PsikoRAM Nisan

Page 1

HALİLİYE-Şanlıurfa Rehberlik ve Araştırma Merkezi E-Dergi Nisan 2015 Sayı 4

M A R o k i s P

Çocuk


Bu Sayımızda

ŞANLIURFA REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ ADINA İMTİYAZ SAHİBİ

4

İstismar Çocuğun Sağılığına ve Kişisel Gelişine Zarar verir

5

Engelli Çocukların Cinsel Eğitimi

7

Sokakta Çalışan Çocuklar

9

Çocuğa ‘‘Aşkım Demek’’ İstismara Neden Olabilir

11

Paradoks

12

Kadın

14

Özel Eğitim

15

Hafif Düzey Zihinsel Yetersizlik

18

Kalbini Aç ve Farkında Ol DOWN Sendromlular Günü

20

Tarih Yazan DOWN Sendromlular

22

RAM’dan Haberler

25

Karikatürler

İmam Bakır AYDIN / Kurum Müdürü

GENEL YAYIN SORUMLUSU Bozan DOĞAN / PDR Bölüm Başkanı

EDİTÖR Aslıhan YILMAZ / Psikolojik Danışman

YAYIN KURULU Bozan DOĞAN İbrahim UZUN Gazi TUNÇ A.Sinan YILDIRIM Aslıhan YILMAZ Hüseyin BENGİ

İNCELEME KURULU İmam Bakır AYDIN / Kurum Müdürü İbrahim Halil ERDEM / Müdür Yrd. Bozan DOĞAN / PDR Bölüm Başkanı

GÖRSEL TASARIM İbrahim UZUN / Psikolojik Danışman


ÖNSÖZ Merhaba ; Yeni bir sayı vesilesiyle bir aradayız. Dosya konularımızı belirlerken ihtiyaç ve koşulları göz önünde bulunduruyoruz. Üzerinde konuşmaya herkesin titizlik gösterip biraz da çekindiği bir konuda, çocuk ihmali ve istismarı konusunda paylaşımlarda bulunmak istedik. Sebepleriyle sonuçlarıyla bizleri ayrı ayrı düşündürüp yaralayan bu problemle etkin mücadele adına RAM olarak katkı sunmak istiyoruz. Arkadaşlarımızın hazırlamış olduğu çalışmalardan dolayı özellikle yoğun mesai harcayan psikolojik danışmanımız Aslıhan YILMAZ’ a teşekkür ediyorum. Yine bu sayımızda özel eğitim bölümümüzün organize ettiği ‘‘Dünya Down Sendromlular Günü’’ etkinliğinden paylaşımları bulacaksınız., bu etkinliğin düzenlenmesinde başta özel eğitim öğretmenimiz Hasan ARŞİT’e ve özel eğitim bölümümüze teşekkür ediyorum. Bir sonraki sayımızda görüşmek dileğiyle…

İmam Bakır AYDIN / Kurum Müdürü


Psikolojik Danışman İbrahim UZUN

Çocukların fiziksel, zihinsel ya da ruhsal sağlıklarına zarar veren, gelişimlerini engelleyen tutum ve davranışlar 5 şekilde sıralayabiliriz. Fiziksel İstismar: Çocuğun anne baba, öğretmen, bakıcı gibi çocuğa bakmakla yükümlü kişiler tarafından gerçekleştirilen, dayak atma, yakma, ısırma, sarsma, kaynar suyla haşlanma gibi olaylar sonucunda kaza dışı her türlü yaralanmasıdır. Duygusal İstismar: Çocuğun duygusal bütünlüğüne ve kişilik gelişimine zarar veren her

İstismar Çocuğun Sağlığına ve Gelişimine Zarar Verir

türlü davranış ve eylemlerdir. Reddetme, yalnız bırakma, baskı, sevgiden ve uyarandan yoksun bırakma,

aşağılama,

tehdit,

eylemlerdir. Sıklıkla Çocuk doğduğu andan itibaren büyüme süreci içinde ailesiyle ile kurduğu etkileşimden

korkutma

vb.

diğer istismar türlerine

eşlik eder. Cinsel İstismar: Çocuğun kendisinden

çıkardığı sonuçları özümseyerek kişiliğinin ve

en az 4 yaş büyük bir kişi tarafından

ruhsal yapısının temellerini oluşturmaktadır.

amacı ile zorla ya da ikna edilerek cinsel

Toplumların geleceği olan çocukların fiziksel

etkileşime maruz bırakılmasıdır.

ve ruhsal yönden sağlıklı yetiştirilmeleri

Ekonomik

İstismar:

cinsel haz

Çocuğun

oldukça önemlidir. Çocuk anne babaya sadece

gelişimini engelleyici, haklarını ihlal edici

beslenme, barınma gibi fiziksel ihtiyaçlar değil

işlerde ya da düşük ücretli iş gücü olarak

sevgi, şefkat, ilgi vb. duygusal ihtiyaçları

çalışması veya çalıştırılmasıdır.

içinde muhtaçtır. Çocuk sevgi dolu ve huzurlu

Çocuk İhmali: Çocuğun beslenme,

bir aile ortamında oluşturduğu kişilik yapısı ile

barınma, giyim, hijyen, oyun, eğitim, güvenlik

sosyal ilişkilerini ve topluma uyumunu sağlar.

ve sağlık hizmetini sağlama görevinin reddedil-

Çocuğun

fiziksel

ve

psikolojik

gelişimini olumsuz etkileyen, bir yetişkin,

mesi ya da yerine getirilmemesidir.

Çocuk ihmal ve istismarı çocuğun

toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da

duygusal

gelişimini

bilmeyerek yapılan hareket ya da davranışlara

doğrudan

etkilemekte,

“Çocuk İstismarı” denmektedir. Çocuğun

sağlıksız kişilik geliştirmesine neden olmaktadır.

sağlığı, fiziksel veya psikolojik gelişimi için

Yapılan bir eylem, eylemi yapanın niyetine

gerekli ihtiyaçların karşılanmaması ise “Çocuk

göre değil çocuk üzerinde bıraktığı etkiye göre

İhmali” olarak tanımlanmaktır.

istismar teşkil eder.

ve

kişilik ileriki

gelişimini yaşantısında


Psikolojik Danışman Gazi TUNÇ

ENGELLİ ÇOCUKLARIN CİNSEL EĞİTİMİ Çoğu anne-babanın hayallerinde daha doğmadan var olmuştur çocukları. Dünyaya bir can veren onu giydiren, yediren, seven, uyutan… Kısaca saçını süpürge etmek isteyen bir anne. Çocuğuna güven veren, onu koruyan, ona sevgi ve huzur vermek isteyen dağ gibi bir baba. Bununla birlikte zihinlerde beklentiler, önyargılar, kaygılar ve planlar çoktan şekillenmiştir. Çocuklara bir gelecek hayal edilmiştir ve planlar yapılmaya başlanmıştır. Kiminin çocuğu doktor olacak, kiminin kendisine bakacak, kiminin de büyük adam olacaktır.

Fakat hayat sürprizlerle doludur. Her çocuk bir sürprizdir. Her çocuk hayata anlam katmaya adaydır. Çocuk dünyaya gelir ve bir melek gibidir, biriciktir. Her şey yolunda gitmektedir. Çünkü çocuk hala yürüyemiyor ve konuşamıyordur. Ancak çocuğun engelli veya kronik bir hastalığı olduğu öğrenildiğinde asıl serüven başlar. Genellikle bu yolculuk güçlü duygular ve zor seçimleri de beraberinde getirir. Çok sayıda uzmanla ilişki kurmak, bilgi edinmek ve yardım almak gerekebilecektir. İlk başlarda ebeveyn oldukça yalnız ve çaresiz hisseder. Durumun ne olduğunu, nereden bilgi alacağını, kimden destek alması gerektiğini bilemez olur. Bu nedenle özürlü bir çocuğun dünyaya gelmesi ailede travma ve şok etkisi meydana getirmektedir. Çünkü engelli bir çocuğa sahip olmak, hayal edilen çocuğun kaybedilmesi anlamına gelmektedir.

Hatta ailenin sosyal çevresindeki bazı kişiler de ebeveynleri suçlama eğilimi içine girerler Bu sorunlardan bir tanesi de engelli bireylerin cinsel istismarı ve cinsel eğitim sorunudur. Çocuk engelli ise istismara uğrama olasılığı daha yüksektir. Bunun çeşitli nedenleri vardır; toplumun engelli bireyleri tanımaması ve davranışlarını toplumsal açıdan aykırı bulması, engellilerin dezavantajlı konumlarından faydalanmak istemeleri, zihinsel engelli bireylerin ayırt etmekte yaşadıkları güçlükler, engelli bireylerin kendilerini ifade etmekte yaşadıkları sorunlar ve istismarcının engelli bireyi kolayca etkisiz hale getirebilmesi gibi etkenler sebep olarak gösterilebilir.

Daha sonraki aşamada ise kabullenme ve çözüm arayışı vardır. Artık aile geriye kalan yaşamını engelli bireyin özel ihtiyaçlarına göre düzenlemek zorundadır. Aileler özel yaşamlarında, sosyal çevrelerinde, beklentilerinde, planlarında, iş yaşamlarında ve mali konularda büyük değişikliklerle karşı karşıya kalmaktadırlar. Yani dağ gibi sorunlar ve sorumluluklar anne-babayı beklemektedir. Engelli çocuğu kabullenmek güçtür. Anne-babalar bu durumu bir süre inkâr etme yoluna giderler ve birbirlerini suçlarlar. .

Zihin engelli çocuklar genellikle konuları zihinde tutma ve algılamada ciddi sıkıntılar yaşamaktadırlar. Bu çocuklar bir konudan diğerine kolayca genelleme yapamazlar. Bundan dolayı her bir konuyu ayrı ayrı öğretmek gerekir ve öğrendiklerini hayatın diğer alanlarına aktarabilmesi için özel gereksinime ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle engelli bireylerin cinsel eğitimleri özel bir ilgi ister. Zihin engelli bireylerin cinsel dürtüleri ciddi sorunlar yaratabilir; fakat erken zamanlarda uygun bir eğitimle bu sorun en aza indirgenebilir.


Cinsel eğitim doğumdan başlayarak ölüme kadar devam eden bir süreçtir. Öncelikle zihinsel engelli bireylerin cinsel eğitiminde takvim yaşı değil, gelişim düzeyleri dikkate alınmalıdır. Çünkü bazen 15 yaşında olan zihinsel engelli bir birey 6 yaşındaki bir çocuğun sorduğu soruları sorabilir. Bu yüzden cinsel eğitim ve eğitimi sunuş yöntemi çocuğun gelişim düzeyine uygun olmalıdır. Zihinsel engelli çocukların genelde yaşıtlarından daha fazla cinsel ilgileri olduğu, daha fazla cinsel içerikli davranışları olduğu düşünülmektedir. Oysa bu çocuklar cinsel içerikli davranışların nerede, ne zaman, hangi durumlarda uygun olup olmadığını bilemedikleri için yani bir anlamda cinsel tipli davranışlarını kontrol edemedikleri için böyle algılanmaktadırlar. Çocuklar için normal olarak kabul edilen davranışlar vardır. Bunlar; Cinsel organlar, göğüsler hakkında soru sormak, doktorculuk oynamak, evcilik oynamak, anne-baba ve değişik rolleri üstlenmek, bazen çok heyecanlı, gergin, korkmuş iken cinsel organına dokunmak, arkadaşları ile cinsellik hakkında konuşmak, giyinirken veya banyo yaparken yalnız olmak istemek, ayıp şakalar ve sözler duyduğunu söylemek, bunları tekrar etmek istemek, cinsler arasındaki farkları merak etmek, karşı cinsten birini rol gereği taklit etmek, hayvanların üremelerini incelemek, diğer çocukları ve yetişkinleri öpmek, onların kendisini öpmelerine izin vermek vs. Tüm bu sayılanlar çocuğun gelişim düzeyine göre normal sayılabilecek davranışlardandır. Herhangi birini problem olarak tanımlamadan önce bazı noktalara dikkat edilmelidir. Bu noktalar ise; zekâ düzeyine uygunluk, şiddet, sıklık ve sürekliliktir. Bu çocuklara cinsel konularda eğitim verirken üstü kapalı bir anlatım, gizli kelimeler, yapmacık benzetmeler kullanılmamalıdır. Somut, açık, net, onların yanlış yorumlamasına izin vermeyecek bir anlatım kullanılmalıdır. Zihinsel engelli çocuk ve gençlerin giyim tarzına da dikkat edilmelidir.

Bazen takvim yaşı büyük engelli çocuklara çok bebeksi kıyafetler giydirildiği, saçlarının bebeksi bir modelde tarandığı görülmektedir. Bu da çocukların çevre tarafından algılanışlarını etkileyebilmektedir. Aileler bu konuya dikkat etmelidirler. Zihinsel özürlü çocukların ruhsal yönden sağlıklı yetişebilmeleri için, çocukların cinsel yönden cinsiyet kimliklerine uygun olarak eğitilmeleri ne kadar önemli ise ebeveynin de bunları bilmesi ve benimseyerek uygulaması da bir o kadar önemlidir. Çocuk ve gençler arası zararlı cinsel yakınlaşmaları önlemek için, zihinsel engelli bireyin kendisine ait bir yatak odası ve yatağı olmalıdır. Anne ve baba arasındaki cinsel ilişkiler çocuğun görmeyeceği yerlerde olmalıdır. Çocuk anne ve babasını çıplak görmemelidir. Çocuğun cinsiyetine uygun olmayan davranışlar öğretilmemelidir. Ergenlik çağında görülen değişiklikler; zihinsel düzeylerine uygun açık ve yalın bir dille onlara daha önceden anlatılmalı ve yeni dönemde ona yardımcı olunmalıdır. Bu çocuklar, cinsel enerjilerini boşaltabilmeleri için sportif faaliyetlere yönlendirilmelidir. Bu çocukların sosyal ilişkileri takip edilmeli, güvenli ve sağlıklı sosyal ilişkiler kurmaları için onlara yardımcı olunmalıdır. Sonuç olarak bu çocuklar umutsuz vaka değillerdir. Gelişim düzeyleri göz önüne alınıp, uygun eğitim yöntemi kullanılarak bu çocukların sağlıklı cinsel gelişimi sağlanabilir. Bu konuda okul, aile ve toplumdaki diğer bireyler üzerlerine düşen görevleri yerine getirmeli ve bu konuda işbirliği içerisinde olmalıdırlar. Herkes bu konuda sorumluluk almalıdır çünkü engelli bireyler toplumumuzun göz ardı edilemez bir parçasıdırlar. Kısaca; “KARANLIĞA SÖYLENECEĞİNE SEN DE BİR MUM YAK”


ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİ AÇISINDAN SOKAKTA ÇALIŞAN ÇOCUKLAR Çocuk, masum, duyarlı ve bağımlı bir varlıktır. Dolayısıyla toplumun geleceği için çocuğun

yetişmesi,

bedensel,

zihinsel,

duygusal, sosyal ve ahlaksal gelişimi ile ilgili önlemlerin

alınması

gerekmektedir.

Toplumsal gelişimin temel taşı çocuklardır.

Her kuşak geçmiş kuşaklardan aldığı sosyal mirası korur geliştirir ve kendinden sonraki kuşaklara bırakır. Yüzyıllarca süren yoğun

Çocuk

emeğinin

kullanımı

veya

uğraşların sonunda ekonomik, sosyal ve

çocuğun

kültürel kazanımlar sağlanmış ve dünyanın

alması

hemen

yaşam

ülkemizde de yaşanan temel problemlerden

gözlenmiştir.

biri haline gelmiştir. Ancak, çocukların

Toplumsal gelişimin sağlanması çocukların

çalışmalarına neden olan toplumsal etkenler,

“yeterli bir hayat seviyesine” sahip olması ile

ülkeden ülkeye veya ülke içinde yaşanılan

mümkün

kentin

her

kalitesinde

yerinde

insanlığın

gelişmeler

olabilir.

Çocuğun

psiko-sosyal,

erken yaşta çalışma yaşamında yer sorunu, birçok ülkede olduğu gibi,

özel

şartlarına

göre

değişiklik

kültürel ve biyolojik gelişiminin sağlanması

gösterebilir. Her ne kadar farklı toplumsal ve

sağlıklı

kültürel kaynakları olsa da, erken yaşlarda

koşuludur.

kuşakların

oluşumunun

ana

çalışma yaşamına katılma çocuk açısından çeşitli sorunlara sebep olabilmektedir. Bu sorunlar;

sosyal,

problemler

psikolojik

şeklinde

ve

tezahür

fiziksel edebilir.

Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda olduğu gibi, ülkemizde de, çocukların erken yaşlarda

çalışmaya başlamalarında ailenin içerisinde bulunduğu yetersiz ekonomik şartlar en önemli faktörler arasında yer alır. Aynı şekilde,

çocukların

çalışmasında

ailenin

geldiği geleneksel sosyo-kültürel çevrenin oluşturduğu olabilmektedir.

bilinç

düzeyi

de

etkili


Çocukların çalıştırılması, çocuk işgücünün istismarı, sokakta çalışan ve sokakta yaşayan çocuklar sorunu günümüzde çözüm bekleyen sorunlardan biridir. “Sokak çocukları olgusu”, dünya gündeminin en üst sıralarında yer alan ve ivedilikle çözüm bekleyen bir toplumsal sorundur. Bu çocuklar, yeterli eğitimden, sağlık hizmetlerinden ve temel özgürlüklerden yoksun bir biçimde sokakta bulunmaktadır. Çocukların sokakta bulunma nedenleri ve sokakta bulundukları süre içinde maruz kaldıkları ihmal ve istismar biçimleri, onların fiziksel ve psikolojik sağlıklarını bozmakta, geleceğe güvenli hazırlanmalarını engellemektedir. Bu nedenle sokakta yaşayan ve çalışan çocuklar sorunu, uluslararası toplumun ele aldığı ilk ve en önemli konuların başında gelmektedir. ILO, UNICEF, AB gibi uluslararası kuruluşlar dünya çapında proje ve hizmet modeli odaklı çalışmalar yaparak sorunun çözümüne önemli katkı sağlamaktadırlar. Dünyanın her yerinde yollarda, kent meydanlarında görülen sokakta çalışan çocukların fiziksel görünürlüklerine karşın genellikle görmezden gelinen ve dışlanan çocuk grubunu oluşturmaktadırlar. Bütün fiziksel görünürlüklerine karşın, paradoksal bir biçimde en görünmezler arasında olmaları dolayısıyla da, bu çocuklara eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlerin ulaştırılması ve koruma sağlanması çok güçtür.

Dünya genelinde sokakta çalışan ve yaşayan çocuklarının sayısal boyutu ile ilgili kesin bir sayı vermek mümkün değildir. Ancak, yapılan tahminlere göre bu sayının 10 milyon civarında olduğu söylenebilir. Kentsel nüfus artışı ve kentleşme hızına bağlı olarak bu sayının daha da artacağını öngörmek mümkündür. Sanayileşmiş en zengin büyük ülkelerinin kentleri dâhil, dünyanın her yerinde sokakta çalışan ve yaşayan çocukları bulmak mümkündür .

Suat, (2012),Çocuk İstismarı ve İhmali Açısından Sokakta Çalışan Çocuklar ve Avrupa Birliği Uygulamaları, Y üksek Lisans Tezi , İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Avrupa Birliği Anabilim Dalı, İstanbul (kısaltılmıştır.)


Çocuğa “Aşkım” Demek İstismara Neden Olabilir!!

Çocuklarınıza aşkım demek onları ilerde kendilerinden büyük kişilerin sevgisine muhtaç veya istismara açık bir kişiliğe büründürebilir. Kendinden büyük kişilerin cinsel anlamda sevgisine muhtaç olmak çocuğun özellikle ergenlikle başlayan süreç ve sonrasından cinsel olarak istismar edilmesine neden olabilir. Evet o sizin en değerliniz, evet dünyada bir insana duyulan en derin ve gerçek sevgi evlat sevgisi… Ama bu sevgiyi ifade ederken ebeveynlerin düştüğü ciddi hatalar bulunmakta. Çocukların ruh sağlığı ve cinsel kimliklerini göz önüne alarak bu hatalardan uzak durmalıyız. Psikoloji kuramlarına baktığınızda çocuk kimlik oluşumunda anne babayı model alır. Cinsel kimlik ve yetişkin hayatı boyunca sürdüreceği karşı cins ilişkisini de ebeveynlerinin kurduğu ‘karı koca’ ilişkisi ve kendisinin karşı cins ebeveynle kurduğu ilişkiyi baz alarak oluşturacaktır.


ONA ÖRNEK OLUN O daha bir çocuk olabilir, hem cins ebeveyniyle de çok mutlu olabilir ama bilimsel bir gerçek var ki çocuk 0-6 yaşta karşı cins ebeveyne yoğun bir ilgi duyar. Uzak ve ters davransa bile bu böyledir. İlgisini gizli sürdürecektir. Bu ilgi yetişkinlikteki aşktan çok farklıdır, kendini karşı cins gözünden tanıma, benlik oluşturma, ileride karşı cinsle yürüteceği ilişki konusunda adeta prova yapmaya benzer. Örneğin bir kız çocuk babası tarafından ne kadar sevilir ve onaylanırsa, eşini seçerken de bu kriterlere önem verecektir. Tam tersi çok sevdiği halde babası tarafından onaylanmayan ve yakın ilgi görmeyen bir kız çocuğu bu durumu içselleştirip normal kabul edecek, böylece uzak davranan erkekler benliğine yabancı gelmeyecektir. Çocuğunuzla uyumayın . Eşiniz içeride siz de çocukla yatak odasında mı yatıyorsunuz? Hem evliliğiniz hem de çocuğunuzun ruh sağlığı tehlikede demektir. Özerkliğini hissedebilmesi için çocuğun doğumdan itibaren ayrı yatakta ve mümkün olan en kısa zamanda kendi odasında yatması gereklidir. Gece korkarak uyandığı anda hemen yanına koşun yeter. Çocuğun ebeveynlere ait yatakta yatarken, eşlerin ayrı yatması çarpık bir rol model olacaktır. Şimdiye kadar bu hataları yaptık bundan sonra hasar kalır mı derseniz…Çocuk gelişiminde her zaman görüldüğü gibi hatalar mevcuttur, önemli olan hatayı fark edip değişime başlamaktır. Çocuğunuza uygun davranmaya başladığınızda çok kısa sürede yeni sistem yerleşecektir. Çünkü, çocuklar yeniliklere, özellikle kendileri için iyi olana çok ama çok çabuk adapte olurlar.

http://pdrgunlugu.net/ sitesinden alınmıştır. YAZAR: İdris GÜNDÜZALP


Psikolojik Danışman Muharrem EROĞLU Kayseri RAM

PARADOKS İçindeki kalabalık hiç susmuyordu. Bir taraf devrim yapmak üzereydi, diğer tarafsa sonsuza kadar uzlaşmanın peşinde. Hiçbir ortak tarafları olmamasına rağmen aynı bedene sıkışmıştılar. Ve yerleri oldukça dardı… İnsanlardan nefret ediyordu bir taraf. Her yerde bencil ve sadece kendini düşünenler vardı. Sevgileri yalandı. Aşkları da… Doğru insan yoktu. Ruh ikizi, hurafeden ibaretti ve beklenen sevgili masallarda kalmıştı. İnsanları çok seviyordu diğer taraf. Var olan kötülükler iblisin işiydi ve iyi yürekli insanlar ona kanmaktaydı. Dünyadaki tüm acılar onun başının altından çıkıyordu ve insanlar ancak mağdur olabilirdi. Herkes için doğru insan vardı ve bulmak sadece zamana bağlıydı. Beklenen sevgili bir gün mutlaka gelecekti. Çok gürültülüydü bir taraf. Sükûnetten yoksun ve hükümsüz çığlıklar duyuluyordu sadece. Yalanlardan bıkmıştı. En çok da kendine söylediklerinden. Kime güveneceğini, neye inanacağını bilmeden beklemek. En çok da buna kızıyordu. Araf’ı kutsal bir bekleyişten çok, tahliyesi olmayan bir hapishaneye dönmüştü.

Acılar içindeydi bir taraf. Umudu yoktu, inancı da. Var olmak bir pişmanlıktı. Doğduğun anda ölmeye başlamak, onu kahrediyordu. Bu anlamsız var oluş, bu anlamsız çabalayış boşunaydı. Her şey bitiş üzerine olduğu için, başlangıçların hiçbir değeri yoktu. Ve yalnızlıktan ölmek üzereydi. Gülümsüyordu diğer taraf. Var olmak büyük bir mutluluktu onun için. Hiçliğe atılmış en büyük kazıktı nefes alabiliyor olmak. Her şeyin bir anlamı vardı ve yeniden başlamak için her zaman bir sebep olacaktı. Ve mutluluktan ölmek üzereydi.

Coşkuluydu diğer taraf. Oyun oynamaya hazır bir çocuk gibi, heyecanlıydı hayata karşı. Daha en güzel şeyler olmamıştı. En güzel insanlarla tanışmamıştı bile. Yarın hep daha iyiye gebeydi. Ve başa gelen her şey, katlanmak için değil, yaşamak içindi. Böyle bir savaştı bu ve sürüp gitmekteydi. Kimin kazanacağın da bir önemi yoktu. Zaten insan dediğin bu savaşın ta kendisiydi. Kazanan taraf insanı tanımlayamazdı. Bu sürgit mücadelede, her an melek, her an şeytan olabilirdi insan. Ve her şey ironik bir tekerlemeden ibaretti…


İsmet RIŞVANLI Yahya Kemal Beyatlı Anadolu Lisesi 10-D

KADIN Bir kelime nasıl bu kadar çok anlam taşıyabilir? Nasıl bu kadar çağrışıma sahip olabilir? Neydi peki kadın? Dünyaya geldiği zaman ailesi için bir utanç sebebi, erkeğin yanında hep ikinci sınıf tutulan , ezilen, hayatını belli kurallar içinde yaşamaya zorlanan, oyun yaşında gelinlik giydirilen, daha annesine mızmızlanması gereken yerde bebeğini kucağına alan üstüne birde kocasından şiddet gören ve tüm bu zorlukları da tek başına aşmak zorunda olandır kadın. Nazım Hikmet’in de dediği gibi sofralarımızda öküzümüzden sonra gelen kadınlarımız toplum tarafından hep dışlandılar, hor görüldüler. Bir de namus denince akla ilk kadın gelir. Sanki erkeklerin kendini sakınması gerekmiyormuş gibi. Doğduğundan beri bir etikete sahiptir kadın. Başkalarının koyduğu kurallara uymak zorundadır, kendini korumalı , kimseye teşhir etmemeli, erkekleri tacize sürüklememelidir. Bugüne kadar hep baskı ve tehdit altında ne giymeleri, nasıl davranmaları gerektiği dayatılarak öğretilmiş , yetiştirilmiştir kadın. Buna rağmen tecavüzler, kadın cinayetleri gün geçtikçe artmıştır ülkemizde. Bunun nedeni ilk olarak ailelerdir diye düşünüyorum zira kız çocuklarına verilen öğütlerin birazı erkeklere de verilseydi bu noktaya varılmazdı. Erkeklerin bir kısmı namuslu olup nefsinin esiri olmasaydı eğer bugün kadınların etek boyu, makyajı, kahkahası yerine daha önemli konular tartışır olurduk. Kısa giyinmek demişken birçok geri kalmış zihniyet tecavüzlerin bu yüzden olduğunu savunurken, bu ülkede sekiz yaşındaki bir erkek çocuğunun tecavüze uğradığından haberleri olduğunu sanmıyorum; şayet küçük bir erkek çocuğu kimseyi açık giyinerek, makyaj yaparak tahrik edemez.


İnsanlar kimseyi yaşam şekillerine göre yargılayıp sınıflandıramazlar. İyi insan ve kötü insan vardır sadece. Dış görünüş kimseyi iyi yada kötü diye niteleyemez. Kadın ki uzun etek giydiğinde geri kafalı, kapalı zihniyetli, kısa giydiğinde aranıyor olur. Makyaj yapınca altında bir şey aranır, yapmayınca çok çirkin denir. Kahkaha atınca iffetsiz, yüzünü asıp somurtunca kendini beğenmiş yabani olur. Bu ülkede kadın ne yaparsa suçtur. Halbuki kendini değiştirmesi gereken kadın değil, geri kalmış zihniyetlerdir. Namus insanın kafası içindedir. Kaldı ki Müslüman olan ve hep örf adetleriyle övünen bir Türk toplumuyuz. Geçmişten beri kadına değer verilmesi gerektiği inananlar ve takva sahibi olanlar için Veda Hutbesi’nde şöyle vurgulanmıştır “Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız.” Şimdi Allah’ın emanet olarak verdiği “Cennet annelerin ayakları altındadır .” diye müjdelediği kadınların sözde, Müslüman erkeklerin ayakları altında olması bile insanların değil kadına inançlarına bile saygısı olmadığının bir kanıtıdır. Aziz Nesin’in de dizelerinde anlattığı gibi “Siz onlara ne verirseniz onu daha büyük hale getirirler. Ona bir ev verirsiniz size bir yuva verir, ona sebze verirsiniz size yemek verir , ona bir gülücük verirsiniz size kalbini verir. Kendisine verileni çarpıp çoğaltarak geri verir bu yüzden ona çamur atarsanız karşılığında bataklıkta boğulmaya hazır olun.” Kadın toplumda hep güçsüz olarak nitelendirilir ; fakat kadın, merhametiyle, şefkatiyle, sevgisiyle ve çektiği acıları ile daha güçlüdür . Sırf bizi karnında taşıyıp büyüten annelerimiz için bile kadınlar saygı duyulmayı hak eder. Bir kadın suçu ne kadar büyük olursa olsun şiddet görmeyi , canice katledilmeyi hak etmez. Kimsenin de zorla bir kadının vücuduna hakim olup ona büyük korku yaşatmaya hakkı yoktur. Şems-i Tebrizi “ Kadınlar cahiller için nefis, bilenler için nefestir.” demiştir. Nefsine sahip olamayan bir erkek ne kadar okumuş olursa olsun cahildir; fakat hiçbir tahsili olmadığı halde kadınına nefesi gibi değer veren erkek birçoğuna göre daha aydındır. Geçmişte de hiç bir milletin kadınının göstermediği fedakarlığı, Türk kadını ülkesi için canı pahasına çalışıp cesaretiyle göstermiştir; fakat şimdilerde dünyada en çok istismara , şiddete, tecavüze maruz kalan kadınlarından biri de Türk kadınıdır. Bugüne kadar erkeklere ağlamamaları öğretildi şimdi ise başkalarını ağlatmamaları gerektiği öğretilmeli. Hayatın birçok yerinde kadının rol aldığı gibi bu konuda da yine bilinçlenmek erkeğe olduğu kadar kadına da düşüyor. Kadın hemcinsinin yanında , birlik içinde olmalıdır. Geleceğin erkeklerine, çocuklarına “adam” olmayı öğretmeli. Bu gibi olayların karşısında dimdik durmalıdır. Bu ülkede artık suçlular, kadın kısa giydi diye, içki içti diye , rızası vardı diye cezalarına indirim almamalı. Bedeninde yabancı elleri hisseden hiçbir kadının rızası olmaz. Kadınlar her gün duydukları cinayet ve tecavüz haberleriyle acaba ben nasıl öleceğim diye düşünmemeli , sokakta yürürken sözlü tacizlere maruz kalmamalı, acaba beni takip ediyorlar mı , başıma bir şey gelecek mi korkusuyla hep bir acele içinde olmamalı . Otobüste son yolcuyla birlikte evinden önceki durakta inmek zorunda kalmamalı. Merdivende , asansörde, ıssız bir sokakta tek başına olunca korku içinde koşmamalı evine. Kadın sokakta neşeli bir şekilde kahkaha atabilmeli, hamileyken dışarı çıkabilmeli ve kaç çocuk yapması gerektiği kimse tarafından belirlenmemeli. Kadınların olmadığı bir yerde medeniyet olmaz. Kadının olmadığı yerde hayat,yaşam olmaz. Son olarak Mustafa Kemal Atatürk :”Ey Kahraman Türk kadını ! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.” Diyerek en güzel şekilde ifade etmiş kadının toplumdaki yerini.


ÖZEL EĞİTİM

Özel Eğitime İhtiyaç duyan bireylerin; eğitim ihtiyaçlarını karşılamak için, özel olarak yetiştirilmiş personel, geliştirilmiş eğitim programları ve yöntemleri ile onların engel ve özelliklerine uygun ortamlarda sürdürülen eğitime denir.

Özel Gereksinimli Birey: Çeşitli nedenler le bir eysel özellikler i ve eğitim yeter lilikler i açısından akranlarından beklenen düzeyde anlamlı farklılık gösteren bireydir. Özel Eğitimin İlkeleri:        

Özel Eğitime İhtiyacı olan tüm bireyler özel eğitimden faydalanır. Erken yaşta başlanır. Sosyal ve fiziksel çevrelerinden mümkün olduğunca ayırmadan. Performansları dikkate alınarak akranları ile birlikte eğitilmeye çalışılır. Kesintisiz eğitim için destek eğitimle iş birliği yapılır. Tüm öğrencilere BEP uygulanır. Ailelerin aktif katılımı esastır. Özel eğitim alan bireyin toplumla uyumu ve etkileşimi dikkate alınarak sürdürülür.

Özel gereksinimli bireyler, genellikle şu gruplarda toplanmaktadır: Özel Eğitimin Amacı: Özel Gereksinimli Bireylerin; 

Mutlu, üretici, sosyal vatandaşlar olmalarını sağlamak, Temel yaşam becerilerine sahip bireyler olmasını sağlamak,

        

Zihinsel Yetersizlik Özel Öğrenme Güçlüğü Bedensel Yetersizlik, Süreğen Hastalık ve Ortopedik Yetersizlik Dil ve Konuşma Güçlüğü İşitme Yetersizliği Görme Yetersizliği Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) Yaygın Gelişimsel Bozukluk Üstün ve Özel Yetenek


ZİHİNSEL YETERSİZLİK

Zihinsel işlevler bakımından farklılık gösteren kavramsal, sos-yal ve pratik uyumsal becerilerde eksiklikleri ve sınırlılıkları olan bireylerdir. Hafif Düzeyde Zihinsel Yetersizlik Zihinsel işlevler bakımından farklılık

Genellikle kendilerinden yaşça küçük çocuklarla iletişim kurarlar.

Rutin ve karmaşık olmayan işlerde başarılıdırlar.

Bir hastalık olarak tanımlanamaz, tedavisi yoktur, süreklidir.

Yeni ortamlara girmekten hoşlanmazlar.

Sağlık problemleri vardır. Daha sık hasta olurlar.

Temizlik yönünden gereken titizliği gösteremezler.

gösteren; kavramsal, sosyal ve pratik uyumsal becerilerde eksiklikleri ve sınırlılıkları olan bireylerdir. Yapılan tanılama ve zeka testi sonucunda 50-69 puan arasında çıkan bireylerdir. Nasıl Fark Edilir? 

Geç ve güç öğrenirler.

Grupta lidere uyarlar.

Dikkatleri kısa süreli ve dağınıktır. İlgi alanları dardır.

Sosyal faaliyetlere karşı ilgisizdirler.

Sorumluluk almaktan kaçınırlar.

Kısa süreli belleklerinde problem vardır. Kısa süreli bellekten uzun süreli belleğe geçiş yapamazlar, zorlanırlar.

Parçadan bütüne doğru daha kolay öğrenirler.

Akademik başarıları normal gelişim gösteren bireylerden gerilik gösterirler.

Soyut kavramları anlamakta güçlük çektiklerinden zaman kavramını ve sayısal kavramları çok geç ve güç öğrenirler.

Kişisel, sosyal özelliklerinde ve davranışlarında bazı problemler gösterebilirler.

İki şey arasındaki benzerlik ve farklılığı kolay ayıramazlar.

Dil ve konuşma bozuklukları yaygındır.

İş edinmede ve bu işi sürdürmede problemleri vardır.

Kelime dağarcıkları yaşıtlarına göre normalin altındadır.

Kendilerine güvenleri azdır.

Unutkandırlar.

Kurallara uymakta güçlük çekerler.

Güdülenme eksikliği vardır.

Karışık becerileri yapmakta zorlanırlar.

Başarısızlık daha çok okumada, okuduğunu anlama ve anlatmadadır.

Arkadaşlık kurmakta ve sürdürmekte zorlanırlar.

Genelleme yapamazlar.


Öğretmene Öneriler 

Akademik becerilerin yanı sıra telefonadres-para hesabı gibi yaşama ait bilgi ve

Gelişim alanları dikkate alınarak bireysel

becerilerin geliştirilmesine önem

eğitim programları hazırlanmalıdır.

verilmelidir.

Eğitim materyali hazırlanırken somut

Kapasitesi üzerinde bilgi beklenmemeldir.

kavramlardan yararlanılmalıdır.

Öğrenmeleri ‘yaparak öğrenmeye’ dayalı

Öğretmen-veli işbirliği sağlanmalıdır.

Öğrenci en ön sıraya, öğretmen kürsüsünün

planlanmalıdır. 

Çocuğa, dilin ses kurallarını ve yapısını

dibindeki sıraya oturtulmalıdır.

öğretmeye çalışmak zaman israfından

Somut ve görsel materyaller kullanılmalıdır.

baş-ka hiçbir şeye yaramayacağı için bunları öğretilmesinden vazgeçilmelidir. Bunun yerine okuduğunu anlama çalışmalarına ağırlık verilmelidir. 

Verilecek ödevler açık-sınırlı-kısa ve basit olmalıdır.

Öğretilen kavram ve beceriler sık sık tekrar yapılmalıdır.

Dikkat süreleri kısa olduğundan kavramlar küçük bölümlere halinde işlenmelidir.

Parçadan bütüne yöntemi denenebilir.

Olumsuz ifadelerden çok olumlu ifadeler kullanılmalıdır.

öğretilmelidir. Eve gelen elektrik, su, telefon gibi faturaları okuması ve bu durumlarda ne yapılması gerektiği kavratılmalıdır. 

Gazete okuma alışkanlığı kazandırılmalıdır. Bu yapılmadığında, günlük yaşamda kullanmadığı için zamanla okuma alışkanlığını kaybedebilir.

Güven sarsıcı söz ve davranışlardan kaçınılmalıdır.

Ödüllerle davranışlar pekiştirilmelidir.

Yapabileceği ödevler verilmelidir.

Olumsuz davranışlar görülmemelidir.

En ufak çalışması ödüllendirilmelidir.

Sınıf içinde diğer arkadaşları tarafından

Telefona cevap verme, telefon etme, mektup yazma, postaya verme gibi etkinlikler

Akademik beceriler bireysel eğitim yoluyla daha çabuk kazandırılır.

kabulü sağlanmalıdır. 

Yaşantıya dayalı deneyimler sunulmalıdır.


Arkadaşları ve yaşıtları ile geçireceği zamanlar, ortam ve etkinlikler planlanmalıdır.

Etkinlikler, çocuğun seviyesine göre belirlenmelidir.

Diğer çocuklar ve kardeşleri ile kıyaslanmamalıdır.

Anne-Babaya Öneriler

verilmelidir. 

Çocuk olduğu gibi kabul edilmelidir.

Çocuğu suçlayarak utanç duyulmamalıdır.

Çocuğun kendi odası olmalıdır.

Odasında çalışacağı materyaller olmalıdır.

Ev içindeki kurallar çocuk ile beraber

Okulda çalışılan beceri ve kavramlar evde tekrarlanmalıdır.

Çocuğa güvenip yapacakları için cesaretlendirilmelidir.

Anne-baba olarak çocuğa örnek olunmalıdır.

Çocuk, her türlü sosyal ortama aile ile birlikte girmelidir.

Televizyon ve bilgisayar mümkün olduğunca az kullandırılmalıdır.

Babanın mutlaka çocuğu ile birlikte vakit geçirmesi gerekmektedir.

Kişisel bakımını yapmasına, eşyalarını ve odasını düzeltmesine fırsat tanınmalıdır.

belirlenmelidir.

Ev içinde basit becerileri içeren görevler

Çocuğun gelişimini engelleyecek aşırı korumacı tutumdan vazgeçilmelidir.

Öğretmenleri ile sürekli irtibat halinde olunmalıdır.


KALBİNİ AÇ VE FARKINDA OL Down Sendromu (DS) Adını 1866 yılında İngiliz Doktor “John Langdon Down” dan dan alır. İnsan vücudunu oluşturan kromozomların 23 tanesi anneden, 23 tanesi ise babadan gelmektedir. DS'unda 21. kromozom 2 değil 3 adet olmaktadır (bu sebepten dolayı DS'u Trisomy 21 diye de bilinmektedir). Bunun sonucu olarak toplam kromozom sayısı 46 değil 47 olmaktadır. Down Sendromunun sıklığı nedir? Doğan her 800 bebekten birinde down sendromu görülür. Her yıl Türkiye’de 1500 down sendromlu bebek doğar. Down sendromu, bütün yaşlardaki, ırklardaki, dinlerdeki ve ekonomik şartlardaki insanları etkiler. Tahmin edilen, Türkiye’de yaşayan 100.0000 civarında down sendromlunun olduğudur.

DOWN SENDROMU DİL, DİN, IRK AYRIMI GÖZETMEZ !! Down Sendromluların çoğu ek bir rahatsızlık ile (kalp rahatsızlığı, tiroit bezi problemleri vb. ) dünyaya gelmektedir.


Down Sendromu gelişmeyi nasıl etkiler? Kilometre Taşı Büyük Kas Gelişimi Tek başına oturma Emekleme Ayakta durma Tek başına yürüme Dil Gelişimi İlk kelimeler İki hece Sosyal Beceriler Bilinçli gülümseme El ile yeme Tek başına bardaktan içme Kaşık kullanma

DS Çocukların Yaş Aralığı

Tipik Yaş Aralığı

6-30 ay

5-9 ay

8-22 ay

6-12 ay

1-3,5 yaş

8-17 ay

1-4 yaş

9-18 ay

1-4 yaş

1-3 yaş

2-7,5 yaş 15-32 ay 1,5-5 ay

1-3 ay

10-24 ay

7-14 ay

12-32 ay

9-17 ay

13-39 ay

12-20 ay

Down Sendromluların Eğitimi Nasıl Olmalıdır? Doğru eğitim tedbirleri ( ÖZEL EĞİTİM ) alındıktan sonra birçok beceri kazandırılabilmektedir. İyi bir eğitim programı, tıbbi destek ve doğru uygulamalarla Down Sendromlu insanlar arkadaş edinebilir, okula gidebilir, iş edinebilir ve kendi hayatları ve gelecekleri için karar verebilirler. DOWN SENDROMU HASTALIK DEĞİL GENETİK BİR FARKLILIKTIR!! İlimizde ve ülke genelinde Down Sendromluların eğitimlerine yönelik tedbirleri Rehberlik ve Araştırma Merkezleri almaktadır. Eğitsel değerlendirme sonucunda birey için en uygun eğitim ortamına karar verilir. (bkz. Özel Eğitim Hizmetleri Yön.) Down Sendromlu bireyler gerekli sağlık kurulu raporu ile Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüklerine Başvururlarsa Devletin belirlediği bakım ücretinde de faydalanabilirler. 21 MART DÜNYA DOWN SENDROMLULAR GÜNÜ Onlar; Cana yakın, Sevgi dolu, Duygulu, Sizi hisseden, Sevinen, Üzülen, Size sarılmak isteyenler. Onlara sarılın, Onlara Kalbinizi açın, Engel koymayın !!


TARİH YAZAN DOWN SENDROMLULAR Megan McCormick Amerika Birleşik Devletleri’nde bir teknik üniversiteden onur derecesi ile mezun olan Down sendromu ilk kişidir. Megan, geçtiğimiz yıl Kentucky’deki Bluegrass Community Teknik Üniversitesi’nde bölüm birincisi oldu. Meghan’ın hayali küçük çocukları eğitmek ve onlara rol modeli olmak.

Valentina Guerrero, 2012 yılının dünya çapında bilinen en genç ve en popüler modellerinden biri oldu. Onun sevimli gülümsemesi sadece iki gün içerisinde bütün dünyaya yayıldı ve Valentina, her modelin hayallerin süsleyen People dergisine kapak olabilmeyi başardı.

38 yaşındaki,İspanyol Pablo Pinado, Avrupada üniversite eğitimini tamamlayan ilk Down sendromlu. Aldığı öğretmenlik eğitiminin yanısıra, aynı zamanda aktör. 2009 San Sebastian Film Festivalinde, “Yo También,” adlı filmde oynadığı rol ona en iyi oyuncu ödülü kazandırdı. Pablo dünyanın birçok yerinde farklılıklara dikkat çekmek için eğitimler vermektedir. Aynı zamanda kendi eğitim yaşantısını anlattığı bir kitabı yayınlanmıştır.


2013 yılında Angela Bachillier, Down sendromlu ilk kadın belediye meclis üyesi olarak seçildi. Şu aralar İspanya Valladolid’a Ayuntmiento belediyesinde çalışıyor ve siyasi kariyerine devam etmesi bekleniyor.

Eli Reimer 2012 yılında Everest Dağı’nın tepesine ulaşan Down sendromlu ilk kişi oldu. Babasının yanında tam bir yıl süren bu hazırlık süreci, fiziksel gücün ve zihinsel odaklanmanın kararlılık ve disiplin ile harmanlandığı sürece başarı elde etmenin hiç de zor bir şey olmadığını gösterdi.

Groesser Owen, Down sendromlu genç basketbolcu, kendine özgü hareketi ile başardığı ilan edildi. Yeteneği her sporcunun hayallerini süsleyen ESPN Spor Merkezi’nin de dikkatini çekti.

http://dunyalilar.org/’dan alınmıştır.


RAM’ DAN HABERLER Şanlıurfa Rehberlik Ve Araştırma Merkezi& Şanlıurfa Özel Eğitim Kurumları Derneği İş Birliği İle 21 Mart Dünya Down Sendromlular Günü Etkinliklerle Kutlandı. Down sendromunu tanıtıcı broşürler dağıtıp, insanlarda farkındalık oluşturmak için çeşitli etkinlikler yapıldı. Halkımızın göstermiş olduğu ilgiden dolayı teşekkür ederiz.


Ortak Sınavlar ve TEOG Eğitimi Haliliye ve Karaköprü ilçelerindeki ortaokullarda görev yapan Rehber Öğretmenlere ‘‘Ortak Sınavlar ve TEOG Eğitimi’’ kurumumuz Psikolojik Danışma ve Rehberlik Bölümü başkanı Bozan DOĞAN tarafından verildi.


ATLIKARINCA Bir ailenin kendilerine bile itiraf edemedikleri sır nedir? Peki bu sır ortaya çıkınca olabilecekler nelerdir ? Ensest ilişkinin, ailede kapanmaz yararlar açtığına bir kez daha şahit oluyoruz.

LAL GECE

Dedesi yaşında bir adamla evlendirilen, ergenliğe yeni girmiş bir kız çocuğu. Türkiye'nin kanayan yaralarından biri olan "çocuk gelinler" dramı gerçek bir öyküden yola çıkarak filme aktarılmıştır.



ŞANLIURFA REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ

Adres : Kamberiye Mah. No:57 Akbank Karşısı Haliliye/ŞANLIURFA Telefon : 0414 216 91 00 http://sanliurfaram.meb.k12.tr/ psikoram@gmail.com

facebook.com/pages/Şanlıurfa-RAM

@PsikoRAM


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.