Sayı 01 • Psikoloji ve Toplum

Page 1

SAYI 01 ARALIK 2017

w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . o r g

B a r a n G ü r s e l • B a n u B ü l b ü l • A y s e l G ü r e l • A y d ı n B a y a d v e B ü şr a A l p a r sl a n • Me h m e t K a r a s u , M e l i s Ö z d e n Ul u ğ v e M e l e k G ö r e g e n l i • Y u s u f Ö n t a ş • Ul a ş B a ş a r G e z g i n • A l p e r Y a h y a g i l • D e n n i s Fox • Vincent de Gaulejac • Derya Koptekin


w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . o r g

Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği’nin (TODAP) açık erişimli, süreli yayınıdır. İki ayda bir yayımlanır.

Yayın Kurulu Sercan Karlıdağ Umut Şah Doğa Eroğlu Zeynep Biter Serap Dakak Uğur Can Özçelik

İletişim psikolojivetoplum@gmail.com facebook.com/psikolojivetoplum

Logo tasarımı için Selçuk Avcı ’ya teşekkür ederiz.

2


www.psikolojivetoplum.org

SUNUŞ Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) olarak uzun bir zamandır dergi ya da bülten olarak hayata geçireceğimiz süreli bir yayının elzem olduğunu düşünüyorduk. Periyodik bir yayının, birçok farklı bağlam, zaman ve mekânda hem psikolojinin mevcut teori ve uygulamalarına dair yürüttüğümüz tartışmaları/eleştirileri hem de toplumsal ve mesleki dayanışmayı öne çıkaran bir psikolojinin imkânına dair tartışmaları somut bir birikime dönüştürebilmek açısından oldukça önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu amaçla, TODAP’ın yayın organı olarak faaliyet gösterecek olan bir bülten hazırlamaya karar verdik. “Psikoloji ve Toplum”, hakemli akademik bir dergi olmaktan ziyade, yukarıda sözü edilen psikoloji-toplum-emek ilişkisi, psikoloji eleştirisi ve ilişkili güncel meselelere dair her tür yazı biçimine açık eleştirel ve disiplinlerarası bir platform olarak işleyecektir. Bu çerçevede; makale, deneme, eleştiri, yorum, çeviri, röportaj, kitap özeti, film analizi, vb. nitelikteki yazılarınızı bültene gönderebilirsiniz. Bu sayıya katkıda bulunan tüm yazarlara teşekkür ediyoruz. Bültenin Şubat ayında çıkacak ikinci sayısına yazı göndermek için son tarih 15 Ocak 2018’dir. Bültende yayımlanmasını istediğiniz yazılarınızı psikolojivetoplum@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

3


www.psikolojivetoplum.org

İÇİNDEKİLER 3 . . . Sunuş 5 . . . Eleştirel Psikoloji Nedir, Ne Eleştirel Psikolojidir? Baran Gürsel 10 . . . Özel Alan/Olan Politikse, Psikoloji de... Banu Bülbül 13 . . . Feminist Psikolojinin Makus Talihi Aysel Gürel 19 . . . 20. Yüzyıl Bilim Anlayışının Psikolojiye Mirası: Ulus, Birey, Kimlik, Öznellik Aydın Bayad ve Büşra Alparslan 29 . . . ‘Ermeni Meselesi’ne Ermenistan’dan Bir Bakış Mehmet Karasu, Melis Özden Uluğ ve Melek Göregenli 32 . . . Zorunlu Göç ve Ayrımcılık Yusuf Öntaş 36 . . . Popüler Yazarların ve Popüler Psikolojinin Hâllerine İlişkin Eleştirel Notlar Ulaş Başar Gezgin 39 . . . Banal Milliyetçilik – Michael Billig Alper Yahyagil 41 . . . Anarşizm ve Psikoloji Dennis Fox (Çev. Ramiz Zamir) 56 . . . Söyleşi: Yönetimin Lanetli Tarafı: İşletme İdeolojisi Vincent de Gaulejac (Çev. Melis Oflas ve Osman Demirci) 63 . . . Söyleşi: “Biz Romanlar Siz Gacolar” Derya Koptekin 68 . . . Kitap Tanıtımları 72 . . . TODAP’tan Haberler 74 . . . Medyada LGBTİ’lerle İlgili Cinsiyetçi ve Ayrımcı Görüş Bildiren Psikologlar Hakkında Basın Açıklaması 76 . . . TODAP Hakkında

4


www.psikolojivetoplum.org

Eleştirel Psikoloji Nedir, Ne Eleştirel Psikolojidir? Baran Gürsel

Ş

u an okumakta olduğunuz bülteni; öncülü

Ne Eleştirel Psikolojidir?

olan, Eleştirel Psikologlar ve Psikoloji Öğrenci-

Eleştirel psikolojiyi1 bir ‘çatı kavram’ olarak düşünüp

leri çalışmasını da içine alan bir şekilde TODAP

onun, hangi yaklaşım ve pratikleri kapsadığını anla-

hareketinin ve daha genel olarak Türkiye’deki eleştirel

maya çalışırken iki kriterden faydalanabiliriz: Psikoloji

psikoloji hareketinin, kendi üzerine düşünebileceği, fi-

karşısında eleştirel olma kriteri ve toplumsal iktidar

kirler ve tartışmalar üretebileceği, olabildiğince ser-

ilişkileri karşısında eleştirel olma kriteri. Her eleştirel

best, önemli bir mecra olarak görüyorum. Belki de,

psikoloji yaklaşımının farklı ‘dozlarda’ bu iki unsuru

Türkiye’de eleştirel psikolojiye dair fikirlerin buluş-

içerdiğini/içereceğini söyleyebiliriz. Her yaklaşımı da

ması, birikmesi ve yayılmasında temel bir role sahip

bu kriterlere göre değerlendirip, ilgili yaklaşımın

olan Eleştirel Psikoloji Bülteni’nden esinlenen, onu

‘eleştirel bir psikoloji olma niteliğini’ kavramaya çalı-

esinleyen ve ama ondan biraz farklı bir tarzı olan,

şabiliriz.

‘kardeş’ bir ürün olacak bu bülten. Bu iki kriterin, bir yaklaşımı değerlendirirken nasıl Ben de bu bültene katkı sunabildiğim zamanlarda,

kullanılacağından söz etmeden önce şunu da vurgu-

buradaki yazılarımda, -Türkiye özelinde yahut değil-

lamalıyım: Hangi yaklaşım ya da pratiğin eleştirel psi-

eleştirel psikolojinin çelişkilerine ve taşıdığı potansi-

koloji alanına dâhil edileceğini belirlemek hiç de ko-

yellere, eleştirel psikolojiyle uğraşanların karşısına çı-

lay bir iş değildir ve belki de asıl önemli olan, bu ko-

kan soru ve sorunların yanı sıra eleştirel psikolojinin

nuda nihai ve kesin bir tespite ulaşmak değil, bu soru

toplumsal muhalefet ve toplumsal dönüşümle olan

üzerine eleştirel bir biçimde düşünebilmektir. O yüz-

ilişkisine yönelik tartışmalar yürütmeyi hedefliyo-

den ‘en hakiki eleştirel psikoloji’ olma iddiasını fazla

rum. Bu amaçla bu ilk yazıda, eleştirel psikoloji de-

ön plana çıkaran; eleştirel olmayı eleştirel bir süreç

yince ne anlayabileceğimize ilişkin fikirler sunarak

olarak yaşayan değil, eleştirel bir kimlik olarak taşıyan

söze başlayacağım. Takip eden yazıda (bir sonraki sa-

ve kendi eleştirelliğine eleştirel bir şekilde bakama-

yıda) ise eleştirel psikolojiyle uğraşmayı Türkiye’de

yan yaklaşımlardansa, ‘nasıl ve ne şekilde eleştirel

‘gergin’ ve karmaşık bir konu hâline getiren alan içi ve

hâle geldiğini’ açık ya da örtük olarak bize aktaran

dışı bazı dinamiklerden söz edeceğim.

yaklaşımlar bana daha eleştirel gelir.

1

‘Eleştirel Psikoloji’ dediğimizde her zaman, çoğul ve dinamik bir alan olarak ‘eleştirel psikolojiler’den bahsettiğimiz hatırlanmalı.

5


www.psikolojivetoplum.org

O hâlde kriterlerimize dair de şunu söyleyebiliriz: Bu

deki rolünü, kullandığı yöntemleri, araştırmayı seç-

iki kriter, çeşitli yaklaşım ve pratiklere yönelik sorabi-

tiği konuları, konusunu ve nesnesini ele alma biçi-

leceğimiz “Bu eleştirel psikoloji midir?” sorusuna ce-

mini, kendini toplumsal düzende nereye koyduğunu,

vap ararken kullanacağımız kriterlerdir ama bunlar,

psikolojik bilgiyi üreten ve kullanan öznelerin söylem

bizi, nihai ‘evet/hayır’ cevaplarına ulaştırarak tartış-

ve eylemlerini, vb. eleştirebilir.

maya nokta koymayacak, onun yerine, bu soru üzerine düşünmemizi kolaylaştıracak ve bize düşünme

Her yaklaşım, kendi eleştirilerini belirli eleştirel fikir

rotaları sunacaktır. Elbette işin her zaman bir parçası

ve akımlarla ilişki içine girerek yapacaktır ve bu yolla

da kendi yaklaşım ve pratiğimiz üzerine düşünmek

yaptığı eleştirilerden kendi yaklaşımını dokuyacaktır.

olduğu için, bu kriterleri kendi yaklaşımlarımızı de-

Kendisi özgün bir yaklaşım üretse bile her bilgi ve tar-

ğerlendirirken de kullanırız ve zaten bu iki hat üzerin-

tışmanın bir tarihi ve başka tartışmalara bağlandığı

den çeşitli tartışmalar yapmaya çalışarak kendi eleş-

noktalar vardır. O yüzden, bu değerlendirme kriteri

tirel psikolojilerimizi üretiriz.

çerçevesinde ilerlerken, ele aldığımız yaklaşımın psikoloji disiplini içinde ve dışında yer alan ve psikolojiye

Herhangi bir yaklaşımla karşılaştığımızda veya bir

eleştirel yaklaşan düşüncelerle kurduğu ilişki önemli

yaklaşım geliştirdiğimizde, önerdiğim bu iki kriter

bir araştırma gündemi olarak öne çıkacaktır.

üzerinden şöyle bir değerlendirme yolculuğuna çıkabiliriz:

Bir yaklaşımın psikoloji karşısındaki eleştirellik ‘dozunu’ tespit etme macerasının kesin ve kalıcı sonuçlar

(1) Psikoloji Karşısında Eleştirel Olma ‘Dozunu’ Tes-

vereceğini söylemek doğru olmaz ama bu hiçbir araş-

pit Etmek

tırma meraklısını bu maceradan soğutmamalıdır.

İlk olarak o yaklaşımı ‘psikoloji karşısında eleştirel

O maceraya atılan başkalarıyla tartışabilmek için ko-

olma’ kriteri çerçevesinde ele alabilir ve o yaklaşımın,

lektif bir tartışma ortamına girdiğinde -gerek yeni de-

psikolojinin çeşitli varsayımlarına göre nerede dur-

neyimlerle gerekse eleştirilerle değiştirilebilir oldu-

duğu sorusunu sorabiliriz. Örneğin, ilgili yaklaşım,

ğunu da bilerek- şu türden formüle oturan tespitler

toptan psikolojiyi veya odağına aldığı bir psikoloji alt

yapabilecektir: “Bu yaklaşım psikolojinin … varsa-

alanını eleştirerek onu iyileştirmeye çalışıyor, onu

yımlarına karşı … gerekçelerle … eleştirileri getir-

yerle bir etmek istiyor ya da ikisini de belli düzeylerde

mekte ve bunu yaparken de … eleştirel düşünce ge-

yapıyor olabilir. Her hâlükârda o, eleştirdiği psikoloji

lenekleri ile ilişki içine girmektedir. Diğer yandan da

yaklaşımının içinde belli referans noktaları (varsa-

psikolojinin … yaklaşımına yönelik … gibi eleştirilerle

yımlar ve uygulamalar) belirleyerek, bunların üzerin-

ilişki kurmamaktadır.”2

den eleştiriler geliştirecektir. Örneğin odağa aldığı psikolojinin; toplumsal düzenin yeniden üretilmesin-

2

Burada, üç nokta (…) ile ifade edilen boşluklara neler konulabileceği değil, çıkarımın mantığı ve içerdiği unsurlar önemlidir. Elbette bu türden çıkarımları iki cümlede ifade etmek de mümkün olmayacaktır.

6


www.psikolojivetoplum.org

(2) Toplumsal İktidar İlişkileri Karşısında Eleştirel

tespit ettiğimiz bu ‘dozlar’, ‘bu eleştirel psikoloji mi-

Olma ‘Dozunu’ Tespit Etmek

dir’ sorusunu tartışırken kullanacağımız temel öner-

Bir yaklaşımın eleştirel psikoloji olma niteliğini ‘ölç-

meleri bize sağlar.

meye’ çalışan kişinin ikinci rotası da ‘toplumsal iktidar ilişkileri karşısında eleştirel olma’ kriteri tarafın-

Kuşkusuz, araştırmacı, araştırdığı yaklaşımla etkile-

dan çizilir. Bu yolda kişi, bir yaklaşımın toplumsal ik-

şim içerisinde o yaklaşımın eleştirellik derecesini ‘(ye-

tidar ilişkileri ile bağlantısının ne olduğu sorusunun

niden) inşa’ etmiş olur. Ne salt öznel ne de salt nesnel

peşine takılır. Bu başlık altında, yaklaşımın; kapita-

bir keşif/inşa sürecidir bu: Araştırmacının, araştırma

lizm, cinsiyet ve cinsel yönelime dayalı hiyerarşiler ve

nesnesinin onda bıraktığı izlere, toplumsal nesnellik

ırkçılık, ayrımcılık, sembolik şiddet gibi toplumsal iliş-

tarafından şekil verilen öznel bakışı ile baktığı; öznel-

kileri baskılayıcı yönlerde yeniden üreten süreklilik-

liğini, nesnellik tarafından uyarılmaya ve değiştiril-

lerle ilişkisi araştırılır. İlgili yaklaşımın toplumsal ikti-

meye açtığı gibi nesnellik oluşumu sürecine de yeni-

dar ilişkileri ile kurduğu ilişkide, bir yandan yaptığı

den kattığı; öznellik ile nesnelliğin diyalektik bir har-

eleştirilere bakılırken bir yandan da, iktidar ilişkileri-

manı olan bir süreçtir. Bu yüzden elde edeceği bulgu-

nin mevcut biçimlerinin dönüştürülmesi ve sürdürül-

ların her koşulda salt öznel ve onun bakış açısına ait

mesinde nerelerde durduğuna odaklanılır.

olacağını söyleyerek veya elinde nesnel ölçüm araçları olmadığını iddia ederek onun heyecanını söndür-

Araştırmacımız ilk yolda yaşadığı zorlukların benzer-

mek pek mümkün olmayacaktır.

lerini burada da yaşayacaktır; toplumsal iktidar ilişkilerini kavramanın ve dönüştürme çabasının birçok ve

(3) ‘Dozların’ Etkileşimi

bazen birbiriyle çelişen şekilleri vardır. Bu yolda hatırı

Önerdiğim iki kriter üzerinden yürütülecek değerlen-

sayılır bir zaman harcayıp da bulgularını tartışmaya

dirme sürecinin ‘sonunda’, bir yaklaşımın, iki farklı

açmak istediği zaman kişi, şuna benzer bir fikri ifade

açıdan, hangi ‘dozlarda’ eleştirellik barındırdığını bul-

edebilecektir: “Bu yaklaşım toplumsal iktidar ilişkile-

muş oluruz. O yaklaşımı eleştirel psikolojinin çatısı al-

rinin … boyutlarına yönelik … gibi eleştiriler getirmekte, toplumsal dönüşümden yana olan … fikir ve öznelerle … şekilde ilişkiler kurmaktadır. Diğer yandan toplumsal iktidar ilişkilerinin … boyutlarına yönelik … eleştirileri ile güçlü ilişkiler kurmamaktadır. … gibi iktidar ilişkilerinin sürdürülmesini açık/örtük olarak desteklemektedir.”3 Bu iki rotayı takip ettiğimizde iki yolda da belli ‘dozlarda’ eleştirelliğin varlığını ‘keşfetmiş’ oluruz. İşte

3

tına sokup sokmayacağımızı da bu değerlendirme belirler. Eleştirel psikoloji, psikolojinin, toplumsal iktidar ilişkileri ile bağlantısını inceler ve bu incelemeden yola çıkarak ya onun reddedilmesinin ya da dönüştürülmesinin yollarını arar. Dolayısıyla eleştirel psikoloji, temelde, psikoloji ve toplumsal iktidar ilişkileri olmak üzere iki temel düzeydeki eleştiriler (eleştirel teoriler ve pratikler) ve bunların içe içe girerek dallanıp bu-

Bir önceki dipnotta söylenenler burası için de geçerli.

7


www.psikolojivetoplum.org

daklanmalarından müteşekkildir. Biz bu iki düzey-

nesnellik arasındaki geçişliliği irdeleyememesi nede-

deki eleştiri ‘dozlarını’ kişi ya da gruplar olarak tespit

niyle ‘psikoloji karşısında eleştirel olma’ dozunun

etmeye ve belli ‘dozlarda’ eleştirelliklerden kendi

eser miktarda olması mümkündür.

eleştirel psikolojik yaklaşımımızı oluşturmaya çalışırız. Bu ‘doz’ tespitleri de temelde birbirimizle konu-

Yani yadsınamaz biçimde birbirine bağlı bu iki kriter-

şabileceğimiz ortak zemini bize verir ve birbirimizle

den birindeki kayda değer noksanlık bir diğerindeki

bu zeminde yaptığımız eleştirileri kullanarak konuşur

eleştirellik dozunu nötralize edebilecek, hatta tersine

ve çatışırken, eleştirel psikolojinin çatısını kurmuş

çevirecek güce sahip olabilir. O zaman, bir yaklaşımın

oluruz.

eleştirel psikoloji çatısı altına girip giremeyeceği değerlendirmesini yaparken hem iki rotada eleştirelli-

Tabii bu dozların niceliksel verilerle ifade edilemeye-

ğini araştırmalı, hem de bu eleştirelliklerin birbirleri

ceğini de sezmişsinizdir.4 Ve bu dozların, belli bir yak-

ile nasıl bir etkileşime girerek ortaya nasıl bir alaşım

laşımın içerisinde karşılıklı bir etkileşime gireceklerini

çıkardığına bakmalıyız.

de… Biri diğeri ile karıştırılmaktadır ve ortaya çıkan etkileşimsel bir üründür.

Biz, bu alaşımların belirli biçimlerinin eleştirel psikolojileri oluşturduğunu düşünüyoruz. Birimizin bu ça-

Bu etkileşimsel özelliği şu şekilde örneklendirebiliriz:

tıya dâhil ettiğini bir diğeri dâhil etmeyebilir ya da bu-

Sözgelimi, psikolojinin anaakım ikiliklerini (örn. bi-

nun tersi de söz konusu olabilir. Ama eleştirel psiko-

rey-toplum), insanları ‘nesneleştiren’ yöntemlerini,

loji sürecinin önemli bir ayağı “Ne eleştirel psikoloji

nesnelerin öznelerden bağımsız olduğunu varsayma-

olabilir?” sorusunu cevaplamaya yönelik yaklaşımlar

sını ve dayandığı ‘ben’cil Batı dilini eleştirerek ‘psiko-

geliştirmek ve bu yaklaşımları da birbirleri ile tartış-

loji karşısında eleştirel olma’ kriteri açısından yüksek

tırmaktır. Bu ayak olmaksızın, eleştirel psikolojilerin

dozlarda eleştirellik içeren bir tür ‘eleştirel psiko-

tartışma, buluşma, oluşma ve toplumsallaşma ze-

loji’nin; eril ve otoriter kültürü, ‘yerel’in barındırdığı

minleri zayıf kalmaya ve eleştirel psikolojilerimiz de

ayrımcılığı ve/ya kapitalizmi görmezden gelmesi ne-

kimlikleşmeye meyleder. Eleştirel psikoloji, kendi

deniyle, ‘toplumsal iktidar ilişkileri karşısındaki eleş-

eleştirelliğine ilişkin eleştirel düşünmeyi de kapsayan

tirel olma’ kriterinden sınıfta kalması pekâlâ müm-

canlı bir süreç olduğunda eleştirel kalabilir.

kündür. Ya da tersi biçimde, toplumsal iktidar ilişkilerine yönelik eleştirellik dozu; ‘halkçılığı’, pozitif ay-

Bitirirken

rımcılığı ve toplumsal dönüşümü öncelemesi nede-

Bu metinde “Eleştirel psikoloji nedir?” sorusunun bir

niyle yüksek olan bir yaklaşımın, disiplini ve uygula-

başka ifadesi olan “Ne eleştirel psikolojidir?” sorusu

macının kendisini tarihselleştirmemesi, psikoloji ile

üzerinde durmaya çalıştım. Umarım metni okuyanlar

toplum arasındaki kopukluğu koruması, öznellik-

-meseleyi çoğunlukla somutlaştırmaktan kaçınmama rağmen- genel çerçeveyi hissedeceklerdir. Bu

4

Ya da bazen edilebilir mi?

8


www.psikolojivetoplum.org

ya da başka çerçeveler üzerine yapacağımız tartışmalar konusunda heyecanlı olduğumu ifade etmeliyim. Burada sunduğum çerçevedeki iki kriter (‘psikoloji karşısında eleştirel olma’ ve ‘toplumsal iktidar ilişkileri karşısında eleştirel olma’) Türkiye’de eleştirel psikoloji yapmayı ‘gergin’ bir uğraş hâline getiren bazı dinamiklere dikkat çekerken, yine üzerinden yürüyebileceğimiz iki hat olarak işlev görecektir. ‘Psikoloji karşısında eleştirel olmaya’ ve ‘toplumsal iktidar ilişkileri karşısında eleştirel olmaya’ çalışırken karşılaştığımız bazı zorlukları bir sonraki yazımda tartışmayı planlıyorum.

9


www.psikolojivetoplum.org

Özel Alan/Olan Politikse, Psikoloji de... Banu Bülbül

“P

olitik” sözcüğü gündelik dilde genel-

Biraz fazla uzatılmış bir girişin ardından asıl konu-

likle olumsuz anlamda kullanılıyor.

muza yani ‘politik psikoloji’ye dönebiliriz. ‘Politik’ ifa-

“Politik davrandın” sözü, kişisel ilişki-

desinin olumlu ve olumsuz kullanımlarından söz et-

lerde pragmatist ve yer yer sinsice davranma anla-

miştik. Aynı kutuplu kavrayış politik psikoloji söz ko-

mına gelen bir eleştiri olabiliyor. Buna karşılık ‘politik’

nusu olduğunda da geçerli aslında. Politika ve psiko-

insanlar arasındaki ilişkilerde de ‘politik’ davranma-

lojinin kesişimini düşünmek bu çağrışımlardan ba-

mak, öznelliğini öne çıkarmak, beğenilmeyen tutum

ğımsız gerçekleşmiyor çünkü... “Psikoloji politikleş-

ve davranışlardan sayılıyor. Politik sözcüğünün iki

mesin” diyenlere göre politik kimliğini yadsımayan

kullanımında da politik ve özel olan birbirinden kes-

bir psikolog nesnel bakışını da yitirir. “Nesnellik mi?”

kin biçimde ayırılıyor. Aslında ayrım yalnızca zihin-

diye şaşıranınız olursa, o da ayrı bir tartışma, oraya

deki kategorilerde yapılıyor da bu kurgusal ayırış

girmeyelim şimdi. Psikoloji camiası içerisinden “insa-

gündelik pratik sırasında sürekli yıkılıyor, politik

nın insanı incelerken objektif olmasının sınırları vardır

olanla özel olan birbiri içine geçiyor, ayrımlar silikle-

elbette” diyebilmek kolay olmayabiliyor çoğu za-

şiyor, politik alan ve özel alan birbiriyle teması hiç ke-

man... Bu kutbun diğer ucunda ise politik ilgileri olan

silmeyen kümeler olarak etkileşim hâlinde hareket

bir psikoloğun, illa psikoloji alanında kalacaksa mu-

etmeyi sürdürüyor. Yani bu iki alan insan zihni için

hakkak politik psikolojiyle ya da sosyal psikolojiyle

kavraması zor bir ilişki kuruyor. İnsan zihni neden zor-

uğraşması gerektiğini düşünenler yer alır. Onlara

lanıyor? Hareket hâlindeki gerçeği durdurarak, bazı

göre de kimi psikoloji alanları ile ilgilenmek makbul

değişkenleri sabitleyerek, bir durup birini diğerine

sayılmayabilir. Oysa politik kimliğimiz yaptığımız her

benzeterek düşünen, kavrayan insan zihni hareketi

işte bizimledir, değer yargılarımızdan bağımsız etik

takip etmekte zorlanıyor. Zorlandığında ne yapıyor

sınırlarımız olamaz. Bu nedenle pekâlâ Marksist bir

peki? Kendi dondurulmuş gerçeğinde ısrar edip ru-

klinik psikoloğu düşündüğümüzde denilebilir ki, psi-

hunu tatsız tuzsuz kurgusal gıdalarla besleyebiliyor

koloğun yaptığı işi politika ile ilişkilendirmesi yanlış

ya da tutup tutup kaçırdığı gerçeğin akışına hayran-

olmadığı gibi, kişisel tutarlılığı açısından değerlidir

lıkla bakıyor, olup bitenle beraber ahenkli, ahenksiz

bile. TODAP’ın yayınına bu konuyla ilgili serbestçe

hareket etmeye çabalayarak onu takip ediyor. Kuş-

düşüncelerimi yazıyorken, TODAP’ın da politik ol-

kusuz hakikate sahip olmaya değil, onu takip etmeye

duğu düşünülen ve kimilerince (benim gibi) bu ne-

çalışan ikinci hâl insana daha iyi geliyor. Ancak pro-

denle tercih edilen, kimilerince ise bu nedenle kaçını-

fesyonel politika ve profesyonel entelektüel alan, bu

lan bir örgüt oluşu yine mevzunun epeyce ayırıcı ol-

keyiften ve danstan nadiren nasiplenebiliyor.

duğuna işaret ediyor.

10


www.psikolojivetoplum.org

Üniversitede öğrenciyken aldığımız psikoloji eğiti-

de kötü bir şey yoktur zaten). Tersine işçiler için, ka-

mine yönelik en temel eleştirimiz politikadan uzak

dınlar için, eşcinseller ve translar için, üniversite öğ-

durmasıydı. 1990’lı yıllardı. Tüm kentler, üniversite-

rencileri için bu iyi bir haberdir. Bu bilgi, uzun saatler

ler politika konuşulan, eylemler örgütlenen alanlardı.

boyu çalışmamızın zorunlu olmayacağı bir dünyanın

Ama dışarıdaki meseleler(imiz) sınıflarda, ders içerik-

mümkün olduğunu, sömürünün ortadan kaldırılabilir

lerinde konuşulmuyordu, yoktu. Sürekli olarak belirli

olduğunu gösteren ilk işaret gibidir. Zorlu biçimlerde

bir bireyden (kadın ya da erkek olan, yani cinsiyeti

çalışıp en değerli üretimi yapanların en güç koşul-

muhakkak sabitlenen; bir de yaş grubu ile beraber

larda yaşadığı, gerçek anlamda çalışmayan sermaye

gelişimsel dönemi belirlenmiş olan bireyden) söz edi-

sahiplerinin “büyük üretici” diye adlandırıldığı ve on-

liyordu. Bana sorarsanız o “birey” ne bu ülkede ne de

lara lüks olanakların sunulduğu üretim ilişkilerinin ka-

başka bir ülkede yaşıyordu. O bireyin hangi zamanda

der olmadığını politik araçlar olmaksızın görmek

yaşadığı da, yani içinde bulunduğu dönemin özellik-

mümkün değildir. Eril tahakkümün hayatın her ala-

leri de yeterince tanımlanmıyordu. Zamansız ve

nına sızdığı, üniversitelerde ve eğitimin her alanında

mekânsız olan bu birey, aslında yaşamıyordu âdeta...

öğrencilerin kendi sınıfsal ve siyasal varlığını inkâr

Anlayacağınız “birey” işi fazla abartılmıştı. Ben ve ar-

eden bilgileri sessizce dinlemek zorunda kaldığı, öz-

kadaşlarım da politik psikoloji alanı ile ilgilenmeye,

gürce hakikati arama yolculuğundan çok uzak bir ka-

ulaşabildiğimiz sınırlı sayıda kaynaktan konuyu araş-

tılığın hüküm sürdüğü bu sistemin mutlak olmadığı-

tırmaya başladık.

nın, değişebileceğinin ve değişimin öznesinin de eğitimin, özel alanın, iş yerinin tezgahlarından geçirile-

Sonraları politik psikolojinin yalnızca solcu (biraz ge-

rek nesneleştirilmeye çalışılan milyonlar olabileceği-

nel geçer ifadelerle anlatarak işimi kolaylaştırmak is-

nin görülmesinin başlangıcı, politikanın hayatın her

tiyorum) psikologların ya da ruh sağlığı alanında çalı-

alanındaki belirleyici öneminin kabulüdür.

şanların uğraş alanı olmadığını öğrendim. Meğer ve şaşırılmayacak biçimde devletler için çalışan, o dev-

Özel alan politiktir. İnsan davranışlarını inceleyerek,

letin işine ne geliyorsa bazen dönemsel barış, bazen

insan tutumlarını, duygularını, düşüncelerini anla-

savaş için gerekli koşulları araştıran, algı yönetimi de-

maya çalışan psikoloji disiplininin ürettiği ya da ulaş-

nen meseleler için kafa yoran birileri de varmış. Bir de

maya çalıştığı bilginin, politik olandan nasibini alma-

kuşkusuz tüm zorluklarına rağmen ezilenlerin, sömü-

ması düşünülemez. Böyle olduğu hâlde ekseriyetle

rülenlerin yanında saf tutan, devletlerden ve serma-

ihmal edilir konu. Oysa klinik alandan meseleye ba-

yeden bağımsız olarak zihnini, emeğini konumlandı-

kacak olursak, Freud’un döneminde ağırlıkla histeri

ranlar...

çalışılması, sonraki dönemlerde terapinin ana uğraş alanının narsistik bozukluklar olması, borderline tanı-

Sonra tüm bu düşünceler “özel olan/alan politiktir”

sının neredeyse kadınlarla özdeşleştirilmesi, erkekle-

bilgisi ile de bütünlendi bir yandan. Hâl böyle olunca

rin saldırganlığının ağırlıkla dışarıya, kadınların saldır-

iş yaşamı, üniversite, akademi hepsi politiktir el-

ganlığınınsa kendilerine yönelmesi, yeme bozukluk-

bette. Ve bunda korkulacak, üzülecek bir şey yoktur (ayrıca herhangi bir konuda korkmakta ve üzülmekte

11


www.psikolojivetoplum.org

larında yaşanan artış, hatta cinsel sorunlar içinde bu-

Peki ama ne yapabiliriz? Sermayeden/devletlerden

lunulan toplumsal koşullardan, o toplumsal koşul-

bağımsız temas alanları yaratabiliriz ve o alanlar po-

larda yaşanan politik atmosferden bağımsız düşünü-

litik olanın bilgisini de sunar bize... Yıllarca yutkundu-

lemez. Benzer bir durum gelişim psikolojisi için de

ğumuz itirazlardan oluşan yalnızlık, çaresizlik duygu-

eğitim psikolojisi için de geçerlidir. Elbette örnekteki

larımızın sözcüklere dönüşüp bizden çıkması ancak

konuların salt politik alandan kavranabileceğini dü-

böylesi buluşmalarla, yakınlaşmalarla mümkün. El-

şünmüyorum ama politik etkinin önemi, öyle alelade

bette bu alanlar da sermayenin sürekli kışkırttığı re-

bir cümleyle geçiştirilemeyecek denli önemlidir diyo-

kabetlerden, hırslardan, hasetlerden uzak olmaya-

rum.

cak, elbette ayrımcılık ve baskı koşullarından “bağımsız” olduk denilerek bağımsız olun(a)mayacak ama

Evet, politik psikoloji alanı var ve orada politik olan

buluşma ve niyet etme bir başlangıçtır.

daha vurgulu çalışılabilir. Bununla beraber, politik psikoloji çalışmalarının tahakküm kuran güçlerle iliş-

Sonuç olarak; madem ki akıp giden hayatın gerçekle-

kisini nasıl kurduğunu ve yürütülen çalışmaların ama-

rine inat, özel olanla politik olanı, yani psikolojinin ve

cını önemsemeliyiz. Bunun dışında psikolojinin her

politikanın alanını keskin biçimde ayırmaya çalışanlar

alanında politikanın belirleyici olduğunun kabulü ge-

var; o hâlde politik alanları “psikolojize” etmeye, psi-

reklidir. Bu kadar temel ve yalın bir gerçeği kabul et-

koloji alan(lar)ını da “politize” etmeye devam edelim,

mek yetmez; politik olanın kapsanması da gerekir.

diyorum.

Peki kim tarafından? Alanda çalışan psikologlar, aslında pratik zorunluluklar gereği daha bütünlüklü bakma becerisi geliştirebiliyorken, pratik alandan uzaklaşanlar daha yalıtık bir zihinsel çalışma yürütebiliyor. Alanda çalışanlar için okumak, araştırmak ve biriktirdiği deneyimi yazılı hâle getirmek zorken, akademik alandaki psikologlar için de çoğu zaman kampüs dışındaki hayatı tanımak, bilmek zor olabiliyor. Bunca uzmanlaşmanın bizi getirdiği nokta, görebildiğimiz alanın daralması oluyor bir yandan da... Sanki uzmanlıklarımızdan oluşan mikroskoplardan bakıyoruz hayata. Kötü değil elbette ama arada başını kaldırıp yıldızlara bakmak, uzayın sonsuzluğunu, devasa gök cisimlerinin varlığını hiç akıldan çıkarmamak kaydıyla...

12


www.psikolojivetoplum.org

Feminist Psikolojinin Makus Talihi Aysel Gürel zellikle ABD’de, 1970’lerde ikinci dalga fe-

of International Feminisms: Perspectives on Psycho-

minist hareketin yükselmesi, sosyal bilim-

logy, Women, Culture and Rihgts) kitabının girişinde

lerde hareketlenme yaratarak, feminist te-

yazarlar, kitaba katkı yapan tüm yazarların kendi ulu-

orilerin üretimine yol açtı. Çeşitli sosyal bilimlerden

sal ve kültürel bağlamlarında (Türkiye, ABD, İsrail, İs-

kadınlar kendi disiplinlerini kadın bakış açısından ya

panya, Brezilya, Pakistan, İskandinav ülkeleri, Hin-

da feminist perspektifle sorgulamaya ve eleştirmeye

distan, Yeni Zelanda, Britanya, Güney Afrika, Çin,

başladılar. Feminist perspektiften yapılan sorgula-

Kanada ve Sri Lanka) sürekli ortaya çıkan ortak tema-

maların yarattığı dönüşümler en çok antropoloji, sos-

nın feminist olarak psikolojide çalışmanın zorluğu ol-

yoloji ve tarih alanında görüldü (Ecevit, 2011). Sosyal

duğuna dikkat çekmektedirler. Bu zorluklar ülkeden

bilimler ve insan bilimlerinde feminist perspektifin

ülkeye farklı biçimler almaktadır. Örneğin, Türkiye,

işin içine girmesi, asla basit bir biçimde toplumsal

İspanya, Çin, Brezilya, Hindistan ve İsrail’de psikolo-

cinsiyetin bir çalışma konusu olarak disipline eklem-

jide feminist çalışmaların yokluğu söz konusuyken,

lenmesinden ibaret olmadı. Tam tersine, feminizm

İskandinav ülkelerinde feminist psikologların yaptık-

sınırları belli bir çalışma alanı olmayıp, sosyal bilimle-

ları çalışmalar “gerçek psikoloji” olarak görülme-

rin konusu olan tüm toplumsal olgulara içkin olan cin-

mekte ya da ABD ve Britanya’da feminist çalışmala-

siyetlendirme süreçlerine ilişkin bir perspektif olması

rın anaakım tarafından kabul görmesi için feminist

sebebiyle, feminist eleştiri, söz konusu disiplinlere

amaçların gizlenip gizlenmemesi gerektiğine dair iç-

yapılan bütünsel bir eleştiri oldu ve bu alanlarda üre-

sel çatışmalar yaşanmaktadır.

Ö

tilen bilginin erkek merkezli bir bakış açısının ürünü olduğu açığa çıkarıldı. Tüm bu süreç, feminizmi esas

Wilkinson (1997) feminist psikolojiyi, açık bir biçimde,

alan yeni bir tür bilgi üretilmesinin yolunu açtı. Ancak

feminist hareketin hedefleri tarafından yönlendirilen

psikoloji bu sürece en son katılan disiplin oldu ve ba-

psikolojik teori ve pratikler olarak tanımlar. Ancak bu

şından itibaren üretilen bilgi ve pratikler sürekli ola-

bilgi ve pratiği üretebilmek aynı zamanda anaakım

rak anaakım psikolojinin kalın ve yüksek duvarlarına

ya da yerleşik psikoloji bilgi ve pratiği üretimiyle de

çarptı. 1970’lerden bu yana kat edilen azımsanmaya-

zorunlu olarak bir diyaloğa girmeyi gerektirir. Zira,

cak mesafeye rağmen, bugün hâlâ psikoloji aktif bir

feminist psikoloji, psikoloji disiplininde kadın dene-

biçimde feminizme direnmektedir. Rutherford, Cap-

yimlerini yok sayma, çarpıtma ya da patolojikleş-

devila, Undurti ve Palmary (2011) tarafından derle-

tirme yoluyla üretilen bilgiyi (Capdevila ve Lazard,

nen Uluslararası Feminizmlerin El Kitabı: Psikoloji, Ka-

2015) eleştirmek durumundadır.

dın, Kültür ve Haklar Üzerine Perspektifler (Handbook

13


www.psikolojivetoplum.org

Feminist Psikolojinin Meşruiyeti ve Tanınma Mü-

ları özellikle ABD’de tarihsel bir gerçeklik hâline gel-

cadelesi

miştir. Yani diğer bir deyişle, bugün “kadın psikolo-

Türkiye’de feminist psikolojinin adını duyalı çok uzun

jisi” ve “feminist psikoloji” adında gerçekten ayrı

süre olmadı ama dünyadaki, daha doğrusu, Batıdaki

alanlardan bahsetmenin temelinde ABD’de feminist

gelişmelere bakıldığında kadın psikolojisi ve/veya fe-

psikolojinin deyim yerindeyse ehlileştirilmesi yat-

minist

taşların

maktadır. Bu kurumsal mücadeleler feminizm ve psi-

1970’lerde dizilmeye başlandığını görebiliriz. Alan-

koloji arasındaki ilişkiye dair çok şey anlattığı için

daki ilk sesler psikolojinin cinsiyetçiliğine yapılan

önemlidir ve bu nedenle ayrıca ele alınmalıdır. Özel-

eleştirilerle duyulmaya başlandı. Örneğin bugün artık

likle Britanya Psikoloji Topluluğu içinde Kadın Psiko-

pek çok feminist psikoloji metninde alıntılanan Na-

lojisi Bölümü’nün kurulma süreci tartışmaları, femi-

omi Weisstein’in (1968; akt. Capdevilla ve Lazard,

nist psikologlar açısından tarihsel dersler çıkarılacak

2015:191) eleştirisi ilklerden biridir: “Psikolojinin ka-

niteliktedir (Bu tartışmalar için bkz. Wilkinson, 1990;

dınların gerçekte kim olduğu, neye ihtiyaçları olduğu

Burns, 1990; Burman, 2011).

psikolojinin

yolunu

döşeyen

ve ne istedikleri hakkında söyleyeceği hiçbir şey yoktur. Çünkü psikoloji bunları bilmez.” Başlarda kadının

Bu kurumsal meşruiyet mücadeleleri kadar tek tek

yokluğuyla malul psikoloji, daha sonraları özellikle

psikoloji disiplini içinde çalışan kadınlar, alanda femi-

cinsiyet farklılıkları araştırmalarıyla cinsiyetçilik üret-

nist olarak nasıl ve ne kadar var olabildiler ya da ana-

miştir. Bu eleştirilerin daha kapsamlı bir okuması için

akıma ne kadar ve nasıl direndiler sorusu da çok

Sue Wilkinson’ın (1997) “Feminist Psikoloji” başlıklı

önemli. Kadınların deneyimlerini birbirleriyle paylaş-

metnine bakılabilir. Bu yazının öncelikleri açısından

malarının feminist bir yöntem olarak ne kadar değerli

mesele feminist psikologların psikolojiye yaptığı

olduğu göz önünde tutulursa, feminist psikologların

eleştiriler değil, daha çok bu eleştirilerin ne kadar ya

deneyimlerinin de paylaşılması disiplin içinde femi-

da nasıl kabul gördüğü ya da bunlara nasıl direnildiği-

nist olarak var olmaya çalışan kadınlara güç verecek-

dir. Disiplinin feminist psikologlara tavrının en açık

tir. Tam da bu amaçla Erica Burman, 1990’da Bri-

biçimde izlenebildiği yerlerden birisi, feminist psiko-

tanya’da psikolojide çalışan feminist kadınların dene-

logların Batıda kurumsallaşma için verdikleri müca-

yimlerinden oluşan “Feministler ve Psikolojik Pratik”

deledir. Feminist psikologlar ABD’deki psikolojinin

(Feminists and Psychological Practice) başlıklı bir ki-

resmi kurumsal yapısı olan Amerikan Psikoloji Der-

tap derlemiştir. Elbette bu kitapta yer alan deneyim-

neği’ne “Kadın Psikolojisi” adıyla 1973’te, İngil-

ler bizimkinden farklı bir toplumsal bağlamda ger-

tere’deki feminist psikologlar aynı adla Britanya Psi-

çekleşen ve bizim gerçekliğimizle pek çok bakımdan

koloji Topluluğu’na 1987’de girmişlerdir. Her iki du-

örtüşmeyen deneyimlerdir, ama hâlâ daha soyut dü-

rumda da feminist psikologlar bu ulusal örgütlere girmenin bedelini “feminist” adından vazgeçerek ödemişlerdir. İşin ilginci başlangıçta “kadın psikolojisi” adı sadece stratejik bir işlev görmüşken, daha sonra-

zeyde bizler ve başka yerlerdeki kadınlar için ortak bir duygudaşlık zemini yaratırlar. Bu kitapta bana çok çarpıcı gelen Jane Ussher’ın kişisel hikayesinden kesitler şöyle:

14


www.psikolojivetoplum.org

“… Psikoloji bölümü dışındaki hayatı daha

ilgiyi onaylamıştı. Bu alandaki pek çok yaza-

önemli olan bir öğrenci oldum; psikolojiye

rın kadın olduğunu keşfetmem ayrıca yürek-

yönelik bu yabancılaşma duygusuyla başa

lendirici oldu: Psikolojide kariyer yapmak için

çıkmanın bir yolu psikolojiyi tamamen göz

erkek olmanın gerekli olmadığına dair nere-

ardı etmekti. Öğrenci gönüllüler üzerinde

deyse ilk kanıttı… Menstruasyon konusuna

tepki zamanını ölçmek gibi konuları içeren

yönelik derin ilgim bazıları tarafından bir

laboratuvar raporları hazırlarken ya da bir tu-

sapma olarak görüldüyse de, doktorada da

tum ölçeğinin geçerliliğini ölçmek için gerekli

bu konu üzerinde çalışmama yol açtı… Bö-

metodları uygularken, bir yandan da diğer

lümde böyle bir konuda çalışan tek doktora

alanlarda ilgimi çeken ve bana uygun konu-

öğrencisi olduğum için benim çalışmamı

ları çalışan öğrencilere gıpta ediyordum. Sos-

onaylayacak ya da bana meşruiyet duygusu

yologlar, film teorisyenleri ya da edebiyat

verecek bir yaşıtım yoktu. Bölümdeki akade-

öğrencileri çalışma alanlarının bir parçası ola-

misyenler kendilerini psikolojinin geleneksel

rak feminizm ve kültür konusunda teorik tar-

yerleşik alanlarında çalışmaya adamışlardı;

tışmalar yaparken, neden ben beynin harita-

algı, biliş ya da hemisferik farklılıklar. Zayıf

landırılmasına konsantre olmak zorunday-

hissettiğim anlarda benim de böyle bir konu

dım? ... Psikoloji benim için kahvaltıda yenen

seçmiş olmam gerektiğini düşündüm: O za-

gevrek hâline gelmişti; hoşlanılmayan ama

man ‘gerçek’ bir psikolog olarak kabul edile-

gerekli olan… Öğrenciliğimin ikinci yılında

bilirdim… İzole edilmiş bir kadın doktora öğ-

metodoloji konusunda bir ödev hazırlamak

rencisi olarak sürekli, yaptığım çalışmanın

için kütüphanede dolaşırken menstruasyon

marjinal olduğu, psikoloji disiplinine çok az

dönemi konusunda bir makaleye rastladım.

uygun olduğu ve bu alana dahil edilemeye-

Belki pek çokları gibi menstruasyonun ciddi

cek bir konu olduğuna ilişkin mesajlar al-

bir çalışma konusu olabileceği fikrine gülebi-

dım… Bölümde gözden ve gönülden de uzak

lirsiniz ama bu, benim kariyerimde dönüm

tutulması gereken kişi olduğumu hissettim.

noktası oldu. Sonunda psikolojinin benim

Bu dışlanmayı ve çalışmamın değersizleştiril-

için uygun ve önemli olan bir konuda söyle-

mesini göz ardı ettiğimi, doktora çalışmamı

yeceği şeyler vardı… Daha ileri bir literatür

feminist ilkelere dayanarak yaptığımı ve

araştırması, psikolojinin kadın deneyimine

menstruasyon konusundaki kadın deneyim-

hem meşru hem de direkt uygunluğu oldu-

lerine ilişkin bilginin sınırlarını zorladığımı

ğuna beni ikna etti. Kariyerimin başında beni

söylemek isterdim. Ama hayır, böyle olmadı.

sevindiren ve yüreklendiren bu meşruiyet bi-

Menstrual dönemdeki fizyolojik değişmeyi,

çimine daha sonraları karşı çıktım, ama o za-

bilgisayarda bazı işlerdeki performansı ve

man kadınların psikolojisine, kadınlar için

duygu durumunu ölçen empirik pozitivist bir

olan bir psikolojiye ilgimi teşvik etmiş ve bu

araştırma yaptım. Araştırmamda topladığım verilere kapsamlı ve detaylı istatistik analiz

15


www.psikolojivetoplum.org

uyguladım. Tek tek kadın ‘deneklerle’ uzun

ya da makale yazmam istenmesine ve hatta

saatler geçirmeme rağmen onların fikir ya da

The Psychologist için yazmama rağmen ça-

yorumlarını sistematik bir biçimde toplama-

lışmalarım hakemli dergilerin editörleri tara-

dım: Bu, istatistiksel testlerden elde ettiğim

fından reddedildi. Çok sıklıkla bu retler, radi-

‘nesnel’ bilgiye ikincil olarak görüldü. Araştır-

kal yayınlarda benden yazı isteme nedenle-

mamın başında kadınlardan topladığım gö-

riyle aynıydı: Politiklik ve gazeteci gibi

rüşme materyalleri çalışmaya uygun görül-

yazma. Psikoloji içinde iş bulma ve yüksel-

medi ve tezimde hiçbir biçimde yer almadı…

mede hakemli dergilerdeki makaleler, kitap

Tüm bu süreçte psikolojiden ayrılabilirdim ya

bölümlerinden, hakemsiz dergi makalelerin-

da ortodoks, rasyonel, yüksek motivasyonlu

den ve hatta tek yazarlı kitaplardan daha ge-

bir bilimci olarak bize öğretileni yeniden üre-

çerlidir. İş bulma konusunda da aşırı zorluk

tebilirdim. Bunların olmamasının ve hâlâ psi-

yaşadım. Doktoramın son yılında ve işsiz ge-

kolojiye bağlı kalmamın sebebi feminist psi-

çen sonraki bir yılda 112 iş başvurusu yaptım

kologlarla birlikte olmak, onlarla birlikte ‘Psi-

ve sonunda bir eğitim bölümünde geçici bir

kolojide Kadınlar’ olarak Britanya Psikoloji

araştırmacı pozisyonuna kabul edildim. Bu

Topluluğu içinde Kadın Psikolojisi Bölümü

pozisyondaki sürem bittiğinde yeniden işsiz

kurmak için mücadele etmek ve anaakım

kaldım ve bir politeknikte deneme süresince

içinde Kadın Psikolojisi’nin meşruiyetini kur-

ders vermek üzere işe alınıncaya kadar hem

mak için uğraşmaya devam etmektir” (Uss-

ülke içinde hem de yurt dışında 44 iş başvu-

her, 1990; 47-51).

rusu yapmıştım… Dergilerden aldığım red yazılarında hiç değişmeyen tema politik mo-

Aşağıdaki alıntı da Celia Kitzinger’ın bir feminist aka-

tivasyonumun olmasına dair şikayetti. Bazı-

demisyen olarak psikolojide yaşadıklarından kısa bir

sında açıkça feminizme itiraz ediliyordu:

kesit:

Ders vermek için başvurduğum ve başvurumu reddeden bir psikoloji bölümünün sem-

“Benim kendi deneyimim, ‘feminist psikolog’

patik bir erkek üyesi bölümlerinde zaten bir

olmama izin verilmemesidir, çünkü bir femi-

feminist olduğunu ve bölümdeki diğerlerinin

nist olarak yazdığımda, ‘psikolog’ kategorisi-

“birinin bile çok fazla” olduğunu düşündükle-

nin dışına konuldum. Toplumsal yapı, iktidar

rini söyledi” (Kitzinger, 1990: 124-126).

ve politika hakkında konuştuğumda, kendi bakışımdan baskıyı anlatan dil ve kavramlar

Türkiye’de Feminizm ve Psikoloji: Ayrı Dünyalar

kullandığımda, söylediklerimin ‘psikoloji’

mı?

olarak

söylendi.

Türkiye’de feminist psikoloji bu aşamada daha çok

Çünkü ‘psikoloji’nin tanımını kontrol edenler,

yokluğu üzerinden analiz edilebilecek bir “alan” (bkz.

profesyonel hakemli dergilerde kapı bekçileri

Bolak Boratav, 2011). Feminist psikolojinin yokluğu,

nitelendirilemeyeceği

olarak davrandılar. Oralarda yayın yapamadım. Radikal yayınlarda sürekli kitap bölümü

16


www.psikolojivetoplum.org

Türkiye’de eleştirel psikolojinin de gelişimini zorlaştı-

aramaya başladığında tam bir hayal kırıklığı yaşa-

ran benzer disipliner ve toplumsal dinamiklerle bağ-

maktadır. Böylece hayatlar sadece bir iş ya da uz-

lantılıdır (bkz. Kayaoğlu ve Batur, 2013). Bu tek tek

manlık alanı olarak algılanan psikologlukla feminist

feministlerin psikolojide (teorik ya da pratik) üretim-

politika arasında ikiye bölünür; sanki ikisi arasında

leri olmadığını söylemek anlamına gelmiyor elbette.

hiçbir ilişki yokmuş gibi. Özetle, Türkiye’de “femi-

Sadece tanınma ve meşruiyet mücadelesi verebil-

nist” ve “psikolog” olabilirsiniz ama “feminist psiko-

mek için tartışmalarımızı olgunlaştırmamız gerektiği

log” olmak zordur. Bu, tek tek kişilerle alakalı bir zor-

anlamına geliyor. Ama diğer taraftan Türkiye’de son

luk değil. Psikolojinin, sorunu, bireye ve birey içi fak-

10-15 yılda yükselen kadın/feminist harekete bağlı

törlere yükleyen yaklaşımının tam tersine “sorun

olarak en azından üniversite gençleri arasında femi-

bizde değil, disiplinin kendisinde” diyerek aşılacak

nist sözlerin yaygınlaştığı bir dönemden geçtiğimizi

türden bir zorluk.

de söyleyebiliriz. Dolayısıyla feminizmle tanışmış psikoloji öğrencileri ve genç psikologlar feminizm ve psikoloji hakkında ne düşünüyorlar, nasıl hissediyorlar sorusu önem kazanıyor. Başlıktaki soru tam da feminizm ve psikoloji arasındaki ilişki hakkındaki bu düşüncelere ve duygulara dair… Elbette tahmin edeceğiniz üzere bu, retorik bir soru. Yaşadığımız hâliyle feminizm ve psikoloji ayrı dünyalar… Bir yanıyla, kendi kişisel hikayemden de yola çıkarak, bu “ayrı dünyalar” meselesini gündeme getirme amacım, lisans eğitiminden itibaren psikologların feminizmle yollarının kesişme olasılığının ve bu olasılığın gerçekleşme biçiminin diğer disiplinlerden epey farklı olduğuna vurgu yapmaktır. Türkiye’deki bir psikoloji lisans öğrencisinin, diğer disiplinlerden (sözgelimi sosyolojiden) farklı olarak kendi bölümünde feminizmle

Kaynaklar Bolak Boratav, H. (2011). Searching for Feminism in Psychology in Turkey. A. Rutherford, A., R. Capdevila, V. Undurti, V., & I. Palmary, (Eds.) Handbook of International Feminisms: Perspectives in Psychology, Women, Culture and Rights. (s. 1736) içinde. New York: Springer Verlag. Burman, E. (2011). Psychology, Women and Political Practice in Britain. A. Rutherford, A., R. Capdevila, V. Undurti, V., & I. Palmary, (Eds.) Handbook of International Feminisms: Perspectives in Psychology, Women, Culture and Rights. (s. 219-246) içinde. New York: Springer Verlag. Capdevila, R. & Lazard, L. (2015). Psychology of Women: Questions of Politics and Practice. I. Parker (Ed.) Handbook of Critical Psychology. (s. 191-199) içinde. London: Routledge. Ecevit, Y. (2011). Toplumsal Cinsiyet Sosyolojisine Başlangıç. Y. Ecevit ve N. Karkıner (Ed.), Toplumsal Cinsiyet Sosyolojisi (s. 2-32) içinde. Eskişehir: Açık Öğretim Fakültesi Anadolu Üniversitesi Yayınları. Kayaoğlu, A. & Batur, S. (2013). Critical Psychology in Turkey: Recent Developments. Annual Review of Critical Psychology, 916-930.

tanışma olasılığı yok denecek kadar azdır. Eğer öğrenci kendi bireysel sosyalleşmesi sonucu toplumsal meselelere ilgi duyuyorsa feminizmle tanışma olasılığı psikoloji dışında gerçekleşir. Oysa diğer sosyal bilimlerde öğrenciler bizatihi bölümün derslerinde feministleşmektedir. En azından düne kadar öyleydi. Kendi sosyal yaşamında feministleşen bir psikoloji öğrencisi ya da bir psikolog, hâliyle edindiği feminist argümanların karşılığını ya da yansımasını psikolojide

Kitzinger, C. (1990). Resisting the Discipline, in E. Burman (Ed.) Feminists and Psychological Practice. (pp. 119-139). London: Sage Publications. Rutherford, A., Capdevila, R., Undurti, V., & Palmary, I. (Eds.) (2011). Feminisms and Psychologies: Multiple Meanings, Diverse Practices and, Forging Possibilities in an Age of Globalisation. Handbook of International Feminisms: perspectives in psychology, women, culture and rights. (s. 3-16) içinde. New York: Springer Verlag. Ussher, J. (1990). Choosing Psychology or Not Throwing The Baby Out with the Bathwater. E. Burman (Ed.) Feminists and

17


www.psikolojivetoplum.org

Psycjological Practice. (s. 47-61) iรงinde. London: Sage Publications. Wilkinson, S. (1997). Feminist Psychology. D. Fox & I. Prilleltensky (Eds.) Critical Psychology: An Introduction. (s. 247-264) iรงinde. London: Sage Publications.

18


www.psikolojivetoplum.org

20. Yüzyıl Bilim Anlayışının Psikolojiye Mirası: Ulus, Birey, Kimlik, Öznellik Aydın Bayad ve Büşra Alparslan

E

kim devriminin yüzüncü yılını arkamızda bı-

yüz yılda yaşanan teknik ve pratik gelişmelerin ivme-

rakırken hem siyasal ve sosyolojik hem de

siyle disiplinlerin sayısı ve ortaya çıkan akademik

kuramsal ve epistemolojik bir sıkışmanın

ürün miktarı da artmıştır. Ancak aynı zamanda yo-

eşiğindeyiz. Egemen güçlerin taraf olduğu dolaylı sa-

ruma dayalı (idiyografik) ve deneye dayalı (nomote-

vaşlarla sürdürülen krizler ve muazzam nüfus hare-

tik) bilimler ayrımı şeklinde tezahür eden uzman-

ketleriyle birlikte birçok ulus-devletin sınırları aşın-

laşma pratiği de bu çağın ürünüdür (bkz. Wallerstein,

makta, birçok sınır ihlal edilmektedir. Buna karşın

2016). Bilimde yaşanan uzmanlaşma ve buna bağlı

yükselmekte olan sağ popülizm ise ulusal sınırların fi-

yeni disiplinlerin ortaya çıkması belirli bir merkezden

ziksel sınırlara dönüşmesine, yeni toplumsal yarılma-

yöneltilen bir süreç olmamasına rağmen; kapitalist

lara ve kültürel bir karşı-devrime işaret ediyor (Ingle-

modernleşme içinde kurumsallaşan ve işlevsel bir bi-

hart, 2008; Inglehart ve Norris, 2016). Ancak günü-

çimde yaygınlaşan bir süreçtir. Ancak bir zamanlar

müz ulus aşırı (transnational) toplumsallığı birçok açı-

bilimsel bilginin üst amacı olarak tanımlanabilecek

dan yenidir ve bu yeni duruma karşılık gelecek kav-

ortak fayda (common interest) ilkesi, yerini net ka-

ram repertuvarı oluşturmak, sosyal bilimler açısından

zanç (net profit) ilkesine ve performatif akademiye

olay ve olguları anlamamız için çözülmesi gereken bi-

bırakmaya yüz tutmuştur.

rincil problemdir. Geçen yüzyıldan kalan kavramlarla günümüzü anlamaya çalışmak, o yüzyılda yaşanan

Sosyal bilimlerin yaşadığı bu dönüşüm, içinde yaşa-

olayların neden olduğu entelektüel birikimi evrensel-

dığımız politik sistemin taşıyıcı çerçevesi olan ulus-

leştirmek demektir. Zira yirminci yüzyılın ilk yarısın-

devlet mekaniğinden ayrı ele alınamaz. Nitekim yir-

daki paylaşım savaşlarıyla şekillenen modern top-

minci yüzyılda hızla artan uluslaşma pratikleri ve mil-

lum, siyasal veya coğrafi değişikliklerin yanında in-

liyetçilik ideolojisinin nasıl bir toplumsal inşayla or-

sana dair bilgilerimizde de değişliklere neden olmuştur.

taya çıktığı sorusu ve kimlik kategorisinin yükselişi bu konudaki akademik üretime de yansımıştır (Brubaker ve Cooper, 2000). Ancak, bu genel tartışma elinizdeki

Sosyal bilimler, rasyonel-pozitivist paradigma eşli-

metnin kapsamının çok ötesindedir. Bu değerlen-

ğinde 20. yüzyıl boyunca yaşanan sosyo-politik geliş-

dirme yazısı, mevcut bilim anlayışını etkileyen ulusa

melerin etkisinde şekillenmiş ve günümüzde disiplin-

dayalı iktidar yapılarının psikoloji bilgisi ve kavramları

lere dayalı bilim anlayışı egemen olmuştur. Genelde

üzerindeki etkilerini, öznellik deneyimlerini tanımla-

modern bilim, özelde ise sosyal bilim alanında son üç

mak için kullanılan kavramlar üzerinden irdelemeyi ve bu iktidar anlayışının dışında kalan erken dönem

19


www.psikolojivetoplum.org

Sovyet deneyiminin ortaya koyduğu alternatifin po-

son’a göre insanların kolektif aidiyetlerinin gelişebil-

tansiyelini tartışmayı amaçlıyor.

mesi için gereken asgari zihinsel bağlantıların oluşması ve ancak bundan sonra politik bir amaç için bir

Ulus Çağı ve Birey Türkçe’ye hem millet hem de ulus olarak çevrilebile1

araya gelmesi mümkün olabilir. Yani ulus fikri bu anlamıyla sosyo-kognitif bir yapıdır (Cerulo, 1997). Ge-

cek ‘Nation’ kavramı tarih çalışmalarında imparator-

leneksel toplumlarda sözlü tarih sayesinde hatırlana-

luklar çağının sonunu getiren kitlesel hareketlerin te-

bilecek olaylar ve aktarılabilecek bilgi sınırlı olduğu

tikleyicisi olarak ele alınmaktadır (Bell, 2009; Bick-

için zaman, homojen ve akışkan değildi. Anderson’a

ford, 2014). Buna göre insanlar arasında ortaklık kur-

(1995) göre birbirini hiç tanımayan ve tanıma ihtimali

mak için kullanılan geleneksel kavram ve yapılar iş-

olmayan binlerce insanın bizimle aynı zamansal sü-

levlerini yitirirken alternatif bir dünyayı muştulayan

reçlerden geçtiği fikri ancak basılı yayınların, örneğin

ulus, burjuva devrimiyle Fransa’dan başlayarak dün-

gazete ve romanların, ortaya çıkmasıyla mümkün ol-

yaya yayılmış ve günümüz uluslararası evrensel dü-

muştur. Her sabah seninle aynı dili konuşan insan-

zenine kavuşmuştur (Waltz, 1979; eleştirel bir okuma

larla aynı gazeteyi okumak Hegel’in deyişiyle mo-

için bkz. Giddens, 1985). Hâlbuki makro boyuttaki bu

dern insanın sabah duasıdır. Dua edilen şey ise tanrı

toplumsal dönüşüm lineer ve merkezi olmamasına

değil ‘biz’ bilincidir. Yüz yüze ilişkilerin dışında soyut

rağmen, aşamalı bir biçimde ulusal homojenlik esa-

bir anlamla yaratılan biz fikri, dini cemaatlerin ina-

sına dayandırılmış yani ulus devletler bu toplumsal

nanları arasında var olan bir zihinsel şemadır. Röne-

hareketlerin sonucunu oluşturmuştur. Yirminci yüz-

sans ve reform hareketleri sonucu, hanedanlık gele-

yılda doruk noktasına ulaşan şiddet, paylaşım savaş-

nekleri aşınıp politik gücünü kaybedince, ulusalcılık

larıyla küresel bir uluslararası sisteme dönüşmüş ve

kendini kültürel bir form olarak söz konusu cemaat

sınırlar, pasaport uygulamaları, tehcir, etnik temizlik,

bilinci üzerinden yeniden inşa etmiştir. Bu anlamıyla

soykırım gibi birçok formel ve informel toplum mühendisliği uygulamalarını beraberinde getirmiştir. Ulus/uluslaşma, psikolojik kavrayışın çok ötesinde hem sosyoloji hem de tarih alanında önemli çalışmalara konu olmuş ve bu kavrama çeşitli açıklamalar getirilmiştir. Örneğin Anderson’un (1995) öne sürdüğü model, tarihsel bir gelişim çizgisi içerisinde dini örgütlenmelerin sağladığı paylaşılan kültürel değer sisteminin, çeşitli teknik ilerlemelerle günümüzdeki anlamda ulus bilincine dönüştüğünü savunur. Ander-

Anderson’a (1995) göre kapitalizmin gelişim sürecinde belirli bir cemaat duygusu üzerine şekillenen ve kültürel olarak içeriği belirlenmiş milli bir tahayyülün, belirli bir politik amaç doğrultusunda kurgulanması yani hayal edilmesi söz konusu olmuştur. Ancak aynı zamanda bu cemaat anlatısı, heterojen insan gruplarını kontrol ederek politik olarak özerk ve bağımsız kültürel birimlerin önünde de engel oluşturmaktadır (Akarlı, 1993). Ulusalcılık, modern çağa özgü bir örgütlenme modeli olarak tarif edilir, ancak Gellner (1992), Anderson’ın

1

Bu yazıda millet kavramının Türkçe’de sebep olduğu çağrışımlar nedeniyle ulus kavramı tercih edilmiş ve yazı boyunca ulus-devlet bağlamındaki ‘ulus’ işaret edilmiştir.

20


www.psikolojivetoplum.org

odaklandığı paylaşılan kültürel değerlere değil; mo-

Bu konuda yapılan diğer çalışmalar da ulus-devletin

dern öncesi dönem ile modern dönem arasındaki

modern bir kurgu olduğunu farklı yaklaşımlarla or-

ekonomik ilişkilerin değişmesiyle ortaya çıkan top-

taya koymaktadır (Billig, 2002; Eriksen, 2004; Hobs-

lumsal örgütlenme farkına bakmaktadır (Guibernau

bawm ve Ranger, 2006). Bu modern kurgunun ne-

ve Rex, 2010). Gellner’in yaklaşımının kilit kavramı

denlerini açıklamak için girişilen çabanın yanında so-

olan endüstrileşme, tarım toplumunun temel dina-

nuçları da sosyal bilimler için önemlidir. Örneğin,

miklerini parçalayarak sistemin yapısal değişimler

makro düzeyde yaşanan bu değişimler öncesinde ya-

geçirmesine neden olmuştur. Sanayileşmenin getir-

zılan insan psikolojisi ve ruhsallığı konusundaki temel

diği sosyal ve kültürel hareketlilik, yeni politik meşru-

metinlerde (bkz. William James, 1890) insanın biyo-

iyet alanlarının açılmasına neden olmuş, kültürel ve

lojik ve sosyolojik ontolojisi göz ardı edilmeden bilim-

politik alan arasındaki etkileşimler sonucu ise ulusal-

sel epistemoloji konusunda arayışlar söz konusudur.

cılık mümkün hâle gelmiştir. Gellner’e göre sanayi

Ancak savaş ve çatışma süreçleri kadar, ortaya çıkan

toplumunda üretici olan tabakalar ile üretim faaliyet-

kalabalık nüfusla birlikte açığa çıkan yeni kültü-

leri arasındaki zaruri ilişki hem iş bölümü ve uzman-

rel/ideolojik karşılaşma alanları da yeni kavramların

laşmayı gerektirmiş hem de sürekli bir araya gelme

yükselişine neden olmuştur. 19. yüzyılın sonunda

pratikleri sonucu kültürel yapılar arasında iletişimsiz-

gerçekleştirilen birçok çalışma, zamanın ruhuyla

liğe dayalı toplumsal yapı -tarım toplumu- aşınmıştır.

(zeitgeist) kesişerek büyük bir sinerji yaratmıştır. Ör-

Artık eşitsizler arasındaki toplumsal ilişki biçimi, üre-

neğin, erken dönem psikoloji çalışmalarındaki ‘ka-

tici birimlerin eşitliği üzerine kurulmak zorundadır.

rakter’ kavramının yükselişiyle sosyal çevremizi belir-

Buradan da modern toplumların eşit bireyler fikrine

leyen temel dinamiğin ulusal karakter (national cha-

dayalı olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu eşitlik fikri ge-

racter) olduğu iddiası ayrı düşünülemez. Gustave Le

leneksel toplumun tabakalarını yok ederken, yeni po-

Bon’un (1895) The Psychological Laws of the Evolu-

litik meşruiyet alanları ortaya çıkarır. Hareket hâlin-

tion of People (Les Lois psychologiques de l'évolution

deki eşitlerin üretim ilişkileri içerisinde karşılaşmaları

des peuples) adlı çalışması ile temelleri atılan ulusal

sonucu ortak dil ve üzerinde anlaşılan işaretlere ihti-

karakter kavramı, toplumsal eğilimlerin sosyal dün-

yaç vardır. Bu yüzden Gellner’e göre modern devlet,

yadansa doğamıza gömük olduğu fikrini yirminci

eğitim politikasıyla farklılıklarla dolu toplumsal taba-

yüzyılın ilk yarısına kadar tartışmasız olarak ulaştır-

kaları aynı eğitimden geçirerek ortak değerler siste-

mıştır. Sosyal antropoloji ve sosyolojide 1930’lu yılla-

mine sahip eşit vatandaşlara dönüştürmek zorunda-

rın ortalarına kadar toplumların temel sosyal normu-

dır. Bu formülasyona göre ulusalcılığın ve nihaye-

nun -karakterinin- ne olduğuna duyulan merak (örn.

tinde ulus-devletin mekanik bir işleyişle üretim ilişki-

Galton, 1869; Hall, 1904; Binet ve Simon, 1905), er-

lerini sürdürmek için ancak modern toplumsal örün-

ken dönem psikanaliz yaklaşımındaki kişilik (perso-

tüde ortaya çıkabileceği gösterilmiş olur.

nality) ile örtüşmüş ve kişilik, kültürün dışa vurumu olarak tıpkı sanat, ritüel ve diğer göstergeler gibi antropolojik veri kaynağı olarak kullanılmıştır (Inkeles, 2014). Freud ile popülerleşen kişilik kavramı ile sosyal

21


www.psikolojivetoplum.org

antropolojinin karakter kavramı arasındaki bu analo-

Kimliğin Yükselişi

jik bağ; bireye benlik bütünlüğü, topluma da ulusal

İkinci paylaşım savaşı sonrasında ortaya çıkan sosyal

homojenlik vadeden dönemin ana akımı hâline gel-

sefalet ve dehşet verici manzara, Batılı sosyal bilim-

miştir.

cilerin ürettikleri bilgilerin sosyal sorunlar karşısındaki etkisizliği konusunda özeleştiri yapmasını zo-

Gleason (1983) benlik bütünlüğünün geleneksel Hris-

runlu kılmıştır (Riecken, 1969). Örneğin, ulusal karak-

tiyan düşüncesindeki ruh (soul) kavramı egemenken

ter kavramıyla ilgili yıllardır biriken literatüre rağmen

bir problem olarak ele alınmadığını; rönesans ve re-

Nazi Almanyası’nda toplum mühendisliğiyle yaratı-

form hareketleriyle insanın tanrıdan aldığı kutsallığı

lan Alman ‘ulus’u hızlı bir biçimde değişmiştir. Bu ve

aşınırken, bu kavramın yerine benlik (self) kavramının

benzeri gelişme ve tartışmalar ile birlikte sosyal bi-

ikame edildiğini ve sonuç olarak seküler anlamda in-

limlerde araştırma nesnesi olarak ulusa olan vurgu

sanın idealleştirildiğini söylemektedir. Bu idealleştiri-

azalmıştır. Psikolojide ise Gordon Allport’un (1954)

len insan, Avrupa’daki devrimlerin yarattığı olumlu

klasik eseri Önyargının Doğası (The Nature of Preju-

atmosferin etkisiyle evrensel insanı işaret ediyor gibi

dice) ile birlikte grupların birbirleri hakkında sahip ol-

gözükse de uygulamada “Batılı uygar insan” anla-

dukları bilgilerin, birbirlerine yükledikleri atıfların

mında kategorileşmiş ve sosyal bilimlerde 19. yüzyıl

abartılması ile ortaya çıkan kalıpyargılar olduğu iddia

sonlarında yükselen Sosyal Darwinizm akımıyla bu-

edilmiştir. Bu dönüşüm yalnızca kavramsal değildir;

luşmuştur. Böylelikle coğrafi keşifler ile kültür üzerin-

aynı zamanda analiz düzeyinde durumsal özelliklerin

den yapılan karşılaştırma ve hiyerarşik bakış açısı en

betimlenmesinden bilişsel mekanizmaların açıklan-

üst basamağa Hristiyan dünya görüşünü koyarken,

masına doğru bir kaymayı da temsil etmektedir (Ba-

difüzyonizm yaklaşımını temsil eden antropologlar

yad, 2016). Psikolojinin kalıpyargıları çalışmaya baş-

atomik bireylerden oluştuğu varsayılan Batı toplu-

lamasından sonra kalıpyargıların içeriğinin incelen-

munu uygarlık (civilization) kavramıyla en üst basa-

diği ilk dönemleri, bilişsel yanlılık, zihinsel kestirme

mağa yerleştirmiştir (Bilgin, 2007). Sonradan özcülük

yöntemleri gibi sosyal gerçeklikten uzak mekaniz-

(fundamentalism) olarak tarif edilen bu bakış açısına

malara dayalı açıklamalar izlemiştir (Poppe ve Lins-

göre insanların aidiyet geliştirdikleri grupların sahip

sen, 1999).

oldukları özellikler doğal, doğuştan ve değişmez olarak tarif edilmektedir. Birey ve ulus arasında kurulan

Bilişsel açıklamalar ile kimlik etiketini neyle doldura-

bu nedensel ilişki, modern ideolojiler tarafından farklı

cağımızdan bağımsız olarak (biyolojik özellikler, et-

yollardan meşrulaştırılmıştır. Ancak modern toplum

nik miras, kültürel örüntü, vs.) değişebilen ve uzlaş-

mühendisliğinin sonunu haber veren ikinci paylaşım

maya açık bir mekanizmanın var olabileceği fikri yeni

savaşından sonra bireyin failliği ve ulusun karakteri

dönemin ana akımı hâline gelmiştir. Erikson

yerine, bürokratik işleyiş ve yönetim biçimlerinin in-

(1968/1994) her bireyin özünde yatan (located in the

san üzerindeki etkisi tartışmaya açılmıştır (Arendt,

core of individual) bir süreç olarak kimlik ediniminin

1951/2017).

aşamalı bir biçimde geliştiğini ortaya atarak, kimlik sahibi olmayı evrenselleştirmiş ve uzun yıllar sürecek

22


www.psikolojivetoplum.org

bir tartışma başlatmıştır. Freudyen bir kavram olan

günlük yaşamı organize eden sistemi tanımlarken bi-

özdeşleşme (identification), dışsal kişi ve nesnelerin

rey üstü/dışı bir yapı kurarak, ötekilerle sosyal olarak

içselleştirilmesine karşılık gelirken, Erikson kimlik

örülen ve çeşitli uzlaşma aşamalarına göre belirlenen

edinimini (identification) dışsal sosyal sistemlerin

bir kurallar dizisi tanımlamıştır. Ancak ABD’de insana

içeri alınmasıyla açıklamaktadır (Gleason, 1983).

dair daha sosyal kavrayışlara sahip sembolik etkile-

Çünkü ona göre kimlik, kitle toplumundaki birey için

şimcilik ve dramaturjik yaklaşım gibi ekoller birey-

yaşamsaldır. Kitle toplumu diye tarif edilen ‘uluslara-

selci psikoloji tarafından izole edilmiş ve uzman-

rası’ devletler sisteminin içinde yer almasına rağmen

laşma alanlarına sıkıştırılmıştır (Farr, 1993).

‘ulus’un bir problem olarak göz ardı edilmesi bir tesadüfle değil ideolojik bir tercihle açıklanabilir. Nitekim

Ancak nihayet sosyal psikoloji içerisinde 70’li yıllarla

Billig (2002) banal milliyetçiliğin günlük hayatımıza

birlikte yükselişe geçen Sosyal Kimlik Kuramı’nda

gömük bir ideoloji olarak bizi çevrelediğini ve bu ide-

(Tajfel, 1978) grup kavramı Emerson’ın (1962) ulus

olojik kabulün düşünce biçimimizi belirlediğini öne

kavramsallaştırmasından alınmış, bireye sosyal bir

sürmektedir. Ancak ona göre, bu ideolojik tercih, ba-

perspektifle bakan bir çalışma alanı ortaya çıkmış ve

ğımsız bireyler olarak bağımsız uluslardan oluşan bir

son yıllarda popülerliği artmıştır. Literatürde daha

sistemde var olabilmemizi sağlamaktadır. Bir bilim

çok ayrımcılık ve kayırmacılık gibi konularda çalışılan

dalı olarak kurumsallaşmak isteyen pozitivist psiko-

bu teori, gruplararası süreçleri sosyal psikolojinin

loji geleneği, bireyi anlamaya çalışırken insan davra-

merkezine almayı amaçlamaktadır. Kendisi de öğ-

nışına yönelik tam bir açıklama iddiasıyla duygu, biliş

renciyken işçilik yaparak okuyan John Turner’ın grup-

ve davranışı merkeze almış ancak insan üzerinde

lararası statülerin yapısı ve işleyişini kurama dahil et-

makro ve mikro düzeyde etkili olan sosyal yapıları bi-

mesiyle Sosyal Kimlik Yaklaşımı’na (Tajfel ve Turner,

linçli olarak göz ardı etmiştir (Uluğ ve Çoymak, 2017).

1979) dönüşen teori, topluma dair gerçek kategorileri

Üstelik, kimliklerimizi belirleyen sosyal etkileşimin

öncelemeyi kolaylaştırmış ve ulusal kimlikler gibi bü-

önemine ve sosyal sisteme yapılan vurgu yirminci

yük grup kimliklerinin çalışılmasını mümkün hâle gel-

yüzyıl başından itibaren Freud’un tam karşısında ko-

miştir (Haslam, Reicher ve Reynolds, 2012). Devam

numlanan kuramcılar (bkz. Charles Cooley, Erving

eden yıllarda ideolojik ve tarihsel arka planların ben-

Goffman) tarafından dile getirilmekteydi. Örneğin,

lik tanımlamaları ve sosyal kimlikler üzerindeki etki-

sembolik etkileşimciliğin kurucusu sayılan George

leri çalışılmaya başlanmış (Reicher, 1984) ve nihayet

Herbert Mead (1913) benliği, insanların rol alma süre-

2000’li yıllarda benlik ve ulus arasındaki bağlantıya

cinde kendilerini ötekilerin gözünden görebilmesi

dair eleştirel okumalar psikoloji içerisinde de yer al-

diye tanımlayabileceğimiz sübjektiflik üzerinden

maya başlamıştır (Reicher ve Hopkins, 2001).

açıklarken; Cooley başvurulan bilişsel yapının ötesinde benliğin sosyal ve psikolojik bir süreç olarak ilk adımının kendini izleme (self-monitoring) olduğunu varsaymıştır (akt. Farberman, 1985). Goffman (1967)

Hayatımızı anlamlandırmak için başvurduğumuz öznellik deneyimlerinin geçen yüzyılda modern ideolojik atmosfer içerisinde nasıl şekillendiğini ve anaakım bir bilgi kaynağı olarak kullanıldığını ortaya koymaya

23


www.psikolojivetoplum.org

çalıştık. Şimdi de uluslararası devletler sisteminin ih-

yan araştırmacıların yetiştiği bir atmosfer yaratmış-

tiyacı olan bireyi ve bireyin mobilizasyonu için gere-

tır. Bu dönemde Kültürel–Tarihsel Psikoloji adıyla,

ken kültürel, etnik, cinsel, vs. kimliklerin psikoloji bil-

içinde yetiştiğimiz sosyal-kültürel çevrenin insan ge-

gisi içerisindeki meşrulaştırılmasını anlamak için

lişimine etkisini ortaya koyan Lev Vygotsky ve

ulusa dayalı iktidar biçimlerinin yaşanmadığı coğraf-

Alexandre Luria gibi psikologlar ve dil felsefesi ala-

yalardaki farklı bireylik ve psişe anlayışlarıyla karşı-

nında ideolojinin toplumsal işleyiş üzerindeki etkisine

laştırma yapmak gerekir.

dair çalışmalarıyla Valentin N. Voloşinov ve Mikhail Bakhtin gibi felsefeciler öne çıkan isimlerdendir.

Sosyalist Deneyim ve Farklı Öznellik Tahayyülleri Batıda siyasal bir sistem olarak ulus-devlet 19. yüzyı-

Bakhtin (1895-1975) çevresi ve Vygotsky (1896-1934)

lın sonundan itibaren işlemeye; siyasal, sosyal ve ka-

çevresi olarak bilinen Sovyet araştırmacıları, alterna-

musal alanlarda aynılaşmaya-merkezîleşmeye de-

tif öznellik deneyimlerine görece erken dönemlerde

vam ederken Rusya’da yaşanan proleter devrim yıllar

işaret etmişlerdir. Maalesef her iki araştırmacı da an-

süren ateşli tartışmalara ve düzensizliklere sahne ol-

cak 1960’lı yıllarda İngilizce çevirilerle keşfedilebil-

muş, “içinde sayısız eğilimi barındırmış, yeni çelişki-

mişlerdir. İnsan gelişimini biyolojik özelliklerimizden

lerin üstesinden gelmiş, entelektüellerden fabrika iş-

ibaret sayan ve insanı bireye içkin bilişsel mekaniz-

çilerine, Sibirya’nın en uzak köşelerindeki köylülere

maların olgunlaşmasıyla açığa çıkan kapasitelerin

kadar birbirinden son derece farklı insanı birlik bera-

toplamı olarak gören Batılı yaklaşımlara karşılık; Vy-

berlik içinde bir araya getirmiştir” (Badiou, 2017:14).

gotsky çevresi, yakınsal gelişim alanı (Zone of

Bu toplumsal dönüşüm sonucunda ortaya çıkan Sov-

Proximal Development) kavramıyla, insan yavrusu-

yet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) totaliter

nun içine doğduğu tarihsel ve kültürel arka plandan

bir bütünlüğü temsil etmediği gibi her türlü toplum-

oluşan sosyal çevrenin insan gelişimi ve eğitimi için

sal farklılığın bir aradalığına dair dünyada eşi benzeri

hayati öneme sahip olduğunu göstermiştir. Kültürel

görülmemiş

sağlamıştır.

ve tarihsel referansların insan gelişimi alanına taşın-

SSCB’nin “sürekli devrim” fikrinden uzaklaşarak dev-

ması, insanı biyolojik ve tutarlı bir özne sınırlamasın-

leti ele geçirme siyasetine savrulması sonucu başarı-

dan kurtararak toplumsal çeşitliliğe göre farklılaşan,

sızlığa uğradığını söyleyebiliriz, nitekim tarihin gör-

etkileşimli özne pozisyonları alabilen bir fail olarak

düğü en totaliter yönetim anlayışlarından birine dö-

görmek demektir. Burada bireylik, toplumsal stan-

nüşmesi uzun sürmemiştir (bkz. Alpman, 2017). An-

dartları olan başarılı gelişimsel bir sonuç değil, belirli

cak bu kısımda tarihsel açıdan kısa süren bir zihinsel

kültürel ve tarihsel potansiyeller kapsamında ele alı-

karnaval aralığından sızan alternatif insan kavrayışla-

nabilecek bir sürekliliktir.

bir

tartışma

zemini

rının potansiyellerine odaklanacağız. Benzer dönemlerde yaşamış ve aynı toplumsal dönüRusya’da yaşanan proleter devrim özellikle davranışa

şümün rüzgarından etkilenmiş Bakhtin ve çevresi ise

ve bireye odaklanan dönemin anaakım psikoloji yak-

dil felsefesi ile Marksizmi buluşturarak ideolojinin

laşımlarını sonradan sarsacak çalışmalar ortaya ko-

toplumsal alanda işgal ettiği paralel dünyaya işaret

24


www.psikolojivetoplum.org

etmiştir. Fiziksel gerçekliğin yanında gösterge ve işa-

Voloşinov’a (1929/2001) göre idealizm de modern

retlerden oluşan ideolojik gerçekliğin keşfi sayılabile-

psikoloji de göstergeleri anlamanın ancak başka gös-

cek bu bakış açısı, anlam dünyamızı oluşturan kav-

tergelerle kurulan ilişkilerle mümkün olabileceğini

ramların bizim bilincimizde değil ideolojik işleyişte

atlar. Göstergeler, bireysel bir bilincin başka bir bi-

olduğunu iddia etmektedir. Diğer bir deyişle bilinç

linçle etkileşim süreci içinde ortaya çıkar ki gösterge-

dediğimiz psikolojik olgu, ancak belirli anlamları pay-

nin toplumsallığından kasıt budur. Voloşinov, birey-

laşan diğer bilinçlerin etkileşimiyle mümkün olabilir.

sel bilincin de toplumsal bir olgu olduğunu anlatmaya

Bu da bilinci bireysel bir alandan sosyal bir alana çı-

çabalar; çünkü bilinç, bireysel psişeye sıkıştırılamaz.

karmak demektir. Bu anlamıyla, modern psikolojide

İnsanın “içinde” yaşayan bir olgu değildir. Bilinç, ide-

kerameti kendinden menkul birey, sahip olduğu ben-

olojik iletişimin, bir toplumsal grubun göstergesel et-

lik-öznellik kavrayışına da aslında toplumsal uzlaşı ve

kileşiminin içindedir. Dolayısıyla, Voloşinov’a göre

müzakerelerle ulaşmaktadır.

psikoloji ideolojiyle ilişkisi göz önünde tutularak çalışılmalıdır.

Batılı sosyal bilimlerdekinden oldukça farklı olan bu öznellik tahayyülü, Voloşinov tarafından detaylı ola-

Genel olarak modern sosyal psikolojinin çalışma yön-

rak irdelenmiştir. Ona göre toplumsal olanın illa ki

temi, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, içsel gerçeklik-

çoğul olduğunu düşünmek ya da bireyin toplumsal-

leri aramak yönünde olmuştur. Voloşinov ise toplum-

lıktan ayrı var olabileceğini düşünmek hatadır (Vo-

sal edimin ve etkileşimin incelenmesi taraftarıdır ki

loşinov, 1929/2001). Birey, kendi bilincindeki düşün-

ona göre sosyal psikoloji, dilsel iletişimin ta kendisi

celerin yaratıcısıdır ancak bu duygu ve düşünceler-

üzerinden incelenebilir. Voloşinov, sosyal hayatın in-

den müteşekkil birey yalın değildir; sosyo-ideolojik

san hayatındaki ideolojik biçimi etkilediğinden hatta

bir fenomendir. İşte tam da bu sebepten birey top-

her grubun kendine özgü bir söylem biçimleri reper-

lumdan ayrı düşünülemez; toplum olmadan birey, bi-

tuvarı olduğundan; ideolojik fenomenler anlaşılmak

rey olmaz, sadece biyolojik bir varlık olur. Birey en az

istendiğinde ise bakılacak ilk yerin dil olduğundan

ideolojinin kendisi kadar toplumsaldır ve ideolojik fe-

bahseder, zira toplumsal iletişimin göstergesel nite-

nomenler de psikolojik fenomenler gibi bireyseldir.

liği kendini dil içinde açık seçik görünür kılar. Bu da

Her ideolojik içerik, yaratıcısının izlerini taşır. Sonuç

kendinden sonraki dönemde ortaya çıkacak olan sos-

olarak, bireysel ve toplumsal aslında birbirinden o ka-

yal inşacılığın açıklayıcı repertuvar olarak adlandırdığı

dar da uzak değildir. Voloşinov, failliği, orijinal bir ya-

olguya (bkz. Tuffin, 2005; Hepburn, 2002) denk dü-

zarın (author) var olmasının mümkün olmadığını id-

şer.

dia eden Foucault’nun yaptığı gibi keskin biçimde reddetmese bile ideolojinin bireye olan etkilerine

Voloşinov’un dil felsefesinin, Bakhtin’in diyalojik ben-

yaptığı vurgu Foucault’dan çok önce olmasına rağ-

lik ve Vygostky’nin iç konuşma kavramlarıyla ne kadar

men paraleldir.

örtüştüğü açıktır. Bu isimler Wittgenstein ile birlikte, kendi dönemleri içerisinde dilin, dil felsefesinin, ideolojinin ve kültürün içinde sözün değerini ifade et-

25


www.psikolojivetoplum.org

mişlerdir. Psişeyi toplumsallıktan uzaklaştıran, ideo-

Sonuç Yerine

lojiden yalıtan ve insanın içine yerleştirerek dış çevre-

Modern psikolojinin erken dönemlerinde egemen

sinden uzak bir gerçekliği olduğu fikrini doğuran ana-

olan toplumsal düzeni temsilen ulus-devlet meka-

akım psikolojiyi eleştirerek, ideolojiden ve toplum-

niği, insana ve insanın failliğine dair belirli bir kavram-

sallıktan uzakta duran psikolojinin insanı kavrayama-

sal çerçeve sunmuştur. Bu kavram setinin geçen yüz-

yacağını göstermişlerdir. Bunun dışında bu erken dö-

yıldaki seyahatine bakıldığında bütün evrensellik id-

nem

alanında

diasına rağmen sınırlı bir bölge ve zamanı temsil eden

1970’lerde yükselmeye başlayan sosyal inşacılık, söy-

birey ve kimlik kurgularının aslında ideolojik yapıyla

lemsel psikoloji ve eleştirel söylem analizinin üze-

paralel yürüyen işlevsel öznellikleri tanımlamak için

rinde yükseldiği zemini hazırlamışlardır. Bu çabalar

kullanılageldiği görünmektedir. Buna karşın, devletli

sonucunda psikolojinin dikkatini günlük hayatımıza

sistemlerin eleştirisi üzerine inşa edilen ve toplumsal

ve yaşarken gerçekliği bir yandan da inşa ettiğimiz

bir değişimi temsil eden erken dönem Sovyet dene-

fikrine doğru çekmeyi başarmıştır (Shotter, 2001).

yimi, köklü bir toplumsal değişim yaratarak propa-

tartışmalar

özellikle

psikoloji

gandalarla çevrili aşırı ideolojik bir sosyal evren tasarGellner’in (1992) ekonomik ilişkileri analizi sonucu,

lamıştır. Bu değişim dönemine tanıklık eden sosyal

nasıl yeni politik meşruiyet alanları ortaya çıktığını,

bilimcilerin ideolojinin genelde toplumsal işleyişteki,

üretim biçimlerinin değişmesiyle modern toplum-

özelde ise insan bilinç ve öznelliğindeki gücünü fark

daki bireylerin eşitliği kavramını doğurduğundan

edebilmek konusunda Batılı muadillerine göre çok

bahsetmiştik. Bir adım öteye giden Voloşinov, üretim

daha erken yol aldıklarını söylemek yanlış olmaya-

ilişkilerini kontrol eden sosyopolitik gerçeklik olarak

caktır.

ideolojinin, insanların dilsel etkileşimini ve bu etkileşimdeki öznellik olanaklarını belirlediğini ifade et-

Günümüzde gelinen noktada bireyler, gruplarının sı-

miştir (1929/2001). Tıpkı ekonomide bir ekmeğin

nırlarını kategorik ayrımların dayattığı ulusal, etnik,

ederinin aslında sadece bir ekmek olmasına rağmen

dini, vb. kimlikler ile belirlemekte ve toplumsal ça-

bir para miktarı ile denk olması gibi, her varlığın tem-

tışma alanları bu noktalarda kronikleşmektedir. Hâl-

sil ettiği bir anlam yani gösterge değeri vardır. Ancak

buki, iktidar biçimlerinin ve temsil ettikleri ideolojile-

kendi başına herhangi bir nesne gösterge olamaz;

rin yarattığı etiketler olarak kimlikler ve bu etiketleri

her şeyin göstergeliği toplumsallığından doğar. İdeo-

yeniden yaratan bireyler, törpülenmesi gereken siv-

lojik dünyada altyapı (fiziksel gerçeklik, ekonomik

rilikler olarak değil aksine ideolojinin anlam üretme

ilişkiler, gündelik ilişkiler, vb.) ve üstyapı (organik

sürecinin parçası olarak görülerek sosyal etkileşim

toplumsal etkileşim ve ortaya çıkan ideoloji) birbiri

farklı analiz düzeylerine dahil edildiğinde, psikoloji-

içine geçmekte ve hepsi birbirini etkilemektedir. Bu

nin hem konusunun hem de bireyi ele alış biçiminin

bağlamda hem birey hem de kimlik, dildeki ve kültür-

nasıl değiştiği -bu makale özelinde- erken Sovyet de-

deki her şey gibi toplumsaldır ve bir göstergedir.

neyimindeki sosyal bilimciler üzerinden örneklenmiştir. Belli başlı dilbilgisel kuralları çalışmanın orga-

26


www.psikolojivetoplum.org

nik bir dili anlamaya yetmemesi gibi, belli başlı bireysel fenomenleri çalışmak da insanı anlamaya yetmeyecektir. İnsanların, ayrıksı ve yalın özneler olarak değil makro yapıların taşıyıcısı olan ideolojik uzantılar olarak ele alınması, çatışmaların çözümünü bireysel düzeyde ele alan sağaltıcı bir psikoloji yerine, eleşti-

Farberman, H. A. (1985). The foundations of symbolic interaction: James, Cooley, and Mead. Studies in Symbolic Interaction, Suppl 1, 13-27. Farr, R. (1993). The theory of social representations: whence and whither?. Papers on Social Representations, 2(3), 130-138. Galton, F. (1869). Hereditary genius: An inquiry into its laws and consequences (Vol. 27). Macmillan. http://galton.org/books/hereditary-genius/text/pdf/galton-1869-genius-v3.pdf

risini toplumsal düzeyde tutan ve ortak faydayı hedefleyen bir psikoloji geleneği yaratma potansiyelini

Gellner, E. (1992). Ulus ve Ulusçuluk. (G. Göksu Ozdoğan ve B. Ersanlı Bahar, Çev.) İstanbul: İnsan Yay.

hâlâ taşımaktadır. Giddens, A. (1985). The nation-state and violence (Vol. 2). Univ of California Press.

Kaynaklar Akarlı, A., O. (1993). Milliyetçilik sorununa çağdaş yaklaşımlar [Hayalî Cemaatler, Anderson; Uluslar ve Ulusçuluk, Gellner; 1780’den Günümüze Milletler ve Milliyetçilik, Hobsbawm]. Toplum ve Bilim, 62, 156-170. Allport, F. H. (1924) Social psychology. New York: Houghton Mifflin. Alpman, A. (2017) Sovyetler: Devletli düzenin eleştirisi. Birikim, 342-343, 50-56. Anderson, B. (1995). Hayali cemaatler. (İ. Savaşır, Çev.) Metis Yayınları, İstanbul. Badiou, A. (2017). On the Russian October Revolution of 1917. Crisis&Critique, 4(2), 12-23. Bayad, A. (2016). St. Andrews postülaları: Ulus ve psikoloji. Onto Online Psikoloji Dergisi, 11, 5-10. Bell, D. A. (2009). The cult of the nation in France: Inventing nationalism, 1680-1800. Harvard University Press. Bickford, K. (2014). Nationalism in the French Revolution of 1789. Honors College. Paper 147. Billig, M. (2002). Banal milliyetçilik. (C. Şişkolar, Çev.) İstanbul: Gelenek Yayıncılık.
 Binet, A. ve Simon, T. (1905). New methods for the diagnosis of the intellectual level of subnormals. L’annee Psychologique, 12, 191-244. Brubaker, R., ve Cooper, F. (2000). Beyond “identity”. Theory and society, 29(1), 1-47. Emerson, R. (1962). From empire to nation: The rise to self-assertion of Asian and African peoples. Beacon Press. Eriksen, T. H. (2004). Etnisite ve milliyetçilik: Antropolojik bir bakış. (E. Uşaklı, Çev.) Diyarbakır: Avesta Basın Yayın.

Goffman, E. (1967). On face-work: An analysis of ritual elements in social interaction. Reflections, 4(3),7-13. Guibernau, M., ve Rex, J. (2010). Weber, Smith, Eriksen, Anderson, Hobsbawm, Gellner. The ethnicity reader: Nationalism, multiculturalism and migration. (s.15-80) içinde. Polity Press. Hall, G. S. (1904). Adolescence: Its psychology and its relations to physiology, anthropology, sociology, sex, crime, religion, and education (Vols. I & II). New York: D. Appleton & Co. Haslam, S. A., Reicher, S. D., ve Reynolds, K. J. (2012). Identity, influence, and change: Rediscovering John Turner's vision for social psychology. British Journal of Social Psychology, 51(2), 201-218. Hepburn, A. (2002). An introduction to critical social psychology. London: Sage. Hobsbawm, E., ve Ranger, T. (2006). Geleneğin icadı. (M. M. Şahin, Çev.) İstanbul: Agora Yayınları. Inglehart, R. F. (2008). Changing values among western publics from 1970 to 2006. West European Politics, 31(1-2), 130146. Inglehart, R. F., ve Norris, P. (2016). Trump, Brexit, and the rise of Populism: Economic have-nots and cultural backlash. Harvard University, John F. Kennedy School of Government. Inkeles, A. (2014). National character: A psycho-social perspective. Transaction Publishers. James, W. (1890). The principles of psychology. In Classics in the History of Psychology. http://psychclassics.yorku.ca/James/Principles/prin10.htm Le Bon, G. (1895). Les Lois psychologiques de l'évolution des peuples [The Psychological Laws of the Evolution of Peoples]. Paris: Felix Alcan.

27


www.psikolojivetoplum.org

Mead, G. H. (1913). The social self. The Journal of Philosophy, Psychology and Scientific Methods, 10(14), 374-380. Reicher, S. D. (1984). The St Paul’s ‘riot’: An explanation of the limits of crowd action in terms of a social identity model. European Journal of Social Psychology, 14, 1-21. Reicher, S. D., ve Hopkins, N. (2001). Self and nation: Categorization, contestation and mobilisation. London: Sage. Riecken, H. W. (1969). Social science and contemporary social problems. Social Science Research Council Items, 23, 1-3. Shotter, J. (2001). From Within Our Lives Together: Wittgenstein, Bakhtin, and Voloshinov, and The Shift to A Participatory Stance in Understanding. L. Holzman, ve J. Morss (Ed.) Postmodern Psychologies, Societal Practice and Political Life içinde. New York; Routledge. Tajfel, H. (1978). Differentiation between social groups: Studies in the social psychology of intergroup relations. London: Academic Press.
 Tajfel, H. ve Turner, J.C. (1979). An integrative theory of intergroup conflict. W. G. Austin & S. Worchel (Eds.), The Social Psychology of Intergroup Relations (pp. 33-47) içinde. Monterey: Brooks-Cole.
 Tuffin, K. (2005). Understanding Critical Social Psychology. London: Sage. Uluğ, Ö. M., ve Çoymak, A. (2017). Bir bilim alanı olarak psikoloji, sosyal yapıyı anlamanın neresinde? İnsan davranışı ve yapı ilişkisi üzerine eleştirel bir deneme. Praksis, 42, 657-681. Voloşinov, V. N. (1929/2001). Marksizm ve Dil Felsefesi. (M. Küçük, Çev.) İstanbul: Ayrıntı. Wallerstein, I. (2016). Gulbenkian komisyonu: Sosyal bilimleri açın; Sosyal bilimlerin yeniden yapılanması üzerine rapor. (Ş. Tekeli, Çev.). İstanbul: Metis. Waltz, K. (1979). Theory of international relations. Reading: Addison-Wesley, 635-650.

28


www.psikolojivetoplum.org

‘Ermeni Meselesi’ne Ermenistan’dan Bir Bakış Mehmet Karasu, Melis Özden Uluğ ve Melek Göregenli

T

ürkiye-Ermenistan arasında süregelen geri-

özelliklerle ayrışan en az üç bakış açısı olduğu görülü-

limli ilişkiler, 1915’te meydana gelen trajik

yor. Şimdi sırasıyla bu bakış açılarını özetleyelim.

olayların nasıl isimlendirileceği ve buna

bağlı olarak bu anlaşmazlıkların nasıl çözümleneceği

(1) Taleplere Odaklanan Bakış Açısı

konularında düğümleniyor. Buna göre, iki ülke ara-

Birinci bakış açısı, iki ülke arasındaki anlaşmazlıkların

sındaki anlaşmazlıklara ilişkin, Türklerin ve Ermenile-

çözümüne ilişkin birtakım talepleri ön plana çıkaran

rin algı ve değerlendirmelerini incelemek bu çatış-

ve bu sorunların ortaya çıkmasında sorumluluğu,

malı ilişkinin dinamiklerini öğrenmek açısından bir

doğrudan Türkiye’ye yükleyen gerekçelerin güçlü bir

hayli önemli görünüyor. Dahası bu türden bir ince-

şekilde desteklendiği bakış açısıdır. Buna göre, bu

leme, iki grup arasındaki sorunların çözümüne ilişkin

gruptaki katılımcılar, iki ülke arasındaki sorunların

çeşitli ortaklıklar keşfetmeye yarayabilir ve bu durum

çözüme kavuşması için Ermeni Soykırımı’nın tanın-

hâlihazırdaki çatışmalı ilişkinin barışçıl yollarla çö-

ması, Ermenilerden resmi olarak özür dilenmesi, Er-

züme kavuşmasına ciddi katkılar sağlayabilir.

menilere mülkiyet haklarının iade edilmesi gibi talepleri desteklemektedir. Ayrıca bu katılımcılar 1915’te meydana gelen trajik olayları, o dönemin savaş ko-

Bu yazı ‘Ermeni Meselesi’ne ilişkin Türkiye’de yaptı-

şullarına ve Rusya’nın kışkırtmalarına bağlayan gö-

ğımız bir başlangıç araştırmasının1 devamı niteli-

rüşleri reddetmektedir.

ğinde; bu kez Ermenistan’daki akademik çalışanlar, üniversite öğrencileri ve sivil toplum kuruluşu çalı-

(2) İş birliği, Karşılıklı Temas, Sağduyu ve Empatiye

şanları ile gerçekleştirdiğimiz hem niteliksel hem de

Odaklanan Bakış Açısı

niceliksel özellikler taşıyan bir Q çalışmasının temel

İkinci bakış açısı, Türkler ve Ermeniler arasındaki so-

bulgularını konu ediniyor.2 Araştırma verilerini 2017

runların iş birliği, karşılıklı temas, sağduyu ve empati

yılının Mart ile Haziran ayları arasında, yüz yüze uy-

ile çözülmesi gerektiğine ilişkin görüşlerin desteklen-

gulamalar yoluyla Ermenistan’ın başkenti Erivan’da

diği bakış açısıdır. Buna göre bu katılımcılar, iki halk

yaşayan 43 Ermeni (29 kadın, 14 erkek) katılımcıdan

arasındaki sorunların çözümünde Türklerin ve Erme-

topladık. Bu verilerin analiz sonuçlarına göre iki ülke

nilerin birlikte rol oynaması ve Türkiye-Ermenistan

arasındaki anlaşmazlıklara ilişkin birbirinden çeşitli 1

Araştırmanın künyesi: Karasu, M. ve Göregenli, M. (2017). Evaluations of Turkish People Related to ‘The Armenian Issue’: A Q Methodology Study. Armenia-Turkey: Paving Ways for Dialogue and Reconciliation Proceedings. 18-19 May, Yerevan/Armenia (Baskıda).

2

Bu araştırma, Hrant Dink Vakfı tarafından yürütülen Türkiye-Ermenistan Burs Programı kapsamında desteklenmiştir. Türkiye-Ermenistan Burs Programı, Ermenistan-Türkiye Normalleşme Süreci Destek Programı kapsamında Avrupa Birliği tarafından finanse edilmektedir.

29


www.psikolojivetoplum.org

arasında diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması ge-

katılımcılar, bu sorunun Almanya’nın 1915 koşulla-

rektiğini, iki ülkeden araştırma kurumları ve sivil top-

rında olan biteni seyredip, sessiz kalmasından dolayı

lum kuruluşlarının ortak faaliyetler yapmasının ya-

olduğuna ilişkin görüşü reddetmektedirler. Dahası

rarlı olacağının vurgulandığı görüşleri desteklemek-

“1915’in nedeni Ermenilerin Anadolu’da yeni bir dev-

tedir. Ayrıca bu katılımcılar, Türkiye’nin iki ülke ara-

let kurmak istemesiydi” görüşüne de karşı çıkmakta-

sındaki sorunlara ilişkin resmi politikası ile Tür-

dırlar. Türkiye’nin Ermenilere yönelik resmi politika-

kiye’nin vatandaşları arasında bir ayrıma gitmekte-

sının düşmanca olduğu konusunda hemfikir olan ka-

dir. Diğer bir deyişle, bu gruptaki katılımcılar “Tür-

tılımcılar, sorunun çözümü için hem Türkiye’deki Er-

kiye’nin bu meseleye ilişkin politikası ayrı, Tür-

meni tarihi ve mimari miraslarının korunması ve res-

kiye’nin vatandaşları ayrıdır” görüşünü güçlü bir şe-

tore edilmesi gerektiğini düşünmekte hem de Tür-

kilde desteklemektedir.

kiye’de yaşamakta olan Ermenilere yönelik her türden ayrımcılığın durdurulması gerektiğini ifade et-

(3) Sorunun Nedenlerine Odaklanan Bakış Açısı

mektedir.

Üçüncü bakış açısı ise 1915’in trajik olaylarını Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yükselen milliyetçilik

Sonuç Yerine

akımlarına bağlayan görüşün desteklendiği; bu soru-

Bu araştırmanın sonuçları Ermeni katılımcıların, Tür-

nun çözümü için Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinin

kiye ve Ermenistan arasındaki anlaşmazlıklara ilişkin

de bağlayıcı bir role sahip olduğunu ileri süren görü-

birbirinden çeşitli özelliklerle farklılaşan bakış açıları-

şün paylaşıldığı ve Ermenilerin bu sorundaki haklılığı-

nın olduğunu göstermektedir. Bu bakış açılarındaki

nın tüm dünyaya daha etkili bir biçimde anlatılması

farklılıklar, katılımcıların iki halk arasındaki sorunların

gerektiğini savunan görüşün desteklendiği bakış açı-

farklı yanlarına odaklandıkları noktalarda yoğunlaş-

sıdır. Ayrıca bu gruptaki katılımcılar Türkiye’deki

maktadır. Sözgelimi birinci bakış açısı, sorunların çö-

medyanın bu sorun karşısında duyarsız ve yanlı oldu-

zümü için atılması gereken adımlara dayalı taleplere

ğunu düşünmektedir.

ve Türkiye’nin bu sorunlardaki sorumluluğuna odaklanmaktadır. İkinci bakış açısı sorunların çözümünün

Bakış Açıları Arasındaki Ortak Noktalar

her iki taraf için müşterekleştirilmesini, iş birliğini ve

Her üç bakış açısının uzlaştığı bazı görüşler de söz ko-

uzlaşmayı desteklemektedir. Son olarak üçüncü ba-

nusudur. Örneğin, her üç grupta yer alan katılımcılar,

kış açısı ise iki halk arasındaki sorunların nedenlerine,

bir yandan bu sorunun Genç Türklerin politika ve ey-

çözüm için Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin öne-

lemlerinden kaynaklandığını düşünürken, diğer bir

mine ve Ermenilerin bu sorundaki haklılığına odak-

yandan da bu sorunun kaynağının 1915 döneminin

lanmaktadır.

savaş koşulları olduğuna ilişkin görüşü reddetmektedirler. Keza bu katılımcılar 1915 Olayları’nın, soykı-

Gruplararası çatışmalı bir ilişkiye dair farklı bakış açı-

rımdan ziyade, Ermeni halkının tehcir edilmesi esna-

larının olması, grup-içi uzlaşma konusunda birtakım

sında yaşanan acı olaylar olarak nitelendirilmesine de

zorlukları barındırsa da, bu çatışmalı ilişkinin barışçıl

katı biçimde karşı çıkmaktadırlar. Yine bu gruptaki

yollarla çözümü konusunda çeşitli yönlerden pratik önerilerin açığa çıkmasını kolaylaştırabilir. Örneğin,

30


www.psikolojivetoplum.org

ikinci bakış açısını paylaşan katılımcıların, Türkiye ve Ermenistan arasındaki sorunların çözümünde her iki tarafa yüklediği sorumluluklar, iş birliği ve uzlaşmaya dönük görünmektedir. Bu sonuç, iki ülke ve (algısal düzeyde de olsa) iki halk arasındaki çatışmalı ilişkinin çözümünde her iki tarafın sürece dâhil edilmesi ve tarafların ortak hareket etmeleri yönünde motive edilmesi bakımından, kalıcı çözüme giden yolda gerçekleşmesi muhtemel girişimlerin hayata geçirilmesinde önemli görülebilir. Araştırmamızın sonuçları, Türkiye’de çoğunlukla ‘Ermeni Meselesi’ adı verilen toplumsal ve siyasal bir soruna ilişkin Türkiye kamuoyunda sürekli duyageldiğimiz bakış açılarından farklı olarak, Ermenistan’da yaşayan Ermenilerin bu soruna ilişkin görüşlerine doğrudan erişmeyi mümkün kıldığı için önemli ve değerli sayılabilir. Bu çalışmanın sonuçlarının, iki ülke arasında süregelen ve kökleri Osmanlı Devleti’nin son dönemlerine kadar uzanan anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümüne katkı sağlamasını umut etmekteyiz.

31


www.psikolojivetoplum.org

Zorunlu Göç ve Ayrımcılık* Yusuf Öntaş

B

aşlığın oluşturduğu her iki kavram da olum-

bunların yası tutulamamışken, birçok olumsuz davra-

suzluğa işaret etmektedir. Öncelikle göçü

nış ve söylemle karşılaştılar. Gerek devletin bu ko-

zorunlu kılan sebepler irdelendiğinde,

nuda planlı olmayışı, gerek toplumun hazırlıksız

kendi içinde bir ayrımcılığı da barındırdığı görülecek-

oluşu, gerekse de medyanın bakış açısından kaynak-

tir. Çünkü, göç eşit olmayan bir süreçten doğar. Şart-

lanan “Suriyeli mülteci” algısı, toplumda oldukça

ların eşit olmadığı durumlarda -ister ekonomik, ister

olumsuz bir yere oturdu. Bu durum toplumun önyar-

sosyal, isterse de siyasal olsun- göç başlar. Daha iyi

gılarını beslediği gibi, gelen mültecilerde de güven-

koşullar bulma umuduyla başlayan bu yolculuk, eşit-

sizlik, kaygı, stres ve iletişim sıkıntısı yarattı. Savaş-

lik koşullarının sağlanması hedefini taşır. Göçün ne-

tan kaynaklı olarak yaşadıkları travmatik süreç, top-

deni savaş ise bu durum daha derin bir anlam kazanır

lumun önyargılı/ayrımcı söylem ve davranışları ile bu-

ve can güvenliği en önemli hedef hâline gelir. Bu ya-

luşunca, var olan sorunlar daha da ağırlaştı. Ayrımcı-

zıda, özellikle savaş nedeniyle göç etmek zorunda

lık birçok alana hâkim oldu.

kalarak Türkiye’ye gelmiş Suriyeli mültecileri ve yaşadıkları ayrımcılığı konu edecek, bu konudaki gözlem ve yorumlarımı paylaşacağım.

Mültecilerin kendi içindeki ayrımcılıktan toplumun yaptığı ayrımcılığa, devletin mülteci politikasındaki ayrımcılıktan medyada kullanılan ayrımcı dile kadar

Bilindiği üzere Suriye’de 2011 yılında başlayan iç sa-

birçok alanda ayrımcılığın yaygınlaştığını görmek

vaş yaklaşık 3 buçuk milyon insanın Türkiye’ye göç

mümkün. Ayrımcılık çok çeşitli olduğundan bu ko-

etmesine neden oldu. Göç etmek zorunda kalan in-

nuyu açmakta fayda görüyorum. Söz konusu Suriyeli

sanlar, ülkelerini terk etmeye başladıkları andan iti-

mülteciler olduğunda, ilk akla gelen “yabancı düş-

baren bilmedikleri bir yolculuğa ilk adımlarını atmış

manlığı” oluyor; ama maalesef ayrımcılık bununla sı-

oldular. Zorunlu olan her şey gibi, bu göç de olumsuz-

nırlı kalmıyor. Yabancı düşmanlığı, ırk, cinsiyet, din

luklarla başladı. Yakınlarını kaybedenler, evi bomba-

ve engelli ayrımcılığı gibi sıralanabilecek pek çok ay-

lananlar, işini kaybedenler, yaşadığı yeri/kültürü terk

rımcılık mevcut. Konu itibariyle Suriyeli mültecilerin

etmek zorunda kalanlar, kişisel tanıklık, şiddet, iş-

Türkiye’de yaşadığı ayrımcılık da sadece yabancı düş-

kence, alıkonulma, açlık, güvensizlik gibi savaşın yol

manlığı ile sınırlı değil. “Araplar, Kürtler, Türkmen-

açabileceği bütün tahribatları yaşayıp ülkelerini terk

ler”, “Suriyeli kadınlar”, “Alevi-Sünni” gibi ırksal, cin-

eden insanlar, derin ruhsal yaralarla birlikte geldiler.

sel ve mezhepsel bir ayrımcılık da var. Bunları da

İnsanların yaşadığı kayıplar devam ederken ve henüz

kendi içinde ayrı ayrı değerlendirmek gerekiyor. Ya-

*

Bu yazının ilk versiyonu Çare-Der’de yayımlanmıştır.

32


www.psikolojivetoplum.org

zının devamında, bugüne kadar yaptığım çalışma-

sağlamamaktadır. Vatandaş olmayan hiç kimse se-

larda karşılaştığım durumları/deneyimleri paylaşmak

çimlerde oy kullanamamaktadır. Dolayısıyla Suriyeli

istiyorum.

mülteciler bu haktan uzaktır.

Öncelikle Suriyeli mültecilere karşı uygulanan top-

Üçüncüsü; vergi alınmadığına dair algı da yanlıştır.

lumsal baskıdan başlamak gerektiğini düşünüyorum.

Hizmet kullanan herkes gibi Suriyeli mülteciler de

Devletin bu konudaki politikasızlığı ve kamuoyu ile

elektrik, su, doğalgaz, çevre vergisi, bina vergisi, çöp

yeterince bilgi paylaşılmaması nedeniyle toplumda

vergisi gibi birçok vergilendirme sistemine tabidir. Bu

gelişen olumsuz algılar üzerinde durmakta fayda var.

konuda bir tek iş yeri açma ve işletme konusunda ko-

Toplumda Suriyeli mültecilerin maaş aldıkları, oy kul-

laylıklar tanınmaktadır ki bu durum devlet tarafından

landıkları, vergi ödemedikleri, ücretsiz sağlık ve eği-

kendi vatandaşlarına da tanınmaktadır.

tim hakkından yararlandıkları gibi yanlış bir algı var. Ancak tüm bunlar, toplumun kendisine yapılmış bir

Dördüncüsü; sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlan-

haksızlık olarak algılanmakta ve buna bağlı olarak

malarıdır. Öncelikle böyle bir hakkın olduğunu, fakat

nefret söylemi ve ayrımcılık gelişmektedir. Söz ko-

bu hakka ilişkin birçok problemin olduğunu söyle-

nusu ayrımcılık, kendileri bu haktan yararlanmazken,

mekte fayda var. “Geçici Koruma Kanunu” kapsa-

Suriyeli mültecilerin yararlanması üzerinden şekillen-

mında aldıkları sağlık yardımından yalnızca “Geçici

mekte ve tepki toplamaktadır. Oysa faydalanabildik-

Koruma Kimlik Belgesi” olanlar yararlanabilmekte-

leri durumları tek tek incelediğimizde, aslında top-

dir. İşsiz, herhangi bir geliri olmayan vatandaşlara

lumda var olan ve öyle olduğuna inanılan birçok şeyin

sağlanan Genel Sağlık Sigortası (GSS) gibi bir sistem

eksik ve yanlış bilgi ve algı üzerinden geliştiğini göre-

işlemekte olup; devlete ait kurumlarda sağlık hizmeti

biliriz. Toplumda doğru sanılan yanlış algı ve düşün-

alabilmekte, fakat ilaç alma konusunda ciddi sıkıntı-

celeri şu şekilde sıralayabiliriz:

lar yaşamaktalar. Eczanelerin çoğu, ödeme geç yapıldığı gerekçesiyle ilaç ihtiyacını karşılamamaktadır.

Birincisi; Türkiye’de hiçbir Suriyeli mülteci maaş almı-

Sağlık hizmeti bu anlamda sorunludur. GSS’li olan bir

yor. Kaymakamlıklara bağlı sosyal yardımlaşma va-

vatandaş eczaneden ilaçlarını alabiliyorken, Suriyeli

kıflarından, Kızılay ya da belediyelerden, zaman za-

mülteciler kendi paraları ile satın almak zorunda bıra-

man yapılan cüzi bir yardımdan söz etmek mümkün.

kılıyorlar. Sağlık alanında yaşanılan diğer bir sorun ise

Ancak, bu yardım her yerde düzenli olarak yapılmı-

“dil bariyeri”dir. Birçok hasta ücretli tercüman eşli-

yor. Bu durum ülkenin vatandaşlarına da tanınan bir

ğinde sağlık hizmeti almakta, tercüman sorununu çö-

yardımdan ibarettir.

zemeyen hastalar ise Suriyeli doktorların yasal olmayan, birçok donanımdan uzak muayenelerinde tedavi

İkincisi; Türkiye’de Suriyeli mültecilere verilen geçici

olmak zorunda kalmaktadırlar.

kimlik kartı bulunmaktadır. 99 ile başlayan bu geçici kimlik kartı, vatandaşlık haklarından yararlanmayı

Beşincisi; eğitimin ücretsiz olmasıdır. Bilindiği üzere mevcut okullar Suriyeli öğrencileri de kapsamakta, isteyen öğrenciler kaydolabilmektedir. Ancak çoğu

33


www.psikolojivetoplum.org

aile, anadili Arapça olması bakımından, çocuklarını

yorlar, yemekleri çok kötü kokuyor” gibi mazeret-

sonradan yaygınlaşmaya başlayan Suriye okullarına

lerle mahallelerde istenmemeleri, çocukların so-

göndermeyi tercih ediyor. Küçük de olsa belli bir üc-

kakta/okulda karşılaştıkları “Oğlum/kızım oynama

ret karşılığında Arapça eğitim veren Suriye okullarına

onlarla”, “Arap”, “Suriyeli, pis o” gibi nefrete dayalı

ilgi daha fazla. Ancak son zamanlarda bu kapsamda

ve ayrımcı ifadeler, çalıştığım merkezde maalesef

eğitim veren kurumların birçoğu kapatıldı. Geçici

sıkça duyduğum ve gözlemlediğim birkaç örnek.

kimlik kartlarını farklı illerden alan kişiler yaşadıkları

Bunların yanında, neden burada olduklarına dair söy-

ildeki okula kayıt olamıyor. Aileler devlet okullarını

lemlerle de karşılaştığımız oluyor. “Kamplara götür-

tercih ediyor, fakat burada da dil problemi nedeniyle

sünler”, “Biz olsak bize bakarlar mı? İlk sırtını dönen

çok fazla sorun yaşıyorlar. Örneğin, henüz harfleri

bunlar olur”, “Akıllı olsunlar, taşkınlık yaparlarsa top-

öğrenememiş çocuklar, yaşlarından kaynaklı olarak

lum onları linç eder”, “Hırsızlık yapıyorlar”, “İşimizi

üst sınıflara verilebiliyor. Sınıf öğretmenleri de ne ya-

çalıyorlar”, “Bizim fakirimiz bize yeter, bir de bunlara

pacaklarını çoğu zaman bilemiyor. Dilsel, kültürel,

mı bakacağız”, “Her taraf Araplarla doldu”, “Ülkele-

ekonomik farklılıklar birçok sorunu beraberinde geti-

rine dönsünler”, “Suriyeli kadınların gözü kocaları-

riyor. Uyum ve öğrencilerin kendi aralarında kaynaş-

mızda” gibi birçok ayrımcı, ırkçı, cinsiyetçi söylemle

ması konusunda çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Aileler,

karşılaşıyoruz. Bu söylemlerin, toplumun her kesi-

dil bariyeri nedeniyle çocukların okul sürecine destek

minde mevcut olan söylemler olduğunu da ekle-

olamıyor.

mekte yarar görüyorum. Çok çarpıcı bir örneği paylaşmak istiyorum. Yukarıdaki söylemlerden “Akıllı ol-

Tüm bu sıraladığımız maddeler toplumda oldukça

sunlar, taşkınlık yaparlarsa toplum onları linç eder”

yaygın bir düşünce ve algıyı yansıtması bakımından

şeklindeki söylem, bir üniversitede yüzlerce psikoloji

önemli. Bu sorunlar ülkenin vatandaşlarını da kapsa-

öğrencisine yüksek lisans düzeyinde ders veren bir

yan sorunlar. Buradan, Suriyeli mülteciler büyük so-

hocaya ait. Söylem ve davranışların toplumun tüm

run yaşıyor fakat vatandaşlar bu imkânlardan çok iyi

kesimlerine yayıldığına iyi bir örnek olması bakımın-

yararlanıyor gibi bir sonucun çıkmasını istemem.

dan paylaşmak istedim.

Çünkü her alanda olduğu gibi, bu alanlarda da herkes sorun yaşıyor. Bunun, Suriyeli mültecilerin daha

Tüm bu söylem ve davranışları yaratan ana unsur ise

avantajlı olduğu gibi bir algı ve düşüncenin temelsiz

devlet. Devlet -yukarıda da ifade ettiğim gibi- mülte-

olduğunu göstermesi açısından önemli olduğunu dü-

cilere dair politikalarını netleştirmek, ayrımcılık ve

şünüyorum.

nefret söylemi içeren tutumlardan kendisinin kaçınması kadar, toplumu da bu konularda bilgilendirmek

Toplumsal baskı, yukarıda bahsedilenlerle sınırlı de-

ve buna dair çalışmalar yürütmek zorundadır. Aksi

ğil. Bu ve benzeri yaklaşımlarla birlikte, söylemlere

takdirde mevcut sorunlar toplumda büyümeye de-

ve davranışlara yansıyan bir ayrımcılık da söz konusu.

vam edecektir. Mülteciliğin bir insan hakkı olduğu

Örneğin, mültecilerin ülkemize geldikten sonra kira-

üzerinde durulmalı, “misafirlik” “konukseverlik” söy-

ların birden arttırılması, “kalabalıklar, gürültü yapı-

lemleri terk edilmelidir. Toplumda oluşan bu duruma

34


www.psikolojivetoplum.org

ilişkin ana sorumluluk, devletin bu konuda duruşuyla ilgilidir. Şunu bir kez daha tekrarlamakta yarar görüyorum. Mültecilik bir insan hakkıdır. Ülkemizde olan bütün mültecilerin herkes gibi yaşamaya, hoşgörü ile karşılanmaya hakkı vardır. Bu bizim tanıdığımız bir fırsat/imkân değil; insan olmalarından kaynaklanan en temel haklarıdır. Nefret söylemi/ayrımcılık bir suçtur. Gün içinde konuştuklarımıza, davranışlarımıza dönüp bakmakta yarar var. Kimi zaman farkında olarak, kimi zaman farkında olmadan kullandığımız dile tekrardan bir göz atmak insanlığa iyi gelecektir. Nefret dilinden ve ayrımcılıktan uzak bir dünya özlemiyle...

35


www.psikolojivetoplum.org

Popüler Yazarların ve Popüler Psikolojinin Hâllerine İlişkin Eleştirel Notlar Ulaş Başar Gezgin

P

opüler yazarlar, entelektüel bir cilası olan

Toplum Mühendisliği, Totaliterlik, Post-moder-

popüler bir dil kullanıyor. Türkiye düşünsel

nizm, Post-kolonyalizm, Eğitimde Fırsat Eşitliği,

yaşamındaki liberal tahribatın bir ürünü

vb.

olan çeşitli kavramları, ara ara popüler isimlerden du-

Aslında ‘totaliter’ kavramı, eleştirel kalemlerin kul-

yuyoruz ve bunlar verili olarak doğru kabul ediliyor.

lanmaması gereken bir kavramdır; çünkü toplum mü-

Bunlardan biri, ‘toplum mühendisliği’ kavramı; bir di-

hendisliği örneğinde de görüldüğü gibi, faşizm ile

ğeri ise, ‘totaliter’. İkisi de liberal kavramsallaştırma-

sosyalizmi eşitleyen bir kavramsallaştırmadır. ‘Tota-

lar. Devlet, toplum mühendisliğiyle suçlanırken, bü-

liter’in kendisi totaliterdir çünkü birbirinden farklı iki

yük şirketlerin devasa toplum mühendislikleri göz

ideoloji ve düzeni eş tutuyor. Doğu Avrupa’daki sos-

ardı edilip böylece kapitalizm olumlanmış oluyor. Ay-

yalist dönem için, ısrarla ‘sosyalist’ değil de ‘totaliter’

rıca, toplumsal güçlerin örgütlü olduğu her durumda

denmesi elbette bilinçli bir tercih. Fakat çevremizde

toplum mühendisliği söz konusudur. Bu ifade, pozitif

birçok muhalif, bu kavramı gözü kapalı kullanıyor.

ayrımcılık, ücretsiz nitelikli eğitim ve sağlık hizmeti,

Dil, dünyaya bakışımızda en önemli aracıdır. Onu sor-

açlık ve yoksulluğu ortadan kaldıran ekonomik uygu-

gulamadan eleştirel bir bakışa sahip olamayız.

lamalar gibi olumlu toplumsal mühendislik örneklerini görmezden gelip sosyalizmi, faşizmi ve demok-

Benzeri bir anaakım altyapıyı, post-modernizm,

rasi makyajlı kapitalizmi eşitlemiş oluyor. Oysa dün-

post-kolonyalizm ve eğitimde fırsat eşitliği gibi kav-

yanın en büyük küresel şirketlerinin bütçesi, birçok

ramsallaştırmalarda da görüyoruz. Post-moder-

devletinkinden daha fazla. Bunlar, ellerinde bulun-

nizmle ilişkilendirilen birçok tartışma, toplumun bi-

durdukları muazzam güçle, tek bir toplumu değil tüm

çim değiştirdiği, başka tür bir toplum yapısında yaşa-

dünyayı planlıyor; ama popüler kalemlerin aklına ne-

makta olduğumuz ya da yaşayacağımız gibi bir so-

dense bu gelmiyor. Üstelik, kentlerin tasarlanması da

nuca varıyor. Oysa, sınıf gerçeğini gözden kaçıran ya

girişimci belediyecilik modeli ve kamusal mülklerin

da bilinçli olarak görmezden gelen bu çözümlemeler,

ranta açılması gibi süreçler üzerinden, büyük bir ka-

önceki düzenle şimdiki düzen arasındaki sınıfsal ben-

pitalist toplum mühendisliğinin ana konusu oluyor.

zerliklerin ve sürekliliklerin farklardan ve kesiklilikten

İşin gerçeği şu: Kapitalizm, sosyalizmden daha az

çok daha fazla olduğunu göremiyor ya da görmek is-

planlı bir toplum yapısı değil. ‘Piyasanın görünmez

temiyor. ‘Post-kolonyalizm’ deniyor, sanki sömürge-

eli’ kavramı da bu nedenle ideolojik bir yalan. Kapita-

cilik bitmiş gibi. Sömürgecilik bitmedi; şekil değiş-

lizmde piyasanın eli çok görünür. Hatta “o el olma-

tirdi, artık ülkeleri zapt etmek yerine oralara kendi as-

dan, kapitalizm var olamazdı” bile diyebiliriz.

keri üslerini kondurmak daha hesaplı geliyor, hepsi

36


www.psikolojivetoplum.org

bu... Sömürgecilik, en son teknoloji ürünü silahların,

termeye kadar savrulmuştu. Şimdi de ‘dehşet yöne-

İHA’ların ve SİHA’ların Afganistan gibi ülkeler üze-

timi kuramı’nın yer yer sahaya çıkarıldığını görüyo-

rinde denenmesiyle sürüyor. Benzer biçimde, ‘eği-

ruz. Oysa bu kuram, dünyanın değişik kültür ve ina-

timde fırsat eşitliği’ deniyor; böylelikle eğitimin bir

nışlarınca test edilme noktasında daha yolun başın-

fırsat değil, yurttaş için temel bir hak ve devlet içinse

dadır. Değişik kültürlerde ölüm inançları farklıdır. Bir-

temel bir sorumluluk olduğu unutuluyor.

çok Doğu Asya toplumunda, ölenin ruhu evde yaşamayı sürdürür. Ölüm, kötü bir şey değildir. Alevilik’te

Popüler Psikolojinin Eleştirisi

de Budizm’de de insanın ölümü, onun sonu değildir.

Popüler psikolojide çok ekmek var. Büyük bir rant ka-

Aleviler, ölen için “devri daim olsun” derler; çünkü bu

pısı... Evet toplum değişiyor; ama kimi mesleki ve

inanışta ölümsüzlük vardır. Budizm’de de insan bir-

akademik hastalıklar bir türlü geçmiyor. Davranışçı-

den fazla kez dünyaya gelecektir. Müslüman inanç-

lığı nasıl bilirsiniz? Birçokları için rahmetli bir akımdır

ları da ölümü, her şeyin sonu olarak görmez. Bütün

öyle değil mi? Artık biz bilişselci olduk, davranışçılığı

bunlar düşünüldüğünde, anaakım bilgi ve bulguları

da onunla bütünledik. Dolayısıyla, davranışçılar,

olduğu gibi kabullenmenin neden yanıltıcı olduğunu

mesleki camiada azınlıkta. Ancak, buna karşın, eski

bir kez daha anlıyoruz. Anaakım psikolojiyi, ‘Batı’ kül-

yanlışlarda ısrar var. Geçende gazetelere yansıyan bir

türünü dünyaya evrenselmiş gibi şırınga ettiği için

habere göre, davranışçılar, koyunların insan yüzlerini

eleştiriyoruz; ama iş, bu eleştiriyi pratiğe dökmeye

tanıdıklarını bulgulamışlar. Tanımayı nasıl tanımlamışlar? Koyuna iki resim gösteriyorlar. Birisini se-

geldiğinde birçok muhalif için eleştirellik kitaplarda kalıyor, pratik bir karşılığı olamıyor.

çerse yemek veriyorlar; diğerini seçerse vermiyorlar. Daha sonraki denemelerde, koyun, yemek verilme-

Kuşak Yanılsaması

sini sağlayan resmi ‘tanıyormuş’. Oysa aslında, test

Ama iş bununla da bitmiyor. Kendini muhalif olarak

ettikleri, tanıma değil öğrenme. Koyun, hangi resmin

tarifleyen birçok psikolog, X kuşağı, Y kuşağı ve Z ku-

yemekle ilişkili olduğunu öğreniyor; buradan tanıma

şağı gibi kavramsallaştırmaları kullanıyor. Elimize

iddiasını çıkarmak, eski moda davranışçıların bile

ulaşan bilgi ve bulguları eleştirelliğin süzgecinden ge-

eleştireceği bir hareket... 100 yıl geçti, ama anaakım

çirmeden dolaşıma sokmamalıyız. Bu kuşak kavram-

psikoloji, hatalarında ısrarcı. Onlar ısrarcı olmaya de-

sallaştırmaları, Amerikan siyasal tarihine özgü kı-

vam etsinler, biz de eleştirel olmayı sürdürelim.

rılma noktalarına göre oluşturuldu. Türkiye’de bu kuşakların hiçbir geçerliliği bulunmuyor. Eğer bir kuşak

Muhalif Psikolojinin İçine Sızan Anaakım Eğilimler Ancak, anaakımın egemenliği, popüler psikolojiyle

düşüncesi geliştirilecekse, bunun, Türkiye’nin siyasal tarihine uyarlanması gerekir. Bu açıdan, 68 kuşağı, 78

kısıtlı değil. Muhalif psikolojik düşünüşün içine sızmış

kuşağı, 12 Eylül kuşağı, Gezi kuşağı gibi sınıflandır-

çokça anaakım eğilim de var. Örneğin, Gezi günle-

malar çok yerinde olacaktır. Üstelik, bu X-Y-Z ayrım-

rinde, eleştirel süzgeçten geçirmeden Zimbardo’nun

ları, insan kaynakları araştırmacıları tarafından, ça-

bulgularından söz etme ve yaşananları bu bulgularla

lışma yaşamını daha insancıl duruma getirmek için

ilişkilendirme ısrarı, şiddet uygulayanları mazur gös-

37


www.psikolojivetoplum.org

değil, tersine çalışanları daha yakından tanıyıp onların sırtından daha fazla kazanç sağlamak için yapılmış ayrımlar. Kaldı ki, bu ayrımlar, ABD’de bile ‘kuşaksal kalıpyargılama’ ve hatta kendi kendini de kalıpyargılama gibi bir sonuç doğurabiliyor. Böylece, kendini doğrulayan bir kehanet gibi, çalışanlar, kendi kuşaklarına uyumlu hâle geliyor ya da getiriliyorlar. Bir de elbette ‘dijital kuşak’ kavramsallaştırması var. Bu kavramsallaştırma, gençlerin tümü ya da büyük çoğunluğu akıllı telefonlara ve kablosuz bağlantıya erişebilseydi geçerli olabilirdi. Oysa, sınıfsal boyutu olan bir görüngü, kuşaksal sayılamaz. Tüm sınıfların yer almadığı bir gruplandırma ‘kuşak’ olarak adlandırılamaz. Özellikle büyük kentlerden hareketle, kentliler üzerinden küçük kentlere ve kırsal kesimlere genelleme yapamayız. Sonuç Bu yazıda verilen çeşitli örneklerde görüldüğü gibi, eleştirel psikolojinin eleştirelliğinin kullandığımız kavram ve terimlerden başlaması gerekiyor. Anaakım bilgi ve bulguları, eleştirinin imbiğinden geçirmemiz gerekiyor. Yoksa ne yaptığımız eleştirel olur ne de ürettiğimiz açıklamalar...

38


www.psikolojivetoplum.org

Banal Milliyetçilik – Michael Billig Alper Yahyagil

G

ünümüzde hangi ülkede yaşadığımızı ve bununla gurur duymamız gerektiğini hatırlatan nesne ve sembollerle dolu bir çev-

rede yaşadığımızı söylemek mümkündür. Kamu ve özel binalar Türkiye bayrakları ile donatılmakta, önemli veya resmi günlerde (veya önemli bir olayın olduğu günlerde) sokaklara ve evlere bayraklar asılabilmekte, okullarda her hafta ‘bayrak törenleri’ yapılmaktadır. ‘Millet’ ve ‘ulus’ vurgusunda dil de önemli bir rol oynamaktadır. Televizyon programları hangi ülkenin programı olduklarını belirten isimler seçmekte (‘Günaydın Türkiye’), gazeteler ulusal kimliğe göndermeler yapmaktadır (“Türkiye Türkler’indir” – Hürriyet). Dolayısıyla denebilir ki sosyal çevremiz bize sürekli hangi ulusa/millete ait olduğumuzu hatırlatan bir ortam hâline gelmiştir. Milliyetçiliğin batı kültürü içinde sürekli yeniden üretilişini tanımlamak amacıyla sosyal psikolog Michael Billig (1995) Banal Milliyetçilik kavramını öne sürmüştür. Aynı isimli kitabında, milliyetçiliğin ‘sıradan’ ve ‘fark edilmeyen’ bir şey olarak gündelik yaşamlarımızda yer aldığını belirtmiştir. “Uluslarımızın uluslar olarak yeniden üretildikleri ideolojik alışkanlıklar isimsiz ve dolayısıyla fark edilmezdir. Birleşik Devletler’de bir kamu binasının önünde asılı bir ulusal bayrak dikkat çekmez. Herhangi özel, sosyolojik bir sınıfa ait değildir. İsmi olmadığından bir problem olarak tanımlanamaz. Dolayısıyla Birleşik Devletler’in de yeniden üretilmesi bir problem olarak

Billig’e göre milliyetçiliğin ifade edilmesi kolay değildir ama önemli olaylar karşısında harekete geçirilmeye her zaman hazırdır. Sıradanlığıyla doğasında her zaman bir ‘gizlilik’ taşımakta, bu suretle de çok güçlü bir ideoloji hâline gelmektedir. Gündelik hayatın doğal bir parçası olması ve bu gizliliği, onu hem eleştirilmesi zor hem de ihtiyaç duyulduğunda hızlıca ve engel tanımaksızın çağrılabilen bir eksene koymaktadır. Banal milliyetçilik, sıradan ve gündelik hayata yerleştirilmiş hatırlatıcılarla ‘bizim ulusumuzun’ sürekli yeniden üretilmesidir. Alışılagelmiş pratikler ve gündelik söylemlerde, bilhassa kitle iletişim araçlarında, milliyet fikri düzenli olarak işaretlenmektedir. Bir hava durumu bülteni bile bunu yapabilir. Böylesi bir işaretleme ile vatandaşlara ulusal kimlikleri bilinçsizce hatırlatılmakta ve uluslar ulus olarak yeniden üretilmektedir. (Billig, 1995, s. 154) Billig, insanları ‘bizden’ ve ‘bizden olmayan’ diye ayırmanın bu şekilde sıradanlaşmasının zararlı sonuçları olabileceğini tartışmıştır. Yaşamlarımızı ve düşüncelerimizi vatandaşlık çerçevesinde kurgulamak tek başına kötü bir şey olmayabilir, fakat Billig bunun baskıcı milliyetçiliklerin temeli olabileceğini de söylemektedir. Billig, küresel akımların ve postmodern kimliklerin ön planda olduğu bir çağda ulus-devlet anlayışının gerilediğine dair görüşleri reddetmektedir. Nitekim sözü geçen gündelik pratikler, sıradanlık ve fark edilmezlik

tanımlanamaz.” (Billig, 1995: 6)

39


www.psikolojivetoplum.org

sadece devletlerin kendisinde değil, uluslararası sah-

delik yaşamda nasıl kurulduğu gibi meselelere odak-

nede de işlemektedir. Billig’e göre bu durum ulus-

lanan daha ampirik araştırmalara yönelttiği söylene-

devlet düşüncesinin doğal bir uzantısıdır: “Eğer ‘bi-

bilir (Skey, 2009). 1995 yılında yayımlanan ve hâlâ

zim’ ulusumuz kendine has özellikleri ile kurgulana-

önemini koruyan Banal Milliyetçilik, ulusal kimlik in-

caksa, diğer ulusların arasında bir ulus olarak kurgu-

şalarına dair mekanizmaları incelemek isteyenler için

lanmak zorundadır” (s. 83).

iyi bir başlangıç noktası olacaktır.

Billig’in ortaya koyduğu görüşlerin, milliyetçilik hak-

Kaynaklar

kındaki çalışmaları makro-seviyedeki teorik tartış-

Billig, M. (1995). Banal nationalism. London: Sage Pub.

malardan milliyetçiliğin nasıl temsil edildiği ve gün-

Skey, M. (2009). The national in everyday life: A critical engagement with Michael Billig's thesis of Banal Nationalism. The Sociological Review, 57(2), 331-346

40


www.psikolojivetoplum.org

Anarşizm ve Psikoloji* Dennis Fox Çeviren: Ramiz Zamir

Özet

Anarşist politik kültürün parçası olmak (Gordon,

Çoğu anarşist “psikolojize etme” hususunda şüphecidir ve psiko-

2005) sık sık eski varsayımları yenileriyle değiştirme

lojinin bireyci odak noktası olan bir disiplin olmasını reddetme-

anlamına gelir. Kişisel ve politik olan arasındaki kar-

nin de ötesinde, psikolojiye çok az referans vermektedir. Hâlbuki iktidar, hiyerarşi, iş birliği ve benzer dinamiklerle ilgili psikolojik varsayımlar, devletçilik (statizm) ve kapitalizmin eleştirilerinden

şılıklı bağlantılar bağlamında psikolojik varsayımların önemine rağmen, psikolojinin çeşitli yönlerinin -aka-

yola çıkıyor ve toplumu dönüştürmek için prefigüratif çabaları

demik disiplin, terapötik meslek, psikanalitik anlayış

şekillendiriyor; böylece insanlar hem otonomi hem de karşılıklı-

ya da popüler kültürün gücü- özgürleşme ve toplu-

lık/müştereklik (mutuality) kazanabiliyorlar. Sorun, psikolojik

mun ilerlemesi konusunda ne kadar yardımcı olabile-

araştırmaların ve psikoterapinin hangi yönlerinin, özellikle de

ceği hâlâ belirsizliğini koruyor.

eleştirel psikoloji ve hümanistik psikolojinin ve radikal psikanalizin uzantılarının, anarşistlerin hem kişisel hem de politikayla aynı anda süren kavgasına nasıl yardımcı olabileceğini belirlemektir.

Anarşizm ve psikoloji, tanım, köken, yöntemler, kapsam veya hedefler konusunda pek az fikir birliğine varan bir eğilim dizisini içerir. Anarşistler -yalnızca

***

anarşist akademisyenler değil- anarşizmin ne olduğu, ne zaman başladığı, ne aradığı, nasıl doğru ya-

G

ustav Landauer hepimizin içindeki, içsel ve

pılabileceği ve -özellikle de akademisyenler- post-

dışsal güçlerin birleşimine atıfta bulunarak

anarşizmin eski tip anarşizmin yerini alıp almadığı

şöyle yazar: “Devlet bir koşuldur, insanlar

hususunda tartışırlar. Psikoloji karşılaştırmalı soru-

arasındaki belirli bir ilişkidir, insan davranışının bir bi-

lara sahiptir: Doğru odak noktası zihin mi davranış

çimidir, bunu diğer ilişkileri daraltarak ve farklı davra-

mı? Psikoloji bir bilim midir ya da bir bilim olmalı mı-

narak yok edebiliriz” (Landauer, 1910, akt. Buber,

dır, eğer bilimse ne tür bir bilim olmalıdır? Genel dav-

1958, s. 46). Tüm dünya görüşleri gibi anarşizm de

ranış yasalarını mı yoksa bağlam içerisinde bireylerin

davranış ve düşünme biçimimizi belirleyen insan do-

daha iyi anlaşılmasını mı araştırıyor? Bu paraleldeki

ğası ve insan toplumu hakkında varsayımlar içerir. Bu

tartışmalar bizlere, anarşizmi ilerletmeye ve psikolo-

“gündelik psikoloji” (Jones ve Elcock, 2001) kendimizi

jinin kimin amacına hizmet edeceğini belirlemeye

ve başkalarının davranışını anlamamıza yardımcı olur

dair çıkarımlar sunacaktır.

ve ne tür bir toplumun arzulanabilir ve mümkün olduğuna dair hissimizi/algımızı (sense) şekillendirir. *

Yazının İngilizce orijinali Dennis Fox’un şahsi sitesinden alınmıştır: http://www.dennisfox.net/papers/anarchism_and_psychology.html Bu bildiri “Kuzey Amerika Anarşist Çalışmalar Ağı” konferansında sunulmuştur (16 Ocak 2011, Toronto, Ontario). Bildiri “Theory in Action” dergisinde yayımlanmıştır (2011, 4, 31-48). Ancak bu taslak, yayımlanan versiyonu ile tam olarak eşleşmeyebilir. Bildiri sunumunun youtube videosu, 13 dakika uzunluğunda 2 parça: https://www.youtube.com/watch?v=vJivHMjfpWo – https://www.youtube.com/watch?v=_6B-7vrzJaw

41


www.psikolojivetoplum.org

Anarşizmin eleştirisi kaçınılmaz olarak psikolojik

“Karşılıklı yardımlaşma (mutual aid) yö-

alana girer. Anarşistler genel olarak iş birliği ve karşı-

nündeki insan dürtüsü, boğucu endüst-

lıklı yardımlaşma, kendi kendini yönetme ve katılım,

rinin profesyonel propagandacıları ola-

kendiliğinden olma/spontanlık ve özgürleşme gibi

rak apolitik bir pozitivist psikoloji tara-

değerleri savunurlar. Hiyerarşik-olmayan toplum,

fından, daha da boğulmaktadır. Kendi

inanıyoruz ki, insanların başkalarını incitmeden, de-

yabancılaşmamız ve baskı altında olma-

ğişen ve bazen çelişkili olan otonomi ve karşılıklılık

mız konusunda bizim suçlu olduğumuz

ihtiyaçlarını karşılamasına yardımcı olur (Fox, 1985,

vurgusu, daha sonra ortak uysallığımı-

1993a). Elit denetimin, yalnızca radikal hareketleri

zın günlük ilişkileriyle pekiştirilir; müte-

bastırmaya değil, aynı zamanda bizi kariyerci, tüke-

madiyen ‘realist ol’, ‘programa katıl’,

tici, milliyetçi ve diğer münasip ideolojik yollarla oto-

‘mızmızlanmayı bırak’, ‘gerekirse bir

nomiyi veya karşılıklılığı ve çoğunlukla her ikisini de

anti-depresan al’ ve ‘tanrı aşkına neşeli

feda ettiren manipülasyonlara bağlı olduğunu biliyo-

görün’ diye teşvik ederiz birbirimizi” (s.

ruz. Bu manipülasyon, büyük ölçüde insan doğasının

10).

ve toplumun belirli görüşlerini içselleştiren ve yaygınlaştıran baskın kurumlar -eğitim, din, medya, hukuk,

Dahası, geleneksel Batı orta sınıf değerlerinin uygu-

psikoterapi gibi- aracılığıyla çalışır.

layıcıları/zorlayıcıları (enforcer) ve devlet ve kurum gücü temsilcileri olarak psikologların rollerini gör-

Açık olmak gerekirse: Bu konuların yalnızca psikolo-

mezden gelmiyorum. Bu aşağılık bir tarihtir; insanları

jik olduğunu ya da psikologların söylemek zorunda

bürokratik sosyal kontrol için kategorize eden istih-

oldukları şeyin başkalarının söylediğinden daha ya-

barat ve kişilik testlerinden, mahkumları, işçileri, zi-

rarlı olduğunu söylemiyorum. Bireyle topluluk ara-

hinsel hastaları, öğrencileri ve kadınları pasifleştir-

sındaki karşılıklı etkileşim “belki de tüm toplumsal te-

meye, çarpıtılmış bir normallik anlayışından, kurum-

orideki merkezi gerilim olduğundan” (Amster, 2009,

sal ürünlerin reklamını yapmaya ve Guantanamo kör-

s.290) en üretken yaklaşımlar disiplinlerarası olanlar-

fezindeki mahkumların sorgulanmasına kadar yayı-

dır.

lan bir psikolojik manipülasyon (Herman, 1995; Tyson, Jones ve Elcock, baskıda). Psikoterapistler, rutin

Aynı zamanda çok fazla psikolojikleştirmenin, dikkati

olarak, psikiyatristler tarafından yaratılan, sigorta şir-

politik çalışmadan saptırdığını da biliyorum. En son

ketleri tarafından talep edilen ve bazen sosyal kont-

trend olan “pozitif psikoloji”, dünyamızdan ziyade

rol için açık şekilde tasarlanan tıbbi teşhisleri kullan-

düşüncemizi değiştirmenin çözüm olacağını öne sür-

maktadır. Örneğin, “Karşı Gelme/Karşıt Olma Bozuk-

menin bir başka cazip tezahürüdür (Ehrenreich,

luğu” (Oppositional Defiant Disorder) Benjamin

2009). Şu notu düşen Zerzan'a (1994) katılıyorum;

Rush’ın “anarşi” tanısından kaynaklanıyor; Benjamin

“Psikolojik Toplum’da, tüm sosyal çatışmalar, bireyin

Rush, “Amerikan psikiyatrisinin babası” ve Bağımsız-

kişisel sorunu olarak dayatıldığı için otomatik olarak

lık Bildirgesi’nin bir imzacısı, “özgürlük tutkusunun

psişik problem seviyesine kaymıştır" (s. 5). Ve Sakolsky’ye (2011) de katılıyorum:

42


www.psikolojivetoplum.org

aşırılığı deliliğin bir biçimini teşkil eder” diyerek fede-

tin içinde yaşamıyorlar. Devlet insanların içinde yaşı-

ral otoriteye direnenlere bu tanıyı uyguluyordu.

yor”du (Sakolsky, 2011, s.1). Goldman’a göre “Bugün karşı karşıya olduğumuz ve en yakın gelecekte çözü-

Anarşist psikologların serpilmesine rağmen (örn. Chomsky, 2005; Cromby, 2008; Ehrlich, 1996; Fox,

lecek sorun, kişinin nasıl kendisi olacağı ve aynı zamanda diğerleri ile nasıl bir olacağı, tüm insanları de-

1985, 1993a; Goodman, 1966/1979; Sarason, 1976;

rinden hissedip yine de kişinin karakteristik özellikle-

Ward, 2002), disiplin karmakarışık olmaya devam

rini nasıl koruyacağıdır” (Shukaitis, 2008, s.12). Erken

ediyor. Bu yüzden anarşistlerin psikolojik kavramlar

dönem kadın anarşistler, “yaşamın kişisel ve psikolo-

kullandıkları ve insan doğasından bahsettikleri za-

jik boyutlarını” vurgulayarak “ailelerin, çocukların ve

man bile psikolojiye değinmemeleri şaşırtıcı değildir.

cinsiyet gibi yaşamın kişisel yönlerinde meydana ge-

Örneğin, Çağdaş Anarşist Çalışmalar’daki (Contem-

len değişikliklerin politik faaliyet olarak görülmesi”

porary Anarchist Studies) (Amster ve ark., 2009) 28

gerektiğini vurguladı (Leeder, 1996, s.143). Bir asır

bölümden çok azı, endekste görünmeyen, psikolojiye

sonra, Milstein (2009) diyor ki, anarşizm “birey ile

değinmektedir; 34 yazarın hiçbiri bir psikolog olarak

toplum arasındaki gerginlikle tutarlı olan tek siyasi

tanımlanmamıştır. Bir Anarşist Çalışmalar Ağı okuma

gelenektir” (s.92), “toplumu dönüştürmek aynı za-

listesi1,

“psikolojinin, anarşizmi sunmak için potansi-

manda kendimizi değiştirmeye de” yöneliktir (s.12).

yel olarak büyük bir yeri vardır (ve tam tersi!)” diyor,

Salmon’a (2010) göre, “Sisteme meydan okuma ko-

ancak psikanaliz üzerinde psikolojiden çok daha fazla

nusunda konuşmak ve aynı zamanda kendimize

eser listeliyor; çoğu eski ve İngilizce değil. Başlıkta

meydan okumayı unutmak kolaydır. Birini diğerinin

hem anarşizm hem de psikoloji içeren sadece bir ki-

üstüne koymanın değil, her ikisinin de el ele gitti-

taba referanslar buldum. Tek tük istisnalarla birlikte,

ğinde gerçekten devrimci olduğunun farkında olun-

ekopsikolojiye (Heckert, 2010; Rhodes, 2008) son za-

malı” (s.13). Gordon (2005) da dönüşümün şimdi baş-

manlarda yapılan bağlantılar da dahil olmak

ladığını ısrarla vurguluyor:

üzere, potansiyel bağlantıların sistematik bir şekilde ele alınışı çok az olmuştur.

“Diğer politik hareketlerle kıyaslandığında, arzulanan sosyal ilişkilerin dev-

Daha önce de belirtildiği gibi, anarşistler düzenli ola-

rimci hareketin kendi içindeki yapıları

rak Marksistler ve Sitüasyonistlerinkilere paralel ola-

ve pratikleri içerisinde gerçekleştirilme-

rak (Debord, 1967; Vaneigem, 1967) psikolojik argü-

sine ihtiyaç duyulduğunu vurgulama-

manlar üretmektedir. Bu, Kropotkin, Emma Gold-

sıyla, anarşizm özel bir yere sahiptir.

man ve diğer klasik anarşistler için geçerliydi ve bu-

Dolayısıyla, prefigüratif2 politikalar ‘in-

gün için de geçerli. Landauer’e göre, “İnsanlar devle-

şacı’ (constructive) bir doğrudan eylem

1

2

http://anarchist-studies-network.org.uk/ReadingLists_Psychology Prefigüratif politika: Bir politik hareketin amaçladığı (gelecekteki) yeni toplumun nüvelerini oluşturmak için gerekli toplumsal ilişki biçimlerinin, karar alma süreçlerinin, kültürün şimdiden hayata geçi-

rilmesidir. Gelecekteki toplumu yansıtmaya çalışan toplumsal ilişkiler ve örgütsel biçimlerin bu hedefe yönelik ilkelerinin, politikalarının şimdi ve burada uygulanmasıdır.

43


www.psikolojivetoplum.org

biçimi olarak görülebilir; burada hiye-

için yeterince işlevsel kalmakla yetiniriz. Kendimize

rarşi ve hâkimiyetten yoksun toplumsal

odaklanmanın -kendi ilişkilerimiz, ihtiyaçlarımız, his-

ilişkiler önermiş olan anarşistler kendi

lerimiz, arzularımız, büyük ve küçük sorunlarımızın-

inşalarını kendi başlarına üstlenirler” (s.

meşgul edici, izole edici ve narsistik olabileceğini bi-

4).

liyoruz. Bireysel çözümlere direndik. Ancak, eğer ihtiyaçlarımızı ve isteklerimizi daha iyi anlar -nereden

Yine de bir sorun var. Bugün anarşist değerlerle yaşa-

geliyorlar, neden onlara sahip oluruz, onları nasıl tat-

mak istesek de hiçbirimiz bunun nasıl yapılacağını

min edebiliriz, onları nasıl değiştirebiliriz- ve daha et-

öğrenerek büyümedik. Barclay (1982) şöyle yazıyor;

kili bir şekilde etkileşime girmeyi öğrenirsek, yaşama

“[anarşist maksatlı toplulukların] bireysel üyeleri

durumlarımız daha tatmin edici, ilişkilerimiz daha do-

devletin kültürel gelenek ve değerlerinde yetiştirildi-

yurucu, çalışma hayatlarımız daha katlanılabilir ve

ler ve kendilerini bu zararlı etkilerden arındırmak için

toplumsal ve politik projelerimiz daha başarılı olabi-

en büyük zorlukları yaşarlar” (s.103). “Anarşist teori-

lir. Anarşistlerin, bence, hayatın rekabetçilik, mülki-

deki politik ve kişisel arasındaki gerilim” (DeLeon ve

yetçilik, kıskançlık ve tahakkümden azade kılındı-

Love, 2009, s.162), “dengeyi bulmak için sürmekte

ğında kendimizi özgürlüğe, kendiliğindenliğe ve se-

olan bir mücadele” anlamına gelir (Milstein, 2009,

vince açacağımız konusunda iyi bir mantığı vardır.

s.15).

Ancak farklı olmaya karar vermek bizi farklı kılmaz. “Hareket içerisinde iktidar meselelerine karşı çıkan son eserler, ırkçı, cinsiyetçi, yaşçı (ageist) ya da homofobik davranış

Kendimizi bir ömür boyu kötü alışkanlıklardan, deforme ihtiyaçlardan ve çarpıtılmış duygulardan kurtarmak o kadar kolay değildir.

dinamiklerini açığa çıkarma ve toplum-

Psikoloji alanının düşmandan ziyade müttefik olması

daki egemenlik kalıplarının bu dinamik-

daha yararlı olacaktır, yine de anarşizmin psikoloji

ler içindeki etkileşimlere nasıl yansıtıl-

alanına sunacakları sunamayacaklarından daha faz-

dığı üzerine odaklanır ve aktivist çevre-

ladır. Bununla birlikte, giderek artan sayıda eleştirel

lerdeki liderlik pozisyonlarında neden,

psikolog (Fox, Prilleltensky ve Austin, 2009) araş-

erkeklerin kadınlardan, beyazların be-

tırma, öğretim ve terapi alternatiflerini de araştırır-

yaz-olmayanlardan ve engelli-olma-

ken, psikolojinin ideolojik rolünü patlatmak için Sa-

yanların engellilerden daha fazla yer

kolsky (2011) ve Zerzan (1994) kadar hazırdır. Eleşti-

alma eğiliminde olduğunu sorgular”

rel psikoloji, diğer alanlardaki muadillerinden daha

(Gordon, 2008, s.52). Bu güçlüklerle yüz yüze geldiğimizde, bazen tereddüt ederiz. Yapılması gereken çok sayıda şey karşısında, bazen anarşist toplumun bir gün daha doğal olarak sağlayabileceği, kişisel, kişilerarası ve kolektif

marjinaldir ve muhtemelen öyle kalacaktır (Parker, 2007), taraftarları anarşistten daha çok Marksist hatta liberaldir (Fox, baskıda), fakat yine de Gordon (2009) tarafından tanımlanan üç anarşist projeyi ilerletmek için en muhtemel disiplin alanı olmayı sürdü-

beceriler geliştirmek yerine sadece anı yakalamak

44


www.psikolojivetoplum.org

rüyor; “gayrimeşrulaştırma (delegitimation), doğru-

kararları, anarşistleri radikal yaşam tarzı eylemlerinin

dan eylem (hem yıkıcı hem de yaratıcı) ve ağ oluş-

zihnimizi baskıcı sosyal normlardan kurtarma potan-

turma (networking)” (s.253). Bir sonraki bölümde,

siyelini tanımaya itti” (DeLeon ve Love, 2009, s.161).

anarşizmi ilerletmek için karışık etkilere sahip olan üç

Çünkü “anarşistler için görev yeni bir toplumu tanıt-

alan tanımladım; terapötik meslek olarak klinik psi-

mak değil, mümkün olabildiğince şimdiki zamanda

koloji, bilgi üreten teknoloji olarak sosyal psikoloji ve

alternatif bir toplumu gerçekleştirmektir” (Gordon,

hümanistik psikoloji ile radikal psikanalizin soyları.

2005, s.12), tüm alanlar mücadeleye davet etmektedir.

Temel İlişki Anaakım psikologlar genellikle esas noktayı kaçırsa-

“Kişisel olan politiktir, aynı zamanda

lar da bazen yararlı kavramlarla uğraşırlar. Bireysellik

ekonomik hatta sosyal ve kültüreldir

ve karşılıklılık arasındaki gerilim (tension) özellikle

de. Bakım ve ev işleri, günlük görevlerin

önemlidir. Kendilik (self) ve öteki (other) arasındaki

konuları ile ilgili mücadeleler, yalnızca

varsayılan ikili bölünme; fail/cemaat (agency/com-

daha geniş siyasi ve ekonomik sorunlar-

munion), bağımsızlık/bağlılık (independence/inter-

dan bağımsız bireysel endişeler değil-

dependence), otonomi/topluluğun psikolojik hissi-

dir; bunlar, bu daha büyük süreçlerin

yatı (autonomy/psychological sense of community),

her günkü tezahürleridir” (Shukaitis,

gibi terimlerle birlikte standart tarifedir. Kişilik ku-

2008, s.5).

ramcıları, koşulların -aile, arkadaşlar, okul, vs.- kendine odaklı çocukluktan toplumsallaşmış yetişkin-

Salmon (2010), “kişisel ilişkilerimiz bizi mevcut sis-

liğe, gelişimi nasıl etkilediğini ve bazen farklı toplum-

temle uyumlu tutmak için kullanılıyorsa, ilişkilerimi-

ların kendi ihtiyaç duydukları kişilikleri nasıl ürettikle-

zin temelini sorgulamanın, anaakımın sürekli olarak

rini göz önünde bulundururlar. Sosyal psikologlar,

bizi zorlamaya çalıştığı siyasi çıkmazla mücadelenin

anaakım görüşlerin genelde toplumu, kültürü ve ta-

bir parçası” olduğunu savunur” (s.13). Gordon (2010)

rihi dışladığı hâlde, “kişi” (örneğin kişilik, duygu, inançlar) ve “ortam” (diğerlerinin varlığı, bir odanın konfigürasyonu, algılanmış normlar) arasındaki etkileşimin mantra’sını yapar (Tolman, 1994).

benzer bir noktaya değinir: “İnsan-insandışı ilişkileri ve hayvanların sömürülmesini eleştiren anarşistler, bu sömürüyü engellemenin yollarını bul-

Bu gerilim ve etkileşimler anarşist düşüncenin mer-

mayı amaçlarlar, örneğin hayvansal

kezinde yer alır ki bu, hem kişisel ve toplumsal deği-

ürünleri kullanmaktan kaçınırlar. (Aynı

şim arasındaki ayrışmazlığı ve karşıtlığı hem de bu

zamanda kampanyalar yaparak, labo-

değişimi aynı anda sağlamaya girişme zorluğunu ka-

ratuvarlar, mezbahalar, hayvan çiftlik-

bul eder. Anarşistler “bu kendilik ve toplum arasın-

leri, vs. için doğrudan eyleme geçmek

daki denge eyleminin bir insanlık durumu olduğunun

gibi). Benzer şekilde, tekeşliliği eleşti-

ayırdındadır” (Milstein, 2009, s.14). “İşgalcilik” (squ-

ren anarşistler, örneğin feminist bir ba-

atting) ya da samimiyete açık ilişkiler gibi yaşam tarzı

kış açısıyla, günümüzde, polyamory

45


www.psikolojivetoplum.org

(çoklu aşk) pratiğini kullanarak farklı şe-

ataerkilliğe ve ırk ayrıcalığına meydan okumaktan zi-

kilde yaşamanın yollarını ararlar.” (Gor-

yade onu varsaydı. Terapist olan 20. yüzyıl psikolog-

don, 2010)

ları patronlara, politik seçkinlere veya egemen kurumlara daha geniş bir meydan okumadan ziyade in-

Ya da sitüasyonist Raoul Vaneigem'in (1967) yazdığı

sanları kendilerini düzeltmeleri için teşvik ettiler. Ve

gibi “açık bir şekilde gündelik hayata değinmeden,

hâlâ günümüzde, anaakım terapi, özgüven ve özsay-

aşk hakkında yıkıcı olanı ve kısıtlamaların reddindeki

gımızı artırarak ve ilişkilerimizi sürdürerek okuldan

pozitifliği anlamaksızın devrim ve sınıf mücadelesi

geçebilmemize, zamanında çalışmaya, bir sonraki

hakkında konuşan insanlar, ağızlarında ceset bulun-

gün de buna devam edebilmemize, stres azaltma

duranlara benzerler”. Terapötik Meslek Olarak Psikoloji Çoğu kişi psikolojiyi düşünürken, akıllarında terapi mesleğini vardır: “ruh sağlığı” zorluklarını çözmeye yardım eden; klinik psikologlar, aynı zamanda psikiyatrlar, sosyal hizmet uzmanları ve danışmanlar. Psikolojinin Sigmund Freud’a dayandığını ya da psikoloji ile psikanalizin “belirgin bir sınır anlaşmazlığına sahip iki disiplin”den ziyade aynı şey olduğunu düşünebilirler (Tyson ve ark., bakıda, s.184-185). Çoğu klinik psikoloji öğrencisi, hem ruh sağlığı ve hastalığını -ağır terimleri- hem de rakip düşünce okullarına dayanan terapi tekniklerini anlamanın çeşitli yollarını öğrenirler. Psikoterapistlerin yaptığı şeylerden sadece bir kısmı, kendi kendimizi nasıl “tamir” edebileceğimizi öğreten popüler psikoloji kitaplarında bulunan kişisel gelişim tavsiyelerini andırıyor.

tekniklerine hâkim olmamıza yardımcı olarak işlevsel olmamızı sağlar ve milyonlarca kişi aynı “bireysel problemlere” sahip olduğunda bile, kendimiz dışında bir şeyin hatalı olabileceğine dair herhangi bir belirti olabileceğini görmezden gelir. Bu, kültürel açıdan yaygın klişeler, günlük psikolojimizin bir parçası hâline geldi, görünüşte açık, doğal ve doğru (Fox ve ark., 2009). Bu genellemelerin önemli istisnaları vardır. Feminist, Marksist, anarşist ve diğer eleştirel ve radikal terapistler -psikologlar, psikiyatristler, Alfred Adler ve Erich Fromm gibi psikanalistler- duygusal hâllerimiz, alışılagelmiş davranışlarımız ve çevremizdeki topluluklar arasındaki bağlantıları araştırdı ve ortak zorlukları kültürel olarak belirlenmiş koşullara kadar izlediler. Radikaller, çoğunlukla, “zihinlerimizin toplumsal ve kültürel çevrenin ürünleri olduğunun sürekli farkındalığından dolayı, psikanalizi araştırmışlardır; psikanaliz, kültürel eleştiri için her zaman

Eleştirel psikologlar, psikoterapinin en yaygın yakla-

psikolojiden daha fazla potansiyele sahipti, özellikle

şımına itiraz ettiler; sorun ve çözümlerin toplumsal

psikolojinin kavramsal anlayıştan ziyade teknolojik

tabiatlarını tanımak yerine içselleştirerek tatminsiz

kontrole dayanan yönleri dolayısıyla” (Tyson ve ark.,

bir dünyaya uyum sağlamamıza yardımcı olmasına.

baskıda, s.178).

Psikolojinin felsefeden ayrı bir bilim olabileceği iddiası, kapitalist rekabet dünyası için rekabetçi ve çabalayan bir insan doğası hayal ve talep eden 19. yüzyıl Sosyal Darwinizm’ine eşlik ediyordu. Hiyerarşiye,

Radikaller arasında özellikle etkili olan isimlerden biri Wilhelm Reich’ti (1942); Reich’in cinsel bastırma ve faşizm arasındaki bağlantıya dair araştırması, Marksist, feminist ve diğer eleştirel gelenekleri (Sloan,

46


www.psikolojivetoplum.org

1996; Tolman, 1994) -ve anarşizmi (Comfort, 1950;

ranışlarını şekillendiren diğer kurumlarda çalıştıkla-

Perez, 1990)- takip eden analiz ve terapi biçimlerini

rında, çalışmalarının tarafsızlıktan toplumsal dene-

teşvik etmiştir. Reich;

time geçtiği görülür. “Anti-psikiyatri” hareketi daha fazla dikkat çekiyor ancak psikologlar da akıl hasta-

“anti-otoriter, baskısız yetiştirme, aile,

nelerinde çalışıyor. Aynı zamanda, eleştirel ve radikal

evlilik, kariyer, vb. bağlamında ataerkil

psikologlar, anaakım psikiyatri ve psikoterapiyi eleş-

ve hiyerarşik yapılardan kurtuluş, özel-

tirme çabalarına katkıda bulunmuştur (P. Brown,

likle de kadınların özgürleşmesi, bireyin

1973; Ingleby, 1980; Williams ve Arrigo, 2005).

kendi yaşamı hakkında özellikle uyuşturucu ve ötanaziye atıfla özgürce karar

Bilgi-Üretim Teknolojisi Olarak Sosyal Psikoloji

verme hakları ve nihayetinde bireyin

Sosyal psikoloji, disiplinin terapi mesleği yerine bilim

toplumsal norm ve geleneklerle bağlan-

olarak tercih edilen imajını örneklendirmektedir.

tılı olarak özgürlüğü gibi sorunları he-

Sosyal psikologlar bazen terapistlerin kullanabileceği

saba katan” anarşist bir psikanaliz geliş-

araştırmalar yaparlar, ancak zaman ve mekândan ba-

tirmek için Freud’dan ayrılan Otto

ğımsız olduğu varsayılan evrensel davranış ilkelerini

Gross’u izlemiştir (Uluslararası Otto

aramak için çoğunlukla daha geniş bir yelpazeye sa-

Gross Topluluğu, 2009).

hiptirler. Neden birilerine yardım ederiz? Ne zaman, az ya da çok emirleri takip ederiz, iş birliği mi rekabet

Gross, “baskıcı bir toplumda iktidar (ve üretim) yapı-

mi, sevgi mi nefret mi? Hatta: İnsanları geri dönüşüm

larını değiştirmek isteyenlerin, bu yapıları ilk önce

yapmaya nasıl ikna edebiliriz? Sosyal psikologlar ti-

kendilerinde değiştirmekle ve ‘kendi iç varlıklarına sı-

pik olarak, içselleştirilmiş gündelik psikolojimizi kul-

zan otoriteyi’ ortadan kaldırmakla başlaması gerekti-

lanarak kendimize normalde açıkladığımız davranış-

ğine” inanıyordu (Sombart, 1991; akt. Heuer). Benzer

ları incelemek için deneysel yöntemler kullanırlar; bi-

bir şekilde, psikiyatrist Roberto Freire’in 1970’lerde

zim “gündelik psikolojimiz genellikle yanlıştır” (Jones

Reich’a dayanan somaterapi’si, “günlük yaşantıların-

ve Elcock, 2001, s.183) ve yalnızca bilim gerçeği açığa

dan başlayarak bireylerin sosyo-politik davranışlarını

vurabileceği için bu araştırmaların gerekli olduğunu

anlamaya” çalışarak anarşist bir yaklaşımı benimse-

iddia etmektedirler.

mişti (“Somaterapy”, 2010). Keza, daha varoluşçu bir yönelişten ziyade toplumsal bağlamı hesaba katmak

Bir lisans öğrencisi olarak sosyal psikolojinin liberal

da anarşist Paul Goodman’ın gestalt terapiye katkısı-

reform gündeminden naif iyimserliğim ve kişisel me-

dır. (Perls, Hefferline ve Goodman, 1951).

rakım yüzünden etkilenmiştim. Ancak daha sonra; İsrail’in ütopik sosyalist kibbutz sistemine (Horrox,

Anaakım psikoterapi, asosyal, apolitik bir uyum ara-

2009), 1970’lerin nükleer enerji karşıtı hareketine

yan bireyciliği güçlendirmeye devam ediyor. Psiko-

(Epstein, 1993) ve Kropotkin’den (1902) Bookchin’e

loglar hapishanelerde, akıl hastanelerinde, okullarda,

(1971, 1980, 1982) kadar varan kitaplara dayanan li-

fabrikalarda, ordularda ve insanları kısıtlayan ve dav-

sansüstü okula geri döndüm. Daha sonra -güç, hiyerarşi ve otorite, karar verme ve iş birliği, ilişkiler ve

47


www.psikolojivetoplum.org

toplum üzerine- sosyal psikolojik araştırmanın “öz-

Psikoloji adlı bir ders verdi. Bu ders, şu tür soruları işa-

gür bireylerden oluşan özgür bir topluluktaki” (Mils-

ret etmekteydi: “Ampirik ve gerçekçi sorular: Bir top-

tein, 2009, s.12) “toplumsal/müşterek bireyselliğin”

lum insan doğasına ne kadar izin verebilir? İnsan do-

(communal individuality) faydalarını (Ritter, 1980)

ğası bir topluma ne kadar izin verebilir? Mümkün ve

gösterdiğini fark ettim. Bazıları ise çok daha nettir;

uygulanabilir olan nedir? Ne değildir?” (Maslow,

örneğin, Anarşist Arşivler’in küratörü olan politik psi-

1971, s.212). Fakat günümüzde sosyal psikoloji nadi-

kolog Dana Ward, otoriterliği, grup dinamiklerini ve

ren ütopyacı ve hatta sosyaldir; davranış hakkında ne

siyasal kavramların gelişimini araştırmıştır (“Siyasal

düşündüğümüze odaklanarak “çelişkili bir şekilde [...]

Psikoloji ve Anarşizm”, 2009; ayrıca bkz. Hamilton,

davranışı sosyal ve kültürel faktörlerden ziyade birey-

2008; içsel motivasyon hakkında bkz. Fox, 1985). An-

sel faktörlerle açıklamaya çalışıyor” (Jones ve Elcock,

cak mevcut disiplin, anarşizmin özerkliği (autonomy)

2001, s.187). Toplulukla deneyim konusundan ise pek

ve topluluğu (community) öne çıkarma konusundaki

bahsedilmiyor.

sosyal psikolojik vizyonunu hiçbir zaman kucakla“Psikoloji ve hukuk” adı verilen alt alana giren kendi

madı.

çalışmamda, anarşist bir bakış, yasal sistemin kendi Bazılarının daha fazlasını hayal ettiği bir zaman vardı.

meşruiyetine ilişkin gerekçelerini incelememe yar-

Modern psikolojinin şafağında, Augustin Hamon’ın

dımcı olmuştur; bu meşruiyet, insan doğasının o ka-

(1894) geliştirdiği sosyal psikoloji:

dar kötü olduğunu varsaymaktadır ki, yalnızca yasanın hayatta kalmasına izin veriyor (Fox, 1993a, 1993b,

“[…] sistematik, ampirik araştırmayı

1999). Anarşistler insan doğası konusunda mutabık

vurgulamış ve sosyal psikolojinin ‘prob-

değildir -bazıları oldukça iyi olduğunu düşünür, bazı-

lematiğini’ bireysel ve toplumsal analiz

ları duruma göre iyi veya kötü olduğunu; bazılarının

düzeyleri arasına yerleştirmiştir. [...] Bu

ise umurumda değil gibi görünüyor- ancak biz genel

yenilikler anarşist-komünist düşünce-

olarak çoğu insanın sıradan koşullarda makul dere-

lere kuvvetli bir bağlılığa sahip olmakla

cede iyi olmasının sebebinin, yasama meclisleri,

beraber sosyal bilimler, kriminoloji ve

hâkimler ve polis olduğunu düşünmüyoruz. Dahası,

benzerlerindeki kavramların eleştirel

anarşistler, hukukun yararının onu kimin kontrol etti-

olarak yeniden değerlendirilmesini de

ğine göre değişeceğini düşünmeye meyilli olan

yanında getirdi; tabii Hamon’ın sosyal

Marksistlerin aksine, genellikle kanun hükümlerin-

bilimleri, eleştirel bilimler olarak gördü-

den kim sorumlu olursa olsun onları reddeder ve ya-

ğünü de belirtmek gerekir” (Apfelbaum

sal gerekçelerin amacına itiraz ederler: İnsan etkileşi-

ve Lubek, 1983, s.32; bkz. Lubek ve Ap-

mini gerçek insanların yüzleştikleri şartlardan bağım-

felbaum, 1982).

sız olarak genelleştirilmiş soyut ilkelere göre yargıla-

1967'de, anarşizmi model olarak gören bir avuç teo-

mak.

risyenden biri olan Abraham Maslow, Ütopik Sosyal

48


www.psikolojivetoplum.org

Hümanistik Psikoloji, Radikal Psikanaliz ve Prefi-

cezbeden, amaçları ve yöntemleri anarşist değerlerle

güratif Politika

önemli derecede örtüşen gruplardır. Bizi sarsıp rahat-

Terapi, kendine-odaklanma (navel-gazing) ve kişisel

lığımızdan çıkartarak yeni alışkanlıklara, hedeflere,

gelişim kitaplarının (Justman, 2005; Zerzan, 1994)

motivasyonlara ve duygulara itmeyi amaçlayan bu

toplumsal değişime yol açmadığının farkında olan

kişiler, insan doğası ve hiyerarşisi, kapitalizm ve ma-

anarşistler, genellikle, bugün benlik ve ilişkilere dair

teryalizm, tekeşlilik ve cinsellik konusunda her za-

çoğu yapıtın ortaya çıktığı insan potansiyeli hareke-

man düşündüğümüz şeyleri yeniden düşünmek için

tini yaratan Batı psikolojisi, Doğu felsefesi ve de New

anarşist çağrıları yansıtıyorlar. En azından bazıları

Age mistisizminden gelen hümanistik yaklaşımların

için hedef, yalnızca içeriye odaklanmak değil, toplu-

yanı sıra, psikoterapinin esasına da kuşkuyla yaklaşır-

lukları daha az baskıcı ve zalim, daha eşitlikçi, tatmin

lar. Hümanist ve hatta New Age düşüncesinin bazı bi-

edici ve adil bir şekilde yaratmaktır.

çimleri, toplumsal değişim hareketleriyle uyumlu olduklarını iddia etseler de (McLaughlin ve Davidson,

Kişisel gelişim, bireysel psikoterapi ya da iç huzuru

2010; Rosenberg, 2004; Saten, 1979) çok fazla katı-

bulmak adına bir ‘guru’nun reçetesini takip etmek ye-

lımcı dünyayı değiştirmek için tek yolun kendileri

rine karşılıklı destek, araştırma ve dolayısıyla keşif

üzerinde çalışmak olduğunu ısrarla vurguluyor. Kapi-

yollarının önemini vurgulayan çabaların potansiyel

talistler elbette, meditasyon yapmak ve iletişim kur-

olarak faydalı olduğu görülüyor. Örneğin, Yeni Kültür

mak, yoga ve Tantra’yı uygulamak, otantik benlikle-

Ağı (http://www.nfnc.org); hümanistik psikoloji, bi-

rimizi keşfetmek ve o anın ruhsal yolunu gezen,

lişsel ve gestalt terapi unsurları ve Reich’çı/Jung’çu

olumlu, mutlu, bencil ve tehditkâr olmayan şeyleri

analiz unsurlarını içeren eklektik, dogmatik olmayan

bize mutlaka satarlar. Anlaşılabilir biçimde, anarşist-

bir yaklaşım ile çeşitli iletişim ve topluluk-kurma me-

ler bu bireyselci çözümleri çoğunlukla reddeder ve

totlarını kullanmaktadır. Yeni Kültür Ağı, inançlar ve

bunun yerine daha sistematik yaklaşımlara odaklanırlar.

duygular, beden ve bilinçdışı, ben ve kültür arasındaki bağlantıları keşfederek yaygın duygusal, davranışsal ve cinsel varsayımlara meydan okuyan çevreler

Son zamanlarda, diğer yönde ilerleyen grupları keş-

oluşturmaktadır. Bu araştırmanın bazıları, Al-

fetmeye başladım; toplumu oluşturmak için kişisel

manya’daki (ZEGG, http://www.zegg.de) ve Porte-

büyümeye öncelik vermek ve kişilerarası dinamikleri

kiz’deki (Tamera, http://www.tamera.org) daha

önermek. Sosyal psikologların dile getirebileceği şe-

açıkça radikal topluluklarda geliştirilen yaklaşımları

kilde kişisel olarak ödüllendirici “katılımcı gözlem”,

izlemektedir. Benzer şekilde, anarşist çerçeveler kul-

kendi varsayımlarıma, kalıpyargılarıma ve alışkanlık-

lanan bazı psikologlar (McWilliams, 1985, Rhodes,

larıma meydan okudu ve yeni bir dile, stillere ve ken-

2008), bilinç ve gerçeklik, kendilik ve öteki gibi Batı

dime ve dünyaya bakma yolları konusunda sabırlı

düşüncesinin kavramlarına meydan okuyan Zen, Ta-

davranma becerimi test etti. Karşılaştığım gruplar

oizm ve diğer psikolojilerin yanı sıra ekopsikoloji ve

kendilerini anarşist olarak tanımlamayan ve bu ne-

ekofeminizm anlayışlarını da içermektedir (Ornstein,

denle çeşitli siyasi ve apolitik kimlikleri olan insanları

1972; Rosenberg, 2004). “Kişiliği yeniden yaratmak

49


www.psikolojivetoplum.org

ve böylece yaşamı dönüştürmek” ya da “kendi gerçe-

anarşizmle uyumlu olarak değerlendirirler. Kemme-

ğini yaratmak” imkânsız olabilir (Zerzan, 1994, s.12),

rer (2009) şunu belirtmektedir: “Her ülkede kurum-

ancak yeni beceriler öğrenmek mümkün; bununla

sallaşmış din statükoyu destekleme eğiliminde ancak

beraber, eylememize yardım edecek ve olanaklı ol-

birçok

duğunu düşündüğümüz şeye yakın hissetmemizi

(s.210). Lamborn Wilson (2010) da bunu kabul eder:

sağlayacak topluluklar kurmak da aynı şekilde.

“Manevi anarşizmin çeşitli türlerine” atıfta buluna-

dini

öğreti

[...]

anarşiyi

destekliyor”

rak; Gordon (2010), buna ilişkin olarak, “bu uygulamalar ve yaşam biçimlerinin, diğer faaliyet alanlarını (örne-

“[…] faşist ve köktendinci kültlerin,

ğin, doğrudan eylem, propaganda, dayanışma çalış-

neo-şamanizm, psikedelik veya ‘enteo-

ması) mahveden kendi kendine atıflı bir alt kültür

jenik’ (entheogenic) maneviyat ve

hâline gelme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu” yö-

Amerikan ‘Doğa dini’ ile temsil edilen

nünde uyarmakla birlikte, “bunun böyle olmasını zo-

otoriter olmayan manevi eğilimlerle ka-

runlu kılacak bir sebebin olmadığını” da ekliyor. Kişi-

rıştırılmaması gerektiğini öneriyor; ki

lerarası ve politik çatışmalarda kullanılan şiddetsiz ile-

bunlar, Thoreau gibi anarşistlere göre,

tişim yöntemi3 gibi radikal terapilerin erken savunu-

Yeşil Anarşi ve Primitivizm, kabilecilik

cularından biri olan Marshall Rosenberg (2004), ma-

(tribalism), ekolojik direniş, Doğa’ya yö-

neviyat (spirituality) görüşmeleri yapmakta, ancak

nelik Yerli Amerikalı tutumları [...] ve

şunu kabul etmektedir:

hatta Rainbow ve Burning Man festivalciliği ile birçok ilgiyi ve temayı (mythe-

“İnsanları çok sakinleştirecek ve tehli-

mes) paylaşmaktadırlar.” (s.14)

keli yapıları tolere etmelerini, kabul ve sevgiyle

karşılamalarını

sağlayacak

Lamborn Wilson yararlı bir uyarıyı ekler: “En özgür-

olursak, maneviyat (spirituality) gerici

leştirici (liberatory) inanç sistemi, hatta en özgürlük-

olabilir. Toplumsal değişim için geliştir-

çüsü (libertarian) (ya da serbestçisi [libertine]), 180

memiz gereken maneviyat, bizi top-

derece sert bir dogmaya çevrilebilir. [...] Tersine, en

lumsal değişim için harekete geçirebil-

dindar dinler içinde bile, özgürlük için doğal insan ar-

melidir. Sadece oturmamıza ve ne

zusu, direnişin gizli mekânlarını oluşturabilir” (s.15).

olursa olsun dünyanın tadını çıkarmamıza izin vermemeli. Bizi harekete geçi-

Her Şeyin Arayışında Olmak

ren bir enerji kalitesi yaratmalıdır.” (s.5-

Milstein (2009), anarşizmin ‘dinamizm’inin “insanla-

6)

rın sabit (being) değil de her zaman oluş hâlinde (becoming)” oldukları düşüncesinden kaynaklandığını

Henüz ruhani grupları araştırmadım, ancak şu ilginç

savunuyor. “Yaşamın evrimleşebildiğini görmek, in-

bir nokta ki bazı anarşistler kurumsallaşmamış dini

3

http://www.cnvc.org

50


www.psikolojivetoplum.org

sanların ve toplumun değişebileceği fikrini ortaya çı-

zaman olduğu gibi toplumsal düzenin

karmaktadır. İnsanlar ve dünya, olduklarından çok

ima edilmesi, baskının içselleştirilmesi,

daha iyi hâle gelebilirler” (s.59). Buradaki ilgili soru,

bedenin bastırılması, vb. Aksi hâlde, sa-

psikolojinin terapötik, araştırma veya alternatif bi-

dece kendimiz üzerinde çalışarak, dev-

çimlerinden herhangi birinde, katılımcıların herkes

let ve kapitalizmin ve ataerkilliğin temel

için daha iyi bir yaşam sağlayacak bir dünyanın olu-

konular olduğunu unuturuz. Ve işte bu-

şumu için daha etkili çalışırken, kendilerinin de daha

rası eleştirel psikolojinin işini yapması

tatmin edici bir hayat yaşayabilecekleri bir anarşist

gereken yer” (Sloan, kişisel iletişim, 5

kültüre katkıda bulunup bulunamayacağıdır.

Ocak 2011).

Cromby (2008), Marksist psikolojilerin (Seve, Holz-

Psikolojinin herhangi bir biçimini kullanma riski, ken-

kamp, Vygotsky) aksine, etkili bir anarşist psikoloji-

dimiz dışındaki dünyadan yönlendirilmektedir. Bu

nin olmadığını belirtmiştir. Böyle bir projeyi hayal

riske rağmen araştırmanın buna değer olduğuna ina-

eden S. Brown (2008), “kendisini kişiyi incelemenin

nıyorum. Kültürel olarak belirlenmiş gündelik psiko-

ötesine genişletmek psikolojinin kendi işi değilmiş

lojimize karşı gelebilirsek, çoğumuz daha etkili anar-

gibi görünse de […] belirli bir zamanda benimsenmiş

şistler olmakla beraber kendini daha çok gerçekleş-

olan kişi/birey modelinin her zaman kolektifin zıttı bir

tirmiş insanlar olurduk. Shukaitis (2008) şöyle de-

nosyonla bağlantılı olarak şekillendiğini” vurgulamış-

mektedir: “Her gün yarattığımız toplumsal ilişkiler,

tır (s.1). Bir anarşist psikoloji “farklı bir kişilik mode-

dünyayı yalnızca metaforik anlamda değil, aynı za-

linden değil, aksine aynı anda kişinin ve kolektifin bir-

manda tam anlamıyla ön plana çıkarmaktadır: ger-

likte düşünülmesinden ortaya çıkar” (s.2). “Aslında

çekten de bedenlerin sürekli hareketi ve etkileşimi

böyle bir alt alan yaratma düşüncesi, anarşizm için

içinde somutlaşan diğer dünyanın ortaya çıkışı” (s.3).

zararlı görünmektedir. Ancak şunu söyleyebiliriz ki,

Öğrenebileceğimiz çok şey var. Bir devrim isteyebili-

anarşist bir çizgideki psikolojinin ‘öznellik’ veya ‘bi-

riz, ama Emma’nın dediği gibi biz dans etmek de isti-

rey’ yerine ‘yaşam’ı nesne olarak alması gerekir” (S.

yoruz.

Brown, 2008, s.10). Kişisel ve kişilerarası ilişkiye daha fazla önem verRadikal terapistleri ve psikolojik danışmanları, toplu-

mek, zihinsel veya duygusal sıkıntı yaşayan kişilere

luk oluşturma çalışmalarına yöneltmeye çalışan eleş-

de yanıt vermek anlamına gelir. Bu kişilerin -belki biz-

tirel psikolog Tod Sloan diyor ki:

lerin de- aşırı, bürokratik, medikal, ilgisiz ve çoğu zaman yetersiz olan psikiyatrik sistemlere karşı sıklıkla

“Mesele hümanistik bireyci psikoterapiyi almak ve onu anarşistleri iyileştir-

mücadele verdiklerini biliyoruz. Yine de bu mücadele, arkadaşlar ve yoldaşlar ile gerçekleşir. Dorter

mek için uygulamak değil [...] Diyalekti-

(2007), psikiyatrik kurtuluş hareketlerinin “çıldırmış

ğin o subjektif anının içine gömülmüş

bir dünyada deli olmanın ne anlama geldiğini, ruh

olan

sağlığı ve deli özgürleşmesini […] sorgulamalarına

gerçeği

çıkarmaktır

[…]

ve

psişe’de neler olup bittiğini görmek; her

51


www.psikolojivetoplum.org

rağmen, anarşistlerin toplu olarak odaklandığı konu-

Kaynaklar

larda veya kendimizi yapılandırdığımız veya örgütle-

Amster, R. (2009). Anarchy, utopia, and the state of things to come. R. Amster, A. Deleon, L. Fernandez, A. J. Nocella, & D. Shannon (Eds.), Contemporary Anarchist Studies: An Introductory Anthology of Anarchy in the Academy içinde. New York: Routledge.

diğimiz biçimler arasında bunlar çok az yer aldığını” belirtmektedir (s. 8). Asher (2008), “politik topluluklarımızda ve dostluk çevrelerimizdeki zihinsel hastalıklarla ilgili daha fazla tartışma başlatmayı ve böylece birbirimize ve kendimize ihtiyacımız olan desteği sunmaya başlayabileceğimizi” umuyordu. “İnsanların başa çıkamadıkları için bağlarını kopardıklarını fark etmeliyiz ve onlara ihtiyaç duydukları şeyleri verebilmek için elimizden gelen her şeyi yapmamız gerekiyor. Sözde radikal topluluklarımızda, akıl hastalığı derinden damgalanmakta ve bazen alay konusu yapılmaktadır. İnsanları

Amster, R., Deleon, A., Fernandez, L., Nocella, A. J., & Shannon, D. (Eds.). (2009). Contemporary Anarchist Studies: An Introductory Anthology of Anarchy in the Academy. New York: Routledge. Apfelbaum, E., & Lubek, I. (1983). Le point de vue critique des ecrits psycho-sociologiques (1889-1905) de Augustin Hamon. S. Bem, H. Rappard, & W. van Hoorn (Eds.), Studies in the History of Psychology and the Social Sciences içinde. Leiden: Psychologisch Instituut van de Rijksuniversiteit Leiden. Asher. (2008). Introduction. Our Dark Passenger: Anarchists Talk About Mental Illness and Community Support içinde. Christchurch, New Zealand: Katipo Books. Barclay, H. B. (1982). People Without Government: An Anthropology of Anarchism. London: Kahn.

bu pisliğe karşı çıkmaya çağırmak, aramızdaki o manik dönemleri yaşayan veya en depresif hâllerinde

Bookchin, M. (1971). Post-scarcity Anarchism. Palo Alto, CA: Ramparts.

olanlarımıza düşmemeli ama ne yazık ki çoğu zaman biz yapmazsak kimse yapmıyor” (s.3).

Bookchin, M. (1980). Toward an Ecological Society. Montreal: Black Rose Books.

Son olarak, anarşizme karşı direnç çoğunlukla insan

Bookchin, M. (1982). The Ecology of Freedom: The Emergence and Dissolution of Hierarchy. Palo Alto, CA: Cheshire Books.

davranışının kültürel olarak baskın açıklamalarından ve bazen ise bireylerin toplumsal bariyerler üzerinde başarıyla ilerlemekten duydukları keyiften kaynaklanmaktadır. Toplumun güçlü liderlere, güçlü yasalara ve güçlü polislere ihtiyacı olduğuna, çünkü bunlar olmazsa insanların hayatta kalamayacak kadar kusurlu olduğuna yönelik inanç, belirli bir motivasyon anlayışını yansıtmaktadır. Anaakım psikolojiye dik-

Brown, A. (Moderator) (2007, November). Anarchism, Religion, and Spirituality. Panel presented at Renewing the Anarchist Tradition conference, Montpelier, VT. Brown, P. (Ed.). (1973). Radical Psychology. New York: Harper. Brown, S. D. (2008). The thought of immanence and the possibility of an anarchist psychology. Possibilities for An Anarchist Psychology içinde, panel at First Anarchist Studies Network Conference, Loughborough, UK. Buber, M. (1949/1958). Paths in Utopia. Boston: Beacon Press.

katli bir şekilde bakmak, bu argümanlardan bazılarına karşı yardımcı olabilir. Birey ve topluluğun etki-

Chomsky, N. (2005). Chomsky on Anarchism. Barry Pateman (Ed.). Oakland, CA: AK Press.

leşimini dikkate alan daha eleştirel bir alternatif psikolojinin geliştirilmesi, bize beraber yaratma yeteneklerimizi yeniden hayal edebilmemizde yardım edebilir.

Comfort, A. (1950). Authority and Delinquency in the Modern State. London: Routledge. http://www.alexcomfort.com/TheStateAndHumanBehavior.xhtml Cromby, J. (2008). Political psychologies and possibilities. Possibilities for An Anarchist Psychology içinde, panel at First Anarchist Studies Network Conference, Loughborough, UK.

52


www.psikolojivetoplum.org

http://www.anarchist-studies-network.org.uk/documents/ASN_psychology_panel_abstracts.vASN.pdf Debord, G. (1967). The Society of the Spectacle. Paris: Editions Buchet-Chastel. 1977 translation by Black & Red. Erişim: December 31, 2010, from http://library.nothingness.org/articles/SI/all/pub_contents/4 DeLeon, A., & Love, K. (2009). Anarchist theory as radical critique: Challenging hierarchies and domination in the social and “hard” sciences. R. Amster, A. Deleon, L. Fernandez, A. J. Nocella, & D. Shannon (Eds.), Contemporary Anarchist Studies: An Introductory Anthology of Anarchy in the Academy içinde. New York: Routledge. Dorter, A. (2007, November). Mental health and mutual aid in anarchist milieus. Paper presented at Renewing the Anarchist Tradition conference, Montpelier, VT. Ehrenreich, B. (2009). Bright-sided: How the Relentless Promotion of Positive Thinking Has Undermined America. New York: Metropolitan. Ehrlich, H. J. (Ed). (1996). Reinventing Anarchy, Again. San Francisco, CA: AK Press. Epstein, B. (1993). Political Protest and Cultural Revolution: Nonviolent Direct Action in the 1970s and 1980s. Berkeley, CA: University of California Press. Fox, D. R. (1985). Psychology, ideology, utopia, and the commons. American Psychologist, 40, 48-58. Fox, D. R. (1993a). The autonomy-community balance and the equity-law distinction: Anarchy’s task for psychological jurisprudence. Behavioral Sciences and the Law, 11, 97-109. http://www.dennisfox.net/papers/balance.html

Gordon, U. (2005). Liberation now: Present-tense dimensions of contemporary anarchism. Paper presented at Graduate Student Conference “Thinking the Present: The Beginnings and Ends of Political Theory,” University of California, Berkeley. Gordon, U. (2008). Anarchy Alive! Anti-Authoritarian Politics from Practice to Theory. London: Pluto Press. Gordon, U. (2009). Dark tidings: Anarchist politics in the age of collapse. R. Amster, A. Deleon, L. Fernandez, A. J. Nocella, & D. Shannon (Eds.), Contemporary Anarchist Studies: An Introductory Anthology of Anarchy in the Academy içinde. New York: Routledge. Gordon, U. (2010, May 27). Lifestyles. Message posted to Anarchist Academics listserv. Hamilton, A. (2008). Anarchism and the Psychology of Motivation. Erişim: December 24, 2010, from http://www.linchpin.ca/content/Miscellanous/Anarchism-Psychology-Motivation Hamon, A. F. (1973). Anarchist Peril: The Psychology of the Anarchist. Trans. Jean-Paul Cortane. Vancouver: Pulp Press. Heckert, J. (2010). Anarchist roots & routes. European Journal of Ecopsychology, 1. Herman, E. (1995). The Romance of American Psychology: Political Culture in the Age of Experts. Berkeley, CA: University of California Press. Heuer, G. (n.d.). Otto Gross, 1877-1920: Biographical Survey. Erişim: December 24, 2010, from http://www.ottogross.org/english/documents/BiographicalSurvey.html Horrox, J. (2009). A Living Revolution: Anarchism in the Kibbutz Movement. Oakland, CA: AK Press.

Fox, D. R. (1993b). Psychological jurisprudence and radical social change. American Psychologist, 48, 234-241. http://www.dennisfox.net/papers/psychjuris.html

Ingleby, D. (Ed.). (1980). Critical Psychiatry: The Politics of Mental Health. New York: Pantheon.

Fox, D. R. (1999). Psycholegal scholarship’s contribution to false consciousness about injustice. Law and Human Behavior, 23, 9-30. http://www.dennisfox.net/papers/injustice.html

International Otto Gross Society (2009). Who Was Otto Gross? Erişim: December 24, 2010 from http://www.ottogross.org

Fox, D. (in press). Critical and radical psychology. In D. J. Christie (Ed.), Encyclopedia of Peace Psychology. Hoboken, NJ: Wiley-Blackwell. http://www.dennisfox.net/papers/critical_radical_psychology.html

Jones, D., & Elcock, J. (2001). History and Theories of Psychology: A Critical Perspective. London: Hodder Arnold.

Fox, D., Prilleltensky, I., & Austin, S. (2009). Critical Psychology: An Introduction (2nd ed.). London: Sage Publications. http://www.dennisfox.net/critpsy/second_edition.html Goodman, P. (1979). Reflections on the anarchist principle. T. Stoehr (Ed.), Drawing the line: The political essays of Paul Goodman (s.176-177) içinde. New York: Dutton. (Original work published 1966)

Justman, S. (2005). Fool's Paradise: The Unreal World of Pop Psychology. Chicago: Ivan R. Dee. Kemmerer, L. (2009). Anarchy: Foundations in faith. R. Amster, A. Deleon, L. Fernandez, A. J. Nocella, & D. Shannon (Eds.), Contemporary Anarchist Studies: An Introductory Anthology of Anarchy in the Academy içinde. New York: Routledge.

53


www.psikolojivetoplum.org

Kropotkin, P. (1902/1955). Mutual Aid: A Factor of Evolution. Boston: Extending Horizons.

Reich, W. (1942/1970). The Mass Psychology of Fascism. New York: Farrar, Straus & Giroux.

Kuhn, G. (2009). Anarchism, postmodernity, and poststructuralism. R. Amster, A. Deleon, L. Fernandez, A. J. Nocella, & D. Shannon (Eds.), Contemporary Anarchist Studies: An Introductory Anthology of Anarchy in the Academy içinde. New York: Routledge.

Rhodes, D. (2008). An Anarchist Psychotherapy: Ecopsychology and a Pedagogy of Life. Unpublished dissertation, University of North Carolina at Greensboro. (http://libres.uncg.edu/ir/listing.aspx?id=348).

Leeder, E. (1996). (1996). Let our mothers show the way. H. J. Ehrlich (Ed.), Reinventing Anarchy, Again içinde. San Francisco, CA: AK Press. Levine, B. E. (2008). How teenage rebellion has become a mental illness. Alternet. Erişim: January 3, 2011, http://www.alternet.org/story/75081/how_teenage_rebellion_has_become_a_mental_illness/ Lubek, I., & Apfelbaum, E. (1982). Early Social Psychological Writings of the “Anarchist” Augustin Hamon. Unpublished manuscript, University of Guelph, Ontario. Maslow, A. H. (1971). The Farther Reaches of Human Nature. New York: Penguin. McLaughlin, C., & Davidson, G. (2010). The Practical Visionary: A New World Guide to Spiritual Growth and Social Change. Unity Village, MO: Unity House. McWilliams, S. A. (1985). On becoming a personal anarchist. F. Fransella & L. Thomas (Eds.) Experimenting with Personal Construct Psychology içinde. London: Routledge. Milstein, C. (2009). Anarchism and Its Aspirations. Oakland, CA: AK Press. Ornstein, R. E. (1972). The Psychology of Consciousness. San Francisco: W. H. Freeman. Parker, I. (2007). Revolution in Psychology: Alienation to Emancipation. London: Pluto Press. Perez, R. (1990). On An(archy) and Schizoanalysis. Brooklyn, NY: Autonomedia. Perls, F., Hefferline, R., & Goodman, P. (1951) Gestalt Therapy: Excitement and Growth in the Human Personality. New York, NY: Julian. Political Psychology and Anarchism. (2009). Online Notice of Workshops in Political Theory. Erişim: December 24, 2010, from http://ecowellness.multiply.com/journal/item/1031/Anarchism Purchase, G. (2011). Three post anarchist anthologies. Rebel Worker, 29(4). Erişim: January 4, 2011, from http://news.infoshop.org/article.php?story=20110104052254698

Ritter, A. (1980). Anarchism: A Theoretical Analysis. Cambridge, England: Cambridge University Press. Rosenberg, M. B. (2004). The Heart of Social Change: How to Make a Difference in Your World. Encinitas, CA: Puddledancer Press. Sakolsky, R. (2011). Mutual Acquiescence. Paper presented at conference of the North American Anarchist Studies Network, Toronto. Salmon. (2010). Green anarchism and polyamory. Dysphoria, 1, 6-19. http://dysophia.files.wordpress.com/2010/05/polyamory1-6_web.pdf Sarason, S. B. (1976). Community psychology and the anarchist insight. American Journal of Community Psychology, 4, 243-261. Satin, M. (1979). New Age Politics: Healing Self and Society. New York: Dell. Shukaitis, S. (2008). Questions for aeffective resistance. Possibilities for An Anarchist Psychology içinde, panel at First Anarchist Studies Network Conference, Loughborough, UK. Sloan, T. (1996). Damaged Life: The Crisis of the Modern Psyche. New York: Routledge. Somatherapy. (2010). Wikipedia’da. Erişim: December 24, 2010, from http://en.wikipedia.org/wiki/Somatherapy Tolman, C. W. (1994). Psychology, Society, and Subjectivity: An Introduction to German Critical Psychology. London: Routledge. Tyson, P. J., Jones, D., & Elcock, J. (in press). Psychology in Social Context: Issues and Debates. West Sussex, UK: Blackwell. Vaneigem. R. (1967). The Revolution of Everyday Life. Translated by John Fullerton & Paul Sieveking, Red & Black. Erişim: December 31, 2010, from http://library.nothingness.org/articles/SI/en/display/35 Ward, D. (2002). Political psychology: Origins and development. K. Monroe (Ed.), What is Political Psychology? içinde. London: Lawrence Erlbaum. Williams, C. R., & Arrigo, B. A. (2005). Theory, Justice, and Social Change: Theoretical Integrations and Critical Applications. New York: Springer.

54


www.psikolojivetoplum.org

Wilson, P. L. (2010, Summer). “Anarchist religion”? Fifth Estate, 45 (2), 13-15. Zerzan, J. (1994). The mass psychology of misery. In Future Primitive and Other Essays. Brooklyn, NY: Autonomedia. Erişim: December 29, 2010, from http://www.greylodge.org/occultreview/glor_011/Zerzan_Mass_Psychology_of_Misery.pdf

55


www.psikolojivetoplum.org

Söyleşi: “Yönetimin Lanetli Tarafı: İşletme İdeolojisi”* Vincent de Gaulejac Çevirenler: Melis Oflas, Osman Demirci Plaza Eylem Platformu, Kasım 2017

V

incent de Gaulejac, 1946 Fransa doğumlu

***

sosyolog, yazar. Şimdiye kadar yayımlanmış 10’un üzerinde kitabı bulunmaktadır. Bu

— İdeoloji üzerine konuşmak uzun soluklu bir eleştiri geleneğine

kitaplardan yalnızca biri, “İşletme Hastalığına Tutul-

dayanıyor; ama aynı zamanda onu şeytanlaştırmaya meyilli

muş Toplum” Türkçe’ye çevrildi. Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü tarafından 8 Kasım 2017'de ger-

duygusal bir tepkiyi de sürdürüyor. Buradan biraz uzaklaşmak ve çözümleme kirliliğinden kaçınmak adına yönetimin ve işletmenin pozitif gerçekliğini tanımakla başlayalım mı?

çekleştirilen “Yönetsel Devrim Çağında İş Yerinde Acının Kaynakları” başlıklı konferans vesilesiyle Plaza Ey-

Tüm yanlış anlaşılmalardan kaçınalım: Kitabın başlı-

lem Platformu olarak yazarın birkaç söyleşisini derle-

ğında kesinlikle bir kışkırtma var. İşletme ideolojisin-

dik. Elinizdeki bu kitapçığı hazırlarken Gaulejac’ın sıra-

den bahsetmek, çoğunlukla birbirinden ayrışmış iki

sıyla şu söyleşilerinden yararlandık: “Yönetimin Lanetli

tabiri yan yana koymaktır. İşletme kendini pragmatik

Tarafı: İşletme İdeolojisi” (2006), “Çalışanlardan Öznel

olarak tanımlar, organizasyonun işleyişini en iyi hâle

ve Duygusal Bir Katılım Bekleniyor” (2009) ve “Artık

getiren gayet tarafsız bir araç olarak. Ürünü düzenle-

Çalışanların Bedenleri Değil, Ruhları İşe Yarar, Uysal ve

mek için işletmeye ihtiyacımız var. Özellikle de iş kar-

Üretken Kılınıyor” (2012). Söyleşileri http://1liberta-

maşıklaştığında, ham madde, teknoloji, insan, para,

ire.free.fr sitesinden aldık.

sermaye, bilgi gerekiyor ve bunları bir araya getirince müzik ortaya çıkıyor. Müzik benzetmesini seviyo-

Plaza Eylem Platformu, 2008’den beri, çalışma hayatının üzerimizde yarattığı tahribatı görünür kılmaya, bu tahribata karşı birlikte durmaya çalışıyor. De Gaulejac’ı bizim için önemli kılan da birey ve toplum üzerinde yaratılan bu tahribatı, klinik sosyoloji araştırmalarıyla

rum. Kolektif işlerin uyumu işletmede gereklidir, onlarsız olmaz. İşletmenin ideolojik karakterini hatırlamak, bu aracın tarafsız olmadığını göstermekten ibarettir. Mühendisler ya da işletmeciler de bunu unutma eğilimindedir ki bu da oldukça ciddi.

göz önüne sermesi. Kendi çalışma hayatlarımızdan edindiğimiz deneyimlerin bu araştırmalarla kesişmesi

— Neden böylesine ciddi?

bize bir kez daha yalnız olmadığımızı hatırlatırken, mücadelemize de umut katıyor.

Paris Dauphine Üniversitesi'nde 17 yıl öğretmenlik yaptım. İşletme Bilimleri başlangıçta şirket dünyasını

*

Editör Notu: Bu çeviri ilk olarak Plaza Eylem Platformu’nun web sitesinde yayımlanmıştır. Çeviriyi bültende yayımlamamıza izin verdikleri için Plaza Eylem Platformu’na teşekkür ediyoruz. (https://plazaeylem.org/2017/11/12/vincent-de-gaulejac-misafirimiz-oldu/)

56


www.psikolojivetoplum.org

anlama araçları olmalıydı. Şimdi menümüzde sözde

Deneysel paradigma, insanın nesneleşmesinin bilim-

“daha iyi işlemesi için nasıl işlemesi gerektiğini” tarif

selliğin, dolayısıyla da hakikatin bir teminatı oldu-

eden normatif araçlar var. Bunlar da ideolojik araçlar

ğunu addetmekten ibarettir. Bu da aslında her şeyin

hâline geldi; yani dünyanın temsilini ileten araçlar.

uzmanlıktan gelen bir mantıksallaştırma işleviyle dü-

Antropolojik ve sosyolojik açıdan bir yandan çözüm-

zenlenmesine varır. Aslında sorunları ele alıp onları

lemeye çalıştığım, bir yandan reddedip eleştirdiğim

anlayıp tartışmak yerine şirket aktörlerinin araçsal-

de dünyanın bu temsili. “İşletme teolojisi”, şirketi bir

laştırılmasıyla işler.

insan topluluğu olarak görmek yerine, toplumu belli bir ekonomi ve ekonomik kalkınma anlayışının hizmetine sokmakla uğraşıyor. — Yönetimin meşru kılavuzu hâline gelen işletme aracının altında yatan normlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bence iki eleştiri düzeyi mevcut; epistemolojik ve ideolojik düzey. Epistemolojik düzeyde benim eleştirim, işletme bilimlerine dayanan paradigmalara yöneliyor. Nesnelci paradigma gerçeği oranlara, göstergelere, denklemlere dönüştürür. Şirketleri yönetmek için başka dillerde hesap yapmanın önceliğini ortaya koyar. Bu hesap yapma önceliğinin ardında hâkim olan ekonomik kârlılıktır. İşlevselci paradigma, organizasyonların “iyi biçimde”

Faydacı paradigma, düşünce etkili olmadığı sürece

işletilmesini ve çatışmaların işlevsizliğini göz önünde

onu bir araç olarak dikkate almaz. Şirkette hep duya-

bulundurur. Üstü kapalı bir biçimde bu, bir organizas-

rız: “Burada sorun yok, çözüm var.” Düşünce ancak

yonun biyolojik ya da mekanik bir sistem olduğu an-

sistem için yararlı olduğu andan itibaren tanınır. Eleş-

layışına götürür. Bütün insan topluluklarında iktidar

tirel düşünce faydasız ve hatta zararlı addedilir. Bu da

çıkarları, anlaşmazlıklar, güç mücadeleleri mevcut-

konformizmi, meşhur “tek tip düşünce”yi, uyuşma-

tur. İşlevselci duruş, her toplumun işleyişinin tam

yan bakış açılarının reddini destekler.

merkezindeki pürüzleri giderme eğilimindedir. Çatışmalar karşıt çıkarların ifadesi olduğundan, onları ola-

— Aslında eleştirel düşünceyi önemsiz bir tarafa yerleştiriyor...

ğan bulmak yerine bütün bu çatışmaların ortadan kaldırılmasını sağlayacak iyi bir organizasyon varmış

Kesinlikle. Eleştiriyle asla karşı karşıya gelmeyen bir

gibi yapılır. Yani çatışmaları ele almak, onları anla-

düşünce mecburen anlamsız hâle gelir.

mak, dikkate almak yerine tahliye edip “dışa aktarır”.

57


www.psikolojivetoplum.org

Son paradigma ekonomist paradigma. İşletme ideo-

rar ve uysal kılmaya gerek yoktur; artık bireylerin ka-

lojisi, insanı ham madde, teknoloji, sermaye, bina, vs.

tılımının sağlanmasına ihtiyaç vardır. Artık bireyler,

gibi şirket için bir kaynak olarak gören insan kaynak-

onları zaman ve mekân parçalarına bölerek hareket

ları ideolojisidir. Ekonomik ile toplumsal olan arasın-

ettiren üretim bandında olduğu gibi kontrol edilmez.

daki ilişki tamamen tersine çevrilir: Bir insan kaynağı,

Şirketin bilgi ve öznelliği işe koşturması gerekir.

toplumu geliştirme aracı olan şirket artık yoktur; eko-

Özerk ve özgür öznelere ihtiyaç duyar. Ama bu şartlı

nomiye hizmet için harekete geçmesi gereken top-

bir özgürlüktür. Özgürler, tamamen özgürler, yirmi

lumdur.

dört saatin yirmi dördünde de çalışmakta tamamen özgürler. Yeni teknolojiler bu kontrollü özerklik süre-

Sonuç itibariyle bu, değerler arasında bir seçimdir. Bu

cini güçlendirir. Artık bir ofise ihtiyaç yoktur. Her yö-

seçimin ardında, sonuçlar ve yollar arasındaki ilişkiyi

netici şirketini yanında taşıyabilir. Ona gereken bir di-

tersine çevirmeye dair bir irade var.

züstü bilgisayar ve bir cep telefonudur. Yatırım yapa-

— İşletme ve onun özelliklerine dair söylediklerinizden yola

cağı şirketi bulmak için elektrik prizi yeterlidir. Birey

çıkarak işletme araçları sayesinde ortaya çıkan yönetime

ve şirketi arasında bir tür geçişme vardır. Ruh ve şir-

geri dönelim. Yönetimi nasıl nitelendiriyorsunuz?

ketin işlevi arasında bir çeşit iç içe geçme. Bu bağlamda “managinaire” kavramını ortaya çıkardık: Şir-

Bu yaklaşımlar çok-uluslu şirketlerdeki iktidar sorunu

ket ve yönetsel ideoloji tarafından istila edilmiş yöne-

etrafında Max Pages ile, “L’emprise de l’organisation”

ticinin muhayyilesi.

kitabıyla başladı; ardından Nicole Aubert’in “Le coût d’excellence” kitabı geldi. Piramidal ve hiyerarşik şir-

İşletme ideolojisi tüm anlamını ve kapsamını, temeli

kette iktidar, başkanla/patronla temsil edilir. Bu di-

savaş ekonomisi fikrine dayanan dünya temsilinin in-

sipliner bir iktidardır; Michel Foucault’nun Hapisha-

şasından alır: Şayet ortada ekonomik bir savaş mev-

nenin Doğuşu kitabında söylediği gibi. Disipline edici

cutsa, şirketin aktörlerinin bu savaşı kazanmak için

sistem bedenleri işe yarar, uysal ve üretken kılar. İkti-

hep birlikte harekete geçmesi gerekmektedir. Amaç,

darın uygulanışının mahiyeti yönetsel iktidarla deği-

her şeye rağmen şirketin hayatta kalmasını sağla-

şir. Artık iktidarın esas nesnesi beden değil “ruh”tur.

maktır; tıpkı herhangi bir savaşta olduğu gibi, ya ka-

İşe yarar, uysal ve üretken kılmak için ruhu yönlendir-

zanılır ya ölünür.

mek söz konusudur. — Kitabınızda “yönetsel iktidarın en ustaca kullandığı ara-

Bu da patrimonyal kapitalizmden daha az endüstriyel olan ya da hiç endüstriyel olmayan kapitalizmin biçimindeki değişikliğe karşılık gelir. Patrimonyal, mali ve özellikle de soyut. İktidarın soyutlaşması, üretim koşullarını ve eylemin doğasını değiştirir. Bedenleri kontrol etmek için onları işe ya-

cın paradoks olduğunu” söylüyorsunuz. Bu ne anlama geliyor?

Bu iktidar bireyleri sürekli paradokslara yerleştiriyor. Palo Alto ekolünün araştırmacıları, paradoksların delirttiğini açıklıyor. İçinde bulundukları gündelik paradoksal talimatlardan kendilerini korumak için, yöne-

58


www.psikolojivetoplum.org

ticiler delirmemeye çalışarak sürekli hareket hâlinde-

Rekabet, gayret kendi başına kötü şeyler değil. Fut-

ler. İçinde bulundukları sistemi unutuyorlar. Şirket-

bol, masa oyunları ve spor, oyunun zevkini paylaş-

lerde görevliler çelişkili talimatlara tabi olmaktan

maya ve kendini aşmanın belli biçimlerine imkân ve-

şikâyet edip dururlar. Örneğin, “Dışa dönük olmalısı-

riyor. Dahası, yarışma ve rekabet, arzuya yön verebi-

nız,” deyip ihtiyaçları olduğunda sizi orada bulama-

lecek bir gayreti teşvik ediyor. Bu çok iyi bir şey.

dıkları için suçluyorlar. “Kalite, müşterilere teslimat süresi verip bu süreye bağlı kalmaktır,” diyorlar ama

Bugün işletmedeki sorun, üst düzey sporcuların yaşa-

teslimat süresiyle çok fazla meşgul olmak profesyo-

dığı soruna benziyor: Önünüze koyulan hedef oyna-

nel bir hata oluyor. “Eksiksiz kalite,” deniyor ama şir-

mak değil de bir numara olmak; performansınızı sü-

ket ekonomik kârlılık kaygısı ve nicel sonuçlarla yönetiliyor.

rekli olarak iyileştirirken, bir süre sonra işbirliği içindeki gayret gösterme evresinden çıkılır ve oyun sürekli daha fazlasını, daha iyisini isteyen cehennemî

— Yani çelişkilerle çalışmak zorundayız…

bir yarış evresine geçer. Üst düzey sporcular için soru şudur: Doping yapmadan bu hedeflere nasıl ulaşılır?

Evet, çelişki bu işleyişin merkezini oluşturuyor. Elbette “normal” çelişkiler de var. Bütün şirketlerde sermaye ve çalışma arasında; en iyi müşteri ilişkileri ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi arasında; çevreye saygı ve hissedarlar için mümkün olan en iyi kârlılık arasında bir çelişki olduğunu fark etmek için Marksist olmaya gerek yok. Bütün bu çelişkiler şirketin parçasıdır. Her zaman daha az şeyle daha iyi sonuç alma talimatı: Daha az aracı, daha az personel, daha az bütçe. Bunu özel şirketlerin dışında; hastanelerde, üniversitelerde, devlet dairelerinde de görmekteyiz. Para-

İşletme, bir numara olmak için netameli yollara başvurarak pazarını genişletmek zorundadır. Hissedarlara ya da piyasa finansçılarına, iş gücünü düşürerek teminat sağlamak zorundadır. Çünkü hisselerinin borsada değer kazanması, vb. gerekir. Finansal kapitalizmin endüstriyel kapitalizme göre ağır bastığı bir dönemdeyiz. Ve bu, tüm dünyayı sürekli bir meydan okuma ve değer kaybetme anlayışının hâkimiyetine alıyor. Bugün şirketlerde, yarattığımızı sürekli olarak yıkıyoruz; çünkü başka bir şey üretmek zorundayız. — Ve işbu rekabetin tırmandırılması, sizin tabirinizle, mevki mücadelesine mi dönüşüyor?

doksal talimatlardaki çelişkinin dönüşümü iki önemli fenomeni açıklar: Sürekli performans zorunluluğuna

Mevki mücadelesi ekonomik savaşı doğrular. Bu,

artık cevap veremeyenlerin dışarıda bırakılması; üc-

baştan aşağı ölümcül ve yıkıcı olan performansın la-

retli çalışanların içinde bulundukları tükenmişlik,

netli tarafıdır. Bu lanetli taraf birçok biçimde vücut

stres, duygusal tahribat.

bulur ve bu biçimlerden biri muhakkak mevki mücadelesidir. Bu olgu, her insanı bir sosyal varoluşa sahip

— Kesinlikle ama bu bitmeyen performans arayışında rekabetin oyuncul bir yanı da var.

olabilmesi için kendine döndürür, rekabet ve iktidar düzleminde de iktidarın en iyi koltuğa oturabilmesi için. Mücadele çok erken başlar: En iyi sınıflarda olmalı, en iyi liselerde, sonra en iyi okullara gitmek için

59


www.psikolojivetoplum.org

en iyi hazırlık sınıflarında, işletmelerdeki en iyi mev-

İşte çarpıcı bir paradoks: Kurum yöneticileri ya da

kilere gelmek için bu okullardan en iyi derecelerle

sosyal hizmet uzmanları, durumdan kesinlikle mem-

mezun olmalı. Bütün bunlar ne için? Şampiyonluk ta-

nun çünkü kaliteyi geliştirmek “modern duruyor”.

lebini karşılamak için. Fakat mükemmellik dışlan-

Sosyal hizmetlerin, formasyonun, eğitimin, bakımın,

mayı üretir. Albert Jacquard’ın dediği gibi, bir kaza-

sağlığın, başkalarına yardımın, topluma dâhil etme

nan kaçınılmaz olarak kaybedenlerini üretir. Belli bir

çabasının can damarı olan kültürü mahvettiklerinin

anda kendini oyunun dışında bulanların, toplumsal

farkında değiller. Bu ideolojinin toplumun bütününü

alanda var olma duygusundan yoksun olanların dış-

kuşattığını görüyoruz ve bu sürecin başlıca sorumlu-

lanması, mevki mücadelesinin diğer veçhesidir. Gü-

ları, devlet projeleri önermek yerine devleti yönetme

nümüz dünyasında, bazıları çok işi olduğu için, bazı-

metodu olarak işletme ideolojisini her yere uygula-

ları da artık iş bulamadığı için kıvranıyor. Ortada biz,

yan siyasilerdir. Rafarin ve onun “olumlu tutum”uyla

siz, ben, kendini yaman bir rekabetin içinde bulan

bir deneyimimiz oldu. Aynı şekilde İtalya’da Berlus-

ama dışlanmaya direnen ve normal bir hayata, nor-

coni, Meksika’da Vicente Fox (Coca-Cola’nın eski bir

mal bir mevkiye sahip olmak özlemiyle birlikte ken-

müdürü). Bugün takdir edilen şu ki verimli olmak için

dini giderek daha fazla tehdit altında hisseden okur-

toplumu bir işletme gibi yönetmek gerekir.

larımız var. Büyük bir endişeyle keşfediyoruz ki çocuklarımızın bu dünyada yeri olmayacak.

— Bu işletme saplantısı, tüm bu çelişkili bileşenler içindeki birbiriyle ilişkili faaliyetleri bastırıyor demiştik. Peki bunu

— Size göre, günümüz yönetiminin ilkesi olan bu işletme ideolojisi büyük işletmelerin dışına da yayılıyor mu? Kamu hizmetlerine ve STK’lara da yayılmıyor mu?

müzakere ve uzlaşma boyutunda da yapıyor mu?

Her bireyin “ben”i, verimli kılınması gereken bir sermayeye dönüştü. Marcel Mauss, ünlü Armağan kita-

Hâlâ birçok KOBİ bu değişimden etkilenmedi. Sa-

bında, toplumsal bağın vermek, almak, geri vermek

dece, SAP gibi yeni yazılımlar buralara sızmaya baş-

zorunluluğuna dayandığını gösterir. Bugün bu talep

ladı. Taşeronları istemese bile, büyük işletmeler on-

üretken, performanslı ve kazanç getiren olma zorun-

lara bu sistemlere geçmeleri için muazzam bir baskı

luluklarıyla yer değiştirdi. Herkes kendini satmak, di-

yapıyor.

ğerleriyle çıkarına uygun ilişkilere girmek, “istihdam edilebilirliğini” geliştirmekle ilgilenmek, sermayesini

Finansal kapitalizme bağlı olarak gelişen bu süreç en

en iyi şekilde kullanmak zorundadır. “İnsan serma-

çok satıcıları etkiler diye düşünüyordum. Sonra kamu

yesi” teorileri -insanı bir sermayeye indirgemenin ne

işletmelerinde ortaya çıktığını gördüm. Dolayısıyla

anlama geldiği- toplumsal ilişkilerde gerçekten gere-

şöyle diyordum: Bu liberal anlayıştır; kamu işletmele-

kenin ne olduğu hakkında hiçbir soru sormayan bir-

rinin modernleşmesinin bir biçimi. Tabii ki bu kısa bir

takım ekonomist ve işletmeciler tarafından geliştiril-

açıklama. Gerçekten bunun hastanelerde, eğitim

miştir. Bugün bunun pek çok örneğini görmekteyiz.

sektöründe, üniversitelerde ve sosyal hizmetlerde

Yani milli eğitimden üretken olması istendiğinde, as-

yaygınlaştığını gördük. Kalite yönetimlerinin sosyal

lında ekonominin çıkarlarına uyum sağlaması bek-

hizmet alanlarında yarattığı hasar hayal edilemez!

lenmektedir. Tüm eğitim uzmanlarının önem verdiği

60


www.psikolojivetoplum.org

çocuk gelişimi, insan hakları, çevreye ve başkalarına

— Bu stresin kaynağı nedir?

saygı konuları -yani ötekini hesaba katma düşüncesigerçekten de işletme ideolojisinin ilettiği değerlerle tamamen çelişki içindeki değerlerdir.

Aynı zamanda takım olarak çalışmak gerekir, fakat performans değerlendirmesi bireyseldir. Hiper-modern işletmelerdeki şiddet baskıcı değildir; baskı bi-

— Size göre, günümüz krizinin altında bir işletme modeli ya-

çimlerini değiştirse bile, buradaki, daha çok çelişkili

tıyor. Neden?

taleplere bağlı ruhsal bir şiddettir. Toplam kaliteden bahsedilir; fakat işletmenin umurunda olan finansal

Salt terimlerle ifade ettiğimizde, işletme, ne iyi ne kötüdür. Fakat insanı işletmenin hizmetinde bir kaynak olarak konumlayan bir dünya görüşünü desteklediğinde sapkınlaşmaktadır. Burada işletme ideolojisinden veya yönetsel işletmeden bahsedebiliriz. Hâlbuki bu yönetsel işletme, disipliner sistemin baskıcı ve durağan karakterine kıyasla kendini kayda değer bir ilerleme olarak sunar. Bununla birlikte başlıca özellikleri gayet iyi bilinmektedir: Mâli hedeflerin ön-

kârlılık ve nicel sonuçlardır. Özerk olmalı ama prosedürler çerçevesinde. Özellikle de sürekli daha fazlasını yapmalı ama hep daha azıyla. İnsanlar delirmemek için kendilerini sisteme teslim ediyorlar, en azından görünüşte. “Öyleymiş gibi” yapıyorlar. Bu dünyanın ruhsal bedelini en aza indirgemek için savunma mekanizmalarını devreye sokuyorlar. Böylece, stres ama aynı zamanda bazılarının boşluk ve anlamsızlığa karşı geliştirdiği aşırı aktiflik ortaya çıkıyor.

celiği, bağlılık üretimi ve ruhsal seferberlik. Çalışanlardan öznel ve duygusal bir katılım beklenir. Baskının yerini baştan çıkarma; zorlamanın yerini ka-

— Çalışma acısıyla nasıl mücadele etmeli?

Mağdur söyleminden muhalif söyleme geçilerek.

tılma; itaatin yerini tanıma alır. Çalışma ilgi çekici, zenginleştirici ve teşvik edici bir deneyim olarak su-

Bu iktidara muhalefet etmek -kişileri çelişkilere hap-

nulur.

seden bütün sistemler gibi- özellikle zor. Ve ücretli çalışanlara yardımcı olacak olan, stres hakkında ko-

Michel Foucault, uyumlu olmak için itaat eden, tabi

nuşmak için onları seminerlerde toplamak değil, on-

olan “disipliner beden”den söz etmişti. Bugün çalış-

lara ne olup bittiğini anlamak için teorik ve pratik

mada işe yarar, itaatkâr ve tabi olan ruhtur. Yönetim

araçlar sağlamaktır; amaçlarla araçlar arasındaki tu-

libidinal enerjiyi kazanç getiren enerjiye dönüştürür.

tarsızlık, vb. Çalışanların özneler olmasına imkân ver-

Kaygıyı ve hazzı çalışma gücüne, üretici güce dönüş-

mek, semptomlarıyla baş başa bırakmamak için on-

türür. Sanki insan, teknoloji sayesinde kazandığı za-

ları açıklamak, onlara anlam vermek. Yaşadıkları ça-

manı yoğunluk olarak, özerkliği de içerilerek geri

tışmaları anlamak için tartışmak ve kurumların kaçı-

ödüyormuş gibi. O hâlde çalışma dünyasına bağlı

nılmaz dönüşümlerini göz önüne almak.

arazlar yer değiştirmiştir. Bugün başlıca araz içselleştirilmiştir: Stres.

Çalışma stresi konusunun ardında gerçek bir ideolojik savaş var. Öte yandan, “acı” yerine “şiddet”ten bahsetmek daha yerinde olacak: Bu, mağdur söyleminden muhalif söyleme geçmemize imkân verecek.

61


www.psikolojivetoplum.org

— Ve sesini daha çok duyurmak için kolektif direniş?

Google hâlâ yenilikçi bir proje üzerine yükselen genç ve dinamik bir işletme. Bir işletme genişledikçe çalı-

Belki. İnsanlar kendi köşelerinde direnmek için yalnız hissettiklerinde de çok acı çekiyorlar. Hâlbuki binlerceler. Bu huzursuzluğun politikaya tercümesini yapmak zor oluyor. Bu sene araştırma görevlileri sokaklara çıktı; fakat bu büyük hareketlere yol açmadı. Yine de İsviçreliler, Belçikalılar, Quebec’liler, Güney Amerikalılar bizi, acaba amacımıza ulaşabilecek, sesimizi duyurabilecek miyiz diye görmek için hayırhah

şanları

da

bundan

faydalanır.

70’li

yıllarda

Fransa’daki IBM böyleydi. “Genç ve sempatik.” Fakat daha sonra, 2004-2009 yılları arasında, işyeri hekimine göre -yönetimi uyardığı için işten çıkarıldı- çok stresli olduğu bilinen çalışanların oranı %40’tan %80’e çıktı. O dönemde IBM’de birçok yan hakla beraber birbirini sayma ve tanıma kültürü vardı. Lâkin rekabet sertleşti ve hissedarlar baskıya başvurdu.

bir merakla izliyorlardı. Fakat liderler henüz ne döndüğü hakkında bir fikir sahibi değil. Olgunlaşma mev-

Google ve IBM gibi işletmelerdeki istihdamın sorunu,

simindeyiz…

narsistik bir sözleşmeye dayanması. İşletme sadece bir iş sunmuyor; çalışanların kendini gerçekleştirip

Bir yandan da meyvelerini vermeye başlayan yeni kolektif direniş modelleriyle ilgili araştırmalar yürütülüyor.

gelişebildikleri, serpilebildikleri bir başarı ideali vaat ediyor aynı zamanda. Teklif edilen, bir aşk ilişkisiyle aynı kaidelere dayanan bir iş ilişkisi: Yoğun bir ruhsal

— Şirketleri, çalışanları bir araç gibi kullanmakla suçluyor-

adanma ve seferberlik hâli. Sonuç olarak hayal kırık-

sunuz. Fakat 70’lerde çalışanların ritmi kronometreyle ölçü-

lıkları tutkunun ilk zamanlarındaki göğe çıkarma dö-

lürken de durum bu değil miydi?

nemleri kadar şiddetli yaşanıyor. Bir doktora öğrencim vardı, McDonalds’a kendini o kadar kaptırmıştı ki

Fark şu ki o endüstriyel kapitalizm döneminde, üretim bandında fiziksel performans ölçülüyordu. O dönemi asla özlemle anmıyorum. Beden işe yarar, uyumlu ve üretken olmalıydı. Şimdi mesele ruhsal

terfi alamadığında depresyona girdi. Daha sonra bu duygusal bağımlılığı anlatmak için Du ketchup dans les veines (Damarlardaki Ketçap) adında bir kitap yazdı.

enerji: Artık istenen; ruhu işe yarar, uyumlu ve üretken kılmak. O dönemde madende çalışmak korkunç derecede zordu; ama işçilerin kafasında ne olduğu-

Plaza Eylem Platformu hakkında daha fazla bilgi için:

nun hiçbir önemi yoktu. Bugün işletmeler çalışanlarından kendilerini bir projeye adamalarını, duygusal

plazaeylem.org

olarak bağlanmalarını talep ediyor. Bu yüzden insan-

twitter.com/plazaeylem

lar aşırı yüklü ve psikolojik olarak kötü hissediyorlar.

facebook.com/plazaeylem istenatildim.org

— Bahsettiğiniz yönetsel pratikler büyük Anglosakson işlet-

bilgi@plazaeylem.org

meler tarafından teşvik edilenler. Yine de Google gibi topluluklar bir çalışanın rüyasını süsleyen, ideal işverenler gibi algılanıyor…

62


www.psikolojivetoplum.org

Söyleşi: “Biz Romanlar Siz Gacolar” Derya Koptekin Söyleşiyi Yapan: Sercan Karlıdağ

T

ODAP üyesi Psikolog Derya Koptekin ile ya-

— “Çingene ya da Roman Olmak... Hem Çingene hem

kın zaman önce İletişim Yayınları’ndan çı-

Roman Olmak...” Sormak isteğim soru şu: Görüştüğün

kan “Biz Romanlar Siz Gacolar: Çingene/Ro-

man Çocukların Kimlik İnşası” isimli kitabı üzerine bir

çocuklar kendi kimliklerini Çingene olarak mı, Roman olarak mı kurmaktalar? Bizim doğru bir dil tutturabil-memiz için çıkar yol nedir?

söyleşi gerçekleştirdik: Adlandırmayla — Her şeyden önce seni bu konuda çalışma yapmaya yönelten şey nedir? Okuyanların, kitabın yazarını tanıyabilmesi için çalıştığın kurum ve araştırma sürecinden bahsedebilir misin biraz?

ilgili

kararsızlık

ve

tartışmalar

sürüyor. Topluluğun kendi içinde de iki farklı eğilim var. Bir grup, “Çingene” sözcüğüne yüklenen aşağılayıcı, olumsuz ve önyargılı anlamlardan ötürü kendilerini “Roman” olarak adlandırmayı tercih

İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin Tepecik’te bulunan

ederken, diğer bir grup “Çingene” sözcüğünü

Çocuk ve Gençlik Merkezi'nde yedi yıl çalıştım. Araş-

aşağılayıcı çağrışımlarından kurtarıp, Türkiye’deki

tırmamı bu süre zarfında gerçekleştirdim. Kitabı ha-

tüm Çingene/Roman gruplarını kapsayacak bir isim

zırlarken hem bir araştırmacı, hem merkezin psiko-

hâline getirmek gerektiğini savunuyor. Sanırım bu

loğu, hem de çocukların tabiriyle bir “Gaco” idim. Do-

noktada önemli olan topluluğun tanınmak istediği

layısıyla, onlarla farklı açılardan temas kurma olanağı

biçimde bir adlandırmaya gitmek. Ben kitapta,

olan biriydim. Bu açıdan, kitap, çocuklarla yaptığım

“Roman”

görüşmelerin yanı sıra, merkezde çalıştığım yedi yıl-

kullanmayı daha uygun buldum. Çünkü çocuklar

lık süre boyunca edindiğim deneyim ve gözlemleri de

açısından da bu konuda bir belirsizlik vardı. Daha çok

içeriyor. Çalışmaya başladığım ilk yıllar, Çingene/Ro-

kendilerini Roman olarak adlandırmayı tercih ediyor

man topluluğuna bakışımızın ne kadar dışarlıklı oldu-

olsalar da Çingene kimliğini sahiplenen, Çingene ve

ğunu, bu bakışın da onların yaşamına karşı bizi kör-

Roman kimliği arasında bir fark olmadığına inanan

leştirerek tam da kaçınmaya çalıştığımız önyargılara

çocuklar da vardı. Kendilerine Roman denmesini

raptiyelediğini fark ettim. Bu da, Çingene/Roman

istemelerinin temel sebebi hâkim bakışın Çingeneleri

topluluğunun yaşamına giderek daha fazla merak

pek çok olumsuz nitelemeyle aşağılaması ve

duymamı sağladı ve onlarla daha sahici bir ilişki kur-

değersizleştirmesidir. “Roman” adlandırması, müzik

manın olanaklarını araştırmaya güdüledi beni. Kita-

ve dansla iç içe olan yaşamlarını, yani “neşeli”,

bın en nihayetinde bu ilişkiyi derinleştirme, topluluğu

“eğlenceli”, “güler yüzlü” yanlarını daha fazla

çocukların anlatımının yalınlığıyla bir nebze de olsa

vurguluyor. Dolayısıyla, içinde yaşadıkları toplumun

görünür kılma gayretinin ürünü olduğunu söyleyebi-

karşısına, topluluklarına ilişkin yaygın olumsuz

lirim.

nitelemelerin aksine daha fazla onay gören bu

ve

“Çingene”

sözcüklerini

birlikte

63


www.psikolojivetoplum.org

özellikleriyle çıkabiliyorlar. Fakat bu nitelemeler

Açıkça söylemek gerekirse, Çingene/Roman çocukla-

Çingene/Roman gerçeğini yansıtmaktan çok uzak.

rın deneyimlerine odaklanmak, bana kendi çocuklu-

Üstelik kendilerini adlandırma biçimlerine bağlı

ğum üzerine düşünme imkânı da verdi. Şiiri kendimi

olarak da, diğerleri hakkında bazı toplumsal/kültürel

çocukluğumla bu yolla temas ederken okudum. O an

kodlar kullanıyorlar. Mesela kendisini Roman olarak

şiir bana çok dokunaklı geldi. Mardin’in Kızıltepe ilçe-

adlandıran çocukların Çingenelere olumsuz özellikler

sinde, Arapça konuşulan kalabalık bir ailenin içine

atfettikleri açıkça görülüyor. Fakat Roman ile

doğdum. Dört yaşımdayken babamı kaybetmemiz

Çingene arasında gerçekte bir fark olmadığını ifade

üzerine başta yoksulluk olmak üzere yaşadığımız pek

eden ya da fark olduğunu söylese de bunu

çok zorluk nedeniyle yedi yaşımdayken İstanbul’a

açıklayamayan çocuklar da çoktu. Bu durum, hem

göç ettik. Dolayısıyla Çingene/Roman çocukların ses-

çocukların bu konuda yaşadığı bir kafa karışıklığı hem

lerine kulak vererek kendi çocukluğum üzerine dü-

de hâkim siyasal-kültürel söylem ile kendi kültürü

şünme ve kimliğimi oluşturan dinamikleri sorgulama

arasında kalmışlığın göstergeleri olan ikircikli

fırsatı da buluyordum diyebilirim. Çok garip, şimdi bu

düşünce ve duygularla açıklanabilir.

soruyu yanıtlarken anımsadım, Kızıltepe'de ilkokul birinci sınıfı okuduğum okulun adı da 23 Nisan İlkokuluydu. Edip Cansever ne kadar da haklıymış, “Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk / Hiçbir yere gitmiyor” derken. Yoksulluk hakkında konuşurken, çocukların eşitsizlikleri çok fazla dillendirdiğini, bütünüyle doğallaştırmadıklarını, fazlasıyla dert edindiklerini gördüm. Kullandıkları ifadelerden, yoksulluğun, topluluklarını tanımlar hâle geldiği, Çingene/Roman olmanın yoksul olmakla özdeşleştiği anlaşılıyor. Güvencesiz işlerden elde ettikleri gelirin geçimlerini sağlamaya yettiğini söyleyen çocuklar da vardı, yoksulluğunu açık eden de; aşevinden yemek almak için kuyruğa girmekten utanan da, okuyup meslek sahibi olarak ailesini kurtarma hayalleri kuran da... — Araştırma İzmir’deki Çingene/Roman çocuklarını odağa

— Yoksul çocuğuydun sen benim 23 Nisan sabahımın / Şiir

alıyor. Çingene/Roman çocukların ev ve yaşam çevreleri ve

okutmadım sana, folklor oynatmadım. / Yoksulluk diyorum,

gündelik pratikleri hakkında bilgi verebilir misin?

/ O an, / Ucuz lafların çalılarına takılıyor şiirimin elbiseleri. Didem Mamak’ın dizeleriyle başlıyorsun söze. Çocukluğun Çingene/Roman hâllerinde yoksulluğun yeri nedir, çocukların ekonomik dezavantajlılık için algı ve değerlendirmeleri ne yönde?

Tepecik,

nüfusunun

büyük

çoğunluğunu

Çin-

gene/Romanların oluşturduğu bir yerleşim bölgesi. Bu açıdan topluluğun “Tepecikli olmak” yoluyla etnik kimlikleriyle aidiyet kurduğunu ve bu yolla kendilerini

64


www.psikolojivetoplum.org

tanımlama olanağı bulduğunu söyleyebilirim. Bu

olarak tanımlanır. Bu açıdan, çocuklar tarafından Çin-

başka kentlerdeki Çingene/Roman mahallelerinde

genelere karşı üretilen olumsuz stereotipler, Gaco-

de böyle. Bu durum hem topluluğun bir arada yaşa-

ları, Kürtleri ve Çingene/Romanları kapsayan başka

maya duyduğu ihtiyaçla, hem de başka toplulukların

bir hiyerarşiye de işaret ediyor. Bu yolla çocukların

bu mahallede yaşamayı tercih etmiyor olmasıyla iliş-

anlatıları toplumsal-sınıfsal hiyerarşilerin ve sınıflan-

kili. Çünkü bu mahalleler kent genelinde “tehlikeli

dırma şemalarının karmaşıklığını bir kez daha gözler

mahalleler” olarak addediliyor. Paradoksal bir bi-

önüne seriyor. Kitapta Suriyelilerin Çingene/Roman-

çimde, mahalle yaşamı, dışlanan bir topluluğun üye-

ların nezdinde hiyerarşinin neresine yerleştirildiğini

leri olmalarına bağlı olarak hem “bir mahalleye kapa-

göremiyoruz. Çünkü çocuklarla görüşmelerimi sür-

tılma”ya karşılık geliyor hem de topluluğu bir arada

dürdüğüm esnada Suriyeliler çocukların yaşadıkları

tutan önemli bir harç işlevi görüyor. Işıksız ve rutu-

bölgeye bu kadar görünür bir biçimde yerleşmemiş-

betli evler… Yaşam çevresinin, benim açımdan en

lerdi.

çarpıcı özelliklerinden biri, sokakla ev arasındaki sınırların belirsizliğidir. Bu belirsizliği yaratan en önemli dinamik de, Çingene/Roman toplulukların büyük bölümünün çok yakın döneme kadar konar-gö-

— Çocuklara göre, Çingene/Romanlar nasıl görülüyor (Çingene/Roman olmayan sosyal çevre, toplum ya da devlet tarafından)? Kendilerini ‘diğerlerinden’ nasıl farklılaştırıyorlar, yani grup sınırlarının göstergeleri çocuklar için nelerdi?

çer bir yaşam biçimini sürdürüyor olmalarıdır. Evleriyle, hatta tüm yaşam alanlarıyla kurdukları bağın

Çocuklar dışarıdan ve yukarıdan bakışın onları 'mut-

belirsizliği, bu geçmişin en belirgin izi gibi görünüyor

lak aşağı' olarak gördüğünü biliyorlar ve bunu da

bana.

açıkça ifade ediyorlar. Mesela görüşme yaptığım çocuklardan biri şunu söyledi: “Gacolar Romanlara ne

— İzmir bağlamında Çingene/Romanların diğer etnik gruplarla, örneğin Kürtler, Suriyeliler ve diğer dezavantajlı/ezilen gruplarla ilişkileri ve bu ilişkilerin çocukların kendi kimlik tasavvurlarına etkileri neler?

diyolar; ay diyolar, ıy diyolar, ‘pis bunlar!’ diyolar...” Bu elbette onları üzen, kendi içlerine daha fazla kapanmalarına yol açan bir durum. Bu nedenle başka gruptan insanlarla karşılaşmaları hayal kırıklığına dö-

Çocukların anlatılarında öne çıkan önemli konular-

nüşebiliyor. Özellikle de kentli orta sınıflar için bu

dan birinin Kürtlere yönelik olumsuz değerlendirme-

ilişki temassızlık üzerine kurulu. Çocukların anlatım-

ler olduğunu söyleyebilirim. Çocukların Kürtleri ta-

larından da anlaşıldığı üzere gerçek anlamda bir kar-

nımlarken kullandıkları “Terörist!”, “Kaşları çok kalın,

şılaşma yaşanmıyor. Daha çok onlar tarafından gör-

sesleri de kart” gibi ifadeler söylemsel düzeyde Çin-

mezden gelinme söz konusu.

gene/Romanların hiyerarşik olarak Kürtlerden daha üstün, daha vatansever ve daha medenî oldukları imasını da içeriyor. Bu durum “yatay boşalma kanal-

— Ahlaki dışlamalardan söz etmiş oldun. Özellikle medyada yeniden-üretilen kalıpyargıları göz önünde bulundurursak, Çingene/Romanların müzik ve dansla iç içelik, aile yaşantısı,

ları” ya da psikanalitik terimlerle “yerinden edilmiş

hırsızlık/uyuşturucu gibi konulardaki hâkim temsillerinin ço-

nefret”, yani öfkenin daha “aşağı” olanlara, başka -

cukların dünyasındaki yeri nedir?

etnik, dinsel, cinsel vs.– mâdun kesimlere yönelmesi

65


www.psikolojivetoplum.org

Çingene/Romanlar kent yaşamına müzik ve dans sa-

Araştırmada önem gösterdiğim konulardan biri, duy-

yesinde olumlu bir biçimde, deyim yerindeyse “eğ-

mak istediklerime değil de onların anlatmak istedik-

lenceli yüzleriyle” dâhil olabiliyorlar. Roman havala-

lerine odaklanma gayretini görüşme boyunca sürdür-

rının İzmir düğünlerinin ve eğlence mekanlarının ol-

meye çalışmak oldu. Dilsel alan toplumsal/sınıfsal

mazsa olmazı olduğu göz önünde bulunduruldu-

farkların üretildiği bir alan. Bu açıdan sonuçları tartı-

ğunda, bu yolla kabul görmeyi de bir hayli başarmış

şırken onların anlatım tarzına, kullandıkları dile mü-

görünüyorlar. Hırsızlık, uyuşturucu kullanımı/satışı

dahale etmeden söylediklerini olduğu gibi aktar-

gibi yasadışı işlerle damgalanmış olmaları rahatsızlık

maya çalıştım. Bunun aksinin, bu eşitsizliği yeniden

verici elbette. Fakat çocukların yaşamının olağan bir

üretmek ve onları bir kez daha susturmak olacağını

parçasıymış gibi üzerine rahatça konuşabildikleri bir

biliyordum. Toplulukla içtenlikli bir temastan uzak

konu.

akademik çalışmaların onların yaşamını yansıtmaktan uzak olacağı, bu açıdan da hedeflenenin aksine

— Gelecek tasavvurları hakkında neler söyleyebilirsin?

Çocukların önde gelen hayali okumak ve nihayetinde bir meslek sahibi olmak. Ne var ki çocukların eğitime devamsızlığı ve ilköğretimden sonra okulu terk etme oranları çok yüksek. Bunun çok boyutlu ve karmaşık bir sorun olduğunu söylemekle yetineyim. Çocukların hayallerinin yoğunlaştığı bir başka istek maddi olanaklara sahip olma. Örneğin motor, ev, araba, bilgisayar... Bunun kaynağı, ailelerinin geçim kaynaklarının çok sınırlı olması, dolayısıyla satın alma güçlerinin düşük olması elbette. Bu hayalleri, evlenmek ve çocuk sahibi olmak izliyor. Buna şaşırmamak gerekir. Düğünler mahalle yaşamının önemli bir parçası. Üstelik hem düğünlerde hem de Hıdırellez kutlamalarında kız çocuklarına gelinlik ya da abiye elbiseler giydiriliyor ve ağır bir makyaj yapılıyor. Bu hâlleriyle, zaten minyatür gelinlere dönüşüyorlar.

onları görünmez kılmaya hizmet edeceği kaygısını da taşıyordum. Dinlediğimiz ya da tanık olduğumuz yaşantıların duygusal yükünün farkında olmak önemli görünüyor. Ayrıca bir profesyonel olarak yapabileceklerimizin sınırını iyi tayin edemediğimizde içine düşeceğimiz tuzağın da... Yaşam koşullarının iyileştirilmesine, sorunlarının çözümüne yönelik çabalarımız bir sonuca ulaşmadığında yaptığımız her türlü çalışmanın beyhude olduğunu düşünebiliyoruz. Tersi durumlarda ise yaptığımız işi fazlaca yüceltiyor ve kendimizi “kurtarıcı” konumuna yerleştirebiliyoruz. Bu yaklaşım yoksulluğu yapısal bir sorun olarak ele almak yerine “kültürelleştiren” bir yaklaşım. Bunu akılda tutmakta yarar görüyorum. Yoksulluk, küresel kapitalizmin ürettiği, Necmi Erdoğan'ın da ifade ettiği gibi hem dışladığı hem de üzerine kurulu olduğu “kurucu dışarısı”dır. Dolayısıyla yoksulluğun Çingene/Romanlar ya da başka kimlikler üzerinden ele

— Son olarak sormak istediğim bir konu var: Dezavan-

alınması sınıfsal konumları öznel durumlara indir-

tajlı/ezilen bir grupla çalışmanın, güçlükleri nelerdi senin

geme riski de taşır. “Dezavantajlı gruplar” adlandır-

için? Bu alanlarda akademik ve pratik uğraş vermek isteyenlere Çingene/Roman çocuklar özelinde ve dezavantajlı gruplar genelinde söyleyeceklerin neler olur?

masının da bu riski taşıdığını, sınıfsal göstergeleri çözümlemeye dahil etmeyen yaklaşımlar tarafından kullanımı tercih edilen bir terim olduğunu düşünüyorum. Araştırmacı olarak benim açımdan bir başka risk

66


www.psikolojivetoplum.org

de hem benim hem de çocukların rol karmaşası yaşama olasılığı oldu. Görüşmeleri daha sonra dinlediğimde, çocukların anlattıklarını araştırmacı kimliğinden çıkıp psikolog kimliği ile dinlemeye başladığım anlar olduğunu fark ettim. Çocukların cevaplarına da mesleki tutumumun ne kadar etki ettiği de merak konusu benim açımdan... Belki mesleğim çocuklarda yaralarını daha fazla gösterme yönünde bir eğilim oluşturdu...

67


www.psikolojivetoplum.org

Kitap Tanıtımları Psikologlar İçin LGBTİ’lerle (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) Çalışma Kılavuzu Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği Ekim 2017 Bu kılavuz, sadece LGBTİ’lerin alanda karşılaştıkları ayrımcılık ve diğer şiddet türlerini görünür kılmayı ve yok etmeyi hedeflemiyor; ayrıca, eğitimleri boyunca bu konuları tartışma/öğrenme fırsatı bulamamış olan ve bu nedenle LGBTİ’lerle mesleki alanda ilk kez karşılaştıklarında deneyimsizlik, şaşkınlık, çaresizlik hisleri yaşayan meslektaşlarımızla da dayanışmayı, onları güçlendirmeyi hedefliyor. Bu kılavuz detaylı bir müdahale veya terapi kılavuzu değildir; daha ziyade LGBTİ’lerle çalışacak ve/ya çalışmakta olan psikologlara, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dair temel kavramları, görüşme ilkelerini ve güncel bakış açılarını aktarmayı ve ayrıca psikoloji alanında var olan homofobik yaklaşım ve uygulamaları sorgulatmayı hedefleyen bir giriş niteliğindedir. Bu kılavuzun, LGBTİ’lerle çalışan psikologların mesleki uygulamalarında onlara eşlik ederek işlerini kolaylaştırmasını ve daha önemlisi LGBTİ’lerin de adil, etik ilkelere bağlı, güvenilir ve destekleyici bir ruh sağlığı hizmeti almalarında etkili olmasını umuyoruz. (Tanıtım Bülteninden)

Kılavuzun PDF versiyonuna şu linkten erişebilir, indirebilir ve istediğiniz gibi çoğaltıp dağıtabilirsiniz: https://goo.gl/2L6gFT

Kılavuzu basılı olarak edinmek için todap.der@gmail.com adresine isim, meslek, kurum ve adres bilgilerinizi göndermeniz yeterlidir.

68


www.psikolojivetoplum.org

Eleştirel Psikoloji Dennis Fox, Stephanie Austin, Isaac Prilleltensky

Çeviri: TODAP Çeviri Ekibi Çeviri Editörleri: Baran Gürsel, Güneş Kayacı Sevinç, İpek Demirok Ayrıntı Yayınları (2012, 2017)

Psikoloji dediğimizde aklımıza delilik, TV dizileri, evlilik programları, sabah şovları, kişisel gelişim kitapları, iyi anne baba olma yolları geliyor artık son zamanlarda. Psikolojinin popüler kültüre yansıması bunlar olsa da, bu kitapta ne bunları ne de anaakım psikolojik bilgiyi bulacaksınız. Eleştirel Psikoloji kitabının editör ve yazarlarından biri olan Dennis Fox’un ifade ettiği gibi, “Uğraşması en zor olan şeylerden biri de, çoğu psikoloğun, çalışmasının apolitik olduğuna dair inancıdır. Çoğu psikolog insanlara sadece yardım ettiğini düşünüyor. Aslına bakılırsa her ne kadar insanlara yardım etmeye çalışıyor olsalar da, yaptıkları çalışmalar çoğu zaman farkında olmadıkları varsayımları taşır”. Eleştirel psikoloji, psikolojiye başka bir yerden bakıyor; insanı içinde yaşadığı toplumsal bağlamda anlamaya ve insanı toplumdan etkilendiği kadar onu etkileyebilme potansiyeline sahip bir özne olarak ele almaya çalışıyor. “Eleştirel psikoloji, eşitsiz olan, politik, ekonomik ve diğer toplumsal yapıların sürdürülmesini destekleyen anaakım psikolojinin içindeki kuvvetlere karşı çıkma çabasıdır.” Aslında bu kitap, topluma psikoloji ile yeniden bakmak ve psikolojinin toplumsal değişimde nasıl bir rol oynayabileceğini görmek isteyenler için iyi bir kaynak. Üstelik, psikolojiye meraklı herkes okuyabilsin diye, her bölümde, önemli kavramları açıklayan bir sözlükçe, bir okuma listesi, faydalı olabilecek internet sitelerinin adresleri ve tartışma soruları yer alıyor. (Tanıtım Bülteninden)

69


www.psikolojivetoplum.org

Yalanlar Bilimi Psikiyatri Thomas Szasz Çev: Nur Küçük Aylak Kitap (2013) “Psikanaliz gibi psikoloji de yeni bir insan icadı ve yeni bir akademik disiplindir. İkisi de Aydınlanma’nın, modernitenin, bilim çağının zararlı yan ürünleridir... ve sahte-bilimdir.” Yarım asırdan uzun zaman boyunca Thomas Szasz kariyerinin büyük bölümünü psikiyatrinin kökten eleştirisine adadı. Neredeyse tüm yaşamını kaplayan bu uğraşın doruk noktasını teşkil eden son yapıtı Psikiyatri: Yalanlar Bilimi’nde Szasz, psikiyatri tarihi ve pratiğinin ayrılmaz parçası olan aldatmacanın rolünü betimliyor. (Tanıtım Bülteninden)

70


www.psikolojivetoplum.org

Muzaffer Şerif’e Armağan: Muzaffer Şerif’ten Muzaffer Sherif’e Derleyenler: Sertan Batur ve Ersin Aslıtürk İletişim Yayınları (2007) Muzaffer Şerif'in (Başoğlu) adı Türkiye'de daha çok, 1948'deki "Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Olayları" vesilesiyle geçer. "Komünistlik" karalamasıyla cadı avına maruz bırakılan ve üniversiteden uzaklaştırılan akademisyenlerden biridir. Şerif, bu olayın ardından Türkiye'den ayrılmıştır. Onun uluslararası sosyal psikoloji literatüründe saygın bir yer kaplayan ve artık Muzafer Sherif olarak anılan çehresi ise, Türkiye'de o kadar fazla bilinmiyor. Doğumunun yüzüncü yılında hazırlanan bu derleme, bu büyük bilim insanının sosyal psikolojiye yaptığı inşa edici katkıları gösteriyor. Bununla kalmıyor, onun kişiliğine ve Türkiye'nin bilimsel ve toplumsal-politik ortamıyla olan "problemine" de ışık tutuyor. Zira bu problem de onu ve eserini anlamanın bir parçasıdır. Ersin Aslıtürk, Sertan Batur, Frances Cherry, Mete Çetik, Ayfer Dost, Elif S. Durgel, Melek Göregenli, Çiğdem Kağıtçıbaşı, Hasan Ünal Nalbantoğlu, Meltem Narter, Franz Samelson, M. Brewster Smith, Ralph H. Turner, Joaquim Pires Valentim, Bilge Yağmurlu'nun katkılarıyla... (Tanıtım Bülteninden)

71


www.psikolojivetoplum.org

TODAP’tan Haberler TODAP Bünyesinde Devam Eden veya Planlanan Çalışmalar ▪

Türkiye-Almanya Eleştirel Psikoloji Konferansı hazırlıkları - Berlin, Mart 2018

VI. Eleştirel Psikoloji Sempozyumu hazırlıkları - İzmir, Ekim 2018

Psikologlar İçin Meslek İçi Dayanışma Programı - İstanbul, Ekim/Kasım/Aralık 2017

Alternatif Müfredat hazırlıkları - İstanbul, Ocak 2018

PSDA Çalışmaları - Ağustos 2015’ten beri

Eğitimde Muhafazakarlaşma üzerine çalışma grubu

LGBTİ Kılavuzunun yeni basımı için Dayanışma Gecesi - İstanbul, 15 Aralık 2017

Öğrenci Forumları - İzmir, Aralık 2017

Alan/Deneyim Paylaşımları: ASPB’na bağlı Danışmanlık Birimi - İzmir, Kasım 2017

‘Öteki’siz Psikoloji Atölye Dizisi - İstanbul/İzmir, Aralık 2017 - Şubat 2018

“Psikoloji Dersliği” ile ilgili çalışmalar - İstanbul, 2018

Rehabilitasyon Psikologları Dayanışma Ağı - İzmir

Gazetecilere Yönelik Güçlendirme Atölyesi - İstanbul

Aynı Gökyüzüne Bakıyoruz Projesine Destek Çalışması - İstanbul

Eleştirel Psikoloji Okumaları - İzmir

72


www.psikolojivetoplum.org

Gerçekleştirilen Çalışmalar (Eylül-Ekim-Kasım 2017) ▪

“Psikologlar İçin LGBTİ’lerle Çalışma Kılavuzu” basıldı ve dağıtımına başlandı.

IV. Olağan TODAP Genel Kurulu gerçekleştirildi - İstanbul, 11-12 Kasım 2017

İstanbul Eğitim-Sen’de Psikolojik Seminerler dizisi: “Baskı ve Dayanışma Günlerine Ruhsal Açıdan Bakmak” programının iki oturumu gerçekleştirildi.

İstanbul’da Alan/Deneyim Paylaşımları: “Danışmanlık Merkezleri” etkinliği gerçekleştirildi.

İzmir’de Alan/Deneyim Paylaşımları: “Toplum Sağlığı” etkinliği gerçekleştirildi.

İzmir ve İstanbul’da Tanışma Çayı etkinlikleri gerçekleştirildi.

Periyodik olarak gerçekleştirdiğimiz Eleştirel Psikoloji Tartışmaları’nın onuncusu, Ege Üniversitesi'nden Doç. Dr. Mert Teközel'in “Erkek Androfilisinin Anlaşılmasına Yönelik Evrimsel Yaklaşımlar” başlıklı sunumu ile gerçekleşti.

Üyemiz Psikolog Eser Sandıkçı, 25 Kasım Uluslararası Kadına Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde, “Şiddetin Görünmeyen Hâli: Kadın Emeği Sömürüsü” konulu etkinlikte, “İş Yerinde Psikolojik Şiddet: Mobbing / Taşeron Kadın İşçilerden Deneyim Paylaşımı” başlıklı sunumunu gerçekleştirdi.

Mersin’de Mersin Kadın Platformu’nun “Kırmızı Balon” kampanyasında düzenlediği panele katılım sağlandı.

İstanbul ve İzmir’de haftalık olağan toplantılar gerçekleştirildi.

73


www.psikolojivetoplum.org

Medyada LGBTİ'lerle İlgili Cinsiyetçi ve Ayrımcı Görüş Bildiren Psikologlar Hakkında Basın Açıklaması (2 Aralık 2017)

G

eçtiğimiz günlerde, Haber Türk’te yayınlanan “Burası Haftasonu” programına psikolog kimliği ile katılan Psikolog Aslı Karasaç Özkaya, cinsiyet kimliği gelişimi ile ilgili olarak çeşitli açıklamalarda bulunmuştur. Üzülerek görüyoruz ki, bu açıklamalar, psikoloji alanındaki güncel bilimsel bilgilere dayanmayan, trans-

fobik ve ayrımcı nitelikte açıklamalardır. Program sunucusu Oylum Talu’nun da desteklediği ve yaygınlaştırdığı bu taraflı ve gayri-bilimsel açıklamalar, toplumumuzda LGBTİ varoluşlara (özellikle de translara) yönelik ayrımcı tutum ve pratikleri meşrulaştırıcı; LGBTİ’lerin ve ailelerinin benlik algılarına ve yaşantılarına olumsuz etkileri bulunabilecek beyanlardır. Ruh sağlığı uzmanlarının; güncel bilimsel/mesleki bulgulara dayanan, transfobik ve ayrımcı olmayan bilgi ve pratiklere sahip olması, yaptıkları açıklamaların olası bireysel/toplumsal sonuçlarının bilincinde olması ve buna dair sorumluluk hissetmesi, “iyi bir uzman” olmak anlamında mesleki ve etik bir sorumluluk, hatta zorunluluktur. Bu bağlamda, psikologlar dahil tüm ruh sağlığı çalışanları için, kendilerini bu konuda sorgulamak ve geliştirmek, mesleki pratiklerinin zorunlu bir parçasıdır. LGBTİ’lere yönelik ayrımcı tutum ve pratiklerin yaygın olduğu Türkiye gibi ülkelerde büyümüş ve yetişmiş olan psikologlar olarak -ne yazık ki- çoğu zaman içinde yaşadığımız toplumun olumsuz tutumlarını içselleştirmiş olabiliyoruz; bu nedenle de etik bir mesleki tutum sergileyebilmek sürekli bir şekilde özfarkındalık, özeleştiri ve politik farkındalık çabası içinde olmamızı gerektirmektedir. Aksi takdirde, toplumda ve meslek alanı içinde yaygın olan olumsuz ve ayrımcı görüşlerin etkisi altında kalmak kaçınılmaz hale gelebilmektedir. Nitekim psikolog Aslı Karasaç Özkaya’nın açıklamalarında bunu açıkça görebiliyoruz. Türkiye’de, psikologlara yönelik bir meslek yasasının (halen) bulunmaması sebebiyle, danışanlara ve topluma zarar verebilecek nitelikte, ayrımcı ve etik olmayan beyanlarda ve uygulamalarda bulunan meslektaşların denetlenmesi ve çalışma pratiklerinin düzenlenmesi, ne yazık ki yasal anlamda tümüyle mümkün değildir. Mevcut psikoloji dernekleri, sadece kendi üyelerine yönelik çeşitli düzenlemeler ve yaptırımlar uygulayabilmektedir. Bunun dışında, derneklerin yapabileceği; meslektaşları ve toplumu bilgilendirme, çeşitli çalışmalar yürütme ve hak savunuculuğu yapma ile sınırlıdır. Bu çerçevede, TODAP üyesi olmayan psikolog Aslı Karasaç Özkaya hakkında derneğimize yapılan bildirimlere ilişkin olarak yapabileceğimiz şey, meslektaşımız olarak kendisini uyarmak ve cinsiyet kimliği konusunda ayrımcılık içermeyen, güncel bilgi ve uygulamaları öğrenmeye/kullanmaya davet etmektir. Diğer yandan, her tür bilgiye ulaşımın oldukça kolay olduğu günümüzde, cinsiyetçilik, transfobi, homofobi gibi ayrımcılık biçimlerinin farkında olmamak ve bu yönde beyanlarda bulunmak, sadece bilgisizlikle açıklanamaz; bu tür beyanlar ve uygulamalar -ne yazık ki- ticari ve/veya ideolojik bir tercih olarak da karşımıza çıkmaktadır. Bu nedenle, bu tür ayrımcılık biçimlerinden uzak durabilmek; güncel psikolojik bilgileri takip etmenin yanı sıra ilgili diğer alan-

74


www.psikolojivetoplum.org

lardaki (sosyoloji, politika, felsefe, antropoloji, feminizm, vb.) tartışmaların ve eleştirel bakış açılarının farkında olmayı da gerektirmektedir. LGBTİ varoluşlar ile ilgili güncel ve geçerli bilgiler hakkında bilgi sahibi olmak için, yakın zamanda yayımladığımız “Psikologlar İçin LGBTİ’lerle Çalışma Kılavuzu”nu Psikolog Aslı Karasaç Özkaya ve diğer tüm meslektaşlarımıza öneriyoruz. Eşit, adil ve özgür bir dünya dileklerimizle… Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) www.todap.org

Kılavuzu PDF olarak aşağıdaki linkten indirebilirsiniz ve ayrıca TODAP’a e-posta göndererek basılı formatı ücretsiz olarak edinebilirsiniz: https://goo.gl/2L6gFT

75


www.psikolojivetoplum.org

Toplumsal Dayanışma İçin Psikologlar Derneği (TODAP) Kimdir?

D

erneğin amacı, psikologların ve psikoloji öğrencilerinin eşitlikçi, özgürlükçü ve kardeşlikten yana bir toplumsal dayanışma ekseninde mesleki örgütlenmesini sağlayarak, psikoloji teori ve pratiğinin eleştirisi ve yeniden üretimi yönünde çalışmalar yapmaktır. TODAP, emekten yana ve toplumcu bir eksende bir

araya gelen, çalışan, işsiz ve öğrenci psikologları çatısı altında toplamayı hedefler. Her türlü ayrımcılığa, baskı ve sömürüye karşı ezilenlerden yana ve insan hakları temelinde faaliyet gösterir. TODAP’ın emek eksenli çalışmaları, psikologların çoğunluğunun üretim ilişkileri içerisindeki konumlarından kaynaklanan deneyimlerini betimlemek, yorumlamak, görünür kılmak üzerine kuruludur. Psikologların çoğunluğu ücretli çalışan konumundadır ve güvencesiz çalışma koşulları ve işsizlikle gün geçtikçe daha fazla terbiye edilmektedir. TODAP'ın emek eksenli çalışmaların temeli, bu durumun idrak edilmesine ve güvencesiz ve esnek çalışma koşullarına karşı mücadele etmek üzerine temellendirilmiştir. Psikoloji tarihine bakıldığında, psikolojinin, içinde ortaya çıktığı tarihsel koşullara ve güç ilişkilerine sıkı sıkıya bağlı olduğu ve ideolojik varsayımlar üzerine kurulduğu görülür. TODAP'ın ikinci ekseni psikoloji bilgisinin ve pratiğinin eleştirisini üretmeye odaklanır ve bunu disiplinlerarası bir yaklaşımla yapar. TODAP, herkes için yaşanabilir bir dünya ve bütünlüklü bir meslek bilgi ve icrası için toplumsal dayanışmayı olmazsa olmaz bir koşul olarak tanımlar. Psikologların toplumun ezilenleriyle dayanışma içine girerken amaçladıkları, sadece dar anlamıyla toplumsal dayanışma değil, aynı zamanda dönüşen ve dönüştüren bir meslek inşa etmektir. TODAP, psikososyal refahın en temel taşı olan insan hakları mücadelelerini kayıtsız şartsız destekler. Bu üç eksene ek olarak dernek, psikologların ve psikoloji öğrencilerinin öğrenim görürken veya alanda çalışırken karşılaştıkları hak ihlalleriyle, psikologların ve psikolojinin sebep olduğu hak ihlallerini ve eşitsizlikleri gündeme taşır. Lisans eğitiminin psikolog ünvanıyla istihdam edilmek için yeterli ve nitelikli hale getirilmesi için çalışır ve alanda çalışmak için gerekli kılınan eğitimlerin herkes için erişilebilir olması için çabalar. Bunların yanı sıra, bir sağlık hakkı olarak tanıdığı psikolojik hizmetin eşit, ücretsiz ve anadilde verilmesi için mücadele eder. TODAP bu görüşler ışığında kazanılmış hakları korur, onlara gelebilecek saldırılara karşı mücadele eder, bu hakların ve henüz kazanılmamış olanların savunuculuğunu yapar. Web: http://todap.org Facebook: https://www.facebook.com/todapder Twitter: https://twitter.com/todapder Email: todap.der@gmail.com

76


www.psikolojivetoplum.org

Derneğe Üyelik Derneğe üye ya da fahri üye olmak için web sitesinde yer alan üyelik formunu doldurup iki fotoğrafınızla birlikte bize ulaştırmanız gerekmektedir. Derneğe üye olmak veya derneğin çalışmalarını yakından takip etmek ve tartışmalara katılmak için mail grubumuza üye olmak isterseniz todap.der@gmail.com adresinden bize ulaşabilirsiniz. Üyelik/Fahri Üyelik formlarını https://goo.gl/jt6QU1 linkinden indirebilirsiniz.

77


w w w . p s i k o l o j i v e t o p l u m . o r g


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.