RAPTİYE NO: 48

NO.48 KASIM, 2018

, ı g y a s Sevgi, e v m e l z ö . . . e l t e minn

8

193

“ Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. ” ..................................................

SERBEST BÖLGE

15

4

7

11

içindekiler 2

MESAJ VAR

3

ATATÜRK KÖŞESİ

4

KONUK YAZAR

5

SERBEST BÖLGE

7

TARİH 101

9

SAĞLIK

10 Kasım Aykan Akyıldırım Daredevil

Çin Seddi Tehlikeli Maddeler

11

GAME & TECH

13

TARİHE İZ BIRAKANLAR

15

TRENDING TOPIC

17

H.İ.S: HAYVAN, İNSAN, SEVGİ

18

LEZZET KÖŞESİ

19

TEKNOLOJİ

20

2 NY / 1 MG

21

KÜLTÜR & SANAT

E-Spor Mustafa Kemal Atatürk

Mozaik Pasta Bataryada Yeni Dönem

Dergimiz ile ilgili her türlü fikir ve görüşleriniz için bizimle iletişime geçebilirsiniz. /raptiyedergi

raptiyedergi@gmail.com

www.issuu.com/raptiyedergi

MESAJ VAR!

Merhaba Değerli Raptiye Okurları, Çalışmalarımıza hız kesmeden devam ettiğimiz bir ayı daha geride bıraktık ve yine yoğun geçecek yeni bir aya merhaba dedik! Öncelikle 3 Ekim’de Yönetim Çevremizden yoğun bir katılım eşliğinde kulüp olarak çokça emek verdiğimiz HİS Projesi Farkındalık Konferansımızı en kusursuz şekilde gerçekleştirmiş olmanın haklı gururunu yaşadığımı belirtmek istiyorum. Bu vesileyle önce bu etkinliğin fikir aşamasından gerçekleştiği güne kadar farklı farklı noktalarda verdikleri destek için Fenerbahçe Leo ailemizin parçası olan herkese; sonrasında bizleri bir an olsun kırmayan değerli konuşmacımız Sn. Eymen Erdemli ile o gün sürpriz bir biçimde bizlere eşlik eden Rehber Köpekler Derneği üyesi Emel Hanım’a ve tabii ki etkinlikte bizlerle olan ve mama desteğini esirgemeyen tüm katılımcılara sonsuz teşekkürler! Öyle güzel geri dönüşler aldık ki en yakın zamanda HİS Projesi Farkındalık Konferansı 2 ile karşınızda olacağımızın müjdesini vereyim :). Katılım ücreti yerine kuru mama talep ettiğimiz konferansımıza yapılan destekler sayesinde 7 Ekim’de gerçekleştirdiğimiz orman beslemesi aktivitemize 300 kiloya yakın mama götürerek ormanda yaşayan canlara önemli ölçüde yardım sağlayabildik.

Bu durumun hissettirdiklerini tarif etmem gerçekten çok zor. İyi ki varsınız!

“Başkan, duygulandık ya biraz da eğlenceli şeylerden bahset” dediğinizi duyar gibi oldum.

O halde Preforum Efes’ten bahsetmenin zamanı geldi. 14 kişilik bir katılımla gayet keyifli ve eğlenceli bir şekilde geçirdiğimiz üç günü geride bırakmanın vermiş olduğu üzüntüyle yazıyorum bu satırları sevgili dostlar. Her preforum, forum organizasyonun bendeki yeri ve bana kattıkları çok farklı. 118T Leo Yönetim Çevresi’ne ve Preforum Efes Kafa Masasına tüm emekleri ve bu güzel organizasyon için teşekkür ederiz. Umarım 26-27-28 Nisan’da Didim’de 118K Leo Yönetim Çevresi’nin ev sahipliğinde gerçekleşecek olan Forum Up’ta çok daha kalabalık bir katılım göstererek ailecek bir arada olur, üç günün keyfini bir arada çıkartırız!

Bu köşede yazmayı çok seviyorum ancak lafı çok uzatınca bir anlamı kalmıyor :).

O yüzden son olarak 4. Yaşını dolduran gözbebeğimiz Raptiye’ye iyi ki varsın demek istiyorum! Her ay özenle aksatmadan çıkardığımız ve her geçen gün üzerine bir şeyler katarak yol aldığımız Raptiye dergisi maceramızın 4. yaşını doldurmuş olması ve herkesin özenerek takip ettiği bir işin altında Fenerbahçe Leo Kulübü imzası taşıması ciddi anlamda gurur verici.

Nice yıllara Raptiye!

En derin Leo sevgi ve saygılarımla.

Özlem ÖZKAN 2018-19 Çalışma Dönemi Başkanı Fenerbahçe Leo Kulübü

2

10 Kasım

1

9 Mayıs 1881’de bir gelecek doğdu, bir umut doğdu, bir bebek doğdu ki bize hayat oldu.

ATATÜRK’Ü DUYMAK …

En yakınlar zamanla yüzyıllarca uzak gibi, Bir sen varsın kalacak, bir sen ölümsüz, Daha da yakınsın, daha da sıcak Bıraktığın toprak gibi.

Kaç Türk var şu dünyada, bir o kadar susuz, Hepsinin gönlünde sen, bir pınar bulmak gibi, Ancak senin havanda sağlıklar esenlikler: Olmaya devlet cihanda Atatürk’ü duymak gibi.

ATATÜRK KÖŞESİ

10 Kasım 1938 gününde bu muhteşem lider, başöğretmenimiz, Ulu Önderimiz Atatürk hayata gözlerini yumdu. Fakat bize asla veda etmedi. Çünkü o ve onun fikirleri her daim Türk milletinin en kıymetli mirası oldu ve olmaya da devam edecek. Biz Türk gençleri olarak Atamız ve silah arkadaşları tarafından onca zorluğa rağmen bize armağan edilen vatanımıza, Cumhuriyetimize her zaman sahip çıkacak ve Ulu Önderimizin ilkeleri ışığında yürüyerek ülkemizi aydınlatmaya devam edeceğiz.

O, ölümsüzlüğün somut tanımı olmuş ve insanlığa, Türk milletine daha hiç tanımadan bir insana karşı sevgi duymayı, onu kalbinde yaşatmayı ve onun yolunda yürümeyi öğretmiştir. Türk milleti için 10 Kasım 1938 günü zaman, saat 09.04’te durmuştur.

Doğan ve doğacak her Türk, Atasını ve onun değerlerini öğreniyor, seviyor ve yaşatıyor.

Behçet Necatigil

3

Mustafa Kemal Atatürk; bizim için, Türkiye için hatta dünya üzerindeki tüm milletler için her zaman bir ayrıcalık olmuştur ve olacaktır. Böyle bir lidere sahip olmak, onun Türk milletine kattığı ve yaşattığı değerlerin izinde olmak, işte bunlar hepimizin Türk olmaktan gurur duymasının bir sebebi... O; her zaman Türk milletinin en iyisine layık olduğunu, bizlerin her şeyin en doğrusunu ve en iyisini hak ettiğimizi düşünmüş ve bu koşulları sağlamak için canla başla çalışmıştır. O bizim için paha biçilemez bir lider, bir başöğretmen ve bir pusula olmuştur.

Ayşe Doğa Ülgen

Bu Kasım Da

U

tanıyorum kendimden. Atamın bıraktığı ülkeme, doğup büyüdüğüm toprağa, vatanıma sahip çıkamıyorum diye utanıyorum. Aynı havayı soluduğum kardeşlerimle bir olamadığım için utanıyorum. Göz göre göre geri gitmemizden, utanıyorum. Utancın bir sonu yok. Suçun bir kısmı da bizde… İlk suçumuz kendimize bakmamamız. Lafa gelince kabaran hümanistliğimiz, Atatürkçülüğümüz konu icraata geldiğinde sönük kalıyor. Birinci vazifemiz bile korunmuyor. Nerede bizim istiklalimiz, nerede bizim gençliğimiz, nerede Cumhuriyet’i muhafaza etmek için sınır tanımadan çabalayan gençler? Hepsi sözde Atatürkçü kalıyor, çünkü hepsi istikbali için risk almaktan korkuyor. Ben de bu durumdan muzdaribim.

Daha 18 yaşında bir gencim. Elimde marka telefonum, ayağımda her sene yeni modeli çıkan ayakkabım, önümde 7/24 maruz kaldığım bilgisayarım... Bir anlamda pasifize ediliyorum.

Tüketen bir gencim ve muhtemelen topluma katkılarım tüketimimi telafi etmiyor. Bu muydu mücadele ruhu? Bu muydu çevre farkındalığı?

Tüm suçu kendi üzerime alamam. Toplumca geride kalıyoruz. Nerede yurdumun bana bu standartta teknolojileri, nerede kurumları, nerede bu kurumlara destek?

Daha 18 yaşında bir gencim ve geleceğim için yabancı kurumlara gitmem benim açımdan daha faydalı ve güvenilir duruyor. Bundan utanmıyorum. Utandığım nokta, bana radikal bir özgürlük sağlayabilecek, bana sahip çıkabilecek, beni koruyabilecek eğitim kurumlarının azlığı. Nerede Maarif Kongresindeki özen?

Nerede eğitim seferberliği? Nerede köyüme okul getiren Cumhuriyet? Hepsi kayıp. Okullardaki düşünce özgürlüğü, ilericilik, «ilim, fen» nerede?

Bunların kayboluşuna da karşı duracak bir şeyler yapmıyorum, işte bu yüzden utanıyorum.

Hepimizin kafasında bir bencillik var aslında. Evet, sözde prensiplerimiz var ama hepsinden önce çıkarlarımız var. Her şeyden önce geliyor bu çıkarlar. Ne dersek diyelim, belli bir noktada benciliz işin doğrusu.

İnsancıl olduğunu anlamak gerek ama hani bizim «Türk varlığına armağan» olan varlığımız? Savunduğumuz prensiplere olan bağlılığımız nerede? Neden sorguladığımız şeyleri daha derinden sorgulamıyoruz?

Neden sorgularımızın, şüphelerimizin, kuşkularımızın sonuçları bizi bu kadar korkutuyor? Beni korkutan sonuçlardan birlikte korkmasak, ne yapabilir ki o sonuçlar bize? Bir olmaktan çekinir olduk.

Bir olduğumuz tek nokta futbol. O da milli maç varsa. Birliğimizi kaybeder olduk, çünkü toleransımızı kaybediyoruz. Bizi biz yapan hoşgörümüz, «gâvur», «kâfir» gibi söylemlerle, etnik önyargılarla, komşularımıza beslediğimiz soğuklukla eriyip gidiyor. Ağza pelesenk ettiğimiz, Batılıya yutturmaya çalıştığımız misafirperverliği, vicdanı ve insancılığı çoğu çocuk ve kadın sığınmacı misafirlerimiz görmüyor.

Yaptığımız en büyük hata, Atatürk’ü savunurken sadece şahsını savunmaktan geliyor. İdeallerini ikinci plana atıyoruz. Atatürk çok büyük bir isim. Ağırlığı var bir kere. Fakat başımıza gelenler, adını her gün ansak da öğütlerini yaşatmamaktan geliyor. Ne geliyorsa «Ne mutlu Türküm diyene!» dememekten geliyor. Ne oluyorsa «Türk, öğün, çalış, güven» demememizden oluyor. Ne öğünüyoruz, ne çalışıp üretiyoruz, ne de birbirimize güvenip kolluyoruz.

Yazık!

Bir Eylül akşamı yine karşıma çıkan «Yiğidim Aslanım» türküsünü dinleyerek hissettiğim ürpermeler nedeniyle bu duygular. Yaşadığımız yere sahip çıkamadığımız için ürperiyorum. Bir başarısızlık, bir suçluluk var üzerimde. Harekette eksik kalıyoruz. Yapmamız gereken tek şey belki de icraat. Beklediğimiz ise bir umut ışığı. Fedakârlık yapmamıza değer bir imkân. Belki de bir lider… Hâlbuki işte o noktada da Atatürk diyor ki, «Eğer ülkeni kurtaracak bir lider beklemekteysen ben size hiçbir şey öğretememişim demektir.» İşte biz bunu unutuyoruz. Bundan utanıyorum.

Aykan Akyıldırım / Anadoluhisarı Leo Kulübü

KONUK YAZAR

4

Daredevil 3. Sezon İncelemesİ

D

Merhaba, Ben Buğrahan Aygün. Bu ay Serbest Bölge’de sizlerle severek takip ettiğim Daredevil dizisinin yeni sezonu hakkındaki yorumlarımı paylaşacağım.

aredevil, Netflix’in güzide işlerinden biri olmakla beraber bence Netflix’in süper kahraman işleri arasında ilk ve en başarılısı da. Öncelikle karakterimizin gerçek kimliği ve alametifarikası hakkında bir iki kelam etmek icabet eder. Bu faslı geçmek isteyenler, bu tanıtım paragrafından sonraki paragrafı da es geçerek inceleme faslına intikal edebilirler.

Karakterimizin gerçek adı Matthew Michael Murdock olup karakterimiz yazar Stan Lee ve çizer Bill Everett tarafından 1964 yılında yaratılmıştır. Daredevil çoğunlukla farklı evrenlerde bulunmalarına karşın Batman’la karşılaştırılır ve bunun en temel sebebi iki karakterin de fevkalade iyi dövüşçüler olmalarının yanında korku kavramıyla ve bu kavramla yüzleşmeleri üzerinden tanımlanıyor olmalarıdır. Sık sık Daredevil için “fakir Batman” dediklerini duyabilirsiniz. Daredevil, 9 yaşında geçirdiği bir kaza sebebiyle görme duyusunu yitirmiş fakat temas etmek zorunda kaldığı kimyasalların etkisiyle öteki duyuları akıl dışı bir seviyede gelişim göstermiştir.

5

SERBEST BÖLGE

Buğrahan Aygün

Babası Jack Murdock’un sorunlu vefatı sebebiyle zaten annesi vefat etmiş karakterimiz öksüz ve yetim hale gelmiştir ve Katolik bir kilise tarafından yetiştirilmiştir. Dövüş konusundaki üstün becerisini de Stick adlı bir adamın eğitimlerine borçludur. Daredevil birinci sınıf bir avukat olmanın yanı sıra bu kimliği ve ötekisiyle, suçla ivedi ve müşkülpesent bir yaklaşımla tam zamanlı mücadele verir. Öncelikle dizimiz, Defenders’ın hemen bitişinden başlamakta ve karakterimizin üzerine çöken bir binanın etkisiyle yaşamakta olduğu travma üzerinde durulmaktadır. Sevdiceği Elektra’nın da akıbetinden muzdarip olan Daredevil sahip olduğu en tanımlayıcı özelliklerden biri olan sıkı Katolik yaklaşımını sorgular bir şekilde bulur kendisini ve başına gelen kazadan sonra sağ kulağı, güçlenmiş öteki duyuları ve kalçası problemli bir hal almıştır. Daredevil kahramanlık prensiplerini ve hayatın bütün sillelerini Katolik yaklaşımının ona getirdiği bir sükûnetle karşılamıştır daima ve başına gelen son hadiselerden sonra kendisinin Tanrı’nın gerçek yüzünü gördüğünü ve bu yüzün oldukça sadist bir prensiple davrandığını savunur dizinin uzun bir kısmı boyunca. Bu durum karakter gelişimi için gerçekten majör bir adım teşkil etmektedir. Karakterimiz, fiziksel hasarlarıyla ruhsal bir çöküntü içinde bulunduğu dizinin ilk çeyreğinde sakatlığının getirdiği mental sıkıntıları ve bu yeteneklerin bile tam olarak Daredevil’i tanımlayacağını; tanımlayan asıl faktörün Matt’in kendi kişiliği olduğunu idrak edişi ve Man Without Fear unvanını izleyiciye geçirişinin altyapıları inşa edilmiştir.

Bazı sorunların altı çizilmelidir, örnek vermek gerekirse; karakterimizin aldığı anormal darbelerden bile kısa sürede sıyrılan bir iyileşme süreci izliyor oluşu diyebiliriz. Elbette kurgu bir iş fakat bu biraz rahatsız edici seviyede kendini göstermiş bulunmakta. Ayrıca Kingpin’in gerçekleştirdiği ayak oyunları gerçekten başarılı olsa da çözümlenme süreci fevkalade kısa ve döngüsel olmuştur.

Bu kadar kudretli bir suç Lord’unu hapse yolladıktan sonra içeride yaptıklarına

ve dışarıyı manipüle edişine dair gösterilen özensizlik, karakterlerin yazımı açısından bence önemli bir hata. Tabii özensizlik Kingpin’in yaptıklarını

işlemek adına değil bu duruma engel olması gerekenlerin buna özensiz yaklaşmalarıyla ilgili çünkü başlarına bir sürü badire gelmiş olsa bile daha dikkatli olmaları gerektiği aşikâr. Ayrıca Kingpin’in Ali Cengiz oyunu yapıyor oluşu ve yazarların buna gösterdiği özen şahane, es geçmek ihanet olur.

Bullseye’a gelmek gerekirse; karakterin buhranları, psikozları şahane ve ayrıntılı resmedilmiş. Karaktere empati yapamasanız bile biraz psikoloji ile ilgilisiyseniz yaşadıklarını idrak edebiliyorsunuz.

Bence bu güzel işlenişte yapılan en önemli hata Kingpin’in karakteri yanına çekmek için yaptığı oyunun sürüncemeli fakat basitçe saf dışı edilmiş olması. İncelikli bir hesaptan yoksun olmakla birlikte Kingpin için anlamsız bir hata. Bu durum hikâye finalini giriş ve gelişme kadar incelikle bağlayamadıklarının bir göstergesidir. Yapılan dövüşlerin garip bir döngüselliği asap bozmakta.

Daredevil tabiri caizse Bullseye’a bir araba sopa atmasına karşın kendisi hızlıca saf dışı kalıyor ve bu da zayıf hikâyeciliği besliyor.

Daredevil karakterinin ruhsal bunalımı ve önderliğini yaptığı hikâye çok yerinde seçilmiş ve bir yere kadar güzel işlenmiş olsa da tekrar etmek zorunda kalacağım ama incelikli bağlanamamış. Karakter çok hızlı bir şekilde sezon boyunca savunduklarından finalde dönüyor. Beklentiyi aşan ve drama kurallarını yıkan bir an da seyrimize sunulmuş değil ayrıca karakterler ilk sezonki hallerine dönüş yaparak gelişim hissini baltalıyor, Teolojik fenomenler dizi için gerekli olsa da bu durum döngüsel bir hal alıyor ve bayıyor.

Sonuç olarak Daredevil’in son sezonu ortalamanın üzerinde fakat çok daha iyi olma şansını tepen bir duruş sergiliyor ve bu giriş-gelişme temposunda uyumsuz bir çözüm kısmı içeriyor fakat dizinin gerçekten izlenebilir olduğu gerçeğini yadsımadan, okuyuculara heyecan seviyelerini orta-üst bir seviyede tutarak izlemelerini tavsiye ediyorum. İyi seyirler!

SERBEST BÖLGE

6

ÇİN SEDDİ Nerede bu Raptiye okurları tabii ki burada Raptiye okurları! Geçen ay başlamış olduğum bu güzel köşemizi bu ay da her zamanki gibi eğlenceli mi eğlenceli, ilginç mi ilginç bir konuyla taçlandırmayı amaçladım, umarım başarılı olmuşumdur. Beğeneceğinizi düşünüyorum, beğenmezseniz de beğenmiş gibi yapın da üzülmesin bu güzide yazarınız ;). Geçen ay bahsetmiş olduğum gibi belli bir kronolojik sırayla değil de ortaya karışık, keyfe keder bir şekilde anlattığımız olaylarımızın ikinci durağı Çin Seddi olsun dedik bakalım siz de “Olmuş valla” diyecek misiniz? Şimdiden iyi okumacalar efendim.

Ç

in Seddi, Çin’in kuzeybatısı boyunca uzanan, Dünyanın en uzun savunma duvarıdır. Kalıntıları Po Hay körfezinde deniz kıyısında başlar.

Pekin’in kuzeyinden geçerek batıya yönelir ve Huang-Ho nehrini ikiye bölerek güneybatıya uzanır. Gobi Çölü’nün güneyinden batıya yönelerek devam eder. Seddin yıkılmış olan kısımlarıyla birlikte uzunluğu 8.851,8 kilometredir. Bugün ayakta duran kısım Ming Hanedanı devrinden kalan 2.500 kilometrelik settir. Ancak asıl inşaat, MÖ 221 ile MS 608 yılları arasında yapılmıştır.

7

TARİH101

Alp Yıldırım

Yapılış Amacı Çin’in “Savaşan Beylikler” döneminde (MÖ 403 - MÖ 221), Çin Seddi’nin temeli 20’den fazla farklı krallık tarafından atılmıştı. Chu, Qi, Yan, Wei, Han, Zhao, Qin Krallıkları birbirinden korunmak için sınırlarında ilk setleri inşa ettiler. Qin, Zhao, Yan kralıkları ise XiongNu, DongHu, LinHu, Hiung-Nu’ların saldırılarını durdurmak ve ülkenin kuzey sınırlarını korumak amacıyla da bu inşayı başlatmış oldular. Çin’in ilk imparatoru Qin Shi Huang, burayı boydan boya aşılmaz bir savunma duvarı oluşturacak şekilde kapatmaya karar verdi. Bu devasa inşaata girişmekteki amacı konusunda tarihçiler farklı görüşler öne sürmüşlerdir. Bunlardan bazıları: - Ülkenin sınırlarını başta Hiung-Nu olmak üzere kuzeyden Çin’e karşı “Moğol” ve “Türk” boylarının saldırısına karşı savunmak.

- Uzun savaşlar sonunda yıktığı beyliklerin esir düşen yöneticilerini sürgün ve ağır işe sürerek cezalandırmak.

- Ülkeden kaçışları önlemek.

- Ülkenin tek yönetim altında birleştiğini içeriye ve dışarıya göstermek.

Qin Shi Huang, MÖ 221 yılında daha önceki krallıkların yaptırdığı duvarları birleştirerek uzattı.

MÖ 3. yüzyıldan MS 17. yüzyıla kadar Çinliler seddi uzatmaya devam ettiler. Seddi onaran ve savunma amaçlı kullanan son hanedan ise Ming Hanedanı (1368-1644) olmuştur.

Seddin kalınlık ve yüksekliği yer yer değişir. Sanılanın aksine Çin seddinin tamamı tuğlalardan oluşmaz. Bazı yerleri çok zayıf, kuvvetsiz maddelerden yapılmıştır ve bu duvarlar çok kısadır.

Bu zayıf duvarların amacı devleti saldırılardan korumak değil düşmanı yavaşlatmaktır. Genellikle duvarın yüksekliği 4-6 metre, taban kalınlığı 7 metre ve üst kalınlığı ise 6 metre civarındadır. Kalın olan yerlerin üzerinde atlar ve arabalar gidebilmektedir.

Kalın duvarlar boyunca siperlik ve okçu delikleri vardır. 200 metrede bir gözetleme kulesi veya kale ve 9 kilometrede bir fener kulesi bulunur. Duvar üzerinde yer yer saray ve tapınaklara da rastlanır.

Bazı yerlerde setler, kademeli savunmaya olanak verecek şekilde birkaç sıra halinde yapılmıştır. Bu tarihî yapı, 7 Temmuz 2007 tarihinde, Dünyanın Yeni Yedi Harikasından biri olarak seçilmiştir.

Genel Özellİklerİ Nelerdİr?

- Toplam uzunluk Türkiye’nin çevresini 2 kez dolaşacak şekildedir.

- Setler bazı bölgelerde kademeli şekilde inşa edilmiştir.

- Duvarlar üzerinde saray ve tapınaklara rastlanır.

- Tarihte en çok insan çalıştırılan yapıdır.

Tarihin bu muhteşem savunma mekanizması zaman zaman geçildi ancak bunu yapabilen imparatorluklar da çok zaman kaybetti.

Akıllıca ve uzun süreli bir çalışmanın ürünü olan duvarlarda çalışan binlerce işçinin ismi duvarlara yazılmış durumdadır…

Gelecek ay tarihin bir başka gizemiyle karşınızda olmak dileğiyle, keyifli okumalar!

TARİH101

8

Tehlİkelİ Maddeler

Dünyamızdaki yoğun gelişmeler sonucunda maalesef artık yediklerimiz ve içtiklerimize güvenemez olduk. Hatta üzülerek söylüyorum artık organik denilen ürünlere bile “Acaba?” diyerek şüpheyle yaklaşır olduk. Peki, buna sebep olan maddelerin gerçek adını ve nelerde daha çok bulunduklarını biliyor muyuz? Eğer biliyorsak bunlara karşı nasıl önlem alıyoruz?

.

I

lk olarak bu maddelerin bir tanımlamasını yapalım. Bizlere sunulan bu gıdalara görünüş, yapı, tat, koku, lezzet, kıvam verebilmek ve bozulmalarını engelleyerek raf ömürlerini uzatabilmek için içlerine bilinçli olarak konan bu maddelere Gıda Katkı Maddeleri denir.

Şimdi bahsedeceğimiz maddeler Türkiye’de kullanılan ve kullanılması yasak olmayan maddelerdir. Örneğin bu maddelerin büyük bir bölümü Norveç’te kullanılmamaktadır.

1- E310 PROPİL GALLATE: Yağların bozulmasını engelleyen bir koruyucudur. Bitkisel yağlarda, et ürünlerinde, dilimlenmiş patateslerde, hazır çorbalarda ve sakızlarda kullanılmaktadır. Kandaki Hemoglobine zarar verdiği için çocuk ve bebek gıdalarına konulmaz.

Kansere sebep olabilir. Gastrit ve cilt tahrişine neden olur.

2- E320 BHA ve E321 BHT: Katı ve sıvı yağların bozulmasını, küflenmesini engellemek için kullanılır.

Sakızlarda, bitkisel yağlarda, patates cipslerinde ve tahıl ürünlerinde bulunmaktadır. Yapılan bazı çalışmalar sonucunda bu katkı maddelerinin farelerde kansere sebep olduğu belirlenmiştir.

9

SAĞLIK

Ecz. Hilmi Tuğkan Gülen

3- E621 NMONOSODİUM GLUTAMAT (MSG): Hazır çorbalarda, salata soslarında, sucuk, salam, sosisler, tütsülenmiş balıklarda, patates cipslerinde vb. gibi paketlenmiş gıdalarda kullanılır. En tehlikeli maddelerden biridir. Lezzet artırıcı olarak kullanılmaktadır. Excitotoksinler öyle bir aminoasitlerdir ki hassas sinir hücrelerini dahi öldürürler. Yedikçe daha çok yeme isteğinizi artırırlar. Baş ağrısı, mide bulantısı ve kusmaya sebep verebilirler. Birçok üründe MSG kullanımı gizlenmekte başka protein adlarıyla yazılmaktadır. Ve yediğimiz birçok fast food ürününde bu madde bulunmaktadır.

4- E951 ASPARTAM: Gelelim en tehlikeli maddelerden bir diğerine. Yapay Tatlandırıcılar. Şekersiz diye bize sunulan çoğu şeyin içine konulan madde. Diyet soda (gazoz), diyet gıdanın ve düşük kalorili yiyeceklerde kullanılır. Bazı araştırmalar küçük dozlarda bile farelerin beyinlerinde tümör oluşturduğunu ve lenf ile kan kanserine yol açtığını göstermiştir.

5- E950 ASESULFAM-K: Normal şekerden 200 kat tatlı olan bir maddedir. Pastane ürünlerinde, sakızlarda, jelatinli şekerlemelerde ve bazı meşrubatlarda kullanılmaktadır. Farelerde kansere sebep olduğu ve hiç güvenilir bir madde olmadığı söylenmektedir.

6- E250-251 SODİUM NİTRİT (SODİUM NİTRAT): Hazır sucuk, salam, sosis, hazır et yemeklerinde, tuzlanmış bifteklerde koruyucu renk ve lezzet verici olarak kullanılır. Bu katkı maddeleri, nitrosaminler denilen kanser oluşturucu kimyasalların oluşmasına yol açarlar. Bebek ve küçük çocukların gıdalarında kullanılması yasaktır.

Nefes daralması, baş dönmesi ve baş ağrısı ile sonuçlanabilecek rahatsızlıklara sebep olduğu bildirilmektedir.

7- E220-E228 SÜLFİTLER: Gıda koruyucusu ve fermente içeceklerde kullanılır. Fırınlanmış ürünler, çaylar, çeşniler, deniz ürünleri, reçeller, jöleler, meyve suları, çorba karışımlarında kullanılmaktadır. Göğüste sıkışma, karında kramp, ishal, tansiyon düşmesi, nabız hızlanması, astımlılarda astım atağı yapabilirler. Birçok restoranın salata barlarında yüksek miktarda bulunmaktadırlar.

8- E210-E219 BENZOATLAR: Kek, çikolata, pudingler, soslar, katı sıvı yağlar, mayonez, süt tozu, margarin, kuru maya gibi gıdalarda koruyucu olarak bulunur.

Eczacılıkta aynı zamanda tedavi edici yönünden tercih edilir. Merhem ve ilaçlarda kullanılır. Az tüketilmelidir.

9- YFMŞ VEYA NBŞ: Genetiği değiştirilmiş mısır nişastasından elde edilir. Sakaroza denk bir tatlandırıcıdır. Sakarozdan çok daha ucuzdur. Kıvam vermek için kullanılır. Çikolata, kek, şekerleme, reçel, marmelat, ekmek ve jöle gibi gıdalarda kullanılmaktadır. Kanser, obezite, diyabet, kalp, gibi birçok kronik hastalığa sebep olmaktadırlar.

10- E102 TARTRAZİN: Renklendirici olarak kullanılmaktadır. Kekler, şekerlemeler, konserveler, peynirler, sosis, dondurma, tatlı, reçel, unlu gıdalar, içecekler, ketçap gibi birçok gıda da bulunur. Astım ataklarına, tiroid tümörüne, kromozom hasarına, hiperaktiviteye, aspirin duyarlılığına sebep olmaktadır.

Norveç ve Avusturya’da yasaklanmıştır.

11- E133 BLUE 1 VE BLUE 2: Renklendirici olarak kullanılmaktadır. Sentetik kömür katranından üretilmektedir. Mandıra ürünleri, tatlılar ve içeceklerde kullanılmaktadır. Farelerde beyin tümörüne sebep olmaktadır. Belçika, Fransa, Almanya, İsviçre, İsveç, Avusturya ve Norveç’te yasaklanmıştır.

Bunları okuduktan sonra doğal olarak gözünüz korkmuş olabilir çünkü bunların hepsinden kaçmamız neredeyse imkânsız ama olabildiğince az tüketmek yine bizim elimizde. Bu maddeleri ne kadar az tüketirsek sağlığımızı o kadar az riske atmış oluruz. Dahası, çok daha sağlıklı ve aktif bir hayat sürme şansımız olur.

Gelin bugünden sonra daha sağlıklı bir yaşama hep beraber “Merhaba!” diyelim.

Referans: Etkin Sağlık Dergisi

SAĞLIK

10

Merhaba Sevgili Raptiye Okurları,

Bu ay başlayacağım Game & Tech köşeme ileride terimlere

yabancılık çekmemeniz adına, e-spor alanını tanıtarak başlamak istiyorum. Belki bir çoğunuzun e-spor kelimesine kulak aşinalığı vardır. Hatta, “Spor mu o ya?” diyenlerinizi duyar gibiyim. Evet tamamen bir spor olarak kabul edilip edilmemesi tartışılır, ama kabul

etmeliyiz ki son 2 senedir izleyici ve takipçi sayısında en hızlı yükselişe sahip olan bir alan burası. Ülkemiz de dâhil olmak üzere birçok ülkede federasyonu bulunuyor. Çin’de bir üniversitede e-spor bölümü açılmış durumda.

Türkiye’de ise Bahçeşehir Üniversitesi öğrencilere e-spor bursu veriyor.

Peki nedir bu e-spor? E-sporcular ne yapar? Gelin hep birlikte inceleyelim.

E-SPOR E

lektronik sporun temel tanımını yapacak olursak, dünyanın dört bir yanından kişilerin internet üzerinde online olarak buluşup oyun oynayabileceği ya da belli zamanlarda düzenlenen uluslararası elektronik spor organizasyonları aracılığıyla dünyanın farklı yerlerinden gelen insanların fiziken bir araya gelerek oyun oynayabilecekleri bir spor olarak tanımlanabilir. Diğer spor dallarında da olduğu gibi, fiziksel ve zihinsel çaba ve beceri gerektiren elektronik spor bazı oyunlarda birebir, bazı oyunlarda ise karşı karşıya gelen takımlar oluşturarak kozlarını paylaşır. 80’li yıllarda atari furyası ile başlayan oyun sevdası, teknolojinin gelişmesi ve bilgisayarlarla internetin evlerimize girmesiyle e-sporun hızla gelişmesine ve yayılmasına yol açmıştır.

E-spor turnuvaları günümüzde ulusal ve uluslararası olarak yoğun bir takvim içinde düzenlenmektedir.

Oyuncuların rekabet edecekleri profesyonel alanlar sağlanarak elektronik spor ve e-spor kavramlarını yaygınlaştırmayı ve geliştirmeyi hedefleyen bu turnuvalarda ödül havuzlarının milyon dolarlara ulaştığı görülmektedir. DOTA 2 oyunun yapımcısı Valve, dünya şampiyonası olarak bilinen ve geçtiğimiz yaz 8.si düzenlenen The International 2018’de bu oyun ve turnuva için 24.869.902 dolarlık bir ödül havuzuna ulaşarak rekoru elinde tutmakta. Bir Battle Royale (savaşarak hayatta kalma) oyunu olan Fortnite’ın yapımcısı Epic Games’in 21 Mayıs’ta yaptığı açıklamaya göre bu sene yapılacak turnuvalar için toplam 100 milyon dolarlık bir bütçe planları mevcut. Valve’ın rekorunu kırmak için Epic Games oldukça iddialı gözüküyor. Sektörde dönen miktarlar bu kadar yüksek olunca, gösterilen ilginin de artması ile e-sporcuların bunu profesyonel bir meslek olarak icra etmelerinin önü açılıyor. E-spor’un farklı alanlarında faaliyet gösteren ve çeşitli firmalarla sponsorların çatısı altında toplanan yüzlerce e-spor kulübü kurulmuş durumda. Bu kulüpler tıpkı bir spor kulübü gibi düzenli antrenman yapmakta, çeşitli lig ve turnuvalarda yarışmakta ve gerektiğinde transfer yaparak kadrolarını güçlendirmekteler. Ayrıca dünyanın çeşitli ülkelerinde e-sporcular artık sporcu sayılıyor ve sporcu lisansı alıyor. Türkiye de 2014 yılı itibariyle lisans veren ülkeler arasına katılmıştır.

11

GAME & TECH

Caner Battaloğlu

Peki, elektronik spor turnuvalarında genellikle hangi oyunlar oynanıyor, hangi oyunların turnuvaları yapılıyor? Şimdi bu oyunları biraz tanıtmak istiyorum. İlk olarak benim de yaklaşık 6 senedir oynadığım ve aşağı yukarı 10.000 saatimi harcadığım Defence of the Ancients (DOTA) ile başlayacağım.

CSGO

DOTA

LOL

Bir strateji oyunu olan Warcraft III’e üretilmiş bir mod olarak başlayan bu oyun, daha sonra geliştiricilerinden Icefrog’un Valve ile anlaşması sonucu ayrı bir oyun olarak yayınlanmıştır. Oyun beşer kişiden oluşan iki takımın karşılaşması şeklinde gerçekleşir. Oyunun başlangıcında her oyuncu birer kahraman (hero) seçer. Sonra oyuncular kendi kahramanları üzerinden diğer kahramanlar ve otomatik olarak yaratılan bilgisayar kontrollü canavarlarla savaşır. Oyunda diğer kahramanları ve canavarları öldürerek para ve yetenek puanı kazanıp hem seviye atlayıp özelliklerinizi geliştirebilir hem de paranızı kullanarak kahramanınıza eşyalar alabilirsiniz. Oyunun esas amacı her takımın kendi köşesindeki ana binasını koruyup karşı takımın köşesindeki ana binayı yıkmaktır. Bunu ilk yapan takım kazanır. DOTA için ülkemizde çeşitli kurumlar tarafından amatör/profesyonel turnuvalar düzenlenmektedir.

Şimdi tanıtacağım oyun ise ülkemizdeki en yaygın oyun olan ve elektronik spor anlamında da en gelişmiş oyun konumunda bulunan dolayısıyla da mutlaka çevrenizden ismini duyduğunuzu tahmin ettiğim bir oyun: League of Legends (LOL). DOTA’yı örnek alan bir oyundur. DOTA’dan farkı olarak oyunda “Kabiliyetler” ve “Rünler” sistemi vardır.

DOTA’nın aksine LOL’de kullandığımız heroların yeteneklerine üzerimize aldığımız eşyaların katkıları eklenebiliyor.

Uzun bir süredir oyunun Türkiye için ayrı bir sunucusu ve Türkiye şubesi bulunmaktadır. Ülkemizde Riot Games Türkiye tarafından gerek üniversiteler arası, gerekse Türkiye genelinde çeşitli resmi turnuvalar düzenlenmekte, bu etkinlikler ülkemizin en büyük e-spor etkinlikleri sayılmaktadır. Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin de LOL takımları bulunmaktadır.

Son olarak da, Counter Strike: Global Offensive (CS:GO)’den bahsetmek istiyorum.

Counter Strike 1.6’nın geliştirilmiş versiyonu olarak gösterilen ve 5 vs. 5 oynanan bir oyundur. Oyunda Terrorists ve Counter-Terrorists olarak iki takım bulunur.

Terroristler’in amacı çeşitli oyun haritalarında belirlenen 2 tane bomba bölgesinin en az bir tanesinde bombayı kurup patlatmak veya tüm Counter-Terroristler takımını etkisiz hale getirmektedir. Counter-Terroristlerin görevi ise bu bombanın kurulmasını engellemek, kurulduğu takdirde ise karşı takımı etkisiz hale getirerek bombayı patlamadan çözmektir.

CS 1.6’dan sonra gelişmiş grafikleri ve 2012’de oyunculara rütbe sisteminin getirilmesiyle birçok oyun severin dikkatini ve ilgisini çekmiştir. Raptiye’nin ilerleyen sayılarında e-spor alanından haberler, diğer oyunların anlatımı, yeni çıkan oyunların incelemesi ve tanıtımı ile karşınızda olacağım.

Köşemizi beğendiğinizi umuyor, keyifli okumalar diliyorum!

GAME & TECH

12

Mustafa Kemal Atatürk Merhaba Sevgili Raptiye okurları. Bu ayki köşemde vefatının ardından 80 yıl geçse de unutulmayan ve unutulmayacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün herkes tarafından bilinmeyen özelliklerini anlatacağım.

Ulu Önder Atatürk’ü özlem, sevgi ve saygıyla anıyorum.

“Ata” lafını sevmezdi “Atatürk” lafını ilk kez dönemin Türk Dil Kurumu Başkanı bir konuşmasında kullanmış, Mustafa Kemal’de çok beğenerek soyadı olarak almıştı.

Kendisine “Ata” diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.

En sevdiği yemek kuru fasulye ve pilavdır Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayatı boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama canı istediğinde çok sevdiği gül reçelini tercih ederdi.

En büyük hayali dünya turuna çıkmaktı Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerine olan çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi.

Gömleklerinin tümü beyazdı Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçre’de özel olarak dikilirken sonra yerli malı kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlu’nda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı.

13

TARİHE İZ BIRAKANLAR

Adnan Ayvaz

Cumhurbaşkanlığından sıkılıyordu Hayatının çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi geliyor, çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünüyordu.

Beden ölçüleri Boyu 1.74 idi. Hayatının son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46´ya kadar düşmüştü.

43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi.

Tam bir salon adamıydı En sevdiği dans valsti. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu. Klasik Batı müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.

Fevzi Çakmak’a olan saygısı Fevzi Çakmak geleceği zaman sofrasında içki olmazdı. Ona karşı büyük saygısı vardı. Köşkte kapıda karşıladığı tek kişiydi.

Düzen takıntısı vardı Evinde, çevresinde hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.

Kendi başına traş olmazdık Sabah kahvaltılarıyla arası hiç hoş değildi.

Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanın üzerine bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini sigarasını içerdi. Bir özelliği de kendi kendine tıraş olmamasıydı.

Hoşgörülüydü Bir köylü, gazete kağıdına sardığı tütünü içmeye çalışırken elini yakmış; bunun üzerine “Alın bunu kendi içsin” diyerek Atatürk’e küfretmişti. Mahkemeye çıkarılacaktı.

Atatürk olayı dinledikten sonra “Onu mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin edin” dedi.

Yabancı dile meraklıydı Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızca’yı sonraki yıllarda geliştirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardı. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.

“Bu nasıl halkçılık?”

Bir sabah milletvekilleri ile trene binmişti.

Kondüktörün milletvekillerinden bilet parası almamasına şaşırmış nedenini sormuştu. Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş, “Ne de güzel halkçılık ama” demişti.

Bilardo ve yüzme sevdası Sportmen kişiliği vardı. Her gün at biner, yüzmeye gider ve bilardo oynardı.

Atatürk ve din Ayasofya’da Kuran okunduğunda yayını Dolmabahçe’de naklen radyodan dinleyince gözlerinden şakır şakır yaş gelmiş. Hazreti Muhammed’i en büyük komutan olarak biliyor ve söylüyordu.

Son yılbaşı gecesi 1937’yi 1938’e bağlayan son yılbaşı gecesini Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile baş başa geçirmişti. O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana hediye etmişti.

TARİHE İZ BIRAKANLAR

14

TRENDINGTOPIC Merhaba Değerlİ Raptİye Okurları, Severek takİp ettİğİnİzİ umduğum köşemde geçtİğimİz ay sosyal medyada çok konuşulanları sİzler İçİn derlemeye devam edİyorum.

Yürekleri burkacak bir haber 6 yaşındaki Teddy, okuldan 30 kişiyi bir pizzacıda yapacağı doğum gününe davet etti ancak Teddy’nin üzgün ama bir o kadar da tatlı bakışlarından anlayacağınız üzere doğum gününe kimse katılmadı. :( İşin esas can alıcı noktası ise Teddy’nin ailesi doğum gününde Disney World ya da Legoland’e gitmek ile arkadaşlarıyla parti yapmak arasında seçim yapmasını istemiş ama vefakâr Teddy arkadaşlarıyla parti yapmayı seçmiş.

15

TRENDING TOPIC

Özlem Özkan

Ve işte mutlu son Peki, sonra ne mi olmuş?

Teddy’nin annesi Sil’in yaptığı paylaşımı gören Phoenix Suns, küçük dostumuzu doğum gününü kutlaması için Lakers maçına davet etti!

TRENDING TOPIC

Nilgün Frank Uzun zamandır kişisel gelişim kisvesi altında gayet gündelik önerileri süslü kitaplarda sunan biiiir sürü insan kısa yoldan zengin olmayı başardı. Bunlardan biri de benim görüşüme göre Nilgün Bodur oldu.

Zaten kendisi de edebiyata katkı sağlamakla ilgili bir derdinin olmadığını açıkça söyledi ancak kitabında Anne Frank’tan çalıntı yapmış olacağını hiçbirimiz düşünmezdik. Tartışma yaratan alıntı ve orijinal söz şu şekilde:

Bu durum ortaya çıkınca sosyal medya durmadı ve bir #NilgunBoduring akımı ortaya çıktı.

Master Murat Bir kısmınızın sosyal medyadan bir kısmınızın ise televizyondan severek takip ettiğine emin olduğum Master Chef yarışmasında bir isim çok dikkat çekiyor. Tahminleri alayım? Evet, tabii ki de o isim yaptığı her yorumda kendisiyle çelişme kapasitesine sahip asi ruhlu Murat şeften başkası değil… Çoğunlukla kaba tavırları sebebiyle gündem olan Murat şef için yapılmayan caps kalmadı tabii ki. İşte o capslerden en çok güldüklerim:

TRENDING TOPIC

16

G

ünümüzde canlı türlerinin yok olma hızının, doğadaki insan etkisinin olmadığı dönemlere kıyasla 1000 kat arttığını vurgulayan WWF, ancak Paris İklim Değişikliği Anlaşması benzeri küresel doğal yaşamı koruma anlaşmalarıyla bu trendin kırılabileceğini vurguluyor.

“Dünya genelindeki deniz kuşlarının yüzde 90’ının midesinde plastik var. Bu oran 1960’larda sadece yüzde 5’ti. Plastik kirliliği artık sadece okyanusların yüzeyi için bir tehdit değil. Derin okyanus canlıları da plastik kirliliğinden etkilenmeye başladılar.” ifadelerine yer verilen raporda ayrıca tatlı sularda yaşayan canlı nüfusunun 1970’lerden bu yana yüzde 80 oranında azaldığı ve tatlı su canlı türlerinin diğer tüm türlerden daha hızlı yok olduğuna da dikkat çekiliyor. Özellikle 1970’lerden itibaren hızla artan küresel insan nüfusunu besleyebilmek için endüstriyel tarımın yaygınlaşması ve doğal kaynakları tüketme hızının artması sonucunda doğadaki insan etkisinin onarılması güç noktalara ulaştığı raporda gözler önüne serilmiş durumda.

Doğal yaşam insanlar tarafından durmadan zarar görmeye devam ettikçe insan yaşamını sarsacak sonuçlar meydana gelmeye devam edecek.

Yarattığımız her bir hasar, yaşamına/yaşam alanına öyle ya da böyle bir şekilde müdahale ettiğimiz her bir canlı için ortaya çıkacak olumsuz sonuçların sorumlusu biz insanlardan başkası değil.

Lütfen doğal yaşamın korunması için bilinçli bireyler olarak üzerimize düşenleri yapmaktan çekinmeyelim.

Geri dönüşüme katkı sağlayalım, hayvanların yaşam alanlarına saygı duyalım ve müdahale etmeyelim.

Bu gezegen hepimizin!

17

H.İ.S

Özlem Özkan

DOĞAL YAŞAM YOK OLUYOR Doğal Yaşamı Koruma Vakfı (WWF) “Yaşayan Gezegen 2018” raporunda, 1970’lerden bu yana hava ve deniz kirliliği, küresel ısınma, plansız avlanma gibi nedenlerden dolayı Dünya’daki doğal yaşam nüfusunun % 60 oranında azaldığını açıkladı.

Merhaba Sevgili Raptiye Okurları, Bu ay hem pratik, hem lezzetli hem de tatlı krizlerinize çözüm olacak bir tarifle karşınızdayım!

Yapımı Bisküvileri kırarak ufak parçalara ayırın ve bir kaba koyun. Kakao, krema ve pudra şekerini çırpın ve karışımın üzerine yavaş yavaş yağı ekleyin.

Karışım homojen bir kıvam alana kadar çırpın.

Bisküvileri karışıma bulayın. Alüminyum folyo açın ve harcı içine dökün. Folyoyu yanlardan kapatarak pastaya piramit şekli verin.

Mozaik Pasta

Malzemeler • 2 paket pötibör bisküvi • 2 yemek kaşığı kakao • 125 gr margarin • 1 paket krema • 2 yemek kaşığı pudra şekeri

Mozaik pastamızı 2-3 saat buzdolabında bekletip dinlendirdikten sonra gönül rahatlığıyla servis edebilirsiniz.

Afiyet olsun!

Aysu Bulak

LEZZET KÖŞESİ

18

Bataryada yenİ dönem

S

amsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde yürütülen çalışmalarda geliştirilen nanokompozit malzemeler yeni nesil cep telefonları ve tablet bilgisayarların bataryalarında kullanılabilecek.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Mühendislik Fakültesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümünce yürütülen çalışmalarda kil ve kumun hammaddesi olan silikanın (silisyum dioksit) nanoteknoloji ile bir araya getirilmesi sonucu elde edilen nanokompozit (birbirinden ayrı iki ya da daha fazla malzemenin bir araya getirilmesi ile imal edilen) malzemeler yeni nesil cep telefonları ve tablet bilgisayarların bataryalarında kullanılabilecek.

Proje Yürütücüsü OMÜ Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Bölümü Başkanı Doç. Dr. Engin Burgaz yaptığı açıklamada, üniversitenin Bilim Araştırma Projesi (BAP) kapsamında nanoteknoloji ile kompozit malzemeler geliştirdiklerini söyledi.

Sanayinin birçok alanında kullanılmak üzere polimer (çok parçalı) nanokompozit malzeme üretmeye başladıklarını belirten Burgaz, yaptığı açıklamada şu bilgileri aktardı: “Çok parçalı farklı cins malzemeler (polimerik nanokompozit) geleneksel mikro ve makro kompozitlere oranla nispeten yüksek özellikler gösteriyor. Günümüzde alışılagelmiş metal ve metal alaşımların yerine çeşitli yapılara sahip kompozit malzemeler kullanılmaya başlanmıştır. Bunun doğal bir sonucu olarak, kompozit malzemelerin endüstrideki önemi giderek artmaktadır. Dolayısıyla, üstün ve istenen özelliklere sahip farklı matrislere ve takviye elemanlarına sahip kompozitler geliştirilmektedir.

Bu kapsamda kil ve kumun hammaddesi olan silika (silisyum dioksit) kullanarak elde ettiğimiz nanokompozit malzemeleri yeni nesil cep telefonları ve tablet bilgisayarların bataryalarında kullanacağız.

Günümüzde kullanılan lityum iyon polimer bataryalarda katı elektrolit malzeme olarak kullanılmasını öngörüyoruz.”

19

TEKNOLOJİ

Kerem Sağlam

Bataryalar ısınmaya, patlamalara ve yanmaya karşı dirençli olacak.

Polimerik nanokompozit malzemelerin en son geliştirilen kompozit malzemeler grubunu oluşturduğuna dikkati çeken Burgaz, geliştirdikleri malzemelerin bataryalarda kullanılabilmesi için elektronik mühendisleri ve sanayicilerle işbirliği yapılması gerektiğini belirtti.

Günümüzde kaynakları her geçen gün azalan doğal malzemelere alternatif durumundaki polimer nanokompozit malzemelerin yaygın bir uygulama alanına sahip olduğunu vurgulayan Engin Burgaz: “Polimerlerin işlenme kolaylığı, mekanik davranışları, esnek yapıları ve düşük yoğunluğa sahip olmaları önemli avantajlarıdır. Geliştirilen kompozit malzemeler daha çok elektronik elemanlar, otomotiv sanayi, uçak sanayi alanlarında kullanılmaktadır.

Bizim yaptığımız malzemenin yeni nesil cep telefonu ve tablet bilgisayarların bataryalarında kullanılmasını öngörüyoruz. Ancak bunun için bu sektörde faaliyet gösteren sanayicilerimizle ve elektronik mühendisleriyle de birlikte hareket etmek istiyoruz.

Sanayicilerimizle bir araya gelerek ürünümüzü dünyaya sunmak istiyoruz. Geliştirdiğimiz malzeme katı elektrolit malzeme olarak kullanıldığı için bataryalarda ısınmanın, patlamanın ve yanmanın önüne geçecek. Aynı zamanda çok daha uzun ömürlü olmalarını sağlayacak.” dedi.

Neler Yaptık 3 5 7 8 13 13 15 16 20 21 21 22 23 26, 27, 28

29

✓

Ekim

HİS Projesi Farkındalık Konferansı Ekim

Sahilyolu Leo Kulübü GGA: Kot & Şarap

3 4

Kulübe Yapımı & Orman Beslemesi

12

Kasım 118Y LYÇ Kasım Ayı Konsey Toplantısı

16

Kasım Ev Sohbet

Ekim

118Y LYÇ Ekim Ayı Konsey Toplantısı Ekim

Başkanlar ve Yönetmenler 2. Toplantısı Ekim

Korupark Leo Kulübü Charter Töreni

Kasım

18

Fenerbahçe Leo Kulübü Kasım Ayı Toplantısı & Üye Giriş Töreni

20

Kasım Fenerbahçe Lions Kulübü Kasım Ayı Toplantısı

22

Kasım Üye Adaylarıyla Buluşma

30

Kasım Anadoluhisari Leo Kulübü GGA: Maksat Müzik

Ekim

HİS Projesi Kit Yapımı Ekim

Fenerbahçe Lions Kulübü Ekim Ayı Toplantısı Ekim

Atalar Leo Kulübü GGA: Sunset Party

Kasım İstanbul Güneş Leo Kulübü GGA: Halloween Party

Kasım HİS Projesi & Yuvasız Dostumuz Kalmasın:

Ekim

HİS: Kurtköy Orman Beslemesi

?

Neler Yapacağız

2

Aralık Kulüp Güçlendirme

Ekim

Fenerbahçe Leo Kulübü Ekim Ayı Toplantısı Ekim

Çemenzar Leo Kulübü ile ortak Huzurevi Ziyareti Ekim

Üye Adayı Eğitimi Ekim

Özgür Tekerlek Komite Toplantısı Ekim

Preforum Efes Ekim

Cumhuriyet Bayramı Fener Alayı, İzmir & İstanbul

Mutlu Günler 6

Kasım Hilmi Tuğkan Gülen

9

Kasım Caner Battaloğlu

10

Kasım Erce Kunter

..

GUNLER

2NY / 1MG

20

Kültür & Sanat SERGI

Evrenin Titreşen Işıkları, uyruk, egemenlik, toplumsal cinsiyet, akrabalık ve teknoloji kavramlarının yeniden tariflendiği zamanlar için bir gelecek tahayyül etmeyi amaçlar. SALT Beyoğlu’na yayılan dört ayrı konumlama, duyarlılıkları tetiklerken beden ve zihnin alışkanlıklarını şaşırtan bir ortam oluşturur. Bu işler, sergilenen bir dizi sanat nesnesinden ziyade mekânsal müdahale ve hatta klasik sergileme biçimlerine karşı birer performatif iddia niteliğindedir. Bu iddialı sergi kaçmaz!

SERGI

.

99 Kare, Sezer Tansuğ tarafından 1993 yılında planlanan ama gerçekleştirilemeyen bir projeyi güncel katılımlarla yeniden ele alıyor. Sezer Tansuğ, proje çerçevesinde sanatçıları, Cumhuriyet dönemi kültür, sanat, bilim alanlarında ürettikleriyle katkılar sağlamış isimlerle eşleştirir ve sanatçılara 40x40 cm ölçü sınırında bir eser sipariş eder. Ancak Tansuğ’un hastalığı ve sonrasında vefatıyla proje yarım kalmıştır. Projenin sahibi Sezer Tansuğ’un çerçevesine sadık kalınarak yeniden ele alınan sergi, 3 bölümden oluşuyor: Tansuğ’un davetiyle ürettiği eserini 1993’te teslim eden sanatçılar, Tansuğ’un arşivinden çıkan listede yer alan ama eser teslim etmemiş olan sanatçılar ve Galeri tarafından eklenen güncel üretim yapan sanatçılar...

EVRENİN TİTREŞEN IŞIKLARI

.

99 KARE

Yer : SALT Beyoğlu Tarih : 12 Eylül – 30 Aralık

Yer : Art On İstanbul Tarih : 1 Kasım – 29 Aralık 22. İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ

Yüzleşme : 19 Kasım, 20.30 – Duru Tiyatro Pss : 20 Kasım, 20.30 – Caddebostan Kültür Merkezi Fourfold : 22 Kasım 20.30 – Moda Sahnesi Zebercet : 28 Kasım, 20.30 – Oyun Atölyesi

21

KÜLTÜR & SANAT

Ayşe Doğa Ülgen

Bir otelin süit odası, yeni bir hayata adım atmak üzere evlilik törenine hazırlanan genç bir çift, hazırlıkları takip eden yakın dostları ve hayatlarına bir anda giren beklenmedik misafirler ile olaylar… Peki, evlenmek için seçtiğiniz kişi “doğru insan” değilse ne olur? Ya “doğru insan” tam da düğününüzden önce karşınıza çıkarsa? İşte bu sorular kahramanlarımızı içinden çıkılmaz gibi görünen soruların, eğlenceli bir dolantının ortasına sürüklüyor.

18 Kasım, 18.30 – Profilo Kültür Merkezi 25 Kasım, 18.30 - Tiyatro Ak’la Kara 01 Aralık, 20.30 – Kadıköy Halk Eğitim Merkezi

TİYATRO

İKSV tarafından 22’ncisi düzenlenen ve her sene binlerce sanatsever tarafından yakından takip edilen İstanbul Tiyatro Festivali 17 Kasım- 4 Aralık tarihlerinde şehrin her iki yakasında tiyatroseverlerle buluşuyor. Sizler için seçtiğimiz birkaç tiyatronun detaylarını aşağıda bulabilirsiniz.

SUİT – DÜĞÜN DÜNDÜ BUGÜN BUGÜN

MÜZİKAL

FANTASTİK CANAVARLAR: GRINDELWALD’IN SUÇLARI

GRİNÇ

İlk filmde Grindelwald’ın büyücüler aleminin karanlık tarafında yükselişe geçmesinin akabinde, sihirli canavarlar konusunda uzmanlaşmış gezgin büyücü Newt Scamander’ın rotası bu kez Paris’i gösteriyor.

Karanlık büyücü Gellert Grindelwald, Newt Scamander’ın da yardımıyla Amerika Birleşik Devletleri Sihir Kongresi (MACUSA) tarafından yakalanır. Ancak kaçmayı başaran büyücü, kendine, gerçek niyetinden habersiz olan müritler toplamaya başlar. Asıl planı; büyü dünyasından uzak olan canlıların hepsine hükmedecek olan safkan büyücüler yetiştirmektir. Karanlık büyücünün planlarını bozmak isteyen Albus Dumbledore, eski öğrencisi Newt Scamander’dan yardım ister. Önündeki tehlikenin farkında olmayan Newt, gerçek dostluklar ve aile bağları konusunda bile sevgisinin ve sadakatinin test edileceği bir yola girecektir. Özellikle Harry Potter hayranlarının yakından takip ettiği serinin 2. Filmi 16 Kasım’da vizyonda!

Bir mağarada, sadece sadık köpeği Max’la yalnız bir hayat süren Grinç, Who köyündeki komşularını sadece yiyeceği bittiği zaman görür. Her yıl Noel’de daha büyük, daha parlak ve daha gürültülü kutlamalarla huzurlu yalnızlığını bozmaktadır komşuları. Who sakinleri, bu yıl Noel’i üç kat daha büyük bir kutlamayla karşılayacaklarını ilan ettiklerinde Grinç, kendisi için biraz huzura ve sessizliğe kavuşmanın tek bir yolu olduğunu fark eder; Noel’i çalmak zorundadır. Bunun için de Noel gecesinde Noel Baba kılığına girmeye karar verir ve hatta işleri kızağını çekmesi için bezgin, uyumsuz bir geyiği kapana kıstıracak kadar ileri götürür.

Eğer yeni yıla gitgide yaklaştığımız şu günlerde içimizi ısıtacak macera dolu bir animasyon filmine hazırsanız Grinç 23 Kasım’da sinemalarda!

SERTAB’IN MÜZIKALİ

MFÖ

Her biri kapalı gişe oynayan Sertab’ın Müzikali’nin kareografisi ve sahne yönetimi Beyhan Murphy; kostüm tasarımları ise Belma Özdemir’e ait. Her şarkıya özel olarak hazırlanmış kostüm ve koreografiler ile Sertab’ın 25. sanat yılını kutlamaya davetlisiniz.

Müzik sahnelerinin efsanevi grubu Mazhar Fuat Özkan (MFÖ), hız kesmeden konserlerine devam ediyor.

Toplam 13 albümde dillere dolanan sayısız şarkıya imza atan, ülkenin dört bir yanında dopdolu konserlerde sahne alan, 1985 ve 1988’de olmak üzere iki defa Eurovision Şarkı Yarışması’na katılıp ülkemizi temsil eden efsanevi grubumuz MFÖ’nün hala bir konserine gitmediyseniz çok şey kaçırıyorsunuz demektir!

Yer : UNIQ Hall Tarih : 22 Kasım, 20.30

Yer : Bostancı Gösteri Merkezi Tarih : 30 Kasım, 21.00

KÜLTÜR & SANAT

22