RAPTİYE No: 27

Page 1

NO.27 ŞUBAT, 2017

24 Ocak’ta Kanserli Çocuklara Umut Vakfı ile birlikte Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Onkoloji Kliniği’ndeki çocuklarımızın doğum gününü kutladık. “Küçücük bedenlerdeki kocaman kalplere umut olduk.” Doruk Say “Doktoruyla bile konuşmayan minik bir kız çocuğuyla kısıtlı bir sürede bağ kurabilmek, onu biraz olsun neşelendirebilmek harika bir duyguydu!” Burak Kılıç “Doğum günü çocuğu Emre bana şöyle dedi: ‘Bu, hayatımın en güzel doğum günüydü oyun ablası. Çok teşekkür ederim!’. Bunu duymak da benim, hayatımda yaşadığım en özel anlardan biriydi.” Ecem Gözüm “Ufacık şeylerle başkalarını mutlu edebilmenin size kat kat mutluluk olarak geri döndüğünü bir kez daha tattığımız en duygusal aktivitelerden biriydi.” Ceren Gülcek


2

U L A S. I N

10

MESAJ VAR .. .. . Atatürkçülük ya da Kemalizm ATATURK KOSESI . . . GEZI REHBERI Balkanlar .. ROPORTAJ Hande Akyıldırım, Ebru Gözüm .. SERBEST BOLGE The Intouchables (Can Dostum)

11

MODA

13

15

TECH&TECH Sound Shirt . ASTROLOJI Astroloji Nedir? .. .. KULTUR & sANAT & SPOR

17

NELER YAPTIK?

18

NELER YAPACAGIZ? .. MUTLU GUNLER

3 5 7

Öne Çikanlar

14

Dergicilik Dünyasına Giriş 101

-

. . . . ICINDEKILER

. QR KOD . ILE RAPTIYE'YE O N L I N E

5

11

Moda

Teknoloji

Ceren’in kaleminden Balkanlar...

Moda köşesinde içerik değişimine giden yazarımız Şevval, moda dünyasının gizli yüzünü anlatıyor.

İşitme engelliler için müzik; Durukan’ın yazısında.

Gezi Rehberi

/raptiyedergi

raptiyedergi@gmail.com

13

www.issuu.com/raptiyedergi


MESAJ VAR!

Öncelikle KAÇUV (Kanserli Çocuklara Umut Vakfı) ile birlikte gerçekleştirdiğimiz ilk aktivitemizle ilgili mutluluğumdan bahsetmek istiyorum. Bildiğiniz üzere Ecem Başkan’ın tasarladığı kartpostalların satışından elde ettiğimiz geliri KAÇUV ile ortaklaşa gerçekleştireceğimiz bir projede kullanacaktık. Amacımız yapacağımız aktivitemizin süreklilik sağlaması ve o küçük bedenlerdeki kocaman kalplere bir nebze olsun dokunabilmekti. Bununla ilgili olarak; 24 Ocak’ta Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Onkoloji Kliniği’ndeki çocuklar için bir doğum günü etkinliği düzenledik. Gittiğimizde bu kliniğin 118Y Lions Kulüpleri sponsorluğunda yapılmış olduğunu gördük ve bu da bizi ayrıca mutlu eden bir konu oldu. Söz konusu doğum günleri, KAÇUV’un iletişimde olduğu bazı hastanelerde her ay, gerçekten kimin doğum günü olduğuna bakmaksızın, bütün çocukları kapsayacak bir aktivite şeklinde gerçekleşiyor. Biz 3 ayı kesin olmak üzere toplam 4 ay bu aktiviteyi gerçekleştirme isteğindeyiz. Şimdiden, 21 Şubat’ta KAÇUV ile birlikte ikincisini gerçekleştireceğimiz doğum günü etkinliğimizin organizasyon çalışmalarına heyecanlı bir şekilde başladık bile. Aylık konseptlerimize ise bu ayda da “İşitme Engeli” ile devam etmekteyiz. Amacımız farkındalık yaratıp insanları bilinçlendirmek ve Şubat ayına sığdırabilirsek konu ile ilgili bir aktivite düzenlemek. H.İ.S ile ilgili çalışmalarımız da tüm hızıyla sürüyor. Belki de siz bu satırları okurken tarih 12 Şubat’ı geçmiş olacak ve biz, dönemin 2. barınak ziyaretini gerçekleştirmiş olacağız. Her zaman olduğu gibi sizlerden her türlü mama ya da gazete desteğini bekliyoruz ve barınak ziyaretimizi yine kalabalık bir şekilde gerçekleştireceğimize inanıyoruz. Mart ayında görüşmek üzere.

En Derin Leo Sevgi ve Saygılarımla,

DORUK SAY Fenerbahçe Leo Kulübü

2


ATATÜRK KÖŞESİ

.. . .. ATATURK KOSESI . HAMiT KAVAS

AtatÜrKÇÜLüK ya da . kemalIZM

Birisi size Atatürkçülük ya da Kemalizm nedir diye sorduğu zaman ne cevap verirsiniz?

B

en aklıma gelen ilk cümlelerle Atatürkçülüğü; emperyalizm karşıtı, insan onuruna inanan akılcı ve çağdaş bir görüş olarak tanımlarım. Ancak görüyoruz ki günümüzde gerici fikirlerle mücadele etmek ve Yüce Atatürk’ü rehber edinmemizin nedenlerini daha iyi anlatabilmek için bu kalıplardan fazlasına ihtiyacımız var. Gerçekçi bir açıyla yaklaştığımız zaman yıllardan beri gazete köşelerinde, haber bültenlerinde ve siyasetçilerce kullanılan manipülatif ifadelerin amaçlarına büyük oranda ulaştığını görüyoruz. Öyle ki toplumun çok büyük bir kesimi tarafından Atatürkçülük ve Kemalizm bir fanatizm, hatta bir biat olarak algılanmaya başlamış durumda. Atatürk’ün büyük icraatlarından her bahsedildiğinde belirsiz bir irrasyonaliteye dayanarak yapılan “Atatürk de iyi ama onu da putlaştırmamak lazım” benzeri yorumlarla karşılaşır olduk. Bu yazıda Atatürkçülük ve Kemalizm kavramlarının, fikirlerine güvendiğim aydınlarca tanımını yapacağım çünkü öyle düşünüyorum ki, özellikle ışığına böylesine ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde, Atatürk’ü anlamak kadar onu anlatabilmek de son derece önemlidir. Kemalizm, 1920’lerde Avrupalı ajansların Kuvâ-yi Milliye ve Müdafaa-i Hukuk’a yani ulusal kurtuluş hareketine verdiği bir isimdir.1 Daha sonraları Kemalizm, pozitivist düşüncenin bir simgesi haline gelmiştir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Şevket Süreyya gibi aydınlar bu düşünceyi siyasal, ekonomik ve toplum-

3

sal boyutta inceleyip saydam bir kuramsal çerçeve oluşturmaya çalışmışlardır.2 Kemalizm ideolojik olarak son şeklini Cumhuriyet Halk Partisi 4. Büyük Parti Kurultayı’nda almış ve altı Atatürk ilkesinin tamamıyla bütünleştirilmiştir.3 “Partiye esas olan bütün prensipler Kemalizm yoludur”.4 Alınan kararla bu ilkeler anayasanın 2. maddesine “Türkiye Devleti; cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçıdır.”5 şeklinde dahil olmuştur. Bu kısım 1980 anayasasında “..başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan..”6 olarak değiştirilmiş, günümüzde de yeniden değiştirilmesi gündeme getirilmeye başlanmıştır. Kemalizm, tıpkı liberalizm ve sosyalizm gibi, bir devrim ideolojisi olarak doğmuştur. Ancak, liberalizm ve sosyalizmden farklı olarak, geri kalmış bir ülkedeki devrim koşullarının gereksinimlerini yansıtmaktadır. Burada önemli olduğunu düşündüğüm ve Yüce Önder’e hayran olmak için başlı başlına bir sebep olan bir kısma değinmek istiyorum. Lenin; küçük, iyi örgütlü ve bilinçli bir güçle siyasal iktidarı ele geçirmiş ve ülkesinin eski düzen temsilcileri tarafından maddi ve manevi açıdan yıpratılmasını bir fırsata çevirerek Marksist ideolojiyi ülkesine getirmiştir. Ancak toplumsal evrimin henüz zorunlu kılmadığı -tersi bir örnek olarak Fransız İhtilali- yeni bir toplumsal/siyasal düzen yarattığı için fikirleri dogmalaşmıştır. Mustafa Kemal, tam bu noktada liberalizm ve sosyalizmden yararlanarak Türkiye’nin koşullarına göre oluşturmaya


ATATÜRK KÖŞESİ çalıştığı devrimci ideolojinin dogmalaşabileceğini fark etmiş ve bunun gerçekleşmemesi için özellikle çaba göstermiştir. Şahsi kanaatimce Atatürk’ün ideolojisinin temelinde yatan sürekli devrimcilik fikrinin uygulanmasının en mükemmel yolu, onu dogmalaştırmamaktır. Bu yüzden asıl olarak Kemalizm’in bir ideolojisi vardır ancak öğretisi (doktrini) yoktur. Bu bağlamda Kemalizm kavramının tarihsel bir altyapısı olduğu ve aslında kuramsal bir çerçeveyle sınırlı olmadığı açıkça ortadadır. Kemalizm; ekonomik, siyasal ve toplumsal koşulların ve gereksinimlerin değişmesiyle ortaya çıkan sorunların temel ilkelerden ödün vermeksizin, pozitivist bir anlayışla çözülmesidir. Dolayısıyla Kemalizm batılılaşma değil, çağdaşlaşmadır. Atatürkçülük kavramı ise Atatürk’ün ölümünden sonralarda ortaya çıkmıştır. Siyasal bir ideolojiyle herhangi bir bağlantısı olmadığından bir “-izm” değil, bir dünya görüşüdür. Atatürkçülük; uygulamada ilkelerin dinamik, yapıcı ve yönlendirici işlevini göz önünde tutmaktadır. Daima millî inkılâp anlayışıyla, ilkeler doğrultusunda devlet ve toplum yaşamını yönlendirmeyi öngörür. Bu yöntemle çağdaş uygarlık düzeyine çıkabileceğini kabul eder. Genel anlamıyla Atatürkçülük, Türk devriminin sistemleştirilmiş fikir gücü ve geleceğe bakan yönüyle ülküsüdür.7 Yazının buraya kadar olan kısmında Atatürkçülük ve Kemalizm kavramlarının yozlaştırılmamış, tabii ve bir bakıma idealize edilmiş hallerine değindim. Şimdi ise metamorfoza uğrayan ve çoğu kişi tarafından doğru kabul edilen güncel anlamlarına değinmek istiyorum. Atatürkçülük kavramı, yukarıda yapılan tanımda geçen konjonktürel çağdaşlaşma kisvesi altında siyasi partilerce kendi siyasi emelleri doğrultusunda kullanılmış ve hızla yozlaştırılmıştır. Bu tür uygulamaların belki de ilk en güçlü örneği Atatürk’ün ölümünden hemen sonra -kitabın yazıldığı dönem henüz daha çok yeniyken- Türk Tarih Kurumu tarafından basılan “Medeni Bilgiler” kitabıdır. Kitabın Atatürk’ün el yazısıyla yazılan hali sansürlenmiş, değiştirilmiş ve o dönemki yöneticilerce yumuşatılmıştır.8 1960 ve 1980’li yıllara gelindiğinde Atatürkçülük bir maske olarak kullanılmaya başlanmış, yapılan anti-demokratik faaliyetlerin Atatürk adına yapıldığı iddia edilmişti. Ayrıca 12 Eylül dönemindeki yöneticilerin, demokrasi karşıtı, insan haklarına saygılı olmayan ve işkence uygulamalarına dek uzanan, Türk-İslam sentezinin hem faşizme giden milliyetçiliğini hem de şeriata giden dinciliğini destekleyen politikaları Atatürkçülük adı altında savunmaya çalışmaları, bu terimi önemli ölçüde yozlaştırmış, darbeci güruhun ortak paydası haline gelmiştir.9 Hatta bu kutuplaşma öyle bir hal almıştır ki Cumhuriyet gazetesinin kurucusu Yunus Nadi’nin Atatürkçü fikirleriyle bilinen oğlu Nadir Nadi dönemin uygulamaları karşısındaki protestosunu belirtmek için “Ben Atatürkçü Değilim” adlı bir kitap yayınlamak gereğini hissetmiştir.

Atatürkçülükle benzer şekilde Kemalizm de Türkiye’de sağlanmak bilmeyen siyasal iktidarsızlığın neticesinde, aslına nazaran içi boşaltılmış bir kavram haline gelmiştir. Anti-modern cephelerce Kemalizm tepeden inmeci, Jakoben, otoriter bir devlet ideolojisi olarak pazarlanmaktadır. Belli bir sesten duymadıkları sürece kendi fikirlerini oluşturmaktan aciz milyonlarca vatandaş, Kemalizm’i Atatürk’e tapmak, onu putlaştırmak olarak bilmekte ve Yüce Önder’in her adı geçtiğinde ısıtıp ısıtıp bu ezberlerini paylaşmaktadırlar. Ülkece olağanüstü zor dönemlerden geçtiğimiz şu günlerde Atatürk’ü daha iyi anlamalı ve onunla bağdaştırılan tüm kavramları en net şekliyle bilmeliyiz. Bunu Atatürk’ün bekçiliği ya da 1920 koşullarında yapılanların bir toplamı olarak görenlere Kemalizm’in bir çağdaşlaşma ideolojisi olduğunu savunmalıyız.10 Doğruluğuna çok inandığım bir söz vardır; “İnsanları anlamadan onlara hiçbir şey anlatamazsınız”.11 Bu bağlamda Atatürk üzerinden yıllardan beridir yapılagelen propagandaları iyi analiz etmeli, karşımızdakinin düşünce yapısında bulunması mümkün olan önyargıları tahlil etmeli ve bu doğrultuda fikirlerimizi açıklama şeklimize yön vermeliyiz. Belki de ancak bu yolla göremeyenlere/görmemeye ısrar edenlere Yüce Atatürk’ün ışığını bir nebze de olsa yansıtabiliriz.

REFERANSLAR 1. Atilla İlhan’ın 15 ekim 2003 tarihinde Cumhuriyet Gazetesi’de yayımlanan “Kemalizm başka, Atatürkçülük başka mı?“ adlı yazısından. 2. Kadro dergisi, Tek Parti Dönemi’nde, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Şevket Süreyya Aydemir, Mehmet Şevki Yazman, Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin tarafından Atatürk devrimlerini izah etme ve inkılabın prensiplerini bilimsel bir gözle inceleme düşüncesiyle üç yıl boyunca aylık olarak yayınlandı. 3. Yrd.Doç.Dr.Mustafa Albayrak’ın “Kemalizm’in Düşünsel Temelleri Ve Tarihsel Oluşumu” adlı makalesinden. 4. Nutuk’taki haliyle. 5. 5 Şubat 1937 yılında çıkarılan 3115 sayılı kanun ile 1924 Anayasa’sında değiştirilen 2. madde. 6. 1982 Anayasası 2.madde. 7. Hamza Eroğlu’nun “Atatürkçülük” adlı kitabından. 8. Atatürk’ün el yazmaları ile bahsi geçen yıllarda ders olarak okutulan kitaplar karşılaştırılarak aradaki farklar görülebilir. Ayrıca Can Dündar Milliyet Gazetesindeki “Atatürk’ün sansürlenen görüşleri” adlı yazısında da bu durumdan bahsetmiştir. 9. Emre Kongar’ın “Kemalizm ve sosyal demokrasi” adlı yazısından. 10. Ahmet Taner Kışlalı’nın köşe yazısından. 11. Nüvit Osmay’ın İnsan Mühendisliği kitabından.

4


GEZi REHBERi

. . GEZI REHBERI CEREN GÜLCEK

BALKANLAR Merhabalar, bu ay köşemizde Balkanlar var! Ben, Balkanlar’ı yaz vakti bir hafta boyunca gezdim ve şu ana kadar yaptığım en güzel turlardan biri olduğunu söyleyebilirim. Vizesiz gezilebilmesi ve çoğu ülkenin Türkiye’den daha ucuz olması Balkanlar’ın en çok tercih edilen rotalardan biri olmasının başlıca iki sebebi. Balkanlar, maceraperestler için sırt çantasını alıp hemencecik rota oluşturup rahatlıkla gezilebilecek bir bölge aslında. Gönül isterdi ki arabamıza atlayıp her yeri dolaşa dolaşa gezelim ama maalesef ben bunların ikisini de yapamayıp tur tercih ettim. Uzun otobüs yolculuklarında da sıkıldığımdan uçaklı turlar biraz daha işime geldi.

S

abahın erken saatlerinde Belgrad’a uçarak başlattık turumuzu. İlk gün Belgrad’ı gezip Sırbistan hakkında biraz fikir edindik ve Belgrad, tur boyunca benim favori şehrim olarak kaldı. Her yerin yemyeşil olması ve tarihi havası beni büyüleyen yönleriydi. Komünizm zamanlarından kalma o binalar size Avrupa’dan nasıl farklı olduklarını gösteriyor. Kalemeydan’da Tuna ve Sava nehirlerinin birbirine karıştığı nokta bizi şaşırtmayarak “Âşıklar Noktası” adını almış ve evlenmek isteyen çiftler tam o noktada

5

sandallarla geçiyormuş. Bilime ilginiz varsa Belgrad’da asla atlamamanız gereken yer tabii ki Nikola Tesla’nın evi. Günümüzde müze haline getirilmiş evde, Tesla’ya ait orijinal belgeler ve kişisel eşyalar sergileniyor. Ayrıca ziyaretiniz sırasında Tesla’nın birçok deneyi ve buluşu hakkında bilgi almanız mümkün. Hatta birkaç buluşu bizzat orada deneyimleyebiliyorsunuz da! Belgrad’dan sonra Saraybosna’ya geçtik. Osmanlı’nın etkilerini burada

açıkça görebiliyorsunuz, tam bir çarşı şehri. Saraybosna, Türklerin Avrupa’da kurduğu en büyük şehir ve günümüzde de kendini geliştirmeye, modernleşmeye devam etmekte. Saraybosna’daki gezimizden ve çarşı alışverişimizden sonra adını şehrin ortasında bulunan köprüden alan Mostar’a geldik. Mostar, bu kadar ünlü olmasına rağmen aslında küçük ve şirin bir köprü. Mimar Sinan, küçük ve yapımı kolay diye düşündüğünden bu projeyi, çırağı olan Mimar Hayrettin’e vermiştir. Mostar şehri, kendi içinde


GEZi REHBERi

.

“Müslümanlar ve Hristiyanlar” ayrımını maalesef günümüzde de sürdürüyor. Mostar’dan sonra ise Türkçede “başlangıç” anlamına gelen Pocitelj’e geçtik. Evlerin neredeyse tamamı taştan yapılmış, şehirde ayrıca bir hamam ve taş camii de bulunuyor. Osmanlı zamanından beri tarihini korumuş küçük bir köy burası. Ayrıca burada anlatılan hikâyelerden birinden de bahsetmek isterim ama ne yazık ki bu hikâye savaş zamanında geçtiği için pek iç açıcı bir hikâye değil. Sırplar köye girdiğinde Adem adında bir çocuk, köyünü işgalden korumak için onlara taş atmış. Sırplar çocuğa büyüyünce ne olmak istediğini sorduğunda ise Adem, tüm bu yaşananları anlatmak için şair olmak istediğini söylemiş fakat bu sözü nedeniyle sağ eli kesilerek cezalandırılmış. Savaştan sonra Adem’in eline Türkiye’de protez yapılmış. Şair olamasa da işlettiği çay bahçesine gelen misafirlere burada hikâyeler anlatıyormuş. Biz gittiğimizde babası vefat ettiği için kapalıydı ama yolunuz düşerse uğrayın derim. Eğer vizeniz varsa Dubrovnik de rotanıza ekleyebileceğiniz bir şehir. UNESCO tarafından Dünya Mirasları Listesi’nde bulunan Dubrovnik bir kale şehri. Kale içinde sadece asiller ve soylular yaşarken geriye kalan halk surların dışında kalırmış. Tarih boyunca savaşlardan yara almadan kurtulmuş çünkü antlaşmalar ile

ayakta kalmayı başarmış. Osmanlı geldiğinde ise şehir vergiye bağlanmış ancak bunu yediremeyenler liman girişine üzerinde “Altınımızı alabilirsiniz ama özgürlüğümüzü alamazsınız.” yazan bir tabela asmışlar. Kalenin girişinde de bir azizin heykeli var, rehberimiz kendisinin Sivaslı olduğunu söylediğinde espri yapıyor sanmıştık ama adam gerçekten Sivas’ta yaşayan bir rahipmiş. Gördüğü bir rüya üzerine buradakileri uyarmak amacıyla Anadolu’dan kalkıp buraya gelmiş ve rüyasındaki gibi şehir bir süre sonra korsanlar tarafından işgal edilmeye çalışılmış. Bu olay üzerine rahibin heykelini yaptırmışlar ve kendilerini koruması için kalenin girişine asmışlar. Ayrıca çoğumuzun hayranı olduğu Game of Thrones dizisinin birkaç bölümü de burada çekilmiş, bu nedenle hediye dükkânlarında birçok ilgili eşya bulabilirsiniz. Avrupa’nın ilk eczanesi Dubrovnik’te, ikincisi ise yarış halinde oldukları Kotor’da açılmış. Dubrovnik tarih boyunca sağlam kalmasına rağmen savaş zamanında Sırplar tarafından bombalanmış ancak asıl yapısına bağlı kalınarak tekrar inşa edilmiş. Kotor şehri ise günümüzde Karadağ sınırları içerisinde bulunuyor. Yapı olarak Dubrovnik ile çok benziyorlar. Çizgi filmlerde izlediğimiz kalenin

etrafındaki timsahlar burada gerçekten varmış! Yıllar boyunca kalenin etrafına kazılmış olan hendek, su ile doldurulup timsahlar ile güvenliği sağlanmış, hâlâ biraz su var. Şehirde bulunan Aziz Nicholas (nam-ı diğer Noel Baba) Kilisesi ise görebileceğiniz önemli bir yapıt. Kotor’da da yine değişik bir hikâye duydum: Fakir bir adam, yıllar boyu para biriktirip kalenin içinden bir ev almış, öldükten sonra da evinin kimsesizlere bağışlanmasını istemiş. Bu sayede halktan insanlar da kaleye girip çıkmaya başlamış. Başka bir yerde ise soylu aileler istemediği çocuklarını yetimhaneye yani bağışlanan bu eve bırakırmış ve bir daha g ö r ü ş m e m e l e r i için yetimhanenin camları betonla kapatılırmış. Buraya bırakılan kızlar rahibe olarak yetiştirilir ya da şövalyelere gelin olarak verilirmiş. Ev hâlâ ayakta ve kapatılan camları görebiliyorsunuz. Ayrıca şehrin girişinde bir utanç taşı bulunuyor. Herhangi bir suç işleyen asiller bu taşa bağlanırmış, yanlarına gelen yaşlılar öğüt verirken gençler yüzlerine tükürürlermiş. Daha sonra ise serbest bırakılırlarmış ancak suçlunun burada kalacak yüzü olmadığından şehri terk edermiş. Balkanlar’a dair aklımda kalan en güzel şehirler bunlar. Çok geniş kapsamlı olduğu için kalan şehirleri belki daha sonra başka bir gezi köşemizde yazarım. Bir sonraki ay bakalım Aysu nereleri anlatacak, görüşmek üzere!

6


RÖPORTAJ

.. rop rtaj

Hazırlayanlar: Cansu Gümüşçü & Emir Gözüm

AYIN KONUKLARI:

HANDE AKYILDIRIM EBRU GÖZÜM Bu ayki konuklarımız çok bir forum! Neden mi? Çünkü kendileri Hande Akyıldırım ve Ebru Gözüm. Bakalım bizlere Preforum 2017 hakkında ipuçları verecekler mi?

7


RÖPORTAJ

Neden Leo? :) Leo olmaya nasıl karar verdiğinizi tüm hikayelerinizle dinlemek isteriz. Hande Akyıldırım (H.A.): Kendimi bu camia içerisinde diğer camialara göre daha huzurlu, mutlu ve samimi hissettiğim için Leo! :) Leo olmaya üniversitenin ilk yıllarında karar verdim. Gezmenin, eğlenmenin bir yere kadar olduğunu düşündüm ve zaten o dönemki sınıf arkadaşım olarak senden de (Emir Gözüm) biraz biraz duyuyordum Leo’yu. Açıkçası bir şeyler yapmayı, bizden daha az şanslı insanlara ulaşarak onları bir nebze dahi olsa mutlu etmeyi ve yüzlerindeki gülümseme ile gözlerindeki ışıltıyı elimden geldiğince sağlamayı istiyordum. Leo olmaya tam olarak bu duygularla karar verdim ve bir gün Emir’in beni kulübümüzün aktivitesine çağırmasıyla Leo maceram başlamış oldu. Ebru Gözüm (E.G.): Benim için kaçınılmaz bir sondu! :) Çekirdek ailemin her bir üyesi bu camiaya çok önce katılmışlardı ve ben de hep onları görerek, imrenerek ve örnek alarak büyüdüm. Üniversiteye girdiğimde aralarına katılmaya karar verdim ve liseden mezun olduktan hemen sonra Fenerbahçe Leo Kulübü’nün Temmuz ayı toplantısına katılarak yolculuğumun ilk adımını atmış oldum. Çoğu üye adayından tek farkım, ben zaten herkesi tanıyordum! Şimdiye kadar ikinizde farklı görevler aldınız ve tabii ki kulüp başkanlığı da yaptınız. Lider olmanın zorluklarından bahsedebilir misiniz? H.A.: Lider olmak çoğu insana göre zor, ancak bence bir o kadar da keyifli. Lider olmak zor, çünkü liderlik ettiğin kişilerin huylarını, isteklerini, motivasyonlarını, hangi konularda ve hangi alanlarda faydalı olabileceğini iyi tahlil edebilmek, bu yönde ilerlemek gerekiyor. Pek çok farklı düşünceyi ortak bir noktada birleştirmek ve ortaya faydalı hizmetler çıkarmak zahmetli ancak sonucunu gördüğünüzde size büyük mutluluk katan bir olgu.

E.G.: Geçen dönem kulübüme liderlik etme şansını yakaladım ve hiç unutmayacağım tecrübeler kazandım. Liderlik, hiç kolay olmayan, zor bir yolculuk ancak elinizden tutan insanlar sayesinde bu yol keyifle, mutlulukla, gururla sonlanıyor ve dönüp baktığınızda başardım diyebilmek bu yolculuğun sonunda alınan en güzel hediye oluyor. Sizin başkanlık görevlerinizi yaptığınız dönemlere göre Fenerbahçe Leo Kulübü’nün şu anki vaziyeti ve yaşadığı gelişmeler nelerdir? Gelecek dönemlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz? H.A.: Benim başkanlık yaptığım döneme göre Fenerbahçe Leo Kulübü bariz şekilde bir kabuk değişimi yaşadı. Daha da gençleşti ve bu çok faydalı bir süreç oldu. Genç arkadaşlarımızın her geçen gün aramıza katılması ve liderlik için hevesli olup, kendilerini geliştirmek istemeleri son derece güzel. Fenerbahçe Leo Kulübü, çok güçlü ve her geçen sene kendisini hızla geliştirmeye devam eden, yeniliklere kolay adapte olabilen bir yapıya sahip. Gerek dostluk, gerek yapılan hizmetler açısından son derece güzel gelişmeler kaydedildi. Gelecek dönemlere tavsiyem ise, bu denli güçlü bir kulübe üye olmanın ve bu kulübe liderlik etmenin her zaman bilinç ve sorumluluğunda olmaları gerektiğini daima hatırlamalarıdır. E.G.: Fenerbahçe Leo Kulübü’nü tek kelime ile tanımlamak istesem “aile” derdim. Burada kapıdan içeri girdiğiniz anda ailenin yeni üyesi olur, Leo hayatınız süresince bu ailede olgunlaşır ve yolculuğun sonunda Leo hayatınız biterken bu ailenin hep saygı duyulan ve değer verilen büyüklerinden olursunuz. Bu ailede hem mutluluklar hem de üzüntüler birlikte yaşanır, her şey açıkça konuşulur, yeri gelir kırgınlık da olur, nadiren ses bile yükselir… Tüm bunların sonunda ise hep aile olduğumuz hatırlanır ve yine el ele yola devam edilir. Bu kulüp, 30 yılı aşkın süredir her ailenin yaşayacağı tüm süreçleri tecrübe etmeye devam ediyor ve bence asıl gücü de buradan geliyor. Bu yüzden eminim her bir üyesi bu kulübü aynı şekilde sahiplenmeye devam ettikçe bu kulüp yönetim çevremizde parlamaya devam edecektir.

8


RÖPORTAJ Şimdi ise Preforum 2017’nin Başkanı ve Sekreteri olarak görevlerinizi sürdürüyorsunuz. Bu görevleri almanızdaki en büyük etkenler neler oldu? H.A.: 10 seneye yaklaşan Leo hayatım boyunca çeşitli görevlerde bulundum ama forum ve preforum başkanlığı her zaman bana diğer görevlerden daha farklı ve heyecanlı gelmiştir. 400 kişiye yakın katılımcının olduğu bir organizasyonu gerçekleştirmek, her anını düşünmek, en ince detayına kadar planlamak, misafirlerimizi en iyi şekilde ağırlayabilmenin verdiği heyecan sanırım en büyük etkenlerin başında geliyor. E.G.: Adını duyduğumuzda bile heyecanlanıyoruz artık! Leo hayatım boyunca bugüne kadar verilen hiçbir görevi geri çevirmedim ve yapılan görev tekliflerinden hep onur duydum. Preforum 2017 sekreterliği görevini Hande Başkan teklif ettikten sonra fazla direnemezdim :). Bir başka zorlu yolculuğa çıktığımızın ve aldığımız büyük sorumluluğun farkındaydık. Yönetim çevremizin tüm üyeleri ile birlikte mükemmel bir iş çıkaracağımıza emin olmasaydık belki de bu kadar kolay kabul edemezdik. İyi bir forum/preforum organizasyonu şüphesiz ki disiplinli bir çalışma ve muhteşem bir ekip ruhu ile gerçekleşiyor. Göreve başladığınızdan bu yana sürdürdüğünüz çalışmalarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? H.A.: Öncelikle böyle muhteşem bir ekiple çalıştığım için çok şanslı olduğumu belirtmek isterim. :) Disiplin ve sıkı çalışma sizlerin de belirttiği gibi son derece önemli, çünkü üzerimizde oldukça büyük bir sorumluluk var. Göreve başladığımızdan beri çalışmalarımız son derece yoğun ve sıkı bir şekilde devam etmektedir. Kafa masa olarak büyük bir özveri ve inançla en iyisini yapmayı hedefleyerek çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz. Bu güzel ekipteki arkadaşlarıma bir kez de buradan bu sıkı ve özverili çalışma ve yakalamış olduğumuz bu güzel ekip ruhu için teşekkür ediyorum. E.G.: Kafa masanın diğer isimlerini öğrendikten sonra çok daha fazla inandım bu işi kolayca yapabileceğimize. Hepimiz zaten senelerdir birbirimizi çok iyi tanıyoruz ve çok iyi arkadaşız. Şimdiden çok yoğun bir tempoda çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Toplantılarımız her hafta gerçekleşiyor ve yine de geç saatte biten toplantılardan gülümseyerek ayrılıyoruz. Birbirimizi güldürmeyi iyi bilen bir ekibiz ve eminim sonunda hep birlikte güzel bir işe imza atacağız. Çalışma takviminize göz atacak olursak, staff toplantılarınızı geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirdiniz. Beklediğiniz ilgiyi Preforum 2017 gördü mü? H.A.: Beklediğimizden de güzel bir ilgi ile karşılaştığımızı söyleyebilirim. Aldığımız geri dönüşler ve halen staff olmak isteyen arkadaşlarımızın bizlere ulaşması, bizleri son derece mutlu ediyor. İnanıyoruz ki kalabalık bir ekiple birlikte yine çok güzel bir organizasyona imza atacağız. E.G.: Çok garip bir duyguydu ilk staff toplantısı… Hepimiz biraz korkmadık değil açıkçası. Birçok şeyi etrafımızdan duyuyorduk ve tabii ki Yönetim Çevremizden de beklentimiz büyüktü. Biz o güne kadar tam 13 toplantı yapmıştık, birkaç kulüp toplantısına katılmıştık ve insanların sadece dört kişi olarak bizim bu işi yapacağımızı zannetmesinden çekinmiştim. Halbuki biz hep birlikte kocaman bir aile olarak yapacağız bu organizasyonu. Beklediğimin aksine çok çok güzel geçti ve bu süreçte en heyecanlandığım gündü. O gün o salondan büyük bir gurur, destek ve inançla ayrıldık.

9

Şimdiye kadar katıldığınız tüm forum/preforum organizasyonları arasında sizin için en iyileri hangileriydi? H.A.: Tabii ki de öncelikle Yönetim Çevremizin düzenlemiş olduğu Preforum Mitoloji ve Forum Erzurum. :) Diğer yönetim çevrelerince yapılan organizasyonlarda ise sanırım ilk aklıma gelen Preforum Kuzey, gerçekten son derece başarılı ve hafızamdan silemediğim bir organizasyondu. E.G.: Her organizasyondan başka bir keyif aldım aslında, hepsinde sayısız anı biriktirdim. Ama en başarılı bulduğum organizasyon Preforum Kuzey ve en çok eğlendiğimse Forum Beyaz diyebilirim. Peki, siz organizasyon için ne kadar iddialısınız? Yönetim Çevremiz yine ilkleri ve unutulmazları yaşatacak mı konuklarımıza? :) H.A.: Organizasyonumuz için son derece iddialı olduğumuzu söyleyebilirim! Yönetim Çevremiz her zaman olduğu gibi gene birlik ve beraberlik içerisinde en iyisini ve ilkleri barındıracak bir organizasyona ev sahipliği yapacak. :) E.G.: Üzerimizde büyük bir sorumluluk var ve hep en iyisini yapmak üzere çalışıyoruz. Sürekli kendi açığımızı arayıp, diğer organizasyonlarla karşılaştırıp hiçbir eksik bırakmamaya özen gösteriyoruz. Tüm bu organizasyonu bir adım öne çıkaracak şey ise detaylar olacak. Sayısız hayalimiz var ve hepsini özellikle komiteler çalışmaya başladıktan sonra gerçekleştireceğimize inanıyoruz. Her zamanki gibi çok güçlü, çok iddialı geliyoruz ve yine konuklarımıza unutamayacakları bir 3 gün yaşatacağız! Belki de 4… Belli olmaz. :) Son olarak, daha evvel herhangi bir forum/preforum organizasyonuna katılmamış olan tüm üye ve üye adaylarına buradan yapmak istediğiniz bir çağrı var mıdır? H.A.: Mutlaka ama mutlaka katılım göstermelerini, forum ve preforum organizasyonlarında kazanabilecekleri hem Leosal deneyimleri hem de arkadaşlık ve dostlukları gelecekleri için biriktirmelerini tavsiye ediyorum. E.G.: Bin bir emekle hazırlanan, içi dopdolu ve keyifli olan bu organizasyonlara bir kez bile katılmamış bir Leo kalmış ise dünyada, onun adına gerçekten üzülürüm. :) İyi anlaşabileceğiniz, aynı dilden konuştuğunuz yüzlerce insanın bir araya gelerek hem eğlenip hem de bilgilendiği, yeni ve sıkı dostluklar kurduğu bir ortam düşünün, inanılmaz değil mi? Fırsatı olanlar bir dakika bile düşünmemeli!


SERBEST BÖLGE

.. SERBEST BOLGE HiLMi TUĞKAN GÜLEN

The Intouchables -can Dostum-

Merhabalar Sayın Raptiye okurları, Ben Hilmi Tuğkan Gülen ve bu ay Serbest Bölge’de sizlere yaşanmış bir olaydan yola çıkarak beyazperdeye taşınan The Intouchables (Can Dostum) filminden bahsedeceğim. Bir klişe vardır ya “Fransızlar güzel film yapamazlar” diye, işte bu film tüm bu klişeleri yıkıp geçen bir film olmuş.

Ş

imdilik bu kadar övgü yeter, biraz da bu övgünün sebeplerinden veya bu filmi neden izlemeniz gerektiğini düşündüğümden bahsedelim. Bir amcamız var, adı Phillippe ve bu amcamız geçirdiği paraşüt kazasından sonra boynundan itibaren felç kalan zengin bir aristokrat. Felçli olduğundan dolayı kendisine bakamıyor ve kendisi için bir bakıcı arıyor fakat belirtmek gerekir ki bu iş hiç de kolay değil. Tam bu anda diğer kahramanımız, cezaevinden yeni çıkan Driss devreye giriyor. Driss; Fransa’nın arka sokaklarında büyümüş, maddi durumu pek iyi olmayan ve burnunu birkaç kötü olaya sokmuş bir genç. Bazı kağıtları imzalatmak ve işsizlik maaşını tekrar almak isteyen bu genç, Phillippe ile görüşüp o kapıdan tekrar girene dek hayatının ne şekilde değişeceğinden tamamen habersiz. İşte hiç kimsenin inanmadığı o gence Phillippe güvenecektir. Driss’in annesiyle olan ilişkisi ise cezaevinden çıktıktan sonra pek de iyi görünmüyor. Anne, aylardır evin kirasını veremediği gibi 6 aydır da Driss’ten haber alamıyor. Bu nedenle Driss’i içten içe sevse de içinde bulunulan durum sevgisini göstermesine engel oluyor.

The Intouchables’ı ilk izlediğimde filmin tadı resmen damağımda kalmıştı ve bu yazıyı yazmadan önce fark ettim ki hâlâ o tat damağımdan gitmemiş. Gideceğe de benzemiyor açıkçası...

Baktığımızda, dünyaları ve bakış açıları tamamıyla birbirinden farklı; müzik zevkleri, sanat anlayışları, eğlence biçimleri gibi daha birçok konuda birbirlerine zıt olan iki insanın hikayesidir bu film. Ayrıca, tüm farklılıklara rağmen iki insanın birbirinin hayatını nasıl değiştirebildiğini ve nasıl can dostu olabildiğini konu alan bir hikâyedir. “Sınıf farklılıklarını dile getirme” fikrini benimseyen film, aslında bunu direkt ve çok net bir biçimde yapmamaktadır. Filmde; çok ince bir dil, çok ince bir mizah kullanılmış ve bu izleyicinin duygusuyla harmanlanarak izleyiciye aktarılmıştır. Sınıf olarak “düşük” kabul edilebilecek kesimde yer alan insanların da topluma sağlayabileceği katkıları gözler önüne seren bu film, birçok sinemaseverin beğenisini kazanmıştır. İnsanların, birbirlerinin hayatında ne kadar etkili olduğunu ve birbirlerinin hayatlarını ne kadar değiştirebileceklerini gösteren bu film, insanlara ilham kaynağı olmasa da kesinlikle insanların hayatı sorgulamalarına yardımcı oluyor. Başından sonuna kadar samimiyet duygusu ile kavrulan sıcacık bir film sizleri bekliyor!

10


MODA

MODA ŞEVVAL YÜRÜTEN

. . . DergIcIlIk

DünyasIna . . GIRIS. 101

Geçen sayıda işlerim yüzünden aksayan Raptiye köşeme bu ay tüm hızımla geri dönüyorum. Bildiğiniz üzere dergimizin moda bölümü formatında bir değişikliğe gitmiştim ve her yerde bulabileceğiniz moda içerikleri yerine biraz moda dünyasının içine girip gizli yüzünü anlatmaya karar verdim.

İ

lk bölümde moda dünyasının kutsal kitabı Vogue’un küçük bir tarihine göz atmıştık, bu ay ise derginin içine gireceğiz. Normalde dergicilik, görsel ve yazı işleri diye ikiye ayrılır ama teknoloji çağına girdiğimizden beri derginin online yüzüyle de tanıştık. Ama öncelikle derginin temel bileşenlerine bakalım. Bu sayıda sizlere, derginin trend avcısı moda editörleri ve onların görevlerinden bahsedeceğim. Derginin görsel kısmından sorumlu olan moda editörlerinin işleri aslında göründüğü kadar kolay değildir. Her sezon yenilenen trendler ışığında ayda birkaç çekim yapan moda editörleri, aslında moda yolculuğunun kaptanıdırlar. Peki bu yolculuk nasıl başlıyor? Her ayın sonunda, moda dünyası hemencecik bir sonraki ay için kolları sıvar. Konular toplantısında moda editörleri ayın konseptine uyacak çekim fikirlerini ortaya atarlar. Bu süreç, büyük dergiler için daha farklıdır; onlar aylar öncesinden hatta bir yıl önceden programlarını belirlerler. Dahası, çoğu çekim aylar önce yapılır. Şimdi herkesi modaya aşık eden moda çekimlerinin arka planına bakalım.

İtalyan moda editörü - Sokak yıldızı, It-girl Gilda Ambrosio

11

Konsept belirlendikten sonra moda editörü; birlikte çalışacağı fotoğrafçı, model, saç artisti, makyaj artisti ve prodüksiyona karar verir. Çekim gününden önce yapması gereken bir ton şey vardır ama en önemlisi çekim günü kullanacağı kıyafetlerdir ve en önce bunları seçer. Zaten her sezonu yakından takip eden moda editörleri, konseptine uygun tasarım parçalarını kısa sürede bir dosyada toplar. Tabii ki de en zorlu kısım bu parçaları gerçek hayatta bulmaktır. Bazen PR şirketlerinden örnek ürün istenir, bazense moda editörünün yolu mağazalara düşer. Alışveriş merkezlerini didik didik eden moda editörleri, akıllarındaki fikirlere uyacak tasarım parçaları büyük bir özenle seçerler fakat büyük modaevleri her parçanın mağaza dışına çıkmasına da izin vermezler. Mağazadan irsaliye aracılığıyla çıkan belirli sayıdaki

2003 yılında Annie Leibovitz’in fotoğraflarını çektiği Grace Coddington’ın Alice in Wonderland çekiminden bir kare


MODA kıyafet, çekim gününe kadar saklanır. İrsaliyeyle alınan kıyafetler alındıkları gibi tekrar mağazaya dönmek zorundadır. Bu zorlu süreçte moda editörlerinin sağ kolu asistanları vardır, onlarla birlikte bu işin peşinden koşarlar. Çekim öncesi, tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra büyük gün gelmiştir. Erken saatte başlayan çekim günlerinin fazlasıyla yorucu geçeceğini bilen moda editörleri, buna hazırlıklı olarak gelirler. Stüdyoda erkenden buluşan ekip, kahvaltı sonrası hemen işe koyulur. Fotoğrafçı ekibiyle ışığı, fonu ayarlarken bir yandan modelin saç ve makyajı yapılmaya başlanır. Diğer yandan moda editörü ve asistanları, çekim kıyafetlerini hazırlamaya başlarlar. Hazırlık süreci en az 3 saat sürer. Tek bir çekim için en az 100 parça kıyafet toplayan moda editörü ve asistanları, her şeyi düzenli bir şekilde bavullardan çıkartırlar. Moda editörleri kafalarındaki kombinlerin üzerinden geçerken moda asistanları da ütü, ayakkabı bantlama gibi işlerini halleder. Saatler süren hazırlık sonrası nihayet çekim başlar, 6-7 sayfa için burada saatler harcanır. Moda editörü, modeli giydirir ve son rötuşları yapar. Genelde modelin tam bedenine göre olmayan kıyafetler klipsler yardımıyla gizlice kusursuz forma kavuşturulur. Kameranın önüne geçen model, tek bir kare için pozdan poza girer. Mükemmel kare için binlerce poz denenir ama bazen saatler harcanan tek bir kare son anda onaydan geçmeyerek çöpe bile gidebilir. Bu yüzden ekstra kare her zaman gereklidir. Akşamı, geceyi ve hatta günleri bulan çekim bittikten sonra, moda editörü yorgun ama mutludur. Hayalindeki resmi, hikâyeyi veya düşünceyi moda yoluyla gerçeğe aktarmıştır.

Çekim sonrasında kıyafetler özenle toplanır, bir şeyin kaybolmaması ya da zarar görmemesi için moda asistanları her şeyi ince eleyip sık dokurlar. Herkes toparlandıktan sonra çekim biter ve ışıklar kapanır. Ama moda editörünün serüveni burada bitmemiştir. Onun son bir görevi daha vardır, o da çekimde kullanılan kıyafetleri alındıkları gibi teslim etmek. PR şirketlerinden kiralanan örnek kıyafetler genelde sorun teşkil etmez ama mağazadan alınan parçalar, mağazaya alındıkları gibi gitmek zorundadır. Bu yüzden çoğu kez kıyafetler, kuru temizleme, ayakkabı tamiri gibi işlemlerden geçirilip eve dönerler.

Son olarak moda editörlerinin harikalar diyarındaki avantajlarından bahsedelim. Şanslı moda editörleri, Moda filminin ilk gösterimini izleme hakkını kazanırlar. Sezon sezon moda kapitallerini ziyaret eden editörler, koleksiyonları herkesten önce görebilirler. moda haftası deneyimi sadece koleksiyonlardan ibaret değil, moda şovları da koleksiyonlar kadar özenle ve kreatif bir beyinle tasarlanıyor. Moda editörleri de bu büyülü atmosferde gelecek sezon trendlerini keşfediyor. Moda editörleri, yalnızca derginin değil, moda haftası boyunca sokakların da gizli kahramanları oluyorlar. Sokak fotoğrafçılarına yakalanan editörler, yüksek doz trend dolu sokak stilleriyle de ayrıca ilham veriyor. 2003 Kasım sayısı için Arthur Elgort tarafından fotoğraflanan Grace Coddington çekiminden bir kare

Aslında birkaç saniye bakarak, maksimum birkaç dakika inceleyerek geçtiğiniz o sayfaların altında günler hatta haftalar süren bir emek yatar. Genelde tek bir aya birden fazla çekim sığdıran moda editörleri, tüm ay neredeyse hiç oturmazlar. Tabii bu anlattıklarım stüdyo çekimi için geçerli, dışarı çekimleri çok daha etkileyici olsa da daha zor ve uğraştırıcıdır. Ama günün sonunda, fantezi dünyasını gerçek dünyaya aktarmayı amaçlayan moda editörlerinin bu tutkusunu hiçbir şey durduramaz. Geçtiğimiz sene neredeyse 50 yıllık moda kariyerine son verip, emekliye ayrılan Grace Coddington; yaratıcı işleriyle moda dünyasının unutulmaz, kült isimlerinden olmuştur. Hayal gücünün sınırlarını aşan yaratıcı işleriyle dikkat çeken moda editörü, modayı sanat vizyonuyla buluşturmuştur.

The September Issue belgeselinden alınmıştır.

The September Issue belgeselinden alınmıştır.

12


TEKNOLOJİ

. TEKNOLOJI DURUKAN CEDiM

Sound Shirt M

üzik, farkında olmasak bile yaşamımızda büyük bir yer kaplıyor. Metrobüs yollarında bizi hayatta tutan şarkılar, araba kullanırken trafiğin vazgeçilmezi radyo programları, evde televizyon izlerken tanıdık gelen bir ezgiyi duyduğumuzda oluşan o güzel his, maçta tezahürat yaparken davulcunun temposu… Biz neredeysek müzik de aslında orada. Peki ya işitme engelli kişiler? Onlar da bizim gibi hayatın temposunu hissedebiliyor mudur? Ya da daha önce hiç müzikle tanışma fırsatı yaşadılar mı? Bizim iliklerimize kadar hissettiğimiz bu duyguyu onlar da hissedebilse ne iyi olurdu değil mi? Bu durum artık Sound Shirt ile mümkün. Sound Shirt ürününü giyen işitme engelliler bu tasarım harikası t-shirt ile müziği titreşimler halinde hissedebilecekler. “Her insanın müzik dinlemeye hakkı var” düşüncesiyle geliştirilen “Sound Shirt” isimli giyilebilir teknoloji ürünü, işitme engelli kişilerin müziği hissetmesine yardımcı oluyor.

Bu akıllı t-shirt, sesleri titreşime dönüştürüyor ve müzikteki her nota vücudun farklı bir bölgesinde farklı bir titreşim yaratıyor. “Peki bu nasıl oluyor?” derseniz şöyle bir açıklaması var: Bir Alman Orkestrası olan Junge Symphoniker Hamburg, “işitme engelliler için müzik” fikrini giyilebilir teknoloji ürünleri üreten İngiliz CuteCircuit şirketiyle paylaşmış. İngiliz şirket ve Alman orkestra iş birliğiyle geliştirilen Sound Shirt, 6 aylık bir çalışma sonucunda üretime geçmiş. Çello, bas ve vurmalı çalgılar dahil sekiz çeşit ses, gömleğe entegre edilen yazılımla Sound Shirt’ün üzerindeki mikro aktüatörlar tarafından titreşime dönüştürülüyor. Gömleği giyen işitme engelli kişi, titreşimler sayesinde müziği hissedebiliyor. Öncelikle bir konser salonunun her

13

Merhaba Raptiye’nin değerli takipçileri, bu ay sizlere işitme engelliler için tasarlanan teknoloji harikası bir ürünü tanıtacağım.

tarafına mikrofon yerleştiriliyor. Daha sonra bilgisayar yazılımı tarafından istenilen müzik çalınıyor ve t-shirt üzerindeki ufak motorlar titreşerek bir kayıt yapılıyor. Bas, çello, korno ve vurmalı çalgılar da dahil 8 çeşit sesi titreşime entegre eden bu akıllı giysi, böylelikle eşsiz bir tecrübe yaşatmış oluyor. Youtube’dan ürün ile ilgili videoları izlemenizi tavsiye ederim. Söz konusu teknoloji, işitme engellilere adeta bir konser deneyimi yaşatıyor. Değerli Raptiye okurları, bu ay sizlerle işitme engelliler için tasarlanan ve giyilebilen bir müzik ürünü olan Sound Shirt’i anlattım. Umarım bu ürün, ilginizi benimki kadar çekmiştir ve sizlerde bir merak uyandırmayı başarabilmişimdir. Lütfen ilgili videoları izlemeyi unutmayın, pişman olmayacağınızın garantisini veriyorum. Hepinize teknolojik günler dilerim!


ASTROLOJİ

. ASTROLOJI ECE PiRPiR

Merhaba Sevgili Raptiye okurları, Bu sayımızda sizleri tarihin tozlu sayfalarına götürüyoruz. Astrolojinin kökeni nedir, ilk defa kimler tarafından kullanılmıştır, kelime anlamı nereden gelmektedir? Tüm bu soruların cevaplarını bulacağınız ve astrolojinin temellerini öğreneceğiniz yazımı umarım keyifle okursunuz. Herkese güzel bir Şubat ayı dilerim!

A

stroloji; göksel cisimlerin ve astronomik fenomenlerin, insan karakteri ve kaderi üzerine etkilerinin olduğu önermesini konu alan ve bilimsel gerçekliğe sahip olmayan sözdebilimdir. Yunanca yıldız anlamına gelen “astro” ve bilgi anlamına gelen “logos” kelimelerinden türemiştir. Astroloji; sizi gelecekte kendinizi ne gibi etkiler içerisinde hissedebileceğinizden haberdar edebileceğini iddia eder. Eskiden astrologlar, gök günlüğü adı verilen ve gökyüzü konumunu gün, ay ve yıl olarak gösteren bir kitap ile ev tabloları kullanarak Yıldız Haritası grafiğini çıkartırlardı. Gök olaylarına bakarak kehanetlerde bulunmak, özellikle de felaketleri kestirmek tarihte pek çok toplumda gözlenmiştir. Bunun ilk yazılı örneği Mezopotamya’daki Asur ve Babil uygarlıklarındadır.

Günümüzde batıda var olan astroloji sisteminin kökeni ise Eski Yunan’dan gelmektedir. Büyük İskender dönemine kadar, Eski Yunan’daki gökyüzü incelemeleri yeryüzünde olan olayların açıklamasını ve kehanetleri içermezdi. Gelecekle ilgili tahminler, gökyüzü cisimlerinin hava durumunu etkiliyor olduğu görüşünden ibaretti. Bu dönemden sonra Mezopotamya uygarlıklarının etkisi ile Eski Yunan’da astronominin yanı sıra astroloji de boy göstermeye başladı. Bundan çok uzun zaman önce, erkeklerle kadınlar geceleyin yıldızlı gökyüzüne baktılar ve bu yıldızların ne olduğunu, yaşamları üstünde ne etkiler yarattığını merak ettiler ve işte başlangıçtaki bu sorulardan astroloji doğdu. Hiç kimse astrolojinin yazı öncesi geleneğinin ne kadar eski olduğunu tam olarak bilmiyor. Yazılı tarihte ilk ortaya çıkışı ise MÖ 2500 yılında, gezegenlerin insanın kaderini etkileyen güçlü tanrılar olduğuna inanılan Mezopotamya’da olmuştur. Bu ilk astrologlar gökyüzünü dikkatle izlemeye ve onun geceleri parıltılı, muhteşem sessizliğinde gördüklerinin düzenli kayıtlarını tutmaya başladılar. Astroloji danışmanları kraliyet ailesine devlet yönetimi konusunda akıl verirlerdi ve Mezopotamya tarihinin erken dönemlerinde astroloji “kraliyet sanatı” olarak düşünülürdü.

Peki ya bunları biliyor muydunuz?

Astroloji Nedir? • Yıldız Haritası günümüzde, yaygın olarak kabul edilen Batı astrolojisinde İlkbahar Ekinoksu (Nevruz) esas alınarak çıkartılır. Çıkartılan bu haritanın takımyıldızlarıyla bir alakası bulunmamaktadır. 0 Derece Koç burcu ilkbahar ekinoksunun başladığı noktadır. İlkbahar ve sonbahar ekinokslarında günler eşitlenir (12 saat gündüz, 12 saat gece). Bu nokta esas alındıktan sonra 360 Derece 12 eşit parçaya bölünerek burçlar kuşağı ortaya çıkartılır. • Esasında Batı (Hıristiyan) astrolojisi temelini Arap astrolojisinden alır. Göksel konumun matematiğini ilk geliştirenler Müslüman Araplar olmuştur. • Yaklaşık 300 yıl öncesine kadar hemen her hükümdarın bir saray müneccimi vardı. Osmanlı sarayında da padişaha neyin ne zaman yapılmasının daha uygun olduğunu söyleyen bir müneccimbaşı bulunurdu. • MS 1066 yılında gökyüzünde parlak bir kuyrukluyıldız görünmüş ve bu alışılmadık olay insanları çok korkutmuştu. Bunu yorumlayan astrologlar yakın gelecekte bir kralın öleceğini ve çok önemli olayların yaşanacağını söylediler. Gerçekten de birkaç ay sonra, Hastings Savaşı’nda İngiltere Kralı Harold öldürülünce pek çok kişi bu kehanetin doğru olduğuna inandı. Oysa bugün, Halley olarak adlandırılan bu kuyrukluyıldızın her 76 yılda bir Dünya çevresindeki yörüngesinden geçtiğini biliyoruz. Fakat bu rastlantıya, Carl Gustav Jung senkronizasyon teorisine göre “anlamlı rastlantılar” adı verilmiştir.

14


K.S.S.

.. .. KUlTUr & Sanat & Spor ÖZLEM ÖZKAN, MERiÇ TANSi, ZEYNEP DEMiRKILIÇ

15

Yetersİz Bakİye

Yaşar

Mizah sanatçısı Murat Kürüz’ün uzun bir aradan sonra yazıp yönettiği; tüketen ve tüketmeyi alışkanlık edinmiş insanların asıl değerlerinden nasıl koptuklarını anlatan oyunda Hakan Yılmaz, Hande Subaşı, Turgut Tunçalp ve Eylül Öztürk sahne alıyor. Evrensel bir konuyu temeline alan iki perdelik komedi sizi öz eleştiriye davet ediyor.

Yaşar, “Resim’li konser” adını verdiği performansını dünyaca ünlü ressam Ertuğrul Ateş ile birlikte farklılaştırıyor: Yaşar konser verirken Ertuğrul Ateş sahneden ve şarkılardan esinlenerek şarkıyla eş zamanlı bir şekilde sahnede tablo yapıyor olacak. Bu ilginç konser deneyimini mutlaka yaşamalısınız!

Yer, Tarih : 25 Şubat 2017 – Torium Sahne 26 Şubat 2017 – Duru Tiyatro, Büyük Salon

Yer : Zorlu PSM, Ana Tiyatro Tarih : 21 Şubat 2017

Together - Bİrlİkte

Balkanlardan Gelen Soğuk Hava

ABD İstanbul Başkonsolosluğu desteğiyle gerçekleşen sergi, 5 Türk 5 Suriyeli sanatçıyı bir araya getirerek yaşadığımız olumsuzlukları, savaş ortamını, misafir olma ve misafir etme kültürünü sorgulayan bir yaklaşıma sahip. Kaygılanmak yerine üretmeye devam etmenin ve bir arada olmanın dayanışması içinde ortaya çıkan eserleri, haftanın her günü 09:00-18:00 saatleri arasında ziyaret edilebilirsiniz.

Sergi, “Balkanlar” olarak bilinen bölge ülkelerinin farklı kuşaklarından sanatçılarının kendilerini çevreleyen sosyal, politik ve kültürel ortam hakkındaki tepkilerini anlatan eserlerini bir araya getiriyor. Videodan fotoğrafa, çizimden yerleştirmeye farklı mecralarda yaratılan çarpıcı eserlerden oluşan ve izleyiciye alternatif bir bakış açısı sunan bu sergiyi kaçırmayın derim.

Yer : Turkmall Sanat Tarih : 16 Ocak - 28 Şubat 2017

Yer : Pera Müzesi Tarih : 14 Kasım 2016 - 07 Nisan 2017


K.S.S.

Paterson

İstanbul Kırmızısı

Paterson, gün içerisinde basit rutini olan bir adamdır. Her gün şoförlük yaptığı otobüsüyle şehri turlar, akşam köpeğini gezdirdikten sonra bara gider, sevgilisi Laura ile sıradan ama huzurlu bir hayat sürdürür. Ama bir yandan da etkileyici şiirler yazar. Laura ise evle sınırlandırdığı hayatına renk katmak için her gün farklı uğraşlar arayan, hafif çılgın bir kadındır. Farklı karakterlerine rağmen bu iki insan bir hayatı nasıl paylaşmaktadır? Sorunun cevabı, başrollerinde Star Wars: Güç Uyanıyor filminden Kylo Ren olarak tanıdığımız Adam Driver ve Golshifteh Farahani’nin yer aldığı filmde saklı. Filmekimi’nden sonra beyazperdeye taşınan Paterson, 24 Şubat’ta izleyiciyle buluşacak.

Orhan, travmatik bir kayıptan sonra vahşi bir yaşama yönelmiş eski bir yazardır. Her şeyi bırakarak Londra’ya yerleşir ve editör olarak çalışmaya başlar. Yıllar sonra İstanbul’a; hayatının bir bölümünü Paris, Londra ve Berlin’de geçirmiş ünlü yönetmen Deniz Soysal ile tanışmak için döner. Deniz, hem tarihi aile köşkünden annesini taşımak hem de yeni filmi için hazırlık yapmak adına İstanbul’dadır. Orhan’ın İstanbul’daki işi, Deniz’in çocukluğunu anlattığı kitap yayınlanmadan önce kitaba son dokunuşları yapmaktır. İki karakterin buluşmasının hemen ardından Deniz ortadan kaybolur. Orhan’ın gelişi ve Deniz’in ortadan kayboluşu ilginç bir rastlantıya işarettir. Gizli bir soruşturma başlatılır. Herkes Deniz’in bir daha geri dönmeyeceğinden endişelidir. Bu sırada, Orhan, Deniz’in kitabında anlatılanların gerçeğin gösterişli bir kopyası olduğunu fark eder. Görünen odur ki Deniz’in gizemli yaşamı ortadan kayboluşuyla birlikte aydınlatılmanın eşiğindedir. Ferzan Özpetek’in kendi kitabından sinemaya uyarladığı filmin başrollerinde Nejat İşler, Halit Ergenç Mehmet Günsür ve Tuba Büyüküstün gibi deneyimli oyuncular yer alıyor. Film, 3 Mart’ta vizyonda olacak.

Motobike İstanbul

Drone Yarış Lİgİ, Türkiye 1. Etap

Messe Frankfurt Istanbul tarafından organize edilen motosiklet ve bisiklet sektörünün bölgedeki en kapsamlı etkinliği Motobike Istanbul, 9. buluşmasına hazırlanıyor. Dünyanın önde gelen motosiklet ve bisiklet markalarının yer alacağı fuarda en yeni modelleri görme şansını yakalayın ve sezonunun açılışına tanıklık edin. Fuar bu yıl ilk kez düzenlenen “Motobike Academy” ile de festival havasında geçeceğe benziyor. Ayrıca, etkinlik süresince gerçekleşecek seminer ve atölye çalışmalarını kaçırmamanızda fayda var.

Drone Uçuş Spor Kulübü ile Drone Sahipleri ve Pilotları Derneği’nin ortak çabaları sonunda “Drone Yarış Ligi Türkiye 2017’’ tüm drone severler ile buluşmayı bekliyor. Uluslararası drone yarışlarında uygulanan kuralların geçerli olacağı yarışta yarışçılar dronelar, kumandalar ve VR gözlükler ile zorlu mücadelede yer alacaklar. Yarışın dışında interaktif deneyimler kazanıp festival tadında bir gün geçirmek isteyenler için de bu etkinlik oldukça uygun görünüyor.

Yer : İstanbul Fuar Merkezi Tarih : 23 – 26 Şubat 2017

Yer : Volkswagen Arena Tarih : 19 Mart 2017

16


ocak’ta

NELER YAPTIK

6 OCAK

12 OCAK

Yönetim Kurulu Toplantısı

Atalar Leo Kulübü Ocak Ayı Toplantısı

22 OCAK

Anadolu Boğaziçi Leo Kulübü Gelir Getirici Aktivitesi: “Geleneksel Sınırsızsınız Aktivitesi“

Yönetim Kurulu Toplantısı

17

NELER YAPTIK?

22 OCAK

13 OCAK

İstanbul Güneş Leo Kulübü Ocak Ayı Toplantısı

23 OCAK

118Y LYÇ Ocak Ayı Konseyi

15 OCAK

Fenerbahçe Leo Kulübü Ocak Ayı Toplantısı ve Genel Yönetmen Ziyareti

24 OCAK

KAÇUV ile Doğum Günü Kutlaması

17 OCAK

16 OCAK

Fenerbahçe Lions Kulübü Ocak Ayı Toplantısı

28 OCAK

Beykoz Leo Kulübü Ocak Ayı Toplantısı ve Genel Yönetmen Ziyareti

Preforum 2017 Toplu Staff Toplantısı

Lions’da Temel Mentorluk Semineri

29 OCAK

20 OCAK

Kadıköy Leo Kulübü Gelir Getirici Aktivitesi: “Leo Matinesi“

30 OCAK

Preforum 2017 Telafi Staff Toplantısı


B U AY

NY / MG

-

NELER YAPACAGIZ?

15 SUBAT .

Helin Başar

24 SUBAT .

Kerem Sağlam

Sevgililer Gününüz Kutlu Olsun

18


. I NE S M A M A Y U D . ...EL M I NE B RE GE

.. . YUZLESMIYORSAN. .

#subattafenerbahce


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.