Sayı 03 • Psikoloji ve Toplum

Page 1

SAYI 03 HAZİRAN 2018

w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . o r g

B a n u B ü l b ü l • Um u t Ş a h • S t e v e R e i c h e r • Ö . M e l i s Ul u ğ • S u n i l B h a t i a v e A n j a l i R a m • Aslı Aydemir • Yasemin Gülsüm Acar


w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . o r g

Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği’nin (TODAP) açık erişimli, süreli yayınıdır. Üç ayda bir yayımlanır.

Yayın Kurulu Sercan Karlıdağ Umut Şah Doğa Eroğlu Zeynep Biter Serap Dakak Abdullah Kahraman

İletişim psikolojivetoplum@gmail.com

Takip Adresleri facebook.com/psikolojivetoplum issuu.com/psikolojivetoplum

Logo tasarımı için Selçuk Avcı ’ya teşekkür ederiz.


www.psikolojivetoplum.org

SUNUŞ Üçüncü sayımızla merhaba! Bu sayıda da -öncekilerde olduğu gibi- hem ilk kez yayımlanan özgün yazı, söyleşi ve çevirilere hem de daha önceden başka yerlerde yayımlanmış olmakla birlikte bültenin kapsamına uygun olduğunu düşündüğümüz yazılara yer verdik. Ayrıca meslektaşlarımız Aslı Aydemir, Yasemin Gülsüm Acar ve Umut Şah’ın “Barış İçin Akademisyenler Bildirisi”ne imza attıkları için yargılandıkları davada sundukları beyanlarını da psikoloji disiplini ile toplumsal meseleler arasındaki ilişkiye dair önemli değerlendirmeler içerdikleri için yayımlıyoruz. Bültenin bu sayısına katkıda bulunan tüm yazarlara ve görsel çalışmalarını kullanmamıza izin veren Erdem Ömüriş’e (çalışmaları için bkz. www.vforvenus.com) teşekkür ediyoruz. Bültenin Eylül ayında yayımlanacak olan dördüncü sayısına yazı göndermek için son tarih 15 Ağustos 2018’dir. Bültende yayımlanmasını istediğiniz yazılarınızı psikolojivetoplum@gmail.com adresine gönderebilirsiniz. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere…

3


www.psikolojivetoplum.org

İÇİNDEKİLER 3 . . . Sunuş 5 . . . Sağaltıcı ve Özgürleştirici Bir Örgüt Deneyimi Olarak ‘Sovyetler’ Banu Bülbül 14 . . . Sosyal İnşacı Perspektifle Irkçılığı İncelemek: Farklı Analiz Düzeylerindeki

Çalışmaların Karşılaştırmalı Bir Değerlendirmesi Umut Şah 20 . . . Toplumun Aynası İsyanlar Steve Reicher (Çev. Mukadder Okuyan) 25 . . . Söyleşi: Melis Uluğ ile Politik Psikoloji, Akademi ve

Toplumsal Meseleler Üzerine Ö. Melis Uluğ 33 . . . Ulus Ötesi ve Diaspora Kültürlerinde Kimliği Kuramlaştırmak:

Kültürleşmeye Eleştirel Bir Yaklaşım Sunil Bhatia ve Anjali Ram (Çev. Hakan Çakmak) 51 . . . Barış İçin Akademisyenler’den

Aslı Aydemir, Yasemin Gülsüm Acar ve Umut Şah’ın Beyanları 56 . . . Kitap Tanıtımları 60 . . . TODAP’tan Haberler 62 . . . VI. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu Program Ön Duyurusu 63 . . . TODAP Hakkında

4


www.psikolojivetoplum.org

Sağaltıcı ve Özgürleştirici Bir Örgüt Deneyimi Olarak ‘Sovyetler’ Banu Bülbül1 banuladros@gmail.com

Giriş

E

dünya tarihi açısından sovyetik örgütlerin anlamını zilenlerin, sömürülenlerin devrim deneyim-

vurgulamayı ve Türkiye’de yaşadığımız Gezi süre-

lerine ilişkin tartışmalarda en çok yoğunlaşı-

cinde oluşan sovyetik örgüt nüvelerini (forumlar, ko-

lan konular şöyle sıralanabilir: Yaşananlar

miteler gibi) bir de bu açıdan gözden geçirmeyi he-

(ayaklanma, devrim, eylemlilik süreci…) kendiliğin-

defliyorum.

den mi oldu, örgütlü öznenin müdahalesi mi esastı? Devrim, eğer yenildiyse yeterince merkezileşeme-

“Sovyetler Özgürleştiricidir”, “Sovyetler Sağaltıcı-

diği ve iktidarı almak konusunda hamle yapmadığı

dır” Derken Anlatmak İstediğim

için mi yenildi? Yoksa yerel inisiyatifleri tanımayan

Özgür olmak yerine özgürleşmek fiilini kullanıyorum,

bir örgütlü öznenin hataları nedeniyle mi? (Devrim

çünkü özgürlüğü bir süreç olarak görüyorum. Kendi-

başarılı olduysa). Merkezileşme adımları mı yoksa

sini karşıtıyla birlikte ve onunla mücadele hâlinde ta-

ademi merkezileşme adımları mı atılmalı? Demok-

nımlayan bir süreç olarak özgürleşmek…

rasi hangi araçlarla uygulanmalı? (Kurucu Meclis mi? Sovyetler mi?)… Devrimden sonra yaşanması kaçınıl-

Sağaltıcı sözcüğü ise sağaltmak fiilinden geliyor. Bu

maz olan atak-bekleme-geri çekilme evrelerinin ne

eylem, “esenlik, iyilik, sağlık, salim, muteber” anlam-

zaman başlaması ve ne zaman sonlandırılması gerek-

larını taşıyan, Türkçe’deki en eski sözcüklerden biri

tiği de tartışmaların ana noktaları arasında yer alır.

olan “sağ” kökünden filizlenir. Günümüzde sağaltım

Program-strateji ve taktik hamleler farklı bakış açıla-

sözcüğü psikolojide daha çok terapinin Türkçe karşı-

rından bambaşka biçimlerde görülür. Birinin taktik

lığı anlamında kullanılıyor. Sağaltıcı ise “terapötik”

dediği diğerinin ilkesel bulduğu ile çelişebilir. Taktik

karşılığı olarak düşünülebilir. Peki bu sözcüğü Sov-

olarak başlanan bir geri çekilme hamlesi, zamanla

yetler için kullanarak neyi anlatmak istedim? Psikolo-

programa girecek kadar yerleşik kılınabilir.

jide/psikiyatride, hastalık/sorun/semptom/tanı olarak görülen durumların da aslında içinde bulunulan

Ekim Devrimi hakkında düşünmeye başlayınca tüm

çağın özelliklerini taşıdığı genel kabul görüyor artık.

bu sorular yeniden insan zihnine üşüşür. Dolayısıyla

Söylemek istediğimi bir örnekle Nancy McWil-

başlıkta belirlenen çerçeveye sadık kalmak, başka

lams’tan alıntılayacak olursam;

heyecan verici konulara taşmamak çok zor olsa da bu metinde Ekim Devrimi’nde Sovyetlerin önemini,

1

İlk defa Sendika.Org’ta yayımlanmış olan bu yazı, şu adreste bulunmaktadır: https://goo.gl/sYUEwM

5


www.psikolojivetoplum.org

“Freud’un hastalarının birçoğunun ya-

Özörgüt deneyimleri, umudu yeşerttiği ölçüde gele-

şadığı sıkıntı, iyi veya kötü olduklarına

ceği, geleceği önemsediği ölçüde ötekini, ötekini var

ilişkin çok fazla oranda içsel yoruma

ettiği ölçüde ilişkiyi, ilişkiyi yaşattığı anda da insanı

maruz kalmalarıydı; Freud bu durumu,

sağaltan ve özgürleştiren bu anlamda kurtaran bir

‘acımasız bir süperego’nun göstergesi

yaşantıya dönüşüyor. Kurtarma fiilinde hem kurtara-

olarak betimlemişti. Bunun aksine, gü-

nın hem kurtarılanın insan olduğunu, sağaltım ilişki-

nümüzdeki danışanlar, eleştirel içselleş-

sinde olduğu gibi öznesi de nesnesi de insan olan bir

tirmelerle dolu hissetmek yerine, çoğu

sürecin yaşandığını akılda tutalım. Tam burada “öz-

kez, öznel açıdan boş hissetmektedirler;

gür olmayı arzulamak” ve “özgür olmayı umut et-

ilkelerine ihanet ediyor olmaktan endişe

mek” arasındaki farka değinmekte fayda görüyorum.

etmek yerine, çevrelerine ‘katılamadıklarından’ endişe etmektedirler ve dü-

“Arzu ve umut aynı şey değildir. ‘Umut’

şünceleri, kimliklerinin ve bütünlük duy-

kelimesini kullandığımızda, umut etme

gularının daha kişisel yönlerine takıl-

sürecinin bir düşünce etkinliği içerdiğine

mak yerine, güzellik, ün, zenginlik veya

işaret ettiğimizi sanıyorum; yani arzula-

politik açıdan doğru görülmek gibi göz-

dığımız zaman devrede olan temel güç-

lemlenebilir niteliklerine takılmaktadır.

ler tarafından yönlendirilmiyoruz. Umut etmek, umudun gerçekleşmeyebi-

Bu durumlarda imge özün yerini almak-

leceğinin kabulünü de içerir. Gerçekliğin

tadır.” (s. 207; McWillams, 2016)

bize neler getirebileceğinin muhakemeKapitalist üretim ilişkilerinin ortaya çıkardığı ve yeni-

sini yaptığımızı ve bunu sınıyor olduğu-

den ürettiği yaşam koşullarının kendine has sorunları

muzu ima eder.” (s. 16; Craib, 2006)

beslediğini; insanı, bireyi onun zihnini ve duygularını Özörgütlerin ortaya çıkışının, toplumun önemli bir

aldığı noktadan bugüne çeşitli biçimlerde dönüştür-

bölümünün konuşması, yazması, belirleyiciliğinin

düğünü; insanlığın sömürü ve baskıyı ortadan kaldıramadığı ölçüde ruhsal dünyasının da tıpkı zihinsel

artması, hareket alanın genişlemesi anlamına geldi-

dünyası gibi, tıpkı davranışlarında (intihar, cinayet,

ğini biliyoruz. Bu hareketin kendisi umut ve arzunun

sevgisizlik, yalnızlık ve savaşların artması) görüldü-

yan yana gelmesini de ifade eder. Böylesi yakınlaş-

ğünün benzeri bir şekilde zorlandığını, bir yaşam-

maların yaşanması, kapitalizmin, bir bütün olan in-

ölüm skalası üzerinden düşünürsek; ölüme, çürü-

sanı, ruh-zihin, duygu-düşünce diye bölen, bu ikiliklerde hep ikinciden yana çıkan ilk alanı ise küçümse-

meye, dağılmaya doğru büyük bir hızla ilerlediğini söyleyebiliriz. Sovyetik örgütlerin herhangi bir yerde

nen öteki hâline getiren dünyasında sıklıkla görül-

ve zamanda yeşermesi, mücadelenin sonucunda ka-

mez. Özörgütlerin hakimiyetini kurduğu, iktidarın

zanıp kazanamamasından bağımsız olarak bu gidişin

erişemediği bir alanda yeni bir yaşamı örmeye başla-

en kötü ihtimalle duraklatılması, en iyi ihtimalle ya-

dığı yerde “biz”in alanın genişlemesi, parçalanma

şamdan yana çevrilmesi olanaklarını doğuruyor.

tehdidinin, korku, kaygı ve şüphenin azalması mümkün olur.

6


www.psikolojivetoplum.org

Devrimci bir duruma içeriden tanıklık edenler, an-

küçük yerellere dek Sovyetler kurulmuştu. Lieb-

lamların değiştiği başka bir dünyaya adım atar.

man’dan alıntılayacak olursak; “Her yerden komiteler

“Başka bir dünya mümkün” sloganı böyle bir yaşantı-

fışkırıyordu. (…) Sanayi mahallelerinde, işçi sınıfından

nın doğrudan ifadesi olarak da okunabilir. Deneyim

ailelerin sıkış tepiş doldurduğu büyük bloklarda, komü-

içre yaşantılarında, ay sonu maaşını almak için değil

nal yaşamın ayrıntılarını düzenlemeye çalışan ev komi-

komünün ortak ihtiyaçları için çalışan hem de canla

teleri vardı. O sırada rastgele Rusya’da bulunan Belçi-

başla uğraşan insanları görürler, akrabası, iş arkadaşı

kalı diplomat, (…) çok ağır ilerleyen bir trenle Petrog-

olduğu için değil sadece orada olduğu için diğerinin

rad’dan Moskova’ya giderken, kompartımanını paylaş-

sorunu ile ilgilenen birilerini görmek bile, böylesi iliş-

tığı insanların gideceği yere varmadan önce bir ‘yolcu-

kiler geliştirmek bile sağaltıcıdır bir yandan… Daha az

luk komitesi’ oluşturduklarını aktarır.” (s. 259; Lieb-

uyku, daha az yemek, daha az dinlenmek yeter in-

man,1990)

sana iyicil olağanüstü zamanlarda da… Bedensel ihtiyaçlarından olmazsa olmaz dediklerinden bile uzak-

Yaşanan politik-örgütsel canlılık, böylesi bir özne-

laşır kişi. “Yatağımdan başka bir yerde uyuyamam”

leşme hâli o güne dek konuşmayanların konuştuğu,

diyenlerin her türlü tehlikeye rağmen parklarda sa-

sözün alanının genişlediği bir ülkeyi de beraberinde

bahlaması kadar somuttur sağaltımın ve özgürleş-

getiriyordu kuşkusuz. Kurupskaya o günleri şöyle an-

menin kendisi…

latıyor; “Yaşadığımız ev bir avluya bakıyordu, orada bile, geceleyin pencereyi açarsanız hararetli bir tar-

Sovyetler

tışma dinleyebilirdiniz. Orada oturan bir asker hiç din-

Sömürülenlerin, ezilenlerin özörgüt deneyimlerinin

leyicisiz kalmazdı. Genellikle yan evlerdeki aşçı ya da

tarihi, eşitsizliklerin tarihi kadar eskidir. İnsanlık tarihi

hizmetçiler, genç insanlar gelirdi. Gece yarısından

boyunca görülen özörgütlerin en olgun hâli Rusya’da

sonra konuşmalar arasında ‘Bolşevikler, Menşevikler’

yaşanan 1905 devriminin ve 1917 Şubat ve Ekim dev-

sözlerini seçebilirdiniz. Sabah üçte ‘Milyukov, Bolşevik-

rimlerinin yaratıcısı olan Sovyetlerdir. Sovyet; mec-

ler…’ sözleri gene gelirdi. Beşte bile aynı sokak köşe-

lis, şura, danışma meclisi anlamlarına gelen bir söz-

sinde politikadan vb. konuşuluyordu. Petrograd’ın be-

cüktür. Kapitalizmin dünya ölçeğinde egemenliğini

yaz geceleri aklıma hep bu gece boyu süren politik tar-

kurduğu bir dönemde gerçekleşen Ekim Devrimi’nin

tışmalarla beraber gelir.” (s. 259; Liebman,1990)

ana öznesi olan Sovyetler, düşünsel ve eylemsel köklerini Paris Komünü’nden alır. Ekim Devrimi’nden

John Reed’in yazdığı “Dünyayı Sarsan 10 gün” kita-

sonra 1918-23 Alman devrimlerinde fabrika komite-

bından Liebman’ın alıntıladığına göre “Her sokak köşesi açık bir kürsüydü. Trenlerde, sokaklardaki araba-

leri, İtalya’da işçi konseyleri deneyimi, İspanya İç Savaşı’nda cephede dövüşen işçi-köylü örgütleri hep

larda, her zaman kendiliğinden tartışmalar patlak ve-

aynı öze aittir.

rirdi, her yerde… (…) Bütün Rusya okumayı öğreniyordu. Her şehirde, çoğu kasabada, Cephe’de her poli-

Rusya’da kurulan Sovyetler, 1917-1918 yıllarında öy-

tik hizbin kendi gazetesi (kimi zaman birkaç tane) vardı.

lesine yaygınlaşmıştı ki kritik alanların tamamında en

Binlerce örgüt, yüz binlerce broşür dağıtıyor, ordulara, köylere, fabrikalara ve sokaklara yayın akıyordu… (…)

7


www.psikolojivetoplum.org

Cephedeki askerlerle karşılaşmasını şöyle anlatı-

Devrimi’nin zirvesi “Tüm İktidar Sovyetlere” sloganı-

yordu; “Riga’nın gerisinde, zayıf ve botsuz askerlerin

nın hayata geçirilmesidir. Yani partiye değil, bir ön-

umutsuz siperlerin çamurunda hasta düştüğü Yirminci

dere değil, genel seçimle belirlenen bir Kurucu Mec-

Ordu’nun bulunduğu cepheye geldik. Bizi gören asker-

lis’e değil… Bütün iktidar Sovyetlere… Ve elbette

ler ıstıraplı yüzleri, yırtık pırtık elbiselerinin içinde mavi-

Sovyetlerin de iktidar zorunluluğunu ortadan kaldıra-

leşen derileriyle, sabırsızlıkla atıldılar, ‘okuyacak’ bir

cak koşulları yaratması ve partinin bu konuda işçi sı-

şey getirdiniz mi?” (s. 258; Liebman, 1990)

nıfına destek olması, rehberlik etmesi hedefleniyordu. Anlatmayı seçtiğim Sovyetlerin öyküsü ol-

Özörgütlerin özyönetim arzusu o kadar büyüktü ki

duğu ve tarihin de “sınıflar tarihi” olduğunu düşündü-

“başkentin her mahallesinde kurulan Sovyetler, Pet-

ğüm için kişilere ve partilere ancak bu bağlamda de-

rograd Sovyetine karşı eylem ve karar özgürlüklerini

ğineceğim. Elbette Ekim Devrimi’nin çok önemli ön-

koruyorlardı.” (s. 259; Liebman, 1990)

derleri var ve elbette çok kıymetliler. Onlar sömürülen, ezilen kitlelerin bilinçteki ihtiyaçlarını, bilinçdı-

Ya da Troçki’nin tanıklığından dinleyecek olursak;

şındaki arzularını erkenden sezmek, bastırılanı açığa

“Adalet Sarayı yangını sırasında, yukarıda anılan sena-

çıkarmak konusunda ustalardı. Ama bu başlıkta be-

törle aynı tayfadan liberal bir hukukçu sokakta hukuk

nim anlatacaklarım devrimin “nefer”leri olan dev-

bilgileri laboratuvarının ve noterlik arşivlerinin yok olu-

rimci işçilerdir. Ekim Devrimi’nin kaderini onlar belir-

şuna şahit olmaktan duyduğu üzüntüyü ifade etmişti.

ledi. Tarihe biraz da buradan bakmayı önereceğim.

Orta yaşlı, somurtkan görünüşlü, her hâlinden işçi ol-

Bildiğimizi anımsayalım istiyorum; “Bütün İktidar

duğu belli bir adam homurdanarak cevap vermişti: ‘Se-

Sovyetlere” sloganını da Marx’ın, Lenin’in analiz et-

nin arşivlerin olmadan da evleri ve toprakları paylaş-

tiği devrim deneyimlerini de onlar yarattılar.

masını biliriz biz’. Doğrusunu söylemek gerekirse, olay gayet edebi bir tarzda cereyan etmişti. Ama kalabalık

Ekim Devrimi ile başlayan SSCB deneyimi, 1989-

içinde bu türden orta yaşlı ve pat diye cevabı yapıştıra-

1991 arasında resmen sonlandırılmış olsa da sonun

bilecek işçiler az sayıda değildi. Adalet Sarayı’nın yan-

başlangıcı Sovyetlerin işlevsizleşmesi sürecidir. Bu

masında bir çıkarları yoktu. Bu ne işlerine yarayacaktı

sürecin devamında yaşananlar işçi iktidarının bürok-

ki? Yine de bu türden ‘aşırılıklar’dan ürküp geri çekilecek

rasi elinde can çekişmesidir. SSCB’nin doğumundan

de değillerdi. Kitleleri yalnızca çarlık polisine karşı de-

kısa süre sonra gelişen büyük sorunlara rağmen

ğil, devrimin yangınında yalnızca mülkiyet işlemlerine

1990’ların başına dek yaşamını sürdürebilmesi, işçi sı-

ait noter belgelerinin yanmasına içerleyen liberal hu-

nıfının kurduğu ömrü birkaç yılla sınırlı kısa süreli ko-

kukçulara karşı da tüm gerekli fikirlerle besleyerek si-

lektif iktidarın uzun yıllar yetebilecek olanaklar üre-

lahlandırıyorlardı. Bu fabrika ve sokakların anonim ve

tebilmesiyle ilişkilidir.

yılmaz politikacıları gökten düşmemişlerdi; buna eğitilmiş olmalılardı.” (s. 160-161; Troçki, 1998)

Ekim Devrimi, dünyaya devrimi yaymayı başaramamış ve sonucunda yıkılmış olsa da tıpkı Bedreddin İs-

Bolşevik Parti önderliğinin devrim açısından önemi,

yanı gibi, Paris Komünü gibi içsel kollektif bir imge

Sovyetlerle kurdukları ilişkide ortaya çıkar. Ekim

8


www.psikolojivetoplum.org

olarak umudu diri tutan bir olanak olarak yüzyıl sonra

Özörgütlerin Temel Özellikleri

da varlığını sürdürüyor.

Özörgütler denetlerler: Kapitalizmin rutin işleyişinde kitlelerin kendilerini ilgilendiren konularda alınan ka-

Gezi Eylemleri

rarların sonuçlarını denetleme hakkı yoktur, yahut

2013 yılında gerçekleşen Gezi İsyanı, Gezi Parkı’ndaki

son derece sınırlıdır. Oysa özörgütler karar ve uygu-

ağaçların belediye ekiplerince kesilmesini engelle-

lamalarıyla kitlelerin denetimine açıktır. Bu hâliyle

mek için parkta çadır kuran eylemcilere 30 Mayıs

üyesi ya da katılımcısı olan kişiler açısından şüphe

günü sabah 5’te polisin saldırısı ile başlayan 15 Hazi-

duygusunun insan ruhsallığını zorlayıcı ölçüde yalnız-

ran Cumartesi gecesi polisin parkı işgal edişine kadar

laştıcı etkisine karşı kolektif bir savunu işlevi görür.

kitleselleşerek süren ve tüm ülkeye yayılan eylemlerin yaz boyunca -ivmesi azalarak da olsa- devam et-

Özörgütler kitlelerin kendi hayatını yönetmesini/kont-

tiği süreçtir.

rol etmesini sağlar: Çağımız insanı “her şeyin kontrolü dışında” olduğundan şikâyet eder. Kendi hayatının

Gezi eylemleri sırasında forum adı altında özörgütler

kontrolünü sağlayamamak düşüncesine genellikle

gelişti. Eylemlerin katılımcıları açısından sahip ol-

rahatsızlık hissi, kaygı duyguları ve öfke eşlik eder.

duğu özgürleştirici ve sağaltıcı işlevler o forumlarda

Tek başına sorunu çözemiyor olmanın getirdiği çare-

da dile getirildi.

sizlik duyguları bu zorlu duyguların peşi sıra gelir. Özörgütlerin ve onların yarattığı devrimci süreçlerin

Gezi’de ortaya çıkan karar verici mekanizmaların

bir parçası olmak, gerçekçi bir kontrol algısının sağ-

özörgüt olduğunun kanıtları şöyle sıralanabilir: Ken-

lanmasını, irade beyanında bulunmayı ve kararlarının

diliğinden ortaya çıkmıştır, kararlar kolektif olarak

sorumluluğunu paylaşmayı daha olanaklı kılar. Kitle-

spontane alınmaktadır, öngörülerle ve uzun vadeli

lerin ortak yaşamlarını birlikte yönetmesinin yolunu

planlarla ilerlenmemektedir, kendisi dışındaki birileri

açar. Bu durum, demokrasi açısından kişileri pasifize

üzerinde iktidar üreten değil, iktidara karşı çıkan ya-

eden temsiliyet biçiminden eylemselliğe çeken doğ-

pılardır, içerdiği kitle açısından heterojendir.

rudanlığa geçiş anlamı taşır.

Gezi’de parka ve doğaya sahip çıkan taleplerin ön Özörgütler insiyatif geliştirebilme, irade sergileyebilme

planda olduğu hatırlanmalıdır. “Yetti artık” “Kahrol-

olanağı yaratır: Kapitalizmde örselenip iğdiş edilen

sun Bağzı Şeyler” gibi kitleselleşen söylemler biriken

tercih yapma, kendi görüşünü oluşturma ve ifade

öfkenin nesnesini bulmakta zorlandığı, geniş bir

etme olanaklarını katılımcısına sunar.

alana yayıldığı anlamını taşır. İktidarın kendi “biz” tanımını yaparken referans aldığı noktanın darlığına,

Özörgütler çözümcüldür: Özörgütler, kapitalizmin ya-

sadece kendi “biz”ini kabul edilebilir ve “iyi” görüp,

rattığı ya da pekiştirdiği sorunları çözmek için talep

dışında kalanların tamamını “kötü” ilan ederek dışla-

ve eylem geliştirirken, sahip olduğu sınıfsal nitelik ge-

masına bir itiraz gibidir. Sesi ve varlığı “bastırılan”la-

reği (olası en kitlesel katılımı sağlıyor ve herkese söz

rın, sıkıştırılanların artık alabildiğine daralan alanını

ve yetki veriyor olmasını içeren bir nitelik) yeni eşit-

savunma hareketidir aynı zamanda.

sizlikler ve yeni sömürü biçimleri yaratamayacakları

9


www.psikolojivetoplum.org

için (eğer yaratırsa kendini yok eder) sorunu değil,

Bu anlamda katılımcı olan insanların yaşamında

çözümü üretir.

köklü değişiklikler yaratır.

Canetti’den bir alıntı üzerinden düşünmeyi sürdürür-

Özörgütler yabancılaşma sürecinin tersine çevrilmesi-

sek;

nin mümkün olduğunu anımsatır: Çağımız insanının hissettiği boşluk duygusunun gerçek ilişkiler yarata“Kitle içinde meydana gelen en önemli olay

rak giderilmesi sürecine katkı sunar. Yani metaların

deşarjdır. Deşarj olmadan kitle gerçek an-

ilişkisinin yerine insanların ilişkisinin, biçim yerine

lamda mevcut değildir; kitleyi yaratan deşarj-

özün öneminin artması için olanak sunar. Özellikle

dır. Deşarj anı, kitleye dahil olan herkesin fark-

çağımızın yalnız ve kaygılı insanları için başkalarıyla

lılıklarından kurtulduğu ve kendilerini diğerle-

gerçek temas ve ilişki olanakları sunan, öze dair tar-

riyle eşit hissettiği andır. Esas olarak dışarıdan

tışmaları doğası gereği içeren örgütlenmelerin insan-

dayatılan farklılıklar mevki, sosyal konum ve

ların yaşayageldiği ruhsal tahribatı azaltıcı özellikleri

mülkiyet ayrımlarıdır. İnsanlar birey olarak her

vardır.

zaman bu ayrımların bilincindedirler; (…) Etki ve tepki çölde olduğu gibi giderek kaybolur.

Özörgütler, cesareti güçlendirir: Denetimsizlik yoluyla

Kimse bir başkasının yanına ya da seviyesine

gelen kaygılara, korku toplumuna dönüşen kapita-

ulaşamaz. (…) (hiyerarşilerin) her yerde insan-

lizme karşı Sovyetik özörgütler, insanlığın ihtiyacı

ların zihinlerine yerleştiğini ve birbirlerine yö-

olan iyicil cesaretin çoğalmasını sağlar. Ortaya çıktığı

nelik davranışlarını belirlediğini bilmek gere-

her tarihsel dönemeçte umudu ifade ettiği, yenilgisi

kir. İnsanlar mesafe yüklerinden ancak hep

ardından açığa çıkan hayal kırıklıkları ve suçluluklarla

birlikte kurtulabilirler, kitleler içinde olan da

baş etmenin zor olduğu ortadadır.

işte budur. (…) İşte insanlar hiç kimsenin diğerinden daha üstün ya da daha iyi olmadığı bu

“İnsanı bilinmeyenin dokunuşundan

mutlu an uğruna bir kitle oluştururlar. Ne var

daha çok korkutan hiçbir şey yoktur. İn-

ki bu kadar arzulanan ve bu kadar mutlu olu-

san kendisine değen şeyi görmek ve tanımak, hiç değilse sınıflandırmak ister.

nan deşarj anı, kendi tehlikesini bağrında ta-

Yabancı herhangi bir şeyle temastan

şır. Bu an bir yanılsamaya dayalıdır; birdenbire kendilerini eşit hisseden insanlar gerçekten

her zaman kaçınma eğilimindedir. Ka-

eşit olmamışlardır; sonsuza kadar eşit hisse-

ranlıkta beklenmedik bir dokunuşun se-

decek de değillerdir. Kendi evlerine dönerler,

bep olduğu korku, paniğe kadar varabi-

kendi yataklarında yatarlar, mülklerini ve

lir. (…) İnsanların etraflarında yarattıkları bütün mesafelerin nedeni bu korku-

isimlerini korurlar.” (s. 19; Canetti, 2003)

dur. Kendilerini başka hiç kimsenin gireİşte devrim süreçleri; maç için, dini bir ayin için bir

meyeceği evlere kapatırlar ve ancak

araya gelen kitlelerden farklı olarak yaşanan ve eşit

orada bir dereceye kadar güvende his-

hissedilen anı süreklileştirmenin olanaklarını üretir.

10


www.psikolojivetoplum.org

sederler. Hırsız korkusu yalnızca so-

de geri çekilmesidir. Böylesi gericilik dönemlerinde

yulma korkusu değildir, aynı zamanda

insan, ruhunu cendereye alan bir karanlıkla, narsistik

karanlığın içinden aniden uzanan bek-

bir yalnızlıkla, büyük depresif boşlukla ve kaygılarla

lenmedik bir elden duyulan korkudur.

dolu uzun bir geceye dönen hayatıyla cebelleşir du-

(…) İnsan bu dokunulma korkusundan

rur. Çünkü kapitalizm güçlendikçe ve yerleştikçe in-

yalnızca kitle içinde kurtulabilir. Korku-

sanların kişiliklerinde işgal ettiği alan da genişlemek-

nun karşıtına dönüştüğü tek durum bu-

tedir.

dur. (…) Rahatlama hissi kitle yoğunluAmaçsızlığın yarattığı yaşama korkusunu ölüm kor-

ğunun en çok olduğu yerde en çarpıcı-

kusu ile karıştırarak kaygılara gark olan, kontrolü

dır.” (Canetti, 2003; s. 15-16)

elinden yitirmiş hisseden çağımız insanını dönüştüreDevrimci yükseliş dönemlerinde ortaya çıkan özör-

cek bir güç olan örgütlenme biçimlerini yüz yıl öncesi

gütlere, “yenilgi ve geri çekilme dönemlerinde” ne

referanslarla konuşmak, insanlığın geleceğine ilişkin

olur?

umudun gerçek köklerine vurgu yapmak anlamını ta-

Özörgüt tanımı gereği doğrudanlığı, spontanlığı ve

şır. Bu kökleri aramak, kayıp özü arayışın önemli bir

ele aldığı bir soruna odaklanarak örgütlendiği için dö-

parçasıdır. Anlam; umut, cesaret, öz ve iyi duygular

nemselliği tarif eder. Özörgütlerin ortaya çıkabilmesi

arayışına katkıdır.

için devrimci durumların yani krizlerin ortaya çıkması, iktidardan farklılaşan çıkarını, sözünü bastır-

Özellikle kaygı bozuklukları, depresyon ve kişilikle-

mayan ve ifade eden bir cesaretin uyanık biçimde gü-

rindeki narsisistik hasarlarla boğuşan günümüz insa-

cün karşısında ve ayakta durmasını gerektirir. Ancak

nının gündelik yaşamında, değer yargılarında, gele-

hiçbir atak, hiçbir kriz sonsuza dek sürmez. Kriz do-

cek düşlerinde oluşan ağır tahribat ancak kolektif çö-

ğası gereği yerini ya ölüme ya da başka bir rutine dev-

zümler üreterek sağaltılabilecek, böylelikle yeni ku-

retmek zorundadır. Bireylerin de kitlelerin de sürekli

şaklara dönemsel hastalık ve sorunların aktarımının önüne geçilebilecektir. Bu çözümlerin sürekli yeni ka-

tetikte oldukları bir ruhsal hâli ve gündelik hayatı sürdürmesi olanaksızdır. Bu nedenle özörgütleri yaratan

yıplar yaşayan, acılar içindeki milyonların özgücüyle

kriz durumlarının da özörgütlerin coşkun hâllerinin

üretilebileceği en doğru adreslerden biri de Sovyet

de elbette bir sonu vardır. Ancak o özörgüt fiilen or-

türü örgütlerdir.

tadan kalksa da etki ettiği kuşakta yarattığı zihinsel,

Bir Özörgütün Ölümü

duygusal değişimin ifadesini bulduğu sanat eserle-

Özörgütler, eğer içsel faktörlerce yenilgiye uğratıl-

rinde, bilimsel üretimde, siyasal faaliyette varlığını

mışsa ardından gelen hayal kırıklığının, yıkımın ona-

sürdürerek yeni nesillere ve böylelikle geleceğe ula-

rımı uzun yılları gerektirirken, dışsal faktörlerce yenil-

şacaktır.

giye uğratıldığında sınıfın yeniden ayağa kalkması,

Özörgütler fiilen geri çekildiğinde ne olur? Kolektif

yaralarını sarması görece kısa süre alır. Dışarıdan ge-

olanın geriye çekilmesi, birey ruhsallığının ancak ko-

len politik etkilerin bireylerin “iç”ini yani kişiliğini,

lektif eylemiyle kendini ifade edebilen özelliklerinin

11


www.psikolojivetoplum.org

duygularını, düşüncelerini nasıl etkilediğini düşündü-

izlenimi doğmuş olabilir. Ancak durum

ğümüzde işçi sınıfı ve yoksul köylülüğün kendi özör-

hiç de böyle değil. Onların kültürü çok

gütlerini kurması ve burjuvaziyi, toprak sahiplerini bu

berbat, dikkate değmez olsa da, bizim-

örgütlerin dışında bırakması durumunda aslında

kinden daha yüksek bir düzeyde. (…) so-

“dış”sal olanın içeriye kültürel öğeler olarak sızması-

rumluluk sahibi komünist yöneticileri-

nın uzun vadede olanaklı olduğunu daha kolay anla-

mizin yönetsel yetersizlikleri dolayısıyla

yabiliriz.

daha yüksek bir kültüre sahiptirler. (…) Bunun geçen yılın politik dersi olduğunu

Lenin’in 11. Parti Kongresi’ne 1922 yılında sunduğu

ve 1922’de mücadelenin tam bu nok-

politik rapordan alıntılayacak olursak;

tada kızışacağını düşünüyorum”. (s.5758; Lenin, 1999)

“Yetkili konumlardaki 4700 komünisti ile birlikte Moskova’yı ele alacak olursak

Özörgütleri içten yiyen kurt da genellikle bürokrasi

ve bu dev bürokratik mekanizmayı, dev

olur. Kitle örgütleri içinde bürokrasinin büyümesi, ge-

yığını düşünecek olursak, şöyle sormalı-

lişmesi, yerleşmesi doğası gereği örgütün “öz” nite-

yız: Kim kimi yönetiyor? Bu yığını komü-

liklerinden yitirmesine, biçimsel olana vurguyu bera-

nistlerin yönettiğinin söylenmesinin

berinde getirir. Karşılıklı güvenin yerini detaylı tüzük-

doğru olduğundan hiç de emin değilim.

sel normlara boğulan ilişkiler alır. İnsanların ilişkileri-

Doğrusu, onlar yönetmiyor, yönetiliyor-

nin yerini, kâğıt ve belgelerin ilişkileri alırken, canlılık,

lar. Burada çocukken gördüğümüz tarih

dinamizm azalır ve yerine betona, kâğıda, rakamlara

derslerindekine benzer bir şey olmuştur:

gömülü kanıtlar geçer. Böylece en çok belgeye, ar-

Bazen bir ulus diğerini ele geçirir; ele ge-

şive, yönetsel organa sahip olan daha büyük kontrolü

çiren ulus yenen, ele geçirilen de yenilen

elinde tutar.

ulustur. Bu basit ve herkesçe anlaşılabilir bir şeydir. Fakat bu ulusların kültürle-

Özörgütler, metaların ilişkilerinin yerini insan-insana

rine ne olur? Bu noktada işler o kadar da

ilişkinin almasına, donan gündelik hayatın akmasına,

basit değildir. Yenen ulus yenilenden

betondan kuralların kana, cana kavuşmasına katkı

daha kültürlü ise kendi kültürünü yen-

sağlayarak sadece bugünümüzü anlamlandırmaya-

diği ulusa dayatır; fakat tersi durumda

cak aynı zamanda kapitalizmin sunduğu topyekûn

yenilen ulus kendi kültürünü yenen ta-

yok oluş seçeneklerinin karşısında insanlığın gelece-

rafa kabule zorlar. RSSFC’nin başken-

ğine ilişkin umutların da üretilmesini olanaklı kılacak-

tinde yaşanan da böyle bir şey değil

tır.

miydi? (Hemen hemen ordunun tamamını oluşturan hepsi de en sağlam) 4700 komünist yabancı bir kültürün etkisi altına girmedi mi? Doğru, yenilenin yüksek bir kültür düzeyine sahip olduğu

12


www.psikolojivetoplum.org

Sovyetik Örgütler, Gelecek Umudunun Kurucu Öz-

sak dahi anlamlandırma güçlüğü yaşadığımız, anlam-

nesidir

landırdığımızda da kabulü olanaksız bir gerçekliği

Freud, Uygarlığın Hoşnutsuzluğu makalesini şöyle bi-

işaret ediyor.

tirir: “Bana öyle geliyor ki, insan türünün kaderini belirEgemenlerin yani insanların yaşamını önemseme-

leyecek olan soru, uygarlığın gelişiminin, birlikte yaşamanın insanların saldırganlık ve özyıkım dürtüleri tara-

yenlerin elinde bulunan kitle imha silahları dünyadaki

fından bozulmasına hâkim olmayı başarıp başarama-

yaşamın toptan yok oluşunu gerçekçi bir olasılığa dö-

yacağı ve bu hakimiyetin ne ölçüde gerçekleşeceğidir.

nüştürüyor. Hâl böyleyken bir kez daha insanlığın ka-

Bu anlamda içinde bulunduğumuz dönem özel bir

derini sovyetleri dünya ölçeğinde yeniden kurup kuramayacağımız belirleyecek.

önem taşıyor belki de. İnsanlar doğa güçleri üzerindeki hakimiyetlerini o denli artırmış durumdalar ki, bunların

Kaynaklar

yardımıyla birbirlerini son insana varana dek ortadan

Canetti, E. (2003). Kitle ve İktidar. (G. Aygen, Çev.) İstanbul:

kaldırmaları işten değildir. Bunu kendileri de bildiklerin-

Ayrıntı Yayınları (Özgün kitap 1992 yılında yayınlandı).

den, günümüzdeki huzursuzluklarının, mutsuzluklarıCraib, I. (2006). Hayal kırıklıkları. (A. Onacak, Çev.). İstanbul:

nın ve kaygılı hâllerinin esaslı bir bölümü buradan kay-

Ayrıntı Yayınları. (Özgün kitap 1994 yılında yayınlandı).

naklanıyor. Artık diğer ‘semavi güç’ün, ebedi Eros’un, kendisi gibi ölümsüz olan rakibiyle giriştiği kavgada

Freud, S. (2014). Uygarlığın Huzursuzluğu. (H. Barışcan, Çev.).

kendi üstünlüğünü göstereceğini umabiliriz. Ama zaferi

İstanbul: Metis Yayınları. (Özgün kitap 1929 yılında yayın-

ve sonucu kim önceden kestirebilir ki?” (s. 102; Freud,

landı).

2014) Kollektif. (2016). Gezi’yi Psikanalizle Düşünmek. İstanbul: Bağlam Yayıncılık.

Kapitalizm ve tüm sınıflı toplumlar, insan tarafından ayakta tutulur ve insan aleyhine işler. Milyonlarca in-

Lenin, V.I. (1999). Lenin’in Son Kavgası. (M. Delikara-Topçu,

san kendi çıkarına olmayan, bir araya geldiği anda

Çev.). İstanbul: Öteki Yayınevi. (Kitapta yer alan özgün maka-

durdurabileceği bir insan öğütme makinesini adeta

leler 1922-1923-1924 yıllarında yayınlandı).

her gün yeniden çalıştırmaktadır. Marx “İnsan kenLiebman, M (1990). Lenin Döneminde Leninizm. (O. Akınhay,

dine bunu nasıl yapar?” sorusunu billur biçimde ya-

Çev.). İstanbul: Belge Yayınları (Özgün Kitap 1973 yılında ya-

nıtlarken Freud da “İnsan bunu kendine neden ya-

yınlandı).

par?” sorusuyla uğraşır hayatı boyunca. McWillams, N. (2016). Psikanalitik tanı: Klinik süreç içinde kişi-

Milyonlarca insanın kendisini tutsak eden bir sistem

lik yapısını anlamak. (E. Kalem, Çev.) İstanbul: İstanbul Bilgi

için üretmesi, onun için gardiyanlık yapması, ihbar-

Üniversitesi Yayınları. (Özgün kitap 1994 yılında yayınlandı).

larda bulunması, vitrinler hazırlaması, patronu adına

Troçki, L. (1998). Rus Devriminin Tarihi I-II-III. (B. Tanatar,

başka işçilerin çalışmasını puanlaması bir bütün ola-

Çev.) İstanbul: Yazın Yayıncılık. (Özgün kitap 1930 yılında ya-

rak düşünüldüğünde anlaması kolay olmayan, anla-

yınlandı).

13


www.psikolojivetoplum.org

Sosyal İnşacı Perspektifle Irkçılığı İncelemek: Farklı Analiz Düzeylerindeki Çalışmaların Karşılaştırmalı Bir Değerlendirmesi Umut Şah umutsahh@gmail.com

B

u yazıda, ırkçılıkla (racism) ilgili olarak yapıl-

lışmaların, -az veya çok- eleştirel bir yaklaşımla ırkçı-

mış çalışmalar inceleme konusu edilmekte-

lığın çeşitli görünümlerini ortaya koymaya çalıştıkları

dir. Bu amaçla, literatür taraması sonu-

söylenebilir.

cunda seçilen 10 ampirik çalışma (Chiang, 2010; BoBu tür eleştirel ve teorik (sosyal inşacı) bir ortaklığa

nilla-Silva ve Forman, 2000; Augoustinos, Tuffin ve

karşın, yine de bu çalışmalarda, birbirinden farklı

Rapley, 1999; Verkuyten, 2005; Simmons ve Lecou-

yöntemsel yaklaşımların söz konusu olduğunu görü-

teur, 2008; Capdevila ve Callaghan, 2008; Teo, 2000; Wilson, 2008; Zembylas, 2010; Ryosho, 2011), sosyal

yoruz; bazı çalışmalar konuşma analizi, söylem ana-

inşacı bir perspektiften hareketle teorik ve yöntemsel

lizi ve tematik içerik analizi gibi analiz yöntemlerini

olarak karşılaştırılacak ve değerlendirilecektir. Maka-

tek başına kullanmışken, bazılarında birden fazla

lelerin seçiminde, ırkçılığın incelenmesinde sosyal in-

analiz yöntemi bir arada kullanılmıştır. Bazıları karşı-

şacı paradigmaya dayanan veya ondan beslenen yak-

lıklı konuşmalardaki ırkçılığı incelemiş, bazıları ise çe-

laşımların ve analiz yöntemlerinin kullanılmış olma-

şitli metinleri veya haberleri analiz etmiştir.

sına dikkat edildi. Söz konusu karşılaştırma ve değer-

Öncelikle, çalışmaların tümünde, ırkçılığın soyut ve

lendirmeler ise yine sosyal inşacı paradigma çerçeve-

sabit bir kavram olarak değil bireylerin bizzat içine

sinde yapılacaktır.

dâhil oldukları çeşitli toplumsal/sosyal (dilsel ve dil-

Makalelerin Karşılaştırılması

sel-olmayan) pratikler içerisinde icra ettikleri somut

Çalışmaların tümüne baktığımızda, ‘ırkçılığın’ -gele-

ve bağlamsal bir mesele olarak ele alındığını söyleye-

neksel yaklaşımların aksine- bireysel/içsel değil de

biliriz. Böyle bir ele alış ise ırkçılığın bu pratikler içeri-

toplumsal/sosyal bir mesele olarak ele alındığı söyle-

sinde nasıl inşa edildiğini, hangi görünümlerle ortaya

nebilir. Buna göre, ırkçılık, toplumsal/sosyal olarak

çıktığını ve ne tür dilsel/semantik stratejilerle müza-

inşa edilen, çeşitli dilsel ve söylemsel kaynaklara da-

kere edildiğini/sürdürüldüğünü incelemeyi gerektirir.

yanan ve bunlar aracılığıyla sürdürülüp meşrulaştırı-

Elimizdeki çalışmaların tümünde, ırkçılık böyle bir

lan (veyahut icra edilen) bir kategori/fenomen olarak

perspektifle inceleme konusu edilmekle birlikte, bun-

kavramsallaştırılmıştır. Bu çerçevede sözü edilen ça-

lar arasında çeşitli farklılaşmalar vardır; bazıları söz konusu incelemeyi daha mikro düzeyde (örneğin konuşmadaki sıra alış ve akış organizasyonu açısından)

14


www.psikolojivetoplum.org

yapmışken, bazıları da biraz daha makro bir açıdan

biri yerlilerin çıkardığı diğeri de yerli-olmayan Avust-

(retoriksel stratejiler, açıklayıcı repertuarlar, özne

ralyalıların çıkardığı iki ayaklanmaya ilişkin olarak

pozisyonları gibi) incelemişlerdir. Bazılarında ise

medyadaki söylemleri (gazete haberleri, TV ve radyo

daha makro bir perspektifle işin içine ideolojik analiz-

programları, parlamento tartışmaları) incelemişler

ler de dahil edilmiş; bu çalışmalarda ırkçılık bir ideo-

ve ırkçılığın bu söylemlerde/metinlerde nasıl ortaya

loji olarak ele alınmış ve ırkçılığın çeşitli görünümleri

çıktığını, ayaklanmalara ilişkin haberlerin ne tür dilsel

ve söylemleri bu çerçevede analiz edilmiştir.

stratejilerle ırkçı bir çerçevede sunulduğunu ve ne tür retoriksel araçların kullanıldığını analiz etmişlerdir.

Analizi diğerlerinden biraz daha mikro bir düzeyde yürütmüş olan Chiang (2010), televizyondaki bir açık

Geriye kalan beş araştırmada (Augoustinos ve ark.,

oturumda tartışan iki konuşmacının ırkçılıkla ilgili

1999; Verkuyten, 2005; Capdevila ve Callaghan,

mevzuları konuşurken birbirlerine yönelttikleri suçla-

2008; Teo, 2000; Zembylas, 2010) ise yine konuşma-

maları ve yaptıkları savunmaları hem (“konuşma ana-

cıların veya çeşitli gazete haberlerinin ırkçılığı konuş-

lizi” perspektifinden hareketle) konuşmalardaki akış

mada/haberlerde nasıl icra ettiklerini ve bunu ne tür

organizasyonu açısından hem de kullandıkları se-

dilsel stratejileri kullanarak yaptıklarını incelemekle

mantik stratejiler açısından analiz etmiştir. Çalışma-

birlikte, meseleyi daha makro bir boyuta taşımış ve

ların dördünde ise konuşma akışı ve sıra alışlar kadar

ırkçılığın söylemsel kaynaklarını (açıklayıcı repertuar-

mikro bir analiz yürütülmemiş; ama konuşmacıların

lar gibi), özne pozisyonlarını, milliyetçilik ve sınıfsal

ırkçılığı nasıl konuştuklarına, hangi dilsel/semantik

meselelerle ilişkisini ve de bir ideoloji olarak işlevle-

stratejileri kullandıklarına ve ne tür retoriksel manev-

rini anlamaya çalışmışlardır. Augoustinos ve arkadaş-

ralarda bulunduklarına bakılmıştır (Bonilla-Silva ve

ları (1999) Avustralya’daki beyaz (yerli-olmayan) üni-

Forman, 2000; Ryosho, 2011; Wilson, 2008; Sim-

versite öğrencilerinin Aborjinler hakkında konuşur-

mons ve Lecouteur, 2008). Bonilla-Silva ve Forman

ken hangi söylemsel kaynakları ve açıklayıcı repertu-

(2000) ABD’deki beyaz üniversite öğrencileriyle mü-

arları kullandıklarına bakmışken; Verkuyten (2005)

lakatlar yapmış ve öğrencilerin ırkçılığı nasıl konuş-

yaptığı analize özne pozisyonlarını da eklemiştir.

tuklarını ve dahası açıkça ırkçı olmayan bir ırkçı söy-

Ona göre, konuşmacıların kullandıkları söylemsel

lemi ne tür stratejilerle dolaşıma soktuklarını ve bu-

stratejiler, kendilerini nasıl (hangi yaygın söylemler

nunla nasıl müzakere ettiklerini incelemiştir. Wilson

içerisinde) konumlandırdıklarıyla bağlantılıdır. Bu

(2008) ve Ryosho (2001) da benzer şekillerde, müla-

yüzden de kendi çalışmasında Hollandalıların ve Hol-

katlar yaparak kendi katılımcılarının (birincisinde

landa’da yaşayan azınlıkların etnik ayrımcılık ve ırkçı-

ABD’li beyaz işçiler, diğerinde azınlık veya göçmen

lık hakkında konuşurken hangi söylemsel stratejileri

olan bakıcı kadınlar) ırkçılığı nasıl konuştuklarını ve

ve kaynakları kullandıklarını incelerken bireylerin

açıklamalarında kullandıkları stratejileri analiz etmiş-

içinden konuştukları özne pozisyonlarını da anla-

lerdir. Simmons ve Lecouteur (2008) ise doğrudan bi-

maya çalışmıştır. Capdevila ve Callaghan (2008), Teo

reylerin konuşmalarına bakmak yerine Avustralya’da

(2000) ve Zembylas (2010) ise eleştirel bir perspek-

15


www.psikolojivetoplum.org

tifle, ırkçılığı biraz daha makro bir boyutta ele almış-

Görüldüğü gibi, analiz düzeyleri açısından birbirin-

lardır. Capdevila ve Callaghan (2008), İngiltere’de

den farklılaşmakla beraber, çalışmaların tümünde

muhalif parti liderinin sığınmacılarla ilgili olarak yap-

sosyal inşacı paradigmaya dayanan söylemsel bir te-

tığı bir konuşmayı Foucaultcu söylem analizi ile ince-

orik perspektif benimsenmiştir. Böyle bir teorik çer-

lemişlerdir; onlar da öncelikle ırkçı olmadığını iddia

çeve ise beraberinde pozitivist metodolojinin ve nice-

eden birinin konuşmasında ırkçılığın nasıl ortaya çık-

liksel yöntemlerin yerine bu teorik çerçeveye (yani

tığını, ne tür söylemsel stratejilerin kullanıldığını ve

söylemsel perspektife) uygun yöntemlerin kullanı-

sığınmacılara ilişkin olumsuz argümanların ne tür re-

mını getirmektedir. Burada ele aldığımız çalışmaların

toriksel stratejilerle devreye sokulduğunu analiz et-

tümünde de bu nedenle niteliksel veriler (bireysel ve

miş; ancak bununla kalmayarak bu tür bir (gizli veya

grup mülakatları, televizyon tartışmaları, meclis ko-

yeni) ırkçılığın ne gibi işlevleri olduğunu ve hangi ikti-

nuşmaları, odak grup tartışmaları, katılımlı gözlem,

dar pratiklerine/ilişkilerine hizmet ettiğini de mese-

gazete ve televizyon haberleri) ve niteliksel analizler

leye dâhil etmişlerdir. Teo (2000) da eleştirel söylem

(konuşma analizi, söylem analizi, kesişimsel analiz,

analizi perspektifinden hareketle gazete haberle-

içerik analizi) kullanılmıştır. Çalışmaların hemen hep-

rinde ırkçılığın ideolojik olarak nasıl inşa edildiğini ve

sinde tek çeşit veri kullanılmışken (özellikle de müla-

nasıl meşrulaştırılıp normalleştirildiğini incelemiştir;

kat veya grup tartışmaları), 3 tanesinde birden fazla

Avustralya’daki iki ayrı gazete haberlerinde göçmen

veri kaynağı kullanılmıştır; Zembylas (2010) çalışma-

Vietnamlılara yönelik ırkçılığın ne tür söylemsel ve re-

sında Rum ve Türk çocuklarıyla 3-5 kişilik gruplar ha-

toriksel stratejilerle inşa edildiğini ve bu ırkçı söylem-

linde görüşmeler yapmış olmasının yanı sıra etnogra-

lerin nasıl aslında ideolojik olarak yaygın iktidar, ırk-

fik gözlem notlarını ve okullara/eğitim sistemine ait

sal eşitsizlik ve güç ilişkilerinin sürdürülmesi ve meş-

çeşitli dökümanları da veri kaynağı olarak kullanmış;

rulaştırılmasıyla ilişkili olduğunu ortaya koymuştur.

benzer şekilde Wilson (2008) da mülakatların yanı

Zembylas (2010) ise Kıbrıs’taki 3 Rum okulunda Rum

sıra katılımlı gözlemlerden yararlanmıştır. Simmons

çocuklar ile azınlık olan Türk çocukların ırkçılığı nasıl

ve Lecouteur (2008) ise Avustralya’daki medya söy-

konuştuklarını, inşa ettiklerini ve deneyimlediklerini

lemlerini analiz ederken TV ve radyo programları ile

incelemek üzere kesişimsel analiz (intersectional

gazete haberlerinin yanı sıra parlamento tartışmala-

analysis) yapmıştır; öncelikle diğerleri gibi o da Rum

rını da kullanmıştır.

ve Türk çocukların ırkçılık ve birbirleri hakkında nasıl konuştuklarına, ne tür sınıflandırmalarda bulunduk-

Kullanılan veri kaynakları açısından bir diğer farklı-

larına, nasıl stratejiler kullandıklarına bakmış; ama

laşma ise (anlık/aktüel) konuşmaların mı (talk) yoksa

aynı zamanda bunların milliyetçilik, etnik köken, sı-

metinlerin mi tercih edilmiş olduğudur. Üçü dışında çalışmaların tümünde bireylerin aktüel konuşmaları-

nıfsal ilişkiler gibi başka meselelerle nasıl kesiştiğini ve ne tür işlevlere sahip olduğunu anlamayı analizin

nın birincil veri olarak analiz edildiği görülmektedir.

asıl mevzusu olarak ele almıştır.

Geriye kalan üç çalışmada ise (Teo, 2000; Simmons ve Lecouteur, 2008; Capdevila ve Callaghan, 2008) çeşitli metinler (sırasıyla gazete haberleri, TV ve

16


www.psikolojivetoplum.org

radyo programlarının ve parlamento tartışmalarının

büyük sebebi, bizzat bu çalışmaların da göstermiş ol-

yazı dökümleri ve bir politikacının konuşmasının

duğu gibi, ırkçılığın incelenmesinde pozitivist para-

metni) temel veri kaynağı olarak kullanılmıştır.

digmanın ırkçılık kavramsallaştırmasının sığ ve yetersiz kalması ve özellikle de ırkçılığın eskisi gibi açık ol-

Yukarıda anlatıldığı gibi, ırkçılığın konuşmalarda

mayan yeni/modern/gizli biçimlerinin açığa çıkarıl-

veya çeşitli metinlerde nasıl inşa ve icra edildiğini in-

masına uygun teorik ve analitik bir perspektif sunma-

celemek üzere, çalışmaların hemen hepsinde söylem

yışı/sunamayışıdır. Bonilla-Silva ve Forman’ın (2000)

analizinin çeşitli versiyonları kullanılmıştır. Her araş-

çalışmasında, bu durum açıkça ortaya konulmuştur;

tırmacı esas ilgisi çerçevesinde (dilsel ve retoriksel

araştırmacılar aynı katılımcılarla (üniversite öğrenci-

stratejiler, söylemsel kaynaklar, açıklayıcı repertuar-

leri) hem anket çalışması hem de mülakatlar yapmış-

lar, özne pozisyonları, iktidar ilişkileri veya ideoloji)

lar ve anketlerin öğrencilerin ırkçılığı icra etmede kul-

belirli bir (daha mikro veya makro düzeyde olan) söy-

landıkları çeşitli dilsel stratejileri ve yeni/modern/gizli

lem analizi versiyonunu kullanmıştır (bir tek Chiang

ırkçı-dili (racetalk) açığa çıkarmada yetersiz oldukla-

[2010] söylem analizinin yanı sıra konuşma analizin-

rını göstermişlerdir.

den de faydalanmıştır). Örneğin, Teo (2000) ırkçılığı ideolojik olarak incelemek üzere eleştirel söylem ana-

Söylemsel perspektif ise ırkçılığı sabit ve bireysel bir

lizi ve Capdevila ve Callaghan (2008) da Foucaultcu

fenomen olarak değil de çeşitli görünümleri ve versi-

söylem analizi uygulamışken, ırkçılığın söylemsel

yonları olan, bağlama özgü ve sosyal bir mesele ola-

kaynaklarıyla ilgilenen Chiang (2010), Bonilla-Silva

rak ele alışıyla ve sunduğu analitik araçlarıyla, söz ko-

ve Forman (2000), Augoustinos ve arkadaşları

nusu meseleyi incelemek, analiz etmek ve çeşitli

(1999), Verkuyten (2005) ile Simmons ve Lecouteur

mikro/makro boyutlarını ortaya sermek üzere çok

(2008) ise daha mikro düzeyde bir söylem analizi yap-

daha sağlam bir çerçeve sağlamaktadır. Burada unu-

mışlardır. Wilson (2008) ve Ryosho (2011) ise söylem

tulmaması gereken, ırkçılığın, geniş çaplı toplumsal

analizinden ziyade daha çok tematik içerik analizi de-

ve hatta küresel bir problemler ağı yaratmış olduğu

nilebilecek bir analiz prosedürü kullanmışlar. Son ola-

ve yaratmaya devam ettiğidir. Bu nedenle, ırkçılığın

rak, Zembylas (2010) ırkçılığın milliyetçilik, etnisite

incelenmesinin ve çeşitli veçhelerinin ifşa edilmesinin

ve sınıfsal konum ile kesişimlerini incelemek üzere

sadece akademik bir mesele olmadığının, bunun öte-

‘kesişimsel teori’ye (intersectional theory) dayanan

sinde toplumsal ve küresel bir mesele olduğunun far-

bir analiz (intersectional analysis) kullanmıştır; ancak

kında olarak bu konuda yapılan/yapılacak çalışma-

bu analiz de niteliksel bir analiz olarak söylem anali-

larda eleştirel ve refleksif bir tutumun her daim canlı

ziyle çeşitli ortaklıklar taşımaktadır.

tutulması en önemli analitik hedef olmalıdır.

Sonuç

Kaynaklar

Burada ele aldığım çalışmaları, en başta da belirtti-

Augoustinos, M., Tuffin, K. ve Rapley, M. (1999). Genocide or

ğim gibi, sosyal inşacı paradigmaya ve söylemsel

a failure to gel? Racism, history and nationalism in Australian talk. Discourse & Society, 10(3), 351-378.

perspektife dayandıkları için tercih ettim. Bunun en

17


www.psikolojivetoplum.org

Bonilla-Silva, E. ve Forman, T.A. (2000). “I am not a racist but …”: Mapping white college students’ racial ideology in the USA. Discourse & Society, 11(1), 50-85. Capdevila, R. ve Callaghan, J.E.M. (2008). ‘It’s not racist. It’s common sense’. A critical analysis of political discourse around asylum and immigration in the UK. Journal of Community & Applied Social Psychology, 18, 1-16. Chiang, S.Y. (2010). “Well, I am a lot of things, but I’m sure not a bigot”: Positive self-presentation in confrontational discourse on racism. Discourse & Society, 21(3), 273-294. Ryosho, N. (2011). Experiences of racism by female minority and immigrant nursing assistants. Affilia: Journal of Women and Social Work, 26(1), 59-71. Simmons, K. ve Lecouteur, A. (2008). Modern racism in the media: Constructions of ‘the possibility of change’ in accounts of two Australian ‘riots’. Discourse & Society, 19(5), 667-687. Teo, P. (2000). Racism in the news: A critical discourse analysis of news reporting in two Australian newspapers. Discourse & Society, 11(1), 7-49. Verkuyten, M. (2005). Accounting for ethnic discrimination: A discursive study among minority and majority group members. Journal of Language and Social Psychology, 24(1), 66-92. Wilson, J.B. (2008). The racialized picket line: White workers and racism in the Southern California Supermarket Strike. Critical Sociology, 34(3), 349-367. Zembylas, M. (2010). Children’s construction and experience of racism and nationalism in Greek-Cypriot primary schools. Childhood, 17(3), 312-32.

18


www.psikolojivetoplum.org

19


www.psikolojivetoplum.org

Toplumun Aynası İsyanlar Steve Reicher Çev. Mukadder Okuyan1 okuyanmukadder@gmail.com

Ç

inli lider Chou en Lai’nin Fransız Devrimi’ne

Elbette olayları böyle tanımlamak yanlış değil, zira

dair değerlendirmesi sorulduğunda “bir şey

eylemlerin yasaya aykırı olduğu aşikâr. Ama olayları

söylemek için çok erken” dediği söylenir.2 En

belli bir şekilde tanımlamak öylesine bir açıklama

Lai’nin tavrının fazla tedbirli olduğu düşünülebilir fa-

yapmak anlamına gelmez. Eğer birileri daha fazla ir-

kat geçen hafta ortaya çıkan ayaklanmayı açıklama

delemek ister de insanların neden ve neden şimdi

telaşındaki sayısız uzman bu ihtiyattan biraz olsun

böyle davrandıklarını sormaya yeltenirse verilecek

nasiplenebilirdi. Bazılarına göre problemin kaynağı

yanıt hiddetli olacaktır: “İsyancıları meşrulaştırıyor-

doyumsuzluk kültürüydü; diğerleri içinse ebeveynle-

sunuz.” Eğitim Bakanı Michael Gove da BBC’de öf-

rin sorumsuz oluşu. Yine bazıları her şeyi “rap” ve

keyle belirtti: “Açıklamak mazur göstermektir.”

“gangster” kültürünün yükselişine bağladı. Ortaya atılan bu iddialar genellikle kulaktan dolma bir yo-

Aslında bütün bunlar fazlasıyla tanıdık. Bir suçlama

ruma, bir anektoda ve bazen de yazarların kişisel ön

siyaseti güdülüyor ve gücü elinde bulunduranlar yaşananlardaki sorumluluklarına dair en ufak bir suçla-

yargılarına dayanıyor. Bu iddiaların hiçbirinde öne sü-

mayı dahi kabullenmek istemiyorlar. Nihayetinde

rülen görüş sistemli gözlem sonucu elde edilmiş değil. Oysa bu aşamada bilmediğimiz çok fazla şey var:

hükümetlerin başat görevi, sosyal düzeni sağlamak-

Muhtelif olayların katılımcıları tam olarak kimlerdi?

tır ve bu görevinde başarılı olamayan, hatta daha va-

Eylemleri ne derece kendiliğinden ya da örgütlüydü?

himi sosyal karışıklığın sebebi olarak görülen hükümetler, meşruiyet kaybına uğrarlar. Bu nedenle tarih

Hedefleri neydi? Eğer olayın ne olduğunu dahi anla-

boyunca egemenler isyanların kökenini isyancıların

mıyorsak, açıklamaya çalışmanın anlamı ne?

doğasında aradılar ve yapılanlara bir anlam atfetSunulan bu anlatımlar genel itibariyle dayanaktan

mekten kaçındılar. Onlara göre kitleler delirmişti. Ka-

yoksun olsalar da daha bütünlüklü ve incelikli açıkla-

labalıkların aklı başında değildi. Bunun aksini iddia

malara ulaşma yetimizi ketlemeyi amaçlayanları da

edenler ise devlet düşmanıydı. Ne var ki kitle hare-

var. David Cameron ‘Yapılanlar suçtur; bu kadar ba-

ketleri tarihi ve bizim 30 yıldır yapmış olduğumuz sis-

sit.” dedi; ona göre olanlara dair söylenebilecek tek

temli araştırmaların gösterdiği tek bir şey varsa o da

şey buydu.

kitlesel olayların hemen her zaman büyük anlamlar taşıdıklarıdır.

1

2

Metnin orijinali için bkz.: https://goo.gl/wN2dcC İlk kez yayımlandığı yer için bkz.: http://fraksiyon.network/toplumun-aynasi-isyanlar

20

En Lai’nin bu sözü Fransız Devrimi için değil, 68’ olayları için söylediğine dair yeni iddialar bulunuyor olsa da aktardığı mesaj oldukça önemli. İddiaların aktarıldığı bir haber için: https://goo.gl/2H2261


www.psikolojivetoplum.org

Elbette kitlesel eylemler karmakarışık olaylardır.

değildir. Genellikle isyancılar, grubun değerleri çer-

Çoğu zaman fırsatçı kimseler kitleleri bahane ederek

çevesinde ve grup menfaatleri doğrultusunda dav-

eski meselelerini halletmeye çalışabilir ya da suç teş-

randıklarını düşünürler. Kent ayaklanmalarında bu

kil eden davranışlarda bulunabilirler. Ama diğer yan-

çoğunlukla topluluğun düşmanı olarak görülenlere –

dan, insanların bir topluluk olarak yaptıkları şeyler

genellikle polis – meydan okumak ve onları püskürt-

genellikle algılarına dair çok önemli bilgiler ortaya

mek şeklinde cereyan eder. Böylelikle kolektif eyle-

koyar. Örneğin gıda ayaklanmalarını bir düşünelim.

min hedefinde olanlar (tarihçi William Reddy’ye refe-

Bu kalkışmaların çok basit olaylar oldukları düşünebi-

ransla) ‘tarihin gözünde parıldar’ ve kimin ‘bizden’,

lir. İnsanlar acıkıyorlar, yemek görüyorlar ve alıp ye-

kimin ‘onlardan’ olduğuna ışık tutarlar. Tipik olarak

meye başlıyorlar. Ama durum hiç de böyle değil. Bü-

bir kitlenin katılımcıları, aralarında olan ama başka

yük İngiliz tarihçi E.P. Thompson’ın da gösterdiği gibi

bir gruba dahil olduğu düşünülenler hariç, kendi ce-

gıda ayaklanmaları en büyük kıtlık zamanlarında de-

miyetlerinin bir parçası olarak gördüklerine karşı ko-

ğil; insanlar, yiyecek dağılımının adaletsiz yapıldığını

lektif bir saldırıda bulunmazlar. Daha aleni bir şekilde

düşündüklerinde gerçekleşiyor. Gelişmemiş bir olay

söylersek, 1960’larda bir isyancının söylediği gibi, in-

olmanın çok ötesinde isyan neyin nasıl olacağını be-

sanlar ‘kendi kapısına işemez’. Özetlemek gerekirse,

lirliyor. Gıdanın tekrar dağıtımı yapılıyor ve çoğu du-

kolektif eylemlilik bir grubun toplumdaki yerine dair

rumda yiyecekler için herkes tarafında karar verilen

paylaşılan ortak bir anlayışın, yani sosyal kimliğin

‘makul bir fiyat’ da ödeniyor. Böylelikle ayaklanma-

ürünüdür.

lar, tarihte izine çoğunlukla rastlayamadıklarımızın dünya görüşlerine dair muazzam bir pencere açıyor.

Şimdiye dek daha çok anlayış unsurundan bahsettik

Martin Luther King’in belagatli diliyle söylersek; ‘is-

fakat paylaşma kısmı ve sonuçlarının vurgulanması

yanlar güçsüzlerin sesi’ oluyor.

da en az ilki kadar önemli. Hiç kimse tek başına isyan etmez. Eğer ediyorsa bu davranışlarının meşru görül-

Bunlardan hareketle şunu söyleyebiliriz ki isyancıla-

mediğini ve diğerlerinin bu husumet ve mağduriyet

rın toplum dışı oldukları ve marjinal kesimleri temsil

duygusunu paylaşmadığını gösterir. Dahası, bu işe

ettiklerini iddia etmek oldukça yanlış. Amerika Birle-

koyulup tek kişilik bir isyanı deneyen biri anında polis

şik Devletleri’nde 1960’lar ve 1970’lerin kent ayaklan-

tarafından götürülür. Ayaklanmaları mümkün kılan

maları üzerine yapılan birçok araştırmanın da göster-

şey, çok sayıda insanın belli bir hasımlık ve mağduri-

diği gibi, çoğunlukla tipik bir isyancı içinde bulunduğu

yet duygusunu paylaşması ve diğerler insanların da bu

yerel topluluğun yapısıyla birçoklarına nazaran çok

duyguları paylaştığını düşünmesidir. Artık bir sapkın

daha fazla bütünleşiktir. İsyan öncesinde suç teşkil

değil; bir nefer olmuşsunuzdur. Diğerlerinden gerekli

eden davranışlara karışmış olmaları da daha az olası-

desteği hiç çekinmeden göstermelerini beklersiniz. O

lıklıdır.

halde, paylaşılan bir sosyal kimlik sadece algılardan ibaret değildir; bu algıların hayata geçirilmesinin ver-

Yine isyancıların bencilce davrandıklarını ve sadece

diği güçlenme duygusuyla da ilgilidir.

kişisel menfaatlerini güttüklerini söylemek de doğru

21


www.psikolojivetoplum.org

Bir isyanda gündelik sosyal ilişkiler ters düz edilmiş-

tarafından vuruldu ve siyahların çoğunlukta olduğu

tir. Normalde, güçsüzler başkaları tarafından kontrol

bir protesto polis tarafından göz ardı edildi. Ama di-

edilen bir dünyada hayatlarını sürdürürler; anonim ve

ğerleri tüm bunları duyup, takip eden yağmayı tele-

önemsizdirler; başkalarının söylediklerini yaparlar.

vizyondan gördüklerinde kendilerini olan bitenin ne

Bir kitlenin içindeyse o isyanın yürütücüsü olurlar. Ne

kadar içerisinde gördüler? Başka bir deyişle, ‘ırk’la ör-

yapmak isterlerse yapabilir, tüm zincirleri kırabilir, di-

neklenebilen ama sınırlandırılamayan, kendilerini bir

ğerlerini isteklerini yerine getirmeye zorlayabilirler.

mahrumiyet durumuna hapsolmuş hisseden, ve sa-

Bu kez, zengin ve güçlüler korkmuştur ve polis geri

dece polisi değil otorite ve ayrıcalığın kendisini de

çekilmek zorunda kalır. Bu kez, görünmez insanlar

düşman olarak gören yeni bir genç insan kategorisi-

görünür olurlar; haber manşetleri onlardan bahse-

nin doğuşuna mı şahit oluyoruz?

der; kendilerini televizyonda görürler. Bu kez, tarihi İkinci olarak, halihazırda mahrumiyet duygusu hisse-

güçsüzler yazar.

den insanları antagonizm ve meydan okuma stratejiBu özgürlük hissi, güç, sınırları aşma ve faillik duy-

sini yönelten neydi? Ekonomik bunalım ve kemer

gusu neşelendiricidir. Bu nedenle kalabalıklar heye-

sıkma politikaları ne ölçüde alternatif stratejilerin

canlı hadiselerdir. Çoğu zaman varsayıldığı gibi duy-

(durumunu düzeltmek için daha fazla çalışmak gibi)

gunun mantığın yerini almasından değil, insanlar ni-

fayda getirmeyeceği düşüncesine yol açtı? Finansal

hayet kendi anlamlarını ifade edebildikleri için heye-

krizde bankacıların, harcama skandalında politikacı-

canlıdır. İnsanlar, Londra’da ve başka yerlerde sokak-

ların, telefon korsanlığı skandalında gazetecilerin

lara fışkırdıklarında birçok yorumcu neşe ve kahkaha-

yaptığı gibi güç sahiplerinin kuralları ceza almadan

larından bahsedip olayların ciddi bir niyet taşıyama-

çiğnediği algısı gücü olmayanların da aynı şekilde

yacağı sonucuna vardılar. Ama çok önemli bir noktayı

davranması gerektiği düşüncesini ne derecede meş-

kaçırıyorlardı; kitleler hemen hemen her zaman kar-

rulaştırdı?

navalesktir. İsyan ve şenlik birbirine yakışır. AyaklanÜçüncü soru fikirlerin nasıl ortaklaştığı ve dolayısıyla

malar susturulmuşlara nihayet istediklerini yapabildikleri ve söyleyebildikleri alanlar sağladığı için katı-

ayaklanmanın temelini oluşturduğuna ilişkin. Örne-

lımcılarına böylesi bir keyif yaşatırlar.

ğin insanlara yalnız başlarına hareket etmeyecekleri bilgisini ilettiği gerekçesiyle sosyal medyanın üstlen-

Bu içgörülerin ışığında, şimdi İngiliz isyanlarına dö-

diği role ilişkin çok şey söylendi. Ama benzer iddialar

nüp 2011 yılının İngiliz toplumuyla alakalı bize ne söy-

Arap Baharı için de ortaya atılmıştı ve ortaya çıkan

lediklerini düşünelim. Henüz kesin cevaplara ulaşaca-

bulgular insanların bilgiyi çoğunlukla televizyon ve

ğımız bulgulara sahip değilsek de bazı sorular sorabi-

söylenti gibi geleneksel metotlar üzerinden edindi-

liriz.

ğini gösteriyor. Dolayısıyla, ihtiyatlı düşünmeliyiz. Tarih boyunca, ‘gizli bir el’in ayaklanmaları yönlen-

İlk ve kritik olarak isyancıların algılarına dair sorular

dirdiği iddia edildi (ve sonrasında bu iddialar çürü-

sormalıyız. Açıkça görülüyor ki, olayların başlangıcı

tüldü). Görünen o ki bu da oldukça eski bir hikâyenin

ırksal bir boyut taşıyordu. Siyah bir genç adam polis

modern teknolojik değişime uğramış hali. Gerçek

22


www.psikolojivetoplum.org

olan şu ki insanlar ortak bir şeyi deneyimleyip uzun bir zaman boyunca ortak bir mağduriyet hissini büyüttüklerinde ‘aramızdan’ görünen bir insanın tepkisi bile ‘hepimize’ ve ‘hepimiz için’ konuşabilir. Ortak bir dünya görüşünü paylaşan insanların ajitatörlere; Facebook ya da Twitter’ın onlara kitle içinde nasıl davranacaklarını söylemesine ihtiyacı yoktur. Kısaca, kitleler her zaman toplumun aynasıdırlar. Gördüklerimizden her zaman hoşlanmayabiliriz, hatta bazılarımız görülecek bir şey olduğunu dahi inkâr edebilir. Ama eğer olan biteni gözlemleme zahmetine girersek kim olduğumuza ve nasıl değişmemiz gerektiğine dair paha biçilmez bilgiler bulacağız. Şu an, kendi düşüncelerimizi isyancılara yüklemekten vazgeçmeli; bakmaya ve onlardan öğrenmeye başlamalıyız. Olaylara dair bilinçli açıklamalar geliştirebilmek için mesai harcamalıyız. Eğer bunu yapmazsak, aynı hataları tekrar etmekten başka şansımız yok gibi gözüküyor.

23


www.psikolojivetoplum.org

24


www.psikolojivetoplum.org

Söyleşi: Melis Uluğ ile Politik Psikoloji, Akademi ve Toplumsal Meseleler Üzerine Ö. Melis Uluğ oulug@umass.edu Hazırlayanlar: Sercan Karlıdağ ve Serap Dakak

U

Mass Amherst'te doktora sonrası araştır-

psikolog olmasının da büyük etkisi oldu. İyi ki de et-

macı olarak bulunan Ö. Melis Uluğ ile sos-

kisi olmuş çünkü gerçekten çok memnunum psikolog

yal ve politik psikoloji, akademi ve akti-

olduğum için.

vizm ve güncel bilimsel çalışmaları ekseninde Türkiye’deki toplumsal konular üzerine kapsamlı bir söy-

ODTÜ psikolojiye başladıktan 1-2 yıl sonra psikoloji-

leşi gerçekleştirdik. İlgisi için kendisine teşekkür ede-

den yavaş yavaş sıkılmaya başlamıştım. Derslerde

rek sizleri Ö. Melis Uluğ’un sorduğumuz sorulara ver-

anlatılan araştırma sonuçları beni yeterince heyecan-

diği yanıtlarla başbaşa bırakıyoruz:

landırmıyordu, sanki araştırmacılar hâlihazırda bilinen olguları isimlendirmişler ve araştırma yapmadan

— Kendinizi tanımladığınız başat kimlik unsurlarınız ara-

da bulunabilecek araştırmaları boşu boşuna yapmış-

sında “UMass Amherst'te doktora sonrası araştırmacı,

lar gibi geliyordu. Daha da önemlisi her ne kadar

politik psikolog, ODTÜ'lü ve feminist” olmak var. Oku-

ODTÜ gibi bir üniversitede psikoloji okusam da sınıf

yanlar, bir Twitter araştırmasıyla bunu teyit edebilir ko-

arkadaşlarımın birçoğu oldukça apolitikti. Hiç unut-

laylıkla. Sıra sıra gidecek olursak (!) akademisyen ve bir

muyorum ikinci sınıfta bir derste hoca güncel yaşan-

psikolog olmaya nasıl karar verdiniz?

mış bir olayla anlattığı teori arasında bir bağ kurmak

Aslında psikolog olmaya karar vermem şöyle oldu:

istiyordu. Fakat sınıfta hiç kimsenin o güncel olaydan

Üniversite sınavına girerken aklımda siyasetle ilgili

haberi yoktu. O gün eve gidip ben siyaset okumak is-

bir şeyler yapmak vardı, bu yüzden uluslararası ilişki-

tiyorum ve biraz psikolojiden uzaklaşmak istiyorum

ler ya da siyaset bilimi okumayı amaçlıyordum. Fakat

diyerek yan dal araştırmalarına başlamıştım. Daha

öyle bir puan almıştım ki ODTÜ uluslararası ilişkileri

sonrasında ODTÜ’nün siyaset çalışmalarında yan dal

1-2 puanla kaçırıyordum, puanım siyaset biliminin de

yaptım. Böylece bir nevi siyaset bilimi okuma hayal-

çok üstünde kalıyordu. O zamanlar “puanın boşa git-

lerimi gerçekleştirmiş oldum. Yüksek lisansta da bu

mesin” diye bir söylem vardı, şu anki sınav sisteminde

iki alanı birleştirerek politik psikoloji üzerine çalıştım.

hâlâ bu söylem var mıdır bilmiyorum. Ben de resmen Akademisyen olmaya ise doktora yaptığım sırada ka-

puanım boşa gitmesin diye siyaset biliminden yüksek

rar verdim. Öncelikle akademisyen olarak Kürt-Türk

olan ama uluslararası ilişkilerden biraz düşük olan

sorunu ya da Gezi protestoları üzerine yürüttüğüm

psikoloji bölümünü yazdım. Bu süreçte ablamın klinik

projelerin bir şekilde bu projelerin öznesi olan insan-

25


www.psikolojivetoplum.org

ların hayatına dokunduğunu keşfettim. Böylece aka-

çalışmalar, üretilen bilgi ve akademik emek, lisans eğiti-

deminin -her zaman olmasa da- sesi duyulmayan,

minin niteliği ve uygulama gibi farklı boyutlarla değerlen-

ezilen, dezavantajlı, azınlıkta kalan insanların sesinin

dirmelerinizi merak ediyoruz.

duyulmasına yardımcı olduğunu fark ettim. En azın-

Bu gerçekten de çok güzel ve üzerine oldukça uzun

dan kendim böyle bir akademisyen olmak istiyor-

bir şekilde tartışılması gereken bir soru. Türkiye’de

dum. Bir de Türkiye’nin şu anda çalıştığım politik psi-

manzaraya bakınca elbette ana akıma yakın bir psi-

koloji gibi bir alana çok ihtiyacı olduğunu düşünüyor-

koloji çizgisi görüyor olduğumu söylemeliyim. Ana

dum. O yüzden doktoramı bitirdikten sonra akade-

akım psikolojiden kastım daha çok pozitivist bir anla-

mide kalmaya karar verdim.

yış benimseyen ve bunun dışına çıkan yaklaşımları

— Akademik anlamda demirlediğiniz bir alan olarak

pek de ciddiye almayan bir anlayış. Türkiye’de bu an-

sosyal ve politik psikoloji üzerinde durmak istiyoruz. Sizin

layışın hâkim olduğunu söylemek mümkün. Fakat

gözünüzde sosyal ve politik psikoloji nedir; bahseder

hem TODAP gibi psikoloji bilgisinin ve pratiğinin

misiniz?

eleştirisini üretmeye odaklanan bir derneğin varlığı, hem de eleştirel psikolojiyi benimseyen ve eleştirel

Sosyal psikolojiyi sosyal konuları psikolojik bir çerçeveden

ele

düşünüyorum.

alan

geniş

Politik

bir

alan

olarak

psikolojiyi

ise

sosyal

yaklaşımlar üretme çabası içerisinde olan yeni nesil psikologlar yavaş yavaş bu anlayışın da değişmesine olanak sağlıyorlar.

psikolojinin bir alt alanı olarak tanımlıyorum. Bu sebeple politik psikolojinin çalışma nesneleri sosyal psikolojinin çalışma nesneleriyle hemen hemen örtüşüyor. Fakat sosyal psikolojinin ele aldığı ama politik

psikolojinin

ilgi

alanlarına

düşmeyen

konuların

da

mevcut

olduğunu

düşünüyorum.

Kısaca

Yaşanan güzel gelişme-

“Politik psikolojiyi dünyadaki neredeyse hemen hemen her toplumu etkileyen önyargı, ayrımcılık, kimlik, çatışma ve savaş gibi gruplar arası ilişkiler konularını ele alan ve oldukça önemli bir bilim alanı olarak tanımlıyorum.”

ler olsa da zaman zaman Türkiye’de psikoloji alanında üretilen bilgi “batıda” ortaya konan teorilerin, terimlerin veya uygulamaların

özetlemem gerekirse politik psikolojiyi dünyadaki

yerel bağlama uygulanmaya çalışılmasından ileri gi-

neredeyse hemen hemen her toplumu etkileyen

dememektedir. Diğer bir deyişle, Türkiye’de psikoloji

önyargı, ayrımcılık, kimlik, çatışma ve savaş gibi

alanı zaman zaman yeni bir bilgi üretmeyi amaçla-

gruplar arası ilişkiler konularını ele alan ve oldukça

mamaktadır. Bu yaklaşım yerelin kendisini yerelden

önemli bir bilim alanı olarak tanımlıyorum.

yola çıkarak anlamaktan ziyade örneğin bir ölçeğin Türkçe adaptasyonuna odaklanılmasıyla sonuçlan-

— Sosyal psikoloji ilgilileri için değerli sorular olabilece-

maktadır. Hâlbuki gruplar arası sorunlar sebebiyle

ğini düşünerek sormak istiyoruz: Ana akım ve ana akıma

Türkiye tam bir sosyal laboratuvar ve Türkiye’den

eleştirel bir sosyal psikoloji için Türkiye’deki manzarayı

yola çıkılarak dünyanın birçok yerinde yaşanan olgu-

nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle ana akım (sosyal)

lara ve sorunlara ışık da tutulabilir. Fakat Türkiye’nin

psikoloji perspektifiyle karşılaştırıldığında literatürdeki

26


www.psikolojivetoplum.org

dünyanın birçok yerinde yaşanan olgulara ve sorun-

Peki, Türkiye’de hiç mi iyi bir şey yok diye sorabilirsi-

lara ışık tutması önünde iki engel olduğunu düşünü-

niz? Her ne kadar eleştirel düşünme anlamında lisans

yorum: Birincisi, Türkiye’de birçok üniversitenin li-

eğitiminin niteliğini sorgulasam da yine de Tür-

sans eğitiminde eleştirel düşünmeye neredeyse hiç

kiye’de -bu noktada daha çok ODTÜ için konuşuyo-

önem verilmiyor. Sayıları az da olsa eleştirel düşün-

rum- psikoloji eğitimi açısından iyi bir eğitim aldığımı

meyi yerleştirmeye çalışan hocalardan bahsetmiyo-

söyleyebilirim.

rum elbette. Benim daha çok bahsetmeye çalıştığım genel olarak eleştirel düşünmenin, psikoloji eğitiminin bir parçası ol(a)maması sorunu. Yüksek lisansımı Belfast’ta yaparken bu durumu fark etmiştim. Dersin hocası bir teori anlatıyordu, ben de içimden “Aa ne kadar güzel bir teori” derken, Alman, İrlandalı ve başka birçok ülkeden gelen sınıf arkadaşlarım teoriyi din-

— Gezi protestoları, toplumsal cinsiyet,

“Türkiye tam bir sosyal labora-

Kürt-Türk sorunu ve Alevi grup kimliği gibi

tuvar ve Türkiye’den yola çıkılarak dünyanın birçok yerinde yaşanan olgulara ve sorunlara ışık da tutulabilir. Fakat bunun önünde iki engel olduğunu düşünüyorum: Birincisi, Türkiye’de birçok üniversitenin lisans eğitiminde eleştirel düşünmeye neredeyse hiç önem verilmiyor. İkincisi ise, ‘bilimcinin (psikoloğun) tarafsız olması gerektiği’ fikri.”

konular üzerine araştırmalarınızı sürdürmektesiniz. Sosyal ve politik psikoloji bu toplumsal meseleleri nasıl ele alıyor, disiplin-içi imkânlar ve engeller neler size göre?

Sosyal ve politik psikolojinin kolektif eylem, toplumsal cinsiyet, çatışma ve ayrımcılık konuları üzerine hem metodolojik hem de teorik birçok

ler dinlemez eleştirmeye başlıyorlardı. O derslerde

imkân sağladığını düşünüyorum. Sorduğunuz sırayla

fark ettim ki ben herhangi bir teoriyi eleştirmeyi hiç

gidersek örneğin sosyal kimlik yaklaşımı bireylerin

aklıma bile getirmemiştim. Sonrasında kendimi eleş-

kimlikleri üzerinden neden protestolara katıldığı, ka-

tirel düşünme konusunda biraz geliştirmeye çalışsam

dınların kadın kimlikleri üzerinden ayrımcılık algıladı-

da yine de sınıf arkadaşlarıma göre bu düşünme biçi-

ğında ne gibi yollara başvurduğu, Kürt kimliğinin po-

mine çok geç başladığımı söyleyebilirim. İkinci engel

litikleşmesinin ve politize olmasının Kürtler için ne

ise, Türkiye’de lisansta öğrendiğim ve olduğu gibi ka-

gibi sonuçları olabileceği, Alevilerin Alevi kimliğini

bullendiğim “bilimcinin (psikoloğun) tarafsız olması

benimsemesinin Sünnileri affetmelerine yardımcı

gerektiği” fikridir. Bu fikri o kadar benimsemiştim ki

olup olmadığı gibi çok farklı ampirik soruların sorul-

yüksek lisans tezim için Kürt-Türk sorunu üzerine ça-

masına ve cevaplanmasına olanak sağladığını düşü-

lışmaya başladığım zaman hâlâ naif bir şekilde bir bi-

nüyorum. Her ne kadar çok farklı soruların sorulma-

limcinin tarafsız olabileceğini düşünüyordum. Sonra-

sına imkân sunsa da sosyal kimliğin bireyler tarafın-

sında bir bilimcinin “tarafsız” ol(a)mayacağını ve

dan içinin nasıl doldurulduğunun hâlâ yeterince anla-

hatta “ezilen-ezen” ya da “avantajlı-dezavantajlı”

şılmadığını düşünüyorum. Diğer bir deyişle sosyal

grupların odaklanıldığı çalışmalarda tarafsız olmanın

kimliğin bu toplumsal meseleleri ele alırken birçok

bir nevi güçlü olanın işine yarayacağını da fark ettim.

kapı açtığını düşünsem de hâlâ bazı farklı davranış bi-

Türkiye’de bu açıdan da lisans eğitimini biraz “so-

çimlerini açıklayamadığını düşünüyorum. Dr. Yase-

runlu” bulduğumu söyleyebilirim.

min Acar’la şu anda bu konuya odaklanıyoruz çünkü disiplin-içi bazı -özellikle metodolojik- engeller söz

27


www.psikolojivetoplum.org

konusu olduğunu düşünüyoruz. Aslında engel keli-

deneyimlemediğim gibi yürümediğini daha net anla-

mesi tam demek istediğimi yansıtmıyor, belki “me-

mıştım. Yüksek lisans tezimde Kürt-Türk sorunu üze-

todolojik tercihler” desem daha doğru olur. Özellikle

rine odaklanıyordum ve Q yöntemi diye -aslında bir

Kuzey Amerika’da -ki Türkiye ve birçok başka ülke

nevi ana akım yöntemlerin dışına düşen- karma bir

için de geçerli- nicel yöntemlerin nitel ya da karma

yöntem kullanıyordum. Arkadaşlarım “Türkiye’de ol-

yöntemler üzerinde bir hegemonisinin olması, hem

san asla bu konuyu çalışamazdın”, “Seni destekleyecek

ele alınan konunun derinlemesine bir şekilde anlaşıl-

hoca biraz zor bulurdun”, “Q yöntemi de neymiş, bu-

mamasıyla hem de nicel olmayan çalışmaların bir

rada anketten başka bir şey hayatta yaptırmazlardı”

nevi “marjinalleştirilmesiyle” sonuçlanıyor. Özetle-

gibi yorumlarda bulununca Türkiye’de akademinin

mem gerekirse Gezi protestoları, toplumsal cinsiyet,

durumunu iyice anlamış oldum. Aradan geçen 8 yılda

Kürt-Türk sorunu ve Alevi grup kimliği gibi konuların

Türkiye’de maalesef daha da olumsuz şey yaşandı.

her birinin nicel yöntemlerle olduğu gibi nitel ve

Özellikle saydığınız Soma Katliamı, Suruç Katliamı,

karma yöntemlerle de araştırılması gerektiğini düşü-

çatışmanın yeniden başlaması, darbe girişimi ve son-

nüyorum. Fakat sosyal psikolojide hâlâ ağırlıklı ola-

rasındaki OHAL süreci hâlihazırda yıpranmış olan

rak belli yöntemlere önem verilmesini bu anlamda

akademik özgürlükleri neredeyse yok denecek sevi-

sorunlu buluyorum.

yeye getirdi. Bunlara ek olarak bir de Barış İçin Akademisyenler’e verilen cezalarla, uygulanan yaptırım-

— Peki, Gezi Direnişi, Soma Katliamı, Suruç Katliamı,

larla bir nevi akademisyenlere “haksızlıklar karşısında

OHAL süreci ve artan yapısal ve doğrudan şiddet koşul-

sesinizi çıkarmayın” denmeye başlandı. Türkiye’de

larında genel anlamda akademi ve özelde sosyal/politik

üniversitelerden atılsa da, cezalandırılsa da haksızlık-

psikoloji toplumsal meselelerimize dair ne durumda?

lar karşısında sessiz kalmayan, ses çıkarmaya devam Kuzey Amerika ve Avrupa’daki birçok üniversiteye kı-

eden (sayısı az da olsa) akademisyenler hâlâ var. Aynı

yasla Türkiye’de akademinin bundan 8 yıl önce bile

cesur tavrı sosyal/politik psikologlar arasında görü-

çok daha baskı altında olduğunu ve toplumsal mese-

yor muyum ondan emin değilim. Türkiye’de, özellikle sosyal psikoloji, bana kalırsa toplum-

lelere yaklaşırken çoğu zaman devlet perspektifini desteklediğini düşünüyordum. Yüksek lisans çalışmalarım için 2010 yılında Belfast’a gittiğimde danışmanım çalışma konuma ve kullanacağım yönteme kendim karar vermem konusunda beni desteklemişti. Aradan bir yıl geçtikten sonra Türkiye’ye dönüp akademisyen arkadaşlarımla akademik deneyimlerimiz üzerine konuştuğumuzda Türkiye’de akademik işlerin pek de benim

1

“Türkiye’de üniversitelerden atılsa da, cezalandırılsa da haksızlıklar karşısında sessiz kalmayan, ses çıkarmaya devam eden (sayısı az da olsa) akademisyenler hâlâ var. Aynı cesur tavrı sosyal/politik psikologlar arasında görüyor muyum ondan emin değilim.”

Makaleye erişmek için bkz.: https://goo.gl/JckyHm

28

sal meseleleri anlama konusunda ve politik bir pozisyon alma konusunda oldukça geç kaldı. Bununla ilgili Dr. Ahmet Çoymak’la birlikte geçenlerde Praksis dergisinde “Bir Bilim Alanı Olarak Psikoloji Sosyal Yapıyı Anlamanın Neresinde? İnsan Davranışı ve Yapı İlişkisi Üzerine Eleştirel Bir Deneme”1 başlıklı bir makale kaleme aldık. Bu makalede burada


www.psikolojivetoplum.org

bahsettiğim konuları hem genel olarak (sosyal) psi-

workshopta ikimiz de sosyal/politik psikoloji bilgimizi

kolojinin hem de Türkiye bağlamında (sosyal) psiko-

kullanarak reklamcılara cinsiyetçiliğin ne olduğunu

lojinin toplumsal sorunları ele alırken nasıl konum-

ve birey, grup ve toplum üzerinde ne gibi zararları

landığını sorgulayarak tartışmaya çalıştık. İlgilenen

olabileceğini anlattık. Bu süreçte kampanyaya des-

arkadaşların ayrıntılı bir tartışma için o makaleye

tek veren o kadar fazla kişiden email aldım ki akti-

bakmalarını da öneririm.

vizmden yola çıkarak Doğadan protestosuna destek verenlerin motivasyonları üzerine düşünmeye başla-

— Kendinizi feminist olarak tanımladığınızı belirtmiştik.

dım. Örneğin bu insanlar sadece bu reklam özelinde

Hem genel ölçekte hem de kadın hareketi özelinde, aka-

mi bir haksızlık algılamışlardı, yoksa genel olarak

demi ve aktivizm ilişkisi konusundaki değerlendirmeleri-

dünyada bir haksızlık algılıyorlardı ve bu olay da bu

nizi merak ediyoruz.

büyük haksızlığın bir parçası mıydı? Bu sorulara ceKadın hareketinin içerisinde hem akademisyen olan

vap ararken bir araştırma yapmaya karar verdim.

hem de feminist olan bazı akademisyenler var el-

Change.org’taki arkadaşlarla iletişime geçtim ve ko-

bette. Bu akademisyenler hem akademiyi hem de ak-

nuyla ilgili bir araştırma hazırlarsam kampanyaya

tivizmi birlikte götürüyorlar. Evet, ben de kendimi fe-

destek verenlere akademik araştırmanın linkini yolla-

minist olarak tanımlıyorum. Aynı zamanda kendimi

yıp yollamayacaklarını sordum. Change.org’taki ar-

bir aktivist olarak da tanımlıyordum. Tanımlıyordum

kadaşlar böyle bir şeyin mümkün olduğunu söyledi-

diyorum çünkü 2016 Eylül ayında ABD’ye taşındığım-

ler. Hemen konuyla ilgili kolektif eyleme ve algılanan

dan beri aktivizm alanında pek bir şeyler yapamadı-

haksızlığa odaklanan bir araştırma hazırladım ve

ğımı düşünüyorum. Buraya taşınmadan önce özel-

Change.org üzerinden yaklaşık 400 kişiden veri topla-

likle online aktivizm alanında harika işler başaran erk-

dık. Bu anlamda akademik işlerimle aktivizmimin iç

tolia ile birlikte cinsiyetçilikle mücadele ediyordum.

içe geçtiğini düşünüyorum. Umarım buradaki tem-

Birçok firmanın cinsiyetçi söylemlerine birlikte karşı

pomu yoluna soktuktan sonra aktivizme yeniden dö-

çıkıyorduk. O dönem aktivizmimin özellikle kolektif

nebilirim.

eylem alanındaki akademik çalışmalarımı, akademik — Siz şu an akademik çalışmalarınızı Türkiye dışında sür-

çalışmalarımın da aktivizmimi beslediğini düşünüyo-

dürüyorsunuz, sizin gibi birçokları da birçok farklı yerde.

rum. Çok kısa bir örnek vermek istiyorum. Doğadan

Bir tarafta da Türkiye’dekiler var, yakınlarınız, beraber

çay markasının cinsiyetçi reklamına karşı Change.org

çalıştığınız akademisyenler… Bu çokgende bir daya-

üzerinden başlattığımız imza kampanyasına iki

nışma ağı örülebiliyor mu, dayanışma imkânları ve engel-

günde 20.000’den fazla kişi imza vermişti. Kampan-

leri neler? Ayrıca, parçası olduğunuz sosyal ve politik psi-

yanın başarıya ulaşıp hem reklamın geri çekilmesi

koloji akademik çevresinde Türkiye'deki koşullar hak-

hem reklamı çeken reklam ajansının kadınlardan

kında neler düşünülüp konuşuluyor?

özür dilemesi bize umut vermişti. Hatta sonrasında Kendi adıma bir dayanışma ağı örüldüğünü düşünü-

bu kampanyada büyük emeği geçen sosyal psikolog

yorum. Bir örnek vermek istiyorum. Türkiye’de bir-

Dr. Canan Coşkan’la beraber reklam ajansında cinsiyetçilik üstüne bir workshop da gerçekleştirdik. Bu

29


www.psikolojivetoplum.org

likte çalıştığım akademisyen arkadaşlarıma etik ku-

tındaki politik psikologlarla destek oluşturması” baş-

rulları sorun çıkardığında araştırmayı buralardaki üni-

lıklı bir yuvarlak masa toplantısı düzenleniyor. Bu

versitelerdeki etik kurullara taşıyoruz. Araştırma

noktada ISPP’nin bu meseleyle bu kadar yakından il-

onaylarını buradan alıyoruz çünkü burada AKP ile il-

gilenmesi üzerinde Türkiye’den özellikle Yasemin

gili politik güveni incelediğimiz bir araştırmada “bu

Acar’ın, Elif Sandal Önal’ın ve Canan Coşkan’ın büyük

soruları çıkarın, hükümetin gözüne batmayalım” diyen

katkısı olduğunu düşünüyorum. Türkiye’deki arka-

etik kurullar yok. Burada etik kurullarda karşımıza

daşlara destek olabilmek amacıyla ben de burada ça-

“ideolojik” sıkıntılar çıkartmıyor. Bu anlamda birbiri-

lıştığım Barış ve Şiddet Psikolojisi Programı’nda (The

mizle dayanışarak Türkiye’deki meslektaşların karşı-

Psychology of Peace and Violence Program) yer alan

laştığı sorunlara çözüm arıyoruz. Bu dayanışma ağı

akademisyenlerle birlikte Kuzey Amerika’daki diğer

örülürken bazı finansal engeller de söz konusu olabi-

psikoloji örgütlerini harekete geçirmek için uğraşıyo-

liyor. Örneğin Türkiye’de işini KHK dolayısıyla kaybe-

rum. Örneğin SPSSI (The Society for the Psychologi-

den birini burada yürüttüğümüz bir projeye dâhil

cal Study of Social Issues; Sosyal Sorunların Psikolo-

ederek finansal olarak desteklemek istediğimizde

jik Çalışması Derneği) bu örgütlerden birisi. Kendile-

buradan sorun çıkartabiliyorlar. Ayrıntılı bir şekilde

riyle iletişime geçtikten sonra Türkiye’deki akade-

konuştuğumuzda elbette anlaşabiliyoruz ama bazı

misyenlerle ilgili bir destek mektubu yayınladılar.

bürokratik engellere takılabildiğimizi de not etme-

Şimdi APA’yı (American Psychological Association;

den geçmemeyim.

Amerikan Psikoloji Derneği) harekete geçirmek için çalışıyoruz. Yolumuz uzun ama dayanışma bize bu

Aynı zamanda Türkiye dışında yaşayan meslektaşla-

süreçte çok iyi geliyor.

rımız Türkiye’deki durumu hem takip ediyorlar hem de bizlere sıkça soru sorarak anlamaya çalışıyorlar.

— Konuşmak istediğimiz son bir konu var. Kürt-Türk so-

Örneğin Steve Reicher, Masi Noor ve David

runu üzerine odaklandığınız çalışmanızda doktora tezi-

Redlawsk gibi akademisyenler bir adım daha atarak

nizle hem toplumsal barış alanında verilen Peter-Becker ödülünü hem de Uluslararası Politik Psikoloji Toplu-

Türkiye’ye geldiler ve Barış İçin Akademisyenler’in

luğu’nun en iyi doktora tezi mansiyon ödülünü kazandı-

davalarını izlediler ve akademisyenlere destek ol-

nız. Bu olgunun psikoloji perspektifinde yeri nedir, Kürt-

maya çalıştılar. Daha sonra döndüklerinde birçok ya-

Türk sorunun psikolojiyle ne gibi bir bağı olabilir? Siz ça-

yın kuruluşunda Türkiye’deki gözlemlerini paylaştı-

lışmanızda Kürt-Türk sorununa yönelik algı ve değerlen-

lar. Bir de demin bahsettiğim finansal sorunlara daha

dirmelere eğildiniz. Öncelikle, okurlar bu çalışmaya nasıl

organize bir şekilde destek olabilmek amacıyla örne-

ulaşabilirler, bunu sormak istiyoruz? Ve, farklı toplumsal

ğin Uluslararası Politik Psikoloji Topluluğu (Internati-

grupların Kürt-Türk sorununa yönelik bakış açılarından,

onal Society of Political Psychology; ISPP) bir eylem

yani araştırma bulgularının genel hatlarından söz etme-

başlattı. Bu eylem kapsamında 8 Temmuz 2018'e ka-

niz mümkün müdür?

dar 40.000 dolara kadar destek toplamayı amaçlıyor.

Evet, doktora tezimle geçen sene bu iki ödülü kazan-

Yine ISPP’nin bu seneki kongresinde “ISPP’nin risk al-

mak beni çok gururlandırdı. Peter-Becker ödülünü

30


www.psikolojivetoplum.org

toplumsal barış için çalışan Barış İçin Akademisyen-

lardan gelen kişilerin Kürt-Türk sorununu nasıl an-

ler’e adadığımı da söylemek isterim.

lamlandırdığını araştırdım. Çalışmamda kullandığım bakış açısı her bir gruba ayrı ayrı yaklaşmayı hedefle-

Okurlar doktora tezime İngilizce olarak “A Q Metho-

diğinden, toplumda var olan kesimlerin çatışmaya

dological Investigation of the Kurdish Conflict Frames

dair ne gibi öncelikleri, kaygıları, hedefleri ve endişe-

among Parliamentarians, Experts and Lay People in

leri olabileceğini sosyal psikoloji perspektifinden ay-

Turkey” başlığıyla internetten ulaşabilirler. Hem dok-

rıntılı bir şekilde ele almaya imkân sundu. Basit bir şe-

tora tezimin sonuçlarını Türkçe okumak isteyenler

kilde söylemem gerekirse, ele aldığım yaklaşım her

için de tezimi Türkçeye çevirerek kitaplaştırdığımın,

bir kesimin hangi noktalarda ayrıştığını görmemi

hem de kitabın editörünün Dr. Melek Göregenli oldu-

sağladı. Farklı kesimlerde ortaya çıkan fikirleri şu şe-

ğunun haberini artık verebilirim. Sanırım bu kitap

kilde özetleyebilirim. AKP, BDP, CHP ve MHP olmak

önümüzdeki aylarda İletişim Yayınları’ndan çıkmış

üzere dört siyasi partinin 23 milletvekiliyle yürüttü-

olacak. Sanırım diyorum ki çünkü öncesinde anlaştı-

ğüm çalışmada (1) terörizm ve yabancı güçler sorunu

ğımız başka bir yayınevi artık Kürt-Türk meselesiyle,

(CHP’li ve MHP’li milletvekillerinde), (2) hak, kimlik

Ermeni meselesiyle ilgili herhangi bir kitap yayınla-

ve demokrasi sorunu (AKP’li ve CHP’li milletvekille-

mak istemediğini, böylece hükümetin gözüne bat-

rinde), (3) demokrasi ve İslam sorunu (AKP’li millet-

mak istemediğini iletti. Tahmin edersiniz ki kitapta

vekillerinde) ve (4) kimlik, haklar ve özgürlükler so-

neredeyse son aşamaya gelmişken yayınevi değiştir-

runu (BDP’li milletvekillerinde) olmak üzere dört

mek çok büyük bir zaman kaybı oluyor. Kitabımı

farklı bakış açısı buldum. Kürt-Türk sorunu üzerine

şimdi İletişim Yayınları değerlendiriyor. Umarım bu

çalışan 41 akademisyen ve gazeteciyle yürüttüğüm

yayınevinden yayınlanacak.

çalışmada (1) demokrasi ve kimlik sorunu ve (2) demokrasi ve ekonomi sorunu olmak üzere iki farklı ba-

Evet, sizin de bahsettiğiniz gibi doktora çalışmamda

kış açısına ulaştım. Farklı etnik gruplardan gelen 71

farklı grupların Kürt-Türk sorununu nasıl tanımladık-

katılımcıyla yürüttüğüm çalışmada (1) terörizm ve

larını, neleri sorunun sebepleri olarak gördüklerini ve sorunun çözümü için neler önerdiklerini anlamaya çalıştım. Biraz daha açmam gerekirse Kürt-Türk sorununa dair algıları psikolojik bir perspektifle toplumun üç kesiminde inceledim. Birinci olarak, mecliste bulunan dört siyasi partinin milletvekillerinin, ikinci olarak, Kürt-Türk sorunu

yabancı güçler sorunu, (2) sınıf,

“D

oktora çalışmamda KürtTürk sorununa dair algıları psikolojik bir perspektifle toplumun üç kesiminde inceledim. Birinci olarak, mecliste bulunan dört siyasi partinin milletvekillerinin, ikinci olarak, Kürt-Türk sorunu üzerine çalışan akademisyenlerin ve gazetecilerin, üçüncü olarak ise farklı etnik gruplardan gelen kişilerin Kürt-Türk sorununu nasıl anlamlandırdığını araştırdım.”

ekonomi ve demokrasi sorunu, (3) haklar, özgürlükler ve demokrasi sorunu ve (4) bağımsızlık sorunu olmak üzere dört farklı bakış açısı elde ettim. — Yine, bu çalışma özelinde merak ettiğimiz, çalışmanız, ‘kuramsal’ ve ‘yöntemsel’ olarak sosyal psikolojideki eleştirel itirazların neresinde?

üzerine çalışan akademisyenlerin ve gazetecilerin, üçüncü olarak ise farklı etnik grup-

31


www.psikolojivetoplum.org

Kuramsal olarak da doktora çalışmamda özellikle ça-

mın dışında kalan Q yöntemi gibi bir yöntemi kullan-

tışmalı toplumlarda grupları verili kabul ederek özsel-

manın bazı riskli tarafları olduğunu söylemişti. Daha

leştiren (essentialise) ana akım psikolojiye karşı çık-

sonra çalışmalarımı uluslararası dergilerde yayınla-

tım. Ana akım psikolojinin aksine çatışmalı toplum-

makta zorluk çekeceğimi belirtmişlerdi. Bu tarz nitel

larda bu grupların homojen olarak ele alınmasına

veya karma yöntemler kullanmak yerine deney ya da

karşı çıktım. Ortaya koyduğum sonuçlarla çatışan ta-

anket gibi nicel yöntemleri kullanmamın kariyerim

rafların homojen olmadığını ve çatışan gruplar içeri-

için daha faydalı olacağını vurgulamışlardı. Bana o

sinde de çatışmadan farklı şekillerde etkilenen çeşitli

dönem söylenenlere pek kulak asmamıştım ve araş-

aktörlerin olabileceğini ve bu aktörlerin çatışmayı

tırma soruma en uygun olduğunu düşündüğüm yön-

çok farklı şekillerde algıladığını da vurgulamaya çalış-

temleri kullanmaya karar vermiştim. Naçizane fik-

tım.

rimi sorarsanız genç psikologlara da araştırma sorularının peşinden gitmelerini ve araştırma sorularına

Doktora çalışmamda özellikle yöntemsel olarak ana

en uygun olan yöntemi seçerek araştırma yapmala-

akımın dışına düşen nitel yöntemleri (örn. odak grup

rını tavsiye ederim.

tartışmaları) ve karma yöntemleri (Q yöntemi) kullandım. Bu noktada Q yöntemini biraz açmak istiyorum. Q yönteminin diğer yöntemlere kıyasla birçok avantajı vardır: Birincisi, Q yönteminde hem nitel hem de nicel teknikler bir araya getirilerek, insan öznelliğinin her iki tekniğin güçlü yönleriyle ölçülmesi sağlanır. İkincisi, Q yöntemi, değişkenler arasındaki ilişkileri ve farklılıkları tanımlamayı mümkün kılan anket gibi nicel yöntemlerin aksine, o konuyla ilgili benzer perspektifleri paylaşan belirli bireyleri bütünsel bir şekilde ortaya çıkarmayı sağlar. Üçüncüsü, Q yöntemi, ele alınan konuyla ilgili olarak bireyler veya gruplar arasındaki ortaklaşılan noktaları ve anlaşmazlıkları ortaya çıkarır. Dördüncüsü, Q yöntemi, gruplar arasındaki en büyük çatışma potansiyelini taşıyan noktaları belirlemek için oldukça yararlıdır. Bu anlamda tezimde ana akımın dışına düşen ama çatışma çalışan bir araştırmacı için oldukça yararlı bir yöntem kullandığımı söyleyebilirim. Doktoraya başladığım ilk yıllarda benden yaşça büyük birkaç akademisyen bana doktoramda ana akı-

32


www.psikolojivetoplum.org

Ulus Ötesi ve Diaspora Kültürlerinde Kimliği Kuramlaştırmak: Kültürleşmeye Eleştirel Bir Yaklaşım Sunil Bhatia ve Anjali Ram1 Çev. Hakan Çakmak hakan.cakmak@hotmail.com

Özet

1. Giriş

B

Bu yazı, çeşitli yollarla “diaspora” kavramının psikolojide kültürel bağlamda geleneksel kavramları yeniden düşünmek için önemli etkilerini incelemektedir. Bu yazıda; sabit, değişmez ve apolitik bir kültürleşme kavramı fikrinin psikolojinin çoğunlu-

harati Mukherjee'nin (1989) ünlü romanı Jasmine'de, romanın kadın kahramanı Hindistan'dan yasa dışı şekilde göç etmiş bir

kadındır. Romanda doğrusal bir yörünge çizilerek

ğuna sirayet ettiği ve bu nedenle, ulus ötesi göç ve küresel hareketler ışığında gözden geçirilmesi ve yeniden incelenmesi

Jyoti’nin Jase’e ve nihayetinde Jane Ripplemeyer’e

gerektiği savunulmaktadır. Bunu yaparken kültürleşme ve

dönüşümü sergilenmektedir. Zira karakter eğitimli

kimlik konusunda daha önceki ve şu anki bilgi birikimini kulla-

bir Punjabi kasaba kızından tencerede kızartma yap-

nılmış (Bhatia ve Ram, 2001; Bhatia ve Ram, 2004; Bhatia,

maktan ve Lutherci kilise sergilerine katılmaktan

2007a; Bhatia, 2008), tüm göçmenlerin, birer evrensel psiko-

memnun olan zengin bir Iowalı’nın sevgilisine dönüş-

lojik süreç olarak kültürleşme ve adaptasyonu tecrübe ettiğini

mektedir. Bu bir adaptasyon ve asimilasyon anlatısı-

iddia eden kültürel uyum modellerine bir karşıtlık sağlanmıştır. Daha belirgin bir biçimde, Hint diasporasından gelen üye-

dır. Göç deneyimini bağlamından ve tarihselliğinden

lerin, kültürleşme durumlarını 9/11 olaylarından sonra nasıl ye-

koparıp incelemek suretiyle Mukherjee, hayatta kal-

niden incelediklerini gösterilmiştir. Kültürel çeşitlilik süre-

maya ve tesadüfe dayalı hoş kazalara dair bir masal

cinde ırkın rolünü eleştirel bir biçimde incelemek için disiplin-

sunmaktadır. Hintli göçmen kadın, kozmopolit ve

ler arası araştırma kullanılmıştır. Buna ek olarak, ulus ötesi ve

Batılı olarak yeniden keşfedilmektedir. Görünüşe

diasporik göçmenlerin kültürleşme ve asimilasyon süreçlerini

göre, kültürel kimlik zımbalarını atma konusunda çok

şekillendiren daha büyük yapısal güçleri anlamak için yeni bir

az güçlük çekmektedir. Jasmine'in hikayesi, göç de-

analitik çerçeve oluşturulmuştur.

neyiminin ev sahibi kültüre başarılı bir şekilde dâhil Anahtar kelimeler: Diaspora, kültürleşme, göç, kimlik

olmak üzere tamamlanmasını gerektiren bir dizi aşama hâlinde sunulduğu anaakım kültürleşme araştırmalarıyla paralellik göstermektedir. Bu makalede, diasporalara ilişkin ortaya çıkan yeni alanyazın ışığında, anaakım kültürleşme araştırmaları yeniden

1

Çeviri metnin orijinal kaynağı aşağıdaki gibidir: Bhatia, S. ve Ram, A. (2009). Theorizing identity in transnational and diaspora cultures: A critical approach to acculturation. International Journal of Intercultural Relations, 33(2), 140-149.

Yazarların notu: Taslak üzerine değerli geri bildirimleri için Valery Chirkov'a ve gözden geçiren diğer üç kişiye müteşekkiriz.

33


www.psikolojivetoplum.org

değerlendirilmektedir. Görüşme anlatılarını vaka ola-

Suarez-Orozco, 2001, s. 55). Kültürleşmeyi; yeni göç-

rak kullanmak suretiyle, “kültürleşme” ve “göçmen

menlerin çeşitli, bazen çelişkili, çoğunlukla ırksallaş-

kimliği” kavramlarını birbiriyle ilişkili fakat birbirin-

tırılmış ve politize edilmiş deneyimlerini de içerecek

den ayrı olarak düşünmeye dair alternatif yollar gös-

biçimde yeniden düşünmek psikolojiye, hızla ulus

terilmektedir. Yazıda amaç, hem kültürleşme dina-

ötesileşen, muhtelif ve küreselleşen bir dünyada gün-

miklerini hem de göçmen kimliğinin oluşumunda rol

cel konularla ilişkili olmaya devam eden bir alan ola-

oynayan daha geniş sosyo-kültürel ve siyasi bağlam-

rak yeniden oluşturma fırsatı bulduğu çok değerli bir

ları vurgulamaktır. Sonuç olarak bu yazıda, kültürleş-

sahne sağlayacaktır.

meyi ve göçmen kimliğini bireysel bir süreç olarak Berry ve diğerleri tarafından önerilen kültürleşme

kavramsallaştırmaktan ziyade; daha geniş, bağlamsal ve politik bir olgu olarak kavramsallaştırmaya bir

stratejileri modeli psikolojide kültürleşmeye dair

geçiş çağrısı yapılmaktadır.

önde gelen kuramsal temeli oluşturmaktadır (örn., Berry, 1980, 1985, 1990, 1997; Berry ve Sam, 1997;

Geleneksel olarak anaakım psikoloji, öncelikle göç-

Berry, Kim, Minde ve Mok, 1987; Berry, Kim, Power,

men kimliği, kültürleşme ve adaptasyona dair evren-

Young ve Bujaki, 1989). Modelin verimli çıktıları ve

sel, doğrusal modeller ve teoriler geliştirmekle meş-

psikoloji ile ilgili çok sayıda önemli tanıtıcı kitapta ge-

gul olmuştur. Örneğin kültürlerarası psikologlar, kül-

niş kapsamlı olarak aktarıldığı gerçeği (örn., bkz. Ha-

türleşme ve kültürleşme stresi (Berry, 1998), sosyal-

lonen ve Santrock, 1996; Tavris ve Wade, 1997; Wes-

leştirme ve kültürlenme (Camilleri ve Malewska-

ten, 1997), kültürlerarası psikoloji alanında geliştiri-

Peyre, 1997) ve çift kültürlü kimlik (LaFromboise, Co-

len kültürleşme stratejileri modelinin kültürleşme alt

leman ve Gerton, 1998) gibi konuları çalışmışlardır.

alanında en etkili yöntemlerden biri olduğunu gös-

Bu kültürlerarası araştırma bütünü, göçe ilişkin kimlik

termektedir.

meselelerini masaya yatırmada övgüye değer olsa da Kültürleşme stratejileri, bireylerin stres yaratan yeni

aynı zamanda, göçü; yeni, Avrupalı olmayan, ulus

kültürel bağlamlara yanıt vermede kullandığı plan

ötesi göçmenlerin kültürleri açısından belirli ve politik açıdan köklü deneyimlerini hesaba katmayan bir

veya yöntemlerle ilgilidir. Kültürleşme stratejilerine

dizi sabit evre ve aşama olarak sunmaktadır.

ilişkin “asimilasyon”, “bütünleşme”, “ayrışma” ve

ABD'deki tüm çocukların beşte birinin göçmen ol-

“marjinalleşmeyi” içeren dörtlü sınıflama önerilmek-

ması dikkate alındığında (Hernandez, 1999); kültür-

tedir. Berry ve diğerleri asimilasyon stratejisinin, bi-

leşme, kültür ve kimlikle ilgili sorular Psikoloji alanı-

reyin egemen grupla günlük etkileşimde iletişim kurarak kültürel kimliğini korumamaya karar vermesi

nın merkezinde yer almaktadır. Ayrıca, göç ve kimlik inşası ile ilgili sorular günümüzde büyük önem arz et-

durumunda ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Baskın

mektedir. Bugün ABD'deki göçmen oranı 1990'lar-

olmayan gruptan bireyler “kendi orijinal kültürlerini

dan günümüze hızla artarak "yılda neredeyse bir mil-

korumaya değer verdiklerinde” (Berry ve Sam, 1997,

yon yeni göçmene" yükselmiştir (Suarez-Orozco ve

s. 297) ve baskın grup ile temasa geçme ile ilgilenmediklerinde bu bireylerin ayrışma stratejisini sürdürdükleri söylenebilir. Bütünleşme stratejisi, bireylerin

34


www.psikolojivetoplum.org

hem etnik grupları hem de baskın grup ile gündelik

Bütün grupların, kültürleşme sürecinde aynı “psiko-

hayatlarında güçlü bağlar kurmaya ilgi duymaları ola-

lojik” düşünce tezahürünü sergilediklerini söylemek

rak tanımlanır. Dördüncü strateji, bireylerin “hem ge-

ne demektir? Analitik olarak psikolojik ile kültürel

leneksel kültürleriyle hem de daha büyük toplumla

arasındaki ayrımın temeli nedir? Örneğin, Hindistan

kültürel ve psikolojik teması yitirdikleri” (Berry, 1998,

ve Kenya gibi daha önce sömürgeleştirilmiş ülkeler-

s. 119) marjinalleşmedir. Göçmenler için en uygun

den göç edenlere karşılık, İngiltere ve Almanya gibi

kültürleşme stratejisi, "diğer üç alternatiften daha

Batı Avrupa ülkelerinden ABD'ye göç edenler için

olumlu sonuçların tutarlı bir yordayıcısı gibi görünen”

“psikolojik süreçler” benzer midir?

(Berry ve Sam, 1997, s. 318) bütünleşmedir. Kültürleşmenin psikolojik modellerinin aksine, “diasBütünleşme, hem ev kültürünün korunmasını hem de

porik” kavramı göçmenlerin deneyimlerini anlamak

yeni kültüre aktif bir şekilde dahil olunmasını gerek-

için giderek daha fazla kullanılmaktadır ve son on

tirmektedir. Bütünleşme stratejisi kuramının mer-

yılda “diaspora çalışmaları” olarak adlandırılan farklı

kezi, evrensellik varsayımıdır. Berry ve diğerleri, “kül-

bir alan ortaya çıkmıştır (bkz. Tölöyan, 1996). Dias-

türleşmeyi, deneyimlerin kültürel grupların yaşam

pora fikri, anavatanlarıyla bağlarını ve anavatanlarına

durumlarında önemli ölçüde farklılıklar olmasına rağ-

bağlılıklarını açıkça korumaya, kendilerini tanımaya

men kültürleşme süresince işleyen psikolojik süreçle-

ve kolektif bir topluluk olarak hareket etmeye çalışan

rin özünde her grup için aynı olduğu; yani kültür-

göçmen toplulukları ifade eder. Başka bir deyişle,

leşme üzerine evrenselci bir bakış açısı benimsedik-

atalarının vatanlarının dışında yaşayan insanlar, oto-

leri” (orijinal vurgu, Berry ve Sam, 1997, s. 296) şek-

matik olarak diaspora olarak kabul edilemezler (Tö-

linde konumlarını belirtmektedirler. Başka bir de-

löyan, 1996). ABD’deki diasporik göçmen örnekleri

yişle, göçmenlerin kültürleşme stratejileri, yeni kül-

Ermeni-Amerikan, Japon-Amerikan, Asyalı-Hintliler,

türel bağlamlara adaptasyonları sırasında ortaya çı-

Latin-Amerikan ve Meksikalı-Amerikan vb.dir Bu-

kan, altta yatan psikolojik süreçleri ortaya koymakta-

nunla birlikte, ABD’de Alman veya İsveçli atalara sa-

dır. Böylesine bir konum alış, kültürleşme üzerine ya-

hip göçmenler de olmasına rağmen, mutlaka ayrı bir

pılan güncel araştırmalarda baskındır ve kültürlera-

Alman diasporasından söz edilemeyebilir. Üstelik di-

rası psikolojinin daha geniş bir başlığı altında yapılan

aspora, genellikle, göçmen toplulukların anaakım ev

çoğu araştırma için de önemli kuramsal temel sağla-

sahibi kültürde, kültürlerini temsil edilir bulmadıkla-

mıştır (bkz. Segall, Lonner ve Berry, 1998).

rında ve ev sahibi kültür tarafından kendi kültürlerinin silindiğini ve susturulduğunu deneyimledikle-

Daha önceki araştırmaları temel alarak ve geliştire-

rinde oluşur. Diğer bir deyişle diasporaların oluşu-

rek Berry ve diğerleri, kültürleşme sürecine maruz

munda, doğası gereği politik budaklanmalar rol oy-

kalan bireylerin farklı düzeylerde deneyimledikleri

nar.

“davranışsal kayışlar”, “kültür dökülmesi”, “kültür şoku” ve “kültürleşme stresi” gibi diğer psikolojik sü-

Psikolojideki geleneksel kültürleşme görüşüne zıt

reçleri savunmaktadırlar (Berry, 1998; Berry ve Sam,

olarak Hermans ve Kempen (1998), psikoloji alanında

1997). Peki, bu evrensel psikolojik süreçler nelerdir?

göçmen kimliği hakkında alternatif düşünme yolları

35


www.psikolojivetoplum.org

için çağrı yapmışlardır. Artan küreselleşme döne-

Dahası, Gilroy’un (1993, 1997) iddia ettiği gibi, aynılık

minde, çok uluslu şirketlerin hızlı bir şekilde oluştu-

olarak kimlik görüşü; kimliği kültür, ırk, politika ya da

rulmasıyla, diaspora topluluklarının oluşmasıyla, gö-

güç katmanının dışına yerleştirmeyi içermektedir.

çün muazzam akışları ve sınır geçişleriyle beraber, Hem Hall hem de Gilroy; özcü, sabit, tarih dışı kimlik

kültürleşmenin giderek daha da karmaşık hâle geldiğini savunmaktadırlar. Göçmenleri, A kültüründen B

kavramlarına meydan okumak için diaspora kavra-

kültürüne doğru doğrusal bir yörünge içinde hareket

mını kullanmaktadır. Gilroy, Batı’da modern Afrika

ediyor olarak düşünmekten ziyade, Hermans ve

diasporasını hızla yerleştiren köleliğin gelişimini ve

Kempen (1998), kültürleşme ve kimlik meselelerinin

“yollarını” analiz ederek diaspora kavramının bize kimlik hakkında yeni düşünme biçimleri verdiğini sa-

tartışmaya açık, karışık ve hareket hâlinde olarak düşünülmesini önermişlerdir. Ek olarak, diğer psikolog-

vunmaktadır. Bu kimlikler, ona göre, bir mekân, yer

lar da kültürleşme meselelerini küresel kültürel hare-

ya da milliyet kavramına demirlenmiş değildir. Gilroy

ketler ve göç bağlamında incelemişlerdir (Jensen,

ve Hall tarafından ifade edilen diaspora kavramı, kül-

2003; Mahalingam, 2006). Bu yazıda bahsi geçen ça-

türleşme süreçleri ve göçmen kimliğinin oluşumuyla

balar; diasporik toplulukların parçası olan göçmenle-

ilgili geleneksel modellerin yeniden çerçevelendiril-

rin, kültürleşme modellerinin tertipli sınırlarına baş-

mesinde çıkarımlara sahiptir. Kavram, kimliği; sabit,

kaldıran çoklu kültürlerle nasıl yakın ilişkiler kurduk-

salt özler açısından değil, kültürel söylemlerin, tarihin ve gücün yarattığı gibi tanımlamamızı önermektedir.

larına dair örneklerle genişletilecektir.

Hall demektedir ki kültürel kimlik bir öz değil, bir “ko2. Diaspora çalışmaları ve kültürel kimliğin yeni bi-

numlandırmadır” (1990, s. 226). Konumlandırma

çimleri

kavramı, kimliğin politikaya yerleştiği ve bazı otantik,

Diaspora çalışmaları, sömürge tarihçesi bakımından

evrensel kökenlerden gelişmediği anlamına gelir.

benlik ve kimliğin inşasını anlamaya yönelik olan ve

Hall (1990), Siyahi Karayipliler'in kimliklerinin, aynı

günümüz ulus ötesi göç ve diaspora oluşumlarına

anda etkili “iki eksen veya vektör tarafından nasıl ta-

vurgularıyla birlikte, psikoloji alanındaki kültürleşme

nımlandığını tartışmaktadır: Benzerlik ve süreklilik

ve göçmen kimlikleriyle ilgili konuları anlamaya yö-

vektörü ve farklılık veya kopma vektörü” (Hall, 1990,

neliktir (bkz. Bhatia ve Ram, 2001). Ulus ötesi göç ve

sayfa 226). Bir vektör, bize geçmişle bazı bağlar

diasporik kültürler üzerine yoğun bir biçimde yazmış

kurma imkânı sağlarken; diğer vektör bize göç, köle-

olan Stuart Hall gibi kuramcılar, benlikle ilgili içsel bir

lik, sömürgeleştirme ve sürgün gibi şiddetli ve trav-

öz olan psikolojik söylemin Batı kültürünün egemen

matik deneyimler sağlamaktadır.

bir anlayışı olduğunu vurgularlar. “Kesintisiz, kendine yeten, gelişimsel açılım, kişiselliğin içsel diyalektiği”

Sömürgeleştirilen diğerleri, örneğin Jamaika ve Gü-

(Hall, 1991a, s. 42) gibi kavramlar, belirli bir noktada

ney Asya'daki diğer kolonilerin durumunda olduğu

potansiyel olarak elde edebildiğimiz bir “otantik”

gibi, imparatorluk Britanyası’nın metropol merkezle-

veya “gerçek” benliği ima eder.

rinde yaratılmış ve geliştirilmiştir. Örneğin diğerlerinin ilkel ve vahşi olarak tasvir edilişi, her şeye muktedir İngiliz gözü vasıtasıyla inşa edilmiştir. Hall der ki

36


www.psikolojivetoplum.org

İngiliz gözü, görüş açısında olan her şeyi teftiş etmek-

“anavatana” dönüşen “ev”, yüzyıllar boyunca yerli

tedir. Ama kendi eylemlerini görmede ve yerleştir-

öznelerin tahayyülüne yerleşmiştir. Ve bu Anthias'ın

mede kendi üstüne düşünen (öz-düşünümsel) bir ko-

(1998) diasporik koşul olarak adlandırdığı şeyin olu-

numda değildir. Metropolitan merkez aracılığıyla di-

şumunun başlangıcını temsil etmektedir.

ğerinin bu şekilde temsil edilmesi, kasıtlı, aktif ve yapılandırılmış kültürel bir temsil niteliğindedir. Bu göz,

Diasporik durum kavramıyla iddia edilmektedir ki

kimlikleri geniş ve nüfuz eden emperyal bakışla izler

kültürleşme ve göçmen kimliğinin oluşumu ile ilgili

ve yerleştirir. Hall’a (1991a,b) göre;

herhangi bir düşünce tarihsel bir bağlama yerleştirilmekte, bir dizi siyasi konuma bağlanmakta ve müza-

“Bu anlamda kimlik daima negatifin dar gö-

kere, yerinden ayırma (dislocation) ve çatışmaya da-

züyle pozitif olan yapılandırılmış bir temsil-

yandırılmaktadır. Ulus ötesi, diasporik mekânlarda

dir. Kendini inşa etmeden önce diğerinin

toplumsal cinsiyet rolleri ile ilgili kültürel anlamların

iğne deliğinden geçmesi gerekir. Kimlik, Ma-

nasıl değiştiğini düşünün. Hondagneu-Sotelo (1992),

niheist bir karşıtlık takımı üretir. Bu şekilde

ABD'de ulus ötesi Meksikalı göçmen erkek ve kadın-

dünyada olmak hakkında konuştuğumda,

ların hayatlarıyla ilgili ikinci bir nitel araştırma yap-

dünyada İngiliz olmak hakkında, burada ol-

mıştır. Bahsi geçen çalışma, göç sürecinin aile ve cin-

duğu gibi sadece büyük “İ” ile, bu durum yal-

siyet rollerinin nasıl karmaşık rol müzakerelerine ne-

nızca bütün bir tarihe, bir bütün tarih küme-

den olmakta olduğunu göstermektedir. Özellikle,

sine, bir dizi ekonomik ilişkiye, bir dizi kültü-

Hondagneu-Sotelo, göçün çeşitli aşamalarının, Mek-

rel söyleme değil, aynı zamanda belirli cinsel

sikalı ailelerde eşleri ve eşler arası cinsiyet rollerini

kimlik formlarına da dayalıdır.” (s. 21)

nasıl etkilediğini analiz etmiştir. Göçün ilk aşamasında, ABD'ye göç etmeye karar verenler erkeklerdir.

Sömürgeci gözler vasıtasıyla ötekiliği yaratmanın so-

Araştırmacı tarafından görüşülen birçok kadın, eşinin

nuçlarından biri, sömürgelerin fiziki olarak bağımsız-

ABD'ye göç etme kararına direnmiş ve göç etmeye

lığını kazanma süreci tamamlandıktan sonra, yerli sö-

açık bir şekilde karşı çıkmıştır.

mürgeler gözlerini sömürgeci güç merkezlerine sabitlemeye karar vermişlerdir.

Bununla birlikte, erkeklerin göçü, hem kadınlar hem de erkeklerde önemli ölçüde rol değişimine neden ol-

Sözde yerliler, Londra ve Brüksel gibi büyük şehirler-

muştur. Hem kadınlar hem de erkekler cinsiyet sınır-

deki sömürge ustalarının ayrıcalıklı ve lüks yaşamla-

larını aşan beceriler kazanmıştır. Hondagneu-Sotelo,

rını hep hayal etmiştir. İlk ve son kez imparatorluğun

ABD'ye göç etmiş erkeklerin, göçten önce bağımsız

ihtişamını görmek için Londra imparatorluk sokakla-

olarak yaşadıklarını ve yemek pişirmeyle ve ev işle-

rıyla fiziksel temas kurma zamanı gelmişti. İngilizle-

riyle zorlamayla uğraştırıldıklarını ve bunları eşlerinin

rin kültürel ve dil bilgisiyle donanmış olan Karayipli ve

sorumluluğu olarak gördüklerini bulmuştur. Geride

Asyalı yerliler; işçi, vasıflı meslek mensubu ve öğrenci

kalmak zorunda kalan kadınlar ise günlük yaşamla-

olarak İngiltere'ye göç etmişlerdir. Hem Gilroy’a hem

rında çok daha özerkleşmiş ve ailenin geçim ve bakım

de Hall’a göre, Londra ya da Manchester'daki yeni

sağlayıcıları olma rolünü üstlenmişlerdir. Bu çiftler

37


www.psikolojivetoplum.org

yeniden bir araya geldiğinde, kültür ve cinsiyet konu-

göçmen kimliğiyle ilgili daha akışkan ve politik bir an-

sundaki bu yeniden yapılandırılmış fikirler açısından

layış çağrısında bulunulmaktadır. Böyle bir yaklaşım

yer ve kimlik duygularını yeniden müzakere etmek

hem kültürleşme sürecini hem de göçmen kimliğini

zorunda kalmışlardır. Meksika göç araştırması, ulus

ortaya koyan ve devamlı angajmana ve müzakereye

ötesi/diasporik alanlarda cinsiyet ve kimliğin akışkan

açık olan maddi ve yapısal koşulları üreten geniş sos-

yapısını göstermektedir. Bu alanlar, ev sahibi top-

yolojik manzarayı tanıtmaktadır. Bir sonraki bö-

lumda kültürel kimliğin değiştirilmesi ve yeniden ya-

lümde, daha büyük siyasi ve sosyal koşulların, hem

ratılmasında önemli bir rol oynamaktadır. Diaspora

kültürleşme sürecini hem de kimlik gelişimini nasıl

ile ilgili konuları inceleyen araştırmacılar, küresel,

şekillendirdiğini

ulus ötesi ve diasporik toplumlarda “kültür” ve "kim-

ABD'deki Hint diasporasından gelen belirli vakalara

lik" statüsüyle ilgili sorularla yüzleşmemizi istemek-

bakılacaktır.

göstermek

için

9/11

sonrası

tedirler: Bir eşin göçü, diğerinin kültürelleşmesini nasıl etkilemektedir? “Kültür ve geleneklerin” nesiller

3. Bağlamında Hint diasporası

arasında aktarımı yükünü kim önemsemektedir? Ço-

ABD genelinde çeşitli diasporik topluluklarda yaşa-

cuklarını yeni dünyada kültürleştirmenin sorumlulu-

yan yaklaşık 1.7 milyon Hintli vardır. 2000 yılı ABD nü-

ğunu kim üstlenmektedir? Sözde başarılı olan “bü-

fus sayımına göre, Hint-Amerikan topluluğu Birleşik

tünleşme” ve “asimilasyon” gibi kültürleşme süreçleri

Devletler’de en hızlı büyüyen göçmen topluluklardan biridir. 1990'dan 2000 yılına kadar, genel nüfustaki

kime layık görülmektedir? “Ayrışma” ve “marjinalleşme” gibi başarısız kültürleşmeler için kim suçlan-

ortalama %7 büyümeye kıyasla, Hintli Amerikalıların

maktadır? Bireyleri konumlandıran ve kültürel faali-

büyüme oranında %106 dolaylarında bir artış olmuş-

yetlerini etkileyen daha büyük tarihsel, politik ve

tur. Bu değişim, Asya-Amerika toplumundaki en bü-

sosyo-kültürel güç yapıları nasıl açıklanmalıdır?

yük büyümeye işaret etmektedir. Eldeki verilere göre, 1965 tarihli göç reformu, Hint göç tarihi için en

Ulus ötesi diasporaların giderek artan söylemsel ve

önemli ve en etkili dönüm noktası olarak kabul edil-

maddi belirmeleri göz önüne alındığında, artık ulusal

mektedir. 1965 Göçmenlik Yasası, ABD'deki Hintli

sınırların içerdiği ya da kutuplaştırılmış varlıklar tara-

göçmenlerin geçmişini kökten değiştirmiştir. Çok

fından şeyleştirilmiş kültür, ırk veya cinsiyet üzerine

kısa sürede, ABD'li Hint göçmenleri, "toplum tarafın-

düşünmede ısrarlı olunamaz. Dolayısıyla diaspora ça-

dan dışlanan kişiler (parya) olmaktan elitliğe geçmiş-

lışmaları, sömürge tarihçesi bakımından benlik ve

tir” (Rangaswamy, 2000, s. 40). Punjabi-Sikh diaspo-

kimliğin inşasını anlamaya yönelik olan ve günümüz

rasının ilk dalgasının aksine, Hint göçmenlerin ikinci

ulus ötesi göç ve diaspora oluşumlarına vurgularıyla

dalgası çok yetenekli uzmanlardan oluşmaktadır. Bu

birlikte, psikoloji alanındaki kültürleşme ve göçmen

göçmenler; kimya, biyokimya, matematik, fizik, bi-

kimlikleriyle ilgili konuları anlamaya yöneliktir (bkz.

yoloji ve tıp gibi çoğunlukla bilimle ilgili disiplinlerde

Bhatia ve Ram, 2001). Burada çeşitli kültürel dönü-

tıp doktorları, mühendisler, bilim insanları, üniversite

şüm yörüngelerinden geçen sabit, istikrarlı, bileşik

profesörleri, doktora ve doktora-sonrası öğrencileri

bir kültürel benlik varsayımından yola çıkmak yerine,

olmak üzere eğitim görmüşlerdir.

38


www.psikolojivetoplum.org

Böyle bir Hint diasporası, güneydoğudaki Connecti-

1960'lardan beri bu göçmenler Groton, Ledyard, East

cut banliyölerinde bulunmaktadır ve bu kişiler, bu ya-

Lyme, Norwich, Noank, New London, Old Lyme ve

zının ilk yazarı (Bhatia, 2007a, b) tarafından yürütülen

Waterford gibi Güney Connecticut'un küçük şehirle-

daha geniş bir etnografik incelemenin katılımcıları ol-

rinde ve banliyölerinde yaşamaktadırlar.

muşlardır. 1965 yılındaki göç ve milliyet yasasının yürürlüğe girmesiyle birlikte, ikinci Hint göçmen dalga-

4. Eylül 9/11 ve kültürleşmiş kimliğin inkârı

sının sınıf ve sosyo-ekonomik geçmişleri önemli öl-

Bu nitel araştırmada kullanılmak üzere yapılan röpor-

çüde değişmiştir. Bu çalışmaya katılan 1965 sonrası

tajların çoğu 9/11 olaylarının hemen sonrasında ger-

Hintli göçmenler, düşük yetenekli göçmen işçilerle

çekleştirilmiştir. Katılımcılardan “Hintliliği” veya ABD'de bir Hintli olmanın anlamını tanımlamaları is-

sıklıkla bağlantılı olan zorlukları atlamak için ekonomik başarılarını ve zenginliklerini kullanan orta sınıf

tenmiştir. Birçok katılımcı, 9/11 olayları bağlamında

ailelerden gelmektedirler. Bu göçmenler ilaç ve mü-

Hintliliklerinden bahsetmiştir ve bu özel olayı kültürel

hendislik gibi rekabetçi, seçkin meslek üyelikleri sa-

ve ırksal kimliklerini yeniden inşa etmek ve yeniden

yesinde toplumun en seçkin üyelerinden bazılarının

sorgulamak için kullanmışlardır.

şirketinde yerleşmişlerdir. Ekonomik başarıları, eği-

İlk röportaj, 43 yaşındaki biyoloji profesörü Raju ile

tim başarıları ve mesleki topluluklara üyelikleri, on-

9/11'den yaklaşık 3 hafta sonra gerçekleşmiştir.

ları doğrudan Connecticut'taki orta sınıf banliyöle-

9/11’in hemen sonrasında bir Sikh erkek, Arizona'da

rine itmiştir.

Arap zannedilerek öldürülmüştür. New England'ta

Burada analiz edilen görüşmeler, birinci nesil Hint di-

banliyö treninde terörist olduğu düşünülen bir başka

asporasının topluluklarda ve iş yerlerinde deneyimle-

Sikh erkek kelepçelenerek polis tarafından sorguya

dikleri farklı ırkçılık ve ayrımcılık seviyelerine nasıl

çekilmiştir. Sikh ailelerine yapılan çok sayıda saldırı-

tepki verdiğiyle ilgilenen daha büyük bir çalışmanın

nın ardından New York ve ABD'deki birçok Sikh dini

parçasıdır (Bhatia, 2007a, b). Bu yazı için daha geniş

grup, halkı Sikhizm'in İslam'dan nasıl farklı olduğu hakkında eğitmek için pahalıya mal olan bir halkla

bir etnografik veri setinden alınmış küçük bir mülakat alt kümesi kullanılmıştır. Burada kullanılan görüşme-

ilişkiler kampanyası yürütmüştür. Birçok Sikh lideri,

ler, 9/11 olaylarının birçok Hintli’nin, Amerikan kültü-

Sikhizm'in İslam'a muhalefet temelinde kurulmuş

ründeki yerlerini ve bu olayların kendi kültürleşmele-

barışçıl bir din olduğuna vurgu yapmak için girişim-

rini ve kimliklerini nasıl etkilediğini gözden geçirdik-

lerde bulunmuştur. Bu halkla ilişkiler kampanyası,

lerini göstermektedir. Saha çalışması, Şubat 2000 ile

türbanın Sikhizm ve diğer dinlerdeki sembolik önemi üzerine yoğunlaşmıştır. Ünlü haftalık Newsweek der-

Haziran 2001 arasında 16 ay boyunca sürmüştür. Ağustos 2001'den Ocak 2002'ye kadar 38 birinci nesil

gisi, Asya çapında dini gruplar tarafından giyilen tür-

Hint göçmeniyle derinlemesine görüşmeler yapılmış-

banlardan ayırmak için “Türban 101” adlı bir haber de

tır. Katılımcıların çoğu ABC yerel bilgisayar şirketi için

yapmıştır. Raju birçok Sikh kökenli insana yapılan son

çalışmakta ve çoğunlukla East Lyme ve Old Lyme,

saldırıların farkındaydı:

CT'deki

beyaz

banliyölerinde

yaşamaktaydı.

39


www.psikolojivetoplum.org

R: Bu bir endişe kaynağı; bildiğiniz bir en-

aracılığıyla Raju'nun kültürel kimliği şüpheli ve tehli-

dişe, kalıpyargılanmış olacağız. Ah, bir Arap

keli olarak yeniden düzenlenmiştir. Raju İngiltere'de

gibi kalıpyargılanmış olurum, ama bilirsin, bu-

ve Kanada'da büyümüştü ve kendisini anaakım Ame-

nun için biraz hazırlanıyordum ve birinin gelip

rikan kültürünün içine uyum sağlamış olarak görmek-

bana bazı şeyler söyleme ihtimaline karşı nasıl

teydi. Amerikan arkadaşlarıyla birlikte squash oyna-

tepki vereceğimle ilgili hep aklıma aynalar yer-

maktaydı ve Amerika toplumundaki yerini hiç düşün-

leştiririm. Hazırlık her zaman olmalı, önce

memekteydi. 9/11 olaylarından sonra medya organ-

çok sakin olmak gerek (xxx) ve gerçekten de-

ları, dergiler ve gazeteler Usame bin Ladin'in sakallı

nemek için … yani aslında yaptıklarımı fark

ve türbanlı fotoğraflarını defalarca sıçratmıştır. Raju,

ettim … ah evet, insanlarla bağlantı kurmak

sakallarının ve pagadisinin arkadaşları ve komşuları

için ekstra gayret gösteriyorum. Herkese ve

tarafından inceleme nesnesi hâline getirilmesinden

kendime bunun bir anlamda olduğunu bili-

korkmaktaydı –özellikle kamusal alandaki yabancılar

yorsunuz, hepiniz.. hepimiz biriz, hissettiği-

tarafından. 9/11 olaylarından hemen sonra market ya

niz şey, neye benzediğimize bakılmaksızın,

da alışveriş merkezi gibi kamuya açık yerlerde görül-

hissettiğimize çok benzer.

memek konusunda temkinli davranmıştı. İşte buyurun: Berry'nin modelinde “bütünleşmeye” imza atmış

G: Ve nasıl biteceği açısından?

bir göçmeniniz var! Bununla birlikte, bu süreçte daha geniş yapısal maddi koşullar da rol oynamaktadır. Bu

R: (xxx) Aynı zamanda size bir şey anlataca-

koşullar Raju’nun kendisini “bütünleşmiş” olma hissi-

ğım, hayatımın herhangi bir nedenle tehlikede

yatına rağmen şimdi bir öteki, diğeri ve hatta bir teh-

olduğunu düşünürsem tereddüt etmem, te-

dit olarak tanımlamasına zorlamaktadır. Şimdi onun

reddüt etmem (saçımı kesmek için), olmak, bi-

“Amerikanlığı”, Sikh/Hint kültürel kimliğini sergile-

liyorsun olmaktan ötürü, Sorumluluk bilincin-

mek için giydiği semboller nedeniyle sorgulanmakta-

deyim ve emin olmalıyım ben, biliyorsun (ço-

dır. Bir diğer deyişle, onun “Amerikanlığı” ve “Hintli-

cuklarım).

liği” artık “bütünleşme” üretmek için uyum içinde

Bu röportaj sırasında Raju, hayatı 9/11 nedeniyle

karşılıklı var olma yetilerini yitirmişlerdir. Raju, ken-

“tehlike” içerisindeyse saçlarını kesip pagadi (baş ör-

dini başarılı bir şekilde kültürleşmiş olarak görse de,

tüsü) takmamayı kabul etmiştir. Pagadi giymeme ka-

şimdi ona ABD’ye gerçekten ait olamayacağı ve asla

rarı öncelikle aile sorumluluklarının bulunduğu gerçe-

gerçekten “gerçek bir Amerikalı” olarak kabul edil-

ğinden etkilenmiştir. Raju, bir dünya vatandaşı oldu-

meyeceği acı bir şekilde ve zorla hatırlatılmaktadır.

ğuna ve Amerikan toplumuyla bütünleştiğine inan-

Neelam ve kocası Ranjit ile yapılan görüşmeler,

maktadır. Fakat 9/11’den sonra iki çatışmalı görüşü

Raju'nun ifade ettiği birçok görüşü yinelemiştir. Nee-

bağdaştırmak zorunda kalmıştır. Raju, bir taraftan

lam “Son zamanlarda yaşanan bu olay hiç olmasaydı,

Amerikan toplumuyla kültürleştiğine inanmaktaydı

mahallemizdeki birçok insan bizim onlardan farklı ol-

ve diğer taraftan 9/11, medya ve daha geniş kamu

duğumuzun bile farkında olmayacaktı.” biçiminde bir

40


www.psikolojivetoplum.org

gözlem yapmıştır. Bu anlatının ilginç kısmı, Ranjit'in

yüzünden Ranjit ve Neelam kamusal alana çıkama-

komşusuna kamuya açık yerlerde dışarı çıkmak ko-

maktadır. Komşular neden özür dilemiştir? Kimin

nusunda temkinli olduklarını söylediği 9/11 tarihin-

adına özür dilemişlerdir? Ranjit ve Neelam'ın kültürel

den sonra aniden ortaya çıkan farklılık duygusunun

kimliği aniden farklı olma, ait olmama, öteki olma

anlatıda belirmesiydi.

bölgesine yerleşmiştir. Bu yeni farklı olma hissiyatı nedir? Nasıl olmuştur da komşuları tarafından Ranjit

N: Ve Ranjit onlara “Sadece güvende kalmak

ve Neelam'ın 9/11 öncesi “Hintliliği” yabancılık olarak

için başka yerlere gitmemeye dikkat ediyo-

değerlendirilmemiştir? Neden Ranjit ve Neelam'ın

ruz.” dediğinde, hepsi birden çok utandı çünkü

komşusu onlardan özür dilemiş ve sonra onları “Bili-

hepsi dedi ki, “Ah, biz asla bunun üzerinde dü-

yorsunuz, biliyoruz, sizler terörist değilsiniz.“ diyerek

şünebilmiş olduğunu düşünmedik…” Ve sonra

temin etmiştir? Bu soruların cevapları, görüşmenin

ona baktılar. “Evet, yapmış olabilirsiniz, de-

sonraki bölümünde bulunabilir.

ğil mi? (Gülüşmeler)”. Yani, doğrusu, bu (xxx) bizim için çok zordu, çünkü olmadı, on-

R: Ve söyleyebilirim ki ilk kez katıldığımdan

ların çoğu, devam etti, geldi ve dediler ki

beri, bu ülkeye geldiğimden beri, 16 yıl, Kör-

“Çok üzgünüz, ama biz sadece, bu bize hiç

fez Savaşı bile yoktu, bu saldırılar olduktan

olmadı.”

sonra ilk kez beyaz olmadığımı hissettim. İlk kez. Ve bu, bu gerçekten kötü bir his.

G: Bu doğru. G: Neden kötü hissediyorsun? N: Ve böyleydi, Muhtemelen bana göre, bu bir kabul etmeden daha fazlasıydı.

R: Bilirsin, açıklaması zor, gerçekten bilmiyorum. Bu hiç kimsenin fark edebileceği bir

G: Mmm hım, mmm hım

şey değil. Ve gerçekte insanlara anlattığımda dahi şaşırıyorlar, böylece içimde her

N: Biliyorsunuz, biliyoruz, sizler terörist de-

şeyden çok korku oluyor. Ve bu korku bile

ğilsiniz (gülüyor).

değil, sadece farklı hissediyorum, rahatsız.

Konuşmanın en önemli kısmı, komşular Neelam ve

Ve hissediyorum ki eğer mum ışığı seremo-

Ranjit'e baktığında ortaya çıkar ve komşular der ki,

nisine -genellikle anma ve dini amaçlı, bazen

“Evet, yapış olabilirsiniz, değil mi?” Soru komşuların

de protesto amaçlı yapılan bir seremoni- gi-

bunu ne zaman dediğindedir. Neelam ve Ranjit bu

dersem ve insanların bana bakacağından

bağlamda neyi temsil eder? Hem Neelam’ı hem Ran-

ötürü kuvvetlice hissettiğim şeyler.. ve git-

jit’i yanlışlıkla Arap sandıkları ve bu hatalı bağlantının

medim. Bu ilk kez oldu.

onları Nelaam ve Ranjit’e zarar vermeye davetiye çı-

G: Bu ilginç çünkü sen bu dayanışma ile yük-

kardığı sonucu aniden komşularına dank etmiştir.

sek düzeyde özdeşim kuruyorsun ama...

Komşular, Ranjit ve Neelam'tan özür dilemiştir. Çünkü bir terörist olarak tanımlanmanın olası tehdidi

41


www.psikolojivetoplum.org

R: Bu bana ŞİMDİYE DEK ilk kez oldu, birileri

ABD’deki 20 yıllık hayatı boyunca kendini farklı his-

bir şeyler dediği ya da baktığı ya da bir şeyler

settiren bir anıyı hatırlaması istendiğinde Priya ce-

yaptığından ötürü değil. İlk defa farklı hisset-

vaplıyor:

tim, bu çok kötü bir his. Evet öyle, bu çok “... bilirsin ve bunların bazıları hemen göze

kötü bir his.

çarpan ve bazıları da hemen göze çarpmayan, G: Ait olma hissi sarsılmış gibi mi hissettin?

ama aklıma gelen en korkunç şey çok yakın bir tarihte, aslında 9/11'den sonra gerçek-

R: Kesinlikle sarsılmıştı ve şükür ki param-

leşti- şeyy, sanıyorum ki Ekim başıydı ve

parça olmamıştı ama kesinlikle sarsılmıştı.

Boston Koleji’ndeki oğlumu tren istasyonuna bırakmaya gitmiştim … Bilirsin, o Bos-

Bu alıntıda Ranjit, ABD'de geçirdiği 16 yıl süresince

ton’a Amtrak vasıtasıyla gidiyordu. Ve, şeyy,

kendini hep beyaz olarak gördüğünü açıkça ortaya

bilirsin, onun sırtına biraz sakal ve şeyle bağ-

koymuştur. Şimdi, 9/11 olayları ışığında, bir “Beyaz

lanan uzun saçları var- ve aniden gördüm ve

Amerikan” olarak kendini tanımlaması şüphe götürür

bekliyorduk- treni biraz gecikmişti ve oğ-

olmuştur. Yaşadığı banliyö kasabasında düzenlenen

luma yakın yaşlarda iki “Amerikalı genç

mum ışığı seremonisine katılım göstermekle ilgilen-

adam” gördüm- oğlumun sırtı bir şekilde dö-

mekteydi. Ama bu seremoniye gitmemiştir. Çünkü

nüktü ve ben bu çocuklarla -ya da genç

insanların ona farklıymışçasına “bakabileceğinden”

adamlarla- yüz yüzeydim ve bilirsin bu genç-

korkmuştur. Ranjit, komşularının onu beyaz olmayan

lerden biri Amerikan yurtseverliği kisvesine

bir insan -bir yabancı, bir Arap, bir Müslüman ya da

bürünmüştü ya da bana öyle geliyordu ve,

terörist olabilecek biri- olarak düşündüğünü varsay-

bilirsin, bir şekilde tutum olarak bayağı milli-

maktaydı. Beyaz olmayan biri olarak kimliğinin bir-

yetçiydi. Ve, bilirsin, bütün gerginlik farklı

denbire görünür hâle gelmesinden ve yaşadığı top-

görünen kimselere karşıydı- bu biraz zirve-

luma ait olma duygusundan ve parçalanmış olma his-

deydi. Ve sadece çok huzursuz olduğumu

sinden korkuyordu. İşte burada, kendisini bütünleş-

hatırlıyorum ve bu çocuklara bakakaldım

miş ve hatta asimile olmuş olarak düşünen Ranjit,

çünkü ben - bu tip çocuklar oğlumun beraber

statüsünün değiştiğini kabul etmeye zorlanmamıştı.

oynadığı çocuklar- vay be! Onlar benim

Kimliği “Hintli” ve “beyaz olmayan” idi ve şimdi kim-

evime gelir- beraber hokey oynarlar, bilirsin,

liğini anaakımın dışında konumlandırmaktaydı. Bu

ve bir bakıma ben- ben bu çocukların kim ol-

kimlikle huzursuzluk deneyimlemekteydi.

duğunu biliyordum, fakat bir anlığına çok farklı hissetim.”

9/11 olayları diğer birçok anlatı görüşmesinde de önemli rol oynamıştır. Priya, 46 yaşında bir kadın, ye-

Bu alıntı 9/11'in, Hint diasporasının bazı üyeleri için

rel bir üniversitede bulaşıcı hastalık uzmanı.

nasıl “korkunç anlar” ürettiğini ortaya koymaktadır. Tren istasyonunda Priya, birkaç kez evini ziyaret eden iki adamın önünde son derece tehdit altında ve

42


www.psikolojivetoplum.org

rahatsız olduğunu hissetmişti. Priya bu iki gencin, oğ-

modellerini etraflıca düşünmeye zorlamaktadır. Te-

lunun okul arkadaşları olduğunu hemen fark etmiş ve

leolojik bir yörünge boyunca ilerleyen doğrusal bir

bu adamların oğlunu bir Müslüman sanarak ona yan-

süreçte olmaktan çok, göçmenler çelişkileri, gergin-

lış bir şeyler yapabileceklerinden korkmuştu ve ona

likleri ve ileri geri sarmalanan dinamik bir hareketliliği

zarar verebilirdiler:

çeşitli şekillerde yaşarlar. Bir sonraki bölümde, bu anlatılar daha ileri gidilerek araştırılıp ayrışmalar, farklı-

P: “Ve oğlumun güvenliği için çok fazla kay-

lıklar ve göçmenlerin ev sahibi topluluktaki yeri sü-

gılandım. Bilirsin, böylece ona söyledim –

rekli müzakereye tabi olduğu için deneyimleyebile-

trenden indiğinde taksi tut ve koleje geri dön

cekleri yerinden oynamalar incelenecektir.

ve ortalıkta dolaşmaman gerektiğini biliyorsun ve o zamandan beri ona sakalını kesme-

5. Diasporadaki kimlikleri yeniden müzakere et-

sini anlatmaya çalışıyorum- çok fazla Müslü-

mek

man ve şey görünüyor, ve söyleyebilirim ki bu

Yukarıdaki 9/11 sonrası Hint diasporasına dair anlatı-

başımdan geçen en aleni anıydı- ama daha

lar, birbiriyle uyumsuz görünen çok kültürlü geçmişe

görünür olmayan düzeyde eminim ki burada

sahip diasporik göçmenlerin deneyimlerini içeren

olan şeyleri kesinlikle V.S. Naipaul gibi baş-

kültürel özelliklerin bir kısmını ortaya koymaktadır.

kaları benim aktarabileceğimden çok daha

Ek olarak bu anlatılar çeşitli yapısal ve sosyolojik güç-

iyi aktarabilir, fakat aşırı düzeyde- hayır.

lerin aynı anda asimile olma, ayrışma ve marjinalleşme hislerinin psikolojik konumlarını nasıl etkiledi-

Priya, oğlunun Müslüman sanılmasından korkmak-

ğini göstermektedir. Raju’nun pagadisi ve sakalından

taydı ve bu yüzden tekrar tekrar ondan sakallarını

ötürü Müslüman sanılabileceğinden korktuğunu ha-

kesmesini istemişti. Priya bana oğlunun yüzünün “…

tırlayın. Ranjit, 9/11 sonrasında bir Arap sanılıyor ola-

fazlasıyla Müslüman” göründüğünü anlattı.

bileceğinden ve toplulukta beyaz olma duygusunun sorgulanmaya başlamasından korkmaktaydı.

Dolayısıyla, Raju, Ranjeet, Neelam ve Priya’nın anlatıları Berry ve diğerleri tarafından önerilen evrensel

Asyalı-Amerikan çalışmaları alanında çalışan tanın-

kültürleşme modeline meydan okumaktadır. İşte bu-

mış bazı araştırmacılar, 9/11'den sonra düşmana ben-

rada: “Bütünleşmeyi” başardığına inanılan göçmen-

zeyen birçok Güney Asyalı-Amerikan vatandaşın ırk-

ler! Bununla birlikte tek bir dehşet verici siyasi olay,

sallaştırıldığını ve Amerikan olmayan olarak inşa edil-

kabul edilmiş olan kültürleşme sürecini ve göçmen

diğini göstermiştir (Maira, 2004; Purkayastha, 2005).

kimliğini değiştirmiştir. Birdenbire ve oldukça çarpıcı

Özellikle bu araştırmacılar, 9/11 sonrası ABD’de,

bir şekilde, rahat bir aidiyet duygusundan, dışarıdan

Araplar, Müslümanlar ve Ortadoğulu erkeklerin, sa-

gelme olmanın endişelendirici hâline ve tehditkâr bir

dık ve vatansever olmayan vatandaşlar olarak ya da

duruma geçmişlerdir. Diaspora kültürleri ve göç et-

terörist ağların bir parçası olan bireyler olarak algılan-

tikleri sosyo-politik bağlamlar ile ilgili olarak göçmen

dığı yeni bir kimlik kategorisi yaratıldığını göstermiş-

kimliğinin gelişimini anlamak, standart kültürleşme

tir (Maira, 2004). Bandana Purkayastha'nın (2005) son çalışması, 9 Eylül sonrası ABD'de birçok Güney

43


www.psikolojivetoplum.org

Asyalı vatandaşa karşı daha yüksek bir ırksallaştırma

"kumaş kafalar" biçiminde tanımladığı için nefret

hâli oluşturulduğuna ilişkin bilgiler vermektedir.

suçları daha da meşrulaştırılmıştır. Diğer birçok Gü-

Araştırmacının bu çalışması, katılımcıların 9/11 olay-

ney Asyalı da, metroya binmek ya da yiyecek almak

larına verdiği yanıtları şekillendiren daha büyük yapı-

gibi sebeplerle kamusal alanda dolaşırken korku ya

sal güçleri anlamak için yararlı bir analitik çerçeve

da bir korku artışı belirtmiştir.

sunmaktadır. Çalışmamızın katılımcıları ırksal ayrımcılığa maruz 9/11’den sonra, Güney Asyalı Müslümanlar ve Arap-

kalmıştı. Ancak kendilerini ırk kimliğine veya ırksal

ların terörizm ve "İslami Köktencilik" ile ilişkilendiril-

öznelliğe sahip olarak görme konusunda gönülsüz

miş ve milliyetlerine veya dinlerine bakılmaksızın bir-

davranıyorlardı. Ranjit'in beyaz olmamaktan ötürü

çok Güney Asyalı şüpheli ve teröristlerle bağlantılı

huzursuz hissetiğini belirttiği görüşmeyi hatırlayın.

olarak kategorize edilmiştir. Purkayastha (2005),

Görüşme, Ranjit ve Neelam'ın Connecticut'un üst sı-

Amerikan olmayan treytlere sahip olarak algılananla-

nıf bir banliyösünde yaşadığını ortaya koymuştur.

rın, çatışma ve siyasi krizin sürdüğü dönem boyunca

Her iki eş de, anaakım beyaz topluluktan birçok arka-

son derece tehlikeli sonuçlarla karışılabileceklerini

daşa sahip başarılı meslek erbaplarıydı. Beyaz arka-

belirtmiştir. Ayrıca belirtmektedir ki, “Diğer ülkeler,

daşlarıyla yaz tatillerine gitmiş ve mahalle arkadaşla-

Birleşik Devletler’e karşı siyasi veya ekonomik olarak

rıyla düzenli olarak sosyal etkileşimde bulunmuştu-

‘tehdit’ olarak görülürken, çoğunluk grubuna karşı

lar. Ranjit ve Neelam'ın kızı, komşularının evinde dü-

‘düşman’ gibi görünen ırksallaştırılmış bireyler daha

zenli olarak uyumaktaydı. Kısacası, Ranjit ve Neelam

üst düzey ayrımcılık ve nefrete maruz kalmaktadır.

yaşadıkları toplumla birer beyaz Amerikalı olarak bü-

Spot ışığına yakalananlar önemli düzeyde kamu de-

tünleşmek için çok çalışmışlardır. 9/11 sonrasında,

netlemesinin altında olmanın savunmasızlığını hatır-

Ranjit'in kimlik duygusu sarsılmış ve toplumdaki yeri

larken, ışığı açanlar izlenimlerini o anın ötesine geçi-

şüpheli hale gelmiştir. Burada, Ranjit'in arkadaşların-

remezler” (s. 42). Katılımcıların -Raju, Ranjit ve Pri-

dan veya komşularından hiçbirinin, onun kültürel

ya'nın- çeşitli tepkileri, medyanın ışığı altına girdikleri

kimliği veya topluma katılma duygusu hakkında her-

anda aniden görünür hâle geldiklerinde deneyimle-

hangi bir yorum yapmadığından bahsetmek önem

dikleri savunmasızlığı ve çoğunluğun saldırılarını or-

teşkil etmektedir.

taya koymaktadır. Tersine, Ranjit ve Neelam'ın arkadaşları kendilerine Purkayastha (2005) araştırmasında, bu güvenlik açı-

"fazlasıyla dostça" davranmakta ve Ranjit ve Nee-

ğının 9/11 sonrası dönemde birkaç Güney Asyalı tara-

lam'a karşı bir kamu tepkisi gösterilebileceğinin far-

fından nasıl deneyimlendiğine ilişkin birkaç örnek

kındaydılar. Çünkü onlar "Orta Doğulu" görünmek-

vermiştir. Güney Asya topluluğundaki Sikh erkekler

teydi. Ranjit, 9/11'in kendisine aslında komşularından

sakalları ve pagadileri nedeniyle aşırı derecede görü-

farklı olduğunu fark ettirdiğini ve bir beyaz Amerikalı

nür duruma gelmiş ve ulus çapında birçok nefret su-

olarak sınıflandırılmanın ayrıcalıklarını paylaşmadı-

çunun kurbanı olmuşlardır. Bazı radyo istasyonları

ğını kabul etmektedir. Ranjit ve Neelam, beyaz bir

Sikh erkeklerini "havlu takıyorlar”, "bez kafalar" ve

44


www.psikolojivetoplum.org

banliyö mahallesinde yaşayan Hintliler idi ve kendile-

numlarının, onların ırksal kimliğini ilintisiz hale getir-

rini Amerikan toplumunda asimile olduklarına ikna

diğine ve onları ayrımcı olaylardan koruduğuna dair

etmişlerdi. Bununla birlikte 9/11 olayları, kaba bir

bilinçdışı bir varsayımla hareket etmektedirler.

uyanışa neden olmuş ve onlara asla anaakım beyaz Ranjit, öncelikle orta-üst sınıf beyaz banliyölerine ya-

Amerika'ya ait olmadıklarını ve muhtemelen ait olamayacaklarını kabul etmeye zorlamıştır. Ranjit, 11

pısal veya ekonomik asimile oluşundan ötürü kendini

Eylül'den önce kendisini Birleşik Devletler’de asla

beyaz bir Amerikalı olarak tanımlamıştır. 9/11 olay-

"yabancı" veya "dışarıdan gelme" olarak görmediğini

ları, ırk konusunu çok daha görünür hâle getirmiş ve

belirtmişti. Fakat 11 Eylül olayları benlik algılamasını,

“Arap” teröristlerle arasındaki fenotipik benzerlikler komşularının

beyaz olarak sayılan asimile olmuş bir göçmen olarak

dikkatini

çekmiştir.

Arap/Müslü-

parçalamaktaydı. Onun algılanan beyazlığa yakınlığı

man/Ortadoğulu’ya benzeyen insanlara yönelik 9/11

şimdi sorgulanmaktaydı. Buradaki önemli soru şu-

sonrası yanan spot ışığı, Ranjit’e, düşman kampında

dur: Ranjit neden aslında ırksal olarak kahverengi ol-

olduğu şeklinde algılanabileceğini ve Amerikan top-

duğu halde, beyaz olduğunu veya beyaz gibi sayılabi-

lumuna yapısal bütünleşmesi ya da asimile olmasının

leceğini hissediyordu?

birçok açıdan sarsılabilir olduğunu fark ettirmiştir. Aynı tür analitik çerçeve, Priya'nın 9/11’in hemen

Ranjit’in kendini beyaz olarak hissetmesinin bir nedeni, kendisinin Purkayastha (2005) tarafından “ya-

sonrasında oğlunun çocukluk arkadaşları olan genç-

pısal bütünleşme” -ekonomik ve eğitsel fırsatlara eri-

ler tarafından tren istasyonunda tehdit edilişini açık-

şim seviyesi tarafından tanımlanabilen bir tür bütün-

lamak için de kullanılabilir. Tren istasyonunda Priya,

leşme- olarak tanımladığı şeyi elde etmiş olmasıdır.

bu çocukları sadece “genç adam” yerine “Amerikalı

ABD'de yaşayan birçok Hintli, yüksek ücret almakta;

genç adam” olarak tanımlamıştır. Oğlunu ve kendi-

kendi büyük evleri, orta sınıf banliyölerinde yaşa-

sini, bu Amerikan vatansever gençliğinin kültürel

makta ve pek çok beyaz Amerikalı ile aynı tür ekono-

kimliğinden açıkça ayırmak için onlara “Amerikalı genç adamlar” demiştir. Bu alıntıda eksik olan şey,

mik ve eğitsel imkânlara erişebilmektedir. Bununla birlikte, ırksal azınlık statüleri, beyaz akranları ve ar-

Priya'nın oğlunun ABD’de doğmuş ve büyümüş ol-

kadaşları tarafından genellikle kullanılan "ırksal ola-

masıdır. Ancak tren istasyonundaki o anda “Ameri-

rak tarafsız" bir dili benimsemelerini engellemekte-

kan oluşu” ya da “Amerikan vatandaşlığı” silinmiş

dir. Irksal statüleri, onları marjinalleştirmekte ve kül-

gibi görünmektedir ve siyah saçlı ve sakallı, “Hintli-

türel ve etnik açıdan farklı olarak işaretlemektedir.

liği” ön plana çıkmıştır.

Çoğunluğu beyaz olan Amerikalılardan oluşan varlıklı

Priya'nın oğlunu betimlerkenki “siyah saçları” ve “sa-

banliyölerde yaşayan birçok Hintli göçmen, Ameri-

kal” vurgusu, oğlunun Amerikan vatandaşlığı yerine

kan rüyasının sıkı çalışma ve liyakat temelinde edini-

“Hintliliğine” ve “kahverengi” özelliklerine odaklan-

lebileceğine inanmaktadır. Çoğunlukla orta sınıf ko-

dığına işaret etmektedir. Priya oğlunun, Arap erkeklerine karşı dışsal ırk benzerliğinin onu spot ışığın içine sokacağından ve onu halkın saldırılarına açık

45


www.psikolojivetoplum.org

hâle getireceğinden korkmaktaydı. Özellikle, Priya,

kültürlerarası psikolojide kültürleşme araştırmaları-

Raju ve Ranjit ile yapılan görüşmeler, üçünün de,

nın şekillendirilmesinde önemli rol oynayan bir gö-

Amerika'da beyaz orta sınıf banliyölerde ve 9/11 ön-

rüştür. Dolayısıyla Berry ve diğerlerine göre, kültür ve

cesinde “model azınlıklar” olarak kültürlendiğini ve

tarih ön belirli kültürleşmiş benliğin sergilenmesini

orta sınıf meslek erbapları olarak statülerinin ırk kim-

sağlayan değişkenlerdir. Fakat bu değişkenler benlik

liklerini ilgilendirmeyeceğine inandıklarını ortaya

ile ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmek üzere ele alın-

koymaktadır. 9/11 olayları, bu üç kişinin “başkalıkla-

mamaktadır. Göçün tarihsel, yapısal ve politik yönleri

rını” vurgulamış ve kendilerini ırksallaştırmalarına ne-

tartışmaya nadiren girmekte ve bu şekilde ele alın-

den olmuştur. Önceden etkisizleştirilen, gizlenen ya

dıklarında da grup değişkenleri olarak sınıflandırıl-

da silinen farklar, aniden kültürü tehdit edici olarak

maktadırlar.

algılanmış ve anaakım olmayan, marjinal, ırkla ilintili bir kimlik olarak yeniden şekillendirilmiştir. Göçmen-

6. Sonuç: Diasporik kimlikler bağlamında kültür-

lerin ırk ve yer hissi ve Amerika’da kültürleşme anla-

leşmeyi yeniden düşünmek

mına gelen yönleri aniden istikrarsızlaşmış ve yeni-

Mukherjee'nin kahramanı Jasmine’in aksine, göç-

den sorgulanmak üzere rafa kaldırılmıştır.

menlerin kültürleşme vasıtasıyla sürdürdükleri yolculuk; apaçık, doğrudan, tartışmasız veya tamamlan-

Diasporada yaşayan bireyler olarak Priya, Raju ve

mamış değildir. Bireysel olarak göçmenler kendile-

Ranjit'in "kültürelleşme" deneyimlerini göz önüne al-

rini anaakım ev sahibi kültüre dahil ettiklerini iddia

mamız, Batı dışı/Avrupalı göçmenlerin farklı, ırka da-

ettiyse bile, yapısal ve politik bağlamlar göçmenlerin

yalı tecrübelerini anlamamızı sağlar. Dahası, Ameri-

varsayımlarıyla mücadele etmede birlik olmaktadır.

kan toplumunda ırksal önyargının varlığı göz önüne

Başka bir deyişle, başarılı, başarısız veya tersine çev-

alındığında, Avrupalı olmayan göçmenlerin, Avrupalı

rilmiş kültürleşme yükünün, öncelikli olarak bireyde

denklerine göre, dışlanma ve ayrımcılıkla yüzleşme

konuşlanmış olduğunu varsaymak basittir. Aksine,

ihtimali daha yüksektir. Yeni bir göçmen -Karayipli,

yazımızda diasporada yaşayan Hintli göçmenlerin

Şilili, Çinli, Hintli, Meksikalı veya Vietnamlı- ABD’ye

kültürleşme deneyimlerinin, yapıyla benlik arasında

giriş yaptığında kendi etnik grubunun hikâyeleri, mi-

eş-zamanlı olarak dinamik, ileri-geri bir oyun ile oluş-

rası ve göç kökleriyle tanıştırılmaktadır. Ardından, ki-

turulduğunu göstermektedir. 9/11 öncesi, Raju, Priya

şisel hatırlamalar ve paylaşılan geçmişler yoluyla,

ve Ranjit gibi katılımcılar, orta sınıf statüsünü kabul

çoğu Avrupalı olmayan göçmen toplulukta ayrımcı-

ettikleri için, çoğunlukla beyaz banliyölerine olan ya-

lık, zorluklar ve saf sömürü hikâyeleri hayatta kalır.

kınlıkları sebebiyle, ırksal konumlarının ve öznelliklerinin, daha büyük, profesyonel, sınıflı öz kimlikleri ile

Hint diasporasından gelen görüşmelerin analizleri,

alakasız olduğuna inanmalarına yol açmıştır. Başarı-

sömürge

“Birinci

ları ve yukarı yönlü hareketlilikleri, geçici olarak “kah-

Dünya’daki” kültürleşmenin evrensel, iki kültürlü bir

verengi” olduklarını ve Amerikan topluluğunun önce-

süreç olmadığını açıkça göstermektedir. Dahası, kül-

den var olan ırksal hiyerarşinin bir parçası olduklarını

türü “öncül” bir değişken olarak sınıflandırmak ve ev-

“unutmalarına” imkân vermiştir. 9/11 sonrası spot

sonrası

diasporaların

bu

rensel, doğal ve ön belirli biçimde benliğin özellikleri,

46


www.psikolojivetoplum.org

ışığı ve medyada çıkan haberler, birçok Güney Asyalı

1998). Bu çarpıcı kayma, 1960'larda, ırkçılıkla güdüle-

erkek yetişkini aniden terörist-düşman kampına it-

nen “Dışlama Yasaları’nın (Exclusion Acts)”, ABD iş

miş ve “Müslüman/Arap/Orta Doğulu’ya” fiziksel ola-

gücü piyasasının taleplerini karşılamak için ortadan

rak benzerlik göstermeleri, onları halkın saldırılarına

kaldırıldığı göç yasasındaki değişikliklerden kaynak-

karşı savunmasız bırakmıştır. Beyaz olmayan, ya-

lanıyor olabilir (Mohanty, 1991). Bu yeni göçmenler,

bancı ve potansiyel bir düşman olarak gördükleri ani

genellikle kendilerini asimetrik kültürel konumlarla,

görünürlük, büyük Amerikan döküm potasında bü-

ırkçılıkla yükümlü bağlamlarla ve baskıcı bir politik

tünleşme ve hoş karşılanma yönündeki hareketlerini

retorik ile mücadele eder bulmaktadırlar. Buna ek

kesintiye uğratmıştır.

olarak yüzyılın başında Avrupalı denklerinden farklı olarak, yeni göçmenler transatlantik seyahatlere

Görünürde, bu meslek erbabı olan Hintlilerin Ameri-

daha iyi erişebilmekte ve küresel iletişim teknoloji-

ka'da “işlerinin tıkırında” olduğu ve nihayetinde yapı-

sindeki ivmelerden faydalanabilmektedirler.

sal olarak daha büyük toplumla bütünleşmiş oldukları anlaşılacaktır. Model azınlıklar olarak statüleri,

Hatırlanmak gerekirse Berry ve diğerleri, dört temel

onlara kendi evlerinde, elzem orta sınıf konforuna sa-

kültürleşme stratejisinin bütünleşme, asimilasyon,

hip oldukları ve çocuklarını pahalı kolej ve üniversite-

ayrışma ve marjinalleşme olduğunu savunmaktadır.

lere gönderebilecekleri Amerika'nın banliyö bölgele-

Bir göçmen, hem etnik grup hem de egemen grupla

rindeki Amerikan rüyasının maddi bir dilimini garan-

günlük etkileşimlerinde kültürel ve psikolojik teması

tilemiştir. Bununla birlikte, 9/11 sonrası korku, yaban-

sürdürmeye çalışırken bütünleşme stratejisini be-

cılaşma ve ırkçılıkla ilgili deneyimleri, kimliklerini asi-

nimser. Benzer şekilde, “çift kültürlülük yetkinliği”

mile olmuş Amerikan vatandaşları olarak yeniden

kavramı da bir göçmenin muhtemelen “yeni kültürde

analiz etmeye zorlamıştır. Hiçbir şey değilse bile, bu

etkili hâle gelmesi ve miras kültüründe yetkin kal-

parçalanma, kültürelleşme sürecinin belirsiz ve geçici

ması" anlamına gelen mutlu ve dengeli bir karışım

doğasını ortaya çıkarmaktadır. Bütünleşme, asimi-

elde edebileceğini ima etmektedir (LaFromboise ve

lasyon, hatta marjinalleşme ve ayrışma son noktalar

diğer., 1998, s. 148). Bu amaca ulaşamayan göçmen-

değil, her iki yönde de hareket eden, şimdiye kadar

ler, daha yüksek düzeyde kültürel stres yaşarlar

spiral oluşturmuş bir çift sarmalda duran başlangıç

(Berry, 1997) ve/veya fiziksel ya da psikolojik bakım-

noktalarıdır.

dan sağlıklı değildirler (LaFromboise ve diğer., 1998). Bütünleşme ve çift kültürlülük yetkinliği sağlanması

Bu yazıda analiz edilen anlatılar, Hintli göçmenlerin

önem teşkil eden hedefler olmasına rağmen yukarıda

ırksal ve etnik konumlandırılmasının, kültürleşme sü-

analiz edilen anlatılar, çağdaş diasporalarda yaşayan

recini geçtiğimiz yüzyılın başındaki büyük göç dalga-

insanların çoğunun, birden çok kültürel alanla olan

sından farklı hâle getirdiğini açıkça ortaya koymakta-

müzakerelerinin akışkan, dinamik, bitimsiz ve çoğun-

dır. 1890'da göçmenlerin %90'ından fazlası Avrupa-

lukla istikrarsız olduğunu göstermektedir. Bütünleş-

lıydı. 1990'da ise yalnızca %25'i Avrupalıyken %25'i

meye ulaşmak sadece bir seçenek olmayabilir

Asyalı, %43'ü Latin Amerikalıdır (Rong ve Prissele,

ve/veya geçici olarak ancak bir noktada kaybolmak

47


www.psikolojivetoplum.org

üzere sağlanabilir. Kültürleşme yolculuğu, sabit bir

diasporik bir dünyada açıklama açısından yetersiz

son noktaya sahip olan teleolojik bir yörünge değil-

kaldığı vurgulanmaktadır. Bunun aksine, bu maka-

dir. Daha ziyade, sürekli olarak müzakereye tabii bir

lede kültürleşmenin, bir göçmenin tarihin, kültürün

süreçtir. Dolayısıyla bütünleşme stratejisinin, göç-

ve politikanın daha geniş yapısındaki yeri ile müca-

menlerin kültürleşme sürecindeki gelişimsel son he-

dele hâlinde oldukça sonsuza değin sürecek olan ke-

defi olarak tanımlanmasıyla ilgili pek çok kavramsal

sintisiz, tartışmaya açık müzakereleri kapsayan bir

sorun vardır.

süreç olduğu yaklaşımı sürdürülmektedir.

Birincisi, Berry ve diğerleri bütünleşme stratejisini,

Kaynaklar

göçmen kültürleşmesinin nihai hedefi olarak, böyle

Anthias, F. (1998). Rethinking social divisions: Some notes

bir hedefe ulaşılma sürecini açıklamaksızın betimle-

towards a theoretical framework. Sociological Review, 505– 535.

mektedirler. İkincisi, “bütünleşme stratejisi” üzerine yapılan tartışmalardan kaçınmak; çatışma, güç ve

Berry, J. W. (1980). Acculturation as varieties of adaptation. In

asimetri konularının pek çok diasporik göçmeninin

A. Padilla (Ed.), Acculturation: Theory, models and some new

kültürleşme sürecini nasıl etkilediğini de göz ardı et-

findings (pp. 9–25). Boulder, CO: Westview.

meyi beraberinde getirir. Örneğin, en azından Berry Berry, J. W. (1985). Psychological adaptation of foreign stu-

ve diğerleri tarafından tartışılan hâliyle bütünleşme,

dents in Canada. In R. Samuda & A. Wolfgang (Eds.), Intercul-

çoğunluk ve azınlık kültürlerinin eşit statü ve güce sa-

tural counseling (pp. 235–248). Toronto, Canada: Hogreffe.

hip olduğunu örtük biçimde varsaymaktadır. Ayrıca, Berry, J. W. (1990). Cultural variations in cognitive style. In S.

bütünleşme teriminin tam olarak ne anlama geldiği

Wapner (Ed.), Bio-psycho-social factors in cognitive style (pp.

belli midir? Bir kimsenin ev sahibi kültürle bütünleşip

289–308). Hillsdale, NJ: Erlbaum.

bütünleşmediği nasıl bilinmektedir? Göçmenlerin marjinalleşme, bütünleşme ya da ayrışma stratejile-

Berry, J. W. (1997). Immigration, acculturation and adapta-

rini takip edip etmeyeceğine kim karar vermektedir?

tion. Applied Psychology: An International Review, 46, 5–68.

Raju, Neelam, Ranjit ve Priya, Amerikan toplumunda

Berry, J. W. (1998). Acculturative stress. In P. B. Organista, K. M. Cren, & G. Marin (Eds.), Readings in ethnic psychology (pp.

kültürlendiklerine gerçekten inanmıştılar. Ancak 9/11

117–122). New York: Routledge.

olayları, ev sahibi kültürle kültürleşmenin, çoğunluk kültürü üyeleri tarafından açık ya da örtük biçimde

Berry, J. W., Kim, U., Minde, T., & Mok, D. (1987). Compara-

onaylanması gerektiğini göstermiştir. 9/11 sonra-

tive studies of acculturative stress. International Migration Re-

sında ırk ve sınıf mercekleri yoluyla hemen sürece da-

view, 21, 491–511.

hil olan yapısal güçler, çalışmadaki katılımcıların kül-

Berry, J. W., Kim, U., Power, S., Young, M., & Bujaki, M.

türleşmesini önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu maka-

(1989). Acculturation attitudes in plural societies. Applied

lede, evrensel kültür ve benlik kavramlarının; kültür-

Psychology, 38, 185–206.

leşme sürecinde ve beraberinde göçmenlerin asimile olmayı, marjinalize olmayı veya daha büyük toplumla bütünleşmeyi isteyip istemediğini seçemediği

48


www.psikolojivetoplum.org

Berry, J. W., & Sam, D. (1997). Acculturation and adaptation.

identity (pp. 19–39). Binghamton, NY: State University of New

In Berry, J. W., Seagull, M. H., & Kagitçibasi, C. (Eds.), Hand-

York.

book of cross-cultural psychology: Social behavior and applications. vol. 3 (pp.291–326). Needham Heights, MA: Allyn &

Halonen, J. S., & Santrock, J. W. (1996). Psychology: Contexts

Bacon.

of behavior. Dubuque, IA: Brown & Benchmark.

Bhatia, S. (2007a). American Karma: Race, culture, and identity

Hernandez, D. J. (1999, April). Children of immigrants, one-

and the Indian diaspora. New York, NY: New York University

fifth of America’s children and growing: Their circumstances,

Press.

prospects, and welfare reform. Master lecture presented at the biennial meeting of the Society for Research in Child Develop-

Bhatia, S. (2007b). 9/11 and the Indian diaspora: Narratives of

ment, Albuquerque, NM.

race, place, and immigrant identity. Journal of Intercultural Hermans, H. J. M., & Kempen, H. J. G. (1998). Moving cultures:

Studies.

The perilous problems of cultural dichotomies in a globalizing Bhatia, S., & Ram, A. (2001). Rethinking ‘‘acculturation’’ in re-

society. American Psychologist, 53, 1111–1120.

lation to diasporic cultures and postcolonial identities. Human Hondagneu-Sotelo, P. (1992). Overcoming patriarchal const-

Development, 44, 1–17.

raints: The reconstruction of gender relations among Mexican Camilleri, C., & Malewska-Peyre, H. (1997). Socialization and

immigrant women and men. Gender and Society, 6, 393–415.

identity strategies. In J. W. Berry, P. R. Dasen, & T. S. Saraswathi (Eds.), Handbook of cross-cultural psychology: Vol.

Jensen, L. A. (2003). Coming of age in a multicultural world:

2. Basic processes and human development (2nd ed., pp.

Globalization and adolescent cultural identity formation. App-

41–67). Needham Heights, MA: Allyn & Bacon.

lied Development Science, 7(3), 189–196.

Gilroy, P. (1993). The black Atlantic: Modernity and double

LaFromboise, T., Coleman, L. K., & Gerton, J. (1998). Psycho-

consciousness. Cambridge, MA: Harvard University Press.

logical impact of biculturalism: Evidence and theory. In P. B. Organista, K. M. Cren, & G. Marin (Eds.), Readings in ethnic psyc-

Gilroy, P. (1997). Disapora and the detours of identity. In K.

hology (pp. 123–155). New York: Routledge.

Woodward (Ed.), Identity and difference. London: Sage. pp. Mahalingam, R. (2006). Cultural psychology of immigrants: An

299–243.

introduction. In R. Mahalingam (Ed.), Cultural psychology of Hall, S. (1990). Cultural identity and diaspora. In J. Rutherford

immigrants. Mahawah: Erlbaum. pp. 1– 14.

(Ed.), Identity: Community, culture, difference. London: UK: Maira, S. (2004). Imperial feelings: Youth culture, citizenship,

Lawrence and Wishart. pp. 222–237.

and globalization. In M. Suarez-Orozco & D. Quin-Hilliard Hall, S. (1991a). Old and new identities, old and new ethnicities.

(Eds.), Globalization: Culture and education in the new millen-

In A. D. King (Ed.), Culture, globalization, and the world-system:

nium (pp. 203–234). Berkeley: University of California Press.

Contemporary conditions for the representation of identity (pp. Mohanty, C. T. (1991). Cartographies of struggle: Third world

41–68). Binghamton, NY: State University of New York.

women and the politics of feminism. In C. T. Mohanty, A. Russo, Hall, S. (1991b). The local and the global: Globalization and eth-

& L. Torres (Eds.), Third world women and the politics of fe-

nicity. In A. D. King (Ed.), Culture, globalization, and the world-

minism (pp. 2–47). Bloomington, IN: Indiana University

system: Contemporary conditions for the representation of

Press.

49


www.psikolojivetoplum.org

Mukherjee, B. (1989). Jasmine. New York, NY: Fawcett C8rest. Purkayastha, B. (2005). Negotiating ethnicity: Second-generation South Asian Americans traverse a transnational world. New Brunswick, NJ: Rutgers University Press. Rangaswamy, P. (2000). Namaste America: Indian immigrants in an American metropolis. Pennsylvania: Pennsylvania State University Press. Rong, X. L., & Prissele, J. (1998). Educating immigrant students: What we need to know to meet the challenge. Thousands Oaks, CA: Corwin Press. Segall, M. H., Lonner, W. J., & Berry, J. W. (1998). Cross-cultural psychology as a scholarly discipline: On the flowering of culture in behavioral research. American Psychologist, 53, 1101–1110. Suarez-Orozco, M. M., & Suarez-Orozco, C. (2001). Children of immigration. Cambridge, MA: Harvard University Press. Tavris, C., & Wade, C. (1997). Psychology in perspective (2nd ed.). New York: Addison Wesley. Tölöyan, K. (1996). Rethinking diaspora(s): Stateless power in the transnational moment. Diaspora, 5, 3–35. Westen, D. (1997). Psychology: Mind, brain and culture. New York: Wiley.

50


www.psikolojivetoplum.org

Barış İçin Akademisyenler’den Aslı Aydemir, Yasemin Gülsüm Acar ve Umut Şah’ın Beyanları Aşağıda, 11 Ocak 2016 tarihinde kamuoyu ile payla-

***

şılan "Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriye imza attıkları için haklarında dava açılan 1128 akade-

Aslı Aydemir

misyen arasında yer alan meslektaşlarımız Aslı Ayde-

“Ö

mir, Yasemin Gülsüm Acar ve Umut Şah’ın mahkemede sundukları beyanları

ncelikle bu bildiriye neden imza attı-

yayımlıyoruz.1

ğıma açıklık getirmek istiyorum; ben İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölü-

Tümüyle hukuksuz bir şekilde yürütülen bu davalarla

mü'nde lisans eğitimimi tamamladıktan sonra yine

ilgili daha fazla bilgi almak ve Barış İçin Akademis-

aynı üniversite ve bölümde lisansüstü eğitimime de-

yenler’le dayanışmak için şu kanalları kullanabilirsi-

vam ettim. Şimdi doktora öğrencisi bir araştırma gö-

niz:

revlisiyim ve bir sosyal psikoloğum. ☮ www.barisicinakademisyenler.net

Sosyal psikoloji; grup, grup kimliği ve gruplar arası iliş-

☮ facebook.com/barisicinakademisyenler

kileri araştıran ve bu ilişkileri çatışma veya toplumsal barışın inşası zemininde çalışan bir psikoloji alt alanıdır. Türkiye’nin avantajlı baskın grupları ve dini, kültürel ve etnik azınlıkları içeren dezavantajlı grupları arasındaki ilişkiler de sosyal psikolojinin konusudur. Bu ilişkilerin niteliği, Türkiye toplumunun barış içinde olup olmadığı hakkında ciddi bir göstergedir. Ben 90 doğumlu olup Türkiye’nin batısında, doğusunda olanlardan bihaber olarak büyümüş biriyim. 90lardan hafızamda kalanlar; polis-asker ölümleri ve Uğur Dündar’ın fırınlarda yakaladığı hamam böcekleridir. Ancak daha sonraları farklı çevrelerden, gruplardan, aidiyetlerden insanlarla karşılaştım. Bu durum sosyal psikolojide sosyal temas olarak kavramsallaştırılmıştır. Buna

1

Sözü edilen beyanlar ilk defa Bianet.Org aracılığıyla yayımlanmıştır; sırasıyla bkz.: https://goo.gl/LxDZ1T - https://goo.gl/Cd5VCL https://goo.gl/BZ7kg9

51


www.psikolojivetoplum.org

ek olarak, bilgiye erişim imkânlarının artması ile o za-

edebiliriz. ‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisinde ya-

mana kadarki görme-düşünme biçimleri dışında başka

pılan barışın inşası için müzakerelere dönüş çağrısı, yü-

bakış açılarına temas etmem, tüm bildiklerime, öğren-

zünü ‘pozitif barış’ dönemine gitmeye çevirmiş bir talep

diklerime sorgulayıcı ve şüpheci şekilde yeniden bak-

olması sebebiyle de oldukça önemlidir.

mama neden oldu. Böylece bildiklerim dışında da yaşanmışlıklar olduğunu, özellikle yoğun bir şiddetin ya-

Bildiriyi oluşturan ve beni imzalamaya götüren koşul-

şandığı 90'lara ilişkin pek çok şey öğrendim. O dö-

ların fazlasıyla şiddet dolu ve travmatik oldukları göz

nemde işkence, köy boşaltma gibi pek çoğu Avrupa İn-

ardı edilemez. Bu koşullar hak örgütlerinin raporla-

san Hakları Mahkemesi kararlarına konu olan fiiller ve

rında ve yazılı, görsel medyada yer almış ve halen erişilebilir durumdadır. Nasıl 90'larda ve çok daha öncele-

yaşananlara karşı alınan tutumlar bir Türk olarak

rinde yaşanan çeşitli toplumsal travmalar ve onların

bende utanç ve suçluluk duyguları yarattı.

yok sayılışı, kuşaklar arasında aktarılıp grup kimliğini Sosyal psikoloji, kolektif utanç ve kolektif suçluluğun,

pekiştirirken, bir yandan da öfke ve intikam hislerini do-

gruplar arası affetmeyi kolaylaştırarak toplumsal barı-

ğurmuşsa, bu yaşananların da kuşaklarca hatırlana-

şın inşasında önemli bir yer tuttuğunu söylemektedir.

cağı açıktır. Nitekim, toplumsal travmaların kuşaklar

Çatışma çözümü ve barış inşası konusunda yapılan ça-

arası aktarımı pek çok araştırmaya konu olmuş ve bul-

lışmalardan elde edilen bulgular, bunu doğrulamakta-

gularla gösterilmiştir. Bildiride yer alan, bu olanlara

dır. Toplumsal barışın sağlanabilmesi için utanç ve suç-

son verme çağrısı, gelecekte hatırlanacakların yeni

luluk duygularını çalışmak, yaşanan acıların iki grup

travmalar değil, barış çabası olması dileğidir. Bildiri, bu

arasındaki mesafeyi azaltması ve yakınlaşabilmesi açı-

yönüyle de son derece önemli bir barış dileği, talebi ve

sından önemlidir. İşte ‘çözüm süreci’ diye adlandırılan

çağrısı içermektedir.

dönemi önemli kılan hususlardan biri budur. Bu metne imza atma niyet ve motivasyonum yukarıda Nitekim barış süreci sırasında, 90'larda yaşananların

söylediklerimden daha fazlası değildir. Sosyal psikolo-

hem hükümet hem de toplumun geniş kesimleri nez-

jinin sunduğu bilgiler de beni bu sorumluluğu almaya it-

dinde konuşulmaya başlanması ve hakikatin açığa çı-

miştir. Herhangi bir kurum, örgüt, grup ya da kişilerin

karılmasına dönük çabalar, yaşananlarla Kürt ve Türk

çağrısı benim iradi kararlarımı belirleyemez. Kimsenin

büyük grup kimliklerinin yüzleşmelerini sağlayacağı

çağrısına uyarak ya da herhangi bir örgütün eylemlerini

için toplumsal barış için umut vericiydi. Ancak 2015

meşrulaştırma niyetiyle bu metne imza atmadım. Ben

Temmuz ayı itibariyle, yaklaşık 3 yıl süren çatışmasızlık

nasıl can ve mal güvenliğimden kaygı duymaksızın bu

hali ve barış süreci sona erdi. Barış üzerine araştırmalar

ülkede çocukluğumu geçirmişsem, Türkiye’deki her ço-

yapan sosyolog Galtung’un dediği gibi ancak ‘negatif

cuk ve her yetişkin için de aynısını arzu ettiğim ve gele-

barış’ koşullarında yani fiziki varlıklarımızın, can ve mal

ceğe daha fazla travmanın aktarılmasını istemediğim

güvenliklerimizin tehdit edilmediği, çatışmasızlık dö-

için, akademisyen olmakla beraber, eşitlik arzusu olan

nemlerinde, toplumsal adalet ve eşitliği içeren ‘pozitif

bir insan olarak da bu metne imza attım. Akademisyen

barışı’ var etmeyi düşünebilir ve bunun için çaba sarf

olmasaydım da eşitlik arzusu duyan biri olarak yine bu metne imza atardım.

52


www.psikolojivetoplum.org

Üzerinde duracağım diğer nokta ise savcının ‘bu suça

paylaştığım ortak tarih bir taraftan beni şimdi olduğum

ortak olmayacağız’ başlıklı bildiriye, bildiriye imza atan

insana dönüştürürken bir taraftan da kimliklerimi

ben ve diğer akademisyenlere yönelttiği terör örgütü

içinde yaşadığım farklı mekân ve kültürlere parça parça

propagandası suçlamasıdır. Terörle mücadele kanunun

yaydı. Kimlik, gruplar, kolektif eylem ve çatışmalar

7. maddesinin 2. fıkrasında ‘Terör örgütünün; cebir, şid-

üzerine çalışıyorum. Çalışmalarımın bir kısmı da ça-

det veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek

tışma sonrası barışa odaklanıyor. Çalışmalarım kim ol-

veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik

duğumu besliyor. Çalışmalarım beni şekillendiriyor ve

edecek şekilde propagandasını yapmak’ suç olarak ta-

umuyorum ki bir taraftan da etrafımdaki dünyanın şe-

nımlanmaktadır. Ancak bu bildirinin bizzat kendisi

killenmesine ufak katkılar sunabiliyorum.

TMK 7/2 de geçen suç unsurlarını yani herhangi bir örgütü övme, eylemlerini meşru gösterme ve terör eylem-

Sosyal psikoloji, bana, eleştirel düşünmenin önemini

lerine teşvik etme unsurlarını içermemektedir. Dolayı-

öğretti. Eleştirel düşünmenin ve eleştirel eylemin,

sıyla bana ve bildiriye isnat edilen suç ile bildirinin ken-

içinde yaşadığımız toplulukların daha iyiye doğru şekil-

disi hatta iddianamede yer alan diğer olay, durum ve

lenmesine katkı sunacağını öğrendim ve şimdi bunu

unsurlar arasında herhangi bir nedensel ilişki bulunma-

kendi öğrencilerime öğretiyorum. Sosyal psikoloji bize

maktadır.

sorgusuz takipçiliğin, suskunluğun hiç kimse için faydası olmayacağını hatırlatır. Eleştiri, sevilmeyi ve rağ-

Tüm bu nedenlerle; isnat edilen suçlama kesinlikle ka-

bet görmeyi getirmeyebilir ama içinde yaşadığımız top-

bul edilemez niteliktedir, sadece ve sadece barıştan

luluklara en iyi şekilde katkı sunmamızı sağlar çünkü

yana olduğumu tekrarlıyor ve beraatimi talep ediyo-

amaç, içinde bulunduğumuz durumları ve dahi kendi-

rum.”

mizi daha iyi hale getirmektir. İmza metni ortaya çıktığında pek çoğumuz kendimizi

***

umutsuz hissediyorduk. Barış süreci sona ermiş, birçok şehirde ve ilçede sokağa çıkma yasakları ilan edilmişti.

Yasemin Gülsüm Acar

Buralarda olan her şeyi göremesek de durumu dostla-

“H

aftalardır kendilerini burada bulan

rımızdan, ailelerimizden duyuyor; bölgeye dair pek çok

ve önümüzdeki aylarda da buraya

ulusal ve uluslararası rapordan okuyabiliyorduk. O za-

gelmeye devam edecek olan tüm

man sıkça kendimize sorduğumuz ‘ne yapabiliriz’ sorusunun cevabı ‘hiçbir şey’ oluyordu.

meslektaşlarım gibi ben de barış ihtiyacını dillendirmek adına akademik kimliğimi kullanmaya çalıştığım için

Kolektif eylem üzerine yapılan sosyal psikoloji çalışma-

buradayım.

larında insanlara müdahil olma düzeylerini sorarız. Yardımcı doçent olarak sosyal psikoloji alanında araş-

Yani insanlar seslerini duyurmak istediklerinde bunu

tırma yapıyorum ve altı yıldır İstanbul’da yaşıyor ve ça-

nasıl yaparlar? Ölçeklerimizde kullandığımız bunu ger-

lışıyorum. Sosyal psikoloji alanında çalışmayı seçtim

çekleştirmenin en hafif, en azami düzeyi bir dilekçeye

çünkü bir göçmen çocuğuyum ve yaşadığım şehirler ve

53


www.psikolojivetoplum.org

imza atmaktır. (Bu aynı zamanda demokratik ülke-

şımamaktadır. Maalesef savcı bu metnin tek tek keli-

lerde, vatandaşların politik katılımının en geleneksel ve

melerini seçerek metnin bütünsel anlamını bozmaya

basit yoludur). Diğer birçok meslektaşım gibi ben de bu

çalışmaktadır. Bu bildiri bir barış çağrısıdır ve hiçbir şe-

bildiriyi imzaladım çünkü en azından yapabileceğim

kilde şiddete ya da suça çağrı olarak değerlendirilemez

buydu; çünkü ‘hiçbir şey yapmamaktan’ daha fazlaydı.

ve değerlendirilmemelidir. Dolayısıyla, söz konusu bildiri dolayısıyla dava açılması bile, anayasal bir hak

Bu davadaki meslektaşlarımın birçoğu yetişmiş profe-

olan ve uluslararası sözleşmelerle (AİHS madde 10) gü-

sörlerdir. Diğerleri daha doktora öğrencileri ve benim

vence altına alınmış bulunan ifade özgürlüğünün ihlali

gibi kariyerlerinin başındaki kişilerdir. Hepimiz, karşı-

niteliğindedir.

sında durarak konuşmak istediğimiz bir şey gördük ve hiç değilse bunu yapmak için akademik kimliklerimizi

Savcı, adeta niyet okumaya çalışmış, bir örgütün yön-

ortaya koyabileceğimizi düşündük. Dedik ki belki ken-

temlerinin meşru gösterildiğini ileri sürmüş, bir örgütle

diliğimizin bir parçası olan bu sosyal kimliği kullanarak

tarafımız arasında bağlantı kurma zorlamasına giriş-

bu soruna dikkat çekebiliriz.

miştir. Daha önce de bahsettiğim gibi, altı yıldır Türkiye’de yaşamaktayım. Burada yaşamayı tercih ettim.

Ben bu ülkede büyümedim ama burası kendime yuva

Bu şekilde bir davayla huzurunuzda bulunmam dahi,

olarak seçtiğim yerdir. Buranın tarihine pek çok mes-

akademik emeklerime, düşünce özgürlüğüme ve kişisel

lektaşımın şahit olduğu gibi şahit olmadım belki ama

inançlarıma hakarettir.

bu, şiddetin ne olduğunu bilmediğim ya da çatışmanın sebep olduğu acıyı bilmediğim anlamına gelmiyor. Bir

Dolayısıyla, iddianamenin dahi kendi başına hukuki sa-

akademisyen olarak benim görevim, bilgilerimden ve

katlığı açık olduğundan, bu bildiride yargılamayı gerek-

sezgilerimden hareketle akademik özgürlüğümü ve

tiren ve TMK madde 7/2 kapsamında değerlendirilebi-

ifade özgürlüğümü kullanarak içinde yaşadığım toplu-

lecek hiçbir eylemimin bulunmadığı gözetilerek, CMK

luğa daha iyi hizmet verebilmektir. Benim yaptığım da

madde 223/2 kapsamında derhal beraat kararı veril-

bundan sonra yapmaya devam edeceğim de budur.

mesini talep ediyorum.”

Bana ve meslektaşlarıma yapılan tüm temelsiz suçla***

maları reddediyorum. Reddediyorum çünkü bu bildiri hiçbir şekilde şiddeti

Umut Şah

meşru göstermemektedir. Savcının iddia ettiği gibi, bil-

durdurulması amacıyla devlete yapılan bir çağrıdır ve

“1

sadece barış isteyenlerin dile getirdiği taleplerden oluş-

Bana ve diğer imzacı akademisyenlere isnat edilen suç-

maktadır. Bu bildiri, savcının itham ettiği kastı asla ta-

lama, Terörle Mücadele Kanunu’nun 7. maddesinin 2.

dirinin hiçbir yerinde hiçbir örgütün övülmesi söz konusu değildir. Bu bildiri tamamen ifade özgürlüğü kapsamında, çatışma dolayısıyla yaşanan sivil ölümlerinin

1 Ocak 2016 tarihinde kamuoyuna duyurulan ‘Bu Suça Ortak Olmayacağız’ başlıklı bildiriye imza attığım için (bildi-

riye imza atan diğer kişilerle birlikte) yargılanıyorum.

54


www.psikolojivetoplum.org

fıkrasından hareketle ‘terör örgütü propagandası’ yap-

imza atmam da bu sebepledir; yazılı ve görsel medya,

maktır.

sosyal medya ve çeşitli hak örgütlerinin izleme raporları aracılığıyla hepimizin fiilen tanık olduğu bu ölümler

Söz konusu kanun maddesinde, ‘Terör örgütünün; ce-

ve insan hakkı ihlalleri karşısında sessiz kalmam müm-

bir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru göste-

kün değildi ve belki de yapılabilecek en basit eylemler-

recek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı

den biri olarak bu metne imza atarak hükümete yönelik

teşvik edecek şekilde propagandasını yapmak’ suç ola-

eleştirilerimi ifade etmiş oldum.

rak tanımlanmaktadır. Bu da hem anayasamız tarafından hem de uluslararası Oysa çıplak gözle bile çok açıktır ki, suçlamaya daya-

anlaşmalar tarafından koruma altına alınmış olan

nak oluşturan bildiri, herhangi bir örgütü ve/veya şid-

‘ifade özgürlüğü’ kapsamındadır.

det içeren eylemlerini övme, meşru gösterme veya teşvik etme yönünde tek bir kelime dahi içermemekte; tam

İddianamede bana isnat edilen suçlamaya temel teşkil

tersine mevcut şiddetin ve ölümlerin durmasını talep

edecek hiçbir somut ve hukuki delil yoktur. Dahası mev-

etmektedir.

cut ulusal ve uluslararası yasalarca koruma altına alınmış olan temel hak ve özgürlükleri kullanmanın bizzat

Söz konusu bildiri, o dönemde ülkenin güneydoğusun-

kendisi ‘suçmuş’ gibi sunulmaktadır.

daki bazı illerde yürütülen askeri operasyonlar ve sokağa çıkma yasakları esnasında gerçekleşen ve ulu-

Bu da bize göstermektedir ki, bu bildirinin suçlama ko-

sal/uluslararası raporlarla ortaya konulan insan hakkı

nusu edilmesi ve bildiriye imza atanların yargılanıyor

ihlallerine, hukuksuzluklara ve sivil ölümlerine dikkat

ve cezalandırılıyor olması hukuki değil tümüyle siyasi-

çekerek bunların sona erdirilmesi, etkin bir şekilde so-

dir. Bildirinin kamuoyuna açıklandığı günden itibaren

ruşturulması ve sorumlularının yargılanması yönünde

siyasi otoritenin yönlendirmesi doğrultusunda maruz

bir çağrıda bulunmakta, hükümetin şiddet odaklı poli-

bırakıldığımız tüm hukuk dışı uygulamalar, hakkımızda

tikalarını eleştirmekte ve daha da önemlisi ülkede barış

açılan davalar ve şimdiye kadar tamamlanan dava-

ortamının tesis edilmesi talebinde bulunmaktadır.

larda verilen standart kararlar da bunu ispatlar niteliktedir.

Yani en temelde bu bildiri, şiddet karşıtı ve barış yanlısıdır, ülkede barış ortamının sağlanmasına ilişkin çeşitli

Tüm bu sebeplerle; bana ve bildiriye isnat edilen suç-

talepler ve öneriler sunmaktadır. Dolayısıyla, ne bildiri-

lama gerçek dışıdır ve kesinlikle kabul edilemez nitelik-

nin kendisi ne de bildirinin kamuoyu ile paylaşılması,

tedir.

TMK 7/2’de belirtilen suç unsurlarını hiçbir şekilde içerBildiriyi imzaladığım dönemde olduğu gibi bugün de

memektedir.

her tür şiddetin karşısında olduğumu ve ülkede kalıcı bir Bildirinin dikkat çekmeye çalıştığı insan hakkı ihlalleri,

barış ortamının tesis edilmesi için gerekli adımların atıl-

farklı ulusal ve uluslararası kurumların raporlarında

ması yönündeki talebimi tekrarlıyor ve beraatimi talep

mevcuttur ve basına da yansımıştır. Benim bu metne

ediyorum.”

55


www.psikolojivetoplum.org

Kitap Tanıtımları

Bir Olmadan Biz Olmak Özden Melis Uluğ ve Yasemin Gülsüm Acar Dipnot Yayınevi (2014) Elinizdeki kitap, ülkemiz toplumsal mücadele tarihinde bundan böyle bir milat sayılabilecek Gezi Direnişi 'ne katılan farklı grupların bu direnişe neden omuz verdiklerinin, direnişçilerin isyan boyunca neler hissettiklerinin, yaşadıkları güzel ve hüzünlü anların ve aynı zamanda maruz kalınan ya da tanık olunan polis şiddetinin ve vahşi uygulamaların hikâyesini anlatıyor. Direnişte yer alan grupların motivasyonlarını anlamanın yanı sıra her grubun diğer grup veya grupları nasıl gördüğünü ve isyan sürecinde birbirlerini nasıl algıladıklarını öğrenmemize yardımcı olan bu çalışma, bambaşka hayatların verdiği bambaşka cevaplara ayna tutarak ufkumuzu da, dünyamızı da genişletiyor ve zenginleştiriyor.Farklı çevre ve grupların gelecekle ilgili beklentilerini ve onların bu protestoları Türkiye için bir dönüm noktası olarak görüp görmediğini okura aktarmak kitabın amaçları arasında… Gezi Direnişi'nin gelecekte olabilecek yeni direnişlere de ışık tutacağı düşüncesi de bir leitmotif olarak satırlar arasından süzülüp karşımıza çıkıyor. Alevilerden Anti-kapitalist Müslümanlara, Devrimci Müslümanlardan Feminist Kadınlara, Kemalistlerden Kürtlere, LGBTİ'lerden Ülkücülere, sosyalist partilerden sendikalara, Taksim Dayanışması'ndan Çarşı'ya büyük bir çeşitliliğin damgasını vurduğu direnişin birinci elden hikâyesi… (Tanıtım Bülteninden)

56


www.psikolojivetoplum.org

Gezi’yi Psikanalizle Düşünmek İstanbul Psikanaliz Derneği Gezi Çalışma Grubu Bağlam Yayınları (2016) Gezi sürecinin sosyal, tarihsel ve ruhsal olarak uzun erimli belirleyici etkileri olacağını düşünen bir grup psikanalist ve psikanalist adayı, İstanbul Psikanaliz Derneği içinde süreci hem psikanalitik bir kavrayışla anlamaya çalışmak hem de yaşananların "odalara" yansımalarını paylaşmak ve değerlendirmek üzere isyanın henüz devam ettiği süreçte, Haziran sonunda biraraya geldi. 21 Haziran 2014'te ise Gezi Direnişi'nin yıldönümünde, "1.Yılında Gezi Ruhu: Gezi'yi Psikanalizle Düşünmek" adlı açık bir etkinlik düzenleyerek "çapulcularla" yeniden buluştu. Direniş, gösteri, isyan sırasında geçici bir süreliğine "koltuğundan kalkan" psikanalistler, Gezi ruhunu derinlemesine düşünmek üzere bir kez daha "alanlardaydı". İşte bu kitap, etkinlikte yer alan konuşma metinlerini kayda geçirerek başından itibaren kolektif olan bir çabanın ürünü olarak ortaya çıktı. (Tanıtım Bülteninden)

57


www.psikolojivetoplum.org

Zamane Engin Gençtan Metis Yayıncılık (2016) Askeri darbenin ardından otorite figürlerine ve kurumlarına karşı tepkiler sindirilmişti, ama daha uzun vadede bunun yerini farklı ve çoklu dinamikler aldı. Artık siyasi ya da toplumsal bir kutuplaşma olduğunda, şaşırtıcı bir hızla karşıt bir kutup odağı oluşmakta. Bu bir bakıma yoğun bir dinamizmin de ifadesi, tabii beraberinde bir soruyla birlikte. Bu dinamikler bizi ileriye doğru mu taşıyor, yoksa kısırdöngüye kapılıp sürüklenmemize mi neden oluyor? Yönetilen ülkeden neredeyse bağımsız, kendi kendini ileriye taşıyan bir başka ülke de var gibi. Psikoterapide de zaman zaman mehteran yürüyüşüne benzer bir süreç yaşandığından benim için oldukça bildik. Askeri darbe olmasaydı neler yaşardık sorusunun cevabını ise hiçbir zaman bilemeyeceğiz." Engin Geçtan geniş bir zaman aralığında, Türkiye'de yaşanan süreçlere uzmanlık alanı olan psikiyatri perspektifinden bakıyor, toplumun ve bireylerin değişmesine dair değerlendirmeler ve yorumlarda bulunuyor. Otorite, öfke, sıkışmış kızgınlıklar, persona ve gölge, özerklik, kimlik sorunları, çocuk yalnızlığı gibi konularda söz alırken aynı zamanda klinik deneyimlerinden gözlemler de aktaran Geçtan'dan zamane hallerine yılların birikiminden bir bakış. (Tanıtım Bülteninden)

58


www.psikolojivetoplum.org

İlaçla Tedavi Efsanesi: Psikiyatrik İlaç Kullanımına Eleştirel Bir Bakış Joanna Moncrieff Çeviri: Tevfik Alıcı Metis Yayıncılık (2. Basım: Ocak 2018) Yazarının ifadesiyle bu kitap, "bir efsanenin yaratılışını ve gerçekliğin doğru bir tasviriymiş gibi nasıl kabul gördüğünü" anlatıyor. Söz konusu efsane, psikiyatrik ilaçların ruhsal bozukluk ve rahatsızlıkların temelinde yatan biyolojik aksaklıkları düzelttiği fikridir. Psikofarmokoloji alanının en saygın isimlerinden Joanne Moncrieff, yaptığı kapsamlı araştırmalara dayanarak bu efsanenin temelsiz olduğunu gösteriyor ve özellikle de uzun süreli psikiyatrik ilaç tedavisinin zararlı etkileri konusunda bizleri uyarıyor. Peki bu efsaneden çıkar sağlayanlar kim? Çok sayıda araştırma ve deneyin yanı sıra psikiyatri mesleğinin tarihine de değinen yazar, bu efsanenin sadece ilaç firmalarına değil, bilimsel ve tıbbi bir görünüm kazandırdığı psikiyatri mesleğine, toplumsal kontrol mekanizmasına ve devlet ekonomisine de yaradığını savunuyor. Psikiyatrik ilaç kullanımının hızla yaygınlaştığına dikkat çeken Moncrieff, bizi her türlü ruhsal sorunu ilaçlarla çözmeye teşvik eden mevcut anlayışa alternatif olarak sunduğu yaklaşımı şöyle tarif ediyor: "Bu yaklaşım psikiyatrik ilaçların mütevazı ve geçici faydalarını nesnel olarak değerlendirir ve zararlı etkilerini açıkça ortaya koyar. Sözde bilimsel yanıltmacalara başvurmadan, ilaçların iyi gelip gelmediği kararını insanların kendilerine bırakır. Tıbbi terimlerle maskelenen gerçeği, psikiyatrik ilaçların mucizevi şifalar değil normal beyin faaliyetlerini bozan psikoaktif maddeler olduğu gerçeğini gözler önüne serer. Ve nihayet, zorla verilen ilaçların bir tür kimyasal tahakküm olduğunu göstererek, psikiyatrik rahatsızlıklara daha dürüst ve insancıl bir müdahaleyi teşvik eder." (Tanıtım Bülteninden)

59


www.psikolojivetoplum.org

TODAP’tan Haberler

TODAP Bünyesinde Devam Eden veya Planlanan Çalışmalar

Todap Tanışma ve Kaynaşma Pikniği (İstanbul - 9 Haziran)

Eleştirel Psikoloji Okumaları-11 (İzmir - 12 Haziran)

Eleştirel Psikoloji Bülteni - 8.sayı (Haziran/Temmuz)

II. Psikoloji Öğrencileri Çalıştayı Raporu (İzmir - Haziran veya Temmuz)

Çalışma Hayatı ve Psikologlar Atölyesi (İzmir- Eylül veya Ekim)

VI. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu (İzmir - 19-20-21 Ekim )

Alternatif Müfredat hazırlıkları - Psikoloji Dersliği (İstanbul)

Çocuklar İçin Psikoloji Atölyesi (İzmir)

Gazetecilere Yönelik Güçlendirme Atölyesi (İstanbul)

Rehabilitasyon Psikologları Dayanışma Ağı (İzmir)

Aynı Gökyüzüne Bakıyoruz Projesine Destek Çalışması (İstanbul)

60


www.psikolojivetoplum.org

Gerçekleştirilen Çalışmalar (Şubat 2018 – Mayıs 2018

Toplumsal Cinsiyet & Cinsel yönelim ve Cinsiyet Kimliği Atölyesi (İstanbul - 24-25 Şubat)

Alan/Deneyim Paylaşımı - ASAM (İzmir- 16 Şubat)

Film Gösterim (Pride) (İstanbul - 23 Şubat)

Eleştirel Psikoloji Okumaları - 4 ve 5 (İzmir - 13 ve 27 Şubat)

Toplumsal Cinsiyet & Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Atölyesi (İzmir - 3-4 Mart)

SPoD’a Süpervizyon Desteği (İstanbul)

Yaşar Üniversitesi’nde “Ayrımcılık” sunumu (İzmir- 13 Mart)

Kadınlarla Psikoloji Söyleşileri (İstanbul - 18- 24-25 ve 31 Mart / İzmir - 20 Mart)

Alan/ Deneyim Paylaşımı - Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri (İzmir -23 Mart)

Almanya’da ve Türkiye’de Eleştirel Psikoloji Uygulamaları (Berlin - 24-25 Mart)

Eleştirel Psikoloji Okumaları - 6 ve 7 (İzmir - 13 ve 27 Mart)

Kırklareli Doğaya Dönüş Derneği’nde “Toplumsal Cinsiyet” atölyesi (İstanbul - 8 Nisan)

Eleştirel Psikoloji Tartışmaları - 12 / “Kapitalizm ve Şizofreni” (İstanbul - 13 Nisan)

II. Psikoloji Öğrencileri Çalıştayı (İzmir - 22 Nisan)

Eleştirel Psikoloji Okumaları - 8 ve 9 (İzmir - 10 ve 24 Nisan)

Film Gösterimi ve Tartışma- “İki Gün ve Bir Gece” (İstanbul - 27 Nisan)

1 Mayıs mitinglerine katılım (İstanbul ve İzmir)

Eleştirel Psikoloji Tartışmaları - 13 / “Bireysel ve Toplumsal Travmalara Eleştirel Bakış” (İstanbul - 4 Mayıs)

“Danışan Hakları” ile “Çalışma Hayatı ve Psikologlar” atölyeleri (İstanbul - 5-6 Mayıs)

Eleştirel Psikoloji Okumaları - 10 (İzmir - 8 Mayıs)

Sosyal Haklar Sempozyumu’nda “Sosyal Haklar ile Adalet Duygusunun Kaybı ve Yeniden Oluşturulmasına Dair Dinamikler” paneli (İstanbul - 11 Mayıs)

Alan/Deneyim Paylaşımı - Özel Okul (İzmir - 18 Mayıs)

“Danışan Hakları” atölyesi (İzmir - 19 Mayıs)

Barış Ünlü ile “Türklük Sözleşmesi” konferansı (İstanbul - 25 Mayıs)

61


www.psikolojivetoplum.org

VI. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu Program Ön Duyurusu 19-21 Ekim 2018 tarihlerinde İzmir'de düzenlenecek olan, Bir-Aradalık: Hâller, Dinamikler, İmkânlar ana başlıklı VI. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu'nda yapılacak atölye, yuvarlak masa oturumu ve panellere dair başlık ve konuşmacı bilgilerini aşağıda bulabilirsiniz. Aynı zamanda sempozyumda sözel bildiri oturumları olacaktır. En yakın zamanda programın diğer ayrıntılarını da duyuruyor olacağız. Sempozyumla ilgili duyuruları www.elestirelpsikolojisempozyumu.blogspot.com veya www.todap.org'tan takip edebilirsiniz. Atölye I: Klinik Psikososyal Yaklaşım Folerence Guist Despraries Atölye II: Türkiye’de Psikolojinin Güncel Durumu Sertan Batur Panel I: Bir-Aradalığın İmkânlarını Psikolojiyle Düşünmek Düzgün Uğur, Florence Giust Despraries, Melek Göregenli Panel II: Dayanışma Akademileri Ayşe Gül Yılgör, Dilek Karabulut, Esra Dabağcı, Gül Köksal Panel III: Farklı Eleştirel Psikoloji Yaklaşımları Athanasios Marvakis, Aysel Gürel Kayaoğlu, Sertan Batur Panel IV: Eleştirel Psikoloji Örgütlenmeleri Baran Gürsel, Christian Küpper, Leonie Knebel, Masum Aydın Panel V: Türlerarası Bir-Aradalık Barış Şengün, Doğa Eroğlu, Özge Güdül, Özge Özgün, Umut Şah Yuvarlak Masa Tartışması: Bireysel ve Kolektif Hâller Üzerine Disiplinlerarası Yaklaşımlar Begüm Özden Fırat, Canani Kaygusuz, Nilgün Toker, Yaşar Adanalı 62


www.psikolojivetoplum.org

Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) Kimdir?

D

erneğin amacı, psikologların ve psikoloji öğrencilerinin eşitlikçi, özgürlükçü ve kardeşlikten yana bir toplumsal dayanışma ekseninde mesleki örgütlenmesini sağlayarak, psikoloji teori ve pratiğinin eleştirisi ve yeniden üretimi yönünde çalışmalar yapmaktır. TODAP, emekten yana ve toplumcu bir eksende bir

araya gelen, çalışan, işsiz ve öğrenci psikologları çatısı altında toplamayı hedefler. Her türlü ayrımcılığa, baskı ve sömürüye karşı ezilenlerden yana ve insan hakları temelinde faaliyet gösterir. TODAP’ın emek eksenli çalışmaları, psikologların çoğunluğunun üretim ilişkileri içerisindeki konumlarından kaynaklanan deneyimlerini betimlemek, yorumlamak, görünür kılmak üzerine kuruludur. Psikologların çoğunluğu ücretli çalışan konumundadır ve güvencesiz çalışma koşulları ve işsizlikle gün geçtikçe daha fazla terbiye edilmektedir. TODAP'ın emek eksenli çalışmaların temeli, bu durumun idrak edilmesine ve güvencesiz ve esnek çalışma koşullarına karşı mücadele etmek üzerine temellendirilmiştir. Psikoloji tarihine bakıldığında, psikolojinin, içinde ortaya çıktığı tarihsel koşullara ve güç ilişkilerine sıkı sıkıya bağlı olduğu ve ideolojik varsayımlar üzerine kurulduğu görülür. TODAP'ın ikinci ekseni psikoloji bilgisinin ve pratiğinin eleştirisini üretmeye odaklanır ve bunu disiplinlerarası bir yaklaşımla yapar. TODAP, herkes için yaşanabilir bir dünya ve bütünlüklü bir meslek bilgi ve icrası için toplumsal dayanışmayı olmazsa olmaz bir koşul olarak tanımlar. Psikologların toplumun ezilenleriyle dayanışma içine girerken amaçladıkları, sadece dar anlamıyla toplumsal dayanışma değil, aynı zamanda dönüşen ve dönüştüren bir meslek inşa etmektir. TODAP, psikososyal refahın en temel taşı olan insan hakları mücadelelerini kayıtsız şartsız destekler. Bu üç eksene ek olarak dernek, psikologların ve psikoloji öğrencilerinin öğrenim görürken veya alanda çalışırken karşılaştıkları hak ihlalleriyle, psikologların ve psikolojinin sebep olduğu hak ihlallerini ve eşitsizlikleri gündeme taşır. Lisans eğitiminin psikolog ünvanıyla istihdam edilmek için yeterli ve nitelikli hale getirilmesi için çalışır ve alanda çalışmak için gerekli kılınan eğitimlerin herkes için erişilebilir olması için çabalar. Bunların yanı sıra, bir sağlık hakkı olarak tanıdığı psikolojik hizmetin eşit, ücretsiz ve anadilde verilmesi için mücadele eder. TODAP bu görüşler ışığında kazanılmış hakları korur, onlara gelebilecek saldırılara karşı mücadele eder, bu hakların ve henüz kazanılmamış olanların savunuculuğunu yapar. Web: http://todap.org Facebook: https://www.facebook.com/todapder Twitter: https://twitter.com/todapder Email: todap.der@gmail.com

63


www.psikolojivetoplum.org

Derneğe Üyelik Derneğe üye ya da fahri üye olmak için web sitesinde yer alan üyelik formunu doldurup iki fotoğrafınızla birlikte bize ulaştırmanız gerekmektedir. Derneğe üye olmak veya derneğin çalışmalarını yakından takip etmek ve tartışmalara katılmak için mail grubumuza üye olmak isterseniz todap.der@gmail.com adresinden bize ulaşabilirsiniz. Üyelik/Fahri Üyelik formlarını https://goo.gl/jt6QU1 linkinden indirebilirsiniz.

64


w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . o r g


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.