimin sağlanmasında da kullanılabilir. Dolayısıyla gerçeklik ya da yorumlama sorunlarının ikincil konuları ortaya çıktığında karmaşık bir hal alabilir, daha önce de bu sık sık gerçekleşmiştir. İçerik değişimleri ve özel bilim alanlarının ortak ilişkileri buna örnektir. Bunun sonucunda iki ya da daha fazla bilim alanları arasında çakışmalar meydana gelebilir. Bu gibi durumlarda öz terminoloji konuları bilindik bir hal alır ve sonuç olarak gözlemlemelerin bütün bir alanı sonsuzluk ve anlamsızlık, dolayısıyla yapıcı araştırmaların sonucundaki hayal kırıklığı halini alır.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ da tesadüfen ortaya çıkarır. Tüm bu dönemler birden fazla yoruma açık bırakılır ve farklı bilimlerde ve hatta farklı yazarlar tarafından değişken yan anlamları ile kullanılır. Aşağıdaki tartışmaların amacıyla dönemler şu şekilde tanımlanabilir:
Objektif Dış (psikolojik olmayan), harici davranışlarla açıklanabilir.
Psikolojik Ruhsal seviyede, zihinde oluşan süreçleri ifade eder. (Stres altında olan birey ya da sosyal taraflar bu bağlam ilgisizliğine girer)
Tarihi Kronolojik olarak birbirini izleyen.
Çağdaş Kronolojik olarak birlikte ortaya çıkan.
Bu ifadeler psikoloji, sosyoloji, tarih ve hatta bir dereceye kadar biyoloji alanlarındaki nispeten son gelişmelerde uygulanabilir. Fikirler arasında büyük farklılıkları beraberinde getirebilecek olan uygun içeriklerin tartışmaları ve farklı bilimlerin sınırları gereksiz yere ün salmaya başladı. Sosyologlar uygun içerikler, kapsamlar ve bilimlerinin limitleri hakkında tartışmaya eğilimlidirler. Dolayısıyla kimilerine göre sosyoloji, sosyal fenomenin asıl kuramsal temelini oluşturur; kimileri bunu bütün sosyal bilimlerin neticesinde görür. Aynı şekilde psikoloji de sosyal alanın giderek artan bölümlerine kucak açmaktadır.
Son iki kavramdan önce, “belirleyici” ve “rastlantısal” kavramları tanımlanabilir, sistemin içinde yer alan yardımcı bir kavram tanıtılmalıdır. Evrensel olarak fiziksel olsun, ruhsal olsun ya da sosyal olsun, her olay kesinlikle belirlenmiştir; karakteri ve ortaya çıktığı yeri ve zamanı kaçınılmaz olarak hemen önceki olaylar ile sabitlenmiştir. Daha sonra evrensel olarak hiçbir olay tesadüfen olmamıştır. (Belirlenmeyen ya da yalnızca kısmen belirlenen) Dahası her bir olay tüm çağdaş ve tarihi olaylarla sayısız yollarda bağlantı içerisindedir. Bunlar bizim pozitif ve natüralist felsefemizin bilindik bir öğretisidir: Cinnet sonrası öldürme arzusundaki birine izin verilmesi ve tüm evrenin bu şekilde yönetilmesi.
Böyle durumlarda tarihin, psikolojinin ve kültürün ilişkileri olan konumuzun tartışmasını açma riski, sosyal ve zihinsel bilimlerin içeriği, kapsamı ve yöntemi hususunda karmaşık düşüncelerin temelinde tehlikeli görünür. Aydınlatmayı kanıtlamasının amacı gerçekleri kendilerine döndürmek ve özel alanların farklılaşımlarını tanımamak yerine, belirli çağdaş kavramların ışığı altında böyle gerçekleri analiz etmektir.
Tamamıyla farklı bir davranış, belirli gerçekler ya da olaylar, ilgi alanlarının ya da bağlantılarının bakış açısından incelenir. Hatta söz konusu olaylar fiziksel bir düzene ait olduğu zaman, alakalarının kesinliklerini görmezden gelmeye uzun zamandır alışkınız. Eğer alakaları inceleme altındaki olayların bağlantı noktalarıyla ilişki içinde olmazsa onları görmezden geliriz, önemli olmazlar. Şunlar örnek olarak gösterilebilir:
Kategorilerin Türemesi
Kalemimi düşürürüm. Sonuç titreşimleri masaya, masadan zemine, zeminden duvara, duvardan da dünyaya iletilir. Avrupa’ya ulaşırlar ve Fransız bir adam tam da o sırada bir Alman’ı silahıyla hedef almıştır. O titreşimler ile silahın hedef noktası değişir ve kurşun oldukça küçük bir kaymanın değiştirdiği farklı bir noktaya ilerler. Şimdi, eğer silah-hedef-ateş-vurma-patlama-hasar-hedef ilişkini anladıysak, kalemin düşmesiyle oluşan titreşimleri tamamen görmezden gelebiliriz.
Tarihi kayıtlarda ya da modern şartlarda sunulan sosyal gerçekler ya da olaylar grubunun incelenmesinde üç soru ile karşılaşabiliriz: Onlar ne tür gerçeklerdir? Zamanla birbirleriyle ilişkileri nasıl oldu? Ya da nasıl bağlandılar? Sonra gerçekler üç önemli bakış açısı ile düşünülür: sınır bakış açısı, iki veri grubunun sonuçlanması, objektif ve psikolojik; zaman bakış açısı, bir başka iki grubu sunar, birbirini izleyen ve çağdaş; ilinti ya da bağlanım bakış açısı, sonuç olarak veriyi belirleyici olarak ya 2
Bu sistem kavramı tarihi süreçte belirleyiciliğin uygun bir tahmini ve tesadüfen çıkan
3
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
faktörlerdir. Evrensel bir bakış açısı ile, bizim de gördüğümüz gibi tarihi bir olay geri alınmaz bir şekilde başka bir olay türünden ya da başka bir tesadüfi olaydan daha içerik, mekan ve zaman olarak daha az belirleyici değildir. Ancak ilgi alanları, elementleri arasındaki özellikle yakın ilişkilerin kendi sistemine odaklanırsa, o halde böyle bir sistemin sınırları dahilinde kesin belirlilikler de gözlenebilir. Bu belirlilikler gerçekten kökünü diğer sistemlerden alan bir şeyler ya da olaylar aracılığıyla ayrıca belirlenen belirli yönlere olan eğilimlerdir. İlk sistem içerisindeki konu dışı koşullu olaylar ya da bir şeylerin ihlali, o sistemin bakış açısından tesadüf olarak değerlendirilmelidir.
davranış bilimi böyle bir kayıt için yeterli olacaktır ve toplum bilimini bunun üzerine kuracaktır. Fakat neyse ki böyle hiç tutarlı davranış bilimci sosyologlar ya da tarihçiler henüz kendilerini göstermedi. Olayların birbiri ardını izleyen bölümlerine ilişkin olarak, tamamıyla objektif bir bakışın sınırları, tarihsel davranış psikolojisinin bakış açısını en istekli şekilde anlayan kişilerin çalışmalarında görülmektedir. Dahası, onlar asla tezlerine göre yaşamazlar. Eduard Meyer’in tarih anlayışı onu sürekli saf objektif anlatının ötesine taşıdı, dolayısıyla o bıkmadan usanmadan savunmasını yapmaktadır. O ayrıca davranış biliminin en çok uygulanabilir olduğu alanlara, maddi kültürün amaçlarının yayılmasıyla da ciddi anlamla ilgilenmiştir.
Önceki görüşlerin ışığında, geriye kalan iki tür terim açıklanabilir:
Objektif – Çağdaş Kategori
Belirleyici Nispeten tarihsel (ya da kültürel) ilişkilerin kapalı bir sistemiyle kesinlikle daha azı ya da daha çoğu belirlenen. Kullanımda olan bu terim evrenin herhangi bir felsefi bakış açısıyla hiç ilişkili değildir.
Tesadüfi Önceki gibi bu terimin daha geniş felsefi çıkarımları yoktur ve “sebepsiz” anlamını taşımaz. Derece, zaman ve bağlantıların bakış açısından çiftlere ayrılan altı adet konsepte dönüldüğünde, tarihsel ya da çağdaş serilerin objektifte ve felsefi seviyelerde ayırt edilebilir olduğu gözlemlenebilir, belirleyici ya da tesadüfi oluşum ya da bağlantılara benzerlik göstermektedir. Sonuç olarak çıkan sekiz kategori kültürel ya da tarihsel inceleme için görüş ya da bakış açıları sunar. Bu kategoriler:
Bir arada oluşan varoluşçuluk gerçeklerinin ve olaylarının objektif bölümlerini kapsar. Psikolojik olmayan herhangi bir saf sayım, sınıflandırma, temsil kayıtları bu kategoriye dahidir. “Who’s Who, bir şehir rehberi, nüfus sayımı, kataloglar, fotoğraflar, haritalar, arşivler, kodlar” buna örnektir. Duruk seriler, bize insanların ne yaptığını, kudretlerinin, mallarının, bayramlarının, törenlerinin, kongrelerinin, gözlemlerinin, komisyonlarının, yasal davalarının ne olduğunu bize söyleyen dinamik bir seriler ile tamamlanmıştır. Eğer yeterli bir kaydın burada olması isteniyorsa, saf objektif bir seviyede kalmak için zorluğunu kanıtlamış olacaktır. Yukarıda belirtilen bölümlerden bir duruk, bir dinamik oluşumdan meydana gelen gerçeklik alanı, kolaylıkla istatistiksel alan olarak tanımlanacaktır. Oldukça sevilen bilimsel köküyle matematiksel ifadenin cazibesi, şüphesiz sosyal alanlardan psikolojik kategorileri çıkarmak için ısrarlı bir çaba ile büyük bir uğraş sergilemiştir, böylece de istatistiksel uygulama ile bilime toplum çalışması aktarır.
1.
Objektif – Tarihsel
2.
Objektif – Çağdaş
3.
Felsefi – Tarihsel
4.
Felsefi – Çağdaş
Budun bilim alanında Graebner tekrar tekrar objektif - çağdaş kategoriyi kültüren objelerin ve uzuvları kesilmiş bir beden gibi eklem ve ruh olmadan kendi kültürel alanını oluşturan süreçlerin katı kataloglarda kullanır. Bir diğer yandan Clark Wissler, Hindistan Ovaları’nın kültür çalışmasında, alanın yeterli şekilde kategorilendirilmesi için kültürel özelliklerin ilişkilerinin ve yorumlarının önemini ikna edici bir şekilde örneklendirir.
5.
Belirleyici – Tarihsel
Psikolojik – Tarihsel Kategori
6.
Belirleyici – Çağdaş
7.
Tesadüfi – Tarihsel
8.
Tesadüfi – Çağdaş
Bu dar algı tarihi, geçmiş olayların birbiri ardına gerçekleşen olaylarının açıklaması ya da yeniden oluşumudur. Bu seviyedeki sınırlandırıcı kavram, tam anlamıyla geçmişin sinematografik ve eş zamanlı fonografik kaydı olabilir. Bu tutarlı sosyal
Muhtemelen kültürün başka hiçbir yönü, birbirini izleyen psikolojik derece serileri olarak tarih öğrencilerinin, kültür tarihçilerinin, sosyologların ve insanbilimcilerin ilgisini bu kadar çekmemiştir. Kültürel dağılımın son tartışmalarındaki araştırmalarda psikolojik ortamların incelemedeki rolü öne çıkmıştır. Salt bir açıklama olan, nesne, inanç ya da bir kurum bir kabile ya da ulustan diğerine geçmesi, aslında neyin gerçekleştiğine dair bir ipucu vermektedir. Yayılma yöntemi, özümlemenin derecesi ve hızı kaçınılmaz bir şekilde psikolojik faktörleri tanıtan bir sorundur. Paul Radin’in, Winnebago Hintlilerinin kaktüs ibadetinin araştırmasında, çok fazla dönüşüme uğramadan aynı kaynaktan olan belirli diğer elementlerin Hint ritualistik ortamının
4
5
Objektif – Tarihsel Kategori
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ tepkisi doğrultusunda nasıl değiştiğini, Hıristiyan öğretisinin ve geleneklerinin belirli elementlerinin nasıl tamamına yöneldiğini belirtmiştir. Wundt’un serileri tarihsel – psikolojik serilerin anlamlı bir araştırmasını içerir. Açıkça, Wundt’un ruhsal ve toplumsal kavramlarını öne çıkaran ilk temel prensipler buraya aittir. Yani, daha geniş bir kavram olan “yaratıcı sentez” prensipinin daha geniş yönleri olan “sonların heterojeni” ve “güdülerin değişimi” prensiplerinden bahsediyorum. Budun bilim alanında yakınsallık kavramı tam olarak psikolojik – tarihsel kategorinin gerçeklerinden bahsetmektedir. Yakınsallık kavramı aynı zamanda teknikler gibi, psikolojik faktörlerin güvenilmez olduğu ya da hiç olmadığı yer olan salt maddi süreçler için geçerli olabilir. Tarihi sürece ait geçerli bir yorumun psikolojik – tarihsel kategorinin gerçeklerini dikkate alması gerekmektedir.
Psikolojik – Çağdaş Kategori Bir kültürün, objektif özelliklerin salt dökümü tabanında olan herhangi bir nitelendirme, daha önce de belirtildiği üzere yapay ya da tamamlanmamış olmalıdır. Gerçekte bir kültürün farklı yönleri ya da özellikleri birbiriyle ilişkili olmalıdır. Bu ilişkilerin derecesi psikolojik ya da psikososyolojiktir; ama yine de aslında böyle olması gerekmekte midir? Genel olarak tanıtıldığı üzere, muhtemelen aşırı davranış bilimci olmak dışında, farklı kişiliklerin salt kümeleşmesinden ziyade doğuştan bütün oluşturan bir kültürün farklı kişilikleri arasındaki bağlantılardır. “Kültürel ayarlar” diye bilinen kavram bu kategoriye girer. Belirli bir kültüre gelince, kavramın içeriği değişken bir haldedir. Bir kişilik dikkatleri kendisine çekebilir. Bu kişiliğe gelince de kültürün geri kalanı sonrasında yorumlayıcı bir ayar olarak kendisini gösterecektir, kişilikler en samimi şekilde ön planda olacaktır ve pratikte kültürel uyum içinde olurken, bir diğeri olan daha az alakalı kişilikler nispeten arka planda kalarak kültürel bir şerit haline gelir. Diğer kişilik en çok ilgiyi toplarken, kültürel ayarlar bazı boyutlarda değişecektir; ancak daima psikolojik ve birlikte var olan bir derece kalacaktır. Yine her bir karmaşık kültür ve bir yere kadar herhangi bir kültür, bireylerin değişen sayılarıyla birlikte birkaç kültürel alt grup oluşturur. Bir kültür kariyeri olarak, her bir alt grup belirli kültürel özelliklerle son derece nüfuz eder ve diğerleri tarafından üstünkörü bir renge bürünürken yine de diğerleriyle büsbütün ilgisiz olmaktadır. Büyük karmaşıklık içinde olan tüm kültürlerde, örnek olarak eski tarihlerde ya da modern toplumda belirli bir kültürel alt grup, mevcut kültürel refahın kesiminden fazlasını derinlemesine yansıtmaz ve kısmen veya hatta büsbütün bir şekilde, diğer bazı alt gruplara göre büyük önem taşıyan diğer kültürel özelliklerin dışında kalır. Elbette bu ekonomik ve sosyal sınıfların, refahın, ayrıcalığın ya da mesleğin kalıtsal gruplarının, işgücü bölümünün, teknik ve profesyonel uzmanlığın sonucudur. Eğer Levy-Bruhl’un “katılımcılık” kavramı burada uygulansaydı, her bir kültür kültürel katılımcılığın karşılıklı örtüşen döngü grubu ile yansıtılabilirdi. Birbiriyle ilişki içerisinde olan döngüler arasındaki bağlantılar gibi döngü elementlerini aynı yerde 6
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ tutan bağlantılar, psikolojik ve birlikte var olan bir dereceye düşürürdü. Kültürün bilgi ya da anlayışı için verdiğimiz anlam buradadır. Tarihsel uygarlıklara gelince, özellikle modern olanlarına, psikolojik sınırlardaki anlayışımız yüksek düzeydedir ancak muhtemelen çok sık üzerinde durulmamaktadır. Bir diğer yandan ilkel kültürlerin durumunda bizim nüfuz edişimiz, yerel dille tamamen kaynaşan bir mekanın mümkün olabileceği gibi ilgili psikolojik materyal yetersizliği sebebiyle hafiftir. Örneğin, şakasına kaç budun bilim belirli ilkel bir toplum dahilinde gülünç olarak görülebilen bir ifade ya da durumu belirleme işini üstlenir? Bazı durumlarda böyle bir anlayış gerçekleşebilir, buna örnek olarak Trobriander’leri ile birlikte Malinowski gösterilebilir ancak onun bu durumları istisnadır. Psikolojik ve bir arada olan kategori dahilindeki iki tür yorum zaman zaman karmaşık olmuştur. Yani bir diğer yandan “kültürel ayarlamalar” başlığı altında tartıştığımız konuyu ve diğer yandan da “ikincil açıklamalar” olarak budun bilimcilerle ilgili bilinenleri ima ediyorum. Gördüğümüz üzere “kültürel ayarlar”, bir kültürün psikolojik mantığını, bir kültürün özelliklerinin ya da yönlerinin birbirleriyle olan daha az ya da çok olan samimi ilişkilerinin psikolojik ya da psikososyolojik terimlerdeki ifadesini öne çıkarır. Bize insanların kendilerini yaralamaktan korktukları için bıçakla yemek yemedikleri ya da annelerinin çocuklarını bu sebepten dövdükleri söylendiğinde, ilk örnekteki tarih, ikincisindeki psikoloji kadar tehlikeli olmuştur. Kültürün psikososyolojik yorumunun dikkat çekici tutumundaki daha vahşi sosyal davranış bilimi, sürekli “ikincil açıklamalar”ın yanıltıcı psikolojik ve tarihsel gariplikleri ile “kültürel ayarlar” üzerine yapılan yorumların aydınlatılması konusunda karmaşık bir hal almıştır.
Belirleyici - Tarihsel Kategori Kültüre olan bu yaklaşım birçok tartışmalar, münakaşalar ve felsefi kurgular yüzünden zarar görmüştür. Ayrıca en kötü anlaşılan bir yaklaşım olmuştur. Herbert Spencer’in evrimsel formüllemesi, değişmeyen tarihsel bir belirleyicilikte kesin bir inanç üzerine kurulmuştur. Spencer’in sunumunda bu belirleyicilik, sonsuza dek ve her yerde aynı olmak üzere kültürel gelişimin yarı organik bir ilkesinin oluşumunu içerir. Evrim filozofunun dayanıklı sistemi kaba bir şekilde hem özgül iddialarla hem de temel şartlarla sarsılmışken, tarih değişmezliğini tarihi kanunları formülleştirme eğilimi ile korumaya devam eder. İlgili teorik ve metodolojik sorunların ilişkisi bir takım tarihçi ve filozofların anlayışı ile zarar görmüştü. Wilhelm Dilthey ve Eduard Meyer gibi, bunlardan bazıları köklü bir farklılığın doğal ve tarihi bir bilim arasından elde edildiği sonucuna varmıştır. Halbuki birincisi “kanunlar” olarak formülleştirilebilen değişmezlikler ve düzenlemeler ile işlevsel hale gelirken, ikincisi bu gibi herhangi kavramsal bir sadeleştirme ile uygulanmalıdır. 7
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ İnanıyorum ki tarihin belirleyiciliğinin ve tesadüfi yönlerinin analitik bir ayrımı her iki kavramın da yorumlanmasına katkı sağlayacaktır. Fakat bu arada “belirleyicilik” kavramının, burada da anlaşıldığı üzere ayrıcalıklı ilişkilerin bir sistem kavramı ile daima ilişkili olacağını da unutmamalıyız. Belirleyicilik bölümleriyle ilgili yapılan bir analiz, “ihtimallerin sınırlaması” kavramı içerisinde yer alan mantıksal, mekanik, psikolojik, sosyopsikolojik ve tek bir terimle açıklanmayan diğer faktörler gibi, birkaç grupların bünyesine giren faktörlerin var olduğunu da ortaya çıkarır. Mantıksal belirleyicilik matematiğin tarihi ile örneklendirilebilir. Descartes’in ortaya çıkardığı analitik geometri, farklılık gösteren hesapları içeren (temelde icat olarak bilinen) daha öte keşif ve uygulamaların neredeyse sonsuz serilerini mümkün kılmıştır. Bu keşif Newton ve Leibnitz tarafından yapıldığında, matematik öyle güçlü ve çok sonuç veren bir aracın sahibi oldu ki, bugün bile kullanım sınırlarına dair hiçbir sonuç yapılamıyor. Bu da yeni matematiksel keşiflerin şaşırtıcı düzeninin varlığını sağlıyor. Matematiksel düşüncelerin dünyadaki etkisi dehşet vericidir; mutlakçılığın muazzam direği, mutlak bilim yapısının sağlam temeli aniden açığa çıkmıştır. Matematik, fiziksel bilimlerin teorik alanları ile mutlakçılığa sırt çevirir ve bağıllık teorisini benimser. Mekanik belirleyicilik, dar anlamda icatların tarihinde gözle görülür bir konumdadır. İlkel şartlardan modern şartlara olan ilerlemenin teknik ya da mekanik başarı alanında en göze çarpan bir ilerleme olması göz önünde bulundurularak, bu bağlamda belirleyicilik kategorisinin uygulanması ayrı bir önem taşır. Bir başka açıdan bakıldığında mekanik belirleyicilik aynı zamanda kavramsal bir belirleyiciliktir ve yalnızca yeni ihtimallerin açılışına işaret eder. Bir icat yapıldığında, bu başka bir icat ya da icatlara kapı açar ve bu sayede alandaki icatlar, yeterli zeki zihinlerin sürekli ileri seviyede bir icat yapması sayesinde çoğalmaya devam eder. Jules Verne ve H.G Wells gibi adamlar gelecekteki kuş adamların hayalini kurmuşlar, fakat güç ve hafifliğin temel ürünlerinin birleşimi sonucu yapılacak motorun üretim ihtimalinden emin olamamışlardır. Sonunda bu başarı da sağlanmıştı. Ustalar havadan ağır makinelerde, hava direnci ile yapılan uçuşlarda desteklenen hızlı ve kanatlı uçakları esas alarak bunu mümkün kılmışlardır. Çoğu gerçekleşemeyen, hatta deneme fikri bile öne sürülmeyen hayali yön bulmayla ilgili olarak, ileri düzeydeki icatlar için yeni bakış açıları öne sürülmüştür. Birbirini takip eden sürecin şaşırtıcı hızına tesadüfi bir faktör sebebiyet vermiştir: Dünya Savaşı. Matbaa makinesinin, hidrolik çekicin, basının, türbin motorun, teleskopun, telefonun, telsizin, radyonun, denizaltının tarihi benzer hallerde pek çok durum dâhilindedir. Belirleyici – Tarihsel kategori faktörleri sosyopsikolojik alanda etkindir. Standartlaşma gerçeklerini benimser. Din, sanat, etnik kültür gibi, kültürün belirli yönlerini sunan kültürel özellikler bir ya da daha fazla sembolleri ya da kalıpları geliştirmeye ve uygulamaya eğilimlidir. Zor ya da ters eğilimlerin olmaması halinde bu kalıplar neredeyse sabit ya da kristalleşmiş biçimleri oluşturma ölçüsünde olası alternatiflerden baskın çıkmaktadır. Bu eğilimlerin başarısı kabaca bir kültürün basitliği ya da soyutluğuna orantılıdır. 8
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Bu türün belirleyici bir bileşeni ile bir başka sosyopsikolojik ilke kültürel özelliklerin biçimselleşmesidir. Bir merasim, dini tören, konsept ya da kuruluş duygusal ya da düşünsel içeriğini kaybeder, böylece de geriye biçim ya da davranış olarak tek bir kabuk kalır. Buna örnek olarak; önce acı bir gerçek, ardından kafa karıştırıcı semboller, çocukların oyunlarına dâhil olan sihirli ayinler, artık anlamsız kelime ordusuyla önerilmeyen, öncesindeki ibadet eden insanlar ya da yalnızca Marrett’in “buharlaşan duygular” kavramından beslendiğinde önceki benliklerinin salt gölgesine kadar indirgenmiş olan dini inançların, uygulamaların ve deneyimlerin karmaşık davetçisi örnek gösterilebilir. Daha geniş bir açıdan bakıldığında, her bir kültür kalıntılarla kaynaşır; çünkü kurumların ruhsal içeriğinin çürümesi asla kesintili bir süreç değildir. Bu kayıp, belirleyici zorluğun bir diğer sosyopsikolojik ilkesi ile yani yeni içeriklerin, değerlerin, işlevlerin değişmez görünümü ile telafi edilir. Muhtemelen sosyal birimlerde işlevlerin değişimleri ile bu en iyi şekilde örneklendirilir. Her yerde ve her zaman, kültürde eski şişelere yeni şaraplar dökülür, yeni şişeler de eski şaraplar için yapılır. Aynı zamanda işgücünün ayrım ilkesi de buraya dahi olmaktadır. Uygulama için kesin görevlerle bir birey grubunu içine alır ve işgücü ayrımı başlar. Uzmanlaşma gelişebilir ya da gelişmeyebilir, görevler çoğalabilir ya da çoğalmayabilir, ancak işgücündeki ayrım kaçınılmazdır. Bu da grubun ilkel ya da modern olmasıyla ve doğal ya da yapay olmasıyla süregelecektir. Daha az belirgin olan bununla alakalı başka bir ilke bağdaştırmacılıktır. Genellikle olduğu gibi bu ifade, egemenlikteki bir ilahın derece derece hükümsüz kıldığı diğer ilahların niteliğini ve işlevselliğine zarar vermeye eğilimli olduğu gerçeğini vurgulamaktadır. Daha geniş bir bakış açısı ile bu gibi bağdaştırıcı bir eğilim, işlevlerin birlikte olan hareketi ile merkeziyetçiliğe yönelik bir ilerlemede gözle görülür bir haldedir. Teknik tarihi boyunca bir makine, yeni işlevler için ayrı bölümlerinin eklenmesi ile çok daha fazla karmaşık bir hal alabilir, sonrasında sadeleştirme yapılır ve böylece geniş olarak koordine edilmiş parçaların daha az bir miktarı aynı ölçüde iyi ya da daha iyi olan aynı görevlerin uygulamasını gerçekleştirir. (Burada bağdaştırmacılık teknik alanda mekanik, kastedilen icatların zihinsel alanında ise psikolojiktir). Ek yüklerle bastırılan ticari bir firma ya da fabrika bilimsel yönetim uzmanını çağırır; o da insan ile teknik birimleri yeniden dağıtarak aynı insanlarda eşgüdümlü işlevleri birleştirir, her zaman birim süreyle üretimi yaparak güç birimlerini artırır. Bu sayede masraflar azalır, kâr da artar. Sonuç olarak bir ifade ile önemsiz bileşen sosyal birimlere ve içlerinde oluşan tekillere yalnızca salt yerel ve kişisel ilgiler kalana kadar birçok güçlerin ve işlevlerin merkezi yönetim tarafından yönetildiği düşünülebilir. Burada iki ileri derecedeki ilkeye değinilmelidir, kaynaşma ilkesi ve sarkaç veya tepkime ilkesi. İki ilke de birbiriyle ilişkilidir. Belirli bir yöndeki gelişme, atalet ilkesine ya da en düşük direnç sınırına göre fiziksel, durumu uyumsuz ya da kendi kendini engelleyen bir hale sokan psikolojik bir sınır aşımı olana kadar sıkça devam 9
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ edecektir, sonrasında tepkime başlar, “karşı” gelişmeler kendini gösterir, sarkaç geriye doğru sallanır, çok uzaklara doğru muhtemelen yalnızca benzer abartılı bir yayılma ile dönmek için sallanır. Gelişimin bu ritmik nabzı sıkça tarihi sürecin bilindik bir yönü olarak yorumlanır. Süsleme sanatı abartılı olur; benzer çizgilerin ve dikkat çekmeyen kalıpların avantajında tüm kabul edilebilir süsleme ihtimalleri tükenir. Tarihi Müslümanların, eski Gotiklerin ve Rokokoların emsallerini Yeni Gine ve Yeni Zelanda’nın ilkel sanatlarındaki süsünde emsallerini bulması şaşırtıcıdır. Ulaşılan süslülüğün tahmini sınırı, bu dekoratif teknikler, gelişmelerin elbette hep birlikte sona ermemesi şartıyla yönünü bulmadaki eğilimleri oluşturur. Spencer’in Gerçekler ve Yorumlar adlı eserinde de belirttiği gibi, filozofların, müzisyenlerin, yazarların ünleri popülerliğin sarkaç sallantısıyla artmaya ve azalmaya eğilimlidir. Bir insanın işini beğendiğimiz zaman onu çok fazla sevmek için eğilim gösteririz; kendi hevesiyle dolan popüler imge bir hareket ile geriye sallanıp yansımada bir kez daha dönmek için çok ileriye doğru sallanır. Romantizm Realizm’i doğurur ve tam tersi olur. Geriye belirleyici – tarihsel kategori ile ilgili başka bir önemli ilke daha kalır, gelişimde olasılıkların sınırlanma ilkesi. Suç teşhisinden bahsetmişken, Sherlock Holmes’in dediği gibi: imkânsızlığı hariç tutmak, ne kadar umutsuz olursa olsun seçenekleri kabul eder. Bu kurnaz görüş bizim sorunumuzla ilgilenmektedir. Gelişimin yalnızca bir ihtimalinin olduğunu söylemek olayların kategorik olarak belirlendiğini söylemek gibidir. Böyle bir şey bizim natüralist felsefemizin altını çizen evrensel belirleyiciliğin doğasıdır. İnsan tarihinin olaylarına gelince, bizim gördüğümüz belirleyicilik kategorik değildir ancak görecelidir; böyle bir belirleyiciliğin yönlerinden biri sınırlı olasılıkların ilkesinde ifade edilmiştir. Birbiri ardını izleyen serilerin en katı belirleyiciliği olan matematik tarihinde bile gelişimin birkaç ihtimalleri vardır. Bu yüzden farklılık gösteren hesaplamalar sonsuz küçük değerlerden, birbiri ardını izleyen ilerlemelerden ya da icatlardan olduğu gibi sınırların teorisinden gelebilir. Sorunların açıkça belirtilmesi kaydıyla mekanik icatlarda mümkün çözümlerin sayısı genellikle katı bir biçimde sınırlıdır. Bilinen mekanik ilkeler etkili bir sınırlama oluşturur; bir diğeri de gelişim göstermek için araçların teknik özelliklerinden fayda sağlar; üçüncüsü de yeni icatlarla uygulanmak için işlev ya da işlevlerde yer almaktadır. Bu ruh dünyası materyal ikizinden sonra kısmen ün kazanmıştır ancak aynı zamanda devingenliğin ve belirsizliğin insan zihninden gelen nitelikleri ile ayırt edilmiştir. Bu canruhçuluktur. Psikolojik olarak bir şekilde ayrılıp farklılık gösteren fakat gerçekleşen yöntem ya da evreleri çok fazla belirlediği düşünülebilir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ olaylar daha çok ya da daha az sınırlıdır. Yine birçok durumda eylem kaynağı bu belirleyiciliklerle tamamlanmamıştır. Bir başka ifade ile kendi içlerinde daha ileri bir şeyin olacağının garantisini vermezler. Bu gibi bütün durumlar için uygulanabilir olan genel bir formül az çok şu şekildedir: belirli bir kavramsal, mekanik, psikolojik sistem içinde eğer daha ileri bir şey olursa, birkaç alternatif olaylardan, icatlardan, fikirlerden biri olacaktır veya olasılıkların belirli bir sınırına düşecektir. Bir kat daha önemli olan düşünce kalır geriye: çeşitli başlıklar altında sayılı belirleyicilikler yalnızca buna benzer belirleyiciliklerle kıyaslanabilir. Ancak ilgilendikleri fenomen grupları niteliksel olarak belirgindir ve aynı zamanda her bir belirleyiciliğin kullandığı kanallar da farklılık gösterir. Bu yüzden matematiksel serilerin kademesi düşüncede sadece soyut ve resmi ilişkilerin gereklilikleriyle sabitleşmiştir. Mekanik serilerin kademesi, aynı zamanda teorik ilkelerin düşünme sürecine dâhil olmasına ya da değişmesine göre kısmen kavramsaldır. Ancak kısmen mekanik seriler mekanik olarak şartlanmıştır: teknik bir cihazın icadı gecikmişse sonraki derecenin kavramsal olarak imkânsız olmasından değil, başka bir icadın teknik olarak bir sonraki icat için ilişki ya da ayrılış noktası sağlamak üzere gerçekleşmek zorunda olduğu için gecikmiştir. Olasılıkların sınırlanma ilkesinin uygulanabilir olduğu alanda belirleyicilik basitçe, serilerdeki herhangi bir aşamada olası olayların ya da süreçlerin çeşitliliğinin sınırlandığı anlamına gelmektedir. İşgücü ayrımı ilkesi ya da sarkaçlar tipik bir örnektir. Bu belirleyiciliklerin hiçbirinin kurallara bakılırsa tarihsel olmadığı görülecektir. Tarihte meydana gelen bağlantılı olayların belirli serilerinden bahsederler. Tesadüfi kategorileri incelediğimizde bu daha net anlaşılacaktır.
Belirleyici – Çağdaş Kategori Şüphesiz her kültür bir bakıma doğuştan bir bütündür. Ancak bir kültürün farklı yönleri arasındaki ilişkiler açıkça tam olarak belirleyici değildir. Bir türün gelişiminin kesin bir biçim ya da derecesi, başka bir türün gelişim derecesi ya da biçimi hususunda kesin bir çıkarım elde etmez. Bir diğerine ait bir türü tasvir etme çabalarının sonuçta değişmez bir şekilde verimsiz olarak kanıtlandığını biliyoruz. Yine de sınırlı algılarımızda kesin bir belirleyicilik burada mevcuttur. Çünkü bir kültürün farklı yönleri arasında mümkün ya da muhtemel uyuşmazlık sınırı vardır.
Yukarıda ifade edilen belirleyiciliğin daha çok yorumlara ihtiyacı vardır. İlk olarak bu belirleyicilikler, nedenselliğin evrensel ilkesi ile karıştırılmamalıdır, sonraki ile karşılaştırıldığında, onlar sanki daha yakınlardır ve kesinlikle daha somut ve özeldir. Dahası, bu belirleyicilikler hiçbir şekilde mutlak değildir ancak iki hususla alakalıdır: öncelikli ilişkilerin bir sistemi dâhilinde var olurlar ve seçeneklere dayandırılan
Maddi kültür ve sosyal örgüt alanında örnek olarak Eskimos’ta eksik ve morfik olmayan sosyal bir sistem ile karmaşık ve maddi bir donanımın var olduğu görülmektedir. Halbuki Avustralya’da dağınık bir sosyal örgüt farklı olarak sanatların ve zanaatların ilkel bir alanı ile bağdaştırılmıştır. Bir diğer yandan, bir bütünleşme seviyesinin ya da düzenliliğin siyasi kümeleşmesi maddi kültürde belirli avantajlar olmadan varlığını sürdüremez, bu da yol inşasında, tam ve nispeten kalıcı yaşam alanlarında ve benzeri yerlerde ifade edilmiştir. Bu modern uygarlıkta gözlemlenebilir, ancak aynı zamanda Afrika’da, yerli Siyahi devletlerde de gözlemlenebilir. Diğer taraftan modern şehirlerdeki gibi binalar ve köprüler eksik bir sosyal örgüt ile ilkel, siyasi düzeni olmayan bir toplumda görülmeyebilir. Orta doğu Afrika’nın sosyo-politik
10
11
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ durumu şu gerçeklikten ortaya çıkarılabilir: endüstri alanında bir bölgede ve aynı insanlarda var olan bir çok gelişme gösteren endüstriler bulmaktayız. Aynı durum dini ve ahlaki durumda da bulunmaktır, ya da sanat ve bilgi alanında. Daima dikkatli gözlemlere dayanan gerçekçilik sanatı, hayvanların ya da insanların tam olarak kesin dış anatomi bilgisi olmadan çok fazla gelişim gösteremez. İleri derecede resim yapma ya da mimar sanatı materyallerin ve ilişkili süreçlerin ileri derecede teknik bilgisi olmadan anlaşılmaz durumdadır. Yine sosyal örgüt ya da sosyal bilgi hususunda gerçekler aynı doğrultuda önem kazanır. Sosyal koşullar hayat kurtaran ya da koruyan eylemler ile ilgili olduğu sürece yalnızca eksik bilgi elde edilebilir. Yavaş yavaş işgücü ayrımında bir ilerleme kaydedilmiştir, uzmanlaşma göreceli olarak bir uzmanlık alanı getirir ve hayatın git gide artan karmaşıklığı gelenek ve inançta bir gevşemeye neden olur. Sonrasında ise bilginin sistemleşmesinin ve kavramlaşmasının imkansız haline geldiği durum olmadan kişisel bir tarafsızlık, kasti bir gözlem, kalıcı bir uygulama ve ciddi bir yargı olmasını bekleriz. Buna karşılık doğanın ve insanların geçerli bir bilgi eksikliğinde sosyal hayat bilinçdışı ve kurallı bir gelenek ile kalmaya devam etmelidir, bu sırada bu gibi koşullar altında yaygın kuralcı ve yasaklayıcı düzenlemeler şans eseri ve plansız olacaktır. Doğal ve sosyal bilginin birikimi ile sosyal süreçlerin çalışması için yöntemlerin beraberinde gelen gelişimi ile bilginin temelinde olan sosyal planlama mümkün hale gelir ve bununla birlikte dolaylı bir tüzük ortaya çıkar. Sonrasında kesin sınırlı bir belirleyicilik birlikte var olan yönlerinde gerçeklerin iki grubu arasında meydana gelir. Sonuç olarak bilgi durumu ve bunun gibi şeyler bilindiği zaman bir grubun sosyal örgütünü ya da en azından bazı yönlerini ortaya çıkarmak için bir dereceye kadar mümkün hale gelir. Birlikte var olan belirleyicilik aynı zamanda sosyo-psikolojik ölçüde bulunacaktır. Her durumda ve tüm toplumlarda liderleri, güçlü insanları, baskın kişilikleri diğerlerinin ikincil derece, takipçi, itaatkar ya da disiplinli olarak görülmesinden dolayı ayırt edebiliriz. Burada belirleyicilik, yalnızca insan toplumlarında değil, ancak aynı zamanda hayvanlarda ve özellikle de kuşlarda var olan doğal ve sosyal gerçeklikte derin bir temele sahiptir. Yaygın işlevlerin sayısı arasındaki, dayanışma grubu ya da hissiyatı ile gerçekleşen karşılıklı pozitif ilişki, birlikte var olan belirleyiciliğin bir başka yorumunu ortaya çıkarır. Sosyo-psikolojik alanında sembolizm, daha ileri düzeyde örnekler ortaya koyar. Lise ya da üniversite sınıfları, atletik takımlar, denizciler, mahkumlar, sır toplumlar, totemik kabileler, tamamı doğru bir şekilde örnek ortaya koyar.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ olay ya da bu şey tesadüf eseri ortaya çıkmıştır. O yüzden kabileler arası, uluslar arası kültürlerarası ilişkilere ait olan tüm fenomenlerin bu kategoriye ait olmadığı da açık şekilde görülmektedir. Kuzey Afrika yerlilerinin bakış açısı ile Müslümanlığın ilerleyişi tesadüfidir; dolayısıyla Plains’teki yerlilerin İspanyol tanıtımı, Amerikan Eskimos’larında beyaz bir adamın görünüşü de tesadüfidir, tıpkı tüm ilkel kabileler arasındaki “ateş-su” inancının ortaya çıkışı gibi. Birbiriyle ilişkili olan sistemler belirgin kabile karmaşasını, kültür alanlarını, ulusları ya da kıtaları yansıttığında tesadüfi faktörler özellikle dikkat çekerken, sistem ve tesadüf kavramlarının uygulanabilirliği şüphesiz bu gibi durumlarda kısıtlı bir haldedir. Bir kültürdeki kanun ve din sistemleri, karşılıklı olarak bağımsızken, bağnaz monarşi ya da kilise ile devletin ufukta görülen ayrılığı iki sistemi birbirine karşı şiddet içerecek derecede ayırırken nispeten farklı yollarda, karşılıklı olarak birbirine bağımlı olmasa da uzun bir zaman devam edebilir. Bu yeni kazanılan ilişkileri başlayan olaylar, her iki sistemin de bakış açısı ile tesadüfi olarak tanımlanabilir. Sistem kavramının son ve eşit önemdeki uygulaması bireylere hitap eder. Burada var olan kültürel içerikte ve olayların tarihsel serilerinde bireylerin ilişkileridir. Şüphesiz bireysel zihindeki belirli bir içerik kültürel ayarlamalar sonucu ortaya çıkmıştır, başka nereden çıkabilirdi ki? Ancak bunu kabul etmek bir mesele, bireyi kültürü ile tanımlamak ile ayrı bir mesele. Modern ya da bazı eski uygarlıklarda birey tam olarak kültürün yalnızca küçük bir parçasının temsilcisidir ve grup kültürünün önemli bir bölümü olmanın dışında kalmaktadır. Bireyleri bir sistem olarak dahil olduğu belirli bir katılımcı olarak, dahil olduğu belirli bir katılımcı olarak kabul etmek en azından bir alanda tesadüfi olarak görülecektir. Bu zamana kadar biz yalnızca bir bireyin kültürel içeriğinin değişkenliğini dikkate aldık, çünkü kültürün ona ulaştığı yolları yansıtmaktadır. Bildiğimiz gibi insan zihni dünyadaki tecrübeyle tabular asa olarak ya da salt pasif yansıtıcı olarak karşılaşmaz. Burada devreye doğumsal kapasiteler ve sınırlamalar girer. Bu doğuştan gelen niteliklerin önemli bir etkisi vardır ve bu yalnızca kültürel değerin özümseme derecesinde değil, aynı zamanda bu değerin doğasında da olmaktadır. Yine sınırlı bir resim yapma, müzik yapma ya da matematik becerisi olan bir birey ona sunulan kültürel değerlere bu alanların birinden bir şeyler ekleyecek kapasitede değildir, ancak belirli örneklerle özümseme ve şüphesiz kabul etme güçlüğü çekecektir.
Bu kategorinin incelenmesinde bir kez daha tanımlamamızı hatırlamalıyız: “tesadüfi” sebepsiz anlamına ya da kavramsal dünyamızın oluşturan, bağlantılı olaylar zincirinin dışında anlamına gelmez; ancak tesadüfi bir olay ya da bir şey, belirli bir örnekte kendisini gösteren bir durumda bir sistemden başka bir sisteme normal bir şekilde ait olan bir şeydir. Sonraki sistemin bakış açısı ile bakıldığında
Tesadüfî kategori içerisinde sistem kavramının son ve eşit önemdeki uygulaması bireylere hitap eder. Burada var olan şey kültürel içerikte ve olayların tarihsel bölümlerinde bireylerin ilişkileridir. Şüphesiz birey zihninin belirli içeriği kültürel ayarlamalardan türemiştir, hâlbuki başka nereden gelebilirdi? Daha önce de belirtildiği gibi hiçbir birey grup kültürünün tüm yönlerine ulaşacak durumda değildir. Bu, kültürün daha fazla göze çarpan ve daha fazla karmaşık bir yönüdür. Dolayısıyla modern ve bazı antik uygarlıklarda birey tam anlamıyla kültürün yalnızca küçük bir parçasını temsil eder, onun daha bölüm bölümüyle daha az ilişkilidir ve
12
13
Tesadüfi – Tarihsel Kategori
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ grup kültürün önemli bölümünün neredeyse dışında kalır. Bu bakış açısından bile bireyi kültürüyle ya da kopyasıyla tam anlamıyla edinilmiş olduğunu varsaymak doğru olmayacaktır. Bireyi bir sistem olarak varsaymak, dahil olduğu durumun belirli katılımcıları en azından bir dereceye kadar şans eseri olarak görülecektir. Bu noktaya kadar yalnızca bir bireyin kültürel içeriğinin değişkenliğini göz önünde bulundurduk, çünkü bu kültürün ona ulaştığı yolları yansıtmaktadır. Bireyin seçkin bir aktör olarak incelenmesi çok daha büyük bir zorlama ile aynı ilişkiyi oluşturmaktadır. Bildiğimiz üzere insan beyni dünya deneyimini tabula rasa olarak ya da salt edilgen yansıtıcı olarak görmez. Burada devreye doğuştan gelen yeterlilik ya da sınırlamalar girer. Bu doğuştan gelen nitelikler, birey tarafından oluşan kültürel materyallerin özümseme derecesinde değil, aynı zamanda bu materyalin en doğal hali üzerinde önemli bir etki yaratır. Dolayısıyla edilgen tepkimesi ile ortalama bir birey ve yaratıcı özelliği ile yetenekli bir birey özdeş kültürel materyali çok farklı bir kültürel içeriğe dönüştürecektir. Yeniden sınırlı bir resim yapma, müzik yapma ya da matematik becerisi olan bir birey bu alanlarda ona sunulan kültürel materyallere bir şey ekleyemeyecek durumda olmasından ziyade aynı zamanda belirli örneklerde benimseyip kabul etmek için bile güçsüz olabilir, belirsiz durumlar bunların dışında kalır. Dolayısıyla, müzisyen olmayan ancak biraz müzikle ilgilenen bir insan bir Mahler ya da Strauss senfonisinde belirli parçaları bile duyamaz ya da daha kesin olarak müziksel açıdan onları duyamaz; buna benzer olarak matematiksel açıdan ilgisiz bir beyin, her ne kadar dikkatle eğitilmiş olsa da gök mekaniğinde bir dengenin güzelliğini ya da tam anlamını kavrayamaz. Bu kadarıyla kalmıyor. Doğuştan gelen yeteneğin biyolojik faktörlerinin ötesinde, belirli, kendi hayatını yaşayan bir birey ile ilgisi olan biyografik yönü vardır. Bireyin, onunla zıt düşen kültürün belirli bir bölümüne olan tepkisi dikkatine, ilgisine, özümseyici isteğine, benliğine uygun kültürel öğelerin değerine ya da önemine bağlıdır. Yine tüm bu faktörler geçmişte edindiği bütün deneyimlerine, biyografik benliğine bağlıdır. Tüm bunların kültür ya da biyolojiyle herhangi bir etkileşimi yoktur. Kültürde ya da tarihi süreçte bir bireyin etki sorunu benzer yönleri kapsar. Tarihi süreç gibi, kültür de elbette aşırı bireysel bir olaydır. Şimdi bir bireyin kültüre ya da tarihe aktif bir ajan olarak – bir “sebep” olarak - davetsizce dahil olması daima iki tane nispeten bağımsız sistemlerin bir geçidi olarak görünecektir. Böyle bir geçidin kesin zamanı, yeri ve anlamı öngörülmemiş olduğundan kesin çok geniş sınırların haricinde tesadüfi olarak tanımlanmalıdır.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Tayyarelerin havalanmasıyla yukarıdaki kuş adamların gözlerinden sakınma gerekliliğini gelmiştir. Bu yüzden kamuflaj ortaya çıkmıştır. Sanat alanında bu, yeryüzündeki objelerin garip açılarından yoğun bir gözlem anlamına gelir. Askeri alanda olasılıklar silahların ve tahkimatların yüzey eğilimi için yeniden gün yüzüne çıkmıştır. Thomas Mott Osborne’nin suçbilimdeki bulutlu göklerde kuyruklu yıldıza benzer ilerlemesi, hapislere ve mahkûmlara doğru bir değişim ile birlikte olmuştur. Bu öyle hızlı bir değişimdir ki tüm dengeler kaybolmuştur, ciddi bir tepkime tehlikesini beraberinde getirmiştir. Kadınların, tasarımcıların üzerinde durduğu çabalarının etkisini gösteremediği kıyafetlerindeki belirli değişimler, bu yüzden de nispeten sürekli olarak kanıtlanan tarzda, zevkte, satın alma düşüncelerine başlatılmış olan belirli eğilimler savaş ihtiyaçlarına tepki olarak sarsıcı bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Teorik Kategoriler ve Kültürel Gerçeklikler Gerçekte bir süreci ortaya koyan serilerin herhangi bir analitik ayrımında olduğu gibi, kategorilerimiz yorum bekleyen yapaylığın belirli unsurlarından muaftır. Dahası analiz ile tüme varılan kavramsal açıklığı denemek için, analitik olarak birbirinden ayrılan bölümleri yeniden birleştirmek için ilginç bir hal alabilir. Öncelikle çağdaş ya da tarihi olay örgülerinde bağlantı ve derece yönlerinin daima birleşmelerde görüldüğü anlaşılabilir, hâlbuki burada iki bağımsız kategorilere ayrılmışlardır. İlk bakışta gereksiz bir analiz geliştirmesi gibi görülebilir. Elbette her tarihi ya da birlikte var olan durumların psikolojik-belirleyici, psikolojik-tesadüfî, objektif-belirleyici ya da objektif-tesadüfî olduğu doğrudur. Kategorilerin görünüşte daha mantıklı gruplaşması bu sebepten dolayı tarihi-psikolojik-belirleyici, tarihi-psikolojiktesadüfî, tarihi-objektif-belirleyici ve tarihi-objektif-tesadüfî şeklindeki grupların ortaya çıkmasına neden olabilir. Kültürel gerçeklik içerisinde daha az şiddet avantajı ile aynı zamanda sekiz kategoriyle de sonuçlanabilir. Bizim bu kritik analizimizden ortaya çıkan sonuç, asla tam olarak belirleyici ya da tam olarak tesadüfî olmayan, asla psikolojik (ya da aktif – psikolojik) ve hatta tam olarak objektif olmayan, ancak tüm bunları var olan gerçekliğinde birleştiren kültürel gerçekliğin yenilenmesidir. Kültürün böyle bir yenilenimi kategorilerin kritikliğinden ortaya çıkabilir. Yeniden yapıcı bir bileşim ister istemez analitik parçalanma sürecinde kaybolan birliği yeniden kurar.Açıkçası kategorilerin geçerli bir eleştirisine sebep olabilecek bu per se deneyiminde hiçbir şey yoktur. Teorik bir geçerlilik ile ya da kategorilerin zamandan, dereceden ve bağlantıdan türediği üç bakış açısının analiz amaçlarını ayırt etmenin önemiyle varlığını sürdürmeli ya da yıkılmalılar. Yine bakış açılarının nedenleri kavramların açıklıklarına dayanabilir.
Tesadüfi – Çağdaş Kategori
Tarihteki Belirleyicilik ve Tesadüflük
Hiçbir kesin hat bu kategori ile ondan öncekinin arasına açıkça çizilemez. Henüz alıntı yapılan yorumlar burada küçük bir ayarlama ile hizmete girer. Bu özellikle fenomeni “yabancı irtibat” nitelendirebilen durum doğrultusunda doğrudur. Sanat ve askeri gelişim, savaştan önce ilişkisi bulunmayan Avrupa uygarlığının iki alanıdır.
Tarihin ya da kültürün belirleyici ya da tesadüfî yönleri birbiriyle derinlemesine ilişki içerisindedir. Belirleyici eğilimler tesadüfî faktörlerin kontrolü altında çeşitli yollarla etkilenmiştir. Unutulmamalıdır ki böyle belirleyici eğilimler gelişimin dinamik elementlerini, kontrol gücünü elinde bulundurmaz. Belirli temel sosyo-psikolojik
14
15
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ ilkeler ile bu ciddi bir hal almıştır, ancak genellikle belirleyici yönler yalnızca eğilimle gösterilen birtakım durumların ya da serilerin içinden biri olmasının muhtemel olduğunu öne sürmektedir. Kavramsal olarak bu muhtemel olaylar belirleyici eğilimin sınırları olarak tanımlanabilir. Kontrol gücü ve tarihin mayası çeşitli tesadüfi faktörler sayesinde artmıştır. Kültür bütünüyle karmaşık durumda ise, kültürün beraberindeki daha küçük sistemlerin arasındaki etkileşim ile öz verimlilik süreçleri, mayanın kendileri tarafından gelişmesi için tamamen yeterlidir. Bu daha küçük sistemlerin arasında birey, arzuları, yaratıcılığı ve kişiliğiyle kültürde ve tarihte önemli bir etki yaratmak için ilişkilerin bir sistemi olarak yeteri kadar ayırt edicidir, içerik olarak eşsizdir. Tesadüflük, hepsinden sonra ne zaman, nerede, nasıl,ve bir dereceye kadar da ne olduğu konusunda tarihte baskın görünür. Bu yüzden “tarihsel olayların eşsizliği” bulunduğu önemi korumaktadır. Bir diğer yandan tesadüflük belirleyici faktörler ile sınırlandırılmıştır. Sistem dışından ya da içeriden gelen belirli şeyler olmayacaktır. Yeni element, amacına ulaştıracak kadar güçlü olan bir belirleyici akım bulmaz. Belirli şeylerin ya da yabancı veya yerli kaynağın bir anlamı yoktur. Bir diğer yandan, tesadüflük kendi başına belirleyici faktörler ile sınırlandırılmıştır. Sistemsiz olarak gelen ya da bu sebepten dolayı sistemli olarak gelen belirli faktörlerin etkisi olmayacaktır. Yeni element belirleyici bir akımı istenilen yere ulaştıracak kadar güçlü bulmaz ya da karşıt bir akım ile karşı karşıya gelebilir. Yerli ya da yabancı kaynağın belirli faktörleri “hiçbir şey” anlamına gelmektedir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
BÖLÜM 2 KÜLTÜR GELİŞİMİNDE SINIRLI OLASILIKLAR İLKESİ
Bunun örnekleri, birbirinden oldukça farklı iki kültür her ne zaman iletişim halinde olursa görülebilir. İki Avustralya kabilesi ya da bir Avustralyalı ile Melanezyalı biri kültürün her alanında kültürel elementleri paylaşabilir ve bunların tümü verimli ve ilham verici olabilir. Modern uygarlığın iki temsilcisi ile aynı durum söz konusu olacaktır. Bir diğer yandan modern bir grup ilkel bir grup ile iletişime geçtiğinde ortak dürtü çok küçüktür ya da en iyi ihtimalle belirli çok dar kanalları takip eder. İlkel olan grup maddi kültürümüzün daha eksik olan ürünlerini, onları nasıl işleyeceğini bile bilmeden kullanır. Yine diğer elementler, çabukluğu ve benzer niteliği ile belirleyici eğilimin desteğini sunan bir kültürde bir tepki ile karşılaşacaktır. Dolayısıyla şunu diyebiliriz ki olay “psikolojik an” içerisinde gerçekleşmiştir ya da belirli eğilimler ya da olasılıklar havada kalmıştır. Bu yüzden tesadüflük ve belirleyicilik tarihsel sürecin iki ayrılmaz unsuru olarak görülmektedir. Belirleyicilik bir yana, tarih tesadüfi şeylerin karmaşası haline, kafiyesiz ve sebepsiz oluşan bir şeye ve sonuç olarak da akıl ermeyen, beklenmeyen, kontrol edilemeyen bir şey haline gelir. Tesadüflük dışında, gerçekte bir kabir adaletsizliği yapılmıştır ve kanun ve emirler için sonrasında bir gerçeklik olarak sunulmuştur, hâlbuki onlar en iyi ihtimalle bir moda ve eğilim olmuşlardır, tam anlamıyla kendi yollarını çizecek kadar güçlü olmayıp düzeni sağlayacak kadar tam anlamıyla güçlü olarak kontrolü genişletmişlerdir. Hal böyle olunca tam olarak öznel olmayan yorumlar, önemli önseziler ve sınırlı kontroller de mümkün hale gelecektir. 16
17
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Uzun zamandır biyologlara tanıdık gelen yakınsaklık kavramı aynı zamanda etnolojik olayda da uygulanmıştır. Etnolojide dönemin tarihi kısa ve özdür. Franz Boas, kavramın kesin teorik bir formülünü belirtmeden genel başlıklarla de ilgilenerek birçok yazılarında bunu kullanmıştır. Paul Ehrenreich, Thilenius ve von Luschan adlı eserlerinde buna vurgu yapmıştır. Teorik etnoloji sorunlarının çözümünde kavramın uygulanmasındaki bir örnek, “Totemism, bir Analitik Çalışma” adlı eserde sunulmuştur. Sürecin yöntemi ve psikolojisi yine de orada ima edilmiştir. Fritz Graebner Methode der Ethnologie (1911) adlı eserinde keyfe göre hüküm veren bir modada yakınsaklık ilkesine değinmiştir. Graebner, teorik olarak yakınsaklık olasılığını inkâr etmeden uygulamalı olarak bağımsız gelişmenin daha geniş kavramı ile birlikte onu reddeder. Graebner’ın bu tartışmasına, Robert H. Lowie “Etnoloji’de Yakınsallık Kavramı” adlı eserinde değinmiştir. Yakınsallık ile İlgili Bazı Yorumlamalar – Lowie’nin “Zamansız Sınıflandırma” başlığı altındaki bazı örneklerinin göz önünde bulundurulması gerekiyor. Görünüşte benzer evlilik düzenlemelerinin bulunduğu dışevliliğin çeşitli biçimlerinden bahsetmiştir. Dışevlilik yerel olabilir ya da bir kabile içinde gerçekleşebilir. Burada “karşılaştırılan gerçeklerin kimliği mantıklı iken, çalışmada gerçekten ilgimizi çeken gerçekler psikolojiktir.” Ardından yazar Todas’ın ilginç olayını örnek vermiştir. Sonra kültürel gerçeklikle ilgisi olmayan haberleşme terimi ile açıklanan o geometrik ayrılmayı bulmak için Afrika ve Yeni Gine’nin “kum saati davullarını” karşılaştırır. İleriki bölümde “Gerçek Yakınsaklık Olasılığında” Lowie, iki makalenin ya da yazıtların kesin nesnel kimliğinin bile gerçekten özdeş olarak bu gibi makale ve yazıtların sınıflandırma gerekçesine ihtiyacı olmadığını gözlemlemiştir. Çünkü onlar farklı kültürel düzenlemelere ait olabilir ve çok farklı psikolojik gerçekler anlamına gelebilir. Burada Amerika ve Melanezya’nın “göz-yazıt” örnekleri, Amerikan arkeolojisinin “reddedişleri” ve merkez Avustralya “neolitikleri” ve “yontma taşları” verilmiştir. Bölümün sonuç paragrafında şu alıntının olması gerekmektedir: “Biz aslında her daim olmasa da, aslında çok nadiren etnolojik bir olayın belirleyici şartlarının çoğunu bilerek şanslı bir konumdayız. Merkezi Avustralya “neolitiklerinin” ve “göz-yazıtlarının” reddedilmesi durumunda gerçekleri algılamış oluruz ve bu örneklerden morfolojik kimliğin muhtemel ancak son olmayan genetik ilişki kanıtı verebileceğini öğrenmiş oluruz. Graebner’in Endonezyalı ve Melanezyalı modellerde bağdaştırdığı Güney Amerikan küreklerinin tarihini belirleyebilirsek onların genetik olarak ilişkili olduğunu gözlemleyebileceğimiz muhtemeldir, ancak bağımsız kaynağın diğer mantıklı olasılığına engel olamayız, çünkü bu aynı şekilde muhtemeldir ki küreklerin her bir benzer özellikleri belirgin motiflerden ve belirgin şartlardan türemiştir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ görülmektedir. Zamansız sınıflandırma gerçeklerinin zorlayıcı bir yaklaşımı için bir destek beklerken, etimolojide yakınsaklık kavramının bir izahı ya da metodolojik bir araç olarak işlevlerinin izahına az da olsa yaklaşmıştır. Yeni bir ilke kendisini daima bilimsel mücadelenin ateş hattında bulur. Sakarca yapılan bir hareket taktiksel avantaj kaybına yol açabilir. Bu nedenle ne yazık ki Lowie’nin formülleri yanılmaları her zaman imkânsız kılmaz. Elbette bağımsız gelişim ilkesi ile yakınsaklık ilkesi arasındaki ayırımın farkındadır. Ancak bağımsız gelişim ve tarihsel iletişimin tartışmasını şu şekilde ifade etmektedir: “İki teori değerlerinin arasında eğer bir fark varsa, tarihsel bağlantı için bu gibi kanıtların evrensel olarak kabul edilen varlığı dikkate alınarak bağımsız gelişim için tarihsel kanıtın sözde yokluğuna dayanmalıdır. Bu iddianın hatalı olduğu, yakınsak evrimin karşı çıkılmaz örneklerinin varlığı açığa çıkmak üzere beklemektedir. Lowie’nin bir başka yaklaşım ve daha önemli noktasında da belirsizlik vardır. Önemli etnograflar iki farklı kültürel karmaşıklıkların iki benzer özelliğinin genetik olarak belirgin olduğunu anladıklarında, kültürel bir karakterin özgünlüğü onun tarihi ile tanımlanmıştır. Bir diğer yandan genetik ilişkinin harici açıklama ile olduğu yakınsaklık konusuna geldiğimizde, nesnel olarak benzer olaylar, eğer aynı zamanda psikolojik olarak benzerler ise kıyaslanabilirler. Lowie’nin yaklaşımında kültürel özelliklerin arasında iki benzerlik türü açıkça ayırt edilmediyse, Ehrenreich’in “yanlış benzerlikler” kavramını tanıtarak şu paragraftan anlaşılabilir: “Özellikle yayılmanın belirgin yollarının yokluğunda benzerliklerin gözlemlenmesi, benzerliklerin salt olarak sınıflandırıcı, bu yüzden de genetik ilişki açısından hayali olup olmadığı ile alakalı sorgulamayı beraberinde getirir.” Ancak “benzerlikler” genetik ilişki açısından gayet hayali olabilir ve psikolojik ilişkilerinin karakterine göre yanlış ya da gerçek bir yakınsaklık oluşturur. Yine yukarıda alıntısı yapılan “Gerçek Yakınsaklık İhtimalleri” adlı eserdeki bölümün sonuç paragrafında, Lowie muhtemel olan ancak nihai olmaya genetik ilişki kanıtını verebilen “morfolojik kimlik” hakkında konuşur. Ancak genetik ilişkisi olmayan morfolojik kimlik yanlış ya da gerçek yakınsaklığın bir örneğini oluşturabilir. Belirli olarak durumun iki özelliği yazarı endişelendirmiş gibi görünmektedir: yakınsaklık lehindeki tartışmalar tarihsel örneklerde oldukça açık durumda iken, sürecin kendisi psikolojik olarak mantıktan uzak bir konumda görülmektedir. Kimliklerin varlığı varsayıldığında, onların nedeni anlaşılmazdır. Lowie yakınsak evrimin bazı kusursuz örneklerini öne sürmek ister, ancak tümünün ardından onun bütün açıklamaları vakitsiz sınıflandırmadan dolayı hayali benzerliklerin, yanlış yakınsaklığın salt örnekleri olarak görülmektedir.
Benzer alıntılarla Lowie’nin, verinin salt nesnel bir etmenine karşılık olarak etimolojide psikolojik bir bakış açısının benimsediği ve dağılım ya da tarihsel ilişkiye karşılık olarak bağımsız gelişimin nedenini savunduğu muhtemeldir. Yakınsaklık konusuna gelince, Lowie’nin asıl ilgisi yanlış yakınsaklık kavramının açıklaması olarak
Bir örnekte yalnızca Lowie gerçek yakınsaklık ihtimalini kabul eder. Yakınsaklık savunması basitçe gerçeklerin çırpıcı bir belirlemesini beklemektedir. Eğer daha yakın incelemeler kesin bir kimlik kursaydı, kimlik gerçeği varlığını sürdürürdü ancak açıklanmamış bir şekilde kalırdı.” Dr. Lowie’ye yakınsaklığın tarihsel kanıtını ortaya çıkarmak zor olduğu için üzülürken, yeterli teorik zeminin kültürel olaylarla
18
19
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ ilgili kavramın uygulanmasını savunmak için yeterli teorik zeminlerin eklenmesini umuyorum. Yakınsaklığın psikolojik alanına gelince, paralelliğin ve yayılmanın eşit zorluktaki psikolojik sorunları ortaya çıkardığını unutmamalıyız. Lowie’nin gerçek yakınsaklığın varlığını kabul etme isteksizliği bir anlamda gerçek yakınsaklıklar altında kültürel karakterleri değil de kimlikleri anlıyor gibi görünmesi gerçeğinden dolayı olabilir. Bu durumda gerçek yakınsaklık kavramını “ayrışık kaynaklardan türeyen kesin bir kimlikteki bir inanç” olarak yorumlayan Ehrenreich’in izinden gittiğini ileri sürer. Yorumunun gerekçesinde Lowie Ehrenreich’ten İngilizceye şu şekilde çevirdiğim bir alıntısını ekler: “Benzer ruhsal eğilim benzer ekonomik evre ve sosyal evre ile birleştirildiğinde, kültür benzer bir karakter ortaya çıkarır, benzer bir tür sunar. Fikirlerinde farklı zaman dilimlerinde Ehrenreich “Ahnlichkeiten,” “Analogien,” ve hatta “überraschende Ahnlichkeiten,” ve “auffallendse Übereinstimmungen” kavramlarından bahseder, ancak hiçbir yerde kimliklerden bahsetmez. Kimlik kavramı, kültürel ya da daha genel olarak psikolojik karakterlere uygulandığında gerçekte gizemciliğin kokusunu etrafa salar. Bu gibi kimliklerin ortaya çıktığı varsayıldığında, gerçeği keşfederken nesnel ya da öznel anlamlarından mahrum kalıyoruz. Bu nedenle bizim karşılaştırmalarımıza göre ruhsal faktörler dâhilinde olduğunda benzerliklerden konuşabiliriz ancak kimliklerden konuşamayız. Ancak değişen derecelerin benzerliklerinin varlığı yakınsaklık kavramını savunmak için yeterli olmaktadır. Lowie, kültürel kimliklerin gizemli olan tadından sakınarak “yanlış benzerliklerin” olası hayallerinde bir sığınak arayışına girer. Lowie şöyle der: “Ancak eğer verilmiş olan benzetmeleri özdeş ya da türdeş olarak değil de yalnızca analojik olarak yorumlarsak sorunun tüm yönleri değişir.” Ve yeniden: “Yalnızca karmaşıklığın herhangi bir derecesinin tüm benzerliklerini “yanlış benzerlikler” olarak tasarlamak gerekmektedir ve yakınsaklık teorisindeki gizemli unsur ortadan kaybolur. Dr Lewie psikolojik ayarlarında olduğu gibi tarihsel geçmişlerinde farklılık gösteren dışevlilik ile ilgili birimlerden bahseder. Birinci sırada yer alan karakter birimlerin kavramının yakınsaklık olduğunu savunur, ikincisi ise yanlış yakınsaklık ile sınıflandırılmalarını savunur. Tarihsel açıda bakıldığında birbiriyle alakasız olan iki kültürde dışevlilik grupları gelişmiştir. Dışevlilik düzenlemelerinin iki grubunun ruhsal ayarlamaları farklı ise iki dışevlilik grubunun arasındaki benzerlik yalnızca sınıflandırıcı olurdu. Bir diğer yandan eğer her iki grup da bir semtin, kabilenin ya da ilişki grubunun aynı türden olan dışevliliğini sergilerse, elimizde bir de gerçek yakınsaklık örneği olmuş olur.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ daha fazla ya da daha az ileri sürülen benzerliğiyle ilgili bir çıkarım için yeterli değildir; gelişim safhalarının tüm bölümleri gereklidir. Böyle bir durum, safhaların benzer olmayan bölümlerinin sonucu olarak benzerliklerin yakınsak bir gelişim ihtimali ile hatırlatılmıştır. Fakat Graebner’in bölümündeki aşikâr yakınsaklık kabulü bütünüyle samimi değildir, çünkü şimdilerde benzerliklerin tüm birbirinden bağımsız gelişimleri için pozitif kriterlerin varlığını reddettiğini görüyoruz. “Rakip Teorilerin Mantıklı Duruşu” adlı bölümde, genetik ilişkilerin pozitif kanıtlarının mevcut olmadığı yerlerde tarihsel bağlantı kriterlerinin bağımsız gelişim davranışlarına göre gözlemcinin öznel davranışı üzerinde daha az bağımlı değildir. Bu yüzden Lowie’nin eleştirileri, Graebner’in benzerliklerin bağımsız gelişimine olan teorik itirazının dayanaklarını azaltmaktadır. Graebner de Avrupa’nın tarihi kültüründen çizilen bir görgül veriler grubunun bir değerlendirmesi ile olumsuz davranışını meşrulaştırmak adına yaptığı girişimlerde daha başarılı olmamıştır. Bütün bir tartışmanın adilliği gayet kuşkulu olabilir, çünkü elbette kuşkusuz organik bir bütün oluşturan kültürel bir alan dâhilindeki tüm benzerlikler kültürel ortamın homojeni olarak yorumlanabilir. Bu yüzden farklı gruplarda benzer ancak tarihsel olarak alakasız olan kültürel özelliklerin varlığından dolayı sorun yaşayabilecek olan bu değerlendirmelerden dolayı hiçbir çıkarım yapılamaz. Graebner daha da ileriye gider ve aynı kültürel ortamın paralel gelişimlerinin nadir olmasıyla bile çok büyük ihtimalle hiçbir çürütmenin gerek olunmaması hususunda bir önerme ortaya konulmuştur. Graebner aynı zamanda farklı bireylerden türeyen benzer fikirlerin birçok örneklerinde bu gibi rastlantılar yalnızca sonradan ortaya yapılan tarihi araştırmalarla ortaya çıktığı gerçeğine dikkat çekmektedir. Fakat bu olayın doğru bir yorumlaması Grabner tarafından değil, “Modern uygarlıkta yeni bir fikrin birkaç birey tarafından bağımsız olarak sık sık keşfedilmesi gerçeği bana düşüncelerin paralel hatlarının bir kanıtı gibi geliyor; Bay Graebner’in yalnızca tek bir adamın sosyal olarak aktif olduğu vb. ifadeleri bana ifade ettiği şeyin sadece tersini kanıtlar gibi gelmektedir. Bir keresinde ifade edilen ve anlamsız sonuçlandığı; birçoğunun benzer, yakınsak hatları üzerinde düşündüğü bir dönemde ileri sürüldüğü için hazır olmayan bir fikir için bu verimlidir ve insan düşüncesinde devrim yaratabilir” metnini yazan Boas tarafından yapılmıştır.
Bazı görüşlerine Lowie tarafından güçlü bir şekilde saldırılan Graebner’in kendisi teorik yakınsaklık ihtimalini kabul etmektedir. Özetle şunları yazmaktadır: Esasında tam anlamıyla farklı olan özelliklerin diğer benzer özellikler ile uyumlu olması ya da birleşmesiyle önemli ölçüde olan benzerlik göstermektedir. Buna benzer olarak da aslında bir yönteminde şunu belirtmektedir: son sahnelerin benzerliği, gelişimdeki
Ancak aynı kültür dâhilindeki uyumluluk olayının bütün bir konusu kabul edilen ölçüde yakınsaklıktan açık bir şekilde farklılaştırılır; çünkü yakınsaklık temellerinin biri bağımsız gelişimde benzerliklerin kökenidir; hâlbuki yukarıda verilen örneklerde benzerlikler imitasyona, bir kalıp olarak örnek oluşturan bir işleyişin yeniden üretimine ya da homojen ruhsal bir ortamın benzer durumda ya da eşitleyici bir etkisi olarak yorumlanmalıdır. Dolayısıyla ben bu türün yakınsaklığına biraz ağır olan “bağımlı yakınsaklık” terimini uygulanmasını öneriyorum. Boas tarafından ileri sürülen yakınsaklığın pozitif yorumlaması açıklık hususunda bütünüyle tatmin edici değildir. Yazar, “Etnik olaylar bütünüyle, aşırı karmaşık bir haldedir ve görünüşe göre benzer olanları fikirlerin bütün belirgin karmaşıklıklarını da bünyesine dâhil edebilir. Kesin bir örnek vermek gerekirse: Tabular isteğe göre yasaklanan eylemler
20
21
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ olabilir, dini ya da diğer kavramlarla bağdaştırıldığı için gerçekleştirilmeyen eylemler olabilir. Bir bölgeye geçiş, oradaki liderin geçmesine izine vermemesi sebebiyle, kutsal bir yer olarak kabul edilmesi sebebiyle ya da korkulan bir yer olması sebebiyle yasaklanabilir. Kültürel ortamlarından ayrılan tüm etnik birimler yapay birimlerdir ve biz kıyaslamalarımızda farklı özelliklerin belirli gruplarını hariç tutuyoruz, kıyaslamaların kültürel aktarımın bakış açısından ya da evrimsel bölümlerden olması da fark etmiyor. Dolayısıyla psikolojik kaynakların tamamen belirgin olmasına rağmen bizim durumumuzda tabunun yasaklanan eylemi bir birim olarak göze çarpmaktadır. Bu da yakınsaklığın temel özelliklerinden biridir. Değişken psikolojik alanlarla tabuların tartışması kültürel olayların doğru bir tahmini için yalnızca psikolojik faktörün önemini vurgular. Dolayısıyla biri psikolojik faktöre önem vermediği sürece temel olarak belirgin olan olayları bütün olarak sınıflandırabilir. Boas burada bir geleneğin psikolojik alanı ile kökeninin psikolojik kaynağı arasında kendisinin sık sık vurguladığı ayırımları açığa çıkarmada başarısız olur. Farklı alanlarda benzer psikolojik motiflerden kendini gösterebilen tabular her bir alanda belirgin bir öneme sahip olabilir. Bir diğer yandan birden fazla ruhsal kökene ait tabular, coğrafi açından ayrı alanlarda sık sık rastlanan benzer kültürel şartların etkisine maruz kaldığında benzer ruhsal ortamlar oluşturabilir. Bu, Boas’ın da tam olarak belirgin “psikolojik kaynaklar” olan tabulardan bahsettiği zaman belirttiği bu ikinci örnek türüne girer. Ancak yeniden durum tam olarak araştırılmamıştır çünkü açık bir biçimde tam bir birim olarak ortaya çıkan “yasaklanan eylemler” olarak, tabular olarak farklı psikolojik süreçlerin sonuçlarından bahsettiğimizde ya bu tabular yanlış yakınsaklık örneği oluşturduğundan psikolojik olarak belirgin olabilir, ya da aynı zamanda tabulardan bazıları psikolojik olarak benzer olabilir. Bu ikinci grupta eğer bu gibi tabuların psikolojik ya da tarihsel kökenlerinin belirgin olduğundan emin olursak bu örnek mükemmel bir yakınsaklığa dönüşebilir. Boas görüşünü kesin bir biçimde şu şekilde ifade etmektedir: “Benzer fiziksel şartlara tabi olan ya da benzer aktiviteleri ifade eden en çeşitli etnik olayların, baktığımızda tarihsel bir bakış açısından değil, psikolojik, teknolojik ya da benzer bakış açılarından doğal olarak aynı kategori dâhilinde gruplandırdığımız (eşit olmayan) benzer sonuçları verdiğini gösterecek kanıtımız vardır.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ durumdadır, ancak hala kesin bir incelenme ve yorumlanma beklemektedir. Maddi kültürde yakınsaklıktan kısaca söz ettikten sonra, Yeni Gine Papualıları ile orta Brezilya yerlilerinin kültürleri arasındaki geniş kapsamlı benzerlikleri gibi, yakınsaklığın daha fazla karmaşık ve zorlayıcı örneklerine geçiş yapar. Enrenreich, her nerede benzer ruhsal durum benzer ekonomik evre ve sosyal sahne ile birleştiğinde orada yakınsaklığı ayırt eder. Ekonomik ve sosyal şartlarla birleşen “ruhsal birlik”in yakınsaklık için uyumlu bir çevre oluşturduğu doğruyken, Lowie’nin de göstermiş olduğu gibi bu şartlar yakınsaklığın psikolojik bir yorumlaması için yeterli olmaz. Bu paragrafta görülen Ehrenreich’in yakınsaklık ilkesinin kullanım önerisi ne kadar da özgürlükçü olmuştur: Brezilyalılar ve Papualılar bu gibi benzer kültürel türlerin sunucularıdır. İlkel bir düzeyde genellikle Botokudlar, Veddahlar, Buşmenler ve muhtemelen Afrikalı pigmeler de yakınsaklık olarak düşünülmektedir; hâlbuki bunlara sık sık paralel olarak sunulan Avustralyalılar teknolojide, tamamıyla belirgin bir yolda seyahat eden sosyolojik özelliklerinde en iyi şekilde onlarla kıyaslanabilir. Daha büyük kültürlerin krallığında Babil, antik Mısır ve Çin uygarlıkları her zaman zorlayıcı olan yakınsaklık ile benzer özellikler göstermektedir. Bunlara yakın olarak aralarında benzerlik gösteren ve bir birim olarak Eski Dünya kültürleriyle yakınsaklık içerisinde olan Amerika’nın kültürleri örnek verilebilir. Son olarak modern kültür, en dar alanda bir uygarlık kariyeri olarak türlerin tüm farklılıklarını yok etme eğilimi göstermektedir. Bu yok edici uygulamada yakınsaklık kavramı oldukça genel ve bir o kadar da belirsiz olur. Aslında bu kültürlere dâhil olan belirli yakınsaklıklar hakkında ve ötesinde iki kültürün yakınsaklığı ile ne ifade edilmek istendiğini görmek kolay değildir. Bir kişi yakınsaklık kavramını yorumlamaya çalıştığında, kültürlerin bir diğer karmaşıklığına ilişkin olarak onların tek bir karmaşıklığına uygulanmasından dolayı hala daha büyük zorluklar çıkmaktadır. Elbette farklılıklar gibi bu gibi karmaşıklıklar ve belirli benzerlikler her zaman fark edilebilir olacağı kabul edilebilir, ancak bu gibi benzerliklere uygulandığında “yakınsaklık” kavramı, genelliğine nazaran anlaşılmaz bir hal alır ve artık somut bir gerçeklik sunmaz.
Somut türde yakınsaklık kavramının verilme kredisine sahip olan Ehrenreich’e geldiğimizde, ona göre yakınsaklık gerçekliği soruların ötesindedir: İnsan ırkının ayrı grupları arasında bile bu gibi yakınsaklıkların varoluş gerçeği inkâr edilemez
İhtimallerin ve Yakınsaklığın Sınırlanması – İhtimallerin sınırlanması çeşitliliği kontrol eder. Bağlantılı nesneler ya da özellikler ile ilişkili olarak bunun anlamı her nerede kökenlerde ve gelişimlerde değişkenlik sonuçların bir sınırlaması ile daha geniş kapsamda var olursa, değişkenlikle bir azalmanın, farklılıkta bir düşüşün ve benzerlikle ya da yakınsaklıkta bir artış olmasıdır. Bu ilkenin çoğu aşikâr örnekleri maddi kültür ya da teknoloji alanında bulunabilir. Kürekler elde edilir. Kollar kürek olarak kullanılabilir. Aynı zamanda her türden materyal, taş, kemik, odun hatta metal… Kürekler uzun ya da kısa olabilir, hafif ya da ağır olabilir, ortalama bakımından dairesel ya da yassı olabilir, geniş ya da dar olabilir ve hatta enine bile geniş ya da diğer türlü olabilir. Şimdi, yerel şartlar ya da şanslar bağlamında bu materyallerin ya da şekillerin büyük çoğunluğu bir defa ya da daha fazla kürek olarak kullanılmıştır ve gerektiğinde hala kullanılmaktadır. Ancak eğer iyi bir kürek istiyorsanız ve boylu boyuna da istediğiniz bu ise, sonuç kullanım şartları ile
22
23
Yakınsaklık sorunu, görünüşte aynı olan etnik olayların öneminin doğru yorumlanmasına dayanmaktadır ve aynı zamanda beraberindeki bazı elementlerin değişiminden dolayı psikolojik olarak benzer olması için belirgin olayların eğilimine dayanmaktadır. Bu oluşumda yakınsaklık sorununun ifadesi şimdiye kadar muhtemelen çok hatalıdır. Çünkü gerçek yakınsaklık ile yanlış yakınsaklık sorunu arasında hiçbir ayırım ortaya çıkarmaz.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
sınırlandırılmıştır. Küreğin suya yeterince ulaşması için çok kısa olmamalıdır ve çok fazla suya dalmaması için çok uzun olmamalıdır; geniş olup da çok ağır olmamalıdır ya da gerekli olan ritmik hareketlerle küreği suda doğru şekilde hareket ettirmek için çok da hafif olmamalıdır; ortalama bir yoğunluk seviyesinde olması için işe yaramaz bir hale getirmemek için kolayca kıvrılan bir halde ya da çok yumuşak olmamalıdır. Küreğin kullanım şekli uzunluğuna göre şekil benzerliğini ortadan kaldırmaktadır. Kürek palası suya uygun direnci sağlamak ve böylece itiş gücünü arttırmak için yassı olmalıdır.
birleşecektir. Ancak teknolojide çok aşikâr olan durum ilkenin uygulanmasının daha rahat ayırt edilebilir olduğu yerde kültürün diğer yönlerine eşit oranda uygulanır. Belirli açılardan dekoratif sanatı teknoloji alanının bir uzantılı olarak görülür. Örneğin sepetçilik işindeki tasarımlar, sepetçilik tekniğinin belirli özellikleri sayesinde sevimsiz olarak tasarlanmıştır. Burada sınırlandırma ikincisine dayanmaktadır. Sonuç olarak, sepetçilik alanında çizilen esas kalıplar, açılı tasarımların niteliklerini ortaya çıkarır, bu yüzden de bir ölçüde alışılagelmiş bir payda azalma göstermektedir. Burada da yakınsaklığı görmüş oluyoruz.
Aynı zamanda botun hareketinin karşı yönündeki konkavlıkla sonda açık olan sığ bir kaşık gibi boylamasına ve yanlamasına kavisli olmalıdır. Bir diğer yandan da uç tarafı yönetmeye uygun ayarlanmalıdır; ortalamada yassı olmamalıdır ancak dairesel şekilde olmalıdır; çok aşırı iri ya da küçük olmamalıdır. Küreğin orta bölümü pala ile ucunun arasındaki bağlantıyı sağlayan bölümdür; uzunluğu küreğin istenilen uzunluğuna göre belirlenmiştir; baskılara dayanabilmesi için yeterinde güçlü olmalıdır. Küreğin batmadan bir maddeden yapılması istenmektedir, böylece suda rahatlıkla durabilir. Burada kullanım şartlarıyla belirlenen sınırlama öylesine etkilidir ki her bir kürek kesinlikle tüm kürekler arasındaki sayısız benzerlik noktasını belirten bir kürektir.
Eğer farklı bölgelerde geometrik tasarımlar doğrusal ve eğrisel açılardan incelenirse, bizim bulduğumuz her ikisinin de tesadüfi kullanımı değildir, ancak birinin, diğerinin ya da belirli örneklerde kesin sabit sınırlamalar ile bir birleşimin kesin kontrolü çoğunluğu ve hatta kesin kontrolü bunun dışındadır. Burada sınırlama teknolojik değildir ancak psikolojiktir. Doğrusallık ve eğrisellik tasarımda alakasız elementler değillerdir. Buna karşılık göze çarparlar ve dikkat çekerler. Sonrasında bizim gözlemlemiş olduğumuz durum, tasarımın bir ya da diğer türünün egemenliği eline aldığı gibi (bu durum her türlü sebepten dolayı ortaya çıkabilir) nihayetinde toplu olarak diğer türleri hariç tutarak egemenliğini tamamlamak için hızlanacak olmasıdır. Ya da yeniden iki eğilim sanki anlaşmaya, karışmış bir tür olma sonucuna varacaktır. Bir geometri sanatının göreceli bir sabitliğe ulaşmasından önce bu üç türden birini kabul etmek zorunda kalacaktır. Sonrasında köken ya da tarihi olan tüm geometri sanatları bu şekillerle birleşecektir.
Şimdi tam anlamıyla miyop bir dağıtımcı dışında hiç kimse kültürün tarihiyle etkileşim sonucu icat edildiğine inanmazdı. Farklı muhitlerde küreklerin gelişiminde ilk ya da son olsun, belirgin safhaların aynı veya hatta eşit ölçüde benzer olduklarını varsaymak çok saçma olurdu. Fakat er ya da geç bir şekilde iyi bir kürek tanımında şu sonuca varacaktır: İyi bir kürek, etkili kullanım şartlarıyla belirlenen kesin ve nispeten sabit özellikleri olan bir araçtır. Dolayısıyla farklı yerlerde küreğin tarihleri bir dizi yakınsaklık süreçlerini sunmaktadır. Benzer değerlerle her alanda karşılaşırız. Etrafta kötü demlikler varken güzel, kullanışlı bir demlik yapımı öğrenilecek bir şeydir. Bu öğrenme süreci nesiller değişerek farklı yerlerde değişikliğe uğramaya başlar, ancak nihayetinde ortaya bir demlik, kullanış açısında oldukça iyi bir demlik ortaya çıkar. Böyle bir demlik birçok temel noktalarca diğer demlikler gibidir. İşte burada bir yakınsaklık örneğini daha görmüş oluyoruz.
Aynı olay, materyalizm ve ruhiyatçılığa ilişkin olarak felsefi derecede de ortaya çıkmaktadır. Varlıklar eğer materyal değilse, en azından tam anlamıyla değilse ruhsal olmalıdır. İlk insanların bilinçaltı felsefesinde, birini diğerine indirgetme çabasına gerek duymadan her iki bölüm de kabul edilmiştir. Sonraki nesillerin düşündürücü rasyonel felsefelerinde birlik felsefesini azaltma yönelimindeki bu gibi çabalar tekrar tekrar gösterilmiştir; ruh ya da zihin (varlık olarak kurulursa ruhsallıktan ne daha fazla ne de daha az olan) maddeselliğe indirgenmiştir ya da tam tersi olmuştur; veya da Spinoza ya da Spencer’da olduğu gibi her ikisi de üçüncü bir şeyin farklı yönleri olarak düşünülmüştür. Bu düşünsel yaklaşımların ne kökenleri ne de tarihi aynı değildi, ancak son çıkan sonuçlar ihtimallerin sınırlanmasından dolayı aynıdır ya da harfiyen benzerdir. Burada bir kez daha yakınsaklığı görmüş oluyoruz.
Dolayısıyla hemen hemen bir nesne, araç ya da silah eşliğindedir. Teknolojik olarak birçok sıradan özelliklerde değişim çeşitliliği sınırsızdır; ancak etkili kullanımın gereklilikleri sınırları diğer özelliklerin değişkenliğinde daha az ya da daha fazla sıkı bir şekilde ortaya çıkarmaktadır. Eğer nesne amaçlandığı şekilde kullanılmaktaysa çeşitlilikte bir azalma meydana gelir. Şimdi, bu tanısal özellikler nadiren deneyimin ötesinde sezilebilir, ayrıca nesnelerin, araçların, silahların olması gerektiği gibi olmayan, çalışanın hatalarını ortaya çıkaran sıkıntılı suç ve duruşma okullarında uygulama sırasında da ortaya çıkarılabilir. Bu gibi tüm süreçler tam olarak tarihseldir ve aynı ölçüde zaman, yer, kabiliyet, gelenekler kalıplar ve şans olaylarına da tabiidir. Ancak yeterince uzun sürerse bu süreçler istenilen amaçta kesin özelliklerde
Bağımlı yakınsaklıkta olasılıkların sınırlanması en çok tutula kalıplar ile tanıtılmıştır. Örneğin dışından gelen bir madde ya da gelenek böyle bir kalıba benzetilmek zorunda kalacaktır ya da reddedilmek zorunda kalacaktır. Avrupa ile Hindistan arasındaki kültürel etkileşime bu son türün yakınsaklığında bol oranda her iki yönde de rastlanmaktadır. Fransa ve Almanya gibi sonuç olarak daha geniş kültürel bir alana ait olan iki ülkede de birçok kültürel kalıp ister istemez birbirinin aynısı olmaktadır. Bizim görmüş olduğumuz kalıp burada sınırlamayı ortaya çıkarmaktadır. Her ikisinde de yerel bir kalıp ile birleşme sağlayacaktır. Ancak iki kalıp da benzer olduğunda sonuç Fransa ve Almanya’da sonuç yakınsaklıkları da aynı şekilde benzer olacaktır. Bu yüzden benzerliğin yeni bir maddesi iki ülkenin de kültürlerine eklenecektir.
24
25
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Yakınsaklık ve Paralellik
Paralelliğin, Dağılımın ve Yakınsaklığın Sezgisel Değeri
Her iki ilke de tarihsel ilişkiden dolayı ortaya çıkmadıkları zaman yoruma açık kültürel benzerliklerin görevlerini paylaşmalıdır. Başlangıçta hiçbir kanıtın bütünleyici tarihsel karmaşıklığının gelişiminde mevcut olmadığı belirtilebilir. Bir diğer yandan nispeten sınırlanan varoluş süresinin ya da içeriğin paralelliği tarihsel ve etnolojik araştırmalarla ortaya çıkarılmıştır. Tarihçi burada etnograftan daha başarılı bir şekilde sonraki materyalin kronolojik olarak devam gösteren serilerinde nadiren göründüğünü kanıtlamıştır.
Paralellik, dağılım ve yakınsaklık ilkeleri arasındaki savaş gittikçe büyürken, bir ya da tüm bu ilkelerin başarılı uygulaması ile kültürün yorumlanma sorununu belirlemek için ortaya cezbedici özellikleri sunulur. Yine de hiçbir şey gerçeğin ötesine geçemez.
İki tür öğrencilerin göreceli başarısı gayet yer değiştirebilir. Burada ortaya etnolojik araştırmada zorluklarla alakalı bir soru çıkar. Elbette bireysel örneklerde karar durumun faziletlerine göre paralel ya da yakınsak olur. Ancak bir ya da diğer bir ilkenin öncelikle uygulaması için daha genel bir özelliğin teorik açıdan bir temeli yok mudur? Karşılaştırma için bir temel, iki ilkenin de uygulanmasında varsayımsal elementlerin girdiği bir boyutta olacaktır. Açıkça yakınsaklığın yararına özelliklerin kendisinden farklı olan ya da daha az benzer olduğu iki kültürel özelliğin öncesindeki denge noktaları yakınsaklık için iddiayı destekleyecektir; hâlbuki paralellik, benzer safhaların daha fazla ya da daha az büyük olan, ihtimalleri sahne sayısının tam tersi olarak değişen benzer serilerinin varsayımlarını içermektedir. Graebner yakınsaklık ile ilgili şu ifadelerinde oldukça haklıdır: Yaygın fikirlere göre elementsel fikirler kavramına bir destek olarak bu kavram evrimsel ideoloji ile uyum sağlamaktadır. Ancak bir bakıma yakınsaklık kavramı kültürel-tarihi bakış açısına yaklaşım gösterir, çünkü bireysel özeliklerin kesin bir evrimini içermektedir. Benzer özellikler üstünkörü bir biçimde benzer gelişimlerin final sahnesi olarak yorumlanmadığı zaman her bir ayrı özellik belirli nedenleri ve kültürel ilişkileri bakımından incelenmelidir. Eğer inceleme geçici serilerin ya da aralarındaki ilişki eksikliğinin geriye yönelik bir uzlaşmasını sunmaz ise yöntemden ziyade sonuçta bir değişiklik olacaktır. Aynı zamanda paralelliğin her bir örneği, “ilk köken”den zirveye kadar iki paralellik serilerinin olasılığını kabullenmek için hazırlanmadığı sürece ister istemez yakınsaklık içerecektir. Bu, biri genel bir ifadeyle iki benzer ve genetik olarak alakasız kültürel özelliklerin tarihini yeniden inşa etmeye çalışırsa ortaya çıkar. Tarihsel serilerin var olan çeşitliliğinden dolayı yeniden inşa etme olayımızdaki eşit benzer özelliklerin birden çok fazla safhada bulunma ihtimali azdır. Bu durum basitçe paralel serilerin ihtimalinin tam tersine, serilerin uzunluğuna orantılı olması bu ilkenin tanımıdır. Dolayısıyla metodolojik olarak bakılan yakınsaklığın paralellikle karşılaştırıldığında kendi yararına birkaç noktaları bulunmaktadır. Dahası, paralelliğin kendisi de içerisine yakınsaklığı dâhil etmektedir.
26
Birçok farklı türden paralellik örnekleri gördük. Bu paralelliklerin biri ya da tümü hayal ürünü olursa ya da en azından kısmi tarihsel gerçekleri oluşturursa bu da bizim ilgi alanımıza girer. En yapay analizler bile, hakkında bildiğimiz her şey bir kültüre ait olup başka bir kültür tarafından ödünç alınan bir özellik olduğunda kültürel durum hakkında ne kadar az bilgi sahibi olduğumuzu göstermeye yeterli olacaktır. Böyle bir özellik yeni kültürel çevresinde yabancı bir beden içinde ne kadar uzun durabilir? Geçen yüzyılın sonlarına doğru batı Avrupa’daki nouvean sanatı, plastik sanatlarda ve dekoratif sanatlarında küçük dekoratif nesneler alanında durgun bir başlangıç yaparak yeni sanatsal bir tür seviyesine yükseldi. Nihayetinde nouvean sanatı Atlantik ötesine de geçmiştir. Ancak burada, yeni muhitlerde eski önemini kaybetmiştir. Moda ve sanat mağazalarının vitrinlerinde birkaç sene gücünü kaybetmesinden sonra Amerikan sanatının bir türünde görünür bir iz bile bırakmadan ortadan kaybolmuştur. Kültürel bir ortamla ilişki olan uzun süre ortada olan bir hedefe rağmen onunla psikolojik olarak bağdaşamayan kültürel bir özelliğin oldukça çarpıcı bir örneği de Çarlık Rusya’da klasik eğitim tarihi ile ortaya çıkarılmıştır. Rusya’daki klasisizm ne kültürün ne de eğitim sisteminin asla canlı bir parçası olmamıştır. Ödünç alınan kültürel özelliklerin kısmi benzerlik örnekleri de rahatlıkla verilebilir. Kolejleri ve okulları ile Amerikan Üniversitesi bunlardan biridir. Ortaçağ ve daha çok son Avrupa kalıpları ile biçimlendirilen Amerikan Üniversitesi, özgün ideal ve ihtiyaçları ile geniş ölçüde Amerikan’a benzemeli ve dönüştürülmelidir. Ancak süreç tam olarak tamamlanmış sayılamaz. Polonya ve Finlandiya’daki Rusyalaştırma hareketindeki başarısızlık da bir diğer olaydır. Hem Rusya Polonya’sı hem de Finlandiya Rus kültürünün büyük bir bölümünü kendi bünyesine dâhil etmiştir, ancak bu dahil olunan özellikler iki ülkenin tarihi kültürlerine kısmen uydurulmuştur ve bir otonom kültürünün iki şekilde ayarlanmış yapısı Rus kurumlarının gizli maskelerinin altında yüzeysel olarak saklamıştır. Diğer olaylarda ithal edilen elementlerin harika uyarlaması da görülmektedir. Modern uygarlıklarda aslında farklı kültürlere ait olan pek çok kültürel özellik, “uluslararasıcılık” olarak adlandırılan kültürün birçok temel alanında durmadan ilerleme gösteren benzerliklere zemin yaratmak için yeni medyalarında tüm ayrıntılarıyla ortama alıştırılmıştır. Biz bu süreçlerin önemli sebeplerinin farkına henüz varmaya başlıyoruz. Onları genel terimleriyle bünyesine aldıktan sonra, 27
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
“dağılım” ve “genetik ilişki” kavramları ileri derecedeki araştırmalar için iç idarenin sağlanması adına uygulanmıştır. Burada bir diğer değerlendirme de dağılım problemi ile yerel kültürel karmaşıklık çalışmasında ortaya çıkan problemlerin arasındaki yakın ilişkiyi göstermek için gösterilmelidir. Kültürel kaynakların tartışmalarında diğer bağlantılarda olduğu gibi, kültürel ilişkiye dahil olan süreçlerle “iç büyüme” olarak oluşturulan bir kültür dahilinde süreçlere karşılaştırmak geleneksel bir hareket haline gelmiştir. İki olay dizisi ile görüntülenen farklılıklara en olarak, aynı zamanda temel psikolojik benzerlikler de vardır. Yabancı gelenekler ya da görüşler tam anlamıyla reddedilebilir ya da kısmi ya da tamamıyla uyarlanabilir. Bireyler birey grupları ile tanıtılan bu görüşler ya da gelenekler, dağılımın daha çok ya da daha az hızlı sürecinde kültür alanı içerisinde dağılım gösterir. Şimdi ise tüm bunlar gruplar ile büyütülen görüş ve geleneklere uygulanmaktadır. Aynı zamanda kısmen ya da tamamen reddedilebilir ya da uyarlanabilir ve temel olarak aynı yol üzerinde dağılım gösterirler. Süreçlerin tekniği ya da psikolojisi dikkat çekici bir biçimde benzerlik göstermektedir. Bu açıkça yerel görüşlerin geniş ölçüde etrafındaki kültür ile belirlenmesinden kaynaklanmaktadır. Hâlbuki dışalımlar alıcı kültür ortamından bağımsızdır. Aralarındaki fark ne kadar küçük olursa, iki kültürün benzerliklerindeki çokluk da o kadar fazla olacaktır. Dolayısıyla bu psikolojik sorunlarla dağılım zorlukları gerçeğini ortaya çıkarır ve bu sorunlar tek yerel karmaşıklık ile birlikte ya da ilişkili olan kültürlerle mücadele edersek kısmen aynı olacaktır.
BÖLÜM 3 PSİKOLOJİ VE KÜLTÜR
Benzer sorunlar yakınsaklık ilkeleriyle olan bağlantıda da ortaya çıkacaktır. Paralellik ya da dağılım olayları artık olmadığında yakınsaklık gelişimlerine atfedildiklerinde kültürdeki benzerliklerin psikolojik açıdan yorumları yapılacaktır. Örnek olarak bağımlı yakınsaklık örneklerinde ilgili gerçekler, tıpkı dağılım ya da genetik ilişkilerde olduğu gibi yakınsaklık alanına aittir. Daha az benzer kaynaklardan türetilen gözlemlenmiş benzerliklerden dolayı da yakınsaklığı görmüş oluyoruz, hâlbuki gerçek yakınsaklıkta benzerliklerin gelişimi farklı kültürlere ait olan iki ya da daha fazla bağımsız serilerde ilerleme gösterir. Bağımlı yakınsaklıkta benzerlikler yaygın düzenlemelerden, “havadaki” görüşlerden ya da önceden var olan kalıplardan dolayı meydana gelmektedir. Bir diğer yandan, faydacılık alanlarında bu yazarların düşünürlüğünün modern düşüncelerin belirli geniş eğilimleri ile geniş ölçüde belirlenmesi de normaldir.
28
29
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Bu makalenin amacı açık bir ifadeyle psikolojik ve kültürel gerçekler arasındaki ilişkiyi, yöntembilimsel olduğu kadar analitik de olan yaklaşımı sunmaktır.
Psikoloji ve Kültür Arasındaki En Genel İlişki Yüzeysel bir bakış açısıyla bireysel zihin ve kültür arasındaki ilişki çelişkili görülmektedir: bir yandan kültür bireysel zihinden ortaya çıkmaktadır; bir diğer yandan da zihnin kendisi kültür tarafından belirlenmektedir. Bu olay büyüdüğünde çelişti ortadan kalkmaktadır. Eğer bir kültürü geriye dönük bir şekilde inceleyecek bilgi ve sabıra sahip olmuş olsaydık her elementi bireysel bir zihnin yaratıcı hareketinde oluşmuş olurdu. Elbette kültürün gelebileceği bir kaynak yok, ancak deneyimin ham maddesi materyal ya da ruhsal olsun, insanın yaratıcılığı ile kültüre dönüştürülmüştür. Kültürün bir incelemesinde bu tam anlamıyla uygulanmıştır, kökü bireysel zihne kadar dayanmaktadır. Dahili elementlerinde kültür psikolojiktir ve son incelemede bireyden gelmektedir. Ancak bütünleyici bir varlık olarak kültür birikimsel, tarihsel ve ayrı olarak bireyseldir. Nesnel deneyiminin bir parçası olarak bireye gelmektedir, tıpkı deneyimlerinin doğaya gitmesi gibi. Dolayısıyla ruhsal özünün bir parçası olmaktadır. Kültür ve psikoloji arasındaki bu çift ilişki kültürel olayların yorumlanmasında iki zıt eğilimler ortaya çıkarmıştır. Eğer kültür esas itibariyle psikolojik ise ve kök olarak bireysel ise tek bir iz bile bırakmadan belli bir kültürün bireysel psikolojik bir yorumun yapılmasını mümkün hale getirecektir. Tarihin “büyük insanlar” kuramcıları her zaman bu hataya düşmektedir. Evrimse insanbilim uzmanları ve sosyologlar psikolojik olaylarıyla belirlendiğinden bu veya o kabilenin kültürlerini sundukları zaman benzer şekilde hata yaparlar. Tüm o ideologlar kültürün bütünleyici yönüne doğru şekilde yaklaşmayı başaramazlar; onlar bir grubun birey ya da bireylerinin kültür örneklerinin, kalıplarının, türlerinin ve biçimlerinin kudreti dahilinde oldukları gerçeğini inkar ederler. Aynı şekilde her insanın hayatında tarihi faktörlerin o belirli kültürel bakış açısından tesadüfi olarak sınıflandırılması gereken rolü oynadıkları gerçeğine de ihtimal vermezler. Elbette bunun klasik örnekleri diğer kabilelerden ve kültürlerden gelen kültürel özellikleri içinde bulundurur. Bu özellikler yalnızca alıcı grubun psikolojisi değil, aynı zamanda kültüründen de açık bir şekilde bağımsızdır. Evrimciler arasında tarihin Marx ve takipçilerini de içeren ekonomik yorumcuları bu bakış açısını temsil etmektedir. Onlara göre kültür nesneldir, sosyaldir, tarihseldir, bütünleyicidir, dinamiktir ve belirleyicidir. Birey ise fanidir, pasiftir, epifenomaldir ve nedensel olarak ilgisizdir. Bu açıdan düşünenler kültürel gelişimde bireyin aktif katılımına düşük oranda adil tutum takınırlar. Kültürel içeriğin bireye harici ve nesnel bir yoldan geldiği doğruyken, hepsinden sonra birey aldığını yeniden oluşturur.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ içeriği biyografik seçim olarak adlandırılan bir durumun sonucudur. Akla gelen belirli kültürel içerik göz önünde bulundurulan tek durum değildir. Geliş olayının aynı zamanda kronolojik bir sıralaması vardır, tıpkı deneyimin her bir elementinin alındığı duygusal olaylar gibi. Bu bizim bireysel farklılıklar olarak adlandırdığımız durumun büyük bir bölümünü oluşturan tamalgısal şartlar ile bu sıranın arasında var olan farktır. Eğer böyle olmasaydı yaklaşık olarak eşit yerli bağışlar ve benzer kültürel olaylar aynı zamanda kültürel dolaplarında giyildiğinde de benzer olurdu, halbuki aslında bakıldığında bunun zıttı kesinlikle doğrudur. Fakat son olarak bireysel kültürde nesnellik ve ikincillik söz konusu olabilir, sonuç olarak imkan dahilinde olmadığı sürece iletişim içerisinde olduğu ruhsal kanallar kaldırıldığı an son bulduğu da unutulmamalıdır. Ruhsal ya da materyal olsun, kültür sadece ruhsal kanallar ile işlemsel olan boyut dahilinde olabilir. Ne akıl ile ve pratikte kullanılan ne estetik olarak değeri anlaşılan, ne varlığı bilinen kültürel özellikler aslında mevcut değildir. Bu yüzden onlar Taş Devri’ndeki metal maden cevherleri gibi fiziksel çevrenin pasif elementleri ile eşdeğer konumda bulunurlar.
Toplum ile Bireyin En Genel İlişkisi Kültürün bir parçası olarak insanlar aynı zamanda toplumun, kültür kariyerinin bir parçasıdır. Bu yüzden görünüşte başka bir paradoksik durumda ortaya çıkarlar. Bazıları duyumsal hayatın yeri olarak insanlarda kalırlar, aynı zamanda her şeyin ölçüsü olurlar ve o toplum birey gruplarından başka bir şey olmaktan çıkar. Sosyal fenomenin tüm yorumcuları bu yüzden bireysel zihnin süreçlerinde aranmaktadır. İnsanlar ruhsal hayatın temelini oluşturur ve bu yüzden sosyal fenomenin duyumsal derecesi olarak adlandırılan durumu temsil ederler. Aynı zamanda sosyal belirleyiciler insan zihnine yavaş yavaş ulaşırlar. Bu bağlantılardan “saf” insan zihninin sırrını çözmek neredeyse imkansız olarak görülmektedir. Aynı zamanda sosyal faktörler olarak bazı bireylerin etkinliği diğer bireyleri belirlemektedir; bu yüzden bazı insanların büyük önemi ve dikkat çekiciliği diğerlerinin pasifliğini ve nispeten önemsizliğini ortaya çıkarmaktadır. Yeniden aşırı sosyal belirleyiciler bir dereceye kadar hata yapabilirler çünkü bireyin yüzleştiği sosyal güçlerin dünyasını gereğinden çok sadeleştirerek kısmen çelişkili birçok sosyal etkileri oluştururlar. Bunlardan bazıları birbirlerini sağlamlaştırırken diğerleri sıfıra indirir. Son olarak bireyin toplumla olan ilişki sorununun tam olarak var oluşunu inkar edenler bir kez daha soyutlayıcı bir sadeleştirmeden suçlanırlar. Bu durum bizi bir sonraki başlığa çıkarmaktadır.
Toplum ile Birey İlişkisinin Derecesi
Ancak bunun bile dışında birey kültürden uzak olarak düşünülemez, çünkü ruhsal
Bireyi gruba bağlayan bağlar arasında bazıları karmaşıklar, bazıları basittir; bazıları kategoriseldir ve bazıları da bağsızdır. Bu sosyal bir durumun en basit biçimlerinden birini inceleyerek ortaya çıkarılabilir; şöyle ki bir kalabalık fiziksel ya da doğrudan bir temas ile benzer zihinli bireyleri bünyesinde barındırabilir ve ortak bir uyarıcıya
30
31
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ bağlı olabilir. Bu durumda kalabalığı oluşturan bireylerin ruhsal içeriği ve sonuç tepkimeleri öylesine tekdüzedir ki aslında kalabalık büyütülmüş bir birey olarak görünür ve birey de kalabalığın yansıması olarak görünür. Bu nedenle aynı zamanda kalabalık kendine ait var olan bir ruha sahip değilken varmış gibi hareket etmektedir. Doğrusu eğer bir kalabalığın ruhunun var olduğu varsayılsaydı kalabalık hakkındaki yorumumuzda yine bir değişme olmazdı. Bir diğer yandan kalabalık fenomeninde gerçekleşen birey zihninin incelemesi, insanın doğasının daha basit yönleri için iyi bir anlayışı mümkün kılmaktadır. Bir diğer uç da soyut bir konuda düşünsel bir sorunu çözen tek düşünürdür – örneğin numaralar teorisi. Bu iki uç arasında sosyalleşme seviyesinin kademeli serileri yer almaktadır.
Yöntembilimsel Bakış Açısından Psikoloji ve Kültür İnsanoğlunun bu ruhsal bütünlüğü ilk olarak insanın doğa dünyasına uzanmaktadır. Psikolojik (ya da biyolojik mi demeliyiz? ) bilginin ifadesinde bu doğanın taslaklarının farkına belirsiz bir şekilde varabiliriz. Yine de şu kesindir ki ruhsal bütünlüğün büyük bir çoğunluğu bu kaynaktan çıkmaktadır. İnsanoğlunun duyumsal nitelikleri, midevi, cinsel ve üretken ihtiyaçları, girişkenliği ve sosyalliği, sınırlı ancak aynı zamanda harikulade “sağlıklı düşünme” kapasitesi, işine olan sevgisi, havası ve aşk gücü ve pek çok diğer özellikleri ya gerçekte kesin olarak insanın doğasına demir atmıştır. Bu nedenle her yerdeki, her zamana ve kültüre ait insanlar tam olarak aynıdır. Bu ruhsal bir bütünlüktür. Aynı zamanda da psikoloji alanına girmektedir. Bastain’in Elementargedanken yaklaşımında ondan ciddi şekilde şüphe edilmiş olabilir, ama sonuç itibariyle o haklıydı, çünkü insan ırkının “başlıca fikirleri” ruhsal bütünlük için var olmaktadır. Ruhsal birlik kendisini evrensel dağılımın kültürel özellikleri olarak göstermektedir. Evrensel özellikler psikolojik olarak yorumlanabilir. Ruh ve sihir inancı ile bütünleşir. Farklı okulların psikologları derneklerle, halk psikologlarıyla, psikanalizcilerle mücadele etmektedir ve her bir grup yorumlamaya ufak ama önemli bir katkıda bulunmaktadır. Evrensel olmayıp genel olan özellikler daha zor sorunları ortaya çıkarır. Hepsi yaygındır ancak evrensel değildir. Eğer bir açıklama yapılacaksa bunun anlamı psikolojinin çıkarılıp tarihin uygulanması mıdır? Bu gerekli görülmez. Aslında üçü için de çok iyi psikolojik bir sebep ya da sosyo psikolojik sebepler olabilir; zorunlu olmasa da bir akım, eğilim olabilir. Psikolojik ve tarihi faktörlerin karıştığı durumlar ne zaman su yüzüne çıkarsa, yöntem bilimsel zorluklar çok fazla büyür. Psikolojik yorumların tamamı burada uygulanırsa, varsayımları sürdürmek için genellikle ilgisiz bırakılırlar. Bu modelin kültürel özellikleri psikolojik olarak açıklanamaz, burada tarih devreye girer. Söyleyebileceğimiz tek şey hiçbir kültürel şartlar altında olmadan özellikler psikolojiye ters düşer, ancak kendini gösteren belirli özellikler sadece tarihsel olarak açıklanabilir. 32
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Tarihsel Açıklamalar ve Psikoloji Yukarıdaki değerlendirmelerden dolayı sık sık tarihsel açıklamaların psikolojiye engel olduğu düşünülmektedir. Bu yanlıştır. Yorumlamak gerekirse: Modern kültür ilkel kültürden farklıdır; ilkel bir kültür de modern kültürden farklıdır; Fransa’ya ait olan modern ulusal bir kültür diğerinden, Almanya’nın kültüründen farklıdır. Tüm bunlar için yapılan açıklamalar tarihseldir. Modern ve ilkel kültürün ayırt edici özellikleri tarih ile belirlenmiştir. Bu modern zihniyet ve ilkel zihniyet olarak tanımlanabilen arka planı oluşturur. Ancak zihniyetin türleri sırasıyla psikolojik yorumlar için bir temel olarak kullanılmıştır. Bir başka deyişle, “zihniyet” gibi kavramları açıklaması her ne kadar biyolojiden ziyade tarihte aranmış olsa da, ilkel zihniyet diye bir gerçek vardır, tıpkı bir Fransız zihniyeti ve bir Alman zihniyetinin olduğu gibi. Bunun doğruluğunu varsayarsak Fransız edebiyatındaki belirli özellikler Fransız zihniyetinin mantığa uygun zorluğunu, tüm Alman zihniyeti kapsamında Alman biliminin belirli yönlerini, ilkel zihniyetin gizeminde ilkel teknolojideki belirli kısaltmaları ifade edebilir.
Sezgisel Araç olarak Bireysel-Psikolojik ve Kültürel İncelemeler Mevcut kültürel durum bizim incelemelerimize dahil olmuştur. Bilgilerimize göre kültürün sorumluluğu birey için çok fazla olmaktadır. Bu nedenle kişisel ifade ve kişisel özgürlük için modern istekler ile bütünleşen kültürün gitgide artan karmaşıklığı ortalama düzeydeki insanlar için geçilmez olan psikolojik bir bataklık yaratmaktadır. Bu nedenle suç olaylarında ve kazalarda bir artış gözlemlenir. Kültürün yükümlülüklerine karşı doğa mücadelelerinin yoğun araştırmalarından doğanın en merkezi noktasıyla ilgili yeni bir yorum yapılır. Freudian ve onun gibi diğer teknikerlerin eleştirilerinde her ne denildiyse denilsin, biz hala bugün cinsiyet, baskı, uyuşmazlık, bedel ve süblimleşme hakkında düne göre daha fazla bilgi sahibi olduğumuz gerçeği değişmemektedir ve yarın daha fazla bilgili olmak istiyoruz. Savaşlardaki doğal ortam psikolojik keşif için bir verimli bir alan sunmaktadır. Kültüre bir de paralel bir durum vardır. Birey geleneksel modellerle yatıştırılırken kültürün çift görevi nispeten hafifleştirilir. Şimdi de sıra değerler devrimine geliyor. Eskiden daha az, yeniden daha çok; daha az uyuşukluk, daha çok süreç; daha az kurumsallık, daha çok yaratıcı bireycilik, daha az kültürel model, daha fazla kişisel öz ifade. Bu yenilik taleplerinin stresi ve zorluğu altında kültürün kendisi bir karmaşıklığı ortaya çıkarmaktadır. O da dayanamazsa, yeniden yapımı kim üstlenecek? Bu arada öğrencilere göre kültür doğasının daha araştırmacı bir incelemesi için öğrenciler yeni bakış açıları kazanmıştır. Etkinliğini ne kadar sürdürecek? Kültür için yeni fatura eskinin üzerinde bir gelişme mi yaratacaktır? Bu nedenli kültürün yeniden doğumu sosyal patologlar için klinik veri sağlayabilir. 33
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
ANTROPOLOJİ VE PSİKOLOJİ İnsan bilimi denilen antropoloji ve akıl bilimi denilen psikoloji birden fazla yolda ilişkili olmalıdırlar. Bir bakış açısından bu iki bilim farklı ancak yakın seviyelerdedir. Bu bağlamda ilişkileri bilimlerin diğer gruplarının benzer şekilde bağlantılı olduğu diğer ilişkiler gibi olmalıdır: fiziko-kimya bilimleri ve biyoloji, biyolojik bilimler ve psikoloji, psikoloji bilimi ve sosyal bilimler. Bilimlerin bu gibi ilişkili gruplarının tartışmalarında iki eğilim görülmektedir. Bazı düşünürler, sonraki seviyeye ait olan veriye göre bir seviyenin olayını yorumlama eğilimindedirler. Bu nedenle fiziko-kimya ve mekanik açıdan düşünen Jacques Loeb gibi biyologlarımız, psikolojiyi biyolojiye ya da nörolojiye indirgeyen Münsterberg gibi psikologlarımız, sosyal gerçeklere psikolojik araçlarla yaklaşan Allport gibi sosyologlarımız vardır. Diğer düşünürler verilerine ait olan kavramları birleştirmek için yorumlarını sınırlamayı tercih ederler. Bunların içinde biyoloji alanından Driesch ve E. B. Wilson, psikoloji alanında Joseph Jastrow ve psikanalistler ve sosyal bilimlerde Durkheim ve Kantor gibi kurumsal sosyologlar ve antropolojideki kültürel özerklik yanlıları vardır. Ancak iki yaklaşımı birleştiren üçüncü bir durum vardır. Birçok uyumlu durumlar gibi, bu her iki tarafta da rağbet görmez ve bu zamana kadar az bir yol kat etmiştir. Biyolojik süreçlerin fiziko-kimya ile ve sosyolojik süreçlerin ise psikoloji ile uyumlu olduğu düşünülmüştür. Şimdi ne zaman bir seviye bir diğerine göre yorumlansa kendisi ile eşsiz ilk seviyeyi oluşturan en dip özellikleri değişmemek üzere ve kaçınılmaz şekilde gözden kaybolur. Bu nedenle seviyelerin anatomisi korunacak ise ve bazıları düşüncelerin kategorilerini çıkarmak için durdurulacaksa o halde girişimler aynı seviyeye ait olan birim kavramlarına göre her bir seviyeyi yorumlamak için devam edecektir. Son iyi seviyenin olaylarıyla mücadele edilirken, toplumun kurulduğu birliği, yani insanoğlunu tüm özel değerlerin dahil etmesi gerçeğinden ortaya çıkan daha büyük bir karışıklık ortaya çıkar. Bu teorik durumla ilgili bir mesele değildir, çünkü insanoğlu artık teorik açıdan bir atomdan, hücreden ya da bunların gruplarından artık daha önemli değildir, aynı olay varoluş durumu için de geçerlidir, çünkü tüm bu birimlerin varlığı deneysel olarak ya da en azından kavramsal olarak gerçektir. Bilimsel anlayışın ılımlı doğuşu ile biz ilkelliğin bebeksi gösterişinden uzak durduk, gerçek bakış açısındaki doğasında insanın yerini görmek için bunu öğrendik. Ancak geriye reddedilmeyecek ve tartışılmayacak bir insan merkezciliği kalır.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ psikoloji ilkelerini kullanan adli psikologların çalışmalarını ön plana çıkarır. Çünkü onlar okul danışmanları, aile terapistleri, dini, evlilik ya da yas danışmanları gibi psikologları ziyaret ettiklerinden dolayı birçok insan psikoloji hakkında doğrudan bilgiye sahiptir. Psikologlar, adli alanda çalışma yapar ve sıkıntı içindeki insanlara danışmanlık sağlar ve terapi yaparlar. Çoğu psikolog laboratuvar araştırmalarında, hastanelerde, insan ve hayvan davranışlarını inceleyen diğer ayar alanlarında çalışırlar. Diğer psikologlar, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, hafıza, insanlara yardımcı olan ya da onları saldırgan yapan duygu, hipnoz, aşk, siyaset psikolojileri, önyargı, kültür ve din gibi konuları incelerler. Psikologlar aynı zamanda okulda ve işletmelerde de çalışır ve insanların davranışlarını anlamalarına yardımcı olmak için gözlem, anket, mülakat, laboratuvar çalışmalarını da içeren metodların bir çeşidini kullanırlar. Bu rın
bölüm, psikolojinin geniş alanına bir girişi insan davranışının anlaşılmasını başlatan birçok
ve psikologlayaklaşımı içerir.
Bir Bilim Olarak Psikoloji Öğrenme Hedefleri : 1- Davranış nedenlerinin anlaşılması için gündelik yaşamımızın yetersizliği hakkında niçin sezgimizi kullanıyoruz, açıklayın. 2- Değerler ve gereçler arasında bilimsel yöntemin nasıl ayırt edildiğini ve bu ikisi arasındaki farkı anlatın. Onların kendi çıkarlarındaki farklılıklara rağmen çalışma alanları, yaklaşımlar ve bütün psikologların ortak bir yönü vardır: Onlar bilimsel yöntemlere güvenirler. Klinik danışmanlığı, endüstriyel organizasyon ve okul psikologları gibi psikolog uygulayıcıları başkalarının günlük yaşamını geliştirmek için mevcut araştırmaları kullanırken, araştırmacı psikologlar davranış nedenleri hakkında yeni bilgiler oluşturmak için bilimsel metodlar kullanırlar. Psikoloji bilimi hem araştırmacılar hem de uygulayıcılar için çok önemlidir.
Psikoloji, zihin ve davranışın bilimsel çalışmasıdır. Psikoloji kelimesi Yunanca “psyche” kelimesinden gelir ve anlamı yaşam, ruh, hayattır. Psikoloji, öğrenciler için önemlidir. Kamu medyasında popüler bir konu ve günlük hayatımızın bir parçasıdır. CSI, Lie to Me, ve diğerleri gibi suç dramaları, suçların çözümüne yardımcı olmak için
Bir anlamda bütün insanlar bilim adamıdır. Hepimiz dünyamız hakkındaki soruları sormaya ve cevaplamaya karşı ilgi duyarız. Biz olayların ne için ve ne zaman olduğunu, olayların tekrar yaşanması muhtemel olduğundan dolayı onları nasıl değiştireceğimizi ya da çoğaltacağımızı bilmek isteriz. Bu tür bilgiler başkaların davranışlarını ve kendi davranışlarımızı tahmin etmede bize olanak sağlar. İnsanların, davranış hakkındaki soruları cevaplamak için araştırma projelerini yürüten “gündelik bilim adamları” olduğu öne sürülmüştür. Örneğin; önemli bir sınavdan düşük performans sergilediğimizde, bu materyalleri anlamada ya da hatırlamada neden başarısız olduğumuzu ve gelecek seferde bunu daha iyi yapmamıza yardımcı olacak şeyi anlamaya çalışırız.
34
35
Psikolojinin Tanımı
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Sezgi Sorunu
Psikolojide Belirti Düzeyleri
Günlük araştırma projelerinin sonuçları bize insan davranışlarının birçok ilkesini öğretir. Birine kötü haber verdiğimizde, karşımızdaki kişi bizim suçumuz olmadığı halde bizi suçlayabilir ve bunu yaşayarak öğrenebiliriz. İnsanların önemli bir görevde başarısız olduktan sonra deprosyona girebileceklerini öğreniriz. Toplumumuzda agresif davranışların meydana geldiğini görüyoruz ve bunun neden böyle olduğunu açıklama teorileri geliştiriyoruz. Bu anlayışlar, günlük sosyal hayatın bir parçasıdır.
Psikoloji araştırması, davranışı anlamak için kullanılan perspektif olan açıklamanın birçok farklı düzeyde birçok farklı konularını kapsamaktadır. Orta belirti düzeyleri, bireysel kişilerin özellikleri ve yeteneklerini ifade ederken ve yüksek belirti düzeyleri sosyal gruplar, örgütler ve kültürler ile ilgiliyken, düşük belirti düzeyleri, genler, nöron, nörotransmitter ve hormonlar gibi biyolojik etkilere daha yakından bağlıdır (Cacioppo, Berntson, Sheridan, & McClintock, 2000).
Sorun, yine de insanların günlük yaşamlarında verileri toplamada ve yorumlamada her zaman titizlik göstermemesi durumu ile ilgilidir. Genellikle bir sonuç için bir açıklama doğru olduğu zaman, diğer açıklamalar da mümkün ve potansiyel olarak doğru olsa bile, bu açıklamayı doğru olarak kabul ederiz. Örneğin; şiddet suçları için görgü tanıkları genellikle bu suçların faillerinin kendi kimliklerinde son derece kendinden emindirler. Fakat araştırmalar görgü tanıklarının kendi kimliklerinde daha az emin olduklarını gösterir. Psikologlar da sık sık algılarımızı etkileyen ve bizi hatalı sonuçlara sürükleyen bilişsel ve motivasyonel önyargıların bir çeşidini bulmuşlardır. (Fiske & Taylor, 2007; Hsee & Hastie, 2006). Verilen olayların neticeleri hakkında bir şeyler öğrendiğimizde, neticeyi önceden tahmin edebildiğimize sıkça inanırız.
Psikologlar Neden Ampirik Metodlara Güvenirler? Fizikçiler, kimyacılar, biyologlar, sosyologlar ya da psikologlar, yani bütün bilim adamları ilgilerini çeken konuları incelemek için ampirik metodları kullanırlar. Ampirik metodlar veri toplama ve düzenleme ve daha sonra bu verilerle ilgili sonuç çıkarma süreçlerini kapsar. Bilimsel metodları, bilim adamlarının deneysel araştırmaları yönetmek için kullandığı bir takım varsayım, kural ve prosedür olarak tanımlayabiliriz. Bilimsel araştırma, insan davranışını inceleyen önemli bir metod olmasına rağmen bilimsel yaklaşımları kullanarak bütün sorulara cevap veremeyebilir. Objektif ölçülen veya nesnel doğru ya da yanlış olduğu tespit edilemeyen ifadeler bilimsel araştırma alanı içinde değildir. Bu nedenle bilim adamları değerler ve gerçekler arasındaki farkı sorguya çekerler. Değerler, “Bu ülkede kürtaj izin verilmemelidir,” “Öldüğüm zaman cennete gideceğim,” ya da “Psikoloji okumak önemlidir,” gibi kişisel ifadelerdir. Gerçekler ise ampirik çalışma ile kesin olarak belirlenen objektif ifadelerdir. Bilim adamları gerçeklerin oluşumuna yardımcı olmak için araştırmaları kullanmalarına rağmen, değerler ve gerçekler arasındaki ayrım her zaman net değildir. Bilimsel prosedürler sorunların cevaplarının mutlaka objektif ve tarafsız olacağını garanti etmese de, bilim hala çevremizdeki dünya hakkında nesnel sonuç çıkarmak için en iyi yöntemdir.Bilimin kusursuz olmamasına rağmen, ampirizm ve tarafsızlığın gereklilikleri, diğer yaklaşımlardan daha çok insan davranışları ile ilgili daha kesin bir anlayış üretme şansı sonucuna varır.
36
Beyindeki kimyasalların, depresyon deneyimini nasıl etkilediğini araştırarak, çalışmanın ve yardım etmenin depresyonu azaltması düşük belirti düzeylerinde sonuçlanabillir. Bu yaklaşım psikologların, Prozac gibi birçok bireyde depresyonu azaltabilen ilaçları geliştirmesine ve reçetelendirmesine müsaade etti. (Williams, Simpson, Simpson, & Nahas, 2009). Orta belirti düzeyinde, bireylerin depresyona neden olabilen olumsuz yaşam deneyimleri ile başa çıkmasına yardımcı olması için psikolojik terapiye yönlendirilir. En yüksek noktada ise psikologlar, kadınlar ve erkekler ve kültürler arasında depresyon yaygınlığındaki farklılıkları araştırır. Bu cinsiyet ve kültürel farklılıklar depresyona sebep olan faktörlerinin iç yüzünü gösterir. Bütün belirti düzeyleri, biyolojiden insana, insandan kültüre, insan davranışlarının daha iyi anlaşılması için gereklidir.
Psikoloji Çalışmasının Zorlukları Psikolojik çalışmalar son derece karmaşıktır. Çünkü depresyon gibi psikolojik rahatsızlıkları anlamak ve tedavi etmek kolay değildir.
Belirti Düzeyi
Temel Süreç
Örnekler Depresyon kısmen genetik olarak etkilenmiştir.
Düşük
Orta
Biyolojik
Kişilerarası
Depresyon,beyindeki nörotransmitterlerin eylemlerinden etkilenir. Depresyonda olan insanlar, onları olumsuz etkileyen olayları yorumlayabilirler. Psikoterapi insanlara bu konuda yardımcı olabilir. Kadınlar erkeklerden daha çok depresyona girerler.
Yüksek
Kültürel ve Sosyal
Depresyonun yaygınlığı, kültürlere ve tarihsel zaman periyodlarına göre değişir.
37
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Psikolojinin önemli bir amacı bunların sebeplerini anlayarak davranışını tahmin etmektir. İnsanlar farklı durumlarda farklı tepkiler gösterdikleri için tahminler yapmak kısmen zordur. Bireysel farklılıklar fiziksel ya da psikolojik boyutlar üzerinde insanlar arasındaki varyasyonlardır. Diğer önemli bireysel farklılıklar dışadönüklük farklılıklarını, zekayı, özgüveni, endişeyi, saldırganlığı ve uyumluluğu kapsar. Psikologlar ve diğer birçok bilim adamı tarafından yapılan tahminler sadece olasılıktır. Örnek olarak ortalama bir zeka testinde yüksek alabilecek bir insanın, aynı zeka testinden düşük alan bir insandan daha iyi olduğunu söyleyebiliriz. Fakat herhangi bir kişinin tamamen nasıl performans sergileyeceği hakkında çok doğru tahminler yapamayabiliriz.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Psikolojinin Yaklaşımı
Tanım
Yapısalcılık
Temel unsurları ya da Wilhelm Wundt psikolojik deneyimin yapılarını Edward B. tespit etmek için içgözlem yöntemi kullanılır. Titchener
İşlevselcilik
İnsanların ve hayvanların şuanda sahip oldukları belirli psikolojik yönlerinin neden geliştiğini anlamak için girişimde bulunur.
Wilhelm James
Psikodinamik
Bilinçsiz düşünce ve duygularımızın ve belirleyici davranıştaki anılar ve erken çocukluk deneyimlerimizin üzerinde yoğunlaşır.
Sigmund Freud
Diğer bir sebep hemen hemen bütün davranışlar birçok faktör tarafından üretilir ya da çoklu belirlenmiştir. Bu davranışları tahmin etmek çok zordur ve bu faktörler farklı belirti düzeylerinde bulunur. Buna ek olarak çoklu nedenler birbirlerinden bağımsız değildirler. Bu örtüşme faaliyet gösterdiği nedeni veya nedenleri kesin olarak belirlemek için onu zorlaştırır. Örneğin; Bazı insanların beyinlerindeki nörotransmitterlerde biyolojik dengesizlikler yüzünden psikolojileri bozulabilir. Ortaya çıkan bu depresyon, çevrelerindeki diğer insanlara karşı daha olumsuz davranmalarına ve daha sonra da bu insanların onlara karşılık olarak olumsuz cevap vermelerine yol açar. Böylece depresyon artar.
Önemli Kişiler
Davranış Psikolojisi
1-
Psikoloji, felsefeden bir bilime nasıl geçti, açıklayın.
2-
Psikologları ilgilendiren en önemli sorunların bazılarını sıralayın.
Alfred Adler Erik Erickson
Psikolojinin Gelişimi; Tarih, Yaklaşımlar ve Sorular Öğrenme Hedefleri :
Carl Jung
3- Psikolojinin temel yaklaşımları ve her yaklaşımın psikolojiye nasıl katkıda bulunduğunu özetleyin. Kavramsal
Objektif zihin incelemenin mümkün olmadığı ve bu nedenle psikologların onların kendi davranışlarını incelemelerinde dikkatlerini belirlemeleri gerektiğini baz alır.
John B.Watson
Algı, düşünce, hafıza ve yargıları içeren zihinsel süreçlerin çalışmasıdır.
Hermann Ebbinghaus
B.F. Skinner
Sir Frederic Bartlett Jean Piaget
Sosyal-Kültürel
38
İnsanların kendilerini anladıkları sosyal ortamların ve kültürlerin düşünce ve davranışını nasıl etkilediğini inceler.
39
Fritz Heider Leon Festinger Stanley Schachter
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Psikolojinin kendi tarihi içinde önemli ölçüde değişmesine rağmen psikologların irdelediği en önemli sorular sabit kalmıştır. 1-
Yaradılış mı yetiştirme mi?
2-
Özgür irade mi belirlenimcilik mi?
3-
Kesinlik mi kesin olmama mı?
4-
Bilinçli olmak mı bilinç dışı süreçler mi?
5-
Benzerlikler mi farklılıklar mı?
İlk Psikologlar İlk psikologlar, Yunanlı filozoflar Plato (M.Ö. 428-347) ve Aristoteles (M.Ö. 384322) dir. Bu filozoflar günümüz psikologlarının sorduğu soruların bir çoğunu sormuşlardır. Onlar yaradılış ve yetiştirme ve özgür iradenin varlığı arasındaki ayrımı sorguladılar. Eskiye dayanarak, Plato bilginin doğuştan veya kalıtsal olduğuma inanarak yaradılışlığı savundu. Aristoteles ise her çocuğun boş bir barut olarak dünyaya geldiğine ve bilginin öğrenme ve deneyim yolu ile elde edildiğine inanarak daha çok yetiştirmeyi savundu. Avrupalı filozoflar Rönesans dönemi boyunca bu temel soruları sormaya devam ettiler. Örneğin; Fransız filozof René Descartes (1596-1650) de özgür irade konusunu göz önünde bulundurdu. O da doğuştan gelen doğal yeteneklerin varlığına inanıyordu. Hayatın zihinsel yönleri ve hayatın fiziksel yönleri arasındaki ilişkiyi ele aldı. Descartes dualizm prensiplerine inandı; zihin temelde mekanik bedenden farklıdır.
Yapısalcılık : Subjektif Deneyimin İçgözlemi ve Farkındalığı Alman psikolog Wilhelm Wundt, Leipzig’teki laboratuarındaki araştırmasında kendi bilincinin doğası üzerinde yoğunlaştı. Wundt ve öğrencileri, zihnin temel unsurlarını analiz etmenin ve bilincimizin bilimsel deneyimleri sınıflandırmasının mümkün olduğuna inandılar. Wundt yapısalcılık olarak bilinen alana başladı. Yapısalcılar, bilinç unsurlarının bir haritasını oluşturma girişimi için içgözlem yöntemini kullandılar. İçgözlem, renkleri görmek, bir kitaptaki bir sayfayı okumak ya da bir matematik problemini çözmek gibi zihinsel görevler üzerinde çalışırken deneyimlerini tam olarak anlatmak için araştırma katılımcılarına sormayı gerektirir. Diğer çalışmalarda yapısalcılar icat edilen yeni reaksiyon süresi aletlerini kullandılar. Wundt, insanların basitçe ses duyduğunu söylemesinden ziyade, ne sesi duyduklarını söylemelerinin daha uzun sürdüğünü keşfetti.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
İşlevselcilik ve Evrimsel Psikoloji Bilim doğasını anlamaya çalışan Wundt’un aksine William James’in ve işlevselcilik çalışmalarının diğer üyelerinin amacı, insanlar ve hayvanların şuanda sahip oldukları belirli psikolojik yönlerini neden geliştirdiklerini anlamaya çalışmaktı. James için bir kişinin düşüncesi sadece o kişinin davranışları ile ilgilidir. James ve işlevselcilik okulunun diğer üyeleri, kullanışlı ya da işlevsel olmasından dolayı hayvanların ve insanların fiziksel özelliklerinin evrim geçirdiğini ileri süren Darwin’in doğal seleksiyon teorisinden etkilenmişlerdir. İşlevselciler Draw’in teorisinin psikolojik özellikleri içerdiğine inandılar. İşlevselcilik artık bir psikoloji çalışması olarak var olmasına rağmen, onun temel prensipleri birçok yönden psikolojiyi içine çekti ve onu etkilemeye devam etti. Evrimsel psikoloji işlevselcilerin temel varsayımlarını, yani birçok insan psikolojisi sistemlerini, hafızayı, duyguyu ve kişiliği kapsar. Evrimsel psikoloji düşüncesinin temel bir bileşeni zindeliktir. Psikolojik teoride önemi olmasına rağmen, işlevsel psikolojinin de bazı sınırlamaları vardır. Onun teorilerinin bir çoğunu test etmenin oldukça zor olması bir problemdir. Türlerin fiziksel evrimi hakkında bilgi edinmek için kullanılan fosillerin aksine, biz atalarımızın sahip oldukları ya da olmadıkları psikolojik özellikleri bilemeyebiliriz. Sadece bu konuda tahminler yapabiliriz. Evrimsel yaklaşım psikoloji için önemlidir. Çünkü bizim neden psikolojik özelliklere sahip olduğumuz hakkında mantıklı açıklamalar sağlar.
Psikodinamik Psikoloji Belki genel halk için en tanıdık olan psikoloji okulu, Sigmund Freud (1856-1939) ve onun takipçileri tarafından savunulan davranışı anlamak için psikodinamik yaklaşımdır. Psikodinamik psikoloji, bilinçsiz düşüncelerin, duyguların ve hafızanın rolüne odaklanan insan davranışını anlamaya yönelik bir yaklaşımdır. Freud, özel kliniğinde tedavi ettiği hastalarının kapsamlı analizler yolu ile davranış hakkındaki teorilerini geliştirmiştir. Freud, hastalarının endişe, depresyon ve cinsel işlev bozukluğu da dahil yaşadıkları problemlerin çoğunun kişinin hatırlayabilmesinin mümkün olduğu acı çocukluk deneyimlerinin etkilerinin sonucu olduğuna inandı. Freud’un düşünceleri Carl Jung (1875-1961), Alfred Adler (1870-1937), Koren Horney (1855-1952) ve Erik Erickson (1920-1994) ‘un da dahil olmak üzere Freud’tan etkilenen diğer psikologlar tarafından genişletildi. Psikodinamik okulunun kurucuları, onların anlamasına ve psikolojik belirti ile yüzleşmelerine yardım etmek için bireylerle çalışan uygulayıcılardı.
Yapısal yaklaşımın önemli bir özelliği bilincimizin farkındalığı dışında olmasıdır ve psikologlar onların kendi deneyimlerinin tümünü kesin olarak rapor etmeleri için araştırma katılımcılarını bekleyemezler.
İnsan davranışlarındaki bilinçsizliğin önemi, erken çocukluk deneyimlerinin kritik olması ve insanların hayatını yükseltmenin bir yolu olarak yapılan terapi konsepti, yani bütün bu düşünceler psikodinamik yaklaşımlardan türetilmiştir.
40
41
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Davranışçılık ve Özgür İrade Sorgusu Yaklaşımları farklı olmuş olmasına rağmen, yapısalcılığın ve işlevselciliğin ikisi de özünde mantık çalışmalarıydı. Psikologlar bunu davranış psikolojisi okulları ile ilişkilendirdi, diğer bir yandan davranışları anlamak için içgözlem kullanmaya çalıştıklarında, karşılaştıkları zorluklara karşı kısmen tepki gösterdiler. Davranış psikolojisi, mantık üzerine çalışması tarafsızca mümkün olmayan temel dayanak üzerine kurulu bir psikoloji okuludur ve bu nedenle psikologlar davranış çalışmaları için dikkatlerini sınırlamalılar. Davranış bilimciler insan mantığının, uyarıları gönderen veya cevapları alan bir kara kutu olduğuna inanır. Amerikalı psikolog John B. Watson (1878-1958), ilk davranış bilimcisidir. Watson, köpeklerin bir ses tonunda salya çıkarmasının yemeğin sunumu ile bağlantılı olmasını keşfeden Rus psikolog Ivan Pavlov (1849-1939)’un çoğu çalışmasından etkilenmiştir. Watson ve diğer davranış bilimciler, insanların ve diğer organizmaların kendi ortamlarının ürettiği türe özgü davranışları nasıl tecrübe ettiğini açıklamak için bu fikirleri kullanmaya başladılar. Bu araştırmada Watson, kendi başlarına korkuyu ortaya çıkarmayan maddelerin mevcudiyetinde, sistematik olarak bir çocuğu korku veren uyarıcıya mağruz bıraktığında bunun çocuğu uyartıya karşı korku davranışını sergilemesine öncülük yapmasını buldu. (Watson & Rayner; Beck, Levinson, & Irons, 2009) En ünlü davranış bilimci, davranış biliminin prensiplerini genişleten ve aynı zamanda bunları kamunun dikkatine sunan Burrhus Frederick (B. F.) Skinner (1904-1990)dı. Skinner, ödüllerin uygulanışı veya güçlendirmenin yanında güvercinleri ve diğer hayvanları eğitmek için uyarıcı ve müdahale fikirlerini kullandı. Çocuklara en iyi şekilde birşey nasıl öğretilir ve huzurlu ve üretken toplumlar nasıl yaratılır soruları hakkında teoriler üretmek için davranış biliminin genel prensiplerini kullandı. Davranış bilimciler, öğrenmenin prensiplerini belirleyerek psikolojiye büyük katkı oluşturmuştur. Düşünceleri ve hisleri ölçmenin mümkün olmayacağı konusundaki fikirleri her ne kadar yanlış olsa da davranış bilimciler, özgür iradeyi sorgulama kadar doğa-çevre tartışmalarına bağlı mantığımıza da kendi fikirleri ile bizlere yeni fikirler verdiler. Davranış biliminin fikirleri psikoloji için esastır ve psikolojinin çeşitli alanlarında öncelikli tercübelerin görevini daha iyi anlamamıza yardım etmek için geliştirildi.
Bilişsel (Kavramsal) Yaklaşım ve Bilişsel Nörobilim
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ algı, düşünce, hafıza ve yargıyı da içeren zihinsel süreçleri inceleyen psikolojinin bir alanıdır. Bilişsel psikolojinin ciddi olarak 1960’larda başlamasına rağmen daha önceki psikologlar da bir bilişsel yönelimi ele almışlardır. Bilişsel psikolojiye katkıda bulunan önemli kişiler Alman psikolog Hermann Ebbinghaus (1850-1909) ve İngiliz psikolog Sir Frederic Bartlett (1886-1969)’dır. Diğer önemli Bilişsel psikologlar ise Donald E. Broadbent (1926-1993), Daniel Kohnemann (1934- ), George Miller (1920- ), Eleanor Rosch (1938- ) ve Amos Tversky (1937-1996)’dır. Bilişsel psikoloji günümüzde son derece etkili olmaya devam ediyor ve dil, problem çözme, hafıza, zeka, eğitim, insan gelişimi, sosyal psikoloji ve psikoterapi gibi çeşitli alanlardaki araştırmalara da yol göstermiştir. Bilişsel devrim, nörogörüntüleme teknikleri kullanılarak eylem halindeki beynimizi görme becerisi ile son on yıldaki gelişmelere yeni ilerlemeler sağladı. Nörogörüntüleme, çalışan beyin fonksiyonları ve yapısının görüntülerini sağlamak için çeşitli tekniklerin kullanılmasıdır (Ilardi&Feldmann, 2001). Bu görüntüler beyindeki hastalıkları ve beyin hasarlarını tespit etmek için kullanılır.
Sosyal-Kültürel Psikoloji Psikoloji üzerinde önemli bir etkisii olan ve analizi yüksek bir seviyeye çıkaran nihai okulu, kapsamlı bir biçimde sosyal-kültürel yaklaşım olarak anılıyor olabilir. SosyalKültürel psikolojinin alanı, insanların kendilerini buldukları kültürlerin ve sosyal durumların düşünce ve davranışı nasıl etkilediğinin çalışmasıdır. Sosyal-Kültürel psikologlar özellikle insanların kendileri ve başkalarını nasıl algıladıkları ve insanların birbirlerinin davranışından nasıl etkilendiği ile ilgilenirler. Sosyal-Kültürel psikolojinin önemli bir yönü sosyal normlardır. Bu normlar; örfleri, adetleri, standartları ve kuralları kapsar. En önemli sosyal normların çoğu içinde yaşadığımız kültür tarafından belirlenir ve bu kültürler, kültürler arası psikologlar tarafından incelenir. Psikologlar, sosyal normlarda Batı kültürler ve Doğu Asya kültürleri arasında temel bir farklılık olduğunu buldular. Batı kültüründeki normlar özellikle kendinin ve bir kimsenin diğerlerinden bağımsız değer biçmesi hakkındaki uysal bireyselciliktir. Batı kültüründeki çocuklara kendi kişisel benliklerinin bir algısını değerlendirmeleri ve geliştirmeleri ve çevrelerindeki diğer insanlardan ayrı olarak büyük ölçüde kendilerini görmeleri öğretilir. Batı kültüründeki çocuklar kendilerini özel hissederler.
Bilim her zaman onu çevreleyen teknoloji tarafından etkilenir ve psikoloji istisna değildir. Böylece 1960’larda psikolog sayılarının giderek artması, geliştirilen ve halka açık hale getirilen bilgisayarlar üzerinden insan davranışları ve beyin hakkında düşünmeyi başlatması şaşırtıcı değildir. Bilgisayar ve beyin arasındaki analoji, hiç bir şekilde mükemmel olmamasına rağmen bilişsel psikoloji denilen yeni bir psikoloji okulu için ivmenin bir parçasını temin etmiştir. Bilişsel psikoloji,
Doğu Asya kültüründeki normlar ise bağımlılık ve kolektivizme yöneltilmiştir. Bu kültürdeki çocuklara, başkaları ile uyumlu sosyal ilişkileri geliştirmeye odaklanmaları öğretilir. Baskın normlar, grup dayanışması ve bağlılığı, kişinin ailesine ve diğer gruplara karşı olan görev ve sorumlulukları ile ilgilidir. Bir diğer önemli kültürel farklılık, sosyal normları dikkate almadan kendi bireyselliklerini ifade etme özgürlüğü yerine sosyal normlar ve geleneklere bağlı kalan farklı kültürdeki insanların boyutudur (Chan, Gelfand, Triadis&Tzeng, 1996).
42
43
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Psikolojinin Birçok Bilim Dalı Psikoloji tek bir bilim dalı değildir. Aksine tutarlı bir bilim dalı oluşturmak için beraber ve karşılıklı bilginin çalıştığı ve en azından bazı ortak yaklaşımları paylaşan birçok alt bilim dallarının topluluğudur (Yang&Chiv, 2009). Psikoloji alanı çok geniş olduğu için öğrenciler, hangisinin ilgi alanlarına en uygun olduğunu ve onlar için uygun olabilecek kariyer tiplerinin hangisi olduğunu merak ederler.
Psikoloji Alanları 1) Biyopsikoloji ve Nörobilim : Bu alan davranışta nörotransmittler ve hormonların etkileri ve farklı beyin bölgelerinin işleyişini inceleyerek insanlar ve hayvanlardaki davranışların fizyolojik temellerini inceler. 2) Klinik ve Danışmanlık Psikolojisi : Bu, psikolojinin en büyük alanıdır. Ruhsal bozuklukların tedavisi, tanısı, sebepleri ve değerlendirilmesi üzerinde yoğunlaşır. 3) Bilişsel Psikoloji : Bu alan insanların düşüncesini, dilini ve hafızasını incelemek için reaksiyon zamanı ve beyin görüntüsü de dahil sofistike araştırma yöntemlerini kullanır. 4) Gelişmeye Yönelik Psikoloji : Bu psikologlar yaşam boyu ortaya çıkan bilişsel, duygusal ve sosyal değişimler üzerinde araştırma yaparlar. 5) Adli Psikoloji : Adli psikologlar, suç adalet sisteminde avukatların, hakimlerin, mahkeme salonundaki jürilerin ve diğerlerinin davranışlarını anlamak için psikolojik ilkelere başvururlar. 6) Sağlık Psikolojisi : Sağlık psikologları, biyoloji, davranış ve sosyal durumun sağlığa ve hastalığa nasıl etki ettiği anlayışı ile ilgilenirler. 7) Endüstriyel-Örgütsel ve Çevresel Psikoloji : Endüstriyel-Örgütsel psikoloji, çalışanların refahını arttırmak ve performanslarını geliştirmek amacı ile iş yerlerinde uygulanır. 8) Kişisel Psikoloji : Bu psikologlar insanlar ve onların arasındaki farklılıkları incelerler. Amaç bireylerin psikolojik süreçlerini açıklayan ve birey farklılıkları üzerinde yoğunlaşan teorileri geliştirmektir. 9) Okul ve Eğitim Psikolojisi : Bu alan insanların okulda okul programlarının etkinliğini ve öğretim psikolojisini nasıl öğrendiklerini inceler. 10) Sosyal-Kültürel Psikoloji : Bu alan diğer insanlarla insanların etkileşimini inceler. Çalışma konuları kişinin algısı, tutum, liderlik, grup davranışı ve uygunluğunu içerir.
44
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ 11) Spor Psikolojisi : Bu alan spor davranışlarının psikolojik yönlerini inceler. Amaç, egzersiz ve takım etkileşimlerinin rolü dahil spordaki performansı etkileyen psikolojik faktörleri anlamaktır.
Psikoloji Bilimi
Psikologlar hem insanların hem de hayvanların davranışını inceler ve bu araştırmanın asıl amacı insan yaşamının kalitesini arttırmak ve insanları anlamak için bize yardım etmektir. Psikolojik araştırma sonuçları, öğrenmek ve hafıza, evsizlik, psikolojik bozukluklar, aile istikrarsızlığı, saldırgan davranışlar ve şiddet gibi problemlerle alakalıdır. Psikolojik araştırmalar, kamu politikasından sürücü güvenliğine kadar önemli alanların aralığında kullanılır. Bazı psikolojik araştırmalar temel araştırmadır. Temel araştırma, davranış hakkında temel sorulara cevap veren araştırmadır. Örneğin; Biyopsikologlar, derideki reseptörlerden beyne geçen sinirli davranışların dürtüsünün nasıl olduğunu incelerler. Bilişsel psikologlar, incelemenin farklı türlerinin kelimeler ve resimler için hafızaya nasıl etki ettiğini araştırırlar. Uygulamalı araştırma günlük yaşam ve gündelik sorunlara çözümler sunmak için önerilere sahip olan soruları inceleyen araştırmadır. Temel araştırmalar ve uygulamalı araştırmalar birbirlerini bilgilendirirler ve bilimdeki ilerlemeler, araştırma türlerinin her biri yürütüldüğünde daha hızlı meydana gelir. Örneğin; Kelimelerin listesi için hafızadaki uygulama rolü ile ilgili araştırmanın yönelimde temel olmasına rağmen sonuçlar çocukların okumayı öğrenmelerine yardım etmek için potansiyel olarak uygulanabilir. Buna bağlı olarak AIDS’in yayılmasını azaltmayı temenni eden veya sık sık gönüllü olarak teşvik eden psikolog uygulayıcıları temel araştırma sonuçlarında kendi programlarını baz alırlar. Bu temel AIDS araştırması veya gönüllü araştırma insanların tutum ve davranışlarının değişmesine yardımcı olmak için uygulanır. Psikolojik araştırmanın sonuçları öncelikle bilimsel dergilerde yayınlanmış araştırma makalelerinde bildirilir. Bilim dergilerinde bildirilen bu araştırma akran incelemesi süresi boyunca bu alandaki bilim adamları tarafından değerlendirilir, eleştirilir ve geliştirilir.
1.1. Psikologlar Araştırma Klavuzunda Bilimsel Yöntem Kullanır Öğrenme Hedefleri : 1- Bilimsel yöntemin ilkelerini tanımlayın ve araştırmanın yapılmasındaki ve yorumlanmasındaki önemini açıklayın. 2- Teorilerden yasaların ayrımını yapın ve araştırma hipotezlerinin nasıl test edildiğini ve geliştirildiğini araştırın. 3- Araştırmacıların hayvanlarla ve insanlarla araştırma yapmalarını sağlamak için kullandıkları prosedürlerin etik olmasını tartışın. 45
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Psikologlar sadece insan davranışını anlamak ve sorunları çözmek için uğraşan insanlar değillerdir. Aynı zamanda filozoflar, dini liderler, politikacılar ve diğerleri arasında insan davranışı için açıklamalar sunmak için çalışırlar. Fakat psikologlar, insanoğlunu ve onların diğerleri ile olan ilişkilerini anlamak için en iyi aracın araştırma olduğuna inanırlar. Bir filozofun insanların özgür iradeye sahip olmaları ya da olmamaları iddiasını kabul etmekten ziyade, bir psikolog insanların kendi davranışlarını kontrol edebiliyor olsun ya da olmasın ampirik olarak test etmek için verileri toplamak ister. Psikologlar tarafından yapılan bu ifadeler ampiriktir. Bu demek oluyor ki verinin sistematik koleksiyonuna ve analizine dayanmaktadır.
Bilimsel Yöntem Bütün bilim adamları bu veriler hakkında toplanan verilerin ve çıkan sonuçların temel süreçleri ile uğraşırlar. Bilim adamları tarafından kullanılan bu yöntem uzun yıllar boyunca gelişti ve bilgi paylaşımı, düzenleme ve gelişme için ortak bir çerçeve oluşturdu. Bilimsel yöntem, bilim adamlarının araştırmayı yönetmek için kullandıkları prosedürlerin, kuralların ve varsayımların kümesidir. Bilimsel yöntem, bilim adamlarının veriyi nasıl topladıklarını ve analiz ettiklerini, veriden nasıl sonuçlar çıkardıklarını ve diğerleriyle veriyi nasıl paylaştıklarını yasaklar. Bu kurallar, diğer bilim adamlarının ve hatta geniş halk kitlesinin incelenmesi altına veriyi yerleştirerek tarafsızlığı arttırır. Çünkü veri objektif olarak rapor edilir ve diğer bilim adamları, bilim adamının veriyi nasıl topladığını ve analiz ettiğini tam olarak bilir. Bilimsel yöntem, araştırmanın raporlama ve ek olarak diğer bilim adamları tarafından bu rapor edilen bulguların değişiklikleri yoluyla bilimsel bilginin bir birikimi ile sonuçlanır.
Örgütlenme İlkelerinin Kanunları ve Teorileri Araştırmanın tek amacı birçok durumda uygulanabilecek anlamlı ifadelere bilgiyi yerleştirmektir. Araştırmanın belirli etki alanındaki bütün durumlar için geçerli olmak üzere çok genel olan prensipler, kanunlar olarak bilinir. Fiziksel bilimlerde yer çekimi kanunu ve termodinamiğin kanunları gibi iyi bilinen kanunlar ve psikolojide etki kanunu ve Weber kanunu gibi evrensel olarak kabul edilmiş bazı yasalar vardır. Örgütsel ilkelerin hiyerarşisindeki kanunlardan sonraki teoridir. Bir teori birçok şeyi açıklayan ve tahmin eden prensiplerin bir entegre kümesidir. Aynı zamanda bir teori araştırmanın belli bir etki alanı içindeki ilişkileri gözlemler. Psikolojide teorinin en önemli örneği, İsviçreli psikolog Jean Piaget tarafından öne sürülen bilişsel gelişimin evre teorisidir. 46
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ İyi teoriler dört önemli özelliğe sahiptir. İlk olarak, iyi teoriler geneldir ve birçok farklı sonucu özetlemeleri anlamına gelir. İkincisi, onlar cimridir ve bu, olası en basit raporu sağlamaları anlamına gelir. Üçüncüsü, iyi teoriler gelecek araştırma için fikirler ortaya koyar. Son olarak, iyi teoriler çürütülebilir (Popper, 1959). Bu demek oluyor ki ilgi değişkenleri yanlış olan araştırma yoluyla gösterilen teori tarafından tahmin edilen değişkenler arasındaki ilişkiler yeterli olarak ölçülebilir. Hiç bir teori, tüm durumlarda bütün davranışlardan sorumlu olamaz. Aksine teoriler bazı durumları ya da bazı insanlar için kesin bir tahmin yapmakla sınırlıdırlar. Sonuç olarak, teori ve veri arasında sürekli bir değişim vardır. Mevcut teoriler toplanan verilere dayanılarak değiştirilir ve bu yeni değiştirilmiş teoriler, yeni veri ve benzerleri tarafından test edilen yeni tahminleri yaratır.
Araştırma Kuramı Teoriler tek bir deneyde test edilmek için genellikle çok açık olarak şekillendirilir. Bu nedenle bilim adamları araştırmalarında, teorinin -araştırma kuramı- temel olarak belli kısımları arasındaki farzedilen ilişkiyi daha kesin kullanırlar. Araştırma kuramı, iki veya daha fazla değişken arasındaki bağlantılar hakkında belirli ve çürütülebilir bir öngörüdür. Araştırma kuramı, ilişkinin merak değişkenleri ve belli yönleri arasında o ilişkinin varoluşunu ifade eder. Örneğin, “Marihuana kullanımı öğrenme hızını yavaşlatır” cümlesi “marihuana kullanımı” ve “öğrenme” değişkenleri arasında bir ilişki olduğunu öngörür. Soyut bir anlamda ifade edilirse, araştırma kuramının temelini oluşturan fikirler kavramsal değişkenler olarak bilinir. Kavramsal değişkenler, araştırma kuramının temelini oluşturan soyut fikirlerdir. Bazen kavramsal değişkenler yalındır. Örneğin; yaş, cinsiyet veya kilo. Diğer durumlarda ise kavramsal değişkenler endişe, bilişsel gelişme, öğrenme, özsaygı veya cinsellik gibi daha karmaşık fikirleri temsil eder. Bir araştırma kuramını test ederken ilk adım kavramsal değişkeni, kavramsal değişkeni temsil eden numaraları içinde bulunduran, ölçülen değişkenlere çevirmeyi içerir. Örneğin; “psikoterapiye katılmak” kavramsal değişkeni, “hastanın birikmiş psikoterapi saatleri sayısı” ölçülen değişkeni olarak temsil edilebilir.
Etik araştırmanın Yürütülmesi Bütün bilim adamlarının kendi araştırma etiklerinin kaygılarını gidermek zorunda olmaları sorunların bir tanesidir. Fizikçiler, nükleer malzemeler ile kendi deneyimlerinin potansiyel olarak zararlı sonuçları hakkında endişe duyarlar. Biyologlar, genetiği değiştirilmiş bebekler oluşturmanın potansiyel sonuçları hakkında endişelenirler. Medikal araştırmacılar, klinik çalışmalarda kontrol gruplarından potansiye olarak yararlı ilaçların stopaj etiği üzerinde kafa yorarlar. Aynı şekilde psikologlar da sürekli araştırmalarının etiğini dikkate alırlar. 47
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Psikolojideki araştırmalar, araştırmaya katılan insanlar için bazı stres, zarar veya rahatsızlıklara neden olabilirler. Psikologlar, onların ahlaki standartlarını ihlal edecek şekilde davranmaları için zayıf elektirik şokuna ya da onları ikna etmeye maruz bırakarak kendi katılımcılarında strese, endişeye ya da negatif ruh hallerine sebep olabilirler ve araştırmacılar bazen araştırmalarında potansiyel süreçte hayvanlara zarar vermeksizin onları kullanabilirler. Araştırmanın etik olup olmadığı konusundaki kararlar, federal hükümetler ve “American Psychological Association” gibi bilimsel kuruluşlar tarafından tespit edilen etik kodların gelişimi kullanılarak alınır. Amerika Birleşik Devletleri’nde Sağlık ve İnsan Hizmetleri Departmanı araştırmadaki etik standartlar için yönergeler oluşturur. İkinci Dünya Savaşı boyunca mahkumlar üzerinde Naziler tarafından yapılan araştırmalar gibi bazı araştırmalar hemen hemen herkes tarafından ahlaksızlık olarak algılanır. İlaçların etkililiğini test eden araştırmalarda hayvanların kullanılması gibi diğer prosedürler de tartışmaya yol açar. Bilimsel araştırmalar birçok insanın yaşamını geliştirdiği bilgileri sağlamıştır. Bu nedenle, bilimsel araştırmaların maliyetleri için hiç bir araştırmanın yapılmamasını tartışmak mantıksızdır. Etik araştırmanın diğer hedefi, katılımcıların araştırmalara katılmak isteyip istemediklerine ilişkin özgür seçimleri olduğunu garanti etmektir. Psikoloji derslerinde öğrencilerin araştırmaya katılmalarına izin verilebilir hatta bu gerekli olabilir. Araştırmacılar, araştırmaya katılanların gizliliğini korumak zorundadır. Bazı durumlarda cevaplayıcılar anketleri üzerine herhangi bir kişisel bilgiyi yazmayarak veriyi anonim olarak saklayabilirler. Bir diğer durumda ise veri anonim oluşturmayabilir. Çünkü araştırmacının, sorumlunun hangi veriye katkıda bulunduğunu takip etmesine ihtiyacı vardır. Bu durumda her katılımcının öğrenci kimlik numarasının son dört basamağı gibi kendi verilerini tanımlamak için tek bir kod numarası vardır. Bu yol ile araştırmacılar hangi kişinin hangi anketi tanımladığını takip edebilirler. Belki davranışsal araştırmaya katılanlar için en yaygın etik kaygı araştırmacıların kullandıkları hile boyutudur. Hile aktif bir şekilde oluşabilir. Bazı durumlarda ise hile daha pasiftir. Bazı araştırmacılar hiç bir hilenin herhangi bir araştırmada kullanılmaması gerektiğini iddia etmişlerdir (Baumrind, 1985).
Araştırmanın Etik Olduğuna Emin Olmak Araştırmanın etikliği hakkında kararlar vermek, verilen araştırma projesinin maliyetini ve idare etmenin ya da etmemenin faydalarını tartmayı içerir. Bu faydalar insan davranışları hakkında ileri düzey bilgi potansiyeli içerir ve bireysel katılımcılara çeşitli eğitici avantajlar sağlarken maliyetler, araştırma katılımcılarına ve alanına potansiyel bir zarar içerir. Genellikle verilmiş bir araştırma projesinin etikleri, maliyetin fayda ile kıyaslamasıyla yapılan maliyet-fayda analizi aracılığı ile belirlenir. Eğer olası araştırma maliyeti herhangi bir olası faydayı geçerse, araştırma sürdürülemez. 48
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Maliyet-fayda oranına hesaplamak basit değildir. Öncelikle, araştırmanın topluma ne fayda sağlayabileceği veya her bir insana ya da hayvana verilen prosedürün ne tür etkisi olacağını önceden bilmenin yolu yoktur. Buna ek olarak etik olan şeyi, toplum içerisinde şuanki düşünce durumu ve böylece zaman içerisinde farkedilen maliyetler ve değişen faydalar tanımlar. ABD Sağlık ve İnsani Hizmetler Bakanlığı yönetmeliği, bakanlıktan ödenek alan bütün üniversitelerin, önerilen araştırmaların bakanlık yönetmeliğine uyup uymadığını belirlemek için Hastane Etik Kurulu kurulmasını öngörür. Hastane Etik Kurulu, bir kurum içerisinde yönetilen araştırmanın maliyet-fayda oranını belirleme amacı olan en az 5 kişilir bir komitedir. Hastane Etik Kurulu, araştırma başlamadan önce kurum içerisinde yönetilen bütün araştırmaların prosedürlerini onaylar. Kurul, prosedürlerde düzenleme önerisinde bulunabilir veya bilim adamına nadirde olsa, araştırmanın Sağlık ve İnsani Hizmetler Bakanlığı prensiplerini ihlal ettiği ve dolayısıyla araştırmanın yönetilmesinin mümkün olmadığı bilgisini verebilir. Araştırmanın etik olduğuna emin olmak için bir önemli araç ise bilgilendirilmiş rızanın kullanımıdır. Bilgilendirilmiş rıza, araştırma prosedürlerini açıklamak ve katılımcıya araştırma boyunca sahip olduğu hakların bilgisini vermek için planlanmıştır ve araştırma seansından önce düzenlenir. Bilgilendirilmiş rıza, çalışmanın olabildiğince bütün mahiyetini, özellikle katılıma isteklilik uyandırması beklenen herşeyi açıklar, fakat bazı durumlarda çalışmanın işleyişini sağlayan bilgilerin verilmesini kısıtlar. Araştırmaya katılmanın, katılanlar arasında uzun vadede herhangi bir değişim üretme durumu olduğundan bütün katılımcılara, katılımlarından sonra derhal bilgi verilmesi gerekir. Bilgilendirme, araştırma amaçlarını ve prosedürlerini tamamiyle açıklamak ve katılımcılarda sonradan oluşabilecek herhangi zararlı bir etkiyi gidermek için hazırlanmış bir prosedürdür.
Hayvanlarla Araştırma Hayvanlar doğal dünyanın önemli bir kısmını oluşturdukları için ve birçok araştırma insanlar kullanılarak yapıldığı için hayvanlar da psikolojik araştırma katılımcılarıdır. Hayvanların kullanıldığı çoğu psikolojik araştırma şuan sıçanlar, fareler ve kuşlarla yapılır ve araştırmalarda diğer hayvanların kullanımı azdır (Thomas&Blackmann, 1992). İnsan katılımcılarını içeren etik kararlar olduğu gibi temel prensiplerin bir kümesi araştırmacıların bu araştırmalar hakkında belirli kararlara sahip olmasına yardımcı olmayı geliştirmiştir. Bu özet aşağıda gösterilmiştir. Araştırmalarda Hayvanların Kullanılması ve İnsancıl Hizmetlerde APA Kuralları Hayvanlarla araştırmada Amerikan Psikolojik Derneği’nin kurallarından en önemli etik kurallardan bazıları : •
Psikologlar, hayvanların kullanımını, bakımını ve düzenlemesini geçerli 49
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ federal, eyalet, yerel kanunlar ve düzünlemeler ve profesyonel standartlara bağlı kalarak elde ederler. • Psikologlar, araştırma yöntemleri konusunda eğitim alırlar ve laboratuar hayvanları bakımında hayvanlar ile ilgili tüm prosedürleri denetlerler. Onların konforundan, sağlığından ve insani muamele görmelerinden sorumludurlar. • Psikologlar, hayvan deneklerinin rahatsızlıklarını, enfeksiyon kapmalarını, hastalıklarını ve acılarını en aza indirmek için çaba gösterirler. • Psikologlar, uygun anestezi altında cerrahi işlem gerçekleştirir ve ameliyat sırasında enfeksiyonu önlemek ve ameliyattan sonraki ağrıları en aza indirmek için teknikler uygularlar. • Bir hayvanın hayatının sona erdirilmesi uygun olduğu zaman psikologlar kabul edilen prosedürlere uygun bir biçimde ağrıları en aza indirerek hızlıca işleme devam ederler. (American Psychological Association, 2002) Araştırmalarda hayvanların kullanılması kişisel değerler içerdiğinden insanlar doğal olarak bu uygulamaya katılmıyorlar. Birçok insanın bu araştırmanın değerini kabul etmelerine rağmen, hayvan hakları savunucuları dahil insanların bir azınlığı etik olarak hayvanlar üzerinde araştırma yapmanın yanlış olduğuna inanırlar. Ancak çoğu bilim adamı bu görüşü reddeder. Onlar bu tür inançların potansiyel faydaları gözardı ettiğini ileri sürerler. Örneğin; kanser ve AIDS sıklığını azaltabilen ilaçlar ilk hayvanlar üzerinde test edilebilir ve böylece insan hayatları kurtarılabilir. Hayvanlar üzerindeki araştırmalar diğer hastalıklar arasında depresyon, fobiler, stres ve fizyolojik nedenlerin daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır. Hayvan hakları savunucularının aksine bilim adamları, hayvan araştırmasından doğan birçok faydanın olduğuna inanırlar ve böylece araştırmalarda kullanılan hayvanların araştırma boyunca insani muameleler gördüğünü garanti ederler.
Psikologların Davranışı Anlamak İçin Betimsel, Bağıntısal ve Deneysel Araştırma Tasarımlarını Kullanması Öğrenme Hedefleri : 1- Betimsel, Bağıntısal ve Deneysel araştırma tasarımlarının amaçlarını ayırın ve her birinin avantajını ve dezavantajını açıklayın. 2- Betimsel araştırmanın amacını ve yorumlamak için kullanılan istatistiksel teknikleri açıklayın.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Psikologlar, insan davranışları konusunda fikirler ve teoriler ciddiye alınacak olursa onların veriler tarafından yedeklenmesi gerektiği düşüncesine katılırlar. Ancak farklı psikologların araştırmaları akıldaki farklı amaçlarla tasarlanmıştır ve bu farklı amaçlar farklı yaklaşımları gerektirir. Bir araştırma tasarımı bir araştırmacının veriyi toplamak, analiz etmek ve yorumlamak için kullandığı spesifik bir yöntemdir. Psikologlar araştırmalarında araştırma tasarımlarının üçüncü ana türünü kullanılar ve bilimsel araştırmalar için her biri temel bir yol oluşturur. Betimsel araştırmalar işlerin mevcut durumunu anlık olarak sağlamak için tasarlanmış araştırmalardır. Bağıntısal araştırmalar, değişkenler arasındaki ilişkileri keşfetmek için ve mevcut bilgiden gelecekteki olayların tahminini sağlamak için tasarlanmış araştırmalardır. Deneysel araştırmalar, bu gruplar için belirli bir deneyimin manipülasyonu tarafından takip edilen ve ardından birden fazla gruptaki araştırma katılımcıları arasında ilk denkliği oluşturan araştırmalardır. Bu üç araştırma tasarımı güçlerine ve sınırlamalarına göre değişir ve her birinin nasıl değişiklik gösterdiğini anlamak önemlidir.
Betimsel Araştırma: Mevcut Durumun Değerlendirilmesi Betimsel araştırma bireylerin davranışlarını ya da bir anlık duygu ve düşünlerinin görüntüsünü oluşturmak için tasarlanmıştır. Betimsel çalışmaların üç türü vardır : vaka çalışmaları, anketler ve natüralist gözlem. Bazen bir betimleyici araştırma projesindeki veri sadece bir kişiye ya da ufak bir gruba ya da bireylerin küçük bir kısmına dayanır. Bu araştırma tasarımları vaka çalışmaları olarak bilinir. Daha sık olarak vaka çalışmaları, olağandışı veya anormal deneyimlere ya da özelliklere sahip olan veya özellikle stresli ya da zor durumlarda kendini düşünen bireylerlerde düşünülmektedir. Sigmund Freud temel psikolojik süreçler hakkında sonuçlara varmak için bireylerin psikoloji kısıntılarını kullanma ustasıydı. Freud en ilginç hastaların bazı vaka çalışmalarını yazdı ve onun önemli kişilik teorilerini geliştirmek için bu dikkatli incelemeleri kullandı. Başka tanınmış vaka çalışması da Phineas Gage’dir. Klinik psikolojide vaka çalışmasının en ilginç örneği Rokeach tarafından tanımlandı. Diğer durumlarda betimsel araştırma projeleri veri kaynağı bir anket formunda gelir. Numune olarak bilinen araştırmaya katılmak için seçilmiş insanlar, araştırmacıların nüfus hakkında bilmek istediği bütün insanların temsilcisi olarak seçilir. Seçim anketlerinde, örneğin; Yaklaşmakta olan seçimlerdeki bir örnek mantıklı seçmenler nüfusundan çıkartılır.
4- Deneysel araştırma prosedürlerini gözden geçirin ve nedensel çıkarımların nasıl kullanılabileceğini açıklayın.
Araştırmacıların sonuçları bazen “on doktorun dokuzu Tymenocin tercih ediyor” ya da “Montgomery ülkesinde orta gelir 36,712 dolardır” şeklinde oldukça sıradan olabilir. Oysa sonuçlar diğer zamanlarda (özellikle sosyal davranış tartışmalarında) şok edici olabilir: Bu sonuçlar “Her yıl ABD’de 40.000’den fazla insan silahla öldürülür” ya da “50 ve 60 yaş arası kadınların yüzde 60’ından fazlası depresyon
50
51
3- Korelasyonel araştırma kullanımlarını özetleyin ve bu araştırmanın neden nedenselliği belirlemek için kullanılmamadığını açıklayın.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ sıkıntısı çeker” şeklindedir. Betimsel araştırmalar sıklıkla psikolojik bozuklukların yaygınlığını tahmin etmek için psikologlar tarafından kullanılır. Doğal gözlem olarak bilinen betimsel araştırmanın nihai bir çeşidi günlük olayların gözlenmesine dayalı araştırmalardır. Örneğin; Bir biyopsikolog, hayvanların doğal ortamında onları gözlemler. Betimsel araştırmanın bir örneği yabancı durum olarak bilinen sistematik bir prosedür içerir. Yabancı durumda toplanan veri bir kodlama levhasında sistematik olarak kodlanır. Betimsel araştırma projelerinin sonuçları, betimleyici istatistikler (ölçülü değişkende puanların dağılımını özetleyen numaralar) kullanılarak analiz edilir. Çoğu değişkenin benzer dağılımları vardır ve bu dağılım sistematik ve çan şeklindedir. Anormal dağılım olarak bilinen çan şeklindeki dağılım bir veri dağılımıdır. Bir dağılım onun merkezi eğilimi yönünden açıklanabilir. Aritmetik ortalama, merkezi eğilim ölçüsünü en yaygın olarak kullanır. Bu değişkenin tüm puanları toplamı hesaplanarak ve (N harfi ile gösterilen) dağılımda katılımcıların sayısına göre bu miktar bölünerek hesaplanır. Örnek ortalama genellikle “N” harfi ile gösterilir. Bazı durumlarda ise veri dağılımı sistematik değildir. Dağılımın bir ucunda (aykırı değerler olarak bilinen) bir ya da daha fazla ekstrem puanlar olduğu zaman meydana gelir. Dağılımların sistematik olmadığı durumlarda, ortalamada merkezi eğilimin ölçüsü bir alternatif olarak kullanılır. Ortalamadan büyük olan puanların yüzde 50’si ya da ortalamadan daha az olan puanların yüzde 50’si anlamına gelen dağılım merkezindeki puan, ortalama değerdir. Mod olarak bilinen merkezi eğilimin nihai bir ölçüsü dağılımda çok sık meydana gelen değeri ifade eder. Bir dağılımın merkezi eğilimine ek olarak, betimleyici istatistikler değişkenlerin puanlarının merkezi eğilimin etrafına nasıl yayıldığı hakkında bilgi iletir. “S” olarak gösterilen standart deviasyon en yaygın kullanılan dağılım ölçüsüdür. Daha büyük standart deviasyonla dağılımlar daha çok yayılır. Yüksek değişkenin standart sapması : “s = 2,74”’tür. Betimsel araştırmanın bir avantajı günlük davranışın karmaşıklığını yakalamak için girişimde bulunmasıdır. Vaka çalışmaları tek bir kişi ya da küçük bir grup hakkında ayrıntılı bilgi sağlar. Anketler insanların büyük bir kısmının düşüncelerini ya da rapor edilen davranışlarını yakalar ve doğal gözlem, doğal olarak ortaya çıkan insan veya hayvan davranışlarını objektif olarak kaydeder. Böylece betimsel araştırma şu anda neler olup bittiğinin nispeten anlaşılmasını sağlamak için kullanılır. Şu anda neler olup bittiği hakkında fikir almak için bize olanak sağlasa da betimsel araştırmalar genellikle istatik resimlerle sınırlıdır. Bu da ayrı bir dezavantajdır. Belirli deneyimlerin açıklamaları ilginç olabilmesine rağmen, her zaman diğer durumlarda diğer bireylere devredilmez.Örneğin; Savaş ya da deprem gibi stresli bir olay yaşamış bireylerin açıklamaları, bireylerin tepkilerini anlamak için de kullanılabilir. 52
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Korelasyon Araştırma: Araştırılması
Değişkenler
Arasındaki
İlişkilerin
Statik görüntü sağlamak için esas olarak tasarlanmış betimsel araştırmaların aksine korelasyon araştırmalar iki ya da daha fazla değişkenin ölçümünü ve değişkenler arasındaki ilişkinin bir değerlendirmesini içerir. Örneğin; boy ve kilo değişkenleri sistematik olarak ilişkilidir. Çünkü uzun boylu insanlar genel olarak kısa boylu insanlardan daha ağırlardır. Aynı şekilde çalışma süreleri ve bellek hataları da ilişkilidir. Çünkü kelime listesini okumak için fazla zamanı olan bir insan daha az hata yapacaktır. Araştırma tasarımında iki değişken olduğu zaman bunlardan birine belirleyici değişken, diğerine ise sonuç değişkeni denir. Değişkenlerin doğrusal ilişkiye sahip oldukları söylenir. Pozitif doğrusal ilişkiler çocuklarda boy ve kilo, eğitim ve gelir, yaş ve matematiksel kabiliyet arasında olanları içerir. Negatif doğrusal ilişkiler bir çocuğun yaşı ve kullandığı çocuk bezi sayısı arasında olanları içerir. Düz bir çizgi ile tarif edilemez değişkenler arasındaki ilişkiler doğrusal olmayan ilişkiler olarak bilir. Bu durumda bütün iki değişkenler arasında ilişki yoktur. Tek bir düz çizgi ile tarif edilemez ve doğrultusunda değişen ilişkiler eğrisel ilişkiler olarak adlandırılır. Değişkenler arasıdaki doğrusal ilişki gücünün en yaygın istatistiksel ölçüsü “r” harfi ile sembolize edilen Pearson korelasyon katsayısıdır. Bu korelasyon katsayısı değeri “r = -1.00” dan “r= +1.00” a değişir. Doğrusal ilişkinin yönü korelasyon katsayısının işareti ile gösterilir. Örneğin; “r = 0,54 ya da r = 0,67” gibi r ‘nin pozitif değerleri ilişkinin pozitif doğrusal olduğunu gösterir. “r = -.30 ya da r = - .72” gibi r ‘nin negatif değerleri negatif doğrusal ilişkileri gösterir. Doğrusal ilişkinin gücü sıfırdan korelasyon kat sayısının uzaklığına kadar endekslenir. Pearson korelasyon katsayısı sadece doğrusal ilişkileri ölçtüğü için eğrisel ilişkilere sahip olan değişkenler “r” ye bakarak iyi tarif edilemezler ve böylece gözlenen korelasyon sıfıra yakın olacaktır. Aynı anda ikiden fazla ölçüler arasındaki ilişkileri incelemek mümkündür. Tek bir sonuç değişkenini tahmin etmek için kullanılan birden fazla belirleyici değişkeni olan bir araştırma tasarımı çoklu regresyon yoluyla analiz edilir (Aiken&West, 1991). Çoklu regresyon değişkenler arasındaki korelasyon katsayılarına dayalı bir istatistiksel tekniktir. Çoklu regresyon analizinin kullanımı korelasyon araştırma tasarımlarının önemli bir avantajını gösterir. Onlar diğer değişkenlerin bilgisine dayanarak bir sonuç değişkeninde bir kişinin olası puanı (örneğin; iş performansı) hakkında tahminler yapmak için kullanılır. Korelasyon araştırma tasarımlarının önemli bir sınırlaması ölçülen değişkenler arasındaki nedensel ilişkiler hakkında sonuçlara varmak için kullanılamaz. Korelasyon araştırma tasarımlarının önemli bir sınırlaması, onların ölçülü değişkenler arasındaki nedensel ilişkileri hakkında sonuçlara varmak için kullanılamaz olmasıdır. Örneğin; Şiddetli davranışın çocuklarda agresifliğe neden olacağını varsayan bir 53
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ araştırmacı düşünün. Araştırmacı her bir çocuğun okul bahçesinde ne kadar agresif bir şekilde oyun oynadığının yanı sıra hafta boyunca şiddet içerikli televizyon programları izleyen 4. sınıfa giden çocuklar arasından bir örnek aldı. Araştırmacı toplanan verilerden iki ölçülü değişken arasında pozitif bir korelasyon keşfetti. Bu pozitif korelasyon araştırmacının hipotezini destekler gibi görünse de şiddet içerikli televizyon görüntülerinin agresif davranışlara sebep olduğunu göstermek için bu etkili olamaz. Araştırmacı, şiddet içerikli televizyon görüntülerinin agresif oyunlara sebep olduğunu varsaymasına rağmen, diğer olasılıklar da vardır. Bir alternatif olasılığı nedensel yönün, hipotezi öne sürülmüş olanın tam tersi olmasıdır. Belki okulda agresif davranışlar gösteren çocuklar artık evde şiddet içerikli televizyon görüntülerini izlemek istedikleri için onları etkileyen heyecanı büyütürler. Bu olasılık daha az muhtemel görünse de bu gözlenen korelasyon temelinde böyle ters nedensellik olasılığını ortadan kaldırmak için bir yol yoktur. Hem nedensel yönlerin hareket etmesi hem de iki değişkenin birbirinin nedeni olması mümkündür. Yine de bu gözlenen korelasyon için başka bir olasılık açıklaması da bunun ortak bir nedensel değişkenin varlığı ile üretilmiş olmasıdır. Aynı zamanda bu değişken üçüncü bir değişken olarakta bilinir. Ortak bir nedensel değişken, araştırma hipotezinin bir parçası olan değişkendir. Fakat bu hem tahmin değişkeni ve bağımlı değişkene hem de böylece aralarında gözlenen korelasyonun üretimine neden olur. Örnekteki potensiyel bir ortak nedensel değişken, çocukların ailelerinin disiplin tarzıdır. Sert ve cezalandırıcı disiplin tarzı olan ailelerin çocukları, hem şiddet içerikli televizyon görüntüleri izleyen hem de az disiplin tarzı olan ailelerin çocuklarına kıyasla daha agresif olurlar.
Ailelerin Disiplin Tarzı Bu durumda, hiç biri diğerine sebep olmamasına rağmen, televizyon görüntüleri ve agresif oyunlar arasında pozitif korelasyon olacaktır. Ancak onlar her iki ebeveynin disiplin tarzından kaynaklanmıştır. Tahmin değişkeni ve bağımlı değişken, her ikisi de ortak bir nedensel değişkenden kaynaklandığı zaman aralarında gözlenen ilişkinin sahte olduğu söylenir. Sahte bir ilişki iki değişken arasındaki bir ilişkidir. Ortak nedensel değişken etkileri ortadan kaldırılsaydı ya da kontrollü olsaydı, tahmin değişkeni ve bağımlı değişken arasındaki ilişki ortadan kalkardı. Örnekte saldırganlık ve televizyon görüntüsü arasındaki ilişki sahte olabilir. Çünkü ebeveynlerin disiplin tarzlarının etkileri kontrol edilerek, televizyon görüntüleri ve saldırgan davranışlar arasındaki ilişki uzağa gidebilir. Her değişkeni ölçmek mümkün olmadığından, bilinmeyen ortak nedensel değişkenin varlığı her zaman bir olasılıktır. Özetle korelasyon araştırma tasarımları dayanımlara ve sınırlamalara sahiptir. Deneysel araştırma mümkün olmadığı zaman, onların kullanılabilir olması bir dayanımdır. Çünkü tahmin değişkenleri monipüle edilemez. 54
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Deneysel Araştırma: Davranışın Nedenlerini Anlamak Deneysel araştırma tasarımının amacı bir korelasyon tasarımından elde edilebilmesinden araştırma hipotezlerindeki değişkenler arasındaki nedensel ilişkiler hakkında daha kesin sonuçlar sağlamaktır. Bir deneysel araştırma tasarımında ilgi değişkenleri bağımsız değişken ya da bağımlı değişken olarak adlandırılır. Bir deneydeki bağımsız değişken deneyci tarafından oluşturulan değişkene sebebiyet verir. Bir deneydeki bağımlı değişken ise deneysel manipülasyon tarafından etkilenmesi beklenen ölçülen bir değişkendir. Manipüle edilmiş bağımsız değişken veya değişkenleri gösteren bir araştırma hipotezi ölçülen bağımlı değişkenlerde değişikliklere sebep olacaktır. Tek yöne işaret eden bir ok kullanarak bu araştırma hipotezini diyagram ile gösterebiliriz. Bu nedenselliğin beklenen yönünü gösterir. Bağımsız Değişken Bağımlı Değişken (Şiddet Görüntüsü)
(Agresif Davranış)
Nedenselliğin belirlenmesinin avantajlarına rağmen deneylerde sınırlamalar vardır. Bunlardan biri insanların günlük yaşamlarında yapılmaktansa genellikle laboratuvar koşullarında yapılıyor olmasıdır. İkincisi ve daha önemlisi ise, en ilginç ve temel sosyal değişkenlerin bazılarının deneysel olarak manipüle edilemez olduğudur.
Bir Psikolojik Araştırmanın Bilgilendirilmiş Bir Alıcısı Olabilirsin Öğrenme Hedefleri : 1- Araştırmanın geçerliliği için dört potansiyel tehdit çizin ve kesin olarak araştırma bulgularını yorumlamak için onların nasıl zorlaştırıldığını tartışın. 2-
Etki karışımının bir deneyin iç gerçekliğini nasıl azaltabildiğini açıklayın.
3- Genelleme, çoğalma ve meta-analizlerin araştırma bulgularının dış gerçekliğini değerlendirmek için nasıl kullanıldıklarını açıklayın. İyi bir araştırma geçerli araştırmadır. Araştırma geçerli olduğunda araştırmacı tarafından çıkarılan sonuçlar yasaldır. Örneğin; Eğer bir araştırmacı, psikoterapiye katılmanın kaygıları azalttığı sonucuna varırsa ya da uzun boylu insanların kısa boylu insanlardan daha zeki olduğu sonucuna varırsa, tedavinin gerçekten işe yaraması ve uzun boylu insanların gerçekten zeki olması kaydıyla bu araştırma geçerlidir. Ne yazık ki, araştırmanın geçerliliği için birçok tehdit vardır ve bu tehditler bazen haksız sonuçlara yol açabilir. Genellikle araştırmacıların iyi niyetlerine rağmen gazete, dergi ve hatta bilimsel dergilerin yanı sıra websitelerinde bildirilen araştırmaların bazıları geçersizdir.
55
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ İçsel geçerlilik öncelikle deneysel araştırma tasarımları için geçerlidir. Araştırma kirletici değişkenlerin yapısından arınmış olduğu zaman iç geçerlilik maksimuma çıkarılır.
Bu tehditlerin dört ana tipi vardır: 1-
Yapı geçerliliği için tehditler.
2-
İstatistiksel sonuç geçerliliği için tehditler.
3-
İç geçerlilik için tehditler.
4-
Dış geçerlilik için tehditler.
Yapısal geçerlilik için bir tehdit olduğu zaman geçerli araştırma için bir tehdit oluşuyor. Yapısal geçerlilik, araştırmada kullanılan değişkenlerin yeterince kavramsal değişkenleri belirlemesi için olan oranı işaret eder. Bunlar ölçmek üzere tasarlanmıştır. Yapısal geçerlilik için bir gereklilik ise güvenirliğin ölçülen değişkenin tutarlılığını işaret ettiği yerde güvenilir olmasıdır. Bir banyo ölçeği genelde güvenilirdir. Çünkü eğer bir kaç kez onun üstüne basıp inersek, ölçek sürekli olarak aynı ağırlığı her zaman ölçer. Bazı psikolojik testler de dahil olma üzere ölçüler daha az güvenilirdir ve böylece daha az yararlıdır. Normalde, araştırmacıların ölçülerinin yapısal geçerliliğini sağlamak için ellerinden geleni yapmış olduğunu varsayabiliriz. Fakat araştırmanın bilinçli bir kullanıcısı olarak bu soruyu sormak sizin için uygun değildir. Bir araştırma hipotezinde kavramsal değişkenler arasındaki ilişki hakkında bilgi edinmek için yeteneğin ölçülen değişkenlerin operasyonel tanımlarına bağlı olmasını hatırlamak her zaman önemlidir. Ölçüler onları değerlendirmek için tasarlanmış olan kavramsal değişkenleri gerçekten ölçmeseydi, o zaman onlar kavramsal değişkenler arasındaki ilişki hakkında çıkarımlar yapmak için kullanılmazdı. (Nunnally, 1978). Bilim adamlarının araştırma hipotezini test etmek için kullandıkları istatistikse yöntemler olasılık tahminlerine dayanmaktadır. Sonuçların “istatistiksel olarak anlamlı” ya da “istatistiksel olarak anlamsız” olduğunu belirten raporlarda yer alan ifadeleri görebiliriz. Bu ifadeler genellikle “p<0.05” ya da ilgili güven aralıkları gibi ifadelerin de dahil olduğu istatistiksel testlerin beraberinde gelir. Bu ifadeler toplanmış verilerin istatistiksel anlamlılığını açıklar. Bir araştırmacı, bir sonucun istatistiksel olarak anlamlı olduğu sonucuna varırsa, o gözlemlenen verilerin tek başına şans faktörlerinden kaynaklanmasının çok olası olduğunu tespit eder. Bu nedenle araştırma tasarımında değişkenler arasında olasılıkla gerçek bir ilişki vardır. Aksi takdirde, araştırmacı sonuçların istatistiksel olarak anlamlı olmadığı sonucuna varmıştır. Araştırma hipotezi hakkında çıkarılan sonuçlar yanlış ise araştırma geçersiz olacaktır. Çünkü toplanan veriler hakkındaki istatiki çıkarımlar hatalıdır. Normalde biz araştırmacıların araştırma tasarımlarının istatistiksel sonuç geçerliliğini sağlamak için ellerinden geleni yapmış olduğunu varsayabiliriz. Fakat verilerle ilgili çıkarımların olasılıksal olduğunu ve asla kesin olmadığını her zaman aklımızda tutmamız gerekir. İç geçerlilik bağımlı veya bağımsız değişkenler arasındaki nedensel ilişki hakkında çizilmiş sonuçlara güvenebildiğimiz ölçüleri ifade eder. (Campbell&Stanley, 1963) 56
Deneyci, araştırma hipotezini bildiği zaman ve ayrıca katılımcıların içinde olan deneysel koşulu bildiği zaman iç geçerlilik başka tehdit oluşturabilir. Sonuç deneyci yanlılığı için olasıdır. Son zamanlarda birçok psikolog bir sonucun farklı kültürlerden insanlar arasında çoğalacak olan ölçü hakkındaki tez hipotezleri ile ilgilenmişlerdir. (Heine,2010) Kültürlerarası replikasyonda, eğer bir kültürde bulunan etkinin aynısı başka kültürlerde de tekrarlanırsa dış geçerlilik gözlenmektedir. Eğer yeni kültürde tekrarlanmazsa özgün sonuçların sınırlayıcı bir koşulu bulunur. Araştırmacı, genellemenin tutmayacağına inanmak için özel bir nedene sahip olmadığı sürece, tek bir nüfusta bulunan bir sonucunun diğer nüfusa genelleme yapacağını varsaymak uygun olacaktır. Çünkü araştırmacı asla araştırma sonuçlarının tüm nüfusa genelleme yaptığını kanıtlamaz. Araştırmacı bunu yapmak için girişimde bulunmayı deneyecektir. Aksine ispat yükü genelleme olmayacak bir sonucu iddia edenler üzerinde durmaktadır. Bir araştırma hipotezinin tek bir denemesi her zaman gösterilebilen açıdan sınırlı olacağı için bilimin önemli ilerlemeleri asla tek bir araştırmanın sonucu olmayacaktır. Gelişmeler, aynı teori ya da araştırma hipotezinin birçok farklı deneyden gelen bilgi birikimi yoluyla ortaya çıkar. Bu deneyler, farklı araştırma tasarımları, katılımcılar ve bağımlı ve bağımsız değişkenlerin işlemleştirilmesi kullanılarak farklı araştırmacılar tarafından yürütülmektedir. Bütün bilimsel araştırmanın temelini oluşturan, tekrarlanan önceki araştırmaların süreci “kopyalayarak çoğalma” olarak adlandırılır. Bilim adamları genellikle araştırma bulgularının replikasyonlarını özetlemek için meta-analiz olarak bilinen bir prosedürü kullanırlar. Bir meta-analiz, bu çalışmalar hakkında sonuçlara varmak ve tamamlamak için mevcut çalışmaların sonuçlarını kullanan istatistiksel bir tekniktir. Meta-analiz çok fazla bilgi sağladığı için çok popüler ve çok faydalıdır. Bir meta-analiz gözden geçirilen araştırma bulgularının nispeten objektif bir metodunu sağlar. Çünkü bu, dahil edilme kriterlerini belirtir.
BEYİNLER, BEDENLER VE DAVRANIŞ Her davranış biyoloji ile başlar. Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra davranışlarımız salgı bezlerimizin, kaslarımızın, sinirlerimizin ve beynimizin eylemleri tarafından oluşmaktadır. Sinir sistemi, beyin ve omuriliğin oluşturduğu merkezi sinir sisteminden ve sinir sitemini cildimize, kaslarımıza ve salgı bezlerimize bağlayan nöronlar olan periferik sinir siteminden oluşur. Bu bölüm özellikle çağdaş psikoloji için önemlidir. 57
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Çünkü insan beyninin yapısı ve fonksiyonu da dahil olmak üzere davranışın biyolojik yönlerini ölçmek için yetenek hızla ilerliyor ve davranışın biyolojik temellerini anlamak psikolojik çalışmanın giderek artan önemli bir çizgisidir.
Nöron Sinir Sisteminin Yapıtaşıdır Öğrenme Hedefleri: 1-
Nöronun yapısını ve fonksiyonlarını tanımlayın.
2-
Nöronlar arasındaki ve içindeki iletişim yollarının şemasını çizin.
3-
Temel nörotransmitterlerin üçünü listeleyin ve işlevlerini açıklayın.
Sinir sistemi nöronlar olarak bilinen 100 milyardan fazla hücreden oluşur. Bir nöron sinir sistemi içindeki bir hücredir. Nöronlar üç ana bölümden oluşmaktadır. i. Hücre çekirdeğinde bulunan ve hücreyi hayatta tutan bir hücre gövdesi ya da soma hücresi. ii. Diğer hücrelerden gelen bilgileri toplayan ve bilgileri soma hücresine ileten dendritin olarak bilinen lif gibi kollara ayrılan bir ağaç. iii. Diğer nöronların bilgiyi doğru hücre gövdesinden uzağa ileten akson olarak bilinen uzun ve parçalı lif. Bazı nöronlar, dendritlerin yüzlercesine ve hatta binlercesine sahiptir. Bu dendritler diğer hücrelerin binlercesinden bilgiyi almak için hücreye izin vererek dallara ayrılabilirler. Aksonlar da özelleştirilmiştir ve omurilikten eller ya da ayaklardaki kaslara mesajları gönderenlerin bazıları çok uzun olabilir. Hatta bu uzunluk bir kaç metreye kadar olabilir. Onların iletişim hızını arttırmak için ve elektrik yükünü diğer nöronlar ile kısa devre yapmasını durdurmak için aksonlar genellikle bir miyelin kılıfı tarafından çevrelenir. Miyelin kılıfı bir nöronun akson çevresindeki yağ dokusu katmanıdır ve elektrik sinyalinin daha hızlı aktarımını sağlar. Aksonlar sona doğru genişlerler ve her dalın ucunda bir uç düğmesi vardır.
Elektriği ve Kimyasalları Kullanarak İletişim Kuran Nöronlar Sinir sistemi bir elektrokimyasal süreci kullanarak çalışır. Bir elektrik yükü nöronların kendisi aracılığıyla hareket eder ve kimyasalların nöronlar arasındaki bilgiyi iletmeleri için kullanılırlar. Nöron içinde bir sinyal dendritler tarafından alındığında, bir elektrik sinyali şeklinde soma’ya iletilir ve eğer bu sinyal yeterince güçlüyse önce akson’a ve sonra da uç düğmelere geçebilir. Eğer sinyal uç düğmelere ulaşırsa sinaps olarak bilinen hücreler arasındaki boşluklar üstünden diğer nöronlarla iletişime geçen nörotransmitterler olarak bilinen kimyasalların yayılmasını sağlamak için bildirilirler.
58
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Nörotransmitterler: Vücudun Kimyasal İleticileri Sinirsel sinyaller sadece nöron içindeki elektrik yükleri vasıtasıyla hareket etmezler. Aynı zamanda nöronlar arasındaki kimyasal iletim vasıtasıyla da hareket ederler. Nöronlar sinaps olarak bilinen birleşim yerleri tarafından ayrılırlar. Sinaps dikkate değer bir fonksiyon sağlar. Çünkü onlar komşu hücrelerde birçok dendritler ile iletişim kurmak için her aksona izin verir. Bir nöronun diğer binlerce nöronla sinaptik bağlantıları olabildiği için, sinir sistemindeki nöronlar arasındaki iletişim bağlantıları oldukça gelişmiş bir iletişim istemine izin verir. Elektriksel impulslar eylem potansiyelinden akson sonuna ulaştığında sinaps içindeki nörotransmitterleri serbest bırakmak için uç düğmelere sinyal verir. Bir nörotransmitter nöronlar arasındaki sinapsların üzerinden sinyalleri ileten bir kimyasaldır. Nörotransmitterler bir nöronun uç düğmesi ve diğer nöronların dendritleri arasındaki sinaptik boşluk üzerinden hareket ederler. Ayrıca farklı uç düğmeler farklı nörotransmitterler salgılarlar ve farklı dendritler özellikle farklı nörotsansmitterlere duyarlıdırlar. Dendritler şayet alıcı nöron üzerindeki alıcı bölgeye yerleştirmek için doğru biçimdeyse nörotransmitterleri içine alacaktır. Bu nedenle alıcı bölge ve nörotransmitterler genellikle bir kilit ve anahtara benzetilirler. Nörotransmitterler, alıcı nöronlar üzerinde reseptörler tarafından kabul edildiği zaman, etkileri uyarıcı ya da engelleyici olabilir. Ayrıca eğer alıcı nöronun birden fazla nörotransmitteri kabul etmesi mümkünse, daha sonra bu her birinin uyarıcısından ve inhibitör işlemlerinden etkilenecektir. Alıcı bölge tarafından kabul edilmeyen nörotransmitterler nöronun sonraki potansiyel uyarılması için sırayla sinapstan uzaklaştırılmalıdır. Bu süreç enzimler tarafından nörotransmitterlerin dağılması yoluyla kısmen gerçekleşir ve geri alım yoluyla bu süreç nöron yangınlarından sonra tekrar bırakılarak hazır olur. Vücutta üretilen 100’den fazla kimyasal madde nörotransmitterler olarak tespit edilmiştir ve bu maddeler duygu, kavrama ve davranış üzerinde geniş ve derin bir etkiye sahiptir. Nörotransmitterler, bizim kas eylemimiz ve hareketimizin yanısıra iştahımızı ve hafıza ve duygularımızı da düzenler. Tıbbi nedenler ya da eğlence için yutmamız gereken ilaçlar, bizim düşüncelerimizi, hislerimizi ve davranışlarımızı etkilemek için nörotransmitterler gibi rol oynar. Antagonist, belli bir nörotransmitter için benzer kimyasal özelliklere sahip olan bir ilaçtır ve böylece nörotransmitterin etkilerini taklit eder. Bir agonist kullanıldığı zaman nörotransmitterin daha da hazır olmuş gibi davranarak nöronu uyarmak için dendritler içindeki alıcı bölgelere bağlanır. Bir örnek olarak; kokain, nörotransmitter dopamin için bir agonisttir. Çünkü dopamin nöronlar tarafından serbest bırakıldığında zevk duygularını üretir. Bu yutulduğu zaman kokaine benzer duygular yaratır. Bir antagonist bir nörotransmitterin normal etkisini durduran veya azaltan bir ilaçtır. Bir 59
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ antagonist kullanıldığı zaman nörotransmitteri engelleyerek dendrit içindeki alıcı bölgeye bağlanır. Bir örnek olarak; Zehirli kürare, nörotransmitter asetilkolin için bir antagonisttir. Bu zehir beyne girdiği zaman bu dendrit bağlanır, nöronlar arasındaki iletişim durur ve genellikle ölüme neden olur. Başlıca nörotransmitterler; Asetilkolin, Dopamin, Endorfinler, Goma aminobütrik asit, Glutamat ve Serotonin’dir.
Beynimiz Düşüncelerimizi, Duygularımızı ve Davranışlarımızı Kontrol Eder Öğrenme Hedefleri : 1-
Eski beynin yapısını, fonksiyonunu ve davranış üzerindeki etkisini açıklayın.
2-
Beyin korteksinin yapısını ve korteksin her alandaki fonksiyonunu açıklayın.
3-
Beyin plastisitesinin, nöronun ve beyin lateralizasyonunun kavramlarını tanımlayın.
Eğer beyin anatomisini anlayan biriyseniz ve daha önce hiç görmediğiniz bir hayvanın beyinini incelediyseniz, yine de büyük olasılıkla hayvanın kapasitesini anlamanız mümkün olacaktır. Çünkü tüm hayvanların beyni genel olarak aynıdır. Her bir hayvanda beyin tabakalıdır ve beynin temel yapıları benzerdir. Beynin iç yapıları beynin en eski parçalarıdır ve bu alanlar işlevlerini aynı yürütürler. Eski beyin, nefes almak, hareket etmek, dinlenmek, beslenmek gibi temel yaşam fonksiyonlarını düzenler. İnsanlar dahil bütün memeliler, daha gelişmiş işlevleri sağlayan beyin katmanlarını geliştirdi. İnsanlar çok büyük ve son derece gelişmiş beyin korteksi olarak bilinen dış tabakaya sahiptir.
Eski Beyin Beyin sapı, beynin en eski ve en içteki bölgesidir. Bu, nefes almak, dikkat ve motor tepkileri de dahil olmak üzere yaşamın en temel fonksiyonlarını kontrol etmek için tasarlanmıştır. Omuriliğin kafatasına girdiği yerde beyin sapı başlar ve kap hızı ve solunumu kontrol eden beyin sapı alanı olan soğaniliği oluşturur. Birçok durumda bu soğanilik tek başına ömrünü korumak için yeterlidir. Soğanilik üzerindeki küresel şekil beyincik ve soğaniliği asıl beyine bağlayan sinir lifleridir. Beyin sapındaki bu yapı vücudun hareketlerini kontrol etmeye yardımcı olur. Özellikle de yürümede ve dengede önemli rol oynar.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ bölgelerinden ayrılırsa, hayvan derin bir komaya girer. Beyin sapının üzerinde davranış ve duyguların işlenmesine dahil olan beynin diğer kısımları vardır. Bu talamus beyin sapı üzerindeki yumurta şeklindeki bir yapıdır ve o daha yüksek beyin seviyelerine bu kalan sinyallerin bazılarını aktarır. Talamus onları soğanilik ve beyinciğe ileterek, yüksek beynin cevaplarının bazılarını alır. Talamus uykuda çok önemlidir. Çünkü dinlenmemizi sağlayarak, duyulardan gelen sinyalleri kapatır. Beyinciği hasar görmüş bir insan, yürümede, dengede durmada ve ellerini sabit tutmada zorlanır. Alkol tüketmek beyinciği etkiler. Sarhoş insanlar düz çizgide yürürken zorluk çekerler. Ayrıca beyincik duyusal tepkilere katkıda bulunur, farklı sesler ve dokular arasında ayırım yapmamıza yardım eder ve öğrenmede önemlidir. (Bower & Parsons, 2003). Beyin sapının birincil işlevi, motor fonksiyonları dahil olmak üzere hayatın en temel yönlerini düzenlemekken, limbik sistem büyük ölçüde hafıza ve duygulardan sorumludur. Limbik sistem duygu ve hafızayı yöneten iki beyin yarımküresi ve beyin sapı arasında bulunan bir beyin bölgesidir. O amigdala, hipotalamus ve hipokampüsü kapsar. Amigdala iki bağdem şeklinde yığımlardan oluşur ve birincil olarak, saldırganlık ve korku gibi tepkilerden ve algılarımızı düzenlemeden sorumludur. Amigdala’nın stres ve saldırganlık ile ilgili nörotransmitter salınımı, koku alma duyusunun işlemesi ve semantik sinir sistemi de dahil olmak üzere korku ile ilgili diğer vücut sistemlerine bağlantısı vardır. Erken bir çalışmada Klüver ve Bucy (1939), agresif al yanaklı bir maymunun amigdalasına zarar verdiler. Bir kez öfkeli hayvanın anında pasif halde olduğunu ve artık agresif davranış ile korku dolu durumlara tepki göstermediğini buldular. Diğer hayvanlarda da amigdalanın elektrik stimülasyonu saldırganlığı etkiler. Bizim korku yaşamamıza yardımcı olmamızın yanı sıra, amigdala korku yaratan durumlardan ders almamıza yardımcı olur. Tehlikeli bir olay ile karşılaştığımız zaman amigdala durumun ayrıntılarını hatırlamak için beyni uyarır. Böylece gelecekte bunu önlemeyi öğreniriz. (Sigurdsson, Doyère, Cain, & LeDoux, 2007). Sadece talamus altında yer alan hipotalamus, çeşitli beyin fonksiyonlarını gerçekleştiren küçük alanların birkaçını içeren bir beyin yapısıdır. Beynn diğer bölümleri ile birçok etkileşim sayesinde, hipotalamus vücut sıcaklığı, açlık, susuzluk ve seksi düzenlemeye yardımcı olur ve zevk duygularını yaratarak bu ihtiyaçların tatmin olmasına yanıt verir.
Soğanilik ve sinir lifleri ile çalışan, retiküler oluşum olarak bilinen nöronların dar ağı olan bir uzunluktur. Retiküler oluşumun görevi, omurilikten beynin içine gelen uyaranların bazılarını filtrelemek ve beynin diğer bölgelerine sinyallerin kalanını bildirmektir. Retiküler oluşum yürümede, yemek yemede, cinsel aktivitede ve uyumada önemli rol oynar. Elektrikli stimülasyon bir hayvanın retiküler oluşumunu uyardığı zaman, o derhal uyanık hale gelir ve retiküler oluşum yüksek beyin
Olds ve Milner (1954), bir sıçanın hipotalamusunu aniden uyardıktan sonra yanlışlıkla bu ödül merkezini keşfetti. Araştırmacılar uyarıldıktan sonrasını farkettiler ve sıçanlar, özgün yaşamlarını çevreleyen koşulları yeniden oluşturmayı deniyormuş gibi stimüslasyonun gerçekleştirildiği kafeslerinde kesin bir noktaya gitmek için devam ettiler. Bu ödül merkezlerini daha fazla incelemek üzere Olds, hayvanların keyifli uyarımlarını yeniden oluşturmak için neredeyse herşeyi yaptıklarını keşfetti. Bir deneyde bir sıçana, bir pedala basarak kendi hipotalamusunu elektrikle uyarmak
60
61
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ için fırsat verildi. Sıçan yorgunluktan çatlayana kadar saatte 7000 kat daha fazla pedala bastığından çok fazla zevk aldı. Hipokampus, amigdaladan arkaya bükülen iki boynuzu oluşturur. Hipokampus uzun süreli hafıza içinde bilgi toplamada önemlidir. Eğer hipokampus zarar görürse, eski anıları bozulmamış olsa da kişi yeni anılarını inşaa edemez.
Beyin Korteksi Bilinci ve Düşünmeyi Oluşturur Tüm hayvanlar onların hayatta kalmasına yardımcı olan yeteneklerini geliştirerek ortamlarına adapte olmaktadırlar. Bazı hayvanlar sert kabuklara sahiptir. Bazıları son derece hızlı koşarlar ve bazıları da çok iyi işitmeye sahiptirler. İnsanda bu özel özelliklerden herhangi biri yoktur. Fakat insanların hayvanlardan çok büyük bir avantajı vardır. Bu da akıldır. Hayvanların vücut ağırlığı ile beyin ağırlığının oranına bakarak bir hayvanın zekasınıbelirlemenin mümkün olduğunu düşünebiliriz. Fakat bu gerçekten işe yaramaz. Fillerin beyinleri onların ağırlığının binde biridir. Fakat balinanın beyni onun vücut ağırlığının sadece on binde biridir. Diğer yandan insan beyninin insanın vücut ağırlığının altmışta biri olmasına rağmen farelerin beyni vücutlarının kırkta birini gösterir. Bu karşılaştırmalara rağmen filler balinalardan on kat daha akıllı görünmezler ve insanlar kesinlikle farelerden daha akıllı görünürler. İnsanların gelişmiş zekasının anahtarı beynimizdeki büyüklükle bulunmadı. İnsanları hayvanlardan ayıran şey insanların büyük beyin korteksidir. İnsanlarda beyin korteksi diğer birçok hayvandaki gibi pürüzsüz değil, buruşuk ve katlanmıştır. Bu çok büyük alanı ve boyutu oluşturur. Öğrenmek, hatırlamak ve düşünmek için kapasitelerinin artmasını sağlar. Beyin korteksinin katlanması kortikalizasyon olarak adlandırılır. Korteks sadece bir inç kalınlığının onda biri olmasına rağmen, bu beyin ağırlığının yüzde 80’den fazlasını oluşturur. Korteks yaklaşık 20 milyar sinir hücresini ve 300 trilyon sinaps bağlantısını içerir. (de Courten-Myers,1999) Bütün bu nöronları desteklemek, milyarlarca santral sinir sisteminde bulunan gliya hücresi demektir. Bu hücreler nöronları korumak, onlara besin sağlamak ve kullanılmayan nörotransmitterleri emmek için nöronların etrafındadır ve onlara bağlıdır. Gliya farklı şekillerde görünür ve farklı fonksiyonlara sahiptir. Örneğin; Birçok nöronun aksonunu çevreleyen miyelin kılıfı gliya hücresinin bir türüdür. Gliya nöronların temel ortaklarıdır. Nöronlarsız hayatta kalamazlar ya da işlev göremezler. (Miller,2005) Beyin korteksi iki yarım küreye ayrılır ve her yarımküre dört lopa ayrılmıştır. Her biri çatlaklar olarak bilinen katlar ile ayrılır. Eğer kortekste beynin ön kısmından başlayarak üste doğru olan görüntüsüne bakarsak, ilk olarak alnın arkasında, düşünmekten, planlamaktan, hafızadan ve karardan sorumlu olan ön lopu görürüz. Ön lopun ardında ortadan kafatasının arkasına uzanan ve dokunuş hakkında bilgilerin işlenmesinden sorumlu olan yap lop gelir. Daha sonra kafatasının çok gerisinde görsel bilgiyi işleyen artkafa lopu bulunur. Son olarak artkafa lopunun önünde işitme ve dilden sorumlu olan temporal lop vardır. 62
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Korteksin İşlevleri Alman fizikçiler Gustav Fritsch ve Eduard Hitzig bir köpeğin korteksinin farklı bölgelerine hafif elektrik stimülasyonu uyguladığı zaman onlar köpeğin vücut hareketinin bölümlerini farklılaştırabildiklerini keşfettiler. Dahası beyin aktivitesinin önemli ve beklenmedik bir ilkesini buldular. Köpeğin vücudunun sol tarafındaki beynin ürettiği hareketin sağ tarafı uyardığını gördüler. Bu buluş karşı taraflı kontrol denilen beynin nasıl yapılandırıldığı hakkında genel bir prensibin sonucunu çıkarır. Beyin çoğu durumda sol yarımküreden gelen duyumları alır, vücudun ve tersin sağ tarafını kontrol eder. Fritsch ve Hitzig motor korteksini keşfetmiştir. Korteksin bu parçası beyincik ve omurilik sinyallerini göndererek vücut hareketlerinin yürütülmesini ve kontrolünü yapar. Motor korteksi vücudun belirli bölgelerine mesajlar gönderirken, somatosensori korteksi, farklı vücut parçalarının hareketlerinden ve cildin duyu resepsörlerinden bilgiyi alır. Korteksin diğer alanları duyusal bilgilerin diğer türlerini işler. Görsel korteks, görsel bilgiyi işleyen artkafa lopunda bulunan alandır. Her yarımkürenin alt tarafında bulunan temporal lop, işitme ve dilden sorumlu olan işitme korteksini kapsar. Temporal lop çevremizdeki nesneleri adlandırmak için bize yetenek sağlayarak bazı görsel bilgileri işler. Korteksin hareketlendiricisi ve duyusal alanları, toplam korteksin nispeten küçük bir bölümünü oluşturur. Korteksin geri kalan kısmı ise bağlantı bölgelerinden oluşur. Bu bağlantı bölgeleri insanı insan yapan şeylerin çoğundan sorumlu olan beyindeki yerlerdir. Bağlantı bölgeleri öğrenmek, düşünmek, planlamak, yargılamak, uzamsal akıl yürütmek gibi yüksek zihinsel işlevlerle meşgul olur.
Beyin Esnektir : Nöroplastisite Hareket etme, görme ve işitme gibi bazı özel vücut fonksiyonlarının kontrolü korteksin belirli alanlarında gerçekleştirilir. Bu alanlar hasar gördüyse, birey olasılıkla ilgili işlevi gerçekleştirmek için yeteneğini kaybedecektir. Örneğin; Bir bebek temporal loptaki yüz tanıma alanlarında hasar gördüyse, muhtemelen o bebekte yüz tanıma kabiliyeti olmayacaktır. (Farah, Rabinowitz, Quinn & Liu,2000) Diğer yandan beyin tamamen sert bir şekilde yukarıya bölünmüş değildir. Beyin nöronları hasarı onarmak, organizmannın ihtiyaçlarına cevaben belirli işlevleri yürütmek için kendilerini genişletir ve yeniden düzenlemek için olağanüstü bir kapasiteye sahiptir. Sonuç olarak, beyin sürekli yeni sinirsel iletişim yolları oluşturur ve var olanları yeniden yapılandırır. Nöroplastisite, tecrübe veya hasara cevaben yapısını ve işlevini değiştirmek için beynin yeteneğini ifade eder. Nöroplatisite, öğrenmek ve yeni deneyimlere uyum sağlayıp yeni şeyleri hatırlamak için bize olanak sağlar. Beyinlerimiz biz bebekken çok “plastik”ti. Diğer yandan nöroplastisite yetişkinlerde 63
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ dahi gözlemlenmeye devam etmektedir. (Kolb & Fontie, 1989) Nöroplastisite’nin ilkeleri bizim beynimizin deneyimlerimizi yansıtması için nasıl geliştiğini anlamamıza yardım eder. Örneğin; Başarılı müzisyenlerin genel nüfusa kıyasla daha büyük bir işitsel korteksi vardır. (Bengtsson ve ark., 2005) Bu gözlemler, deneyimlerimizi takip eden beyindeki değişiklikleri yansıtır. Beyin hasarı olduğu zaman esneklik gözlenir. Beynin sol yarımküresindeki bir tümör dile zarar verdiği zaman sağ yarımküre kişinin konuşma yeteneğini kurtarmak için telafi etmeye başlayacaktır. (Thiel ve ark.,2006) Nöronlar, deri ya da kan damarları olarak kendilerini yenileyememelerine ve kendilerini onaramamalarına rağmen, yeni deliller, beynin hücre doğumu ile, yani yeni nöronların şekillenmesiyle meşgul olduğunu belirtir. (Van Praag, Zhao, Gage & Gazzaniga, 2004) Bu yeni nöronlar, diğer nöronlarla onların yeni bağlantılar oluşturduğu yer olan diğer beyin bölgelerine göç edebilirler ve öncesinde beyindeki en dip bölgeyi oluştururlar. (Gould,2007) Bugün bilimadamları nöronların büyümesine yardımcı olan ilaçları oluşturarak hasar görmüş beyni yeniden inşaa edebilmenin mümkün olduğu olasılığını açık bırakır.
Psikologlar Birçok Farklı Yöntem Deneyerek Beyni Çalıştırır Öğrenme Hedefleri : 1- Bilim adamlarının beyin yapılarını ve işlevlerini anlamak ve görmek için kullandıkları teknikleri karşılaştırın. Beyni anlamadaki problem, beynin içerisinde ne olup bittiğini iyi bir seçilde görmenin zor olduğudur. Fakat bilimadamlarının eylem halindeki beyne bakmak için kullandıkları ampirik yöntemlerin bir çeşidi vardır ve olasılıkların sayısı son yıllarda yeni nörogörüntüleme tekniklerinin tanıtımı ile önemli ölçüde artmıştır. Farklı tekniklerin her birinin bazı avantajları vardır. Biz bunları biraraya getirdiğimiz zaman hangi beyin yapılarının hangi aktiviteyi kontrol ettiğini gördük ve beyin fonksiyonlarının nasıl olduğuna dair oldukça iyi görüntüler almaya başladık. Belki beynin yapısını anlamak ve görselleştirmek için en dolaysız yaklaşım doğrudan insan kadavralarının beyinlerini analiz etmektir. 1955’te Albert Einstein öldüğü zaman onun beyni çıkartıldı ve daha sonra analizi için saklandı. Araştırmacı Marian Diamon (1999), daha sonra Einstein’ın özelliklerini incelemek için Einstein’ın beyin korteksinin bir bölümünü analiz etmiştir. Diamon, gliya’nın rolü ile ilgileniyordu ve o gliya’nın nöronlara karşı oranının zekiliğin önemli bir belirleyicisi olmuş olduğunun varsayımında bulundu. Bu tezi tespit etmek için Einstein’ın beynindeki gliya’nın nörona oranını başka onbir erkeğin saklanmış beyinlerinin oranı ile kıyasladı. Ancak Diamon, onun araştırma hipotezlerinin sadece bir kısmı için destek bulabildi. Kontrol grubu haricinde kendi yaptığı çalışmada Einstein’ın beyninin bütün bölümlerinde nispeten daha fazla gliya olduğunu bulmasına rağmen oradaki farklılık test ettiği bölgelerin yalnızca birinde 64
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ istatistik olarak kayda değerdi. Diamon, onbir sıradan erkek ile kıyaslama yapmak için sadece bir tane Einstein’ın olduğunu ve bunun çalışmalarını kısaltmasını kabul etti. Doku Bozulması Neyin Kaybolduğunun Resmini Sağlıyor Kadavra yaklaşımının bir avantajı, beyinlerin tam olarak incelenebilmesidir. Fakat bariz bir dezavantajı da beyinlerin artık aktif olmamasıdır. Diğer durumlarda ise yaşayan beyinleri inceleyebiliriz. Hayatta olan insanların beyinleri, örneğin, düşmeler, darbeler, otomobil kazaları, silah sesleri ya da tümör sonucunda zarar görmüş olabilir. Bu hasarlar lezyonlar olarak adlandırılır. Nadir durumlarda, beyin lezyonları, mesela, beyin tümörlerini uzaklaştırmak için ya da epilepsinin etkilerini azaltmak için kasten cerrahi yoluyla meydana getirilir. Psikologlar bazen onların davranışları üzerindeki etkilerini incelemek amacıyla hayvanlarda kasten lezyonlar oluştururlar. Bunu yaparken, onlar hayvanlarda lezyonların etkilerinden olası insan beyni fonksiyonları hakkında çıkarımlar yapabilmeyi umuyorlar. Lezyonlar oluşabilecek beyin fonksiyonlarının kaybını gözlemek için bilim adamlarına izin verirler. Örneğin; Bir birey felç olduğu zaman bir kan pıhtısı bu bölgedeki nöronları öldürerek, beynin bir parçasını oksijensiz bırakır. Bazı durumlarda felcin sonucu belirli bir yetenek eksikliğidir. Örneğin; Felç artkafa lopunu etkilerse görme bozukluğu olabilir, felç dil ya da konuşma ile ilgili alanları etkilerse bu işlevler zarar görür. Aslında konuşma ve dil dahil belirli alanlardaki ilk anlayışımız, deneyimli felçli hastalar incelenerek elde edilmiştir. Ahlaki muhakeme yeteneklerimizin iyi bir parçasının ön lopta yer aldığı bilinmektedir ve en azından bu anlayış lezyon çalışmalarından gelir. Örneğin; Bir patlama sonucunda bir demir çubuğun yanağından girip kafasının üstünden çıkan ve ön lopunun büyük hasar gördüğü 25 yaşıdaki demiryolu çalışanı Phienas Gage’in meşhur vakasını göz önünde bulundurun. (Macmillian,2000) Gage’in yaraları iyileştikten sonra işe dönmeyi başarmasına rağmen, onu tanıyanlar artık onun aynı kişi olmadığını görüyorlardı. Sevimli ve yumuşak yüzlü Gage artık sinirli, kaba, sorumsuz ve sahtekar biri olmuştu. Bu vaka çalışmasının yorumlanması hakkında sorular olmasına rağmen, bu ön lopların duygu ve ahlakı içerdiğinin erken kanıtını sağladı (Damasio ve ark.,2005). Daha yeni ve daha kontrollü araştırmalarda ahlaki kaynağı araştırmak için lezyonlu hastalar kullanıldı. Beyindeki Elektriksel Aktivite Kaydı Lezyon yaklaşımlarına ek olarak, kendi nöronlarının ateşleme yarattığı elektiriksel aktiviteyi inceleyerek, beyin hakkında bilgi edinmekte mümkündür. Temel olarak hayvanlarla kullanılan bir yaklaşım, belirli nöronların tepkilerini incelemede beyindeki yer dedektörleri içindir. Araştırma bu teknikler kullanılarak bulunmuştur. Örneğin; hareketi, hatları, kenarları ve hatta yüzleri algılayan görsel kortekste özellik sezinleyiciler olarak bilinen belirli nöronlar vardır (Kanwisher,2000). 65
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Yaşayan insanlar üzerinde kullanılabilecek daha az invazif yaklaşım elektroansefalografi(EEG)’dir. Bu EEG elektrotların kullanımı sayesinde beyin nöronları tarafından üretilen elektriksel aktiviteyi kaydeden bir tekniktir. Bir EEG, bir insanın uyanık olduğunu ya da olmadığını ya da o insana anestezi uygulanıp uygulanmadığını görebilir. EEG’ler, bir kişi okuduğu, yazdığı ve konuştuğu zaman üretilen dalgaları izleyebilir ve epilepsi gibi beyin anormalliklerini anlamak için yararlıdır. Ayrıca araştırmacılar beynin yüzeği boyunca elektrik darbelerini takip ederek, çok hızlı süreler boyunca değişiklikleri gözlemleyebilirler.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ tarafından etkilenirse, araştırmacılar beyindeki bu özel alanın görevi yürütmesi için önemli olduğu sonucuna varabilirler. TMS’nin birincil avantajı düşünceler, duygular ve davranışlar üzerinde beyin yapılarının etkisi hakkında nedensel sonuçlara varmak için araştırmacılara olanak sağlamasıdır. TMS darbeleri uygulandığında beyin bölgesi daha az aktif hale gelir ve bu devredışı bırakma araştırma katılımcısının yanıtlarını etkilemek için bekletilir. TMS migren, parkinson hastalığı ve major depresif bozukluğu gibi psikolojik durumların bir çeşidi için tedavi olarak kullanılır.
Beyin İçine Bakmak : Nörogörüntüleme
Hepsini Biraraya Toplamak : Sinir Sistemi ve Endokrin Sistemi
EEG, beynin içindeki elektriksel aktivitenin genel kalıpları hakkında bilgi sağlayabilmesine rağmen ve hızlı bir şekilde değişiklikleri görmesi için araştırmacıya olanak sağlasa da elektrotlar kafatası yüzeyi üzerine yerleştirilmek zorundadır. Her elektrot beynin geniş alanından beyin dalgalarını ölçer. Sonuç olarak, EEG beyin yapısının çok açık bir resmini oluşturmaz.
Öğrenme Hedefleri :
Fakat spesifik beyin görüntülerini sağlamak için teknikler vardır. Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI), beynin her bölgesindeki beyin aktivitesinin görüntülerini oluşturmak için manyetik bir alan kullanan bir beyin tarama türüdür. Hasta çok güçlü bir mıknatıs içeren büyük silindirik bir yapı içindeki bir yatağa yatar. Daha fazla oksijen kullanımını ateşleyen nöronlar ve oksijen gereksinimi, bölgedeki kan akışını arttırır. fMRI, her beyin bölgesinde kan akışı miktarını algılar ve bu nedenle nöral aktivitenin bir göstergesidir. Beyin yapılarının çok net ve detaylı resimleri fMRI yoluyla üretilir. Genellikle bu görüntüler kesitsel dilimler şeklinde alınır. Bu kesitsel görüntüler defalarsa alınır ve zamanla farklı beyin yapılarında aktivitenin nasıl değiştiğini göstermek için beyin yapısının görüntüleri üzerine yerleştirilir. fMRI’nın başka bir avantajı da “nonefraktif” olmasıdır. Araştırma katılımcısı sadece makineye girer ve taramalar başlar. fMRI birçok üniversite ve hastane ortamlarında kullanılır ve beyin yapısı hakkında en sık kullanılan öğrenme yöntemidir. Beyin fonksiyonunu anlamak için daha sık uygulanmakta olan bir yaklaşım daha vardır ve bu yeni olmasına rağmen, hepsi için çok daha kullanışlı hale dönüşebilir. Transkroniyal manyetik stimülasyon (TMS), manyetik darbelerin uygulandığı bir prosedürdür. Yaşayan insanların beyinlerinde geçici olarak uygulanır ve güvenli bir şekilde beynin ufak bir bölgesini devredışı bırakır.
1-
PNS’nin alt sistemlerini ve CNS’nin temel işlevlerini özetleyin.
2- Sinir sisteminin elektriksel bileşenlerinin nasıl olduğunu ve endokrin sisteminin kimyasal bileşenlerinin davranışı etkilemek için birlikte nasıl çalıştıklarını açıklayın.
Davranışın Elektrikli Kumandası : Sinir Sistemi Vücudun elektriksel bilgi yolu olan sinir sistemi sinirden oluşur. Beyin ve omurilikten oluşan merkezi sinir sistemi (CNS), vücut fonksiyonlarının en önemli denetleyicisidir. CNS, duyulardan gelen bilgiyi yorumlar, uygun bir reaksiyonu formülleştirir ve buna bağlı olarak cevap vermek için tepkileri uygun sisteme gönderir. Gördüğümüz, duyduğumuz, kokladığımız ve tattığımız herşey nöral dürtüler olarak duyu organlarından bize iletilir ve beynin hem bilinçli hem de bilinçsiz olarak vücuda gönderdiği komutların herbiri bu sistem aracılığıyla hareket eder. Sinirler işlevlerine göre ayırt edilir. Bir motor siniri kaslara ve salgı bezlerine bilgi iletirken, bir duyusal nöron duyusal reseptörlerden bilgi taşır. Nöronun en yaygın türü olan aracı nöron ilk olarak CNS içine yerleştirilir ve nöronlar arasındaki iletişimden sorumludur.
TMS çalışmalarında, beynin tepsit edileceği bölgenin tam olarak nerede olduğunu saptamak için araştırma katılımcısı ilk olarak fMRI makinasında taranır. Daha sonra elektriksel stimülasyon, katılımcı bilişsel bir görev üzerinde çalışırken veya öncesinde beyne verilir ve performans üzerindeki bu stimülasyon etkileri değerlendirilir. Eğer görevi yerine getirmek için katılımcının kabiliyeti stimülasyonun mevcudiyeti
Aracı nöronlar mevcut bilgilerin birden fazla kaynağını birleştirmek için beyne izin verir. Omurilik (spinal kord), beyinden aşağıya uzanan destek hücrelerinin ve sinirlerin uzun, ince ve boru şeklindeki halidir. Omurilik dahilinde duyusal nöronların yükselen yolları bilgileri duyu organlarından beyne iletir. Motor sinirlerinin azalan yolları ise motor komutlarını vücuda geri iletir. Daha hızlı olağan bir tepki gerekli olursa, büsbütün beyne baypass yapılarak omuriliğe kendi işlemi yapılabilir. Bir refleks istemsizdir ve bir uyarıcıya tepki veren anlık bir harekettir. Duyusal bilgiler, belirli bir eşiğe ulaşması için yeterince güçlü olduğunda ve omurilikteki aracı nöronlar, beyne bilgi geçişi olmadan motor sinirleri aracılığıyla geri bir mesaj göndermek için hareket ettiğinde refleksler tetiklenir.
66
67
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Eğer merkezi sinir sitemi vücudun kumanda merkezi ise, periferal sinir sistemi (PNS) ön çizgiyi temsil eder. PNS, CNS’yi vücudun duyu reseptörlerine, kaslara ve salgı bezlerine bağlar. Periferal sinir sistemi iç tepkileri ve dış tepkileri kontrol eden iki alt sistemin içinde bölünür. Özerk sinir sistemi (ANS), kalp hızı, solunum, sindirim, tükürük, idrar ve cinsel uyarılma gibi insan vücudunun faaliyetlerini düzenleyen PNS’nin divizyonudur. Kalp hızı ve sindirim gibi ANS eylemlerinin çoğu otomatiktir. Bedensel sinir sistemi (SNS), iskelet kasları, deri ve duyu organları dahil vücudun dış yönlerini kontrol eden PNS’nin divizyonudur. Bedensel sinir sistemi özellikle kas kasılması için beyin sinyallerini göndermesinden sorumlu hareket ettirici sinirlerden oluşur. Özerk sinir sisteminin kendisi, simpatik ve parasempatik sistemlerin içinde daha fazla bölünebilir. ANS’nin simpatik bölümü endokrin sistemindeki organları ve salgı bezlerini aktivite ederek özellikle strese tepki olarak, davranış için vücudun hazırlanmasıyla alakalıdır. ANS’nin parasempatik divizyonu kalp ve solunumu yavaşlatarak ve vücuda simpatik sistemin sebep olduğu aktivitelerden kurtarmak için izin vererek vücudu sakinleştirmeyi sağlar. Günlük aktivitelerimiz simpatik ve parasempatik sinir sistemleri arasındaki etkileşim tarafından kontrol edilir. Örneğin; Sabah yataktan kalktığımız zaman otomatik olarak vücutta kan akışını arttıran simpatik sistemin eylemi değilse, kan basıncında kesin bir düşüş yaşarız. Benzer şekilde büyük bir öğün yemek yedikten sonra parasempatik sistem otomatik olarak bize verimli gıda sindirimi sağlayan mide ve bağırsaklara daha fazla kan gönderir. Homeostazis sonuçlanan hayati vücut fonksiyonlarını vücudun sistemlerindeki doğal dengeyi korumak için iki sistem birlikte çalışmaktadır.
Vücudun Kimyasalları Davranışı Kontrol Etmeye Yardımcı olur : Endokrin Sistemi Sinir sistemi uyaranlara tepki verme ve onun yorumlanması aracılığıyla bizi tehkilerden korumak için tasarlanmıştır. Fakat simpatik ve parasempatik sinir sisteminin birincil işlevi bizim duygularımızı ve davranışlarımızı etkilemek için başka bir sinir sistemi sağlayan kimyasalları ortaya çıkarmak için endokrin sistem ile etkileşmektir. Endokrin sistemindeki bir salgı bezi, hormonları salgılamak için işlev gören hücre gruplarını oluşturur. Bir hormon, duygu ve davranışları düzenlemeye yardım etmek için vücutta hareket eden bir kimyasaldır. Bir salgı bezinden salgılanan hormonlar reseptör dokusuna ya da diğer salgı bezlerine ulaştığı zaman bu alıcı reseptörler, karmaşık kimyasal reaksiyon zincirlerinin bir dizisi ile sonuçlanarak hormonların salınımını tetikleyebilir. Endokrin sistemi, büyüme, üreme ve metabolizma dahil olmak üzere insan davranışlarının birçok yönünü etkilemek için sinir sistemi ile birlikte çalışır ve endokrin sistemi duygularda hayati bir rol oynar.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ bezesi vücudun büyümesi kontrolünden sorumludur, fakat aynı zamanda davranışı düzenlemek için onu en önemli yapan diğer birçok etkileri vardır. Hipofiz, cinsiyet hormonlarını düzenlemek için yumurtalıklara ve testislere sinyal veren hormonların yanı sıra ağrıya olan tepkilerimizi etkileyen hormonları salgılanır. Hipofiz bezi de kadınlarda yumurtlamayı ve adet döngüsünü kontrol eder. Çünkü hipofiz diğer salgı bezleri üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğundan bazen “temel salgı bezi” olarak bilinir. Endokrin sistemindeki diğer salgı bezleri, enerji depolarını üretmek ve korumak için yakıtla tedarik edilen vücudu tutmak için tasarlanmış hormon salgılayan pankreası içerir. Gövde, üç köşeli iki böbrek üstü bezlerine sahiptir. Böbrek üstü bezleri vücuttaki tuz ve su dengesini düzenleyen hormonları üretir ve matabolizma, bağışıklık sistemi ve cinsel gelişim ve işlevi ile alakalıdır. Böbrek üstü bezlerinin en büyük fonksiyonu heyecanlı, stresli ya da tehdit altında olduğumuz zaman adrenalin olarak bilinen epinefrin hormonunu salgılamaktır. Epinefrin ve norepinefrin, kan şekerinde artışlara ve artan kan ve akciğer aktivitesine sebep olarak ANS’nin simpatik divizyonunu uyarır. Böbrek üstü bezlerinin bu aktivitesi ve görevi strese yanıt olarak sinir ve endokrin sisteminin bağımlılığını ve sıkı ilişkinin mükemmel bir örneğini teşkil eder. Endokrin sistemi eylem için vücudu harekete geçirirken seri bir sinir sistemi, böbrek üstü bezlerinin anında aktivasyonu için gereklidir. Testisler olarak bilinen erkek cinsiyet bezleri, erkek cinsiyet hormonu olan testosteronun en önemli hormonlarının bir miktarını salgılar. Testosteron sesin kalınlaşması, penisin büyümesi, kaslarda büyüme ve gücün artışı ve kasık kıllarının büyümesi ve yüzün gelişimi de dahil cinsel gelişim ile ilişkili vücut değişikliklerini düzenler. Kadın cinsiyet bezleri olan yumurtalıklar pelvis içinde yer alır. Onlar yumurtaları üretir ve östrojen ve progesteron kadın hormonlarını salgılar. Östrojen, meme büyümesi, kalça ve uyluk etrafında vücut yağı birikimi ve ergenlik döneminde ortaya çıkan büyüme atağı dahil kadın cinsel özelliklerinin gelişmesiyle alakalıdır. Östrojen ve progesteron gebelik ve adet döngüsünün düzenlenmesinde de rol oynamaktadır. Son araştırmalar, sosyal davranışta cinsiyet hormonlarının önemli rollerinden bazılarının altını çizmiştir. Dabbs, Hargrove, Heusel (1996) iki iki üniversitede oniki kardeşlikler üyesi olan 240 erkeğin testosteron düzeylerini ölçtüler. Onlar üniversite yetkililerinden, kardeşlik memurlarından, yıllıklardan, araştırmacı alan notlarından, fotoğraflardan kardeşliklerin açıklamalarını elde etti. Araştırmacılar, testosteron düzeylerini ve herbir kardeşliğin açıklamalarını ilişkilendirdiler ve en yüksek ortalama testosteron seviyeleriyle kardeşliklerin daha vahşi ve asi olduğunu buldular. Öte yandan, en düşük ortalama testosteron seviyelerine sahip kardeşlikler daha iyi huylu, samimi, keyifli, akademik olarak başarılı ve sosyal sorumluluk sahibiydiler.
Beynin merkezine yakın bulunan küçük bir bezelye büyüklüğünde olan hipofiz
Banks ve Dabbs (1996) testosteronun yüksek düzeylerine sahip çocuk suçlularının ve tutukluların daha vahşice davrandıklarını buldu. Tremblay (1998) de testosteronun
68
69
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ ergen erkeklerde sert ve lider davranışları ile ilişkili olduğunu buldu. Testosteron düzeyleri erkeklerde kadınlardan daha yüksek olmasına rağmen, testosteron ve saldırganlık arasındaki ilişki erkeklerle sınırlı değildir. Çalışmalar, ayrıca testosteron ve saldırganlık ve kadınlardaki benzer davranışlar arasındaki pozitif bir ilişkiyi göstermiştir (Cashdan, 2003). Bu çalışmalarda tespit edilen testosteron seviyeleri ve saldırgan davranışlar arasındaki gözlenen ilişkilerin ispatının olmaması da akılda tutulmalıdır. Son zamanlarda yapılan araştırmalar da kadın cinsiyet hormonlarının başkalarına reaksiyonlarda oynadığı rolü belgelemeye başlamıştır. Sosyal-bilişsel işlevsellik üzerindeki hormonal etkiler hakkındaki bir çalışma (Macrae, Alnwick, Milne & Schtoerscheidt, 2002), kadınların adet dönemlerinin daha verimli aşamaları boyunca erkek yüzlerini daha kolay algıladıklarını ve kategorize edebildiklerini buldu. Araştırmacıların doğrudan hormonların varlığını ölçmemelerine rağmen, evre-spesifik hormonal farklılıkların kadınların algılarını etkilemiş olması muhtemeldir. Bu noktada hormonların davranışta önemli rol oynadığını görmeye başlayabiliriz. Fakat bu bölümde incelenen hormonlar, hormonların davranışlarımız üzerinde olan birçok etkilerin yalnızca bir alt kümesini temsil etmektedir.
HİSSETME VE ALGILAMA Çevremizde meydana gelen olayları yorumlama ve algılama becerisi bizim uygun bir şekilde uyaranlara tepki vermemizi sağlar (Gibson&Pick.2000). Çoğu durumda bu sistem başarılı olur. Fakat bu mükemmel değildir. Duyum ve algı gözlerimiz, kulaklarımız, burnumuz, dilimiz ve derimiz yoluyla dünyayı tatmaya ve aynı zamanda şuanda öğrendiklerimizi birleştirmeye izin vermek için sorunsuz bir şekilde birlikte çalışır. Duyum ve algının çalışması günlük yaşamımız için son derece önemlidir. Çünkü psikologlar tarafından üretilen bu bilgi pek çok yönden birçok insana yardım etmek için kullanılır. Psikologlar, insanların gündelik uygulamalarında bu bilgiye başvurmada onlara yardımcı olmak için mekanik ve elektrik mühendisleri, klinik, sağlık ve spor psikologları, savunma ve askeri müteahhitlerdeki uzmanlarla çalışırlar. Biz uyaranlara doğrudan karşılık vermeyiz. Her algı iletimin temel sürecini gerçekleştirir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Duyusal Eşikler : Neyi Hissedebiliriz? İnsanlar çok güçlü duygusal kapasiteye sahiptirler. Gözlerimiz ışık enerjisini tespit eder ve kulaklarımız ses dalgalarını algılar. Cildimiz sıcaklığı, soğuğu, basıncı ve dokunmayı hisseder, burnumuz havadaki kokuları algılar ve dilimiz yediğimiz gıdaların moleküllerine tepki verir. İnsanın algı sistemi doğruluk için oluşturulmuştur ve insanlar kendilerine sunulan geniş bilgi çeşitliliğinden faydalanma konusunda fazlasıyla iyiler (Stroffregen&Bardy, 2001). Birçok yönden duyularımız oldukça dikkat çekicidir. İnsan gözü yanan tek bir mumun ışığını dahi 30 mil öteden eşit derecede algılayabilir ve 300.000’den fazla farklı renk arasında ayrım yapabilir. İnsan kulağı 20 hertz kadar düşük ve 20.000 hertz kadar yüksek sesleri algılayabilir ve yaklaşık 20 feet uzaklıkta olan bir odadaki saatin tiktaklamasını duyabilir. İki galon sudaki bir çay kaşığı şekerin taadını alabiliriz ve üç odalı bir dairede yayılmış bir damla parfüm kokusunu algılayabiliriz. Bir santimetreden düşen arının kanadını yanağımızda hissedebiliriz (Galanter, 1962). Farkettiğimiz fazla olmasına rağmen, farketmediğimiz çok daha fazladır. Köpekler, yarasalar, balinalar ve bazı kemirgenler bizden daha iyi işitme gücüne sahiptir ve birçok hayvanın çok zengin koku alma duyusu vardır. Kuşlar ultraviyole ışığı bizden daha iyi görebilme kabiliyetine sahiptirler. Kediler son derece hassas ve sofistike dokunma duyusuna sahiptirler. Gerçek şu ki farklı hislere sahip farklı organizmalar, onların evrimsel adaptasyonlarının bir parçasıdır.
Ölçme Sansasyonu Psikofizik, duyusal algılarımız ve psikolojik durumumuz üzerinde fiziksel uyaranların etkilerini inceleyen psikoloji dalıdır. Psikofizik alan, bir uyarıcı gücü ve uyarıcıyı algılamak için bir insanın becerisi arasındaki ilişkiyi inceleyen tek kişi olan Alman psikolog Gustav Fechner (1801-1887) tarafından bulunmuştur. Fechner ve arkadaşları tarafından geliştirilen bu ölçüm teknikleri, insan duyusunun sınırlarını belirlemeye yardımcı olmak için kısmen tasarlanmıştır. Önemli bir kriter ise çok hafif uyaranları algılamak için olan yetenektir. Bir duyunun mutlak eşiği, bunu zar zor tespit etmek için bir organizma sağlayan bir uyarıcı yoğunluğu olarak tanımlanmaktadır.
2- Duyu ve algı arasındaki farkları açıklayın ve psikologların duyusal ve ayrımsal eşikleri nasıl ölçtüklerini tanımlayın.
Tipik bir psikofizik deneyde, bir birey bazen sunulan bazen sunulmayan bir sinyalin ya da her ikisi de aynı veya farklı olarak sunulan iki uyaranın bir serisi ile gösterilir. Bir işitme testi düşünün. Göreviniz bir ses duyduğunuzda onu belirlemek için “evet” yanıtını vermek, duymadığınızda ise “hayır” yanıtını vermektir. Bu sinyaller, doğru kararları zorlaştırarak kasıtlı olarak sinyallerin çok hafif yapılması içindir. Sizin için problem bu hafif sinyallerin belirsizlik yaratmasıdır. Çünkü kulaklarımız sürekli arka plandaki bilgiyi beyne gönderdiğinden varolmayan bir sesi duyduğunuzu düşüneceksiniz ya da bazen de oradaki sesi algılamak için başarısız olacaksınız.
70
71
Duyu Sayesinde Dünyamızı Hissederiz Öğrenme Hedefleri : 1-
İnsan duyularının sınırlarını ve kapasitelerini özetleyin ve gözden geçirin.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Sizin göreviniz karşılaştığınız nöral aktivitenin olup olmadığını belirlemektir. İşitme testinde verdiğiniz tepkiler, sinyal algılama analizi kullanılarak analiz edilebilir. Sinyal tespiti ayrılması için algılayıcının becerisini belirlemede kullanılan bir tekniktir (Macmillian&Creelman, 2005; Wickens, 2002). Her karar denemesi dört olası sonucu oluşturur : Bir ses olduğu zaman dinleyici olarak doğrudan “evet” derseniz bir başarı oluşur. Sinyal yoksa ve “evet” derseniz bu yanlış alarmdır. Diğer iki durumda hatalı ya da doğru rede “hayır” cevabı verirsiniz. Bir psikofizik deneyinden veri analizi iki ölçü oluşturur. Duyarlılık olarak bilinen bir ölçü, sinyallerin varlığını veya yokluğunu tespit etmek için bireyin gerçek becerisini ifade eder. Çok iyi işitmeye sahip olan insanlar, daha kötü işitmeye sahip olan insanlardan daha yüksek duyarlılığa sahip olacaklardır. Tepki yanlılığı denilen diğer ölçü, duyarlılığın bağımsız olan denemeleri için “evet” yanıtına davranışsal bir eğilimi ifade eder. Tıbbı teknisyenler kanserli tümörlerin varlığı için vücut görüntülerini gözlemlediğinde, sinyal tespitinin başka bir uygulaması meydana gelir. Yine hiç bir tümörün olmadığını belirleyen bir teknisyenin bir karavanası çok pahalıya mal olabilir. Fakat yanlış alarmların da bir maliyeti vardır. Teknisyenlerin verdiği nihai kararlar sinyalin kalitesine dayalıdır. Mutlak eşlilik üzerinde bu noktaya odaklanmamıza rağmen, ikinci önemli kriter uyaranlar arasındaki farklılıkları değerlendirmek için beceriyi ilgilendirir. Weber kanununun ilginç bir uygulaması bizim günlük alışveriş davranışımızda vardır. Ürünler arasındaki fiyat farkını algılama trendimiz sadece harcadığımız veya kazandığımız para miktarına bağlı değildir, aynı zamanda satın alma fiyatına göre kazandığımız para miktarına da bağlıdır. Örneğin; Bir marketten bir soda ya da çikolata almayı düşünüyorsanız ve bu ürünlerin fiyatları 1 ve 3 dolar arasında değişiyorsa, 3 dolarlık ürünün 1 dolarlık üründen daha fazla maliyeti olduğunu düşüneceksiniz. Fakat iki müzik sistemi arasında karşılaştırma yaptığınızı hayal edin. Ürünlerden biri 397 dolar diğeri ise 399 dolardır. Muhtemelen iki sistemin maliyetinin yaklaşık olarak aynı olmasına rağmen, ucuz olanı alarak 2 dolar tasarruf ettiğinizi düşüneceksiniz. Araştırma programlarının bir çeşidi, alt algısal uyarıcının en azından kısa süreli olarak kararlarımızı ve davranışlarımızı etkileyebileceğini buldu. Fakat alt algısal uyarıcının sunumunun bizim satın aldığımız ürünleri etkileyip etkilemediği psikolojide daha tartışmalı bir konu olmuştur. İlgili bir deneyde, Hollandalı üniversite öğrencileri BBBBBBBBB ya da BBBbBBBBB gibi ekran üzerinde sunulan harflerin bir dizesi olan bilgisayar çalışmalarının diğer serisini görüntülediler. Onların görüntüye dikkat ettiklerinden emin olmak için dizelerin küçük b içerip içermediğini not etmeleri istendi. Ancak harf dizelerinin herbirinden önce araştırmacılar Hollandada popüler içecek adı olan (Lipton Ice) ‘i ya da Lipton Ice (Npeic Tol) olarak aynı harfleri içeren bir kontrol dizesini sundular.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ öğrencilere “şimdi terasta oturuyor olsaydınız, Lipton Ice’i ne kadar olasılıkla sipariş ederdiniz?” gibi soruları yanıtlayarak onların ne kadar susuz olduklarını ve Lipton Ice içmek istediklerini belirtmeleri istendi. Araştırmacılar “Lipton Ice” kelimelerine maruz bırakılan öğrencilerin (ve özellikle susuz olduğunu belirtenler) kontrol kelimelerine maruz bırakılanlardan, onların Lipton Ice içeceklerini söylemelerinin çok daha anlamlı olduğunu buldular. Eğer bu etkili olsaydı, bu gibi prosedürler reklamcılar için bazı önemli avantajlara sahip olacaktı. Çünkü bu doğrudan tüketicilerin faaliyeti aksamadan ve tüketici ikna edildiğini bilmeden ürünlerini tanıtmak için olanlara izin verecektir. Bazı araştırma çalışmaları içinde kanıtlanmış olmasına rağmen, bilinçaltı reklamın etkinliği hala belirsizdir. Charles Trappey (1996), tüketici tercihleri üzerinde bilinç altı reklamın etkisini test eden 23 lider araştırma çalışmalarını birleştirdiği bir metaanaliz yapmıştır. Meta-analizin sonuçları, bilinçaltı reklamcılığın tüketici tercihleri üzerinde ihmal edilebilir bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir. Bilinçaltı reklamın etkisi için olan deliller zayıftır ve onun etkileri sadece bazı insanlar ve bazı durumlar içinde sınırlı olabilir. Ülkenizde bilinçaltı reklamlara izin verilse dahi günlük yaşantınızda bilinçaltından ikna edilme konusunda muhtemelen çok fazla endişelenmenize gerek yok. Ama bilinçaltı reklamcılık etkili olmasa bile yapılan ve kullanılan diğer dolaylı reklam teknikleri çok fazladır. Örneğin; Otomobil ve alkollü içecekler için olan birçok reklam cinsel içeriklidir. Dolaylı olarak cinsellik ile bu ürünleri ilişkilendirmek tüketiciyi teşvik eder. İnternette, popüler televizyon şovlarında ve filmlerde yer alan markaların görüntülerinin olduğu yerlerde her zamankinden daha sık “ürün yerleştirme” teknikleri vardır. Bir başka örnek ise; Görsel korteksin belirli alanları zarar gördüğü zaman bilinçdışı görmeler meydana gelir. Kör bakışlı insanlardan uyaranların neye benzediği ya da bu uyaranların tümünde mevcut olup olmadığını belirlemeleri sorulduğunda onlar şans seviyelerinden daha azında bunu göremezler ve birşey göremediklerini söylerler. Bununla birlikte onlara daha dolaylı sorular sorulduğu zaman doğru cevap vermeleri mümkündür. Örneğin; Kör bakışlı insanların doğru bir şekilde bir nesnenin konumunu veya yönünü belirlemesi mümkündür. Görünene göre, görsel deneyimlerin bilinçli raporları mümkün olmasa da hala geçerli olan paralel ve örtük bir süreç vardır.
Görme Öğrenme Hedefleri : 1-
Gözün temel yapılarını ve onların görmedeki rolünü tanımlayın.
Bu kelimeler katılımcıların onları göremeyeceği şekilde çok hızlı sunuldu. Ardından
2- Renklerin, şeklin, derinliğin ve hareketin işlenmesini de içeren çevredeki görsel uyarıları algılamak ve hissetmek için gözün ve görsel korteksin birlikte nasıl çalıştığını özetleyin.
72
73
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Diğer hayvanlar çevrelerindeki dünyayı anlamak için öncelikle işitme, koku ya da dokunma duyusuna güvenirlerken insanlar büyük ölçüde görme duyusuna güvenir. Beyin korteksimizin büyük bir kısmı görmeye ayrılmıştır. İnsanlar önemli görsel becerilere sahiptirler. Transdüksiyonun işlemini başlatarak ışık göze çarptığında görme başlar. Bu görsel bilgiler görsel kortekse ulaşır ulaşmaz o, renkleri, şekilleri, hareketleri algılayan ve gelen uyarılar arasından anlamlı algılar oluşturan nöronların bir çeşidi tarafından işlenir. Çevremizdeki hava elektromanyetik enerjinin bir dalgası ile doldurulur (Bölgeden bölgeye bilgi taşıyabilen enerji dalgalarının titreşimleri). Bu “elektromanyetik spektrum”, elektromanyetik dalgalar kendi dalga boyunu değiştirir. İnsanlar neredeyse tüm enerjilerinin farkında değiller. Gözlerimiz sadece yaklaşık metrenin 400-700 milyardan biri kadar olan aralığı tespit edebilirler. Elektromanyetik spektrum’un bu parçası “görünür tayf, görünür spektrum” olarak bilinir.
Gözün Hissetmesi ve Görsel Korteksin Algılaması Gelen ışığı odaklamaya başlayan ve gözü koruyan belirgin kaplama olan kornea vasıtasıyla ışık göze girer: Bu ışık daha sonrasında gözün ortasındaki küçük bir açıklık olan gözbebeğinden geçer. Gözbebeği iris ile çevrilidir. İris, ışığın yoğunluğuna karşılık daralarak veya genişleyerek gözbebeği büyüklüğünü kontrol eden gözün renkli kısmıdır. Güneşli bir günde karanlık bir sinemaya girdiğimizde iris kasları gözbebeğimizi açar ve daha fazla ışık girmesine izin verir. Karanlığa olan komple uyum 20 dakika kadar sürebilir. Gözbebeğinin arkasında, retina üzerine gelen ışığı odaklayan bir yapı olan mercek vardır. Işık alıcıları hücreleri içeren gözün arkasındaki doku tabakasıdır. Gözlerimiz uzak nesnelerden yakın nesnelere hareket ettikçe görsel akomodasyon olarak bilinen bir süreç meydana gelir. Görsel akomodasyon retina üzerinde odaklanan göze giren ışığı tutmak için mercek eğriliğini değiştirme sürecidir. Görüntünün üst ışınları retina ve aksi yönün altına çarpar ve görüntünün sol taraftan gelen ışınları, retina ve aksi yönün sağ tarafına çarpar. Ayrıca retina üzerine yansıtılan görüntü düzdür ve böylece görüntünün bizdeki son algısı üç boyutlu olur.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Daha sonra bu hücrelerin aktivasyonu iki kutuplu hücrelere (bipolar hücreler) ve sonra da gangliyon hücresine yayılır. Gangliyon hücreleri optik siniri oluşturarak kendilerini bir halat iplikleri gibi birleştiren ve biraraya toplanan hücrelerdir. Optik siniri talamus vasıtasıyla görsel bilgilerin büyük miktarını beyne gönderen gangliyon nöronlarının milyonlarca bir topluluğudur. Çünkü retina ve optik siniri aktif işlemciler ve görsel bilgilerin analizatörleri olduğu için beynin kendisinin bir uzantısı olarak bu yapıları düşünmek uygunsuz değildir. Çubuklar siyah, beyaz ve gri rekleri tespit etmede uzmanlaşan görsel nöronlardır. Her gözde yaklaşık 120 milyon çubuk bulunmaktadır. Çubuklar gördüğümüz resimler hakkında çok fazla detay vermez. Fakat daha kısa-dalgalı ve zayıf ışığa karşı son derece hassas olduğundan geceleri loş ışıkta görmemize yardımcı olurlar. Çubuklar öncelikle retina kenarının çevresinde bulunduğundan onlar özellikle yandan görmede aktiftirler. Koniler ince detay ve renkleri tespit etmede uzmanlaşmış görsel nöronlardır. Her gözün içinde bulunan 5 milyon kadar koni renkli görmemizi sağlar. Fakat parlak ışıkta en iyi şekilde faaliyet gösterirler. Koniler öncelikle retinanın merkez noktası olan göz çukuru (fovea) etrafında ve içinde yer alır. Retina tarafından alınan duyusal bilgiler, beynin arka kısmındaki artkafa lopu içinde yer alan görsel korteksin içindeki alanlara karşılık gelen talamus aracılığıyla iletilir. Karşı taraflı kontrol ilkesinin, sol gözün beynin sağ yarımküresine ve tam tersine gönderdiği bilgileri beklememize neden olmasına rağmen, doğa bundan daha zekidir. Aslında sol ve sağ gözün herbiri hem sağ yarım küreye hem de sol yarım küreye bilgi gönderir ve görsel korteks ayrı ayrı ve paralel ipuçların herbirini işler. Bu, bir gözünde görme fonksiyonunu kaybeden bir organizma için adaptasyonel bir avantajdır. Çünkü tek bir göz işlevsel olsa bile her iki yarımküre ondan içeriye giren maddeyi hala alacaktır. Optik sinirinin retinadan ayrıldığı yerde fotoreseptör hücreleri olmadığından, görüşümüzde bir delik veya kör nokta oluşur. Gözümüzün ikisi de açık olduğu zaman bir problemle karşılaşmayız. Çünkü gözlerimiz sürekli hareket halindedir. Bir göz diğer gözün kaçırdığı şeyleri tamamlar. Fakat görsel sistemde sadece tek göz açıksa bu, problem ile başa çıkmak için tasarlanmıştır.
Retina ışığa tepki vermek için özelleşmiş nöronların katmanlarını içerir. Işık retinaya düşerse, ilk olarak o, çubuk ve koniler olarak bilinen reseptör hücrelerini aktive eder.
Kör nokta ile başa çıkmak için görme sisteminin becerisi, duyum ve algının anlamlı bir deneyini yaratmak için birlikte nasıl çalıştığının bir başka örneğidir. Algılama, özellik sezinleyici nöronların binlerce eş zamanlı hareketiyle kısmen oluşturulur. Özellik sezinleyiciler paralel olarak çalışır. Bazı özellik sezinleyiciler özellikle önemli nesnelere yanıt vermek için ayarlanmıştır. Araştırmacılar, transkroniyal manyetik stimülasyonun manyetik darbelerini kullanarak korteksin yüz tanıma alanlarını bozduğu zaman insanlar geçici bir süre yüzleri tanıyamadılar. Fakat yine de evlerini tanımayı başardılar (McKone, Kanwisher&Duchaine, 2007; Pitcher, Walsh, Yovel&Duchaine, 2007).
74
75
Akomodasyon her zaman mükemmel değildir ve bazı durumlarda retinaya vuran ışık biraz odak dışındadır. Odak retinanın önünde ise bu kişinin miyop olduğunu söyleriz. Ve odak retinanın arkasında olduğu zaman bu kişinin de hipermetrop olduğunu söyleriz. Gözlükler ve kontakt lensler, gözün önündeki diğer merceğe eklenerek bu sorunu giderir ve lazer göz ameliyatı da gözün kendi merceğini yeniden şekillendirmesiyle bu sorunu giderir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Rengi Algılama
Derinlik Algısı
Bu insan görme sisteminin algılayabildiğini ve ve 7 milyon renk varyasyonları arasında ayrımı yapabildiğini tahmin etmiştir (Geldard, 1972). Fakat bu varyasyonlar üç rengin kombinasyonu ile oluşur; kırmızı, yeşil ve mavi. Renk tonu olarak bilinen bir rengin gölgesi göze giren ışığın dalga boyu ile iletilir ve dalganın yoğunluğu ve yüksekliğinden parlaklığı tespit ederiz.
Derinlik algısı, üç boyutlu alanı algılama ve doğru mesafeye karar verme becerisidir. Derinlik algısı olmadan araba sürmek, bir iğneye iplik geçirmek ya da süpermarketin etrafındaki yolda gezinmek mümkün değildir (Howard&Rogers, 2001). Araştırmalar, derinlik algısının kısmen doğuştan kapasitelere dayandığını ve tecrübe ile öğrenildiğini buldu (Witherington, 2005).
Rengi görme üzerine yaptığı önemli araştırmalarda Hermann von Helmholtz (18211894) rengi algıladığını teorileştirdi. Çünkü retinadaki koniler üç çeşidi sağlar. Koninin birinci tipi mavi ışığa tepki verir, diğeri yeşil ışığa ve üçüncüsü de kırmızı ışığa tepki verir. Ardından görsel korteks algılar ve renk deneyimi oluşturarak koninin üç tipinin herbirinden gelen sinyallerin gücünü karşılaştırır. Bu, YoungHelmholtz üç renk (trikromatik) teorisine göre gördüğümüz renk konilerinin üç tipinen gelen sinyallerin karışımına bağlıdır. Eğer beyin öncelikle kırmızı ve mavi sinyalleri alıyorsa, mor rengi algılayacaktır. Eğer öncelikle kırmızı ve yeşil konilerin bütün bu üç tipinden gelen iletileri alıyorsa beyaz rengi algılayacaktır.
Psikolog Eleneor Gibson ve Richard Walk (1960), 6 ve 14 ay arası olan bebeklerde onları görsel uçuruma koyarak algılama yeteneklerini test ettiler. Anneleri diğer taraftan bebeklere seslenirken, onlar da uçurumun bir tarafına konuldu. Gibson ve Walk, bebeklerin birçocuğunun ya uçurumdan uzağa emeklediğini ya da tahtanın üzerinde kaldığını ve ağladıklarını buldu. Çünkü onlar annelerine gitmek istediler. Fakat bebekler içgüdüsel olarak karşıya geçemedikleri uçurumu algıladılar. Daha fazla araştırmalar, henüz emeklemeyen çok küçük bebeklerin bile yükseklikten korktuğunu buldu (Compos, Langer&Krowitz, 1970).
Koninin bu üç tipinin farklı işlevleri renk körü olan insanlarda belirgindir.- Yeşil ya da kırmızı rengi tespit etmede yetersizdirler. Yaklaşık 50 kişiden 1’i, özellikle erkekler, kırmızı ya da yeşile duyarlı konilerdeki işlevsellikten yoksundurlar. Üç renk teorisi, insan görme algısının tümünü izah edemez. Bilhassa, mor rengin kırmızı ve mavinin bir karışımı olarak bize izlenim uyandırmasına rağmen, sarı renk yeşil ve kırmızının bir karışımı olarak izlenim uyandırmıyor. Yeşil ya da kırmızıyı göremeyen renk körü insanlar yine de sarı rengi görebilirler. Karşıt süreç teorisi olarak bilinen Young-Helmholtz teorisine alternatif bir yaklaşım bizim üç renk açısından olmayan duyusal bilgileri analiz ettiğimizi ileri sürer. Karşıt süreç teorisi için deliller, retinada ve görsel korteksteki bazı nöronların tek renk tarafından harekete geçmesi bulgusundan gelir. Karşıt sürecin bir örneği bir ardışık görüntünün deneyiminde meydana gelir. Üç renk ve karşıt işlem mekanizmaları renkli görmeyi üretmek için birlikte çalışırlar. Işık ışınları göze girdiği zaman retina üzerindeki kırmızı, mavi ve yeşil koniler farklı derecelerde tepki gösterir ve optik sinir vasıtasıyla kırmızı, mavi ve yeşilin farklı kuvvetli sinyallerini gönderir. Bu renk sinyalleri daha sonra görsel korteksteki nöronlar ve gangliyon hücreleri tarafından işlenir (Gegenfurtner&Kiper, 2003).
Öte yandan, çalışmaların bebeklerin nesneleri daha iyi kavramayı öğrenmeleri için el ve göz koordinasyonlarını geliştirdiklerini ve derinlik algısınn öğretildiğini belirterek bebeklerin emeklemede daha çok deneyim kazandıklarını buldu. Derinlik algısı, mekan ve mesafe hakkında bize bilgi veren dış ortamdan ve vücudumuzdan gelen ileti olan derinlik ipuçlarının kullandığımız sonucudur. Binoküler derinlik ipuçları retinal imaj uyumsuzluğu tarafından oluşturulmuş derin ipuçlarıdır. Retinal farkın sonuçlarından biri, her göze yansıtılan görüntülerin birbirinden biraz farklı olmasıdır. Görsel korteks otomatik olarak birinin içine iki görüntüyü karıştırır. Üç boyutlu filmler, izleyicinin her gözde farklı bir görüntü oluşturması için taktıkları 3D gözlükleri kullanılarak retinal farktan yararlanılır. Önemli bir binoküler derinlik ipucu, bizden yaklaşık 50 feetten daha az uzaklıkta olan nesnelere odaklanmak için gerekli olan, gözümüzün ise dönük kısmı olan konverjanstır. Görsel korteks, nesnenin mesafesine karar vermek için gözler arasındaki konverjans açısının boyutunu kullanır.
Görmede önemli görülen süreçlerden biri de biçim algısıdır. 1930’larda ve 1940’larda Max Wertheimer (1880-1943), Kurt Koffka (1886-1941) ve Wolfgang Köhler’in (18871967) de dahil olduğu Alman psikologlar, bizim gestalt’ın fikrine bağlı olarak onların bileşen duyumları dışında biçimler oluşturduğumuzu tartıştılar. Gestallt’ın fikri, “bütünün, parçaların toplamından daha fazla olduğudur.”
Görsel sistem, aynı zamanda derinliği belirlemede yardımcı olmak için akomodasyon kullanır. Mercek, uzak ya da yakın nesnelere odaklanmak için onun eğriliğini değiştirirken bilgiler merceğin bize bir nesnenin mesafesini belirlemeye yardımcı olmak için bağlanmış kaslardan iletilir. Akomodasyon sadece kısa görüş mesafesinde etkilidir. Bununla birlikte ipliği bir iğneye geçirirken ya da ayakkabı bağcığını bağlarken faydalı olduğu halde, araba kullanırken veya spor yaparken daha az etkilidir. Her iki göz birlikte çalıştığı zaman derinliğe göre iyi ipuçları oluşmasına rağmen, bir gözümüz kapalıyken bile derinliği görmemiz mümkündür. Monoküler derinlik ipuçları, sadece bir gözümüzü kullanarak derinliği algılamamıza yardım eden derinlik ipuçlarıdır (Sekular&Blake, 2006)
76
77
Biçim Algısı
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
İşitme Öğrenme Hedefleri : 1- Kulağın bir resmini çizin ve onun temel yapılarını ve fonksiyonlarını sınıflandırın. Daha sonra onların işitmedeki rolünü açıklayın. 1-
İşitmede transdüksiyon sürecini açıklayın.
Görme ve diğer tüm duyalar gibi işitme de transdüksiyon ile başlar. Kulaklarımız tarafından toplanan ses dalgaları beyne gönderilen sinirsel tepilere dönüştürülür. İnsan kulağı çok hassastır ve insanlar sesteki çok küçük farklılıkları tespit etme yeteneğine sahiptir. Fakat kulak özellikle insan sesi ile aynı frekanstaki sesler için duyarlıdır. Bir anne kendi çocuğunun sesini başkalarının çocuğunun sesinden ayırt edebilir ve telefonu açtığımız zaman arayan kişinin sesini hemen tanıyabiliriz. Bir ikinci kısmı ise, işitsel sistemimiz ses dalgalarını alır, işitsel kortekse iletir, diğer seslerin depolanan bilgileri ile onları karşılaştırır ve arayanın kimliğini belirler.
Kulak Gözün ışık dalgalarını algıladığı gibi kulakta ses dalgalarını algılar. Titreşimli sesler (insan vokal akorları ya da gitar dizeleri gibi) hava moleküllerinin birbirine çarpasına ve ses dalgalarının üretilmesine neden olur. Bir boşlukte seyehat eden ışık dalgalarının aksine, ses dalgaları, hava, su, metal gibi maddeler içerinde iletilir ve kulağın algıladığı ve bu maddeler ile bağdaştırılmış basınçtaki değişikliklerdir. Işık dalgalarında olduğu gibi ses dalgalarının hem dalga hem de genişliğini tespit edebiliriz. Frekans olarak bilenen ses dalgalarının dalga boyu saniyede ulaşan dalgaların sayısına göre ölçülür. Çok uzun ses dalgaları çok alçak frekansa sahiptir ve düşük bir perde üretir. Kısa dalgalar ise yüksek frekansa sahiptir ve yüksek bir perde üretir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Kokleadaki sıvı hareketleri, bir alandaki rüzgar borasının buğday saplarını büktüğü gibi aynı şekilde kokleadaki sıvı hareketleri de iç kulağın saç hücrelerini büker. Saç hücrelerinin hareketleri, işitme sinirine ve sonra beyindeki işitsel kortekse gönderilen bağlanmış nöronlardaki sinir dürtülerini tetikler. Koklea, kendi ucunda siliya olarak bilinen liflerin bir demetini tutan 16 bin saç hücresini içerir. Bu siliya (tüyler) çok hassastır. Ses şiddetini doğrudan titreşimli olan saç hücrelerinin sayısı ile belirlenmesine rağmen, seviyeyi tespit etmek için iki farklı mekanizma kullanılır. İşitmenin frekans teorisi, bir ses dalgasının yüksekliği ne olursa olsun karşılık gelen bir frekansın sinir uyarılarının işitme sinirine gönderebileceğini ileri sürer. Örneğin; 600 hertz ölçümündeki bir ses saniyede 600 sinir uyarısına uyum sağlayacaktır. Bu teorinin tiz seslerle bir problemi vardır. Çünkü nöronlar yeterince hızlı ateşleyemez. Gerekli hıza ulaşmak için nöronlar, bizim yaklaşık 4000 hertz kadar sesi algılayarak farklı nöronların ard arda ateş ettiği yağdırma sisteminin bir çeşidinde birlikte çalışırlar. Sadece frekans değil, konumu da oldukça önemlidir. Koklea, gelen ses ile aktifleştirilmiş kokleadaki belirli alan veya yer hakkında bilgi aktarır. İşitmenin bu yer teorisi, kokleanın farklı alanlarının farklı frekanslara karşılık verdiğini ileri sürer. Yüksek sesler kokleanın başlangıcına en yakın alanları uyarır. Düşük sesler kokleanın dar ucuna yakın alanları uyarır. Yükseklik bu nedenle kokleanın alanına göre kısmen belirlenir. Bir ses sol tarafta oluşursa, sol kulak sesi sağ kulaktan biraz daha erken alır ve aldığı ses, hızlı bir şekilde ses konumunu belirlemek için izin vererek daha yoğun olur. Bu iki kulak arasındaki mesafenin yaklaşık 6 inç olmasına rağmen ve ses dalgalarının saatte 750 mil gitmesine rağmen, zaman ve yoğunluk farkları kolayca tespit edilir (Middlebrooks&Green, 1991). Bir ses iki kulaktan eşit uzaklıkta olduğunda doğrudan karşıda, arkada, aşağıda ya da yukarıda gibi ifadelerle yerini saptamakta güçlük çekeriz.
İşitme Kaybı
Ses dalgasının genişliği veya yüksekliği ne kadar enerji içerdiğini belirler ve ses şiddeti olarak algılanmaktadır. Büyük dalgalar yüksek sesler olarak algılanmaktadır. Ses şiddeti desibel olarak bilinen göreceli ses şiddetinin birimi kullanılarak ölçülür. Sıfır desibel işitme için mutlak eşiği gösterir. 10 desibeldeki her artış sesin şiddetindeki bi on kat artışını gösterir. Bir kaya matkabının sesi (130 desibel), fısıltıdan 10 milyar kat daha yüksekken, tipik bir konuşma (yaklaşık 60 desibel), belirsiz bir fısıltının sesinden (30 desibel) bin kat yüksektir.
31 milyondan daha fazla Amerikalı işitme sorununun bazı türlerinin sıkıntısını çeker (Kochkin, 2005). İletim tipi işitme kaybı, dış kulaktan iç kulağa titreşimleri titreşimleri aktarmak için kulak yeteneğini azaltır. Kulakta fiziksel zarara neden olur. Siliya veya işitme siniri hasarına neden olan sensörinöral işitme kaybı genellikle az yaygındır. Fakat sıklıkla yaşa bağlı olarak oluşur (Tennesen, 2007). Siliya son derece kırılgandır ve 65 yaşına gelmeden önce, biz onların yüzde 40’ını kaybetmiş olacağız. Özellikle tiz seslere karşılık verenleri (Chisolm, Willott&Lister, 2003).
İşitme, kulak kepçesinde, kulağım dış ve görünen kısmında başlar. Kanal sonunda ses dalgaları, dalgalar ile titreşen timpan zarı ya da kulak zarı olarak bilinen sıkı gerilmiş son derece hassas zara çarpar. Ortaya çıkan titreşimler üç küçük kemikler yoluyla orta kulağa iletilir. Bunlar çekiç, örs ve üzengi olarak bilinir. Titreşimler, kulak salyangozunun (koklea) başlangıcını kaplayan zor olan oval deliğe sebep olur.
Gürültü ile hasara uğrayan siliya kadar uzun süre yüksek seslere mağruz kalmak sonunda işitme kaybına neden olacaktır. Kulaklıkla yüksek sesle müzik dinleyen ya da avcılık veya motosiklet gibi gürültüye maruz edici özelliği olan insanlar kadar, sürekli uygun koruma kulaklığı kullanmadan gürültülü makineleri çalıştıran insanlarda da işitme kaybı riski yüksektir. 85 ya da daha fazla desibel olan sesler
78
79
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ işitmeye zarar verebilir. Yüksek seslere maruz bırakıldıktan sonra kulak çınlaması olan insanlar çok büyük olasılıkla siliyalarında bazı hasarlarla karşılaşırlar. Yüksek sese maruz kalırken tedbirlerin alınması önemlidir. Çünkü siliya tekrar büyümez. İletim tipi işitme kaybı genellikle sesi yükselten işitme yoluyla geliştirilebilirken, onların sensörinöral işitme kaybına küçük bir yardımı vardır. Fakat işitme siniri hala bozulmamışsa, bir koklear implant kullanılabilir. Koklear implant, koklea içine yerleştirilmiş elektrodların bir dizisinden oluşan bir cihazdır. Bu cihaz doğrudan işitme siniri hücrelerini uyararak saç hücrelerini atlamada işe yarar.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Yiyecekleri çiğnerken, beyne iletilen sinir uyarılarını tetikleyerek, yiyecekler erir ve tat alıcısına girer (Northcutt, 2004). İnsan dili 2.000 ve 10.000 tat alıcısı ile kaplıdır ve her alıcı 50 ve 100 tat reseptör hücreleri arasında bulunur. Tat alıcıları çok hızlı bir şekilde devreye girer. Orlama olarak tat alıcıları yaklaşık 5 gün için yaşarlar. Bunun ardından yeni tat alıcıları onları değiştirmek için oluşturulur. Yaşlandıkça, oluşturulma oranı tat almak için daha az duyarlı hale gelerek azalır. Bu değişiklikler çocukken tatsız görünen böyle gıdaların neden yetişkinlikte daha keyif verici olduğunun açıklanmasında yardımcı olur.
Son implantlar, yüksekliğin farklı seviyelerine karşılık vermek için implantta farklı noktalar sağlayarak yer teorisini kullanmaktadır. Koklear implant normalde sağır olacağını duyan çocuklara yardım edebilir ve eğer cihaz yeterince erken nakledilirse, bu çocuklar genellikle normal çocuklar gibi konuşmayı öğrenebilirler (Deltman, Pinder, Briggs, Dowell&Leigh, 2007; Dorman&Wilson, 2004).
Tat almak için tepki veren duyusal korteksin alanı, koku almak için tepki veren alana çok benzer bir konumdadır. Soğuk algınlığı olduğu zaman, tat almadan zorluk çekebilirsiniz. Eğer burnunuzu tıkarsanız ve elmanın, çiğ patatesin ve yaban havucunun tadına bakarsanız, aradaki farkların tadını alamayacaksınız.
Tat Alma, Koklama ve Dokunma
Burun deliklerindne hava soluyarak, üst geniz yolunun koku alma zarında saklı olan 10 ve 20 milyon reseptör hücreleri tarafından tespit edilen havadaki kimyasal molekülleri içimize çekeriz. Koku alma reseptör hücreleri reseptör proteinleri içeren çıkıntılara benzer tentaküz ile kaplıdır. Bir koku reseptörü uyarıldığı zaman zar, beyne koku siniri kadar sinirsel mesajlar gönderir.
Öğrenme Hedefleri : 1. Tat ve koku alma duyularının algılar içinde uyaranlara nasıl uyum sağladığını özetleyin. 2.
Dokunma ve içallgı duyusundaki transdüksiyon sürecini açıklayın.
3. Ağrının kapı kontrol teorisini ana hatlarıyla özetleyin. Ağrının neden önemli olduğunu ve nasıl kontrol edildiğini açıklayın. Görme ve işitme çok önemli olmasına rağmen, insan algılaması diğer dört duyu tarafından tamamlanır. Bunların her bir çevremizdeki dünyaya tepki vermemizi ve iyi şekilde anlamamızı sağlar. Bu diğer duyular dokunma, tatma, koklama ve vücut pozisyonu ve hareketimizin duyusudur (içalgı). Tat almak önemlidir. Bize yemek yeme keyfini yaşatır. Zararlı olabilecek yiyeceklerden bizi uzak tutan ve bize enerji sağlayan gıdalara karşı yol gösterir. Birçok çocuk bir sebepten yemek seçer. Onlar yedikleri hakkında çok dikkali olmak için biyolojik olarak meyillidir. Tat ve koku alma duyusu, iştahımızı arttırmamız için tehlikeli olanlları ayırmamız için ve zehirli ya da bozulmuş yemekleri yemememiz için bize yardımcı olur. Tat alma becerimiz dil üzerindei tat reseptörlerinde başlar. Dil, acı, tuzlu, ekşi, baharatlı ve iştah açıcı olarak bilinen altı farklı tat duyusunu algılar. Dillerimiz, ağısdaki kimyasalları algılamak için tasarlanmış tat alıcıları ile kaplıdır. Çoğu tat alıcıları, dilin üst dış kenarlarında bulunur. Aynı zamanda hem dilin arkasında hem de ağız duvarlarında ve boğazın arkasında reseptörler vardır. 80
Koklama
Koku reseptörü hücrelerinin yaklaşık olarak 1.000 türüne sahibiz (Bensafi ve ark. 2004) ve algılayabildiğimiz 10.000 farklı koku tahmin edilebilir (Malnic, Hirono, Sato, & Buck, 1999). Reseptörler birçok farklı şekile girer ve farklı kokulara seçici olarak tepki gösterirler. Bir kilit gibi farklı reseptör hücreleri ve kokular içine uyan farklı kimyasal moleküller, reseptör hücrelerinin bir kombinasyonu üzerindeki etkilerine göre tespit edilir. Tıpkı 0’dan 9’a kadar 10 haneli olarak telefon numaralarının sonsuz bir dizisini üretmek için bir çok farklı şekilde gibi birleştirilebilir. Koku molekülleri reseptörlerin farklı kombinasyonlarına bağlanabilir ve bu kombinasyonlar koku alma koteksinde çözülür. Kadınlar erkeklere oranla daha keskin koku alma algısına sahiptir. Erişkin dönemiin erken evrelerinde koku alma duyusu zirveye çıkar ve daha sonra yavaş yavaş düşmeye başlar. 60 ve 70’li yaşlarda koku alma duyusunda hızla azalma olur.
Dokunma Dokunma duyusu insan gelişimi için çok önemlidir. Bebekler insanların temasından mahrum değillerse, kucaklandıkları ve ilgilenildikleri zaman serpilirler (Baysinger, Plubell, & Harlow, 1973; Feldman, 2007; Haradon, Bascom, Dragomir, & Scripearu, 1994). Dokunuş sıcaklığı, şevkati ve dayanıklılığı iletir ve başkalarıyla yakından sosyal etkileşimimizi sağlar (Field ve Ark., 1997; Kelter, 2009). Vücudun en büyük organı olan deri, dokunma için duyu organıdır. Deri, basınç ve 81
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ sıcaklığın belirli türlerine karşı tepki gösteren birleşim olan sinir uçlarının bir çeşidini içerir. Eğer vücudun değişik yerlerine dokunursak,, bazı bölgelerin daha hassas olduğunu, diğer alanların ise ağrıya, ısıya veya soğuğa daha fazla tepki verdiğini göreceğiz. Derideki sinir uçlarının binlercesi dört temel hisse tepki verir: Basınç, sıcaklık, soğukluk ve ağrı. Ancak basınç hissinin sadece kendine özel reseptörleri vardır. Diğer hisler diğer dördün bir kombinasyonu ile oluşturulur. Örneğin; gıdıklanmak, birişik basınç reseptörlerinin uyarılmasıyla oluşur. Sıcaklığı algılamak, soğuk ve sıcak reseptörlerinin uyarılmasıyla ortaya çıkar. Kaşıntı, ağrı reseptörlerinin tekrarlı uyarımından kaynaklanır. Islaklık hissi ise soğuk ve basınç reseptörlerinin tekrarlı uyarımından kaynaklıdır. Deri sadece dokunma ve sıcaklık hakkında bilgi sağlamada değil aynı zamanda içalgıda da önemlidir. İçalgı, vücut boyunca kasların kasılması ve sıkışması ile ilgili mesajı gönderen tendonlarda, kulaklarda, eklemlerde, kemiklerde ve deride bulunan uzman göronlar tarafından gerçekleştirilir. Kemiklerimizden ve kalarımızdan geri bildirim almadan spor yapmak, yürümek ve hatta dik durmak mümkün olmayacaktır. Gövdedeki takip etme becerisi, aynı zamanda vücudun dengesini koruyarak, başın konumunu ve hareketini izleyen iç kulaktaki sıvı dolu alanların biz dizisi olan vestibüler sistem tarafından sağlanmaktadır. Vestibüler sistem yarım çember kanallarını ve vestibüler keseciklerini içerir. Bu keseler koklea ile kanallara bağlıdır. Yarım çember kanalları vücudun dönme hareketini algılar ve vestübüler kesecikler de doğrusal ivmeleri algılar. Vestibüler sistemi, göz hareketini kontrol eden nöral kapılara ve vücudu dik tutan kaslara sinyaller gönderir.
Ağrı Deneyimi
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Algıda Kesinlik ve Kesin Olmama Öğrenme Hedefleri : 1- Duyum ve algının, duyusal etkileşim, seçici dikkat, duyusal adaptasyon ve subjektif sabitlik yoluyla nasıl birlikte çalıştığını açıklayın. 2-
Beklentilerimizin algılarımızı nasıl etkileyebildiğine örnekler verin.
Gözler, kulaklar, burun, dil ve deri çevremizdeki dünyayı algılar ve bazı durumlarda gelen veriler üzerinde ön bilgi işleme sürecini gerçekleştirir. Genel olarak, hissi değil algılama sonuçlarını karşılarız. Pencereden kırsal bir manzaraya baktığımızda sadece renklerin ve şekillerin karmaşasını değil aynı zamanda manzaranın ya da arkadaşımızın görüntüsünü görürüz (Goodale&Milner, 2006).
Algısal Sistem Çevreyi Nasıl Yorumlar? Bu anlam yaratma, temel algısal süreçlerin çeşitli otomatik çalışmasını içerir. Bunlardan biri deneyin oluşturulması için farklı duyguların birlikte çalıştığı duyu etkileşimidir. Duyu etkileşimi, lezzet oluşturmak için tat, koku ve dokuyu birleştirdiğimiz zaman ile ilgilidir. Sadece işitme duyumuz aracılığıyla anladığımız konuşmayı düşünmemize rağmen, bu konuşmanın görsel yönü de oldukça önem taşıyor. Duyusal etkileşimin bir örneği de McGurk etkisinde gösterilmektedir. Sesleri yanlış algıladığımız zaman meydana gelen algıda bir hata olur. Çünkü konuşmanın ses ve görsel parçaları uyumsuzdur.
İllüzyonlar
Ağdıran zevk almayız fakat ağrı çekmek bize vücudumuzun tehlikede olduğunu bildirir. Ağrı deneyimi olmayan insanlar ağrı deneyimi olan insanları fark ettiği ve dikkat ettiği yaralardan ciddi şekilde hasar görür. Ağrının kapı kontrol teorisi, ağrının omurilikteki sinir liflerinin iki tip çalışması ile belirlenmesini önerir. Birincisi çok küçük sinir liflerinin biz dizisi vücuttan beyne ağrı taşır. İkincisi ise büyük lifler serisi, ağrı akışını durdurmak veya başlatmak için tasarlanmıştır (Melzack & Wall, 1996). Bu nedenle ağıran alanlara masaj yapmak ağrıyı hafifletir. Masaj, küçük sinir liflerinin ağrı sinyallerini engelleyen büyük sinir liflerini harekete geçirir (Wall, 2009). Ağrı çekmek, sinirsel mesajlara basitçe tepki vermekten daha karışıktır. Ancak aynı zamanda bu bir algı meselesidir. Zorlayıcı bir aktiviteye odaklanarak meşgul olduğumuz zaman daha az ağrı hissederiz (Bantick, Wise, Plaghaus, Clare, Smith, & Tracey, 2002). Bir espriden dikkatimiz dağıldığı zaman da daha az ağrı hissederiz (Zweyer, Velker & Ruch, 2004). Ağrı, doğal harmonal ağrı kesicileri olan endorfinlerin beyin salınımı ile yatıştırılır. Enforfinlerin salınımı, bir maraton koşusundaki coşku deneyimini açıklayabilir (Sternberg, Bailin, Grant & Gracely, 1998).
82
Algımız çok doğru olsa da mükemmel değildir. Normalde doğru bir biçimde çevremizi algılamada bize yardımcı olan algısal süreçler, var olan ya da olmayan şeyleri gördüğümüz belirli bir durum tarafında kandırıldığı zaman illüzyonlar ortaya çıkar. Tanınmış en iyi illüzyon Mueller-Lyer illüzyonudur. Bu illüzyon, kısmen yapılabilirliği yüksek bir illüzyondur. Ay illüzyonu, tepede göründüğü zamandan ufka yakın olduğu zaman ayın yaklaşık yüzde 50 daha büyük olduğunun algılanması gerçeğini ifade eder. Aslında her iki ay da aynı boyuttadır ve aynı boyutta retinal görüntüyü çıkarır. Pozisyon ve hava perspektifinin monoküler derinlik ipuçları, daha düşük ve daha bulanık olan şeylerin uzakta olduğu illüzyonunu yaratır. Ufuk çizgisi de onun zirvesindeki bir aya kıyasla ayın çok uzak olduğu ipucunu verir. Çevredeki ufuk ipuçlarını uzaklaştırarak, rulo halindeki bir kağıt borusu ile bir ayın ufkuna bakarsak, ay anında küçük görünecektir. Ponzo illüzyonu da aynı presiple işler. İllüzyon, çevremizeki algımızın bizim ön bilgimiz tarafndan etkilenebilirliğini göstermektedir. Fakat gerçek şu ki bazı illüzyonlar algısal sistemin genellikle anlış olduğu anlamına gelmeyen bazı durumlarda var olur. Aslında insanlar normalde
83
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ çevreleriyle ço yakından temas halinde olurlar. İnsanlar ve çevreleri arasındaki yakın ilişki, illüzyonun laboratuvarda ve bazı özel durumlar altında oluşabilmelerine rağmen, onların gerçek dünyada aktif gözlemcilerle daha az ortak yanları olduğu anlamına gelir (Runeson, 1988).
Algı İçinde Beklentinin Önemli Rolü Duyularımızın oluşturduğu duygularımız, zihniyetimiz,, beklenti ve şartlarımız algı üzerinde deerin bir etkiye sahiptir. Kötü birşey tadacağı söylenen insanlar, tadacakları şeyin o kadar da kötü olmadığı söylenenlere göre daha olumsuz bir tat aldılar ve insanlara karşısındakilerin ebeveyn ve çocuk olduğu söylendiğinde onların cidden bir ocuk ve ebeveyn çift olduklarını sandılar. Plassmann, O’Doherty, Shiu ve Rangel (2008), şarapların daha olumlu olarak onaylandığını ve zevk ile bağlantılı olan beyin bölgelerinde çok büyük beyin aktivitesine sebep olduğunu buldular. Algılarımız, arzumuz ve motivayonlarımız tarafından da etkilenmektedir Acıktığımız zaman, gıda ile ilgili olmaya sözlerden çok gıda ile ilgili sözler dikkatimizi çeker (Magg, Bradley, Hyare & Lee, 1998). Hatta kültürümüz bile algıyı etkiler. Chua, Boland ve Nisbett (2005), Amerikalı ve Asyalı lisansüstü öğrencilerine karışık geçmişe dayalı uçak, hayvan ya da tren gibi farklı görüntüler gösterdi. Amerikalı öğrencilerin ön planda olan resimlere daha fazla odaklandığını ve Asyallı rencilerinin de görüntünün kapsamına daha fazla dikkat ettiğini buldular. Ayrıca Asyalı ve Amerikalı öğrenciler, onların Asya ya da Amerika kimliklerinin aktivite edilip edilmediğine bağlı olarak bağlam üzerine az ya da çok dikkatllerini verdiler.
BİLİNÇ DURUMLARI Bilinç, kendimizin ve çevremizin subjektif farkındalığı olarak tanımlanır. Bilinç deneyimi insan doğasında temeli oluşturur. Hepimiz bilinçli olmanın ne demek olduğunu biliriz ve diğer insanların benzer bilinç deneyimleri olduğunu varsayarız. Bilinç çalışmaları, psikologlar için çok uzun yıllar önemli olmuştur ve birçok önemli psikolojik teorilerde bir rol oynar. Örneğin; Sigmund Freud’un kişilik kuramları, davranışın bilinçli ve bilinçsiz yönleri arasında ayrım göstermekteydi ve günümüz psikologları otomatik (bilinç dışı) ve kontrollü (bilinçli) davranışları, örtük (bilinçsiz) ve açık (bilinçli) belleği ayırmaktadır (Petty, Wegener, Chaiken&Trope, 1999; Shanks, 2005). Bazı filozoflar ve dini uygulamalar, zihnin ve bedenin ayrı varlıklar olduğunu iddia ediyorlar. Örneğin; Fransız Filozof René Descartes (1596-1650), düalizmin bir savunucusuydu. Maddesel bir varlık olan zihnin fiziksel bedene bağlı olmasına rağmen, ondan ayrı olduğu fikrindeydi. İkicilerin aksine psikologlar bilincin beyinden ayrı olmadığına ve beynin var olduğuna inanıyorlar. Aslında psikologlar bilincin beyindeki birçok nöral bağlantının faaliyetinin sonucu olduğuna ve bizim
84
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ şuanda beynimizin ne yaptığına bağlı olarak bilincin farklı durumlarını yaşadığımıza inanırlar (Dennett, 1991; Koch&Greenfield, 2007) Bilinç çalışmaları aynı zamanda özgür iradenin varlığına ilişkin temel psikolojik sorular için önemlidir. Bizim davranışlarımızın bazılarının bilincimiz dışındaki güçler tarafından kaynaklandığına inanabilmemize ve anlayabilmemize rağmen, yine de kontrole sahip olduğumuza inanırız ve davranışlarımızın çoğunu çekici bulduğumuzun farkındayızdır. Bizim ya da hatta başkalarının bile kişinin kendi eylemlerinin bilincinde olmadan başkalarına ciddi zararlar vererek araba kullanmak gibi karmaşık bir davranışa kalkıştığımızı keşfetmek sıradışı şekilde şok edebilir. Psikologlar, davranışımızın büyük bir kısmının farkında olmadığımız ve üzerinde çok az kontrole sahip olduğumuz ya da hiç olmadığımız süreçler tarafından kaynaklandığını giderek kesinleştirirler (Libet, 1999, Wegner, 2003). Bilinç deneyimimiz fonksiyoneldir. Çünkü biz problemler hakkında mantıklı düşünmek, davranışlarımızı kontrol etmek ve ona rehberlik etmek için bilinç deneyimimizi kullanırız (Dewall, Baumeister&Masicampo, 2008). Bilinç, faaliyetleri planlamak ve kendimiz için belirlediğimiz hedeflere doğru ilerlememizi izlemek için bize izin verir. Bilinç, ahlak anlayışımız için de bir temeldir. Ahlaksız davranışlardan kaçınırken ahlaki eylemleri gerçekleştirmek için özgür bir iradeye sahip olduğumuza inanırız. Fakat bazı durumlarda bilinç caydırıcı olabilir. Örneğin; Amaçlarımıza ya da beklentilerimize uygun yaşamadığımızın farkına vardığımız zaman veya diğer insanların bizi olumsuz şekilde algıladıklarına inandığımız zaman. Bu durumlarda alkol veya diğer psikoaktif ilaçların kullanımı yoluyla bilinçten kaçmak için bize yardımcı olan davranışlara kalkışabiliriz (Baumeister, 1998). Beyin mevcut olan seviyesinin ve aktivitesinin türüne göre değiştiği için bilinç geçicidir. Eğer çok fazla kahve ya da bira içiyorsak, kafein veya alkol beynimizdeki aktiviteyi etkiler ve bilincimiz değişebilir. Ameliyattan önce bize anestezi uygulanmışsa ya da kafamıza gelen darbe sonrasında bir sarsıntı yaşamışsak, beyin aktivitesindeki değişikliklerin bir sonucu olarak tamamen bilincimizi yitirebiliriz. Uyurken bile bilincimizi yitirebiliriz
Uyku ve Rüya Hareket İçin Bizi Yeniden Canlandırır Öğrenme Hedefleri : 1- Normal bir gece boyunca her zamanki uyku düzenini gösteren bir grafik çizin ve herbir evrenin özelliklerini not edin. 2-
Uykuyu etkileyen bozuklukları ve uyku eksikliğinin maliyetini gözden geçirin.
3-
Rüyanın farklı teoriler arasındaki benzerlik ve farklarını anahatlarıyla açıklayın. 85
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
İnsanlar da dahil olmak üzere tüm canlıların hayatları, biyolojik ritimler olarak bilinen davranışların düzenli bir şekilde meydana gelen döngülerinden etkilenir. Önemli bir biyolojik ritim kuşların göç etmesine ve ayıların hazır modda beklemesine rehberlik eden yıllık bir döngüdür. Ayrıca kadınlar da doğurganlığa ve adet kanamalarına rehberlik eden 28 günlük bir döngüyü yaşarlar. Fakat belki de en güçlü ve en önemli biyoritim, birçok hayvanda ve insanda günlük uyuma ve uyanma döngüsüne rehberlik eden 24 saatlik ritimdir.
boyunca beyin aktivitesinin değiştiğini gösterir. Uyanık olduğumuz zaman beyin aktivitemiz çok hızlı beta dalgalarının varlığı ile karakterize edilir. İlk uykuya dalmaya başladığımız zaman dalgalar uzun olur (alfa dalgaları) ve uykulu olma deneyimi ile karakterize edilmiş N1 uyku evresine girerken beyin daha yavaş teta dalgalarını üretmeye başlar. N1 uyku evresi boyunca bazı kas elastikiyeti kaybolur. Bazı insanlar ani myoklonik jerkler ve seyirmelerle karşılaşabilir ve uykunun bu başlangıç aşaması boyunca insanlar canlı halüsinasyonlar bile görebilirler.
Birçok biyolojik ritim ortam ışığının seviyesi ve sürecindeki değişiklikler tarafından koordine edilmektedir. Örneğin; Kışın yaza dönmesi, gecenin de gündüze dönmesi gibi. Kuşlar gibi bazı hayvanlarda, beyindeki beyin epifizi ışığa doğrudan duyarlıdır ve onun aktivasyonu, çiftleşme ve yıllık göç gibi davranışları etkiler.
Normalde,eğer uyumaya devam etmek için iznimiz olsaydı, N1 uyku evresinden N2 uyku evresine geçecektik. N2 uyku evresi boyunca kas aktivitesi daha da azalır ve çevre bilinci farkındalığı kaybolur. Bu evre genel olarak normal yetişkinlerde toplam uyku süresinin yaklaşık yarısını temsil eder. N2 uyku evresi, uyku iğleri olarak bilinen hızlı beyin aktivitesinin patlamalarıyla serpiştirilmiş teta dalgalarıyla karakterize edilir.
Işık ayrıca insanlar üzerinde de derin bir etkiye sahiptir. Karanlık kış ayları boyunca depresyona girme olasılığımız, açık yaz ayları boyunca depresyona girme olasılığımızdan daha fazladır. Uyku da ortamın ışığı tarafından etkilenir. Retinadaki gangliyon hücreleri, vücudun başlıca günlüğü “kalp pili” olan üst kiyazmatik çekirdeği denilen talamus üzerinden sinyalleri bir beyin alanına gönderir. Üst kiyazmatik çekirdeği ışık uyarısının gücünü ve süresini analiz eder ve ortamın ışık seviyesi düşük olduğunda ya da süresi kısa olduğunda beyin epifizine sinyalleri gönderir. Buna karşılık beyin epifizi uykunun başlamasını kolaylaştıran güçlü bir hormon olan melatonini salgılar.
Uyku Aşamaları : Geceyle Hareket Etme Uyurken bilinci kaybetmemize rağmen, beyin yine de aktif olarak kalır. Beyin dalgaları EEG gibi monitörler tarafından kaydedilirken, uyku modelleri araştırma laboratuarlarında geceyi uyuyarak geçiren araştırma katılımcılarının binlercesinde izlenmiştir. Uyku araştırmacıları, uyuyan insanların herbirinin yaklaşık 90 dakika süren uyku evrelerinin oldukça istikrarlı bir kalıba maruz kaldıklarını buldu. Bu aşamaların iki ana tipi vardır : Rem uykusu, hızlı hızlı göz hareketleri ve rüyanın varlığı ile karakterize edilmiş bir uyku evresidir. Rem uykusu toplam uyku süresinin yaklaşık yüzde 25’ini oluşturmaktadır. Rem uykusu boyunca dış olaylara olan farkındalığımız önemli ölçüde azalır ve bilinç, bünyemizde üretilen görüntüler ve bariz düşünme eksikliği tarafından hakim olunur. Bu uyku sırasında kaslarımız kapanır ve bu muhtemelen iyi birşeydir. Çünkü bu bizi kendimize zarar vermekten ya da rüyamızda oynayan sahneleri denemeye çalışmaktan korur. İkinci uyku tipi, non-Rem uykusudur. Non-Rem uykusu, üç aşamaya bölünmüş olan çok yavaş beyin dalgalarıyla karakterize edilmiş derin bir uykudur. N1, N2, N3 uyku evrelerinin herbirinin beyin aktivitesinin ayrı modeli vardır (Dement&Kleitman, 1957).
Yavaş dalga uykusu olarakta bilinen N3 evresi çok yavaş delta dalgalarının artan bir oranı ile karakterize edilmiş uyku derinliği seviyesidir. Bu uyurgezerlik, uykuda konuşma, kabuslar ve yatak ıslatma gibi birçok uyku bozukluklarında meydana gelen aşamadır. Bay Parks tarafından işlenen uyurgezer cinayetleri bu aşamada meydana gelmiştir. Bazı iskelet kas elastikiyeti artarak etkilenen bireylerin yataktan kalkmasına neden olur ve bazen komplike davranışlara sebebiyet verir. Fakat bilinç kapalıdır. Hatta derin uykuda olmamıza rağmen, yine de dış dünyanın farkındayızdır. Derin uykuya dalsak bile, odaya duman girdiğinde ya da bir bebek ağlaması duyduğumuzda bir reaksiyon göstermemiz mümkündür. Bu olaylar yine bizim bilinç dışı bilgiyi işlediğimiz ölçüyü gösterir. Çok derin bir uykudan uyandıktan sonra beyin yeniden aktif olmaya başlar ve normalde yaklaşık 90 dakika uyuduktan sonra Rem uykusunun ilk evresine geçeriz. Rem uykusu kalp hızında, yüz seğirmesinde ve bu evreye adını veren tekrarlanan hızlı göz hareketinde bir artış ile beraberdir. Rem uykusu sırasında uyanan insanlar hemen hemen her zaman rüyada olduklarını bildirirler. Diğer uyku evrelerinde uyanan insanlar ise daha az sıklıkla rüya gördüklerini bildirirler. Rem uykusu da duygusal uykudur. Amigdala’nın dahil olduğu limbik sistemdeki aktivite, Rem uykusu sırasında artar ve rüyaların içeriği cinsel olmasa bile genitaller uyandırılmış hale gelir. Tipik 25 yaşındaki bir erkek neredeyse gecenin yarısı ereksiyon olabilir ve bu sıradan “sabah ereksiyonu” uyanmadan önceki son Rem evresinden itibaren artar.
EEG tarafından kaydedilen beyin dalgaları, biz uyurken uykunun her aşaması
Normalde biz her gece Rem ve non-Rem uykusunun birkaç döngüsünü yaşarız. Rüyalar da gece ilerledikçe daha ayrıntılı ve canlı olma eğilimindedir. Sonunda uyku dökgüsünü tamamladıkça, beyin onun hızlı alfa ve beta dalgalarını devam ettirir ve normal olarak yenilenir. Biz de uyanırız.
86
87
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Uyku Bozuklukları : Uykuda Problemler Son ankete göre ( Milli Uyku Vakfı,2009), Amerikalı yetişkinlerin yaklaşık dörtte biri ayda ya da daha az günde iyi bir gece uykusu aldıklarını söylüyorlar. Bu insanlar uykusuzluk(insomni) olarak bilinen uyku bozukluğu yaşamaktadırlar. Bu kalıcı güçlük düşüşü ya da uykuda kalma olarak tanımlanır. Uykusuzluk vakalarının çoğu , bir kaç gün ve bir kaç hafta arası değişen geçici bir vakadır. Fakat bazı durumlarda uykusuzluk yıllarca sürebilir. Uykusuzluk, hastalık ya da yaralanmadan dolayı olan ağrı gibi fiziksel bozukluklardan ya da stres, mali kayıplar, ilişki zorlukları gibi psikolojik sorunlardan kaynaklanabilir. Böyle jet lag gibi uyku düzenindeki değişiklikler, vardiya değişiklikleri ya da yaz saati uygulaması uykusuzluğu meydana getirebilir. Bazen uykusuzluk ya da dinlendirici olmayan bir uyku, gün boyunca işlevsel bozuklukları da beraberinde getirir. İronik bir şekilde bu problem, insanların kendi uykusuzluğundan çok endişeli ile birlikte artar. Onların uykuyu alamama korkusu onları uyanık tutarak onları sinirlendirebilir. Uyku zorluğu olan kişiler, onları uyutmaya yardımcı olan ilaçları kullanabilirler. Uyku hapları, benzodiapezinler ve diğer sedatifler sık pazarlanırlar ve uyku yardımcıları olarak bilinirler. Ancak uyku döngüsünün doğal aşamalarını kesintiye uğratabilirler ve sonunda muhtemelen yarardan çok zarar görürler. Bazı durumlarda aynı zamanda bağımlılığa teşvik edebilir. Uyku tıbbının çoğu uygulayıcıları bugün ortam yapmamızı önerirler ve mevcut olan problemler için tedavi tarafından takip edilen zamanlama son çare olarak sadece kullanılan farmakolojik ilaçlar ile değişir. Milli Uyku Vakfı’na göre, uykusuzlukla mücadele etmek için kullanılan bazı adımlar şunlardır; • Sadece uyku ve seks için yatak ve yatak odası kullanılır. Gün boyunca yatakta vakit harcamayın. •
Düzenli yatma saati ve düzenli uyku-uyanıklık çizelgesi oluşturun.
•
Uykunuz hakkında olumlu düşünün.
•
Yatmaya yakın yemek yeme ve içmeyi kesin.
•
Uykuya teşvik için karanlık, serin ve rakat bir ortam oluşturun.
•
Rahatsız edici seslerden kaçının.
•
Özellikle günün geç saatlerinde kafein tüketmeyin ya da çok az tüketin.
•
Yatmadan önce alkol ve nikotinden kaçının.
•
Yatmadan önce 3 saat içinde egzersiz yapmayın.
•
Özellikle akşam ve öğleden sonra kısa uykulardan kaçının.
•
Uyku alışkanlıkları için bir uyku günlüğü tutun.. 88
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Başka bir yaygın uyku problemi de, uyku sırasında en az 10 saniye süren solunum duraklamaları ile karakterize edilmiş bir uyku bozukluğu olan uyku apnesidir. (Morgenthaler, Kagramanov, Hanak, & Decker, 2006) Dinlendirici uykuyu önlemesinin yanı sıra, uyku apnesi aynı zamanda yüksek kan basıncına neden olabilir ve inme ve kalp krizi riskini arttırabilir (Yaggi ve ark., 2005). Çoğu uyku apnesi, biz uykuya daldığımız zaman oluşan boğaz duvarının bir tıkanıklığına neden olur. Uyku apnesi özellikle obezite olan erkeklerde ve kas elastikiyetini kaybetmiş bireylerde çok yaygındır. Uyku apnesi genellikle solunum yolunu açık tutan hava maskesi ile tedavi edilir. Eğer tüm yapılan tedaviler başarısız olursa, uyku apnesi hava yolunu açmak için cerrahi yöntem ile tedavi edilir. Narkolepsi(derin uykuya dalma), sık sık uyuklamanın bölümleri beraberinde aşırı gündüz uykusu ile karakterize edilmiş bir hastalıktır. Bu sendroma katapleksi (kas gevşekliği) atakları eşlik edebilir. Bununla birlikte birey kısmen veya tamamen çöküşe uğrayarak kas elatikiyetini kaybeder. İnsanların sadece dörtte birine bu tanı konulmasına rağmen, en az 200.000 Amerikalı’nın narkolepsiden şikayetçi olduğu tahmin edilmektedir (Ulusal Kalp, Akciğer ve Kan Enstitüsü,2008). Narkolepsi, kısmen genetikliğin ve aynı zamanda derin uyku eksikliğinin de bir sonucudur. Narkolepsi hastaları doğrudan Rem’e taşınırlar ve gece boyunca sayısız uyanmalar gerçekleştirirler. Bu da onların iyi uyku almasını engeller. Narkolepsi, genel gündüz uyku halini ortadan kaldırmak için amfetamin gibi uyarıcılarla ya da antidepresanlar ile tedavi edilebilir. Ancak bu ilaçlar önceden anormal uyku döngülerini bozduğu için, bu yaklaşımlar uzun vadede sorunu daha da kötü hale getirebilir. Bir çok hasta, gün sırasında yaptıkları şekerlemelerin onları rahatlattıklarını düşünüyorlar. Bir diğer uyku bozukluğu da uyurgezerliktir. Uyurgezerlik kişi uyurken etrafında gezinmesidir. Uyurgezerlik, 12 yaş civarı çocuklarda ve çocukluk çağında olanlarda sık görülen bir hastalıktır. Yetişkinlerin yaklaşık yüzde 4’ü uyurgezerlik yaşar (Mahowald & Schenck, 2000). Uyku terörü (uykuda korku) , yıkıcı bir uyku bozukluğudur ve en çok çocukluk döneminde yaşannır. Yüksek çığlıklara ve yoğun paniğe sebep olan bir hastalıktır. Kişi uykudan uyanmayı denese bile uyanamaz. Aşırı durumlarda uyku terörü, hastanın ani hareketinden yaralanmalara ve maddi hasarlara yol açabilir. Yetişkinlerin yüzde 3’ünde uyku terörü vardır ve uyku terörü genellikle N3 uyku aşamasında ortaya çıkar (Mahowald & Schenck, 2000). Diğer uyku bozuklukları; hastaların uyku sırasında dişlerini bilediği diş gıcırdamasını, hastaların yanmaları ve kaşıntıları bildirdiği ya da uyurken bacaklarında aşırı ve şiddetli rahatsızlıklar hissettiği huzursuz bacak sendromu ve bacaklarda ani istemsiz hareketlere neden olan periyodik bacak hareket bozukluğunu içerir. Sonuncusu hem hasta hem de hastanın yatak arkadaşı için uyku bozukluğu ve yaralanmalara sebep 89
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ olabilir. Bu eylemler hastaların ya da yatak arkadaşlarının yaralanmasına neden olurken, doğada nörolojik olduğu düşünülen bu durum normalde hipnoz ve ilaç ile tedavi edilir.
Uykusuzluğun Ağır Maliyetleri Tercih ettiğimiz uyku süreleri ve uyku gereksinimleri yaşam döngüsü boyunca değişir. Yeni doğanlaar günde 16 ile 18 saat arasında, okul öncesi günde 10 ile 12 saat arasında, okul çağındaki çocuklar ya da gençler genellikle en az 9 saat, çoğu yetişkin de 7 ile 8 saat arasında gecelik uyku uyurlar. (Mercer, Merritt, & Cowell, 1998; National Sleep Foundation, 2008) Uyku ihtiyacında bireysel farklılıklar da vardır. Bazı insanların 9 veya daha fazla saat uykuya ihtiyacı olsa da bazılarına 6 ya da daha az saat uyumak yeterli gelir. Milli Uyku Vakfı’nın yaptığı son çalışma yetişkinlerin gecelik 7 ile 9 saat arası uyumalarını önermektedir. Akşamları eğlenceli aktiviteler için geç saatlere kadar ayakta kalırız. Fakat sonra işe veya okula gitmek için sabahları erken kalkmak zorundayızdır. Bu durum özellikle aktif ve sosyal yaşamı olan üniversite öğrencileri ve çalışanlar için çok kötüdür. Yeterince uyku uyumak çoğumuzun sağlaması için yetersiz veya isteksiz gördüğümüz bir lükstür. Bu yüzden uyumak kendimiz için yaptığımız en önemli şeylerden biridir. Zaman içerisinde devam eden 1 ya da 2 saat gecelik uyku eksikliği, ruh veya performansımızın üzerinde büyük ölçüde etkili olabilir. Uykunun hayati onarıcı bir işlevi vardır. Artan bir endişenin sonucunda uzun süreli uyku eksikliği, azalmış performans ve hatta şiddetli ve daha uzun durumda uykusuzluk ölüme bile sebep olabilir. Bir çok trafik kazaları da uykusuzluktan kaynaklanır. Doktorların kötü tedavilerinin ve endüstriyel kazaların bir çeşidinin uykusuzluğun etkileri yüzünden olduğu gözlenmiştir. İyi bir uyku aynı zamanda sağlık ve uzun ömür için de önemlidir. Hasta olduğumuz zaman daha fazla uyumamız şaşırtıcı değildir. Çünkü uyku enfeksiyonla mücadele etmek için çaba gösterir. Uykusuzluk enfeksiyonu yok eden bağışıklık yanıtını bastırır ve aşırı şişmanlığa, hipertansiyona ve hafıza bozukluğuna yol açabilir. (Ferrie ve ark., 2007; Kushida, 2005) İyi bir uyku hayat bile kurtarabilir.
Rüyalar Rüyalar, uyurken aklımızdan geçen düşünceler, sesler ve duyguların ard arda sıralanmasıyla ortaya çıkan görüntülerdir. İnsanlar Rem uykusundan uyandığı zaman, rüya gördüklerini düşündüğünü hayal ederler fakat çoğu rüyayı uyandıklarında unuturlar. Rüyalarımızın içeriği genellikle günlük hayatımızda yaşadıklarımız, korku ve endişelerimiz ile ilgilidir (Cartwright, Agargun, Kirkby, & Friedman, 2006; Domhoff, Meyer-Gomes, & Schredl, 2005).
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Avusturyalı psikolog Sigmund Freud, hastalarının bilinçsiz ihtiyaçlarını ve arzularını anlamada ona yardımcı olması için onların rüyalarını analiz etti ve psikoterapistler bugün hala bu teknikten faydalanırlar. Freund, rüyaların birincil işlevinin arzu gidermek olduğuna inanıyordu. Freud, rüyanın apaçık içeriği ve onun gizli içeriği arasındaki farkı gözetti ve rüyanın gerçek anlamının bireyin düşünce ve başa çıkmak için zorlandığı duygulardan genellikle bireyi korumak amacıyla bilinçaltı tarafından bastırılmış olduğuna inandı. Freud ve diğerleri rüyaların anlamına odaklamış olsalar da, rüyaların nedenleri hakkındaki diğer teoriler onların içeriği ile ilgili daha az ilgileniyor. Rauchs, Desgranges, Foret, ve Eustache (2005), yeni bir görev öğrendikten sonra Rem uykusundan mahrum bırakılmış sıçanların görevi gerçekleştirmek için rüya görmeye izin verilmiş sıçanlardan daha az başarılı olduklarını buldu. Bu farklılıklar alışılmadık bilgileri öğrenmeyi ve yeni davranışlar geliştirmeyi içeren görevler üzerinde daha büyüktü. Payne ve Nadel (2004), rüyaların içeriğinin konsolidasyon sonucu olduğunu savundu. Böylece rüyalar uyurken yaptığımız öğrenmenin önemli bir parçası olabilir (Hobson, Pace-Schott, and Stickgold, 2000). Rüya aktivasyonu sentez teorisi rüya için yine başka bir açıklama getirdi. Yani rüyalar beynimizin beyin kökündeki nöronların rastgele ateşlemesinin yorumlanmasıdır. Bu yaklaşıma göre, beyin kökünden gelen sinyaller kortekse gönderilir. Fakat korteksten iskelet kaslarına olan yollar Rem uykusu sırasında kesildiği için, korteks sinyalleri nasıl yorumlayacağını bilemez. Sonuç olarak korteks mesajları birbirine bağlar. Araştırmacılar hala rüyaların kesin nedenlerini belirlemeye çalışıyor olsalar da, bir şey açık kalır. O da rüyaları görmeye ihtiyaç duyduğumuzdur. Eğer Rem uykusundan mahrum kalırsak, gündelik hayatta yapmamız gerek önemli görevlerini yapmak için daha az güçlü oluruz.
Psikoaktif İlaçlar İle Bilinç Değiştirme Öğrenme Hedefleri : 1-
Büyük psikoaktif ilaçları ve onların bilinç ve davranış üzerindeki etkilerini özetleyin.
2-
Eğlence için alınan uyuşturucuların tehlikeleri konusundaki delilleri gözden geçirin.
Bir çok kültür rüya görenin mevcut durumları hakkında önemli bir şeyi ortaya koyan ya da geleceği tahmin eden rüyacılar için büyük önem taşıyan rüyaları görür.
Psikoaktif madde özellikle bizim bilinç durumlarımızı, algı ve ruhumuzu değiştiren bir kimyasaldır. Bu ilaçlar genellikle aspirin, Tylenol, soğuk algınlığı ve öksürük ilacı gibi alkollü ve reçetesiz ilaçların yanı sıra, çikolata, kahve ve alkolsüz içecekler de dahil olmak üzere günlük gıdalarda ve içeceklerde bulunurlar. Psikoaktif ilaçlar sık sık uyku hapları, sakinleştiriciler ve antianksiyete ilaçlar gibi reçetelendirilirler ve eğlence amaçlı yasadışı olarakta alınabilirler. Psikoaktif ilaçların dört ana sınıfı; uyarıcılar, depresanlar, opioidler ve halüsinojenlerdir. Psikoaktif ilaçlar, nörotransmitterlerin merkezi sinir siteminin sinapslarında nasıl iş yaptığını etkileyerek bilinci etkiler. Bazı
90
91
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ psikoaktif ilaçlar agonistlerdir. Bazı durumlarda psikoaktif ilaçların etkileri, bilincin diğer doğal olarak oluşan durumlarını taklit eder. Örneğin; Uyku hapları, uyku hali oluşturmak için ve benzodiazepinler de bir gevşeme durumu oluşturmak için reçetelendirilirler. Diğer durumlarda psikoaktif ilaçlar, bilinç durumları yaratma hedefi ile eğlence amaçlı alınır. Psikoaktif ilaçların kullanımı, özellikle yasadışı olarak kullanılanlar çok olumsuz yan etkiler yaratabilirler. Bu, tüm ilaçların tehlikeli olduğu anlamına gelmez. Ancak tüm ilaçlar uzun süre boyunca düzenli olarak kullanıldığında tehlikeli olabilir. Psikoaktif ilaçlar ilk kullanılmalarıyla çok olumsuz etkiler yaratmazlar. Fakat çok kullanımıyla uyuşturucuya neden olabilen ilaçların dozlarının artışı ile beraberinde gelir. Problem, birçok ilacın toleransı oluşturmasıdır: aynı etkiyi elde etmek için gereken dozda artışın olması. İlaçların kullanımı arttıkça, kullanıcı da bağımlılık gelişebilir. Bağımlılık ilacın arzu edilmesindeki ruhsallık olabilir ve kullanıcının günlük yaşamının bir parçası haline gelmiştir. Fakat ilaç temin edilmeseydi, hiç bir ciddi fiziksel etkiler meydana gelmezdi. Örneğin; Sigarayı bırakmayı deneyen bir kişi, bir yemekten sonra, özel durumlarda veya arkadaşlarıylayken bir sigara içme keyfi için aşırı psikolojik arzularının yanı sıra, yorgun ve sinirli olma gibi fiziksel yoksunluk belirtilerini yaşar. Kullanıcılar ilacı kullanmayı durdurmak isteyebilir, fakat onların dozları azaltıldığı zaman kullanıcılar fiziksel ağrı ve diğer semptomlar da dahil olmak üzere azalan ya da durdurulan ilaç kullanımına eşlik eden negatif deneyimlere geri dönüşü yaşarlar. Kullanıcı ilacı güçlü bir şekilde arzuladığı zaman ve onu aramayı sürdürdüğü zaman, fiziksel, sosyal, mali ve hukuki maliyeti ne olursa olsun, kullanıcıların ilaca olan bağımlılıkları gelişmiştir. Bağımlılığın ezici, karşı konulamaz güçlü bir kuvvet olduğu yaygın bir inanıştır ve ilaçların geri çekilmesi her zaman dayanılmaz acı bir deneyimdir. Genellikle kafein, nikotin ve alkol gibi bağımlılık yaptığı düşünülmeyen maddeler bile en azından bazı insanlar için bırakılması çok zor olabilen maddelerdir. Öte yandan, normalde amfetaminler, kokain ve eroin de olmak üzere bağımlılık ile ilgili olan maddeler kullanıcılarda hemen bağımlılık yaratmaz. Hatta kokain gibi son derece yüksek bağımlılık yapan ilaçları kullanan kullanıcıların sadece yaklaşık yüzde 15’i bağımlı hale gelmiştir. (Robinson & Berridge, 2003; Wagner & Anthony, 2002) Ayrıca bağımlılık oranı tıbbi nedenler yüzünden ilaç kullanan kişilerde eğlence için madde kullanan kişilerden daha düşüktür. Acı bir yaralanma ya da bir hastalık için tedavi sırasında uygulanan morfinle bağımlı hale gelmiş hastalar, bağımlı olmadan hızla maddeden uzak tutulurlar. Robin, Davis ve Goodwin(1974), denizaşırı ülkelerdeyken morfin bağımlısı olan askerlerin çoğunun evlerine döndükten sonra hızlı bir şekilde kullanımı dururmayı başardıklarını buldu. Bu eğlence için kullanılan uyuşturucuların tehlikeli olmadığı anlamına gelmez. Uyuşturucu bağımlısı olan insanlar için bu iyileşme oranı çok düşüktür. Bu ilaçlar 92
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ genellikle yasadışıdır ve eğer biri yakalanır veya tutuklanırsa potansiyel suçlu sonuçlarını da beraberinde getirir. Dumanlı ilaçlar da boğaz ve akciğer kanserlerine ve diğer sorunlara neden olur. Burundan çekmeli ilaçlar koku duyusunun kaybına, burun kanamalarına yutma güçlüğüne, ses kısıklığı ve kronik burun akıntısına yol açabilir. Enjekte edilen ilaçlar hepatit ve HIV gibi enfeksiyon kapma riskini beraberinde getirir. Ayrıca yasadışı maddelerin kalitesi ve içeriği genellikle bilinir ve dozlar satın almadan satın almaya büyük oranda değişebilir ve bu maddeler zehirli kimyasallar içerebilir.
Uyarıcılar İle Beyni Hızlandırma : Kafein, Nikotin, Kokain ve Amfetamin Bir uyarıcı CNS’nin sinapsındaki dopamin, serotonin ve norepinefrinin geri alımını engelleyerek çalışan psikoaktif bir ilaçtır. Çünkü nörotransmitterlerin daha fazlası beyinde aktif kalacağı için, sonuç otonom sinir sisteminin simpatik bölümü etkiliğindeki artıştır.Uyarıcıların etkileri iştahdaki azalmalar eşliğinde, kan şekeri artışı, göz bebeğinde büyüme, kalp ve solumun hızlarında artıştır. Bu nedenden dolayı uyarıcılar, insanların ayakta kalmalarına ve kilo kontrolüne yardımcı olmak için kullanılır. Ölçülü kullanıldığında bazı uyarıcılar uyanıklığı arttırabilir, fakat sorumsuz bir şekilde kullanılırsa hızlıca bağımlılık yaratabilir. En büyük sorun ilaç etkinliğini kaybettiği ve nörotransmitterlerin aktivitesi normale döndüğü zaman meydana gelen çarpışmadır. Kafein, bitkilerin fasulyesinde, yapraklarında ve meyvelerinde bulunan acı bir psikoaktif ilaçtır. Bu kahve, çay, meşrubat, şeker ve tatlılar da dahil olmak üzere ürünlerin geniş bir yelpazesinde bulunur. Kafein bir duygu durumunu arttırıcı olarak görev yapar ve enerji sağlar. Genellikle kafein alımını azaltmak başağrısı, sinirlilik hali, huzursuzluk ve uykulu olma hali yaratır ve bu yoksunluk belirtileri bir hafta kadar sürebilir. Çoğu uzman hamilelik sırasında kafeini küçük bir miktarda kullanılmasının güvende olduğunu düşünüyorlar, fakat kafeinin büyük miktarda kullanılması fetus için zararlı olabilir (ABD Gıda ve İlaç İdaresi, 2007). Nikotin, bitkilerin itüzümü ailesinde bulunan bir psikoaktif ilaçtır. Nikotin tütün kullanımının bağımlılığını oluşturucu özellikleri için temel nedendir ve tütün kullanımı önemli bir sağlık tehdidi oluşturur. Nikotin hem psikolojik hem de fiziksel bağımlılık yaratır. Sigarada bulunan nikotin içeriği sigaranın çok daha zor bırakılmasına neden olarak yılda yavaş yavaş artmasına sebep olur. Sigarayı bırakmak isteyen insanlar bazen onlara yardımcı olması için başka ilaçlar kullanır. Örneğin; Reçeteli ilaç olan “Chantix” , onlar sigara içtikleri zaman normal uyarıcı etkisini almayı engelleyen sinapstaki nikotin reseptörlerine bağlanarak bir antagonist görevi yapar. Aynı zamanda bu ilaç ödül nörotransmitterleri olan dopamini serbest bırakır. Bu şekilde “Chantix” nikotini azaltmaktadır. Kokain, koka bitkisinin yapraklarından elde edilen bağımlılık yapan bir ilaçtır. 19. ve
93
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ 20. yüzyıllarda bir çok popüler tonik ve iksirde önemli bir öğeydi. 1905’te kaldırılmasına rağmen, Coca-Cola’daki orjinal bileşenlerden biriydi. Bugün kokain eğlenceli ilaç olarak yasadışı alınır. Kokain vücut üzerinde olumsuz etkilerin bir çeşidine sahiptir. Bu kan damarlarını daraltır, göz bebeklerini büyültür, vücut ısısı, kan basıncı ve kalp hızını arttırır. Baş ağrısı, karın ağrısı ve mide bulantısına neden olabilir. Kokain iştah azalttığından, kronik kullanıcılarda yetersiz beslenme olabilir. Enerji artışı ve yorgunluğun azalmasını kapsayan kokain etkilerinin şiddeti ve süresi ilacın nasıl alındığına bağlıdır. Enjekte ve ağızdan alınan kokain, burundan alınana göre daha hızlı ve daha güçlü üretilir. Ağızdan, sigara gibi alınan kokain sadece 10 dakika sürerken, burun yoluyla çekilen kokain 30 dakika sürebilir. Amfetamin, yorgunluğun azalması ve iştahsızlık ile birlikte uyanıklılığın ve odağın artışını sağlayan bir uyarıcıdır. Amfetamin, dikkat eksikliği bozukluğu, narkolepsi tedavisi ve iştah kontrolü için reçetelendirilerek kullanılır. Bazı amfetamin markaları Adderall, Benzedrine, Dexedrine, ve Vyvanse’dir. Fakat amfetamin de eğlenceli bir madde olarak yasadışı kullanılır. Amfetaminin metil alkol ile karıştırılan versiyonu olan metamfetamin kısmen kullanıcılar tarafından tercih edilmektedir. Çünkü o enjeksiyonla kullanılan hazır ampüller içinde bulunur (Csaky & Barnes, 1984). Meth son derece tehlikeli bir ilaçtır. Amfetamin toleransın çok yüksek bir seviyesini oluşturmaktadır. Fiziksel bağımlılık düzeyi küçük olsa da, amfetaminler çok güçlü psikolojik bağımlılığı oluşturabilirler. Uyarıcıların kullanılmaya devam edilmesi ciddi psikolojik depresyona neden olabilir. Ayrıca “cstasy” olarak bilinen uyarıcı metilendioksimetilamfetaminin(MDMA) etkileri iyi bir örnek teşkil etmektedir. MDMA, çok başarılı bir şekilde serotonin, dopamin ve norepinefrinin yeniden alımını önleyen çok güçlü bir uyarıcıdır. Bu uyarıcı o kadar etkilidir ki sürekli kullanıldığında beyinde mevcut olan nörotransmitterlerin miktarını tüketebilir. MDMA beyin sıcaklığı ayarlama mekanizmalarını etkiler. Bu nedenle yüksek dozlarda ve özellikle dans etmek gibi şiddetli fiziksel aktivite ile kombine edildiğinde vücudun çok büyük ölçüde aşırı ısınmasına neden olabilir ve kullanıcılar tamamen yanabilir ya da hipertemi ve dehidratasyondan ölebilirler.
Depresanlar İle Beyin Yavaşlar : Alkol, Barbitüratlar ve Benzodiazepinler ve Toksik İnhaler Ajanlar Nöral aktiviteyi arttırmaya çalışan uyarıcıların aksine, bir depresan bilinci yavaşlatmada rol oynar. Bir depresan CNS aktivitesini azaltan bir psikoaktif ilaçtır. Depresanlar büyük ölçüde ağrı gidermek, kalp hızını ve solunumunu düşürmek için reçeteli ilaçlar olarak kullanılır. Depresanlar genellikle talamus ve retiküler oluşum düzeyinde olan nörotransmitter asetilkolin üretimini azaltarak ve nörotransmitter GABA üretimini arttırarak bilinci değiştirir. Depresan kullanımının sonucu alt beyinden kortekse uyarıların iletilmesindeki bir azalmadır (Csaky & Barnes, 1984).
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ ve en eski olan bir ilaçtır. Düşük ve orta derecedeki dozlarda alkol ilk olarak simpatik sinir sitemindeki aktiviteyi yavaşlatarak sosyal ketlemeleri gidermede rol oynar. Yüksek dozlarda alkol koordinasyon ve denge ile çatışarak beyincik üzerine etki eder. Yüksek kan seviyelerinde baş dönmesi, bulantı ve bilinç kaybına neden olur. Daha yüksek seviyelerde alınması ise ölüme neden olabilir. Alkol kullanımı toplumlarda oldukça masraflıdır. Çünkü pek çok kişi alkolü kötüye kullanır ve içtikten sonra kararları büyük ölçüde değişebilir. Trafik kazalarının neredeyse yarısı alkol kullanımından kaynaklandığı tahmin edilmektedir ve aşırı alkol tüketimi tecavüz ve cinayette dahil olmak üzere şiddet şuçlarının çoğuna neden olur (Abbey, Ross, McDuffie, & McAuslan, 1996). Alkol kullanan insanlar sarhoş oldukları zaman saldırganlık ile reaksiyona girebilir ve normal olmayan davranışlar sergileyebilirler. Alkol kullanımı isyana, korunmasız cinsel ilişkiye ve diğer olumsuz sonuçlara yol açar. İnsanlar sarhoş olduklarında daha kendilerine odaklıdırlar ve sosyal durumun daha az farkındadırlar. Sarhoş olduğumuz zaman oluşan dikkat daralması agresif olumsuz sonuçların farkına varmamız için bizi engeller. Alkol beklentiler yoluyla saldırganlığı etkiler. Eğer alkolün bizi daha agresif hale getireceğini düşünüyorsak, içtiğimiz zaman daha agresif olma eğilimde oluruz. Barbitüratlar, uyku hapları ve ağrı kesiciler olarak reçetelendirilen yaygın depresanlardır. Marka isimleri Luminal (fenobarbital), Mebaraland, Nembutal, Seconal ve Sombulex’tir. Küçük ve orta dozlarda barbitürlar gevşeme ve uyku hali oluşturur. Fakat yüksek dozlarda olursa uyuşukluk, düşünme güçlüğü, konuşmada yavaşlama, uyku hali oluşabilir ve sonunda koma ve ölüme bile sebebiyet verebilir (Medline Plus, 2008). Toksik inhaler ajanlar sık sık depresanlar olarak istismar edilmektedir. Bu maddeler, tutkal, benzin, propan, saç spreyleri olarak kolayca bulunabilirler ve bilinçte bir değişim yaratmak için solunurlar. Nitrit ve eter de bununla ilişkili maddelerdir. İnhaleler en tehkileri eğlence maddelerinden bazılarıdır ve kullanımının devam etmesi beyinde kalıcı hasara yol açabilir.
Opioidler : Opyum, Morfin, Eroin, Kodein Opioidler, analjeziyi, yavaş nefes almayı, öforiyi ve kabızlığı üreten sindirim sisteminde ve beyinde opioid alıcı nöronlardaki aktiviteyi arttıran kimyasallardır. Onların kimyasal özyapısı endorfin ve nörotransmitterlere benzer. Doğal opioidler haşhaşlar elde edilir ve aynı zamanda sentetik olarak oluşturulabilirler.
En yaygın olarak kullanılan depresan alkoldür. Alkol dünyada en yaygın kullanılan
Opyum, haşhaşın olgunlaşmamış tohum kapsülünün kurutulmuş sularıdır. M.Ö 4000’lerde kayıtlı en eski ilaç olabilir. Kodein, opiat ailesinin zayıf bir analjezik ve daha az bağımlılık yapan üyesiyken morfin ve eroin opyum’dan elde edilen güçlü bağımlılık yapan ilaçtır. Morfin, ilk olarak 19. yüzyıl başlarında opyumdan refine edildiği zaman opyum bağımlılığı için çare olarak lanse edildi. Ama aslında onun
94
95
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ opyumdan daha bağımlı olduğunun keşfedilmesi uzun sürmedi. Eroin birkaç on yıl sonra üretildiği zaman daha güçlü olduğu düşünüldü. Fakat daha sonra eroinin morfinden daha çok bağımlılık yaptığı tespit edildi. Opioidler kan basıncı ve kalp hızının artışına sebep olarak ANS’nin simpatik bölümünü etkinleştirir. Aynı zamanda bu ilaçlar kabızlık ve diğer olumsuz yan etkilere sebep olarak parasempatik bölümü etkinleştirir. Opioid yoksunluğu belirtileri ishal, uykusuzluk, huzursuzluk, sinirlilik, kusma ve tüm ilaçlar için güçlü bir özlemdir.
Halüsinojenler : Esrar, Meskalin ve LSD Bilincin en aşırı değişiklik üreten ilaçlar halüsinojenler ve psikoaktif ilaçlardır. Halüsinojenler genellikle psikodeliller olarak bilinirler. Bu sınnıftaki ilaçlar esrar, peyote gibi doğal bitki gruplarının yanı sıra, meskalin, lsd ve fensiklidin içerir. Halüsinojenlerin kimyasal bileşimleri nörotransmitter serotonin ve epinefrine benzer. Halüsinojenler, bir ya da birden fazlasıyla algılamadaki çarpıcı değişiklikleri üretebilir. Esrar (Marihuana) en yaygın kullanılan halüsinojendir. Esrar da bir uyarıcı işlevi görür. Halüsinojenler çarpıcı zihin değiştiren etkiler üreten güçlü ilaçlar olmasına rağmen, onlar fizyolojik ve psikolojik tolerans ya da bağımlılığı üretmemektedir. Onlar bağımlılık yapmazken ve vücuda az bağımlılık oluştururken, bunların kullanımı her durumda tavsiye edilmez.
Neden Psikoaktif İlaçlar Kullanırız? İnsanlar genellikle psikoaktif ilaçları kötüye kullanırlar. Belki de şaşırtıcı olmamalı, çünkü bir çok insan eğlenceli ve keyifli olması için ilaçları kullanmayı buldu. İnsanlar ilaçların kullanılmasının çok masraflı olduğunu bilseler bile yine de onları bulabilirler. Potansiyel maliyetler soyut olup ileride meydana çıkarken, ilaçların kullanımının zevkleri şuanda oluşur. Bireysel hırslar, beklentiler ve değerler ilaç kullanımını etkilemektedir. Madde kullanımı kısmen sosyalleşmenin sonucudur. Çocuklar, arkadaşlarının onları ikna etmesi sonucu böyle maddeleri kullanmayı denerler. Bu kararlar çeşitli ilaçların faydaları ve riskleri hakkında sosyal normlara dayanmaktadır. 1991 ve 1997 yılları arasında esrar kullanımı yüzde 24’ten yüzde 39’ yükselirken, düzenli esrar kullanımındaki büyük zarar yüzde 79’dan yüzde 58’e gerilemiştir. Bu maddelerin kullanımının tümü, en azından bazı riskler ile ilişkilidir ve madde kullanımına erken başlayanlar büyük olasılıkla ileride daha da tehlikeli maddeler kullanacaklardır (Lynskey ve ark., 2003).
Maddesiz Bilinç Değiştirme Öğrenme Hedefleri : 1-
İnsanların madde kullanmadan bilinçlerini değiştirmenin yollarını gözden geçirin.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ değişmiş durumları basit ve güvenli faaliyetlerin sonucudur. Bunlar uyumak, televizyon izlemek, egzersiz yapmak gibi faaliyetlerdir.
Öneri Sayesinde Davranış Değiştirme : Hipnozun Gücü Franz Anton Mesmer (1734–1815) yaşayan tüm vücutların manyetik enerji ile dolu olduğuna inanan Avusturyalı bir doktordu. Onun pratiğinde, onlara psikolojik ve fiziksel sonuçlarının ortadan kalkacağını söylerken, hastalarının organları üzerinden mıknatıslar geçti. Hastalar genellikle trans durumuna kaydı ve uyandıkları zaman daha iyi olduklarını bildirdiler. (Hammond, 2008) Sonraki araştırmalarda Mesmer’in tekniklerinin test edilmiş etkinliklerinin onun hastalarında herhangi bir uzun süreli iyileşme bulamamasına rağmen, insanların deneyimleri ve davranışlarının öneri gücüyle değişmiş olması fikri psikolojide önemli olarak kalmıştır. Bir iskoç doktor olan James Braid, uyku için Yunanca kelimeyi esas alarak, 1843 yılında dönem hipnozunu icat etti (Callahan, 1997). Hipnoz genellikle hipnotik indüksiyon olarak bilinen bir teknik tarafından tetiklenen bilincin transa benzer bir durumudur. (Nash & Barnier, 2008) Hipnoz öneri gücüne ve bazı insanların diğerlerinden daha kolay etkilenmesine dayalı olduğundan bu insanlar daha kolay hipnotize edilir. Hilgard (1965), katılımcıların yaklaşık yüzde 15’i hipnoza karşı duyarlıyken hipnoza tamamen duyarlı olan katılımcıların yaklaşık yüzde 20 olduğunu buldu. Hipnotize durumu uygunluğun, gevşemenin, itaatin ve önerinin biraradaki kombinasyonundan kaynaklanır. (Fassler, Lynn, & Knox, 2008) Bu, hipnotize edilmiş insanların hipnoz olma konusunda numara yapmaları ya da yalan söylemeleri anlamına gelmez. Kinnunen, Zamansky ve Block (1994), hipnotize olan insanların hipnotize oldukları hakkında yalan söyleyip söylememesini test etmek için deri iletkenliği ölçer kullandılar. Onların sonuçları sözde hipnotize olanların neredeyse yüzd 90’ının onların hipnotize edildiğine inandıklarını önerdi. Hipnoz hakkında genellikle yanlış bilinen bir konu hipnotize eden kişinin hipnotize edilmiş kişileri tamamen kontrol edebilmesi ve böylelikle onlara iradelerine karşı gelecek davranışları aşılayabilmesidir. Hipnotize edilmiş insanların etkilenmeleri kolay olmasına rağmen (Jamieson & Hasegawa, 2007), farkındalıklarını yine de sürdürür, davranışlarını kontrol edebilir ve hipnotize eden kişinin tavsiyelerini reddedebilirler (Kirsch & Braffman, 2001). Aslında daha önce hipnotize edilmemiş insanlar hipnotize edilmişlere göre etkilenmeleri daha kolaydır (Orne & Evans, 1965). Diğer yaygın bir inanış ise hipnotizmacının, insanların daha önce başlarından geçen olayları unutmalarını sağlamasıdır. Hilgard ve Cooper (1965) bu soruyu araştırdı ve hipnoza müsait olan insanların hipnotize sayesinde biraz da olsa hipnoz sonrası amnezi gösterdiklerini buldular (örn; hipnoz sırasında söylenen bilgiyi nerede öğrendiklerini unutmaları), fakat bu etki güçlü ve yaygın değildir.
Her ne kadar psikoaktif ilaçların kullanımı kolay olsa da ve bilinç deneyimlerimizi değiştirse de biz uyuşturucu olmadan da bilincimizi değiştirebiliriz. Bilincin bu
Bazı hipnotizmacılar insanların unuttukları ya da bastırdıkları çocukluk anıları veya cinayet gibi olayları hatırlatmak için hipnozu denediler. Buradaki düşünce şudur
96
97
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ ki bazı anılar saklanabilir ama artık geri kazanılamaz, bu geri kazanma sürecinde hipnoz buna yardımcı olabilir. Fakat araştırmalar bunun başarısız olduğunu gösteriyor: Hipnoz edilen insanlar çocuk gibi davranarak çocukluklarını tekrar yaşamak istiyorlar ama çocukluklarında olan şeyleri tam olarak geriye çağıramıyorlar (Silverman & Retzlaff, 1986). Ayrıca, hipnotize ile sağlanan telkin, insanların yanlışlıkla yaşamadıkları anıları hatırlamaları ile sonuçlanabilir (Newman & Baumeister, 1996). Hipnoz yoluyla kazanılan delilin uydurma ve yanlış olabileceği için birçok devlet ve yargı bu nedenle ceza davalarında hipnozun kullanımını yasakladı. Hipnoz aynı zamanda sigara kullanımı, aşırı yeme isteği ve alkoliklik gibi istenmeyen davranışları değiştirmek için kullanılır. En azından bazı başarılar bildirilmiş olmasına rağmen, bu alanlardaki hipnoz etkisi tartışmalıdır. Kirsch, Montgomery ve Sapirstein (1995) terapilerin diğer formlarına hipnozu eklemenin tedaviyi daha verimli hale getirdiğini bulmuş ve Elkins ve Perfect (2008) hipnozun insanların sigarayı bırakmalarında yardımcı olduğunu bildirmiştir. Hipnoz aynı zamanda travma sonrası stres bozukluğu (Cardena, 2000; Montrgomery, David, Winkel, Silverstein, & Bovbjerg, 2002) gibi anksiyete bozukluğu yaşayan insanların iyileşmelerinde ve ağrıyı azaltmada etkilidir.
Bilinç Değişmesi İçin Duyum Azalması : Duyusal Yoksunluk
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
BÜYÜME VE GELİŞME Gelişim hem genetik yatkınlıklar (doğal), hem de çevresel etkiler (yetiştirme) tarafından yönlendirilen insan yaşamı boyunca meydana gelen sosyal değişimler, fizyolojik, davranışsal ve bilişsel anlamına gelir. Gelişme evresinin her evresi eşsiz fiziksel, bilişsel ve duygusal değişikliklere sahiptir. Psikolog ve psikanalist Erik Erikson, hayat boyu tecrübe edindiğimiz değişiklikler hakkındaki düşünce için yararlı bir klavuz sağlayan yaşam boyu gelişim modelini önerdi. Erikson yaşamın her evresinin eşsiz bir meydan okumaya sahip olduğuna inanıyordu ve Erikson’a göre başarılı gelişim, olumlu bir şekilde yaşam evrelerinin her birinin hedeflerini ve taleplerini çözmesini ve ilgilenmesini gerektiri
Gebe Kalma ve Doğum Öncesi Gelişim Öğrenme Hedefleri : 1-
Doğum öncesi (Prenatal) gelişimin evrelarını gözden geçirin.
2- Gelişmekte olan embriyo ve fetüsün teratojenlerin varlığı ile nasıl zarar görebildiğini ve bir annenin riskini azaltmak için neler yapabildiğini açıklayın.
Duyusal yoksunluk, bilinçte meydana gelen değişmelerin olasılığı ile beş duyunun biri ya da daha fazlasını etkileyen uyaranların kasıtlı azaltılmasıdır. Duyusal yoksunluk bilinçteki keyifli değişiklikleri üretmek için fiziksel ve ruhsal sağlık programlarında gevşeme ya da meditasyon amacı ile kullanılır. Fakat yoksunluk uzatılmışsa, tatsız olabilir ve işkence aracı olarak kullanılabilir. Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü nörofizyologlarından olan John Lilly 1954’te duyusal yoksunluk tankını geliştirdi. Bu tank insan vücudu ile aynı sıcaklıkta olan su ile doldurulur ve vücut batmadan yüzsün diye tuzlar suya eklenir. Böylece ağırlık hissi azalır. Tank karanlık ve ses yalıtımlıdır ve kişinin koklama duyusu klor gibi suyun içindeki kimyasalların kullanımı sayesinde bloke edilir. Duyusal yoksunluk tankı tedavi ve rahatlama için kullanılır. Duyusal yoksunluğun kısa oturumları nispeten hem zihinsel hem de fiziksel olarak rahatlatıcı olmasına rağmen, uzun süreli duygusal yoksunluk, kafa karışıklığı ve halüsinasyonlar dahil olmak üzere algı bozukluklarına da yol açabilir (Yuksel, Kisa, Avdemin, & Goka, 2004). Bu nedenden dolayı duyusal yoksunluk bazen bir işkence aracı olarak kullanılır (Benjamin, 2006).
Annedeki yumurta babadaki sperm tarafından döllendiği zaman gebelik meydana gelir. Annenin iki yumurtalığının içinde saklanan yumurta ya da yumurta hücresi olgunlaştığı ve dölyatağı borusu içine salındığı zaman, yumurtlama ile insanlarda gebelik süreci başlar. Yumurtlama, kadının adet döngüsü yarılandığında başlar ve hormonların karmaşık bir kombinasyonunun salınımı ile desteklenir.
Meditasyon Meditasyon bireyin belirli bir cisim üzerinde odaklandığı bir tekniktir. Çeşitli Doğu dinlerin takipçileri (Hinduizm, Budizm, Taoizm), daha yüksek bir manevi duruma ulaşmak için meditasyonu kullanırlar. Bir çok meditasyon tekniği çok basittir. Sadece gözleriniz kapalı rahat bir şekilde oturup derin bir nefes alarak meditasyon yapabilirsiniz.
Bir kaç saat içinde, yumurtadan 23 kromozomun yarısı ve spermden 23 kromozomun yarısı, döllenmiş yumurtayı oluşturarak birlikte kaynaşır. Döllenmiş yumurta rahime doğru dölyatağı borusu aşağısına gitmeye devam eder. Rahim, kadının vücudunda sadece yaklaşık 4 santim uzakta olmasına rağmen, bu yine de bir mikroskobik organizma için önemli bir yolculuktur ve döllenmiş yumurtaların yarısından daha azı yaşamın bu erken evrelerinin dışında hayatta kalır. Yolculuk tamamlandığında döllenmiş yumurta hala canlı ise, rahim duvarına tutunacaktır. Fakat değilse,
98
99
Kadın yumurta olgunlaşmasındaki 1 ya da 2 gün içinde cinsel ilişkiye girmişse, adamın boşalmasıyla bıraktığı 500 milyon spermden biri yumurtayı dölleyebilir. Bir kaç spermin uzun yolculuk yapması mümkün olmasına rağmen, güçlü yüzücülerin bazıları yumurtada toplanmayı başarır. Sperm dölyatağı borusundaki yumurtaya ulaşırken, onlar yumurtanın dışındaki jöle gibi olan koruyucu kaplamaya hücum eden enzimleri serbest bırakır. Milyonlarca spermden biri yumurtanın kaplamasına girer girmez, yumurta hem diğer tüm meydan okuyanların girmesini engelleyerek hem de aynı zamanda başarılı tek bir spermi içine çekerek anında yanıt verir.
Döllenmiş Yumurta (Zigot)
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ kadının adet akışından dışarıya atılacaktır. Bu süre boyunca, döllenmiş yumurtadaki hücreler bölünmeye devam eder : Orjinal iki hücre dörde, dört hücre sekize bölünür ve böylece binlerce hücre oluşur. Kısa sürede hücrelerin her biri ayrı bir işlev alarak ayrılmaya başlar. Bu erken ayrım, gelişmekte olan insanı oluşturmaya başlayacak döllenmiş yumurtanın iç kısmındaki hücreler ve gebelik boyunca yeni bir yaşam için destek sağlayacak koruyucu ortamı oluşturacak dış kısımdaki hücreler arasındadır.
Embriyo (Başlangıç Evresi) Zigot bir kez rahim duvarına bağlanır ve o embriyo olarak bilinir. Gelecek 6 hafta boyunca sürecek olan embriyo evresi boyunca önemli iç ve dış organların her biri sadece bir kaç hücre ile mikroskobik düzeyde başlayarak oluşturulur. Embriyo’nun görünümündeki değişiklikler bu noktadan doğuma kadar hızla devam edecektir. Embriyonik hücrelerin iç tabakası embriyonun kendisini oluşturmasıyla meşgul iken, dış tabaka çevreleyen korucuyu bir ortamını oluşturur. Onun çevresi 3 ana yapıdan oluşur : Birincisi embriyo’yu doğuma kadar yaşatacak sıvı ile dolu hazne olan amniyon kesesidir. Ayrıca amniyon kesesi dış basınca karşı ve sıcaklık düzenleyici olarak bir yastık gibi davranır. İkincisi aynı anda zararlı malzemeyi filtrelerken embriyo ve anne arasındaki besin alışverişini sağlayan bir organ olan plasentadır. Bu filtreleme sadece filtreden geçmesi mümkün olan malzemeyi paylaşmasına izin vererek, fetusun kanından annenin kanını ayıran ince bir zar yoluyla gerçekleşir. Sonuncusu ise embriyoyu doğrudan plasentaya bağlayan ve fetusun tüm malzemelerini geçiren göbek kordonudur. Böylece plasenta ve göbek kordonu aksi durumda bir tehdit olabilen annenin sistemindeki birçok yabancı ajanlardan fetusu korur.
Fetus Gebelikten sonra 9. haftanın başlamasıyla embriyo bir fetus haline gelir. Fetal evrenin belirleyici özelliği büyür. Büyüyen organizmanın tüm önemli yönleri embriyonik evrede oluşmuştur ve şimdi fetus aşağı yukarı altı aylıktır. Bu tamamen büyüme atağıdır. Fetus, hareket etme, uyuma, yutma ve nefes almanın erken formları da dahil olmak üzere bir insanın özelliklerinin pek çoğunu almaya başlar. Fetus, tatları ayırt etme ve seslere cevap verme haline gelerek duyularını geliştirmeye başlar. Araştırmalar fetusun bile bazı ilk tercihleri geliştirdiğini bulmuştur. Bir yeni doğan annesinin sesin tercih etmektedir ve hamilelik boyunca annenin yediği gıdaların bazılarını bile tercih edebilir. Hamileliğin 3. ayı sonunda cinsel organlar görünebilir.
Çevre Korunmasız Fetus’u Nasıl Etkileyebilir? Doğum öncesi gelişim karmaşık bir süreçtir ve her zaman planlandığı gibi gitmeyebilir. Gebeliklerin yaklaşık yüzde 45’i genellikle anne hiç farkında olmadan düşükle sonuçlanır (Moore & Persaud, 1993). Amniyon kesesi ve plasenta embriyoyu korumak için tasarlanmış olsa da, tratojenler olarak bilinen fetusa zarar verebilecek 100
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ maddeler yine de sorunlara neden olabilir. Teratojenler hava kirliliği ve radyasyon gibi genel çevre faktörlerini ve aynı zamanda annenin kullandığı sigara, alkol ve ilaçları da içerir. Teratojenler daima fetusa zarar vermez. Fakat daha uzun süreler için büyük miktarlarda ortaya çıktıkları zaman ve daha duyarlı dönemlerinde fetusun en hızlı şekilde büyüdüğü zaman onların bunu yapma olasılığı daha fazladır. Fetal organların çoğu için en hassas dönem gebelikteki en erken dönemdir. Annenin yediği zararlı maddeler çocuğa zarar verebilir. Örneğin ; sigara içmek hem anne hem de çocuk için kan oksijenini azaltır ve doğacak olan fetusun ciddi şekilde düşük kiloda doğmasına neden olabilir. Başka ciddi bir tehdit fetal alkol sendromu (FAS)’dur. Bu annenin alkol içmesiyle oluşan bir durumdur. Bu, uzuv ve yüz anormallikleri, genital anormallikler, zeka geriliği gibi çok sayıda zararlı gelişim etkilerine yol açabilir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yaklaşık her 500 bebekten biri fetal alkol sendromu ile doğar ve bugünkü dünyada geriliği önde gelen nedenlerden biri olarak kabul edilir (Niccols, 1994). Hamile bir kadın için alkol tüketiminin güvenli seviyesinin olmadığı bilindiği için ABD Hastalık Kontrol ve Önleme merkezleri hamile bir kadının alkol içmemesi gerektiğini belirtir. Bu nedenle bebek bekleyen anneler için en iyi yaklaşım alkol kullanmamalarıdır. Annenin uyuşturucu kullanması da doğmamış çocukların karşılaştığı en büyük risk faktörü olarak kabul edilir. Annenin yaşadığı çevrenin de bebek gelişimi üzerinde önemli bir etkisi vardır (Duncan & Brooks-Gunn, 2000; Haber & Toro, 2004). Evsizlik veya yoksulluk içine doğmuş çocukların, yetersiz beslenen, aile içinde şiddet, stres ve diğer psikolojik sorunlara maruz kalan, sigara, alkol ve uuyuşturucu gibi kötü maddeler kullanan annelere sahip olmaları olasıdır. Ayrıca yoksulluk içine doğmuş çocukların teratojenlere maruz kalma olasılığı daha yüksektir. Yoksulluğun etkisi, sağlıklı çocuk gelişimi için önemli sorunları yaratarak diğer sorunları da beraberinde getirebilir (Evans & English, 2002; Gunnar & Quevedo, 2007). Anneler normalde embriyo ve fetusun sağlığını belirlemek için hamileliğin ilk aylarında genetik ve kan testleri alırlar. Onlar sonogram, ultrason, amniyosentez ve diğer testleri olurlar. Taramalar, nöral tüp defektleri, kromozom anormallikleri, genetik hastalıklar ve diğer potansiyel olarak tehlikeli koşullar da dahil olmak üzere potansiyel doğum kusurlarını tespit eder. Doğum öncesi problemlerin erken tanısı, fetusun sağlığını geliştirmek için tıbbı tedaviye olanak sağlayabilir.
Bebeklik ve Çocukluk : Keşfetme ve Öğrenme Öğrenme Hedefleri : 1- Yeni doğan bebeklerin sahip olduğu yetenekleri ve aktif olarak çevreleriyle nasıl etkileşime geçtiklerini açıklayın. 2- Bilişsel gelişimin Piaget modelindeki evrelerini listeleyin ve her evresindeki hakim olan kavramları açıklayın. 101
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ 3- Bilişsel gelişimin Piaget teorisini eleştirin ve tamamlayan diğer teorileri anlatıp detaylı bilgiler verin. 4- Bebeklikte ve çocukluk döneminde oluşan toplumsal gelişmenin önemli süreçlerini özetleyin. Herşey iyiye giderse, bir bebek hamileliğin 38. haftası civarında doğar. Fetus en azından kısmen kendi doğumu için sorumludur. Çünkü kimyasallar, gelişmekte olan fetus beyni tarafından doğumun ritmik kasılmalarını başlatmak için annenin rahim kaslarını tektikleyerek serbest bırakılmıştır. Kasılmalar, başlangıçta yaklaşık 15 dakikalık aralıklarla meydana gelir ama zamanla artar. Kasılmalar 2-3 dakika aralıklarla olmaya başladığı zaman, anneden bebeği dışarıya itmesi ve doğuma yardımcı olması istenir.
Bebeğin Birçok Davranışının Sağlam Olması Yeni doğanlar zaten yaşıyorken yeni dünyayla karşı karşıya gelmek için hazırlanır. Bebekler reflekslerin bir çeşidi ile donatılmıştır. Reflekslere ek olarak, yeni doğanların tercihleri vardır. Onlar dört aya kadar tuzlu ögelere açıkken, ilk başta tatlı yiyecekleri yemeği severler (Beauchamp, Cowart, Menellia, & Marsh, 1994; Blass & Smith, 1992). Yeni doğanlar da annelerinin kokularını tercih ederler. Sadece altı günlük bir bebeğin, başka bir bebeğin annesinin meme pedinden kendi annesinin meme pedine doğru dönmesi önemli ölçüde daha yüksektir. (Porter, Makin, Davis, & Christensen, 1992) ve bir yeni doğan kendi annesinin yüzünü tercih eder. (Bushnell, Sai, & Mullin, 1989) Bebeklerin bazı faaliyetleri yapmada hazır doğmuş olmalarına rağmen, onlar da kendi davranışları ile kendi gelişimlerine katkıda bulunurlar. Ebeveynler, çocukların faaliyetlerinin ve deneyimlerinin bir çeşidini sağlayarak bu süreçte yardımcı olurlar.
Çocukluk Dönemi Boyunca Bilişsel Gelişim Çocukluk değişikliklerin hızlıca oluştuğu bir zamandır. Çocuk fiziksel olarak büyür ve bilişsel yetenekleri de gelişir. Bu süre zarfında çocuk aktif olarak çevreyi işlemeyi ve kontrol etmeyi öğrenir. Erikson’a göre, çocukların çocukluk çağında aşması gerektiği güçlükler girişim, yetki ve bağımsızlık gelişimi ile ilgilidir. Çocuklar dünyayı keşfetmek, kendine güvenen bireyler olmak ve bulundukları ortamda kendi önünü açmak için öğrenmeye ihtiyaç duyarlar. Bu beceriler bir gecede gelmez. Çocukluk dönemi boyunca nörolojik değişiklikler çocuklara belli yaşlarda bazı şeyleri yapma yeteneğini sağlar. Bu gerçek İsviçreli psikolog Jean Piaget’in çığır açan çalışmaları ile belirgin hale geldi. 1920’ler boyunca Piaget, çocukların yapabildiği mantıksal düşüncenin türlerini belirlemek amacıyla çocuklara zeka testleri uyguladı. Piaget çocukların verdiği yanlış cevapların, çocukların gelişim evresine özgü düşünmenin bellirli yollarını temsil etmesinden ziyade karanlıktaki saf görüntüler olmadığına inandı.
102
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Tıpkı çocukların oturmayı öğrenmeden önce yuvarlanmayı, yürümeyi öğrenmeden önce emeklemeyi öğrenmeleri gibi, Piaget, çocukların gelişimsel bir tarzında onların kendi bilişsel yeteneğini elde ettiğine inandı. Bu görüşler, bilişsel gelişimin Piaget’in evre modeline yol açtı. Piaget, çocukların sadece basit olarak öğrenmeleri değil, aynı zamanda aktif olarak kendi dünyalarının anlamını kavramayı denemelerini de savundu. Ayrıca Piaget, çocukların yeni şeylerle karşılaştığı zaman, mevcut şemalar ile yeni bilgileri bağdaştırma girişiminde bulunduklarını düşündü. Çocuklar bunu yaparken asimilasyon ve akomodasyon olarak adlandırdığı iki ayrı metodu kullandıklarına inanıyordu. Çocuklar asimilasyon sağladığı zaman onlar zaten yeni bilgileri anlamak için gelişen şemaları kullanırlar. Bir çocuk atlar için bir şema öğrenmişse, onlar hayvanat bahçesinde gördükleri çizgili hayvanı zebradan ziyade bir at olarak çağırabilirler. Bu durumda çocuklar, mevcut şemayı yeni bilgilere uydururlar ve mevcut bilgilerle yeni bilgileri tanımlarlar. Diğer yandan akomodasyon yeni bilgileri öğrenmeyi ve böylece şemayı değiştirmeyi içerir. Bir anne çocuğuna “Hayır o bir at değil, o bir zebra” derse, çocuk yeni uyaranlara uygun olması için dört ayaklı hayvanların farklı türlerini öğrenerek şemaya adapte olur. Bilişsel gelişimi anlamak için Piaget’in en önemli katkısı ve onun teorisinin temel yönü gelişimin eşsiz ve farklı evrelerde ortaya çıktığı fikriydi. Piaget için ilk gelişim evresi sensorimotor (duyusal motor) evresiydi. Doğumla başlayan ve iki yaş civarına kadar süren bilişsel evredir. Bu bebeklerin çevrelerindeki nesnelerle olan doğrudan fiziksel etkileşimleri ile tanımlanır. Bu evre boyunca bebekler, birincil duyularını kullanarak ilk şemaları oluştururlar. İkinci evre işlemsellik öncesi evreydi. İkiden yedi yaşa kadar süren evredir. Çocuklar, dil ve zihinsel imgeler yoluyla dünyayı açıklama yeteneği kazanırlar. Onlar da diğer insanların bakış açılarından dünyayı görmeye başlar. Üçüncü evre somut işlemsel evreydi. Yedi yaşından onbir yaşına kadar süren evredir. Çocuklar bu evrede mantıklı düşünmeyi başarabilirler. Onlar sadece hayal edilen nesneler üzerinde işlemleri gerçekleştirebilirler. Sonuncusu ise formel işlemsel evreydi. Onbir yaşından yetişkinliğe kadar devam eden evredir. Ergenler bu evrede soyut kavramlar hakkında akıl edebilir, sistematik olarak düşünebilir ve etik ve bilimsel akıl yürütmeyi anlayabilir.
Çocukluk Dönemi Boyunca Sosyal Gelişim Bu çocukların etkileşime girmesi ve ortamlarını anlaması için öğrendikleri bilişsel yetenekteki dikkat çekici artışları bitirir. Fakat bu bilişsel beceriler çocukluk çağında ortaya çıkan değişikliklerin sadece bir parçasıdır. Çocukların kendi ortamlarında diğer insanlarla bağlantılarını oluşturma, tahmin etme ve anlama gibi sosyal becerilerinin gelişmesi önemlidir.
103
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Kendini Bilmek : Benlik Kavramının Gelişmesi Bir çocuğun sosyal gelişimindeki önemli noktalarından biri kendi varlığını öğrenmesidir. Bu özfarkındalık bilinç olarak bilinir ve bilincin içeriği de benlik kavramı olarak bilinir. Benlik kavramı bizim hakkımızda bilgiyi içeren bir bilgi gösterimi veya şemasıdır. Şempanze, orangutan ve belki penguenler gibi bazı hayvanların en azından ilkel bir duygusu vardır (Boysen & Himes, 1999). Bir çalışmada araştırmacılar anestezi uygulanan şempanzelerin alınlarını kırmızı bir noktayla boyadılar ve daha sonra her hayvanı aynalı bir kafese koydular. Şempanzeler uyandığı ve aynaya baktığı zaman yüzlerindeki noktaya dokundular. Bu eylemler şempanzelerin diğer hayvanlara değil kendilerine baktıklarını anladığını düşündürdü ve böylece onların bir birey olarak var olduğunu farkedebildiklerini varsayabiliriz. Diğer yandan, kedi, köpek, maymun gibi diğer bir çok hayvan asla aynada kendilerinin olduğunu farketmezler. Benzer şekilde alınları boyalı bebekler şempanzelerin yaptığı gibi aynada kendilerini tanırlar ve yaklaşık 18 aylık bir bebek bunu yapar (Povinelli, Landau, & Perilloux, 1996). Çocukların kendileri hakkındaki bilgileri çocuk büyüdükçe gelişmeye devam eder. 2 yaşında bir bebeğin cinsiyeti, kız ya da erkek olarak tanınır hale gelir. 4 yaşında bir çocuğun kişisel tanıtımının saç rengi ya da sahip oldukları gibi fiziksel özelliklere dayalı olması muhtemeldir ve yaklaşık 6 yaşında bir çocuk temel duyguları ve özelliklerin kavramlarını anlayabilme kabiliyetine sahiptir. Kısa bir süre sonra çocuklar ilkokula giderler ve diğer çocuklar ile karşılaştırmalar yapmaya başlarlar. Örneğin; Bir çocuk diğer bir çocuktan daha hızlı olarak kendini tarif edebilir fakat başka bir çocuktan daha yavaş tarif edebilir (Moretti & Higgins, 1990). Erikson’a göre, bu sürecin önemli bir bileşeni yetkinlik ve özerkliğin gelişimidir. Ve çocuklar giderek sosyal ortamlarda farkındalıklarını gösterirler.
Başarılı bir şekilde diğerleriyle ilişki kurma : Bağlılık Bir çocuğun en önemli davranışlarından biri başkaları tarafından nasıl kabul edildiğini öğrenmek zorunda olmasıdır. Bizim yakın hissettiklerimizle geliştirdiğimiz duygusal bağlar ve özellikle bir anne ya da birincil bir bakıcı ile bebeğin geliştirdiği bağlar bağlılık olarak adlandırılır (Cassidy & Shaver, 1999). 1930’ların sonuna kadar, psikologlar, yetimhane gibi kurumlar içinde yetiştirilmiş ve iyi fiziksel bakım görüp doğru beslenmiş çocukların, onların bakıcılarıyla çok az etkileşimleri olsa da normal olarak gelişeceğine inanmışlardı. Fakat gelişimsel psikolog John Bowlby ve diğerleri tarafından yapılan çalışmalar normal olarak gelişmediğini gösterdi. Onlar genellikle hastalıklı, duygusal olarak yavaş ve mativasyonsuzdu. Bu gözlemler, normal bir bebek gelişiminin bir bakıcı ile başarılı bağlılık gerektiğini açıklığa kavuşturmasına yardım etti.
104
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Klasik bir çalışmada, bağlılığın önemini gösteren Wisconsin üniversitesi psikologları Harry ve Margaret, biyolojik annelerinden ayrılan genç maymunların tepkilerini inceledi. Kafeslerine iki temsili anne koyuldu. Birinci anne yuvarlak ahşam bir kafadan oluşuyordu ve bebek maymundan bir şişe süt içebildi. İkinci anne ısıtılmalı havlu kumaş battaniyeye sarılmış şekildeki bir süngerdi. Harlows, bebek maymunların yemek için telden yapılmış annelerine gitmelerine rağmen, onlar büyük çoğunlukla hiç bir gıda sağlamayan sadece konfor sağlayan sıcak kumaştan yapılmış anneleriyle zaman geçirmeyi tercih ettiler (Harlow, 1958).
Ergenlik : Bağımsızlık ve Kimlik Geliştirme Öğrenme Hedefleri : 1- Ergenlik dönemi boyunca kızlar ve erkekler için meydana gelen fiziksel ve bilişsel değişiklikleri özetleyin. 2-
Ergenlerin kendi kimlikleri ve ahlaklarının algısının nasıl geliştiğini açıklayın.
Ergenlik, ergenliğin başlangıcı ve yetişkinliğin başlangıcı arasındaki yıllar olarak tanımlanır. Geçmişte insanların 20 yaşında ya da daha genç evlenme olasılığı olduğu zaman bu süre sadece on yıl ya da daha az sürmüş olabilir. Bugünkü çocuklar daha yavaş olgunlaşıyor, ilerleyen yaşlarda evlerinden ayrılıyor ve aileleriyle olan bağlarını uzun süre koruyorlar. Örneğin; Bir çocuk üniversiteye gittiği zaman hala ailesinden maddi destek alabiliyor ve haftasonları eve gelebiliyor. Böylece ergenlik ve yetişkinlik arasındaki bu dönem en geç 20’li yaşlara kadar sürebilir. Aslında ergenliğin bu dönemine dikkat etmek gerekir. Ergenlik dönemi boyunca bir çocuğun bilişsel, fiziksel ve duygusal büyümesi devam eder. Vücut hızla gelişir, cinsel ve üreme organları tamamen işlevsel hale gelir. Aynı zamanda, ergenler akıl yürütmenin daha gelişmiş modellerini ve güçlü duygularını geliştirirken, onlar ebeveynleri dışındaki kişilerle önemli bağlarını geliştirerek kendi kimliklerini oluşturmak için çabalarlar. Özellikle yeni bir bağımsızlık oluşturmaya ihtiyaç duyulan batı toplumlarında kritik önem taşımaktadır (Baumeister & Tice, 1986; Twenge, 2006). Bu dönemde birçok çocuk yeni duygular içerdiğinden, yeni sosyal ilişkileri geliştirmeye ihtiyaç duyduğundan, sorumluluk ve bağımsızlık duygusunun artmasından dolayı stresli olabilir. Ergenlik, birçok çocuk için stresli zaman olmasına rağmen, onların çoğu başarılı bir şekilde bu sıkıntıyı ve güçlükleri atlatırlar. Örneğin; Ergenlerin çoğu lise mezuniyetinden önce alkol içmeyi denerler. Birçoğu en az bir kez sarhoş olmasına rağmen, gençlerin birazı bu uzun süreli alkol sorununu geliştirip, kişisel veya okuldaki ilişkilerini olumsuz etkilese de alkol içmeye devam edecektir. Benzer şekilde pek çok genç ergenlik döneminde kanunları çiğner. Bu gerçekler, alkol veya uyuşturucu kullanmanı iyi bir fikir olduğu anlamına gelmez. Eğlence ilaçlarının kullanımı önemli olumsuz sonuçlara yol açabilir ve bu sorunların olasılığı erken yaşta uyuşturucu kullanmaya başlayan genç yetişkinler için önemli ölçüde fazladır.
105
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Ergenlik Döneminde Fiziksel Değişiklikler
Ergenlikte Bilişsel Gelişim
Ergenlik dönemi, cinsel olgunlukla sonuçlanarak, hormonal değişikliklerin vücutta hızlı fiziksel değişikliklere neden olan gelişimsel bir periyod olan ergenlik başlangıcı ile başlar. Bu zamanlama kültürler arasında bir dereceye kadar farklılık gösterse de, ergenliğe ulaşmak için ortalama yaş aralığı, kızlarda 9 ile 14 yaş arası, erkeklerde ise 10 ile 17 yaş arasındadır (Marshall & Tanner, 1986).
En hızlı bilişsel değişiklikler çocukluk dönemlerinde ortaya çıksa da, beyin ergenlik boyunca hatta 20’li yaşların içinde bile gelişmeye devam eder (Weinberger, Elvevåg, & Giedd, 2005). Ergenlik dönemi boyunca beyin yeni sinirsel bağlantıları oluşturmaya devam etmektedir. Aynı zamanda kullanılmayan nöronlar ve bağlantıları devre dışı bırakır (Blakemore, 2008). Gençler olgunlaştıkça, akıl yürütme, planlama ve problem çözmeden sorumlu beyin bölgesi olan prefrontal kortex de gelişmeye devam eder (Goldberg, 2001). Ayrıca aksonlar ve nöronların etrafında oluşan ve beynin farklı bölgeleri arasındaki hız iletimine yardımcı olan yağ dokusu (miyelin)’da büyümeye devam eder (Rapoport ve ark., 1999).
Ergenlik, erkeklerde hipofiz bezi erkek cinsiyet hormonu testosteronun üretimini stimule etmeye başladığı zaman, kadınlarda da kadın cinsiyet östrojen ve progesteron hormonlarının üretimini stimule etmeye başladığı zaman başlar. Bu cinsiyet hormonlarının salınımı, üreme ile ilgilenen cinsel organlar olan başlıca cinsiyet özelliklerinin gelişimini tetikler. Bu değişiklikler erkeklerde penisin ve testislerin, kızlarda ise yumurtalıkların, rahimin ve vajinanın gelişimini kapsar. Buna ek olarak, erkeklerde gelişmiş adem elması, daha kalın bir ses, genital bölgede ve vücudun bazı bölgelerinde kıllanma, sakal ve kızlarda kalçaların genişlemesi, gögüslerin büyümesi ve yine vücudun bazı bölgelerinde kıllanmalar gibi ikincil cinsiyet özellikleri de gelişir. Göğüslerin büyümesi genellikle kızlarda ergenliğin ilk belirtisidir ve ortalama 10 ile 12 yaş arasında ortaya çıkar (Marshall & Tanner, 1986). Erkeklerde genellikle 14 ile 16 yaş arasında sakallar büyümeye başlar ve hem erkekler hem kızlar bu yaş aralığında hızlı bir büyüme atağı yaşarlar. Kızlar için büyüme atağı genellikle erkeklerden daha erken gerçekleşir. Kızlar için ergenlikte başlıca dönüm noktası, genellikle 12 ile 13 yaşlarında meydana gelen ilk adet kanaması olan regl’dir (Anderson, Dannal, & Must, 2003). Regl yaşı esasen değişir ve beslenme ve yaşam tarzının yanı sıra genetiğe göre belli olur. Çok zayıf olan, yorucu spor faaliyetleriyle meşgul olan ve yetersiz beslenen kızlarda genellikle regl daha sonra başlayabilir. Adet kanamaları başladıktan sonra bile, vücut yağ damlaları seviyelerinin kritik düzeyin altında olan kızların bu regl süreçleri durabilir. Ergenlik için olayların sırası meydana geldiği yaştan daha çok tahmin edilebilir. Bazı kızların 10 yaşında kasıklarında tüylenmeler başlayabilir fakat 15 yaşında kadar regl olmayabilirler. Erkeklerde ergenliğin ilk başlangıcından sonra 10 yıla kadar yüzlerinde tüylenmeler görünmeyebilir. Hem erkeklerde hem de kızlarda ergenlik zamanlaması önemli psikolojik sonuçlar doğurabilir. Daha önce olgunlaşan erkekler bazı sosyal avantajlar elde eder. Çünkü onların boyları uzundur ve güçlüdürler. Bu nedenle genellikle daha popülerdirler (Lynne, Graber, Nichols, Brooks-Gunn, & Botvin, 2007). Aynı zamanda, bunula birlikte erken olgunlaşan erkekler suç işlemek için daha büyük risk altındadırlar ve antisosyal davranışlarda bulunmaları akranlarına göre daha olasıdır. Erken olgunlaşan kızlarda, özellikle cinsel tacize uğrarlarsa ya da onlarla alay edilirse, olgunluk gerginliği bulunabilir (Mendle, Turkheimer, & Emery, 2007; Pescovitz & Walvoord, 2007). Erken olgunlaşan kızlar aynı zamanda duygusal sorunlar yaşarlar.
106
Ergenler genellikle düşüncesizce hareket ediyor gibi görünürler ve bu kısmen olabilir. Çünkü prefrontal korteksin gelişimi genel olarak limbik sistemin de dahil olduğu beynin duygusal parçalarının gelişiminden daha yavaştır (Blakemore, 2008). Ayrıca ergenlik ile ilişkili hormonal dalgalanma güçlü duyguları oluşturabilir ve dürtüsel davranışlara yol açabilir. Ergenlerin, sigara ve uyuşturucu kullanmak, tehlikeli araba kullanmak, korunmasız cinsel ilişki gibi riskli ve kötü davranışlarda bulunabileceği öne sürülmüştür. Çünkü onlar henüz dürtüsel davranışlarını frenlemek ya da tamamen rasyonel kararlar almak için tam olarak zihinsel yeteneğe sahip değiller (Steinberg, 2007). Ergenlik dönemi boyunca elde edilen yeni bilişsel yetenekler benmerkezciliğin yeni duygularına sebebiyet verebilir. Gençlerin genellikle herkesin sürekli onları izlediğini hissettiği hayali seyirciyi oluşturarak son derece bilinçli olması muhtemeldir (Goossens, Beyers, Emmen, & van Aken, 2002). Gençler kendileri hakkında çok fazla düşündükleri için yanlışlıkla diğerlerinin de onlar hakkında düşünmesi gerektiğine inanırlar (Rycek, Stuhr, McDermott, Benker, & Swartz, 1998).
Ergenlikte Sosyal Gelişim Ergenlik boyunca meydana gelen en önemli değişikliklerden bazıları benlik kavramının ve yeni bağlılıkların daha da geliştirilmesini kapsar. Küçük çocuklar ailelerine çok güçlü bir bağla bağlı olsalar da, ergenlerin en önemli bağlılıkları giderek ailelerinden uzaklaşıp yaşıtlarıyla oluşturdukları bağlılıktır (Harris, 1998). Sonuç olarak ebeveynlerin etkisi bu aşamada azalır. Erikson’a göre, ergenin başlıca sosyal görevi benzersiz bir kimlik arayışıdır. Kimlik arayışında ergen, negatif veya istenmeyen kimlikleri üstlenerek ya da her şey yolunda gitmiyorsa tamamen kimlik arayışından vazgeçerek kimlikleri arasında seçim yapmada ve dengelemede görev karışıklılığı yaşayabilir. Kimlik gelişimi değerlendirilmesi için bir yaklaşım James Marcia tarafından ileri sürülmüştür. Onun yaklaşımında ergenler kendilerini keşfetmek ile ilgili sorular sorarlar ve meslek, siyaset, din, cinsel davranış ile ilgili konulara kendilerini adarlar.
107
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Çalışmalar, gençlerin Marcia’nın aşamalarından nasıl geçerek bunu nasıl gösterdiğini değerlendirdi. Gençlerin çoğu sonunda istikrarlı bir kimlik geliştirmeyi başarsalar da, bunu yapmak her zaman kolay değildir ve yapılabilecek bir çok yol vardır. Bazı gençler, belki daha umut verici başka olanakları aramak pahasına, sadece ebeveynlerinin onlara sundukları inançları ve rolü benimseyebilirler. Diğer gençler sonunda birini seçmeden önce, farklı olası kimlikler üzerinde yıllarını harcayabilirler.
harcarız. Erik Erikson’un yaşam zorluklarının ikisi ile karşılaşarak, çocuğumuzun topluma yaptığı en önemli katkılar bu dönemdedir. Biz uzun vadeli ilişki olan sıkı bir sevgiyi almayı ve vermeyi öğreniriz ve genellikle ebeveynler olarak, gelecek nesilin gelişimine rehberlik ederiz.
Onların kimlik geliştirme sürecindeki çalışmalarına yardımcı olmak için, gençler farklı sosyal ortamlarda farklı kimlikler arasından en iyisini deneyebilirler. Onlar akranlarıyla oldukları zaman evdeki tek kimliklerini ve kişiliğinin farklı bir türünü muhafaza edebilirler. Sonunda çoğu genç farklı olasılıkları tek bir benlik kavramı ve kimliğinin rahat bir duygusu içinde bütünleştirebilir.
Diğer aşamalar ile karşılaştırıldığında, erken ve orta yetişkinlik dönemlerinde ortaya çıkan fiziksel ve bilişsel değişiklikler daha az dramatiktir. Bireyler 30’lu ve 40’lı yaşları geçtiklerinde kas zorlanmalarından kendilerini kurtarmaları daha uzun olur ve duyusal yetenekleri biraz daha azalmış hale gelebilir. Görme keskinliği biraz azalır ve 30’lu ve 40’lı yaşların sonlarında birçok kişi gözlerinin bozulduğunu ve gözlüğe ihtiyaç duyduklarını fark etmeye başlarlar. 30’lu ve 40’lı yaşlardaki yetişkinler iç kulaktaki kıl hücrelerinin (cilia) zarar görmesi sebebiyle bazı işitme kayıplarını yaşamaya başlarlar (Lacher-Fougëre & Demany, 2005) ve bu birçok kişide yüksek kan basıncı ve yüksek kolesterol gibi ilk başta görülen bazı hastalıkların başladığı dönem olan yetişkinlik dönemi boyuncadır (Shelton, 2006). Fiziksel yeteneklerdeki değişikliklere karşılık gelen bizim bilişsel ve duyusal yeteneklerimizde de bazı dramatik olmayan düşüşler görünür.
Gençler için akran grubu benlik kavramı hakkında değerli bilgiler sağlar. Ergen yaşamın önemli bir parçası olan dostluk grupları, genç yetişkinin farklı kimlikleri denemesine izin verir ve bu gruplar aitlik ve kabul duygusunu sağlar (Rubin, Bukowski, & Parker, 2006).
Ahlaki Muhakeme Geliştirilmesi : Kohlberg’in Teorisi Ergenlik ile birlikte gelen bağımsızlık ahlak gelişiminin yanı sıra bağımsız düşünmeyi gerektirir. Piaget, çocukların bilişsel gelişiminin belirli kalıpları izlediğine inanırken, Lawrence Kohlberg (1984), çocukların aktif düşünme ve akıl yürütme yoluyla ahlaki değerlerini öğrendiğini savundu. Ahlaki gelişimi incelemek için, Kohlberg, çocuklara, yetişkinlere ve gençlere aşağıdaki gibi ahlaki ikilemleri getirdi : Bir adamın karısı kanserden ölüyor ve onu kurtarabilecek tek bir ilaç var. İlacı almak için tek yer bir eczacının mağazasıdır. Adam sadece 1000$ ödeme yapabilir, fakat eczacı 2000$ ister. Adama ilacın kalan ücretini daha sonra ödeme imkanı tanımaz. Adam umutsuzdur ve daha sonra eczaneye girip ilacı çalar. Adam ne yapmalıydı? Doğru ya da yanlış olan ne? Ya da neden? (Kohlberg, 1984)
Erken ve Orta Yetişkinlik : Etkili Yaşamların Kurulması Öğrenme Hedefleri : 1-
Erken ve orta yetişkinliğe eşlik eden fiziksel ve bilişsel değişiklikleri inceleyin.
90’lı yıllara kadar psikologlar, ergenlik ve ölüm arasından geçtiğimiz çeşitli dönemlerde yapılan az veya hiç olmayan ayrımlar ile tek bir gelişim aşamasında ergenliği tedavi etme eğiliminde bulunurlar. Günümüzde psikologlar, fiziksel, bilişsel ve duyusal tepkilerin bizim sosyal ihtiyaçlarımız ve arzularımıza karşılık gelen değişikler ile yaşam boyunca gelişmeye devam ettiğiniz fark ettiler. Böylece erken yetişkinlik, orta yetişkinlik ve genç yetişkinliğin herbirinin üç aşamasının fiziksel, bilişsel ve sosyal zorlukları vardır.
Erken ve Orta Yetişkinlikte Fiziksel ve Bilişsel Değişiklikler
Menopoz Hem erken hem de orta yetişkinlik evreleri, özellikle kadınlar için doğurganlıkta kademeli bir düşüşü meydana getirir. Sonunda genellikle 50 yaş civarındaki kadınlar gerçekleşen adet döngülerinin durdurulması anlamına gelen menopoz dönemine girerler. Menopoz, kadın cinsiyet hormonları östrojenin ve rahim içinde yumurtaların üretimini ve salınımını yavaşlatan progesteronun üretimindeki aşamalı bir düşüş nedeniyle meydana gelir. 12 ay üst üste adet döngüsü durdurulmuş olan kadınlar menopoza girmiş olarak kabul edilir (Minkin & Wright, 2004). Araştırmalar kadınların menopoza tepkisinin hem fiziksel hem de sosyal olduğunu ve hem birey hem de kültürler arasında önemli ölçüde farklı olduğunu buldu. Bireylerin içindeki bazı kadınlar menopoza daha olumsuz tepkiler verir. Çünkü onlar kadınlıklarını ve doğurganlıklarını kaybettiklerinden endişelenirler. Oysa diğer gebe kalmak istemeyen ve adet döngüsünden kurtuldukları için kendilerini özgür hisseden kadınlar menopozu kabullenebilir. Batı kültürlerde kadınlar menopozu olumsuz ve zorlu bir olay olarak görürler. Hindistan’da ise menopoz daha olumlu bir olay olarak görünür. Menopoz evrimsel fayda olabilir. Anneler gençken bebeklerin yaşama şansı daha fazladır ve onlara bakmak için anneler daha enerji dolu olurlar. Yaşlı bir kadın çocuk sahibi olsaydı, bebekleri için etkili bir bakım mümkün olmayabilirdi. Doğu erkek tamamen kendi doğurganlığını kaybetmez, fakat testosteron düzeylerinde, sperm sayısı, ereksiyon ve boşalma hızlarında kademeli bir düşüş yaşanır.
Bu aşamalar zamanın uzun bir bölümünü temsil eder ve hayatımızın çoğunu onlara
108
109
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Erken ve Orta Yetişkinlikte Sosyal Değişimler
Yaşlanma Boyunca Bilişsel Değişiklikler
Belki yetişkinliğin önemli belirleyicisi etkili ve bağımsız bir yaşam oluşturma yeteneğidir. Çocuklar ve ergenler genellikle ebeveynleri tarafından desteklenirken, yetişkinler kendi yaşamlarını sağlamak zorundadırlar. Ayrıca yetişkinlerin ihtiyaçların gençlerin ihtiyaçlarından farklıdır. Erken ve orta yetişkinlikte meydana gelen önemli yaşam olaylarının zamanlaması bireyler arasında önemli ölçüde farklılık gösterirken, yine de onlar sosyal saat olarak bilinen genel bir seansı takip etme eğilimindedirler. Sosyal saat, evlenmek, çocuk yapmak gibi önemli yaşam olayları için kültürel açıdan tercih edilen doğru zaman türünü ifade eder. Sosyal saate uyduğu görünmeyen insanlar olağandışı veya sapkın olarak görülebilir ve başkaları tarafından damgalanmış olabilir (DePaulo, 2006; Rook, Catalano, & Dooley, 1989).
Yaşlanma ile ilgili değişiklikler herkesi aynı şekilde etkilemez ve mutlaka sağlıklı bir yaşama engel olmaz. Eski Beatles davulcusu Ringo Starr, Radio City Music Hall’de çalarak 2010 yılında 70. Doğum gününü kutladı ve golfçü Tom Watson neredeyse 59 yaşındayken, 20’li ve 30’lu yaşlarındaki rakiplerine karşı oynayarak 2010 yılı İngiliz Açık Golf Turnuvasını kazandı.
Onlar bunu ortalama 20 ya da 30 yıl önce yapıyor olmalarına rağmen, çoğu insan eninde sonunda evlenecektir. Evlilik hem ruh sağlığı hem de beden sağlığı açısından çiftler için faydalıdır. Evli insanlar evli olmayan insanlardan daha fazla yaşam memnuniyeti bildirirler ve aynı zamanda daha az sağlık sorunu yaşarlar (Gallagher & Waite, 2001; Liu & Umberson, 2008). Boşanma 50 yıl öncesine göre artık daha sık görülür. Çoğu boşanmalar 20’li yaşlardaki çiftler arasında meydana gelir. Çünkü genç insanlar iyi bir evlilik seçimi yapmak için yeterince olgun olmuyorlar. Evlilik yaşlı yetişkinler ve daha eğitimli insanlar için daha başarılı oluyor (Goodwin, Mosher, & Chandra, 2010).
Araştırmacılar, bazı insanlara diğerlerinden daha iyi yaşlanmaya izin veren faktörleri anlamaya çalışıyorlar. Özellikle, araştırmacılar insanların hayatlarını daha sonra daha iyi ayarladıklarını buldu (Rubin, 2007; Sroufe, Collins, Egeland, & Carlson, 2009). Ayrıca algılar da önemlidir. Yaşlıların, hasta, savunmasız ve huysuz olduğuna inanan insanlar genellikle bu tür inançlara göre hareket ederler. Levy, Slade, Kunkel ve Kasl (2002), yaşlıların, yaşlanmanın uzun sürdüğü hakkında daha olumlu algılara sahip olduğunu buldu. Önemli bir çalışmada, hafıza üzerinde beklentilerin rolü ile ilgili, Becca Levy ve Ellen Langer (1994), genç Amerikalı ve Çinli öğrencilerin bilişsel görevler üzerinde eşit düzeyde iyi olmasına rağmen, yaşlı Amerikalıların, Çinli meslektaşlarından bu görevler üzerinde daha kötü performans sergilediğini buldu. Ayrıca bu fark yaşlanma ile ilgili inançlar tarafından açıklanır. Bununla birlikte yaşlı Amerikalılar, hafızanın yaş ile beraber düştüğüne yaşlı Çinlilerden daha çok inanıyordu.
Ebeveyn olma önemli ve uzun süreli kararlılığı içerir ve bir aile üzerinde önemli streslere neden olabilir. Çocuklar için harcanılan zaman ve maliyetler sıklıkla azalmış evlilik doyumu ile sonuçlanan stresi yaratır (Twenge, Campbell, & Foster, 2003). Her ne kadar onlar çalışıp kariyer yapsa da bu azalma özellikle çocuk yetiştirme ve ev bakımı yükünün büyük bir kısmını taşıyan kadınlarda doğrudur. Erken ve orta yetişkinlik zorluklarına rağmen, orta yaşlı yetişkinlerin çoğu mutsuz değildir.
Bir zamanlar, neredeyse tüm yaşlı yetişkinlerin genelleştirilmiş hafıza kaybı yaşadığına inanılıyorken, şimdiki araştırmalar sağlıklı yaşlı yetişkinlerin aslında hafıza açıklığının sadece bazı türlerini yaşadıklarını gösteriyor. Yaşlı yetişkinler bilgileri daha yavaş işliyor gibi görünürler. Yaşlı yetişkinler dikkatlerini daha zor kontrol altına alabilirler. Örneğin; Sohbet sırasında konuşulan konu ile alakalı olmayan konular hakkında konuşmaları muhtemeldir (Pushkar et al., 2000).
Geç Yetişkinlik : Yaşlanma, Emeklilik ve Yoksun Olma
Fakat yavaş işlem ve daha az yönetici kontrol, her zaman kötü hafıza ya da daha kötü bir zeka anlamına gelmez. Belki yaşlılar bir dereceye kadar yavaştır. Çünkü onlar basitçe daha fazla bilgiye sahiptir. Nitekim yaşlı yetişkinler daha kristalize olan bir zekaya sahiptirler. Sonuç olarak, yetişkinler genellikle tarih konusundan gençlerden daha iyi performas sergilerler ve bu bilgiler çoğu yerlerde yararlıdır.
Öğrenme Hedefleri : 1-
Geç yetişkinliğe eşlik eden fiziksel, sosyal ve bilişsel değişiklikleri gözden geçirin.
2-
Yoksun olmanın psikolojik ve fiziksel sonuçlarını açıklayın.
Biz insanların hayatları boyunca güvenli bağlılıklarını geliştirdiğini gördük. Ancak sonunda insanlar 60 yaşlarda veya daha ileriki yaşlara doğru giderken, yaşlanma süreci fiziksel, bilişsel, sosyal yetenek ve ihtiyaçlarında hızlı değişikliklere yol açabilir ve yaşam onların kendi doğal sonuçlarına gelmesiyle başlar. Beden ve zihni yavaşlatmasına rağmen, yine de en yaşlı yetişkinler aktif bir yaşam tarzı sürdürürler. Kennedy, Mather, Carstensen, insanların yaşamlarındaki anılarının yaş ile birlikte daha olumlu olduğunu ve Myers ve Diener de yaşlı yetişkinlerin hayatlarındaki olaylar hakkında daha olumlu konuşma eğiliminde olduğunu buldu.
110
Akıcı zekaya kıyasla kristalize olan diferansiyel değişiklikler, yaşlıların genel düşük bir hafıza göstermelerine rağmen, neden tecrübe gerektiren görevler üzerinde düşük bir performans göstermediğini açıklamaya yardımcı olur. Örneğin; Genç bir satranç oyuncusu daha hızlı düşünebilir, fakat daha deneyimli bir satranç oyuncusu daha fazla bilgiye sahiptir. Aynı zamanda yaşlı yetişkinler genç yetişkinlere göre sosyal etkileşimlerin nüanslarını anlamada daha etkindirler. Çünkü kısmen onlar ilişkilerde daha deneyimlidirler (Blanchard-Fields, Mienaltowski, & Seay, 2007).
111
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Demans (Bunama) ve Alzheimer Hastalığı Bazı yaşlı yetişkinler, beynin yaşlanmadan olumsuz şekilde etkilendiği biyolojik temelli bilişsel bozuklukların sıkıntısını çekerler. Bunama, gündelik davranışları engelleyecek kadar önemli bilişsel yeteneklerin kaybını içeren ilerleyen nörolojik hastalık olarak tanımlanmaktadır ve Alzheimer hastalığı da yıllık bir süre içinde duyguların, bilişsel ve fiziksel fonksiyonların kaybına yol açan ve sonunda ölümcül olan bunamanın bir türüdür. Bunama ve Alzheimer hastalığı 65 yaşında ve daha büyük olan bireylerde görülebilir ve 65 yaş sonrası yaklaşık her 5 yılda Alzheimer’ın iki kat gelişme olasılığı vardır. 85 yaş sonrasında risk yaklaşık yüzde 8’e ulaşır. Hem bunama hem de Alzheimer hastalığı, nörotransmitter asetilkolini üreten beyin hücrelerinin işlevinde kademeli bir düşüşe sebep olur. Nörotransmitter olmadan, beyin daha az fonksiyon göstererek, nöronlar iletişim kuramazlar. Bunama ve Alzheimer kısmen kalıtsaldır, fakat çevrenin önemli rol oynadığı kanıtlar mevcuttur. Güncel araştırmalar yaşlı yetişkinlerin onları yavaşlatmaya ve bunama ve Alzheimer hastalığı olmak üzere yaşlılığın olumsuz bilişsel sorunların önlenmesine yardımcı olmak için yapabilecekleri şeyleri anlamada bize yardımcı oluyor (Pushkar, Bukowski, Schwartzman, Stack, & White, 2007). Kısacası fiziksel hastalıkların herkeste meydana gelebilmesine rağmen, insanlar daha çok beynini aktif tutar ve onlar sağlıklı, aktif bir yaşam sürdürür.
Yaşlanma Boyunca Sosyal Değişimler : Emeklilik Etkisi 21. yüzyılda artan yaşam beklentisi nedeniyle, yaşlı insanlar emeklilikte hayatlarının yaklaşık olarak çeyreğini harcarlar. Kişinin kariyerini bırakması büyük bir hayat değişimidir ve insanlar endişe, depresyon, benlik kavramı ve benlik kimliğindeki diğer olumsuz değişimleri yaşadıkları bir zaman olabilir. Diğer yandan emeklilikte çalışma hayatından olumlu bir geçiş için fırsat olarak işe yarayabilir ve birey için çeşitli olumlu sonuçlar oluşabilir. Emeklilik, sıkıcı ya da fiziksel güç gerektiren işlerde çalışan insanlar için bir rahatlama olabilir. Psikolog Mo Wang, 8 yıllık süre içerisinde 51 ile 61 arasındaki 2060 insanın refahını gözledi ve pozitif bir emeklilik evresini yaratmak için aşağıdaki önerilerde bullundu: - Yavaş yavaş emeklilik durumunu kolaylaştırmak için emeklilikte part-time işlerde çalışmaya devam etmek. - Emeklilik için planlar yapmak. Hobi veya farklı işlerle uğraşmak. - Emekli kişi hala evliyse, bir eş olarak aynı anda emeklilik iyi fikirdir. -Evlilik sorunları olan insanlar, emekliliği daha stresli bulma eyilimindedirler. Çünkü onlar evlerinde olumsuz bir hayat yaşarlar ve artık uzun çalışma saatlerinden
112
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ sıyrılmış durumdadılar. - Fiziksel ve mali durum sağlığına dikkat etmek- Mali planlama ve fiziksel sağlık sağlıklı ve huzurlu bir emeklilik sağlayabilir. - Stresli bir işten erken emeli olmak – Stresli bir işte çalışan insanlar emekli oldukları zaman istedikleri rahatlığa kavuşabilirler. -Zamanında emekli olmak. Bu yedi ipucu emekliliğe yumuşak bir geçiş için yararlı iken, Wang ayrıca insanların adapte olma eğiliminde bulunları gerektiğini bildiriyor ve ne olursa olsun emekliler sonunda kendi yaşam tarzlarına uyum göstereceklerdir.
Ölüm, Ölmek ve Kayıp Yaşam kendimizin veya sevdiğimiz birinin ölümü ile ilgilenmeyi içerir. Elizabeth Kübler-Ross, “ölüm ve ölmek” adlı kitabında kaderin beş evresini açıklar : İnkar : “İyi hissediyorum. Bu gerçek olamaz, hayır! Ben değilim.” Öfke : “Neden ben? Bu hiç adil değil! Bu benim başıma nasıl gelir? Bunun suçlusu kim?” Pazarlık : “Sadece çocuklarımın mezuniyetini görmek için bir kaç yıl daha yaşayayım. Bir kaç yıl için herşeyi yaparım. Eğer..., hayatımda birimler yaparım.” Depresyon : “Çok üzdünüm. Neden herşeyi rahatsız ediyorum? Ben öleceğim. Amaç nedir? Sevdiklerimi özlüyorum. Neden gidiyorum?” Kabullenme : “Zamanımın geldiğini biliyorum. Neredeyse benim vaktim geldi.” Ross’un popülerliğine rağmen, onun teorisinin eleştirmenleri giderek artmıştır. Çünkü ölüm ve ölmek ile ilgili tutumlarda kültürler ve dinler arasında büyük farklılıklar bulunmuştur ve bu değişimler kültürelere göre farklı ölüm süreçlerini oluşturur (Bonanno, 2009). Örneğin; Japon Amerikalılar, onların sızısından diğer insanlar sorumlu olmadıkları için kaderlerini engellerler. Buna karşılık Yahudiler, kamuya yas ilan ederek, 7 gün kutlama yaparlar. Margaret Stroebe ve arkadaşları, profesyonel tedavi aramaksızın birçok insanın yakının kaybına alışmasına rağmen, birçoğunda ilk zamanlarda özellikle ilk haftalar ve ilk aylarda ölüm riskinin arttığını buldular. Araştırmacılar, yas sürecinden geçen insanların daha fazla fiziksel acı çektiğini, psikolojik belirtiler ve hastalıklar görüldüğünü ve daha fazla sağlık hizmetleri kullandıklarını belirttiler. Yaşamın son zamanlarında iyileşen sağlık, sevilen kişinin ölümü, bireysel kişilikleri ve başa çıkma yollarını çevreleyen koşullar gibi faktörler tarafından etkilenir. Sevilen birinin kaybının travmasına rağmen, insanlar etkili hayatlarına devam ederler.
113
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
ÖĞRENME Öğrenme, deneyim sonucu olan bilgi ve davranıştaki kalıcı değişikliktir. Yaklaşan bir sınavdan önce yapmamız gerekenler hakkında öğrenmeyi düşünmemize rağmen, sınıfta edindiğimiz bilgi ya da uygulama yoluyla elde ettiğimiz beceriler, bu değişiklikler öğrenmenin sadece bir bileşenini temsil eder. Aslında öğrenme, yeni bilgiyi ve davranışı sadece nasıl kazandığımızı açıklamak için kullandığımız geniş bir konu değil, aynı zamanda hem uygun hem de uygunsuz sosyal davranışların gelişimi ve hatta bir kişinin yıpratıcı psikolojik bozukluğunun nasıl oluştuğu da dahil olmak üzere diğer psikolojik süreçlerin bir çeşidini de açıklayan geniş bir konudur. Öğrenme belki de en önemli insan kapasitesidir. Öğrenme, değişikliklere cevap vermek için mümkün olan etkili hayatları oluşturmamıza olanak sağlar. Biz sıcak sobaya dokunmamak için, okuldan eve yolumuzu bulmak için, insanların geçmişte bize yardım ettiğini ya da kaba davrandığını hatırlamak için öğreniriz. Yaşadıklarımızdan öğrenme yeteneği olmadan, hayatımız oldukça tehlikeli ve verimsiz geçer. Ayrıca öğrenme prensipleri sosyal etkileşimin geniş bir yelpazesini açıklamak için kullanılır. Öğrenme çalışmaları, içgözlemin başarısızlığı için alternatif bilimsel bakış olarak görülen psikolojinin davranışçı okulu ile yakından ilişkilidir. John B. Watson ve B. F. Skinner dahil olmak üzere davranışcılar, zihinsel süreçlerin türlerini hariç tutarak tamamen davranış üzerinde araştırmaya odaklanmışlardır. Davranışçılar için öğrenmenin temel yönü koşullandırmanın sürecidir. Fakat koşullandırma öğrenmenin sadece bir türüdür.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ birkaçı üzerinden olan deneylerin birçoğunu gerçekleştirdi. O sistematik olarak sesin başlangıcını ve yiyeceğin verildiği zamanı kontrol etti ve köpeklerin salya miktarını kaydetti. Başlangıçta köpekler yiyeceği gördüğü ve kokladığı zaman sadece onlar salyalarını akıttı, fakat ses ve yiyeceğin çeşitli eşleştirmelerinden sonra köpekler duydukları ses ile birlikte salyalarını akıtmaya başladılar. Hayvanlar takip ettikleri yiyecek ile birlikte sesi ilişkilendirmeyi öğrenmişlerdir. Pavlov, klasik şartlandırma denen temel ilişkisel öğrenme sürecini tespit etmiştir. Klasik şartlandırma, bir nötr uyarıcı doğal bir davranışı üreten uyarıcı ile ilişkili hale geldiği zaman meydana gelen öğrenme anlamına gelir. Nötr uyarıcı davranışı üretmek için yeterlidir. Bağlantı daha sonra öğrenilir. Psikologlar, klasik şartlandırmada yanıtları ve uyaranları belirlemek için spesifik terimler kullanır. Şartsız uyarıcı, doğal olarak oluşan tepkileri tetikleyen şeylerdir ve şartsız tepki, şartsız uyarıcıyı takip eden doğal olarak meydana gelen tepkilerdir. Şartlı uyarıcı nötr bir uyarıcıdır. Pavlov’un deneyinde, ses tonu, öğrendikten sonra şartlı tepkiyi üreten şartlı uyarıcı olarak görev yaptı. Şartsız tepki ve şartlı tepkinin aynı davranış olduğunu unutmayın. Fakat onlara farklı adlar verilmiştir. Çünkü onlar farklı uyaranları üretirler.
Bağlantı Yoluyla Öğrenme : Klasik Şartlandırma
Şartlandırma, evrimsel faydadır. Çünkü hem iyi hem de kötü olaylar için onlara hazırlanmalarına yardımcı olan beklentilerini geliştirmek için organizmalara olanak sağlar. Örneğin; Bir hayvan yeni bir yiyeceği önce kokluyor sonra yiyiyor ve daha sonra hastalanıyor. Eğer hayvan yiyecek ile kokuyu ilişkilendirmeyi öğrenseydi, daha sonra hızlıca negatif sonuç çıkartacak bir yiyecek olduğunu öğrenecekti ve gelecek zaman onu yemeyecekti.
Öğrenme Hedefleri :
Şartlandırmanın Kalıcılığı ve Yok Olması
1- Klasik şartlandırmada Pavlov’un erken çalışması öğrenme anlayışını nasıl etkilemiştir açıklayın. 2- Şartlı uyarıcı, şartsız uyarıcı, şartlı tepki şartsız tepki dahil olmak üzere klasik şartlandırmanın kavramını gözden geçirin. 3-
Şartlı öğrenmede sönümleme, genelleme ve ayrımcılığın oynadığı rolleri açıklayın.
Pavlov’un Köpeklerde Şartlandırmayı İspat Etmesi 20. yüzyıl başlarında, Rus fizyolog Ivan Pavlov (1849-1936), ilginç bir davranışsal fenomeni farkettiği zaman köpeklerin sindirim sistemini inceliyordu. Normalde köpekleri besleyen laboratuar teknisyenleri odaya girdikleri zaman köpeklerin henüz herhangi bir yiyeceği yememelerine rağmen, onlar salya akıtmaya başladı. Onun araştırmacı ekibi ile, Pavlov daha ayrıntılı olarak bu süreci işlemeye başladı. Köpekler hemen hemen yiyecek almadan önce bir sese maruz bırakılarak çalışmaların
114
Pavlov, öğrenmenin bağlantı vasıtasıyla meydana geldiğini gösterdikten sonra o şartlandırmanın güçlülüğünü ve kalıcılığını ekileyen değişkenleri incelemek için yoluna devam etti. Bazı çalışmalarda şartlandırma meydana geldikten sonra Pavlov defalarca yiyeceği göstermeksizin sesi ileri sürdü. Yok olma, şartlı uyarıcı şartsız uyarıcı olmadan defalarca sunulduğunda meydana gelen tepkideki azalma anlamına gelir. İlk yok olma dönemi sonunda şartlı uyarıcının artık salivasyon (tükürük salgılama) üretmiyor olmasına rağmen, şartlandırmanın etkileri tamamen ortadan kalkmamıştır. Pavlov bir duraklamadan sonra, yok olma daha az oranda olmasına rağmen sesin tükürük salgılamayı tekrar ortaya çıkardığını buldu. Pavlov tekrar şartlı uyarıcıyı tek başına sunduğu zaman o kaybolana kadar davranış tekrar yok olmayı gösterdi. Davranış yok olmasına rağmen, yok olma asla tamamlanmaz. Tekrar şartlanmaya kalkışılırsa, hayvan yeni bağlantıları ilk defa yaptığından daha hızlı öğrenecektir. Pavlov, aynı zamanda sunulan benzer yeni uyaranlarla deneyler yaptı. Örneğin;
115
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Köpek yiyeceği gelmeden önce gerilmek için şartlandırılsaydı, gerilmekten ziyade uyarıcı törpülenmek için değiştirilecekti. O köpeklerin de genelleme olarak bilinen bir süreç olan karşılaşılan benzer uyarıcı üzerine tükürük salgıladığını buldu. Genelleme, orjinal şartlı uyarıcıya benzeyen uyarıcıya yanıt verme eğilimi anlamına gelir. Genelleme yeteneği önemli evrensel bir öneme sahiptir. Biz bazı kırmızı meyveleri yersek ve hastalanırsak, bazı mor meyveleri yemeden önce iki kez düşünmek iyi bir fikir olacaktır. Meyveler tam olarak aynı olmasa da, yine de aynıdır ve aynı negatif özellikleri taşıyabilirler. Lewicki (1985), uyarıcı genelleştirmenin etkisini gösterdiği ve ne kadar hızlı ve kolay olan araştırmayı yürüttü. Onun deneyinde lise öğrencileri ilk kısa saçlı ve gözlüklü bir kadın deneyci ile kısa bir etkileşime girdi. Çalışma, öğrencilerin deneyciye bir soru sorması ve deneycinin de öğrencilere olumlu veya olumsuz yönde cevap vermesi üzerine kuruluydu. Daha sonra öğrenciler, var olan iki deneyciye ikinci odaya gitmelerini ve ikisinden birinin yaklaşmasını söylediler. Ancak araştırmacılar, o uzun saçlı ve gözlüksüz olan olmadığı sırada, iki deneyciden birinin orjinal deneyciye çok benzediğini saptadılar. Öğrenciler, orjinal deneyciye benzeyenin onlara daha nötr davrandığı zamandan, deneycilerin öğrencilere negatif olduğu zaman önceki deneyciye benzeyen deneyciyi engellemeleri büyük olasılıkla daha anlamlıydı. Katılımcılar yeni olan uyarıcı genelleştirmeyi gösterdiler, benzer görünümlü deneyci katılımcılarda aynı olumsuz tepkiyi yarattı. Genelleşmenin diğer yüzü ayrımcılıktır. Pavlov’un köpekleri yiyecekten üstün olan spesifik sesi duydukları zaman hızlıca salyalarını akıtmayı öğrendiler. Ayrımcılık da yararlıdır. Eğer mor meyveleri denersek ve hasta olmazsak, gelecekte ayrım yapmamız mümkün olur. Ve bizim sınıfımızdaki iki kişinin çok benzemesine rağmen, yine de farklı kişilikleri ile farklı insanlar olduğunu öğrenebiliriz. Bazı durumlarda, mevcut bir şartlı uyarıcı yeni şartlı uyarıcı ile eşleştirilebilmesi için şartsız uyarıcı olarak görev yapabilir. Örneğin; Pavlov’un çalışmalarından birinde, o ilk bir ses ile salya akıtmaları için köpekleri şartlandırdı ve sonra tekrar tekrar bir ses ile siyah kare olan yeni bir şartlı uyarıcıyı eşleştirdi. Sonunda köpekler doğrudan yiyecek ile ilişki kuramasalar bile onların yalnız siyah karenin görüş alanında salya akıttıklarını buldu. Günlük yaşamda ikincil şartlandırma, bize birşeyi hatırlatan ya da birşeyi temsil eden şeylere karşı alıcılığımızı içerir. Örneğin; Cuma günü iyi hissediyorum. Çünkü o gün maaşımı alıyorum.
Klasik Şartlandırmada Doğanın Rolü Birinci bölümde “Psikoloji Tanımı” gördüğümüz gibi, davranışçı okul ile ilgili bilim adamları bütün öğrenmenin deneyim tarafından sürdürüldüğünü ve rol oynamadığını savundu. Deneyim yoluyla öğrenmeye dayalı olan klasik şartlandırma çevrenin öneminin bir örneğini temsil eder. Fakat klasik şartlandırma deneyim açısından tamamen anlaşılamaz. Bizim evrim tarihimiz bazı bağlantıları öğrenmek için bizi diğerlerinden daha iyi yaptıkça, doğa da bir rol oynar.
116
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Klinik psikologlar, fobinin öğrenimini açıklamak için klasik şartlandırmadan faydalanırlar. Örneğin; Araba kullanmak çoğu insanda korkulu bir tepkiyi meydana çıkarmayacak nötr bir olaydır. Fakat bir kişi eğer araba kullanırken panik atak yaşıyor olsaydı, o panik tepki ile araba kullanmayı ilişkilendirmeyi öğrenecekti. Araba kullanmak şimdi korku tepkisini oluşturan şartlı uyarıcı haline gelmiştir. Psikologlar da insanların sadece birşeye karşı fobilerini geliştirmediklerini keşfettiler. İnsan bazı durumlarda araba kullanma fobisini geliştirmesine rağmen, onların geçmişte insanlar için tehlikeli olan nesnelere karşı fobilerini geliştirebilmeleri mümkündür. Modern yaşamda, yılan ya da örümcekler tarafından ısırılmak, ağaç ya da binadan düşmek, açık alanda yırtıcı bir hayvan tarafından saldırıza uğramak insanlar için yaşanacak nadir olaylardır. Araba kullanırken yaralanmak ya da bir bıçakla yaralanmak daha muhtemeldir. Fakat evrim geçmişimizde bir örümcek ya da yılan tarafından ısırılmanın, bir ağaçtan düşmenin, açık alanda tuzağa düşürülmenin olasılığı önemli evrimsel endişelerdi ve bu nedenle insanlar hala diğerleri üzerinden bu bağlantıları öğrenmek için evrimsel olarak hazırlanırlar (Öhman & Mineka, 2001; LoBue & DeLoache, 2010). Yiyecek ile şartlandırma, şartlandırmanın diğer evrimsel olarak önemli türüdür. Yiyecek şartlandırması üzerinde yapılan önemli araştırma, John Garcia ve onun iş arkadaşları (Garcia, Kimeldorf, & Koelling, 1955; Garcia, Ervin, & Koelling, 1966), sıçanlara mide bulantısı yapan ilaçlar verilmeden önce bir nötr uyarıcı olarak bir tat, bir görüntü veya bir ses sunularak şartlandırılmış sıçanlar denendi. Garcia, tat şartlandırmasının son derece güçlü olduğunu keşfetti – Hastalıklar bir kaç saat sonra meydana gelse bile, sıçan hastalık ile ilişkilendirdiği tadı engellemeyi öğrendi. Fakat bir ses veya bir görüntü ile bulantının şartlandırılmış davranışsal tepkisi çok daha zor olmuştur. Bu sonuçlar, şartlandırmanın tamamen çevresel olayların sonuçlarını oluşturan fikre aykırıdır. Öyle ki o, şartlı uyarıcının herhangi birini takip eden şartsız uyarıcının her türü için eşit derecede oluşacaktır. Akine, Garcia’nın araştırmaları genetiğin önemini gösterdi. – Organizmalar evrimsel olarak bazı bağlantıları öğrenmek için diğerlerinden daha kolay hazırlanır. Hastalık ile ilişkilendirilen kokuların yeteneği önemli bir yaşam mekanizmasıdır. Klasik şartlandırma, travma sonrası stres bozukluğu deneyimine yardımcı olmak için de kullanılır. TSSB, ölüm tehdidi gibi korkulu bir olaya maruz kaldıktan sonra gelişebilen ciddi bir endişe bozukluğudur (Amerikan Psikiyatri Birliği, 1994). Bireyler travmatik olaylarla çevrilmiş durumsal faktörler arasında güçlü bir ilişki geliştirdikleri zaman TSSB meydana gelir. Şartlandırmanın sonucu olarak, travmanın oluşturduğu durum hakkında düşünmek ve o duruma maruz kalmak ciddi bir endişenin üretilmesi için yeterli olur (Keane, Zimering, ve Caddell, 1985). TSSB gelişir. Çünkü olaylar boyunca yaşanan duygular amigdalada nöral aktiviteyi üretir ve güçlü şartlandırılmış öğrenmeyi oluşturur.
117
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Pekiştirme ve Cezalandırma Yoluyla Davranış Değiştirme : İşlemsel Şartlandırma Öğrenme Hedefleri : 1-
İşlemsel şartlandırmanın prensiplerini ayrıntısıyla açıklayın.
2- Öğrenmenin pekiştirme programları ve ikincil pekiştiricilerin kullanımı yoluyla nasıl şekillendirilebilindiğini açıklayın. Klasik şartlandırmada organizma, korku ya da salya akıtmak gibi biyolojik tepkiler olan doğal ile yeni uyaranları ilişkilendirmeyi öğrenir. Organizma, yeni şeyleri öğrenmez, aksine yeni bir sinyalin varlığındaki mevcut bir davranışı gerçekleştirmeye başlar. Diğer yandan işlemsel şartlandırma, davranışın sonuçlarına dayalı ortaya çıkan öğrenmedir ve yeni eğlemlerin öğrenimini içerebilir. Bir köpek komuta uyduğu zaman işlemsel şartlandırma oluşur. Çünkü geçmişte bunu yapmak için ödüllendirildi. İşlemsel şartlandırmada organizma kendi eylemlerinin sonuçlarından ders alır.
Pekiştirme ve Cezalandırma Davranışı Nasıl Etkiler? : Thorndike ve Skinner’in Araştırması Psikolog Edward L. Thorndike (1874-1949), sistematik olarak işlemsel şartlandırma çalışmalarının ilk bilim adamıydı. Onun araştırmasında, Thorndike bulmaca kutusundaki kedilerin oradan kaçmaya çalıştığını gözledi. İlk başta kediler oradan nasıl çıkacakları hakkına bilgileri olmadan kutuyu tırmaladılar ve gelişigüzel ezdiler. Fakat sonunda, yanlışlıkla kapıyı açan düğmeye bastılar ve onların ödülü olan bir balık karşılarına çıktı. Gelecek sefer kedi kutunun içinde zorla tutuldu. Başarılı bir kaçış yapmadan önce o daha az etkisiz tepkiler verdi ve birkaç denemeden sonra kedi hemen ardından doğru tepkiyi yapmayı öğrendi. Kedilerin davranışındaki bu değişikliği gözlemek, Thorndike’nin hislaw etkisini geliştirmesine sebep oldu. Bu, belirli bir durumda tipik olarak keyifli sonuçları oluşturan tepkilerin benzer durumda tekrar oluşması için daha muhtemel bir ilkedir.
İşlemsel Şartlandırma Yoluyla Karmaşık Davranışlar Oluşturma
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ uygulandığı zamanlamayı değiştirmektir. Bu noktada biz sadece kesintisiz pekiştirme zamanlamasını ele aldık; Örneğin, bir köpek ne zaman yuvarlansa bir bisküvi istiyor. Nispeten kesintisiz pekiştirmede hızlı öğrenmede sonuçlanıyor. İstenilen davranışın da hızla yok olmasından başka birkez pekiştirme kaybolur. Bu problem, her davranıştan sonra pekiştirmeyi almak için kullanılan organizma olduğu için cevap veren görünmezse onun hızla pes etmesidir. Çoğu gerçek-dünya pekiştireçleri sürekli değildir. Onlar kısmi bir pekiştirme programında oluşur. Kesintisiz pekiştirme ile karşılaştırıldığında kısmi pekiştirme programları başlangıçta yavaş öğrenmeye yol açabilir. Fakat onlar aynı zamanda yok olmaya karşı daha fazla dirence yol açarlar. Pekiştirme her davranıştan sonra görünmediği için ödülün artık geldiğini belirleme öğrenici için daha uzun sürer ve böylece yok olma yavaşlar. Kısmi pekiştirme programları, pekiştirmenin zamanın temelinde sunulan olup olmadığıyla ya da pekiştirmenin düzenli (sabit) ya da öngörülemeyen programlarda oluşup oluşmamasıyla belirlenir. Sabit aralıklı pekiştirme düzeni, zamanın belirli bir miktarı geçtikten sonra ilk tepkiler için meydana gelir. Sabit aralıklı pekiştirme düzenindeki hayvanlar, pekiştirmeden sonra tepkilerini yavaşlatma eğilimindedirler. Fakat sonra bir sonraki pekiştirmenin zamanına kadar tekrar davranış artışı yakınlaşır. Değişken araşıklı pekiştirme düzeninde pekiştireç bir aralıklı düzende görünür. Fakat zamanlama pekiştirecin öngörülmeyen gerçek görünümünü oluşturarak ortalama aralık civarında değiştirilir. Örneğin; E-mail adresini kontrol ediyorsunuz. Gelen mesajları alarak pekiştirildiniz. Fakat pekiştirme sadece rastgele zamanlarda oluşuyor. Aralıklı pekiştirme düzenleri tepkinin yavaş ve istikrarlı olanlarını üretme eğilimindedir. Sabit oranlı düzende, bir davranış tepkilerin belirli sayılarından sonra pekiştirilir. Örneğin; Bir sıçanın davranışı tuşa 20 kez bastıktan sonra pekiştirilir ya da bir satış elemanı 10 ürün sattıktan sonra prim alabilir. Organizma bir kez sabit pekiştirme düzenine göre hareket etmeyi öğrenmiştir. Cevaplanabilirliğin yüksek seviyelerine dönmeden önce pekiştirme oluştuğu zaman o, kısa sürekli duraklar. Bir değişken oranlı düzen, tepkilerin ortalama sayısından sonra pekiştireçler sağlar.
İşlemsel öğrenmenin kullanımını yaygınlaştırmanın tek yolu pekiştirmenin
Slot makinelerden ya da piyango üzerinden para kazanmak, değişken oranlı bir düzen üzerinde oluşan pekiştirmenin bir örneğidir. Karmaşık davranışlar da şekillendirmenin yoluyla oluşur. Skinner onun kutularındaki bu prosedürün geniş kullanımını üretti. Örneğin; Bir sıçana, hayvan çubuğun kenarına yaklaştığı zaman ilk kez bir yiyecek vererek daha sonra yiyecek alması için çubuğa iki kez dokunmasını öğretebilirdi. Daha sonra bu davranış öğrenildiğinde, sıçan çubuğa dokunduğu zaman sadece sıçana yiyecek vermeye başlayacaktı. Bu uzun bir zaman alabilmesine rağmen, bu yolla işlemsel şartlandırma davranışların zincirlerini oluşturabilir. Davranışlar da ikincil pekiştirecin kullanımı yoluyla eğitilebilir. Birincil pekiştireç, doğal olarak organizma tarafından tercih edilen uyaranları içerirken, ikincil pekiştireç, klasik şartlandırma yoluyla birincil pekiştireç ile ilişkili hale gelen nötr bir olaydır. Günlük ikincil pekiştirecin örneği paradır. Çünkü paraya sahip olmak bizi mutlu eder.
118
119
Belki bir film seyrettiğinizi ya da bir hayvanın oldukça şaşırcı şeyler yaptığı bir gösteride bulunursunuz. Eğitmen komut verdi ve yunus havuzun dibine yüzdü, burnunun üzerinde bir halkayı kaldırdı, havadaki çemberin içinden geçerek suya daldı ve daha sonra havuzun kenarındaki antrenöre halkayı götürdü. Hayvan hile yapmak için eğitilmiştir ve işlemsel şartlandırmanın prensipleri onu eğitmek için kullanıldı. Fakat bu karmaşık davranışlar bugüne kadar göz önünde bulundurduğumuz ilişkilere karşılık basit uyarandan çok farklıydı. Bu gibi karmaşık davranışları oluşturmak için nasıl pekiştirme kullanılabilir?
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Kavrama ve Gözlem Yoluyla Öğrenme Öğrenme Hedefleri : 1-
Kavrama ve gözlem yoluyla öğrenme prensiplerini anlayın.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Gündelik Davranışı Anlamak İçin Öğrenmenin Prensiplerini Kullanma Öğrenme Hedefleri :
John B. Watson ve B. F. Skinner, bütün öğrenmelerin şartlandırmanın süreçleri tarafından açıklanabildiğine inanan davranışçılardı. Fakat öğrenmenin bazı türlerin sadece şartlandırma kullanılarak açıklanması çok zordur. Böylece klasik ve işlemsel şartlandırma öğrenmede önemli bir rol oynamasına rağmen, onlar toplam resimlerin sadece bir kısmını oluşturmaktadır.
1- Öğrenme kuramlarının gündelik davranışı değiştirmek ve anlamak için uygulanabilir yollarını gözden geçirin.
Sadece şartlandırma tarafından belirlenmeyen öğrenmenin tek türü, bu fikir sadece bizim kafamızda belirmiş gibi aniden bir soruna çözüm bulduğumuz zaman meydana gelir. Öğrenmenin bu türü kavrama olarak bilinir. Alman psikolog Wolfgang Köhler (1925), çözümü şempanzeler için çok kolay olmayan bir problemle onları ileri sürdüğü zaman ne olduğunu dikkatle gözledi. Şempanzelerin ilk olarak problem çözmede deneme-yanılma girişiminde bulunduğunu gördü. Fakat başarısız olunca onlar durdu ve bir süre düşündü. Bu düşünme evresinden sonra aniden sorunu nasıl çözeceklerini bildikleri görüldü. Örneğin; Yiyecekleri aşağıda dökmek için bir sopa kullanarak ya da onlara ulaşmak için bir sandalye kullanarak. Köhler, bunun kavramanın bir ışığı olduğunu savundu.
Öğrenme prensipleri, psikolojinin tümünde en genel ve en güçlülerin bazılarıdır. Bu prensiplerin, psikolojik kuramların diğer dizisinden daha az prensipler kullanarak daha fazla davranışı açıkladığını söylemek adil olacaktır. Öğrenme prensipleri günlük ortamlarda çeşitli şekillerde ortaya uygulanır. Örneğin; İşlemsel şartlandırma çalışanları motive etmek için, atletik performansı arttırmak için, gelişimsel yetersizliği olanların işlevini arttırmak için ve velilerin çocuklarına tuvalet eğitimde yardımcı olamaları için kullanılır (Simek & O‘Brien, 1981; Pedalino & Gamboa, 1974; Azrin & Foxx, 1974; McGlynn, 1990).
Edward Tolman (Tolman & Honzik, 1930), sıçanların üç grubunun davranışını inceledi. Birinci grup her zaman labirentin sonundaki yiyecek ödülünü aldı. İkinci grup hiç bir ödülü almadı ve üçüncü grup bir ödül aldı. Şartlandırmanın prensipleri gözönüne alındığında tahmin edebilineceği gibi, ikinci grup sıçanların bunun üzerinde amaçsızca dolaştıkları görünürken birinci grup sıçanlar labirenti anlamayı çabucak öğrendiler.
Klasik şartlandırma, çok uzudur ve pazarlamada ve reklamcılıkta etkili bir araç olmaya devam eder (Hawkins, Best, & Coney, 1998). Genel fikir, olumlu özelliklere sahip bir reklam oluşturmaktır. Keyifli bir reklam şartsız uyarıcı olarak hizmet vermektedir ve bu beğenme şartsız tepkidir. Reklamı yapılan ürün reklamda belirtildiği için bu şartsız uyarıcı ile ilişkilendirilir ve daha sonra şartlı uyarıcı haline gelir. Sonunda herşey iyi giderse mağazalarda ya da online mağazalarda ürünün görünmesi alıcıda olumlu bir yanıt yaratacaktır.
Üçüncü grup sıçanlar ise her ne kadar son güne kadar amaçsızca dolaştılarsa da son gün labirentin sonuna gitmeyi öğrendiler. Üçüncü grup fareler yine de bir şey öğrenmişlerdi. Tolman bunu gizli öğrenme olarak adlandırdı.Gizli öğrenme, pekiştirilmeyen ve bunu yapmak için motivasyonu olana kadar gösterilmeyen öğrenme anlamına gelir. Tolman sıçanların labirentin bilişsel bir haritasını oluşturduğunu ve fakat pekiştirme alana kadar bu bilgileri göstermediğini savundu.
Gözlemsel Öğrenme : İzleyerek Öğrenme Gizli öğrenmenin fikri, hayvanların ve insanların yaşayarak veya görerek kolayca öğrenebildiklerini gösterir. Gözlemsel öğrenme, başkalarının davranışlarını gözlemleyerek öğrenmedir. Çocuklarda gözlemsel öğrenmenin önemini göstermek için, Bandura, Ross ve Ross (1963), çocuklara bir bobo bebek (hacıyatmaz) ile etkileşen hem erkek hem de bayanın canlı bir resmini gösterdi. Bobo bebek, vurduğunuz zaman geriye doğru giden altında bir ağırlığa sahip şişme bir balondur. Her üç koşulda, model şiddetle palyaçoyu yumrukladı, bebeği tekmeledi, üzerine oturdu ve bir çekiç ile vurdu.
120
2- Pekiştirici ilkelerinin sosyal ikilemleri anlamak için nasıl kullanıldığını ve neden insanların rekabetçi seçimler yapmasının onlarda mümkün olduğunu açıklayın.
Reklamcılıkta Klasik Şartlandırma Kullanımı
Sosyal İkilemde Pekiştirme Pekiştirme, ödül ve cezanın temel ilkeleri insanların çeşitli davranışlarını anlamaya yardımcı olmak için kullanılmaktadır (Rotter, 1945; Bandura, 1977; Miller & Dollard, 1941). İşlemse öğrenme ve etki hukukunun prensipleriyle tahmin edildiği gibi insanlar kendi sonuçlarını maksimuma çıkardığı yolla hareket eder. Hardin, avrupadaki birçok kasabada bir zamanlar merkezi konuma sahip, hayvanların otlatılması için köyün sakinleri tarafından paylaşılan çevre olarak bilinen meralar olduğunu belirtti. Fakat bu meralar her zaman akıllıca kullanılmadı. Problem, hayvancılıkla uğraşan her bir bireyin kendi hayvanlarını otlatmak için meraları kullanmak istemesiydi. Ancak her grup üyesi bir çok hayvanı merada otlattığı zaman mera yıkılır ve otlaklar ölür. Hardin, meranın özel bir örneği üzerine odaklanmış olmasına rağmen, bireylerin temel ikilemini grubun yararına kıyasla bütün olarak birçok çağdaş kamu malları
121
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ konularında bulundurabilmeyi temenni edebilirler. Büyük şehirlerde insanların çoğu, her gün işe toplu taşımalarla gitmek yerine kendi arabalarıyla tercih edebilir. Henüz bu davranış kamu mallarını tüketebilir (sınırlı yollara alan, ham petrol rezervleri ve temiz hava). Görünüşte hava kirliliği ve otoyolları inşaa etme gereği gibi davranışların potansiyel uzun vadeli maliyetleri dikkate alınmadan, insanlar kısa vadeli ödüller ile ikilem içine sokulmuş olabilir. Mera ikilemi gibi bir sosyal ikilem bireyler için en olumlu sonuçları yaratan davranıştaki bir durumdur. İkilemler bencil olmanın kolay olduğu bir şekilde düzenlenmiştir. Çünkü kişisel olarak yararlı seçim birey için pekiştirmeleri üretir. Ayrıca sosyal ikilemler zaman gecikmesinin bir tipi üzerinde çalışma eğilimindedirler. Uzun vadeli olumsuz sonuçlar gelecekten uzakta olduğu için ve bireysel faydalar şuanda meydana geldiği için, gerçekten oradaki maliyetin ne kadar olduğunu görmenin birey için çok zor olması bir problemdir. Eğer herkes kendi sonuçlarını arttırmadaki girişiminde bencil bir seçim yaparsa, uzun vadeli sonucun gruptaki her birey için zayıf sonuç olması tabii ki bir paradokstur. Her birey kendisi için kamu mallarından faydalanmayı tercih eder, halbuki bütün olarak bir grup için en iyi sonuç daha yavaş ve akıllıca kaynakları kullanmaktır. Bireylerin ve grupların sosyal ikilemleri nasıl gösterdiğini anlamanın bir yöntemi laboratuarda bu tür yöntemi otuşturmak ve insanların bunlara nasıl tepki gösterdiğini gözlemektir. Labaratuar simülasyonlarının en iyi bilineni tutuklunun ikilemi oyunu olarak adlandırılır (Poundstone, 1992). Bu oyun, bireylerin amaçlarının başka bir bireyin amaçları ile yarışması olan sosyal bir ikilemi temsil eder. Bu tutuklunun ikilemi, bütün sosyal ikilemler gibi, bireylerin genellikle diğerleriyle etkileşimlerindeki sonuçlarını arttırmayı deneyeceğini varsayar. Tutuklunun ikilemi oyununda, katılımcılara her oyunca her oyuncu için sayıların potansiyel sonuçları ifade etmede kullanıldığı bir ödeme matriksi gösterilir. Ödemeler deneyci tarafından bazı gerçek dünya sonuçlarını yaratan bir durumu oluşturmak için öncede seçilmiştir. Ayrıca tutuklunun ikilemi oyununda, ödemeler, onlar tipik bir sosyal ikilemde olduğu gibi normal olarak düzenlenir. Öyle ki her birey kendisi yararına hareket etmede daha iyi durumdadır, fakat bütün bireyler kendi çıkarlarına göre hareket halinde olsalardı, o zaman herkes daha kötü olacaktı. Orjinal haliyle, tutuklunun ikilemi oyunu, iki mahkumun şuç işlemekle itham edildiği bir durumu içerir. Polis iki suçlulunun birlikte çalıştığına inanıyordu. Fakat onlar, onlardan birini mahkum etmek için yeterli kanıt toplamışlardı. Daha fazla kanıt elde etmek ve böylece daha büyük suçlar işlemiş mahkumları tutuklamak amacıyla, mahkumların her biri daha büyük suçlar işlediğini itiraf etmesi umuduyla sorguya çekilir. Her mahkum ya ortak ya da rekabetçi bir seçim yapabilir. İtiraf etmesi ya da etmemesi için teşvikler bir ödeme matriksi olarak ifade edilmiştir. Matriksin üstü Malik’in yapabildiği iki seçeneği temsil eder ve matriksin yanı Frank’ın yapabildiği iki seçeneği temsil eder. Her tutsağın aldığı ödemeler, her iki mahkumun seçimleri gözönüne alındığında dört karenin herbirinde gösterilmiştir.
122
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Eğer her mahkum itiraf etmeyerek ortak seçim alırsa, sınırlı mevcut bilgilerin tutuklu her mahmunda kullanılabileceği bir deneme olacaktır ve onlar nispeten üç yıllık kısa hapis cezasıyla cezalandırılacaklardır. Ancak mahkumlardan biri itiraf ederse, itiraf eden mahkum serbest bırakılırken, diğer mahkum 30 yıl hapis cezası alacaktır. Bu sonuçlar matriksin alt sol ve sağ üst karelerinde yer almaktadır. Sonunda her iki oyunca aynı anda itiraf eder. Bu durumda bir denemeye ihtiyaç yoktur ve buna karşılık savcılar mahkumların her birine biraz azaltılmış ceza verirler. Tutuklunun ikilemi toplumsal ikilemin yararlı bir modelini oluşturan iki ilginç özelliğe sahiptir. Özellikle, tutuklunun ikilemi düzenlenmiştir. Öyle ki bir oyuncu için olumlu bir sonucun ille de diğer oyuncu için olumsuz bir sonuç anlamına gelmez. İkincisi için, tutuklunun ikilemi matriksi düzenlenmiştir. Öyle ki her bireysel oyuncu rekabetçi bir seçim almak için motive edilir. Çünkü bu seçim ne olursa olsun daha yüksek bir hesaplaşmaya yol açar.
HATIRLAMA VE SORGULAMA Hafıza ve algı, bilişsel psikologların iki büyük çıkarını temsil eder. Bilişsel yaklaşım 1960’lı yıllar boyun psikolojinin en önemli okulu oldu ve psikoloji alanında o zamandan beri büyük bir kısmı bilişsel kalmıştır. Bilişsel okul, elektronik bilgisayarın gelişimi tarafından büyük ölçüde etkilenmiştir ve bilgisayar ve insan zihni arasındaki farklar büyük olmasına rağmen, bilişsel psikologlar, zihnin işleyişini anlamak için bir model olarak bilgisayarı kullanmışlardır.
Beyinler ve Bilgisayarlar Arasındaki Farklılıklar • Bilgisayarlarda, şayet hafızanın tam yeri bilinirse, bilgi erişilebilir. Beyinde, yakından bağlantılı kavramlardan yayılan aktivasyon yoluyla bilgiye ulaşılabilir. • Beyin, aynı anda bir çok farklı eylem hakkında çok görevli olduğu anlamına gelerek, paralel olarak çalışır. Bu yeni bilgisayarlar geliştirildikçe değişse de, birçok bilgisayar seri halindedir. • Bilgisayarlarda, kısa süreli bellek (rastgele erişim), uzun süreli belleğin (salt okunur) bir alt kümesidir. Beyinde, kısa süreli ve uzun süreli belleğin süreçleri farklıdır. •
Beyinde, donanım ve yazılım arasında hiç bir fark yoktur.
• Beyinde, bir elektrokimyasal süreci kullanarak çalışan sinaps, çok yavaştır. Ayrıca bilgisayarlar tarafından kullanılan transistörlerden daha kullanışlı ve çok daha karmaşıktır. • Bilgisayarlar belleği işlemden ayırt eder, fakat fakat beyinde böyle bir ayırım yoktur. Beyinde mevcut olan hafıza bilgileri saklamak ve yorumlamak için kullanılır. • Beyin kendi kendini organize eder ve kendi kendini onarır, fakat bilgisayarlar bunu yapamaz. Bir kişi felç kalırsa, nöral plastisite ona yardımcı olabilir ya da onu kurtarır. Laptobumuzu düşürürsek ya da laptobumuz bozulursa, kendi kendini tamir edemez. •
Beyin, herhangi bir bilgisayardan belirgin olarak çok daha büyüktür.
123
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Hafızamız bizim hatırlamamızı sağlar. Ayrıca bilgisayar programının nasıl yazıldığı ya da bisiklete nasıl binildiği gibi karmaşık hafızayı oluşturmamıza izin verir. Buna ek olarak, hafızamız bireysel olarak bizi tanımlar. Onlar bizim ilişkilerimiz, deneyimlerimiz, başarılarımız ve başarısızlıklarımızdır. Hafızamız olmadan bir hayatımız olmazdı. En azından bazı şeyler için hafızamız çok iyidir. Birini ilk tanıdığınızda, yıllarca o kişiyi tanıyabilirsiniz. Birçok şarkı sözünü ezbere biliriz ve onbinlerce sözcüğün tanımını yapabiliriz. Bazı insanlar için hafıza gerçekten şaşırtıcıdır. Örneğin; Akademi ödüllü “Rain Main” filmi için ilham kaynağı olan Kim Peek’in durumunu düşünün. Peek’in IQ’sının sadece 87 olmasına rağmen, o hayatı boyunca 10.000’den fazla kitap ezberlemiştir (Wisconsin Tıp Derneği, nd, 2004 ‖ Kim Peek). Rus psikolog A.R. Luria (2004), sınırsız hafızaya sahip olan S olarak bilinen bir adamın yeteneklerini anlatmıştır. S biranda rastgele yüzlerce harfi hatırlar ve bir şeyi asla unutmaz.
Tür ve Aşamalar Olarak Hafıza Öğrenme Hedefleri : 1-
Herbirini tanımlayan özellikleri belirleyerek, örtülü ve açık belleği karşılaştırın.
2-
Yankı ve eidetik belleğin fonksiyonunu ve süresini açıklayın.
3- Kısa süreli bellek kapesitesini özetleyin ve çalışma belleğinin, içinde bilgiyi çalıştırması için nasıl kullanılığını açıklayın. Psikologlar, belleği türlerine, aşamalarına ve süreçlerine göre kavramsallaştırır.
Türleri, Aşamaları Kavramsallaştırılması:
ve
Süreçlerine
Örtük bellek Duyusal bellek
Aşamalarına göre
Kısa süreli bellek
Açık bellek, test edilen bireylerin bilinçli olarak bilgiyi hatırlama girişiminde bulunmak zorunda oldukları ölçümler kullanılarak değerlendirilir. Hatırlama bellek testi, daha önce hatırlanan bellek bilgilerinden gelenleri içeren açık belleğin ölçümüdür. Bir deneme sınavı olduğumuz zaman hatırlama belleğimize güveniriz. Çünkü bu test, hatırladığımız bilgileri daha önce oluşturmak için gereklidir. Çoktan seçmeli bir sınav, bir bellek tanıma testi örneğidir. Hatırlama iki adımdan oluşur: İlk olarak, onun doğru görünse de görünmese de bir cevap oluşturmak daha sonra da belirlemek. Çoktan seçmeli test olarak tanıma, bir listeden öğenin en doğru göründüğü belirleyiciyi içerir (Haist, Shimamura, & Squire, 1992). Onların farklı süreçleri içermelerine rağmen, hatırlama ve tanıma bellek ölçüleri korelasyon eğilimindedir. Ölçüm belleğinin üçüncü bir yolu yeniden öğrenme olarak bilinir (Nelson, 1985). Yeniden öğrenmenin ölçüsü birşeyi öğrenildikten sonra tekrar okunduğu zaman, bilginin ne kadar hızlı işlenildiği ve öğrenildiğini değerlendirir, fakat daha sonra unutulur. Örneğin; Geçmişte bazı fransızca dersleri almışsanız, öğrendiğiniz kelimeleri unutmuş olabilirsiniz. Ama tekrar fransızca çalışsaydınız, kelimeleri ikinci kez daha hızlı öğrenecektiniz. Yeniden öğrenmenin, hatırlama ya da tanımadan daha hassas ölçümü olabilir. Çünkü yanlışlar karşısında basitçe doğru cevap vermektense, ne kadar hızlı ya da ne kadar çok olduğu yönünde değerlendirilen belleği sağlar.
Örtük Bellek
İşlemsel hafıza, genellikle açıklayamadığımız bilgileri ifade eder. Bir yerden başka bir yere yürüdüğümüz zaman, biriyle ingilizce konuştuğumuz zaman, bilgisayar oyunu oynadığımız zaman veya telefonla birini aradığımız zaman, işlemsel belleği kullanırız. Bunları nasıl yaptığımızı başkalarına açıklayamasakta, işlemsel bellek, karmaşık görevleri gerçekleştirmemizi sağlar. Bisiklete nasıl bindiğimizi birisine anlatmamızın bir yolu yoktur; bir kişi bunu yaparak öğrenir. Örtük belleğin fikri, bebeklerin nasıl öğrenebildiğini açıklamaya yardımcı olur. Emekleme, yürüme ve
Uzun süreli bellek Kodlama
Süreçlerine göre
Belleğin
Bilinçli olarak bazı şeyleri hatırlamak için birine sorarak hafızamızı değerlendirdiğimiz zaman açık belleği ölçeriz. Açık bellek, bilinçli olarak hatırlanabilecek deneyimi ya da bilgiyi ifade eder. Açık belleğin iki türü vardır : epizodik ve semantik. Epizodik bellek, yaşadığımız yeni deneyimleri ifade eder. Semantik bellek, dünya hakkındaki kavramların ve gerçeklerin bilgisini ifade eder.
Açık bellek, bizim bilinçli olarak bildirdiklerimizi bildirdiğimiz şeyleri oluştururken, örtük bellek, bizim bilinçli olarak erişemediğimiz bilgileri ifade eder. Ancak yine de örtük bellek, bizim için son derece önemlidir. Çünkü davranışlarımıza doğrudan etkisi vardır. Bir birey bu etkilerin farkında olmasa bile, örtük bellek, davranış üzerindeki deneyimin etkisi anlamına gelir. Örtük belleğin üç genel tipi vardır : İşlemsel bellek, klasik şartlanma ve hazırlama.
Açık bellek
Türlerine göre
Göre
Açık Bellek
Saklama Geri alma
124
125
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
konuşma gibi yeteneklerin prosedürleri vardır ve bu beceriler kolay ve verimli bir şekilde gelişmiştir. Örtük belleğin ikinci tipi, bizim çaba sarfetmeden veya farkında olmadan öğrendiğimiz ve nötr uyaranları ilişkilendirmeyi öğrendiğimiz klasik şartlandırma etkisidir. Öğrenmeden önce şartsız uyarıcının yaptığı gibi şartlı uyarıcı aynı tepkiyi oluşturmaya başladığı zaman, belleğin bağlantısı gösterilir.
satırdan harfleri bildirmeleri için katılımcılarına işaret etti. Bu durumda katılımcılar satırdaki hemen hemen bütün harfleri bildirdiler. Bu bulgu Sperling’in önsezisini doğruladı. Katılımcılar kendi ikonik bellerinde tüm harflere erişmişlerdi ve eğer görev yeterince kısa olsaydı, onlara sorulanı ekranın parçası üzerinde bildirebilirlerdi. İkonik belleğin uzunluğu yeterince kısaydı.
Örtük belleğin son tipi, hazırlama olarak ya da deneyimler sonucunda davranışlardaki değişiklikler olarak bilinir. Hazırlama hem bilginin aktivasyonuna hem de davanış üzerindeki aktivasyonun etkisine değinir. Örtük belleğin üzerindeki hazırlamanın etkisinin bir ölçüsü, bir kişinin kelimeleri tamamlamak için eksik olan harfleri doldurduğu parçalı kelime testidir. Bunu kendiniz de deneyebilirsiniz. ( a_r__a )
İşitsel bellek yankı belleği olarak bilinir. Çok hızlı çürüyen ikonik belleğin aksine, yankı belleği 4 saniye kadar sürebilir (Cowan, Lichty, & Grove, 1990). Bu uzun bir cümlenin sonuna geldiğinizde başındaki kelimeyi size hatırlatmak için uygundur.
Günlük davranışlarımız durumların geniş yelpazesinde hazırlama tarafından etkilenir. Bir sigara reklamı görmek, sigara içmeye başlamamıza sebep olabilir, ülkemizin bayrağını görmek, vatanseverliliğimizi arttırabilir ya da farklı okuldan bir öğrenci görmek, rekabet duygumuzu arttırabilir. Davranışımız üzerindeki bu etkiler, onların farkında olmadan ortaya çıkabilir.
Belleğin Aşamaları : Duyusal, Kısa Süreli Bellek ve Uzun Süreli Bellek Belleği anlamanın bir başka yolu, bilgilerin bizim için geçerli olmaya devam ettiği süreyi tamamlayan aşamalar bakımından onun hakkında düşünmektir. Bu yaklaşıma göre bilgi, duyusal bellekte başlar, kısa süreli belleğe geçer ve sonunda da uzun süreli belleğe geçer. Ancak bütün bilgiler üç aşamadan geçerek bunu yapmaz; en unutulur olanları. Bilginin kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe geçip geçmediği ya da bellekten kaybolup kaybolmadığı tamamen bilginin nasıl işlendiğine ya da bilgiye nasıl başvurulduğuna bağlıdır.
Duyusal Bellek Duyusal bellek, duyusal bilginin kısa depolansını ifade eder. Duyusal bellek, bir bellek tamponudur. Duyusal belleğin amacı, gelen duyumları işlemek için beyne biraz zaman vermek ve bireysel parçalardan ziyade onların kesintisiz bir akışı halinde dünyayı görmemize izin vermektir. Görsel duyusal hafıza ikonik bellek olarak bilinir. İkonik bellek, ilk kez George Sperling (1960) tarafından incelenmiştir. Onun araştırmalarında, Sperling, katılımcılara benzer olan satırlardaki harflerin bir ekranını gösterdi. Ancak ekran sadece 50 milisaniye açık kaldı. Daha sonra Sperling, katılımcılarına hatırlayabildikleri bütün kelimelerin sorulduğu bir hatırlama testi verdi. Ortalama olarak katılımcılar, gördükleri harflerin sadece dörtte birini hatırlayabildi. Sperling, katılımcılarının tüm harfleri gördüğünü düşündü. Fakat çok kısa sürede bunları hatırlamak katılımcılar için imkansızdı. Bir sonraki testte, bu fikri test etmek için aynı harfleri gösterdi. Fakat ekran çıktıktan sonra birinci, ikinci ya da üçüncü
126
Bazı insanlarda ikonik bellek uzun sürebiliyor. Sık sık psikolojik bozuklukları olan insanlar, bir görüntüyü uzun süre görebilir. Duymada eidetik bellek için bazı kanıtlar vardır. Bazı insanlar, yankı belleğinin zamanın alışılmadık derecede uzun sürelerinin devam ettiğini bildirirler. Besteci Wolfgang Amadeus Mozart, müziğin eidetik belleğe sahipti. Çünkü o gençken ve henüz müzik eğitimi almamışken, uzun kompozisyonlar dinliyor ve daha sonra mükemmel şekilde onları çalabiliyordu.
Kısa Süreli Bellek Duyusal belleğin içine aldığı bilgilerin çoğu unutulur. Fakat dikkatimizi çeken bilgiler, hatırlamak amacıyla kısa süreli belleğe geçer. Kısa süreli bellek, bilginin küçük miktarının geçiçi olabileceği yerdir. Kısa süreli bellekteki bilgiler kalıcı olarak kaydedilmez. Bellek olarak adlandırılmasına rağmen, çalışan bellek, kısa süreli bellek gibi bir bellek deposu değildir. Kısa süreli bellek, bilginin hem uzunluğu hem de miktarını ölçebilmede sınırlıdır. Peterson ve Peterson (1959), insanlara üç harfli dizelerin listesi sorulduğunda ve daha sonra ardından bu görevi gerçekleştirmeleri istendiğinde, neredeyse 18 saniye içinde bu materyallerin çabucak unutulduğunu buldu. Kısa süreli bellekten bilgilerin çürümesini önlemenin bir yolu, onu tekrarlamak için çalışan belleği kullanmaktır. Koruyucu prova zihinsel bilgiyi tekrarlama sürecidir. Bazen bazı aklımızda tutmak istediğimiz bilgileri unutmamak için koruyucu provaya yoğunlaşırız. Bilgiyi tekrarlamaya devam edersek, biz onun tekrarlamasını durdurana kadar o kısa süreli bellekte kalacaktır. Fakat kısa süreli bellekte de bir kapasite sınırı vardır. Örneğin; biz kısa süreli bellekte yaklaşık maksimum 9 basamaklı sayıları aklımızda tutabiliriz. Fakat kısa süreli bellekte parçalama denilen bellek tekniğini kullanarak hatırlama yeteneğimizi geliştirmemiz mümkündür. Parçalama, küçük gruplar içerisinde bilginin düzenlenmesi işlemidir. Uzmanlar, karmaşık bilgileri sağlamaya yardımcı olmak için parçalamaya güveniyorlar. Eğer bilgi kısa süreli belleği geçerse, bu bilgi günler, aylar, yıllar gibi bilgileri tutabilen uzun süreli belleğe girebilir. Uzun süreli belleğin kapasitesi çok büyüktür. Hatırlayabilmenin limiti yoktur. Öğrendikten sonra bazı bilgileri unutsak bile, diğer şeyler sonsuza kadar bizimle kalacaktır.
127
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Nasıl Hatırlarız? Belleğin Geliştirilmesi İçin İşaretler Öğrenme Hedefleri : 1-
Kodlama, depolama ve geri alma ilkelerini gözden geçirin ve tanımlayın.
2-
Amnezi türlerini ve bellek üzerindeki etkilerini özetleyin.
3-
Bilgilerini öğrendiğimiz kaynakların belleğimizi nasıl etkileyebildiğini açıklayın
Bu, duyusal ve kısa süreli bellekte bilgileri tutmak için yararlı olsa da, biz uzun süreli belleğe güveniriz. Sınıfta yeni gördüğümüz birinin, yeni izlediğimiz bir filmin adını ya da yaklaşan psikoloji sınavı için materiyalleri hatırlamak isteriz. Psikolojik araştırmalar, uzun süreli bellek hakkında bilginin büyük bir kısmını üretti ve bu araştırmalar, yeni materiyalleri hatırlamaya ve öğrenmeye çalışmada yararlı olabilirler. Başarılı olmak için hatırlamayı istediğimiz bilgiler kodlanmış ve depolanmış olmak zorundadır ve daha sonra geri alınmalıdır.
Kodlama ve Depolama : Algılarımız Nasıl Bellek Haline Gelir?
Kodlama, bizim belleğimizde yaşadığımız şeyleri yerleştirme vasıtasıyla olan bir süreçtir. Bilgi kodlanmadıkça, hatırlanılamayabilir. Bir partide yeni tanıdığımız birinin daha sonra adını hatırlamadığımızı farkederiz. İsimler hatırlayamamamız tabiki şaşırtıcı değildir. Çünkü muhtemelen kafamız karışmıştır ve ismini kodlamaya başlamamışızdır. Yaşadığımız herşeyi kodlayamayabiliriz. Hatırlamamız gereken gereken şeyleri kodlama eğiliminde bulunuruz fakat alakasız şeyleri kodlama zahmetine girmeyiz. Belleğimizi geliştirmenin bir yolu, daha iyi kodlama stratejileri kullanmaktır. Çalışmaların bazı yolları diğerlerinden daha etkilidir. Araştırmalar, eğer bilgiyi anlamlı şekilde kodladığımız zaman bilgiyi daha iyi anlayabildiğimizi buldu. Detaylı kodlama ile ilgilendiğimiz zaman, bilgiyi daha alakalı ve anlamlı yapan yollarla yeni bilgiyi işleriz (Craik & Lockhart, 1972; Harris & Qualls, 2000). Birinci bölümde tartıştığımız psikolojinin farklı okullarının özelliklerini hatırlamayı deneyin. Basitçe okulları ya da onların özelliklerinin hatırlamaya çalışmanın aksine, zaten bildiğiniz şeyleri bilgilerle ilişkilendirmeyi deneyebilirsiniz. Örneğin; bilgisayar modeli ile özelliklerini birleştirerek, psikolojinin bilişsel okulunun temellerini hatırlamayı deneyebilirsiniz. Bilişsel okul, bilginin nasıl girildiğine, işlenildiğine ve alındığına odaklanır. Bilgisayarların hemen hemen aynı şeyi nasıl yaptığını düşünebilirsiniz. Ayrıca anlamlı bilgiler halinde bilgileri organize etmeyi deneyebilirsiniz. Örneğin; yapısalcılıkla bilişsel okulu bağlayabilirsiniz. Çünkü ikisi de zihinsel süreçlerle ilgilidir. Ayrıca bilgileri hatırlamaya yardımcı olmak için görsel ipuçlarını da kullanabilirsiniz. Freud’un görüntüsüne bakarak bir çocuk gibi göründüğünü hayal edebilirsiniz. Bu görüntü, çocukluk deneyimlerinin Freudyen teorisinin önemli bir parçası olduğunu hatırlamanıza yardımcı olabilir. Herkesin bilgiyi ayrıntılı olarak incelemenin benzersiz bir yolu vardır; önemli olan, malzemeler arasında benzersiz ve anlamlı bağlamları geliştirmeye çalışmaktır.
128
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Bellek Geliştirmek Kullanma
İçin
Hermann
Ebbinghaus
Katkılarını
Hermann Ebbinghaus (1850–1909), bellek çalışmasının öncüsüydü. Onun tek araştırma katılımcısı olan araştırmasında Ebbinghaus, saçma hecelerin listesini ezbelemeyi uyguladı. Öğrenmeye çalıştığı materiyaller anlamlı olmadığı için, bunu yapmanın kolay olmadığını görebiliriniz. Ebbinghaus, belleğin önemli bir prensibini keşfetti; bellek ilk başta hızla bozulur, fakat zamanla bozulma seviyelerinin miktarı azalır. Günler geçtikten sonra Ebbinghaus, unutmayı gözden geçirmesine rağmen, aynı etki uzu ve daha kısa zaman ölçeklerini oluşur. Bahrick, ispanyolca kursu alan bir öğrencilerin, üç yıl içinde öğrendiği kelimelerin yarısını unuttuğunu buldu, fakat o saatten sonra onların belleri tamamen sabit kalmıştı. Unutmak da daha kısa bir zaman diliminde hızlıca azalır. Sınava girmeden önce çalışmış olduğunuz materiyallerin gözden geçirilmesi önerilir. Böylece sınav sırasında materiyali hatırlamak daha muhtemel olacaktır. Ebbinghaus da boşluk etkisi olarak bilinen öğrenmenin bir başka önemli ilkesini keşfetti. Bu boşluk etkisi öğrenmenin daha iyi olduğu gerçeğini ifade eder. Bunun anlamı; eğer çalışmak için daha sınırlı bir zamana sahip olsanız bile, fazla bilgi edineceksiniz. Eğer sınavdan önceki son on dakikaya kadar çalışmazsanız çok daha az bilgiye sahip olacaksınız. Diğer iyi strateji, çalışmak ve daha sonra materiyali unutmadığınızı bildiğiniz sürece beklemektir. Ardından bilgileri gözden geçirerek, unutmadan önce olabildiği kadar beklemektir. Tekrar tekrar tekrarlayın. Boşluk etkisi genellikle aralıklı çalışma ve blok çalışma arasında fark açısından kabul edilir. Ebbinghaus, aşırı öğrenmenin rolünü de kabul etmiştir. Aşırı öğrenme, bizim materiyale hakim olduğumuzu düşündüğümüz zaman bile çalışmaya ve tekrarlamaya devam etmemiz anlamına gelir. Ebbinghaus ve diğer araştırmacılar aşırı öğrenmenin kodlamaya yardımcı olduğunu buldu (Driskell, Willis, & Copper, 1992). Bütün bilgiye hakim olsanız bile, çalışmaya ve pratik yapmaya devam edin.
Geri Alma Bilgi uygun şekilde kodlanmış ve depolanmış olsa dahi, onu geri alamazsak bir işimize yaramaz. Geri alma bellekte saklanan bilgileri yeniden aktive etme sürecini ifade eder. Geri almada şartlar, kodladıklarımızın altındaki şartlara benzediği zaman bellekten öğeleri almamız daha mümkün olacaktır. Bilginin öğrenildiği harici durum, hatırlanan durumla eşleştiği zaman bağlam-bağımlı öğrenme geri almadaki bir artışa karşılık gelir. Godden ve Baddeley (1975), balıkadamları kullanarak bu fikri test etmek için bir çalışma yürütmüşlerdi. Onlar ya karada ya da su altında oldukları zaman kelimelerin bir listesini öğrenmek için dalgıçlara istediler. Daha sonra aynı ya da zıt durumlar içinde, belleklerinde dalgıçları test ettiler. Dalgıçların
129
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ belleği, kelimeleri öğrendikleri bağlamda test edildikleri zaman, diğer bağlamda test edildikleri zamandan daha iyiydi. Bağlam-bağlamlı öğrenmenin de belleğinizi iyileştirmesinde önemli olabileceğini görebilirsiniz. Örneğin; gireceğiniz bir sınava benzer durumdaki bir sınava girmek için çalışmak isteyebilirsiniz. Bağlam-bağlamlı öğrenme, öğrenme ve hatırlama arasındaki dışsal durumdaki bir eşleşmeyi ifade ederken, duruma bağlı öğrenme, bireylerin kodlama esnasında olduğu gibi aynı fizyolojik ya da psikolojik durumda oldukları zaman belleğin olağan üstü geri alınması anlamına gelir. Araştırmalar, örneğin; uyuşturucunun etkisi altında iken labirenti öğrenen hayvanların, ilacın etkisi altında test edildikleri zaman, ilaçsız test edildikleri zamandan öğrendiklerini daha iyi hatırlama eğiliminde olduklarını buldu (Jackson, Koek, & Colpaert, 1992). Duygudurum da duruma bağlı öğrenmeyi üretebilir. Kötü bir ruh hali içinde olduğu zaman bilgiyi öğrenen insanlar, kötü ruh halinde ve tersi iken test edildikleri zaman bunu hatırlamayı daha kolay bulurlar. Tatsız anıları hatırlamak daha kolaydır. Bilgi alma yeteneği içindeki varyasyonlar seri pozisyon içinde görünmektedir. İnsanlar, listenin sonunda ve başında verilen kelimeleri, listenin ortasında verilen kelimelerden daha iyi geri alabilirler. Seri pozisyon eğrisi olarak bilinen bu model, iki geri alma fenomuna neden olur. Öncelik etkisi, listedeki erken verilen uyaranları daha iyi hatırlamak için bir eğilimi ifade eder. Sonralık etkisi, listede daha sonra verilen uyaranları daha iyi hatırlamak için bir eğilimi ifade eder. Öncelik ve sonralık etkileri için birkaç açıklama vardır. Fakat onlardan biri, uzun ve kısa süreli bellekte tekrarlamanın etkileri anlamındadır (Baddeley, Eysenck, & Anderson, 2009). Bir hafıza testine başlamadan önce onları tekrarlayarak kısa süreli bellekte verilen listede öğrendiğimiz son kelimeleri aklımızda tutabildiğimiz için, nispeten onlar kolay hatırlanır. Yani sonralık etkisi, kısa süreli bellekte koruyucu provaya göre açıklanabilir ve öncelik etkisi de provaya bağlı olabilir. Aynı şey listenin başındaki diğer kelimeler içinde geçerlidir. Fakat listenin ortasındaki kelimeler için, bu prova çok zordur. Bazı durumlarda mevcut belleğimiz yeni öğrenmeyi etkilemektedir. Bu ya geri şekilde ya da ileri şekilde oluşabilir. Geriye etkili engelleme, öğrenilen yeni şeyler daha önce öğrenilen bilgileri geri alma yeteneğimizi olumsuz yönde etkiler. Örneğin; bilgisayar dilinde bir programı öğrenirsek ve daha sonra bunu başka bir benzer programda öğrenirsek, ilk programlama dilini yanlış yapmaya başlayabiliriz. Bu durumda yeni anılar, zaten yerinde olan anılardan geri almayı etkilemek için geriye doğru çalışır. Geriye etkili engellemenin aksine ileriye ket vurma, ileri yöne doğru çalışır. İleriye ket vurma, erken öğrenme, daha sonra öğrenmeyi denediğiniz bilgileri kodlama yeteneğini olumsuz şekilde etkilediği zaman oluşur. Örneğin; ikinci dil olarak fransızca öğrendiğiniz zaman, bu en azından üçüncü bir dil öğrenmek için çok zor hale gelebilir.
130
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Uzun Süreli Belleğin Yapısı Uzun süreli bellekte depolanan anılar, kategorilerde birbirine bağlanmanın aksine soyutlanmaz. Davranışları yönlendirmek için kategorileri oluşturmak ve kullanmak insan doğasının genel bir parçasıdır. Bir kategori içindeki ilişkili kavramlar, aktivasyonun yayılması yoluyla bağlanırlar. Örneğin; araçlar bir kategoriyle ilişkili oldukları için tornavida kelimesini hatırlayan insanlar anahtar kelimeyi hatırlamaya yardımcı olcaktır. İnsanlar farklı kategorilerden gelen kelimelerin listelerini öğrendikleri zaman gelişigüzel bilgileri hatırlamazlar. Bazı kategoriler kategorideki tüm üyelerin doğru olmak zorunda olduğu tanımlayıcı özelliklere sahiptir. Örneğin; üçgen kategorilerinin hepsinin üç kenarı vardır ve kuşlar kategorisinin hepsi yumurtlar. Fakat çoğu kategori çok iyi tanımlanmış değildir; kategorinin üyeleri bazı ortak özellikleri paylaşır. Fakat kategorinin üyesi olan ya da olmayanı tanımlamak mümkün değildir. Örneğin; kategori aracının bir tanımı yoktur. Diğer kateori üyeleri belli değilken, çekiç ve anahtar gibi bazı kategori üyeleri, açıkça ve kolayca kategori üyeleri olarak tanımlanır. Ütü masası bir araç mıdır? Araba nedir? Kategorilerin üyeleri, kategori prototipine göre kıyaslanabilir. Bazı kategori üyeleri, diğerlerinden daha fazla prototipiktir. Biz kategorinin prototipi olan bilgiyi daha hızlı geri alırız. Zihinsel kategoriler her zaman şema olarak adlandırılır. Biz insanlar hakkında, olaylar hakkında, nesneler hakkında, sosyal gruplar hakkında bir şemaya sahibiz. Şemalar kısmen önemlidir. Çünkü bilgi için bir organizasyon yapısı sağlayarak yeni bilgileri hatırlamamıza yardım eder.
Bellek Biyolojisi Bilgiler, tıpkı DVD veya flash diskler gibi dijital medya üzerinde depolanır. Uzun süreli bellekteki bilgiler beyinde saklanmak zorundadır. Uzun süreli bellek içindeki bilgileri muhafaza etme yeteneği beyindeki nöronlar arasındaki bağlantıların kademeli olarak güçlendirilmesini içerir. Sinir ağlarındaki yollara sık sık ve defalarca ateş edildiğinde, sinapslar birbirleriyle daha verimli iletişim içinde olurlar ve bu değişiklikler belleği oluşturur. Uzun süreli potansiyasyon olarak bilinen bu süreç, sık görülen stimülasyonun sonucu olarak nöronlar arasındaki sinaptik bağlantıların güçlendirilmesi anlamına gelmektedir. Uzun süreli potansiyasyonu geliştiren ilaçlar, öğrenmeyi arttırırken, uzun süreli potansiyasyonu bloke eden ilaçlar, öğrenmeyi azaltır. Sinaplardaki aktivasyonun yeni modelleri geliştirilmek için zaman aldığından, uzun süreli potansiyasyon yavaş yavaş gerçekleşir. Uzun süreli potansiyasyonda ortaya çıkan ve bellekte saklanan zaman süresi konsolidasyon dönemi olarak bilinir. Bellek korteks ile sınırlı değildir; bu, yeni ve eski beyin yapıları arasındaki karmaşık etkileşimler yoluyla gerçekleşir. Açık bellekte en önemli beyin bölgelerinden biri,
131
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
önişlemci ve bilgi elaboratoru olarak görev yapan hipokampustur. Hipokampus, mekansal ilişkiler hakkındaki bilgiyi kodlamamıza yardımcı olur. Hipokampuste, kısa süre için belleği tutan ve daha sonra beynin diğer bölgelerine bilgiyi yönlendiren anahtarlama noktası olarakta görev yapar. Beynin kütüphanesi olarak tarif edilen hipokampus olmadan açık belleğimiz verimsiz ve düzensiz olur.
Bellek ve Biliş İçinde Doğruluk ve Yanlışlık
1-
Olaylar için belleğimizin doğruluğunu etkileyebilen değişiklikleri özetleyin.
Belleğin farklı tipindeki farklı beyin yapılarının rolüne ilişkin kanıtlar, amneziye maruz kalan hastaların kısmen vaka çalışmalarından gelir. Bellek girişim etkilerinde olduğu gibi, amnezi, geri alımı ve kodlamayı etkileyerek ileriye veya geriye doğru işleyebilir. Örneğin; felç ya da travma sonucu beyni hasar görmüş insanlarda hafıza kaybı geri çalışabilir. Sonuç geriye dönük amnezidir. Geriye dönük amnezi genellikle bellek için daha şiddetlidir.
2-
Şemaların belleğimizi nasıl bozabildiğini açıklayın.
3-
Temsil kısayolu ve bulunabilirlik kısayolu açıklayın.
Organizmalar, hipokampusun zarar görmesiyle amnezinin bir türünü geliştirir. İleri amnezi kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe bilgileri aktarmada yetersizidir. Tanınmış bir başka vaka ise, Henry Gustav Molaison adında bir adamdı. Onun hipokampus parçaları şiddetli nöbetleri azaltmak için kaldırıldı (Corkin, Amaral, González, Johnson, & Hyman, 1997). Operasyon sonrasında, Molaison neredeyse komple ileri amneziyi geliştirdi. Operasyondan önce neler olduğunun çoğunu hatırlamasına rağmen, artık yeni oluşan anılarını hatırlamıyordu. Molaison, okuduğu bir dergiyi tekrar tekrar okuduğunu ve o dergiyi hiç okumamış gibi hissettiğini söylüyordu. İleriye dönük amnezinin vakaları, belleğin farklı türlerinde dahil olan beyin yapıları hakkındaki bilgiyi de sağlar (Bayley & Squire, 2005; Helmuth, 1999; Paller, 2004). Molaison’un hipokampusu zarar gördüğü için açık belleği tehlikeye girmesine rağmen, beyinciği bozulmadığı için örtük belleyi tehlikeye girmemişti. Bazı beyin yapıları özellikle bellekte önemli olsa da, bu tüm anıların bir yerde saklandığı anlamına gelmez. Uzun süreli potansiyasyon, sinapslardaki değişikliklerin bir sonucu olarak meydana gelir. Bir nörotransmitter ve amino asit glutamik asidin bir şekli olan Glutamat, bellekteki belki de en önemli nörotransmitterdir. Canlılar stres altında olduğu zaman, çok daha fazla glutamat salgılanır ve bu glutamat onları hatırlamaya yardımcı olur. Kadın cinsiyet hormonu olan östrojen de kritik görünür, çünkü kadınlar östrojenin azalmasıyla birlikte menepoza girerler ve bu çok zor bir süreçtir. Bellekte biyolojinin rolü hakkındaki bilgilerimiz, belleğimizi iyileştirmek için ilaç kullanmamızın mümkün olacağını gösterir. Bellek takviyeleri genellikle şekerli bir meşrubat içmekten daha iyi değildir. Bu, önemli ölçüde bellek arttırıcı ilaçları oluşturmadığımız anlamına gelmez. İlaçların en belirgin potansiyel kullanımı, belleği geliştirmek için girişimde bulunmasına rağmen, ilaçlar bizim unutmamıza da yardımcı olabilir. Bu, travma sonrası stres bozukluğu gibi bazı durumlarda uygun olabilir. Fakat bu anıların unutturulmasının etik olup olmadığı tartışılır.
132
Öğrenme Hedefleri :
Görüldüğü gibi belleğimiz mükemmel değildir. Onlar bizim yetersiz kodlamamız ve depolamamız yüzüden ve doğrudan saklanan bilgileri almak için yetersizliğimiz yüzünden kısmen başarısızdır. Fakat bellek, olayları yaşadıktan sonra meydana gelen olaylardan, hatırlamamıza yardımcı olmak için kullandığımız bilişsel süreçlerden ve ayarlardan etkilenir. Bilişimiz, tekrarlamaya ve organize etmeye izin verse de, biliş çarpıtmalara, davranışlarımızdaki ve kararlarımızdaki hatalara yol açabilir. Bilişsel önyargılar, bilişsel süreçlerin uygunsuz kullanımına neden olan belleğimizdeki ve kararlarımızdaki hatalardır. Bilişsel önyargıların çalışmaları önemlidir. Çünkü bu, algıda yanlışlığa karşı doğruluğun önemli psikolojik teması ile ilgilidir ve hataların türlerinin farkında olunabilir. Bu nedenle bizim karar verme becerilerimizi geliştirir.
Kaynak İzleme Bellekteki potansiyel bir hata, bilginin kaynakları ayırımındaki hataları içerir. Kaynak izleme, bir belleğin kaynağını doğru olarak tespit etme yeteneği anlamına gelir. Rassin, Merkelbach ve Spaan (2001), üniversite öğrencilerin yüzde 25’ine kadar, hayal ettikleri olaylara karşı gerçek olaylar hakkında kafaları karıştıklarını bildirdiklerini açıkladı. Çalışmalar, fantezi eğilimi olan insanların kaynak izleme hatalarını yaşamaya daha yatkın olduğunu gösterdi (Winograd, Peluso, & Glover, 1998) ve bu tür hatalar hem çocuklar hem de yaşlılar için ergen ve genç yetişlinlerden daha sık meydana geliyor (Jacoby ve Rodos, 2006). Diğer durumlarda, gerçek hayattan bilgileri hatırladığımızdan emin olabiliriz. Fakat tam olarak onu nerede duyduğumuz hakkında belirsizizdir. Hali hazırda diğer durumlarda bilgileri nerede öğrendiğimizi unutabiliriz ve yanlışlıkla kendi belleğimizin yarattığını varsayarız. Müzisyen George Harrison, onun şarkısı olan “My Sweet Lord”’un melodisinin başka bir besteci tarafından yapılan daha önceki şarkıyla neredeyse aynı olduğundan haberi olmadığını iddia etti. Ardından yargıç, Harrison’un isteyerek eser hırsızlığı işlemediğine karar verdi.
Şematik İşlem : Çarpıtmaların Beklentilere Dayandırılması Şemalar bize uyumlu gösterimler içinde materyali düzenleyerek bilgiyi hatırmalamıza yardım eder. Ancak, şemalar belleğimizi arttırabilmesine rağmen, onlar da bilişsel önyargılara yol açabilir. Şemaları kullanmak bazı şeyleri yanlış hatırlamamıza neden olabilir. Özellikle, şemalar mevcut anıları onaylama ve doğrulama eğiliminde bulunan 133
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ doğrulama sapmasına yol açar. Doğrulama sapması meydana gelir, çünkü bizim yeni bilgileri nasıl araştırıp yorumladığımızı etkileyen şemalara sahibiz. Doğrulama saptaması, bizim şemamıza en uygun olan bilgileri hatırlamamızı sağlar ve şemamızı teyit edecek şekilde sorular sorarız (Trope & Thompson, 1997). Bir kişinin dışa dönük olduğunu düşünüyorsanız, onu eğlendirecek şeyi ona sorabilirsiniz. Darley ve Brüt (1983), sosyal sınıf hakkındaki şemaların, belleği nasıl etkileyebildiğini gösterdi. Onlar araştırmalarında katılımcılarına bir fotoğraf ve Hannah adında dörde giden bir kız hakkında bazı bilgiler verdiler. Onun toplumsal sınıfı hakkında bir şemayı etkinleştirmek için, katılımcıların yarısı Hannah’ı güzel banliyö evinin önünde oturduğunu resmettiler ve diğer yarısı ise kentsel bir alanda yoksul bir evin önünde oturduğu resmetti. Daha sonra katılımcılara bir zeka testi uygulanarak, Hannah’ı gösteren bir video izletildi. Test bitti. Hannah soruların bazılarına doğru bazılarına yanlış cevap verdi. Fakat doğru ve yanlış cevapların sayısı her iki durumda da aynıydı. Ardından katılımcılardan Hannah’ın kaç soruya doğru kaç soruya yanlış cevap verdiğini söylemeleri istendi. Hannah’ın üst sınıf kökenden geldiğini düşünen katılımcılar onun daha fazla doğru cevap verdiğini hatırladılar. Şemalara güvenimiz bizi alışılmışın dışına çıkmamız için zorlar. İnsanların şemaları, yeni ve geleneksel olmayan yollardaki bir nesneyi kullanmalarını engeller.
Yanlış Bilgilendirme Etkisi : Daha Sonra Gelen Bilgiler Belleği Nasıl Bozar? Görgü tanıkları için özellikle problem, sık sık bilgiyi öğrendikten sonra oluşturduğumuz şeyler tarafından etkilenir (Erdmann, Volbert, & Böhm, 2004; Loftus, 1979; Zaragoza, Belli, & Payment, 2007). Bu yeni bilgiler orjinal anıları bozabilir. Yanlış bilgilendirme etkisi, yeni bilgiler mevcut anıları etkilediği zaman meydana gelen bellekteki yanlışları ifade eder. Aslında meydana gelen olaylar için anılarımızı deforme etmenin yanı sıra, yanlış bilgi asla meydana gelmeyen bilgileri yanlış olarak hatırlamamıza yol açabilir. Terapistler genellikle, hastaların çocukken yaşadıkları travmatik olayların anılarını bastırabildiklerini iddia ediyorlar ve daha sonra terapistler bilgileri hatırlamalarına yol açarak yıllar sonra onları bu olaydan kurtarıyorlar. Fakat diğer araştırmacılar bu acı anıları genellikle çok iyi hatırladıklarını iddia ediyorlar. Bu araştırmacılar, bu prosedürlerin aslında meydana gelmeyen olayları istemsiz olarak hatırlamaları için hastaya yol göstererek, bu anıları geri almak için terapistler tarafından kullanıldığını savundu. Bir çok psikolog, iddiaların çoğunun implante yüzünden olduğuna inanıyor.
Kendine Fazla Güvenmek Ronald Cotton’un kimliği Jennifer Thompson’ın yanlışının en dikkat çekici yönlerinden biri onun kesinliğidir. Fakat araştırmalar, aşırı özgüvene karşı yayılmış bir bilişsel önyargı ortaya çıkardılar. David Dunning ve meslektaşları (Dunning,
134
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Griffin, Milojkovic & Ross, 1990), üniversite öğrencilerinden, başka bir üniversite öğrencisinin çeşitli durumlarda nasıl tepki vereceğini tahmin etmeleri istendi. Bazı katılımcılar, sadece biraraya geldikleri ve röportaj yaptıkları öğrenci arkadaşları hakkında tahminlerde bulundu ve diğerleri çok iyi bildikleri oda arkadaşları hakkında tahminlerde bulundu. Her iki durumda da katılımcılar her tahminlerinde onlara güvenlerini bildirdi ve doğruluk insanların kendi yanıtları tarafından tespit edildi. Suçlar, sıklıkla onların anılarındaki aşırı özgüvendir. İnsanlar önemli olayların anılarından çok emindirler ve kendilerine çok fazla güvenirler.
Kısayol İşlemi: Bulunabilirlik ve Temsil Kısayolu Bilgi işleyişimizin diğer bir yolu, çoğu durumda kullanışlı fakat yanlış kullanıldığında hatalara yol açan bilgi işlem stratejileri olan kısayolları kullandığımızda önyargılı bir şekilde ortaya çıkabilir. Çok yaygın olarak uygulanan (ve yanlış uygulanan) iki kısayolu değerlendirelim: temsil kısayolu ve bulunabilirlik kısayolu. Çoğu durumda, beklentimiz ile uyuşan ya da onu temsil eden sorgulamalarımızı baz alırız. Böyle yaptığımızda temsil kısayolunu kullanırız. Örneğin, aşağıdaki “Temsil Kısayolu” tablosunda sunulan bulmacayı değerlendirelim. Hasteye gidip bugün doğan bebek kayıtlarını kontrol ettiğinizi varsayalım. Hangi doğum şeklini bulmanızın daha olası olduğunu düşünüyorsunuz?
Temsil Kısayolu Tablosu A Listesi 6:31 8:15 9:42 13:13 15:39 17:12 19:42 23:44
B Listesi Kız Kız Kız Kız Erkek Erkek Erkek Erkek
6:31 8:15 9:42 13:13 15:39 17:12 19:42 23:44
Erkek Kız Erkek Kız Kız Erkek Kız Erkek
Çoğu insan B listesinin rasgele gözükmesinden dolayı onun daha mümkün olduğunu düşünür ve rastlantısallık hakkındaki fikirlerimiz böylece uyuşur. Fakat istatistikçiler, dört kız ve dört erkek biçiminin matematiksel olarak eşit olduğunu bilmekteler. Sorun şudur ki her zaman matematiksel olarak uyuşmayan rastlantısallığın nasıl olması gerektiği şemasına sahibiz. Benzer olarak, yazı turada artd arda beş kere “tura” geldiğini gören insanlar sıklıkla tahmin ederler ve belki de bir sonrakinin “yazı” olacağı konusunda parasına iddiaya bile girebilirler. Bu davranış kumarcı yanılgısı olarak bilinir. Fakat matematiksel olarak kumarcı yanılgısı bir hatadır. Ayrıca muhakememiz bir anıyı geri kazanmanın kolay olmasından dolayı etkilenebilir.
135
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Sıklık yargısında bulunmak eğilimi veya bir olayın, anıdan geri kazanılabileceği kolaylık temelini oluşturma olasılığı bulunabilirlik kısayolu olarak bilinir (MacLeod & Campbell, 1992; Tversky & Kahneman, 1973). Örneğin, Türkçe’de “R” harfi ile başlayan kelimelerin mi yoksa üçüncü harfi “R” olan kelimelerin mi daha fazla olduğunu size sorduğumu düşünün. Soruya muhtemelen bu karakteristiğe sahip kelimeleri düşünmeye çalışarak cevap vereceksiniz. İlk harfleri aklınıza getirmek üçüncü harfleri aklınıza getirmekten daha kolay olduğundan, üçüncü harfte “R” bulunan kelimelerin daha fazla olmasına rağmen ilk harfin “R” olduğunu düşünerek yanlış tahmin yapabilirsiniz. Bulunabilirlik kısayolu aynı zamanda olaysal belleği kullanabilir. Arkadaşlarımızı hep çevremizde hatırladığımız ve gördüğümüzden dolayı onların iyi insan olduklarını düşünebiliriz.
Belirgin ve Bilişsel Erişilebilirlik Hafızada önyargı için başka bir potansiyel, katılmaya daha yatkın olduğumuzdan diğer bilgilerden daha fazla, bazı bilgileri hatırlamamızı ve faydalanmamızı meydana getirir. Eşsiz, rengarenk, parlak, hareket eden ve beklenmeyen şeyler daha belirgindir (McArthur & Post, 1977; Taylor & Fiske, 1978). Sosyal dünyamızdaki uyarıcı belirginliğin muhakememizde büyük bir etkisi vardır ve bazı durumlarda davranmak istemeyeceğimiz şekilde davranmamıza sebep olabilir. Örneğin, kendiniz için yeni bir müzik çalar almak istediğinizi düşünün. İpod mu yoksa Zune mu alacağınıza karar vermeye çalışıyorsunuz. İnternetten Müşteri Yorumlarına baktınız ve fiyat, pil ömrü, müzik paylaşabilirliği gibi bir çok alanda iki müzik çaların da farklılık göstermesine rağmen Zune, iPod kullanıcılarına göre önemli derecede yüksek oy aldığını gördünüz. Sonuç olarak bir sonraki gün Zune almaya karar veriyorsunuz. O gece partiye gidiyorsunuz ve arkadaşınız size iPod’unu gösteriyor. İnceliyorsunuz ve gerçekten iyi göründüğünü düşünüyorsunuz. Arkadaşınıza Zune alacağınızı söylüyorsunuz ve o da size “çıldırdın mı sen?” diyor. Zune’a sahip birini tanıdığını ve çok fazla sorunla karşılaştığını söylüyor – düzgün bir şekilde müzik indirmiyordu ve pil ömrü garanti süresi dolmadan bitti – Yine de Zune alır mıydınız yoksa planlarınızı mı değiştirirdiniz? Bu soruyu mantıklı bir şekilde düşünürseniz arkadaşınızdan aldığınız bilgi o kadar da önemli değildir. Şuan sadece bir tane daha insanın fikrini biliyorsunuz ve bu durum iki cihazın da genel puanlamasını değiştiremez. Diğer bir yandan, arkadaşınızın size verdiği bilgi ve iPod’unu kullanma şansı oldukça belirgindir. Bilgi tam orada karşınızda, ellerinizde, halbuki Müşteri Yorumları’ndan edindiğiniz istatistiksel bilgi sadece bilgisayarda gördüğünüz bir tabloydu.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ golf. Onun için golfün oldukça erişilebilir bir yapılanma olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü golfü seviyor ve bu onun benlik kavramı için çok önemlidir.
Olmayan Bir Şeyi Varmış Gibi Düşünmek Kendimize ve başkalarına olan muhakemetimizin etkilenmesine ek olarak, hafızadan potansiyel deneyimleri kolaylıkla geri kazanabileceğimiz, kendi duygularımız üzerinde çok önemli etkiye sahiptir. Eğer olduğundan daha iyi bir sonucu kolayca hayal edebilirsek, üzüntü ve hayal kırıklığı yaşayabiliriz; diğer bir yandan, olan olaydan daha kötü bir sonucu kolayca hayal edebilirsek mutluluk ve memnunluk yaşarız. “Ne olmuş olabileceği”ne göre olayları düşünme ve yaşama eğilimi, olmayan birşeyi varmış gibi düşünme olarak bilinir (Kahneman & Miller, 1986; Roese, 2005). Örneğin, önemli bir yaşımaya katıldığınızı ve gümüş madalya kazandığınızı düşünün. Nasıl hissederdiniz? Kesinlikle gümüş madalya kazandığınıza sevinirdiniz fakat keşke biraz daha iyi yapıp altın madalyayı kazanmayı düşünmez miydiniz? Diğer bir yandan, eğer bronz madalyayı kazansaydınız ne hissederdiniz? Eğer karşıolgusallığı düşünüyorsanız belki de hiç madalya almama fikri oldukça erişilebilir; dördüncü sırada gelmektense madalya aldığınız için sevinirdiniz. Tom Gilovich ve arkadaşları (Medvec, Madey, & Gilovich, 1995) bu fikri, 1992 Yaz Olimpiyat Oyunları’nda madalya kazanan atletlerin tepkilerini videoya çekerek incelediler. Atletlerin hem madalya kazandıklarını hem de hangi madalyayı kazandıklarını öğrendikleri zaman verdikleri tepkileri ve madalyalar verilirken ki anı videoya çektiler. Sonrasında araştırmacılar bu videoları hiç bir ses olmadan hangi madalyayı hangi atletin kazandığını bilmeyen değerlendiricilere gösterdiler. Değerlendiricilerin, atletlerin neler hissettiğini “ısdırap”tan “coşkulu” duygulara kadar olan aralıkta göstermeleri istendi. Sonuçlar bronz madalya alanın ortalama olarak gümüş madalya alandan daha mutlu göründüğünü ortaya çıkardı.
ZEKA VE DİL Bir tür olarak insanın en belirleyici olan özelliği, büyük serebral kortekslerin bizi çok, çok akıllı hale getirilmesidir. Bu bölümde psikologların, insan zekasını – düşünme yeteneği, tecrübelerden ders çıkarma, sorunları çözme ve yeni durumlara alışma – nasıl kavramsallaştırdığını ve ölçtüğünü değerlendireceğiz. Zekanın tek mi yoksa farklı kabiliyetlere sahip olup olmadığını, zekayı nasıl ölçtüğümüzü, zekanın öngördüklerini ve kültür ve toplumların zeka hakkında neler düşündüklerini inceleyeceğiz. Aynı zamanda zekayı, yaradılış ve yetiştirme ile insanlar arasındaki benzerlikler ve farklılıklar açısından değerlendireceğiz.
İnsanlar aynı zamanda diğerlerini sorgularken ve kendileri hakkında düşünürken kullandıkları bilgiyi şemalarda çeşitlendirirler. Bilişsel erişilebilirlik, bilginin hafızada ne ölçüde aktive edildiğine ve böylece biliş ve davranışta kullanılmasına değinmektedir. Örneğin, golf çılgını olan bir insan tanıyorsunuz. Konuşabildiği herşey
Birçok insan davranışında etkisi olduğundan zeka önemlidir. Zekanın başarılı eğitim, meslek, ekonomi ve sosyallik sonuçlarının diğer bireysel farklılık çeşitlerinden daha güçlü bir bağlantısı vardır. Zeka testlerindeki puanlar çeşitli işlerdeki başarılar gibi akademik ve askeri performansı da öngörüyor (Ones, Viswesvaran, & Dilchert, 2005; Schmidt & Hunter, 1998). Zeka aynı zamanda suçu davranışları ile olumsuz yönde
136
137
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ ilişkilidir – çocuk suçluların ortalama zeka katsayısı (IQ) diğer çocuklara göre 7 puan daha düşüktür (Wilson & Herrnstein, 1985) – ve uzun yaşam dahilinde sağlık bağlantılı sonuçlar ile olumlu yönde ilişkilidir (Gottfredson, 2004; Gottfredson & Deary, 2004). En azından ikinci bağlantının birkaçı, daha zeki insanların kazaları tahmin etme ve önleme ile doktor ve ilaç üzerindeki tavsiyeleri iyi takip etmede daha kabiliyetli olmaları yüzünden olabilir. Simonton (2006), ABD başbakanları arasında etkili yönetim kabiliyetinin, zekalarının derecelerine bakılarak daha iyi saptandığını keşfetmiştir. Yüksek IQ yükselişine sahip olmanın avantajları daha karmaşık olmaya başlar. IQ ve iş performansı arasındaki ilişki, doktorluk ve avukatlıkta olduğu gibi zihnen daha iddialı mesleklerde, katiplik veya gazete kuryeliğinde ki gibi zihnen daha az iddialı mesleklerden daha yüksektir (Salgado ve ark., 2003). Belirgin kişilik özellikleri, yetenekleri ve fiziksel kabiliyetleri bazı mesleklerde başarı için önemli olmasına rağmen zeka, her çeşit meslekte içinde performansı öngörmektedir. Büyük zekamız aynı zamanda, anlam yaratmak için düzenli bir yolla semboller kullanan iletişim sistemi, yani dil (lisan) bilmemize olanak sağlar. Psikolog Steven Pinker şöyle noktalıyor: dil “bilişin en değerlisi”dir (Pinker, 1994). Diğer türlerin iletişim kurma yetenekleri biraz olsa da, hiç biri lisana sahip değildir. Bu bölümün en son kısmında, insanoğlunda dilin hayatimi önemi ile birlikte yapısını ve gelişimini inceleyeceğiz.
Zekayı Tanımlama ve Ölçme Öğrenme Hedefleri 1- Zekayı tanımlayın ve psikologların çalıştığı farklı zeka türlerini listeleyin. 2- Bilimsel olarak geçerli bir zeka testinin karakteristiklerini özetleyin. 3- Zekanın biyolojik ve çevresel etkenlerini özetleyin.
Psikologlar, zekanın en iyi nasıl canlandırılacağını ve ölçüleceğini uzun süre tartıştılar (Sternberg, 2003). Bu tartışmaya zekanın kaç çeşidi olduğu, yaradılış ve yetiştirmenin zeka üstündeki rolü, zekanın beyinde nasıl temsil edildiği ve zekadaki grup farklılıklarının anlamı gibi konular da dahildir.
Belirli Zekaya Karşı Genel Zeka 1900’lerin başlarında Fransız psikolog Alfred Binet (1857-1914) ve arkadaşı Henri Simon (1872-1961) Paris’te yavaş öğrenim göstermesi beklenen öğrencilerden hızlı öğrenim göstermesi beklenen öğrencileri ayıran bir ölçüm yolu geliştirmeye başladılar. Amaç, bu iki öğrenci grubuna öğretmenlerin daha iyi eğitim vermesine yardımcı olmaktı. Binet ve Simon, bugün çoğu psikologun ilk zeka testi olarak yaptığı, objeleri isimlendirme, kelimeleri açıklama, resim çizme, cümle tamamlama
138
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ ve nesneleri karşılaştırma kabiliyetlerini içererek çeşitli soruları barındıran testi geliştirdiler. Binet ve Simon (Binet, Simon & Town, 1915; Siegler, 1992) öğrencilere sorduklarda soruların düzey farklılıkları olmasına rağmen bütün öğrenciler, anlama, ikna etme, sorgulama gibi temel kabiliyetleri çözdüler. Bu farklı çeşit ölçümler arasındaki ilişki olumlu bir ilişkiye dönüştü; bir nesneyi doğru tahmin eden öğrencilerin, onlara sorulan soruların çok farklı olmasına rağmen diğer bir nesneyi de tahmin etmeleri daha olası oldu. Bu sonuçlara dayanarak, psikolog Charles Spearman (1863-1945), bütün bu nesne ölçümlerinin altında yatan tek bir kurgunun olduğu hipotezini kurdu. Buna da “farklı akıl testlerinde ölçülen yetenek ve becerilerin yapısının ortak zeka faktörü” adını vermiştir. Şuan adeta bütün psikologlar, soyut düşünce ile bağlantılı ve bilgi edinme, soyut düşünme ve alışılmamış durumlara adaptasyon kabiliyetlerini içeren genelleştirilmiş zeka faktörleri olduğuna inanıyorlar (Gottfredson, 1997; Sternberg, 2003). Yüksek genel zekası olan insanlar daha çabuk öğrenmektedirler. Bir müddet sonra Binet ve Simon testlerini sundular, Amerikan psikolog Lewis Terman (1877-1956) da Binet’in testinin Amerikan modelini geliştirdi ve StanfordBinet Zeka Testi olarak tanınmaya başladı. Psikologlar arasında genel zekanın var olduğuna dair ortak bir anlaşma olsa da dar bilgi alanında belirli hünerlerin ölçümü olarak adlandırılan belirli zeka için de kanıtlar vardır. Belirli zeka fikrinin zeka testlerinden geldiğini destekleyen bir deneysel sonuç vardır. Bir ayırım ise problemleri çözmek ve faaliyetleri becermek için yeni yollar öğrenme kapasitesi olan akışkan zeka ile yaşamımız boyunca elde ettiğimiz dünya dolusu birikmiş bilgi olan kristalleşmiş zeka arasındadır (Salthouse, 2004). Kristalleşmiş zekanın yaşla birlikte geliştiği ve akışkan zekanında yaşla birlikte düştüğünden dolayı bu zekalar farklı olmalıdır (Horn, Donaldson & Engstrom, 1981; Salthouse, 2004). Diğer araştırmacılar daha fazla zeka türü olduğunu ileri sürmüşlerdir. L. L. Thurstone (1938) kelime akıcılığı, sözlü anlama, mekansal beceri, algı hızı, sayısal zeka, tümevarımlı usavurma ve hafıza gibi ana zihin kabiliyetlerinden 7 küme olduğunu ileri sürmüştür. Çoklu zeka fikrinin bir savunucusu psikolog Robert Sternberg›dir. Sternberg, insanların daha çok ya da az analitik, yaratıcı ve pratik zeka gösterebileceğini önesüren zekanın üç parçalı teorisini ileri sürdü. Sternberg (1985, 2003), analitik zeka ve tek bir doğru cevap ile ilgili sorunları yanıtlama yeteneğini değerlendiren geleneksel zeka testlerini savundu. Sternberg’in önesürdüğü gibi, araştırmalar yaratıcılığın analitik zeka ile bağlantılı olmadığını (Furnham & Bachtiar, 2008) ve istisnai olarak yaratıcı bilim adamları, sanatçılar, matematikçiler ve mühendislerin, daha az yaratıcı olanlara göre zekada
139
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ daha düşük puan yaptıklarını keşfetti (Simonton, 2000). Ayrıca yakınsal düşünce ile ilişkili beyin bölgeleri ve verilen probleme doğru yanıtı arama ile bağlantılı düşünme, bir probleme bir çok farklı fikirler ve çözümler üretme kabiliyeti olan aykırı düşünce ile bağlantılı olanlardan farklıdır (Tarasova, Volf, & Razoumnikova, 2010). Diğer bir yandan, yaratıcı olmak sıklıkla genel zeka tarafından ölçülen temel kabiliyetlerin bazılarını alır (Bink & Marsh, 2000). Yaratıcı insanların çalışmaları, yaratıcılık için önemli olan en az beş bileşeni ileri sürüyor: Ustalık: Yaratıcı insanlar dikkatli bir şekilde çalışırlar ve çalıştıkları konu hakkında fazla şey bilirler. Yaratıcılık çok çalışmaktan gelir (Ericsson, 1998; Weisberg, 2006). Hayali düşünmek: Yaratıcı insanlar sorunlara sıklıkla görsel yoldan bakarlar bu da onlara, soruna yeni ve farklı boyuttan bakmalarını sağlar. Risk almak: Yaratıcı insanlar, yeni ama potansiyel olarak riskli yaklaşımları almayı arzu ederler. İçe yönelik ilgi: Yaratıcı insanlar çalıştıkları projeleri para kazandıkları için değil sevdikleri için tercih ederler. Ek olarak araştırmacılar, yaratıcı olmaları için para ödenen insanların ödenmeyenlere göre daha az yaratıcı olduklarını keşfettiler (Hennessey & Amabie, 2010). Yaratıcı bir ortamda çalışmak: Yaratıcılık kısmen sosyal bir olgudur. Simonton (1992) en yaratıcı insanların benzer projelerde çalışan insanlar tarafından desteklendiklerini, yardım edildiklerini ve meydan okunduklarını keşfetmiştir. Üçlü zeka modelinin, pratik zekanın en son hali esasen kitaplardan ya da örgün eğitim yoluyla kazanılamayacak zeka ile ilgilidir. Pratik zeka, hayat tecrübesi ile öğrenilen “sokak sanatı” veya “sağduyu” çeşididir. Pratik zeka, kısmen de olsa belli mesleklerde insanların iyi performans göstermesine yardımcı olan belirli kabiliyetleri kapsayabilir ve bu kabiliyetlerin genel zeka ile her zaman yüksek bir ilişkisi bulunmayabilir (Sternberg, Wagner, & Okagaki, 1993). Diğer bir yandan bu kabiliyetler veya yetenekler belirli meslekler için çok özeldir. Çoklu zeka fikrinin diğer bir savunmacısı psikolog Howard Gardner (1983, 1999)›dır. Gardner farklı insanların farklı kabiliyetleri ve yetenekleri olduğunun evrimsel olarak işlevsel olduğunu savunmuş ve birbirlerinden ayrılabilen sekiz zekanın olduğunu öne sürmüştür. Gardner, çoklu zeka için bazı kanıtların otistik dahilerin kabiliyetlerinden geldiğine değinmiştir. Çoklu zeka fikri eğitim alanında etkileyicidir ve öğretmenler bu fikirleri farklı öğrencilere farklı yollardan eğitim vermek için kullanmıştır. Örneğin, özellikle iyi kinestetik zekaya sahip olan öğrencilere matematik problemlerini öğretmek. Öğretmen, numaralara göre öğrencilere vücutlarını ve ellerini hareket etirmeleri konusunda cesaret verebilir. Diğer bir yandan bazıları, bu “zekaların” gerçek zekadan
140
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ ziyade “kabiliyet” ya da “yetenek” gibi göründüğünü savunur. Tam olarak kaç tane zekanın olduğu konusunda kesin bir sonuç yoktur.
Zekayı Ölçmek: Standardizasyon ve Zeka Bölümü Çoğu zeka testinin amacı genel zeka faktörünü ölçmektir. İyi bir zeka testi, zaman içerisinde tutarlıdır ve yapısal gerçeklilik gösterir. Çünkü zeka, önemli bir bireysel farklılık ölçüsüdür. Psikologlar, zeka ölçümlerini oluşturmak ve geliştirmek için önemli çaba ortaya koymuşlardır ve bu testler şuan bütün psikolojik testlerin en doğru olanlarıdır. Aslına bakılırsa zekayı doğru olarak ölçen kabiliyet, psikolojinin günlük toplumsal hayata en önemli katkılarından biridir. Zeka yaşla birlikte değişim gösterir. 183 ile 39’u doğru olarak çarpabilen 3 yaşındaki bir çocuk kesinlikle zeki olacaktır fakat bunu yapamayan 25 yaşındaki bir insan akılsız olarak görünecektir. Böylelikle zekayı anlamak, verilen bir yaşın verilen insan popülasyonunun normları ve standartlarını bilmeyi gerektirir. Bir testin standardizasyonu, farklı yaşlardan farklı insan sayılarının verilmesini ve testte her bir yaş seviyesindeki ortalama puanların hesaplanmasını içerir. Düzenli olarak standardize edilmiş zeka testleri önemlidir çünkü popülasyondaki zeka seviyesi ortalaması zaman içerisinde değişebilir. Flynn etkisi, zeka testleri puanlarının dünyada geçmiş yıllarda önemli ölçüde artması gözlemidir (Flynn, 1999). Artışın ülkeden ülkeye göre bir miktar değişmesine rağmen ortalama artış her 10 yılda bir yaklaşık 3 IQ puanıdır. Standardizasyon bir kere başarıldığında, farklı yaşlardaki insanların ortalama kabiliyetlerinin resmine sahip oluruz ve insanın zeka yaşını hesaplayabiliriz. Eğer biz insanın zeka yaşını kronolojik yaş ile kıyaslarsak, sonuç entellektüel zeka (IQ) olacaktır. IQ’yu hesaplamanın basit bir yolu aşağıdaki formüldür: IQ = Zeka yaşı ÷ Kronolojik Yaş × 100. En modern zeka testleri aynı yaştaki insanlar arasındaki puanların ilgili pozisyonunu baz alır. Zeka “oranı” veya “katsayısı” fikri elde edilen puanın anlamına iyi bir açıklamadır. Ölçeklerin sayısı IQ›ya bağlıdır. Wechsler Erişkin Zeka Ölçeği (WAIS) yetişkinler için en sıklıkla kullanılan zeka testidir (Watkins, Campbell, Nieberding, & Hallmark, 1995). WAIS›in şuanki sürümü WAIS-IV, 16 ve 90 yaş arasındaki 2.200 kişi üzerinde standardize edilmiştir. 15 farklı görevden oluşur, her biri çalışma belleği, aritmetik kabiliyeti ve dünya hakkındaki genel kültür zekasını ölçmek için tasarlanmıştır. WAIS-IV dört alandan oluşur: sözlü, algısal, çalışma belleği ve işleme hızı. Testin güvenilirliği yüksektir. WAIS-IV, Stanford-Binet gibi diğer IQ testleri ile oldukça bağlantılıdır. Wechsler ölçeği aynı zamanda anaokulu öğrencileri için de Wechsler Okul Öncesi ve Birincil Zeka Ölçeği (WPPSI-III) ve daha büyük çocuklar ve gençler için de Çocuklar
141
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ İçin Wechsler Zeka Ölçeği (WISC-IV) adı altında uyarlanmıştır. Daha çok beceri testi olarak bildiğiniz zeka testleri, birinin verilen görevi uygulama kabiliyetini ölçmek için tasarlanmıştır. Çoğu ABD üniversitesi öğrencilerden Bilimsel Değerlendirme Sınavı (SAT), yükseklisans öğrencilerinden ise Yüksek Lisans Kayıt Sınavı (GRE), Tıp Fakültesine Giriş Sınavı (MCAT) veya Hukuk Okuluna Giriş Sınavı (LSAT) istemektedir. Bu sınavlar öğrencileri seçmek için kullanışlıdır (Kuncel, Hezlett, & Ones, 2010). Bu beceri testleri aynı zamanda kısmen zekayı ölçmek içindir. Frey ve Detterman (2004) SAT’ın standart zeka ölçümleri ile yüksek bağlantısı olduğunu buldular. Zeka testleri ayrıca personel seçimi sürecinde endüstriyel ve örgütsel psikologlar tarafından kullanılır. Personel seçimi, verilen işi iyi yapabilecek olan insanları seçmek için uygulanan yapılandırılmış testler ile gerçekleşir (Schmidt & Hunter, 1998). Psikologlar verilen iş için istenilen bilgiyi, yetenekleri, kabiliyeti ve kişisel karakteristikleri belirleyerek bir iş analizi yürütürler. Bu normalde güncel çalışanlar ve denetleyicileri ile anket veya mülakat yaparak tamamlanır. Ölçümler, biliş testleri ve fiziksel kabiliyet ve iş bilgisi testlerini içerir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ daki IQ değişkenliğinin genetik nedeniyle olduğunu bulmuştur (Plomin & Spinath, 2004). Tek yumurta ikizlerinin IQ’ları çok yüksek bağlantıdadır. Ebeveynlerin ve biyolojik çocuklarının IQ’su arasındaki ilişki ebeveynler ve evlatlık çocukları arasındaki ilişkiden belirgin olarak daha fazladır. Çocuklar yaşlandıkça genetiğin rolü güçlenmektedir. Zekanın biz yaşlandıkça daha stabil bir hale gelmesinin gerçeği, erken çevresel deneyimlerin sonradan olanlara göre daha önemli olduğu kanıtını verir (Turkheimer, Haley, Waldron, D‘Onofrio, & Gottesman, 2003). Toplumsal ve ekonomik yoksunluk IQ’yu olumsuz etkileyebilir. Yoksul ailenin çocuklarını, daha fazla kaynağa sahip ailelerin çocuklarından daha düşük IQ’ya sahiptir (Brooks-Gunn & Duncan, 1997).
Zekanın Biyolojisi
Eğer yoksul çevreler zekaya zarar veriyorsa, zengin çevrelerin zekayı geliştirip geliştirmediğini merak edebiliriz. Devlet destekli okul sonrası programları çocukların öğrenmesine yardımcı olmak için düzenlenmiştir. Bir araştırma bu tür programlara katılmanın kısa sürede zekayı geliştirdiğini fakat programdan sonra bu gelişmenin devam etmesinin çok nadiren gerçekleştiğini keşfetmiştir. (McLoyd, 1998; Perkins & Grotzer, 1997).
Zeka altında yatan beyin işlevleri tamamiyle anlaşılmış değildir fakat şuan ki araştırmalar dört potansiyel faktöre odaklanmıştır: beyin boyutu, duyusal beceri, sinirsel iletimin hızı ve verimi ve işler belleğin kapasitesi.
Diğer çalışmalar buna benzer programların duygusal zekayı yükseltebileceğini ve çocukların okulu bırakma olasılığını düşüreceğini ileri sürüyor (Reynolds, Temple, Robertson, & Mann 2001).
Zeki insanların daha büyük beyinlere sahip oldukları düşüncesinin biraz doğruluk payı vardır. Beyin görüntüleme teknikleri kullanarak beyin hacminin ölçüldüğü çalışmalar, daha büyük beyin ölçüsünün zeka ile bağlantılı olduğunu keşfetti (McDaniel, 2005) ve zeka, beyindeki nöronların sayısı ve korteksin kalınlığı ile bağlantılı olduğu bulundu (Haier, 2004; Shaw ve ark., 2006). Bu bağlantı bulgularının, geniş beyin hacmine sahip olmanın daha büyük zeka sağladığı anlamına gelmediğini hatırlamak gerekir. Diğer olasılık ise daha zeki olan insanların beyni diğerlerine göre daha hızlı ve verimli işlem yapar. Bu düşünceyi destekleyen bazı kanıtlar, daha zeki olan insanların sıkça daha az beyin faaliyeti gösterdiği verilerden gelir (Haier, Siegel, Tang, & Abel, 1992). Üstelik daha zeki olan insanların beyni diğerlerine göre daha hızlı çalıştığı da görülür. Zekanın, beyinde belli bir yerde olmamasına rağmen diğerlerine göre bazı beyin bölgelerinde daha yaygındır. Duncan ve arkadaşları bir çok zeka testi yönettiler ve kortekste en çok aktif olan yerleri gözlemlediler.
Zeka Yaradılıştan Mı Yoksa Yetiştirmeden Mi Gelir? Zeka, hem genetik hem de çevresel nedenlere sahiptir ve bunlar sistematik olarak çok sayıda ikiz ve evlat edinme çalışmaları yoluyla incelenmiştir (Neisser ve ark., 1996; Plomin, DeFries, Craig, & McGuffin, 2003). Bu çalışmalar %40 ile %80 arasın-
142
Zekanın Sosyal, Kültürel ve Politik Yönleri Öğrenme Türleri: 1- Çok yüksek ve çok düşük zekanın nasıl tanımlandığını ve bunlara sahip olmanın ne anlama geldiğini açıklayın. 2- IQ’da cinsiyet ve ırk farklılıkları için biyolojik ve çevresel açıklamaların anlamları üzerinde düşünün ve yorumlayın. 3- Sterotip tehdidini tanımlayın ve zeka testlerindeki puanları nasıl etkileyebileceğini açıklayın.
Zeka, içerisinde var olan kültür tarafından tanımlanır. Batı kültüründeki çoğu insan zekanın, ona sahip olanlarda hayranlık duyulması gereken önemli bir kişilik değişkeni olduğunu kabul etme eğilimindedir. Fakat Doğu kültürlerden gelen insanlar, bireysel zekanın daha az önem taşıdığı eğilimindedir ve sadece kendilerini geliştirmekten ziyade toplumu bir bütün olarak geliştirmek için bilgelik ve arzu yansıtan zekayı daha olası görürler (Baral & Das, 2004; Sternberg, 2007). Kısaca, psikolojik testlerin zekayı doğru olarak ölçmesine rağmen bu testlerin anlamını asıl yorumlayan bu kültürlerdir.
143
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Zekanın Uç Noktaları: Zeka Geriliği ve Üstün Zekalılık
Zekada Irksal Farklılıklar
Zeka ölçümlerini hesaplayan çalışmaların sonuçları, IQ’nun anormal bir şekilde nüfusta dağıldığını gösteriyor. Normal bir dağılımda, çok az puanın uç noktalara düşüşüyle birlikte puanların çoğunluğu orta seviyelere düşer. Zekanın normal dağılımı çoğu ölçüm ile birlikte IQ testlerinde insanların çoğunluğunun orta seviyede kaldığı, azınlığın ise hem çok zeki hem de çok akılsız oldukları gözlemlendi.
Çan eğrileri büyük ölçüde üst üste binmesine rağmen IQ çizgisi üzerinde farklı ırklar ve etnik gruplar arasında da farklılıklar vardır. Bazı gruplar (Museviler ve Doğu Asyalılar) için çan eğrisi genel olarak Beyazlara göre oldukça yüksektir (Lynn, 1996; Neisser ve ark., 1996). Siyahiler ve İspanyollar›ı içeren diğer gruplar, Beyazlardan daha düşük ortalamaya sahiptir. Afrikalı Amerikalılar›ın IQ dağılım merkezi yaklaşık 85 ve İspanyollar için ise ortalama 93›tür (Hunt & Carlson, 2007).
Aşırı Düşük Zeka Zeka dağılım puanlarının diğer bir ucu da çok düşük IQ’ya sahip insanlar tarafından belirlenir. Zeka geriliği, 70’in altında IQ’ya sahip, çocukluktan beri eksiklik yaşayan ve kıyafet giyme ve diğer insanlarla iletişim kurma gibi temel hayat becerilerinde sorun yaşayan insanlara atfedilmiş genelleştirilmiş bir rahatsızlıktır (Switzky & Greenspan, 2006). Düşük IQ’lu insanların belirli zaafiyeti diğerleri tarafından avantaja dönüşebilir. Zeka geriliği dört kategoriye ayrılır: hafif, orta dereceli, sert ve şiddetli. Sert ve şiddetli zeka geriliği genellikle genetik mutasyonlar ya da doğum sırasında kazalar tarafından meydana gelir. Zeka geriliğinin bir sebebi ise Down sendromudur. Down sendromu oranı 800 ile 1.000 doğumda 1 olarak hesaplanmıştır. Down sendromlu insanlar genellikle düz burun, yukarıya doğru çekik gözler ve kısa boyun gibi ayırt edilebilir belirgin fiziksel özellikler gösterir. Zeka geriliği olan bireylere karşı toplumsal davranışlar son yıllarda değişim göstermektedir. Zeka geriliği olan insanları tanımlamak için artık “geri zekalı”, “salak” veya “aptal” gibi terimleri kullanmıyoruz.
Aşırı Yüksek Zeka Aşırı miktarda yüksek IQ’ya sahip olmak, aşırı düşük IQ’ya sahip olmaktan açıkça daha düşük bir sorundur fakat özellikle zeki olmanın zorlukları da olabilir. Doğuştan yetenekli olarak etiketlenmiş okul çağındaki çocukların, sosyal ilişki kurmada zorluk oluşturan adaptasyon sorunları olabilir. Doğuştan yetenekli çocukları araştırmak için Lewis Terman ve arkadaşları (Terman & Oden, 1959), Stanford-Binet ve benzer IQ testlerinden en yüksek puanı alan 1.500 lise öğrencisini seçtiler ve 70 yıldan daha uzun bir süre içerisinde gözlemlediler. Bu çalışma öğrencilerin fiziksel sağlıklarının ortalama üstünde olduğunu ve genel topluma göre daha uzun ve ağır olduklarını keşfetti. Terman’ın çalışması aynı zamanda bu öğrencilerin çoğunun yüksek seviyeli eğitimleri başarmaya devam ettiğini ve saygın uzmanlık alanlarının olduğunu buldu. Örneğin, %7’si doktora derecesi, %4’ü tıp doktorluğu derecesi ve %6’sı hukuk derecesi kazandı. Tüm bu değerler genel toplumdan beklenenin bir hayli üstünde değerlerdir.
144
Öjenikler 20. yüzyılın başlarında çoğu seçkin psikoloğun desteklemesi ile Amerika Birleşik Devletleri›nde oldukça popüler hale gelmeye başladı. Çok sayıda üniversite öjenik hakkında dersler vermiştir. Öjenik prensiplerindeki inanış ABD kongresini diğer ülkelerden gelen göçü kısıtlamak zorunda bırakmıştır. IQ’daki ırk farklılıklarının diğer bir açıklaması da zeka testlerinin bazı gruplara önyargılı olmasıdır. Önyargıya göre, psikologların kastettikleri bir testin bir grubun diğer bir guruba göre daha iyi sonuçları öngörmesidir. Testlerin önyargılı olmasındaki diğer yol ise belli bir kültürden olan insanların diğer kültürdeki insanlara göre bilgisinin daha iyi olduğu soruların hazırlanmasıdır. Özet olarak, IQ çan eğrisinin neden ırklara ve etnik gruplara göre farklı olmasının açıklayıcı bir cevabı olmamasına rağmen çoğu uzman çevrenin önemli olduğunu düşünüyor. IQ›nun kalıtsal olmasına rağmen grup farklılıklarının genetikler yüzünden meydana gelmesi anlamı taşımadığını farketmek önemlidir. Her ne kadar insanlar doğal olarak diğerlerinden daha uzun olsa da (uzunluk kalıtsaldır) yüksek besin tüketen insanlar tüketmeyenlere göre daha uzundur ve bu farklılığın çevre yüzünden olduğu açıktır.
Başkalarıyla İletişim Kurmak: Dilin Gelişimi ve Kullanımı Öğrenme Türleri: 1- Dilin bileşenlerini ve yapısını inceleyin. 2- Dilin biyolojik desteklerini açıklayın. 3- Dil gelişim teorilerini özetleyin.
İnsan dili gezegen ve en azından bildiğimiz kadarı ile evrendeki en karmaşık davranıştır. Dil, hem anlaşılır konuşma hem de yazılı kelimeleri kapsar ve konuştuğumuzda veya yazdığımızda gerçek zamanda iletişim oluşturur. Çoğu dil sözlüdür ve konuşarak üretilir. Konuşma çeşitli biliş, sosyal ve biyolojik işlem içermektedir. Diğer diller ise ellerin hareketi ile oluşturulan işaret dilleridir. En yaygın işaret dili, sadece Amerika Birleşik Devletleri›nde şu anda 500.000›den fazla insanın kullandığı Amerikan İşaret Dili
145
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ (ASL)›dir. Dil aynı zamanda varolan bilgiye, sonuç çıkarmaya, amaç belirlemeye ve ona ulaşmaya ve karmaşık sosyal ilişkileri anlamaya ve onlarla iletişim kurmaya ulaşmamızı sağlar. Dil, düşüne kabiliyetimiz için esastır. Dil, sesler, anlam ve anlamamızı sağlayan çevresel faktörler ile canlandırılabilir. Fonem, dilimizin basit sesleri; morfem, dildeki en küçük anlam birimleri; sözdizimi, kelimelerin nasıl bir araya getirildiğini kontrol eden gramatik kurallar dizisi ve bağlamsal bilgi ise dil içeriğinin anlamını anlamamıza yardımcı olan iletişim unsurlarıdır.
Dilin Bileşenleri Bir fonem, bir dilde anlamsal farklılık yaratan en küçük ses birimidir. “Biz” kelimesi /b/, /i/ ve /z/ olmak üzere üç foneme sahiptir. “Bit” kelimesi de /b/, /i/ ve /t/ olmak üzere üç foneme sahiptir. İşaret dilindeki fonemler el şekilleri ve hareketleri tarafından belirlenirken konuşma dilindeki fonemler, dudaklarımızı, dişlerimizi, dilimizi, ses tellerimizi ve boğazımızı içeren ses yolu pozisyonları ve hareketleriyle üretilirler. Sözdizimi, cümleler kurduğumuz bir dilin kurallar dizisidir. Türkçe’nin sözdizimi her bir cümlenin sırasıyla özne, nesne ve yüklem kullanımını gerektirir. Bunların yerleri vurgulanmak istenene göre değişiklik gösterebilir. Örneğin, “Adam köpeği ısırdı” ile “Köpek adamı ısırdı” cümleleri farklıdır, özne ve nesneleri yer değişmiştir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ gösteren beyin görüntüleme çalışmalarının sonuçlarından kolayca görülebilir. Motor korteksi yakınında, sol beyin yarısının ön kısmında bulunan Broca bölgesi, dil üretiminden sorumludur. Bu bölge ilk olarak Fransız doktor Paul Broca tarafından 1860’larda bölgesel hale getirilmiştir. İşitme korteksinin yanında bulunan Wernicke bölgesi ise dilin kavranmasından sorumludur.
Dil Öğrenmek Dil öğrenmek, ceninin rahmin dışından sesleri örtülü şekilde duyabilmesinden dolayı doğumdan önce başlar. Moon, Cooper ve Fifer (1993) 2 günlük olan bebeklerin, annelerinin konuştuğu dili duyduklarında emziği daha sert emdiğini keşfetmişlerdir. Bebekler ana dillerinin bölgelerine de hakimdir (Saffran, Aslin, & Newport, 2004). İlk kelimelerini konuşmadan önce ilk sene ya da doğumdan sonraki süre boyunca bebekler dil öğrenmeye başlamış olurlar. Bu öğrenimin bir durumu ise konuşma üretmek için pratik yapmalarıdır. 6-8 haftalık oluncaya kadar bebekler sesli harfler üretmeye başlarlar. Yaklaşık 7 aylıkken bebekler agulamaya başlarlar. Çocuklar belirli sesleri pratik etmek için agularlar ve 1 yaşına gelinceye kadar agulamak, öğrendikleri dilin seslerini kullanır (de Boysson-Bardies, Sagart, & Durand, 1984).
Bağlamsal bilgiyi – dili çevreleyen bilgi – onu yorumlamamıza yardım etmesi için kullanırız. Bağlamsal bilgi örnekleri başka insanların sahip olduklarına sahip olduğumuz ve bildiğimiz bilgiyi ve yüz ifadeleri, tavırlar, hareketler ve ses tonlaması gibi sözsüz ifadeleri içermektedir. İnsanlar bağlamsal bilgiye özen göstermediğinde ortaya yanlış anlaşılmalar çıkabilir.
Bebekler genellikle ilk kelimelerini yaklaşık 1 yaşında üretir. Bu durumda çocuk ilk olarak kelimelerin sesten daha fazlası olduğunu anlar. 2 yaşına gelene kadar birkaç yüz kelime öğrenirler. Anaokulu sayesinde de kelime hazneleri birkaç bin kelimeye kadar yükselir. Beşinci sınıfta çoğu çocuk yaklaşık 50.000 kelime bilir ve liseye başladıklarında ise bu yaklaşık 200.000’i bulur.
Dilin Biyolojisi ve Gelişimi
Çocukların ilk söylemleri bir çok hata taşır. Oluşturdukları kelimeler, gerçek dildeki komplite sesleri yapamadıklarından genellikle basittir (Dobrich & Scarborough, 1992). Genellikle bu kelimeler, kelimeleri üretmekten daha kolay olan hareketler tarafından eşlik edilir. Çocukların telaffuzları 1 ve 3 yaş arasında düzelmeye başlar fakat bazı telaffuz sorunları okul yaşına kadar devam eder.
Yetişkin olarak ikinci bir dili öğrenmeye çalışan herkes yeni bir dil öğrenmenin zor olduğunu bilir. Çocuklar ise kolayca ve doğal olarak yeni bir dil öğrenebilirler. Yaşamlarında erkenden bir dile ile karşılaşmayan çocuklar ilerde hiç bir dili öğrenemeyebilirler. Örnek çalışmalar, Fransa’da bebekken evlat edinilen ve 12 yaşına kadar ortaya çıkarılmayan “Vahşi Çocuk” Victor ve ailesinin 18 aylıkken 13 yaşına kadar odada kilitli tuttuğu çocuk, Genie, mahrum edilen çocuklar arasında bilinen iki örneğidir. Bu çocukların ikisi de kurtarıldıktan sonra sosyalleşme konusunda biraz yol katettiler fakat ikisi de dillerini geliştiremediler (Rymer, 1993). Çocuk sağır olduğunda bunun çabucak belirlenmesi ve hemen işaret dili öğrenmeye başlamasının gerektiğinin önemi bu yüzdendir. İlk yılları boyunca işaret dili öğretilmemiş sağır çocuklar bir daha hiç bir zaman bunu öğrenemeyebilir (Mayberry, Lock, & Kazmi, 2002). Sağlak olan insanların %90’ı için dil, sol beyin korteksi tarafından, solaklar için ise sağ beyin korteksi tarafından kontrol edilir ve saklanır. Bu farklılıklar, sağa göre sol beyin yarısında dili dinlemenin ve üretmenin daha büyük bir faaliyet yarattığını
146
Çocuklar Nasıl Dil Öğrenir: Dil Edinimi Teorileri Dil öğreniminin psikolojik teorileri, yetiştirilmenin yaradılışa karşı önemine göre farklılık gösterir. İkisinin de önemli olduğu açıktır. Çocuklar dil bilerek doğmaz; çevrelerinde neler olup bittiğini duyarak konuşmayı öğrenirler. Belki dil gelişiminin anlaşılır çoğu açıklaması öğrenme prensipleri yoluyla oluşur. Dilin öğrenilmesi fikri en azından biraz gerçeklik taşımaktadır çünkü çocuklar, etraflarında konuşulan dili öğrenir. Zaman içerisinde dil yeteneğinin yavaş yavaş artışı bu kanıyı da desteklemektedir. Çocuklar dillerini taklitle, takviyeyle ve betimlemeyle düzenlemektedir. Fakat dil tamamen öğrenilemez. 18 ay ve 5 yıl arasında çocuklar hergün 10 yeni kelime öğrenmektedir (Anglin, 1993). Daha önemlisi dil, taklitten
147
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ ziyade daha üretkendir. Üretkenlik, bir dilin konuşmacılarının yeni fikirleri temsil etmesi için cümleler üretmesi anlamı taşır. Dil, ihtiyacımız olduğunda seçtiğimiz cümleler ve ön tanımlı fikirler dizisi değildir. Dilbilimci Noam Chomsky dile doğal olarak yaklaşıma inanır ve insan beyninin, bütün insan dillerinin altında yatan bir evrensel grameri kapsayan dil edinim mekanizması içerdiğini savunmaktatır (Chomsky, 1965, 1972). Bu yaklaşıma göre dünya genelinde konuşulan dillerin her birisi, insan beyni içinde bütünleşik yöntemler dizisi altında yattığının bireysel örnekleridir.
İkidillilik ve Bilişsel Gelişme Diğer ülkelere göre Amerika Birleşik Devletleri’nde fazla yaygın olmamasına rağmen ikidillilik (iki dili konuşma kabiliyeti) çağdaş dünyada artmaya başlamıştır. ABD vatandaşlarının %18’i dahil, dünya nüfusunun neredeyse yarısı iki dil bilerek yetişiyor. Bazı eski psikolojik araştırmalar, tek dil bilen çocuklarla kıyaslandığında iki dil bilen çocukların dili öğrenirken daha yavaş ilerlediğini ve sözel puanlarının düşük olduğunu göstermişti. Fakat bu testler çocukların anadili olmasa bile genellikle İngilizce olarak verilmişti. Bu faktörleri kontrol eden daha güncel araştırmalar iki dil bilen çocukların bazı durumlarda tek dil bilenlere göre oldukça yavaş öğrenebileceğini keşfetti (Oller & Pearson, 2002). Aslında iki dil bilen katılımcıların tek dil bilenlere göre daha iyi bilişsel işleve, esnekliğe ve analitik yeteneklere sahip olduğu saptandı (Bialystok, 2009).
Hayvanlar Dil Öğrenebilir mi?
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ aldık. Peki ya dil düşüncelerimizi etkiliyorsa? Dil ve yapılarının insan düşüncelerini etkilediği ve sınılandırdığı kanısına dilsel görecelik denir. Sıklıkla alıntı yapılan bu olasılığın örneği, özellikle Yerli Amerikan dillerine ilgi duyan ve Amerikan bir dilbilimci olan Benjamin Whorf (1897-1941) tarafından öne sürüldü. Whorf, İngilizce konuşanlar sadece bir tane kullanırken, Kanada›nın İnuit (Eskimo) insanlarının “kar” için fazlaca kelime kullandıklarını ve bu farklılığın değişik kültürlerde karın nasıl algılandığını etkilediğini ileri sürmüştür. Whorf, İngiliz dilinin algıyı engellemesinden dolayı İngilizce konuşanlara göre Eskimoların, karı ince detaylar ile algıladığını ve sınıflandırdığını iddia etmiştir. Dilsel görecelilik kanısı mantıklı gözükmesine rağmen bir araştırma dilin beklenenden ziyade düşünce üzerinde daha az etkisi olduğunu öne sürüyor. Kar algısı çerçevesinde, Eskimoların İngilizce konuşanlara göre kar türleri arasında daha fazla ayrım yapmalarına rağmen İngilizce’nin de yaptığı bazı ayrımlar vardır. Bu bölümün başlığı “hislerin ya da şiddetli duyguların tecrübe edinilmesi” olarak tanımlanan duygulanımdır. Günlük yaşamda çok önemli bir rol oynadığı için duygulanımlar psikoloji çalışmalarının temel bir parçasıdır. Göreceğimiz üzere, duygulanımlar davranışlara yol gösterir, karar vermemize yardımcı olur ve ruhsal ve fiziksel sağlığımıza büyük bir etkisi vardır. Duyguların iki esas bileşeni şiddetli duygular ve motivasyondur. Bu kelimelerin ikisi de “hareket etmek” anlamında olup Latin kökenlidir. Bilişsel sürece zıt olarak bunlar sakin, derlenmiş ve ussal, şiddetli duygular ve motivasyonlar sıkça uyarılma veya özerk sinir sistemi duygudaş bölümünün yarattığı bedensel tepki tecrübelerimizi içerir. Uyatılma içerdikleri için, şiddetli duygular ve motivasyonlar “sıcaktır” davranışlarımızı “görevlendirir”, “çalıştırır” ya da “hareket ettirir”.
Hayvanlar çok çeşitli iletişim sistemine sahipler. Bazı türler koku duyusunu kullanarak iletişim kurar, bazıları ise diş göstermek, tüyleri kabartmak veya kanatları çırpmak gibi görsel görüntüleri kullanırlar. Kanarya ve saka gibi erkek ötücü kuşlar eşlerini cezbetmek ve bölgelerini korumak için şarkı söylerler, şempanzeler saldırganlıklarını belli etmek için surat ifadeleri, sesler ve yere vurmak gibi hareketlerin birleşimini kullanırlar (de Waal, 1989).
Şiddetli duyguları veya güçlü motivasyonları tecrübe edindiğimizde, o tecrübeleri hissederiz. Uyarıldığımızda özerk sinir sistemi çevremize tepki verebilmemiz için bize enerji sağlar. Karaciğer kan akışına ilave şeker koyar, kalp daha fazla kan pompalar, gözbebeklerimiz daha iyi görebilmemiz için büyür, solunum artar ve vücudu soğutmak için terlemeye başlarız. Stres hormonları epinefrin ve norepinefrin salgılanır. Bu tepkileri uyarılma olarak tecrübe ediniriz.
İletişim kurmak için geniş kabiliyetleri olmasına rağmen hayvanlara dil öğretme çabaları sınırlı bir başarı olmuştur. Eski çabalardan biri, kendi çocukları ile birlikte evlerinde Viki adında bir şempanze yetiştiren Catherine ve Keith Hayes tarafından yapılmıştır. Fakat Viki çok az öğrenmiş ve hiç konuşamamıştır (Hayes & Hayes, 1952). Araştırmalar, Viki›nin zorluklarının kısmen ses tellerinde kelimeleri oluşturamadığınan kaynaklı olabileceğini düşünmüştür.
Şiddetli duygular, dikkatimizi yöneten ve davranışlarımızı yönelendiren ruhsal ve fizyolojik duygu durumudur. Beklenmeyen bir çığlık meydana getiren roller-coaster heyecanı, toplumsal bir yanlışta mahçubiyet duyarak suratın kızarması gibi şiddetli duyguların hepsi eylemlerimizi hareket ettirir. Şiddetli duygular normalde uyumsal bir role hizmet eder: Küçük çocuklara hissettiğimiz sevgiden dolayı onlar için endişeleniriz, hız yapan bir kamyonun bize vurabileceği korkusu yüzünden kalabalık bir otoyolda sollama yapmaktan kaçınırız ve özellikle partisine gitmediğimizden dolayı suçlu hissettiğimiz Mandy’ye karşı hoş davranırız. Fakat şiddetli duygular aynı zamanda yıkıcı da olabilir. Örneğin moral bozucu bir şey yaşadığımızda başkalarına hak etmedikleri halde öfkeli davranmamız gibi.
DİL VE ALGI Bölümün bu kısmına kadar zeka ve dilin farklı konseptler olup olmadığını ele
148
149
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Motivasyon, şiddetli duygular ile yakından bağlantılıdır. Bir motivasyon davranışı başlatan ve yönlendiren itici bir güçtür. Bazı motivasyonlar biyolojiktir. Örneğin yemek, su ve seks için motivasyon. Fakat, sosyal onay ve kabul görme motivasyonu, başarı motivasyonu ve risk alma ya da almama motivasyonu dahil davranışları etkileyen çeşitli kişisel ve sosyal motivasyonlar vardır (Morsella, Bargh, & Gollwitzer, 2009). Psikolojide motivasyonlar genellikle bedenin psikolojik karakteristikleri denge dışı kaldığında harekete geçen iç durumlar dürtü ve elde etmek için çabaladığımız istenen sonlar da hedefler adı altında değerlendirilir. İstenen son ile birlikte şuanki durumumuza kıyasla, dürtüleri azaltmak ve hedefleri elde etmek için bize yol gösteren motivasyon böylelikle davranış tepkileri olarak kavramsallaştırılabilir (Lawrence, Carver, & Scheier, 2002). Bir klimada bulunan termostat gibi vücut, homeostaziyi devam ettirmeye çalışır. İtici güç veya bir hedef uyarıldığında, karnımızın açıkmasında olduğu gibi, termostat çalışmaya başlar ve bu itici gücü azaltmaya ya da hedefe ulaşmaya çalışıyormuşuz gibi davranmaya başlarız. Vücudun istenen son için çalışması gibi termostat da son duruma ulaşılıp ulaşılmadığını kontrol etmeye devam eder. En sonunda ihtiyaç ve hedef tatmin edilir (yemek yeriz) ve alakalı davranışlar devre dışı kalır. Vücuttaki termostat homeostaziyi kontrol etmeye devam eder ve gelecekteki ihtiyaçlar için reaksiyon göstermeye her zaman hazırdır. Açlık gibi daha temel motivasyonlara ek olarak, diğer kişisel ve sosyal motivasyonlar da çeşitli itici güç veya hedefler açısından kavramsallaştırılabilir. Okulda bir günlük izin aldığımızdan dolayı, bir sınav için eğitim hedefi engellendiği zaman, hedefimize ulaşmak için ertesi gün dersler üzerinde daha fazla çalışmamız gerekebilir. Diyet yaparken ölçek önceki günün hedeflerine ulaştığımızı söylediğinde, o gün içerisinde büyük bir alem yapmamız daha muhtemel olabilir. Ve yalnız kaldığımızda, diğer insanların etrafında olan motivasyon uyarılır ve sosyalleşmeye çalışırız. Bir çok değilse de çoğu durumda duygularımız ve motivasyonlarımız, davranışlarımıza rehberlik etmek için bilinçli farkındalığımız dışında çalışırlar (Freud, 1922; Hassin, Bargh, & Zimerman, 2009; Williams, Bargh, Nocera, & Gray, 2009).
Duygu Deneyimi Öğrenme Hedefleri: 1- Duygunun biyolojik deneyimini açıklayın. 2- Duygunun psikolojik kuramlarını özetleyin. 3- Duyguların iletildiği yollara örnekler verin.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Amigdala, hipotalamus, ve talamus dahil beynimizin en eski parçalarından biri olan limbik sistem tarafından temel duygular büyük ölçüde belirlenir. Öncelikle evrimsel olarak belirlendikleri için temel duygular yaşanır ve kültürler arasında aynı şekilde görüntülenirler (Ekman, 1992; Elfenbein & Ambady, 2002, 2003; Fridland, Ekman, & Oster, 1987) ve insanlar farklı kültürlerden gelen insanların yüz ifadelerini yargılamakta oldukça hatasızlardır.
Temel Duygular Duygularımızın hepsi beynimizin eski kısımlarından gelmez; biz de duygusal deneyimlerin daha karmaşık bir dizisini oluşturmak için tecrübelerimizi yorumlarız. Mesela, vücut düştüğünü algıladığında amigdala korkuyu hissedebilir, fakat kontrolü kaybetmiş bir uçakta aşağı doğru düşmemiz ile bir roller-coasterdan aşağı düşmemizdeki korku tamamen farklı yorumlanabilir (hatta belki de “heyecan” gibi). Bilişsel değerlendirme olarak bilinen, duygulara eşlik eden bilişsel yorumlar, bize çok daha büyük ve daha karmaşık bir dizi ikincil duyguların deneyimini sağlar. Büyük bir kısmının bilişsel içinde olmasına rağmen, ikincil duygu tecrübelerimiz kısmen uyarılarak belirlenir. Önemli bir hedefe ulaşmada başarılı olduğunuzda, biraz zaman harcayarak ikincil duygularınızın (sevinç, memnuniyet, hoşnutluk ve tecrübe) tadını çıkarabilirsiniz. Fakat yakın bir arkadaşınız sizin hak ettiğinizi düşündüğünüz bir ödülü kazanırsa, bunda da ikincil duyguları yaşayabilirsiniz (bu durumda, olumsuz olanları) – mesela öfkeli, üzgün, kırgın ve mahçup. Haftalarca hatta aylarca olay üstünde derin derin düşünebilir ve aklınıza geldiğinde bu tür olumsuz duyguları yaşayabilirsiniz (Martin & Tesser, 2006). Birincil ve ikincil duygular arasındaki ayrım iki beyin yolu tarafından paraleldir: hızlı yol ve yavaş yol (Damasio, 2000; LeDoux, 2000; Ochsner, Bunge, Gross, & Gabrielli, 2002). Talamus bu süreçte önemli bir bekçi gibi davranır. Temel korku duygusuna olan tepkimiz öncelikle limbik sistem sayesinde hızlı yol tarafından belirlenir. Karayolu üzerinde karşımızdaki bir araba aniden frene basarsa, talamus devreye girer ve amigdalaya derhal bir mesaj gönderir ve hızlıca ayağımızı fren pedalına götürürüz. İkincil duygular kortekste frontal lob vasıtasıyla yavaş yol ile belirlenir. Bir partnerimizin rakibine karşı kaybetmesinden dolayı endişelendiğimizde ya da büyük bir tenis maçında kazandığımız zaferi anımsadığımızda süreç daha da karmaşıklaşır. Bilgi, talamustan ön loblara doğru bilişsel analiz ve entegrasyon için hareket eder ve oradan da amigdalaya gider. Duyguların uyarılmasını yaşıyoruz fakat buna daha karmaşık bilişsel bir değerlendirme eşlik eder, daha hassas duygu ve davranışsal tepkiler üretir.
Basit duygular olarak bilinen öfke, tiksinti, korku, mutluluk, üzüntü ve şaşkınlık en temel duygulardır. Temel duyguların insan evriminde uzun bir geçmişi vardır ve uyaranlar hakkında hızlı kararlar vermemize ve hızlı bir şekilde uygun davranışlara rehberlik etmemize yardımcı olmak için büyük ölçüde geliştirildiler (LeDoux, 2000).
Duygular, daha mantıklı bilişsel süreçlere kıyasla size manasız veya önemsiz gözükmesine rağmen, hem duygular hem de bilişsellik bizlere etkili karar vermemizde yardımcı olabilir. Bazı durumlarda farklı seçimlerin faydaları ya da zararlarının mantıklı bir şekilde işleyişinden sonra harekete geçeriz ama bazı
150
151
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ durumlarda ise duygularımıza güveniriz. Bi çok karmaşık ve çelişkili seçenekler arasındaki alternatifler bize yüksek derecede belirsizlik ve anlaşmazlık sunduğunda duygular, karar vermemizde önemli bir rol oynamaya başlar. Bu gibi durumlarda karar vermek için genellikle duygularımıza güveniriz ve bu kararlar bilişsel sürecin verdiği kararlara göre çoğu durumda daha doğrudur (Damasio, 1994; Dijksterhuis, Bos, Nordgren, & van Baaren, 2006; Nordgren & Dijksterhuis, 2009; Wilson & Schooler, 1991).
Cannon-Bard ve James-Lange Duygu Teorileri Aşırı duygusal tepki verdiğiniz durumları hatırlayın. Belki gecenin bir yarısı evinize ya da apartmanınıza birinin girdiğini düşündürecek bir ses duyduğunuz için panik içinde uyandınız. Ya da belki de arabanızla mahallenizde sakince ilerlerken başka bir aracın önünüze geçip aniden fren yapması sizi de kaza yapmamak için ani fren yapmaya zorladı. Eminim ki duygusal tepkilerinizin büyük bir bölümü fiziksel oldu. Belki suratınız kızardı, kalbiniz hızlıca atmaya başladı, midenizde heyecan duygusu hissettiniz ya da nefes almakta güçlük çektiniz. Duyguların psikolojik kısmını da yaşadınız ve eminim ki diğer durumdakine benzer duygular hissettiniz. Belki aşık olmanız, sinirlenmeniz, mahçup olmuş, usanmış veya çok üzülmüş olmanız gibi. Eğer güçlü duygusal tecrübelerinizi tekrar düşünürseniz, ortaya çıkmış olan olayların sırasını merak edebilirsiniz. Kesinlikle uyarıldınız ama uyarılma, o duygu tecrübesinden önce, sonra ya da beraberinde mi geldi? Psikologlar, duygulardaki varsayılan uyarılmanın rolleri açısından farklılık gösteren üç farklı duygu teorisini öne sürdüler. Eğer yaşadıklarınız benimki gibiyse, yaşadığınız güçlü duygusallık durumlarındaki yansıttığınız uyarılmalar gibi, belki de siz de “Korktum ve kalbim yerinden fırlayacak gibi çarpmaya başladı.” gibi düşündünüz. En azından bazı psikologlar bu canlandırmayı kabul ediyorlar. Walter Cannon ve Philip Bard tarafından öngörülen duygu teorisine göre duygu tecrübesi (bu durumda “Korkuyorum” durumu) uyarılma tecrübelerimiz ile yan yana ortaya çıkar (“kalp atışlarım hızlanıyor”). Cannon-Bard’ın duygu teorisine göre bir duygu tecrübesine psikolojik uyarılmalar eşlik eder. Böylelikle, bu duygu biçimine göre tehlikenin farkında olduğumuzda kalp atışlarımız hızlanır. Bir duygu tecrübesinin uyarılmaya eşlik etmesi günlük yaşantımıza sezgisel olarak gözükmesine rağmen psikolog James-Lange’nin duygu teorisi bir duygu tecrübemizi, yaşadığımız uyarılmanın bir sonucu olarak gösteriz. Bu yaklaşım, duygunun uyarılmalara bağlı olmasından ziyade uyarılmanın ve duygunun bağımsız olmadığını ileri sürer. Korku, çarpan kalp ile birlikte ortaya çıkmaz fakat çarpan kalp yüzünden ortaya çıkar. William James’in söylediği gibi, “Ağladığımız için üzgün hissederiz, saldırdığımız için sinirleniriz, ürperdiğimiz için korkarız” (James, 1884, p. 190). James-Lange teorisinin temel hali, uyarılmanın değişik kalıplarının farklı duygusal deneyimleri ortaya çıkarmasıdır. Bu teorilerin her birini destekleyen araştırma kanıtları vardır.
152
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Hızlı duygusallık yolunun işleyişi uyarılmanın ve duyguların birlikte ortaya çıkma fikrini destekler. Bir duygusal uyarıcı yaşandığında limbik sistemdeki duygusal döngüler harekete geçirilir ve bu döngüler hızlı bir şekilde fiziksel tepkilerin yerini tutar (LeDoux, 2000). Bu süreç o kadar hızlı meydana gelir ki duygunun, fiziksel uyarılması ile eş zamanlı olarak hissederiz. Diğer bir yandan James-Lange teorisinde öngörüldüğü gibi, duygu deneyimlerimiz uyarılma olmadan daha güçsüzdür. Uyarılma deneyimini azaltan omurga yaralanmaları olan hastalar aynı zamanda duygusal tepkimelerde düşüş olduğunu söylüyorlar (Hohmann, 1966). Farklı duyguları, uyarılmanın değişik kalıplarının ürettiği fikrinin en azından biraz da olsa destekleyici bir yanı vardır. Korkunç suratlar gören insanlar, sinirli veya eğlenceli suratlar görenlere nazaran daha fazla amigdala etkileşimi gösteriyor (Whalen et al., 2001; Witvliev & Vrana, 1995), diğer duyguların dışında utandığımızda ya da mahçup olduğumuzda suratımız kırmızılaşır ve yüzümüz kızarır (Leary, Britt, Cutlip, & Templeton, 1992) ve şefkat duygusu hissettiğimizde farklı hormonlar salgılanır (Oatley, Keltner, & Jenkins, 2006).
İki Etken Duygu Teorisi Göz önünde bulundurulduğunda James-Lange teorisi, her duygunun farklı uyarılma modeli olduğunu, duygudaki iki etken teorisinin zıt bir yaklaşım verdiğini, yaşadığımız uyarılmanın temelde her duygunun aynı olduğunu ve (temel duygular dahil) tüm duygular, sadece uyarılma kaynağı kavramsal değerlendirmemiz ile ayrıldığını önesürüyor. İki etken duygu teorisi duygu deneyimini, yaşadığımız uyarılma yoğunluğunun belirlediğini fakat kavramsal değerlendirme durumunun hangi duygu olacağını belirlemesini iddia eder. Hem uyarılma hem de değerlendirme gerekli olduğundan duyguların iki etkeni olduğunu söyleyebiliriz: uyarılma etkeni ve değerlendirme etkeni (Schachter & Singer, 1962): Duygu = Uyarılma + Biliş Bazı durumlarda, hangi duyguyu yaşadığını doğru olarak belirlemek için yüksek seviyede uyarılma yaşayan bir insana göre daha zordur. Uyarılmayı hissettiğinden emin olabilir ama uyarılmanın anlamı (kavramsal faktör) daha az belirgin olabilir. Bazı romantik ilişkiler, örneğin, oldukça yüksek seviyede uyarılma içerir ve partnerler ilişkilerinde alternatif olarak son derece inişli çıkışlı zamanlar yaşarlar. Bir gün birbirlerine fena halde aşıktırlar ve diğer gün büyük bir kavganın içindelerdir. Yüksek uyarılmanın eşlik ettiği durumlarda insanlar hangi duyguyu yaşadığından emin olmayabilir. Yüksek uyarılmanın olduğu ilişkide, örneğin, partnerler hissettikleri duygunun aşk mı nefret mi ya da her ikisini de hissedip hissetmediklerine emin olamazlar.
153
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
İnsanların eğilimi, yaşadıkları uyarılmanın kaynağını yanlış olarak belirlemesi uyarılmanın yanlış nedene yüklenmesi olarak bilinir.
ve yüz ifadelerimizi kapsar ve bu kanallar ile duygularını belli eden insanların duygularını genellikle doğru olarak tahmin edebiliriz.
Dutton ve Aron (1974) tarafından yapılan ilginç bir alan araştırmasında, Kanada’da British Columbia eyaletinde bulunan nehirin 500 metre üzerindeki bir asma köprüden yürürken çekici bir genç bayan orada bulunan erkeklere yaklaştı. Bayan, her bir erkekten sınıf anketini doldurmasına yardımcı olmalarını istedi. Anketi dolduran erkeklere, bir kağıda adını ve telefon numarasını yazdı ve proje hakkında daha fazla bilgi vermek için kendisini aramalarını söyledi. Köprüde anketi dolduran erkeklerin yarısından çoğu bayanı aradı.
“Evrensel” konuşma dili olmadığı gibi, evrensel sözsüz dil de yoktur. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri ve çoğu batı kültüründe orta parmağın gösterilmesini saygısızlık olarak nitelendiririz. Fakat Birleşik Krallık, İrlanda, Avustralya ve Yeni Zelanda’da el ile “V” işareti yapmak aynı amaca hizmet etmektedir. İspanyolca, Portekizce veya Fransızca konuşulan ülkelerde yumruğun havaya kaldırılıp koldaki pazıya çarpılarak yapılan el hareketi de parmakla yapılana eşittir ve Rusya’da, Endonezya’da, Türkiye’de ve Çin’de baş parmağın işaret parmağı ve orta parmağın arasından çıkarılması aynı amaç için kullanılır.
Buna zıt olarak, aynı bayanın daha alçak ve betondan bir köprüde yine bir grup erkeğe yaklaşması veya asmalı köprüde yapılan anketin erkekler tarafından yapılması, aranma sayısında ciddi bir düşüşe neden oldu. Uyarılmanın yanlış nedene yüklenmesindeki fikir bu sonucu açıklayabilir – erkekler köprünün yüksekliğinden dolayı uyarılma hissediyordu fakat kadına romantik veya seksüel cazibe yüklediler bu da bayanı arama olasılığını arttırdı. Uyarılmanın duygulara karşı değişmez olduğunu varsaymasından dolayı iki etken teorisi aynı zamanda duyguların, yüksek bir uyarılma durumundan diğerine aktarıldığını ya da “taştığını” öngörür. Üniversite basketbol takımım geçenlerde Ulusal Kolej Spor Birliği Basketbol Şampiyonası’nı kazandı ama final sevincinden sonra bazı öğrenciler kampüse yakın sokaklarda ateşler yakıp arabaları tutuşturdular. Böyle pozitif bir sonuçta bu durum öğrencilere ve üniversiteye çok garip bir reaksiyon olarak gözüküyor fakat bu durum, yıkıcı davranışlara ulaşan mutluluğun sebep olduğu uyarılmanın taşması olarak açıklanabilir. Uyarım transferinin temeli, bir olaydan dolayı yaşanılan uyarının aynı zamanda bağlantısız duygular ile daha güçlü olarak yaşanması durumuna dayanır. Özet olarak, üç duygu teorisinin her birinin destekleyici bir açıklaması vardır. CannonBard açısından, duygular ve uyarılma genel olarak birlikte gerçekleşir ve yayılımı hızlıdır. James-Lange teorisine destek olarak, duygu deneyimi için uyarılmanın gerekli olduğunun en azından birkaç ispatı vardır ve uyarılmanın kalıpları değişik duygular için farklıdır. İki etken modeline uygun olarak, uyarılmanın aynı kalıplarını farklı durumlarda farklı şekilde yorumlayabilmemizin ispatları da vardır.
İletişim Kuran Duygu
Duygunun en önemli iletişimcisi surattır. Suratımız 10.000’den fazla eşsiz ifade yapabilmemize ve çok çeşitli duyguları belli etmemize olanak sağlayan 43 tane farklı kası taşır. Örneğin mutluluk, ağız ve göz etrafına çevrili olan 2 ana kasın yarattığı gülümseme ile belli edilir, kızgınlık ise kaşların altındaki ve dudak çevresindeki kaslar ile ifade edilir. Duygularımızı belli etmemize yardımcı olanlara ek olarak surat, aynı zamanda duyguları hissetmemize yardımcı olur. Yüzden geridenetim hipotezi yüz kaslarının hareketinin, ilgili duyguları tetikleyebileceğini ileri sürüyor. Fritz Strack ve çalışma arkadaşları (1988) araştırma katılımcılarına dişlerinde (gülümseme mimiği) veya dudakları arasında (kaş çatmaya benzer) bir kalemi tutmalarını ve komik bir çizgi filmi yorumlamalarını istedi. Kalem gülümseme pozisyonundayken çizgi film oldukça eğlendirici olarak yorumlandı – hayali duygu deneyimi, yüz kaslarının hareketleri ile şiddetlendi. Bu sonuçlar, etkilenen yüz ifadelerimiz dahil genel olarak davranışlarımızı gösteriyor. Mutlu olduğumuz için gülümseyebiliriz ve gülümsediğimiz için mutlu da olabiliriz. Gururlandığımız için dimdik ayakta durabiliriz ve dimdik ayakta durduğumuz için gururlanabiliriz (Stepper & Strack, 1993).
STRES: GÖRÜNMEZ KATİL Öğrenme Hedefleri: 1- Stresi tanımlayın ve vücudun strese karşı olan psikolojik tepkisini inceleyin.
İçten yaşanan bu duygulara ek olarak duygularımızı başkalarına da açarız ve gözlem yaparak diğerlerinin duygularını da öğreniriz. Bu iletişim süreci zamanla evrim geçirir ve bir hayli uyumsal olur. Başkalarının duygularını algılamanın bir yolu, yaptıkları sözsüz iletişim sayesinde olur ve buna da kelime içermeyen iletişim denir (Ambady & Weisbuch, 2010; Anderson, 2007).
2- Uzun süreli stresin sağlık üstündeki olumsuz sonuçlarını özetleyin. 3- İnsanların strese karşı verdikleri tepkilerin farklılıklarını açıklayın. 4- Stresle başa çıkmada başarılı olmuş yöntemleri inceleyin.
Sözsüz iletişim sesimizin tonunu, yürüyüş şeklimizi, tavırlarımızı, dokunuşlarımızı
154
155
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Duygular önemlidir çünkü davranışlarımızı etkilerler. Ve stresten daha güçlü etkiye sahip başka bir duygusal deneyim yoktur. Stres, bir organizmanın düzgün bir şekilde cevap verememesiyle oluşan psikolojik tepkiler ile ilgilidir (Selye, 1956). Terör saldırısında, doğal bir afette veya vahşi bir cinayette kurban olmak gibi aşırı olumsuz olaylar endişe, uykusuzluk, kabus görme ve sosyal geri çekilmeyi içeren bir tıbbi sendrom, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) olarak bilinen aşırı stres formu ortaya çıkarabilir. TSSB, savaştan evlerine dönen askerlerde ve savaş sırasında daha aşırı olaylar yaşamış insanlarda sıkça görülür. Aşırı olduğunda ya da uzun sürdüğünde stres, önemli sağlık sorunları yaratabilir. Katrina kasırgasında kurtulan insanlar, hastalığı takip eden yıllarda kalp krizi geçirme oranları belki de kasırganın yarattığı stres yüzünden ulusal ortalamadan üç kat daha fazladır (Amerikan Tıp Derneği, 2009). New York’ta terör saldırısı ihtimali olan bölgeye yakın yerlerde yaşayan insanlar, bu bölgelere uzak yaşanlara nazaran daha fazla stres yaşadılar (Pulcino et al., 2003). Ama stres, aşırı travmatik olaylar için eşsiz değildir. Aynı zamanda stres, günlük hayatımızda çok çeşitli olumsuz neticelere sahiptir.
Stresin Olumsuz Etkileri Psikolog Hans Seyle (1907-1982), farelerin aşırı soğuk, enfeksiyon, şok veya fazla egzersiz gibi stres yaratan durumlara maruz kaldıklarında ne gibi tepkiler veriklerini test ederek stres üzerinde çalışmalar yaptı (Seyle, 1936, 1974, 1982). Seyle, stresin kaynağını dikkate almaksızın farelerin uzun süreli streste yaşadıklarının aynısı gibi psikolojik değişimler yaşadıklarını buldu. Uzun süreli strese tepki olarak ortaya çıkan üç belirgin psikolojik değişim safhası: uyarı, direnç ve bitkinlik anlamındaki genel adaptasyon sendromu (GAS) terimini yarattı. Stres deneyimi, hem özerk sinir sisteminin (ÖSS) duygudaş bölümündeki genel uyarılmada hem de daha karmaşık hipotalamus-hipofiz-adrenal aksı boyunca psikolojik değişimler sisteminde bir artış yaratır. Hipotalamus-hipofiz-adrenal aksı, hipotalamus, hipofiz ve adrenal bezi ile birlikte etkileşimleri kapsayan strese psikolojik bir tepkimedir. Hipotalamusun, hipofiz bezinin ACTH hormonu salgılamasını yöneten hormonları salgıladığında HHP tepkimesi başlar. ACTH daha sonra epinefrin, norepinefrin ve kana şeker salgılayan, vücudun tehlikelere karşı tepki vermesine yardım eden bir stres hormonu kortizol dahil daha fazla hormon salgılamak için adrenal bezine gider (Rodrigues, LeDoux, & Sapolsky, 2009).
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Stres uzun süreli olduğunda, HHP aksı etkin kalır ve adrenaller kortizol üretmeye devam eder. Bu artan kortizol üretimi yorgunluk ve depresyona yol açan stres mekanizmasını yormaktadır. Kalıcı strese HHP reaksiyonları, bağışıklık sisteminin zayıflamasına yol açarak, soğuk algınlığı ve diğer hastalıklar dahil çeşitli sağlık sorunlarına karşı bizi daha duyarlı hale getirir (Cohen & Herbert, 1996; Faulkner & Smith, 2009; Miller, Chen, & Cole, 2009; Uchino, Smith, Holt-Lunstad, Campo, & Reblin, 2007). Stres ayrıca DNA’mıza hasar vererek, vücutta oluşan yaraları kapamamızı ve hastalığa neden olan genetik mutasyonlara tepki vermemizi azaltır (Epel et al., 2006). Sonuç olarak stres altında kaldığımızda yaralar daha yavaş iyileşir ve kansere yakalanma riskimiz artar (Kiecolt-Glaser, McGuire, Robles, & Glaser, 2002; Wells, 2006). Kronik stres de kalp rahatsızlıkları için büyük bir etkendir. Kalp hastalıkları kısmen genetik, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve sigara kullanımı gibi etmenler yüzünden ortaya çıkmasına rağmen bu tür rahatsızlık stres yüzünden de ortaya çıkabilir (Krantz & McCeney, 2002). Uzun süreli stres koroner sistemi üzerinde iki zıt etki yaratır. Stres kardiyak çıkışını arttırır (örn., kan daha fazla kan pompalar), kortizol seviyesindeki artışın arter duvarlarında plak oluşumuna sebep oluşundan dolayı damarların arterlere kan yürütmesini azaltır (Dekker et al., 2008). Kan akışı ve atardamar daralması kombinasyonu kalp kaslarına hasar verebilen, kalp krizine ve ölüme yol açabilen tansiyona sebep olur.
Günlük Yaşantımızdaki Stres Yükleyicileri Seyle’nin fareleri için stres yükleyiciler elektrik şoklar içerir ve soğukta ortaya çıkar. Thomas Holmes ve Richard Rahe (1967), strese yol açan bazı günlük olayların ölçümünü geliştirdiler ve siz de aşağıdaki tabloyu (Holmes ve Rahe Stres Ölçeği) doldurarak günlük stres seviyenizi ölçebilirsiniz. Hesapladığınız puana göre sizin hasta olabileceğinizi gösterebileceğinden dolayı puana özellikle dikkat etmelisiniz. Rahe ve arkadaşları (1970) 2.500 ordu mensubunun değerlendirme ölçeğini tamamlamalarını ve sonra askerlerin son 6 ay boyunca kaydedilmiş sağlık kayıtlarını hesaplamalarını istedi. Sonuç netti: ölçek puanı arttıkça, askerlerin hastaneye gitme sayısı da arttı.
Tehlike potansiyeli olan olaylarda tepki vermemize yardımcı olduğundan strese eşlik eden ilk uyarılma, normalde oldukça uyumsaldır. Aynı anda stres ÖSS’nin duygudaş bölümündeki aktivitesini artırdığı için uzun süreli stres deneyimi, ancak fiziksel sağlığımız üzerinde doğrudan olumsuz bir etkisi vardır, bu da aynı zamanda ÖSS parasempatik bölümünün faaliyetini bastırır.
156
157
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Holmes ve Rahe Stres Ölçeği OLAYLAR
PUAN 100 73 65 63
Eşin ölümü Boşanmak Ayrılmak Hapse girmek Yakın aile bireyinin ölümü Büyük kişisel sakatlık veya hastalık Evlilik İşten atılmak Evlilikte barışmak Emeklilik Bir aile bireyinin sağlığında veya davranışlarında büyük değişim Hamilelik Cinsel zorluklar Yeni bir aile bireyi (doğum, evlatlık gibi.) Büyük bir iş düzenlemesi (şirketlerin birleşmesi, iflas) Finansal durumda büyük değişiklik
63 53 50 47 45 45 44 40 39 39 39 38
Yakın arkadaşın ölümü İş sektöründe değişiklik Eş ile tartışma sayısının artışı Büyük bir harcama için kredi çekmek Çekilen krediden dolayı icra İşteki sorumluluklarda büyük değişiklik Çocukların evden ayrılması Üvey evlatlar ile sorun
37 36 35 31 30 29 29 29 28
Öne çıkan kişisel başarı Eşin sürekli evden uzakta çalışma durumu Ev dışında okul okumak Yaşam standardında büyük değişiklik Kişisel alışkanlıkları gözden geçirmek (giyim, davranışlar)
26 26 25 24
Patron ile sorun yaşamak Çalışma saatlerinde ve koşullarında büyük değişiklik İkamette değişiklik
23 20 20
Yeni bir okula başlamak Eğlence yaşamındaki değişiklik Dini aktivitelerde değişiklik Sosyal aktivitelerde değişiklik Düşük masraflı harcama için kredi çekmek Uyku alışkanlıklarında değişiklik Aile bireylerinin biraraya gelmesindeki sayı değişikliği Yeme alışkanlığında değişiklik Tatil Noel sezonu Ufak çaplı cezalar (trafik cezası vb.) TOPLAM
20 19 19 18 17 16 15 15 13 12 11
______
158
Son bir yıl içinde ölçekte yaşadığınız olayların her birinin puanını toplayarak puanınızı hesaplayabilirsiniz. Daha sonra stres seviyenizi belirlemeniz için aşağıdaki “Holmes ve Rahe Stres Ölçeğini Yorumlama” tablosunu kullanabilirsiniz.
Holmes ve Rahe Stres Ölçeğini Yorumlama Tablosu Olayların sayısı 150’den az 150-299 arası 300’den fazla
Stres bazlı hastalığa yakalanma oranı (%) 30 50 80
Holmes ve Rahe ölçeğindeki bazı olayların daha büyük olmasına rağmen ufak stres yükleyicilerinin bile toplam puana eklendiğini görebilirsiniz. Günlük koşuşturma olarak bilinen gerçekte olumsuz olarak gerçekleşen çevremiz ile günlük etkileşimimiz zayıf sağlık sorunlarının oluşmasıyla birlikte aynı zamanda stres de yaratabilir (Hutchinson & Williams, 2007). Anahtarımızı deliğe sokamamak, bilgisayarımızı kilitlendiği için yeniden başlatmak, sınava geç kalmak veya yoğun trafik saatinde başka bir araç yüzünden yolun kapanması gibi bütünü ile olumsuz gözükebilen olaylar da stres oluşturabilir (Fiksenbaum, Greenglass & Eaton, 2006). Glaser (1985), birkaç hafta önceden değil de okulun sınav dönemi sırasında teste tabi tutulan tıp öğrencilerinin daha düşük bağışıklık sistemi faaliyeti gösterdiklerini buldu. Diğer bir araştırma, deneysel bir oturum süresince matematik problemi çözme zorundalığı gibi daha fazla stres yükleyicilerin bile bağışıklık sistemi ile uyum sağladığını bulmuştur (Cacioppo ve Ark., 1998). Strese Verilen Tepki Bütün insanlar stresi aynı şekilde yaşamaz ya da strese aynı şekilde tepki göstermez ve bu farklılıklar önemli olabilir. Kardiyolog Meyer Friedman ve R. H. Rosenman (1974), stres ve kalp rahatsızlığı arasındaki bağlantıyı ilk olarak araştıranlardır. Araştırmalarında evli çiftlerin genellikle benzer yaşam tarzına, diyete ve egzersizlere sahip olmalarına rağmen erkeğin, eşine göre daha fazla kalp rahatsızlığına yakalanma riski taşıdığını farkettiler. Bu farklılığı açıklamaya çalıştıklarında eşlerin kişisel karakterlerine odaklandılar ve erkeğin, eşlerine göre stres yükleyicilerine daha olumsuz duygularla ve düşmanlıkla karşılık verdiğini buldular. Son araştırmalar, güçlü öngörülü psikolojik stresin hissedilen olumsuz duygu miktarı ile günlük koşuşturmalardan geldiğini gösteriyor. Günlük koşuşturmacanın sonucu olarak meydana gelen güçlü olumsuz duygular yaşayan ve strese düşmanlıkla tepki gösteren insanlar, daha az olumsuz tepki gösteren insanlara göre sağlıkları daha olumsuz etkilenir (McIntyre, Korn, & Matsuo, 2008; Suls & Bunde, 2005). Williams ve arkadaşları (2001), sinir ölçümünde yüksek puan alan insanların düşük puan alanlara kıyasla 3 kat daha fazla kalp krizi geçirme riskine sahip olduklarını buldu. Ortalama olarak erkekler, bayanlara göre eyleme hazır olma durumunu yükselten strese karşı verilen bir duygusal ve davranış tepkisi olan kavga et-kaç tepkisini kullanarak strese tepki verirler. Erkek, onları saldırmaya iten agresif ya da intikam duygusu içerisinde 159
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ her bir stres yaşadığında uyarılma meydana gelir. Erkeklerin yapabileceklerini düşündüğünde kavga et-kaç tepkisinin erkeklere stresin kaynağını kontrol etmeye yardımcı olduğunu, ve kontrol edilmesi mümkün değilse kavga et-kaç tepkisi başlarını dik tutarak durumdan kaçmaya yardımcı olur. Kavga et-kaç tepkisi HHP aksının hareketlenmesiyle tetiklenir. Bayanlar, diğer bir yandan, strese karşı kavga et-kaç tepkisini daha az kullanırlar. Bunun tersine, savun-kaç tepkisini daha fazla kullanırlar (Taylor ve ark., 2000). Savun-kaç tepkisi, strese karşı tehditlerden koruma sağlayıp sosyal ağ yaratan faaliyetleri içeren bir davranış tepkimesidir. Çocuk bakımında olduğu gibi bireylere birbirlerinin sorunları hakkında konuşmaya imkan sağladığından, bu yaklaşım aynı zamanda nefsi müdaafa olarak da nitelendirilebilir. Savun-kaç tepkisi, bayanlarda birleşmeyi destekleyen ositosin hormonunun salgılanması ile tetiklenir. Genel olarak, kortizol seviyesindeki artışa eşlik eden olumsuz sonuçlar dahil HHA ile bağlantılı yükselmiş uyarılma seviyeleri oluşturmadığından savun-kaç tepkisi, kavga et-kaç tepkisinden daha sağlıklıdır. Bu durum bayanlarda ortalama olarak neden daha az kalp rahatsızlığı riski taşıdıklarını ve erkeklerden daha fazla yaşadıklarını açıklamaya yardımcı olur.
Stres ile Başa Çıkmak Günlük yaşantımızda ne kadar sağlıklı ve mutlu olursak olalım stres yaşadığımız zamanlar her zaman olacaktır. Fakat bazı şeyler kötüye gittiğinde çaresizlik içinde pes etmemize gerek yok; bunun yerine, yardım almak için kişisel ve sosyal kaynaklarımızı kullanabiliriz. Olumsuz etki ile başa çıkmanın en yaygın yaklaşımı belki onu bastırmaya, geçiştirmeye veya inkar etmeye çalışmaktır. Belki de stresli, canı sıkkın ya da endişeli görünen insanlar tanıyorsunuz fakat onlar bunu kendi içlerinde göremiyor ya da göremeyecekler. Belki kendilerini size açmaları için onlarla konuşmayı denediniz ama reddedildiniz. Hiçbir sorun yokmuş gibi davranıyor gözükürler, basitçe, olumsuz duyguları kabul etmeden veya bununla başa bile çıkmadan yaşamaya devam ederler. Ya da belki siz bile buna benzer bir yaklaşım uyguladınız kendinize. Çalışmanız gereken çok önemli bir sınav veya gitmeniz gereken çok önemli bir iş görüşmeniz oldu mu? Plan yapmak ve bunlara hazırlanmaktan ziyade bu durumu basitçe kafanızdan tamamiyle çıkarmayı düşündünüz mü? Araştırmalar, stresi görmezden gelmenin onunla başa çıkma durumunda iyi bir yaklaşım olmadığını gösteriyor. Sorunları görmezden gelmek onların çözülmesine yardımcı olmaz. Eğer hasta olacak kadar çok stres yaşıyorsak, meydana gelen olayları kabul etmediğimiz ya da edemediğimizde bile bu olaylar hayatımıza zarar vermeye başlar. Olumsuz duygularımızı bastırmak da başarısız olma eğilimi olduğundan en azından uzun vadede iyi bir seçenek değildir (Gross & Levenson, 1997). O büyük sınavın yaklaştığını biliyorsak, stresi kontrol altına almak için sınavın kendisine odaklanmalıyız. Aslında hatırlamak ya da yüzleşmek zorunda olduğumuzdan
160
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ düşüncelerimizi bastıramaz ya da inkar edemeyiz. Böyle yapmak çaba ister ve bunu yapmaya çalıştığımızda yoruluruz. Üstelik, bastırmaya çalışma girişimlerimizin başarısız olacağını düşündüğümüzden sürekli endişelenebiliriz. Duygularımızı bastırmak kısa bir süreliğine işe yarayabilir fakat enerjimiz bittiğinde, olumsuz duygular bilincimize bir tokat gibi geri çarparak, kaçmaya çalıştığımız olumsuz hisleri tekrar yaşamamıza sebep olur. Daniel Wegner ve arkadaşları (Wegner, Schneider, Carter & White, 1987), insanların verimli olarak basit bir düşünceyi bastırıp bastıramayacaklarını test ettiler. 5 dakika boyunca beyaz bir ayı düşünmemelerini ve düşündüklerinde de zili çalmalarını istedi. (Kendiniz de deneyin; yapabilir misiniz?) Fakat katılımcılar istenilen düşünceyi bastırmayı başaramadılar. Beyaz ayı, katılımcıların düşünmemeleri istense de akıllarında canlanmaya devam etti. Olumsuz düşüncelerimizi bastırmak işe yaramadı ve bunun tam tersinin doğru olduğunun kanıtı da var: Sorunlarla yüzleştiğimizde, olumsuz düşünceleri ve hisleri hem kendimize hem de başkalarına açmak sağlıklıdır. James Pennebaker ve arkadaşları (Pennebaker, Colder & Sharp, 1990; Watson & Pennebaker, 1989) hislerimizi bastırmaya karşı ruhsal ve fiziksel sağlığımızı açmanın avantajlarını gösteren birçok ilişkili ve deneysel çalışmaları yönettiler. Bu araştırma ekibi, duygularımız hakkında basitçe konuşmanın ya da onları kağıda dökmenin veya olumsuz olaylara karşı tepkimizin sağlığımıza önemli faydaları olduğunu buldular. Örneğin Pennebaker ve Beall (1986), öğrencileri hayatlarındaki en travmatik ve stres verici olayları ya da önemliz konular hakkında yazı yazmaları için rasgele görevlendirdi. Yazıları yazdıktan sonra geçirdikleri travmaları yazan öğrencilerin tansiyonunun yükseldiği ve hızlıca olumsuz bir ruh haline büründüklerinin gözlenmesine rağmen bu öğrencilerin 6 ay süresince rahatsızlıklar için öğrenci sağlık merkezine daha az gittikleri görüldü. Diğer araştırma geçtiğimiz yıl eşleri ölen bireyleri araştırdı ve eşlerinin ölümü hakkında başkalarıyla daha fazla konuşan bireyler sonraki yıl daha az hasta oldukları gözlemlenmiştir. Duygusal durumlar hakkında günlük yazılar yazmanın da bağışıklık sisteminin işleyişini arttırdığı bulunmuştur (Petrie, Fontanilla, Thomas, Booth & Pennebaker, 2004). İçinizi açmak büyük olasılıkla çeşitli biçimlerde yardımcı olur. Sorunlarımızı başkalarına açmak, diğerlerinden bilgi ve destek almamıza yardımcı olur (bayanların stresi azaltmak için sıkça kullandığı savun-kaç tepkisini hatırlayın). Yaşantılar hakkında yazı yazmak ya da onları düşünmek de insanlara bu olayları çağrışım yapmalarına yardımcı olduğu ve hayatlarını kontrol ettikleri hissini verebileceği görülür (Pennebaker & Stone, 2004). Stresi daha olumlu yollar ile yorumlayabilirsek, strese karşılık vermek kolaylaşır. Kelsey ve arkadaşları (1999) bazı insanların stresi bir tehdit olarak gördüklerini (olumsuz ve korku veren) diğer bir yandan diğerlerinin de stresi bir meydan
161
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ okuma olarak gördüklerini (başa çıkabileceklerini gösteren bir duygu) buldular. Stresi meydan okuma olarak gören insanların tehdit olarak görenlere göre daha az psikolojik stres tepkileri olduğu görülmüştür – strese daha olumlu şekilde tepki göstermiş ve stresi şekillendirmeyi başarmışlardır.
Duygu Düzenlemesi
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Olumlu Duygular: Mutluluğun Gücü Öğrenme Hedefleri: 1- Olumlu duyguların ve mutluluğun strese karşılık olarak önemli rölünü kavrayın. 2- Mutluluğu arttıran ve arttırmayan öğeleri kavrayın.
Stres tepkisi olarak duygusal yanıtlar, olası bir tehdit için bizi uyarmada oldukça faydalıdır. Fakat davranışlarımızın kontrolden çıkmasını engellemek için duygularımızı da kontrol etmesini öğrenmemiz gerekiyor. Duygularımızı başarılı bir şekilde kontrol etme becerisi duygu düzeni olarak bilinir. Duygu düzeninin bazı önemli olumlu neticeleri vardır. Örneğin Walter Mischel ve arkadaşları tarafından yapılan araştırmayı göz önünde bulundurun. Çalışmalarında 4 ve 5 yaşındaki çocukları çikolata parçalı bisküvi gibi lezzetli abur cuburların karşısında bir masa üstüne oturttular. Çocuklara canları istediğinde abur cuburları yiyebilecekleri söylendi. Fakat, birkaç dakika bekleyebilirlerse 2 tane abur cubur alabilecekleri de söylendi. Önlerindekini zaman dolmadan yerlerse ikincisini alamayacaklar. Mischel, bazı çocukların daha sonraki bir zamanda büyük bir ödül elde etmek için anlık zevk arama dürtüsünü bastırdıklarını gördü. Diğer çocuklar, tabiki de, başaramadılar; ilk abur cuburu hemen yediler. Ayrıca zevki geciktirmede başarısızlığın, düşünceler dışında anlık ve duygusal tavırlarda ortaya çıktığı görültü. Çok lezzetli gözüktüğünden bisküviyi almaya karşı koyamayan çocuklar kendilerini bu lezzete karşı durduramadılar (Metcalfe & Mischel, 1999; Strack & Deutsch, 2007). Duygularımızı düzene koyma yetisinin hayatımızda çok önemli sonuçları vardır. Mischel, özgün çalışmasında çocukları takip ettiğinde kendi duygularını düzenlemeyi başaranların büyüdüklerinde daha olumlu bir karaktere sahip olduklarını keşfetti. Bisküviyi hemen yiyen çocuklara göre SAT puanları daha yüksek geldiği, sosyal olarak arkadaşlarından daha becerikli oldukları ve hayal kırıklığı ve stres ile başa çıkabildikleri keşfedildi. Böylelikle verimli özdüzenlemenin, hayatta başarılı olmak için önemli bir anahtar olduğu kabul edilebilir (Ayduk ve ark., 2000; Eigsti ve ark., 2006; Mischel & Ayduk, 2004). Duygu düzenlemesi vücut kimyasalları, özellikle sinir taşıyıcısı olan serotonin tarafından etkilenir. Büyük ama gecikmeli ödüllere göre küçük ani ödülü tercih etmek hayvanlarda düşük serotonin seviyesi ile bağlantılıdır (Bizot, Le Bihan, Peuch, Hamon & Thiebot, 1999; Liu, Wilkinson & Robbins, 2004) ve düşük serotonin seviyesi, insan intiharlarında şiddet ve düşünmeden hareket etmeye bağlıdır (Asberg, Traskman & Thoren, 1976). Duygusal düzenimizi geliştirebilir miyiz? Fiziksel antrenman da olduğu gibi özdüzenlemede de egzersiz yapmak yardımcı olur. Egzersiz yapmak, küfretmekten kaçınmak veya iyi poz vermek gibi zorlu görevleri pratik yapan öğrenciler daha sonrasında diyet yapmak veya yapboz tamamlamak gibi duygusal düzenleme testlerini laboratuvar ortamında daha iyi yaptıkları gözlendi (Baumeister, Gailliot, DeWall & Oaten, 2006; Baumeister, Schmeichel & Vohs, 2007; Oaten & Cheng, 2006).
162
Stres, bizi öldürebilecek duygusal bir tepki olmasına rağmen duygularımız, kendimizi strese karşı korumamıza ve üstesinden gelmemize de yardım edebilir. Pazartesi’den Cuma’ya kadar olan angaryanın stresi, haftasonu kafa dağıtabileceğimiz düşüncesi ile dengelenebilir ve yakın zamanda olacağımız kimya sınavının endişesi yine aynı şekilde okula, yaşama ve diğer insanlara karşı olumlu tutum ile dengelenebilir. Basit bir şekilde açıklarsak, stresin en iyi panzehiri mutlu olmaktır: olumlu düşünün, eğlenin ve arkadaş gruplarından zevk alın. “Olumlu düşüncenin gücü” hakkında belki bir fikriniz vardır – olumlu düşünme fikri insanlara amaçlarına ulaşmaları ve onları sağlıklı, mutlu ve başlarına gelen olumsuz olaylarla etkili bir şekilde başa çıkabilmelerine yardım eder. Bu da olumlu düşüncenin gerçekten işe yaradığı sonucuna varır. Gelecekleri hakkında olumlu düşünen, neticelerini kontrol edebileceklerine inanan ve başka insanlara kendilerini açma ve onlarla paylaşımda bulunmaya gönüllü olan insanlar sağlıklı insanlardır (Seligman & Csikszentmihalyi, 2000). Olumlu düşünmenin gücü değişik biçimlerde gelir ve bunların hepsi faydalıdır. Bazı araştırmacılar, olumlu sonuçlar umma eğilimi olarak tanımlanan iyimserlik (optimizm) üzerine yoğunlaştılar ve iyimser insanların mutlu olduklarını ve daha az stres yaşadıklarını keşfettiler (Carver & Scheier, 2009). Diğer araştırmacılar, arzu edilen sonuçlar üreten eylemleri yerine getirme yetisine olan inanç olarak açıklanan öz-yeterlilik üzerine yoğunlaştılar. Yüksek öz-yeterliliğe sahip insanlar, çevresel ve diğer tehditlere karşı bilgi toplayarak, arkadaşlarıyla konuşarak ve yaşadıkları zorluklarla yüzleşip bunları azaltmaya çalışarak aktif ve yapıcı bir yol izlerler. Bu insanlar da, daha düşük öz-yeterliliğe sahip insanlara kıyasla streslerini önlemeyi başarma yetisine sahiplerdir (Thompson, 2009). Bizi etkileyebilecek potansiyel stres yükleyicilerini kontrol edebileceğimizin farkına varmamızı sağladığından öz-yeterlilik kısmen faydalıdır. Çalışma çevresinde kontrole sahip olan işçiler (örn., mobilya taşıyabilme ve dikkat dağıtan şeyleri kontrol edebilme) günlük etkinliklerini seçebilen bakımyurdundaki hastalar gibi daha az stres yaşıyor (Rodin, 1986). Glass, Reim ve Singer (1971), yapabileceğine inanmayan insanlara göre yüksek bir sesi durdurabileceğine inanan katılımcıların daha az stres yaşadıklarını keşfettiler. Sonuçlarımızı kontrol etme yetisi, neden yüksek statüye sahip olan hayvanlar ve insanların daha fazla yaşadığının açıklanmasına yardımcı olur (Sapolsky, 2005).
163
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Suzanne Kobasa ve arkadaşları (Kobasa, Maddi & Kahn, 1982), hayattaki stres yükleyicilerinin daha az etkilediği eğilimin, atılganlık olarak bilinen iyimserlik ve öz-yeterlilik arasında olan ilişkiyi bireysel farklılığın ölçmesi gibi nitelendirilebilir. Atılgan bireyler, potansiyel stresli yaşam olayları hakkına daha olumlu genele sahip olan, olumsuz olayların sebeplerini anlamak için doğrudan eyleme geçen ve gelecekte bu olayların değerini ölçüp bunlardan ders çıkarmaya çalışan insanlardır. Atılgan bireyler, verimli başa çıkma stratejileri kullanır ve kendilerine daha özen gösterirler. Birlikte ele alındığında, iyimserlik, öz-yeterlilik ve ayılganlık dahil çeşitli üstesinden gelme becerileri, sağlığımız üzerinde çok çeşitli olumlu etkileri olduğu gözüküyor. İyimserler hastalıklardan ve operasyonlardan sonra daha hızlı iyileşir (Carver ve ark., 2005). Yüksek öz-yeterliliğe sahip olan insanlar sigarayı bırakmada, kilo vermede ve düzenli egzersiz yapmada daha başarılı oldukları sonucuna varılmıştır (Cohen & Pressman, 2006). Atılgan bireylerin ise stres ve diğer olumsuz yaşam olayları ile daha iyi başa çıktıkları gözlemlenmiştir (Dolbier, Smith & Steinhardt, 2007). Olumlu düşüncenin olumlu etkileri, stres seviyesi yüksek olduğunda özellikle önemlidir. Baker (2007), düşük stres dönemlerinde olumlu düşüncenin strese verdiği yanıtlarda ufak farklılık yarattığını fakat stresli dönemler boyunca iyimserlerin günlük bazda daha az sigara içtiklerini ve strese egzersiz yapmak gibi daha üretken yollar ile yanıt verdiğini keşfetti. Daha olumlu düşünmeyi öğrenmek mümkündür ve bunu yapmak yararlı olabilir. Antoni ve arkadaşları (2001), iyimserlik üzerine eğitim verilen kötümser (pesimist) kanser hastalarının eğitimden sonra daha iyimser görünüme sahip oldukları ve tedavilerinin bitiminden sonra daha az yorgun olduklarını keşfettiler. Maddi, Kahn ve Maddi (1998), stres ile verimli bir şekilde başa çıkmanın yollarına odaklanan “atılganlık eğitimi” programının memnuniyeti arttırmada ve kendi kendine yaratılan stresin azalmasında etkili olduğunu gözlemlediler. Strese karşı olumlu yaklaşımların faydaları ömür boyu sürebilir. Christopher Peterson ve arkadaşları (Peterson, Seligman, Yurko, Martin & Friedman, 1998) iyimserlik seviyesinin, 1936 ve 1940 yılları arasında üniversitedeyken röportaj yapılan insanların gelecek 50 sene içerisindeki sağlıklarını tahmin etmelerinin rapor edildiğini gözlemlediler. Üniversite yaşamları hakkında daha olumlu görünüme sahip olan öğrencilerin 50 sene içerisinde ölüm sayıları daha az oldu ve özellikle kötümser olan öğrencilere kıyasla daha az kaza eseri ve vahşi ölüm yaşadılar. İleri yaştaki erişkinlerde de benzer bulgulara rastlandı. Yalnızlığın, medeni halin, ekonomik durumun ve diğer sağlıkla ilişkili şeylerin kontrolünden sonra Levy ve Myers, olumlu davranışlara ve yüksek öz-yeterliliğe sahip ileri yaştaki erişkinlerin daha sağlıklı yaşam sürdüklerini ve olumsuz yaşıtlarına göre ortalama olarak 8 yıl daha fazla yaşadıklarını keşfettiler (Levy & Myers, 2005; Levy, Slade & Kasl, 2002). Diener, Nickerson, Lucas ve Sandvik (2002), neşeli mizaca sahip olan insanların yüksek gelir seviyesine sahip olduklarını ve 19 yıl sonra değerlendirildiklerinde de daha az işsizlik yaşadıklarını gözlemlediler.
164
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Başkaları ile Olan Bağlantılarımız ile Mutluluğu Bulma Mutluluk kısmen bazı insanların doğal olarak diğerlerinden daha mutlu olmasını belirleyen genetik etmenler (Braungart, Plomin, DeFries & Fulker, 1992; Lykken, 2000) ve aynı zamanda kendimiz için yarattığımız durumlar ile belirlenir. Psikologlar mutluluğu etkileyen yüzlerce değişken üzerinde çalışmalar yaptılar ve bunlardan bir tanesi oldukça önemlidir. Diğer insanlarla olumlu sosyal ilişkileri olduğunu söyleyen insanların (sosyal destek algısı), daha az sosyal insanlara göre mutlu oldukları gözlemlendi (Diener, Suh, Lucas & Smith, 1999; Diener, Tamir & Scollon, 2006). Sosyal destek, stres yükleyicileri ile daha iyi başa çıkabilmemize yardımcı olur. Koopman, Hermanson, Diamond, Angell ve Spiegel (1998), sosyal destek alan kadınların kanser hastalığı ile boğuşurken daha az depresyon yaşadığını, Ashton ve arkadaşları (2005) ise AIDS hastalarında da sosyal destekten gelen benzer bir tampon etkisi olduğunu buldular. Sosyal destek, bizi strese karşı bir kaç yol ile korumaktadır. Güvenebileceğimiz ve sırtımızı yasalayabileceğimiz insanlara sahip olmak, onlara ihtiyacımız olduğunda fikir paylaşımı yaparak bize doğrudan bir yardım sağlar. Bu durum sosyal desteğin doğrudan etkisidir. Fakat çevremizde insanların oluşu da kendimizi iyi hissetmemizi sağlar. Bu da sosyal desteğin değer bilme etkisidir. Gençöz ve Özlale (2004), daha fazla arkadaşa sahip olan öğrencilerin daha az stres yaşadığını keşfettiler, aynı zamanda arkadaşa sahip olmanın öğrencileri iyi hissettirdiğini gözlemlediler.
Bizi Ne Mutlu Eder? İnsanların mutluluklarını yükseltmeye çalıştıklarında karşılaştıkları bir zorluk, kendilerini mutlu edeni her zaman bilemeyecek olmalarıdır. Bir örnek olarak, bir çoğumuz daha çok paramız olursa daha mutlu olacağımızı düşünürüz. Yemek almak, kendimize ve ailemize imkan sağlamak için paraya ihtiyacımız olsa da zenginliğin en düşük seviyesine ulaşıldığında, fazla para genellikle mutluluğu satın almayacaktır (Easterlin, 2005). Örneğin, son 10 yılda gelirlerin ve maddi başarının bir çok ülkede önemli ölçüde yükseldiği halde mutluluk yoktur, bunu görebilirsiniz. 1946 ve 1990 yılları arasında Fransa›da, Japonya›da ve Amerika Birleşik Devletleri›ndeki muazzam ekonomik artışa rağmen ülkelerde yaşayan insanların refah düzeyinde hiç bir artış olmadığı gözlemlenmiştir. Bugün Amerikalılar 1950’lerde olduğundan üç kaç daha fazla satın alma gücüne sahiptirler fakat mutluluk ortalaması hiç yükselmemiştir. Problem, kendimizi “gerçekten” mutlu edecek kadar paraya sahip olmadığımız gibi görünüyor. Csikszentmihalyi (1999), yılda 30.000 dolar kazanan insanların 50.000 dolar kazansalardı kendilerini daha iyi hissedeceklerini ve yılda 100.000 dolar kazanan insanların da mutlu olmaları için yılda 250.000 dolara ihtiyaç duyduklarını bildirdi. Bu örnekler, bizi neyin mutlu ettiğini hiçbir zaman bilemeyeceğimiz sonu-
165
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ cuna götürebilir ve bu da kısmen doğru gibi gözüküyor. Örneğin, Jean Twenge ve arkadaşları (Twenge, Campbell & Foster, 2003) çeşitli çalışmalarda, çocukları olan insanların sıklıkla çocuğa sahip olmanın onları mutlu ettiğini iddia etmesine rağmen çocuğu olmayan çiftler aslında diğerlerine göre daha mutlu olduklarını söylüyor
İKİ TEMEL İNSAN GÜDÜSÜ: BESLENME VE ÇİFTLEŞME Öğrenme Hedefleri: 1- Beslenme davranışının altında yatan biyolojik ve sosyal yanıtları kavrayın. 2- Cinsel davranışın altında yatan psikolojik ve psikolojik yanıtları kavrayın.
Beslenme: Sağlıklı Seçimler Sağlıklı Yaşam Verir Çok tezat durumlar haricinde insanların normal olarak erişebildiği temiz içme suyu ihtiyacı ile birlikte yemek ihtiyacı da en temel ve önemli insan gereksinimidir. Amerikalı ailelerin onda birinden fazlası, yeteri kadar besleyici yiyeceği olmayan insanları evlerinde barındırıyor ve bu besleyici yiyeceklerin eksikliği, onların etkili bir yaşam yaratma becerileri üzerinde şiddetli bir etkiye sahiptir (Hunger Notes, t.y.). İnsanlar aşırı aç olduklarında yiyecek elde etme güdüsü, insanların davranışlarını tamamiyle değiştirmektedir. Aç insanlar, enerjilerini korumak için bitkin ve kayıtsız duruma gelirler ve sonrasında kafaları tamamiyle yiyeceğe odaklanır. En enterasan psikolojik fenomenlerde olduğu gibi basit yeme davranışı da hem biyolojik hem de sosyal etkene sahiptir. Biyolojik olarak açlığı, sinir sistemindeki karmaşık yollar ve, beyin ve vücuttaki çeşitli hormonal ve kimyasal sistemler kontrol etmektedir. Mide tabiki de oldukça önemlidir. Midemiz boş olduğunda, dolu olmasına kıyasla daha aç hissederiz. Hipotalamustaki iki bölge özellikle yemek yemek için çok önemlidir. Alt orta hipotalamus ilk olarak yemek yemenin durdurulmasını işaret ederken hipotalamusun yanal kısmı öncelikle yemek yemeğe başlanmasını işaret eder. Hipotalamusun alt orta kısmı hasar gördüğünde, hayvanlar obez olarak yerken hipotalamusun yanal kısmı hasar gördüğünde ise hayvanlar önlerine yemek sunulsa bile yemezler (Wolf & Miller, 1964). Açlığı aynı zamanda hormon seviyeleri de belirler. Glikoz, vücudun enerji ve beynin açlığı belirlemek adına kan şekeri seviyesini kontrol etmek için kullandığı temel şeker besinidir. Kan akışındaki glikoz seviyeleri, pankreas bezi tarafından salgılanan insülin tarafından düzene sokulur. İnsülin seviyesi düşük olduğunda glikoz, kan hücrelerine karışmaz ve vücut enerji kaynağı olarak yağları kullanmaya başlar. Yemek yemek ve iştah aynı zamanda öreksin, girelin ve leptin tarafından etkilenir (Brennan & Mantzoros, 2006; Nakazato ve ark., 2001). Normal olarak açlığı belirleyen farklı sistemlerin etkileşimi, aç olduğumuzda
166
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ yemek yemeyi ve tok olduğumuzda da yemeyi bırakan dengeyi veya homeostazı oluşturur. Fakat homeostaz kişiden kişiye göre farklılık gösterir; bazı insanlar basitçe diğerlerinden daha ağırdır ve temel ağırlıklarını değiştirmek için yapabilecekleri fazla bir şey yoktur. Ağırlığı büyük ölçüde dinlenirken tüketilen enerji miktarı olarak adlandırılan bazal metabolik oran belirler. Her insanın bazal metabolik oranı, fiziksel yaradılış ve fiziksel davranışlarından dolayı farklıdır. Nasıl yemek yediğimiz çevremiz tarafından da etkilenir. Araştırmacılar saatlerin hızlı çalışması için bir değişiklik yaptılar ve insanlar, en son yemek yedikleri zamanın üzerine çok zaman geçtiğinden dolayı acıkmaları gerektiğini düşünerek daha fazla yemek yedi (Schachter, 1968). Ve eğer yemek yediğimizi unutursak, karnımız tok olduğu halde tekrar yemek yememiz daha olasıdır (Rozin, Dow, Moscovitch & Rajaram, 1998). Uygun ağırlık bazında kültürel norm da yeme davranışlarını etkiler. Batı toplumlarında kadınlar için şuanki normlar televizyon, film artistleri, modeller ve popüler Barbie bebekler gibi oyuncalar aracılığı ile belirtilen çok zayıf bir vücut üzerine kuruludur. Aşırı zayıflılık için bu normları çoğu kadının başarması çok zordur: Eğer insan oranlarına dönüştürülürse Barbie’nin ölçüleri yaklaşık 90-45-80 cm (göğüs-bel-kalça) olmaktadır. Bu da 100.000 kadından 1’inin elde edebileceği ölçülerdir (Norton, Olds, Olive & Dank, 1996).
Yeme Bozuklukları Bazı durumlarda zayıf olma isteği, sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde yaklaşık olarak 1 milyon erkeği ve 10 milyon kadını etkilediği tahmin edilen yeme bozukluklarına yol açabilir (Hoek & van Hoeken, 2003; Patrick, 2002). Çok düşük vücut ağırlığı tarafından belirlenen yeme bozukluğu, vücudun görünüşünü bozar ve takıntılı bir şekilde kilo alma korkusuna neden olur. Mağdur olanların 10’da 9’u kadınlardır. İştahsızlık, hızlı kilo kaybı için yapılan sert bir diyetle başlar ve zihnin yiyecek ve diyetler ile meşgul olmasıyla devam eder. Bulimia nervosa (yemek bozukluğu), çok yemek yemenin belirlediği bir yeme bozukluğudur. Bulimia nervosa, diyet yapan bir insanın diyetini bırakıp tıka basa yemesiyle başlar. Bulimia aşırı yemek yemenin parçalara ayrılmasıyla tekrarlanır ve bunu kusma, müshil, perhiz ve aşırı egzersizler takip eder. 20’li yaşların başında kadınlarda sıkça görülür ve buna depresyon ve endişe eşlik eder. Yeme bozuklukları kısmen kalıtsaldır (Klump, Burt, McGue & Iacono, 2007). Yeme bozuklukları aynı zamanda düşük öz-saygı, mükemmelliyetçilik gibi psikolojik sebeplere bağlıdır.
Obezite Bazı insanların çok az yemesine rağmen fazla yemek de büyük bir sorundur. Obezite, sağlık üzerinde olumsuz etkisi ile başlayarak vücutta biriken aşırı yağların oluşturduğu bir sağlık durumudur. Kontrolsüz obezite, kardiyovasküler rahatsızlık, şeker hastalığı, uyku apnesi, eklem iltihabı, Alzaymır hastalığı ve bazı kanser çeşitleri
167
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ dahilinde sağlık sorunlarına sebep olur (Gustafson, Rothenberg, Blennow, Steen, & Skoog, 2003). Obezite aynı zamanda ortalama yaşam süresini düşürmektedir (Haslam & James, 2005). Obezite, başkasının kilosu ve boyu ile kıyaslama yapılan ölçüm olarak adlandırılan vücut kitle indeksi hesaplanarak belirlenir. Vücut kitle indeksi 25 kg/m2 ‘den fazla çıkan insanlar aşırı kilolu olarak ve 30 kg/m2 ‘den fazla çıkanlar ise obez olarak nitelendirilir. Obezite dünya çapında ölüme sebep olan bir hastalıktır. Yaygınlığı hızlı bir şekilde artmaktadır ve 21. yüzyılın en önemli toplumsal sağlık problemlerinden biridir. Obeziteye kısmen genetiklerin sebep olmasına rağmen aşırı yemek yeme ve fiziksel aktivite eksikliği yüzünden de artmaya devam etmektedir (Nestle & Jacobson, 2000; James, 2008). Ağırlığı kontrol etmenin iki gerçek yaklaşımı vardır: az yemek ve çok egzersiz. Rejim yapmak herkes için zordur fakat özellikle yavaş bazal metabolik oranına sahip olan insanlar için daha da zordur. Çoğu kilo kaybının yaklaşık bir yılda korunabilmesine rağmen çok az insan ciddi kilo kaybını tek başlarına üç seneden fazla rejim yaparak dengeleyebilmektedir (Miller, 1999). Yaklaşık olarak 22 kilogramdan fazla olan ciddi kilo kayıpları, genellikle kilo verme operasyonu yapıldığında görülür (Douketis, Macie, Thabane & Williamson, 2005). Kilo verme operasyonu midenin hacmini ve bağırsak boyutunu azaltır, erken doyum hissine ve yemekteki besinlerin emilmesinin azalmasına sebep olur. Tek başına rejim yapmanın zaman içerisinde büyük bir kilo kaybı sağlamamasına rağmen buna fiziksel aktiviteler eşlik ettiğinde, etkileri büyük ölçüde artar. Düzenli olarak egzersiz yapan ve özellikle egzersizi rejim ile birleştiren insanların obez olma olasılığı daha azdır (Borer, 2008). Egzersiz sadece belimizi geliştirmez, aynı zamanda bize sağlıklı bir yaşam sunar.
Cinsel İlişki: En Önemli İnsan Davranışı İnsanoğlu yaşantısının en önemli yönü üreme sürecidir. Bu olmasaydı hiç birimiz burada olmazdık. İnsanlarda başarılı üreme, kur yapma, seks, ebeveynlik ve çocuk bakımı gibi çeşitli davranışların koordinasyonunu içermektedir.
Cinsel İlişki Deneyimi Cinsel istek, orgazmdaki yoğun haz ödülü ile birlikte bir hayli motive edicidir. Cinsel tepkinin biyolojisi, 700’den fazla kadın ve erkeği mastürbasyon yaparken veya cinsel ilişkiye girerken filme çeken Masters ve Johnson (1966) tarafından detaylıca incelendi. Masters ve Johnson, cinsel tepki döngüsünün -insanlardaki biyolojik cinsel tepkikadınlar ve erkeklerde oldukça benzer olduğunu ve dört aşamadan oluştuğunu keşfettiler:
168
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Uyarılma: Genital bölgeler kanla dolar. Kadınların göğsü ve meme uçları büyüyebilir, vajina genişler ve kaykanlaştırıcı madde salgılar. Doruk Noktası: Orgazmın gerçekleşmesine yakın nefes alma, nabız atışı ve kan basıncı artar. Penis tamamen büyür. Vajinal akıntı devam eder ve klitoris kapanabilir. Orgazm: Vücut boyunca, özellikle genital bölgede kas kasılmaları meydana gelir. Spermin düzensiz kasılarak boşaltımı, vajina duvarlarındaki düzensiz kasılmalar ile benzerdir ve orgazm deneyimi kadın ve erkek için de benzerdir. Kadının orgazmı, rahmin pozisyonuna sperm ulaşımına yardımcı olur (Thornhill & Gangestad, 1995). Çözülme: Orgazmdan sonra vücut kasılmamış haline yavaş yavaş geri döner. Bir orgazmdan sonra erkekler genellikle birkaç dakika, saat ya da daha fazla süren zamanda başka bir orgazm olamadığından tepkisizlik dönemi yaşarlar. Kadınlar ise çözülme aşamasına girmeden önce birkaç orgazm daha yaşayabilirler. Cinsel tepki döngüsü ve cinsel arzu, kadınlarda östrojen ve hem erkeklerde hem de kadınlarda bulunan testosteron hormonu ile düzenlenir. Bu hormonların yumurtalık ve testisler tarafından salgılanmasına rağmen süreci kontrol eden hipotalamus ve hipofiz bezidir. Kadınlar yumurtlama dönemlerinde cinsel ilişkiye girmeye daha isteklidir ve adet döngüsü boyunca cinsel uyarılma seviyelerine daha fazla ulaşabilir. Erkeklerde testosteron hormonu cinsel arzuyu ve ereksiyonu korumada esastır. Testosteronun püskürtülmesi cinsel ilgiyi ve performansı arttırabilir (Aversa ve ark., 2000; Jockenhövel ve ark., 2009). Testosteron kadınların cinsel ilişki döngüsünde de önemlidir. Menopaz döneminde olan kadınlar cinsel ilişkiye karşı olan ilgisini kaybedebilir fakat bu ilgi östrojen ve testosteron değiştirme tedavisi ile tekrar ateşlendirilebilir (Meston & Frohlich, 2000).
Cinsel Davranış Çeşitleri Cinsel ilişki araştırmacıları cinsel davranışların sadece kadınlar ve erkekler arasında değil her bir cinsel birleşmede geniş çeşitliliğe sahip olduğunu keşfettiler (Kinsey, Pomeroy, & Martin, 1948/1998; Kinsey, 1953/1998). Kadınların yaklaşık olarak çeyreği, düşük cinsel arzuya sahip olduklarını ve insanların ortalama %1’lik dilimi ne olursa olsun hiç bir cinsel cazibe hissetmediklerini söylemişlerdir (Bogaert, 2004; Feldhaus-Dahir, 2009; West et al., 2008). Bunun yanında aşırı etkin bir cinsel arzu yaşayan insanlarda mevcuttur. Popülasyonun yaklaşık %3’ten %6’ya kadar olan kısmının (büyük ölçüde erkekler) cinsel arzuları, hayatlarını domine edecek kadar güçlüdür ve bu da aşırı cinsel arzu bozukluğuna sebep olabilmektedir (Kingston & Firestone, 2008). Cinsel arzumuzun karşı cinse, aynı cinse ya da her iki cinse olan doğrultusu olarak adlandırılan cinsel yönelimde de çeşitlilik mevcuttur. İnsanoğlunun çok büyük bir çoğunluğunun karşı cinse ilgi duyan (heteroseksüel) yönelimi vardır. Erkeklerin %3 ve %4 arası ve kadınların %1 ve %2 arası kesimi eşcinseldir.
169
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Kişilik Özellikleri
KİŞİLİK İnsanın en temel eğilimlerinden biri de diğer insanları anlamaya çalışmaktır. Biz, insanların maceracı, sahtekar ya da eğlenceli olduğunu söyleriz. Böyle ifadelerde bulunduğumuz zaman, bu, insanların istikrarlı bireysel özelliklere sahip olduğuna inandığımız anlamına gelir. Kişilik, bireylerin duygu,düşünce ve davranışındaki tutarlılık desenleri olarak tanımlanır. Kişiliği algılamadaki eğilim, insan doğasının temel bir parçasıdır. Anlayışlı kişilik, psikolojik bozuklukları ve olumsuz davranışsal sonuçları daha iyi anlamamıza yardımcı olur. Kısacası kişilik çok önemlidir. Çünkü davranışa rehberlik eder.
Kişilik ve Davranış : Yaklaşımlar ve Ölçümler Öğrenme Hedefleri : 1-
Kişilik değerlendirilmesi için erken yaklaşımları eleştirin ve anahatlarıyla açıklayın.
2-
Kişilik için sürekli yaklaşımın sınırlamalarını ve etkilerini açıklayın.
3-
Psikolojik bozuklukları değerlendirmek için kullanılan ölçümleri özetleyin.
Erken teoriler, kişiliğin insanların fiziksel görünümünde belli edildiğini varsayar. Alman doktor Joseph Gall (1758-1828) tarafından geliştirilen erken yaklaşım, frenoloji olarak bilinir ve insanların kafatasları üzerindeki darbelerin desenlerini değerlendirerek kişiliği ölçebildiğimiz fikrine dayanır. Viktorya çağında, frenoloji ciddiye alındı ve birçok insan onu psikolojik anlayışın ve kendini tanımanın bir kaynağı olarak kullanılır. Makinalar bile insanların, kafataslarını analiz etmeye yardımcı olmaları için geliştirilmiştir. Ancak dikkatli bilimsel araştırmalar, teorilerin öngörülerini doğrulamadığı için frenoloji, artık çağdaş psikolojide çürütülmüştür. Somatoloji olarak bilinen diğer yaklaşım, psikolog William Herbert Sheldon (18981977) tarafından desteklenmektedir. Sheldon, vücut yağı fazla olan ve yuvarlak fiziğe sahip olan insanların daha fazla iddialı ve cesur olduğunu savundu. Frenolojiye nazaran bilimsel araştırma, teorilerin öngörülerini doğrulamadı ve somatoloji şimdi çağdaş psikolojide çürütülmüştür. Kişilik tespiti için bir başka yaklaşım, fizyonomi olarak bilinir ve yüz özelliklerinden kişiliği değerlendirmenin mümkün olduğu bir fikirdir. Frenoloji ve somatolojinin aksine, çağdaş araştırma, insanların bir kişinin karakterinin bazı yönlerini tespit edebildiğini buldu.
Kişilikler, özellikleri açısından karakterize edilir. İçe dönüklük, samimiyet, dürüstlük, yardımseverlik gibi kişilik özellikleri önemlidir. Çünkü davranıştaki tutarlılığı açıklamaya yardımcı olurlar. Özellikleri ölçmenin en popüler yolu, kişilik testlerinin uygulanmasıdır. Psikologlar, kendi kendini rapor etme yaklaşımını kullanarak özelliklerin yüzlercesini araştırmıştır ve bu araştırmalar, davranış için önemli etkileri olan birçok kişilik özelliklerini bulmuştur. Zeka testleri gibi, kişiliğin kendi kendini rapor etme ölçülerinin faydası güvenirliliğe ve yapı geçerliliğine bağlıdır. Kişiliğin bazı popüler ölçüleri yararlı değildir, çünkü onlar güvenilmez ve geçersizdir. Belki Myers-Briggs Tıp Göstergesi (MBTI) olarak bilinen bir kişilik testi duymuşsunuzdur. MBTI, dünyadaki en yaygın uygulanan kişilik testidir. MBTI, insanların kişilikteki bireysel farklılıklar hakkında düşünmelerine yardımcı olmak için yararlı olmasına rağmen, bu ölçüler psikolojik olarak yararlı değildir. Çünkü güvenilir ve geçerli değildir. Halk sınıflandırmaları zamanla değişir ve MBTI puanları, davranış ya da kişiliğin diğer ölçüleri ile alakalı değildir. Psikologların önemli bir hedefi, çok sayıda tanımlayıcısını ve altta yatan önemi ya da aralarındaki “öz” özelliklerini almaktır (John, Angleitner, & Ostendorf, 1988). Gordon Allport (1897-1967), Raymond Cattell (1905-1998) ve Hans Eysenck (1916-1997), kişilik için özel yaklaşımın öncüleridir. Bu psikologların herbiri, kişiliğin istikrarlı birimi olarak özellik fikrine inanmışlardır ve herbiri en önemli özellik boyutlarının bir listesini veya sınıflandırmasını sağlamaya çalışmışlardır. Onların yaklaşımı, kendi kendine rapor etme ölçüsünü sağlamaktı. Allport, Cattell, Eysenck ve diğer birçok psikolog tarafından yürütülen özel boyutlar üzerindeki temel çalışmalar, çağdaş özellik modellerine yol açmıştır. Bu özellikler; deneyime açıklık, sorumluluk duygusu ile hareket etme, dışadönüklük, uygunluk ve duygusal dengesizliktir. Araştırma kanıtlarının en büyük boyu, beş faktör modelini desteklemiştir. Beş faktör yaklaşımının bir avantajı aşırı derecede tutumlu olmasıdır. Araştırmacılar sadece beş temel boyuta odaklanabilir. Beş büyük, psikologların ilgilendiği diğer boyutları ele geçirebilir. Örneğin; başarı ihtiyacının özellik boyutu, dürüstlüğün beş büyük değişkeni ve özsaygı ile ilgilidir. Öte yandan, beş büyük faktör, kişiliğin tüm önemli boyutlarını yakalamak için görünmez. Örneğin; değişkenin, kişiliğin birçok teorisinde önemli olmasına rağmen, beş büyük ahlaki davranışı yakalamaz.
Kişilik Üzerindeki Durumsal Etkiler
Bu sonuçlara rağmen, yüzlerinden kişilik tespit yeteneği garanti edilemez. Fizyonomi tahminlerinin aksine, araştırmacılar, bunlar sadece tahmin olsaydı, bu insanların yabancılar hakkında daha doğru yargıda bulunduğunu buldu. Fizyonomi tahminlerinin küçük deneysel destekleri bulduğu görünür.
Kişilik özelliği yaklaşımına olan bir zorluk ise bu özelliklerin düşündüğümüz kadar sabit olmayacağıdır. Malik arkadaş canlısıdır derken, Malik’in şuan, yarın ve önümüzdeki hafta da arkadaş canlısı olacağını ve Malik’in ortalama olarak bütün durumlara göre daha arkadaş canlısı olduğunu kastederiz. Fakat ya Malik sınıf arkadaşlarına değil de sadece ailesine karşı arkadaşça yaklaşıyorsa? İşte bu, özelliklerin zamana ve duruma göre sabit kaldığı kanısı ile çalışmaktadır. Psikolog
170
171
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Walter Mischel (1968) özellikler üzerine var olan edebiyatı gözden geçirdi ve insanın bir durumda ve farklı durumlarda gösterdiği özellikler arasında oldukça düşük bir ilişki olduğunu keşfetti. Benzer bir çalışmada Hartshorne, May, Maller ve Shuttleworth çocuklardaki çeşitli davranışsal dürüstlük göstergeleri arasındaki bağlantılar üzerinde araştırma yaptı. Çocukları farklı durumlarda hem güvenilir hem de güvenilir olmayan şekilde davranmalarını sağladılar. Psikologlar, düşük bağlantılar için iki olasılık önerdi. İlk olasılık, diğerlerindeki özellikleri görmek adına insanlar için doğal eğilimin insanlar gerçekten öyle olmamalarına rağmen sabit kişiliklere sahip olduklarına bizi inandıran olasılıktır.
MMPI ve Yansıtmalı Test Kişiliğin en önemli ölçümlerinden biri Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri (MMPI)’dir. MMPI, 1.000’den fazla doğru-yanlış tipi soruların bir listesi oluşturularak ve diğer insanlardan farklı psikolojik bozukluğu olan insanları seçerek geliştirilmiştir. Şuanki sürümü (MMPI-2) 500’den fazla soru içermekte ve envanterler sayıca fazla farklı alt ölçekler ile birleştirilebilir. Sonuçları yorumlamak için klinisyen farklı alt ölçekler arasındaki tepki kısımlarına bakarak hastanın yüzleştiği potansiyel psikolojik problemlere teşhis koymuştur. Klinisyenlerin, kısımları yorumlamasını tercih etmesine rağmen çeşitli araştırmalar bilgisayarların genellikle klinisyenlerin yaptığı kadar yorumlayabildiğini göstermiştir (Garb, 1998; Karon, 2000). Detaylı bir araştırma MMPI-2’nin bir insanın hangi psikolojik bozukluğa maruz kaldığını doğru olarak tahmin ettiğini keşfetmiştir. Sıkça kullanılan bir yansıtmalı test, İsviçreli psikiyatrist Hermann Rorschach (18841922) tarafından geliştirilmiş Rorschach Mürekkep Lekesi Testi’dir. Rorschach her yıl milyonlarca kez yönetilir. Katılımcıların mürekkep lekesine tepki vermesi istenir ve tepkileri sistematik olarak puanlanır. Diğer sıkça kullanılan yansıtmalı test ise psikolog Henry Murray (1893-1988) tarafından geliştirilen Tematik Değerlendirme Testi (TAT)’dir. Tematik Değerlendirme Testi’nde taslaklar resimde neler olduğu hakkında bir hikaye anlatmaları istenen bireylere gösterilir. TAT, doğrudan sorulduğunda insanların gerçek duygularını kabul etmek için gönülsüz olabileceklerini fakat bu duyguların fotoğraflardaki hikayeleri göstereceğini varsaymaktadır.
Kişiliğin Kökenleri Öğrenme Hedefleri : 1- Kişiliği açıklamada psikodinamik yaklaşımın güçlü yanlarını ve kısıtlamalarını açıklayın. 2- Yeni Freudçuluğun başarılarını özetleyin. 3- Kişiliği anlamada hümanistik yaklaşımın büyük katkılarını tanımlayın.
172
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Büyük Beşli ve Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri (MMPI) gibi ölçümlerin etkili bir şekilde kişiliği incelemesine rağmen kişiliğin nereden geldiği hakkında fazla bilgi söylemezler. Bu bölümde, kişiliğin kökeni hakkında iki büyük teoriyi değerlendireceğiz: psikodinamik ve hümanistik yaklaşımlar.
Kişiliğin Psikodinamik Teorileri: Biliçsizliğin Rolü Kişiliği anlayabilmek için en önemli psikolojik yaklaşımdan biri, günümüzde kişiliği anlamak için psikodinamik yaklaşım olarak bilinen, Avusturyalı tıp adamı ve psikolog Sigmund Freud (1856-1939)’un kuramsallaştırmaları üzerine kuruludur. Çalışmalarının psikolojiye olan düşüncelerimize etkisinin büyük olmasından dolayı çoğu insan Freud’u bilmektedir. Freud, o zamanlar histeri olarak bilinen hastalığa sahip olan hastaları ile mülakat yapan Fransız nörolojist Jean-Martin Charcot (1825-1893)’un çalışmaları tarafından etkilenmiştir. Artık bir psikolojik rahatsızlık olarak açıklanmasa da histeri o zamanlar kronik ağrı, bayılma ve felci kapsayan kişilik ve fiziksel semptomlar grubu olarak nitelendirilirdi. Charcot, semptomlar için herhangi bir biyolojik sebep bulamadı. Hipnozu kullanarak Charcot ve Freud, çoğu histerik hastalarının çocukken cinsel istismar gibi bir travmatik cinsel deneyim yaşadıklarını keşfetti (Dolnick, 1998). Freud ve Charcot hipnoz sırasında, travmanın hatırlanmasına katarsia olarak bilinen duygusal boşalımın da eşlik ettiğini buldular.
Bilinçaltı, Ego ve Süper Ego Freud, zihnin bilinçaltı, ego ve süper ego olarak üç parçaya bölündüğünü ve parçalar arasındaki bu etkileşim ve çatışmaların kişiliği yarattığını öne sürdü (Freud 1923/1943). Freudyen teoriye göre bilinçaltı, ilkel dürtülerimizin çoğunun temelini şekillendiren bir kişilik şeklidir. Freud’a göre, bilinçaltı haz ilkesi tarafından yürütülür. Haz ilkesi ile bağlantılı olan bilinçaltına zıt olarak egonun işlevi gerçeklik ilkesine dayanır. Ego, büyük çoğunluğu bilinçli kontrol veya kişiliğin karar verme mekanizmasıdır. Ego, süper egoda var olan toplumsal baskılar ve bilinçaltının istekleri arasındaki yerde hizmet eder. Freud psikolojik rahatsızlıklar ve özellikle endişe deneyiminin bilinçaltı, ego ve süper ego dürtülerinin çatışma ve dengesizliği olduğunda ortaya çıktığına inanmaktadır. Bilinçaltının acil haz için aşırı baskı uyguladığını bulduğunda ego, bu sorunu çözme girişiminde bulunur. Bu genellikle savunma mekanizmaları – endişe ile baş eden ve olumlu öz-imajı koruyan bilinçsiz psikolojik stratejiler – tarafından gerçekleşir. Freud, kişiliğin psikoseksüel kademeler ile geliştirildiğini, her birinin vücudun farklı bölgelerinden hazza odaklandığını öne sürmüştür. Freud, cinselliğin bebeklikten başladığına ve bu kademelerin uygun çözümünün daha sonraki kişisel gelişim için bir çıkarım olduğuna inanmıştır.
173
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Doğuştan başlayan ve yaklaşık 18 aya kadar süren, odağın ağız olduğu psikoseksüel gelişimin Freud tarafından öne sürülmüş kademelerinden ilkidir. Oral evre boyunca, bebek emerek ve içerek cinsel hazzı elde eder. Freud’a göre, çok az oral haz alan çocukların yetişkin olduklarında sözlü olarak bağımlı olacakları ve bağımsız olmaktan ziyade kendi ihtiyaçlarını doldurmak için diğerlerini manipüle edeceği anlamı taşımaktadır.
Yine de Yeni Freudçuların yanısıra Freud’un teorileri çoğu durumda ampirisizm testlerinden kalmıştır ve sonuç olarak geçmişte olandan ziyade şuan daha az etkilidir (Crews, 1998). İlk olarak sorunlar, yapılan tahminlerin genellikle belirsiz ve çürütülemez olmasından dolayı Freudyen teorisini titizlikle test etmenin zor olduğu kanıtlanmıştır ve ikinci olarak, sık sık test edilebilir teorinin yönleri çok fazla ampirik destek almamıştır.
18 aylıktan 3 yaşına kadar süren evre, çocuğun ilk olarak psikolojik çatışma yaşadığı dönemdir. Bu evre boyunca çocuklar, dışkı çıkarma vasıtasıyla hazzı yaşama isteği duymaktadırlar. Eğer çocuk çok az anal haz aldıysa, yetişkin kişiliği anal tutucu olacaktır. Diğer bir yandan, eğer ebeveynler çok hoş görüşü olursa, anal atıcı kişilik ile sonuçlanacaktır. 3 yaştan 6 yaşa kadar süren fallik evre, penis ve klitorisin cinsel arzu için birincil istek uyandıran bölge olmaya başlamasıdır. Bu evde boyunca Freud çocukların karşı cins ebeveyne güçlü fakat bilinçsiz cazibe geliştirdiğine inanmıştır. Erkek çocukların normal olarak zamanla anne sevgisinden uzaklaştıklarını ve babanın kişilik karakterlerini almaya başladıklarını öne sürmüştür.
Freudyen savunma mekanizmalarının çoğuna az da olsa bilimsel destek vardır. Örneğin, çalışmalar, psikolojik baskının varoluşu için kanıt üretmekte başarısız olmuştur. Savaşta travmatik deneyimlere maruz kalan insanların bu travmaları çok iyi hatırladıkları bulunmuştur (Kihlstrom, 1997). Bilinçaltımıza endişe uyandıran bilgileri itmeye çalışmamıza rağmen bu durum, genellikle o bilgiyi daha güçlü bir şekilde düşünmemizi sağlar (Newman, Duff & Baumeister, 1997).
Gizlilik evresi, 6 yaştan 12 yaşa kadar süren soğukkanlılık dönemidir. Bu süre boyunca Freud, cinsel dürtülerin bastırıldığına, erkek ve kız çocukların karşı cinse karşı biraz ya da hiç ilgi duymamasına sebep olduğuna inanmıştır. Beşinci ve son evre olan örgensel evre yaklaşık 12 yaşta başlar ve yetişkinliğe kadar sürer. Freud’a göre cinsel dürtüler bu süre içerisinde geri gelir ve eğer gelişim bu noktaya kadar normal olarak gerçekleştiyse çocuk, olgun romantik bir ilişkinin gelişimini üstlenebilir.
Freud’un Destekçileri: Yeni Freudçuluk Freudyen teori oldukça gözdeydi ve bu da beraberinde Freud’un teorilerini geliştiren, düzenleyen ve yayan kendi öğrencileri dahil bir çok destekçi getirdi. Toparlayacak olursak bu yaklaşımlar Yeni Freudçuluk teorileri olarak bilinir. Yeni Freudçuluk teorileri, kişiliği şekillendirmede bilinçsizliğin ve erken tecrübenin rollerini vurgulayan Freudyen prensiplerine dayanan teorilerdir. Alfred Adler (1870-1937), Freudyen teoriye kendi yorumunu katarak geliştirmiş olan bir Freud destekçisidir. Adler, psikolojik sorunların erken çocukluk döneminde başladığına inanmıştır. Ebeveynleri tarafından hem çok fazla yetiştirilen hem de çok ihmal edilen çocukların aşağılık kompleksi geliştirmeye daha yatkın olduklarını ileri sürmüştür.
Freudyen ve Yeni Freudçuluk Yaklaşımının Güçlü Yanları ve Kısıtlamaları Freud, diğer düşünürlere göre kişilik hakkında toplumsal düşüncelerin üzerinde oldukça büyük etki bırakmıştır. Freudyen psikologların artık oral, anal ve genital takıntı hakkında konuşmamalarına rağmen çocukluk deneyimlerinin ve bilinçsiz dürtülerin kişiliğimizi ve diğerleriyle olan ilişkilerimizi şekillendirdiğine inanmaktadırlar.
174
Benliğe Odaklanma: Hümanizm ve Öz-Güncelleme Kişiliğin psikanalitik modelleri 1950’ler ve 1960’lar süresince hümanistik psikologların teorileri tarafından tamamlanmıştır. Psikanaliz destekçilerine zıt olarak hümanistler özgür istenç kavramına sahiplenmişlerdir. İnsanların hayatlarını seçmekte ve kendi kararlarını vermekte özgür olduğu tartışılmış, hümanistik psikologlar kişiliği yontan güdülerin önceliklerine odaklanmıştır. En önemli hümanistlerden biri olan Abraham Maslow (1908-1970) kişiliği piramid şeklindeki güdü sıradüzeni olarak kavramsallaştırmıştır. Piramidin en altında açlık ve susamak gibi düşük seviye güdüler vardır. Maslow, insanların düşük seviye ihtiyaçları karşıladıklarında, yüksek seviye ihtiyaçları başabileceklerini öne sürmüştür. Maslow, Albert Einstein, Abraham Lincoln, Martin Luther King Jr., Helen Keller ve Mahatma Gandhi dahil başarılı insanların nasıl bu kadar başarıya ve üretken hayata sahip oldukları üzerinde çalışmıştır. Öz-güncelleme yapan insanların kişiliğinden gelen bir üretkenliği olduğuna inanmaktadır.
PSİKOLOJİK BOZUKLUKLARI TANIMLAMA Psikolojik Bozukluk : Bir Davranışı “Anormal” Yapan Nedir? Öğrenme Hedefleri : 1-
Psikolojik bozukluğu tanımlayın ve bozukluğun temel sebeplerini özetleyin.
2- Bozukluğu tanımlamanın neden bu kadar zor olduğunu ve Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (DSM)’nın teşhis etmek için nasıl kullanıldığını açıklayın. 3- Psikolojik bozuklukların damgasını ve onlardan müzdarip olan kişiler üzerindeki etkilerini açıklayın.
175
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Ruhsal hastalıkların etkisi, alt sosyoekonomik sınıftaki, yoksul ve dezavantajlı etnik gruplardaki insanlar üzerinde büyük ölçüde güçlüdür. Psikolojik bozukluğu olan kişiler, onların çevrelerindeki insanlar tarafından damgalanmışlardır. Böylece psikolojik bozukluğun anlayışı ve tedavisi, birçok insanın günlük yaşamı için geniş etkilere sahiptir.
ciddidir ve ne kadar sürer? Negatif duygular uzun süre boyunca devam ederse, daha sonrasında duygudurum belirtileri ortaya çıkabilir. Bu tür şeyler için endişelenmek normaldir. Psikolojik bozukluk teşhisinde başka bir zorluk, onların sık sık birlikte ortaya çıkmasıdır. Örneğin; anksiyete bozukluğu olan bir insan sık sık duygudurum bozukluğu da yaşar.
Bozukluğun Tanımı
Tek bir rahatsızlığı olan insanlarda aynı zamanda diğer rahatsızlıklar da varsa, eşzamanlı hastalık meydana gelir. Birçok psikoloji bozukluk eş zamanlı olduğu için, en şiddetli ruhsal bozukluklar insanların küçük gruplarında yoğunlaşmıştır.
Bir psikolojik bozukluk, düşünce, duygu ve davranışın devam eden işlevsel desenidir. Psikolojik bozuklukların, diğer tıbbi bozukluklarla çok ortan yönü vardır. Onlar hastanın kontrolü dışındadır. Bazı durumda hastalar ilaç ile tedavi edilir ve onların tedavisi genellikle sağlık sigortası kapsamındadır. Tıbbi sorunlar gibi, psikolojik bozukluklar, hem biyolojik hem de çevresel etkilere sahiptir. Bu nedensel etkiler, hastalığın biyo-psiko-sosyal modelini yansıtır. Hastalığın biyo-psiko-sosyal modeli, bozukluğun biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlere neden olduğunu varsayan anlayış bozukluğunun bir yoludur. Biyopsiko-sosyal modelin biyolojik bileşenleri, bireylerin vücudunun işleyişinden gelen bozukluklar üzerindeki etkileri ifade eder. Özellikle genellik özellikler önemlidir. Biyo-psiko-sosyal modelin psikolojik bileşeni, olumsuz düşünce ve stres tepkilerinin şekilleri gibi insanlardan gelen etkileri ifade eder. Biyo-psiko-sosyal modelin sosyal bileşeni, sosyoekonomik durum, evsizlik, istismar ve ayrımcılık gibi sosyal ve kültürel faktörlere bağlı bozukluklar üzerindeki etkileri ifade eder. Onların birçok özelliğini onlarla paylaşmalarına rağmen, psikolojik bozukluklar yine de tıbbi durumlardan farklıdır. Özellikle, psikolojik bozuklukların tanısı daha zor olabilir. Bir doktor MRI taraması kullanarak akciğerdeki kanseri görebilse de, psikolojik bozukluklar için karşılık gelen bir test yoktur. Mevcut araştırma, psikolojik bozukluktaki beyin yapılarının rolü hakkında daha fazla kanıt sağlamaya başlamaktadır. Fakat ağır ruhsal bozuklukları olan insanların beyinleri genellikle bozuklukları olmayan insanlarla aynıdır. Net biyolojik tanılar olmadığı için, psikolojik bozukluklar, bireylerin meşgul olduğu davranışların klinik gözlemlerine dayalıdır. Bozukluk ile ilgili davranışlar bir çok durumda bizim gündelik hayatımızda meşgul olduğumuz davranışlarla aynıdır. Elleri yıkamak normal, sağlıklı bir aktivitedir. Fakat obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) olan kişilerde bu aktivite abartılabilir. Belirli bir davranışın kabul edilse de edilmese de, bir psikolojik davranış tespit edilebilir. Eğitimli bir psikolog, herbir örnek için daha fazla bilgi edinmek ister. Çünkü davranışlar olağandışı gözükse de, kişi için sıkıntılı ya da işlevsiz olduğu konusunda bir kanıt olmayabilir. Yüksek sesle dışarıda konuşmak sıradışı ve şizofreninin bir belirtisi olabilir, fakat bize yanlış gelmediği için arada bunu yapabiliriz. Özellikle uzun kış gecelerinde depresyona girmek doğaldır, fakat bu depresyon ne kadar
176
18. yüzyıla kadar, akıl hastaları için en yaygın tedavi, huzurevlerinde ya da onları hapseden “tımarhanelerde” oldu. 18.yüzyıl boyunca, bazı reformcular, akıl hastalığının kötü ruhlarla ve cinlerle ilgileri olmayan tıbbi bir sorun olduğunu savunarak, akıl hastalarının bu acımasız tedavilerine karşı çıkmaya başladılar. Bu reformcular, akıl hastalığını altta yatan psikolojik bozukluk olarak gördü ve onların semptomlarını belirleyerek uygun tanıyı koydu ve tedavi yoluyla onları iyileştirebildi.
Bozukluğun Tanısı : DSM Psikologlar, davranışın psikolojik bozukluk olarak kabul edilmesi gerekip gerekmediğini ve özellikle davranışın hangi hastalıkları gösterdiğini belirlemelerine yardımcı olan kriterleri gösterdi. Bu kriterler “Tanı” olarak bilinen 1000 sayfalık el kitabında ortaya kondu ve “Ruhsal Bozuklukların İstatistiksel El Kitabı (DSM), ruhsal bozuklukların sınıflandırılması için ortak bir dil ve standart kriter sağlayan bir belgedir (Amerikan Psikiyatri Birliği, 2000). DSM, hizmetlerin, hastaların tedavisinde en uygununu sağlayanı belirlemek için araştırmacılar, ilaç şirketleri, sağlık sigorta şirketleri ve politikacılar tarafından kullanılır. DSM, bozukluğun ve sakatlığın değişik yönlerine ilişkin beş boyuta (eksenlere) göre bozukluğun tanısını düzenler. Eksen I , duygudurum bozuklukları ve anksiyete bozuklukları da dahil olmak üzere en olağan klinik bozuklukları içerir. Eksen II, zeka geriliği yanı sıra, az şiddetli fakat uzun ömürlü kişilik bozukluklarını içerir. Eksen III ve Eksen IV, sırasıyla fiziksel belirtiler ve sosyal-kültürel faktörler ile ilgilidir. DSM, tanı için gerekli olan kesin semptomları belirlemeyi denemez. Aksine, kategoriler kullanır ve kategori içinde şiddetin farklı düzeylerini belirlemek için elemeleri kullanır. Örneğin; mental retardasyon bozukluğu, hafif, orta veya şiddetli olarak sınıflandırılır. DSM’nin her revizyonu, bozukluklar hakkında kültürel normlardaki değişikliklerin yanı sıra yeni bilgiyi de dikkate alır. Örneğin; 1973 yılına kadar DSM’de “eşcinsellik” ruhsal bozukluk olarak kabul edilirdi. DSM’nin geçerli sürümü yaklaşık 400 bozukluğu listeler.
177
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Anksiyete ve Dissosiyatif Bozukluklar Öğrenme Hedefleri : 1-
Anksiyete bozuklukların farklı türlerini açıklayın.
2-
Dissosiyatif bozuklukların farklı türlerini açıklayın.
3-
Anksiyete ve dissosiyatif bozuklukların biyolojik ve çevresel nedenlerini açıklayın.
Yaygın Anksiyete Bozukluğu Yaygın anksiyete bozukluğu olan “Chase” duygularını açıkladı:: “Birkaç ay için içimde gerçekten kötü hisler yaşadım. Bunu açıklamanın en iyi yolu, negatif kaçınılmazlığın gerçekten kötü bir duygusu ve gerçekten kötü şeylerin yaklaşması gibi, fakat ne olduğunu bilmiyorum. Cinayetten yargılanmış gibiyim ya da birşeyler için gönderilmeyi bekliyorum. Her zaman zamanım var. Arkadaşlarımla dışarıya çıkmayı istemiyorum. Çünkü hep bir stres altındayım. Gerçekten hiçbir şey farketmez.” Chase psikolojik bozukluğu olduğunu bilse bile, 6 aylık bir sürede aile yaşamı, iş, sağlık, para ve ilişkiler hakkında sürekli endişelenmiştir. Bu tür psikolojik hastalığı olan insanlar, böyle kaygılarının yanı sıra çeşitli fiziksel belirtilerle karşılaşabilir. Bunlar; titreme, terleme, kas ağrısı, konsantrasyon güçlüğü, uyku sorunları, sinirlilik ve sıcak basması gibi belirtilerdir. Yaygın anksiyete bozukluğunun net bir sebebi yoktur.
Panik Atak Panik atağı olan Ceejay, hastalığı hakkında şunları söylemiştir: “Yaklaşık 30 yaşındayken panik atağım vardı. Arabayla eve gidiyordum. Küçük kızım arabanın arkasındaki araç koltuğunda oturuyordu. Aniden nefes alamadım, vücudumdan bir ter boşaldı ve kalbim yerinden çıkacak gibi çarpıyordu. O an öleceğimi düşündüm. Yolun kenarında durdum ve direksiyonun üstüne başımı koydum. 15 dakika boyunca CD’de çalan şarkıları ve kızımın onlara eşlik ettiğini hatırlıyorum. Daha sonra geçti ve yavaş yavaş eve doğru gitmeye devam ettim. Bana ne olduğu hakkında bir fikrim yok.” Panik atak belirtileri, nefes darlığı, kalp çarpması, titreme, baş dönmesi, boğulma hissi, dehşet veya ölecek hissini içerir. Panik atak 20 dakikaya kadar sürebilir. Hastalar çoğu zaman başka bir atak yaşayacaklarını sanarak endişelenirler. Korkularının üzerine giderek panik atağı atlatabilirler.
Fobiler Fobi, belirli bir nesne, durum ya da aktiviteden korkmaktır. Bu korku deneyimleri, tedirginlik duygusundan gelişmiş panik atak arasında değişebilir. Çoğu insan fobiler ile yaşamayı öğrenir, fakat diğerleri için korku zayıflatıcı olabilir. Örneğin; araknafobi (örümcek fobisi), olan bir insan odasına girmeden önce odayı kontrol
178
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ eder ve birşey yoksa girer ya da kırsal kesimlerde tatil yapmayı reddeder. Çünkü bu tür yerlerde örümcek bulunabilir. Yaygın bir fobi ise, sosyal fobidir. Sosyal fobisi olan insanlar toplum içine çıkmakta güçlük çekerler ve utangaç olurlar. Sosyal fobisi olan kişilerde genellikle, baş dönmesi, kekemelik, bulantı, terleme ve kızarma gibi çeşitli fiziksel belirtiler olabilir. Çevredekiler bu belirtileri farkedebilir ve sosyal fobi kadınlarda daha yaygındır. Bir diğer fobi ise agorafobi (alan fobisi)’dir. Bu tür fobisi olan insanlar, otoparklarda, caddelerde, dükkanlarda, tünellerde, otoyollarda, köprülerde panik atak geçirebilirler. Agorafobisi olan insanlar diğer insanlarla etkileşimden ve büyük evlerde yaşamaktan kaçınırlar. Agorafobi de kadınlarda daha yaygındır.
Obsesif Kompulsif Bozukluğu Sahada en mükemmel atışları yaptığı bilinmesine rağmen, David Beckham, obsesif kompulsif bozukluğu olan bir insandır. Bu konu hakkında şunları söylemiştir: “Ben obsesif kompulsif bozukluğu olan bir kişiyim. Benim için herşey çift olmak zorunda ya da herşey düz bir hizahada olmak zorunda. Buzdolabına pepsi kutularını koyacağım ve eğer buzdolabı doluysa pepsi kutularını başka yere koymak zorundayım. Ama bu benim için bir problem. Bir otel odasına gittiğim zaman, dinlenmeden önce tüm kitapları ya da broşürleri dolaplara yerleştirmek zorundayım. Çünkü herşey mükemmel olmalı.” David Beckham’ın yaşadıkları olağandışı değildir. Her insanın biraz takıntıları vardır. Bazen günlük kompulsiyonlar yararlı olabilir. Fakat obsesif-kompulsif bozukluk bir psikolojik bozukluktur ve kişi sürekli üzücü ve korkutucu düşünceler yaşadığı zaman ve bu düşünceleri sakinleştirme girişiminde bulunmak için obsesyon ve kompulsiyon ile ilgilendiği zaman bu tanı konur. OKB, ergenlik ya da erken erişkinlik dönemlerinde gelişir ve yaygınlığı fazla değildir. Bu tür hastalar kendilerini sakinleştirmek için, alkol ya da uyuşturucu madde kullanabilirler. OKB kişiden kişiye göre değişir. Semptomlar bazen azalırken, bazen daha kötüye gidebilir.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) Hayatta çok kötü şeyler yaşamış insanlarda ya da çok sevdiği birinin ölümüne şahit olan insanlarda “travma sonrası stre bozukluğu” olabilir. Bu anksiyete olaydan aylar ve hatta yıllar sonra başlayabilir. TSSB olan insanlar eğlenceli şeylere karşı ilgilerini kaybedebilirler. Özellikle savaşa giden askerlerde ve çok kötü şeyler yaşamış kadınlarda travma sonrası stres bozukluğu çok fazla gelişmektedir. Ayrıca TSSB, cinsel istismara uğramış çocuklar ya da ergenlerde de çok sık rastlanır. TSSB için risk faktörleri, travmanın şiddet derecesini, aile ve toplum desteğinin etkinliğini ve fazladan yaşam olaylarını içerir (Brewin, Andrews, & Valentine, 2000). TSSB olan birçok insan,
179
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
ruhsal bozukluklara, özellikle madde kullanımına maruz kalabilirler (Brady, Back, & Coffey, 2004). Diğer önemli yaygın anksiyete bozuklukları ise; dissosiyatif amnezi ve füj, dissosiyatif kimlik bozukluğu, dissosiyatif bozukluklardır.
•
Alkol ve uyuşturucu kullanımının artması
•
Sinirlilik ve huzursuzluk
Duygudurum Bozuklukları
•
Keyifli hobilerin ve faaliyetlerin kaybı
•
Cinsel isteksizlik
•
Kişinin görünümündeki ilgi kaybı
Öğrenme Hedefleri : 1-
Duygudurum bozukluklarının çeşitli biçimlerini açıklayın.
2- Bir kişinin duygudurum bozukluğunu geliştirecek olasılıkları arttıran genetik ve çevresel faktörleri açıklayın. Mutluluk ve hüzün duygularımızdaki günlük değişimler bizim ruh halimizi yansıtır. Çoğu durumda biz nispeten iyi bir ruh hali içinde oluruz ve olumlu ruh halimizin olumlu sonuçları vardır. Olumlu ruh hali içindeyseki içinde bulunduğumuz durumda yapılması gerekenleri en iyi şekilde yaparız. İyi bir ruh halinde olduğumuz zaman, düşünce süreçlerimizi açarız ve başkalarına karşı da samimi ve yararlı oluruz. Diğer yandan kötü ruh hali içindeysek, yalnız kalmayı tercih ederiz. Çevremizdeki olumsuz şeyler, odaklanmamızı ve yaratıcılığımızı azaltır. Biz yorgun olduğumuz zaman, sık sık depresyona gireriz. Birçok insan kış aylarında daha üzgün olur. Duygudurum bozukluğu, kişinin ruh halinin fiziksel, algısal, sosyal ve bilişsel süreçleri olumsuz olarak etkileyen psikolojik bozukluktur. Duygudurum bozukluğu olan insanlar duygularını daha yoğun yaşarlar. Özellikle de negatif duygularını. Duygudurum bozukluğunun en sık görülen belirtisi, üzüntü ve depresyon olarak bilinen ruh halidir. Duygudurum bozuklukları her yaşta ortaya çıkabilir. Hastalığın ortalama başlama yaşı 32 dir ve atağın tekrarlaması oldukça yaygındır. Kadınlar, erkeklerden iki kat daha fazla duygudurum bozukluğu yaşarlar. Bu cinsiyet farkı birçok ülkede tutarlıdır ve kadınların tedavi arama olasılığı daha yüksektir. Bu bozukluğun artış nedenleri bilinmemesine rağmen, son yıllarda depresyon oranında daha fazla artış görünmektedir. Depresyon, davranışlarımız üzerinde negatif bir etkiye sahiptir. Depresyona giren birçok insan, sosyal temasın kaybının yanı sıra, üzüntülü, endişeli, başarısız olurlar. Aynı zamanda intihar girişiminde bile bulunabilirler. Depresyon İle İlgilli Davranışlar •
İştah değişiklikleri; kilo kaybı ya da kilo artışı
•
Konsantrasyon güçlüğü
•
Yorgunluk ve azalmış enerji
•
Umutsuzluk, çaresizlik ve karamsarlık duyguları
180
• Düzelmeyen kalıcı baş ağrıları, kramplar, tedavi ile düzelmeyen sindirim problemleri •
Uyku bozuklukları, aşırı uyku ya da uykusuzluk
•
İntihar düşüncesi ve intihar girişimleri
Distimi ve Major Depresif Bozukluklar Duygudurum bozuklukları olan kişilerde gözlenen depresyon düzeyi yaygın olarak değişir. Yıllardır depresyon yaşayan ve nadiren kendilerini mutlu hissetmeyen insanlara muhtemelen duygudurum bozukluğu tanısı konacaktır. Depresyon hafif ancak uzun ömürlü ise, iki yıl süren kronik depresiflik tanısı konur. Depresyon şiddetli ve uzun süreli ise, muhtemelen major depresif bozukluk tanısı konur. Major depresif bozukluk, moral bozukluğun tümünü kapsayan bir ruhsal bozukluktur. Major depresif bozukluğu olan insanlar, yoğun üzüntü, umutsuzluk ve ilgi kaybı hissederler. Bazı durumlarda klinik olarak depresyonda olan insanlar gerçek yaşamla ilişkilerini kaybedebilirler ve bu kişilere psikotik özellikli majör depresif atağı tanısı konur. Bu durumlarda depresyon, halüsinasyon ve kuruntuları içerebilir.
Duygudurum Bozuklukları Açıklanması Duygudurum bozuklukları, en azından genetiğin bir parçası olarak bilinmektedir. Çünkü kalıtsaldır. Nörotransmitterler, duygudurum bozukluklarında büyük rol oynar. Serotonin, dopamin ve norepinefrin duygudurumu etkiler. Kimyasal maddelerin işlemlerini etkileyen ilaçlar genellikle duygudurum bozukluklarını tedavi etmek için kullanılır. Bazı durumlarda, duygudurum bozukluğu olan kişilerin beyinleri yapısal farklılıklar gösterir. Antidepresan ilaçlar, nöronları arttırarak, kısmen depresyonu hafifletebilir. Psikolojik ve sosyal belirleyiciler de duygudurum bozuklukları ve depresyonun oluşumunda önemlidir. Psikolojik özellikler açısından, duygudurum, bizim algımız tarafından büyük ölçüde etkilenmiştir. Kendimiz hakkındaki olumsuz düşünceler, diğer kişilerle negatif ruh hallerini oluşturan ilişkilerimizi ve duygudurum bozuklukları için bilişsel terapinin amacı, insanların algılarını olumlu yönde değiştirmek için girişimde bulunmaktır.
181
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Şizofreni Öğrenme Hedefleri : 1-
Şizofreninin üç ana belirtisini açıklayın.
2-
Şizofreni ve özelliklerinin beş türünü açıklayın.
3- Bir kişinin şizofreniyi geliştirme olasılığını arttıran sosyal ve biyolojik faktörleri belirleyin. Şizofreninin yunanca anlamı “bölünmüş zihin” dir. Şizofreni, ciddi bir psikolojik bozukluktur. Semptomlar, pozitif, negatif ve bilişsel semptomlar içinde ayrılır. Pozitif semptomlar, normal insanlarda gözlenmeyen anormal davranışlar ve deneyimlerin varlığını ifade eder. Negatif belirtiler, düşüncelerin veya davranışların kaybını veya bozulmasını ifade eder. Son olarak bilişsel semptomlar, şizofreniye eşlik eden bilişsel semptomlardaki değişikliklerdir. Hasta gerçeklikle teması kaybettiği için, ruhsal denge bozukluğu yaşadığını söyleriz. Şizofreni olan insanlar, hemen hemen her zaman halüsinasyon görürler. En yaygını işitsel halüsinasyonlardır (Nicolson, Mayberg, Pennell, & Nemeroff, 2006). Şizofreni hastalarının sık sık hayali sesler duyduğu rapor edilir. Görsel halüsinasyonlar, daha az yaygın görünür. Şizofrenik insanlar da yaygın olarak delüzyonlar (kuruntular) yaşarlar. Kendini olduğundan daha önemli gören insanlar, kendilerinin çok önemli, ünlü ve güçlü olduğuna inanırlar. Bu tür insanlar genellikle, kendilerinin özel yeteneklere sahip olduğuna insanları inandırırlar. Bazıları ise özel gizli göreve atanmış olduklarına inandırırlar. Bu tür hastalığı olan insanlar, diğer insanların onlara zarar vereceklerini düşünürler. Bu kişiler, insanların onların zihinlerini okuduklarını ve onları kontrol ettiklerini zannederler. Şizofreni hastaları, raydan çıkmanın pozitif semptomlarına maruz kalırlar ve bu kişilerde uygunsuz cinsel davranışlar, garip vücut ve yüz hareketleri, sıradışı ajitasyon ve dağınıklık görünebilir. Şizofreni hastalarında, uygunsuz duygulanım deneyimi çok yaygındır. Örneğin; üzücü bir haber aldıklarında, kontrolsüz gülmeye başlayabilirler. Şizofreninin tek bir nedeni yoktur. Aksine, çevresel risk faktörlerinin çeşitleri, bir kişinin şizofreni tanısını geliştiren olasılıkları arttırmak için karmaşık bir şekilde biyolojik ve çevresel risk faktörlerinin çeşitleriyle etkileşimdedir (Walker, Kestler, Bollini, & Hochman, 2004). Beyin görüntüleme çalışmaları, şizofrenik ve normal hastalar arasındaki beyin yapısında bazı farklılıkları bulmuştur. Şizofreni olan bazı hastalarda, serebral ventriküller (beyinde sıvı ile dolu boşluklar) genişlemiştir (Suddath, Christison, Torrey, Casanova, & Weinberger, 1990). Şizofreni hastaları, sık sık serebral korteksteki nöronların genel bir kaybı göstermektedirler ve bazıları, frontal ve temporal loplarda daha az aktivite gösterirler. 182
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Birçok araştırmacı, şizofreninin kısmen aşırı dopamin neden olduğuna inanır ve bu teoriler, aslında şizofreni tedavisinde yararlı olan ilaçların çoğunun beyindeki dopamin etkinliğini önlediğini destekler. Serotonin düzeyleri de bir rol oynayabilir. Fakat son kanıtlar, şizofrenideki nörotransmitterlerin rolünün daha karmaşık olduğunu gösterir. Stres, aynı zamanda şizofrenik belirtilerin gelişme ihtimalini arttırır. Birçok evsiz insana da şizofreni tanısı konulabilir.
Kişilik Bozuklukları Öğrenme Hedefleri : 1-
Sınırdaki kişilik bozukluğundan, antisosyal kişilik bozukluğunu ayırt edin.
2-
Biyolojik ve çevresel faktörleri açıklayın.
Kişilik bozukluğu, kişisel, sosyal ve iş durumlarında sorunlara neden olan düşünce, his ya da diğerleriyle kurulan ilişkilerin kalıplaşmış modelleri tarafından karakterize edilen bozukluktur. Kişilik bozuklukları geç çocukluk ve ergenlik dönemi boyunca ortaya çıkar. Bu bozukluklar, bu rahatsılıklara sahip olanlar için zor olabilir. Kişilik bozuklukları, garip ve acayip davranışlar, hareketli ve dengesiz davranışlar ve endişeli ve çekingen davranışlar tarafından karakterize edilenler olarak üç gruba ayrılmıştır. Kişilik bozukluklarına sebep olan kişilik özellikleri oldukça yaygındır. Bunu hergün iletişim kurduğumuz insanlarda görmekteyiz. Kişilik bozuklukları tanı koyarken kısmen problem oluşturabilir. Klinisyenler için birden fazla kişilik bozukluklarına sahip insanlara doğru tanı koymak genellikle zordur. Kişilik bozuklukları oldukça eş zamanlıdır: eğer bir insanın kişilik bozukluğu varsa, diğer bir bozukluğu olma olasılığı da yüksektir. Bunlar ayrı bozukluklar olarak değerlendirilmesine rağmen kişilik bozulukları daha ciddi 1. eksen bozukluklarının ılımlı çeşitleridir. Örneğin, obsesif kompulsif kişilik bozukluğu obsesif kompulsif bozukluğun ılımlı çeşididir ve şizoid ve şizotipal kişilik bozuklukları, benzer şizofreni semptomları tarafından karakterize edilir. Davranış için iki önemli tavsiyeye odaklanalım. İlki sınırdaki kişilik bozukluğudur ve intihar ile sıka ilişkilendirildiğinden dolayı önemlidir. İkincisi de antisosyal kişilik bozukluğudur, suç davranışlarının temeli olduğundan önemlidir.
Sınırdaki Kişilik Bozukluğu Sınırdaki kişilik bozukluğu, ruh halinde ani değişimlerin, sabit olmayan kişisel ilişkilerin, kimlik problemlerinin, kendine zarar verme davranışı tehditlerinin, terkedilme korkularının ve dürtüselliğin eşlik ettiği sürekli kişilik bozuklukları tarafından karakterize edilen bir psikolojik bozukluktur. Sınırdaki kişilik bozukluğuna sahip olan insanlar diğerleri tarafından terkedilme korkusu yaşarlar. Sıkça diğer insanlar üzerinde bağımlıdırlar ve ilişkiyi devam ettirmek
183
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ için manipülasyon yaparlar. Eğer diğer insan ilişkiyi sınırlandırırsa sinirlenirler ve aynı zamanda onlarla ilgilendiklerini reddederler. Bu rahatsızlığa sahip olan insanlar genellikle kendilerine zarar verme davranışını devreye sokarak stres ile başa çıkmaya çalışırlar ve polisler, hastaneler ve terapistler için bu kişiler sıkıntı vericidir. Sınırdaki bireyler aynı zamanda kendi kimliklerinden emin değillerdir. Kronik boşluk ve sıkılganlık hissine sahip olabilirler ve bunu tek başlarına yok edemezler. Sınırdaki kişilik bozukluğu çevresel olduğu gibi genetik köke de sahiptir. Genetik olarak araştrmalar, bu rahatsızlığa sahip olan kişilerin sıklıkla nörotransmitter dengesizliğe sahip olduklarını ve kalıtsal olduğunu keşfetmiştir (Zweig-Frank ve ark., 2006). Çevresel olarak da bu hastalığın sebepler hakkındaki çoğu teori, çocuklar ve aileler arasında bozulmuş erken ilişkileri üzerinde odaklanmıştır.
Antisosyal Kişilik Bozukluğu Yetersizlik duyguları ve yalnız kalma korkusunu içeren sınırdaki kişilik bozukluğunun aksine, antisosyal kişilik bozukluğu, diğerlerinin haklarına karşı gelme ve hiç düşünmeden bu hakları yok etme eğilimi tarafından karakterize edilir. Antisosyal kişilik bozukluğu, çocuklukta veya erken ergenlik döneminde başlayan ve yetişkinlikte devam eden diğerlerinin haklarını çiğneme dürtüsüdür. Kadınlara göre erkeklerde üç kat daha fazla teşhis edilir. Antisosyal kişilik bozukluğu bazen “sosyopat” veya “psikopat” olarak nitelendirilir. Diğerlerine sebep oldukları acılar için çok az sıkıntı yaşarlar. Yalan söylerler, hayvanlara ve insanlara karşı şiddet oluştururlar. Sık sık uyuşturucu ve alkolü kötüye kullanırlar. Bencildirler ve düşüncesiz davranışlar sergilerler. Örneğin; aniden iş veya ilişki değiştirme. Bu hastalığa sahip olan insanlar, yakın zamanda suç işleyerek hapsedilirler. Biyolojik ve çevresel faktörler, antisosyal kişilik bozukluğunun gelişimine dahildir. Biyolojik anormallikler, stres, biyokimyasal dengesizlikler, sağ yarımküre anormallikleri boyunca düşük otonomik aktiviteyi içerir ve ön loplardaki gri maddeyi azaltır (Lyons-Ruth ve ark., 2007; Raine, Lencz, Bihrle, LaCasse, & Colletti, 2000). Çevresel faktörler ise, sert ve tutarsız disiplinin kullanımı gibi ihmalci ve bozuk yetiştirilme tarzlarını içerir.
Somatoform, Yapay ve Cinsel Rahatsızlıklar Öğrenme Hedefleri :
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Somatoform ve Yapay Bozukluklar Somatoform ve yapay bozuklukların ikisi de, tecrübe ve fiziksel semptomların açıklanmasına bağlı psikolojik bozuklukların olduğu durumlarda ortaya çıkar. İkisi arasındaki farkın önemi, somatoform bozukluğunda fiziksel semptomların gerçek olduğu, fakat diğerinde bunun olmayışıdır. Psikolojik problemlerin olduğu bir durum, bedenselleştirme rahatsızlığı olarak bilinen somatoform bozukluğunda olduğu gibi gerçek fiziksel yetersizlikleri ortaya çıkarır. Bedenselleştirme rahatsızlığı, bir insanın uzun süre yaşadığı fakat belirli fiziksel nedene sahip olmayan psikolojik rahatsızlıktır. Bu hastalığa sahip olan kişiler eklem ağrısı, kusma, kas zayıflığından şikayetçi olabilirler. Somatoform bozukluğunun çıkardığı semptomlar gerçektir ve bireylerde sıkıntıya sebep olur. Somatoform bozukluğunun bir diğer türü konversiyon bozukluğudur. Konversiyon bozukluğu, hastaların uyuşukluk, körlük ve felç gibi spesifik nörolojik belirtilerle karşılaştığı bir psikolojik bozukluktur. Somatoform ve konversiyon bozuklukları arasındaki fark, fiziksel şikayetin konumu yönündendir. Konversiyon bozukluğunda bir ya da birkaç spesifik nörolojik belirti varken, somatoform bozukluğunda, kırgınlık (halsizlik) geneldir. Kaygıyı içeren iki somatoform bozukluk vardır. Bunlardan biri beden algı bozukluğudur. Beden algı bozukluğu, vücut bölgelerinde ya da vücut kokusunda yanılgı ya da abartılı kusur eşliğindeki bir psikolojik bozukluktur. Yaygınlığında cinsiyet farkı yoktur, fakat erkekler çoğunlukla kendi vücut yapılarına, cinsel organlarına ve saç dökülmelerine saplantılıyken, kadınlar daha çok göğüsleri ve fiziki özelliklerine saplantılıdır. Bu bozukluk genellikle ergenlik döneminde başlar. Somatoform bozukluklar hemen hemen diğer psikolojik bozukluklara eşlik eder. Örneğin;beden algı bozukluğu olan bir kişi sık sık evini terkedemez, ağır depresyonda ve endişelidirler ve diğer kişilik bozukluklarından da muzdarip olabilirler. Somatoform ve yapay bozukluklar, sadece hasta için zor değildir, aynı zamanda toplumsal maliyetleri de vardır. Bu tür bozuklukları olan kişiler, sıklıkla potansiyel olarak tehlikeli tıbbi testler yoluyla takip edilirler ve onlara verilen ilaçlar bağımlılığı arttırdığı için risk altındadırlar. Buna ek olarak gerçekten ciddi derecede bu rahatsızlıklara sahip insanlar hastanelere yatırılabilirler.
Cinsel Rahatsızlıklar
1-
Somatoform ve yapay bozuklukların semptomlarını ayırt edin.
Cinsel rahatsızlıklar, cinsel zevk ve performansla ilgili bozukluklardır. Bunlar, cinsel fonksiyon, cinsiyet kimliği ve cinsel tercih ile ilgili bozukluklardır.
2-
Cinsel rahatsızlıkları ve parafilileri özetleyin.
Cinsel Fonksiyon Bozuklukları
Mizaç, anksiyete ve kişilik bozuklukları çok yaygın psikolojik bozuklukları temsil etse de, insanları etkileyen diğer bozuklukların çeşitleri de vardır. Semptom ve sınıflandırmaların bu karmaşıklıkları, psikolojik bozukluklara tanı koymanın ve onları doğru tedavi etmenin nasıl zor olduğunu açıklamada yardımcı olur.
Cinsel fonksiyon bozukluğu, fiziksel cinsellik üreme ya da cinsel zevk için yetersiz olduğunda meydana gelen bir psikolojik bozukluktur. Cinsel bozukluklar kadınların yüzde 43’ünü erkeklerin ise yüzde 31’ini etkiler (Laumann, Paik, & Rosen, 1999). Cinsel bozukluklara tanı koymak oldukça zordur. Çünkü birçok durumda disfonksiyon, bireysel düzeyden ziyade partner düzeyinde meydana gelir.
184
185
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
PSİKOLOJİK BOZUKLUKLARIN TEDAVİSİ
Cinsel fonksiyon bozuklukları : 1-
Cinsel isteğin azalması bozukluğu
2-
Cinsellikle ilgili aktif bir iğrenmenin bulunduğu bozukluk
3-
Kadında cinsel uyarılma bozukluğu
4-
Erkekte ereksiyon bozukluğu
5-
Kadında orgazm ile ilgili bozukluklar
6-
Erkekte orgazm ile ilgili bozukluklar
7-
Erken boşalma
8-
Kadında cinsel birleşememe bozukluğu
Cinsiyet Kimlik Bozukluğu Cinsiyet kimlik bozukluğu, cinsel kimlik bozukluğu anlamına gelir. Çoğu çocuk kendi cinsiyetine uygun bağlamı geliştiremez. Bireylerde karşı cinsten olma isteği geliştiğiyse, kendi cinsiyetinden son derece rahatsız oluyorsa ve yanlış cinsiyette doğduğuna inanıyorsa ve aynı zamanda buna sıkıntı ve disfonksiyon eşlik ediyorsa, kişiye cinsiyet kimlik bozukluğu teşhisi konur. Bu bozukluk genellikle ergenlik ve yetişkinlik döneminde görünür ve zamanla şiddetlenir.
Parafililer Cinsel rahatsızlıkların bir üçüncü sınıfı, cinsel uygulamalar ve cinselliğe ilgi duyma ile ilgilidir. Bazı durumlarda cinsel ilgi, parafilili olarak bilinen sıradışı birşeydir. Parafililer bazen sadece fanteziler olabilir ve diğer durumlarda gerçek cinsel davranış ile sonuçlanabilir.
Hayvanlarla cinsel ilişkiye girme
2-
Teşhircilik
3-
Fetişizm
Mazoşizm
6-
Sübyancılık
7-
Sadizm
8-
Röntgencilik
Psikologlar, hastalığın biyo-psiko-sosyal modeli açısından bozukluğun nedenlerini düşünürken, tedavi psikolojik, biyolojik ve sosyal yaklaşımlara dayanmaktadır. Psikolojik yaklaşım, psikolojik bir terapi yoluyla bireylere veya ailelere yardım eder. Biyomedikal yaklaşım, ruhsal bozuklukların tedavi edilebilmesi için elektrokonvülsif terapi (EKT), transkranial manyetik stimülasyon (TMS) ve psikocerrahi dahil beyne müdahale tekniklerinin çalışması yanı sıra, ilaçların kullanımına dayanmaktadır. Sosyal yaklaşım, bireylerin bozuklukların altında yatan nedenleri azaltmak için yaşadıkları değişmiş sosyal çevrenin üzerine odaklanır. Bu yaklaşımlar çiftler, aile terapisi ve sosyal yardım programlarını içerir. Toplum yaklaşımı muhtemelen üç yaklaşımın en etkili olanıdır. Çünkü sadece tedaviye odaklanmaz, aynı zamanda bozuklukların önlenmesi konusuna da odaklanır (Dünya Sağlık Örgütü, 2004). Bir klinisyen tedavi için bu üç yaklaşımın hepsine odaklanır ya da hiçbirine odaklanmaz. Ancak kullanımı hakkında karar vermede, o her zaman bilgisinin üzerinde duracaktır.
Yüzleşerek Psikolojik Bozukluğun Atlatılması : Psikoterapi Öğrenme Hedefleri :
2- Bilişsel-davranışçı terapinin davranışçı ve bilimsel yaklaşımlarını ve TCMB’nin psikolojik bozuklukları azaltmak için nasıl kullanıldığını açıklayın.
4- Bir insana rızası dışında dokunma ve o insanı okşama ile tanımlanan bir cinsel sapkınlık 5-
Psikolojik bozukluklar, toplum üzerindeki sosyal ve ekonomik drenajı, muazzam bir bireyi oluşturur. Bozukluklar, üretken yaşamlarıyla uğraşmada ve etkin bir şekilde ailesine ve topluma katkıda bulunmada insanlar için zor hale gelir. Bozukluklar, erkek ölümlerin, intiharların, fiziksel sorunların yanı sıra iş yerlerinde devamsızlığa veya sakatlığa da yol açabilir. Toplumsal düzeyde bu maliyetler şaşırtıcıdır. Endişe bozukluğunun her durumda yıllık mali yükü yılda 3000$ üzerindedir.
1- Psikoterapi ile psikodinamik, hümanistik, davranışçı ve bilişsel yaklaşımları ayırt edin ve anahatlarıyla açıklayın.
Parafililer 1-
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Sıkıntı yaşayan bir birey, danışmana, terapiste, hastaneye, özel muayenehaneye vs. gittiği zaman, psikolojik bozukluk tedavisi başlar. Terapist sistematik olarak bir resmi psikoloji değerlendirme yoluyla hastanın ihtiyaçlarını öğrenmeye başlayacaktır. Psikoloğun değerlendirmesi boyunca, Minnesota çok yönlü kişilik envanteri ya da yansıtmalı testler gibi kişilik testleri verebilir. Terapist, aile üyeleri ya daokul personelinden daha fazla bilgi alabilir. Psikolojik değerlendirmeye ek olarak, hasta genellikle potansiyel Eksek III (fiziksel) problemler hakkında bilgi edinmek için doktor tarafından görünür. Bazı durumlarda
186
187
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
psikolojik bozuklukların medikal tedavisi eylemin öncelikli sırasıdır. Örneğin; ereksiyon bozukluğu yaşayan bir adama kan akışı artışı ya da kas gevşeticini yerel enjeksiyonları için ameliyat gerekebilir ya da bazı kan akışını arttırmayı sağlayan ilaçlar reçetelendirilebilir.
Psikoanalizdeki Önemli Özellikler ve Deneyimler
Tıbbi ve psikolojik değerlendirmeler tamamlandıktan sonra, terapist mental bozuklukların tanısı ve istatiğinde bozukluğun sağlanmasının ayrıntılı açıklamalarını kullanarak resmi bir tanı yapacaktır. Terapist beş DSM ekseninin her birinde hasta hakkındaki bilgileri özetleyecektir ve tanılar büyük olasılıkla tedavi için ödemeyi doğrulamada bir sigorta şirketine gönderilecektir.
Rüya analizi: Hasta kendi rüyalarını açıklarken, terapist dinler ve sonra hastaların bilinçsiz düşüncelerini soruşturmak ve bunların önemini yorumlamak amacıyla rüyaların sembolünü analiz eder.
Eğer bir tanı yapılırsa, terapist, hasta için daha etkili olan terapi dersini seçecektir. Psikoterapi, tedavi için bir yaklaşımdır. Psikoterapinin temel yönü, hastaların doğrudan bozukluğuyla yüzleşmesi ve bunu azaltmak için bir terapist ile çalışmasıdır. Terapi hastanın sorunlarını ve problemlerini değerlendirmeyi içerir. Tedavi, binlerce psikolog tarafından uygulanır.
Yorumlama: Terapist, altta yatan bilinç dışı sorunları anlamaya çalışmak için hastanın ifade ettiği düşünceleri kullanır. Terapist, hasta üzerindeki bazı yorumları deneyebilir ve hastanın nasıl tepki vereceğini gözlemleyebilir.
Birçok kişi için terapi, arkada oturan bir terapist ile yatağın üzerine uzanmış bir hastayı gösterir. Tedavi için bu yaklaşım uygulanmasına rağmen, bu azınlıktadır. Birçok alanda insanlar tarafından uygulanan terapinin 400’den fazla farklı türü olduğu tahmin edilmektedir. Bu tedavileri sağlayan terapistler, psikiyatristler ve klinik psikologlarının yanı sıra sosyal hizmet uzmanlarını, psikiyatrik hemşirelerini, aile terapistlerini, çiftleri ve evlileri içerir.
Psikodinamik Terapi Psikodinamik terapi (psikanaliz), Freudyen ve neo-Freudyen kişilik teorisine dayalı bir psikolojik tedavidir. Analist, genellikle yüz yüze oturumlardaki hasta ile yakın ilişki kurar. Psikoterapinin hedefi, hastaların kişisel kaygıları ve endişeleri hakkında konuşmaktır. Analist, hasta üzerindeki bazı yorumları deneyebilir ve onların nasıl tepki verdiğini gözlemleyebilir. Hastadan serbest çağrışım yoluyla düşüncelerini dile getirmeleri ve hayallerini rapor etmeleri istenir. Terapist, rüya içindeki sembolü analiz etmek için rüya analizlerini kullanacaktır. Hasta tarafından ifade edilen düşünceler bazında, analist hasta için hastanın yorumlarına ve semptomlarına neden olarak, bilinçsiz çatışmaları keşfeder. Psikoterapinin hedefi, hastanın fikir geliştirmelerine yardımcı olur (Epstein, Stern, & Silbersweig, 2001; Lubarsky & Barrett, 2006) fakat hasta çoğu zaman bu yeni anlayışlara karşı onların bilinç dışındaki acı duygularını önlemek için savunma mekanizmalarını kullanarak direnç gösterir. Hasta randevularını unutabilir ya da kaçırabilir ya da terapiste karşı düşmanca duygular ile hareket eder. Terapist, dayanıklılığın nedenlerinin iç yüzünü geliştirmek için hastaya yardımcı olmaya çalışır. Seanslar, hastanın bilinçsiz olarak yaşadığı duyguları yönlendiren aktarıma da yol açabilir. Örneğin; hasta annesinden ya da babasından gelen suçluluk duygusunu terapiste devredebilir. Bazı terapistler, hastaların gizli çatışmalarını çözmesine izin verdiği için aktarımın desteklenmesine inanır.
188
Serbest çağrışım: Hasta sansürsüz olarak aklına ne gelirse söylerken, terapist onu izler.
Kavrama: Sembollerin bilinçsiz nedenlerinin hasta tarafından anlayışı.
Direnç: Bilinç dışındaki acı duyguları önlemek için hastaların savunma mekanizmalarını kullanması. Hastalar randevularını unutabilir veya kaçırabilirler ya da terapiste karşı düşmanca duygular ile hareket edebilirler. Aktarım: Duyguların bilinçdışı yönlendirmesi önemli bir kişisel ilişkide yaşanır. Örneğin; hasta annesinden ya da babasından gelen suçluluk duygusunu terapiste devredebilir. Geleneksel psikoanaliz bir problem seansların haftada birkaç kez gerçekleşebilmesi, yıllarca devam edip binlerce dolara mal olabilmesi demektir. Daha fazla insana yardımcı olmak için modern psikodinamik yaklaşımlar, kısa vadeli, odaklı ve hedef odaklı yaklaşımlar kullanır.
İnsancıl Tedaviler Psikoanalizin, Freund’un ve yeni freudçuluğun kişilik teorisine dayandığı gibi, insancıl tedavi de Carl Rogers ve diğer insani psikologların kişilik teorilerine dayanan bir psikolojik tedavidir. İnsancıl terapi, insanların psikolojik problemlerini geliştirme fikrine dayanır. İnsancıl terapiler, hastalara yardım ederek büyüme ve sorumluluğu geliştirme girişiminde bulunur. Carl Rogers, insan merkezli terapiyi geliştirdi. Rogers, “A Way of Being” adlı kitabında, terapist hastasıyla olumlu bir ilişki oluşturduğu zaman, tedavinin daha verimli olduğunu savundu. Tedavi edici uyuşma, hasta ve terapist arasındaki bir ilişkidir. Pozitif tedavi edici uyuşmanın gelişmesi, başarılı tedaviyle son derece önemli olduğunu tespit etmiştir. Besleyici bir ilişkideki özgünlüğün, empatinin ve koşulsuz olumlu saygının fikirleri çağdaş psikoterapinin muhtemelen en temel parçasıdır (Prochaska & Norcross, 2007). Psikodinamik ve insancıl tedaviler, genelleşmiş endişe ve duygudurum bozukluğu
189
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ olan insanlar için özellikle tavsiye edilir. Fakat fobiler, cinsel sorunlar ve obsesif-kompulsif bozukluğu gibi psikolojik bozuklukları olan diğer insanların amaçları daha spesifiktir. Sosyal fobisi olan bir insan evinden ayrılmak isteyebilir. Bu durumlarda, öz gerçekleştirme için kapasitelerini dikkate almaları ya da çocukluk deneyimlerini yeniden gözden geçirmeleri gerekli değildir. Bilişsel davranışçı terapi (BDT), bilişsel davranışsal ilkelere dayalı sistematik prosedürler aracılığıyla psikolojik bozuklukları azaltmaya çalışan tedavi için yapılandırılmış bir yaklaşımdır. BDT, düşüncelerimiz, duygularımız ve davranışlarımız arasında özyinelemeli bir bağlantı olduğu fikrine dayalıdır. Örneğin; kendinizi depresyonda hissediyorsanız, negatif düşünceleriniz negatif duygulara yol açabilir. Biz ya da diğer insanlar negatif davranışlara baktığımız zaman, negatif düşünceler güçlendirilmiştir ve bir döngü halinde kendini tekrarlar. Gerçek şu ki, hasta olumsuz düşünceleri pekiştirme durumundan kaçınmaktadır. Yine, düşünceler, duygular ve davranışlar büyür ve birbirlerini bozarlar. BDT, çeşitli problemlerin tedavisi için kullanılan çok geniş bir yaklaşımdır. BDT, rahatsızlığın belirtilerini değerlendirir ve problemlere neden olan altta yatan sorunları gönderme girişiminde bulunmaz. Amaç, biliş ve davranışı değiştirmek için müdahale ederek negatif döngüyü durdurmayı kolaylaştırmaktır. Hastalar ve terapistler, bu terapinin amacını geliştirmek için birlikte çalışırlar. Prosedürler, problem çözme ve eylem odaklıdır ve hastaya kendi tedavisi için sorumluluk verilir. Tedavi genellikle 10 ile 20 seans sürer ve hasta tedavide aktif rol oynar. Özellikle bozukluklara bağlı olarak, bazı BDT’ler, klasik, edinimsel ve gözlemsel öğrenme ilkelerine odaklanarak, uyumdaki temel davranışlar olabilir. Fakat hemen hemen bütün BDT’ler, davranışsal ve bilişsel yaklaşımları bir arada kullanır.
BDT’nin Davranışsal Yönleri Bazı durumlarda, yapılması gereken birincil değişiklikler davranışsaldır. Davranış tedavisi, öğrenme ilkelerine dayalı olan psikolojik tedavidir. En doğrudan yaklaşım edinimsel koşullanmayı bitirir. Hasta farklı teknikler uyguladıkça, uygun davranışlar daha karmaşık toplumsal durumları yönetmede hastaya izin vermek için pekiştirme yoluyla şekillenir. Bazı durumlarda, gözlemsel öğrenmede kullanılabilir; hastalardan uygun davranışları kazanmaları için başkalarının davranışlarını gözlemlemeleri istenebilir. Beceri eğitimi yoluyla kişilerarası becerilerini geliştirmeyi öğrenen insanlar, başkaları tarafından kabul edilebilir. Bozukluk, endişe ve fobi olduğu zaman, sonrasında BDT’nin amacı korkulan uyaranlar için olumsuz duygusal tepkileri azaltmaktır. Maruz bırakma terapisi, tükenmenin klasik koşullanma ilkesine dayanan bir davranış terapisidir. Maruz bırakma terapisi, gerçek durumlarda ve imgeleme yoluyla gerçekleştirilebilir ve bu, panik bozukluğu, agorafobi, sosyal fobi, ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) tedavisinde kullanılır.
190
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Taşırma terapisinde, hasta tek seferde korkularının kaynağına maruz kalabilir. Bir agorafobik, çok büyük bir alışveriş merkezinde bulundurulabilir ya da yükseklik korkusu olan biri çok yüksek bir binanın üzerine çıkartılabilir. Varsayım, stresli bir deneyim sırasında terapistten duygusal destek alırken, hasta duruma alıştıkça korkunun azalacağıdır. Taşırma terapisi tekniğinin avantajı, çok hızlı ve genellikle etkili olmasıdır. Fakat dezavantajı da hastanın kısa bir süre sonra yeniden hastalığın yeniden tekrarlanmış olmasıdır. Daha sık olarak, maruziyet yavaş yavaş yapılır. Sistematik olarak duyarsızlaştırma, bir davranışsal tedavidir. Hasta ve terapist, korkuların hiyerarşisini hazırlamak için birlikte çalışır. Hasta daha sonra sistematik bir şekilde korkularıyla yüzleşir. Duyarsızlaştırma teknikleri, karşı şartlanma ilkesini kullanır. Davranış tedavisi, kişiler doğrudan korktukları şeyleri yaşadıkları zaman çok iyi çalışır. Örümcek korkusu olan bir hasta gerçek bir örümcek ile etkileşime geçtiği zaman, örümcek korkusuna daha doğrudan alıştırılır. Uçaktan korkan bir hasta, uçağa bindiğinde uçak korkusu tamamen gidebilir. Sanal gerçeklilik tedavisi yaklaşımının bazı avantajları ekonomik olmasıdır, tedavi seansı vakit kaybına uğramaksızın veya gizli olarak terapistin ofisinde düzenlenebilir, seans hasta rahatsız olduğu anda sonlandırılabilir ve korkularındaki bir objeye maruz kaldıklarında karşılık veren hastalar öncelikle yeni bir sanal gerçeklilik seçeneğini denemeye gönüllü olabilirler. Kaçınma terapisi, pozitif cezanın istenmeyen bir davranışın sıklığını azaltması için kullanılan bir davranış terapisi türüdür. Hoş olmayan bir uyarıcı zararlı ya da sosyal olarak kabul edilemez bir davranış ile eşleştirilir. Yatağını ıslatan bir çocuk, nemi algıladığı zaman, alarm sesi çıkartan bir bezin üzerinde uyuması gerekebilir. Zamanla alarm tarafından üretilen pozitif ceza, yatak ıslatma davranışını azaltır (Houts, Berman, & Abramson, 1994). Kaçınma terapisi, tırnak yeme alışkanlığı gibi diğer spesifik davranışları durdurmak için de kullanılır. Alkolizm, uzun süre kaçınma terapisi ile işleme tabi tutulmuştur. Standart bir yaklaşımda, hastalar bir hastanede ilaç tedavisi ile tedavi edilir. Eğer kullanıcı ilacı kullanmaya devam ederse, bu teknik çok iyi çalışır. Fakat diğer yaklaşımlarla kullanılmadığı sürece, hastalar ilacı durdurduktan sonra büyük olasılıkla tekrar kötüleşeceklerdir.
BDT’nin Bilişsel Yönleri Davranışsal yaklaşımlar, hastanın eylemlerine odaklanırken, bilişsel terapi, rahatsızlıklara katkıda bulunan inançları bozan ya da yanlış tespitlerde insanlara yardımcı olan bir psikolojik tedavidir. Bilişsel terapide, terapistler, hastalarının kendileri ve çevrelerindeki diğer insanlar hakkında sağlıklı düşünme yollarını geliştirmelerine yardımcı olur. Bilişsel terapinin fikri, değişen düşüncelerin duyguları değiştireceği ve daha sonra yeni duyguların davranışları etkileyeceğidir.
191
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Bilişsel terapinin amacı, daha doğruyu düşünmekten ziyade daha olumlu düşünmek için insanların olmasına gerek olmadığıdır. Örneğin; kimsenin onu umurmadığını düşünen bir kişi, büyük olasılıkla reddedilmiş ve yalnız hissediyordur. Eğer terapist, onu umursayan bir ebeveyne ya da kardeşe sahip olduğunu hatırlatırsa, kişi büyük olasılıkla daha olumlu hislere sahip olacaktır. Psikiyatrist Aaron T. Beck ve psikolog Albert Ellis (1913-2007), birlikte bilişsel terapinin temel prensiplerini getirdiler. Ellis, kendi yaklaşımını akılcı duygusal davranış terapisi ve rasyonal duygusal terapi olarak adlandırdı ve hastanın düşüncesindeki kusurlara dikkat çekmeye odaklandı. Ellis, güçlü olumsuz duyguları yaşayan insanların, inançlarını genelleme ve kişiselleştirme eğilimi olduğunu not etti. Burada terapistin amacı, irrasyonel düşünce kalıplarıyla mücadele etmektir. Beck’in bilişsel terapisi, kendi düşüncelerini etkileyen yüksek erişilebilir olumsuz düşüncelerin büyük bir kısmına sahip olan depresyondaki insanların gözlemlerine dayalıydı. Onun amacı, depresyon için kısa süreli bir tedavi geliştirmekti. Beck’in yaklaşımı, somut delillere karşı inançlarını test etmek için hastaya meydan okur.
Terapi ile Kombinasyon (Eklektik) Yaklaşımlar Bu noktada, terapistin belirli bir hasta ile sadece tek bir yaklaşımı kullandığı varsayımın altında psikoterapide farklı yaklaşımları göz önünde bulundurmuştuk. Fakat bu böyle değil; tedavide en yaygın uygulanan yaklaşım eklektik bir terapidir. Eklektik terapi, terapistin belirli hasta için en faydalı ve en uygun gördüğü tekniği uygulamasıdır. Örneğin; bipolar bozukluk için, terapist hastanın şiddetli inişleri ve çıkışlarıyla başa çıkmasına yardımcı olmak için psikolojik beceri eğitimini kullanabilir. Fakat aynı zamanda terapist, hastanın biyomedikal ilaç tedavisini de dikkate almanı önerebilir (Newman, Leahy, Beck, Reilly-Harrington, & Gyulai, 2002). Majör depresif bozukluk için tedavi genellikle antidepresan ilaçları içerir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Çoğu terapist, Bethany’nin kullandığı eklektik yaklaşımı vakalarda kullanıyorlar. İlk olarak, Bethany’nin olumsuz duygudurumu şiddetli olduğu için, büyük olasılıkla antidepresan ilaçlarla tedaviye başlaması tavsiye edilecektir. Bu ilaçlar onun daha iyi hissetmesine yardımcı olacak ve intihar girişimi olasılığını azalttıracaktır. Fakat altta yatan psikolojik sorunları değiştirmeyeceklerdir. Bu nedenle terapistte psikoterapi sağlayacaktır. Terapinin ilk seansı öncelikle güven yaratmaya dayalı olacaktır. Birey merkezli yaklaşımlar kullanılacaktır. Terapist, psikodinamik yaklaşımda eğitim görmüş ise, muhtemelen haftada en az üç kez yüz yüze psikoterapi oturumları başlatacaktır. Terapist Bethany’nin bağlanma güçlükleri ile ilgili çocukluk deneyimlerine odaklanabilir, fakat aynı zamanda mevcut davranışının nedenleri üzerinde de büyük ölçüde duracaktır. Terapist, Bethany’nin diğer insanlarla iyi ilişkileri olmadığı için, terapist ile yakın bir bağ arayacağını anlayacaktır. Fakat terapist büyük olasılıkla aktarım ilişkisini tamamen geliştirmeye izin vermeyecektir. Terapist muhtemelen, onun terapiste karşı direnmeye çalışacağını da farkedecektir. Terapist büyük olasılıkla BDT ilkelerini kullanır. Özellikle bilişsel terapi kullanılacaktır. O insanların onu reddettiğini hisseder, fakat muhtemelen kendisi bu reddi ortaya çıkarır. Eğer diğer insanların davranışlarını daha iyi anlamayı öğrenseydi, kendini daha iyi hissedebilirdi ve terapist davranış terapisinin bazı tekniklerini kullanmaya başlayabilirdi. Eklektik terapist, terapi devam ettikçe Bethany’nin davranışlarını izlemeye devam eder ve Bethany, bozuk yaşamının onarımında gerçek bir ilerleme sağlamak için uzun bir tedavide kalacaktır. BPD tedavisinde başarılı olunması için gösterilen bir eklektik tedavi yaklaşımı örneği ise diyalektik davranışçı terapidir. DDT, aslında bir bilişsel terapidir. Fakat hastanın kendi tedavisinde hastanın yardımının alınması girişiminde bulunulan özel bir önemi içerir. Bir diyalektik davranışçı terapist, hastayla olumlu bir tedavi geliştirmeye çalışmaya başlar ve daha sonra tedavi sürecinin bir parçası olması için hastayı teşvik etmeyi dener.
En sık görülen bozukluklardan biri de sınırdaki kişilik bozukluğudur. Aşağıdaki açıklamayı düşünün; terapist’in ofisine gelen bir hasta:
Biyolojik Olarak Rahatsızlıkların Azalması : İlaç ve Beyin Terapisi
Bethany hakkında farklı birşeylerin olduğunu görünüyor. O gergin bir bebekti. Şiddetli ayrılık kaygısı vardı. Annesi odadan çıkarsa, Bethany annesi dönene kadar çığlık atıyordu. Erken yaşlarda Bethany, giderek suratsız ve öfkeli olmaya başlamıştı. Daha fazla eylemleme yapıyordu. Annesine ve öğretmenlerine bağırıyordu. Bazen Bethany’nin okulda yakın arkadaşları oluyordu. Fakat aralarında her zaman çatışmalar oluyor ve dostlukları son buluyordu. O 17 yaşına gelene kadar, ruh hali tamamen beklenmedik şekilde değişti. Neredeyse hergün annesi ve babasıyla kavga ediyor ve kavgalar genellikle Bethany’nin şiddetli davranışlarını içeriyordu. Bazen annesi olmadan dehşete kapılıyordu, fakat diğer zamanlarda öfke nöbeti geçirerek evi terkediyor ve eve gelmiyordu. Birgün annesi Bethany’nin kollarındaki yaraları farketti. Onlarla yüzleştirildiği zaman, Bethany,bir gece çok yalnız olduğunu ve yanan sigarayı kolunda söndürecek kadar sinirli olduğunu söyledi. 18 yaşına geldiği zaman, uyku haplarını aşırı dozda aldığı bir motel odası kiraladı. İntihar girişimi başarılı olmadı, fakat yetkililer onun psikolojik yardım alması gerektiğini belirtti.
Öğrenme Hedefleri :
192
1- Ruhsal bozuklukların tedavisinde kullanılan ilaçların farklı türlerini sınıflandırın ve onların bozulmayı azaltmak için nasıl çalıştıklarını açıklayın. 2- Eleştirel olarak, ilaç tedavisi ya da bir başka tedaviye yanıt vermeyen hastaları tedavi etmek için kullanılan müdahale yöntemlerini değerlendirin. Diğer tıbbi problemler gibi, psikolojik bozukluklar, bazı durumlarda biyolojik olarak edilebilir. Biyomedikal terapiler, merkezi sinir sisteminin hareketini etkileyerek psikolojik bozukluğu azaltmak için tasarlanmış tedavilerdir. Bu tedaviler öncelikle ilaç kullanımını içermektedir. Fakat aynı zamanda Elektrokonvülsif terapi (EKT), transkranial manyetik stimülasyon (TMS) ve psikocerrahi dahil olmak üzere beyne müdahalenin doğrudan metodlarını da içerir.
193
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
İlaç Terapileri
Anti-Anksiyete İlaçlar
Psikologlar, beyindeki nörotransmitterlerin uygun bir dengesinin ruh sağlığı için gerekli olduğunu anladılar. Eğer kimyasalların uygun bir dengesi olsaydı, daha sonra insanların ruh sağlığı kabul edilebilir olacaktı. Fakat bir kimyasal dengesizlik olsaydı, psikolojik bozukluklar sonuç verecekti. En sık kullanılan biyolojik tedaviler, merkezi sinir sistemindeki nörotransmitterlerin üretimi ve yeniden alımını etkileyen ilacı hastaya sağlar. Bu ilaçların kullanımı hızla artmaktadır ve ilaç terapisi artık çoğu psikolojik bozukluğun tedavisi için en yaygın yaklaşımdır.
Antianksiyete ilaçlar, korku ya da endişeyi gidermeye yardımcı olan ilaçlardır. Bunlar nörotransmitter GABA etkisini arttırarak çalışır. GABA’nın artan seviyesi, sakinleştirici bir deneyim oluşturarak otonom sinir sisteminin simpatik divizyonunun etkisini engellemeye yardımcı olur.
Spesifik semptomlara karşı hedef alabilen bazı medikal terapilerin aksine, geçerli psikolojik ilaç tedavileri çok spesifik değildir; onlar belli davranışlarını ya da düşünce süreçlerini değiştirmez ve gerçekten psikolojik bozuklukları çözemez. Ancak, onlar bozuklukları tedavi edemese de, ilaç tedavileri yine de özellikle psikolojik tedavi ile birleştiği zaman işe yarar tedavi yaklaşımlarıdır. Hasta bir birey için en iyi ilaç kombinasyonu genellikle deneme ve yanılma yoluyla bulunur (Biedermann & Fleischhacker, 2009).
Antidepresan İlaçlar Antidepresan ilaçlar ruh halini geliştirmek için tasarlanmış ilaçlardır. Bu ilaçlar depresyon tedavisinde kullanılmasına rağmen, anksiyete, fobi ve obsesif-kompulsif bozuklukları olan hastalar için de etkilidir. Antidepresanlar, serotonin, norepinefrin, dopamin’in de dahil olduğu duygu ile ilgili nörotransmitterlerin üretimini ve geri alımını etkileyerek çalışır. Merkezi sinir sistemindeki nörotransmitterlerin miktarı ilaçların hareketleriyle arttırılırken, onların tam olarak ne işe yaradığı henüz bilinmese de, kullanan kişiler daha az depresyon yaşarlar. Orjinal antidepresanlar, üç halkalı antidepresanlardır. Bu ilaçlar, sinapslarda serotonin, norepinefrin ve dopamin miktarı arttırarak çalışır. Fakat aynı zamanda, kan basıncının artması dahil ciddi yan etkileri vardır. Bugün en çok reçetelendirilen antidepresanlar, seçici serotonin geri alım engelleyicileridir. Bunlar, Prozac, Paxil ve Zoloft gibi ilaçlardır. Seçici serotonin geri alım engelleyiciler güvenlidir ve üç halkalı ya da maoi’den daha az yan etkiye sahiptir (Fraser, 2000; Hollon, Thase, & Markowitz, 2002). Seçici serotonin geri alım engelleyiciler etkilidir. Fakat onları kullanan hastalar genellikle hoş olmayan yan etkilere maruz kalırlar. Bu yan etkiler; ağız kuruluğu, baş dönmesi, bulanık görme, baş ağrısı, uyuşukluk, cinsel zevkte azalmadır. Son zamanlarda seçici serotonin geri alım engelleyicilerin intihar gençlerde ve yetişkinlerde intihar girişimini arttırdığı endişesi olmuştur. Bu endise seçici serotonin geri alım engelleyicilere bir uyarı etiketi konulmasına sebep olmuştur ve doktorlar bu ilaçları reçetelendirirken daha dikkatli olmuşlardır. Antidepresanların etkileri, geliştirmek için haftalarca ya da aylarca sürebildiği için, doktorlar genellikle hangi ilaçların yan etkileri olduğunu belirlemek için hasta ile çalışırlar ve sık sık terapi süreci boyunca ilaç değiştirebilirler. Bu ilaçlar, aynı zamanda nörotransmitterlerin geri alımını bloke ederek iş görür.
194
Antianksiyete ilaçlarının en yaygın sınıfı, benzodiazepinler olarak bilinen sakinleştiricilerdir. Bu ilaçlar bir yılda milyonlarca kez reçetelendirilir. Benzodiazepinler, hafif anksiyete bozukluklarını tedavi etmek için birkaç dakika içinde etki gösterebilirler. Fakat aynı zamanda önemli yan etkileri vardır. Bağımlılık, uyuşukluk, başdönmesi, yoksunluk belirtileri gibi belirtiler görülebilir. Ayrıca benzodiazepinlerin etkileri alkolün etkilerine çok benzediği için, alkolle birleştirildiğinde çok tehlikelidir.
Antipsikotik İlaçlar 20. yüzyılın ortalarına kadar, şizofreni, tuhaf, yıkıcı ve tehlikeli davranışlar dahil olmak üzere pozitif belirtilerin varlığına da eşlik etmiştir. Sonuç olarak şizofreni hastaları, kendilerini ve toplumu onlardan korumak için akıl hastanelerine kaldırılırlar. 1950’lerde, klorpromazin (Thorazine) adında bir ilaç keşfedildi ve bu ilacın şizofreni hastasının pozitif semptomlarının çoğunu azalttığı görüldü. Klorpromazin birçok antipsikotik ilacın ilki oldu. Antipsikotik ilaçlar (nöroleptikler), şizofreni semptomlarını ve belirli psikolojik bozuklukları tedavi eden ilaçlardır. Bugün, Thorazine, Haldol, Clozaril, Risperdal ve Zyprexa dahil olmak üzere birçok antipsikotik ilaçlar vardır. Bu ilaçların bazıları, şizofreninin pozitif semptomlarını tedavi eder ve bazıları hem pozitif, negatif ve bilişsel semptomlarını tedavi eder. Antipsikotikler, limbik sistemdeki sinapsta bulunan dopaminin iletimini azaltarak, şizofreninin pozitif semptomlarını azaltır ve serotonin düzeylerini etkileyerek, negatif semptomları geliştirir (Marangell, Silver, Goff, & Yudofsky, 2003). Antipsikotiklerin de huzursuzluk, kas spazmları, baş dönmesi ve bulanık görme gibi bazı olumsuz yan etkileri vardır. Buna ek olarak, uzun süreli kullanımı kalıcı nörolojik hasarlara da neden olabilir. Yeni antipsikotikler, eski antipsikotiklerden daha az yan etkilerle daha çok semptomları tedavi eder (Casey, 1996).
Doğrudan Beyne Müdahale Terapisi Çok ağır bozukluklarda, doğrudan beyin aktivitesini etkilemek için beynin elektriksel aktivasyonu ya da beyin cerrahisi yoluyla beyne doğrudan müdahala terapisi istenebilir. Elektrokonvülsif terapi (EKT), psikolojik bozukluğu hafifletmek için tasarlanmış tıbbi bir işlemdir. EKT, ağır depresyon tedavisi için 1930’lardan beri kullanılmaktadır.
195
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Bu ilk kez geliştirildiği zaman, elektrik uygulanmadan önce prosedür, hastayı bir masaya bağlamayı içeriyordu. Hastaya şok uygulanıyordu, şiddetli kasılmalar oluyordu ve hastalar genellikle ne olduğunu anlamadan uyanıyorlardı. Bugün EKT, sadece ciddi vakalarda kullanılmaktadır. Hastaya ilk olarak kas gevşetici verilir ve genel anestezi yapılır ve hassas hesaplanmış elektrik akımları, en az olan risklerle çok fayda etmek için kullanılır. EKT, çok etkilidir; üç seans geçiren kişilerin yaklaşık yüzde 80’i tedavinin çok etkili olduğunu bildirdi. EKT, intihar düşüncelerini azaltır ve birçok intiharı önlediği varsayılır. Öte yandan, EKT’nin positif etkileri her zaman sürmez. EKT, kısa süreli hafıza kaybı ya da bilişsel bozulmaya neden olabilir (Abrams, 1997;. Sackheim ve arkadaşları, 2007). EKT kullanılmaya devam edilmesine rağmen, kronik depresyon tedavisine karşı yeni yaklaşımlar da geliştirilmektedir. Beyin stimülasyonunun en yeni ve en hafif yöntemi, transkranial manyetik stimülasyondur. TMS, prefrontal kortekste sinir devrelerini aktive ederek çalıştığı görünür. TMS, sedasyon olmadan yapılabilir, nöbetlere ya da hafıza kaybına neden olmaz ve EKT kadar etkili olabilir (Loo, Schweitzer, & Pratt, 2006; Rado, Dowd & Janicak, 2008). TMS, parkinson hastalığı ve şizofreni tedavisinde kullanılmaktadır. Yine diğer biyomedikal tedaviler, yıl boyu devam eden şiddetli depresyona maruz kalan insanlar için geliştirilmiştir. Bir başka yaklaşım da göğüse bir cihaz bağlanmasıdır. Vagus siniri cihaz tarafından uyarıldığı zaman, bu ağır depresyondaki kişide daha az aktif olan beyin yapılarını harekete geçirir. Alın lobotomisi, en iyi bilinen psikocerrahidir. Nobel ödüllü Egas Moniz tarafından 1935 yılında ciddi fobiler ve anksiyete tedavisi için geliştirilmiştir. Bu işlem, prefrontal korteks ve beynin geri kalanı arasındaki bağlantıları yok eder. Lobotomiler, binlerce hastanın üzerinde gerçekleştirilmiştir. İşlem, daha önce hastayı hiç olmadığı kadar kötü şekilde bıraktı. Bugün hala psikoterapinin yapıldığı çok az merkez vardır ve bu tür ameliyatlar yapıldığı zaman, doğada çok fazla kısıtlanırlar ve singulotomi olarak adlandırılırlar.
Sosyal Durumun Değiştirilmesiyle Bozukluğun Azaltılması Öğrenme Hedefleri : 1- Bozukluğu tedavi etmek için grup terapisinin ve kendi kendine yardım gruplarının avanyajlarını açıklayın. 2-
Toplum ruh sağlığı hizmetlerinin amaçlarını ve prosedürlerini açıklayın.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ etkileyebilir. Depresyon ve anksiyete, onların çevrelerindeki önemli insanların bireylerin algılarını etkileyerek oluşturulur. Böylece hastalığın önlenmesi ve tedavi, büyük ölçüde kişinin yaşadığı sosyal bağlam tarafından etkilenmektedir.
Grup, Çiftler ve Aile Terapisi Uygulayıcılar bazen, sosyal ayarları içermektedir. Grup terapisi, hastaların başkalarıyla birlikte psikolojik tedaviyi kabul ettiği psikoterapidir. Bir profesyonel eğitimli terapist, genellikle 6 ile 10 katılımcı arasındaki gruplara destek ve duygusal güvenliğin bir atmosferini oluşturmak için rehberlik eder. Grup terapisi, insanlara onların sorunlarını ve endişelerini paylaşmak için biraraya geldikleri güvenli bir yer sağlar. Grup terapisi genellikle bireysel terapiden daha ucuzdur. Grup terapisi, fikirleri, problemleri ve çözümleri paylaşarak birbirlerine yardımcı olmalarını ve aralarındaki sosyal desteği sağlar. Grup terapisi, açık fikirliliği meydana getirir. Grup terapisi, hayatını değiştirecek hastalıklara sahip olan insanlar için özellikle etkilidir. Bu, onların kendi haslıkları ile daha iyi başa çıkmalarına yardımcı olur ve onların yaşam kalitelerini arttırır. Bazen grup terapisi, yakın ilişkilerdeki insanlarla gerçekleştirilir. Çift terapisi, evli veya birlikte olan çiftlerin ilişkileri hakkında kaygılarını ve sorunlarını tartışmak için pratisyenle yapılan tedavidir. Bu terapiler bazı durumlarda eğiticidir. Terapi, cinsel zevk, iletişim ve ortak yönler gibi konulara odaklanabilir. Aile terapisi, aile üyelerinin terapistle biraraya gelmelerini içerir. Aile terapisi, problemlerin varsayımına dayalıdır. Özellikle bir kişiyi etkilese bile, ailedeki insanlar arasındaki bir etkileşimin sonucudur.
Yardımlaşma Grupları Grup terapisi, insanların, başkalarının sağladığı olumlu sosyal ilişkiler ile yardımlaşabildiği fikrine dayanır. İnsanlar için bu sosyal desteği kazanmanı bir yolu yardımlaşma gruplarına katılmaktır. Yardımlaşma grupları, bireylerin bağımlılık yapan davranışların birçok türü ile başa çıkmaya yardımcı olmak için kullanılmıştır. Adsız alkolikler en iyi bilinen yardımlaşma gruplarından üçüdür. Bu grupların altındaki fikir, grup terapisi ile çok benzer, fakat bu gruplar insanların daha geniş bir spektrumu için açıktır. Burada din ve maneviyat sıklıkla vurgulanmaktadır. Düzenli grup toplantıları eğitimli bir liderin gözetiminde yapılmaktadır.
Toplum Ruh Sağlığı : Hizmet ve Koruma
Şizofreni olan bir kişi, bir boşlukta yaşayamaz. O aile üyeleriyle ve toplumun diğer üyeleriyle etkileşim içindedir ve bu kişilerin davranışları, onların hastalığını
Hastalığın sosyal yönü toplum düzeyinde anlaşılması ve tedavi edilmesidir. Toplum ruh sağlığı hizmetleri, psikolojik tedaviler ve müdahalelerdir. Toplum ruh sağlığı
196
197
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ hizmetleri, hemşireler, psikologlar, sosyal hizmet uzmanları ve sitelerdeki diğer profesyoneller tarafından sağlanmaktadır. Amaç, ihtiyaç duydukları ruh sağlığı hizmetlerini almak için insanlara yardımcı olan programları kurmaktır (Gonzales, Kelly, Mowbray, Hays, & Snowden, 1991). Klasik terapiden farklı olarak, toplum ruh sağlığı hizmetlerinin ana hedefi, korumadır. Topluluk önleme üç seviyeden birine daha fazla odaklanabilir : birincil koruma, ikincil koruma, üçüncül koruma. Birincil koruma, toplumun tüm üyelerinin tedavi ettiği korumadır. Birincil korumanın örneği; hamile kadınların sigara içmelerini önlemek için tasarlanmış programlardır. İkincil koruma daha sınırlıdır ve ona ihtiyacı daha fazla olan, verilen karmaşada risk faktörlerini gösteren insanlara odaklanır. Risk faktörleri, sosyal, çevresel ve ekonomik zayıflıklardır. Psikolojik Bozukluklar İçin Bazı Risk Faktörleri •
Dikkat açığı
•
Akademik zorluklar / Hiperaktivite bozukluğu (DEHB)
•
Gelişimsel bozukluklar
•
İlaç ve alkol bağımlılığı
•
Fonksiyonel aile
•
Erken gebelik
•
Evsizlik
•
Öğrenme bozukluğu
•
Yetersiz beslenme
•
Yoksulluk
•
Duygusal olgunluk eksikliği
Psikologların ve diğer hizmet veren insanların, psikolojik bozuklukların olumsuz sonuçlarını azaltma girişiminde çeşitli tedaviler kullandıklarını gördük. Fakat henüz bunların kullanımının etkili olup olmadığını bilmiyoruz. Bu sorular için doğru deneysel cevaplar çok önemlidir. Psikologlar, farklı tedavilerin etkinliğini denemek için, tıbbi tedavilerin etkinliğini değerlendirmeye çalışan sonuç araştırmalarını kullanır. Bu araştırmalarda bağımsız değişkenler tedavinin türüdür. Çoğu durumda hastanın özellikleri kontrol değişkenleri olarak bildirilir. Bağımlı ölçü, hastadan alınan yararın değerlendirilmesidir. Bazı durumlarda da, eğer hasta kendini iyi hissederse ona basitçe sorular sorulabilir ve diğer bir durumda doğrudan hastanın davranışları ölçülebilir. Her durumda tedaviyi değerlendiren bilim adamları, zihin potansiyelini tutmak zorundadır. Doğal bir gelişme, sonuç araştırmalarının geçerliliği için bir tehdittir – insanlar tedavi olmadan zamanla daha iyi olabilir düşüncesi. Yardımlaşma gruplarına katılan ya da terapiye başlayan bir kişi bunu yapabilir. Çünkü kötü hissedeler veya sağlıksız davranışlarda bulunurlar. Bir süre boyunca bu programa katıldıktan sonra insanlar sık sık iyiye gittiklerini hissederler. Fakat onlar programa katılmasalar bile, iyileşmeleri mümkündür ve bu program aslında bir fark göstermez. Tedavinin etkili olduğunu göstermek için, tedaviye katılan insanlar, tedaviyi alamayan insanların grupları ile karşılaştırılmalıdır. Diğer olasılık ise tedavinin işe yaramasıdır ve aslında tedavinin hangi tipi olduğu önemli değildir. Nonspesifik tedavi etkileri, hastalar tedaviye gelerek zaman içerisinde daha iyi olduklarını gördükleri zaman meydana gelir ve hatta terapi seanslarının ne kadar gerçekleştiği önemli değildir. Tedavinin çalışıyor olduğu fikri, hiç birşey yapmamaktan daha iyi olduğu fikridir. Ancak tüm bu tedaviler hemen hemen eşittir. Son olarak, plasebo etkisi beklentinin bir sonucu olarak ortaya çıkan iyileşmelerdir.
Psikolojik Tedavinin Etkinliği
Son olarak, üçüncül koruma psikoterapi ve biyomedikal tedavi gibi tedavilerdir. Topluluk müdahalelerinin amacı, bireylerin kendi sorunları karşısında, normal hayatlarını yaşamayı sürdürmelerini kolaylaştırmaktır ve onların toplumlar içine katılmalarını sağlamaktır.
Tedavi ve Korumanın Değerlendirilmesi Öğrenme Hedefleri : 1- Bilim adamlarının davranışsal ve psikolojik etkinliği değerlendirdiği yolları ve toplum hizmetinin rahatsızlıkları önleme azaltmadaki yaklaşımlarını özetleyin. 2-
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Tedavinin türlerinin en çok hangi hastalar için etkili olduğunu açıklayın.
198
Çalışmaların binlercesi psikoterapi etkinliğini test etmek için yapılmıştır ve genel olarak onlar çalıştığını kanıtlar. Bazı çalışmaların sonuçları, herhangi bir tedavinin gerçekleşmediği diğer gruplarla tedavinin gerçekleştiği bir grubu karşılaştırır. Örneğin; Ruwaard, Broeksteeg, Schrieken, Emmelkamp ve Lange (2010), bir web sitesi üzerinden bir terapist ile etkileşime geçen hastaların, panik bozukluğu semptomlarında, bekleme listesinde olan ancak tedaviye alınmayan benzer hasta gruplarından daha çok azalma gösterdiklerini buldu. Bu tür çalışmalar olmasına rağmen, non-spesifik tedavi etkileri ya da plasebo etkileri için kontrol yapamaz. Tedavi grubundaki insanlar, tedaviye katılarak basitçe gelişebilirler. Çünkü onlara yardımcı olması için tedaviyi beklerler. Bir diğer alternatif, sadece plasebo alan bir grup ile gerçek terapi alan bir grubu karşılaştırmaktır. Örneğin; anksiyete bozukluğu olan ergenlerin, 8 hafta boyunca kullandıkları ilacın anksiyete bozukluğunu azalttığı düşünüldü. Ancak hastaların
199
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ yarısı, herhangi tıbbi özelliği olmayan bir plasebo ilacı alırken, diğer yarısı aslında rastgele Paxil anksiyete ilacını aldı. Araştırmacılar, sadece plasebo etkisinin meydana geldiği olasılığını dışladı. Çünkü 8 hafta boyunca her iki grubunda gelişme gösterdiğini buldular. Fakat Paxil alan grup, diğer gruptan daha önemli ölçüde gelişme gösterdi. Hiçbir tedavi almayan bir kontrol grubunu ya da sadece plasebo alan bir grubu kullanan çalışmalar bilgi vericidir. Fakat onlar etik soruları gündeme getirirler. Eğer araştırmacılar tedavinin işe yaradığına inanıyorlarsa, neden onların katılımcılarının bazılarını mahrum bırakıyorlar?, bu kontrol grubuna katılarak iyileşme olasılığı olan ya da buna ihtiyacı olan kişiler kim? Bilimsel çalışmaların bir başka türü ise, birbirleriyle farklı yaklaşımları karşılaştırmaktır.
Biyomedikal Tedavinin Etkinliği Daha az çalışmalar gerçekleştirildiği için bu tür etkinliklerin az olmasına rağmen, meta-analizler de psikolojik bozukluklar için ilaç tedavisinin etkinliğini desteklemektedir. Örneğin; (DEHB) dikkat eksikliği / hiperaktivite bozukluğu belirtilerini azaltmak için psikostimülanların kullanımının başarılı olduğu bilinir ve birçok çalışma, şizofreninin pozitif ve negatif semptomlarının antipsikotik ilaçların kullanımı ile esas olarak azaltıldığını buldu. İlaçlar, fobik bozukluklar ve obsesif-kompulsif bozukluk için daha az yararlı olmasına rağmen, duygudurum bozuklukları antidepresanlar alan ve anksiyete bozuklukları için antianksiyete ilaçları alan kişiler hemen hemen her zaman daha iyi hissederler. Bu gelişmelerin bazıları, neredeyse plasebo etkilerinin sonucudur. Fakat ilaçlar, en azından kısa bir süre için işe yarar. ABD Gıda ve İlaç İdaresi, veritabanlarının analizi ilaçlar için etki büyüklüğünün; Prozac için 0.26, Zoloft için 0.26, Celexa için 0.24, Lexapro için 0.31, Cymbalta için 0.30 olduğu buldu. 1987 ve 2004 yılları arasında FDA tarafından onaylanmış antidepresan ilaçlar için genel ortalama etki büyüklüğü 0.31 oldu (Deshauer et al., 2008; Turner, Matthews, Linardatos, Tell, & Rosenthal, 2008). İlaç tedavileri ile ilgili bir problem, onların geçici rahatlamayı temin etmelerine rağmen, bozuklukların altında yatan sebepleri tedavi edememeleridir. Hasta ilacı bir kereye mahsus durdurursa, semptomlar çoğu zaman geri döner. Buna ek olarak pek çok ilacın olumsuz yan etkileri vardır ve bazıları da bağımlılık yapar. Farklı insanların farklı tepkileri vardır ve tüm ilaçlar uyarı etiketi taşırlar. Sonuç olarak, bu ilaçlar sıklıkla tercih edilmesine rağmen, doktorlar mümkün olan en düşük dozlarda ve mümkün olduğunca kısa süre için ilaçları reçetelendirirler. Yaşlı hastalar ruhsal sağlıkları için ilaçları kullandıkları zaman, onlar özel zorluklarla karşı karşıya kalırlar. Yaşlı insanlar ilaçlara karşı daha duyarlıdırlar ve ilaç etkileşimleri daha muhtemeldir. Çünkü yaşlı hastalar, hergün farklı ilaçların çeşidini alma eğilimindedirler.
200
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ İlaçların bütün türleri gibi, ruhsal hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlarda anne karnındaki bebeğe zarar verebilir. Sakinleştiriciler, hamile ya da hamile kalmak isteyen anneler tarafından kullanılmamalıdır. Çünkü doğum kusurlarına ya da bebek sorunlarına neden olabilir. İlaç kullanımındaki kararlar, hastanın ihtiyacına ve şartlara değişir. İlaçlar, mevcut bilimsel araştırmaya dayalı olarak seçilir ve mümkün olan en düşük dozda reçetelendirilmelidir. Bu tür ilaçları kullanan insanların yakından incelenmesi gerekir.
Sosyal-Topluluk Yaklaşımlarının Etkinliği Ruh sağlığı için topluluk eylem yaklaşımlarının etkinliğini ölçmek zordur. Çünkü onlar toplumsal ortamlarda ortaya çıkar ve insanların geniş bir yelpazesini etkiler. Gerçekli sonuç ölçülerini bulmak ve değerlendirmek zordur. Yine de araştırmalar, topluluk müdahalelerinin bir çeşidinin, psikolojik bozuklukların çeşidini önlemesinde etkili olabildiğini buldu (Price, Cowen, Lorion, & Ramos-McKay,1988). Datalar, ek gıdalar, sağlık bakım hizmetleri başvurusu ve düşük gelirli kadınlar ve çocuklar için beslenme eğitimi sağlayan özel iletişim programı (WIC) gibi fedaral olarak desteklenen önleme programlarının çok başarılı olduğunu bildirdi. Birçok toplum temelli programların bazıları, alkol, sigara ve uyuşturucu kullanımını azaltmak için tasarlansa da, bu programların en iyisi ortalamanın biraz üzerindedir. Bu programın hiç işe yaramadığı anlamına gelmez. Önemli olan, hangi programın ne yönde etkili olduğunu belirlemeye yardımcı olmak ve en verimli yaklaşım üzerinde yoğunlaşmak için topluluk üyelerinin araştırmacılarla çalışmaya devam etmesidir (Weissberg, Kumpfer, & Seligman, 2003).
SOSYAL HAYATIMIZDA PSİKOLOJİ Sosyal psikolojinin konusu, insanlarla olan günlük etkileşimlerimizdir. Sosyal psikolojinin temel ilkesi, her zaman bunun farkında olamasakta, algılarımız, duygularımız davranışlarımız bizim etkileşim kurduğumuz insanlar ya da sosyal durumlar tarafından büyük ölçüde etkilenir. Sosyal psikolojinin ilkeleri, Sam Spady’nin ölümü gibi trajik olayları anlamıza yardım eder. Örneğin; birçok insan bu trajedide Sam’in kendisini suçlayabilir : “Neden bu kadar alkollüydü?” ya da “Neden birşey söylemedi?” Sosyal psikologlar tarafından yapılan araştırmalar, o gece Sam’in kendi kişisel zaafları yüzünden ya da kendi çevresi tarafından kabul edilmeme düşüncesinden dolayı ölmüş olabileceğini gösterdi.
Sosyal Biliş : Kendimizin ve Diğerlerinin Duygusunu Anlamak Öğrenme Hedefleri : 1-
Sosyal biliş ilkelerini gözden geçirin.
2- Tutum kavramını tanımlayın ve tutumların geliştirildiği ve değiştirildiği yolları gözden geçirin.
201
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Diğerlerini Algılamak Başkalarının başlangıçtaki kararları, büyük ölçüde gördüklerimiz üzerine dayalıdır. Diğer insanların fiziksel özellikleri, özellikle cinsiyet, ırk, yaş ve fiziksel çekiciliği çok belirgindir ve sık sık bu boyutlar üzerine odaklanırız (Schneider, 2003; Zebrowitz & Montepare, 2006). Biz başkalarının fiziksel çekiciliğinden etkileniriz ve birçok durumda fiziksel çekicilik insanları sevmemizin en önemli belirleyicisidir. Sağlık göstergelerinden biri gençliktir. Leslie Zebrowitz ve meslektaşları, hem erkeklerin hem de kadınların yüz özelliklerini inceledi. Bu özellikler; büyük, yuvarlak, geniş aralıklı gözler, küçük bir burun ve çene, çıkık elmacık kemikleri, geniş alındır. Bebek yüze sahip olan insanlar, bebek yüzlü olmayan insanlara göre daha çekicidir. Sağlığın diğer göstergesi simetridir. İnsanlar simetrik yüzlere karşı ilgi duyarlar ve bu kısmen simetrik yüzlülerin daha sağlıklı olarak algılandığı algılar olabilir. Sıradışı veya benzersiz yüzleri tercih edebileceğimiz düşünülse de, aslında tersi doğrudur. Langlois ve Roggman (1990), kadın ve erkeklerin yüzlerini inceledi. Araştırmacılar, uyarıcı içinde ortalama yüzlerin, daha cazip olduğuna karar verildiğini buldu. Sağlıklı göründüğü için ortalama yüzleri cazip buluruz. Genç, simetrik ve ortalama yüzler için tercihler, çapraz kültürel görünse de ve böylece ortak insan tercihleri olsa da, farklı kültürler neyin cazip olduğu hakkında eşsiz inançlara sahip olabilirler. Çekici olmak için zayıf olma gereksinimi özellikle çağdaş toplumlardaki kadınlar için önemlidir ve vücut ağırlığını koruma arzusu, yeme bozukluklarına ve diğer sağlık sorunlarına yol açabilir.
Görünüş Esaslarına İlişkin Kararların Şekillenmesi : Cinsiyet Rolü Normları, Ön Yargı ve Ayrım Sık sık insanlar hakkında görüşlerimizi oluşturmak için ve onlara karşı tepkimizi belirlemek için onların görünüşlerini kullanırız. İnsanların dış görünüşünün temelinde ya da sosyal grup üyelerinde insanlara kişilik özellikleri verme eğilimi, cinsiyet rolü normları olarak bilinir. Fiziksel olarak çekici insanlar hakkında cinsiyet rolü normları, onları diğer fiziksel olarak çirkin olan insanlardan daha sağlıklı, cinsel olarak sıcak, baskın, zeki ve yetenekli olarak görmemize neden olur. Cinsiyet rolü normlarımız aynı zamanda insanları ayırt etmemize neden olur.- Fiziksel olarak çekici olan insanlar iş görüşmelerinde daha çekici görünürler, sınavlardan daha iyi not alırlar ve mahkemelerde daha hafif cezalandırılırlar (Hosoda, Stone-Romero, & Coats, 2003; Zebrowitz & McDonald, 1991). Bazı cinsiyet rolü normları, kısmen doğru olabilir. Araştırmacılar, çekici insanların daha popüler, daha sosyal ve daha girişken olduklarını buldu.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Çoğumuz bir noktada yakın ilişki içine girmek istediğimiz için ve yakın ilişkiler evrimsel olarak önemli olduğu için, psikologların insanların içindeki sevme ve sevilme prensipleri hakkında öğrendikleri bilgiler çok yararlıdır. Sosyal psikologların önemli ilgi alanı, kişiler arası çekim çalışmalarıdır. Partnerler arasındaki değerler ve inançlarda algılanan benzerlik önemli bir faktördür. Benzerlik, daha uygun olduğu için her iki ilişkide de önemlidir. Aynı zamanda benzerlik değerlerimizi de destekler. Hoşlanmak kendi kendimizi açığa vurmamız tarafından geliştirilmiştir. Açıkça ihtiyaçlarımız ve hedeflerimiz hakkında konuşabildiğimiz için ve bizi dinledikleri ve cevap verdikleri için arkadaşlarımız destekçilerimizdir. Fakat kendimizi ifade etme dengeli olmalıdır. Eğer kendini ifade etme karşılıklı değilse, ilişki devam etmeyebilir. Diğer yandan sevmenin önemli belirleyicisi yakınlıktır. Araştırmacılar, yakın insanlarla dostlukları geliştirmenin daha muhtemel olduğunu bulmuştur. Özellikle komşularımız ve bizim yakınımızda oturan akrabalarımızla ilişkilerimiz daha çok ilerler. Yakınlık, daha sık gördüğümüz uyarıcıları tercih etme eğilimi olan salt maruz kalma etkisinin prensipleri yoluyla sevme üzerinde etkiye sahiptir. Salt maruz kalma etkisi çok güçlüdür ve durumların geniş bir yelpazesinde meydana gelir.
Nedensel Atıf : Davranış Gözlemlemesiyle Kararların Şekillenmesi İnsanların davranışlarını gözlemlediğimiz zaman, eğer bu davranışlar gerçekten altta yatan kişiliği yansıtıyorsa, bunu belirlemeyi deneyebiliriz. Eğer bir insan diğer insana vuruyorsa, vuran insanın agresif olup olmadığını merak edebiliriz ya da vuran insanın karşı taraftan kışkırtıldığını düşünebiliriz. Bir restaurantta bir kişi garsona bahşiş bırakırsa, bahşiş bırakan kişinin cömert olup olmadığını merak ederiz ya da servisin gerçekten mükemmel olduğunu düşünürüz. İnsanların kişiliklerini öğrenme amacı ile onların davranışlarının sebeplerini belirlemeye çalıştığımız süreç, nedensel atıf olarak bilinir. Nedensel atıflar yapmak, deney yapmanın bir parçasıdır. Biz dikkatli bir biçimde ilgilendiğimiz kişiyi gözlemleriz ve sosyal ortamlarda nasıl davrandıklarına dikkat ederiz. Gözlemleme yaptıktan sonra bunun hakkında ders çıkarırız. Bazen davranışların kişiler tarafından kaynaklandığına karar veririz. Buna insanın atıf yapması denir. Diğer zamanlarda davranışların durum tarafından kaynaklandığını tespit ederiz. Buna da bir durumun atıf yapması denir. Davranışlar olağandışı ve beklenmedik olduğu zaman kişisel atıflar yapmak kolaydır. Nedensel atıflar yapmanın bilimsel ya da mantıksal olması beklenmesine rağmen, duygularımız ilgisiz değildir.
İnsanların karşılaştığı en önemli şeylerden biri de diğer insanlarla olan başarılı ilişkilerini geliştirmektir. Bu ilişkiler ahbaplık ve dostuğu içerir. Aynı zamanda evlilik gibi başka insanlarla geliştirdiğimiz uzun süreli ve romantik ilişkiler de önemlidir.
Başka insanlar bizim sosyal ortamımızda daha dikkat çekici oldukları için kısmen temel yükleme hatası meydana gelir. Birine baktığımızda, o kişiyi odak noktamız olarak görürüz ve bu yüzden onunla ilgili kişisel atıfları yapma olasılığımız olur. Durum ters çevrilirse, yani insanlar diğerlerinin bakış açılarından durumları görürlerse, temel yükleme hatası azalır. Biz insanları yargıladığımı zaman genellikle tek bir durumu görürüz. Bir matematik profesörü’nün seçici ve detaylı olduğunu düşünmek kolaydır. Çünkü bu onun sınıftaki davranışını açıklar. Fakat ailesi ve arkadaşlarıyla olan etkileşiminin nasıl olduğu bilinmez. Tamamen farklı da olabilir.
202
203
Yakın İlişkiler
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Tutum ve Davranış Tutum insanların ve şeylerin nispeten kalıcı değerlendirmelerini ifade eder (Albarracín, Johnson, & Zanna, 2005). Bizim bazı tutumlarımız kalıtsaldır. Fakat diğer tutumlar nesneler yoluyla doğrudan ya da dolaylı deneyimler yoluyla öğrenilir. Davranışları sık sık tahmin edebilmek için tutumlar önemlidir. İnsanların tutumlarını değiştirmek için kullanılan birçok teknik vardır: 1- Etkili iletişimci seçimi : Çekici, uzman, güvenilir ve dinleyiciyi ikna edici olan iletişimciler. 2- Dinleyicinin hedeflerini göz önünde bulundurma : Eğer dinleyici eğlenmek istiyorsa, mizahi bir reklam kullanmak daha iyidir. Eğer dinleyici reklamı daha dikkatli işliyorsa, daha düşünceli birini kullanın. 3- Mizah kullanın : İnsanlar iyi bir ruh hali içinde oldukları zaman daha kolay ikna edilir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ kuruma bağış yaptığımızda ortaya çıkar. Gönüllülük üzerinde çalışan ve bunu destekleyen yerleşik bir koalisyonun verdiği ankete göre 2001 yılında 83 milyon Amerikalı yetişkinin gönüllü olarak diğerlerine yardım ettiği görüldü.
Neden Özgeciliz? Çünkü özgecilik değerlidir, neden bu kadar tamamiyle özgeciliğe bağlı olduğumuzu merak edebilirsiniz. Özgeciliğin çıkışı hakkında çeşitli açıklamalar vardır ve “Yardım Etmeyi Arttırdığı Bilinen Bazı Değişkenler” tablosu yardım etmeyi arttırdığı bilinen değişkenlerin bazılarını açıklamaktadır.
Yardım Etmeyi Arttırdığı Bilinen Bazı Değişkenler Tablosu Olumlu ruh hali Benzerlik
4- Klasik şartlandırma kullanın : Pozitif uyaranlar ile ürününüzü ilişkilendirmeye çalışın.
Suçluluk Empati
5- Dinleyicinin duygularından yararlanın : Esprili ve korku uyandırmayan reklamlar, dinleyicilerin duygularını uyandırdığı için etkili olabilir.
Menfaat
Onların tutumlarını değiştirmek için dinleyicilerin davranışlarını kullanın : Kapıdaki ayak tekniği bir yaklaşımdır. Öncelikle küçük bir istek isteyin ve bu küçük isteği kabul ettikten sonra büyük istek isteyin.
Başkalarıyla Etkileşim: Yardım Etme, İncitme ve Uygun Olma Öğrenme Hedefleri: 1- İnsan özgeciliğine katkı yapan genetik ve çevresel faktörleri özetleyin. 2- İnsan saldırganlığının sebeplerinin genel açıklamasını yapın. 3- Diğerlerine ne gibi durumlarda uygun olan insanları açıklayın. İnsanlar, diğerleriyle başarılı bir şekilde iletişim kurmamızı geliştiren çeşitli sosyal yetenekler geliştirdiler. Genellikle yardım severizdir. Fakat durum gerektiğinde de sinirlenebiliriz.
Diğerlerine Yardım Etme: Özgecilik Uyumlu İlişki Kurmaya Yardımcıdır Özgecilik, diğer kişinin iyiliği için düzenlenen ve özellikle bu davranışların karşılıksız olduğu durumlardaki herhangi bir davranış olarak nitelendirilir (Dovidio, Piliavin, Schroeder, & Penner, 2006). Özgecilik, bir otoyolda duran yabancı birine yardım etmek için durduğumuzda, evsiz barınaklarına gönüllü olduğumuzda veya bir
204
Kişisel sorumluluk Öz-sunum
İyi bir ruh halinde olduğumuzda daha çok yardım ederiz (Guéguen & De Gail, 2003). Bize benzeyen insanlara yardım ederiz (van Baaren, Holland, Kawakami, & van Knippenberg, 2004). Suçlu hissediyorsak bu olumsuz duyguları yok etmek için yardım ederiz. Diğer insanlarla empati kurduğumuzda daha çok yardım ederiz (Batson, O‘Quin, Fultz, Varnderplas, & Isen, 1983). Yardım etmenin bize iyi geldiğini düşünüyorsak yardım ederiz (Snyder, Omoto, & Lindsay, 2004). Diğerlerinin yardım etmediği belli ise daha çok yardım ederiz. Başkalarına iyi insan olduğumuzu göstermek adına yardım edebiliriz (Hardy & Van Vugt, 2006).
İhtiyacı olan kimselere yardım etme eğilimi kısmen fonksiyonel evrimsel adaptasyondur. Diğerlerine yardım etmek bize değerli olduğu gözükse de bize bağlı olan insanlara yardım etmek kendi genlerimizi devam ettirebilir (Madsen ve ark., 2007; McAndrew, 2002; Stewart-Williams, 2007). Burnstein, Crandall ve Kitayama (1994) öğrencilerin, uzaktan ilişkisi olanlara yardım etmekten ziyade onlara yakın olan insanlara daha fazla yardım ettiklerini keşfetti. Aynı zamanda insanlar, böbreğini yabancılara bağışlamak yerine akrabalara bağışlamaya daha yakınlar (Borgida, Conner, & Manteufel, 1992) ve çocuklar bile arkadaşlarına değil de kardeşlerine daha çok yardım ettiklerini gösteriyorlar (Tisak & Tisak, 1996). Bağlı olan insanlara yardım etmek evrimsel bir his yaratmasına rağmen neden bize bağlı olmayan insanlara yardım ederiz? Bu gibi davranışlar için bir açıklama karşılıksız özgecilik prensiplerine dayanır (Krebs & Davies, 1987; Trivers, 1971). Karşılıksız özgecilik, eğer şuan bir insana yardım edersek, ilerde onlar gibi yardıma ihtiyacımız olduğunda bunun geri döneceği prensibidir. Diğerlerine yardım ederek hem hayatta kalma ve üretken başarı şansımızı arttırır hem de yardım ettiğimiz insanların hayatta kalmalarını sağlarız. Aynı zamanda diğerlerinin yardımsever davranışlarını da modelleme yaparak yardım etmeyi öğreniriz. İnsanların televizyonlarda gösterilen şiddetin olumsuz etkisi için endişelenmelerinin yanısıra televizyonda büyük ölçüde yardımsever davranışlar da gösterilmektedir. Smith ve ark. (2006), dizilerin %73’ünün içinde özgecilik olduğunu ve üç özgecil davranışın her saat gösterildiğini keşfetmişlerdir.
205
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
İnsan Saldırganlığı: Uyarlanabilen Ama Potansiyel Olarak Zararlı Davranış Saldırganlık, diğer bir bireye isteyerek zarar verme davranışıdır. Saldırganlık, kıskanç bir sevgilinin aniden öfkeyle saldırması veya taraftarların önemli bir basketbol maçından sonra üniversitede ateşlenip arabalara zarar vermesi gibi durumlarda olan anlık sinir ile ortaya çıkabilir veya diğer çocuğun oyuncağını çalana sinirlenme, politik olay ortaya çıkarmak için sivilleri öldüren bir terörist veya para için öldüren kiralık katil gibi daha bilişsel, kasti ve planlanmış bir şekilde oluşabilir. Bütün saldırganlıklar fiziksel değildir. Saldırganlık, bir çocuğun diğerini oynanan oyunun dışına itmesi, onlara lakaplar takmak veya onlar hakkında dedikodu yaymak gibi fiziksel olmayan yollar ile de çıkabilir. Paquette ve Underwood (1999), hem kız hem de erkek çocukların arkadaşlarına karşı fiziksel saldırganlık yerine onları üzecek ya da sinirlendirecek isimlerle çağırdıklarını keşfetmiştir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ ve Veitch (1971) öğrencilerin normal sıcaklıktaki veya 32 derecenin üzerindeki sıcaklıktaki odalarda anketleri tamamlamalarını istemiştir. Öğrenciler 32 derecenin üzerindeki odada daha çok karşıtlık sergilemiştir. Saldırganlık soğuk günlere kıyasla sıcak günlerde daha fazla ortaya çıkar ve hem sıcak hem de soğuk yıllarda saldırgan isyancıların yılın en sıcak günlerinde daha çok ortaya çıktığı görülmüştür (Bushman, Wang, & Anderson, 2005). Acı çekmek aynı zamanda saldırganlığı da arttırmaktadır (Berkowitz, 1993). Eğer olumsuz duygular hissetimizin farkındaysak, bu duyguları yastık yumruklayarak veya birşeye tekme atarak daha zararsız bir şekilde içimizden atmayı düşünebiliriz. Böyle yapmak saldırganlık eğilimlerimizi serbest bırakır. Katarsia – daha zararsız saldırganlık hareketlerinin incelenmesi veya merak uyandırmasının daha sonra çok zararlı bir yolla ulaşacak saldırganlığı azaltması kanısı – şiddeti arttırma yolu olarak çoğu insan tarafından değerlendirilir ve Sigmund Freud’un teorilerinin önemli bir parçasıdır.
Saldırma Kabiliyeti İnsan Doğasının Bir Parçasıdır
Şiddet İçeren Medyayı Görmek Saldırganlığı Arttırır
Bazen insanlara saldırabiliriz çünkü bu bize yiyecek, yaşam alanı ve istenilen eş değerli veya doğrudan saldırılara karşı kendimizi korumak gibi kaynaklara ulaşımı sağlar. Eğer saldırganlık genlerimizin hayatta kalmasını sağlıyorsa o zaman doğal seçim işlemi insanlarda ve hayvanlarda saldırgan olma dürtüsü yaratabilir (Buss & Duntley, 2006). Saldırganlık genetiği için kanıtlar vardır. Saldırganlık büyük ölçüde amigdala tarafından kontrol edilir. Amigdala özellikle bizi tehdit ettiğini gördüğümüz uyarıcılara karşı tepki olarak harekete geçirilir. Amigdala uyarıldığında hem insanlarda hem de hayvanlarda vücut daha saldırgan hale gelir. Fakat saldırabileceğimiz, saldıracağımız anlamına gelmez. Çoğu durumda saldırmak gereksizdir. Hem insanlar hem de hayvanlar her zaman saldırgan değildir; ihtiyaçları olduklarını hissettiklerinde, saldırganlığa güvenirler (Berkowitz, 1993). Alın korteksi, saldırganlığın kontrol merkezi olarak görev yapar; çok fazla devreye girdiğinde, saldırganlık dürtülerimizi kontrol etmemiz daha olasıdır. Bir araştırma beyin korteksinin katillerde daha az devreye girdiğini keşfetmiş ve vahşi cinayetlerin saldırganlığı düzenleyen yetinin azalması ya da devreye girmemesinden kaynaklandığını öne sürmüştür (Davidson, Putnam, & Larson, 2000).
Bir Amerikalı ortalama olarak hergün 4 saatten fazla televizyon izler ve izledikleri programlar yeteri kadar saldırkanlık miktarı barındırmaktadır. Aynı zamanda çocuklar da şiddet sözleri ve görüntüleri içeren popüler müzik ve kliplerin yanısıra filmlerde ve bilgisayar oyunlarında da şiddet içeriklerine maruz kalırlar. Bir araştırma kanıtı, şiddetli davranışlar izleyen insanların ortalama olarak daha saldırgan olduklarını çok açıkça belirtiyor. Kanıt bu ilişkiyi, hem şiddeti hem de şiddet içermeyen materyali görmek için insanların rasgele görevlendirildiği laboratuvar çalışmalarının yanısıra korelasyon tasarımlarının yıllarca kullanımıyla yönetilen bir çok çalışmanın sonucundan desteklemektedir (Anderson et al., 2003). Şiddetli davranış görmek de kısmen saldırganlığı arttırmaktadır. Şiddete şahit olan çocuklar da saldırgan olma eğilimindedir.
Olumsuz Deneyimler Saldırganlığı Arttırır Eğer size saldırgan olduğunuz zamanları sormam gerekirse, iddiaya girerim ki sinirli, üzgün, yorgun, acı içinde, hasta veya hüsran olduğunuz zamanlarda çok fazla olduğunu söylerdiniz. Haklı olabilirsiniz – olumsuz duygular yaşadığımızda saldırgan olmaya daha yakınız. Saldırganlığın en önemli etkenlerinden birisi hüsrana uğramaktır. Hüsrana uğradığımızda diğerlerine hatta bu hüsrana sebep olmayan insanlara bile saldırırız. Bazı durumlarda saldırganlık, buna sebep olan insana değil de herhangi bir objeye ya da insana olan saldırganlık deplase saldırkanlık olarak adlandırılır. Diğer olumsuz duygular da saldırganlığı arttırmaktadır. Griffit
206
Uydumculuk ve Boyun Eğme: Sosyal Etki Nasıl Sosyal Normlar Yaratır Üniversite programına kayıt yaptıracağımız zaman hangi program olacağına karar vermek için arkadaşlarımıza sorarak tavsiye isteriz. Diğerlerinden duyduğumuz fikirlerin sonucuna göre inancımızı ya da davranışlarımızı değiştiririz veya arkadaşlarımız çok aşırı içki içiyor diye biz de öyle yaparız. Biz, sadece diğer insanlar doğru bilgiye sahip olduğundan ve bilgiyi öğrenmek istediğimizden değil (bilgi uydumculuğu), aynı zamanda diğerleri tarafından sevilmek istediğimizden uyum sağlarız (normatif uydumculuk). Uydumculuğun temel sonucu, inançlarımız ve davranışlarımızın etrafımızdaki kişilere daha benzer hale gelmesidir. Fakat bazı durumlar diğerlerinden daha fazla uydumculuk ve “Uydumculuğu Arttıran Değişkenler” tablosunda gösterilen uydumculuğu destekleyen faktörlerin bazılarını yaratır.
207
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Uydumculuğu Arttıran Değişkenler Tablosu Değişken Çoğunluktaki
Açıklama
Örnek Davranışsal yükselme ile uğraşan insanların Yukarıya bakan insan sayısı çok olduğunda uydumculuk eğilimi de yükselir. diğer insanlarında durup yukarıya bakması Sayı daha olasıdır (Milgram, Bickman, & Berkowitz, 1969). İttifak Uydumculuk herhangi bir insan normdan Solomon Asch’ın çizgi uyarlama saptığında keskin bir şekilde azalır. araştırmasında, herhangi bir insan farklı bir cevap verdiğinde, uydumculuk elenir. Statü ve otorite Otoritede bulunan insanlar gibi yüksek Milgram (1974), boy u eğme çalışmalarında, statüye sahip olan insanlar daha fazla bir insan kalp kırmak için emir verdiğinde uydumculuk yaratır. uydumculuk fazlasıyla azaldı.
Uydumculuk nispeten spontane ve bilinçsiz yolla, diğerini değiştirmek için bir insanın açık bir kastı veya uydumculuğun oluştuğu bilinci ile oluşmaktadır. Robert Cialdini ve arkadaşları (Cialdini, Reno, & Kallgren, 1990), lise öğrencilerinin diğer bir insanı yere çöp atarken gördüklerinde daha fazla yere çöp attıklarını keşfetmiş ve Cheng ve Chartrand (2003) insanların diğerlerinin yüzlerini ovalama veya ayaklarını sallama gibi davranışlarını bilinçsiz olarak taklit ettiğini keşfetmiştir. Muzafer Sherif (1936) belirsiz durumlarda normların nasıl geliştiği üzerinde çalıştı. Çalışmalarında, lise öğrencileri tek bir noktada ışık olan karanlık bir odaya koyuldu ve ışığın yandığı her bir zamanı, hareket etmek için ne kadar süre göründüğünü belirtmeleri istendi. Her bir grup üyesi her denemede bağırarak tepkilerini verdi. Sherif, grup üyelerinin tepkilerinin zamanla daha da birbirine benzer hale geldiğini ve dört günden sonra bunun alışılmış bir norma döndüğünü keşfetti. Çalışmadan sonra katılımcılara sorulduğunda, hiçbiri uydumculuk yaptıklarının farkında olmadıklarını söylediler.
BÖLÜM 4 KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ
Her Zaman Uyum Sağlar mıyız? Uydumculukta bireysel farklılıklar mevcuttur. Düşük öz-saygıya sahip olan insanlar, yüksek olanlara göre daha çok uydumculuk yapmaya yatkındırlar ve diğerlerine bağımlı olan insanlar da oldukça fazla uydumculuk yapmaktadırlar (Bornstein, 1993). Uydumculuğa eğilimleri açısından insanlar arasındaki bu bireysel farklılıkların yanısıra bir araştırma genel olarak uydumculuk üzerinde bireysel farklılık değişkenlerinin etkisinin, durumsal değişkenlere göre daha az olduğunu keşfetmiştir. Uydumculuğun genellikle bireylerin davranışları ve fikirlerinin çoğunluğa göre değiştiğini ve benzer hale geldiğini görürüz. Fakat, olağandışı olmasına rağmen düşük sayıdaki bireylerin yüksek sayıdaki insanların davranışlarını veya fikirlerini değiştirebildiği, azınlık etkisi denilen durumlar da vardır. Fikirlerinde tutarlı ve kendinden emin olan azınlıklar bazı durumlarda ikna edici olabilir (Moscovici, Mugny, & Van Avermaet, 1985). İkna, çoğunluk grupların fikirleri üzerindeki potansiyel olarak önemli bir etkiye sahip azınlıklardan gelir. Bu durum çoğunlukların tartışılan konu üzerinde daha uyumsuz, yenilikçi ve yaratıcı düşüncelere sahip olmasını sağlar (Martin, Hewstone, Martin, & Gardikiotis, 2008).
208
209
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Kişilik Özelliklerinin Doğası
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Not: Her kelime 100 Amerikan kolej öğrencisi tarafından 0-6’ya skalasında oylanmıştır.
Kişilik özellikleri düşüncesi belki de insan dilinin kendisi kadar eskidir. Aristo ( MÖ. 384-322), milattan önce 4.yüzyılda “Etik” kitabını yazarken ahlaki ve ahlak dışı davranışın kilit belirleyicileri olarak kibirlilik- alçak gönüllülük ve korkaklık gibi eğilimleri gördü. Aynı zamanda bu eğilimlerdeki bireysel farklılıkları da tanımladı. Öğrencisi Theopharastas (MÖ. 371-287) 30 adet karakter veya kişilik tiplerini tanımlayan bir kitap yazdı. Onun bütün girişiminin temeli bireyin iyi ve kötü özellikleri birbirinden ayrılabilir ve üzerinde ayrı ayrı da çalışılabilir kavramı üzerineydi. Modern İngilizce kişilik niteliklerini tanımlamak için kullanılan terimlerle doludur. Tablo 1.1. bazı örnekleri içerir. Bunlar ; Anderson (1968) anketinde Amerikan kolej öğrencilerine beş en olumlu, olumsuz ve nötr anlamları ifade eden kelimelerdir. Allport ve Odbert (1936) kişilik ile alakalı 18000 kelime belirlemiştir, bunlar Shakespeare’nin kullandığı kelimelerden bile fazladır. Kelimeler, cümleler hatta hareketler bile kişilikle ilgili ifade içerirler (Hafstade, 1990). Kişilik ifadesi dili günlük sohbet ve söylemlerimize nüfuz etmiştir. Kişiliğin özelliklerinin günlük konsepsiyonu iki kilit varsayım ortaya çıkarır. Birincisi, özellikler zamanla değişmez. Çoğu insan bireyin davranışlarının doğal olarak durumdan duruma bir şekilde değiştiğini kabul eder fakat aynı zamanda bireyin gerçek doğasında bir tutarlılığın özünde devam ettiği görülür. Başka bir deyişle, farklı durumlar karşısında bireyin davranışlarında çeşitli farklılıklar görülebilir. Evhamlı bir öğrenci sınavlar, sosyal ortamlar ve grup tartışmaları gibi çeşitli durumlarda rahatsız ve evhamlı endişelidir. İkincisi, özelliklerin davranışları direk etkilediğine inanılır. Eğer birisi spontane bir şekilde neşeli bir şarkıya katılıyorsa bu davranışı onun mutlu bir eğilimi vardır diyerek açıklayabiliriz. Böyle açıklamalar döngüselliği sebebiyle dayanaksız bir zemindedi. Tablo 1.1. Bazı olumlu, olumsuz ve nötr özelliklerin sevimliliğinin oranı
-Favourable traits: olumlu davranışlar -Sincere: samimi / dürüst / anlayışlı/ sadık / doğrucu -Neutral traits : Nötr özellikler -Sessiz /dürtüsel /kararsız /muhafazakar /tereddütlü -Unfavourable traits : Olumsuz özellikler -İki yüzlü /zalim/ adi /sahtekar / yalancı Özelliklerin bilimsel psikolojisi için ana görevlerden biri kişinin iç özelliklerinin görünen davranışlardan ayrımını yapmak ve aralarındaki nedensel ilişkiyi incelemektir. Döngüsellikten kaçınmak için, psikolojinin altında yatan davranışınn psikolojik ve sosyal temelinin tanımlanması davranışı etkileyen gerçek sebepsel etkilerin arayışında olmak gereklidir.
Davranışın Bilimsel Konsepsiyonu Bu kitap kişilik konseptini insan kişiliğinin bilimsel araştırmasına merkez aşamaya oturtur. Günlük davranış konsepti ve bilimsel olarak faydalı konsept arasında çok büyük bir boşluk vardır. Özellikler biliminin gelişimi için birkaç belirgin adım gerekliliği vardır. İlk adım özelliklerin ölçümü ve sınıflandırılmasıdır. Kişilik ölçümü için en basit teknik tablo1.1.’deki özellik sıfatlarını kendinde uygulamayıp oylamasını istemektir: içedönük-dışadönüklük özelliklerinin ölçümü kişimim partilerden, insanlarla buluşmaktan ve diğer sosyal aktivitelerden hoşlanıp hoşlanmadığına dair sorular sorar. Aynı zamanda değerlendirilecek kişiyi çok yakından tanıyan bir arkadaş veya eşine sorabiliriz. Özellikler sadece sözlü olarak ölçülür, gerçek eylem ve davranışlar laboratuarda da ölçülebilir (Cattell, 1973). Dışadönük bir insanın örneğin birçok klübe ve topluluğa bağlı olmasını ekleriz. Tipik şakalara gülme miktarı ve yanlış bile olsa çabucak yanıtlama isteği gibi dışavurumsal davranışların deneysel testleri düşünülebilir. Uygulamada, objektif davranışsal testler tabanlı kişilik ölçümlerinin sadece sınırlı başarısı vardır ve birkaç tanesinin geçerliliği vardır (Kline, 1993). Sözlü raporlama özellik değerlendirmede araştırmacılar tarafından tercih edilen bir metoddur. Görüldüğü gibi kişiliği tanımlamada birçok kelime kullanılır. Bunlardan anlamca birbirine yakın olanları kişilik ölçümünde bir arada gruplandırılarbilir. Temel kişilik ölçümlerinin sınıflandırmak üzere birçok araştırma yapılmıştır. Kişilerin kendilerini tanımalamarının kesinlik arz edeceğinin bir garantisi yoktur. Kişilik araştırmalarının ikinci aşaması özelliğin davranışla nasıl bir ilişkide olduğu ve ilişkide olup olmadığını test etmektir. Tablo 1.2. kişilik özellikleri ve objektif davranış ölçümleri değerlemesi arasında deneysel olarak elde edilen korelasyonların bazı örneklerinin verir. Her bir dosyada, veri kişinin kendini değerlendirmesi veya anket yanıtları kısmen doğrudur. Özellikler aynı zamanda işindeki performansı veya hastanın bir terapite yanıtı gibi ortamlarda uygulandığında faydalıdır.
210
211
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Tablo1.2. objektif davranış ölçümleri ve özellikler arasındaki uygunluğu gösteren deneysel çalışmanın örnekleri
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ bu gözlemler kişilik ölçülerinin davranışı neden öngördüğü hakkında bize hiç bir şey söylemez. Bir başka zorlukta kişilik psikolojik tanım seviyelerinin sunulmasıdır. Örneğin dışadönüklük merkezi sinir sisteminin basit özellikler iile ilgili olabilir. Aynı zamanda üstesinden gelinmesi gereken zor algılanan kavramsal sorunlarda vardır. Özellikle genel bilimsel bir teori geliştirip geliştiremeyeceğimiz hakkında sorular vardır. Bu kitapta alternatif, nomotetik bir yaklaşımı benimseyeceğiz. Bu yaklaşım normal bilimsel metot üzerinden istikrarlı bireysel farklılıkları göz önüne alarak genel hipotezlere ulaşabileceğimizi varsayan bir yaklaşımdır. Elbette, bu tür hipotezlerin kişinin davranışlarınının hepsinin veya çoğunun öngörüsü olmasıı beklemeyeceğiz. Nedensel Öncelik: Özelliklerin nedensel durumu üzerine bir belirsizlik vardır. Nevrotiklik ölçüsünde yüksek skor alan birinin aynı zamanda ılımlı depresyonun kliniksel semptomlarının göstereceğini umuyoruz. Nevrtotiklik depresyona sebep olru mu ? depresyon nevrotikliğe sebep olur mu ? yoksa stresli bir hayat gibi bazıek nedensel faktörler her bir niteliği ayrı ayrı bağımsız olarak mı etkiler ? özellikleri teorisyenlerinin geleneksel bir varsayımı özelliklerin nedensel önceliğidir. Aristo tarafından önerildiği gibi davranışlar ve özellikler arasında nedensel etkinin bazı karşılıklı olma olasılıklarına rağmen, sıklıkla özellikten davranışa doğru baskın bir nedensellik yönlendirmesi vardır . özellik psikoloğu Gordon Allport (1937)akıl sağlığı yapıları olarak organzie edilmiş özelliklerin kişiden kişiye davranışı başlattığı ve rehberlik ettiğini görmüştür.
-Study: Çalışma -Trait: :Özellik -Extraversion : dışadönüklük / dürtüsellik / nevrotiklik / test kaygısı /psikopati/ dışadönüklük/ anlaşılabilirlik dürüstlük / dışadönüklük dürüstlük -Behavioural measure : Davranışsal ölçüm -Konuşmada daha fazla zaman harcadı -Reaksiyon zamanı daha hızlı -Deneyci seçilmişken çok uzakta -Test boyunca görevden farklı bir yere bakarak daha fazla zaman geçirdi -Devamlı olarak kaybettiği zaman kumar oynamada daha ısrarcı -Sohbette daha uzun süre ve yalnız geçiririlen daha az süre -Daha az küfür kullanıldı -Daha fazla fiziksel aktivite Bağlantılı bir araştırma sorusu farklı durumlarda davranışın istikrarıdır. Davranışın üstü kapalı bir varsayımı insanların aslında farklı durumlarda istikrarlı davranış eğiliminde olduğu üzerinedir. Bir kişilik özelliği bilimi son ve zor bir aşamaya gereksinim duyar. Bu aşama kişilik davranışının tatmin edici bir teorisinin gelişimidir. Belki insanların dışadönüklük seviyesi ve diğer özelliklerini ölçebiliriz ve değerlendirememiz davranışlarının bazı hallerinin çıkarımını gösterebilir ama
212
Bu genel prensipte iki önemli nitelik vardır. Birincisi , Hettema ve Deary(1993) belirttiğine göre davranışı açıklamak genetik, fizyolojik, öğrenme ve sosyal faktörler dahil olmak üzerere analizlerin farklı seviyelerine gereksinim duyar. Nihai araştırma hedefi farklı seviyelerle ilişki kuracak bir özellik teorisi geliştirmek olsa bile, özellik hareketinin nedensel modelleri araştırılan seviyeye bağlı olarak farklılık gösterecektir. İkincisi, davranış üzerindeki özelliğin nedensel etkisi dolaylı yoldan olabilir. İç Konum: İkinci bir geleneksel yaklaşım özelliklerin iç konumudur. Dışadönüklük ve nevrotiklik (duygusal dengesizlik) gibi en önemli özellikler bazılarının bazı temel esasında genetik faktörlerden etkilenmiş kişiliğin merkezine niteliğine bağlı varsayılmıştır (Eysneck, 1967 ; McCrae , 2000). Geleneksel teorinin neden gelişimleri davranışın istikrarrının altında yatan kaynağını açıklama ve tanımlama arayışındadır. Her iki geleneksel teorinin yaklaşımı (Nedensel özellik ve iç konum ) daha büyük zorluklarla karşılaşmıştır. Nedensel önceliğe alternatif özellikler bağımsız olmayan nedensel durum yapılarıdır. Örneğin Buss ve Craik (1983) özellikler hareketin doğal kategorilerinin basitce açıklamaları olduğunu iddaa etmişlerdir. Özelliklere sosyal psikolojik yaklaşımlarda iç konum varsayımlarını terk etme eğilimindedir. Özellikler özgün psikolojik yapıları temsil etse bile, bu yapılar kişinin diğer insanlara sosyal olarak kabul edilebilir bir öz görüntü sunmak için dış dünyaya sunduğu yapay bir maskeden başka bir şey değildir.
213
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Bu düşüncelerin sonucu özelliklerin genel olarak kabul edilmiş bilimsel bir teorisi olmamasıdır. Özellik açıklamalarını dış görünüş olarak kabul edemeyiz ve kendin raporla ve davranışlarda devamlılık için açıklamların niteliksel olarak farklı türlerinde çeşitlilik olabilir. Son yıllardak igelişmeler psikobiyolojik, bilgi-işletim ve sosyal psikolojik öellik teorilerinde gelişimler sağlanmıştır. Bu kitabın ana hedeflerinden biri özellik psikolojisinin psikometrik geleneksel ilgi kadar teorik çabalara gereksinim duyulduğunu göstermektir. Başarılı eoriler geliştirmek özellikler çalışmalarının psikoloji bilimi alanınnın temeli olarak hak ettiği yeri alması için gereklidir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Şekil 1.1. Kant (a) ve Wundt (b) tarafından önerilmiş mizacın hümoral şeması )
Özelliklerin Kısa Bir Hikayesi Özelliklerin bilimsel çalışmaları kişilik üzerindeki sağduyulu söylemler iki açıdan geliştirir. Birincvisi, bireyi tanımlayan özelliklerin kullanılması için doğal dildeki eğilimi resmileştirir. İkincisi, kişiliğin genellemeleri olan güncel farkındalığı resmileştirir. Bu eğilim halk psikolojisinde de görülür: astrolojide kişilik tabanlı 12 burç vardır ve Çin geleneğinde kişi doğduğu yıla göre bazı özellikler taşır. Özelliklerin tarihi birçok şekilde anlatılabilecek bir hikayedir. Kendimizi özelliklerin geçmişinde üç durumun altını çizerek sınırlandırabiliriz ; klasik düşüncenin etkisi, özellikler üzerine en eski bilimsel çalışmalar ve şimdiki kişilik modellerinini ortaya çıkması .
Dört Hümor Aristo ve Theophrastas dışında günümüz özellik teorilerinini ilk ataları arasında Hipokrat (M.Ö.460-377) ve Pergamumlu Galen ‘dir ( M.S. 130-200) (Stelmack ve Stalikas , 1991). Hipokrat’ın fiziksel hastlaıkların etiyolojisi üzerine görüşü hümor teorisi veya vücut sıvısı, melankolki veya sabilik üzerine temellendirilmiştir. Bunlar Yunan bir doktor olan Galen’in eserlerinde görülmüştür., hümorlar mizacın temelini oluşturur. Galen’in mizaç terimleri melankoli (düşük mod eğilimli), asabilik (kızgınlık eğilimli), sakin (heyecansızlık eğilimli), ve neşeli (optimist eğilimli) bugünün İngilizcesinde kullanımı devam eden terimlerdir. Örneğin melankolik mizaç depresyon ve kaygı ile ilişkilidir ve bu da melankoliye sebep olur. Kant, dört hümoru his ve hareket boyutlarına dayanarak tekrar tanımlamıştır. Modern piskolojinin atası olarak adlandırılan Wilhelm Wundt’ta dört hümoru zayıf-güçlü duygular vs. değişebilir-değişmez hareketler bağlamında değerlendirmiştir. Kant ve Wundt’un hümor tanımları şekil 1.1.’de gösterilmiştir.
Özellik Biliminin Başlangıcı Özellikler üzerine bilimsel araştırmaların başlaması için üç unsur gerekliydi. Bunlar; sistematik veri toplanması, veri analizi için istatiksel teknikler ve test edilebilir teorilerin geliştirilmesidir. Bu gereksinimler 20. Yy. başlarında ulaşabilir hale geldi. Burdaki önemli kilit noktalar, yeni tekniklerin korelasyonu ve ardından faktör anazlileriydi (Kline, 1994). Faktör analizlerinden önce bu çok sayıda olan özelliklerin azaltılması için objektif bir metot yoktu.
214
-Melankolik- zayıf hisler/ asabilik- güçlü aktivite/ sakinlik- zayıf aktivite/ neşeligüçlü hisler -İstikrarsız-güçlü duygular/ değişebilir-hızlı değişimler/ istikrarlı- zayıf duygular/ değiştirilemez-yavaş değişimler
İlk Deneysel Çalışmalar İlk araştırmacılardan bazıları için hammade ve stimuli sözlükten toplanmıştır. Geçmişte özelliklerdeki bireysel farklılıklar üzerine çalışma yapan araştuırmacılar, Sir Francis Galton ( 1984), De Raad (2000), Heyman ve Wiersma (1906) kavramsla olarak faktör analizleriyle ilişkili istatiksel metod kullanmışlardır. Webb (1915) bir öğretmen okulundaki 194 öğrenci ve 140 daha genç okul çocukları üzerinde mental niteliklerin detaylı değerlendirmelerini bir araya getirdi. Bireysel değerleme öğeleri zeka , duygular , sosyallik ve aktivite başlıkları altında toplandı. Genel zeka çıkarıldıktan sonra özelliğin ikinci bir genel faktörü tanımlanabileceğinin belirtti. Bu ikinci faktör güdülerin istikrarı veya istektir. Webb’in araştırmasını iyi bir veri
215
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ kaynağı yapan birçok durum vardır. Bunlar; geniş örnekleme, değerlendirmelerde istikrar olması, kişilik niteliklerinini geniş kapsamda değerlendirilmesidir. Sonuç olarak, basımına kadar tekrar analizler yapıldı, bu yeniden yapılmış analizler Eysneck (1970) tarafından belgelenmiştir. Kapsamlı olarak yapılan bir başka tekrar analizde Webb’in verilerinde beş veya altı faktörün ortaya çıktığı görülmüştür ve özellik araştırmacıları bunların kişiliğin modern ölçümleriyle çok benzerlik gösterdiğinin belirtmiştir (Deary, 1996).
Özellik Teorisinin Başlangıcı Özelliklerle ilgili yeterli istatiksel yöntemler ve özellik stimulisini araştırmak için düşüncelerin başlamasıyla eş zamanlı olarak özellik psikolojisinde gelişmeler oldu. Carr ve Kingsbury’nin makalelerinde (1938) kavramsal seviyede özellik psikolojisinin merkezinde yer alan birçok konuya değindiler. Özelliklerin doğasının öngörüsüne vurgu yaptılar. Özelliklerin davranışlar üzerinden görünür hale geldiğini belirlediler. McCrae (2000) onların görüşleriyle aynı paraleldedir. Muhtemelen özewllik psikolojisinin kavramsal gelişimi en kapsamlı bir şekilde Allport (1937) “Kişilik: Bir Psikolojik Yorum” adlı kitabında işlenmiştir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ İstikrar: Güvenilirlik, istikrardan ayrı tutulmamalıdır. İstikrar konusunda test ve belli bir süre sonra yapılacak ikinci bir testte korelasyon sağlanmalıdır. Kişilik birey büyüdükçe yavaş bir şekilde değişmelidir. Fakat bir yıl ve biraz daha uzun bir süre boyunca testler arasındaki korelasyonun yüksek olması beklenir. Diyelim ki, güvenilir bir skalamız var ancak test-tekrar test sonuçlarının korelasyonu düşükse bu durumda kişi hakiki doğal geçici bir özelliği üzerinde çalışıyor demektir. Geçerlilik: Ölçümlerin istenilen şeyi değerlendirmesidir. Bir skala güvenilir olabilir ancak geçerli olmayablir. Değerlendirmede en önemli ve ikna edici nokta, kriter veya çıkarım geçerliliğidir. Özellik ölçümü bazı özelliklerle ilgili niteliğin bağımsız indeksleri le ilişkilidir (tablo 1.2.). Özellik araştırmalarının nihai hedefi yapı geçerliliği sağlamaktır. Örneğin kişiliğin psikobiyolojik teorisi belirgin bir özelliğinin otonomik işlevsellikte nasıl öngörü sağlayabileceği kullanılabilir (örnek: kalp hızı).
Kişilik Ölçülerini Tanımlamak İçin Psikometrik Yaklaşımlar Özellikler üzerine çağdaş yaklaşımlar ölçüm ve değerlendirmenin gerekliliğine vurgu yapar. Özellik araştırmacılarının ana ölçülerin doğası ve sayısı ile ilgili hipotezleri vardır, ve bunları ölçmek için anket yöntemini uygularlar. Tatmin edici anketlerin ilk gelişimleri hiç kolay olmamıştır. Anlaşılır, tüm katılımcılara uygulanabilir anketler olması gereklidir. Aynı zamanda sistematik örnekleme gereklidir. Anket dikkatlice tasarlansa da, psikometrik uygulama tarafından değerlendirme için yeterli resmiyeti gereklidir. Psikometrikler belirgin bir anketin ölçümü ne kadar iyi yapacağına dair istatiksel teknikler sağlar. Belirgin bir şekilde faktör analizleri dikkate alınmalıdır. Çünkü bunların kullanımı kişilik özelliklerinini temel yapısınnıun araştırılmasında bu faktörler kullanılır. Bu konuda daha geniş bilgi için Kline’ın (1993,2000) erişilebilir kitapları tavsiye olunur. Okuyucu aynı zamanda Pearson psikometridekki faydalı korelasyonu (r ) ‘yi dikkate almalıdır.
Tekil Skalaların Psikometrikleri Her bir özellik skalası üç gerekl kriter açısından tatmin edici olmalıdır. Bunlar; güvenilirlik, istikrar ve geçerlilik kriterleridir. Güvenilirlik: Nitelik dikkate alındığında hangi anket ölçümünün kesinlik arz edeceği anlamına gelir. Muhtemelen, bir örnekteki özelliğin alternatif ölçümlerinin ikisine başvurarak değerlendirebilir. Korelasyon(uyum) yüksekse, nitelik istikrarlı olarak değerlendrilebilir ve skala güvenilir veya istikrarlı olur. Eğer değilse, skala güvenilir değildir ve ögeler gözden geçirilmelidir. Cronbach istatikleri geniş ölçüde kullanılan güvenilir bir ölçümdür.
216
Tablo 1.3. Özelliğin dürüstlük, uygunluk, zeki olma durumlarıyla ilişkili olduğu düşünülen tanımlayıcı sıfatlar arasındaki korelasyon -Hard-working: Çalışkan -İndustrious: Gayretli -Conscientious: Dürüstlük -Meticulous: Titiz -Compassionate: Şefkatli -Tender-hearted: Merhametli -Loving: Sevecen -Mild: Zarif -Brainy : Akıllı -Knowledgeable: Bilgili -Wise: Bilge -İntelligent: Zeki
217
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Çok Yönlü Özelliklerin Psikometrik Faktör Analizi Tanımlanan metotlar sadece tekil bir özellik ölçümünde tatmin edici bir kazanım için kullanılabilirler, örneğin dışavurumsal veya uyumluluk gibi. Ancak farklı özelliklerle kişiliğin tatmin edici bir modeline ulaşamayız. Bazı özellikler pozitif bir şekilde birbirine bağlıdır. Faktör analizi çoklu özellikleri tanımlamak için geniş ölçüde kullanılan bir tekniktir. Faktör analizleri girdisi çeşitli öğeler arasındaki muhtemel bağlantıları sunan matristir, hedef matris bağlantısını basite indirgemektedir. Bu da bireyin özünde yer alan bir ya da daha fazla ölçümü veya faktörü tanımlamakla yapılır. Mathews ve Oddy (1993 tarafından yapılan çalışmadan alınan veriyi kullanarak yapılan basit bir faktör analizini ele alalım. Bu çalıpşmada İngiliz iş alanında olan 1100 kişinini kişilik tanımlama sıfatları kullanılmıştır. Tablo 1.3. oranlar için matris korelasyonunu gösterir. Bu 12 adet sıfat üç grubna ayrılmıştır. Her gruptaki dört özellik geniş kapsama kişilik özelliklerinden farklı bir grupla ilişkilidir. Bunlar : dürüstlük, uyumluluk ve zekadır.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Örneğin dört dürüstlük öğesi arasındaki korelasyonlar uyumlu bir şekilde geniştir, 0.35’den 0.54’e değişir. Dürüstlük öğeleri ve diğer sıfatlar arasında korelasyon dikkate değer bir şekilde küçülür, 0.01’den 0.25’e değişir. Eğer bir kişi çalışkansa, muhtemelen gayretli, dürüst ve titizdir. Fakat bu kişinin aynı zamanda uyumlu ve zeki olduğu çıkarımında bulunamazyız. Sadece dürüstlükle ilgili dört sıfatla ilişkili olduğunu söyleyebiliriz, buna karşılık geri kalan öğelerle ilişkisi yoktur. Tablo 1.4.’de gösterilenm birinci faktör genellikle zeka öğeleri olarak tanımlanır, ikincisi dürüstlük, üçüncüsü uyumluluk öğeleri olarak tnaımlanır. Bu şekilde bireylerin kişiliklerinin 12 ölçüden 3 grupla tanımlayabiliriz.
Faktör Analizlerinin Sınırlamaları Hiçbir faktör analizi eleştirilmeden kabul edilmemelidir. 3 soru sorulmalıdır. Birincisi, verinin faktör analizleri için gerçekten uygun olup olmadığıdır. Teknik Pearson korelasyonu tabanlı olduğu için, geçerliliği orijinal korelasyonun tatmin edici olup olmamasına bağlıdır. Kişilik ölçümü hipotezleriyle ilgili etkin öğelerin bulunması önemlidir. Faktör analizleri genellikle geniş örneklere gereksinim duyar. İkinci soru, sonuçların analizin kullanıldığı belirgin metotolara ne kadar bağlı olduğudur. Faktör analizleri ilişkili tekniğin bir demeti olarak görülmelidir. Üçüncü soru, ve en zor olanı, sonuçların gerçekte anlamı nedir sorusudur. Faktör analizi eleştirileri hepsinin şüpheli hale getiren alternatif faktör çözümlerinin matematiksel eşdeğerliliğine işaret eder. Faktör analizleri varyasyon çeşitlilikleri arasındaki yapısal ilişkinin belirtilmesinden başka bir şey değildir.
İlavbe Faktör Analizleri Teknikleri
Tablo 1.4. faktör çözümü tablo 1.3.’ün korelasyon verisinden elde edildi. -Hard-working: Çalışkan -İndustrious: Gayretli -Conscientious: Dürüstlük -Meticulous: Titiz -Compassionate: Şefkatli -Tender-hearted: Merhametli -Loving: Sevecen -Mild: Zarif -Brainy : Akıllı -Knowledgeable: Bilgili -Wise: Bilge -İntelligent: Zeki
Bu zamana kadar bahsi geçen araştırma teknikjlerinde araştırmacı basit bir yapıya veya diğer nötr teorilere herhangi bir hipoteleştirilmiş hedef çözümüne değil nihai faktörü belirlemek için deneysel kriterleredayanıyordu. Bir diğer yaklaşım, doğrulayıcı faktör analizleridir. Bunlar hipotezlerin test edilmesinin sağlar. Doğrulayıcı faktör analizler yapısal denge modellemesi olarak bilinen büyük bir teknikler grubunun paçasıdır (Kline, 2005). Eğer araştırmacı eğik bir rotasyon seçerse, şaşırtıcı olasılıklar ortaya çıkabilir. Eğer faktörler gerçekten bağlantılı ise, faktörlerin kendi arasındaki korelasyonların ilave faktör analizlerinin çalıştırabiliriz. Kavramsal yeterliliği olan araştırmalarda test skorlarının ilk faktör analizleri bize sıklıkla birincil yeterlilikler verir.
Kişiliğin Birincil Faktörleri : 16PF ve Diğer Anketler Onaltı Kişilik Faktör Analizi (16PF) Kişilik psikolojsinde “özellik” teriminin bir çok kullanımı bu geniş özellikler ve ölçümlere işaret eder. Bu şemalardan herbirinde, geniş özellikler ve ölçümler daraltılmış bileşen özllikler içerir. Her bir ölçümün içinde, daraltılmış özellikler
218
219
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ birbirleriyle ilişkilidir. Bunlardan birine eğilimi olan bir insanın diğerlerine de eğilimi vardır. Sözde birincil özellikler denilen çok sayıda daraltılmış özellik vardır. Birincil özelliklerin tartışmasına Raymond Cattell’in çalışması ile başlanmalıdır. Onun kişilik araştırmaları başlangıçtaki araştırmaları günümüzdeki beş faktör modeline bağlar. 16PF’nin Cattell (1970) versiyonu kişilik ölçümlerinde bir standart haline gelmiştir. Ancak aynı zamanda birçok psikometrik eleştri de toplamıştır. Skalaların bazılarının içsel devamlılığı düşüktü ve birkaç araştırmacı 16PF’nin faktör analizlerinden Cartell’in brincil faktörlerini kurtarmakta başarılı olamadı. 16PF’nin 16PF5 versiyonu özellikleri içsel devamlılığını arttırdı. Bunu arttırırken Cronbach alfa ortalamasını kullandı. 16PF’nin birçok versiyonunun öngörü geçerliliği üzerine kapsamlı kanıtlar elde edilmiştir. Burada iki örneği sunacağız. Barton, Dielman ve Cartell(1971) bir çok 16PF skalaları ile bir çok okul örneğinin arasında oldukça büyük bağlantılar bulmuşlardır. Şekil 1.2. üç meslek grubu için özellik seviyelerinin ortalamasını gösterir. 16PF aynı zamanda farklı klinik grupları birbirlerinden ve sağlıklı örneklerden ayırmak için kullanışlıdır.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ -Trait descriptions : Özellik açıklaması -Low: Düşük -Emotionally distant : Duygusal mesafe /Emotionally changeable : duygusal değişkenlik /Cooperative: işbirliği/ Serious: ciddi / Expedient: çıkarcı /Shy: utangaç/ unsentimental: duygusuz /trusting: güvenilir / practical: pratik / forthright : içten / self-assured : kendinden emin / traditional: geleneksel / tolerates disorder : tolerans rahatsızlığı / relaxed : gevşek -High: Yüksek -Warmhearted : iyi kalpli /emotionally stable: duygusal düzen / forceful: ikna edici / lively: hareketli / rule- conscious: kurallara uyan / venturesome : atılgan / sentimental : duygusal / suspicious: kuşkulu/ idea-oriented : fikirlere önem veren / non-disclosing: sır tutan / apprehensive : anlayışlı/ open to change: değişime açık/ individualistic: bireyci / perfectionistic: mükemmelliyetçi / tense: gergin -Famous individuals: Meşhur bireyler
16PF’nin iyi bir öngörü geçerliliği olmasına rağmen, 16PF skalalarının yapısal geçerliliği hakkında şüpheler devam etmektedir. Cattell (1973) skalalarla ilgili niteliklerin detaylı tanımlarını sunmuştur. Fakat skalalardaki bu tanımsal bilgiyi kullanmak için az sayıda deneme olmuştur. Psikologların çoğu bu yaklaışımı gerekli bir tanımlayıcı olarak görürler, yapının doğasının davranışla olan bağlantısı belirtisizdir.
Şekil 1.2. 3 meslek grubu ndan 16PF üzerine elde edilen ortalama skorlar. Kaynak: Cattell ve Kline (1977) -Airline hostesses: Havayolu hostesleri -Artist: Sanatçılar -Physicists : Fizik uzmanları -Birincil Faktörlerin Diğer Sistemleri Diğer birkaç anket birincil özellikleri kapsamlı bir şekilde değerlendirme girişiminde bulunmuştur fakat pek çoğu eksikliklerden ötürü 16PF’ninkilerden daha ciddi sıkıntılar yaşar. Bunların muhtemelen en popüler olanı 20 özelliği kısmen güvenilir bir şekilde değerlendiren ve sektörde geniş bir şekilde kullanılan Kaliforniya PsikolojikEnvanteri’dir. (CPF; Gough, 1987 ; Gough ve Bradley, 2002).
220
221
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Fakat CPI gelişimi faktör analizlerine hiç referans yapmaz. Bunun yerine bu metotta öğeler kriter grupları ayrımı ypamak için kabiliyetleri taban üzerine seçilmiştir. Bu metodun ciddi dezavantajları vardır. Faktör analizleri tarafından elde edilenlere uygun olamayabilir ve sistematik deneysel çalışmaların yokluğu ile yapı geçerliliğinde düşüş söz konusudur. Mesleksel Kişilik Anketi 31 özelliği personel seçimi, kariyer gelişimi ve eğitim için ölçüçmünü yapar. Bu model faktör analizi tabanlı değildir. Bu modelde sadece 20 ölçüm faktör analizi öğeleri tarafından tanımlanabilir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ gösteren birisi ise kaygı, depresyon, kötü uyku, pskomatik rahatsızlık, yargılarına duygularını karıştıran kişiler olarak tanımlanır. Yüksek psikotisizm skorları olanlar yalnız yaşayan, belalı, bazen zalim, empati kuramayan, saldırgan ve olağan dışı zevkleri olan kişiler olarak tanımlanır. Bu ölçü şizoid ve antisosyal kişilik bozukluğu gibikonseptlerle örtüşür ancak Eysneck hem nevrotikliğin hemde psikotisizmin normal kişilik özellikleri olduğunu vurgulamıştır. Eysneck’in uzun süredir süren psikoanalize karşı antipatisi dikkate alındığında onun şemasının kısmen Jung (içedönüklük-dışadönüklük) ve Freudyen (süperego) ile ilgili olmasıda ironiktir.
Beş Faktör Modeli : Costa, McCrae ve Diğerleri
Tablo 1.6. Eysneck’in kişilik modelinin üç ölçümü ile ilişkili özellikler Nevrotiklik : Endişeli, değresif, suçluluk duygusu, düşük kendine güven, gergin, gerçekci olmayan, utangaç, dengesiz, duygusal. Dışadönüklük: Sosyalleşebilen, hareketli, aktif, kendine güvenen, heyecan arayışı , umursamaz, baskın, yükselen, atılgan. Psikotisizm: Saldırgan , soğukkanlı, benmerkezci, kişilik dışı, dürtüsel, antisosyal, empati yapamayan, yaratıcı, inatçı.
Araştırmacılar kişilik için muhtemel beş faktörü kullanılması hakkında gelen bir fikir birliğine ulaşılmıştır. Fakat bütün araştırmacılar tarafından bir ölçü enstrümanında anlaşılmadığı veya ölçüyü tanımlayacak tek bir set olmadığında beş faktör modelini kullanmak daha uygun olacaktır (De Raad ve Perugini, 2002). Bu araştırmacılar modeli en sık kullanılan ölçüm skalası olan NEO- Gözden Geçirilmiş Kişil Envanteri (NEO-PI-R) temeline dyaanıyordu. Son zamanlarda, McCrae ve Costa (2007) NEOPI-3’ü tanıttı, ilk modelle uyumlu fakat bazı öğeleri daha basit sözlük anlamları kullanılarak basitleştirmişlerdir. Tablo 1.7. Costa ve MncCrae kişilik beş faktör modelinin beş alanla ilgili özellikler
Üst Seviye Faktörler : Büyük Beş ve Devasa Üç Bu bölümde, kişiliği geniş manada soyut terimlerle tanımlayarak üst seviye ikincil faktörlerin faydasını destekleyen iki öne çıkan kişilik şemasını tanımlayacağız. Bu şemalarda her ölçü yüzlerce özellik terimiyle ilişkili olduğu ileri sürülebilir. Üst seviye faktörlerinin tanımlanması, geçerliliği, orjinlerinin keşfi ve davranışların öngörüsünde değerlerinin ispatı özellik araştırmalarının ana hedefleridir.
H. J. Eysneck’in Üç Faktör Modeli Eysneck’in kişilik teorisine göre (1967-1997) nevrotiklik, dışavurum-içevurum ve psikotisizm olmak üzere üç geniş kişilik faktörü vardır. Bu fakörleri kendin raporla anketine göre “evet”, “hayır” şeklinde bir çok soruya cevap vermeyi içerir. Anketin bir çok değişik versiyonu vardır. Eysnec k Gözden Geçirilmiş Kişilik Anketi ( EPQ-R) bu anketlerin en son şeklidir. Tablo 1.6.’da Eysneck’in üç ölçüsünden elde edilen bazı düşük seviye özellikler gösterilmiştir. Eysneck, tipik bir dışa dönük kişiyi tanımlarken sosyal, heyecanlı, şansları kullanan, pratik şakalarla eğlenen, her zaman güvenilir olmayan, bazen kendini kaybeden tanımlarını kullanır. İçedönüklük özellikler ise; sessiz, insan ziyade kitapları tercih eden, ciddi, hislerini kontrol altına alan, güvenilir ve etik standartları olan kişiler olarak tanımlar. Nevrotiklik yüksek skoru
222
Nevrotiklik: Kaygı, öfkeli düşmalık, depresyon, özfakındalık, dürtüsellik, kırılganlık Dışadönüklük: Sıcak kanlılık, girginlik, iddialılık, hareketlik, heyecan arayışı, pozitif duygusal Açıklık : Düşgücü, estetiklik, duygular, hareket, fikirler, değerler Uyumluluk : Güven, doğruluk, fedakarlık, uyma, mütevazılık, mülayimlik Dürüstlük : Yeterlilik, düzen, sorumluluğunu bilme, başarı için mücadele etme, özdisiplin, kafa yorma NEO-P-R 240 soru içerir. Fazlasıyla katılıyorum-fazlasıyla katılmıyorum 5 puanlı skalası kullanılır. Beş geniş ölçü şunlardır: Nevretoklik (N), Dışadönüklük (E), Açıklık (O), Uyumluluk (A) ve Dürüctlük (C).
223
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Bu modelin gelişimi kısmen rasyonel kısmen istatiksel kaygılarla yapılmıştır. Çoğu kişilik envanterinini yaygın varyasyonlarının yarısı beş faktör modeli nedeniyle olmuştur ve kişilik envanterlerinin neredeyse hepsinin faktör yapıları beş faktör modeliyle ilişkileri bilinmesinden tekrar üretilebilir. Bu noktadan insan kişilik farklarının sebebiyle bu model geniş kapsamda ele alınabilir. Kişilik envanterileri kişli teroileri değildir. Anketler onyıllarca zaman süresince revize edilmiştir.
KİŞİLİK YAPISININ GÜNCEL KAVRAMLARI Özellik psikoplojisindeki en önemli anlaşmazlıklardan birisi üç ve beş faktör modelleri arasındaki farklılıklardır. Bu sürpriz bir şekilde Cattell’in 16 faktör modelindede görülür. Bu bölümde bu önemli farklılıkları açıklayacağız. İstikrar ve farklılıklar üzerine olan özellik araştırmaları özelliklerin hangi seviyesinin değerlendirildiğini açıkca belirtmelidir. Çoğunlukla ikincil özelliklerin en yüksek seviyelerine odaklanıp üç ve beş faktör modellerini karşılaştıracağız. Cattell’in 16 ölçüsü bu konunun dışındadır çünkü bu ölçüler ilişkili birincil özellikleri temsil eder. Tip A kişiliği gibi daha dar özellik konsepti bireysel farklılıkları kapsamaz ve kişilik konseptinin geniş tabanda incelenmesi denemesinde bulunmaz. Ek oalrak, dar özellikllerin sıklıkla daha kapsayıcı kişilik teorilerinden ölçülerle yakın ilişkide olduğunu göreceğiz. Beç faktör modeli böylesi bir önemi nasıl kazanmıştır? Costa ve McCrae (1993) bunu şöyle belirtmiştir ; beş faktör modeli özellik araştırmaları için birleştirilmiş bir çerçeve sağlamıştır. Bu istikrar, kalıtımsallık, karşılıklı onaylama, kültürler arası değişmezlik ve faydalı çıkarımlarla süslenmiş bir noel ağacıdır. De Raad ve Perugini (2002); beş faktör modeli referans modelinin durumunu edinmiştir. Beş ana yapı kişilik psikolojisinin ana konusunun büyük kısmını içerir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ 7-Kişilik bilimi diğer disiplinlerden farklıdır, sözlüksel bakış açısı bilimseldir ancak diğerleri değildir. 8-Kişilik yargılarında kümelenmiş en önemli ölçüler en değişmez ve evrensel ölçülerdir. Bu konuda mihenk taşı olan araştırmalarda, Tupes ve Christal (1961,1992) Cattel’in korelasyon modellerini analiz etmişlerdir. Beş dirençli faktör bulmuşlardır. Bunlar; örnekler, durumlar, oylayıcılar, oylayıcıların konu hakkındaki bilgilerindeki farklılardan etkilenmişlerdir. Fiske (1949) Cattell’in analizlerini araştırmasında kullandığında, beş ana faktör tespit etmiştir. Tablo 1.8. özellik terimi derecelendirme ile ilgili eski çalışmlar ile Costa ve McCrae’nin ölçümsel şemasının arasındaki uyuşmaları gösterir. Almanca ve in yakındırlar ve gerektiğinde yer değiştirmeleri mümkündür. Saucier ve Goldberg (2001), İngilizce-Almanca dilleri arasında beş faktör modelinin uygunluğu varken diğer diller söz konusu olduğunda üç faktörün daha çok ön plana çıktığını ulmuşlardır. Uzun süre önce, Büyük Beş’i andıran faktörler daha önceden de belirtilen Webb(1915) çalışmasında ortaya çıkarılmıştır. Deary (1996) Webb’in verisinden 6 faktör ortaya çıkarmıştır. Bunlar tablo 1.9.’da görülebilir. Bunların beşi kişilik ile ve biri de zeka ile ilgili faktörlerdi. Bu çözüm ve günümüz şemaları arasındaki uyumun derecesi kişilik özellik araştırmalarındaki bağıksız uzmanlarca uygun bulunmuştur. Webb günümüz ölçümlerine oldukça yakın faktörleri içeren bu veriyi sağlayarak itibar görmeyi hak etmiştir.
Sözlüksel Yaklaşımda Fikir Birliği Bu konudaki ilk kaynak sözlüksel yaklaşımdır. Sözlüksel yaklaşımın detaylı bir tarihi De Raad, Saucier ve Goldberg (2001) tarafından verilmiştir. Sözlüksel yaklaşımın kilit noktaları Saucier ve Goldberg (2001) tarafından sayılmıştır; 1- Kişilik dili genotipleri değil fenotipleri yansıtır. 2- Önemli fenotipik nitelikler doğal dilde şifrelenmiş hale gelirler 3- Bir niteliğin dilde yansımasının derecesinin bu niteliğin genel önemiyle bazı uyumlulukları vardır. 4- Sözlüksel bakış açısı kişilik araştırmalarının çeşitliliğinin seçimi için alışılmadık bir gerçekcilik sağlar. Doğal dilde kullanılan ağır yüklemler gözeçarpan psikolojik fenomenlerin güçlü göstergeleridir. 5- Hem kişilik tanımı hemde dildeki önemli farklılıkların çöküşü birincil olarak sıfat işlevi yoluyla çalışırlar. 6-Cümlecik e cümlelerdeki kişilik tanımı yapısı bu bir tekil kelime temeliyle yakından ilişkilidir.
224
Tablo 1.8. Büyük Beşi gösteren derecelendirme verisi çalışmaları -Data: Veri -Özgözlem ve eş dercelendirmesi/Öz ve eş derecelendirmesi ( iki örnek) /Öz ve eş derecelendirmesi
225
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ -Eş derecelendirmesi/ Cattell, Tuper, Christal ve diğerlerinden toplanan vrinin tekrar analiz edilmesi -E (Dışadöüklük): Kendinden emin kendini ifade etme/Kararlılık/Dışadönüklük/ Dışadönüklük/Dışadönüklük vs içedönüklük/ Kabarma -N (Nevrotiklik): Duygusal kontrol /Duygusallık/ Duygusal istikrar/Duygusallık/ Ego gücü vs duygusal düzensizlik, duygusal istikrar -C (Dürüstlük): Uyuşma/Sorumluluk/Dürüstlük/Kararkter gücü/Başarıya ulaşma isteği/Dürüstlük -A(Uyumluluk): Sosyal adaptasyon/Sevimlilik/Uyumluluk /Uyumluluk/Arkadaşca uyum vs düşmanca uyumsuzluk/ Uyumluluk -O (Açıklık): Meraklı akıl /Zeka/Kültür/Zerafet/Zeka/Zeka
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Tablo 1.9. Webb’in (1915) özellik değerleme verisinin yeni faktör analizi Faktör 1 (İstek?) -Diğer kişiler üzerinde istediğini yaptırma isteği (Tolerasyonun tam tersi olarak) -Kendine güvenin saldırgan gösterimi -Takdir edilme açlığı -Kızgınlığa hazır olma -Bir bütün olarak kendine güven -Kendi gücüne inanma -Aşırı kızgınlığa nadiren engel olma Faktör 2 (Dışavurumculuk?) -Zevklerin peşinden gitmede bedensel aktivite derecesi (Oyunlar vb.) -Zevkler üzerine verilmiş akli boyut çalışması (Oyunlar vb.) -Kolektif ruhun derecesi -Büyük sosyal gruplara düşkünlük -Kendi etkisinin genişliği -İş arkadaşları tarafından beğenilme isteği Faktör3 (Dürüstlük?) -Her istediğini elde edebilme için çabalama derecesi (Kıt kanaat geçinmenin tersi olarak) -Sıradan çalışmalar üzerinden verilen zihin hacminin çalışması -Dürüstlük (Davranışların kötülüğü ve iyiliğine olan ilgiye düşkünlük) -Dini inanç ve törenlere duyulan ilgi (Tarikat gözetilmeksizin) -İyi niyetlilik (Gayri ahlaki anlamı olan hikayeleri söylemekten ve duymaktan ne ölçüde çekindiği) -Güvenilirlik (Sözünü tutmak ve görevini yerine getirmek) Faktör 4 (Uyumluluk?) -İş arkadaşları tarafından beğenilme arzusu -İş arakdaşlarının duyarlılıklarını kabul etmeye hazır olmak -Dürtüsel nezaket -Kızgınlık halinden geri dönemye hazır olmak Faktör 5 (Zeka?) -Kavrama hızı -Fikirlerin özgünlüğü -Mizah anlayışı derecesi -Kavrama derinliği -Yakın ilişkileri üzerindeki etksinin yoğunluğu -Etkisinin genişliği
226
227
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Faktör 6 (Düşük Nevrotiklik?) -Yüksek seviyede depresyona olan nadir yatkınlık -Neşeli olmaya genel eğilim (depresif ve üzgün olma halinin tersine) -Mutluluk ve depresyon arasındaki hızlı dalgalanma eğilimi (Ruh halinin sabit olması durumunun tersine) -İş saatleri süresince fiziki aktivite derecesi -Engellere takıldığında görevi yarıda bırakmama eğilimi
Anket Çalışmalarından Fikir Birliği Beş faktör modelini destekleyen ikinci veri kaynağı aynı örnek üzerinde birden fazla anket veya kişilik modelinin karşılaştırıldığı çalışmalardır. Bu tür çalışmalar çok sayıdaki kişilik testlerinden ortaya çıkan karmaşıklıkları netleştirir. NEO-PIR’den enkapsüle olarak Costa ve McCrae referansı ile olan araştırmaların bu geniş kapsamını özetlemenin en kolay yolu budur. Costa ve McCrae’nin beş faktör modeli Cattell, Comrey ve Eysneck’in modelleri ile de geniş ölçüde uyumludur. NEO-PIR’nin beş faktör modeli birçok dile çevrilmiştir. Cattell’in 16PF skalasının 17,000 denek içeren çok geniş bir çalışmasında, Krug ve Johns(1986) beş ikincil faktör bulmuştur; dışadönüklük, nevrotiklik, zor denge, bağımsızlık ve kontrol. 16PF’nin son versiyonu, 16PF5 beş ikincil faktörün skorlanması için anketlerin kullanılmasına müsaade eder ve beş faktör deneysel olarak ortaya çıkar(Dancer ve Woods, 2006). 16PF5 ve NEO-PI-R skalaları, dışadönüklük ve nevrotiklik skalaları ve kontrol ve NEO-PI-R dürüstlük arasında iyi bir uyumluluk vardır. Cattell’in bağımsızlık ölçüsü NEO-PI-R’nin beş faktörünün hiçbirisiyle net bir şekilde tanımlanamaz. Aynı durum uyumluluk ile 16PF ikincil faktörleri arasında da vardır. 16PF ve NEO-PI-R karşılaştırıldığında önemli ölçüde uyumluluk tespit edilmiştir. Genel olarak beş faktör modeli ve diğer kişilik faktörleri arasında kayda değer bir uyum söz konusudur. Bahsi geçen özellikler anketlerde nasıl tanımlanmış olursa olsun, bir şekilde beş faktör modelinin bazı veya bütün özellikleriyle uyuşurlar. 16PF5 gibi bazı belirgin enstrümanlarda bazı zorluklar ortaya çıkar. Bu muhtemelen örneğin kişilik bozukluğu faktörü sebebiyle oluşan yetersizlikten dolayıdır. Alternatif olarak bazı beş faktör ölçümleri revizyon gereksinimi duyarlar.
Geri Kalan Şüpheler: Psikometrik ve Teorik Durumlar Costa ve McCrae(1992) beş faktör modelinin geçerliliğinin kanıtını dört başlıkta özetlemiştir. 1- boylamsal ve kesitsel çalışmalar davranışsal eğilimlerin sürekli olması için beş güçlü faktörü göstermiştir. 2- beş faktörle ilişkili özellikler farklı kişilik sistemleri ve doğal dil çalışmalarından ortaya çıkmıştır. 3- beş faktör farklı yaş,cinsiyet, ırk ve dil gruplarında bulunmuştur. 4- kalıtımsal çalışmalar beş faktörün her biri için bazı biyolojik temeller ortaya koymuştur. Bütün bunların ışığında beş faktör modelinin evrensel olduğu söylenebilir. Bu kitap psikometri yapılar üzerine
228
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ değildir. Bu kitabın hedefi bazı özelliklerin geçerliliği üzerine çalışmaktır ve özellik yaklaşımlarının bireysel farklılıkları anlayışımızı geliştirmektir. Bu özellikleri inceleyip enstrümanların geçerliliğini ortaya çıkarmak isteyenler kutucuk 1.1.’de gösterilen De Raad ve Perugini’nin kaynaklarına başvurulmalıdır. Kutucuk 1.1. De Raad ve Perugini (2002) kitapları Büyük Beş Değerlendirme’de beş faktör modeli değendirmesi ile bu konuda rehber niteliğinde bir eser oluşturmuşlardır. Çalışmlarında aşağıdaki yazarlar ve eserlerinden faydalanmışlardır. Saucier and Goldberg (the development of marker scales) _ Costa, McCrae and Jonsson (the NEO Personality Inventory) _ Hendriks, Hofstede and De Raad (the Five Factor Personality Inventory) _ Barbaranelli and Caprara (the Big Five Questionnaire) _ Mervielde and De Fruyt (the Hierarchical Personality Inventory for Children) _ Trull and Widiger (the Structured Interview for the Five Factor Model of Personality _ Paunonen and Ashton (the nonverbal assessment of personality with NPQ and FF-NPQ) _ Schmit, Kihm and Robie (the Global Personality Inventory) _ Tsaousis (the Traits Personality Questionnaire) Five factor assessments, by adjective scales, are described by: _ Wiggins and Tobst (Interpersonal Adjectives Scales; English) _ Perugini and Di Blas (Big Five Marker Scales; Italian) _ Kashiwagi (Japanese Adjectives List) _ Hill, Williams and Bassett (Adjective Check List; English) Other instruments discussed in some detail, including their relation to the five factor model, are (with factors in parentheses) described by: _ Hogan and Hogan: The Hogan Personality Inventory (Adjustment, Ambition, Sociability, Likeability, Prudence, Intellectance, and School Success) _ Jackson and Tremblay: the Six Factor Personality Questionnaire (Extraversion, Agreeableness, Independence, Openness to Experience, Methodicalness, Industriousness) _ Zuckerman: the Zuckerman-Kuhlman Personality Questionnaire (this has three, four, five and six factor solutions) Hofer and Eber: Cattell Sixteen Personality Factor Questionnaire (its second-order structure is Extraversion, Anxiety, Tough-mindedness, Independence, Self-Control) _ McNulty and Harkness: the PSY-5 scales from the Minnesota Multiphasic Personality Inventory (Aggressiveness, Psychoticism, Disconstraint, Neuroticism, Introversion) _ Barrett: the Professional Personality Questionnaire (Insecurity, Conscientious, Introversion, Tender-minded, Unconventional)
229
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Göz önüne alınması gereken anormallik ve bozukluklar vardır. Beş faktör modelinin psikometrikeleştrileri üç konuya odaklanmıştır; 1- farklı araştırmacılar tarafından elde edilmiş beş faktörlerin eşdeğer olması gerekli değildir. 2- beş geniş özellik faktörü belki de yetersizdir. 3-beş faktör belki çok fazladır. Beş faktör modelinin bazı karşılaştırmalı çalışmaları bunların tamamen birbirinin yerine geçebilir olmadıklarını ileri sürmüştür. Zuckerman(1993) beş faktör modelinden kavramsal ve psikometrik olarak farklı olan “değişimli 5” modelini tanımlamıştır. Sosyalleşme ve nevrotikliğe ek olarak Zuckerman agresiflik-düşmanca tavır ve dürtüsel heyecan atayışı özelliklerini tanımlamıştır. Aynı zamanda açıklık ölçüsünü düşürmüş ve yerine aktivite faktörünü koymuştur. Şekil 1.3. bu çalışmadan çıkarılan altı, beş, dört ve üç faktör çalışmalarını gösterir. Aynı zamanda ölçülerle ilgili daraltılmış özelliklerde de farklılıklar vardır.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ negatif değerlik, dindarlık, makyevelinizm, geleneksellik, kışkırtıcılık, tutumluluk gibi özelliklerin eklenebileceği söylenir. Sözcüksel çalışmalar dillerin yapısını analiz etme eğilimindedir. Bu analizlerde kişilik özelliklerini tanımlamada kullanılan terimlerin pek çok sayıda faktörün ortaya çıkmasını sağladığı belirtilir. Örneğin Hollandaca terimleriyle yapılan araştırmalarda 10’a kadar faktör tespit edilmiştir. Eysneck (1991) beş faktör modelini eleştirmiştir. Costa ve McCrae’nin modelinin gerekliliğini kabul etmiştir fakat kişiliğin önemli boyutlarını tanımlamada faydalı olmadığını ileri sürmüştür. Eysneck, Zuckerman ve Cloninger’in özelliklerle ilgili görüşlerinde pek çok ortak nokta vardır. Tablo 1.10 Zuckerman modeli olan üç biyolojik tabanlı model ile 5 faktör modelinin ilişkisini göstermektedir. Tablo 1.10 dört sistemdeki birincil özellikler arasındaki ilişkileri
Costa ve McCrae
Şekil 1.3. Seviyeler arasındaki faktör skoru korelasyonları ile faktör çözümlerinin bir hiyerarşisi
-Dışadönüklük/nevrotiklik/dürüstlük/uyumluluk/açıklık -Eysneck -Dışadönüklük/nevrotiklik/psikotisizm -Zuckerman -Sosyalleşebilme/nevrotiklik-kaygı/-dürtüsel heyecan arayışı/-agresiflik-düşmanca tavır/aktivite -Cloninger -Zarardan uzak durma/zarardan uzak durma/-yenilik arayışı/beraber çalışabilme/ ödül bağımlılığı/hür irade/maneviyat
Beş faktörün artırılması üzerine çalışmalar vardır. Öneriler ek olarak, dürüstlük,
Daha sonraki bölümler gösterecek ki, genetik,çevresel ve psikolojik araştırma bir çeşit sisteme olduğu kadar, başka bir sisteme de yöneliktir. Bazı eleştirmenler sadece beş faktör modeli değil aynı zamanda özellik teorisi ile ilişkili ciddi kuşkularını da ifade etti (Block, 1995). Pervin (1994), özelliklerin açıklayıcı olup olamayacağı ile ilgili kuşkuları canlandırdı ve özellik yaklaşımını kişilik dinamiği ve organizasyonuna hitaben kusurlu olduğu görüşündeydi. John ve Robbins (1993) bu endişeyi beş faktörden açıkça bahsederek dile getirdi: “Büyük Beş yapısı, bütünüyle deneysel ve teoriye dayanmayan yöntemler yoluyla elde edilmiştir. Teorik değerlendirmeler
230
231
Beş faktör modelini azaltan çoklu ölçüsel kişilik anketleri üç kişilik ölçüsünden bahseder; pozitif duygusallık, negatif duygusallık ve kısıtlama (Patrick, Curtin ve Tellegen, 2002). Bazı teorisyenler beş faktörün ana kişilik ölçüleri için çok az olduğunu ileri sürer. Hagan kişilik envanterinde dışadönüklüğün yerine iki faktör koymuştur; sosyalleşebilme ve ihtiras (kutucuk 1.1.).
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
önemsiz sayılmıştır.” Belki de bu bahsi geçen eleştri Cattell (1995) tarafından keşfedilmiş şartlar dahilinde hala ifade edilebilir. Özelliklerin genetik yapısı ile ilgili çalışmalar bu endişeleri azaltabilecek kısım olan 6. bölümde ele alınmıştır. Günümüze dönersek, özellik teorisinin iki parçasının ayrımını yapabiliriz. Eysneck(1989) özelliklerin bilimsel geçerliliğinin kesin olarak kanıtlanması için deney yoluyla açıkça teoriden türemiş öngörülerin doğrulanması gerektiğini belirtti. İkinci bir teorik parça ise, McCrae ve Costa(1985)’nın orijinal bakış açısıyla özelliklerin kuramsal psikolojik yapılar olduğu şeklinde örneklendirilmiştir. Özellik psikolojisiinsan kişiliği yapısı üzerine gelişen görüş birliği ile sağlıklı bir konumdadır sonucuna varabiliriz. Ancak, eski tartışmacılar uzlaşma yoluna gitse de, çeşitli bakış açılarının taraftarları arasında hala dikkate değer bir çekişme olduğu da bu kısımda yer almıştır. Devasa Üçlü ve Büyük Bel basitçe, tanımın farklı seviyelerini yansıtıyor ve aynı zamanda ikisi de esas olarak bağdaşmaz değiller (kıyaslayın Boyle, 1989). Daha sonraki kısımlarda da göreceğimiz gibi özelliklerin psikolojik ve/veya sosyal esasları teorisinin gelişimi, onları bilimsel olarak kullanışlı yapılanmalar şeklinde kurabilme için gereklidir. Sonuç 1. Özellik terimleri, kişi tanımlamasında günlük konuşma dili içerisinde bolca bulunur. İnsanlar bu terimleri insanların davranış tarzlarını ayırt etmek için kullanırlar.konuyla uzaktan ve yakından ilgilenenlerin özellik bilimi ve kişilik özelliklerinin görüşleri arasında fark vardır. 2. Kişilik özellikler bilimi tarihi genellikle yirminci yüzyıl içinde incelenmiştir. Bu zaman dilimi içinde; özelliklerin gonaylanma türemelerini destekleyen psikometrik tekniklerin gelişimi; kişiliğe rakip ve tamamlayıcı yaklaşımların oluşumu; özelliğin ve kavramsal-davranışsal yaklaşımların varlıklarını sürdürmesi; birbirinden tamamen farklı özellik sistemlerinin gelişimi; en sonunda ise nispeten az sayıda geniş kişilik alanları etrafındaki fikir birliği görülmüştür.
BÖLÜM 5 KİŞİLER, DURUMLAR VE ETKİLEŞİMCİLİK
3. Kişilik özelliklerinin bilimsel çalışmalarını yönetmek ve anlamak, psikometriyi anlamayı gerektirir. Korelasyon ve faktör analizleri özellik merkezli kişilik psikoloğunun günlük araçlarıdır. Korelasyon yirminci yüzyılın başlarında, bir çok faktör analizi ilk yarıda mevcut iken, onaylayıcı faktör analitik teknikleri ise yüzyılın daha ileriki yıllarında ortaya çıktı. 4. Kişiliğin özellik sistemleri birincil ve daha kapsamlı özellik seviyelerinde ortaya çıkar. Daha kapsamlı özellikler genel olarak boyut ya da alan olarak adlandırılır. Yirminci yüzyılın son yirmi yılından günümüze kadar olan en etkiyelici model beş faktör modelidir. Bu model; nevrotiklik, dışa dönüklük, açıklık/anlayış, uygunluk ve dürüstlük sınırları boyunca kişilik çeşitiliğini ayırt eder. Tek bir beş faktör modeli yoktur. 5. Kişilik özelliği sistemleri, fenotiplerin tanımlarıdırlar. Bu sistemleri onaylamak, kişilik özelliklerinin sebeplerini ve sonuçlarını bulma gereksinimi duyar.
232
233
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Daha önce özellik teorisinin önemli esaslarını tanıttık. Kişiliğindavranış çeşitliliğine bağlı geniş ölçüler açısından nasıl karakterize edilebildiğini ve psikometrinin bu ölçüleri tanımlamak için istatiksel araçlar sağladığını gördük. Bu bölümde izole edilmiş durumlar için davranışların tahmin edilmesinini güvenilirliği, kişilik özellikleri ve durumlar arasındaki ara bağlantılarda etkileşimciliği ele alacağız.
Özellikler ve Durumlar Eğer psikolojinin amacı davranışı açıklamak ise kişilik özellikleri ancak bu düşünceye bir katkı yapabildikleri ölçüde başarılı olur. Dolayısı ile, özellik yaklaşımı başarısı (1) bireyleri geçerli ve kalıcı eğilimler ile ilgili seviyeleri açısından tanımlanabilir (2) bu eğilimlerdeki bireysel farklılıklar; davranıştaki değişkenliğin azımsanmayacak bir oranını öngörebilirliğine ihtiyaç duyar. Bir alternatif ve tanımlayıcı görüş ise; öğrenme teorisinaçısından (Dollar ve Miller 1990)’dan ilham alınarak, insan davranışının büyük ölçüde duruma bağlı olmasıdır. Sözde kişi-durum ihtilafı büyük ölçüde iki kesin seçeneğin ayrımının yapılmasından türer; insan davranışı ya kalıcı eğilimlerin ya da durumun sonucudur (Carson, 1989).
Özelliklerin Durumcu Eleştirisi Özelliklerin davranışları tahmin etmede zayıf olan eleştirileri en yüksek ve görkenmli sesle Mischel’in (1968) kişilik ve değerlendirme adlı çığır açıcı kitabından yayılmıştır. Moskowitz ve Schwartz (1982) ilgili haber ve bilgi kaynağı kişilerin diğerlerinin özellik benzeri konsepsiyonları biçimlendirdiğini kısaca belirterek Mischel’in çalışmasını el aldı. Bu konsepsiyonlar, dilin semantik yapısıından ciddi anlamda etkilenmiş ve özelliklerin konseptiyle çelişebilecek duruma özgü bilgiden etkilenmiştir. Mischel, kişiliğin durumlar arası davranışsal eğilimler (diğer bir deyişle özellikler) formunda var olmadığını ileri sürer. Eğer özellik konsepsiyonları duruma özgü değilse, duruma özgü içinde sayılan davranışlarlar güçlü bir ilişki kuramazlar. Buradan hareketle Mischel’in bakış açısından bakıldığında, değer biçiciler davranış gözlemleri yaparken özellik değerlerinin düşük geçerlilikle ilişkilerinin (0.30 altında) olması şaşırtıcı değildir. Mischel’in durumcu kritiğinin iddia ettiği ve etmediği maddeler şunlardır ; 1- İnsanların diğerleri hakkında istikrarlı izlenimler oluşturmasına olanak sağlar, 2- Bu izlenimlerin davranışlardaki güvenilir değişikliklerin bir kısmını öngörebileceğini kabul eder, 3- Mischel “gerçek” kişilik eğilimlerinin bir durumdan diğerine davranışsal tutarlılığa dayanması gerektiğini umar, bu tutarlılıkların bulunmadığını ileri sürer, 4- Mischel eğer haber ve bilgi kaynaklarının izlenimlerinin davranış güvenilirliğini öngördüğü bulunursa, özelliklerin onaylanacağına imkan sağlamaya hazırlıklı olacağını belirtir.
234
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Deneysel Çalışmalarda Tutarlılığı Test Etme Mischel’in (1968) durumcu kritiği ve onun özelliklerin bahsi geçen durumlardaki öngörme görüşlerine birçok eleştiri vardır. Eysneck (1969) özellik teorisine bakarsaktek bir durumda kesin tahminin Eysneck’in modeli için bir esas olmadığını yalnızca bireyi bir çok durumda gözlemledikten sonra esas olabileceğini görürüz. Allport (1961) ve Cattell (1983) gibi başka özellik teorisyenleri bahsi geçen herhangi bir özelliğin tek bir durumdaki davranışı öngörmede başarısız olabileceğini açıkca belirtmiştir. Bu nedenle özellikler yanlış anlaşılmış bir argümanı bireysel durumları öngöremez sonucuna varılabilir. Dolayısı ile özelliklerin gerçeğe uygunluğunu test etmek, insanların birbiriyle bağlantılı bir olaylar zincirine nasıl davranış sergilediğini test etmek üzere bir araştırmaya ihtiyaç duyar. Burada, kestirimci geçerlilik ile ilgili iki önemli nokta vardır; ilk olarak davranışı genel olarak öngörebilmeleri gerekir ve ikinci olarak durum özellik ile ilişkili olmalıdır. Nevrotiklik örneğine bakalı. Eğer bir nevrotiklik skalasını bir kişinin davranışlarını öngörmek üzere kullanmak istersek bu o kişiyi sadece bir durumda veya alakasız bir durumda incelemek için yeterince hassas olmayacaktır. Bir sonraki bölümde kümeleşen durumların önemini ispat eden çalışmalara ve durumun iligililiğine bakacağız. Bu alanda ypaılan çalışmaların verdiği bir başka mesajda ortaya çıkışın kesin bir minimum sıklığı olması idi ve varyansın yüksek güvenilirliğe ulaşması gereksinimi idi. Kişilik, davranış, hatta durumlar birkaç gün boyunca uyum gösterdiklerinde oldukça güvenilirdirler. Kişiliğin stabil olmadığı tartışmalarını yapanlar stabiliteyi ortaya koyabilecek prosedürleri kullanmamıştır. Eysneck (1981) uyum içinde olan verinini çalışmalardaki değişen durumlar için oldukça iyi bir kanıt olduğunu belirtmiştir. Benzer bir şekilde, kişilik yargı değerlendirmeleri üzerinden değerlendirildiğinde, gözlemlenen davranışların büyük bir kısmı davranışsal istikrar ve özelliklerin geçerliliğinin öngörüsünün ortaya çıkması için gereklidir. (Moskowitz ve Schwartz, 1982). Baskın bir şekilde, eşli deneylerde ilişkili davranışların ifadesi deneğin eşini tanımasından etkilenir. Denek ile eşi arasındaki ilişkini derecesinin yüksekliği deneyin sonucunun doğruluğunu artırır. Sıcakkanlılık gibi soyut kavramların bu tür durumlarda kullanılması davranışsal istikrarı artırır.
Davranışın Tutarlılığı: Bağlamın Rolü Mischel’in daha sonraki dönemlerdeki çalışmaları özelliğin yapınsın kullanımının davranışlarla ilgili çıkarımda bulunmakta kayda değer bir başarı göstermiştir. Beklenildiği gibi davranışsal eğilimleri bağlamı dikkate alınarak kullanılmıştır. Mischel alternatif bir teori olarak özellikleri nedensel temsilciler ve ortaya konan
235
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
davranışların özeti olarak ele almış ve özelliği bir bağlam kategorisinde muhtemel durumsal davranış kategorisin olarak görmüştür. Özellikler eğer bir ortamda çoğunluk tarafından kabul görürse kendilerini ifade ederler. Örneğin askerlerin bir geçit töreninde dışadönük özelliklerini göstermeleri zordur ancak bir partide bu çok daha kolaydır.
Etkileşimciliğin bu modeli gelişmeye devam etmiştir ve Mischel ve işarkadaşları kişiliği dinamik bir sistem olarak kavramsallaştırmıştır (Mischel ve Shoda 1995; Shoda, LeeTiernen ve Mischel, 2002 ; Mischel, 2004). Bu yazarlar Kavramsal-Duygusal Kişilik Sistemi (CAPS) kullanarak duygular,hedefler,beklentiler,manalar,yeterlilikler ve kendi düzenleme planları ve kişiliğin temel üniteleri olarak stratejileri tanımlar.
Wright ve Mischel (1987) değerleyicilere çocuklarda agresiflik ve vazgeçme özelliklerini değerlendirmelerini istediler. Farklı gözlemciler bir süre boyunca çocukları izlediler. Değerlendiricilerden aynı zamanda çocuğun yeterliliği ile karşılaştırıldığında çocuk için nasıl bir durup talep ettiklerine karar vermeleri istendi. Hipotez oldukça karmaşıktı, özelliklerde yüksek seviyeleri olan çocuklarda özellikler ve davranış arasındaki korelasyon özellikle durum çocuk için talep edilmişse daha çok davranış görüldü. Özellik merkeziyeti açıklmaya ihtiyaç duyar; agresiflik dikkate alındığında özellik-merkez davranışı başka bir çocuk için bir tehdit olabilir. Tehdit edici özellik-merkez davranışı agresiflikle dikkat dağınıklığı gibi merkezi olmayan bir özellikten daha yüksek korelasyon göstermesi beklenir. Tablo 2.1. Wright ve Mischel’in çalışması oldukça başarılı bir çalışmadır.
Mendoza- Denton (2001) kişilere kendilerini “eğer” “o zaman” terimleri ile belli şartlar altında nasıl davranacaklarını sorarak bir çalışma yaptılar. Öncesinde onlara bu durumlarla ilgili pozitif veya negatif değerlendirmeleri yapmaları istenmişti. Böyle yaparak denekler kendilerini daha az ölçümlerin aşırı uç sonlarına sokmadılar ve daha az yanlış anlaşılma veya aşırı genelleme, aşır başarı veya başarısızlığa maruz kalmadılar. Ek olarak bu çerçeve sayesinde denekler basmakalıp hale getirilmiş başkalarının davranışlarını göstermede azalma gösterdiler. Böylece gösterilen kişilik esasında kişilerarası ilişkilerin bir işlevi olarak görülür. Örneğin bütün bireylerde belirli bir suç durumunda davranışlar istikrar gösterirken, insan özellikleri tek başına suça bulaşmanın öngörüsü olmaz.Mischel ve Shoda (1995) Büyük Beş gibi geniş özelliklerle karşılaştırıldığında, birçok dar özellik bakış açısından kişiliğin tanımı avantajlar sunmadığını belirtmişlerdir.
Tablo 2.1. çocukların hükümleri ve özellik-merkeziyet yargısının ve durum-yeterlilik talebi seviyesi işlevi olarak sosyal davranışları arasındaki korelasyon
Durum Talep Seviyesi Özelliklerin merkesi örnek özelliği Düşük
Orta
Yüksek
Sonuç olarak, Johnson CAPS’ın teorik katkısını sorgulamıştır, yapınsın arzuların sağduyu düşüncesi olma eğiliminde olduğunu, inanç ve yeteneklerin modern psikolojik jargon kullanılarak tekrar damgalandığını belirtmiştir. Bu eleştirilere rağmen CAPS kişilik stabilitesi ve istikrarsına sosyal-kavramsal yaklaşımların eşiğine götüren bir yol gösterici olmuştur. Bu tür modellerin kullanılması psikolojik tedavide gelecek vaat eden bir durumdur. Tablo 2.2 Bir deneysel durumdaki özelliklerin önemi veya davranışsal durumlardaki farklılıkları açıklayan manipülasyonlarda faktörler
Agresiflik 1
Düşük çeldirilebilirlik
35
28
34
Konu
Manipulasyonlar önemli olur
Özellikler Önemli Olur
2
Kızgınlık hissi
42
51
59
Kaynak
Yeni,Resmi,Umumi
Tanıdık, gayriresmi,özel
3
Dürtüsel davranış
49
54
65
Yönerge
Ayrıntılı, Bütün
Genel veya hiç
4
Yüksek diğerlerini tehdit
45
57
67
Seçim
Biraz veya hiç
Kayda değer
Süre
Kısa
Kapsamlı
Yanıt
Dar tanımlanmış
Geniş tanımlanmış
Vazgeçme 1
Düşük
ağlama
19
30
22
2
Alışılmamış davranış
42
32
44
3
Üzgünlük hissi
41
33
52
4
Yüksek güvensiz
46
32
65
236
Özellik Araştırmaları İçin Durumcu İhtilaf Çıkarımları 1960 ve 1970’ler durumculukta zirve olarak görülmesine, özellik araştırması psikolojik zeitgeistler gelip gitmesine rağmen başlangıcından beri hiç yavaşlamamıştır (Buss, 1989). Sadece kişi veya duruma inanan önemli bir kişilik teorisyeni yoktur. Eysneck
237
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
ve Eysneck durumun gücüne vurgu yapmışlardır ve kişi-durum ilişkisini birlikte değerlendirmişlerdir. Ek olarak, öte yandan durum, davranış çıkarımında kısmen etkili olabilir. Tablo 2.2. deneysel projenin özelliklerini gösterir. Bu proje davranış veya durumun manipülasyonu için kullanılabilir. Tablo 2.3. Kişi- durum ihtilafında hipotezlerin hiyerarşisi, en az karamsar olanlardan toplanmıştır. -Kritik varsayımlar
Dördüncü hipotezde Kenrick ve Funder (1988) değer biçicilerin uzlaşması ortak bir şekilde odaklandıkları görülen bazı özellikler üzerinde ortaya çıkar (kilo,saç rengi,ırk vb. ). Bu potansiye olarak değer biçicilerin bireyin kişiliği ile ilgili tartışmalarında ortaya çıkmıştır. Kenrick ve Funder (1988) şunlaır göstermek için bolca kanıt sunmuştur. 1- Bağlantısı olmayan bilgi veren kişiler bağlantısı olanlarla eşir bir yargıda bulunurlar. 2- Daha az kolay gözlenebilir özellikleri sadece tartışması kolay olduğundan en iyi uzlaşmanın bu hipotezlere karşı olan daha kolay gözlemlenebilir özelliklerde bulmuşlardır. 3- Bilgi veren kişilerin değerlendirmeleri deneklerin davranışlarından daha fazla etkilenir.
-Fikir birliği üzerinden bencillik Ayrım olmaksızın fikir birliği -Davranışsal imlemler olmadan Ayırt edici fikir birliği -İç özellikler olmadan Davranışlar hakkında Farklılaşmış fikir birliği
Hipotezler 1-
hipotezdir. Bu görüş kişiliğin benlik ve eş değerlemesinin arasında etkileyici birlik sebebiyle sahtedir. İkinci hipotez özelliklerin yükseldiğini gösterir. Çünkü hangi kelimelerin beraber olduğuyla ilgili paylaşılan varsayımlar vardır. Üçüncü hipotezde insanlar bireylerin özelliklerini değerlendirirken, değer biçicilerin insanların genelde nasıl olduğuyla ilgili tahmin yapmasıdır. Bununla birlikte, bu çeşit yanıt eğilimleri farklı değer biçicilerin hedef bireyin özellik seviyeleri farklılıkları hakkında uzlaşmasını açıklayamaz.
Kişilik izleyicinin gözündedir.
2- Değerlendiriciler arasındaki anlaşma kişiliği tanımlamak için kullanılan dilin semantik yapısının yapay bir olgusudur.
Altıncı hipotez bilgi veren kişinin sınırlı sayıdaki durum tabanında özelliklere kanıt göstermesidir. Örneğin öğrenci örneklerinde aile üyeleri değil diğer öğrenciler değer verir çünkü öğrenci akranlarıyla daha net davranışlar sergiler.kenrick ve Funder (1988) aşağıdakileri kullandığımızda bizlere en iyi çıkarımsal geçerlilik emsalini ortaya çıktığını ileri sürmüştür : a-
Değerlendirilecek kişiyi derinlemesine tanıyan değer biçici
3- Anlaşma baz oran kesinliğinin yapay bir olgusudur ( değerlendiriciler insanların genellikle nasıl davranacağı üzerine yakın tahminler yapma eğilimindedir ).
b-
Çoklu davranışsal gözlemler
c-
Çoklu gözlemler
4- Farklılaşmış anlaşma geçersiz basma kalıpların ortak kullanımının yapay bir olgusudur.
d-
Herkes tarafından gözlemlenebilen davranışlar
e-
Sorgulanan ölçümlerle ilgili davranışlar
5- Gözlemciler birbirleriyle ortaklık içerisindedir. Anlaşma sonuçlarına doğru bir gözlem yerine karşılıklı tartışma ile ulaşırlar. 6- Değerlendiriciler hedeflerini sınırlı bir ortam içerisinde görürler ve özellikler için durumsal etkilerde hata yaparlar. 7- Durumsal kültür – durum
baskılar istikrarı
kıyaslandığında, önemli olamayacak
davranışta kadar zayıftır.
Kenrick ve Funder (1988), Funder (2007) kişilik araştırmalarına durumsal varyasyonlar katılması üzerine tatırşmışlardır ve durumculuk üzerinden özelliklerle ilgili hipotezlerin bir kavrayışını sağlamışlardır. Bunları tablo 2.3.’deki anti-özellik güçlerini sırasıyla belirterek göstermişlerdir (öncelikler en karamsar hipotezler olmak üzere ). İlk ve en güçlü anti-özellik hipotezi kişiliğin seyircinin gözünden izlendiği
238
Funder (2001,2006) kişi ,durum, davranış üçlemesinde her bir durumun diğer iki duruma referansla anlaşılmasına kadar bu alan geniş çalışmalar yapılması gereksinimi olduğunu belirtmiştir.
Etkileşimcilik Hemen hemen tüm çağdaş özellik psikologları etkileşimciliğe katkıda bulunurlar. Etkileşimcilikte hem kişi ve durum hem de ortak iletişimleri önemlidir. Wright ve Mischel (1987) ve Mendoza-Denton (2001) çalışmaları etkileşimci araştırmalar için iyi örneklerdir. Bunlar kişi ve durumu bir bağlantıda değerlendirmiş ve net bir şekilde formüle ettikleri çalışmalarını test etmişlerdir. Bununla birlikte, çevre ilham verici olmadığında içedönük olanlar dışa dönük olanlara büyük fark
239
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
atarlar. Kişi-durum hesabının kapsamlı bir ilişkisi görünüşe göre sınıflandırma için bazı genel modellere ve ölçüm durumlarına gereksinim duyar. Kutucuk 2.1.’de tatışıldığı üere bunun zorlu bir sorun olduğu görülmektedir.
6-
Törenler
7-
Spor
Carson (1989), Wright ve Mischel (1987)’nin araştırmaları mekanik etkileşimcilik olarak tanımlanmıştır. Mekanik etkileşimcilik durumlar içindeki insanların yapısal durumlarını el alır.
8-
Ölçüsüzlükler
9-
Hizmet etme
10-
Alışveriş yapma
Durumculuk ve etkileşimcilik özellik yaklaşımlarına alternatif değildir. Ancak özelliklerin öneminide inkar etmez. Durumcular insanların stabil eğilimlerininin önemini fark etmişlerdir ve bazı etkileşimciler özellik ve durum faktörlerini kombine ederler. Öte yandan, Asendorph (2009) Kenny,Mohrve Leveesque (2001) gibi dinamik modellerin sosyal ilişki modelinin kişilik ve davranış araştırmalarında artan bir şekilde kullanıldığını belirtmiştir.
Durumların Sınıflandırılması: Ölçüm Modellerine Yönelik Kişi durum ilişkisinin sistematik çalışması kritik durumun özelliklerinin kendiler gibi aynı duyarlılıkla ölçülebilmesine gereksinim duyar. Ten Berge ve De Raad (1999) durumlar için bir sınıflandırma geliştirmelerini incelemişlerdir. Bir yaklaşım teorik ortamda sınıflandırmaları geliştirmektir. Örneğin ,kontrolun kayıb, fiziksel tehlike ve sosyal eleştirinin dış tehditlerin üç belirgin tipi olduğunu anlatan bir kaygı teorimiz varsa, bu durumsal özelliklerin mevcudiyeti için belirgin durumları değerlendirebiliriz. Alternatif olarak, insanları değişken nitelikler için değerlendirerek daha deneysel uzulden ilerleyebiliriz. Araştırmacılar her iki stratejiyi de kullanmış, farklı sınıflandırmalar arasında bir nokta birleştirmeyi sınırlandırmışlardır. Ten Berge ve De Raad (1999) sözcüksel yaklaşım tabanlı olarak Van Heck (1989) tarafından yapılan çalışmayı adapte ederek bir yaklaşımı uygun bulmuşlardır. Bu durumu tanımalamada kullanılan isimlerin kümelenmesini incelemişlerdir. Ancak kişilik özellikleri dahil olmak üzere hiçbir iç psikolojik yapıdan bahsetmemişlerdir. Bu deneysel strateji durumun ön kategorisini üretmiştir. Ayrıca yüksek nevrotik kişiler kişiler arası çatışmada duyarlıdırlar. Bu kategorilerin davranış üzerideki özellik etkisinin durum değiştiriciler olarak inandırıcılığı vardır. Van heck ‘in (1989) durum sınıflandırması: 1-
Kişiler arası çatışma
2-
Ortak çalışma ; düşünce, fikir, bilgi değiş tokuşu
3-
Samimiyet ve kişiler arası ilişkiler
4-
Hoş vakit geçirme
5-
Seyahat
240
Özellikler Kültürler Karşısında Evrensel Midir? Bu bölümde bireyler ve durumları dikkate alarak birey gruplarının müşterek bir durumla olan kültürle ilişkisini ele alacağız. Farklı kültürlerde kişilik ölçümü ve yapısı hakkında sorular ortya çıkmıştır. Amerika ve İngiltere’de bulduğumuz aynı beş faktör modelini Çin’de bulabilirmiyiz. Eğer özellikler biyolojikse o halde kültürden ziyade insana aittir. Farklı kültürler bir şekilde uygulanabilir benzer zorluklarla karşılaşırlar. Toplumlarıyla uyum sağlamak için herkes iyi davranış özellikleri taşımalıdır. Goldberg (1990) genel olarak Büyük Beş’i Güç, Sevgi,Çalışma, Duygu ve Zeka ile ilişkilendirmiştir. Bu beş alan kültürler arasındaki farklılıklar önemli olsada muhtemelen tüm kültürlerde tanımlanmıştır. Eğer türümüzde ortak bir biyolojik olarak etkilenmiş insan doğası varsa bireysel farklılık ölçümleri kültürler karşısında bazı benzerlikler gösterebilirler. Yine de özellik evrenselliğinde bazı potansiyel zorluklar vardır. Bir kültürel değer bir ülkede çok önemliyken diğer bir ülkede çok değer arz etmeyebilir. Aynı zamanda aynı kültürde cinsiyet,yaş,etnik grup gibi farklı ruplar üzerine faktör yapısı çalışmları olmuştur. Kutucuk 2.2. cinsiyet farkı üzerine çalışmaları özetler.
Özellikler Üzerine Kültürler Arası Araştırmalar Kültürler arası en kapsamlı program Sybil Eysneck tarafından yapılmıştır. Eysneck ve Eysneck (1982) batılı olmayan ülkelerde dahil olmak üzere 25 farklı ülkeden topladıkları çalışmaları özetlemişlerdir. Her dosyadan 4 faktör çıkarmışlardır. Ortaya çıkarılan faktörler genelde her ülkede birbirlerine benzemelerine rağmen P faktörü ölçümünde özellikle Nijerya ve Mısır örneklerinde baz ızorluklarla karşılaşılmıştır. Eysneck ve iş arkadaşları EPQ-R kullanarak yaptıkları testlerde P skorlarının geçerliliğini diğer ülkelerde de sağlamaya çalışmışlardır ancak P’nin iç istikrarı yinede vasat kalmıştır. Costa ve McCrae’nin NEO anketleride benzer sonuçlar vermiştir. NEO-PIR’nin Almanca,Çince,Portekizce, Korece, Japonca, İbranice çevirileri Kuzey Amerika’dakilerle (5faktör modeli) yakın anlamlar ifade etmiştir. Yine de, Silva (1994) faktör analizlerinde E,N ve O özellik skalalarında bazı zorluklarla karşılaşmıştır. (Tablo 1.7.). Ayrıca NEO-PI’de A ve C skorları olmadığı için bunlarda da bazı sorunlarla karşılaşılmıştır. Dışadönüklük özelliğinin E faktöründen ziyade diğer faktörlerle ilişkili olduğunu gördüler. Silva (1994) benzer sorunları Kuzey Amerika
241
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ ve Alman verilerinde de görmüştür. Bir İtalyan çalışmasıda Büyük Beş’e kısmen destek vermiştir. Paunonen (1992) Kanada, Finlandiya, Polonya ve Almanya örnekleri üzerine çalışmış ve Büyük Beş faktör yapısnın tüm ülkelerde geçerlilik gösterdiğini görmüştür. Özellik değerlendirmesine sözcüksel yaklaşım tarzında Büyük Beş’i İngilizce dışındaki dillede de geçerliliğini tespit etme denenmiştir. Özellik konsepti isim ve sıfatlar gibi kelime grupları üzerinden ifad edilir. İngilizce ve Almanca arasında dil olarak öenmli farklar söz konusudur. İngilizcede birçok kelimenin bir araya gelmesiyle ifade edilen bir durumun Almancada tek kelime ile ifade edildiği örnekler vardır. Aynı zamanda Amerikan Büyük Beş’in Çince çevirilerinde de kısmen benzerlik söz konusudur. Genel manada, yapılan araştırmalar sonucunda İngilizce Büyük Beş’in diğer dillerle uyumunda pozitif ancak mükemmel omayan bir uyum tespit edilmiştir. Saucier ve Goldber (1996) yaptıkları araştırma sonucunda sözcüksel beş faktör modelinin İngilizce, Almanca, Çekce, Hollandaca, Macarca, Rusça ve Filipincede geçerliliği tespit edilmişlerdir.
Kişilik Özelliklerin Cinsiyet Farkı Var Mıdır? Erkekler ve kadınların farklı kişilik özellikleri göstereceklerine dair teorik sebepler vardır. Bu konudaki hipotezler kişiliğin sosyal ve biyolojik modellerinde kadın ve erkek farklılıkları olmasından kaynaklanır veya bu farklar kadın ve erkeklerin kendilerinin cinsiyet rollerine büründürmesinden de kaynaklanabilir. Temel sorun kadınlarda uyumluluk ve duygusal ifadenini erkekler ise A ve E faktörlerinin yüksek görünmesinden kaynaklanır. Ek olarak, farklılıklar geleneksel ve kolektivist kültürlerde ve bireyselci kültürlerde ortaya çıkması beklenir. Feingol (1994), Costa, Terracciano ve McCrae (2001) kişilik özelliklerinin değerlendirmek üzere farklı yaş grupları ve milletlerdeki araştırma bulgularını toplamışlardır. Elde ettikleri sonuçlara göre kişilik özelliklerinde cinsiyet farkları olduğunu belirtmişlerdir. Bu iki meta analize göre; farklı kültürlerdeki erkekler girişkenlikte yüksek skorlar almışlardır, kadınlarsa kaygı güven ve yumuşak huylulukta yüksek skorlar almıştır. Costa ve McCrae’nin meta analizinde kadınların negatif duygu ve uysallıkta yüksek skorlar alırken, erkekler baskın olmakta yüksek skorlar almıştır ve duygulardan ziyade fikirlerle ilgilenirler. Bu iki meta analiz yüzlerce çalışmasnını sonuçlarını içerir ve cinsiyetler arasında bi farklılık olduğunu ortaya koyar. Bu farklılıklar duygusallık, uyumluluk ve dominantlıkla ilgili özelliklerde görülür.
Kişilik ve Kültürün Etkileşimi
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ dört ölçü belirlenmiştir; güç mesafesi, bireyselcilik-kolektivistlik, belirsizliğin önlenmesi ve maskülen- feminenlik. Bu ölçümlerde ülkeden ülkeye kültürlerine göre değişim görülür. Yukarıda sayılanlardan örneğin bireysellik ve düşük güç mesafesi dışadönüklük faktörleriyle ilgilidir, belirsizliğin önlenmesi ve maskülenlik nevrotiklikle ilgildir. Bir başka soru da kültür mü kişiliği yoksa kişilik mi kültür etkiler sorusudur. Hofstede kültürün insanı etkilediğini savunmuştur. Çocuk doğduğu kültürün değerleriyle yetişir ve kişiliği şekillenir. Buna karşılık McCrae bireyin kültürü etkilediğini savunmuştur. Zamanla belirgin kişilik özellikleri olan insanların kendi psikolojik ihtiyaçlarına göre kültürü şekillendirdiğini belirtmiştir.
Özelliklerin Kültürler Arası Yaygınlığı, Sonuçlar Özet olarak, EPQ çalışmaları özelliklerin kültürler arası yaygınlığı ile ilgili en güçlü kanıtları sunar. Ancak adapte edilmiş metot Eysneckyan özelliklerinin her kültür için en önemli olanlar olup olmadığı konusuna direkt olarak değinmez. Örneğin E ölçüsü her kültürde geçerli bir ölçü olsa da, önem oalrak her kültürde aynı öneme sahip değildir. Farklı kültürlerdeki Büyük Beş ölçümü bireylerin dillerinini sistematik örneklemesi üzerinden farklı kültürler içinde ana özellikleri belirlemeyi hedefler. Yapılan sözcüksel ve anket çalışmaları Büyük Beş’in farklı kültürlerde yeterince geçerli olduğunu ancak mükemmel olmadığını gösterir. Sonuçlar 1- Durumcu araştırmalarda, özellik teorisinin desteklenemez olduğu görülmüştür. Bu çalışmaların önemli eleştirilerin ardından geliştirilmesi ile özelliklerin belirgin özel bir durum karşısında davranışlarla ilgili öngörü belirtmediğini ancak genel manada birçok durum karşısındaki davranışlarla ilgili iyi bir öngörüsü olduğu görülmüştür. 2- Özellik eğilimleri insanları belli durumlar karşısında hareket etmeye yönlendirir. Hem kendin raporla hem de değer biçici raporu yöntemlerinde farklı durumlardaki davranışlarda bir uyum görülmüştür. 3- Aynı zamanda, durum faktörleri özelliklerin davranış üzerindeki etkisinde önemli rol oynar. 4- Beş faktör yapısı birçok kültürde geçerliliğini göstermiştir. Yine de beş faktörün iyi tanımlayamadığı belirgin kültürel durumlar vardır. 5- Gelecektek iaraştırmalar, durumlar ve davranışların karakterize edilmesinde daha fazla fayda sağlayacaktır.
Ömür Boyu Kişilik
Tipikkişilik özellikleri ve kültürel eğilimler vardır. Kişi içinde yetiştiği kültürden etkilenir. Kültür farklılıkları ve kişiliği inceleyen çalışmalar bilgilendiricidir. 70’den fazla ülkede yapılan geniş skalalı anketlere göre kültürlerin ayrımını yapan
Önceki bölümlerde özellikler , durumlar ve davranışlarla etkileşimleri tanıttık. Ek olarak, farklı kültürlerde özelliklerin temel yapısını gördük. Bu bölümden kişiliğin
242
243
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ hayat süresince nasıl geliştiğini işleyeceğiz. Öncelikle özellikler ve yetişkinlikte istikrarını, ikinci olarak mizaç konseptini ve kişilik özellikleri ile ilişkisini ele alacağız, son olarak çocukluk mizacının olgun kişilik özellikleri ile ilişkisini inceleyeceğiz.
Özellik İstikrarı Öncelikle özelliğin belli bir istikrarı olmalı, aksi takdirde davranışı etkileyemez. Özelliğin geçerliliğini belirtmeden önce istikrar bilmemiz gereken kilit bir noktadır. İstikrar verisini incelemen önce birkaç tanım gereklidir. Birincisi, istikrar güvenilirlikle aynı şey değildir, ancak istikrarın olması için güvenilirlik gereklidir. Güvenilirlik bir özelliğin kısa süre içinde devamlılık arz etmesi iken, istikrar yıllara hatta onyıllara dayanan bir ölçüdür. İkincisi, istikrar hakkında düşünmenin farklı yolları vardır. Örneğin yaşlı ve genç olmak üzere iki grubumuz varsa, yaşlı grup dışadönüklük seviyesinde gençlerden daha düşük ortalama gösterir. İstikrar konusunda emin olmak için aynı kişinin farklı zamanlarda yapılan değerlendirmeleri sonuçlarına sahip olmamız gerekir. İstikrar aynı zamanda farklı özellik seviyeleri ile de ilgilidir. Grup olarak değerlendirildiğinde grubun skorunda istikrar olabilir ancak grup içindeki bazı bireyler bir öncekinden yğksek, bazıları düşük skorlar vermiş olabilir. McCrae (2000) 18 ve 30 yaş arasında yaptığı teslerde yaş ilerledikçe nevrotiklik, dışadönüklük ve açıklık seviyelerinin hafifçe düştüğünü, dürüstlük seviyelerinini hafifçe arttığını belirtmiştir. Ayrıca 30 yaşından sonra kişilik özelliklerinini ortalama seviyelerinin çok az değiştiği görülmüştür.
İstikrarın Deneysel Çalışmaları Mischel (1968) birçok çalışmasında, kişilik özellikleri skorlarında uzun dönemli istikrara ilişkin kanıtlar sağlamıştır. Costa, McCrae ve Arenberg (1980) 400 kişilik geniş bir mezun grubunu ele almıştır. Bu grupta genç, orta yaş ve yaşlılarda kişilik özelliğinin istikarrında bir fark bulamamışlardır.Costa ve McCrae (1992) bir alt örnek gruplarında 24 yıllık bir özellik istikrarı tespit etmiştir. Conley (1985) Campbell’in çoklu özellik-çoklu metot teorisini geliştirmiştir ve Fiste (1959)’un belirgin bir kişilik ölçümünün kullanımından bağımsız olan istikrar tahminini ele almıştır. Örneklerinde farklı durumlarda hem kendin raporlar hemde gözlemci testlerini kullanmıştır. Conley üç kilit açının tespit edildiğini ileri sürmüştür; bir özellik birden fazla deneysel durumda görülebilir, bir özellik diğerlerinden farklılık gösterebilir, özelliklerdeki bireysel farklılıklar zaman sürecinde istikrarlıdır.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Conley (1985) ana snouçları tablo 3.1.’de görülmektedir. Birinci hat, değer biçiciler arası güvenilirlik tahminleridir. İkinci,dördüncü, altıncı ve sekizinci hatlar farklı özelliklerin önemli korelasyonlara sahip olmadığını gösterir. Üçüncü hat benlik içindeki uyumu gösterir. Beşincisi, aynı kişinin aynı davranışı yirmi yıl boyunca göstermesi durumunu içerir. Yedincisi en önemlisidir. Aynı toplumdaki aynı özelliklerin korelasyonunu gösterir. Bu çalışmaya göre bireyler zaman içerisinde kendileri ve diğerlerini düşünmede istikrarlıdır. Kendin raporla ve gözlemci raporlama değerlendirmeleri güvenilirdir. Tablo 3.1. Conley (1985)’ten elde edilen özellikler arası korelasyonlar Sosyal Nevrotiktlik
Dürtü Dışadönüklük
Kontrolü
Uyumluluk
m
w
m
w
m
m
w
1. Ts Ms Os
76
77
70
66
59
67
64
50
2. Td Ms Os
07
05
06
06
07
07
07
08
3. Ts Md Os
48
39
52
48
36
38
27
25
4. Td Md Os
07
11
11
11
08
10
08
11
5. Ts Ms Od
50
39
47
52
32
43
33
46
6. Td Ms Od
08
07
08
12
10
15
10
08
7. Ts Md Od
43
30
36
41
30
29
16
17
8. Td Md Od
08
10
11
11
09
11
09
09
w
Not: m = erkek, w = KADIN T = özellik (s = aynı özellik, d = farklı özellik) M = metot(s = aynı değerbiçici, d = farklı değerbiçici) O = durum (s = aynı durum, d = farklı durum /i.e., 1935 vs. 1954) Source Conley (1985)
Eysneck’in Özellikleri ve Büyük Beş Çalışmaları
Conley’in örnekleri uzun yıllar boyunca testlere tabi tutulmuş 300 orta sınıf çiftti. İlk test edildiklerinde 20’li yaşlarıın başlarında, son test edildiklerinde 60’lı yaşlarındaydılar.
Büyük Beş ve Eysneck özellikleri anket metoduyla değerlendirilen özelliklerin istikrarını onaylar. Örneğin, Costa ve McCrae (1988) 398 kadın ve erkekte nevrotiklik, dışadönüklük ve açıklığın istikrarına dair 6 yılık kendin raporla verilerini sundular,sırasıyla 0.83, 0.82, 0.83 skorları görüldü. Skala güvenilirliği düzeltildiğinde altı yıllık tahmini istikrar nevrotiklik 0.95, dışadönüklük 0.90, açıklık 0.95’ten fazla idi.
244
245
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ üç yıllık korelasyonda anket değerlendirmesi yapılarak uyumlulukta 0.63, dürüstlükte 0.79 sonuçları alındı. Başkaları tarafından yapılan özellik puanlamalarının istikrarı kendin raporla sonuçlarıyla büyük benzerlik göstermiştir. Eysneck’in faktörleri de istikrar seviyelerinde yukarıda gösterilenlerle benzer sonuçlar vermiştir. Eysneck kişilik anketinin altı yıllık istikrarı 225 Hollandalı orta yaşlı erkek ve kadınlarda psikotiklik 0.61, dışadönüklük 0.84, nevrotiklik 0.73, yalan skalası 0.75 değerlerini vermiştir. Schueruger, Zarella ve Hotz (1989), 106 kaynağındahil olduğu 89 çalışmada istikrarı analiz etmişlerdir. Şekil 3.1. kaygı, dışadönüklük ve bütün skalalarda geniş açıdan istikrarı gösterilmiştir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ belirtmiştir.nihayetinde depresyonun bu etkisi ile ilgili ileride yapılması gereken çalışmalar vardır. McCrae (1993)normal yetişkinlerde zaman içerisinde görülen değişimin ölçümlerdeki hatadan kaynaklndığını belirtmiştir. Bu konuda daha fazla çalışma yapılmasını tavsiye etmiştir. Kişilikteki istikrar ve değişim yalnızca anket çalışmalarıyla karar verilemeyecek kadar karmaşık bir yapıdadir.
Mizaç Özelliklere benzeyen bir yapı da mizaçtır. Mizaç biyolojik köklere dayanan kişilerdeki davranış eğilimleri farklılıkları hayatın ilk yıllarında ortaya çıkan ve farklıdurumlara karşı istikrar gösteren özelliklerdir (Bates, 1987). Bir bakıma mizaç araştırması bebek ve çocuklukta özelliklerin incelenmesidir. Ancak bunun kendine özgü özellikleri vardır. Bu mizaç değerlendirmelerinde gözlemci kullanılır.mcCrae(2000) mizaç ve özellik arasındaki ayrımın hedef ve metodlarında iki geleneksel fark olduğunu ileri sürer. Mizaç araştırmacıları mizacın orjini ve nasıl geliştiği ile ilgilenirken, özellik araştırmacıları sonuçlar ve sonuçların özellikle ilgisi ile ilgilenirler. Mizacın etkisi ve kişilik karmaşık konulardır çünkü genetik faktörler, yetiştirilme tarzı, akranları ve diper sostal süreçler bunlara dahil olurlar (Michalik, 2007).
Mizacın Oluşumu Buss ve Plomin (1984) duygusallık, aktivite ve sosyalleşebilmeye (EAS) göndermede bulunarak üç temel mizacın farkına varmıştır. Bunlar tablo 3.2’de görülmektedir. Mizaç EAS-mizaç anketi ile değerlendirilmiştir. Listelenen bileşenler, kalıtımsal, istikrarlı, yetişkin kişilik için öngörüseldir ve evrimsel duyguya adapte edilir. Tablo 3.2. Buss ve Plomin (1984) tarafından tanımlanan mizacın bileşenleri Şekil 3.1 özelliklerin güvenilebilirliğinin zaman içindeki düşüşü
Mizaç
Overall: Genel bütün
-Duygusallıktan korkma Kaygı, üzüntü, korku ifadesi, kaçış, uzak durma -Öfke Geçici düşmanca tavır, kızgın ifade, somurtma kızgın agresiflik -Üzüntü faaliyeti Coşku, direnç, sosyalleşebilme, başkaları ile iken duygusallık
Anxiety: Kaygı Extaversion: Dışadönüklük İnterval in months: Ay aralığı
İstikrar: İleriki Konular Kişilik özelliklerinde ergenlikten orta yaşa kadar bir esneklik olduğuna dair kanıtlar vardır. Yaşla birlikte esneklik azalır. Robert (2006)yaptığı çalışmada Büyük Beş kişilik özelliklerinin hepsinde yaşla birlikte artan bir istikrar olduğu sonucuna varmıştır. Costa ve McCrae (1977) geçici streslerin nevrotiklikseviyesinde etkili olduğunu iler sürmüşlerdir.yüksek nevrotiklik olan insanların terapi veya arkadaşlarına danışma ile çok az değiştiğini belirtmişlerdir. Duggan (1991) 18 yıl süren uzun sürekli çalışmasında, depresyonun nevrotiklik skorlarında etkisi olmadığını
246
Bileşen Karşılıklı etkilenim
Karşılıklı etkilenim
Tempo Yakınlaşma eğilimi
247
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ EAS mizaçlarıyla ilişkili olarak farklı araştırmacılar farklı sayılarda ölçümler ortaya koymuşlardır. Metotlar arası korelasyonlardan 119 çalışmanın incelenmesinde korelasyonlar arasında ebeveyn, öğretmen ve kendin raporla oranları, 0.20’den 0.27’ye kadardır. Mizaç çalışmları patolojisini anlamak içinde oldukça önemlidir. Matthew, Zeidner ve Roberts (2006) patoloji ve mizaç arasında bir bağlantı olduğunu ortaya koymuştur. Kutucuk 3.1. kişilik ve ADHD arasındaki ilişkiyi ortaya koyar.
Kişilik ve ADHD Dikkat eksikliği hiperaktivite rahatsızlığı (ADHD) gelişimsel bir rahatsızlıktır. Çocuğun sosyal gelişimini ve eğitim sürecini etkiler. ADHD’si olan çocuklar lisey ibitirme ve üniversiteye gitme gibi birçok zorlukla karşılaşırlar. Mizaç çalışmaları ADHD’deki kilit bir faktör olan çaba gereksinimi kontrolunde düşüş ü kapsar. ADHD’nin birçok alt türü vardır ve farklı alt türşerin farklı mizaç nitelikleriyle ilişkili olduğu ileri sürülür. Çaba gereksinimi kontrolü düşük seviyesi odaklanmayı zayıflatır. Çocuğun ödül ve caza kavramlarına yatırlarıda oldukça önemli bi konudur. Rothbart ve Bates (1938) negatif duygu ve dışadönüklüğün korteksaltı beyin sistemleriyle bağlantılı olduğunu belirtmiştir. İnsan davranışları biyoloji ve geçmişin yarattığı kontrol edilemez güçlerin bir ürünüdür (Kagan, 1989). Kontrol mekanizmasının doğasının üzerine farklı bakış açıları vardır. Thomas ve Chess (1977) çocuk ve bakıcısı arasındaki sosyal ilişkiye vurgu yapmıştır. Örneğin çocuk mizaç olarak aktifse, bakıcnını başarısı bu aktiviteyi kabul edilebilir amaçlara yönlendirmesine bağlıdır. Mizaç v ebeveny davranışı arasındaki ilişki üzerine çalışmlar oldukça karmaşık ve istikrarsızdır (Bates ve McFadye- Ketchum, 2000). Son zamanlarda mizaç araştırmaları genetik tekniklere yönelerek mizacın gelişimini iki yönden anlamaya yardımcı olmuştur; çocuğun mizacı ebeveynlerden etkilendiği kadar ebevenylerin mizacıda çocuktan etkilenir. Korkak çocuklar sert bir koontrolden ziyade nazik bir yaklaşımdanm daha çok fayda sağlarlar. Yapısal mizaç ve sosyalleşme deneyimleri kişilik gelişmesinin şekillenmesini sağlar.
Mizaç ve Kişilik Arasındaki İlişki Kişilik ve mizaç arasındaki ilişki sıklıkla kafa karıştırıcıdır. Psikobiyolojik özellik teorislerinde olduğu gibi mizaç bazen kişilikle eşdeğer görülür (Cloninger, 1987), bazen kişiliğin bir al seti olarak görülür veya eğer güçlü bir şekilde ilişkideyseler yapının iki türü kavramsal olarak farklı görülmüşlerdir (Strelau, 1983,2001). Bazı insanlar diğerlerinin tersine hareketlerini genellikle çabuk bir biçimde yaparlar. Hareketin hızı davranışın gerçek içeriğinden farklı bir biçimsel özelliktir. Tablo 3.3. Strelau(2001) teorisinde mizaç ve kişilik arasındaki farkları gösterir. Strelau ve Zawadzki (1995) Davranışsal-Mizaç Envanterinini Biçimsel Özelliği
248
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ (FCB-TI) skalasını geliştirmişlerdir. (Tablo 3.4.). Strelau ve Zawadzki’nin çalışması muhtemelen bu zamana kadar i bu konudaki en kapsamlı çalışmadır. FCB ile birlikte EPQ, NEO-FFI, EAS-TS ve birçok kişilik ve mizaç skalasınını 919 örnekte analizini yaptılar. Tablo 3.5. faktör yüklemelerinin bazılarını gösterir. NEO-FFI yüklemeleri, Büyük Beş faktörlerine benzemektedir. Karşılaştırılabilir bulgular yetişkin populasyonda batılı mizaç yapılarının kullanıldığı çalışmlardan elde edilmiştir. Evans ve Rothbart (2007) Yetişkin Mizaç Anketi tabanlı analizler yapmışlardır. Sonuçları tablo 3.6.’da görülmektedir. Evans ve Robert NEOPI-R ile skalaları bağdaştırmış ve beç faktör modeliyle ilişkilendirmiştir. Korelasyon matriksi tablo 3.7.’de görülmektedir. Buralardan alının sonuçlar mizaç ve kişilik ölçümlerinin örtüştüğü tahmininde bulunmasına rağmen, birçok soru hala açıktadır. Faktör analizleri temelinde mizaç skalalarının sadece kişilik özelliklerinin alternatif bir ölçümü sağladığı iddia edilebilir veya alternatif olarak NEO-FFI ve EPQ-R ölçümlerinin kişilikten ziyade mizaçla alakalı olduğu öne sürülebilir. Bir başka ihtimal, kişilik ve mizaç tamamen ayrıdır ancak güçlü bir şekilde birbirlerine bağlıdır. Çünkü kişilik gelişimi mizaçtan etkilenir. Verinin implikasyonları yetişkin örneklerin kullanılmasından ötürü oldukça sınırlıdır. Mizaç ve kişiliğin çocuklarda çok daha keskin bir biriçimde ayrılıyor olabilir. Tablo 3.3. Strealu’nun farklı mizaç ve kişilik için kriterleri Kriter
Mizaç
Kişilik
Gelişimin belirlenmesi Biyolojik tabanlı
Sosyal süreç tarafından şekillendirilmiş
Aşamaların gelişimi Bebeklikte görülme
Çocukluk süresince gelişir yetişkinlikte devam eder
Davranışsal karakteristikleri içeriği ile
Resmi karakteristiklere Hareketlerin anlamlı ilişkin ilişkilidir
Türlerin belirginliği
Memelilerin özellikleri
Sadece insan
Düzenleyici işlevler
Belirgin davranışları modifiye etme
Merkezi birleştirici ile ilişkilidir
Tablo 3.4 Davranış-mizaç envanterinin resmi karakteristiğinin skalası Skala: Mizaçsal karakteristik Canlılık: Çabuk davranma eğilimi, yüksek tempo hareketi sürdürme ve çevre değiştiğinde çabuk bir şekilde yanıt verme Azim: Uyarıcının hareketlendirilmesinin kesilmesinden sonra davranışı tekrar etme eğilimine devam etme
249
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Duyumsal duygusallık: Düşük uyarıcı değerinin duyumsal uyarılmasına cevap verebilme yeteneği Duygusal reaktivite: Düşük duygu tahammülü ve yüksek duygusal hassaslık ile duygusal uyarıcıya cevap verebilme eğilimi Tahammül: Dış uyarıcı toleransı ve uzun süreli uyarıcı aktivite ihtiyacı duyulan durumlarda uygun şekilde hareket edebilme yeteneği Aktivite: Yüksek uyarıcı değerinin üstlenilen davranışına eğilim Tablo 3.5 Beş faktör üzerinde mizaç ve kişiliğin seçili yüklenenlerinin skalaları Faktör FCB-TI Hareketlilik
I −38
Tahammül
69
Duyumsal Duyarlılık
69
Duygusal Reaktivite
79
Dayanıklılık
−59
Aktivite
71
EAS-TS
Aktivite
56
Sosyallik
70
Ürkeklik
70
Sıkıntı
79
Öfke 64
−33
EPQ-R
II 57
III
IV
V
Tablo 3.6 Yetişkin Mizaç Anketi tarafından ölçülen mizacın görünüşleri Mizaç alanı
Ortak yapılar
Yakınlaşma
Duygusal empati ve empatik suçluluk duygusu
Agresif negatif duygu
Mahrumluk ve sosyal öfke
Yönelme duyarlılığı
Düşük uyarıcı yoğunluğu ve akli olayların farkındalık
Çaba gerektiren kontrol
Dikkat ve hareketlerin kontrolu, kabul edilmeyen davranışları engelleme
Dışadönüklük/kabarma
Sosyallik,pozitif duygu ve hazın yüksek yoğunluğu
Agresif olmayan negatif duygu Korku ve Üzüntü
Table 3.7 ATQ faktör skorları ve NEO-PI-R FFM skorları arasındaki korelasyon
47
Kişilik (FFM) 46
Mizaç (ATQ)
C
Çaba gerektiren kontrol
0.59 −0.02 −0.45 0.18 0.09
Yönelme duyarlılığı,
−0.04 0.61 0.04 0.29 0.03
Agresif olmayan negatif duygu
−0.24 −0.03 0.69 −0.25 −0.12
Agresif negatif duygu
−0.15 −0.09 0.57 0.04 −0.43
79
Dışadönüklük/kabarma
0.03 0.41 −0.15 0.64 0.20
Nevrotiklik
84
Yakınlaşma
0.10 0.18 −0.01 0.16 0.52
Psikotiklik
−77
Mizaç, Kişilik ve İstikrar : Boylamsal Çalışmalar
NEO-FFI
N
76
E
86
O
77
A
80
C
55
Dışadönüklük
O
N
E
A
Dünyada bazı etkileyici ve zengin verili boylamsal çalışmaların sonuçları 21.yy başlarına doğru kullanılabilir hale geldi. Bu tür çalışmalar doğumdan yetişkinliğe kadar kişiliğin gelişimiyle ilgili önemli bir kavrayış sağlamıştır. Bu tür çalışmalar genellikle çok sayıda genç örneklerüzerinde yapılmıştır. Yaşlılar için yapılan çok az çalışma vardır. Kutucuk 3.2.’ de yaşlı örnekleri ele alan bir çalışmlayı ele aldık.
54
250
251
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Dunedin çalışmaları geleceğe dönük ve boylamsal bir çalışmadır ve bu çalışmada aynı bireylerden farklı durumlarda toplanan bilgiye dayanır; doğumda, 3, 5, 7, 9, 11, 13, 15, 18, 21, 26 ve 32 yaşlarında tekrar testler yapılmıştır (Koenen, 2007). Dikkatlice seçilmiş bir topluluk olduğu için genel populasyonu temsil eder ve yıpranmamıştır. Örneklerin %96’sı 32 yaşındayken son dalga testine tabi tutulmuştur. İlk dalga testi çocukların mizaç türlerini değerlendirmek için tasarlarnamıştı. Çocuklar uyumlu, kontrol altında tutulmuş ve çekingen olarak gruplandırılmıştır. Uyumlu çocuklar kendilerini kontrol altına alabiliyorlardı, kendine güvenleri yüksekti, yeni insan ve durumlar karşısında keyfi kaçmayan örneklerdi. Çekingen çocuklar korkak, sosyal ortamlarda çekingen ve yeni durum ve insanlar karşısında içine kapanıktı. Kontrol altında tutulmuş çocuklar dürtüsel, huzursuz, kolayca dikkati dağılan ve duygusal olarak değişkenlerdi. Uyumlu çocukları karşılaştırma grubu olarak, kontrol altında tutulmuş çocuklar grubunun ergenlik ve çocukluk süresince davranış sorunları göstermeleri muhtemeldir. Çekingen türler davranış sorunu yaşamazlar ancak kendilerinde içselleşen sorunlarla mücadele ederler.
Yaşlılıkta Kişilik Değişir mi? Yaşlılar üzerine yaşları 55-85 arasında değişen 2165 katılıımcılı üç yıl süren bir araştırma De Beurs (2000) tarafından gerçekleştirildi. Kaygılı olmanın öngörüsü olarak kadın olmak, işitme ve görme sorunları yatıyordu. Hayatta olan olayların dışında kalmak, eşini kaybetmek, işlevsellikte düşüş yaşamak kaygının artma sebepleri olarak görüldü.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Dunedin çalışmasında bu gruptaki çocuklarda 21 yaş itibariyle suça karışma oranı %14 iken uyumlu çocuklarda %6, çekingen çocuklarda %7 oranları görülmüştür. Ergenlik döneminde kendini kontrol, uyumlu olma ve sosyal yakınlıkta düşük skorları olanlarıın 18-26 yaş arasında olgunluşama süresinde bu özelliklerinde değişim görülmüştür. Bu özelliklerinde artış görülürken agresiflikte azalma görülmüştür. Bununla birlikte katılımcıların çoğu sekiz ölçümün en az birinde değişiklik göstermiştir. Robert ve iş arkadaşlarının (2001) verileri çocukluk ve ergenlikteki kişilik ölçüsü ve mizaç kısa süre için (2-3 yıl gibi) kişilik, davranış ve mizacın iyi bir öngörüsüdür ancak daha da ilerisi için iyi bir öngörü değildir sonucunu vermiştir. Lewis (2001) çocukluktaki özelliklerin farklı durumlarda istikrar göstermediğini ileri sürer ve çocukluktaki gözlemciler önyargıları sebebiyle hatalı değer verebilirler. Lewis ayrıca çocuklukta depresyon ve korkunun aile durumuna göre çeşitlilik gösterdiğini belirtmiştir. McCrae (2000) çalışması 5 milletten topladığı deneklerinde dışadönüklük, nevrotiklik ve dürüstlük skalalarında iyi bir içsel istikrar tespit etmiştir. Sonuç olarak bu alanda yapılan çalışmalara göre, çocukluk süresince mizaç ve kişilik ölçümlerinde güvenilir bir istikrar vardır ve ergenlikten yetişkinliğe kadar olan dönemde kişilik ölçümlerinde baız güvenilir değişimler söz konusudur sonucu çıkarılabilir. Caspi ve Roberts (2001)’e göre 1-çocukluktan yetişkinliğe kişilik devamlılığı ve 2- kişilik özellikleri yetişkinlikte belirgin bir yaşa kadar sabitlenmez. Sonuçlar
18 yaşındaki Dunedin çalışması denekleri çoklu boyutsal kişilik anketi (MPQ) ile değerlendirildi. Bu anket kontrol, yabancılaşma, iyi olma, sosyal yakınlık dahil olmak üzere sekiz faktör içeriyordu (Caspi,2000).
1- Deneysel çalışmalar özellikle yetişkinlikte ana özelliklerin zaman boyunca istikrarlı olduğunu göstermiştir. Özellikler yaşla birlikte özellikle 50 yaştan sonra sabitlenir. Dakat özelliklerin esneklik gösterdiğine dair kanıtlarda vardır
18, 21 ve 26 yaşlarında üç mizaç türü oldukça farklı kişilik profilleri gösterdi. Kontrol altında olan çocuklar ergenliğe geldiklerinde zarardan kaçınma ve kontrolde düşük skorlar, agresiflik ve yabancılaşmada yüksek skorlar gösterdi.
2- Özellikle farklı zamanlarda yapılan ölçümler arasında olan uyum değerlendirme için arzu edilen bir durumdur çünkü böyle olan bir çalışma davranış araştırmalarında iyi bir yer edinir.
Çekingen çocuklar ergenlikte kontrol ve zarardan kaçınmada yüksek, agresiflik ve sosyal potansiyelde düşük skorlar gösterdi. Çocukluk mizaçları gerçek hayat içinde ipuçları vermektedir. Örneğin kontrol altında tutulan çocukların yetişkinlikte kriminal davranış sergilemeleri muhtemeldir.
3- Mizaç özellik konseptinden ayrı bir kavram olarak sunulmuştur. Fakay aynı zamanda bu iki kavram bir noktada kesişirler. Mizaç çevre ile birlikte kişilik gelişimini şekillendirir. Fakat uzun süreli ve boylamsal çalışmalar bizlere mizacın kişilik özellikleri ve davranışlar için bir öngörü olamayacağını göstermiştir. Bununla birlikte çocuklarda özellikleri puanlamada bazı sorunlar vardır.
Erken Yaşlarda Mizaç ve Kriminal Davranış Dunedin boylamsal çalışmasındaki çocuklar 21 yaşında kriminal davranışlarıyla ilgili teste tabi tutulurlar. 3 yaşındayken kontrol altında tutulan çocuklar grubunda olanların 21 yaşında kriminal davranış sergilemeleri muhtemeldir.
4- Genel manada, özellik araştırmaları özellik yapısıdoğrulamak ve güçlendirmek eğilimindedir. Yetişkinlikteki genel özellik istikrarı görülür ve çocukluk mizacı yetişkinlin kişilik özellikleri arasındaki etkileşimi açıklar. Bireysel durumlarda farklılıklar görülür ve kanıtlar kişiliğin muhtemel esnekliğini gösterir.
252
253
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Sabit Özellikler ve Geçici Durumlar Özellik Teorisinde Durumların Yeri Özellikler davranışların istikrarına göndermede bulunur. Bununla birlikte, zaman boyunca kişinin ruhsal durumunu veya geçici iç şartlarını dikkate almalıyız (Eysneck ve Eysneck, 1980). Kaygı ile karakterize edilmiş birisi genelde tüm zamanlarda kaygılı değildir. Özelliklerin değerlendirilmesinde kişinin içinde bulunduğu şartlarda göz önüne alınmalıdır. Kısa süreli kişinin sabit olmayan genel karakteristiği örneğin geçici kaygı hissi veya sosyalleşebilmesi “durum” olarak adlandırılır. Nowlis (1965) bir sıfat listesi geliştirmiş ve kişiden o andaki ruh haline göre bu listeyi puanlamasını istemiştir. Nowlis’in hipotezi 12 ruh hali içermesine rağmen daha sonradan bunu iki yada üç temel yapıya indirgemiştir. Spielberger (1966) tekil sıfatlar yerine kişinin duygu ve düşüncelerini içeren sorularla kaygı durumlarını ölçmeyi tercih etmiştir ve aynı zamanda durumlar ve özellikler arasındaki ilişkiye değinmiştir. Spielberger, Gorsuch ve Lushene (1970), geniş ölçüde kullanılan bir anket olan Durum-Özellik Kaygı Envanterini geliştirmişlerdir. Bu envanter hem özellik hemde durum kaygısı skalalarını içerir. Özellik skalasındaki öğeler kişinin genel duygularını hedef almıştır.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ resmi kriterleri sunacağız. 1- Özellik ve durumun yüksek içsel sürekliliği olmalıdır. Özellik testlerinin tekrar ypaılan testlerinde yüksek güvenilirlik olmalı ancak aynı yükseklik durum için geçerli değildir. Burdan çıkarılacak varsayıma göre özellikler zaman boyunca istikrar içermelidir ancak durumlar dalgalanma eğilimindedir. 2- Özellik ve durum testleri düşük bir derecede uyumlu olmalı ancak geçerli özellik testleri bir grup farklı durumlardaki durum testlerinin ortalaması ile kısmen uyumlu olmalıdır. 3- Geçerli bir özellik testi diğer durum testleriyle olduğundan daha çok ilgili özellik ölçümleriyle yüksek seviyede ilişkili olmalıdır. Bunun tersine bir durum testi diğer kesişen durum ölçümleri ile yüksek oranda ilişkili olmalıdır. Konseptsel olarak ilişkili olan özellik ve durum yapıları psikometrik olarak ayrıdırlar. 4-
Durum acil şartlarda hassas olmalıdır.
Özellik Etkilerinin Aracısı Olarak Durumlar
Özellik ve durum ölçüleri genellikle pozitif bir ilişkidedir. Bu bölümde öznel durumun ölçüm modellerini ve kişilik özellikleriyle ilişkilerini ele alacağız. Aşağıdaki konuları inceleyeceğiz; a- Farklılaşan özellikler ve durumlar. Özellik ve durum ölçüm istikrarına bağlı olarak ayrı ayrı değerlendirilebilir. Yapının iki türünün ayrımını yapmak için psikometrik kriterleri listeleyeceğiz. b- Durumların boyutsal ypaısı: durumlardaki birey farklılıkları kendi çıkarlarınadır. Tıpkı Büyük Beş gibi faktör analizleri kullanarak özellik ölçümlerini tanımlamak için faktör analizleri kullanıdığımız gibi akıl durumlarının ana ölçümlerini belirlemeyi de deneyebiliriz. c- Durumlar ve özelliklerin etkisi üzerine deneysel çalışmalar özellik ve durumların sıklıkla ilişkili olduğunu göstermiştir. Dışadönüklük pozitif ruh hali ve nevretiklik negatif ruh hali ilişkide olma eğilimindedir. Özellik ve durum yapılarının uyumluluğu ile ilgili direkt önerileri inceleyeceğiz.
Özellik- Durum Modelleri Zuckerman’ın durum ölçümü için kriterleri Spielberger’in (1966) kaygının durum-özellik modeli gayri resmi olarak durumlar özellikler arasında ayrımı yapar. Bununla birlikte aynı zamanda resmi psikometrik kriterlerede ihtiyacımız vardır. Böylece bir anketin özellik veya durumu ölçüp ölçemediğini değerlendirebiliriz. Ardından Zuckerman (1976) tarafından önerilen
254
Özellik- durum modelleri çok öenmlidir çünkü onlar bizleri özelliklerin davranışları nasıl etkilediğini anlatır. Bu modellerin temel bir prensibi davranış üzerindeki özellik etkisinin durumlar aracılığıyla olmasıdır. Şekil 4.1. Eysneck (1982) tarafından önerilmiş Spielberger’in (1966) çalışmasının basitleştirilmiş versiyonudur. Şekil 4.1. Performans ve bilgi süreci üzerinde kaygının zararlı etkisi için bir durumözellik modeli. External stressors: Dış gerilme yükleyicileri State anxiety: Kaygı durumu
255
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Subjective feelings of apprehension: Kaygının öznel duygusu Arousal of the autonomic nervous system: Özerk sinir sisteminin uyarılması
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Şekil 4.2. kişilik – duygu birlikteliği için alternatif kavram bilim açıklamalarının şematik ana hatları
Trait anxiety : Özellik kaygısı İndividual differences in anxiety proneness : Kaygıdaki bireysel farkılıkların eğilimleri Processing activities : Aktiviteleri yerine getirme
Performans Özellik kaygısının etkisi dolaylı yoldandır, özellik durumsal faktörlerle beraber durumu etkiler. Şekil 4.1. arabulucu bir hipotez önerir; özellik kaygısının performansa etkisi kaygı durumu tarafından vasıta olunur. Bu alandaki araştırmalar oldukça çeşitlilik gösterir. Hem psikobiyolojik hemd kavramsal açıklamalar oldukça dikkat çekmiştir. Araştırmacılar mutluluk, korku, kızgınlık, iğrenme gibi temel duyguların beyinde kontrol edildiği bölgelerin haritalarını çıkarma denemelerinde bulunmuşlardır. Özellik teorisyenleri duygusal yapı üzerinde çoklu duygularıda kapsayan geniş bir kapsamda çalışma eğilimindedirler. Alternatif bir biyolojik teori (Gray, 1987; Carr, 2008) çeşitli beyin sistemlerinin ayrımını yapmışlardır. Bu sistemler Davranışsal Engelleme Sistemi (BIS)’i de içerir. Ek olarak, BIS aktivitesi negatif duygu deneyimide edinmiş olabilir. Kaygı özelliği ve nevrotiklik BIS’in hassaslığı ile yüksek seviyede bağlantılıdır. Böylece bu özellikler kişiyi negatif duygulara yatkın hale getirir. Nörobilim bakış açısından, özellikler beyin sistemiyle uyumludur. Duygular korteksaltının beyin yapısının bilinçaltı operasyonlarını yansıtır. Özellik-durum aracı modelleri fizyolojik süreç yerine kavramsal süreçte ifade edilebilir (Reisnzein ve Weber, 2009). Çağdaş duygu teorilerinin pek çoğu duygunun kavramsal değerlendirme ile yakın ilişkide olduğu fikri tabanlıdır. Örneğin, kaygı durumları kişinin bir uyarıcı ve olayı kişisel tehdit olarak değerlendirmesine sebep olabilir. Değerlendirmeler tehditin kaynağı ile yüzleşmesi veya uzak durmasını temin etmeyi deneyerek aynı zamanda davranışı etkiler. Kaygı özelliği özeleştiri gibi stratejileri teşvik eder. Şekil 4.2.’ye göre birincisi, ruh hali beyin sistemlerinin aktivasyonlarında bireysel farklılıkları etkileyebilir. İkincisi, ruh hali belirgin sembolik ölçümlerle bağlantılıdır. Üçüncüsü, ruh halleri yüksek seviye kişi ortalamasını indeksleyebilir. Açıklamaların üç seviyesi potansiyel olarak kişilik ve ruh hali üstündeki veriyi açıklayabilir.
256
Neural: sinire ait / punishment stimuli : ceza uyarıcısı/ motor output: motor çıktısı / activation of neural nets localised within spesific brain regions: belirgin beyin bölgesinde yerleşmiş sinirsel aktivasyon ağları (BIS) / negative emotion: negatif duygu / personalit : kişilik Cognitive-architectural : kavramsal mimari / negative valent stimuli : negatif değerli uyarıcı / object identification : cisim tanıma / information- processing, controlled by a
257
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ symbolic or subsymbolic architecture : sembolik veya altsembolik mimari tarafından kontrol edilen bilgi işleme / negative emotion: negatif duygu / personality: kişilik Knowledge: bilgi / negative events: negatif olaylar / appraisal and coping: değerlendirme ve başa çıkma / evaluation of events, controlled by self-regulative processes : öz düzenleme süreçleri tarafından kontrol edilen olayların değerlendirilmesi / personality: kişilik / self-knowledge: kendini tanıma / negative emotion: negatif duygu
Durum Ölçümleri: Duygu, Ruh Hali ve Kendin Raporla Uyarılması Geleneksel olarak psikolojik deneyim duygu, kavrama ve metivasyon olmak üzere üç alana ayrılır. (Hilgard, 1980). Araştırmaların çoğunluğu duygu üzerine yoğunlaşmıştır. Ruh halinin kapsamlı boyutsal modelleri kendin raporla verisinin çok değişkenli analizleri üzerinden gelişir. Özellik ve durum faktörleri uygun faktöranalitik teknikleri kullanılarak farklılaşabilir (Cattel, 1973). Sıkılıkla duyguların yapısı karmaşık olarak nitelendirilirken kısmen az sayıda temel ruh hali ölçümleri vardır. Ruh halini değerlendirmenin çeşitli yolları vardır. Ancak en sık kullanılan teknik ruh hali sıfat listesidir. Ek olarak, sosyal baskı insanları yanıtlarında saptırmaya görürebilir. Değişkenli modelleme tekniği kullanan araştırmalar ruh hali üzerindeki önyargı yanıtının etkisinin oldukça az olduğu sonucuna varmıştır. Maalsef bu tekniklerin hiç biri çok hassas ve ayırıcı değildir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ birleştiren sistemlerdir. PA domaminerjik davranışsal Fasistilasyon Sistemi (BFS) ile bağlantılıdır. BFS gray’in BAS sistemine benzer yapıdadır. NA’nın ise Gray’in BIS sistemine benzediği söylenmektedir. Son zamanlarda beyin görüntüleme sistemleri ile pozitif ve negatif duygu ile ilgili bölgeleri belirlemek için nöropsikolojik çalışmalar olmuştur. Amigdalanın insan beynideki korku sisteminin merkezinin bağlantısını yansıttığı belirtilir. Yine de, gerçek ilerleme belirgin beyin bölgelerinin duygusal durumlarla ilişkilendirildiğinde yapılacaktır. Bu zamana kadar Thayer ve Watson’un modellerinde detaylarda farklılıklar olsa da ir noktada mantıklı bir birleşme tespit edilmiştir. Bununla birlikte, iki ölçü modeli yapısı için başka bir yol daha vardır. Bu model Russel (1979) tarafından önerilmiştir. Bu model esasında Thayer’in ekseninde 45 derecelik bi daire çizer. Böylece aktivasyon ve keyif ölçümlerini elde eder. Posner, Russel ve Peterson (2005) iki ruh hali ekseninin nöropsikolojik alt yapısını ayrıntılarla donatmışlardır. Bu model Gray’in modelinden daha çok Eysneck’in modeliyle uyumludur. Uyarılma şebekeleri de amigdala gibi limbik sistem yapıları içerir. Russel ve Thayer’in şemaları çembersel olarak sunulabilir. Şekil 4.3. iki ölçüm modelinin yaklaşık uyuşmalarını gösterir. Bu analizlerece uyarılma kelimesindeki anlam belirsizliği açıklığa kavuşmuştur.
Modellerin ilk ailesi iki ölçüm olduğunu ileri sürer. İkincisi, üç ölçü tabanlıdır. Bu hasis modeller değişken negatif duyguyu nası lyerleştirebileceğimizi inceleyeceğiz. Kısa süreli model skalalarınınn geçerliliği üzerine kanıtları ele alacağız. Kaygı ve deprsyon gibi ruh hallerinin değerlendirilmesinde klinik örneklerin kullanıldığı önemli bir literatür olmasına rağmen kriminal olmayan populasyonda ruh halinin yapısı üzerine odaklanacağız.
İki Ruh Hali Ölçüsü: Enerji ve Gerginlik İki yada üç temel ruh hali boyutu olabilir. Thayer (1978) aktivasyon-deaktivasyon sıfat listesi (AD-ACL)’yi nesnel uyarılmanın iki ölçüsünü değerlendirmek için geliştirmiştir. Bu iki boyut enerjik uyarılma (EA) ve gergin uyarılma (TA)dır. EA dinçlik ve enerjiyi yorgunluk ve tükenmişlik hisleriyle karşılaştırırken, TA gerilim ve sinirlilik ile rahatlama ve sakinliği karşılaştırır. Örneğin bir kişi aynı anda hem enerjik hem yorgun olamaz. Thayer iki uyarılma ölçüsünün biyopsikolojik sistemin altında yatan aktivitenin yansıması olduğunu belirtir. Benzer iki ölçü modeli Watson (2000) tarafından önerilmiştir. Kendin raporlaya odaklanmaktansa, Watson ve iş arkadaşları ruh hallerinin tüm türlerinin kapsamayı hedeflemiştir. Onların faktör analizi çalışmları positif duygu (PA) ve negatif duygu (NA) olmak üzere iki dikey ölçüyü tanımlar. Bunların ölçümü pzitif ve negatif duygu skalası (PANAS) ile yapılmıştır. Watson’a göre PA ve NA iki biyodavranışsal sistemin aktivitelerini yansıtır. Bu sistemler nesnel, kavramsal, biyolojik ve davranışsal görüşleri
258
Şekil4.3. Ruh halinin iki boyutsal modelleri Energetic arousal :enerjik uyarılma/ arousal : uyarılma / tense arousal: gergin uyarılma / negative affect: negatif duygu / pleasure: haz / energetic arousal+ : enerjik uyarılma + /positive affect +: pozitif duygu + / arousal + : uyarılma + / tense arousal+ : gergin uyarılma+ / negative affect + : negatif duygu
259
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Üç Boyutsal Model: Hazzı Uyarılmadan Ayırma İki büyük modelin ABD’de en popüler model olduğuna şüphe yoktur fakat avrupada üç boyutsal model sıklıkla tercih edilir (Schimmack ve Grob, 2000). Bu tarz modeller Wundt’un (1897) modeline kadar geriye gider, Wundt’un modelinde haz-antihaz, gerilim-rahatlama, heyecan-sakinlik olarak ayrılmış boyutsal söz konusurdu. Matthew’de üç boyut EA, TA, ve memnuniyet (haz) önermesinde bulunur. EA ve HT arasında pozitif bir korelasyon, TA ve HT arasında negatif bir korelasyon vardır. Üç boyutsal model şekil 4.4.’de gösterilmiştir. Üç boyutsal model pozitif ve negatif duygunun tekrar ortaya çıkıp çıkmayacağı konusunu çözmekte oldukça faydalıdır. Enerjik ve gerilim ayırılmaları tekrar ortaya çıkabilir. Şekil4.4. Ruh halinin üç boyutsal modeli
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Utanma, mahçubiyet ve suçluluk duygusu gibi karmaşık sosyal duygularda her zaman ilgi konusu olmuştur. Watson ve Clark (1997) PA ve NA yüksek değerli faktörleri gibi hiyerarşik bir model oluşturmuştur ve bunların herbiri daha daraltılmışı duygularla tanımlanmıştır: korku, üzüntü, suçluluk duygusu, düşmanca tavır (NA), neşe, kendine güven , nezaket (PA) ile ilişkilidir. Bu duygular PANAS tarafından ölçülmüştür. Bir başka alternatif olasılıkta belirgin duyguların ince temeli modelleri ile genişletilmiş duygu boyutlarıdır. Durum-özellik öfke dışavurum envanteri (STAXİ) tarafından öfke durumuna ayrılmıştır. Bunlar ; öfke hissi, öfke ifadesi hissi (sözlü) ve öfke ifadesi hissi (fiziksel) dir. Spielberger’in (1966) özellik ve kaygı durumunun boyutunu tek görmesinin tersine, Endler (1991) dört kaygı özelliği belirtmiştir. Bunlar ; sosyal değerlendirme, fiziksel tehlike, belirsiz durumlar ve günlük rutinlerden yaratılmış tehditler ile ilgili özelliklerdir. Bunların yanında kaygı durumunun iki özelliği yer alır, bunlarda kavram-endişe ve özerk-duygusal kaygı durumlarıdır. Bunları şekil 4.5.’te görebilirsini. Özellik ölçümü dosyalarında, durumun farklı seviyelerindeki analizlere gereksinim duyabiliriz. İki veya üç boyutsal model ruh hali durumlarının birçok değişkenini açıklar. Aynı zamanda bu modeller temel duygu özünü sağlamasına rağmen değişkenleri tam olarak açıklamazlar.
Energetic arousal : enerjik uyarılma /tense arousal : gerilim uyarılma / pleasant mood: haz ruh hali / unpleasant mood: nahoş ruh hali Shaimmack ve Grob (2000)Almanya, İskandinavya ve Birleşik Krallıkta faktör –analitik çalışmalarını inceledirer ve Wundt’un önerdiğinden ziyade üç boyut tespit ettiler. Onların ypaısal modellemesi pat (haz-bilinç -gerilim) üç boyutunu destekliyordu.
Farklılaşan Negatif Duygular
Şekil 4.5. Bir durum- özellik kaygısının çoklu boyutsal modeli
Ruh halinin boyutsal modelleri negatif duygunun cimri bir görüşünü alır ve Watson ve Tellegen modelini (2000) tek boyuta düşürür veya üç boyutsal modeldeki gerilim ve hoşa gitmeyen ruh hallerini alır. Duygu teorileri sıklıkla birçok negatif duygu içeren çoklu temel duyguları önerir. Korku, üzüntü, öfke ve iğrenme duygu teorisyenlerince daima parçalara ayrılmıştır.
260
Anxiety: kaygı/ state: durum/ trait: özellik/ cognitive-worry: kavramsal endişe / autonomic emotional: özerk duygusal / socal evaluation: sosyal değerlendirme / physical danger: fiziksel tehlike / ambiguous: belirsizlik / daily routines: günlük rutinler / other undetermined: diğer belirsizler
261
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Ruh Halinin Skalalarının Geçerliliği Ruh hali üzerine önceki geniş çaplı çalışmalarda durumların geçerliliği üzerine araştırmalar yapılmıştır. Bu başlıkta bu konudaki ana bulgulara vurgu yapacağız. İki haki mmetod söz konusudur. Birincisi, doğruca katılımcıları bazı haz alınabilir ve zararlı durumlara maruz bırakan ve ruh halindeki değişim sonuçlarını değerlendiren deneysel çalışmaları işleten modeldir. İkinci metod ise daha natüralisttir. Günlük olaylarla ilgili değerlendirmelerde bulunan bir metoddur. Deneklere haftalar boyunca ruh hallerini yansıtan günlük tutturabilir veya önceden kurulan bir saat verilerek alarm çaldığında rastgele aralıklarlao andaki ruh hallerini kaydetmeleri istenebilir. Thayer’in enerjik ve gerilim uyarıcıları kısmen etkileyicidir ve her iki boyut özerk uyarılmanın indeksi ile ilişkilidir (Thayer, 1978). Tablo 4.1. bazı deneysel çalışmalardaki ruh hali öğelerinin veya günlük çalışmalardaki ruh hali ile ilişkili faktör türleri gösterilmiştir. Tablo 4.1 Enerjik ve gerilim uyarılmasında farklı faktörlerin nasıl değişiklik yaptığına dair örnekler Faktör türü
Örnekler
Enerji
Gerilim
__________________________________________________________________________ Uyuşturucu
Kafein
Yükselmiş
Hiç veya yükseltilmiş
Nikotin
Yükselmiş
Alçaltılmış
Biyolojik ritim
Günün bir saati
Gün ort. en üst
Küçük etki
Adet döngüsü
Karmaşık bulgular
Pre-menstruum’da yüksek
Fiziksel egzersiz Yüzme
Yükselmiş
Alçaltılmış
Şarkı söyleme Kendini telkin
Velten Tekniği Hipnoz
Olağan yaşam
Değişim yapılan
önerilere bağlıdır
Sosyal olaylar
Yükselmiş
Küçük etki
Tartışmalar
Alçaltılmış
Yükseltilmiş
Ruh hali üzerinde sağlık durumununda etkisi vardır. Deary ve iş arkadaşları güçlü bir deeysel manipulasyon kullanarak ruh halinin geçerliliği üzerine bazı biyolojik kanıtlar sağlamışlardır. İkili çalışmada (Hepburn, 1995; Gold, 1995) kan şekeri düşük olan insanlarda yapılam denysel çalışmalarda gergin uyarılmanın arttığını ve enerjik uyarılmanın azaldığını görmüştür. Bu konu üzerine yapılan diğer çalışmalarda bu araştırmaları destekleyici sonuçlar almıştır. Pozitif ve negatif ruh hallerini
262
tetiklemek için yapılan çalışmalarda deneklere video ve resimler izlettirilir. Velten tekniğinde deneklerden ruh halini tetikleyici cümleleri yüksek ses okumaları istenir. Bunun yanında,deneklerin bulunduğu ortamda uyarıcılar için dizayn edilir. Günlük ruh hali biyolojik, kavramsal ve sosyal etkilerinm karışımıyla şekillenir. Ruh hali biyodavranışsal sistemle ilgili olduğu kadar kavramsal ve sosyal faktörlerde önemli etkilerde bulunur.
Ruh Halinin Ötesi: İlave Durum Alanlar Mental aktivitelerin üç bileşene ayrılabileceğini belirten uzun süredir deva meden bir görüş vardır. Bunlar; duygu bileşenleri, motivasyon ve kavramdır. Alexander Brain gibi 19. Yy psikologları “zihnin üçlemesi” görüşünde lider rol üstlenmişlerdir. Araştırmaların çoğu duygusal duruma odaklanmasına rağmen, kavramsal ve motivasyon durumları araştırmalarda giderek oda noktası olmaya başlamıştır.
Durumun Kavramsal Boyutu Kaygı araştırmacıları kaygı durumunun hem kavramsal hemde duygusal bileşenleri olduğunun uzun zamandır farkındadır. Morris ve Liebert (1969) kaygı öğelerini endişenin kavramsal durumu ile ilişkili olanlar ve gerilimin duygusal durumla ilişkili olanları olarak ikiye ayırmışlardır. Endler ve Parker (1991) faktör analizlerinin geniş skalasında kaygının iki boyutu bulunduğunu belirtmişlerdir. CIQ Sarason ve iş arkadaşları tarafından geliştirilmiş bir durum ölçüm anketidir. CIQ kavram durumu ölçümü prototipidir. Her bir kavram durum olarak ifade edilemez. CIQ potansiyel kavramların genel görülme sıklığını değerlendirir. Çünkü Sarason kavramın görülme sıklığının kişinin psikolojik işlevselliğine dayandığına inanıyordu. Bu bakış açısından bireyin kavramlarının içeriği vurgulanabilir veya ihmal edilebilir. İleri dönemlerdeki skalalarda kişinin kavramının diğer niteliklerinin değerlendirir. Deneysel çalışmalar bu skalaların manipulasyonlarına karşı yaklaşık hassasiyette olduğunu ortaya koymuştur. Kavramsal durum ölçümlerinin bilgi işlemenin direkt bir ölçümünü sağlayacağını söyleyemeyiz. Dikaktli deneysel doğrulama ve teori gelişimi bunları yapının altında yatan indeksler olarak kullanmamıza olanak sağlar (Cattel, 1973; matthews, Campbell, 2002). Table 4.2 Dundee stres durumu anketi tarafından yapılan üç ikincil faktörlerin değerlendirilmesi (DSSQ) Görev bağlılığı sıkıntı Enerjik uyarılma gerilim uyarılması İlgi motivasyonu düşük hedonik ton Başarı motivasyonu düşük kendine güven/ Öngörülen kontrol konsantrasyon
263
endişe öz bilinç düşük kendine güven kavramsal müdahele (görevle ilişkili) kavramsal müdahele (görevle ilişkisiz)
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Öznel Durumlar ve “Zihnin Üçlemesi” Matthews zihnin üçlemesini ruh hali durumlarının mevcut modellerinin temeli olarak kullanmıştır. Yapılar gerçek durumlara gereksinim duyarlar. Keşif türünde faktör analizleri öncelikle güçlü birincil faktörleri öğe-seviye verisiyle tanımlamıştır. Ruh halinin üç temel boyutuna ek olarak, motivasyonun iki boyutu ve kavramın altı boyutu toplanmıştır. Dundee Stres Durum Anketi (DSSQ) bu skalaları iyi bir güvenilirlikle değerlendirir. Bu birincil boyutlar birbirleriyle ilişkilidir ve dahası ikinci faktör analizleri üç üst seviye faktörü tanımlar. Tablo 4.2. genişletilmiş karmaşık öznel durumları birincil durum faktörlernini nasıl tanımladığını gösterir. Faktör çözümü öğrenci olan ve olmayan ve İngiliz ve Amerikalı örneklerin önceki ve sonraki performansları toplandı ğı veri oldukça güçlüdür. Deneysel çalışmalar durum faktörlerinin farklı stres faktörlerine hassas olduğunu göstermiştir. Matthews ve Campbell (2002) faktörlerin baskın performans ortamının baskın hareketlerini yansıtır. Görev katılımı çabaya bağlılıkla indekslenebilir, sıkıntı kavramının aşırı yüklenmesiyle ilişkili olabilir ve endişe kişinin özyansıtmasının bir işareti olabilir. Çalışma ortamı örneklerinde durum yanıtı sistematik bir şekilde iş alanındaki stratejilerle başa çıkması ve kişinin uyarılmalarıyla ilişkili olabilir. Özet olarak, ruh hali üzerindeki araştırmalar ve öznel durumlar özelliklerle ilişkili olabilecek ruh hali ölmüçlerinin daha farklılaşmış dizisini sağlar. En tanınan modeller sadece ikiye ayrılmıştır; enerjik ve gerilim (Thayer, 1996), pozitif duygu ve negatif duygu (Watson, 2000) veya uyarılma ve valans (Russell, 1979). Belkide Thayer’in iki boyutuna ek olarak haz boyutunun eklendiği üç temel ruh hali boyuıtu olabilir. Bu bölümdeki araştırmalar daha çok iki boyut modeli tabanlıdır fakat diğer yaklaşımlarada artan bir ilgi vardır.
Özellikler ve Durumlar : Deneysel Çalışmalar Eğer ruh halleri özünde değişebilirse, kişilik özelliklerinini güçlü bir şekilde ruh haliyle ilişkili olduğu görülebilir. Ruh halleri günlük değişiklik göstersede, insanların farklı tipik ve temel ruh hali seviyeleri olduğu görülür (Diener ve Larsen, 1984). Tipik ruh hali özelliklerden daha düşük dereceli olsada kaydıdeğer bir istikrar gösterirler. Kutucuk 4.1. öznel ortalama hayat memnuniyeti ve mutluluğun kişilik tarafından nasıl etkilendiğini gösteren sağlıklı çalışmaları tanımlar. Böylece belirgin bir ortam v karekteristik ruh halinde özellikler ve ruh hali değerlendirmesi arasındaki korelasyonu görebiliriz.
Mutluluğun Sırları: Öznel İyilik Öznel iyilik (SWB) insanların hayat memnuniyetinin kavramsal yargılarının bileşenleri, yüksek haz duygusu ve düşük negatif duygu dahil olmak üzere hayatları ile ilgili tüm konuları yansıtır. Kapsamlı araştırmalar hayat boyu mutluluğun
264
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ kaynağını araştırmak için birçok güvenilir kendin raporla skalaları kullanmışlardır. Özelliklerden düşük olmalarına rağmen SWB’deki bireysel farklılıklar zaman boyunca istikrarlıdır. Demografik faktörler ve dışsal sonuçlar SWB’de sadece ikincil rol oynarlar. Materyalist insanlar mutlu olmak için paraya ihtiyaç duysada, para ve iş durumunun genelde küçük bir etkisi vardır (Diener ve Biswas-Diener, 2002). Kişilik SWB’de ana bir rol oynar. Bir meta-analiz (DeNeve ve Cooper, 1998) düşük nevrotikliğin SWB’nin en güçlü öngörüsü olduğu sonucuna varmıştır. Hem dışadönüklük hem de uyumluluk bunun pozitif-duygu bileşenleriyle güçlü bir şekilde ilişkilidir. Larsen ve Buss(2006) mutluluğu artırmak için metodları özetlemiştir ; 1-
Diğer insanlarla vakit geçir. Özellikle arkadaş, aile ve sevdğin biriyler.
2-
İş yerinde zorluk ve anlam arayışında ol
3-
Diğer insanlara yardım edebilme yolları ara
4-
Boş zaman aktivitelerinin keyfini çıkar.
5- Formda kal. Birçok deneysel çalışma egzersizin sadece fiziksel değil zihinsel olarak da gelişimi arttırdığını göstermiştir. 6- Bir planın olsun fakat yeni deneyimlere açık ol. Hayat organize olma ihtiyacı duyar ancak durumlar elverdiğince esnek olmak da önemlidir. 7-
Olumu ol. Hayatın pozitif tarafına odaklanmak mutluluğu arttırır.
8- Olayların abartılmasına izin verme. Mutlu insanlarr bir adım geri çekilme yeteneğine sahiptir, sorunlarla baş edebilmek için yapıcı yaklaşımlar yaratırlar. Ruh haliylegüçlü bir şekildeilişkiliolmasını beklediğimiz iki özellik nevrotiklik (N) ve dışadönüklük(E)tür. N faktörü kaygı, depresyon,gerilim ile ilişkilidir. E faktörü kaygısız olmak,canlı olmak ile ilişkilidir. Costa ve McCrae(1992) NEO-PI-R skalasınınaçık bir şekilde pozitif duyguyu dışadönüklüğe eklemişti. Bazı yazarlar ruh hali ve kişiliği ortak beyin yapıları ile ilişkili olduğunu belirtmiştir.
Korelasyon Çalışmaları: Dışadönüklük ve Nevrotiklik E, N ve ruh hali arasındaki birleşimler üzeine kapsamlı bir şekilde çalışılmıştır(Rersenzein ve Weber, 2009). Ek olarakdışadönük olanlar daha pozitif ruh hali sergilerken, nevrotikler negatif ruh hai sergler(Matthews, Jons ve Chamberlain, 1990) Tablo 4.3 bir çok enstrüman kullanarak E,N ve ruh hali çalışmalarının örnekleri ile iki ve üç boyutlu ruh hali değerlendirmelerini gösterir(Matthews, Gilliland, 1999). Dorn ve Matthews (1995)iki faktörün kişilik ve ruh hali arasındaki korelasyonların büyüklüğünü etkileyebileceğini ileri sürer. N-TA korelasyonu istikrarlı bir şekilde
265
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
0.25 civarındadır ve E-PA 0.13 sınırını aşmaz. Korelasyon gözlemler boyunca çeşitlilik göstermesine rağmen gerçek hayat ortamıyla ilişkili olarak deneyim-örnekleme metodunu kullanan son zamanlardaki çalışmalar E ve PA orasındaki korelasyonun 0.18 olduğunu belirtmiştir(Lucas ve Baird, 2004). Bu çelişlikeri nasıl açıklayabiliriz? Dorn ve Matthews(1995) iki faktörün kişilik ve ruh hali arasındaki korelasyonun büyüklüğünü etkileyebileceğini ileri sürmüştür. Tablo 4.3 Kişilik ve ruh halinin açıklayıcı çalışmalarının verileri enerji
gerilim
hedonik ton
(PA)
(NA)
(mutluluk)
çalışma
N
örnek skala N
E
N
E
N
E
575
topluluk
EPI
−11∗ ∗
16∗ ∗
35∗ ∗
−01
−
72
öğrenci EPI
−02
34∗ ∗
32∗ ∗
24∗ ∗
−
−
−19∗
50∗ ∗
54∗ ∗
−11
−
−
−25∗ ∗
62∗ ∗
52∗ ∗
−21∗ ∗
−
anket tabanlı çalışmalar Costa and McCrae (1980)
−
PAS/NAS Emmons and Diener (1986) ACL Meyer and Shack (1989)
231
öğrenci EPQ
532
öğrenci NEO-PI
ACL Watson and Clark (1992) − PANAS Deneysel kontrollü durumları kullanan çalışmalar Larsen and Ketelaar (1991)
a
70
öğrenci EPQ
−03
10
29
−12
−
−
578
öğrenci EPI
−20∗ ∗
18∗ ∗
26∗ ∗
−08
−27∗ ∗
24∗ ∗
Students
EPI
−25∗ ∗
13
23∗ ∗
10∗
−18∗ ∗
−20∗ ∗
18∗ ∗
∗ ∗
ACL Adan and Guàrdia (1997)b UMACL Matthews, Jones and Chamberlain (1990) −15
−24∗ ∗
158
12
UMACL Matthews et al. (1999)b 636
öğrenci EPQ-R −06
27∗ ∗
UMACL Matthews, Campbell et al. (2002)b
328
iş
EPQ-R −22∗ ∗ 11
UMACL
266
27∗ ∗ −11
−18∗ ∗ 07
Not nötr ruh hali başlatma tekrardan analiz edilmiş veri korelasyon katsayıları çarpımı × 100, ∗p ∗∗ p 0.01 a
b
0.05,
PA = Pozitif duygu, NA = Negatif duygu EPI = Eysenck kişilik envanteri, EPQ(-R) = Eysenck kişilik anketi (-gözden geçirilmiş), PAS = Pozitif duygu skalası, NAS = Negatif duygu sakalası, PANAS = Pozitif ve Negatif Duygu Programı, UMACL = UWIST Ruh hali Sıfat Kontrol-Listesi, ACL = yayınlanmamış kontrol listesiWatson (2000) 379 kolej öğrencisinin dahil olduğu bir araştırma yürüttü. Öğrencilerin her birinin en az günlük 30 ruh hali değerlendirmesini sağladı. Öğrenciler bu değerlendirmeyi akşamları yaptılar. Yani bu değerlendirmeler anlık ruh hali değerlendirmeleri değildi. Fakat yine de tipik duyguların değerlendirmesinden daha iyi bir gösterge sağladılar. Değerlemeler PA ve NA skorlarında ortalama skorlar verdi. NA ve N arasındaki korelasyon 0.43’tü, PA ve E arasındaki 0.36 idi. Başka önemli faktörde durumlar ve içeriğin kişilik- ruh hali korelasyonu etkileyebilmesidir. Watson ve Clark (1992) lisans öğrencileri üzerine çalışmalarda bulundu. Ruh hal verisinin bu içerikte öğrenci hayatının karakteristik olaylarına kişiliğe bağlı reaksiyonları yansıttığı görülmüştür. Bunun tersine Matthews’in raporladığı veri dikkatlice kontrol edilmiş performanstest ortamından elde edilmiştir ve günlük olayların ruh hali üzerinde etkisinin az olduğu sonucuna varılmıştır. Kişilik-durum ilişkisi üzerine ruh hali çalışmaları farklı çalışmalarda istikrarsız ve problemli sonuçlar vermiştir.
Pozitif ve Negatif Duygulanmanın Ötesi: Diğer Özellikler, Diğer Durumlar Ruh hali çalışmalarının C, A ve O boyutları ile N uyumluluğuna oldukça az rastlanır. Bunu sebebi muhtemelen güçlü ilişkilere nadiren rastlanmasıdır. Birçok çalışmada C ve A’nın yüksek pozitif duygu ile ilişkilenme eğiliminde olduğunu fakat dşük negatif duygu ile bir eğilimde olmadığı görülmüştür. C’nin ana olarak nezaket skalası ile ilişkide olduğu ve A’nın düşük düşmanca tavırla ilişkide olduğu, aynı zamanda O’nun zayıf bir şekilde negatif duygunun düşük seviyeleri ile bağlantılı olduğu görülmüştür. A’nın uyumlu davranış süresince pozitif ruh hali deneyimine bağlı olduğu (Cote ve Moskowitz, 1998) ve kişiler arası anlaşmazlık süresince negatif ruh haline bağlı olduğu görülmüştür (Suls, Martin ve David, 1998). Matthews (1999,2002) DSSQ tarafından ölçülmüş Eysneck özelliklerinin geniş kapsamda duygusal-motivasyonal-kavramsal durum faktörleriyle nasıl bir ilişkide olduğunu araştırmıştır. Bu çalışma tablo 4.2. de görülmektedir.Tablo 4.3.’te özetlenen veri dizisinde , öğrenci örneğinde N sıkıntı ile 0.28 ve endişe ile 0.22’lik bir ilişkidedir.
267
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
İş alanı örneklerinde 0.29 ve 0.15 ile eşdeğer ilişkiler saptanmıştır.
Şekil 4.6. Uyarılmış ruh hali üzerinde kişilik etkileri
Ayrıca Matthews (1999) C’nin göreve bağlılık ile orta seviyede ilişkili, sıkıntı ve endişe ile düşük seviyede ilişkili, hem A hemde O’nun düşük sıkıntı ile ilişkili olduğunu bildirmiştir. EPQ kullanılan veride ise, N yüksek sıkıntı ve endişe, E düşük sıkıntı ile ilişkilidir. Böylece analizlerin serviyesinde, öznel durumların birçok geniş kişilik faktörlerinin her biri ile orta seviyede ilişkili olduğu görülmüştür.
Ruh hali endüksiyon durumu
Sonuç olarak özellik ve duurmlar arasında bazı direkt boyutsal uyuşma veya yapısal eşitlik olup olmadığı merak edilebilir. Watson ve Clark (1992) E ve N özelliklerinin direkt olarak pozitif ve negatif duygu ile sırasıyla uyum içinde olduğunu öne sürmüştür. Fakat Büyük Beş C, O ve A boyutlarınının net durumlarla eşdeğerlikleriyle ilgili çok az kanıt vardır. Aslında, özellik ve durum eşleştirme varsayımları hatalı olabilir. Örneğin kaygının yapısında özellik ve durum seviyelerinden farklılık görülür. İleride yapılacak olan çalışmalar muhtemelen görev motivasyonu, merak ve sosyal oryantasyonla ilişkili uygun özelliklerle ilişkisini belirtecek ana durum bouytları bulunacaktır. Alternatif olarak belkide durumlar içinde özellikleri yerini belirtmek mümkün değildir.
Deneysel Çalışmalar Özellik ve durum arasındaki ilişki üzerine diğer önemli bir kanıt kaynağıda ruh halinin deneysel çalışmalarından gelmektedir. Blackburn, Cameron ve Deary (1990) depresyon durumunu artırmak için Velten tekniğinini yeni bir versiyonununu kullandılar . N ‘nin büyük ölçüde depresyondaki artışın büyüklüğü ile pozitif ilişkide olduğunu fakat E’nin durum değişimi ile ilişkili olmadığını buldular. Pozitif ruh hali indüksiyonu altında dışadönük olanlar içe dönük olanlardan daha çok pozitif duygu artışı gösterme eğilimindedirdir ( şekil 4.6.’da görüldüğü gibi ).
Extravert: dışadönük olanlar/introvert: içe dönük olanlar / Gomez ve Cooper (2008) kişiliğin duygusal reaktivitenin öngörüsü olmakta başarısızlığa uğradığını belirttiler. Lucas ve Baird (2004) dışadönüklüğün pozitif ruh hali uyarılmasında öngörücü olmasına odaklanan alt ıçalışmayı bir araya getirdiler, bu sırada Velten uyarılmasını kullandılar, ruh halini artırmak için şakalar, çizgi filmler ve video klipler kullandırlar. Bu çalışmalarda dışadönükler için pozitif ruh hali ile ilgili önemli destekler buldular. Fakat etki boyutu zayıf kaldı. Aynı zamanda kendi laboratuarlar ve diğer bulguların dahil olduğu meta-analizleri raporladılar. Korelasyon büyüklüğünün küçük olduğunu ve aynı zamanda E’nin notr durumlarda pozitif ruh hali ile ilgili olduğunu belirttiler. Aynı zamanda N’nin negatif ruh hali realtivitesiyle bağlantısına dair kanıtlar elde ettiler. Özellik ve kaygı durumu arasındaki ilişkinin çalışmları bağlamsal faktörlerin önemini göstermiştir. Hodges (1968) görevde başarısızlığa uğrama karşısında tehditle stres empoze edildiğinde kaygı özelliğinin kaygı durumunun artışıyla pozitif ilişkide olduğunu ortaya koymuştur. Fakat aynı durum fiziksel olarak elektro şok gibi bir baskı yaratıcı etken karşısında görülmemiştir.
Dışadönüklük ve Nevrotikliğin Durum Bağlantılarını Açıklamak Bu zamana kadar, özellik ve durumlar arasında özellikle E-PA-enerji-mululuk ve N-NA-gerilim- mutsuzluk arasında istikrarlı ilişkileri sunduk. Bununla birlikte özellik- durum ilişkileri dışsal durumlar dahil olmak üzere bağlamsallık faktörlerinde farklılık gösterir (Brandstatter, 2001), aynı zamanda durumun kişinin uyarılması, ödül ve ceza seviyleride etkileyici faktörlerdendir. Bu ilişkileri nasıl açıklayabiliri? Bu konuda beş muhtemel açıklamamız vardır; - Huysuzluk açıklaması: E ve N özelliklerinde duygu merkezdedir. Böylece ruh halindeki bireysel farklılıklar farklı durumlar karşısında bu özelliklerde kendinden vardır (Watson ve Clark, 1992). - Enstrümantal açıklama: Kişilik durumsal yükümlülükleri ve uyumlu ruh hallerini etkiler. Örneğin, dışadönüklük belkide pozitif duygu ile bağlantılıdır çünkü dışadönük olanlar sosyal ortamlara daha çok katılırlar. - Duygusal- reaktivite açıklaması: Dışadönükler ödül işaretlerine yüksek seviyede pozitif duygu geliştirirken, yüksek N kişisi ceza uyarıcısı karşısında negatif duyguyu güçlü bir şekilde gösterir. - Kavramsal açıklama: Yüksek N bireyi tehditi gözünde çok büyütür ve kişisel kontrolü çok hafife alır .
268
269
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ - Ruh hali- düzenleme açıklaması: Özellikler kişinin pozitif ruh halini sürdürme yeteneğinni etkiler ve negatif ruh halini iyileştirir. - Huysuzluk ve enstrümantal açıklaların karşılaştırılması: Lucas ve Diener (2000) bu karşılaştırmayı yapmışlardır. Enstrümantal teoriler durumsal faktörler için kontrol etme kişilik ve ruh hal iarasındaki ilişkileri elemelidir. Örneğin sosyal ortamlara katılım hem dışadönüklük hemde pozitif ruh hali ile ilişlikendirilir.. fakat bu durumsal faktör dışadönüklük ve ruh hali arasındaki ilişkiye tamamen arabuluculuk etmez. Tablo 4.2. sosyal aktivite, ruh hali ve dışadönüklük arasındaki ilişki ile ilgili daha detaylı bir çalışmayı anlatmaktadır (Argyle ve Lu, 1990).
Dışadönüklük, Sosyal Aktivite vePozitif Ruh Hali Enerji, pozitif duygu ve keyifli ruh halinin öngörülerinden biri de diğerleriyle sosyal ilişkide bulunmaktadır (Watson, 1992). Argyle ve Lu (19990) dışadönüklerin mutluluklarınının yarısını onların sosyal aktivitelere katılımından kaynaklandığını belirtmiştir. Argyle ve Lu (1990) dışadönüklük etkisinin kısmen kendine güvenle ilişkiyi sosyal yetenek tarafından arabuluculuk edildiği durumu gösteren basit modeli geliştirmişlerdir (Şekil B.4.2.1.). şekilde gösterilen iddia dışadönüklük- mutluluk ilişkisini tamamen açıklamaz. Nedensel ağ çok daha karmaşık olabilir.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Ruh hali düzenleme. Kişilik aynı zamanda ruh halinin aktif düzenlemesini etkileyebilir. Lischetzke ve Eid (2004) dışadönükleri içe dönüklerle kıyasladıklarında, dışadönüklerin negatif duyguyu iyileştirme ve pozitif duyguyu devam ettirmede daha başarılı görülmüştür. Sonuç olarak, her bir olası mekanizma için özellik-durum bağlantısı ile ilgili bazı kanıtlar bulabiliri. Fakat tek bir mekanizma tüm gözlemlenen veriyi açıklayamaz. Duyguda farklılıklar temel beyin sistemlerini, olayların kavramsal gelişimini ve kendini düzenlemeyi etkileyebilir. Sonuçlar 1- Durumlar üzerindeki araştırmalar özellik ve durumları farklılaşmaları için psikometrik kriterlere durumlar için boyutsal modeller, özellikler ve durumlar arasındaki ilişkilere odaklanmıştır. 2- Hem özellik hemde durum içsel olarak istikrarlı ve geçerlidir. Bununla birlikte, özellik skalalarının tersine, durum ölçümleri bir gün veya fazlası periyotlarda test-tekrar test güvenilirliğini göstermeli. Skorlar durumsal manipülasyonlarda hassas olmalıdır. Durumlar özellik teorisinin önemli bir yaklaşımıdır çünkü bazen özelliklerin davranışsallığını düzenleyebilirler. Kişilik özelliği sinirsel işlev ve bilgi işleme sürecinde bireysel farklılıklarla ilgili olabilir. 3- Ruh halinin faktör analitik çalışmaları sadece az sayıda temel boyutun olduğunu ileri sürer. Hem iki hemde üç boyutsal modeller araştırmalar için kullanışlı temel sağlar. Geçerleme çalışmları ruh hallerinin hem biyolojik hemde sosyal-kavramsal faktörler tarafından şekillendiridiğini ileri sürerler. 4- Dışadönüklük ve nevrotiklik N açısından ruh hali ve endişeyi tanımlayan kavramsal durumlarla güvenilir bir şekilde ilişkilidir. Özellik ve durumlar arasındaki ilişki hem korelasyonel hemde deneysel çalışmlarda kullanılabilir.
Şekil B.4.2.1. Mutlulukta dışa dönüklüğün etkisi için bir model Bu alandaki araştırmaların karşılatığı en büyük zorluk kişiliği etkileyebilecek sosyal faktörleri kontrol etmenin ve ölçmenin çok zor olmasıdır. Günlük verilerini içeren analizler dışadönüklerin sadece yüksek-risk durumlarında içedönüklerdne daha mutlu oldeuğunu göstermiştir. Kişilik ve duygusal reaktivite: Dışadönüklerdeki ödül beyin sistemleri pozitif indüksiyon tarafından üretilen pozitif sinyallere daha hassastır. Ceza sistemi yüksek N kişilerinin negatif ruh hali yanıtından sorumludur. Kavramsal faktörler: Özellikler duygusal deneyim kavram sürecine karşı önyargılıdır. Kaygı yanıtındaki kilit faktör ortamın objektif doğasında olmayabilir. Bir kişi dişçiye gittiğinde acı çekeceğinin birincil bir tehdit olarak görürken, başka biri toplumun onu korkak olarak nitelendireceğini tehdit olarak görür.
270
5- Kişilik- ruh hali ilişkisi ile ilgili birçok açıklama önerilmiştir. E pozitif duygu N negatif duyguyu yansıtır. Mizaçlar beynin ödeül ve ceza sistemleri ile ilişkilidir. Kişilik etkisinin kavramsal faktörlerden etkilenebileceğini belirten bazı kanıtlar vardır.
Kişiliğin Alternatif Görüşleri Özellik Teorisine Meydan Okumalar Bu zamana kadar, özellik konsepti aracılığıyla kişilik araştırma yaklaşımları için genel dosyaları özetledik. Bu argümanı geliştirmeden önc, özellik teorileri ve psikoanaliz ve insan psikolojisi gibi kişiliğe dair diğer yaklaşımlar arasındaki ilişkiyi kısaca özetlemeliyiz. Bunu yapmanın üç temel nedeni vardır. Birincisi, özellik teorisi diğer teorilerden ayrı tutularak geliştirilmiştir. İkincisi, bu kitaptaki tezimiz şudur ki; özellik psikolojisinini kişilik araştırmaları için baskın paradigma olmasıdır. Bu
271
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ bölümde bunun nedeni ile ilili bazı sebepler sunulmaktadır. Üçüncüsü, psikoanaliz ve insani psikoloji kişilik bilimcileri arasında az bir ilgi toplasa da, bu disiplinler gelişmeye ve deneysel araştırmaları bilgilendirmeye devam etmektedir. Bu bölüm kişilik teorisinin genel araştırmasına bir deneme değildir, okuyucunun psikoanaliz gibi kişilik araştırmalarının ana aşamasının giriş bilgisine sahip olmasınmı öneririr.z birincisi, genellikle Freud’un psikoanalizine göndermede bulunarak psikodinamik teori içinde özelliği nasıl kavramsallaştıracağımızı tanıumlayacağız. İkincisi, bilinçaltı işlemlerinin on zamanlardaki araştırmalarını inceleyeceğiz ve kişilikte neleri açığa çıkarabileceklerini ele alacağız. Üçüncüsü, örtülü özelliklerin geçerli davranışsal değerlendirmelerini geliştirmek için son zamanlarda yapılan denemeleri ele alacağız. Dördüncüsü, kişiliğe Roggers ve Maslow’unkiler gibi fenomonolojik ve insanı yaklaşımları araştıracağız.
Psikodinamik Teoride Özellikler Psikoanalizin Katkısı Psikoanaliz Sigmund Freud’un teorileriyle başladı ve çeşitli yaygın elementlerle psikodinamik kişilik teorileri aileini yarattı. Teorik seviyede bunlara bilinçaltı işlemlerinin önemi, cinsel doyum, diğer temel güdüler ve çocukluk deneyimleri dahil edildi. Metadolojik olarak, Freudyen ve Freudyen sonrası psikodinamik teoriler bireyin detaylı araştırmalarının önemi, özellikle bilinçaltının çalışmasını sağlamalarının ipuçlarına vurgu yaparlar. Öncelikli olarak Freudyen teorinin kişiliğe psikodinamik yaklaşımının emel özelliklerini ele almasını kullanacağız. Kişiliğn temeli enerji ile ilişkili temel biyolojik dürtüler veya id’dir. Bu dürtülerin cinsel bileşeni olan libidonun özel bir öenmi vardır. Gelişim sürecinde bu enerjinin kısımları idden ayrılmaya başladı ve gerçeklik-yönelimli ego formuna ve superego veya bilinç formuna dönüştür. Ruhun içsel bir ekonomisi vardır. Örneğin enerjininsabit miktarı çeşitli mental yapılarda yatırıma dönüşür. Enerjinin durağanlığı ve yüklenmesi daha ince seviyelerde yer alır. Libidonun çeşitli erojen bölgelerde bağlanması ve yeniden bağlanması psikoseksüel gelişimin aşamalarıyla ilişkilidir (oral,anal,fallik, gizlilik ve genital ) ve ilgili komplekslerle ilişkilidir (özellikle Oidupus kompleks ile). Kişilik kısmen enerji yatırımının modelinden türer. Papa gibi dini liderlerde libidonun büyük oranı süperegoda yatırılmıştır. Fakat kişilik sadece libidodan türemez. Modern toplumlarda farklı kişilik yapılarının derin kökleri vardır ve bunların biri bir diğeriyle çatışma halindedir. İd’in direkt tatmine ihtiyacı vardır. İd ve ego ile olan çatışmasında bazen galip gelir. Aynı şekilde hem ego hem id süperegonun ahlaki diktelerile anlaşmazlık yaşayabilirler.
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Fakat bilinaltı demek pasif demek değildir. Bilinçaltı tamamıyla savunma mekanizmlarına liderlik etme arayışı içindedir. Biçok savunma mekanizması id’in cinsel veya agresif arzuları için çıkış yolu bulma ihtiyaçları ile ego ve süperegonun ahlaki kurallar veya gerçeklik-adaptasyon tehditi olan arzulara engel olma ihtiyaçları arasındaki uzlaşmadırlar. Defans mekanizmaları genellikle başarısızlığa uğrar çünkü bunları sürdürmek libidoya ihtiyaç duyar. Ego nevrotik kaygı ile bastırılmış libidoya karşı tepki gösterir; kişinin kendi arzıları tehdit kaynağı olarak göçrülür.
Kişilik Yapısına Psikodinamik ve Özellik Yaklaşımları Arasındaki Uyumluluk Bu zamana kadar dört ana fikri tanımladık; kişiliğin temeli olarak libidinal enerji, enerji tabanlı kişilik yapıları, yapılar arasındaki çatışma ve kabul görmeyen arzulara karşı savunma olarak bilinçsizlik. Bunların özellik psikolojisi ile nasıl ilişkili olabileceklerini sorabiliriz. İronik bir şekilde, uyarılmanın cinsel çağrışımları dikkate alındığında modern konsept büyük ölçüde aseksüeldir. Çağdaş nöropsikoloji ruhsal enerjinin birliğinden taraf değildir. Genel meyil çoklu sistemlerin ince ayrımından yanadır. Kişilik yapısının seviyesinde, psikoanalizin özellik teorisyenlerine en azından amaçlarını belirlemede faydalı olduğuna dair bir şüphe yoktur. Cattell (1973) psikometrik ve psikoanalitik kişilik yapıları arasındaki genel uyumu red etmesine rağmen, birincil faktörlerinin ( C ) ego gücü ve (G) süperego olarak belirlemiştir. Brand (1994) kendi modife edilmiş Büyük Beş faktörlerinin her birini Freudyen yapılarla ilişkilendirmiştir. Dışadönüklük enerji, özgür ifade arzusu id ile bağdaştırılmıştır. Nevrotiklik egonun zayıflığı ile ilişkilendirilmiştir, dürüstlük ise süperego ile ilişkilendirilmiştir. Psikoanalitik ve özellik teorislerinin bir başka birleştiği noktada depresyon üzerinedir. Psikoanalitik teoride depresyon acizlik ve terk edilme ile ilişkilendirilmiştir (Blatt, 2004). Depresyonun iki türünün anne bakımı ve çocukluğun erken yaşlarında özgürlük denemelerinde ebevenysel eleştirilmesinden kaynaklandığı belirtilmiştir. Güvensiz bağlanma ve düşük kendine güven depresyonun iki türüdür (Blatt, 2004). Horney (1950) kişiler arası üç geniş tarz belirlemiştir; geri plana çekilme, yayılma ve diğerlerinden uzak durma. Eysneck gibi teorisyenler, patolojinin ifade edilmesi dışadönüklük tarafından sağlansa da, psikopatoloji nevrotiklik veya psikotiklik gibi tek bir kişilik özelliğinden türediğinin düşünme eğilimindedir. Motivasyon teorisinde görülen çatışma daha önemlidir.
Psikoanaliz ve Kişiliğin Deneysel Çalışmaları
Bu çatışmaların en önemli sonucu ruhsal deneyimlerin bilinçaltına dönüşmesidir.
Psikoanalitik ve özellik yaklaşımlarında kişilik yapılarının kullanılmasında örtüşen noktalar bulunduğu kesindir. Daha ilginç sorular; psikoanalizin Beş Büyüğün psikolojisinin altında yatanları açıklamaya yardımcı olup olamayacağı ve Freudyen teoriye güçlü bir şekilde bağlı kişilik yapıları ve ölçümleri geliştirmemizin gerekli
272
273
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ olup olmadığıdır. Psikoanalizin bilimsel kabul edilebilirliği oldukça tartışmalıdır ve Freud’un metotlarının güvenilirliği ve geçerliliği eleştirilmiştir. Tablo 5.1. rüyaların kişiliğe rehber olarak kullanılabilirliğinin sınırlılığını değerlendirir. Net bir şekilde, psikoanaliz test edilemez ve hatalı veya bilimsel olmayan metotlar tabanlı ise kişilik teorilerine katkı yapamaz.
Rüyalar: En Rahat Gidilen Yol mu Yoksa Çıkmaz Sokak mı ? Freud rüyaları ruhu anlamak için en rahat gidilen yol olarak görüştür. Rüyaların şifrelerini çözmek egoyu tehdit eden biliçaltında gizli materyalleri açığa çıkarır. İdiyografik temelde yetenekli klinik hekimlerin patoloji için ip uçları toplayabilme olasılığına rağmen, maalesef Freudyen bakış açısıyla rüyalardan çıkarımlar yapılabilmesi ile ilgili çok az kanıt vardır. Bir bakış açısına göre (Crick ve Mitchison, 1995) rüyalar gereksiz anıların silinmesi sürecinden başka bir şey değildir. Özellik araştırmaları rüya görmenin miktarınaodaklanmıştır. Rüya anımsama sıklığı (DRF) aylık kendin raporla yöntemi ile rüya anımsama sayısı indekslenmiştir. Freudyen teori psikolojik baskının DRF ile negatif bir ilişkide olduğunu öngörür. Bunun tersine biz bunun açık kaygı ve nevrotiklikle pozitif bir ilişkide olduğunu umabiliriz. Esasında bu hipotezler çok az deneysel destek almıştır. DRF’nin üzerindeki ana etkiler psikolojik olmaktan ziyade fizyolojiktir (Blagrove ve Akehurst, 2000). Başka bir araştırma daha yaratıcı kişilerin yüksek DRF sergilediğini ileri sürer (Schredl, 1995). Fakat Schredl (2002) DRF ile deneyime açık olma arasında herhangi bir ilişki bulmakta başarısızlığa uğramıştır. Bu zamana kadar elde edilen veri rüya görmenin ölçümünün bizlere normal kişilik hakkında çok bir şey anlattığını ileri sürmez . Mevcut eleştirilere rağmen psikoanalitik ortadan kalkmamıştır ve psikoterapinin önemli bir okulu olarak etmektedir. Luyten, Blastt ve Corveleyn (2006) bireysel dosyaların araştırılmasının geleneksel Freudyen metodu takip etmesi ve araştırma bulgularını pratiğe dökme taraftarı olanlar olarak psikoanalitiğin kend iiçinde nasıl ikiye ayrıldığını tartışmışlardır. İkinci grup bilinçaltı süreci dahil olmak üzere psikoanalitik konsepti kilit nokları olarak alan araştırmacılar arasında artan ilgiden destek almıştır. Modern araştırmalar geleneksel görüşü tasdik etmez. Fakat yaşayan fosil durumundan psikoanalizi kurtarırken Freudyen görüş varlığını muhafaza edebilir. Westen ve Gabbard (1999) psikoanalizin temel ilkesinin birçok deneysel desteği olduğunu belirtmiştir. Tablo 5.1. bunları göstermektedir. Bununla birlikte, psikoanalizlerin içinde bile bazıları kişililk teorisi- Freudyen metapsikolojinin geçersiz olduğunu kabul etmiştir.
274
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Tablo 5.1. Deneysel psikoanalitik araştırma örnekleri Konsept
Araştırma
Bilinçaltı süreçleri Motivasyonla ilgili uyarıcının subliminal sunumu, Babayı dövmek dorudur düşüncesi Oudipal reaksiyonu aktif hale getirir. Savunma süreçleri
Patolojik savunma ve akıl sağlığı arasındaki ilişkilerin araştırılması
Diğerlerine belirgin ölçüde bağlanma
Çocuklukta bağlanmanın güvenliği ve yetişkin sosyal işleyişi; çocukluktaki güvensizlik ileride yakın ilişkilerin şekillendirilmesinde zorluklar doğurur mu ?
Ego gelişimi
Ego gelişiminin aşamaları, ve kişiler arası etkileşime bağlılıkları
Kline (1981) bazı Freudyen tezler için deneysel destek bulmuştur. Örneğin anketler veya yansıtmalı ölçümlerle yapılan ölçümlerine güvenilecek belirgin oral ve anal karakter boyutları vardır. Anal karakter sertlik ve inatçılık gibi saplantılı niteliklerle ilişkilidir. Fakat bu kişilik görüşünün çocuklukta gelişimin anal seviyesindeki çocukluk olaylarıyla ilgisi olduğuna dair bir kanıt yoktur. Örneğin tuvalet eğitimi genel anlamda saplantılı özellikle, yüksek C ve düşük O karışımında görülür (Kline, 1993). Bu alandaki çalışmaları değerlendirmenin bir diğer zorluğu da psikoanalitik teorinin temelde iyi bir biçimde olduğunun yargısına ulaşmak için hang iseviyede destekleyici kanıt gereksinimine duyulduğudur.
Bilinçaltı : Çağdaş Çalışmalar Son yıllarda, bilinçaltına olan ilgi kavramsal psikolojideki iki gelişim tarafından incelendi. Birincisi, teoriksel ve ve diğeri metadolojideki ilerlemelerdir. Teoriksel gelişim otomatik ve kontrollü bir süreç teorisiydi. Bilgi sürecini niteliksel olarak iki ayırmaktadır. Otomatik süreç bilinçsiz ve çanasızdır ve dış uyarıcı tarafından yürütülür. Kontrollü süreç kısmen bilince erişebilir, çaba ve gönüllülük gerektirir ve strateji tarafından yürütülür. Teori Freudyen kavramı destekler gibi görünür. Metadoloji kavramsal süreci incelemek için subliminal uyarıcının kullanımıdır. Örneğin kelimesel karar verme görevi kişininkarflerin diziliminin İngilizcee geçerli olup olmadığına karar vermesine dayanır. Eğer kelime anlam olarak bir önceki kelimeye benziyorsa tanıma daha hızlı olur. Subliminal sunumda örneğin bir beyaz Amerikalıya, Afrikan-Amerikan yüzler gösterilirse düşmanca tavır seviyesi ve sözllü davranışlarının seviyesi artar (Chen ve Bargh, 1977). Bu örnek Freudyen konsepti ile paralellik arz eder.
275
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
Blinçaltının Deneysel Çalışmaları Kihlstrom’un (1999) bilinçaltı süreci incelmesi bu sürecin yayılma durumunu ortaya koydu. Algı çalışmaları subliminal uyarı bilinçli bir şekilde tanımlanmadan şiferlenebileceğini ortaya koymuştur (Erdelyi, 2004). Subliminal uyarı çalışmları metadolojik zorluklarla doludur (Holender, 1986). Örtülü hafıza çalışmaları bunu anımsatan herhani bir bilinç olmasa bile, özneldavranışların bir önceki karşılaşmadan etkilendikleri gösterimler tabanlıdır (Schacter, 1996). Dahili düşünceler ne yaptıklarını açıkca belirtemedikleri belirgin problem tiplerini gösteren çalışmalarla ortaya konmuştur. Tabu kelimeleriyle yapılan bir deneyde, bu kelimelerin kaygıyı uyandırdığı görülmüştür (McGinnies, 1949). Bu çalışmanın Freudyen teorilerden birinin bakış açısını onayladığı görülmektedir. Freudyen teorideki bir başka kilit noktada hoşlanılmayan anıların engellenmesidir. Erdelyi (2006) bu Freudyen teoriyi çağdaş kavramsal psikoloji ile birleştirmeye çalışmıştır. Baskı altında tutma olsun veya olmasın, konsept özellikleri üzerinde araştırmalara ilham kaynağı olmuştur. Baskılayıcılaar düşük kaygı özelliği ve yüksek sosyal cazibe skorları olan bir grup insandır ve bunlar eleştirilere karşı savunmacıdırlar. Araştırmalar baskılayıcı insanların hoş olmayan olaylar için zayıf bir hafızası, duygusal olarak kendini açmada eksiklik ve tehdit edici materyallerden uzak durma davranışı sergilerler (Weinberger ve Davidson, 1994). Psikolojik baskının Freud’un tasvir ettiği gibi çalışıp çalışmadığı konusu net değildir. Baskıcıların yüksek kendine güven, hayattan zevk alma ve sağlıklı baa çıkma türlerinini kullanımıda oldukça iyi oldukları tespit edilmiştir (Furnham, Petrides ve Spencer-Bpdaga, 2002). Freud’un tersine, psikolojik baskı travmatik bir olayla başa çıkmanın uyarlanabilirliği görülür. Caprara ve Cervone (2000) savunma mekanizması üzerine üç mantıklı sonuca ulaşmıştır. Birincisi, mevcut olduklarına dair bir kanıt vardır. İkinicis, savunma mekanizmaları sadece kısmen anlaşılabilir fakat temel, normal duygu ve kavramsal süreç arasındaki etkileşimleri yansıtabilir. Üçüncüsü, bazı bazı bilinçaltı ego koruma mekanizmalarında Freudyen konsept için kanıt yoktur. Akıl hayatnın büyük kısmı bilinçsizce yürütülür. Freud’un tersine, modern görüş bilinçaltı sürecin çoğunu rahatça rutin zihin aktiviteleri ile başa çıkma, bilinci yeni ve karma şık durumlar karşısında rahat bırakma olarak görür.
Özellik Toerisi İçin Çıkarımlar Bilinçaltı konusu kişiliğin modern görüşlerinde yine öne çıkmıştır. Örneğin Pervin (2002) bilinçaltını işilik psikolojisi alanında teorik ve metadolojik alanda önemli bir konu olarak görür. Gerçekten böyleler midir? Dikkatli olmak için bazı sebepler vardır. Kanıtları inceleyen dikkatlice yapılmış bazı çalıuşmalar tespit edilmiştir. Doğal ortamda düşünülmeden yapılan davranışlar be modern versiyonlar makul olmasına rağmen (Bargh ve Marsella, 2008), bilinçaltı etkilerin gerçek hayatta ortaya konması hala net değildir. Subliminal stimulinin güçlü duygular üzerinde etki göstermediği
276
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ bulunmuştur (Mayer ve Merckelbach, 1999). Son zamanlarda, imalı ve bilinçaltı özelliklerin tarafsız davranış ölçümleriyle ölçülmesine yeniden bir ilgi doğmuştur. Eğilimli empatisi yüksek olan insanların düşük empatik bireylerden çok daha yüksek “bukalemnu etkisi” gösterdikleri belirtilmiştir. Bukalemun etkisi basitçe insanların birbirleriyl iletişim kurarken gösterdikleri mimikler gibi sözsüz davranışlara olan eğilimleridir. İkinci bir örnek subliminal özellik stimulisi çalışmaları üzerinedir. Birkaç çalışma böyle stimulilerin yüksek ve düşük kaygı özelliği gösteren deneklere ilginin arttığını göstermiştir.
Örtülü Özellikleri Değerlendirilmesi Kişiliğin anketlerle ölçülmesi eleştiriye açıktır. Objektif davranış vreisi tabanlı örtülü kişilik ölçümleri oldukça ilgili çekici bir konudur. Bu konudaki ilk çalışmalar sosyal piskologların bilinçaltı davranışları ilgisi ile yapılmıştır. Örneğin ABD’de “siyah” kelimesinin sunulması beyaz katılımcılarda şiddet gibi hatalı basmakalıpların ortaya çıkmasına yol açmıştır. (Wittenbrink, Judd ve Park, 1997). Kişilik değerlendirmesine benzer bir yaklaşımda uygulanabilir. Örneğin, kişiden ard arda “ben” , “iyi”, “kötü” gibi kelimleri seçmeleri söylendiğinde, kişi bunlara hızlı bir şekilde cevap veriyorsa örtülü kendine güvenlerinin yüksek olduğu varsayılır.
Örtülü Birlik Testi Bu prosedürde zayıf güvenilirlikten ötürü bazı dezavantajlar vardır. Bu sebeple daha sofistike bir teknik olan Ötülü Birlik Testi (IAT) Greenwald, McGhee ve Schwart (1998) tarafından geliştirilmiştir. Asendorpf, Bause ve Micke (2002) IAT’yi örtülü utangaçlığı ölçmek için kullanmışlardır. Bireyin hafızasıyla ilişkili olarak utangaçlığı ölçmek için beş aşama vardır. Her bir aşamada kişi tek bir stimulusu yanıtlamalıdır. Kişi stimulus farklı kategorilerini ayırt etmek için iki yanıttan birine mümkün olan en kısa sürede basmalıdır. Aşama 1- Hedef ayrımını öğrenmek: Kişi kendi ile ilgili olarak soldaki anahtara basar (Ben) sağdaki anahtar diğerleri (onlar) içindir. Aşama 2- Bağlı boyutları öğrenmek: Kişi şimdi çekingenlik kelimeleri için soldaki anahtara basar (utangaç, güvensiz), çekingen olmayan kelimeler için sağ anahtara basar (güvenli, iddialı). Aşama 3- İlk hedef yükleme eşlemesi: Bu aşama IAT2nın kilit bir özelliğidir. Her bir anahtar hem bir hedef hemde yükleme ile eşleşir. Her bir denemede bir hedef kelime ve bir yükleme görünür. Kişi hem kendi kelimesi hemde çekingenlik kelimesini yanıtlamak için soldaki anahtara basar. Sağdaki anahar diğer kelime ve diğer çekingenlik içermeyen kelimeye yanıt içindir. Hızlı yanıtlar kendi ile çekingenliğin birlikte olduğunu gösterir. Aşama 4- Hedeflerin uzaysal konumunu değiştirmeyi öğrenme.
277
Birinci aşamamnın
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
tersi olarak, kişi sol anahtara diğer kelimeler (onlar) için basar, sağ anahtarı kendi kelimeleri (ben) için seçer.
Şekil 5.1. kediler vs köpekler için örtülüğ seçeneklerin bir çalışmasında kullanılabilecek IAT stimulisinin resmi
Aşama 5- Ters çevrilmiş hedef-yükleme eşlemesi. Bu aşama üçüncü aşamanın tersidir. Kişi sol anahtara diğer kelimler ve çekingenlik kelimeleri, sağ anahtar kendi veya çekingenlik içermeyen kelimeler için basar. Hızlı yanıtlar benliğin çekingenlik içermemekte olduğunu gösterir.
IAT dışadönük kaygı ve FFM gibi diğer özelliklerin değerlendirilmesinde kullanılabilir. IAT üzerine olan araştırmalar temel psikometrik konular üzerine odaklanmıştır.
Şekil 5.1. bu konuyla ilgili bir örnek içerir. Buradaki hedef bir resimdir. Köpek seven biri köpek ve kötü kelimelerini eşleştirmeyecektir.
Diğer Örütülü Kişilik Testleri IAT en popüler örtülü kişilik ölçümü olduğunu kanıtlamıştır. Fakat diğer değerlendirme stratejileride denenmiştir. Bunların bazıları IAT ile benzerlik gösteri. Diğerşeri daha farklı davranışları ele alır. Geçici Duygusal Simon Taskı (EAST: Houwer, 2003) IAT ile benzer ölçümler sağlar. IAT’den farklı olarak,EAST çalışma boıyunca sadece “iyi ve “kötü” yanıtları içerir. EAST’ın kişilik değerlendirme tekniği olarak bazı sınırlamaları olabilir. Bir başka ilişkili prosedür Scnabel, Banse ve Asendorpf’un (2006) örtüllü bilik prosedürüdür (IAP). Pozitif benlik değerlendirmenin bir joystik kişiye doğru tutulduğunda daha hızlı olduğu, negatif benlik değerlerndirmesinin joystik uzakta tutulduğunda daha hızlı olduğu temeli dayandırılmıştır. IAT’ye benzer şekilde beş aşama içerir. Güvenilir ve geçerli bir prosedürdür. Durumsal muhakeme testinin (Le Breton, 2007) mantıklı muhakeme problemleri gibi görünen öğeleri vardır. Bu prrensibe dayanan örtülü agresiflik testi işyeri davranışlarında agresifliği önmgörmede faydalı bir testtir. Durum değerlendirme testi (Mac Cann ve Roberts, 2008) kişinin zorlu duruma en iyi cevabı için gerekli bir dizi yazılı ve videolu senaryo sağlar.
Örtülü Testlerin Eleştirileri Bu testler üzerine yorum yapanlar genellikle bunların gelecek vaar eden yaklaşımlar olduğunu belirtirler fakat aynı zamanda geçerlilik ve güenilirlikleri ile ilgili kanıtlardada dikkatlidirler. Bunlar aleni olan ölçümlerden net bir şekilde farklıdırlar. Aleni ölçümlerden FFM çoklı boyutlar yapan faktör yapısı farklıveri setlerinden toplanabilir. Örtülü özelliklerde böyle bir psikometrik girişim yoktur. Diğer bir sınırlama, reaksiyon zamanının ölçümündedir. Reaksiyon zamanı farklı faktörlerden etkilenebilir, bu stratejilerde doğruluktan ziyade hız tercih edilir. SJT gibi (McCann ve Roberts, 2008) reaksiyon zamanı tabanlı olmayanlar daha gelecek vaat edici ölçümlerdir. Bir diğer zorlukta özelliklerin örtülü ve aleni olarak ayrılmasındadır. Belki bu karar verilirken hata yapılmış olabilir.
İnsancıl ve Görüngesel Yaklaşımlar Psikoanaliz ve özellik teorisi arasında bazı temel çatışmalar olduğunu gördük. Özellik teorisi psikoanalitik teori tarafından tanımlanmış istikrar kaynaklarıyla
278
279
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ gelişebilse bile, kişilik için psikoanalitik bakış açısı bilimsel olarak kabul edilebilirlik desteği hayal kırıklığı olmuştur. Bu konudaki yapılan tüm yaklaşımlar bireyin nesnel deneyimlerinin önemine vurgu yapar. Görüngesel kişilik teorileri özellik teorilerinin direkt olarak karşısında yer alır. Varoluşta psikoloji davranışının görünmeyen sebepleri olmasaydı psikolojik statbilite için bir temel olamazdı ve özellik konsepti anlamsız olurdu. Tablo 5.2. Runyan’ın (1983) idiyografi metot anketinin özetler. Bem ve Allen (1974) istikrar en iyi idiyografik olarak anlaşılabilir önermesinde bulunmuşlardır. Psikoanaliz gibi fenomonolojik ve insancıl kişilik teorileri büyük fikirler ve kilit diziler üzerine temellendirilmiştir. Büyük ölçüde id, ego gibi yapılar ve enerji metaforured edilir. Psikoanalizler gibi bu teorilerde çatışmanın önemine dikkat eder. Tablo 5.2. İdiyografik metotların bir anketi 1-Sayısal tek bir durum çalışması
Belirli bir kişi tarafından farklı aktivitelerde gün boyunca harcadığı zamanın ölçümü
2- Niteliksel tek bir durum çalışması
Bir akıl hastalığı vakasına kadar götüren olayların yeniden yapılanması ve yorumlanması
3-Birey içi korelasyon çalışması
Tek bir bireyde tetikleyicilerin bulunması ile astım ataklarını ilişkilendirmek
4-Tek durum deneysel çalışması
Tek bir klinik hastasının üzerinde farklı tedavilerin etkilerinin sistematik kıyaslanması
5-İdiyografik kişilik ölçümü
Sabit bir zaman periyodu ve değişik aktiviteler boyunca inatçılığın görülme sıklığını takiben kişinin gösterebileceği inatçı hareketlerin saptanması
6-İdiyografik öngörü Klinik bir hasta için klinik prognosisi öngörmek için davranışların eski modellerini kullanma 7- Konfigürasyonel analizler
Subjektik deneyimlerin ve bireyde tekrardan ortaya çıkan davranışların modellerinin değerlendirilmesi
Benliği İncelemek
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ Rogers aynı zamanda kendini beyan etme ile ilgili içerik analizlerini ve değerlendirme skalalarını kullanmıştır Daha yakın zamanda deneysel olarak yapılan araştırmalar benlik konseptinin sosyalkavramsal modellerini geliştirme çabalarında bulunuldu. Kihlstrom ve Cantor (1984) benlik konseptini prototip olarak gördüler. Benlik aynı zamanda şema olarakta tasvir edildi. Her yaklaşım benlik konseptinin kaydadeğer farklılıklarına imkan verdi. Benlik bilgisi yaklaşımı bilinçaltı süreci çalışmasıylada bir noktada birleşir. Bu tür modeller özellikleri anlamada gelecek vaat eder. Araştırmacı isterse toplumun gneelinde yaygın olan bir benlik isterse bir bireyin benliğine odaklanmayı seçebilir.
Kişiliğin Benlik Yapısı Fenomonolojik teori benliğe tecrübe edilmiş gerçeklik yapısnını bir alanı olarak vurgu yapar. Kelly (1955)’e göre kişilik yapısı teorisi kişiyi kendi yapı boyutu açısından deneyimlerin yorumlanması olarak tanımlar. Herkes benlikleri ve başkaları için kendi özel teorilerini geliştirir ve farklı insanlar aynı olayı kullanarak farklı boyutlar elde edebilirler. Yapının aynı zamanda kişiler arası bir özelliği vardır. Bu açıdan insanlar farklı roller sergilerler.
Çatışma ve Patoloji Fenomonolojik kişilik teorilerindeki çatışma çoğunlukla Rogers’in (1951) benlik konsepti ve içindeki gerçek organizma arasındaki uyumun konsepti çalışmalarında ifade edilmiştir. Psikopatoloji düşen ve bozulan organizmanın gerçek deneyimlerinin farkındalığı ile ilgilidir. Q-Sort çalışmalarından türeyen bu pozisyon için bazı kanıtlar vardır. Duygusal olarak bozulmuş bireylerde benlik ve ideal benlik genellikle ilişkide değildir. Son zamanlardaki benlik üzerine yapılan çalışmalar konsept uyuşmazlığınıda kullanmıştır. Higgins (1987) kaygı ve depresyona yol açan birçok uyuşmazlık kaynağını tanımlamıştır. Özbenlik çelişkisi şizoid özelliklerle ilişkili olabilir.
Özgüncelleme Fenomonolojinin insancıl oryantasyonununun son ana teması özgüncellemedir (Rogers, 1951). Özgüncelleme genellikle fenomonolojik olarak görünür. Gerçekci olmayan birey kişiliksizleştirilmiştir ve hayat deneyimlerinden ayrılmış hissedebilir. Gerçekci kişi hayatın tamamını deneyim eder. Humanistik yaklaşımıın özellik teorisi için doğal bilim temeline yabancılaşma ahlaki kaygıları vardır. Çeşitli bileşenlerin toplanması olarak görmekten ziyade kişiyi bir bütün olarak ele alırlar.
Bazı teorisyenler kişinin bireysel farkındalığının organizasyonunu araştırmak için sistematik ortalamalar geliştirmiştir. Rogars (1951) kişinin kendini tanımlama ifadesini içeren Q-Sort tekniğini kullanmıştır. Teknik geleneksel kişilik değerlendirmesinin ötesine geçmiştir. Örneğin ilk değerlendirme gerçek benliği ifade ederken, ikinci tanımalmada kişinin nasıl omak istediğini ifade eden ideal benlik tanımı yapılmıştır.
280
281
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
282
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
283
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
284
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
285
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
286
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
287
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
288
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
289
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
290
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
291
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
292
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
293
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
294
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
295
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
296
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
297
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
298
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
299
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
300
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
301
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
302
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
303
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
304
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
305
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
306
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
307
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
308
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
309
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
310
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
311
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
312
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
313
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
314
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
315
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
316
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
317
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
318
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
319
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
320
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
321
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
322
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
323
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
324
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
325
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
326
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
327
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
328
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
329
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
330
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
331
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
332
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
333
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
334
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
335
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
336
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
337
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
338
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
339
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
340
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
341
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
342
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
343
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
344
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
345
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
346
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
347
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
348
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
349
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
350
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
351
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
352
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
353
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
354
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
355
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
356
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
357
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
358
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
359
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
360
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
361
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
362
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
363
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
364
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
365
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
366
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
367
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
368
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
369
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
370
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
371
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
372
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
373
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
374
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
375
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
376
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
377
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
378
KÜLTÜREL PSİKOLOJİ TARİHİ
379