2 minute read

Yargının Zihinsel

Yargının Zihinsel Aktiviteleri

Socrates, gerçekliğin öğretilebilirliğine dair Meno’nun kölelerinden biri aracılığıyla mutlak önsel bilginin var olduğunu ispatlamak ister. Köleye bir dikdörtgenin uzunluğunu belirlemek için sorular sorar, cevabı kölenin kendisi bulsun diye onu dolaylı olarak yönlendirir ve cevabı bulmasını sağlar.

Filozofun bu önemli prosedürü önsel bilginin ilüstrasyonuydu ve aynı şekilde gerçekle herhangi bir ilişkisi olan bir tanıkla ne yapmamız gerektiğini düşündüğümüzde, Sokrat’ın metodunda işimizin en basit halini görürüz. Bildiğine inanan ve bunu tekrarlayan çoğunluk, şüpheyle “inanıyorum” veya “bana öyle geliyor ki” dediğinde, bu belirsizlik içinde mutlaka kulağın duyduğundan daha fazlası vardır. Birisi “inanıyorum ki ” dediğinde, daha iyi bilgilendirilmiş insanlara karşı kendini sağlama almak istediğini hatırlamamız gerekir.

Bunu şöyle açıklayabiliriz; alınan ifadelerde “saat 9.00 du”, “yağmur yağıyordu” dendiğinde anlatıcı için ne olduğu fark etmiyor ve peşinden bir ”inanıyorum ki ” geldiğinde burada emin değil. Konu yalnızca gizli gözlemler, çıkarımlar ve yargı içerdiğinde önemli hale geliyor.

Kriminologların en zorlu işlerinden biri; ifadeyi körü körüne, eleştirmeden kabul etmemek ve doğruyu söylemediği durumlar hariç, sanığı tereddütlü ve şüpheli hale düşürmemektir. Yine de, gerçeği açıklamak üzere, Sokrates’in köleyi yönlendirdiği gibi, gerçekleri kasıtlı olarak çarpıtmayan ama yanlış gözlem veya çıkarımlar yapan sanığı yönlendirmek daha zordur.

Takip edilecek metotları belirlemeye çalıştığımızda, bilimsel olarak disiplinimizin ilkelerini hazırlamanın yeterli olmadığını görürüz. İlerleme kaydedebilmek için günlük rutin, bilimsel anlamda yönetilmelidir. Her cümle, her araştırma, resmi olan her türlü eylem hukuki bilimin gerçekleştirilmesi talebini karşılayabilmelidir.

Uzun süre yasal kaidelerle çalışılmıştır. Artık materyallerin eksiksiz bir değerlendirmesini yapmak ve uygun şekilde harekete geçme vakti gelmiştir. Bunun için başlangıç noktasına geri dönmek gereklidir. Model aldığımız doğal bilimler de bununla birlikte açıkça ve dürüstçe aynısını yapmalıdır.

KRİMİNAL ARAŞTIRMANIN OBJEKTİF KOŞULLARI

Çıkarımlarımız başkaları ve kendimiz tarafından oluşturulan algılara dayanır. Algılarımız iyiyse yargımız da iyidir. Bundan dolayı duyu algısına çalışmak, hukuk uygulamalarının temel koşullarına çalışmakla aynı şeydir.

Dikkat ne kadar çoksa uygulama o kadar güvenilirdir. Kriminalog, duyu ve psikoloji üzerinde; doğasını, konseptler ve imajlar üzerindeki etkisini, güvenilirliğini, dayanıklılığını, koşullarını ve nesneyle algının ilişkisini öğrenmek için çalışır.

Soru hakime, jüriye, tanığa ve sanığa eşit şekilde uygulanır. Duyu algısının fonksiyonunun ve ilişkisinin esası anlaşıldıktan sonra bireysel davalara uygulanması kolaylaşır.

Duyu algısının öneminin kanıtlanması gerekmez. Duyu algısının güvenilirliği daima tartışılmıştır. Kant, “duyular, her zaman doğru olduklarından değil yargılamadıklarından yalan söylemez” der.

Dışsal uyarıcıların oluşturduğu duyularımızın niteliksel karakteri öncelikli olarak duyularımızın organizasyonuna bağlıdır. Bu, algının temel kanunudur. Helmholtz bu çalışmasında, optik problemi üzerinde durur. Psikolojik optik, algının görme duyusu üzerine bir çalışma alanıdır. Optik ve akustik kanunların algıya etkisini belirlemek için araştırmaya ihtiyacımız vardır. En basit algıdan en karmaşığına duyuları yöneten sonsuz kanun serileri ve bunları araştıran bir grup insan bulunmaktadır.

Algı; hayal gücü, yargı, gayret ve irade ile karışınca saflığını kaybeder. Özellikle yargı hemen her zaman algıya eşlik eder. Böyle bir durumdaysanız ve bunun farkında değilseniz, alınan sayısız ifade, yanlış yorumlanacak demektir. Her şey, subjenin doğasına ve yetişme koşullarına bağlıdır. Duyu algısı insanlık kadar çeşitlidir ve bu çeşitlilik anlamlı, kapsamlı eylemlerle daha da artmaktadır.

Koku, dokunma, görme, vs. duyuların üzerimizde büyük etkisi vardır. Algımız fotoğraf makinesinden daha yavaş işlediğinden küçük detayları idrak edemeyiz. Ancak, bilinçsiz olarak bu küçük detayları birleştirip anlık izlenimler edinebiliriz. Bunların beklentilerimize göre şekillenme ihtimali vardır.

Örneğin; sıklıkla objenin netliğinin uzaklık derecesini gösterdiğini düşünürüz ve ilk objenin ikinci objeyi belirlediğini varsayarız. Ancak bu, aynı zamanda mutlak parlaklığa ve parlaklık farklarına bağlıdır.

This article is from: