1
BÜYÜSÜ BOZULMUŞ ERDOĞAN VE 7 HAZIRAN’DAN SONRA Seçime sayılı günler kaldı. Erdoğan ve AKP’nin güç kaybı –anketlerin dışında da- meydanlarda daha önemlisi sözünün eskiliğine, etkisizliğinde görülüyor. Yeni Türkiye’de yeni Türkiye’nin 2013 vaadi de eskimiş görünüyor. Erdoğan’ın Başkanlık Sistemi çağrıları, kendi tabanında dahi bir iddiayı ve heyecanı temsil edemiyor. 2
Bir yönüyle, seçim sonuçlarından bağımsız olarak, bir
gündeme gelebilecektir.
dönemin sonundayız. Büyüyü bozan ve bugünkü bitiş çizgisini başlatan Gezi isyanının yıldönümündeyiz.
Bugün seçim atmosferinin etkisiyle gündeme gelen
Ama, bu bitiş çizgisi aslında bir sona işaret de etmiyor.
görece iyileşme beklentileri, sonuçlara ve sonrasındaki
Çünkü AKP rejiminin sonunu getirecek bir Haziran fikri
gelişmelere bağlı olarak belirli dönemlerde kısa süreli
henüz bir siyasal-toplumsal seçeneğe dönüşemedi.
gündeme gelse de bu ekonomik-sosyal ve toplumsal gerçeklik içerisinde bunun uzun süreli olması mümkün
Seçim sonuçlarının güç ilişkilerini Erdoğan aleyhine
olmayacaktır.
görece değiştireceği ancak düzen dışı bir alternatifin de henüz olgunlaşmadığı bir döneme doğru ilerliyo-
O yüzden MİT tırlarıyla cihadist çetelere taşınan silah-
ruz. Bu koşullarda Gezi’nin ardından iktidar blokunun
lar, medya-yargı üzerindeki baskılar, muhalefete yöne-
dağılmasıyla birlikte başlayan düzen içi arayışlar –se-
lik müdahaleler 7 Haziran’ın sonuçlarıyla kırılmayacak
çim sürecinde de görüldüğü üzere- önceki döneme
gerçekler olarak görülmelidir. O yüzden 7 Haziran’ın
oranla biraz daha güç kazanıyor.
şimdiden kesin olan sonucu, Haziran fikrinin güncelliği ve zorunluluğudur. Halkın direnme, savunma ve ye-
Seçim sonucunda çıkacak matematik ekseninde, fark-
niden kurma imkanlarını çoğaltmak, düzen içi çözüm
lı ihtimaller şimdiden konuşuluyor. Koalisyon da dahil
yollarının ötesinde krize devrimci demokratik çözüm
olmak üzere gündeme gelecek seçenekler içerisinde
imkanları geliştirmek böyle mümkündür.
Erdoğan’ın etkisinin sınırlandığı, AKP’nin –koalisyon olmasa dahi- tek başına yönetmediği bir düzlem ulus-
***
lararası güçlerle birlikte sermayenin de tercihi olarak beliriyor. Ancak tüm bu ihtimallerle birlikte olağan bir
Bunu yapabilmek de seçim ortamında anket şirketle-
dönemde ve olağan bir rejimle karşı karşıya olmadığı-
rinin belirlediği oy tutumunu etkileme söylemleri etra-
mız akılda tutulmalı. Erdoğan, bu gelişmeleri görerek
fında sürdürülen vitrin siyasetinin hapsolmamak, rejim
Saray merkezinde kurduğu iktidar kliği çerçevesinde
eksenine sıkışmış olan karşıtlığın da sözde alternatifin
müdahalelerde bulunuyor. Seçim sonrasında da mer-
de ötesine geçebilmek için başka bir ihtimali güçlen-
kezi konumunu yitirmeyecek hamleler yapmaya de-
dirmeyi gerekli kılıyor.
vam edecektir. Dinselliğin neredeyse her kesimin en önemli kozu ha***
line geldiği, neoliberal sömürünün rötuşlanmasıyla sınırlı, kültürel alana ve kimlikler düzlemine sıkıştırılmış
O yüzden belirli bir seçim sonucunun Erdoğan ve AKP
bir demokrasi eksenin öne çıkartıldığı 7 Haziran düzle-
iktidarına son vereceğine yönelik abartılı iyimserlikten
mine ülkenin geleceğini terk etmemek için bugünkün-
şimdiden uzak durmak gerekir. Aksine, ülkenin hangi
den daha fazlasına ihtiyaç var.
sonuç olursa olsun kısa dönemde istikrara kavuşması,
Gezi’nin 2. Yılında hatırlamak, bunun için gerekli. Her
düzenin yeni bir denge kurabilmesinin oldukça güç ol-
şeyden önce Gezi-Haziran direnişinin AKP rejimine
duğu bir kriz döneminde ilerlemeye devam edeceğiz.
sığmayacak devrimci demokratik taleplerini, halkın doğrudan söz ve eylemiyle gelişen değiştirici-dönüş-
Erdoğan’ın kendi iktidarını sürdürme noktasında açık
türücü iradesini bugün metal işçilerinin mücadelesinde
ya da gizli kont-politikalarıyla birlikte düzenin ekono-
olduğu gibi çoğaltmak için bir adım daha ileri atılma-
mik sıkışmasının yoğunlaşacağı bu dönemde emekçi
nın zamanıdır.
halk üzerindeki faşist baskılar da giderek yoğunlaşacaktır. AKP’nin iç kırılganlığının da artacağı bu kriz içe-
Evet, 7 Haziran seçiminin şimdiden görülen sonucu bir
risinde, demokratik bir çözüm yolunun oluşturulabil-
yönüyle budur.
mesi ancak halk muhalefetinin gelişimine bağlı olarak 3
SALİHLİ’DE GEZİ PARKI Ümmü GÜLCAN
Merhaba arkadaşlar,
Bir Gezi Parkı vakası ile yeniden beraberiz. Bu sefer ki durak Manisa’nın Salihli ilçesi. 10 Mayıs yani Soma aileleri ile HAZİRAN’ın gerçekleştirdiği miting öncesine dayanıyor durumdan haber olmamız. Haziran Hareketi’nde bulunan bir öğretmen arkadaşımın velisi ağlayarak arıyor ve “Çccuğumu oynatmaya nereye götüreceğim parkı kaldıracaklarmış. Bir şey yapalım.” demesi üzerine burada bir araştırmaya başlandı. Geçtiğimiz günlerde Salihli Belediyesi’nde parkın kaldırılıp yerine kapalı spor sahasının yapılması ile ilgili oylamada MHP tam kadro evet , CHP red , AKP 7 ye 6 red oyu kullanmıştır. Manisa 4
Büyükşehir Belediyesi’nde ise MHP ile AKP tam kadro evet kararı vermiştir. Mahalle
sakinlerinin haberi ve görüşü olmadan
olduğunu sanmıyorum. KİPA para kazanacak diye ya-
yapılan oylamaların ve kararların bizce
pıyorlardır. Bak gör kesin anlaşmaları vardır. Biz kimiz
yok hükmünde olduğunu söylememi-
tabi ne gerek var mahalle sakinlerine sormaya değil mi
ze gerek yoktur sanırım. Parkın olduğu
(!)
mahalle, Şehitler Mahallesi ve bu mahalle yeni yeni kentleşmenin ve Ro-
Gün boyu parkta yaptığımız konuşmalar bu minvalde
man arkadaşlarımızın oturduğu yer..
idi. Eee aklın yolu bir de bu demek olsa idi. Yaptığımız
Park daha önceki belediye tarafından
mahalle çalışmasının sonunda duyarlı mahalle sakinleri
yapıldı ve iki sene önce kullanıma
ile kısa bir toplantı yaptık. Biz dinledik onlar konuştu.
açıldı. İçinde futbol sahası, basketbol
Nasıl burayı yıktırmayızı tartıştılar ve sonucunda bir
sahası ve çocuk oyun parkı bulunmak-
imza kampanyası başlatmak istediler. HAZİRAN ve ma-
ta. Minikler futbol çalışmalarını orada
halleli karışık futbol ve basketbol maçları, çocuk atölye-
yapmakta civarda bulunan okul beden
leri vb etkinliklerin yapılmasına, imza kampanyaları so-
eğitimi derslerini burada vermekte-
nuç vermez ise iş makinalarının önüne oturmaya karar
dir. Aileler ve çocuklar günün her sa-
verdik. Aynı gün parkın yakınındaki Pazar yeri esnafını
ati nefes almaya buraya gelmektedir.
dolaştık. Tepkiler aynı “Birisi yapıyor birisi yıkıyor. Bu
Yıkılmak istenen park atıl değil gece
paralar bizim. Paramız başka yer mi kalmadı?” diyen
gündüz yaşayan ve yaşatan bir park-
pazarcılar imzaları seve seve attı. Perşembe gününe
tır. Büyükşehir Belediyesi’nde alınan
kadar da Roman arkadaşların oturduğu yerlerde ma-
karardan sonra parka nabız yoklama-
halle çalışması yapıldı ve tabiki tepkiler aynı “Deli mi
ya gittiğimizde ne kadar haklı olduğu-
bunlar?” Evet biraz cesaretliler (deli cesareti ya da cahil
muzu bir kere daha gördük.”Aklın yolu
cesareti). Mahalle halkına sormadan iş yapmaya kalkı-
bir” tam da bu konuşmalar için geçerli
yorlar ve yaşayan bir parkı yıkmaya çalışıyorlar. Change
sanırım. Konuşmalardan birazı:
org’da mahalle sakini Dündar arkadaş bir imza kampanyası başlattı. Çalışmalarımız ve sesimizi duyurma
HAZİRAN: Merhaba bu parkın yıkıla-
konusunda sadece Şehitler Mahallesi değil kentin diğer
cağını biliyor musunuz ?
mahallelerinden de tepki gelmeye başladı. Bu arada bir not daha; malum seçim dönemindeyiz. MHP’li beledi-
Ayşe: Şaka yapıyorsunuz sanırım. Daha yeni yapıldı ve
ye başkanı seçim çalışmasına gitmiş olduğu bir köyde
bir sürü para gitti bu parka. Peki kim yıkıyor ve gerek-
HAZİRANcılara terörist demiş ve bizi parka gömmekle
çesi ne ?
tehdit etmiştir. Köyden gelen tepki ile gerekli cevabı almıştır. Direnişimizi Facebook ve Twiterdan takip edebi-
HAZİRAN: Salihli Belediyesi ve büyükşehirin onayı ile
lir, change org dan imzaya destek olabilirsiniz.
yıkılacak. Salihli Belediyesi voleybol takımı birinci lige çıktığı için kapalı bir yere ihtiyaç duymuşlar
Birleşik Haziran Hareketi Salihli (facebook), Haziran Salihli (twiter) hesaplarımız.
Ayşe: (GÜLEREK) İyi de başka yer mi kalmamış? Biraz ileride on küsur dönümlük futbol tesisi var yarısı boş,
Sevgiler...
üniversitenin olduğu yer müsait artı şu an kullanımda olan voleybol tesisini büyütebilirler. Hali hazırda kurulu ve yaşayan bu yeri yıkmak istemenin yer olmadığı için
HAZİRAN, her yerde ve ayakta! 5
BAŞKA BİR ÜNİVERSİTE MÜMKÜN Raşit TÜKEL
Söyleşi: Serpil Şahbaz
Rektörlük seçimini kazandınız. Bu aynı zamanda sizin temsil ettiğiniz anlayışın ve mücadelenin de başarısıydı. Oradan başlarsak, sizin kazanmanız nasıl bir üniversite anlayışının kazanması anlamına geldi? Bizim savunduğumuz değerler vardı. Biz bu değerler adına yola çıkmıştık. Bunlar; özgür, özerk, katılımcı bir üniversiteydi. İtaatin değil liyakatın temel alındığı ve hükümetin ugulamalarından, politikalarından, piyasadan bağımsız, kendini bunlar dışından var eden bir üniversiteydi. Sonuçta bu değerler, bu üniversite anlayışımız en yüksek oyu almış oldu. Gerek kendi öğrencileriniz gerekse diğer üniversitelerdeki demokratik dinamikler sizin başarınızı ve rektörlük mücadelenizi sahiplendi. Bu anlamda, seçilmenizin ardından başlayan mücadele süreci üniversiteler için nasıl bir imkana işaret ediyor?
6
lemiydi, bu. Bu özlem bizi ortak bir paydada buluşturdu. Süreç bununla sınırlı değil, elbette. Sadece bir karşı çıkış hareketi değildik. Var olan uygulamaya ses çıkarmanın ötesinde, farklı bir üniversitenin mümkün olduğunu savunduk. Bunun mümkün olabileceğini, hem üniversitemizden hem bizi destekleyen diğer üniversitelerden hem de toplumun farklı kesimlerinden gelen desteklerle görmüş olduk. Neydi savunduğumuz üniversiteyi mevcut olanlardan farklı kılan? Üniversiteler eğitim ve öğretim kurumları. Öğrencilerin üniversitenin merkezinde yer alması gereken kurumlar. Üniversitede öğrenciler için yaratıcı, eleştirel, sorgulayıcı, gelişim süreçlerine katkı sağlayıcı bir ortamı oluşturmanız gerekiyor. Şimdiki eğitim düzeninin daha çok ezbere dayalı ya da öğrencinin katılımını temel almayan bir biçimde oluşturulduğunu görüyoruz. Üniversite sadece bir meslek edinmek için gelinen bir teknik okul, bir meslek yüksek okulu değil. Üniversiteler bilimsel çalışmaların yapıldığı kurumlar. Hiyerarşik bir yapılanmayla üniversitelerde bilimsel üretim için uygun bir ortam oluşturamazsınız. Ast üst ilişkisiyle bilgi üretilmez. Üniversitelerde bilimsel özgürlüklere sahip olmak çok önemli. Öğretim elemanları hiçbir baskı ve müdahaleye Uzun zamandır üniversitelerde YÖK'ün giderek artan
uğramadan, araştırma, eğitim ve hizmet işlevlerini yeri-
baskısını hissediyoruz. Bu en başta rektörlük seçimleriyle
ne getirebilmelidir. Bilim insanları bilgi üretirken, bunu
başlıyor. Rektör atanmasından başlayarak üniversiteler
başkalarına aktarırken ve yayımlarken kendilerini özgür
hükümet politikalarına uygun bir şekilde yapılandırılıyor.
hissedebilmelidir. Ayrıca, bilimsel özgürlükler, ifade öz-
Rektör, atandıktan sonra, üniversitenin gereksinimleri
gürlüğünden ayrı düşünülemez.
doğrultusunda hareket etmeden, bilimsel, nesnel ölçütleri kullanmadan, liyakatı temel almadan, bu politikaların
Üniversite yaşamında liyakat temel alınmalıdır. Hak eden
uygulayıcısı konumuna geliyor. Uzun bir zamandan bu
kişiler çalışmalarıyla belli yerlere gelebilmeli. Yakınlıklar,
yana bunun üniversitelerde bir rahatsızlık yarattığını bi-
tanışıklıklar üzerinden bir yapılanma kurarsanız, bunun
liyoruz. Ama çok da ses çıkmamıştı bununla ilgili olarak.
adı kadrolaşma olur.
Çıksa bile bunlar toplumun farklı kesimlerine ya da diğer üniversitelere ulaşmıyordu. Biz öncelikle bunu gerçekleş-
Üniversitede akademik özerklik olmalıdır. Hükümetin
tirmiş olduk. Yani sessiz kalmadık. Hem seçimin sonucu-
politikalarına en uygun davranan kişinin YÖK tarafından
na uygun bir atama yapılması gerektiğini hem de oyla-
sıralamada en üste çıkartılması, rektörün seçimin sonu-
rımıza sahip çıkacağımızı en başta ifade ettik. Gerçekten
cuna bağlı kalınmadan Cumhurbaşkanı tarafından atan-
de bu süreçte oylarımıza sahip çıktık. Seçimin sonucuna,
ması, aslında akademik özerkliğin daha en baştan ihlal
oy verenlerin tercihine bağlı kalınarak atama yapılması
edilmesi demek. Güdümlü bir üniversite olmaz. Daha
gerektiğini belirttik. Üniversitedeki çeşitli bileşenlerin öz-
önce de belirttiğim gibi, atamalarla ya da kendi politi-
7
kalarınıza uygun kişileri bir yerlere yerleştirerek bir bilim,
lamda Haziran Direnişi ile Haziran Üniversitesi'ni nasıl
bir eğitim ortamı oluşturamazsınız.
tanımlarsınız? Bu tür toplumsal muhalefetlerin geliştirici olduğunu dü-
Önce YÖK, ardından da Erdoğan atamada üniversitenin
şünüyorum. Bizim üniversitede verdiğimiz mücadelenin
demokratik iradesini yok saydı. Seçilmeniz ve ardından
benzerlerinin farklı alanlarda verildiğini biliyoruz. Bu an-
başlayan mücadele üniversitenin bileşenlerinin doğru-
lamda üniversite mücadelesi, demokratik bir düzen, öz-
dan söz ve karar hakkı noktasında bir demokratik üni-
gür bir toplum için verilen mücadelenin bir parçası olarak
versite mecrası açıyor mu?
da görülebilir.
Bunun sadece İstanbul Üniversitesi'yle kalmayabileceğini öngörebiliriz. Bu, biraz önce de belirttiğim gibi, üniversi-
2012'de yazmış olduğunuz "Üniversiteler Şirketleşiyor
telerde uzun zamandır oluşan bir rahatsızlığın ifade bul-
Mu?" adlı makalenizde üniversitelerin artık bir şirket
masıydı. Demokratik üniversite talebiyle bir kanal açılmış
gibi yönetileceğini söylemiştiniz. "Kendi bütçelerini
oldu. Tabii ki, bundan sonra da, rektörlük seçimleri ön-
kendileri yaratsın" noktasında üniversiteler şirketle-
cesinde olduğu gibi mücadelemizin sürmesi gerekiyor.
şerek öğrencinin müşteri olarak görüldüğü, bilimsel-
Bu noktada, İstanbul Üniversitesi'ndeki mücadelemizin
likten, laiklikten uzak bir üniversite anlayışı var şu an
sadece seçime yönelik olmadığını da belirtmek isterim.
Türkiye'de. Bir de Rektörlük şeçimleri sadece öğretim
2012'de bir önceki rektörlük seçimindeki çalışmalar, se-
üyeleriyle sınırlı. Üniversitelerin diğer bileşenleri se-
çim sonrasında İstanbul Üniversitesi Demokratik Üniver-
çimlere katılamıyor. Demokratik bir uygulamadan da
site Girişimi adı altında biraraya geldiğimiz bir mücadele
söz edilemiyor.
sürecini başlattı. Biz bu mücadeleyi hedefimize rektörlük
Bu önemli bir nokta. Mevcut yasalar gereği sadece öğ-
seçimini kazanmayı koymadan 2012'den bu yana sürdü-
retim üyelerinin oy kullanabiliyor olmasını bir eksiklik
rüyoruz. Diğer üniversitelerle dayanışma çerçevesinde
olarak görüyoruz. Seçim sürecinde bunu katılımcılığa bir
bunu gerçekleştiriyoruz. Bu nedenle rektörlük seçimle-
engel olarak gördüğümüzü sıkça vurguladık. Biz seçim
rinin sonrasında en yüksek oyu aldığımız halde bir ata-
sürecinde sadece öğretim üyelerinin sorunlarına eğilme-
manın olmaması, bu mücadeleyi ketleyecek değil tam
dik, yaptığımız ziyaretlerde üniversitemizin tüm bileşen-
tersi daha da güçlendirecek bir durumdur. Çünkü bizim
leriyle sorunları tartıştık. Örneğin, taşeron işçilerin, sen-
üniversiteye bakışımız, savunduğumuz değerler, 1202
dikalı üniversite çalışanlarının sorunlarını dinledik. İdari
oyu veren öğretim üyeleri başta olmak üzere üniversite-
personel ve öğrencilerle bir araya geldik. Ancak tüm üni-
mizin tüm bileşenleri, bizi destekleyen diğer üniversiteler
versite bileşenlerin katıldığı bir seçim, gerçek anlamda
ve toplumun çeşitli kesimleri tarafından kabul görmüştür.
demokratik bir seçimdir. Üniversite sadece öğretim üye-
Bu süreci mücadeleyi sürdürmek adına önemli bir aşama
lerinden oluşmadığına göre, demokratik bir süreç işlete-
olarak kabul ediyoruz. Mücadelemiz güçlenerek sürüyor.
cekseniz bütün bu yapıların seçim sürecine katılmasını sağlamanız gerekiyor. Bu yaklaşımımız seçim süreciyle
Bundan sonrasına ilişkin neler söyleyeceksiniz?
sınırlı değil, tabii ki. Tüm karar süreçlerinde, demokratik
İstanbul Üniversitesi Demokratik Üniversite Girişimi ola-
mekanizmaların işletilmesi gerekir. Örneğin, bir öğren-
rak seçim sonrasında tüm üniversite bileşenleriyle birlik-
ci temsilcisi yönetime yakın olduğu için kurullarda yer
te mücadelemizi sürdüreceğiz. Bizler üniversitemizdeki
almamalı; gerçekten öğrencilerin seçtiği, onları temsil
antidemokratik uygulamaların, her türlü baskının, hak
eden bir kişi olmalıdır. Akademik kurullar, üniversitelerde
ihlallerinin karşısında olacağız. Üniversitemizin piyasaya
akademik kararların alındığı kurullardır. Birçok fakülte-
açılmasına, bir şirket gibi yönetilmesine karşı mücadele
de bu kurulların işletilmediğini gördük. Kararlar sıklıkla
edeceğiz.
merkezi olarak alınıyor. Karar süreçlerine katılmak bir yana, alınan kararlardan haberdar bile olmayabiliyorsu-
Haziran Üniversitesi etkinliğine katılacaksınız. Bu an-
8
nuz. Üniversitede bilimsel çalışma ve eğitim alanlarında
özgür bir ortamın, idari açıdan demokratik bir işleyişin
la şirketler tarafından karşılanmaya başlanıyor. ABD’den
kurulması gerektiğini savunuyoruz.
bir örnek olarak, Kaliforniya Üniversitesi’nin BP ile bir enerji biyobilim bölümü açılması için 500 milyon dolar-
Şirketleşmeyle ilgili söyledikleriniz çok önemli. Çoğu
lık anlaşma imzalaması verilebilir. Şirket her yıl üniver-
zaman bu konu gözardı ediliyor. Kabul etmemiz gere-
siteye aktardığı paranın 1/3’ünü kendi araştırmaları için
kiyor ki, küresel anlamda eğitim ve sağlığın neoliberal
kullanmakta ve bu araştırmalardan elde ettiği patent ve
politikalarla şekillendiği bir süreç yaşanıyor. 1980 yılında
lisansları kendi tekelinde tutmaktadır. Giderek Türkiye'de
ABD’de patent yasasıyla, 1999 yılında Avrupa’da Bolon-
de böyle bir model yerleştiriliyor. Bunun yansıması nasıl
ya bildirgesiyle başlayan eğitim alanınındaki neoliberal
oluyor? Örneğin, Cumhuriyet Halk Partisi yakın zaman-
dönüşüm, son yıllarda Türkiye'de de hız kazandı. 2012
daki bir açıklamasında üniversitelerin yüksek katma de-
yılındaki YÖK yasa tasarısında, üniversitelerin piyasa-
ğer üreten kurumlar haline getirileceğini belirtti. Seçim
laya açılması, üniversite-sanayi ilişkisi ve şirketleşme
bildirgesinde üniversite-sanayi işbirliği modelini geliştir-
konularıyla ilgili birçok madde vardı. O dönemde yasa
mekten söz etti.
tasarısına karşı çıktık. Bir süre sonra da yasa tasarısı geri çekildi. Çekildi çekilmesine ama, tasarıda yer alıp da karşı
Sizin mücadelenizi en fazla sahiplenen kesim öğrenci-
çıktığımız birçok yapı üniversitelerde bir bir oluşturuldu.
lerdi. Normalde rektörlük ve öğrenciler birbirine karşıt
Örneğin, teknopark olarak da isimlendirilen Teknoloji Ge-
tarafta yer alırlar. Birbirleryle etkileşim haline gelmez-
liştirme Bölgeleri, üniversite kampüsleri içerisinde veya
lerç Bu süreç biraz da öğrencilerle yakınlaşmanızı sağ-
üniversitelere yakın alanlarda anonim şirket olarak ku-
ladı.
ruluyor. Üniversitelerde KOBİ’leri desteklemek amacıyla
Öğrencilerle seçim öncesinde de bir yakınlık vardı. Bir
KOSGEB tarafından kurulan ve yönetilen Teknoloji Ge-
araya gelme imkanlarımız oluyordu çeşitli toplantılar va-
liştirme Merkezleri oluşturuluyor. Böylece üniversiteler
sıtasıyla. Ama bu dönem daha kitlesel bir öğrenci deste-
bir yerde şirketlerin bir AR-GE departmanları gibi işlev
ğinin ortaya çıktığı bir süreç oldu. Bu önemliydi. Rektör
görmeye başlıyor. Bu oluşumlarda şirketlere gelir ve ku-
dediğiniz ulaşılması zor bir insandır, üniversitelerimizde.
rumlar vergisi muafiyetleri sağlanıyor. Sonuçta, üniver-
Göremezsiniz. Korumalarıyla dolaşır, uzaktır. Örneğin,
siteler şirketlere yatırım açısından cazip hale getiriliyor.
üniversitemizde rektör olarak atanan kişi rektörlük seçi-
Şirketler üniversitelere yatırım yapıyor, siz de bilim insanı
mi çalışmalarını, o dönemde vekil rektör olması nedeniy-
olarak o şirketin karlılığının temel olduğu bir programın
le Fakülte Akademik Kurullarını toplayarak yürüttü. İmza
içine girmek zorunda kalabiliyorsunuz. Üniversitelerde
karşılığı toplanan öğretim üyeleriyle bir araya geliyor,
temel bilim alanları geri bırakılırken, uygulamalı alanlar
seçim konuşmasını yapıyor ve soru almadan toplantıyı
öne çıkartılıyor. Nisan sonuna doğru YÖK Başkanı Yekta
terk ediyordu. Öğretim üyelerinin bile soru sormasına
Saraç, 36 üniversitenin Kimya Programına, 31 üniversi-
olanak tanımayan bir kişinin öğrencilerle mesafesini tah-
tenin Fizik Programına, 22 üniversitenin Biyoloji Prog-
min etmek zor değil. Öğrencilerle yan yana olmak, onları
ramına öğrenci kontenjanı verilmeyeceğini bildirdi. Bu
dinlemek, birlikte vakit geçirmek çok da abartılacak bir-
alanlar temel bilim alanları. Bu karar sözünü ettiğimiz
şey değil. Ama günümüz Türkiye'sindeki üniversitelerde
politikaların aslında somut bir yansıması. Bilim yapılan
rektör çok büyük yetkilerle donatılmış durumda ve adeta
alanlar geri planda bırakılırken sanayi ile işbirliğinin ku-
ulaşılmaz konumda. Hele öğrenciler için. Bizim üniversi-
rulduğu uygulamalı araştırma alanları destekleniyor. Bu
tedeki her kesimle çok yakın ilişkimiz oldu hep. Biz mü-
gelişmeler üniversiteleri giderek daha fazla etkisi altına
cadele içindeydik. Taşeron işçilerin mücadelesi içindey-
alıyor. Örneğin, ODTÜ Teknoparkı içindeki 200’den fazla
dik; işten atılan işçilerin, öğrencilerin, soruşturma geçiren
şirket arasında MAN, Siemens gibi çok uluslu şirketler de
araştırma görevlilerinin yanındaydık.
yer alıyor. Bu sistemde devlet üniversitelere ayırdığı bütçeyi kısarken, üniversitelerin finasmanı giderek daha faz-
9
GEZİ'NİN GÜNEŞİ: HAZİRAN İlknur Başer
HAZİRAN Muğla Meclisi
Öncelikle Gezi'nin Haziran Hareketi açısından ne ifade ettiğini ifade etmek gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de özellikle 2000 yılı sonrasını (belki daha da geriye gidilebilir) Gezi'den önce ve Gezi'den sonra diye ayırmak gerekir. Hem iktidar açısından hem de örgütlü sol-sosyalist yapılar, sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve toplumsal muhalefetin kendisi açısından. Çünkü; Gezi Direnişi'nin kendisi bir bütün olarak bir çok açıdan öğretici süreçleri, olay ve olguları içinde barındırmaktadır.
10
Gezi Direnişi aynı zamanda bir-
hemen her yerde kurulabileceğinin söylemden çıkıp,
çok sol-sosyalist örgütte, siyasi
-son yıllardaki- gerçekleşebilirliğinin de mümkün olabi-
partide, sendikada, demokratik
leceğini üretilen örneklerle göstermiştir. (Elbette bura-
kitle örgütünde ve de tabanında-
da Fatsa’yı unutmadan ve son dönemdeki Tekel direnişi
ki tek tek üye-bireylerde sorgu-
vb. lerini atlamadan) Ve tabi ki değişmez, sarsılmaz de-
lama süreci başlattı. İşte Birleşik
nilen iktidarın sarsılabileceğini, uzun süredir egemenler
Haziran Hareketi de sorgulama
tarafından belirlenen gündemin değiştirilebileceğini,
ve tartışma yürüten, yukarıda
her türlü sansür ve iletişim aracı kısıtlamasının kendi
Gezi'den sonra diye tariflenen
araçlarını üreterek aşılabileceğini de göstermiştir…
dönemi; Gezi'nin izinde, Gezi'nin eksikliklerini de gören bir hatla
Haziran Hareketi bugün hepimize dayatılan yaşama,
yaşanılası bir ülke-dünyayı nasıl
çevre-insan katliamlarına-savaşa vb., politikalara kar-
birlikte örgütleriz, kurarız soru-
şı geliştirilecek direnişlerin daha örgütlü yürütülmesi,
suna üretilen önemli cevaplar-
kendiliğinden parlayıp dağılmaması, sürekliliği ve haya-
dan biridir. Dolayısıyla mayasını
tı dönüştürücü aynı zamanda kurucu misyonu üstlen-
ve ismini Gezi Direnişi'nden alan
mesi açısından Gezi'den bir adım öndedir.
Haziran Hareketi için Gezi büyük bir önem taşımaktadır. Peki ne
Kitleselleşen, esnek, çeşitlilik gösteren farklı eylem-di-
ifade etmektedir?
renişleri üretme, gençleşme, kadınlaşma, bireysel katılımın yeterince olmaması açısından ise bana göre Ge-
Kapitalist sistemin üretmek iste-
zi'nin birkaç adım gerisindedir. Yerleşen ve kalıplaşan
diği; yabancılaşan, bireyci, sade-
davranışları aşma, kendi içinde başka bir yaşamı inşa
ce kendini düşünen, sorgulamayı
etme konusunda ise eksikleri bulunmaktadır.
es geçen, parayı ve onun ürettiği değerleri kutsayan insan ve top-
Haziran Hareketi kurulalı henüz yarım yıl kadar bir süre
lum tipolojisi yerine; insani de-
olmasına rağmen kısa sürede bulunduğu her yerde
ğerler, sevgi, vicdan, dayanışma,
meclisleşmesi ve halen meclisleşmeye çalışması, karar-
eşitlik, kardeşlik, farklı din-kim-
ları meclislerden doğru alması ve bu yöndeki çabası,
lik-kültür, siyasal yapıyı, cinsel
meclislerin bulunduğu yerlerden başlayarak müdaha-
yönelimi tanıma, saygı göster-
le etmeye başlaması, sol-sosyalist camianın çekingen
me, teslim alınamayan ve sürekli şaşırtmayı başaran
yaklaştığı laiklik konusunda yaptığı eylemlerle laikliği
yaratıcı zeka, sistemin her türlü vahşi saldırısına karşı
su yüzüne çıkarması açısından önemli adımlar atmıştır.
güldüren eğlendiren mizah, her türlü kamusal alanın;
Hatta kısa sürede iktidarın kendisine tehdit oluştura-
parkın, sokağın, yaşamın kararının birlikte verilebilece-
caklar listesinin üst sıralarına yerleşmiştir.
ğini ve en önemlisi park forumları ve parklarda örgütlenen gündelik hayatla da “Başka Bir Yaşamın Mümkün”
Birleşik Haziran Hareketi Gezi direnişinden öğrenerek
ve kurulabilir olduğunu ifade etmektedir. Aynı zamanda
yol yürüme şiarına sahip olması, ülkede karanlığın-ses-
zaman içinde park forumlarıyla gelişen meclisleşme, bir
sizliğin, umutsuzluğun hakimiyetinin yerleştiği bir dö-
anda kitleselleşen, yaygınlaşan, farklı, zengin, yaratıcı
nemde doğan Gezi Direnişi güneşini; faşizmin, hırsız-
direniş-eylem biçimlerini, ataerkilliğin ürettiği eril dil ve
lığın, çevre, kadın, işçi, genç katliamının, nefretin kol
yapının direnişlerde kendini yeniden üretmemesini ve
gezdiği ülke ortamında yükseltme çabasıyla Gezi'nin
en önemlilerinden birisi de gençliği ifade etmektedir.
tam ortasında, Haziran Türkiye’sini kurma iddiasıyla bir
Gezi Direnişi başka yaşamların ve direniş biçimlerinin
adım ilerisindedir. 11
GEZI, KUTUP YILDIZIMIZ Ayça SÖYLEMEZ
“...Her gölge, ışığın bir çocuğudur ve sadece aydınlığı ve karanlığı, savaşı ve barışı, yükselişi ve çöküşü gören kişi hayatı gerçekten yaşamış sayılır.” Stephen Zweig, Dünün Dünyası’nda savaş öncesinin umudunun yerini nasıl bir karanlığa bıraktığını anlatır, “Bir daha hiçbir şey savaş öncesi Avrupa gibi olmayacak” derken. Yukarıdaki cümle, kitabın son cümlesi. Bizim de bir kırılma noktamız var, adı Gezi direnişi. Zweig’in anlattığının tam aksi yönde ve hiç beklemediğimiz bir anda bizi kabuğumuzdan çıkmaya zorlayan umudun adı, Gezi. Önünden defalarca geçtiğimiz, öncesinde hiçbir önem atfetmediğimiz, hatta belki içine girmek bile istemediğimiz bir parkın, hayatımızı “Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” denli değiştireceğini tahmin etmemiştik. Şimdi Gezi, umudun, geleceğin, başkaldırının, yoldaşlığın, paylaşmanın, gülmenin, öfkenin adı. Sosyal medya #GeziyiUnutma diyor, sanki unutabilirmişiz gibi. Öncesini hatırlıyor musunuz? Koyu bir umutsuzluk, hatta Zweig’in anlattığı türden bir boşluk, savaş atlatmış olmasak da aldığımız ağır darbelerin etkisiyle kilitli kapıların ardında sessiz sedasız yaşamlar ve eğer hala ve inatla direniyorsak: Yalnızlık. O yalnızlık ki, bizi çoğaltan. Evrende enerji yok olmaz, fizik yasasıdır. Gezi öncesi o koyu karanlıkta inatla direnenlerin, yalnız da olsa direnenlerin, sokakta, hapiste, tarlada, ofiste, okulda direnenlerin enerjisiydi, bizi Gezi’ye taşıyan. Enerji yok olmaz ama değişir. O değişen enerji sel olup parklara, meydanlara, ara sokaklara, mahallelere aktığında başka bir şeye dönüştü, kimsenin önünde duramayacağı bir güce. Ve tarihin başından beri direnenler de bir kez daha hatırladı, sesimiz ancak çoğalırsak duyulur. O yüzden Gezi aslında sonsuzluk ve bir gündür. Gezi Paris Komünüdür, Ekim Devrimidir, 1936 İspanya, 1955 Vietnam, 1968 Paris’tir. Hepsinin toplamı ve başka bir şeydir. Hayır, Gezi direnişine devrim demiyorum. Bizim isyanımızın enerjisinin, uzun ve zorlu bir geleneğin devamı olmasından bahsediyorum. O nedenle, hiçbir direniş, hiçbir söz, hiçbir ölüm boşuna değildi. Bazen üç arkadaşla asılan bir pankart, beş arkadaşla çıkılan yazılama, bazen mahalledeki evleri yıkmaya gelen dozerin önünde durmak, işten atılanların direniş çadırına ziyaret, işten atılınca direnmek... En ufağından en cesuruna her direniş, yok edilemeyecek bir enerjiydi. 31 Mayıs 2013’te elle tutulur, gözle görülür hale geldi. Ve o nedenle de direniş ancak sokak sokak, mahalle mahalle, inşaatta, madende, okulda, işyerinde ilmek ilmek örülerek devrime ulaşır. Hiçbir çaba boşuna değildir. Her umutsuzluğa düştüğümüzde bizim aydınlatan Kutup Yıldızı, Gezi’dir.
12
DİRENENLERİN BİRLİKTE ÖRGÜTLENİŞİ Serpil GÜVENÇ
İkinici yılında Haziran Direnişi’ nin sürdürülebilir mirası nedir? Haziran Direnişi’nin özelliklerini anımsayalım. İktidara geldiği günden bu yana, kentsel rantı sermaye ile birlikte yağmalayan siyasal iktidar, ilk kez Taksim Gezi Parkı’nda başını duvara çarptı.
Geziciler, kamu malının metalaşmasına, özelleştirmeye karşı çıktılar. Bunun yanı sıra kendi yaşamlarını ve yaşam alanlarını ilgilendiren konularda söz ve karar sahibi olmak istediler. Bu bağlamda, katılım ve karar alma süreçlerinde bir ‘doğrudan demokrasi’ deneyimi yaşandı.
Hareket kısa sürede İstanbul dışına taştı. Tüm kentlerde isyana katılanlar, hem AKP’nin dayattığı siyasal İslamcı yaşam tarzına ve yaşamın her alanındaki faşist, yasa tanımaz uygulamalara hem de bu siyasal hareketin güçlendirerek sürdürdüğü neo liberal yapılanmaya, işsizliğe, güvencesizliğe, sendikasızlığa, esnek çalışmaya, taşeronlaşmaya karşı çıktılar.
13
Haziran Direnişi’ni izleyen süreçte, ülkede parklar Gezi Par-
dinci gericilik önemli ölçüde geriletilemeyecek. Bunun için
kı’na dönüştü ve insanların Gezi’deki gibi, iş çıkışlarında bir
ülke çapında işçi, köylü, genç, yaşlı, kadın erkek herkesin
araya geldikleri ve birlikte oturup konuşarak kararlar aldık-
bir araya gelerek örgütlenmesi ve aşağıdan yukarıya zorlu
ları ve yine bir doğrudan demokrasi uygulaması sayabile-
bir mücadele verilmesi gerekiyor.
ceğimiz ‘forumlar süreci’ başladı. Daha sonra forumların bir kısmı gündemli toplanan mahalle meclislerine dönüştü.
Haziran’a gelince; Hareketin diğer muhalif oluşumlardan farkı ve özgünlüğü,
Dönüp geriye baktığımızda, Haziran İsyanı’nı doğuran ko-
yukarıda da belirttiğim gibi, 2013 isyanını ilke ve yapılan-
şulların değişmediğini hattâ daha da ağırlaştığını söyleye-
ma anlamında benimsemesi. Parlamenter demokrasiyi ya-
biliriz.
dsımamakla birlikte sandığa endeksli bir hareket olmaması, isyanın tabana dayalı yapılanmasını kendisine kılavuz
O halde, bugün de, AKP iktidarının yağma ve talana dayalı
alması, güncel siyasal çıkarlar çerçevesinde ilkelerinden
neoliberal politikalarına karşı durmak, faşizme, gericiliğe
ve mücadelesinden taviz vermeme ve düzen içi bir takım
karşı mücadeleyi yükseltmek Haziran Direnişi’nin sürdü-
iyileştirmelerle yetinmeme anlamında büyük bir olanak ve
rülmesi gereken mirasıdır.
rahatlık sağlamakta. Haziran’ı önemli kılan ve AKP iktidarının hedefine koyan da bu yönleri olsa gerek.
Bu mücadelenin yürütülmesindeki biçim de önemlidir. Forumları, meclisleri ve karar alma süreçlerinde uygulanan
Haziran Hareketi bugünkü direniş izleri açısından ne ifa-
–sosyalist mücadelenin en önemli kalıtlarından olan- doğ-
de ediyor?
rudan demokrasi de sahiplenmemiz gerekenler arasında-
Belki Haziran Direnişi’ndeki gibi bir kitlesel yayılmadan
dır.
söz edemeyiz ama kafa ve kol işçileri AKP’ye boyun eğ-
İşte Birleşik Haziran’ın yapmaya çalıştığı tam da bu.
memekte kararlı görünüyorlar.
Bu büyük halk ayaklanmasının mirasını biçim ve öz ola-
Sermayeye ve onunla işbirliği halindeki sarı sendikalara
rak sahiplenmek. Ve onun taleplerini yaşama geçirebilmek
karşı işçiler kararlı bir direniş sergilemekteler. Tüm baskı-
için, belki de tek eksik yanı olan örgütlü mücadeleyi ülke
lara rağmen avukatlar direniyorlar ve müvekkillerini her
çapında yaygınlaştırmak. Bugün Türkiye’de 2013 Haziran
koşul altında savunmaya çabalıyorlar. İnsanlık dışı çalışma
isyanı’nı gerçekten benimseyen ve onu yeniden yeşert-
koşullarına karşı doktorlar direniyorlar. Her zaman yüz akı-
meye çalışan hareketlerden en dikkate değer olanı HAZİ-
mız olan öğrenciler üniversitelerdeki yasa dışı, faşist uygu-
RAN’dır.
lamalara karşı direniyorlar. AKP’nin eve kapatmaya ve biat ettirmeye çalıştığı kadınlar yaşamlarını tehlikeye atarak
Türkiye’nin bugünü açısından AKP’nin yönelimleri/çat-
direniyorlar.
lakları çerçevesinde Haziran Hareketi kurucu irade açısın-
İnsanların iktidarın tüm baskılarına rağmen teslim olma-
dan ne ifade ediyor?
maları, emek eksenli eşit ve özgür bir yaşama olan özlem-
İç ve dış egemen çevrelerin, seçim sonrasında, AKP’nin
lerinden vazgeçmediklerini gösteriyor.
iktidar olmaması halinde de, neoliberal düzenin sürdürülmesi için önlemlerini aldıklarını görüyoruz. Daha açıkçası,
Haziran Hareketi'nin varlık nedeni de zaten bu değil mi?
AKP’nin zayıflaması ya da iktidar olamaması halinde de
Direnenlerle birlikte içiçe bir örgütlenmeyi sağlamak, bir-
emperyalizm ve işbirlikçileri bu kanlı talan düzeninin yeni
likte mücadele vermek ve Haziranca bir yaşamın kapısını
kombinasyonlarla sürmesini istiyorlar. Görünen o ki, 7 Ha-
açmak.
ziran sonrasında, AKP tek başına iktidar olsa da olmasa
14
da, içinde yaşadığımız neoliberal düzenin getirdiği eşitsiz-
Umut HAZİRAN’da.
likler, çarpıklıklar ve toplumda kök salmasına izin verilen
Umudu birlikte yeşertelim.
HAZIRAN GÜNCELLEMESI İlhan Kamil TURAN
Haziran 2013, AKP iktidarının bütünsel bir karşıtı olmuştur. Zira özgül, yerel, çevresel veya merkezi ya da kentsel gibi görünenin günümüzün (kapitalizm ve AKP iktidarının) bütün ekonomi politiğini verdiğini, aralarında nedensel ilişkiler bulunduğu görüldü. Serbestleştirme, özelleştirme, metalaştırma, eğitim, sağlık, ulaşım, sanayi, enerji, tarım, gıda, kent, imar/yapı, arazi, koruma alanlarına yönelik politikaların genel ve bütünsel bir neoliberal sömürü-rant uzamının söz konusu olduğu bizzat son yılların pratiği ve eylemlilik içinde görüldü. Laiklik, sosyal yaşam, aile, gençlik, spor, din vb. hemen her alanda gerçekleşen liberal-siyasal İslam karması değişim-dönüşümlerin, AKP’nin hâkimiyetindeki sermaye birikim süreci ile bağıntısı olduğu görülebildi.
Diğer yandan “temsili demokrasi”nin sınırları; hem düzen içindeki hem de kitle algısındaki çeşitli öğelerinin ortadan kaldırılışı ile tek adam diktatörlüğü yönelimi arasındaki ilişkiler de belirli ölçüler içinde görüldü, görülüyor.
Erdoğan ise direniş boyunca ve sonrasında sürekli olarak, devletin zor/şiddet aygıtlarını, partisini ve kitle tabanını tahkim etmeye çalıştı. Bu yaklaşımın Haziran halk hareketinde yer alan kitlelere ideolojik-kültürel yabancılık, hatta düşmanlık besleyen, milliyetçilik-İslamcılık
15
sentezinin sindiği poliste ve en gerici tabanda bir karşılık
“Hükümet istifa”, “Diktatör istifa” sloganlarına “Faşizme
bulduğu görülebiliyor.
karşı omuz omuza”, “İsyan, Devrim, Özgürlük”, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganları eşlik etti ve ha-
AKP iktidarının özellikle son dönemi, onun sömürücü-ge-
rekete damgasını vurdu.
rici icraatlarına karşı oluşan yeni toplumsal uyanış ve ayağa kalkış hamlelerine karşı önlemlerle belirlenmektedir.
Milyonlarca an’ı bulunan bu hareket içinde mücadelenin,
İktidarın, sınıfsal-toplumsal kutuplaşmayı hızlandırıcı ve
kardeşleşmenin, direnişin, dayanışmanın, birbirine öğret-
1970’lerin “kontr” politikalarını da içeren tarzdaki sertliği
menin birçok biçimi yaşandı.
ile Türkiye yeni bir evreye girmiştir. Bu evrenin ufkunda “iç savaş” da bulunmaktadır. Büyük Haziran direnişi ve kal-
Haziran 2013, ayrıştırıcı ve eşitleyici, hatta liberal ideolo-
kışması bu koşullarda oluşmuştur. Çok yönlü siyasallaşma
jinin yedekleme deposunda bulunan “çoğulculuğa” değil,
ve halk hareketi gerçeği siyasi iktidarı hayli ürkütmüş, ona
(Marks’ın çözümleme yöntemindeki başat bir yaklaşıma)
karşı net bir şekilde konumlandırmıştır.
“çoğulun birliği”ne, bu temeldeki bir “somut”a, “somut bütün” gerekliliğine işaret etti.
AKP iktidarının uygulamalarına birikmiş tepki-öfke duyan geniş kitleler, 2013 Haziran’ında; gericiliğe, sömürü, rant,
Evet, AKP iktidarı dönemi ve 2013 Haziran’ı ile birlikte
istismar politikalarının her alana yayılmasına ve bu poli-
Türkiye siyasallaştı. Siyasetin toplumsallaşması, toplumun
tikaların koruyucu zırhı olan iktidarın siyasi zoruna karşı
siyasallaşması; Türkiye kapitalizminin evrimi ve AKP ikti-
büyük tarihsel bir kalkışmaya girişti. Bu kalkışma, yıllar
darının uygulamalarıyla karşılıklı etki-tepki diyalektiğinde,
içinde oluşan ve sömürüye, ranta, zorbalığa karşı birikmiş
12 Eylül sonrasında ilk kez geniş ölçekli olarak oluştu.
tepkilerin çeşitli biçimlerini içinde barındırdı. Haziran halk hareketi, dünyadaki birçok kitle hareketliliği Taksim Gezi Parkı’ndan başlayıp bütün Türkiye’ye yayılan
ve kalkışmanın da önüne geçti. Haziran esin kaynağı oldu;
bu kitlesel hareketlilik, Gezi Parkı direnişi, Taksim direnişi,
Brezilya’da bile “aşk bitti, burası Türkiye” dendi; Mısır’da
Haziran direnişi, Haziran isyanı, Haziran ayaklanması/kal-
Türkiye’den esinlenerek halk meclisleri kuruldu.
kışması, Haziran halk hareketi olarak anıldı, anılıyor. Türkiye, kitlelerin o hareketliliğiyle güzelleşti; neredeyse ülkele-
Haziran 2013’ten önce ise, Türkiye halklarının vicdanı olan
rinden soğuma ve umutsuzluğun eşiğine gelen insanlara
sosyalistler-devrimciler, emek ve meslek örgütleri, tarihsel
ülkelerini ve insanlarını sevdirdi, umut verdi, gelecek (baş-
haklılıklarına inana-
ka bir Türkiye) vaat etti.
rak yıllar boyunca direndiler; alanlara
16
Sürekli hakaret edilen; sömürü-rant politikalarına, işsizliğe,
çıktılar,
copların,
geleceksizliğe, gericiliğe ve zorbalığa karşı çıkan kadın-er-
gaz
kek, genç-yaşlı herkes, “artık yeter; biz varız, biz halkız,
hedefi oldular; gö-
birlikteliğimizle buradayız, yaşamı ve mücadeleyi seçtik”
zaltılar, tutuklama-
dediler ve hem kapitalizmin hem de onun yeni temsilcisi
lar, mahkûmiyetler
olan AKP iktidarının faşist zulmüne karşı eylemlilik içinde
peşlerini bırakmadı
özneleştiler.
fakat devlet terö-
Türk, Kürt, Ermeni vd. arasına düzen tarafından konulan
rüne/yıldırıcılığına
genetik ayrımlar bu halk hareketi içinde aşıldı. Kadınlar ve
karşı
gençler, “Görmüyordunuz, engelliyordunuz, artık biz de
ceğini, uzum erimli
varız” dediler.
mücadele
edile-
bileceğini
göster-
bombalarının
direnilebile-
diler. Başka, insanca yaşanılası bir Türkiye ve dünya için
park forumları ve özellikle halk meclisleri olduğunu be-
mücadele ettiler, yol açtılar. Diğer yandan rutin biçimler,
lirtmek gerek. Bu forum ve meclisler hareketin o günkü
yaklaşımlar içinde kaldılar. Haziran 2013, hareket içindeki
düzeyiyle bağlantılı olarak, kendini kalıcı bir örgütsel form,
halk ve sosyalistlerin-devrimcilerin sorumlu kesimlerine
direniş odağı, mücadele organı, iktidar nüvesi vb. olarak
çok şey öğretti, bir yön oluşturdu.
tanımlamamış ise de siyasi hareketleri, siyasal toplumsal duyarlılıkları, tek tek kişileri, arkadaş çevrelerini vb. kapsa-
Haziran 2013 kendiliğinden bir kalkışmadır ancak her
yan birleşikliği itibarıyla, hiç kimsenin itiraz edemeyeceği
kendiliğindenliğin içindeki kendi’yi, kendi olma sürecin-
bir form/biçim olarak Türkiye’nin sınıfsal-toplumsal müca-
deki öznel dinamizmi ve çeşitli örgütlülükleri (özneleri)
deleler tarihinde yerini almıştır.
de görmek gerekir. Kendiliğindenlik, öznesizlik durumu değildir ancak Haziran’da yaşanan heterojen yani ayrı tür-
Haziran 2013’ün izini sürmek, onu yeni biçimler altında sü-
den de olsa güçler bileşkesinin belirli bir an’da oluşmasını
rekli kılmak ve birleşik mücadele gerekliliklerini karşılamak
önemsemek ve onun olanaklı olan örgütsel, siyasal, pratik
için hem 2013 Hazirancılarının belirli eksenlerde bir araya
formlarının oluşturulmasını ve sürekli kılınmasını sağlamak
gelmesi hem de forum-meclis formlarının korunması, yer-
gerekir.
leşik kılınması ve geliştirilmesi gerekmektedir.
Haziran halk hareketi, halkın iradesinin farkına varmasının;
Biliniyor, söz konusu gerekliliği, sorumlu yaklaşıma sahip
örgütlenme, mücadele, AKP iktidarını alt etme, düzeni
olan ve Birleşik Haziran Hareketi içinde yer alan parti,
sarsma, yıkıcılık-kuruculuk diyalektiğinin teorik, pratik ve
grup, çevre ve kişiler yerine getirdi. Ne yapmalı, nasıl yap-
güncel olanaklarını sunmuştur.
malı şeklindeki klasik sorularımızın yanıtları pratik olarak güncellendi. Örgütlenme ve mücadeleden yalnızca ken-
Haziran 2013, kendinden sonra gelecek olanı belirleyecek
dini “tekleştirme”yi, sol içinde (güya) öne geçmeyi, ön
tarihsel bir uğraktır. Zira AKP iktidarı ile Türkiye kapitaliz-
alma’yı anlayan çocukça ve özünde apolitik eğilimlerin
minin evrimi, sermaye birikim politikaları, iktisattan dev-
sorumsuzluklarının, ancak ve ancak pozitif örneklerle ge-
lete dek gerçekleşen neoliberal dönüşüm, iktisadi-top-
riletilebileceği açıktır.
lumsal-siyasi bunalım öğeleri, düzenin çözülme öğeleri ve karşıt sınıfsal-toplumsal dinamiklerin mücadeleleri ara-
Bu satırların yazılmasının ardından tam on gün sonra se-
sındaki bağların belirli bir bütünlük içinde sergilenmesi
çimler yapılmış olacak ve görülecek ki anti-emperyalist,
için koşullar uygundur.
anti-kapitalist, anti-faşist, kamucu, halkçı-toplumcu, laik
Şimdi sorun, nesnel ve
bir halk hareketi gerekliliği yine elzem olacaktır. Görüle-
öznel koşullar bütünlü-
cektir ki Erdoğan-AKP iktidarını neoliberal iktisadi-sosyal
ğünü oluşturma yönün-
politikalar kümesi ile birlikte alt etmenin; düzeni ayakta
de adımlar atmaktır.
tutmaya yönelik ABD-AB-Gülen-CHP-MHP’nin Erdoğanlı-Erdoğansız, AKP’li-AKP’siz projeksiyonlarını devre dışı
Haziran isyanının gele-
bırakmanın, Kürt halkını oyalama-baskı cenderesinden
ceğe uzanacak, hafıza-
kurtarmanın elzem yolu gene Haziran 2013’ten, onun izle-
lardaki canlılığı korun-
rini sürmekten, onu güncellemekten, yeniden üretmekten
dukça her zaman esin
geçmektedir. Bu nedenle iyi ki Birleşik Haziran Hareketi
oluşturacak,
nüveleri
var, iyi ki kurulduğundan kısa bir süre sonra onu küçült-
gere-
meye yönelik bağımsız adımlar atanların aksine onun sür-
ken en önemli öğele-
dürülmesi, büyütülmesi, düzen siyasetlerinin alternatifi
rinden birinin birleşik
kılınması gerektiğini düşünenler ve bunun için mücadele
mücadele, diğerinin de
edenler var.
güçlendirilmesi
MOTORLARI MAVİLİKLERE SÜRECEĞİZ Fatih YAŞLI
İkinci yılında Haziran Direnişi'nin sürdürülebilir mirası sizce ne? “AKP, Cemaat, Sünni-Ulus” adlı kitabımda Haziran Direnişi’ni “Sünni-Ulus’a karşı” bir ayaklanma olarak tarif etmiştim. Ne demek Sünni-Ulus ve Sünni-Ulus’a karşı olmak? Söylemeye çalıştığım şey şu: AKP, kendisinden önceki partilerden farklı olarak yeni bir rejim inşa etmeyi amaçlayan, stratejisini bunun üzerine kurmuş olan bir parti. Bu rejim, en yalın haliyle söylendiğinde, “İslami karakterli” bir rejim. Rejimin “yazılı olmayan üst ilkesi” İslam ve onun Sünni yorumu. Her rejim inşası gibi AKP rejimi de kendisine uygun bir kolektif kimlik, bir “ulus” yaratmak zorunda. işte ben AKP’nin yaratmaya çalıştığı kolektif kimliği “Sünni-Ulus” olarak adlandırıyorum. AKP’nin ideologları bunu “millet” olarak adlandırmayı tercih ediyorlar ve geçtiğimiz günlerde Erdoğan’ın da belirttiği üzere “millet”i “ümmet”le eş anlamda kullanıyorlar. Benim Sünni-Ulus dememin sebebi ise yaratılan kimliğin ulusal sınırlar dahilinde olması ve AKP devletine bağlılık esası üzerinden tanımlanması. Yani Irak’ta yaşayan bir Arap da eğer Müslümansa ümmetin bir parçası ama Türkiye sınırları içerisinde yaşamadığı ve “milli irade”nin bir parçası olmadığı için onu “millet”in bir parçası olarak görmek mümkün değil. Bu nedenle de ben Sünni-Ulus”
18
kavramının daha açıklayıcı olduğunu düşünüyorum. Bugün böylesi bir Türkiye’yi kurma şansımız var mıdır? Haziran direnişinin Sünni-Ulus’a karşı bir ayaklanma ol-
Elbette ki vardır. Türkiye hızla çok kökten, çok radikal
duğu iddiama gelince; Sünni-Ulus kapsayıcı bir kolektif
bir kırılma noktasına doğru gitmektedir. Hazirancılar
kimlik olmaktan ziyade, “iki ulus” anlayışına dayalı bir
eğer bu gidişata doğru yöntemlerle müdahil olurlarsa,
nitelik taşıyor. Yani bir yanda Sünni-İslamcı-AKP seç-
etkili bir aktör olarak Türkiye siyaset sahnesine çıkabilir
meni “millet-i hakime” var, öte yanda ise siyasal alanın
ve gerçekten yeni Türkiye’nin kuruluşuna öncülük ede-
dışında bırakılmak istenen Aleviler, Kemalistler, Sosya-
bilirler.
listler, dindar olmayan Kürtler, LGBT bireyler vs. İşte Haziran isyanı, “millet-i hakime”ye dahil edil(e)meyenle-
Haziran Hareketi bugünkü direniş izleri açısından ne
rin, siyasal alanın dışında bırakılanların ve AKP rejimine
ifade ediyor?
itirazı olanların bir öfke patlaması, bir başkaldırı haliydi.
Haziran Hareketi, Haziran Direnişi'nin hayaletini ete kemiğe büründürme, direnişin ruhunu siyasi bir bedene
Aradan geçen iki yılda AKP rejiminin dinselleşme ve
kavuşturma çabasının adıdır. Bu bedenleşme hali, he-
ötekileştirme politikaları bütün hızıyla devam ediyor.
nüz çok yenidir ve elbette ki süreç hiç de kolay geçme-
AKP rejimi toplumu daha da artan oranda kutuplaştır-
mektedir. Haziran Hareketi, halen (doğal olarak) kendi
maksızın iktidarda kalamayacağını biliyor. Dolayısıyla
iç hukukunu, yoldaşlık ilişkilerinin kurulacağı zemini,
Haziran İsyanı'nın itiraz ettiği şey, çok daha derinleşmiş
işleyiş ve karar alma mekanizmalarını bütünüyle oluş-
ve yoğunlaşmış olarak karşımızda duruyor. Bizzat bu
turabilmiş değildir ve bunun sancılarını yaşamaktadır.
itiraz etme halinin kendisi Haziran İsyanı'nın sürdürüle-
Fakat Haziran Hareketi aynı zamanda, çok kısa sürede
bilir mirasıdır ve bu mirasın hakkıyla devralınıp gelece-
Türkiye’nin dört bir yanında yüzlerce Meclisi hayata ge-
ğe taşınması hepimizin öncelikli görevidir.
çirmiş ve bu Meclisler çalışmaya, üretmeye başlamışlardır. Az önce sözünü ettiğimiz “kurucu irade”nin şekille-
Türkiye'nin bugünü açısından AKP'nin yönelimleri,
neceği yer de esas olarak bu Meclisler olacak, HAZİRAN
çatlakları çerçevesinde Haziran Direnişi kurucu irade
aşağıdan yukarıya ve demokratik karar alma mekaniz-
açısından ne ifade ediyor?
malarıyla kendini var edecektir. Bu aynı zamanda solun
Haziran Direnişi, halkın “kendiliğinden”, örgütsüz bir çı-
en büyük sorunlarından biri olan toplumsallaşamama,
kışıydı ve elbette ki herhangi bir bütünlüklü programı
topluma sağlıklı bağlar kuramama haline karşı elimizde
yoktu. Yine de bu, direnişin kurucu bir iradeden bütü-
olan en önemli ilaçtır. Meclisler çoğaldıkça ve yurttaş-
nüyle yoksun olduğu anlamına gelmez. Her yıkıcı eylem
ların gündelik hayatlarına temas edebildikçe, semtlerin,
beraberin de bir kuruculuğu ister istemez içerir. Bizim
sokakların, mahallelerin doğal kurumları haline geldik-
“Haziran Türkiye’sini kurmak” diye adlandırdığımız şey,
çe, Haziran ruhunu ete kemiğe büründürme, ona siyasal
Haziran İsyanı'na potansiyel olarak içkin olan iradeyi
bir beden bulma çabası da güçlenecek, ortaya gerçek
açığa çıkarmak, yani “kuvvadan fiile dökmek” ve prog-
anlamıyla bir Birleşik Haziran Hareketi çıkacaktır. Özel-
ramlaştırmaktır. Peki Haziran Türkiye’si nedir? Haziran
likle 7 Haziran seçimlerinden sonra, seçimin sonuçları
İsyanı'na damgasını ne vurduysa odur. Eşit yurttaşlık
ne olursa olsun, AKP rejimini bekleyenin istikrar olma-
talebidir, gericileşmeye itirazdır, eşitlikçiliktir, paylaşım-
dığı, bilakis ülkeyi kaotik bir sürecin beklediği görüle-
dır, barıştır, dayanışmadır, bir arada yaşayabilme ira-
bilmektedir. Haziran isyanının taleplerini bugünün kon-
desidir, otoriterleşmeye reddiyedir, özgürlük arayışıdır,
jonktürüyle buluşturmayı başaranların, eğer geçmişteki
neşedir, zekadır, mizahtır. Dolayısıyla şairin “gündüzle-
hataları tekrarlamazlarsa, bize dair zaafları ve “hasta-
rinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan” dedi-
lıkları” aşabilirlerse, 7 Haziran’dan sonra önlerinin açık
ği, “motorları maviliklere süreceğiz” dediği, kelimenin
olduğunu söylemek kehanet anlamına gelmeyecektir.
gerçek anlamıyla “yeni Türkiye’dir.” 19
GEZİ, GERÇEKTE SOLDU, İDEOLOJİKTİ, ALTERNATİFTİ Mehmet YEŞILTEPE
Avurtları çökmemiş bir kararlılıkla İnandırıcılığına inandırıcılık katan Karmati gülüşlü bir Spartaküs halidir Haziran... İkinci yılında Haziran Direnişi’nin sürdürülebilir mirası sizce ne? Bilindiği gibi bu tür konularda verilen yanıtlar, yanıt sahibinin nerede durduğu ve nereye, nasıl baktığıyla doğrudan ilintilidir. Olağanüstülük atfedebileceğimiz nitelikte olan böylesi direnişler, gerek fikri, gerekse fiziki olarak çok çeşitli kesimleri aynı zeminde buluşturur. Ve 2013 Haziran’ında da görüldüğü gibi farklar ikincilleşir, eylemin sıcağı, en kalın mesafeleri bile eritir, birbirini itmenin yerini tahammül ve kucaklaşma alır. Ancak, on yıllara yayılan birikim ve alışkanlıklar, öğretilmiş mesafeler, yapay veya psikolojik barajlar kolay aşılmıyor. Binlerce yıllık meta ve mülkiyet ilişkilerinin yansımaları bir anda önlenemiyor, eylemin hiç de azımsanmayacak boyuttaki pozitif etkilerine rağmen sürecin ilerleyen aşamalarında nüksedebiliyor. Nitekim sıcak pratik yerini, iktidar tehdidinin göreceli olarak daha az hissedildiği bir sü-
20
rece bıraktığı, birbirine koşulsuz biçimde kenetlenme
gördük. Bu süreçte, birbirini tanımasa da Antakya’dan
refleksinin ikincil plana düştüğü andan itibaren farklar
İstanbul’a, oradan Lice’ye kalbi Haziranca atan herkes
anımsanmaya, gösteriler ve hatta forumlar içinde bile
aynı reflekslerde ortaklaştı. Bunlar, daha büyük ve so-
mesafeler oluşmaya, ayrışmalar yaşanmaya başladı.
nuç alıcı süreçlerin hazırlayıcısıdır; toplumsal hafızaya yerleşme ve geleceği mayalama özelliği vardır.
Eğer biz, böylesine tarihsel önemde bir direnişe hakkını vererek değerlendirme yapacaksak, fotoğrafı bü-
İşte tam da bu bağlamda, Haziran Direnişi’nin sürdürü-
tünlüklü çekmek ve daha da önemlisi gerçekçi olmak
lebilir mirası denince, o görkemli direnişin şifrelerinin
durumundayız. Taraflar arasında kalınca çekilmiş çiz-
doğru okunması anlaşılmalıdır. Bu konuda akla gele-
gileri bile bir anda eriten o buluşmanın, kalıcı bir bü-
bilecek ve sürdürülebilir miras olarak kayda alınması
tünleşmeye dönüşmesini beklemek, aşırı boyutlarda
gereken olguların başında, ezilenlerin en geniş katılımlı
bir iyimserlik olur. Bu nedenle “Her yer Taksim her yer
bir demokratik devrim programına denk ittifaklara ha-
direniş”in kalıcılaşması isteniyorsa; bu, temenniyle de-
zır ve yatkın olduğudur. Gezi, bir anlamıyla “ben” ol-
ğil, doğru okumalarla ve emek harcayarak (yani müca-
maktan “biz” olmaya geçişin ifadesiydi. En geniş bağ-
delenin süreklileştirilmesiyle) olur.
lamdaki halk kesimlerinin sol değerlere ve örgütlülüğe yabancı olmadığı, onlarla temas kurmak için değerleri
Kişisel veya duygusal değil bilimsel bir perspektifle ba-
eğip bükmek gerekmediği somut olarak görüldü. Bun-
kıldığında görülür ki, “Gezi” bağlamında karşı karşıya
dan hareketle, rahatlıkla diyebiliriz ki Gezi, gerçekte
gelen ezen ile ezilendir. Haziran, o güne dek birikmiş
soldu, ideolojikti; itirazın yanında, içinde söz ve karar
olan sınıfsal çelişmelerin dışavurumudur. Ezilen kimlik-
sahibi olma alternatifini de taşıyordu.
lerden sınıfa uzanan en geniş yelpazedeki o buluşmada, yıllardır ödenen bedellerin, çekilen acıların yanında
Haziran’ın dikkatle okunması gereken bir diğer şifresi,
sol aklın üretkenliğinin ve ortaya koyduğu değerlerin
sokağa dökülen on binlerin, sistemle olgular/çelişmeler
özel bir rolü olmuştur.
arasındaki bağı görünür kılması, mücadeleyi soyuttan somuta (günlük dile) çevirmesiydi. Tepkilerin eksenin-
Haziran gibi pratiklerin kesintisiz biçimde devamını
de AKP’nin olması, eylemlerin daraltılmış bir AKP kar-
beklemek de sıcak pratiklerin durulmasıyla bittiğini,
şıtlığından ibaretmiş gibi görülmesine ve yönlendirme-
tamamen söndüğünü düşünmek de gerçekçi olmaz.
lerin bu kapsama sıkıştırılmasına sebep olmamalıdır.
Bu, öyle bir pratik ki Gezi’de düşenleri aynılaştırdı;
Çünkü gerçekte Haziran bilinci ve dili, emperyalizmi
hepsi birer Berkin, birer Ali İsmail oldu; annelerinin
ve faşizmi de işaret eden boyuttaydı; AKP’yle ifadesi-
arasındaki fark kayboldu; baktığımızda hep aynı anneyi
ni bulan sisteme karşıydı; “imkânsızı isteme” kararlılığı
21
ve cüreti vardı. Bu bağlamda Haziran, halk kesimleri-
yük ihaleler seçimler beklenmeden apar topar yandaş
nin gücünün ayırdına varması, üzerindeki kalıcılaşmış
sermayeye veriliyor. Tayyip Erdoğan’ın resmi veya fiili
ataleti (12 Eylül’den miras ölü toprağını) atarak sürece
başkanlığıyla ifadesini bulan, her türlü yağmaya imkan
müdahale etmesidir. Bugün artık bu mirası, sessizmiş
tanıyan bir rejim için, ne gerekiyorsa yapılıyor.
gibi duran “isimsiz” kesimler dahil, ezilenlerin pek çok noktadan alınmış itiraz ve öfke kesitlerinde görmek
Yaşanan aynı zamanda bir yönetme krizidir; iktidar adı-
mümkün.
na hareket edenlerin ellerinde şiddetten başka bir araç, kaba milliyetçilik ve din istismarı dışında başvuracakları
Ancak Haziran ve şifreleri ne denli gerçekse, bu mi-
bir söylem kalmamıştır. Sürecin ender rastlanan bir bo-
rasın, kolaya kaçarak harekete geçirilecek bir dinamik
yutu da sermaye, halk ve sol dahil hemen her kesimin
olmadığı da o denli gerçektir. Bunu Birleşik Haziran’ın
seçimlere alışılmışın dışında bir anlam atfetmesidir. Ser-
oluşum ve çalışma sürecinde gördük, yaşadık. Öyle ki,
mayenin, kriz zamanlarında süreci iktidara yakın dura-
kimi çalışma/etkinlik noktalarında (sistemin ayrıştırıcı
rak atlatmaya çalışması bağlamında seçimin sonuçları-
nitelikleri yetmiyormuş gibi) bazı çevrelerin/kişilerin
nı bu denli önemsemesi anlaşılır bir durumdur. Halk ise,
Gezi mirasını öznelleştirerek daraltıcı farklar koymaya
solun öncülük rolünü oynayamadığı bu süreçte deyim
çalıştığına, Birleşik Haziran’la bile Gezi bağlamlı konu-
yerindeyse çaresizlikten gözünü sandığa dikmiş, seçimi
larda ortaklaşamadığına tanık olduk. Veya bizzat Birle-
tek çare gibi algılar hale gelmiştir. Sola gelince, sandığa
şik Haziran’ın içinde rekabet ve yarışın (“ben” hesapla-
devrimsel önem atfetme noktasına varan duruş, hangi
rının) aşılamadığını gösteren uyumsuzluklar yaşıyoruz.
gerekçelere dayandırılırsa dayandırılsın sonuçta bir özgüven problemine ve yöntemsizliğe işarettir.
Konu bağlamında söylersek; amaçlanan, iç çelişmeleri olmayan tek tip bir hareket değildir; önemli olan fark-
Öyle bir süreçten geçiyoruz ki stratejik ufuklu, yöntemli
lara rağmen ortak bir program etrafında bir araya gelip
bir siyasal hat yerine konjoktürel bir güce yedeklenmek
mücadeleyi örgütleyebilmektir; Gezi’den miras kalan,
veya günü kurtaran atraksiyonlarla yetinmek, politik
sürdürülebilir en kısa mesaj budur.
tercihte bir isabet ve iradelilik olarak yansıtılabiliyor. Sandık dışı her tercih, politikasızlıkla özdeşleştiriliyor
AKP’nin belirli bir güç kaybına uğradığını ve bunun
veya salt bu nedenle “sosyal şoven” yakıştırması yapı-
seçimlere belirli bir ölçüde yansıyacağını şimdiden
labiliyor.
söylemek mümkün. Bu anlamda, 7 Haziran sonrasında, AKP’nin görece güç kaybettiği bir dönem yaşana-
Bu tablo, solun olmazsa olmaz bir nitelik olarak sahip
cak. Bu anlamda AKP sonrasına ilişkin düzen içinde de
olması gereken programatik ufuk ve derinliği, reelpoli-
arayışlar güç kazanmaya başladı. Böyle bir dönemde
tik kulvarlarda yitirdiğini, stratejik ufkun, günü kurtarma
sol politika nasıl şekillenmeli?
atraksiyonlarına feda edildiğini gösteriyor. Ve sonuçta,
AKP’nin güç kaybedip kaybetmeyeceği tartışmasın-
pragmatizmin genel doğruları baskıladığı böylesi bir
dan öte, sınıflar mücadelesinin seçim sonuçları ne
ortamda, sokak söylemli reformizm ve sistem içi ufuk,
olursa olsun önümüzdeki süreçte keskinleşeceği, ege-
en devrimci duruşmuş gibi savunulabiliyor.
men sınıflar arasındaki çelişmelerin daha açık ve sert
22
boyutlar alacağı görülüyor. Ekonomik krizin haber
Böyle bir dönemde sol politikanın nasıl şekillenme-
vererek gelmekte olduğu bu koşullarda, bırakalım TÜ-
si gerektiği, gerçekte Haziran Direnişi’nde mevcuttur.
SİAD, MÜSİAD veya TUSKON bileşenleri arasındaki çe-
Çünkü Haziran, bir yanıyla da sistemin geleneksel poli-
lişmeyi, MÜSİAD’ın içerisinde bile bir yarış ve rekabet
tika yapış tarzına müdahaleydi; “yeter artık beni belirle-
beklenmelidir. Tam da bu nedenle dikkat edilirse, bü-
mekten vazgeçin, kendi kaderimi ben tayin etmeliyim”
haykırışıydı; siyaseti bir elitin uzmanlık alanı olmaktan
şullarda 8 Haziran sonrasını, Meclis’e giren milletvekili
çıkarıp, üretenin yöneten olabildiği bir sisteme geçme
sayısı değil, AKP ile ifadesini bulan saldırıları karşılaya-
talebiydi.
bilecek bir örgütlülüğün olup olmaması belirleyecektir.
Haziran’a içkin talepleri/duruşu dikkate alarak söyle-
Sistemin hiçbir itiraza tahammülünün olmayacağı, hal-
mek gerekirse, seçimler sonrasında, daralan yaşam im-
kın hemen her talebini baskı ve zor yoluyla bastırma
kanları ve antidemokratik uygulamalar karşısında top-
yoluna gideceği ve faşizmin buna göre (paramiliter
lumun ekonomik ve siyasal beklentilerinin öne çıkacağı
güçler dahil) tahkim edildiği bir süreçte saldırılara gö-
o koşullarda, insanları doğal talepleri etrafında politika
ğüs gerebilmek için, hayatın her noktasında karşı duruş
içerisinde yer almaya teşvik edip yönlendirmek gere-
geliştirebilen bir örgütlülük düzeyi gerekiyor. Haziran
kecektir. Sol politikanın başarısı, süreci böyle bir öngö-
Hareketi’ni bu bağlamda zorlu bir süreç bekliyor. Böyle
rü ile karşılamayı ve buna uygun bir hazırlık yapmayı
bir süreçte “İki, üç daha fazla Haziran” yaratmak da,
gerektiriyor. Birleşik Haziran Hareketi, gerek örgütlü
var olanı çeşitli nedenlerle tüketmek de mümkündür.
potansiyel imkanları gerekse programı itibariyle böyle bir işlevi yerine getirmeye en elverişli yapılanmadır.
Haziran Hareketi’nin 8 Haziran sonrasındaki ilerleyi-
Haziran, sürece denk politikalar üreterek uygun araç
şinde, süreci doğru okuyup uygun politikalar üretmek
ve yöntemlerle müdahale edebildiğinde, seçim sonuç-
kadar, bu politikaların uygulanabilmesi için örgütlülük
larından bağımsız olarak umudu büyütmek mümkün
ve işleyiş eksiklerini gidermenin de tayin edici bir rolü
olacaktır. Aksi takdirde, ağır baskı koşulları karşısında
olacaktır.
çözümsüz kalan halk kesimlerinde umutsuzluk ve hiçliğin büyümesi kaçınılmaz olacaktır.
Haziran Hareketi, solun bugüne kadarki birikimiyle devamlılık ilişkisi içinde olsa da çeşitli açılardan denen-
Haziran Hareketi bugünkü direniş izleri açısından ne
memiş boyutlarıyla yeni bir yapılanmadır. Başarılı olup
ifade ediyor? Haziran Hareketi’nin biriktirdikleri çer-
olmaması, temel niteliklerinin her an gözetildiği, don-
çevesinde, 8 Haziran sonrasındaki ilerleyişi için neler
muş değil yaşayan/üretken bir yol izlemesine bağlıdır.
söyleyebiliriniz?
Daha da önemlisi, Haziran’a öncelikle Hazirancıların
Haziran Direnişi’nde, Soma’da, Metal işçilerinde, HES’le-
kendisinin inanması, tüm güç ve imkanlarıyla katıl-
re ve siyanürle altın ayrıştırmaya karşı geliştirilen mü-
ması gerekiyor. Ancak o durumda, Haziran yoldaşlığı
cadelelerde gördüğümüz umut verici gelişmelere rağ-
ete-kemiğe bürünür, hepimizi heyecanlandıran somut
men ezilenlerin, güç ve imkan parçalanmasını aştığı bir
bir olgu haline gelir.
bütünleşme halinde olduğu söylenemez. Bunun yanında solda ortaklaştırıcı rol yerine, dar grup çıkarlarının
İki yıl önce Gezi sürecinde, “Geçmişten miras al-
veya günü kurtarma sınırlılığındaki palyatif çözümlerin
dıkları koşullar içinde tarihlerini kendileri yapan”
yaygınlığını koruduğu günümüz koşullarında, Haziran
insanlar, yanlış yapmaktan da kendilerini eleştir-
Direnişi’ni örgütlü ve kalıcı bir niteliğe kavuşturmak
mekten de korkmadılar; bu nitelik, Birleşik Haziran
üzere yola çıkan Birleşik Haziran Hareketi’nin özel bir
tarafından sürdürülmelidir. Hem Berkinlerin yolun-
yeri ve önemi vardır. Bu hareket, dünden bugüne uza-
dan devam ediyor, hem de yeni bir şey deniyoruz.
nan teorik ve pratik mirasın en etkili taşıyıcılarındandır.
Bunun gerekleri arasında birikim ve tecrübe gibi sorumluluk bilincinin de özel bir yeri vardır. Bu so-
Seçim geçicidir ve gerçekte (önemsiz olmasa da) ta-
rumluluk, ezilen kimliklerden sınıfa uzanan en geniş
yin edici bir durak değildir. Sistem, 12 yıl boyunca özel
yelpazede buluşmayı, bunun gereklerini yerine getir-
yetkili AKP eliyle yeniden organize edilmiş, faşizm ser-
meyi ve yoldaşlık ufuklu bir kardeşleşmeyi gerektiriyor.
mayenin ihtiyaçları bağlamında güncellenmiştir. Bu ko-
23
BUGÜNÜ VE YARINI HAZİRANLAŞTIRMAK Berkant GÜLTEKIN
2013 yılında patlak veren Haziran isyanı Türkiye devrimci hareketinin bugünü ve geleceği açısından bir özeleştiri zorunluluğu yarattı. Toplumun geniş kesimlerinin dinci otoriterleşmeye karşı ülkenin sokaklarında sergilediği militan tavır, devrimci hareketin örgütsüzlüğünün, ‘halkın bilinçsizliği’ ve ‘toplumun hazır olmaması’ gibi argümanlarla açıklanamayacağını kanıtladı. Bu olgu, kimi sol yapılarda ayrışmalara kadar varan şiddetli iç tartışmaları da beraberinde getirdi. Devrimci güçlerin, ortaya çıkan toplumsal tepkiyle gelişmiş içsel ilişkilerinin bulunmamasından yola çıkarak özeleştiriye varanlar
24
ise şu soruyla karşı karşıya kaldı: “Örgütlenme formlarımızı değiştirecek ve silkinerek
kendimizi yenileyecek miyiz?” Birleşik Haziran Hareketi
cak.
fikri en temelde bu soruya verilen ‘evet’ cevabının ardından filizlendi.
Seçim tavrı dahil olmak üzere HAZİRAN’ın aldığı ve alacağı kararlara da bu açıdan bakılmalı. Burada “ka-
Devrimciliği Haziranlaştırmak, Haziran direnişini bir is-
rarın içeriği önemsizdir, önemli olan nasıl alındığıdır”
yan olarak ortaya çıkaran dinamikleri kavramak ve o
demek doğru değil elbette (Bu başka bir tartışmanın
dinamikleri bir siyasal hareket içinde DNA kodu hali-
konusu). Ancak politik karar alma mekanizmalarının
ne getirmekle olanaklı. Haziran isyanı ancak devrimci
hakkıyla, demokratik bir biçimde işletilmesi yönünden,
bir halk hareketinin karakteri olabilirse politik etkisini
HAZİRAN’ın kendi vaadini yerine getirdiği ve bu usulün
sürdürebilir ve somut bir güç haline gelebilir. Aksi du-
Türkiye’de son yıllarda eşine az rastlanır bir yöntem ol-
rum, uzun vadede direnişin meşruluğunun söylemsel
duğu hatırlatılmalı. HAZİRAN kendi seçim tavrını, kendi
düzeyde sömürülerek devrimci özünün tüketilmesiyle
meclislerinde, kendi kurullarında tartışarak aldı ve bu,
sonuçlanır.
oldukça iyi bir başlangıç olarak kabul edilmeli.
Haziran isyanının ülkenin dört bir yanında yankılanan
HAZİRAN’ın bu siyaset biçiminin hareketin ideolojik
sesini kendi yoluna pusula olarak kabul eden Birleşik
içeriğiyle de diyalektik ve tamamlayıcı bir ilişkisi mev-
Haziran Hareketi (HAZİRAN), bu anlamda isyanın ge-
cut. Demokrasi ufku seçmenden oy kazanmaya çalış-
leceğini çizme sorumluluğuna da talip oldu. HAZİRAN,
makla sınırlı kalan egemen siyaset tipi, sağ ya da sol
iddiasının gereği olarak gelişmeye başladığı ilk günden
olsun, ne bugün ne de yarın sömürü düzenini ilga etme
itibaren ‘düzen karşıtı’ bir pozisyonda durdu. Gezi’nin
potansiyelini taşımıyor. Çünkü her gün gazetelerde,
izinden gitmek de en temelde bu düstura bağlı. Çünkü
TV’lerde, miting meydanlarında söylenenler seçmenin
düzen karşıtlığı, iktidara muhalif olmanın da ötesine ge-
hoşuna gitmesi ve oy kazandırması için dile getiriliyor.
çerek, yeni siyaset anlayışını geliştirme gayesine teka-
Neticede bu uğurda söylenen sözler, mevcut düzenin
bül etmekte. Bu da kuşkusuz, devrimci özeleştiri doğ-
algısal içeriğini yeniden parlatan çıkışlar olmaktan ileri-
rultusunda örgütsel formun 2013 Haziranı’nın ışığında
ye gidemiyor. Dahası bunlar, “oyunun kuralı” sayılması
yeniden kurgulanması anlamına geliyor.
vesilesiyle ideolojik eleştiriden de muaf tutulmaya çalışılıyor. Böylece sol siyaset bile; ayak oyunları, kolaycılık,
Burada birkaç nokta üzerinde özellikle durmak gereki-
göz boyama, aldatma, riya ve çıkar ilişkileri üzerinden
yor. HAZİRAN’ın düzen karşıtı kimliği yalnızca eylemler-
icra edilir hale geliyor ve enikonu sağcılaşıyor.
de atılan sloganlarla ya da kitlelerin ilgisini cezbetmek için sarf edilen “Biz Gezi’yi sahipleniyoruz” sözleriyle
Oy kaybetmemek için ‘doğru’nun yüzlerce muğlak söz
sınırlı kalmadı. Haziran direnişinin alametifarikalarından
arasında kamufle edildiği, puan kazandıran yanlışın
olan ‘temsili demokrasi’nin reddi, HAZİRAN’ın -pratik
yüksek sesle haykırıldığı bir düzen içinde, HAZİRAN’ın
anlamda gelişmeye muhtaç olan- meclis fikriyatında
yürüdüğü siyasi hat ise ayrı bir değer kazanıyor. 13 yıl-
vücut buluyor. HAZİRAN meclisleri, düzen siyasetinin
da gerici ve faşist AKP düzeninin tahribatını seçmen
dayattığı; söz ve iradenin temsili için vekalet verme zo-
desteğinden yoksun kalma endişesiyle “memleketin
runluluğunu, halkın bizzat öznesi ve katılımcısı olduğu
gerçeği” olarak kabul edenler ile HAZİRAN arasındaki
başka bir siyaset tarzıyla değiştirme hedefini önüne
‘ince’ çizgi burada kendini gösteriyor. HAZİRAN; emek-
koydu. HAZİRAN’ın bu amacı doğrultusunda atacağı
ten yana, özgürlükçü, demokratik ve adil bir yaşamın
her adım, Gezi eylemlerinin ardından park forumlarıyla
popülizme kurban edildiği yerde, dönüştürücü ve de-
kendini gösteren demokrasi özleminin de taşıyıcısı ola-
ğiştirici olma cüretini ortaya koyabiliyor.
25
Vaade ve söylem popülizmine dayalı düzen siyasetin-
alanını genişleyecek. Memleketin hızlı gündemine hızlı
den uzaklaşmanın yolu, halkın öz örgütlülüğünü inşa
yanıtlar verme kabiliyeti bu sayede kazanılabilir.
etmekten geçiyor. HAZİRAN, hedefini belirleyerek bir dağcı misali kancasını doğru noktaya attı. Ancak gele-
7 Haziran genel seçiminin sonucu AKP’nin tek başına
cek için bir umut olabilmesi, kancayı sapladığı noktaya
hükümet kurabilmesini sağlayacak mı, bilinmez. Öte
varmak için adımlarını başarılı bir şekilde atabilmesiy-
yandan rejim de sabit değil; AKP bir parti olarak Erdo-
le ilgili. HAZİRAN meclislerinin bu doğrultuda varlığı
ğan’a göre hantal ve sınırları olan bir yapı pozisyonun-
oldukça kritik. Devrimci hareketin, Haziran direnişinin
da. AKP bile yavaş yavaş tüm yetkiyi tek elde toplamaya
yolunda gelişme ihtimali HAZİRAN meclislerinin mev-
niyetli olan Erdoğan’ın kamburu haline geliyor. Ancak
cut yapısından daha işlevsel bir pozisyona geçmesiyle
her ne olursa olsun şu gerçek değişmiyor: Rejim, ‘İç Gü-
mümkün olabilir. HAZİRAN’ın 13 Şubat’taki eğitim boy-
venlik Yasası’yla da görüldüğü üzere en çok sokak ha-
kotu ve diğer faaliyetlerde kendini gösteren coşku, si-
reketinin (meclisler, forumlar, eylemler, eğitim boykot-
yasi hedefe iştirak edecek kesimlerin potansiyelini fark
ları, işçi hareketleri vs) toplumsallaşarak gelişmesinden
etmek açısından önemli. Bu potansiyeli somut politik
çekiniyor. Gezi’yi “darbe” olarak nitelendirmeleri boşu-
ilişkiler haline getirerek tabanda örgütleyecek olan HA-
na değil. Devlet aygıtının, iç denetim mekanizmaları ve
ZİRAN meclislerinden başka bir yapı değil. Zira “Gezi’yi
parlamento da dahil olmak üzere temel kurumlarını ele
sahiplenmenin” vitrinleri süslemesine karşın memleket-
geçirmiş, tam kontrol sağlayamadığı enstrümanları ise
te onu kendi dinamikleriyle kavrayarak geliştirme iddia-
işlevsizleştirmiş bir iktidarın başka bir korkuya gark ol-
sını önüne koyan başka bir siyasi aktör de bulunmuyor.
ması şaşırtıcı olurdu. Aynı şekilde böylesine devletleş-
Cevaplanmayı bekleyen soru ise ‘bu meclislerin nasıl
miş/düzenleşmiş bir iktidar karşısında, bir süs nesnesi
daha canlı hale getirileceği’…
olmaktan öte anlam ifade etmeyen siyaset araçlarını, eşitlik, özgürlük ve adalet talepleri doğrultusunda tek
HAZİRAN meclislerinin bu noktada bir tıkanma ya-
seçenek olarak kullanmaya çalışmak da öyle...
şadığı malum. Tek başına HAZİRAN’ın politik iddiası, meclisleri kitleler için kendiliğinden daha cazip hale
Genel seçim, demokrasi güçleri açısından bugünkün-
getirmiyor. Doğru teori, araya emek katılmaksızın hal-
den daha tercih edilebilir ve rejimin görece daha sınır-
kın gündelik yaşantısıyla temas etmeye yetmiyor. Bu
landığı bir ortamı sağlayabilir. Fakat düzen çözülecek ve
nedenle, mahalle meclisleriyle devrimci hareketi aşağı-
Türkiye daha demokratik bir ülke haline gelecekse, bu,
dan yükseltmeyi kendine ilke edinen HAZİRAN, politik
toplumun tüm direnme eğilimleriyle içinde yer alacağı
sözünün sokaktaki özgün tercümesini bulmak zorunda.
örgütlü bir halk hareketinin basıncı sayesinde olabilir.
AKP düzenini temelinden zayıflatarak çökertmek, mücadelenin yaratıcılığı sayesinde olabilir. Halkın kendi
Halkın öz gücüne dayanmayan diğer tüm siyaset yolları,
sokağında, mahallesinde ve ilçesindeki sorunu ya da
istendiği kadar kavram radikalizmine başvurulsun, ala-
insanca yaşam için her türlü talebi, HAZİRAN’ın da öz
calı laflarla ‘adil bölümüm’ ve ‘eşitlik’ çağrıları yapılsın,
talebi olarak kabul edilmeli ve örgütlenmeli. Gücün el
düzenin sürekliliğine engel olamaz. Hem rejim hem de
verdiği yerlerde bu talepleri karşılayacak inisiyatiflerin
‘restorasyon’ heveslilerinin karşısında sokak kesinlikle
geliştirilmesi, HAZİRAN’ın hayata kattığı devrimci de-
bırakılmamalı. Bu yolda HAZİRAN, hem kendi yelkeni-
ğerler olarak kayda geçecek.
ni dikmeli hem de onu sokağın rüzgârıyla şişirebilmeli. İklim müsait.
Meclisler, HAZİRAN’ın politik söylemini en yerel sorun26
lar üzerinden örgütlediği oranda, HAZİRAN’ın da etki
İKTIDARIN FANTASTIK MEZURASI Hande GAZEY
Bakan Ayşenur İslam aileden sorumlu bakan olmanın verdiği “sorumlulukla” aileyi korumanın bir yolunu daha keşfetmiş: 1+1 evlere savaş açmak. TOKİ’nin yaptrıdığı evlerde 1+1 evlere artık izin vermeyeceklerini söyleyen İslam bunun gerekçesini de aile yapısına uygun olmamaları olarak ifade ediyor. İktidar çoktandır evin salonunda kurulmuştu kah kızlı-erkekli aynı evlerde kalıyorlar diyerek kızıyordu kah 27 yaşından önce evlilik teşvik ediyordu kah aile paketleri ile kadınlara asıl göreviniz evde diyordu, 3 çocuk diyordu, kürtajı cinayet addediyordu… Bu sefer de mezurasını almış gelmiş evin oda sayısını, metrekaresini falan hesaplamakla ve “aileye uygun” hale getirmekle meşgul. Bu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın “aileyi korumak” adına attığı adımlardan sadece bir tanesi… Fantastik bir “yalnızlığa karşı mücadele” kampanyaları vardı ki görselinde yalnız yaşayan insanlar ellerindeki poşetlere konmuş kafalarıyla geziniyolardı. AKP bolca paylaşımda (!) bulunduğu IŞİD’i simgesel bir biçimde evlenmeyenleri tehdit etmek için kullanıyordu! AKP’nin nüfus artışı dolayısıyla ucuz işgücü arayışı, vasıfsız, esnek ve güvencesiz istihdam politikası, patriyarka ve kapitalizmin “aile” ve “esnek çalışma” üzerinden kadın bedeni ve emeği üzerindeki denetimi: İşte ailenin güçlendirimesi… Elbette AKP gericliği ve gündelik hayatın dinselleştirilmesi bu ailenin güçlendirimesi mevzusunda ikili bir rolde. Hem politikaları meşrulaştırıyor hem de aile AKP gericiliğinin toplumsal dönüşümü yaratmadaki temel birimi… O yüzden elbette ellerine mezura alıp evin metrakaresini dahi ölçmekte beis görmüyorlar… Ha bu arada bir ekleme yapmak lazım sanırım: AKP, erkek şiddeti karşısında da ailenin güçlendirilmesini öneriyor. İktidarın aileyi dayatmasına hayır diyen kadınlara reva gördüğü taciz, şiddet, ölüm ya da bunların her an olabileceğine dair tedirginlik! Yaşamımızı elimizden alma! Oysa son 2 yılın istatistiklerine göre kadınların tanıdıkları erkekler tarfından öldürülme oranları %100. Bu istatistiki verinin temeli: erkek şiddetinin tam da aile içerisinde, yani çok yakınımızda. Bunu dillendirme zamanı…
27
ATENA FARGHADANI: BENIM SUÇUM GERÇEĞI GÖRMEKTIR Redaksiyon Kadın ve Toplumsal Cinsiyet Atölyesi
İranlı karikatürist Atena Farghanadi tutuklu… Kendisinin dediği gibi çünkü o bir sanatçı, kendine, vicdanına ve topluma dair sorumluluk duyan bir sanatçı… Doğum kontrolü uygulamalarına kısıtlamalar getirilen İran’da kadınların yaşadıklarını anlatmak için İran milletvekillerini doğum kontrole karşı oy kullanırken çizdi… Bu nedenle “rejim karşıtı propaganda yapma” ve “ülkenin milletvekilleri ve dini liderini aşağılama” suçlamaları ile tutuklandı. Serbest kalınca cezaevide yaşadığı işkenceyi anlattığı bir video yaptığı için tekrar tutuklandı. Atena’nın “savunma”sını yayınlıyoruz, daha doğrusu dünyanın neresinde hangi koşulda olursa olsun vazgeçmeyen, direnen kadınların bu kez İran’dan gelen sesini: “6 yıl öncesine kadar hep kendime sorardım. Neden bazı insanlar sürekli çalışmalarına üstelik gece gündüz çalışmalarına rağmen ekmek paralarını bile kazanamıyorlar. Neden küçük çocuklar ağır işlerde çalışıyorlar? Neden bazı insanları diğerleri asıyor? Neden ben üniversitede okuyabiliyorum ama Bahai (*) kardeşlerimiz inançlarından dolayı üniversiteye gidemiyorlar? Babam bana,“Hiçbir zaman takside ve üniversitede politikayla ilgili konuşma.” derdi. 6 sene sonra sorularımın cevabını buldum. Öldürülen insanların katilleri bulunmadı. Hatta hükümet tarafından öldürülenlerin ailelerine baskı bile uygulandı. O ailelerin üzüntülerini paylaşmak istedim. Çünkü bana göre hepimiz bir aileyiz. İdama karşıydım, ister kaçakçı olsun ister siyasi bir kimliği olsun. Kendi ailemi onların yerine koydum. Eğer Bahailerin haklarını savunduysam kendimi onların yerine koyduğumdandır. Kim ne olursa olsun, hangi düşünceye, hangi dine sahipse herkesle eşit olmalı. Milletvekillerini çizdim çünkü ben bir sanatçıyım. Eğer toplumun sorunlarını ele almazsam kendime, vicdanıma ve topluma ihanet etmiş olurum. Bana soruşturma sırasında, “Allah’tan kork; aileni, düşüncelerini ve hedeflerini sattın.”, “Arkadaşlarının adını söyle, annen senin yüzünden hastanede yatıyor.” dediler. Bana çok baskı yaptılar ancak ben yıllarca içimde biriktirdiklerimi bağırdım. “Biz bir aileyiz, kendimize yapılan kötü şeylerin başkasına yapılmasını istemeyiz.” Benim suçum gerçeği görmektir. Nihayet vicdanım rahat, başım dik, yüzüm aktır. Ailemi tek tek öpüyorum. Gururlu annemi, bana dimdik durmayı öğreten babamı, özgürlüğü öğreten ablamı, araştırmayı ve vazgeçmemeyi öğreten ağabeyimi… Atena Farghadani” * Bahailik, İran’da bir mezhep. Birleşmiş Milletlere göre İran’da 1979’dan beri 200 Bahai öldürüldü, binlercesi hapse atıldı ve işkence gördü, işlerini ve eğitim alma haklarını kaybetti. İran’da yaşadıkları baskı ve zulüm karşısında binlerce Bahai ise dünyanın her yerinde sığınmacı olarak yaşıyor.
28
METAL SEKTÖRÜNDE DİRENİŞ VE BİRİKİM F. Serkan ÖNGEL
Metal sektöründe kritik bir dönemden geçiliyor. Türkiye tarihindeki en önemli işçi kalkışmalarından biri yaşanıyor. Yakın zamanda işçiler metal patronlarının sendikası MESS'e grevle cevap veren DİSK Birleşik Metal'in grev yasağına rağmen verdiği mücadele sonucu elde ettiği kazanımlara tanıklık etti. Ardından ise Türk Metal’e karşı Birleşik Metal’de birleşen ancak devlet-sermaye-MESS kuşatmasına direnemeyen Bosch işçisinin bir önceki dönemki yenilgisine rağmen mücadele birikimi sonucunda elde ettiği kazanımları gördü. Bu iki tarihsel süreç, esaret altındaki metal işçisi için işaret fişeği oldu. On binlerce işçi patron sendikası MESS ile kontra sendika Türk Metal cenderesine karşı işyerlerinde kitlesel eylemler gerçekleştirdi. İstifaların ardı arkası kesilmedi. Birleşik Metal'in eylemliliği ile metal sektöründe çatırdayan çark parçalandı. Otomotiv sektöründe uzun çalışma sürelerine, düşük ücret dayatmasına, yoğun sömürü koşullarına karşı artık yeter diyen on binlerce metal işçilerinin bu direnişi şaşırtıcı değil. Otomotiv sanayi Türkiye ihracatının göz bebeği. Sektör 2014 yılında da en çok ihracat yapan sektör konumundaydı. Türkiye dünyada 17. büyük otomotiv üreticisi ülke. Bu durumu çok uluslu şirketlerin yatırım kararları belirliyor. Yatırım kararlarını ise karlılık oranları belirliyor. Bilindiği gibi otomotiv sanayi kriz koşullarından yoğun olarak etkilenen bir sektör. Kriz dönemlerinde, sektörde yer değiştirme eğilimlerinin güçlendiği görünüyor. Otomotiv sanayinin bu eğilimini, ucuz ve disiplinli bir işgücü arayışı tetikliyor. Silver, “Emeğin Gücü” adlı eserinde otomotiv sektöründe yer değiştirme eğilimleri ile işçi hareketleri arasındaki ilişkiyi irdeler. Söz konusu eserde Silver, karlılık ve emeğin disiplin altına alınması ekseninde gerçekleşen bu yer değiştirme eğiliminin çelişkileri bir üretim yerinden bir başka üretim yerine taşıdığını ifade etmektedir. 1970’lerin krizinde kendisine Brezilya’yı sığınak yapan otomotiv sanayi, yerel direnişlerle, işçi eylemleri ile karşılaştığında kendisine ucuz
29
emek, “siyasal istikrar” ve geniş bir pazar sunan başka
ra-sendika Türk Metal'e borçlu.
limanlar aradı. Güney Afrika, Güney Kore birbirini takip eden dönemlerde sektörün yerleşme eğiliminin güç-
Paul Mason, "Çalışarak Yaşamak Ya Da Savaşarak Öl-
lü olduğu bölgelerdi. Çin şu an otomotiv endüstrisinin
mek" adlı kitabında geçmişten bugüne sınıf mücadelele-
merkezi konumunda. Dünyada her dört motorlu araçtan
rinin tarihini anlatır. Öyle benzerdir ki her şey. Kapitalizm
yaklaşık biri Çin’de üretiliyor.2000 yılında bu oran yüzde
kendini yenileyerek tekrar eder durur. Ama İşçi sınıfı da
3,5’ti. Asya toplam üretimin yarısına yurtluk ediyor. Tür-
yeni mücadele araçları ile ama aynı kararlılıkla cevap ve-
kiye’nin payı ise yüzde 1,3.
rir. Ama mücadelenin özü hep aynıdır. Sınıf mücadelesinin tarihi her zaman birliğe, dayanışmaya ve mücadeleye
Otomotiv sanayinde yer değiştirme eğilimine şu an di-
işaret eder.
renişin sürdüğü Renault firması örnek verilebilir. Renault 2000 yılında 2 milyon 444 binlik üretiminin % 59’unu
Birleşik Metal İş sendikası bütün baskılara devlet-serma-
Fransa’da gerçekleştirirken, 2010 yılında 2 milyon 716
ye-sarı sendika kuşatmasına karşı yıllardır mücadele edi-
binlik üretiminin % 23’ünü bu ülkede gerçekleştirmiştir.
yor. 2010’da Metal patronlarının sendikasını “bunlar fo-
Dolayısıyla ülkelerin üretim kayıpları, söz konusu ülke
tokopi sendikacısı” diyenlere inat dize getirenler, 2014’te
orjinli firmalar açısından bir kayba değil yayılmaya işaret
alınamaz denilen grev kararını alanlar, grev yasağına
etmektedir.
rağmen tüm işyerlerini direniş alanına çevirenler bugün esaret altındaki sınıf kardeşlerinin mücadelesi ile buluş-
Renault Avrasya Bölge Başkanı’nın yatırım planlarımızı
mak durumundadır.
gözden geçiririz derken hareket noktası bu. ‘Biz sizin ülkenize işçiyi sömürü olanakları yüksek diye yatırım yap-
Bugün metal işçisinin önüne birden fazla seçenek konul-
mayı tercih ettik’ demeye getiriyor.
muş gibi görünse de, metal işçinin çok fazla alternatifi yoktur. Ya metal işçisinin mücadele tarihinin hem mü-
Bugün Türkiye’de otomotiv sektöründeki bir işçi, Avru-
cadele hem kadro birikimini geçmişten bugüne taşıyan
pa’daki bir otomotiv işçisinin dörtte biri bir gelire sahip.
DİSK Birleşik Metal ile buluşacaktır, ya da sermaye tara-
Halbuki daha uzun sürelerle, daha az tatil yaparak çalı-
fından organize edilmiş yeni bir boyundurluğunun altına
şıyor bizimkiler. En az düzeyde hastalık izni kullanıyor.
girecektir.
Yani hastada olsa çalışıyor. Türkiye’de çoğunluğu yabancı sermayeli büyük şirketlerin karı Almanya’nın, Fran-
Kendi tarihsel kökleri ile buluşamamış bir hareketin ba-
sa’nın, İspanya’nın yaklaşık 2 katı. Fabrikalarda isyan bu
şarı şansı yoktur. Yanılmayı isterim ama işçi komiteleri,
nedenle mayalanıyor.
konseyleri vb. deneyimler bu mirasın taşıyıcıları, bu mirası sahiplenen kadrolar olmadan boş laftan ibarettir ve
BURSA OTOMOTİVİN MERKEZİ
eni sonu hizmet edeceği yer sermayenin çıkarlarıdır.
Bursa Türkiye için otomotiv sanayinin kalbi konumunda. Sektörde çalışan işçilerin yüzde 25'i yani 70 bini Bur-
Türk Metal boyunduruğundan kurtulan metal işçisi, sö-
sa'da. Türkiye'deki araç üretiminin yaklaşık yüzde 60'ı
mürü çarklarını çatırdatan metal işçisinin örgütü DİSK
burada. Bunun böyle olması bir tesadüf değil. Bölge ta-
Birleşik Metal'de sınıf kardeşleri ile buluşmazsa Türk
rihsel olarak “ahşap, karoser, madeni parça ve yay üre-
Metal gidecek belki ama yerine yeni bir kontra-sendika
timi” alanlarında, at arabası imalatı üzerinden uzmanlaş-
mutlaka gelecektir. Nitekim hükümet yanlısı Hak-İş Ko-
mış olan bir il. Bu özelliği ile 1950’lerde ithal araçların
federasyonu’na bağlı Çelik İş sendikası bunun için hazır-
modifiye edilmesinde faaliyet yürütmüş. Bugün Fiat, Re-
lanmaktadır.
nault, Karsan ve Güleryüz gibi ana firmalar ve çok sayıda tedarikçi firma bölgede üretim yapıyor.
Ancak ne olursa olsun umut artık yuvasından çıkmıştır.
Otomotiv sanayi Türkiye açısından küresel pazar için
İşçi sınıfı için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.
üretim yapan ihracatçı en önemli sektörlerden biri ko-
30
numunda. AB ülkeleri ile karşılaştırıldığında işçinin üre-
*Bu yazı yazılırken Birgün gazetesinde yayınlanan “Kart
timden en az pay alabildiği ülkelerden biri Türkiye. Yani
basmazsa hepimiz beraberiz” ile “Ve en büyük tebes-
sömürü çarkları iyi işliyor. Bunu sermaye en çok kont-
sümdür umut” yazılarından yararlanılmıştır.
31
Sercan Gelir (Edirne Sanat Dayanışması) Türkiye’de sanata yapılan saldırılar, yasaklamalar ve
bilir misiniz?
sansür gün geçtikçe artmaktadır. Bu saldırılar karşısın-
Nüfusunun %20’sinden fazlasını üniversite öğrencile-
da Edirne’de faaliyet yürüten Kültür-Sanat kuruluşları
rinin oluşturduğu bir şehirde Kültür-Sanat faaliyetleri
ve üniversite tiyatro topluluklarının yan yana gelerek
özel kurumlar aracılığı ile yapılmakta ve bu kurumların
oluşturduğu Edirne Sanat Dayanışması herkesi sokak-
getirdiği tiyatro oyunlarına istedikleri ‘astronomik’ ücret
ta, sahnede, kampüste kısaca yaşam alanlarımızın her
yüzünden birçok kesimin tiyatroya gitmesi bir lüks ha-
alanında saldırılara, yasaklara ve sansüre karşı sanat
line gelmektedir. Üniversitede amatör tiyatro topluluk-
yapmaya çağırıyor.
larının yıl sonu bahar şenliğinde sergiledikleri oyunlarda birçok kez rektörlük tarafından sansürlenmektedir.
Edirne Sanat Dayanışması nasıl bir fikirle ortaya çıktı?
Tiyatro topluklarının bu sansüre uymaması topluluğun
Bu dayanışmanın içinde kimler var?
kapatılması ile sonuçlanmaktadır. Tüm bu anlattığım
Ülkemizde iktidar eliyle yaşam alanlarımıza topyekûn
sansür ve yasaklara karşı halkın söz sahibi olduğu,
bir saldırı var. Kültür-Sanat bu saldırıların en çıplak şe-
amatör veya profesyonel her tiyatronun, tiyatrocunun
kilde görüldüğü ve yaşandığı bir alan olarak karşımız-
ve tiyatro sanatçısının kullanabileceği tam donanımlı
da durmaktadır. Özellikle Haziran Direnişi'nin yaşandığı
bir tiyatro salonu istiyoruz, kampanyası başlattık. Çalış-
günlerde ve sonrasında iktidar eliyle hedef gösterilen,
manın ilk ayağı olarak da bir imza kampanyası başlattık
yandaş basının her gün farklı bir sanatçı üzerinden
ve üç gün gibi kısa bir sürede bin beş yüz kişinin verdiği
giriştiği bu saldırılardan birçok sanat eserinin sansür-
destek ile yaptığımız çalışmanın ne kadar doğru bir ih-
lendiği ve gösterilecek salon bulamadığı bir dönem
tiyaca işaret ettiğini söyleyebilirim. Şuan internet üze-
yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Bu sansürcü ve
rinden yürüteceğimiz çalışmayı Eylül’de ve sonrasında
yasakçı zihniyeti en yakından tanıdık. Edirne Gençlik
gerçekleştireceğimiz söyleşi, sokak tiyatroları ve festi-
Kültür Evi olarak Halk Eğitim Merkezi’nde gösterimi-
valle devam edeceğiz. Bu çalışmaları gerçekleştirdikten
ni yapmak istediğimiz Tiyatro Kumpanyası'nın “CAN”
sonra ise topladığımız imzaları basına açık bir şekilde
(Daha önce 127 kez sahnelendi) adlı oyunu önce Vali-
Edirne Belediyesine verip bu talebin takipçisi olacağız.
lik akabinde Milli Eğitim'in “Gösterime uygun değildir” gibi ucu açık bir yasakla engellendi. Bizim oyunu 300
Son olarak;
kişilik bir salonda gösterme imkânımız varken Valiliğin
Sizlerden isteğimiz odur ki, bu isteğimiz doğrultusun-
bu akıl almaz yasaklamasının ardından biz de sahne-
da yürüteceğimiz kampanyalarda bizi yalnız bırak-
mizi meydana kurduk ve bin kişinin katıldığı herkese
mamanız. Öte yandan, bizler de meydanları boş bı-
açık bir tiyatro gösterimi gerçekleştirdik. Valiliğe buna
rakmayacağız. Edirne meydanları başta olmak üzere
vesile olduğu için tekrardan teşekkürlerimizi iletiyoruz!
ulaşabileceğimiz her meydanı sanatla dolduracağız.
Bu yasaklara, saldırılara ve sansüre karşı Edirne’de Kültür-Sanat alanında faaliyet yürüten kurumlar ve amatör
İmza kampanyasına destek için:
tiyatro topluluklarıyla yan yana gelerek oluşturduğu-
https://www.change.org/p/edirne-belediyesi-edir-
muz Sanat Dayanışması bu saldırılara karşı ‘her gün her
ne-ye-tiyatro-salonu-istiyoruz-edirnebel-edirnetiyat-
yerde sanat’ sloganıyla karşı koyacak ve alternatifini
roistiyor?just_created=true
üretecek. #edirnetiyatroistiyor ESD olarak ‘Edirne’ye Tiyatro Salonu İstiyoruz’ kam32
panyası başlattınız. Bu kampanyadan biraz bahsede-
#hergünheryerdesanat
KÖTÜ ZAMANLARDA DEVRİM* Asef BAYAT
2011’de Arap ayaklanmaları, siyasal çağımızın ruhunu yeniden tanımlayacak dünyayı değiştiren olaylar olarak kutlandı. Daha sonra “işgal et” protestolarının takip ettiği bu kitlesel ayaklanmaların şaşırtıcı yayılması, gözlemcilerin benzeri görülmemiş bir olguya – “tamamen yeni bir şey”, “açık uçlu”, “isimsiz bir hareket”; özgürleşmeye giden sıra dışı yolu müjdeleyen devrimler – şahit oldukları konusunda kuşkuya yer bırakmadı. Alain Badiou’ya göre Tahrir Meydanı ve orada meydana gelen tüm eylemler – çarpışma, barikat kurma, kamp kurma, tartışma, yemek pişirme ve yaralıların bakımı – “hareketin komünizmi”ni oluşturuyordu; geleneksel liberal demokratik veya otoriter devlete alternatif öne sürüyordu, bu siyaset yapmanın yeni bir yolunu müjdeleyen evrensel bir kavramdı – gerçek bir devrim. Slavoj Zizek için ancak başat örgütler, karizmatik liderlik veya parti aygıtlarından yoksun bu “tamamen yeni” siyasal oluşumlar “Tahrir’in büyüsü” dediği şeyi yaratabilirdi. Hardt ve Negri için Arap Baharı, Avrupa’nın indignado** protestoları ve Wall Street’i İşgal Et, kurumsal kapitalizmin param parça ettiği umutsuz liberal türün yerini alabilecek farklı bir tür siyasa olarak “gerçek demokrasi”yi ifade ediyordu. Bu hareketler toplamda “yeni küresel devrimler”i simgeliyordu.[1] Elbette “yeni”; fakat bu “yenilik” bize bu siyasal ayaklanmaların doğası hakkında ne anlatıyor? Onlara nasıl bir değer yüklüyor? Aslında, ABD ve Avrupa’da bu kendinden emin övgüler ortalıkta dolaşırken, Arap kahramanların kendileri, muhafazakar restorasyon veya beleşçilerin gaspı tehlikelerini haykırarak “devrimlerinin” kaderi için üzülüyorlardı. Tunus, Mısır ve Yemen’de diktatörlerin devrilmesinden iki yıl sonra, devlet kurumlarında ya da eski elitlerin iktidar temellerinde gerçekten fazla bir şey değişmedi. Polis, ordu ve yargı; devlet kontrollü medya, iş dünyasının seçkinleri ve eski yöneten partilerin kayırmacı (klientalist) ağları – hepsi az ya da çok el değmemiş kaldı. Mısır’ın geçici askerî yöneticilerinin grev yasağı getirmiş ve onikibinden fazla eylemciyi askerî mahkemelere çıkarmış olması, bu “devrimler”in niteliğiyle ilgili özgün bir şey olduğunu düşündürüyor. Bir anlamda, eğer “devrim”le, en azından, bir devletin aşağıdan halk hareketleriyle yönlendirilen hızlı ve köklü dönüşümünü kastediyorsak, bu zıt tepkiler – övgü ve matem – Arap “devrimleri”nin çelişkili gerçekliğini gösteriyor. Düşünce kutuplaşmaları devrimin iki temel boyutunun derin ayrılığını yansıtıyor: hareket ve değişim. Öven söylemler üstün şekilde “hareket olarak devrim”e – yüksek dayanışma ve fedakarlık, diğergamlık ve ortak amaç gibi dramatik sahnelere; Tahrir komünlerine – odaklandılar. Burada dikkat, tutum ve davranışların aniden dönüştüğü, her devrimci seferberlikte görülen sıra dışı anlar üzerinde toplanır: mezhep bölünmeleri eriyip gider, cinsiyet eşitliği hüküm sürer ve bencillik azalır; halk sınıfları eylemcilik, öz-örgütlenme ve demokratik karar almada yeniliğe belirgin bir yetenek gösterir. Bu göze çarpan sahneler elbette aydınlatılmayı ve belgelenmeyi hak ediyor; fakat diktatörler devrildikten sonraki gün neler olduğu hakkında söyleyecek
33
fazla şeyi olmadığından, “hareket olarak devrim”e odak-
Bu yörüngede reformların derinlik ve kapsamı değişe-
lanılması, bu devrimlerin değişim açısından tuhaf doğa-
bilir: değişim yüzeysel kalabilir, fakat kümülatif yasal,
sını anlamsızlaştırmaya hizmet ediyor. Büyük vizyonlar
kurumsal ve siyasal-kültürel ıslahatlar şeklini aldığı tak-
ve özgürlükçü ütopyaların yerini parça parça projelere,
dirde derin de olabilir.
doğaçlamaya ve başıboş yatay ağlara bıraktığı yeni siyasal zamanların şekillendirdiği bu ayaklanmaların para-
Buna karşılık, ihtilalci yol, yeni bir siyasal düzen tasarısı
dokslarını gizlemeye de hizmet edebilir.
yanında, oldukça genişletilmiş bir süre içinde inşa edilen ve tanınmış liderlik ve örgütsel yapı geliştiren devrimci
Dönüştürücü Stratejiler
bir hareket gerektirir. Mevcut rejim herhangi bir değişi-
Öyleyse gerçekten devrimci zamanlarda mı yaşıyoruz?
me karşı koymak için kolluk veya ordu araçlarını kulla-
Bir anlamda evet. Batılı liberal demokrasinin krizi ve
nırken, saf değiştirenler iktidar bloğunu bölmeye başlar.
dünyanın birçok kesiminde hesap verebilir yönetimin
Devrimci taraf öne çıkar, saf değiştirenleri çeker, gölge
kıtlığı, neoliberal yönelime tabi kabiliyetli ve eğitim-
bir hükümet kurar ve alternatif iktidar yapıları oluşturur.
li katmanlar dâhil, dünya nüfusunun geniş kesimlerini
Bu, genellikle Lenin, Mao, Castro, Humeyni, Walesa veya
etkileyen bir mahrumiyet duygusu ve artan eşitsizlikle
Havel kalıbında karizmatik bir lidere sahip olan muha-
birleşmiş gerçek bir siyasal kördüğüm oluşturdu ve ger-
lefet ile rejim arasında “ikili iktidar” durumu yaratarak
çek değişim ihtiyacını artırdı. On yıl önce David Harvey,
devletin kendi topraklarını yönetme yeteneğine meydan
dünyanın bir Komünist Manifesto’ya her zamankinden
okur. Devrimin başarılı olduğu yerde ikili iktidar durumu,
fazla ihtiyacı olduğunu öne sürerek, bu huzursuzluğa
devrimci tarafın iktidarı zorla ele geçirdiği ihtilalci bir
işaret etmişti.[2] Günümüzde olduğu gibi o zaman da,
çarpışmayla sona erer; otoritenin eski organlarını söküp
kökten bir değişim için gerekli araçlar ve vizyondan yok-
atar ve yenilerini kurar. Burada, devletin, yeni personel,
sunsa, devrimlere ihtiyacı olan bir dünya bunları yarata-
ideoloji ve alternatif bir yönetim şekliyle kapsamlı ona-
cak kapasiteye sahip demek değildir Öyleyse, bir başka
rımı söz konusudur. 1959 Küba Devrimi veya her ikisi de
anlamda, “değişim olarak devrim” – devletin hızlı ve kök-
1979’da olan İran Devrimi ve Nikaragua’daki Sandinista
lü dönüşümü – olasılığı şiddetle göz ardı edilip “hareket
Devrimi ihtilalci yolu örnekler. Kaddafi rejimi, NATO’nun
olarak devrim” göz alıcı şekilde desteklenirken, yaşadı-
desteğiyle kurtarılmış Bingazi’den Trablus’u ele geçir-
ğımız günler, çelişkili olanlar kadar devrimci zamanlar
mek üzere ilerleyen Ulusal Geçiş Konseyi liderliğindeki
olmayabilir. Arap ayaklanmaları bu anomaliyi ifade eder.
devrimci ihtilalle karşı karşıya kalmıştı.
Yabancı askerî müdahalenin dolayımıyla devrimci savaş hali alan Libya ve Suriye olayları bir tarafa bırakılırsa, yö-
Üçüncü bir olasılık var: “rejim patlaması”. Grevler ve di-
rüngelerinin bilinen siyasal değişim yollarının – reform,
ğer sivil itaatsizlik şekilleri veya başkenti kuşatan ilerleyi-
ihtilal ve içpatlama – hiçbirine benzememesi şaşırtıcı de-
ci devrimci savaş yoluyla bir ayaklanma ivme kazanabilir,
ğildir. (Bu ayaklanmalar) kendilerine özgü bir karaktere
böylece sonunda rejim çatlama, ayrılma ve genel karga-
sahip görünüyorlar.
şa içinde çökerek patlar. Yerine, alternatif elitler, sıklıkla kargaşa ve kafa karışıklığı halinde, kamu görevlerinde
Tarihsel olarak, reformcu bir strateji izleyen toplumsal
deneyimsiz insanları görevlendirerek yeni iktidar organ-
ve siyasal hareketler, genellikle mevcut devlet kurumla-
ları oluşturur. Romanya’da Çavuşesku rejimi 1989’da şid-
rını kullanarak sorumlu rejime reform yapması için baskı
det ve siyasal kaos içinde patladı; fakat yerini, Ion Iliescu
uygulamaya yönelik devamlı kampanyalar düzenler. Mu-
liderliğinde yeni kurulmuş bir oluşum olan Ulusal Kurtu-
halefet hareketi toplumsal gücüne – halk kesimlerinin
luş Cephesi yönetiminde çok farklı bir siyasal ve ekono-
mobilizasyonuna – bağlı olarak, çoğu zaman bir tür an-
mik düzen aldı. Hem ihtilal hem de rejim patlamasında
laşmalı pakt yoluyla siyasal eliti kanun ve kurumlarını ıs-
siyasal sistemi dönüştürmeye yönelik çabalar, reformcu
lah etmeye zorlar. Değişim mevcut siyasal düzenlemeler
yolun aksine mevcut devlet kurumları dahilinde değil dı-
çerçevesinde gerçekleşir. 1980’lerde Brezilya ve Meksika
şında gelişir.
gibi ülkelerde demokrasiye geçiş bu nitelikteydi. İran’ın
34
Yeşil Hareketi’nin liderliği benzer bir reformcu yol izliyor.
Kendine Özgü Hareketler
Mısır, Tunus ve Yemen “devrimleri” bu yolların herhangi
nımlandığı Mısır ve Tunus örneğinin tam aksiydi. Bu açı-
birine çok az benzerlik gösterir. İlk özellikleri hızlarıdır.
dan Mısır ve Tunus deneyimleri, her ikisinde de kitlesel
Mısır ve Tunus’ta güçlü kitle ayaklanmaları dikkate de-
ve güçlü bir halk hareketinin yozlaşmış sorumluları de-
ğer şekilde hızlı sonuçlar aldı: Tunuslular bir ay, Mısırlılar
virdiği 2003 Gürcistan Gül Devrimi ve 2004-2005 Uk-
sadece onsekiz günde uzun süren otoriter yönetimleri
rayna Turuncu Devrimine daha yakın benzerlik gösterir.
yerinden etti ve kendilerini anayasal ve siyasi reform po-
Açıkçası, bu örneklerde yörünge devrimci olmaktan çok
litikalarına adarken onlarla ilişkili bir takım kurumları –
reformcuydu.
siyasi partileri, yasama organlarını ve bazı bakanlıklarını – dağıtmayı başardı. Bu kazanımlar, görece standartlar-
Yine de Arap ayaklanmalarının, onları Gürcistan ve Uk-
la, hızlı olduğu kadar dikkate değer şekilde sivil ve ba-
rayna’daki protestolardan daha geniş kapsamlı ve daha
rışçı bir tarzla elde edildi. Fakat bu hızlı zaferler – Yemen
eksiksiz yapan, daha ümit verici bir yanı, güçlü bir dev-
ve Libya’daki uzun süren ayaklanmalar veya Bahreyn ve
rimci itki vardı. Tunus ve Mısır’da diktatörlerin ve baskı
Suriye’de halen devam edenlerin aksine – muhaliflere,
aygıtlarının gidişi, hepsinden ziyade halk sınıflarından
buna niyetleri olduysa, kendi paralel yönetim organla-
vatandaşlarına, toplumlarını ıslah etmek ve kendilerini
rını oluşturmak için zaman bırakmadı. Bunun yerine,
kabul ettirmek için benzeri görülmemiş özgür bir alan
devrimciler rejimin kurumlarının –örneğin Mısır ordusu-
açtı. Çoğu devrimci durumda olduğu gibi, aşırı enerji
nun – devrim adına esaslı reformlar gerçekleştirmesini
serbest kaldı ve emsalsiz bir yenilenme anlayışı kamusal
istediler: anayasanın değiştirilmesi, seçimlerin yapılması,
alanı dönüştürdü. Yasaklanmış siyasî partiler yeraltından
siyasal partilerin özgürlüğünün temin edilmesi ve de-
çıktı ve yenileri kuruldu – Mısır’da en az oniki, Tunus’ta
mokratik yönetimin kurumsallaşması. Burada bu dev-
yüzden fazla. Sosyal örgütler daha yüksek sesle ortaya
rimlerin temel anomalisi yatıyor: aşırı toplumsal prestije
çıktı ve dikkate değer halk girişimleri görülmeye başla-
sahip, fakat idarî otoriteden yoksunlar; dikkate değer
dı. Zulüm tehdidinin kalkmasıyla, çalışan insanlar hakları
derecede hegemonyaya ulaştılar, fakat aslında idare et-
için savaştı; gayrı resmî grevler ve protestolar şiddetlen-
mediler. Böylece sorumlu rejimler az ya da çok el sürül-
di. Tunus’ta mevcut sendikalar daha göze çarpan bir rol
memiş olmayı sürdürdü; az sayıda yeni devlet kurumu
aldı.
veya devrimin iradesini temsil edebilecek yeni yönetim aygıtı vardı. Yeni yapılar ortaya çıkana kadar bunlar dev-
Mısır’da işçiler yeni bağımsız sendika talep ettiler. 25
rimciler tarafından değil, “beleşçiler”, yani diktatörlere
Ocak Devrimi İşçi Koalisyonu devrimin ilkelerini teyit etti:
karşı mücadeleler başladığında liderleri büyük ölçüde
değişim, özgürlük, sosyal adalet. Küçük çiftçiler bağım-
karışmadan izleyen, geleneksel olarak iyi örgütlü siyasal
sız sendika çağrısı yaptı. Kahire’nin gecekondu sakinleri
akımlar tarafından ele geçirildi.
ilk otonom örgütlerini kurmaya başladı; gençlik grupları gecekondu yerleşimlerini iyileştirmek için mücadele etti,
1989’un Orta ve Doğu Avrupa devrimlerinin şaşılacak
sivil projeler üstlendi ve gururlarını kurtardı. Öğrenciler
derecede hızlı ve birçok kısmında şiddetsiz olduğu doğ-
Eğitim Bakanlığının müfredatını gözden geçirmesi tale-
ru: Doğu Almanya’nınki on gün, Romanya’nınki beş gün.
biyle sokaklara döküldü. Devrim sonrası yetkililere an-
Mısır, Yemen ve hatta Tunus’un aksine, bunlar fazladan
lamlı reformlar yapılması için baskı yapmak üzere yeni
kendi ulusal siyasi ve ekonomik sistemlerinin tam bir
gruplaşmalar – Mısır’da Tahrir Devrimci Cephesi, Tunus’ta
dönüşümünü başardılar. Sembolik olarak bunu, insanla-
Devrimin Amaçlarını Gerçekleştirme Üst Organı– oluştu-
rın sahip oldukları –tek parti Komünist devlet, sosyalist
ruldu. Elbette ki bunlar, bu istisnai zamanlara özgü halk
ekonomi– ve ne istedikleri –liberal demokrasi ve piyasa
seferberliğinin seviyelerini temsil etmektedir. Fakat sıra
ekonomisi– arasındaki fark öyle radikaldi ki değişimin
dışı özgürlük düşüncesi, kendini gerçekleştirme dürtüsü,
yörüngesi devrim olmak zorundaydı şeklinde açıklayabi-
adil bir sosyal düzen rüyası, kısacası “yeni olan herşey”e
liriz; işi bitirmeden önce yüzeysel reformlar kolayca terk
yönelik arzu, işte bu, devrimlerin tam da ruhunu tanımla-
edilebilir ve direnilebilirdi.[3] Bu, “değişim”, “özgürlük”
yan şeydi. Fakat bu kitlesel sosyal tabakalar (mass soci-
ve “sosyal adalet” taleplerinin, karşı devrim tarafından
al layers) elitlerinden uzaklaştıkça bu devrimlerin temel
bile kendine mal edilebilecek kadar gevşek şekilde ta-
anomalileri açığa çıktı: “yeni” için duyulan devrimci arzu
35
ile “eski”nin sığınağına götürebilecek reformcu yörünge
nus’ta eski yöneten gruplar ve ekonomik mafyalar, kar-
arasındaki zıtlık.
şı mücadele ve gerçek değişim yolunu engellemek için, hizmetlerindeki siyasal hizipler ve iş dünyası örgütleri
Defrimler*
ağıyla hazır bekliyorlar. Mısır’da yüksek sayıda devrimci-
Öyleyse, Mübarek ve Bin Ali’nin kovulmasından iki yıl
yi hapse atıp kritik muhalefet örgütlerini kapatan SCAF
sonra Arap ayaklanmalarını nasıl anlamlandıracağız?
(Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi) yaygın durağanlıktan
Şimdiye kadar Ürdün ve Fas monarşileri önemsiz siya-
sorumluydu. Devrimci şevk yatıştıkça, normal yaşam eski
sal reformlara karar verdiler; Fas’ta anayasa değişikliği
haline döndükçe ve insanlar inancını yitirdikçe –Arap si-
mecliste çoğunluğu sağlayan parti liderinin hükümet
yasal sahnesinde belirmeye başlayan koşullar– restoras-
kurmasına izin verdi. Suriye ve Bahreyn’de rejimin baskı
yon veya sadece yüzeysel değişim tehlikesi daha ciddi
gücüne karşı uzayan çatışmalar, ayaklanmaları, sonuçları
hale geliyor.
henüz alınmayan ihtilalci yola girmeye sevk etti. Libya rejimi vahşi bir devrimci savaşla devrildi. Fakat Mısır, Ye-
Farklı Zamanlar
men ve Tunus’ta ayaklanmalar ne “devrim”, ne de ba-
Libya ve Suriye’dekiler hariç Arap ayaklanmaları neden
sitçe “reform” ölçütleriyle nitelendirilebilen özgün bir
“defrimci” bir niteliğe sahipti? Neden devrimci güçler
yörünge izledi. Bunlar yerine “defrimler”den bahsetmek
marjinalize olurken eski rejimin kilit kurumları değişme-
daha anlamlı olabilir: mevcut rejimlerin kurumları dâhi-
den kaldı? Bunun kısmen, diktatörlerin, iktidar yapısında
linde ve bunlar yoluyla reformları zorlamayı amaçlayan
özsel bir değişim olmaksızın devrimlerin sona erdiği, he-
devrimler.[4]
deflerine ulaştığı izlemini veren çok hızlı düşüşüyle ilgisi var. Gördüğümüz gibi bu hızlı “zafer”, hareketlerin, buna
Bu itibarla “defrimler” çelişkili gerçeklikleri barındırmak-
teşebbüs etmişlerse bile, alternatif iktidar organları oluş-
tadır. Düzenli geçişleri temin etme, şiddetten, yıkımdan
turmasına fazla fırsat bırakmadı; bu anlamda bu hare-
ve kaostan –değişimin bedelini çarpıcı şekilde artıran
ketler kendilerini sınırlayan devrimlerdi. Fakat sahnede
belalardan– kaçınma avantajına sahiptir; devrimci aşırı-
başka bir şey de vardı: devrimciler iktidar yapılarının dı-
lıklar, “terör devri” ve yargısız infazlar önlenebilir. Ancak,
şında kaldılar çünkü devleti ele geçirmeyi planlamıyor-
sistematik reformlar ve toplumsal sözleşmeler yoluyla
lardı; sonraki aşamalarda buna ihtiyaçları olduğunu fark
gerçek dönüşüm olasılığı, sürekli baskı uygulayan top-
ettiklerinde, kontrolü hem ayaklanmalarda sınırlı bir rol
lumsal örgütlerin –halk katmanları, sivil dernekler, sendi-
oynayan fakat örgütsel olarak iktidarı almaya hazır Müs-
kalar, sosyal hareketler, siyasî partilerin– kalıcı hareketli-
lüman Kardeşler veya Selefiler gibi “beleşçiler”den hem
lik ve canlılığına bağlı olacaktır. Aksi taktirde “defrimler”,
de eski rejimin elinden söküp almak için gereken siyasal
özellikle devrim devlet gücünün kilit kurumlarına nüfuz
kaynaklardan –örgüt, liderlik, stratejik vizyon– yoksun-
etmediği için, sürekli olarak karşı devrimci restorasyon
lardı. Arap ayaklanmaları ile 20. yüzyıldaki selefleri ara-
tehlikesi içerir. Halk ayaklanmalarının şiddetinden zarar
sındaki temel fark, tamamen değişik ideolojik zamanlar-
gören, umutsuzca yeniden toplanmaya çalışan, sabotaj
da gerçekleşmiş olmalarıydı.
ve kara propagandayı tahrik eden güçlü çıkarlar tahayyül edilebilir. Yenilen elitler eski rejimin “güvenli zaman-
1990’lara kadar üç temel ideolojik gelenek, bir köklü
ları”na özlem yaratmak için “kaos” ve istikrarsızlığı niyaz
değişim stratejisi olarak “devrim”in hamilleri oldu: an-
ederek korku ve sinizm yayabilirler. Eski yüksek görevli-
ti-kolonyal milliyetçilik, Marksizm ve İslamcılık. Fanon,
ler, eski parti aygıtları, genel yayın yönetmenleri, güçlü
Sukarno, Nehru, Nasır veya Ho Chi Minh’in fikirlerinde
işadamları ve zarar görmüş güvenlik ve istihbarat servisi
yansımasını bulan ilki, bağımsızlık sonrası toplumsal dü-
yöneticileri işleri kendi lehlerine çevirmek için propagan-
zeni yeni bir şey, eski kolonyal sistemin siyasal ve eko-
da ve iktidar kurumlarına girebilir.
nomik idaresi ve “komprador burjuvazi”nin reddi olarak gördü. Taahhütleri gerçekleştirme yeteneklerini çok aş-
36
Bağımsız eylemcilik ve yenilenmiş bir özgürlük anlayışı
mışsa da post-kolonyal rejimler eğitim, sağlık, toprak
siyasal reforma zorlamayı vaat ediyorsa da, Yemen’de
reformu ve sanayileşmede – Mısır’da el Mithak (1962),
eski rejimin kilit unsurları dokunulmadan kalmıştır. Tu-
Tanzanya’da Aruşa Beyannamesi (1967) ve Mwongozo
Rehber İlkeleri (1971) gibi ulusal kalkınma paktlarında
Fakat Sovyet Bloğunun çökmesiyle resim oldukça değiş-
teyit edilen ölçütler– biraz ilerleme kaydedilmişti. Asıl
ti. Devrim kavramı sosyalizm kavramının o kadar ayrıl-
başarıları devlet inşasında yatmaktadır: ulusal idare, alt-
maz bir parçasıydı ki, “fiilen mevcut sosyalizm”in ölümü,
yapı, sınıf oluşumu. Ancak milliyetçi hükümetler, eşitsiz
1980’lerin sonunda Doğu Avrupa’da anti-komünist hare-
mülkiyet ve refah dağılımı sorunlarını çözmekte başarısız
ketlilikler (mobilization) ve Batı’nın Soğuk Savaş’taki za-
oldukları için meşruiyetlerini kaybetmeye başladı. Eski
ferini takiben, devlet kaynaklı kalkınma kadar “devrim”in
anti-kolonyal devrimciler post-kolonyal düzenin ida-
de sonunu etkili şekilde beraberinde getirdi. Devletçilik
recileri haline gelince, taahhütlerini gerçekleştirmekte
kişisel özerklik ve girişimin erozyonuna yol açtığından
büyük ölçüde başarısız oldular; birçok örnekte milliyet-
etkisiz ve baskıcı olarak kötülendi. Bu, artık otoriterya-
çi hükümetler otokrasilere dönüştü, borca girdi ve eğer
nizm ve komünist bloğun başarısızlıklarıyla tanımlanan
hala askeri darbelerle devrilmemiş veya emperyalist
devlet gücüne odaklanan devrim tasarımı üzerinde de-
entrikalarla altları oyulmamışsa neoliberal yapısal uyum
rin bir etkiye sahipti. Thatcher ve Reagan’ın zaferleriyle
programlarına sürüklendiler. Bugün Filistin hareketi hala
1979-1980’de başlayan, daha sonra dünyanın çoğunluğu-
ulusal bağımsızlık için savaşan belki de son harekettir.
na başat ideoloji olarak yayılan neoliberalizmin ilerleyişi bu söylem değişiminde merkezi bir rol oynadı. “Devlet”
Marksizm şüphesiz Soğuk Savaş döneminin en heybet-
ve “devrim” yerine STK’lar, “sivil toplum”, “kamusal alan”
li devrimci akımıdır. Vietnam ve Küba devrimleri radikal
ve bu gibi lafların –tek kelimeyle reform- katlanarak ar-
bir kuşağa ilham vermiştir: Che Guevara ve Ho Chi Minh
tışını gördük. Tedrici değişim toplumsal dönüşümün
sadece Asya, Latin Amerika ve Ortadoğu’da değil, ABD,
tek kabul edilebilir rotası haline geldi. Batı hükümetleri,
Paris, Roma ve Berlin’de de öğrenci hareketleri için sim-
yardım kuruluşları ve STK’lar bu yeni hakikati bıkmadan
gesel figürler haline geldi. Gerilla hareketleri 1960’ların
usanmadan savundu. Arap dünyasında ve Güney yarım
radikalizmini simgeleştirdi. Güney Afrika’da apartheid’ın
kürede STK sektörünün genişlemesi, kolektif çıkarların
(ırk ayrımcılığı politikası) sertleşmesiyle ve Lumumba
şekillendirdiği sosyal aktivizmden, rekabetçi bir dünyada
suikastının ardından Afrika’da yükseldi. 1970’lerde bir
bireysel kendine yardıma (self-help) vurguya çarpıcı bir
“Marksist-Leninist” devrimler dalgası Mozambik, Ango-
geçişi işaret etti. Bu, neoliberal zamanlarda özgürlük te-
la, Yeni Gine ve başka yerlerde kolonyal yönetimi devirdi.
olojisinin eşitlikçi ruhu yerini bireysel öz çıkar ve birikim
Guevara’nın harekete geçirdiği foco stratejisi Latin Ame-
ruhunun şekillendirdiği Evanjelik Hristiyanlığın küresel
rika’da sonuç vermese de, El Salvador devrimci ilerleme-
yükselişine bıraktı.
nin muhtemel bir başka adayı gibi görünürken, 1970’lerin sonlarına doğru Grenada ve Nikaragua’da başarılı ihtilal-
Üçüncü gelenek, yine de seküler karşıtının etkisini ta-
ler oldu. Latin Amerikalı radikaller mücadeleye katılacak
şıyan, Marksizmin ideolojik rakibi olan devrimci İslam-
yeni bir müttefik olarak özgürlük teolojisinden etkilenen
cılıktır. 1970’lerden itibaren militan İslamcı hareketler
laik (ruhban olmayan) Katolikler ve hatta ruhban sınıfı
Müslüman dünyadaki seküler devletlerle mücadelelerin-
üyelerini buldular. Ortadoğu’da Ulusal Kurtuluş Cephe-
de Seyyid Kutb’un fikirlerinden hareket ettiler; Kutb’un
si (NLF) İngilizleri Aden’den attı ve Güney Yemen Halk
kendisi, Hindistan Komünist Partisi’nin örgütsel ve siya-
Cumhuriyeti’ni ilan etti; İran, Umman ve işgal altındaki
sal stratejisinden etkilenmiş olan İslamcı Hintli lider Ebu
Filistin topraklarında solcu gerillalar önemli bir rol oyna-
Ala Mavdudi’den çok şey öğrenmişti. Kutb’un, Müslüman
dı. 1968’de gençlik, öğrenciler, işçiler ve aydınların dünya
öncülerin cahilî devletini yıkıp gerçek bir İslamî düzen
çapındaki isyanının patlamasına yardım eden bu devrim-
kurması gerektiğini öne süren 1964 broşürü Yoldaki
ci hareketlerin Batı’nın entelektüel iklimine etkisi inkar
İşaretler, Cihat, Cemia İslamiye, Hizbut Tahrir ve Leşker
edilemez. 1974’te Portekiz’de Karanfil Devrimi diktatör-
Cihad gibi militan grupların stratejisine rehberlik ederek
lüğü yıktı. Avrupa’da bazı Komünist Partiler ve gelişmek-
Lenin’in Ne Yapmalı?’sının İslamcı karşılığı haline geldi.
te olan dünya artan şekilde reformcu (“Avro-komünist”)
Birkaç eski solcu – Adil Hüseyin, Mustafa Mahmud, Tarık
hal alırken, Marksist-Leninist gelenek içinde önemli güç-
el Bişri– Marksist-Leninist gelenekten fikirleri beraberin-
ler bir devrim stratejisine bağlı kaldı.
de getirerek İslamcı saflara geçti. 1979 İran Devrimi hem sol fikirler hem de Kutb tarafından şekillendirildi– Yolda-
37
ki İşaretler şimdiki Dini Lider Ayetullah Hamaney tarafın-
uzak görünmesine rağmen tasarımı sık sık hayal etti-
dan tercüme edilmişti. Marksist-Leninist Halkın Fedaileri
ğimiz 1970’lerin sonundan oldukça farklı bir çağdı. Biz
ve “İslamcı Marksist” Halkın Mücahitleri, Şah’ın diktatör-
devrim tabirleriyle düşünüyorduk. Fakat yeni milenyu-
lüğüne muhalefetin radikalleşmesinde önemli rol oyna-
mun Ortadoğu’sunda kimse bu tabirler içinde değişim
dı. Belki de daha önemli olan biri, Fransız solcu Georges
tahayyül edemedi; hayalini kurmuş olsalar bile çok az
Gurvitch’in öğrencisi olan, “ilahi sınıfsız toplum”u niyaz
Arap aktivist bir devrim için gerçekten strateji kurdu.
ederek Marksist ve dinî terimlerin bir karışımıyla ateşli
Genel olarak istek reform veya mevcut düzenlemeler dâ-
şekilde “devrim”den bahseden popüler teorisyen Ali Şe-
hilinde anlamlı değişim içindi. Tunus’ta neredeyse kimse
raiti idi.[5] Böylece hem Sünni hem Şii militan İslamcılık
“devrim”i düşünmüyordu; aslında birinin bana anlattı-
için devrim kavramı merkezi konumdaydı. Bu gelenek,
ğına göre, Bin Ali’nin polis devletinde aydınlar “siyasal
devleti barışçı araçlarla ele geçirmek için yeterli toplum-
ölüm”den yakınıyordu.[8] Mısır’da, yenilikçi taktiklerine
sal desteği elde etmeyi amaç edinmiş Müslüman Kardeş-
rağmen devleti yıkmak için bir stratejileri olmadığından,
ler gibi seçimi savunan İslamcıların stratejisiyle daima
Kifaye ve 6 Nisan Hareketi özünde reformcuydu. Söylen-
açık bir zıtlık göstermiştir.[6]
tiye göre eylemcilerin bazıları ABD, Katar ve Sırbistan’da daha çok seçim gözlemciliği, şiddet içermeyen protesto
Fakat 2000’lerin başlarında militan İslamcıların devrime
ve ağ inşası alanlarında eğitim aldı. Sonuç olarak, ayak-
inancı da tükendi. Örneğin İran’da bir zamanların sev-
lanmalar açığa çıktığında vuku bulan devrimler değil
giyle anılan “devrim” tabiri, en azından Muhammed Ha-
“defrimler” –mevcut rejimleri kendilerini ıslah etmeye
temi’nin 1997’deki başkanlık zaferi döneminde yıkım ve
zorlamak isteyen devrimci hareketler – idi.
aşırıcılıkla eş hale geldi. Haklardan çok yükümlülüklere vurgu yapan, İslam’ı tüm sosyal, siyasal ve ekonomik
Gerçekte insanların “devrim”in gerçekleşmesine dair
sorunlara çözümler öneren, kapsamlı bir sistem gören
bir fikri olabilir ya da olmayabilir; kitle ayaklanmalarının
bir hareket olarak anlaşılan İslamcılık krize giriyordu.
vuku bulmasının herhangi bir teorileştirmeyle alakası
Muhalifler, diğerlerinin içinde İran’ın muhafazakârları,
yoktur. İnsanlar kurgulayıp planlasa bile kurgulanamaz
Pakistan’ın Cemaat-i İslami’si ve Endonezya’nın Leşker
ve planlanamazlar. Devrimler “sadece” olur. Fakat dev-
Cihad’ının istediği “İslami devlet”in uygulamada İslam’a
rime dair fikre sahip olup olmamak, gerçekleştiklerinde
da zarar verdiğini öne sürdüler. 90’ların sonu ve 2000’le-
ortaya çıkacak sonucu kritik şekilde etkiler. Arap ayak-
rin başı post-İslamcı eğilimler dediğim şeyin yükselişine
lanmalarının “defrimci” karakteri en iyi ihtimalle henüz
sahne oldu. Bunlar halen seküler değil dinîdir, fakat din-
tamamlanmadıkları anlamına gelir, çünkü eski rejimin
dar toplum ve seküler devleti ilerleterek, dindarlığı hak-
kilit kurumları ve çıkarları –ve beleşçiler, Müslüman Kar-
larla birleştirerek İslamcı siyaseti değişen derecelerde
deşler ve Selefiler– anlamlı değişim taleplerini boşa çı-
aşmayı amaçlıyorlar. Türkiye’nin AKP’si, Tunus’un Nahda
karmaya devam etmektedir. Bu sonuç adil ve şerefli bir
Partisi ve Fas’ın Adalet ve Kalkınma Partisi gibi post-İs-
gelecek umut eden herkes için acı verici olacaktır.
lamcı akımlar, siyasal ve toplumsal değişime yönelik refomcu bir yol izliyorlar; Soğuk Savaş sonrası terimlerle
20. yüzyılın eski otokratik rejimlerini devirmeyi başarmış
–“sivil toplum”, hesap verebilirlik, şiddetsizlik (non-vio-
büyük devrimlerin çoğunun –Rusya, Çin, Küba, İran– hız-
lence) ve tedricilik– şekillendiriliyorlar.[7]
la yeni, fakat eşit derecede otoriter ve baskıcı devletlere dönüştüğünü anımsamak bir ölçüde teselli olabilir. Düzen
38
Düşürülen Umutlar
ve idarede esaslı kesintiler radikal devrimci değişimin bir
Böylece Arap ayaklanmaları, temel muhalefet ideoloji-
başka yan etkisidir. Kaddafi rejiminin şiddetle devrildiği
lerinin -anti-kolonyal milliyetçilik, Marksizm-Leninizm
Libya, Mısır ve Tunus militanları için bir kıskançlık konu-
ve İslamcılık- düşüşünün “devrim” fikrinin meşruiyetini
su olmayabilir. Kaddafi’nin vahşiliğinin Libya petrolüne
erittiği bir zamanda meydana geldi. Bu, arkadaşlarımla
Batı ilgisiyle birleşmesi, eski despotik yönetime son ve-
birlikte İran’da kuzey Tahran’ın varlıklı muhitlerinden ge-
ren NATO destekli vahşi ve yıkıcı bir ihtilalle sonuçlandı.
çerken Şah’ın saraylarının nasıl ele geçirileceği ve müsrif
Fakat yeni yönetim henüz daha içerici ve şeffaf bir siyasa
kâşanelerin nasıl yeniden dağıtılacağını tartıştığımız, çok
ortaya koyamadı. Ulusal Geçiş Konseyi (NTC), üyelerinin
çoğunun kimlikleri ve karar alma süreçleri konusunda
can alıcı sorun, şiddetli baskı ve adaletsizlikten kaçınır-
ketum davrandı. İslamcılarla sekülaristler arasındaki iç
ken eski otoriter düzenden anlamlı demokratik değişim
bölünmeler, başıboş milis grupları üzerinde etkili otorite
adımlarına köklü bir geçişin nasıl sağlanacağı. Yine de
yokluğu ve zayıf idari yetenekleri NTC’yi hükümet etmek
bir şey kesin: baskıcı “eski”den özgürleştirici “yeni”ye
için donanımsız kıldı.[9] Ülke, güvenlik, yönetim ve alt-
yolculuk, gerek kamusal gerekse özel alanlarda aman-
yapının sağlanmasında önemli bozulmalar tecrübe etti
sız mücadeleler ve kesintisiz halk hareketliliği olmaksızın
- yetki NTC’den seçilmiş sivil bir bünyeye devredilmeden
gerçekleşmeyecek. Aslında “uzun devrim”, “kısa devrim”
önce.
sona erdiğinde başlamak zorunda olabilir.
Bu hususu radikal devrimler fikrinin itibarını sarsmak için
Çeviren: Hatice DOĞAN, Gazi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Doktora Öğrencisi
değil, bu tür deneyimlerin – en belirginleri arasında sıra dışı bir özgürlük anlayışı, özgür ifade ve daha iyi bir gelecek için sonsuz olasılıkların bulunduğu- bir çok olumlu yanı olduğundan belirtiyorum. Daha ziyade, baskıcı bir rejimin devrimci yıkılışının, kendi içinde daha adil ve içerici bir düzen garanti etmediği gerçeğine dikkat çekmek gerekiyor. Aslında radikal ideolojik devrimler, içlerinde otoriter yönetimin tohumlarını taşıyor olabilir, devletin kontrolü ve muhaliflerin bertaraf edilmesi, çoğulculuk ve daha geniş siyasal rekabet için az alan bırakabilir. Buna karşılık, “defrim” seçim demokrasisinin güçlendirilmesi için daha iyi bir ortam yaratabilir, çünkü tanımı gereği devlet gücünü tekelleştiremez. Bunun yerine –karşı devriminkiler de dahil– çoklu iktidar odaklarının belirmesi, yeni siyasi elitlerin aşırılıklarını nötralize edebilir. Böylece, Mısır’ın Müslüman Kardeşleri ve Tunuslu Ennahda Partisi, Humeyni’nin devrim sonrası İran’da yaptığı şekilde iktidarı tekelleştiremez, çünkü eski rejiminkiler dâhil güçlü çıkarlar alanı aktif ve etkili olmaya devam eder. Öyleyse, Raymond Williams’ın –karmaşık ve çok yüzlü anlamında “zor”, yalnız ekonomik değil toplumsal ve kültürel dönüşüm anlamında “topyekün” ve en derin ilişki ve duygu yapılarını içeren “insanî” bir süreç olan- “Uzun Devrim”de geliştirdiği çizgiler boyunca, “devrim”in bir başka anlayışı üzerinde düşünmek daha iyi olabilir.[10] Sonuç olarak, hızlı sonuçlar aramak ya da belirlenmiş talepler için endişe etmektense, Arap ayaklanmalarını, bir şeyleri yapmanın yeni yollarının, iktidar/güç hakkında düşünmenin yeni bir yolunun oluşturulmasıyla on veya yirmi yıl içinde meyveleri alınabilecek “uzun devrimler” olarak görebiliriz. Fakat söz konusu olan yalnız devrimlerin nasıl tanımlanacağına ilişkin semantik endişeler değil, zor iktidar yapıları ve yerleşik çıkarlar sorunları aynı za-
* Asef Bayat, “Revolution in Bad Times”, New Left Review, No.80, March-April 2013, s.47-60 (İnternetten erişim: http:// newleftreview.org/II/80/asef-bayat-revolution-in-bad-times , 27 Nisan 2013). ** (Ç.N.) indignado: Wall Street’i İşgal Et eylemlerinin bir uzantısı olarak İspanya’da Madrid'deki Plaza Del Sol Meydanı'ndan yola çıkarak Avrupa Birliği'nin başkenti Brüksel'e yürüyen, “Öfkeliler” olarak da bilinen harekete verilen ad. [1] Keith Kahn-Harris, ‘Naming the Movement’, Open Democracy, 22 June 2011; Alain Badiou, ‘Tunisia, Egypt: The Universal Reach of Popular Uprisings’, www.lacan.com’da mevcut; Michael Hardt and Antonio Negri, ‘Arabs are democracy’s new pioneers’, Guardian, 24 February 2011; Paul Mason, Why It’s Kicking Off Everywhere: The New Global Revolutions, London 2012, p. 65. [2] David Harvey, Spaces of Hope, Edinburgh 2000. [3] Almanya’da GDR’nin devlet kurumları FRG’nin hükümet fonksiyonları içinde kolayca çözülebilirdi. * Ç.N.: Metnin orjinalinde “refolutions” olan “defrim”, İngilizce’de devrim anlamına gelen “revolution” kelimesindeki “v” harfi yerine, reformu çağrıştırmak üzere “f” harfinin kullanılmasıyla oluşturulmuş, çeviride bu özgün yaratıma sadık kalınarak reformu çağrıştırmasa da “devrim” kelimesinde “v” harfi yerine “f” harfi getirilmiştir. Terim Polonya Dışişleri Bakanı Bronislaw Geremek'in bir konuşmasını tercüme eden O.F.Baş tarafından bu şekilde kullanılmıştır. [4] Defrim terimi Timothy Garton Ash tarafından Haziran 1989’da Polonya ve Macaristan’da siyasal reform başlangıç turlarını, Komünist yetkililerler halk hareketleri liderleri arasındaki müzakerelerin sonucunu ifade etmektedir. Timothy Garton Ash, ‘Refolution, the Springtime of Two Nations’, New York Review of Books, 15 June 1989. Burada terimi tamamen farklı kullanıyorum. [5] Asef Bayat, ‘Shariati and Marx: A Critique of an “Islamic” Critique of Marxism’, Alif: Journal of Comparative Poetics, no. 10, 1990. [6] İlginç şekilde en vahşi ve militan cihatçı grupolan El-Kaide, çok uluslu formu ve “İslamı korumak” veya “Batıyla savaşmak” gibi farklı amaçları ile cihat fikrinin kendi içinde bir amaç olması nedeniyle özünde devrimci değildir. Bkz. Faisal Devji, Landscapes of Jihad, Ithaca 2005. [7] Asef Bayat, ed., Post-Islamism: The Changing Faces of Political Islam, New York 2013. [8] Ayrıca bkz. Beatrice Hibou, The Force of Obedience, Cambridge 2011. [9] Ranj Alaaldin, ‘Libya: Defining its Future’, in Toby Dodge, ed., After the Arab Spring: Power Shift in the Middle East?, London 2012. [10] Anthony Barnett, ‘We Live in Revolutionary Times, But What Does This Mean?’, Open Democracy, 16 December 2011.
manda. Süreç nasıl nitelenirse nitelensin –“ uzun devrim” veya devletin radikal dönüşümüyle başlayan bir süreç–
39
40