HALİLİYE-Şanlıurfa Rehberlik ve Araştırma Merkezi E-Dergi Mart 2015 Sayı 3
M A R o k i s P
Biz Kendimizi Sevgi İle Maskelenmiş Şiddetle Yok Ediyoruz
R. D. Laing
Bu Sayımızda
ŞANLIURFA REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİ
4
Şiddet Sarmalı
6
Kadına Yönelik Şiddete İslam’ın Bakışı
8
Şiddetin Anatomisi
İmam Bakır AYDIN / Kurum Müdürü
GENEL YAYIN SORUMLUSU
10
Çocuk Resimlerinde Şiddet
13
Şiddetle İlgili Araştırmalar
15
Çizgi Filmler Şiddet Saçıyor
16
Liselerde Akran Arabuluculuğu
18
Şiddet ve Akran Zorbalığı Önlemek İçin Okulda Neler Yapılabilir
20
Film Önerileri
21
Güncel Haberler
22
RAM’dan Haberler
23
Karikatürler
Bozan DOĞAN / PDR Bölüm Başkanı
EDİTÖR Aslıhan YILMAZ / Psikolojik Danışman
YAYIN KURULU Bozan DOĞAN İbrahim UZUN Gazi TUNÇ A.Sinan YILDIRIM Aslıhan YILMAZ Hüseyin BENGİ
İNCELEME KURULU İmam Bakır AYDIN / Kurum Müdürü İbrahim Halil ERDEM / Müdür Yrd. Bozan DOĞAN / PDR Bölüm Başkanı
GÖRSEL TASARIM İbrahim UZUN / Psikolojik Danışman
ÖNSÖZ Merhaba ; Bir başka sayıyla ve gündemle yeniden bir aradayız. PsikoRAM’ın bu sayısında okullarda şiddet ve akran zorbalığı özelinde şiddet olayını incelemeye çalıştık. Şanlıurfa Rehberlik ve Araştırma Merkezi olarak şubat ayı içerisinde okullarımızda görev yapan psikolojik danışmanlara yönelik, okullarda şiddet ve akran zorbalığı
konusunda
seminer çalışmamız oldu ve okullarda uygulanmak üzere RAM PDR bölümümüz tarafından şiddet ile ilgili aile, öğrenci, öğretmen ve veli sunumları hazırlandı. Amacımız şiddet ve akran zorbalığı konusunda farkındalık yaratmak ve şiddet eylem planlarının uygulamalara dönmesini hızlandırmaktır. Süreç boyunca çalışmalarda aktif olarak görev yapan arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bir sonraki sayımızda görüşmek dileğiyle… *Şanlıurfa RAM PDR bölümünde göreve başlayan psikolojik danışmanımız Hüseyin BENGİ ve Özel Eğitim Bölümünde göreve başlayan özel eğitim öğretmenlerimiz Mustafa AYDIN, M. Zeki TURAN, K. Arif ALTUNAY ve M. Ali DEMİRKOL’ u tebrik ediyor aramıza hoş geldin diyoruz . İmam Bakır AYDIN / Kurum Müdürü
NOT: PsikoRAM Nisan sayısında Çocuk ihmali ve istismar ı konusuna yer vereceğiz. Katkı sunmak isteyen, paylaşımı olan herkesi dergimizde görmek isteriz.
Psikolojik Danışman Bozan DOĞAN
ŞİDDET SARMALI
Okulda şiddet, kadına şiddet, aile içi şiddet, toplumsal şiddet! Ne çok gündemimizde olan bir olgu değil mi? Üzerine o kadar konuşup da kalıcı çözüm bulmakta zorlandığımız ne çetrefilli bir konu….Özelliklede Özgecan Aslan’ın sarsıcı ölümüyle birlikte medyada çok konuşulur hale geldi. Özgecan’ın vefatı sonrası medyada ve toplumda var olan tepkiye baktığımızda, şiddete yönelik toplumun büyük bir tepki gösterdiğini gördük. Bu denli rahatsızlığa rağmen neden hala önüne geçilemiyor peki? Düşünebiliyor musunuz ocak 2015 itibariyle Türkiye ‘de öldürülen kadın sayısı 56! Bu tablo kadına yönelik şiddet özelinde ,toplumsal cinnet halini yeniden düşünmemizi zorunlu kılıyor.
Bu durum bize sonuçlar üzerinden konuşmamızın, sebeplere inmeden, incelemeden yol kat etmemizin zor olacağını gösteriyor. Şiddeti besleyen kaynağı kurutmadan timsah gözyaşı dökmemizin bireysel bir vicdani rahatlama dışında kimseye fayda sağlamayacağını görmek zorundayız. Yaşananlardan sonra ,ister hatıra ormanı dikelim, ister okullara ismini verelim, ister sabunluklarda adını yaşatmaya çalışalım isterse de adına at yarışları düzenleyelim hiçbiri Özgecan özelinde şiddet olayına kalıcı çözüm getiremez. Toplumsal rehabilitasyonu katledilen üzerinden değil ,bebekten katil yapan aile ve toplum dinamiklerine ışık tutarak gerçekleştirebiliriz. Katil ,yaşantısıyla, aile içi ilişkileriyle, anne-babasına yönelik şiddet davranışıyla zaten tehlike sinyalini gözümüzün içine tutuyormuş, bizler ısrarla yüzümüzü çevirmek yerine soruna müdahale etmeyi tercih etmiş olsaydık eminim daha iyi durumda olabilirdik. Toplumda suça karışan bireylerin geçmiş yaşantılarına baktığımızda, başta aile faktörü olmak üzere yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu rahatlıkla görürüz.
Şiddet aileden başlayıp, okulda ve sokakta beslenmeye devam ediyor maalesef. Aile içi eğitim programlarını yeniden gözden geçirip radikal düzenlemelere gitmemiz gerekiyor. Sevgiyi yitirdiğimiz, nefreti beslediğimiz ortamlarda şiddet kendini var etmeye devam edecektir. Sevgisizlik ve nefretle ,empati duygusunun altına dinamit koymuş oluyoruz. Bir başkasının acısı önemli değildir artık çünkü içimizdeki sevgi açlığını ,öfkeyle ortaya koymaya çalışmaya başlamışızdır. Sevgisizlikle birlikte şiddete kaynaklık eden ikinci bir nokta engellenmedir. Sigmund Freud engellenme-agresyon hipotezinde ‘‘hedefe ulaşması engellenen bireyin kızgınlık hissedeceği ve bununda saldırganlık eğilimi ortaya çıkartacağını ifade eder.’’ Aile içinde, okulda, toplumsal hayatta engellenip dışlanan birey öfke duygusu geliştirir. Öfke kontrolü konusunda eğitimden ,kültürden yoksun gruplar öfkesini şiddet yoluyla ifade etme yoluna gider.
Şiddet öğrenme yoluyla edinilen bir davranış olduğu gerçeğinden yola çıktığımızda ,ailede ,okulda, medyada ve sosyal hayatta sağlıklı rol modellerin yaygınlaşması gerekiyor, şiddet yoluyla istediği sonucu elde edebildiğini gören çocuk bu davranışı kopyalayıp hayatında uygulamaya koyuluyor. Bu bağlamda olumsuz rol modellerin kazanım elde ettiği sonucunu ortadan kaldırmamız gerekiyor. Bugün herkesin yeniden düşünmeye ve sorumluluk almaya ihtiyacı var. İçinden çıkılmaz bir noktada olduğumuz şiddet olayına, ah-vah etmenin, kurullar, toplantılar, programlar yapmanın, sembolik adımlar atmanın vicdanımızı rahatlatmadan öteye geçemeyeceğini görmemiz lazım. Aile içi eğitimle başlayıp, her alanda öfke kontrolü ve şiddet önleme konusunda adım atmamızın zamanı geldi. Bu çerçevede okullarda görev yapan tüm öğretmenlerin özelliklede psikolojik danışmanların aile içi eğitim programlarına yoğunlaşıp şiddetten arınmış bir okul iklimi oluşturmalarında ciddi yararlar var. Bu tarz toplumsal problemlere sonuç odaklı yaklaşım yerine önleyici programlarla çözüm bulunabilir.
Psikolojik Danışman Gazi TUNÇ
KADINA YÖNELİK ŞİDDETE İSLAM’IN BAKIŞI İnsanlık tarihi incelendiğinde erkeklerin, sahip oldukları fiziki güç, kuvvet ve diğer bir takım sebepler nedeniyle kadınları ikinci derece varlıklar olarak gördükleri ve onlara bu doğrultuda davrandıkları görülecektir. Oysa İslam dini, kadına büyük değer vererek ona gerçek anlamda hürriyet ve özgürlük imkanı tanımıştır. İnsanlık tarihinin bilinen en eski dönemlerinden itibaren İslam peygamberlerinin tebliğ ettiği esaslar hariç insanın hak ve hukukunu belirleyen taraf erkekler olmuştur. Erkek, sahip olduğu fiziki güç ve kuvveti yanlış algılamış, çocukları, kadınları ve hakları başkaları tarafından belirlenen diğer erkekleri tarih boyu ikinci derece varlıklar olarak görmeye kendisini yetkili saymış ve bu doğrultuda davranır olmuştur. Kadına bakışın da içinde bulunduğu genel olarak insana bakış noktasında İslâm dininin asıl kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’in ve daha önceki ilâhî kitapların gönderilme nedeni, insana yine insan tarafından reva görülen haksızlıkların ortadan kaldırılmasını sağlamak, insanın iman ve ahlâkını tamamlayarak sosyal hayata uyumunu sağlamaktır. Şunu itiraf etmek zorundayız: Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemde Müslüman olan Araplardan başlayarak daha sonraki dönemlerde Müslüman olan kavimler de dahil, hemen hemen herkeste, önceden benimsemiş olduğu din ve örflerin etkisi görülmüştür. İslam’ın kadına kazandırdığı hakların büyük çoğunluğu eski örf veya dinlerin etkisiyle peyderpey onlardan geri alınmış, kadın hakları noktasında ilerleme değil, gerilemeler yaşanmıştır. Gelenek-görenek, örf-âdet vs. kabul ve uygulamaları bütünüyle reddetmek elbette hatalı bir tutumdur; ancak onları sorgulamadan din haline getirmek çok daha hatalıdır Kuşkusuz, kadına yönelik şiddet, sadece inananlar arasında değil, inanmayanlarda da vardır. Ancak bizler, inananlar olarak inancımızın gereğini yerine getirmek ve hata yapmamak durumundayız. Bu itibarla hiçbir olayın haklı gösteremeyeceği “kadına yönelik ayırım ve şiddet” konusunda İslam’ı referans alarak onun dediklerini doğru anlamak durumundayız. Kadına şiddeti erkeğe men eden, aslında şiddeti kime karşı işlenmiş olursa olsun lanetleyen bir dinin mensupları olarak bugün karısını döven, eziyet eden-,öldüren ve hala “Elhamdülillah Müslümanım” diyen bir toplum haline gelmişiz. Sevgili peygamberimizin bu konudaki tavrına bakıp belki daha net anlama imkanı bulabiliriz.
Hz. Muhammed (s.a.v.) kadın haklarına saygı gösterilmesini istemiş, Veda Hutbesi’nde konu ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’a karşı gelmekten sakınmanızı tavsiye ederim." (Müslim, Hac, 147) Hz. Âişe’nin naklettiği hâdisede: Bir kızcağız geldi: "Ya ResUlallah", dedi "Babam beni istemediğim hâlde amcamın oğluyla evlendirdi." Hz. Muhammed derhal kızın babasını çağırdı: "Kızını, istemediği halde bir başkasıyla evlendirmeye zorlayamazsın." dedi. Adam: "Nasıl emrederseniz ya Resûlallah!" diyerek yaptığından vazgeçti.Kendi öz evladı Fatıma'yı Hz. Ali ile evlendirirken de; "Ya Ali, kızımı sana cariye olarak veriyorum ama unutma ki bundan böyle sen de onun kölesisin"buyurmuştur. Yine Hz. Muhammed (s.a.v.) aile hayatında kadının da sorumluluğunun olduğunu ve söz hakkının bulunduğunu bildirmiş ve bu hususu şöyle dile getirmiştir: “Kadın; eşinin, evinin ve çocuklarının yöneticisidir. Hepiniz yöneticisiniz ve hepiniz yönettiklerinizden sorumlusunuz" (Müslim, İmâre, 20)Ashabına bir tavsiyesinde; “Kadınlarınızı nasıl köle ya da hayvan döver gibi dövüyor, sonra da akşam olunca utanmadan beraberce yatıyorsunuz?” şeklinde bir ifade ile seslenirken; Erkeklerin eşlerine karşı katı, kaba, zorba ve merhametsiz olmamalarını, onlara sözlü ve fiilî şiddet uygulamamalarını, kötü sözlerle tahkir edilmemesini (Ahmed, V, 5) istemiş ve; “Kadınlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, onlara vurmayın ve onları kötülemeyin." buyurmuştur.(Ebû Dâvûd, Nikâh, 42)Hz Muhammed (s.a.v.) asla kadın dövmemiş, dövenleri kınamış, kadınlar hakkında Allah’tan korkulmasını, onlara haksızlık yapılmamasını ve onlara iyi davranılmasını istemiş, bu bağlamda; “Sizin hayırlınız kadınlarına/ eşlerine en hayırlı olanlarınızdır." (Tirmizî, Rada, 11) Ya da; “Müminlerin iman bakımından en mükemmel olanları, ahlâkı en güzel olanları ve eşine en yumuşak davrananlarıdır." (Nesâî, es-Sünenü’lKübra, Uşratü’n-Nisaî, 66)... Ya da;“Sizin hayırlınız, eşi ve aile fertlerine hayırlı olanınızdır. Ben sizin, eşi ve aile fertlerine en hayırlı olanınızım." (İbn Hıbbân,Nikâh, IX, 484) buyurmuştur.Yine peygamberimiz kadınların görüşlerine önem vermiş, onlarla istişare etmiştir. Mesela ilk vahiy aldığı zaman, içinde bulunduğu sıkıntılı durumu hanımı Hz. Hatice ile istişare etmiştir.Peygamberimizin, dinî ve dünyevî en ciddi konularda eşleriyle istişare etmesi, kadınlara ve onların görüşlerine verdiği önemi ifade eder.Zaten evinde zamanının bir kısmını ibadete, bir kısmını ailesine, bir kısmını da kendisine olmak üzere üçe ayırırdı. Kadınların ibadetlerine önem verir, beş vakit namaza, cumaya ve bayram namazlarına katılmalarını (Buhârî, VI, 160)teşvik eder, kadınların camiye gelmelerine engel olunmamasını isterdi. Sonuç olarak; Peygamberimiz, “Kadınlarla iyi geçinin."(Nisa, 19)ayet-i kerimesinin gereğini hakkıyla yerine getirmiş, ashabını da bu yönde eğitmiş, Müslümanlara da gerekli tavsiyelerde bulunmuştur. Bu itibarla insanlık aleminin olmazsa olmazı konumunda olan kadına gereken değeri ve önemi vermiş, kadını onurlu bir kul, salih bir insan, kendisi ile cennetin kazanıldığı bir anne (Süyûtî, Câmi’u’s-Sağir, I, 42, No: 3657),güven ve huzura erildiği bir eş (Rum, 21),adalet ile davranılması gereken bir evlât (Müslim, Hibât,13)olarak görmüştür. Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü ve kadının bir meta gibi kolayca alınıp satıldığı el değiştirdiği bir çağda, kadınların itilmesine,aşağılanmasına, haklarının gasbedilmesine,sözlü ve fiili şiddet uygulanmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Sonuç olarak; Kadınlara iyi davrananları insanların en hayırlısı olarak zikretmiştir.
Psikolojik Danışman Muharrem EROĞLU Kayseri RAM
ŞİDDETİN ANATOMİSİ ‘Yaşam yaratmak, güçsüz insanda bulunmayan birtakım nitelikleri gerektirir. Yaşamı yok etmekse yalnızca bir tek niteliği -şiddete başvurmayı- gerektirir. Güçsüz insan, tabancası, bıçağı ya da kuvvetli bir bileği olduğu sürece başkalarının ya da kendisinin içindeki yaşamı yok ederek onu aşabilir. Böylece, kendisini yadsıyan yaşamdan öç almış olur. Ödünleyişi şiddet, güçsüzlükten doğan ve güçsüzlüğü ödünleyen bir şiddet türüdür. Yaratamayan bir insan, yok etmek ister’ Bu sözler Erich Fromm’a ait. Yani güçsüz ve çözümsüz insan şiddet uyguluyor. Sorunlar karşısında alternatif tepkiler geliştirilemediğinde, şiddet bir çözüm olarak devreye giriyor. Engellenmiştik şiddeti besliyor. Kendini ifade edemeyiş ve benliğin sağlıklı gelişememesi, şiddetin en büyük kaynağı. Sınıf ayırt etmiyor bu durum. Eğitim seviyesi ve sosyo ekonomik düzeyi ne olursa olsun kişilik gelişiminde ve olayları algılama biçiminde problem varsa şiddete başvurabiliyor. Yani engellenmeyle şiddet öp öz kardeşler…
Yapılan kapsamlı araştırmalarda; kadınların yüzde 42’si fiziksel ve cinsel şiddete maruz kaldığını ifade etmekte. Şiddetin en net biçimde kendini gösterdiği alanlardan bir tanesi kadına şiddet. Okullarda fiziksel şiddete uğrayan çocukların oranı ise yüzde 25. Psikolojik şiddeti de eklersek, neredeyse toplumda şiddetle karşılaşmayan kesim yok gibi. Mahalle baskısı, çevre baskısı, aile baskısı, ideolojik baskılar. Kısacası herkes bu tür baskılarla, şiddetin bir türüyle mücadele etmek durumunda. ‘Cinayete ses çıkarmayan caninin suç ortağıdır.’ Cemil Meriç böyle izah ediyor toplumsal duyarsızlığı. Şiddet sarmalına sessiz kalan kişi şöyle düşünüyor; şiddet bana uğramadığı sürece sorun yok. Hem ben ne yapabilirim ki? Bu düşünce tarzı duyarsızlığı besliyor ve ‘toplumsal izleyicilik’ yaygınlaşıyor. Toplumsal sorumluluklar, özellikle şiddet konusunda çok yetersiz ve suç ortaklığımız giderek artıyor.
Son on yılda, tıp dünyasında en sık kullanılan kelime ‘farkındalık’. Yani meseleleri ve kendini tanıma, idrak etme. Şiddet konusunda da en temel amaçlardan birisi bu olmalı. Toplumsal duyarsızlığı en aza indirerek, insanların tepki verebilirliğini arttırmak. Aynı şekilde öğretim dışında, değerlerin eğitimini de bu amaçlardan biri haline getirmek şiddeti belli oranda azaltacaktır. Dikkat edilmezse bencil bir neslin tahakkümü altında kalabiliriz.
Çocuk ve gençlerin eğitiminde belki de en önemli hedef; sorunlar karşısında alternatif çözümler üretebilen ve her türlü ortamda kendini ifade etme çabasında olan bireyler yetiştirmek olmalıdır. Aksi takdirde, her şey çok yolunda görünse bile engellenmiş ve kendini ifade edememiş birey şiddet yöntemlerine her an başvurabilir. Ekonomik durumu çok kötü iki kişiden birisinin çalması ya da gasp etmesi ama diğerinin hayatın olumlu tarafında kalarak, mücadele etmesi ancak bu durumla açıklanabilir…
ÇOCUK RESİMLERİNDE SAVAŞ ve ŞİDDET
Abd al-Rahman (13)
“Ben vadide koyunları güderken silahlı süvariler geliyor. Ateş ederek “şu kara köleleri öldürün” diye bağırıyorlar. Bir sürü insan ve hayvan öldü. Kanla içinde kalmışlardı. Çocukların peşine düştüler. Bazılarını bir daha hiç görmedik. Hayvanlarımızı aldılar. Bütün develeri, keçileri, koyunları, her şeyi… Sonra uçaklar geldi ve köyü bombaladı. Sayfanın alt kısmında gördüğünüz kırmızı şey bir roket.”
Taha (13) “Öğleden sonra eve dönerken uçakları gördük ama aklımıza bir şey gelmedi. Bahçeye bir bomba düştü. Sonra dört tane daha… Toplam altı kişi öldü. Bir oğlan çocuğu, kucağında oğlunu taşıyan bir anne, bir de kız sanki… Bahçenin bir köşesinde kucağında bebeğini taşıyan bir anne var, biraz sonra o da ölecek… Gecelerim çok zor geçiyor, çünkü bir evimiz bile yok. Geceleyin kaçarken yanan evlerin görüntüsünü unutamıyorum.”
Doa (12) Burada develer üzerinde silahlı adamlar. Bir adam bir kadını zorla alıkoymaya çalışıyor. Kadının başının hemen yanında bir telefon var. Çünkü yardım çağırmak istiyor.
Musa (15) Bu resmi tüm ailesini kaybeden Musa çizmiş ama hikayeyi amcası anlatıyor. “Sabahın altısında askerler geldi. Bizim civarda 3-4 köy vardır. Ortalama 1200 kişi yaşardı. Bomba ve tüfekle ölüm yağmuruna tutulduk. Neyimiz varsa yağmalandı. Köy yakıldı. Akşama doğru köyü bir de uçaklar bombaladı. Askerler evlerin içinde kalan, hasta ve yaşlı insanları teker toplayıp öldürdü. Biz zor kaçtık”
Mustafa (8)
“Askerlerden kaçıyoruz. Uçaklar ve süvariler peşimizde. Şunlar kadınlar, bunlar da erkekler. Vadiye doğru kaçtık. Oradan da Çad’a geçtik.”
Magda(9) “Yanan evlerden kaçıyoruz. Tüfekler ve bombalarla peşimizden geliyorlar. Ateş ediyorlar. Amcam vuruldu. Kızları alıkoyduklarını gördüm. Ailecek el ele tutuşarak –ve çığlıklar atarak” vadiye kaçtık. Birbirimizi kaybetmemek için ele ele tutuştuk. Burada güvendeyiz ama babamı kaybettik.
Cemal (12) ve Enver (10) “Ben hala korkuyorum. Uçakları ve bombaları unutamadım.” “Eve dönmek istiyorum”
http://www.egitimpedia.com/’ dan alınmıştır.
ŞİDDET İLE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR ÇOCUKLU AİLELERDE! 1999-2003 yılları arasında KA-MER'in acil yardım hattını arayan kadınlardan yüzde 57'si fiziksel şiddete, yüzde 46.9'u cinsel şiddete, yüzde 14.6'sı enseste ve yüzde 8.6'sı tecavüze maruz kalmıştı.
1995'te Ankara'daki gecekondularda yaşayan kadınlar arasında yapılan bir araştırma, kadınların yüzde 97'sinin kocalarının saldırısına uğradığını ortaya koydu.
1996'da orta ve yüksek gelir gruplarında yer alan ailelerle yapılan bir araştırmada, soruların başlangıcında kadınların yüzde 23'ü kocalarının kendilerine karşı şiddet kullandığını söyledi, fakat belirli şiddet tipleriyle ilgili sorular sorulduğunda bu oran yüzde 71'e yükseldi.
Kadınların yüzde 58'inin yalnızca kocalarından, nişanlılarından, erkek arkadaşlarından ve erkek kardeşlerinden değil, kadın akrabalar da dahil olmak üzere kocalarının ailesinden de şiddete gördüğü tahmin ediliyor.
Bir grup orta ve üst sınıf kadının yüzde 63,5’unun cinsel tacizin bir türüne maruz kaldığı bulgusuna ulaşıldı.
Bir araştırmaya göre, şiddet sonucu ölen 40 kadından 34'ü evde öldü, 20'si asıldı ya da zehirlendi, 20'sinde öldürüldüklerine dair kesin belirtiler görüldü ve 10'u da ölmeden önce aile içi şiddete maruz kaldı.
Bursa'daki halk sağlığı merkezlerinde yapılan bir araştırma, kadınların yüzde 59'unun şiddet kurbanı olduğunu ortaya koydu.
Mor Çatı'nın 1990–1996 yılları arasında bin 259 kadın arasında yürüttüğü bir araştırma, kadınların yüzde 88,2’sinin bir şiddet ortamında yaşadığını ve yüzde 68'inin kocaları tarafından dövüldüğünü gösterdi.
Güneydoğu bölgesinde 599 kadın üzerinde yapılan bir araştırma, yüzde 51'inin evlilik içi tecavüze ve yüzde 57'sinin de fiziksel şiddete maruz kaldığını buldu.
Başbakanlık Aile Kurumu tarafından yapılan araştırmaya göre; şiddet türlerinin başında % 84 ile sözlü, % 70 oranında fiziksel şiddet gelmekte.
Kadınlar şiddet gerekçelerini, aile sırrı olarak gördükleri için açıklamakta zorlanmakla birlikte kocalarına itaat etmedikleri için şiddet gördüklerini vurgulamakta.
Şiddet gören kadınların sadece % 25’i hastane ve sağlık kuruluşlarına başvurmakta.
Şiddete uğrayan kadınların %91’i etkin bir çözüm düşünememekte, yalnızca %15’i evi terk etmekte,% 8’i terk etmeyi düşünmekte, % 5’i boşanma davası açmakta, % 2’si ise intiharı düşünmektedir.
ÇİZGİ FİLMLER ŞİDDET SAÇIYOR !!! Kanada’daki Ottawa Üniversitesi ve İngiltere’deki University College Londontarafından yapılan bir araştırma, çocuklara yönelik çizgi filmlerin yetişkinler için çekilen filmlerden daha fazla şiddet içerdiğini ortaya çıkardı. Araştırma kapsamında 1937 ile 2013 yılları arasında çekilen ve gişede başarılı olan 45 çizgi film incelendi. Bilim adamları, 1937 yapımı Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler ile başladıkları incelemelerini, 2013 yapımı Karlar Ülkesi’yle tamamladı.
DAHA FAZLA ÖLÜM VAR Sonuçlara göre, çizgi filmlerdeki ana karakterlerin ölme oranı, yetişkin filmlerindeki karakterlerin ölme oranından 2.5 kat fazla. Çizgi kahramanların ‘cinayete kurban gitmesi’ ise yine yetişkin filmlerin 3 katı. Çizgi filmlerin üçte ikisinde ana karakterlerin ölüm sahnesi ekrana gelirken, bu oran yetişkin filmlerinde yüzde 50’de kalıyor.
Araştırma ekibinde yer alan Dr. Ian Colman ve Dr. James Kirkbrid, “Anneler çocuklarına korku, aksiyon, polisiye filmi izletmek istemez ama animasyonların daha fazla yıkım, şiddet, ölüm, kargaşa içerdiğini gözlemledik” diyerek, “Bu sahneler çocuklar üzerinde uzun süre kalabilecek travmalar yaratabilir” uyarısında bulundu.
Lisede "Arabuluculuk" Projesi Projenin hazırlayıcısı Dokuz Eylül Üniversitesi Anlaşmazlık Çözümü Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof.Dr.Abbas Türnüklü, Buca’daki lisede 2006 yılında başlatılan projenin, örnek sonuçlara ulaştığını belirtti. "Adalet Bakanlığı’nın davaları azaltma, arabuluculuğu yaygınlaştırma hedefi varsa, okullarda akran arabuluculuğu ve müzakere kültürünün yaygınlaştırılması gerekir" diyen Prof.Dr. Türnüklü, bu kapsamda her yıl öğretmenler ile 9. sınıf öğrencilerine anlaşmazlıkların doğasını, anlaşmazlığın kötü olmadığını, iletişim becerilerini, öfke yönetimini, akran arabuluculuğunu anlattıklarını ifade etti. Öğrencilerin, anlaşmazlık yaşadığında kendilerinin belirlediği arabulucuya başvurmayı benimsediklerini anlatan Türnüklü, "Okulda oluşturulan tarafsız bir odada oturdular, problemin kaynağı ve çözümünü konuştular. Arabulucu onlara asla nasihat vermedi. Sadece ne istediklerini, nasıl sorun aşabileceklerini görmeyi sağlayacak sorular sordu. O görüşmede konuşulanların saklı kalacağını bildiklerinden çok rahat konuştular, sorunlarını çözdüler" dedi.
http://www.milliyet.com.tr/’ den alınmıştır.
Psikolojik Danışman Gazi TUNÇ
ŞİDDET VE ZORBALIĞI ÖNLEMEK İÇİN OKULDA NELER YAPILABİLİR? Okul, çocukların yaşama hazırlanabilmeleri için oluşturulmuş özel bir çevredir. Her ne kadar özel tedbirler alınmaya çalışılsa da istenmeyen durumların ortaya çıkmaktadır. Okullarda şiddet ve zorbalık denilen olgu bunların başındadır. Şiddet ve zorbalığın yıkıcı etkileri ölümle sonuçlanmaya kadar varmıştır. Çocukların yaşama hazırlanabilmeleri için okulların güvenilir ve tehlikesiz ortamlar olması gerekir. Bu sebeple okullarda şiddet ve zorbalığı önlemeye yönelik bazı önlemler almak gerekir. Okullarda zorbalığı önlemek için öncelikle bunu bir sorun olarak görmek, gerekli önlemleri almak ve uygulanabilecek müdahale programları geliştirmek gerekmektedir. Bu programları geliştirirken izlenebilecek stratejileri şöyle sıralanabiliriz; 1.Öncelikle veli-öğretmen işbirliği iyi sağlanmalı. Veli, öğretmen ve öğrenci okullarda yaşanan şiddetin oranı, sebepleri ve sonuçları hakkında kapsamlı olarak bilgilendirilmelidir. 2.Okulda zorbalık sorununun yaygınlığı saptanmalı, zorba ve kurban öğrencilerin zorbalığa ilişkin tutum ve inançlarının ne olduğu belirlenmelidir. Ek olarak öğrencilerin, okulda zorbalıkla ne ölçüde etkili mücadele edildiği konusundaki algıları ile ne tür önlemlerin alınması gerektiğine ilişkin düşünceleri belirlenmelidir.
3.Zorbalığa yönelik toplumda ve okullarda yanlış inançlar olabilir. (Kavga etmek ve saldırganca davranmak, büyüme ve gelişmenin doğal bir parçasıdır; zorbalığa uğrayanlar belki bir süre acı çekerler ama bunu daha sonra unutacaklarından pek de büyütülecek bir şey değildir; başkalarını kızdırmak bazen eğlencelidir; bazı öğrenciler zorbalığı hak ederler; zorbalıktan şikâyet eden öğrenciler ana kuzusudurlar; zorbalık yapanları görmezlikten gelirseniz sizi bırakırlar; zorbalık yapıldığında bunu yetişkinlere anlatmak ispiyonculuktur; bir zorbayla baş etmenin en iyi yolu onunla kavga etmek ve intikam almaktır) vb. Bu tür yaygın inançların doğru olmadığı başta öğrenciler ve öğretmenler olmak üzere tüm okul personeline anlatılmalı ve bu yanlış inançlar ortadan kaldırılmalıdır. 4.Zorbalıkla baş edebilmek için okul kuralları belirlenmelidir. Bu kurallar belirlenirken öğrenciler de sürece dahil edilmelidir. Çünkü kendi oluşturduğumuz kurala en çok biz uyarız. 5.Şiddet ve zorbalığın daha çok hangi bölgelerde gerçekleştiği saptanmalı ve bu yerlerde ekstra önlemler alınmalıdır. Güvenlik kamerası ve nöbetçi öğretmen gibi.
6.Öğretmenlerle işbirliği sağlanmalı ve gizli müfredatın bir parçası olarak ara ara gündeme getirilmelidir. 7. Programlarda davranış kontrolü, kendi kendini denetleme stratejileri, kişilerarası sorun çözme becerileri, çatışma çözme becerileri, atılganlık eğitimi ve sosyal beceri eğitimi gibi konulara yer verilebilir. Koruyucu ve müdahale edici stratejileri bünyesinde birlikte barındıran bir programa tüm okul personelinin eğitimden geçirilerek katılmaları gerekir. Bu programlara sadece öğretmen ve yöneticiler değil, aynı zamanda bakıcılar, hizmetliler, kantin görevlileri ve servis araçlarının sürücüleri gibi diğer personelin de katılımı sağlanmalıdır. 8. Okul zorbalığı konusunda aileler bilinçlendirilmeli, müdahale sürecine anne ve babaların katılımı sağlanmalıdır. Okulda öğretmenlerin çocukla yaşadıkları sorunun benzerini anne-babaların da evde yaşadıkları ve genellikle evdeki kurbanın okulda zorba olduğu unutulmamalıdır. 9. Zorbalar ve kurbanları için gerektiğinde bireysel ya da grupla psikolojik danışma hizmeti sunulmalıdır. Bu hizmetlerin, saldırgan davranışların yerine daha uygun davranışları yerleştirecek becerilerin geliştirilmesi ya da kaçınma ve geri çekilme davranışlarının yerine daha medeni ölçüler içerisindeki atılgan davranışların yerleştirilmesi üzerinde durulduğu zaman daha etkili sonuçlar verdiği unutulmamalıdır. 10. Sorununun gerçekçi bir resminin ortaya çıkması için zorbalık sorunları, yaşanan sorunlara karşı alınan önlemler ve elde edilen sonuçlar düzenli aralıklarla değerlendirilmeli, toplanan bilgiler öğretmen, yönetici, öğrenci ve velilerle paylaşılmalıdır. Bu süreçte zorbalar ve kurbanlar saptanmalı ve müdahale programına alınmalıdır. Verilerin düzenli olarak öğretmen, öğrenci ve velilere iletilmemesi durumunda, bu kişilerin duyarlılığının ve müdahale programını destekleme güdülerinin azalabileceği unutulmamalıdır. 11.Okul panosu şiddet ve zorbalığı önlemeye yönelik düzenlenebilir. 12.Emniyet güçleri ile işbirliği yapılarak okul çevresinde güvenli önlemleri alınabilir. 13.Çeşitli STK, vakıf veya gerekli birimlerle işbirliği yaparak şiddet ve zorbalığa karşı kampanyalar yürütülebilir.
THE TRUMAN SHOW
Yaşamınızın Bir Oyun Olduğunu Öğrendiğinizde Ne Tepki Verirdiniz ? Jim Carrey’ nin başrolünü oynadığı The Truman Show sinema tarihinin en yaratıcı senaryolarından birine sahip.
BLACK
Siyah Sizin İçin Ne Anlam İfade Ediyor ? Gün Işığını Görmeden Yaşamak ? Çaba ? Hayata Yeniden Tutunmak ? Bir Başarı Öyküsü..
GÜNCEL HABERLER Çocuğa Yönelik Şiddetin Önlenmesi Projesi (IPA), MEB- Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından oluşturuldu. Projenin genel amacı ‘Çocukların esenliğinin, refahının ve sosyal bütünlüğünün yüksek düzeyde gözetilmesi amacıyla fiziksel, duygusal, sözel ve psikolojik her türlü şiddetten korunmasına katkıda bulunmaktır. ‘
http://siddetinonlenmesi.meb.gov.tr/
RAM’ DAN HABERLER
Okul Psikolojik Danışmaları (Rehber Öğretmenler) ile RAM’da 2. dönem toplantısı yapıldı. Haliliye ve Karaköprü’de görev yapan Psikolojik Danışmanların katıldığı toplantımızın gündemi okul rehberlik hizmetleri ve özellikle şiddet ve akran zorbalığı konularıydı.
Not: Sunular a Ulaşmak İçin : http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/63/01/205760/dosyalar/listele_dosya_1164294.html?CHK=b26c8431ba38d4c01b6e1273b568325b Kaynaklara Ulaşmak İçin : http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/63/01/205760/dosyalar/listele_dosya_1164323.html
KARİKATÜR
ŞANLIURFA REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ
Adres : Kamberiye Mah. No:57 Akbank Karşısı Haliliye/ŞANLIURFA Telefon : 0414 216 91 00 http://sanliurfaram.meb.k12.tr/ psikoram@gmail.com
facebook.com/ŞANLIURFA PsikoRAM
@PsikoRAM