Redhaber7

Page 1

7 Haydi HAZİRAN Desene... Desene... HAZİRAN’a Olan İhtiyaç 1 Mayıs’ta Görüldü Alper TAŞ AKP’nin 1 Mayıs Faşizmi Murat Nergiz Haydi HAZİRAN Meclislerine DOSYA: Suriye Uluslararası Denklem, AKP’nin Planları ve Yoğunlaşan Saldırılar Hasan SİVRİ, Hamide YİĞİT, Hakan MERTCAN (Söyleşi: Turan ESER) Asistan Hekimlere Gına Geldi Pınar İÇEL Zapatista Kadınlarının Hikayesi Hillary KLEIN Seçimler Tartışması Ya Da İdeolojilerin Sonu Mu? (2) Ali ÖZTÜRK 1


Haydi! HAZİRAN Desene...Desene... 1 Mayıs öncesinde, Haziran Hareketi’nin Meclislerinin çağrı ve çalışmalarına dergimizde yer vermiştik. 1 Mayıs’ta sokaktan HAZİRAN geçti. HAZİRAN Hareketi, ülkenin her yerinde kitlesel ve coşkulu yürüyüşleriyle umut verdi. Bu adımlar, HAZİRAN fikrinin nasıl bir ihtiyaca tekabül ettiğin en somut göstergesi. Yalnızca kitleselliği bakımından değil, HAZİRAN aynı zamanda siyasette yeni bir dil ve anlayışı da geliştiriyor. Haziran Güm...Güm...Güm... sloganlarıyla, Hababam neşesini, muzipliğini üzerine alan HAZİRAN, bir yanıyla 12 Eylül’le birlikte tüm topluma karşı açılan savaşta yok edilmeye çalışan güzel değerlere ilişkin bir ışığı da taşıyor. O yüzden yaşanan karabasan içerisinde ezilen insanların öfkesi olduğu kadar, bu karanlığın içinde yaratılan sıcacık bir nefes olarak da hayat buluyor. Bunun en güzel örneklerinden birisini tam da yerinde, ODTÜ’deki Devrim yürüyüşünde Gençlik Muhalefeti ve FKF’li gençler verdi. Muhalefet, FKF HAZİRAN desene diye başlayan çağrısına FKF’den HAZİRAN yanıtı geliyor, MUHALEFET ise Güm Güm Güm diye devam ediyor. Bize de işte böyle bir şey, demek kalıyor.

2


ğerlendirilmelidir. Soma’nın hesabını gerçekten sorabilmek ancak emek mücadelesini de yeniden kuracak bir anlayışla işçilerin denetimi ve yönetimi altında şekillenecek bir mücadele ile mümkün olabilir. Bugün emek hareketinin bu anlamda güçlenmesi, yenilenmesi tartışmalarından azade bir şekilde Soma’yı tartışmak da Soma’nın hesabını sormak da mümkün değil. 13 Mayıs’ta bunun için Soma’yı unutturmayalım. *** Son haftalarda önemli tartışmalardan birisi de kuşkusuz Suriye’ye yönelik AKP’nin de içinde olduğu bir savaş planı hazırlığına ilişkin söylentiler. AKP’nin Suriye meseleseindeki sicili ortada. Bu konuda fazla söze gerek yok. Ancak, Esat’ın iktidarda kalmaya devam etmesinin ardından Suriye’de değişen güç dengeleri içinde AKP’nin de inisiyatif alanı giderek daraldı. Cihadist çetelere dayanarak sürdürülen iç savaşa dayanarak rejim değişikliğinin mümkün olamayacağının görüldüğü ve giderek cihadist güçlerin kontrol dışına çıkmaya başlaması ile birlikte emperyalist güçler de yeni bir denge arayışına girmiştir. ABD’nin İran’la nükleer anlaşmaya varması, Suri*** 1 Mayıs’ta, Taksim’de yaşananlar herkesin malumu. AKP, günlerce provoke ederek sürdürdüğü saldırılarını 1 Mayıs’ta ve sonrasında fiili olarak gerçekleştirdi. Kimsenin sesinin çıkmasını istemeyen AKP, sonuçta yolları kesmiş olsa da halkın sesini kısamadı. İstanbul’da ve ülkenin her yerinde milyonlar AKP’ye teslim olmayacağını bir kez daha ilan etti. 1 Mayıs’ın andından şimdi de 13 Mayıs’ta Soma için tüm muhalefet ayağa kalkıyor. Soma’nın üzerinden bir yıl geçti. Taşeron sistemi, güvencesiz çalışma katmerlenerek sürüyor. Soma’nın sorumlularını göstermelik yargılama ile kurtarılmaya çalışılıyor. 13 Mayıs, Soma’da kaybettiklerimizin hesabı sormak kadar Soma’nın ardındaki gerçeklerle daha etkin ve kararlı bir biçimde mücadele etmek için de önemli. Bu anlamda Soma mücadelesi emekçilere yönelik saldırılara karşı politik mücadelenin ve taleplerin bir ifade alanı olarak de-

ye’de Cenevre 3.toplantısı ile bir müzakareke çerçevesinin oluşturulmaya çalışılması yeni dönemin politikalarında belirleyeci olacak. AKP, bu süreçte inisiyatifi arttırmak için Suudi A. ve Katar ile birlikte Suriye’ye yönelik bir kaolisyon kurma hazırlığında olduğu ifade ediliyor. Bu güçlerle birlikte, Yemen’e olduğuna benzer şekilde Suriye’ye girileceği de söyleniyor. İç politikada seçimler öncesinde oldukça sıkışan AKP için Suriye’ye yönelik savaş politikası bir kurtuluş senaryosu olarak da görülebilir. Bu sayımızda Suriye’ye yönelik emperyalist saldırganlık çerçevesinde gelişen iç savaşı, iç savaş güçlerini ve AKP’nin rolülünü bir dosya ile tartışıyoruz. *** Bu hafta iki günlük bir gecikme ile yayına giriyoruz. Bunun nedeni biraz yoğunluk bir de bahara dönen havalar diyelim. Sevgiyle...

3


HAZİRAN’A OLAN İHTİYAÇ 1 MAYIS’TA GÖRÜLDÜ Alper TAŞ

1 Mayıs'ta Taksim'de yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? 1 Mayıs'ta yaşanan şey hukuksuzluktu. Mahkeme kararları olmasına rağmen Beştepe'de oturan hukuksuzluk, İstanbul Valisi'ne kadar zincirleme devam et-

Söyleşi: Serpil ŞAHBAZ

miş ve insanların en doğal hakkı gasp edilmiştir. Mahkeme kararına rağmen kendi yasalarına bile uymayan bir rejimle karşı karşıyayız. O yüzden İstanbul 1 Mayıs'ı emekçilerin, ezilenlerin, sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız bir dünya özleminin yanı sıra güncel taleplerini, taşeronlaşmaya, güvencesiz, esnek, kuralsız çalışma koşullarına karşı mücadele talebinin yanında hukuksuzluğa karşı da bir mücadeledir. AKP rejiminin bu haksız, hukuksuz tutumuna teslim olmadık. Büyük bir baskı ortamı yarattılar İstanbul'da. İstanbul'u felç ettiler. Tabiri caizse İstanbul'u kilitlediler. Yaşanmaz bir hale getirdiler. Bunun sorumlusu da Taksim gibi bir hakkı gasp eden AKP iktidarı ve rejimidir. Birleşik Haziran Hareketi yaygın ve kitlesel bir katılım gerçekleştirdi. Bu açıdan bakıldığında 1 Mayıs'ı nasıl değerlendiriyorsunuz? Birleşik Haziran Hareketi iyi bir yolda. Yoluna ettiğinin göstergesidir tüm Türkiye'de alanlara çıkması. Sadece İstanbul'dan ibaret değil 1 Mayıs. Taksim mücadelesinden ibaret değil. Yurdun değişik yerlerinde 1 Mayıs'lar kutlandı ve buradan baktığımızda Haziran Hareketi hemen hemen birçok yerde 1 Mayıs'ın en kitlesel, en coşkulu hareketi oldu. Haziran Hareketi 13 Şubat'ta yakaladığı ivmeyi bir adım daha ileriye taşıdı. Bu anlamda HAZİRAN'ın ne kadar doğru bir örgütlenme anlayışı içerisinde olduğu ve insanların HAZİRAN'a ne kadar ihtiyaç duyduğu da bir kez daha doğrulandı. Seçim öncesi Suriye'de bir hareketlenme başladı. Erdoğan eliyle tırmandırılan bir gerginlik söz konusu. Seçime kadar gelişecek dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz? AKP gerilimden ve öfkeden besleniyor. İnsanları kendi çizgisi doğrultusunda saflaştırmaktan besleniyor. Kendine düşman yaratarak, o düşmana karşı kendi tabanını konsolide ederek, kendi kitlesini harekete geçirerek, kemikleştirerek yol almaya çalışıyor. O yüzden gerilim yaratma noktasında elinden gelen her çabayı gösterecek. Ama toplumsal muhalefet 1 Mayıs'ta böyle bir çizgiye teslim olmadı ve bu çizgiyi boşa çıkardı. Önümüzdeki dönem de bunu boşa çıkaracak. AKP kendi çalıp kendi söyleyecek. Sağa sola saldırmaktan vazgeç-

4

meyecek gibi görünüyor.


AKP’NİN 1 MAYIS FAŞİZMİ Murat NERGİZ

4 Mayıs günü 1 Mayıs'ta gözaltına alınan kişilerin avukatlığını yapmak üzere adliyeye giden ilerici, devrimci avukatlara özel güvenlik görevlileri ve çevik kuvvet tarafından bir müdahale gerçekleştirildi. Siz de o avukatlardan biriydiniz. Bu müdahaleyi nasıl değerlendiriyorsunuz? AKP'nin iç güvenlik yasası bütün yönleriyle uygulanıyor. 1 Mayıs'ta test etmişlerdi bunu. Bugün de fiilen ve resmen hayata geçiriliyor ve karar altına alınıyor. Sabah avukat kimliğimizle adliyeye girmeye çalışırken bir anda önce özel güvenlikçiler daha sonra da hiçbir açıklama yapmadan çevik kuvvet polisleri cop ve kalkanlarla müdahale ettiler. İki avukat arkadaşımız hafif yaralandı. Yani uzun bir itiş kakıştan sonra "Adliyeler sizin 5


değil bizlerin" diyerek polisi geri çıkarttık. Kapı önünde

bir direnç gösterildi hem avukatlar tarafından hem de

yaklaşık yarım saat kırk beş dakika süreyle basın açıkla-

gözaltına alınan yurttaşların yakınları tarafından. Biz

ması yaptık. 1 Mayıs'ta gözaltına alınan arkadaşlarımızın

burada da 1 Mayıs gününde direndiğimiz gibi direndik.

haklarının sonuna kadar savunucusu olduğumuzu ve

Bu direniş de belli bir oranda sonuç verdi. Amaçlanan

onları avukatsız bırakmayacağımızı söyledik. Sabahki

-bizim avukatlar olara gördüğümüz- çok daha kitlesel

(04.05.2015) kısım buydu.

bir tutuklama yapabilmekti. Gözaltındaki yurttaşların neredeyse tamamını tutuklatmaktı. Zaten 70 kişi tutuk-

1 Mayıs tutuklamaları ne durumda?

lamaya sevk edildi. Ama amaçlarına tam olarak ulaşa-

1 Mayıs tutuklamalarıyla ilgili bir karmaşa hakim. Olayı

madılar. Fakat sonuç olarak bu bir göstergedir. AKP'nin

bütünüyle polisler yürütüyor. Ortada muhattap olarak

Yeni Türkiyesi'nde emekçilere, gençlere, kadınlara, hak

ne hakim ne de savcı var. Savcılar öğlen 2'ye kadar avu-

isteyen yurttaşlara dönük hiç bir müsemma olmadığı ve

katlarla hiçbir şekilde görüşmediler. "Dosyayı inceliyo-

her türlü terörün hukuk adı altında uygulanacağı ilan

ruz. Yemekteyiz." gibi saçma sapan bahanelerle adliye-

edilmiştir. 1 Mayıs süreci ve sonrasında yaşananlar bu-

nin içerisinde avukatlardan kaçtılar. Burada ciddi sayıda

nun göstergesidir.

ilerici, devrimci avukat mevcut. Biz resmen avukatlar olarak bir muhattap arayışı içerisindeydik. Öğrenebil-

Avukatlar olarak sizi nasıl bir süreç bekliyor?

diğimiz kadarıyla beş savcı görevlendirilmiş. Yine iç

Avukatlar olarak ilk gözaltı anından itibaren zaten

güvenlikle ilişkilendirilerek şöyle bir garabet yaşanıyor;

karşımızda kötü niyetli bir yapı olduğunu görmüştük.

savcılar dosya ayrıntılı ve sanık sayısı da fazla diyerek

Son derece kararlı ve kötü bir şekilde 1 Mayıs'ı terörize

şu ana kadar tespit edebildiğimiz kadarıyla gözaltın-

etmeye çalışan ve 1 Mayıs'a gelen yurttaşları da suçlu

daki sanıkların, şüphelilerin hiçbirinin ifadesine başvur-

ilan etmeye çalışan bir yapı var karşımızda. Çok planlı,

madan doğrudan dosya üzerinden işlem yaptı. Biz de

programlı hareket ediyorlar. Hakim, savcı ve polis ara-

o işlemi ancak sonrasında öğrenebildik. Özetle evrak

sında müthiş bir dayanışma var. Bütün işler hemen hal-

üzerinden, hiç kimsenin ifadesine başvurmadan, hiçbir

lediliyor. Avukatlar, aileler ve en nihayetinde gözaltın-

delille ilgili hukuki bir savunma almadan, insanlara soru

daki yüzlerce insan bu sürecin adeta dışında bırakılıyor.

sormadan savcılar keyfi bir şekilde karar veriyorlar. İlk

İtiş kakışımız devam ediyor. Buradaki amaç insanları

etapta sekiz arkadaşımız 2911 sayılı kanuna muhale-

1 Mayıs'tan ya da haklarını talep edecekleri mücadele

fetten ve polise mukavemetten tutuklanma istemiyle

alanlarından kopartmak ve yaygın bir tutuklama terö-

mahkemeye sevk edildi. 1 Mayıs'ta alınan 200 küsür

rüyle "İşte sokağa çıkarsanız biz de sizi tutuklarız. Hiç-

kişiden şu an ilk etapta sekiz kişi sadece evrak üzerin-

bir hukuk ve anayasa tanımayız." demektir. Tutuklanan

den bir kelime dahi ifadeleri alınmadan, avukatlarının

arkadaşlarımızı kaderlerine terk etmeyeceğiz. Bu bir

beyanları alınmadan sorgu hakimliğine sevk edildi. Biz

mücadeledir. Biz de hukukçular olarak ve tutuklanan

de şu an bu duruma müdahale etmeye çalışıyoruz. Sa-

yurttaşların yakınları, dostları, mücadele arkadaşları

vunma hakkımız kısıtlanıyor. İnsanların kendini savun-

olarak mümkün olan her platformda dayanışmamızı

ması keyfi bir şekilde engelleniyor. Şu an tutuklamaların

sergileyeceğiz. Bu arkadaşlar bugün hukuksuz bir şekil-

sayısı 20 civarı diyebilirz. Bunun değerlendirmesini şu

de tutuklandılar. Aslında AKP'nin suç hanesine işlenen

şukilde yapmak mümkün; gelinen noktada AKP provo-

bir delil olmuşlardır tutuklanmalarıyla. Tamamiyle suç-

kasyon yapmıştır. Bunu da yeni oluşturduğu Surh Ceza

suz ve tamamiyle insan hak ve hürriyetine aykırı olan

Hakimlikleri üzerinden gerçekleştirmeye çalışmakmak-

bu yaptırımların elbette hukuken de hesabı sorulacaktır.

tadır. Verilen mesaj açık. Bundan sonra sokağa çıkan, demokratik hak ve taleplerini dile getiren bütün yurttaşlar çok sudan bahanelerle haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklanabilecektir. 1 Mayıs duruşmasında ciddi 6


HAYDİ HAZİRAN MECLİSLERİNE Türkiye'nin birçok yerinde bitmeyen kortejler oluşturan, coşkuyla alanlara çıkarak sözünü söyleyen ve başka bir 1 Mayıs örgütleyen HAZİRAN, halkın birleşik mücadelesinin mümkün olduğunu gösterdi.1 Mayıs'ın ardından Haziran Meclisleri'ne kendi yerellerinde 1 Mayıs'ta HAZİRAN'ı nasıl değerlendirdiklerini sorduk:

Can DİRLİK (Eskişehir HAZİRAN Meclisi) HAZİRAN kurulduğu günden itibaren halkın direnme mevzileri olarak sokağı işaret ediyor. Bu anlamda da 1 Mayıs, HAZİRAN için önemli bir noktadaydı. HAZİRAN kortejlerine baktığımızda halkın içinde ne varsa yani; mühendisi, avukatı, öğrencisi, mahallelisi, kadını, genci hepsi HAZİRAN kortejindeydi. Onu gördük. Türkiye'deki halk gerçeği ne ise HAZİRAN gerçeği de o aslında. Çok farklı değil. 1 Mayıs alanlarına baktığımız zaman HAZİRAN -daha kurulalı aşağı yukarı 6-7 ay olmasına rağmen- inanılmaz bir şekilde insanlara umut ışığı olmuş. Böyle ki HAZİRAN kortejleri bitmeyen, dev kortejler olmuş. Gerçekten HAZİRAN'ın şenliğini, HAZİRAN'ın zekasını yansıtan kortejler oluşmuş. Gerçekten HAZİRAN ülke çapında iyi bir hal aldı. Yıllardır 1 Mayıs'lar kutlanıyor ve bazıları sendika ve bürokratik kalıplar içinde kalıp kutlanıyor, bazıları ise Taksim gibi sürekli polis saldırısına direnmeyle. Ancak benim bu 1 Mayıs'ta gördüğüm; HAZİRAN'ın alışagelmiş 1 Mayıs'lardan faklı olarak kendi 1 Mayıs'ını örgütlemesiydi. 2013 Haziran'ında nasıl başka bir şey örgütlendiyse bu ülkede, bu 1 Mayıs'ta da başka bir şey örgütlendi. 1 Mayıs nasıl örgütlenmelidir? 1 Mayıs nasıl olmalıdır? HAZİRAN bunu gösterdi. Halkın kendini sokakta ifade etmesine HAZİRAN aracı oldu.. İstanbul Taksim'de yoğun bir saldırı vardı. Ama bunun karşısında inanılmaz bir HAZİRAN direnişi vardı. Beşiktaş'ta, İstanbul'un çoğu mahallesinde bir direniş vardı. Bu şunu gösterdi ki seçimler öncesinde Türkiye'nin, halkların umudu sandıkta değil. Halkın umudu sokakta. Halkın umudu yeniden bir Haziran olmasında.

7


Nevzat ÇOLAK (Edirne HAZİRAN Meclisi) Edirne'de 1 Mayıs bu yıl çok daha kitlesel bir katılımla gerçekleşti. Hem işçi sendiklarının hem kamu emekçilerinin yoğun katılımı vardı. HAZİRAN korteji de Edirne'de gerçekten yoğun bir katılımla güçlü ve kalabalıktı. HAZİRAN başarılı bir 1 Mayıs gerçekleştirdi. Genel hatlarıyla hem taleplerimizi açıklamamız açısından başarılıydı. HAZİRAN gerek görselleriyle gerek katılımıyla coşkuluydu. Genel anlamda da hem kamuoyunda hem de 1 Mayıs bileşenleri içerisinde oldukça takdirle karşılanan bir grup oldu. İstanbul'da Taksim hepimizin yaşadığı ortak sıkıntı. Biz buradan da Taksim'i selamladık. AKP karşıtlığı üzerinden gelişen tepkinin ne kadar çok olduğunu söylemek mümkün. Özellikle bu öfkenin büyük bir rolü var. Avukatlar yürüdüler, doktorlar kendi pankartlarını açtılar. Her zaman o klasik eylemlerimizde katılan insanların dışında da katılanlar vardı. Bu anlamıyla HAZİRAN her kesimden insanın kendini ifade edebildiği bir kortej haline geldi.

Avrupa’da HAZİRAN- Fehmi İŞLEYEN Birleşik Haziran Hareketi kuşkusuz geçen zamana damagasını vuran en önemli siyasi gelişme oldu. Birleşik Haziran Hareketi’nin toplumsal muhalefet alanı, CHP ve HDP eksenine sıkıştırılmaya çalışıldığı bir dönemde ortaya çıkması daha şimdiden ciddi bir üçüncü seçeneğin imkanlarını ortaya koymuş bulunmaktadır. 2015 Haziran seçimlerinin yaklaştığı şu günlerde çok tartışılan Birleşik Haziran Hareketi secim kararlarının önemi ise, esasen seçimlerden sonra görülecektir. Aynı zamanda bu seçimler bir ilk olarak, siyasetin her türünün seçimlere indirgendiği bir süreç olarak yaşanacaktır.Yıllardır seçim ve yasal parti karşıtlarının bile „HDP barajı geçmelidir.“ anlayışı çerçevesinde salt seçimlere endeksli bir siyaset izlemeleri bunun en açık örneği. Yaşadığımız Avrupa ülkelerinde de durum Türkiye‘dekinden çok farklı değil. Bu noktada ortaya çıkan kafa karışıklıkların temel nedeni, son yıllarda sol içinde fikri takibin ve tutarlılığın büyük ölçüde ortadan kalkmasıdır. Duygusal güncel gelişmelerin ötesinde bir akıl yürütmemiz grekmektedir. Bu manada kısa ve uzun vadeli düsünmemizin gerekliliği ortadadir. Hiç kuşkusuz devrimci bir siyasi hareketi var eden temel öge, onun politik perspektifidir. Bu perspektif ekseninde oluşturulan fikirler, güncel uğrakların ötesinde uzun sureli mücadele perspektifinin bir parçasıdır. Bu açıdan bu uzun surely perspektifin siyasi aklı güncelliğe teslim etmeden geleceği bakma aklı olmalıdır .Fikri takibin bu noktada önemi açığa çıkmaktadır. Elbette yukarıdaki bu algının dışında Birleşik Haziran Hareketi oluşumunu sevinçle karşılayan çok geniş bir kesim de mevcut. Bu topluluk, Birleşik Haziran Hareketi‘nin Avrupa zemininde gündeme gelecek görevleri tesbiti ışığında örgütlenme çalışmalarını başlattılar. Henüz başında olan bu çalışmalar, hızla devam etmekte. Siyasi görevimiz, bazı sıkıntı ve eksikliklere rağmen, Birleşik Haziran Hareketi‘nin Türkiye‘deki sesine ses verecek bir oluşumu mutlaka yaratmaktır. Bu görev başta en örgütlü topluluk olarak biz Özgürlük ve Dayaniışmacılara düşmektedir. Can tatlı, yaşamak güzeldir. Bunlari yıllardır okuduğumuz şiir ve romanlardan öğrendik. Ben de bütün bu kavramlara inanarak öyle de yaşadım. Ama bizim yaşamımızı güzel kılan ana sebep, hayatımız boyunca inandığımız ve uğruna her şeyi feda ettiğimiz veya edeceğimiz devrimci düşlerimizdir. Bu düşlerimizin yolu şimdi Hazirana‘da. Bundan sonra hep birlikte Haziran güzelliğinde yaşayacağız.

8


Utku İPEK (Adana HAZİRAN Meclisi) 1 Mayıs’a haftalar öncesinde yaptığımız HAZİRAN Meclis toplantısıyla başlayarak, programlayarak yola koyulduk. Her sene alanlarda olduğumuz 1 Mayıs’ta bu seneyi farklı kılan ciddi, güncel politik gelişmeler ve tabi ki de HAZİRAN olarak ilk 1 Mayıs’a çıkışımız olacaktı. Hal böyle olunca HAZİRAN’ın farklı bir tarzla 1 Mayıs’ı doğrudan ve yerinden örgütlemesi gerekiyordu. Sokağa ve doğrudan halkın kendini tarif edip sözünü söyleyebildiği bir zemin elbette temel hedefimiz. Yaşanan tüm otoriter gelişmeler, iç güvenlik paketinin yasalaşması, seçimden doğru gelişen yalan ve manipülasyonun artması HAZİRAN siyasetinin toplumsallaşmasının önünde engel oluşturamadı. 1 Mayıs çalışmalarımızın çoğunun kitlesel ve coşkulu geçtiğini belirtebilirim. Mahalle mahalle çalışmalar yapıp, şehrin işlek ve uğrak yerlerini terk etmememiz HAZİRAN’ı görünür ve etkili kılmamızı sağladı. Uğradığımız Faşist-Ülkücü saldırıların geri püskürtülmesi, çalışmalara inatla devam edilmesi, Adana’nın HAZİRAN’a sahip çıkması bizlere ciddi bir ivme kazandırdı. Meydan/Emek Meclisi'nin mahalle olarak 1 Mayıs’ı HAZİRAN olarak örgütleyip katılımı, Şakirpaşa Mahallesi'ndeki dostlarımızın bizlere de sürpriz yaparak pankart ve söylemleriyle gelerek kortejimizde yer almaları örgütlenmemizin durumunu olumlu anlamda göstermiş oldu. 1 Mayıs günü Adana’da bu kadar kısa zamanda en kitlesel siyasal hareket olacağımızı bizler dahi düşünememiştik. Bu sene genel anlamda Adana’da 1 Mayıs’ın katılımı da yüksek düzeydi. Bunun etkisi de emekçilerin, ezilenlerin yürüyüş güzergahlarını kendilerinin seçmesi ve şehir merkezinde bulunulmasıydı. Şu an meclislerimizi çoğaltma hedefiyle yola koyuluyoruz. İlk olarak Soma Katliamı'nın yıldönümünde biriktiğimiz kitlesellikle sokaklarda olabilme niyetindeyiz. Her geçen gün HAZİRAN’laşarak büyüme ve örgütlenme hedefiyle yolumuza devam ediyoruz…

Yılmaz Hacımuratoğlu (Artvin HAZİRAN Meclisi) Türkiye'nin her yerinde alanlara çıkan Haziran Hareketi, Artvin'de de kitlesel ve coşkun bir toplulukla 1 Mayıs alanında yerini aldı. İlk defa Haziran Hareketi olarak alanlara çıkmanın heyecanını ve coşkusunu yaşadık. Artvin Merkez, Hopa, Şavşat, Ardanuç, Borçka ilçelerinden, Rize ve ilçelerinden gelen HAZİRANcılarla toplanma yerinden miting alanına kadar "Zorbalar kalmaz gider" ve "Mahir"in pankartları altında yürüdük. Gençlerin ve kadınların katılımı yoğundu. Siyanürlü altına karşı mücadele veren Artvin halkıyla Murgul maden işçileriyle KESK ve DİSK'e bağlı işçilerle aynı alanı paylaştık. Haziran Hareketi'nin kürsüden halka seslenişi heyecan ve coşku yarattı. Halkın birleşik mücadelesinin Artvin'de yeni bir umut ve heyecan yarattığını gördük. 8 Haziran'a bu umut ve motivasyonla gireceğimize inanıyoruz. Hepimiz artık geleceğe güvenle bakıyoruz. Gerçekten halk saflarında ve devrimciler arasında Haziran Hareketi bir umut ve seçenek olmaya başladı. Bunu 1 Mayıs mitingine katılan herkes gördü. 8 Haziran'da seçim sonrasına da büyük bir umut ve motivasyonla girdiğimizi söyleyebiliriz. Haziran Hareketi halkın birleşik mücadelesinin yarattığı bir heyecan vardı. Mitinge katılan diğer kesimler de Haziran Hareketi'ni gözlemlediler. Biz de gerçekten çok daha heyecanlı ve coşkuluyduk. Daha yerel sorunlara da -siyanürlü altına karşı mücadele veren, çayına, toprağına sahip çıkan, Metin Lokumcu'yu ve Artvin'in güzel çocuklarını da anan, onları sahiplenen- değindik. Devrimci siyaset açısından HAZİRAN 1 Mayıs'a katılıyordu. Ama bu bölgedeki siyaset açısından da yeni bir başlangıç ve umuttu. Bu anlamda diğer 1 Mayıs'lardan farklıydı. Diğer 1 Mayıs'larda gruplar vardı ama bu sefer halkın birleşik mücadelesi vardı. Onunla yol alabileceğimizi herkes gördü. Artvin'de Taksim'den vazgeçmeyenlerle beraberdik, kalbimiz onlarla beraber çarptı, onlara 1 Mayıs Meydanı'nından selamlarımızı gönderdik. Bizim Artvin'de de onların mücadeleleri ve kararlılıkları heyecan yarattı. 1 Mayıs'ta yaygın bir şekilde umutlarımızı alanlarda yeşertmeye çalıştık.

9


Dosya

CENEVRE 3.KONFERANSI ÖNCESİ SURİYE Uluslararası Denklem, AKP’nin Planları ve Yoğunlaşan Gerici Saldırılar Komşumuz Suriye’ye yönelik küresel gericilik, mezhepçilik ve cihatçı saldırıların, katliamların ve işgalin beşinci yılında Suriye düşmedi. “İnsan kanıyla abdest almaya” devam ediyorlar. Bu ay yapılması planlanan Cenevre 3. Konferansı öncesi, gerici, cihatçı ve mezhepçi güçlerin Suriye’ye yönelik saldırıları son günlerde küresel destekleriyle hız almaya başladı. El Kaide’nin Suriye kolu olarak bilinen , El Nusra cephesi ve içindeki Fetih ordusu 28 Mart’ta Hatay’a komşu İdlib’i 25 Nisan’da Hatay sınırındaki Cisr El-Şuğur kentini ele geçirdi. Ardından da kente birkaç kilometre uzaklıktaki İştebrak köyünde 90 civarında Alevi köylüsünü katlettiler ve 96 köylü kayıp durumdadır. Suriye’ye yönelik savaşın, işgalin ve katliamların arka planı anlamak ve son olarak Alevilere yönelik soykırıma varan katliamların gerçek yönlerini, gerçek aktörlerini ve işbirlikçilerini deşifre etmeyi ve sorumluluğu ile ele alan bir tartışma dizisi hazırladık. Suriye konusunda uzman olan, Yakın Doğu Haber sitesi yazarı ve araştırmacı Hasan Sivri, Eğitimci-Yazar ve sendikacı kimliği ile bilinen Hamide Yiğit ve Arap Alevileri ve Suriye konusundaki çalışmalarıyla tanınan Yrd. Doç. Dr. Hakan Mertcan sorularımızı vicdanlarından düşen kelimeleriyle bize aktardılar.

Hasan SivriHamide YiğitHakan Mertcan

Turan Eser: Değerli hocalarım vakit ağırdınız için teşekkür ederim. Biliyorsunuz, Suri-

Söyleşi:

riye aslında Irak'ın işgalinden hemen sonra hedefe konuldu. ABD'nin, bölgenin yeniden

Turan Eser

ye’ye yönelik gerici, mezhepçi ve cihatçı küresel saldırının beşinci yılındayız. Güncel olan konulara geçmeden, Suriye'de savaş nasıl ve neden başladı? Ne isteniyor Suriye’den? Emperyalist ülkeler ve onların cihatçı taşeronları “Suriye’ye özgürlük ve demokrasi mi götürmek” istedi? Yoksa dünya kamuoyundan saklanan hakikatler nedir? Hasan Sivri: Hedefte bölgede İsrail'e karşı eksende kilit rol oynayan bir Suriye vardı. Sudizaynında Suriye'den bazı talepleri oldu. Bu talepleri Colin Powell, Bağdat düştükten 1 hafta sonra Şam'da Esad'a iletti. Bu talepler İran ile ilişkiler, Hizbullah'a sunulan destek ve Suriye'deki Filistinli fraksiyonlar ile ilgiliydi. Yani Suriye'nin ''Direniş Ekseni'' diye tariflenen eksendeki yeri değişmesi gerekiyordu. Fakat Suriye, farklı kanallarla iletilen bu talepleri reddetti ve hem İran hem Hizbullah hem de Suriye'de istedikleri gibi hareket edebilen Filistinli fraksiyonlarla ilişkisini sürdürdü. Suriye 2006 Temmuz savaşında Hizbullah'a desteğini sürdürmüş ve Hizbullah lideri Seyyid Nasrallah'a göre Temmuz zaferinde önemli bir rol oyanmıştır. 2008 yılındaki Gazze savaşında da Suriye yardımlarını Gazze'ye sürdürmüştür. Bu sırada ABD'nin taleplerini, Körfez İşbirliği Konseyinden onlarca milyar dolar yardım teklifi ile Katar iletiyordu. Suriye Katar'a da red cevabı verip Direniş Eksenindeki pozisyonunu korudu. Katar'ın ardından Erdoğan bu rolü üstlendi ve Suriye ile ilişkiler geliştirildi. Fakat Suriye, işgal altındaki Golan tepeleri sorununu çözme sözü veren Erdoğan'a da red cevabını verdi. ''Arap Baharı'' denilen süreç-

10


te, direnişte kilit rol oynayan Suriye'nin üzerine dünyanın

hada cirit atmaları çığ gibi büyütüldü.

bütün barbarları salarak diz çöktürmeye çalıştılar. Yrd. Doç. Dr. Hakan Mertcan: Bu kadar yalanın egemen Hamide YİĞİT: Bir projenin içinde ABD varsa, bunun adı

olduğu bir atmosferde sesimize yer açtığınız için ben te-

mutlaka “özgürlük ve demokrasi götürme” projesi olur

şekkür ederim. Sorunuzun son kısmından hareketle ko-

ama gerçekte kesinlikle ABD’nin kendi küresel çıkarların-

nuşalım, Suriye konuşulurken emin olun ki anlatılanların

dan başka bir şey değildir. Suriye küresel talanın hedefin-

büyük çoğunluğu hakikate aykırı ama hakikati dünya ka-

de olan bir ülkedir. Salt Suriye ile sınırlı olmayan Büyük

muoyundan , özellikle Avrupa’dan saklamak Türkiye’deki

Ortadoğu Projesi (BOP), Kuzey Afrikay’a kadar bütün

kadar kolay olmuyor. Süreci başından beri doğrusuyla

bölgeyi yeniden sömürgeleştirmenin planıdır. Yeni BOP,

yanlışıyla açıklayan, bu savaşa ilişkin ciddi analizler ya-

yeni Amerikan yüzyılı olarak kurgulanmıştır ve küresel

pan entelektüeller var, Thierry Meyssena, Michel Chos-

rekabette ABD ve AB müttefikliğinin bölgedeki çıkar-

sudovsky’ye, Pierre Piccinin…. gibi. Bizdeki durum acınası

larını geliştirme planıdır. Bu küresel rekabetin başında

halde, Fikret Başkaya aklıma geliyor, Türk aydınının sefil

enerji konusu geliyor. Özellikle önümüzdeki dönemde

durumuna ilişkin yıllarca yazdı, Suriye meseleside hoca-

doğalgaza bağlı küresel rekabette bir yarış söz konusu-

yı bir kez daha haklı çıkardı. Savaş başladıktan sonra,

dur. Enerji kaynaklarına sahip olmak yetmiyor. Pazarına

aslında Suriye meselesinde doğru düzgün bir bilgisi ol-

sahip olmak esastır ve bütün kavga bu pazar üzerinedir.

mayan “Suriye uzmanları”yla doldu ortalık. Emperyalist-

Çünkü ABD ve AB İran hariç bütün Ortadoğu coğraf-

ler ve onların işbirlikçilerinin perspektifinden bir Suriye

yasının neredeyse tüm enerji kaynaklarına zaten erişiyor.

manzarası çizildi. Güya eli kanlı bir diktatörün baskısın-

Arabistan, Katar, Körfez ülkeleri zaten “iyi” müttefiktir ve

dan Suriye halkını kurtarıp özgürleştirmekti amaç. Kusura

kaynaklarını sonuna kadar açıyorlar. Öyleyse sorun nedir?

bakmayın ama bir akıl fukarasını bile buna inandırmak

Sorun doğalgazı dünya pazarına –özellikle Avrupa’ya- ta-

güçtür. Emperyalizm ne zaman nereye özgürlük götür-

şıma ve böylece enerji pazarına nüfuz etme sorunudur.

müş ki Suriye’ye götürsün! Üstelik anlatılmaya çalışıldığı

Rusya’nın küresel doğalgaz dağıtım şirketi Gazprom bü-

gibi halkını bombalayıp duran gözü dönmüş bir çılgın da

tün Avrupa’yı kendine bağlamış durumdadır. Rusya’nın

değil Beşar Esad. Eğer anlatıldığı gibi olsaydı dünyanın

enerji pazarında bu tekelleşmesine karşı ABD Nabucco

bir çok yerinden, ileri teknolojiyle donandırılıp Suriye’ye

projesini devreye soktu. Nabucco doğalgaz boru hattı,

gönderilen canilere karşı dört yıldır bu büyük direnişi ger-

Azeri doğalgazının Doğu Akdeniz’e, oradan da Avrupa’ya

çekleştiremezdi. Fakat buna rağmen Suriye’yi üç saate

taşınması projesidir. Bu projede ayak altından çekilme-

düşüreceklerini sananlar halen yalanlarına devam etmek-

si gereken engel Suriye ve İran’dır. Çünkü İran’nın hem

tedir. Kuşkusuz Suriye bir cennet değildi, çok sayıda eko-

doğalgazı var, hem de Rusya ile sıkı müttefikliği söz ko-

nomik, sosyal ve siyasal sorun vardı, otoriter yöntemler

nusudur. İran engelini ortadan kaldırmanın ilk adımı da

ve bürokratik yozlaşma hesaplaşılması gereken önemli

Suriye’dir. Suriye’ye dönük bu saldırılarda hedeflenen şey,

konulardı ama esas olarak dış destekle yürütülen bu sa-

ya BOP’un yürütücüsü olacak kukla yönetimler oluştur-

vaşın derdi bu değildi. Suriye emperyalizme ve siyoniz-

mak (Tıpkı Türkiye’nin AKP’si gibi) ya da ülkeyi parça-

me karşı direnişin bölgedeki önemli bir merkezidir. Suriye

layıp müttefik yönetimlerle asi yönetimi kuşatma altına

ABD emperyalizminin şantajlarına-tehdit ve rüşvetlerine

almaktır. Şu anda Suriye’de her ikisi deneniyor. İlk hedef

boyun eğmeyen, kendi kendine yeten, jeo-stratejik önemi

Şam yönetimini devirip, AKP modeli bir İslamcı yönetim

olan bir ülkedir. Vurgulamak gerekiyor, emperyal güçle-

(müttefik) oluşturmak ve eğer başarılamazsa diye ikinci

rin Ortadoğuyu yeniden dizayn etme politikası açısından

hedef, ülkeyi parçalayıp üç-dört parçalı yönetimler oluş-

çok önemli bir yerde duruyor Suriye… Söylediğim gibi

turma planı işletiliyor. Bu plana göre Suriye’ye müdaha-

asıl dert farklı, bir direniş ülkesi olan Suriye’yi çökertmek,

le ediliyor. Arap halk isyanlarının başlamasıyla müdahale

İran’ı yalnızlaştırarakçemberi daraltmak, Hizbullah’ın ne-

formülleştirildi: “İsyanlara-özgürlük taleplerine yardım

fes almasını güçleştirmek, Filistin direnişini zaafa uğrat-

etme” bahanesi emperyalist müdahalenin “meşru” for-

mak, iki kutuplu bir dünyaya işaret eden Rusya’nın etki ve

mülü haline getirildi. Ve açıkçası Libya müdahalesinden

güç alanına karşı bir hamle yapmak… Hülasa uyduruk bir

sonra hiç zaman yitirmeden Suriye’ye cihatçılar taşınarak

‘diktatörlüğe karşı demokrasi-özgürlük’ denklemi kurula-

sözde isyanlar, ama gerçekte taşıma silahlı grupların sa-

rak, Arap Baharı olarak adlandırılan dalganın da yarattığı


zeminden faydalanarak başta ABD olmak üzere emperyal

kutup içinde “iyi” bir müttefiktir ve Nabucco projesiyle

güçler, önlerindeki güçlü bir engeli tasfiye ederek Orta-

birlikte bölgesel bir güç olma hayalleriyle bu projenin “eş

doğuya yeniden şekil verilme operasyonunda önemli bir

başkanlığını” üstlenmiştir. O yüzden AKP bu savaşı, “fır-

mevzi elde etmek istediler, çok şükür ki lokma umdukla-

sat bu fırsat” diyerek daha atak, daha pervasız ve daha

rından da büyük çıktı ki hale mideye indiremediler…

çok “varlık-yokluk” meselesi haline getirdi. Suriye üzerindeki bu kanlı senaryonun tarafları bellidir. Ancak bu “gö-

ULUSLARARASI DENKLEM

rünmeyen” tarafların sahada vekalet savaşçıları vardır:

Turan Eser: Suriye'de süregelen savaşın ve işgalin taraf-

Bunlar da Cihatçılar. Dünyanın dört bir yanından taşınan

ları kimlerdir? Görünen o ki, çok aktörlü, çok stratejisi

cihatçı gruplar, “muhalif, devrimci, özgürlükçü” diye su-

olan, çok yönlü ilişkilerin ve dengelerin kurulduğu ama

nuldular ve aslında bu projenin yürütücüleri olarak dört

tek hedefli bir süreç var. Küresel aktörler süreci nasıl ve

yıldır Suriye’de kan döküyorlar. Suriye’ye dönük saldırı

hangi taraflar ilişkisi üzerinden sürdürüyor, ya da küre-

için “Suriye’nin dostları” adıyla bir araya gelen işgalci it-

sel güçlerin bu süreçteki tutumları nedir ve kendilerini

tifak tarafından kurgular, planlar, derin stratejiler çizildi

nasıl konumlanıyorlar?

ama bölgesel güçlere de roller verildi. Operasyonun finansörleri, en tepedeki planlayıcısı Arap ligi olmak üzere

Hakan Mertcan: Esas olarak, iki taraf var, bir tarafta di-

Suudi Arabistan, Katar, Körfez ülkeleridir. Lojistik destek,

renen Suriye diğer tarafta Suriye’yi çökertmeye çalışan-

silah akıtma, cihatçı taşıma görevi de Türkiye ve Ürdün’e

lar. Aleviler, Hıristiyanlar, Süryaniler, İsmaililer gibi azınlık

verildi. Ama bu görevi “layıkıyla” en çok yerine getirenin

kimlikler yok edilme arzusuyla karşı karşıya oldukları için

Türkiye olduğunu gördük.

önemli ölçüde direnen Suriye cephesinde yer aldılar, fakat bu cephenin en geniş kesimleri yine Sünni Müslüman-

Turan Eser: Suriye'de işgalci konumda bulunan ve sık

lardandır. Bu savaşın planlayıcısı-sürdürücüsü olan güçler

isimleri değişen, çoğalan ve değişken cihatçı, gerici ve

“Alevi diktatörlüğü” gibi mezhepçi söylemlerle Sünnileri

mezhepçi eli silahla ölü sevici “muhalif gruplar” kim?

rejimden koparmaya çalıştılar ama bu tutmadı. Bir de Su-

Bunlar gerçekten “muhalif gruplar” mı?

riye’yi çökertmeye çalışanlara bakalım, bunlara emperyalistler ve uşakları dersek eksik olur, herkes de dışarıdan

Hasan Sivri: Suriye'de en başından beri parçalı bir muha-

taşınmadı. Biliyorsunuz Baas’a karşı yıllarca mücadele

lefet vardı. Ana akım medya ve Suriye'ye yönelik saldırı-

eden, savaşan radikal İslamcı bir kesim vardı, birçok ci-

ya katılan ülkeler barışçıl, demokrat ve ilerici muhalifleri

nayete imza atan Müslüman Kardeşler. Rejim önemli öl-

hiçbir zaman öne çıkarmadı çünkü zaten amaçları daha

çüde güçlerini kırmış da olsa devam eden etkileri vardı,

demokratik bir Suriye değildi. ''Muhalif gruplar'' dedik-

1982’de Hama’da ölenlerin yakınlarından bazıları kin ile

leri ve Körfez ülkelerinin, batının e Türkiye'nin sözünden

doluydu, yani silahlı siyasal islamın bir zemini-potansiyeli

çıkmayan gruplar ise siyasi ve silahlı diye ikiye ayrılıyor.

vardı, Türkiye, Ürdün, Katar ve Suudi Arabistan gibi ülke-

Her biri kendi içinde onlarca parçaya bölünmüş durum-

lerin başta ABD olmak üzere emperyalist güçlerle kur-

da. Özellikle sahadaki silahlı gruplar çok daha parçalı.

dukları ortaklıkla bu damar beslendi ve bugün dünyanın

Siyasi muhalifler önce Müslüman Kardeşler yoğunluklu

çok sayıda ülkesinden cihatçı güçlerin Suriye’ye doldurul-

idi. Daha sonra Suudilerin İhvan karşıtı politikası sonucu

duğu bir vekalet savaşı yürütülmektedir. Bir üçüncü taraf

İhvan'ın etkisi kırıldı. Şu an en belirgin yapı İstanbul mer-

olarak Heysem Menna gibi rejime muhalif ama işgale, dış

kezli muhalif koalisyondur. Fakat bu yapı sahadaki hiç-

müdahaleye, şiddete karşı çıkan bir muhalefet de sayıla-

bir grup tarafından tanınmıyor. En son İdlip düştüğünde

bilir.

''kurtarılmış kent'' sloganı ile bu kente taşınmak istediler fakat kentteki cihadçılar ve Kaideciler onları geri çevirdi

12

Hamide YİĞİT: Taraflar bellidir. Ama kimileri dolaylı, ki-

ve ''Burada şeriat tatbik edilecek size yer yok'' denilerek

mileri ise doğrudan bu savaşın içindedir. Öncelikle bu

kente sokulmadılar. En başta 100'ün üzerinde ülkenin ta-

savaşın küresel rakipleri iki küresel kutuptur; bir yanda

nıdığı ve Arap Birliğinde Suriye koltuğunun verildiği Koa-

ABD-AB ve bölgedeki müttefikleri olan Suudi, Katar,

lisyon, son zamanlarda iflasın eşiğine gelmiş ve ofislerini

BAE gibi hanedanlık yönetimler, diğer yanda Rusya-Çin

kapatmıştır. Bu yapı, cihadçı gruplara akıtılan yardımları

ve müttefik bölgesel güç olarak İran var. Türkiye ABD’li

uluslararası alanda meşrulaştırma görevi görmüştür.


üç aylık ömrün fiyaskosuyla karşı karşıya kalında. Çünkü Silahlı gruplar ise en başından beri ''selefi'' karakterliydi.

Suriye’de hem ordu, hem de halkta bir çözülme beklen-

Suriye'nin ilk katliamı olarak bilinen 2011 haziranındaki

tisi vardı ki, bütün kurgu “bir çözülme olacağı” üzeriney-

Cisr El-Şuğur katliamının arkasında da onlar vardı. Türki-

di. Bu da boşa çıktı. Öyle ki, tam tersine çok sıkı bir ke-

ye'deki ana akımın 2014'te ''görebildiği'' IŞİD, 2011 tem-

netlenme ve ciddi direnişlerle karşılaşıldı. Bu yüzden el

muzunda 8 üyesini örgütlenmek üzere Suriye'ye gönder-

Kaide, Nusra Cephesini Suriye’ye gönderdi. Ki başından

miştir. 2011 aralık ayında ilk intihar saldırılarına başlamıştı.

itibaren tıpkı Libya’da olduğu gibi sözde isyanlara el Ka-

Suriye ordusunun kaybettiği ve çekilmek zorunda kaldığı

ideciler komuta ediyordu zaten. Ama bundan sonra ar-

kırsaldaki bölgeleri, askeri hava alanlarını ve ordu nokta-

tık doğrudan El Kaidenin Suriye ile savaşı başlamış oldu.

larını ele geçiren hep bu gruplardı. Ana akım bu grupları

Devamında yabancı cihatçı akışı çok fazla yoğunlaştırıldı.

ve IŞİD'i ''muhalif gruplar'' başlığı altında kamuoyundan

Kafkas, Çeçen cihatçılar akın akın Suriye’ye girip çok sa-

saklanmıştır. Şimdi de İdlip'te benzer başlıklarla El-Kai-

yıda taburlar, birlikle oluşturdular. El-Muhacirin (muha-

de'nin saklanmaya çalışıldığını görüyoruz.

cirler) ismiyle taburlar, tugaylar oluşturmaya başladılar, çok sayıda cihatçı grupla çatı örgütlenmelerine girerek

Hamide YİĞİT: Libya’da şöyle bir tecrübe edinildi. Daha

pozisyon elde ettiler.

önceleri ABD adına başarısız darbe girişimlerinde bulunup ülkeden kaçan, ABD ve Avrupa’da yaşayan “mu-

Sonuçta Suriye’de irili ufaklı binin üzerinde silahlı grup

halifler” ile rejimin bağrından koparılanlar bir araya

varlık göstermeye başladı. 2014 yılında Suriye’ye giriş

getirildi ve “Ulusal Konsey” oluşturuldu. Konsey adına

yapan yabancı cihatçı sayısı 120 bin olarak bildirilmiş-

büyük oranda dışarıdan taşınan cihatçılardan oluşan ve

ti. Şimdi bu sayının daha çok arttığı bilinmekle birlikte,

Tunus’taki kamplarda eğitilip donatılan bir milis ordusu

eğit-donat projesi sayesinde Suriye’ye girişler artık tekli

kuruldu. Bu milislerin komutası el Kaidecilere ve Müslü-

ya da küçük gruplu değil, “ağır silahlarla donatılmış ordu”

man Kardeşlere verildi. Bu Libya deneyimi kalıp olarak

halinde olmaya başladı.

Suriye’ye uygulandı. Suriye Ulusal Konseyi oluşturuldu ve sözde konseyin askeri kanadı olarak “Özgür Suriye

Hakan Mertcan: Artık herkesin ismini ezbere bildiği ör-

Ordusu” kuruldu. Libya ile benzerliğe dikkat çekmek ge-

gütler var, İŞİD denilen İslam Devleti, Ahraru’ş Şam, Nusra

rekirse, Libya Ulusal Konseyi gibi Suriye Ulusal Konseyi

cephesi, ÖSO, Tevhit Tugayları gibi. İnanın sayıları yüzleri

de İstanbul’da kuruldu. Libya silahlı milislerin eğitildiği

geçmiş durumda. Bunlar mı muhalif, muhalif olmanın bir

Tunus kamplarının benzeri Türkiye’de Hatay’da kuruldu.

şerefi var, bunlar barbar, insana düşman sizin de söyledi-

Tunus’un Libya müdahalesi için üstlendiği rolü, Suriye

ğiniz gibi ölü sevici bunlar. Daha olayların başlangıç aşa-

müdahalesinde Türkiye üstlendi. Sınırın sıfır noktasında

masında ‘Aleviler tabuta Hıristiyanlar Beyrut’a’ sloganla-

kamplar, silahlı eğitimler, kevgire döndürülen sınırlar vb.

rıyla sokakları çınlattılar. Sadece Aleviden, Hıristiyandan, Ezididen, İsmaili’den, Dürziden vb. nefret etmiyor, ken-

Muhalif diye gösterilen bunlardı: SUK ve ÖSO. Fakat Suri-

di gibi düşünmeyen Sünni’ye de düşman bunlar.Örne-

ye ordusundan devşirdikleri ÖSO, Suriye’de hiçbir zaman

ğin sembolik bir önemi olduğu için hatırlatma yapayım,

karşılık bulamadı. Kitleleri arkasından sürüklemesi, Suriye

2011’de Suriye baş müftüsü Bedrettin Hassun’un oğlunu

ordusundan katılımları artırması bekleniyordu. Hiçbiri ol-

öldürdüler, Mart 2013’te Emevi Cami Hatibi Ramazan

madı ve bir tabeladan ibaret olarak kaldı. Zaten ÖSO ilk

el-Buti’yi öldürdüler... İnsan evindeki böceği öldürürken

andan itibaren dışarıdan taşıma cihatçılarla beslenmeye

tereddüt yaşıyor. Maalesef ben ve çevremdeki çoğu insan

başlamıştı. Libya’ya cihatçı akışı bu kez tersine Libya’dan

vejeteryan değil, oturup kebap yiyoruz fakat biri lafı ‘bu

Suriye’ye bir akışa dönüştü ve ÖSO bünyesinde el Kaide-

da çimenlerde gezen bir kuzuydu’ya getirdiğinde rahat-

cilerden oluşan bir askeri ordu kuruldu. Hatta Kaddafi dü-

sız oluyoruz, konuyu kapatmaya çalışıyoruz yani yaptığı-

şürüldükten sonra Libya el kaidesi olan Ensar el Şeria’nın

mızda bir yanlış olduğunu hissedip mahcup olabiliyoruz

lideri Abdülhakim Belhac’ın bizzat kendisi Suriye cihadını

ama bunlar bırakın kuzuyu, insanı yatırıp boğazlıyorlar,

yönetmek için Suriye’ye geldi. Haberi, “soluğu Türkiye’de

ayin yaparcasına, küçücük kızlara tecavüz ediyorlar, yü-

alan Cihatçı” manşetleriyle verilmişti. Bu cihatçı transfe-

rümekte zorlanan yaşlı insanları zevkle kesiyorlar, Mümin-

rine rağmen ÖSO yine etkili olamadı ve Suriye’ye biçilen

lerin annesi Ayşe’nin torunları operasyonunda yaptıkları-

13


nı, Şeyh Bedir Gazeli anımsayın…

rapçaya yaptığı açıklamada; “Bu zaferde Nusra’nın önemi ve değeri asla inkâr edilemez” demişti.

Turan Eser: Fetih Cephesinin muhaliflerin çatı örgütü olduğu algısı yaratılmaya çalışılıyor. Bu gerçek mi, yoksa

Fetih Ordusunda şu örgütlerin yer aldığı açıklandı: Nus-

El Nusra'yı maskelemek için kullanılan bir takkiye mi?

ra Cephesi, İslam Ordusu, Ahrar-ul Şam, Şam El-İslam, Ensar-ul Şam, Fırka 13 ve Cephet-ül Sahir. Dikkat çeken

Hakan Mertcan: Sanırım ifade ettiğiniz gibi el Nusrayı

şey, burada ne ÖSO’nun adı var ne de Cisril Şuğur’a gir-

perdeleme, onun kötüye çıkmış adı yerine yeni bir isimle

dikten sonra öne çıkarılan Türkistan İslam Partisi denen

yola devam etme çabası var. Çükü Fetih cephesi denilen

Türkmen, Kafkas, Çeçen, Uygur vb. karması olan örgütün

oluşumun motor gücünün el-Nusra olduğu anlaşılmakta-

adı var. Bir de altını çizmek gerekir ki, İslam Ordusu, İdlip

dır.

saldırısında bu Fetih Ordusuna dahil değildi. Sonradan, hatta Cisril Şuğur’a girildikten sonra Fetih Ordusu’nun

Hasan Sivri: Kesinlikle. Sahayı takip eden herkes bunu

içinde yer aldığını ilan etti. Bu sonradan dahil oluşun kı-

net olarak görecektir. İdlip'ten gelen son video ve foto-

saca öyküsü şöyle: 2013 yılında Lazkiye kırsalına saldırı

lar, açıklamalar, bildiriler vs. bize sahanın kimin kontro-

düzenlemek için Suud’a yakınlığı ile bilinen el Kaideci

lünde olduğunu gösteriyor. Burada gözümüzün önünde

Zehran Alluş liderliğinde İslami Cephe adı altında bir ci-

olan biteni sürekli manipüle eden ve Kaide gibi cihadçı

hatçılar koalisyonu oluşturulmuştu. Bu yıl adı İslam Or-

örgütleri ''muhalif'' diye tanımlayan medyanın rolü oynu-

dusu oldu. Fetih Ordusunun içinde yer almamıştı. Zaten

yor. Yıllarca IŞİD nasıl görmezden gelindiyse şimdi Kaide

kapsamındaki koalisyon çözüldüğü için etkisi ve gücü

de benzer şekilde görmezden geliniyor ve yol veriliyor.

olmayan, tıpkı ÖSO gibi bir tabeladan ibarettir. Zühren

Artık herkesin medyanın yaratmaya çalıştığı algıyı aşarak

Alluş, 17 Nisan’da Türkiye'ye geldi, ardından Suudi Ara-

İdlip'in El-Kaide merkezi haline geldiğini söylemesi ge-

bistan'a bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaretler trafiğinin

rekir. Bu artık herhangi bir Suriye değerlendirmesine de,

Cisril Şuğur saldırısı ile ilgili yapıldığı, Türkiye-Suud ko-

yazısında veya analizinde kesinlikle öncelikli olarak ifade

ordinasyonunu sağladığı söylendi. Nitekim cihatçı siteler

edilmesi gereken bir meseledir. Buna dair veri tonlarca

"Zühren Alluş'un Suudi Arabistan ziyareti meyvelerini

vardır. El-Kaide'nin kurucu üyelerinden tutun en üst dü-

verdi" diye yazdılar. Yani CisrilŞuğur el geçirildi ve Alluş

zey komutanlarına, Bin Ladin'in eski yol arkadaşlarına ka-

da "zafer" kazanan Fetih Ordusuna o gün, yani 25 Nisan

dar herkes İdlip'te. Bunu onların medyası ve resmi

günü dahil oldu. Sonra yine aralarında Alluş’un da olduğu katliamların failleri soluğu İstanbul’da aldılar. İştebrak

Hamide YİĞİT: Kesinlikle öyle. Fetih Ordusu denilen olu-

katliamından üç-dört gün sonra Alluş’un MİT yetkilileriyle

şum, gövdesini Nusra Cephesinin oluşturduğu bir cihatçı

buluşacağı, ardından Fetih Ordusu adlı cihatçı koalisyo-

örgütler koalisyonudur. Komutası da Nusra Cephesinde-

nun bileşenlerinden İslam Ordusu, Ahrar’uş Şam ve Su-

dir. Cepheyi ve harekatı Nusra’nın yönettiği ABD de da-

kur’uş Şam’ın liderlerinin İstanbul’da buluştuğu haberleri

hil herkes tarafından biliniyor. Hatta ABD’nin sözde ılımlı

basında yer aldı.

muhalifleri donatma adı altında verdiği ABD yapımı TOW

14

anti-tank füzelerinin Nusra Cephesine verildiği, bu ne-

Fakat Cisril Şuğur ele geçirildikten sonra cihatçıların

denle ABD ile Türkiye arasında kriz yaşandığı haberleri

yayınladıkları “zafer” videosunda öne çıkarılan ve Cisril

çıktı. İşin gerçeği şu ki, “İdlip ve ardından CisrilŞuğur’u

Şuğurda bayrağı dalgalandırılan bir örgüt var: Türkistan

ele geçiren Fetih Ordusu” dense de asıl ele geçiren Nus-

İslam Partisi. Çin'deki Uygur Özerk Bölgesi'nde Çin hü-

ra Cephesi’dir. Türkiye’nin El Kaideci Nusra ile ilişkisinin

kümete karşı savaşan El Kaide bağlantılı Türkistan İslam

eleştirilmesi üzerine ÖSO Hukuk Müşaviri Usame Ebu

Partisi'nin Suriye'ye cihatçı göndermeye başladığı haber-

Zeyd, adeta Türkiye’yi savunurcasına bu iddianın asılsız

leri 2014 yılının Kasım ayında çıktı. Bu ilanı Twitter he-

olduğunu, Fetih Ordusu içinde Nusra’nın ağırlığının yüz-

sabında paylaşan cihatçı İsrafil Yılmaz, aslında uzun za-

de 30’u geçmediğini söyledi. Ama aynı ÖSO’nun resmi

mandır Nusra Cephesi’nin Çeçen kanadı Seyfullah Şişani

sözcüsü gibi her zaman beyanlarda bulunan “medya akti-

cemaatiyle birlikte Suriye'de savaşıyordu. Kendisi Türk

visti” İbrahim İdilbi, İdlip ve özellikle Cisril Şuğur zaferinin

asıllı Alman vatandaşıdır ve hem Türk ordusunda hem

tamamen Nusra Cephesine ait olduğunu açıkladı. CNN-A-

de Alman ordusunda görev yapmış eski bir askerdir. Su-


riye'de cihatçılara askeri eğitim veriyordu. Kasım 2014’te

Halep ve Kuzey Suriye'ye gözünü dikmiştir. ABD'nin la-

cihatçı grubuyla (Türkistan İslam Partisi) Suriye’nin Kuze-

fının dışına çıkamayan Körfez ülkeleri ise kendi kontrol-

yinde yerini aldığını ilan etti. Aslında bugünkü İdlip-Cisril

lerindeki bir Suriye hayaline kapılmıştır. Burada bölgede

Şüğur işgallerine o zamandan hazırlık yapıldığı söylene-

kendinden büyük bir rol oynamaya çalışan Katar saray içi

bilir. Türkistan İslam Partisi, Türkiye’de okuyan Uygur öğ-

bir darbe ile durdurulmuştur. Arabistan ise İran'ı zayıflat-

rencileri Suriye’ye taşıyarak cihat savaşına katmış. Ama

mak ve Lübnan'da gücü artan Hizbullah'ın önünü kesmek

son zamanlarda Kafkas-Çeçen asıllı cihatçıların yoğun

için sadık bir müttefik olan Suriye'yi hem güneyden hem

olarak buralara aktığı biliniyor.

kuzeyden desteklediği cihadçılarla Direniş Ekseninden düşürmeye çalışıyor. Bu şekilde farklı çıkarları olan ülke-

Turan Eser: Biraz da bugün daha güncel ve sıcak olan ko-

ler Suriye'ye karşı saldırıda birleşmiş ve saldırı hacmini

nuyu konuşalım istiyorum. El-Kaide’nin uzantısı El-Nus-

arttırmışlardır. Suriye'ye çok büyük zarar vermiş olsa-

ra tarafından komuta edilen Fetih ordusu 28 Mart’ta

lar da Suriye omurgası sayılabilecek ''Halep-Hama-Hu-

Hatay’a komşu İdlib’i25 Nisan’da Hatay sınırındaki Cisr

mus-Şam-Deraa'' hattında kontrolünü sürdürüyor.

El-Şuğur kentini ele geçirdi. Ardından da kente birkaç kilometre uzaklıktaki İştebrak köyünde 90 civarında

Hamide YİĞİT: Bu katliamları yapan Fetih Ordusu adlı ci-

Alevi köylüsünü katlettiler ve 96 köylü kayıp durumda.

hatçı koalisyonun AKP ve Suudi Arabistan güdümünde

Bundan öncede defalarca Alevilere yönelik soykırıma

olduğunu dünya alem biliyor. Türkiye’nin de rolü biliniyor

varan katliamlar gerçekleşti. Son İştebrak katliamında

ki, onlarca konvoyla silahlar ve binlerce cihatçı Türkiye sı-

cihatçı çetelerin kimliğini, işbirliklerini, Sünni Selefi Su-

nırından geçirildi. İdlip’e sekiz bin, Cisril Şuğura da altı bin

udi, Katar ve Türkiye gibi Şeyhler, Emirlikler ve Seçilmiş

cihatçının Türkiye’den giriş yaptığı, hatta Fetih ordusuna

Padişahlık rejimleriyle olan stratejik ortaklıklarını ve

Türk subayların komuta ettiği iddialarını Suriye, Birleşmiş

ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Milletlere bildirdi. Suriye Dışişleri ve Gurbetçiler Bakanlığı tarafından bu durum Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sek-

Hasan Sivri: Sizin de belirttiğiniz gibi bu katliam cihadçı-

reteri ve Güvenlik Konseyi Başkanına iki mektupla bildi-

ların bu sahadki ilk Alevi katliamı değil. Son Cisr El-Şuğur

rildi. Bütün bunların üstüne Fetih Ordusu bileşenlerinden

saldırısı ile Türkiye üzerinden geçirilen Kafkas cihadçılar

İslam Ordusu, Ahrar’uş Şam ve Sukur’uş Şam’ın liderleri-

girebildikleri İştebrak Alevi köyünde ele geçirebildikleri-

nin İstanbul’da buluştuğu haberlerini okuduk.

ni kesti, köyden toplu bir halde kaçanları ise tepelerden rastgele atışlarla ve roketlerle acımasızca hedef aldı.

Katliamları yapanlar ve yaptıranlar gayet bellidir. Bu kadar net.. Suudi Arabistan ve Katar gibi hanedanlık rejim-

Suriye'nin bu noktaya gelmesinde en büyük rolü, Körfez

leri ile AKP, yani dikta rejimi temsil eden “seçilmiş padi-

cihadçılarını ve Selefi şeyhlerinı Suriye'ye akıtan Körfez

şahlar” sözde “demokrasi” götürmeye kalkışıyorlar ama

Şeyhlikleri ile Kafkas-Türki cihadçıları akıtan Türkiye'nin

ne üzerinden? Selefilik-Vahabilik üzerinden!...

ortaklığı oynadı. Hem Körfez ülkeleri hem Türkiye, mezhepçi söylemlerle içte ve dışta Suriye üzerinden bir po-

Hakan Mertcan: Bakın bu kaçıncı Alevi katliamı, o kadar

litika yürütmüşür. Demokrasi'nin 'd'sinin bulunmadığı

takip etmeme rağmen ben bunu tam olarak bilemiyorum,

ve insan hakları ihlallerinin takip bile edilemediği Körfez

Ağustos 2013 Lazkiye Katliamı, Aralık 2013 Adra, Şubat

Şeyhliklerinde Emirler, Suriye'deki krizi kendi halklarına

2014 Maan, Humus’ta Zahra mahallesine defalarca yapı-

mezhepçi söylemlerle anlatmıştır. Körfez Emirleri Suriye

lan saldırılar, Hama’nın Kefate, Suha ve Znuba, Hums’un

meselesini zaten demokrasi ve özgürlük kavramlarını kul-

Um’el İmd köylerindeki saldırılar, Ekim 2014’teki ilkokul

lanarak anlatmış olsaydı, Şeyhlerine karşı ilk isyan edecek

çocuklarına yönelik İkrime Katliamı, bu yılın mart ayıda

olanlar Körfez halkları olurdu.

yapılan Mabuca Katliamı…ve bizlere bilgisi ulaşamayan birçok kıyımlar da oldu-oluyor.

Türkiye ve Körfez burada bölgede az önce belirttiğim gibi Direniş Eksenin'de yer alan Suriye'yi hedef alan batı blo-

Saydığınız bütün ülkelerin sadece bu katliamlarda değil

ğunun, bölgedeki politika yürütücüleri olmuştur. Türkiye

Suriye’ye yönelik topyekün saldırıda az ya da çok, dolaylı

''Yeni Osmanlı'' hayalleri ile önce Şam'a, Şam olmayınca

ya da direkt dahli vardır. İnanıyorum ki yarın öbür gün

15


Türkiye’de siyasal iklim değiştiğinde bunların hesabını

olabiliyordur, bizler istihbaratçı değiliz, perde arkasında

vermekle yüzyüze kalacak bugünkü muktedirlerden bir

dönen bazı şeyler uzun zaman sonra tam olarak ortaya

kısmı, kişisel olarak ben çok sayıda savaş suçu işlendi-

çıkabilir, biz sınırlı bazı verilerden analiz yapmaya çalı-

ğine kaniyim. Durdurulan o tırları, o toplantı tapelerini

şıyoruz. Açıkçası bazı anlaşmazlıklar olsa da ben bunun

hatırlayın. Birçok görüntü var sınırda askerler ve bu ka-

esasa dair olmadığını ve geçici olduğunu düşünüyorum.

tillerin ilişkisine dair, en son bu katliamda Türkiye’den

Türkiye bugün ABD’ye rağmen bu silahlı örgütlerin bazı-

giden katillerden yaralıların sınırda nasıl ambülanslarla

larıyla iş tutsa da günü geldi mi kartlar yeniden karılır ve

hizmet gördüğüne ilişkin birçok foto vardı… Bu saydığınız

bazı örgütler gözden çıkarılır, yerine üzerinde uzlaşılacak

rejimler arasında konjonktüre bağlı olarak farklılaşmalar

yeni örgütler gelir, eğit-donattaki ılımlı denilen terör ör-

olmakla birlikte önemli bir çıkar ortaklığı geliştirildi ve

gütlerinde olduğu gibi… Kontrolden çıktığı ölçüde bunlar

Suriye’ye karşı bir cephe oluşturuldu. Neo-Osmanlı ha-

hizaya getirilmeye çalışılır, olmadı tasfiye edilerek yerleri-

yallerindeki Türk dış politika kurucuları, akıllarınca Orta-

ne yeni birileri getirilir, olanları bu minvalde değerlendir-

doğu’yu kendi etki alanlarına alacaklar, Suriye’de bir nevi

mek gerekir….

transplantasyonuygulayarak kendi dokularına uygun bir iktidar yaratacak ve büyük ağabey Türkiye’nin kanatla-

İran ve Rusya Suriye’ye desteklerini arttırmış durumdalar.

rı altındaki bu akıllı-uslu küçük kardeşin sayesinde Arap

Cisri-ş Şugur katliamının ardından Suriye Savunma Baka-

dünyasında at koşturulacaktı. Hatırlayın bunlar koca bir

nı’nın Tahran’a gerçekleştirmiş olduğu ziyarette İran; Su-

medeniyetin birikimi üzerinde yükselmiş, Arap dünyası-

riye’yi tüm imkanları ile sonuna dek savunacaklarını dile

nın kalbinin attığı Mısır’a da ağabeylik yapmaya çalışmış,

getirmiş, bu katliamın gerçekleşmesinde desteği olan ül-

akıl vermeye kalkmıştı, sonuç hüsran…

keleri açık bir dille kınamıştır.

TÜRKİYE, SUUD, KATAR İŞBİRLİĞİ

Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin maddi ve lojistik

Turan Eser: “İdlib, Cisr El-Şuğurveİştebrak’daki katli-

destekleri ile teröristler Türkiye sınırından Suriye’de Ale-

amlar ve buralarının işgalinde “Türkiye, Suud ve Katar

vi kesimin yoğun olarak yaşadığı Lazkiye’ye ulaşabilmek

işbirliği” iddiası var. Suriye'ye müdahale de küresel ak-

adına İdlib ve Cisri-ş Şugur gibi Lazkiye’ye köprü olabi-

törlerin bugün ki durumu ve tutumları nasıl?ABD İran ile

lecek noktalara ağırlık vermek suretiyle yeni bir strateji

yakınlaşırken, Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar işbir-

uygulamaktadırlar. Çünkü Lazkiye’de yaşayan Alevileri

liğinin, Suriye yönelik artan saldırılarıyla birlikte nasıl

katletmelerinin ardından Suriye ordusundaki Alevi asker

okunmalı ? bu konudaki değerlendirmeniz nasıl olacak?

ve kurmayların tamamen, akrabalarını korumak amacıyla

Bunan bağlı olarak “Türkiye ve Suudiler ABD’ye rağmen

kendi şehirleri olan bu bölgelere yöneleceklerini ve bu şe-

El Nusra iş birliği yapıyor?” deniliyor. Biraz daha geniş-

kilde de Şam’da oluşan boşluktan faydalanarak Şam’ı ele

letirsek Türkiye ve Suudilerin İŞİD ile devam eden işbir-

geçirebileceklerini planlamaktadırlar.

liği iddialarına ne diyorsunuz? Hasan Sivri: Suriye'ye yönelik artan saldırılar bölgedeki Hakan Mertcan: ABD, İŞİD’in varlığına son vermek değil,

gelişmelerden ayrı okunmamalı. Yemen'de istedikleri-

belli bir düzeyde tutma politikası izliyor, koalisyon saldı-

ni alamayan ve Kararlı Fırtına operasyonunda yenilen

rılarıyla İŞİD’in hareket alanı sınırlandırılıyor ve “makbul”

Suudiler yaklaşan müzakerelerden önce masaya güçlü

görülen bu alanda hareket etmesine izin veriliyor.Nusra

gitmek istiyor. Türkiye ise başından beri ''kurtarılmış baş-

meslesinde durum biraz daha farklı, ABD’de Obama ve

kent, uçuşa yasak bölge veya tampon bölge'' konuların-

çevresindeki bir ekip Nusara konusunda tereddütler ta-

da ısrarlıydı. Suriye'de yaklaşan Cenevre-3 öncesi ise her

şıyor. Türkiye ve Suudilerle bu noktada anlaşmazlıklar

müzakere öncesi dönemde alışık olduğumuz saldırılar-

ortaya çıktı. Fakat bu şu demek değil, “ABD bu gibi ör-

dan biri gerçekleştirildi. Kabul etmek gerekir ki bu son

gütlerden rahatsız-bunlara karşı”, hiç de değil! Bu tarz

saldırının hacmi büyüktü ve cihadçılara TOW füzeleri ve-

yapıların Ortadoğu’da ABD’nin, İsrail’in dahli olmadan

rilerek onlara yol verildi.

varlık göstermeleri çok zor…. En iyi ortaklar arasında da

16

çıkar farklılıkları belirebilir, zaman zaman gerilimler, an-

Burada Türkiye ve Suudilerin ittifakı çok belirgin. İdlip'i,

laşmazlıklar doğabilir. ABD ve Türkiye arasında da bunlar

Türkiye'nin kontrolündeki Kafkas cihadçılar ile Suudilerin


kontrolündeki Suudi Nusra komutanları işgal etti. Suudi

mün öncüsü olma hamlesiydi bu. Aslında bunun ifadesi

Arabistan'da Suriye dosyasını yöneten Emir Muhammed

şudur: Bükemediğin bileği masaya çek, müzakere et!...

Bin Nayef bu saldırılardan önce bu meseleyi konuşmak

2) Bir durum da, ABD’de, İran’la müzakere konusunda

üzere Türkiye'ye gelmişti. Suudiler ve Türkiye, Fetih Or-

bir yarılma söz konusudur. Obama müzakere diyor, ama

dusu ismi ile Nusra'dan faydalanmak istediler. Sahanın da

rakipleri (Cumhuriyetçiler ve Yahudi Lobisi) buna şiddet-

en güçlüsü ve deneyimlisi olan Nusra, ABD liderliğindeki

le karşı çıkıyorlar. Yani İran’la ilişkileri iyileştirme hamlesi

Koalisyon saldırılarında Horasan ismi ile hedef alınıyordu.

ABD açısından sancılı gidiyor. O yüzden birbiriyle çelişen

ABD'de bir kanadın (Obama kanadı) Nusra ile işbirliğin-

açıklamalar geliyor.

den endişe duyduğu belirtilse de Nusra'ya da ABD'den

3) Yakınlaşmanın karşısında duran kesim, Suriye’de sava-

habersiz transer edilemeyen TOW füzeleri verildiğini gö-

şı daha da tırmandırma peşindedir. Eğit-donat projesi ile

rüyoruz.

bunu hayata geçirme arayışları söz konusudur. O yüzden bu kesimi yerel taşeronların El Kaide ile aleni ilişkileri ra-

Türkiye'nin IŞİD ile iki sınır kapısında komşuluğu var. İki

hatsız etmez. Hatta teşvik edenler bunlardır. Dolayısıyla

taraf da ilişkileri sürdürmek zorunda. İlişkileri sürdürmü-

Türkiye ve Suudiler “ABD’ye rağmen El Nusra ile iş bir-

yor diyenlere ''bu sınır kapıları niye öylece geçişlere açık

liği yapıyor” diyemiyorum. “ABD parlamentosundaki bir

bir şekilde duruyor'' diye sormalı. IŞİD bu kapılar üzerin-

kesime rağmen” demek daha doğru olur kanaatindeyim.

den petrol satışını sürdürüyor. Satışları da Erbil'deki pet-

4) IŞİD karşıtı koalisyonda da aynı ikili durum söz konu-

rol ağası birkaç isme ve Türkiye üzerinden Suudi şirketle-

sudur. Yani ABD aslında IŞİD’i yok etme niyetinde hiç de-

re sattığı iddiaları da konuşuluyor.

ğil. Çünkü ABD’nin IŞİD projesi belki şu an başarısızlığa uğramış olabilir ama ABD’nin IŞİD’le daha işi bitmiş değil,

Hamide YİĞİT: Türkiye-Suud ve Katar işbirliği 2011’den

aksine IŞİD’li proje şu anda işletiliyor: IŞİD bahanesiyle

beri var. Bu ortaklığa ben Ürdün ve İsrail’i de katıyorum.

bölgeye fiili olarak müdahale etme fırsatı yarattı kendine

Idip-CisrilŞuğur saldırında da onca katliamların altında

. Öte yandan IŞİD’e proje dahilinde verilen görev hala iş-

Katar’ın adı fazla geçmemekle birlikte aynı ittifakın im-

liyor ve ABD dokunmuyor bile..Dolayısıyla ne Türkiye’nin

zası vardır. Çünkü bu örgütleri her zaman finanse eden

ne de Arabistan’ın İŞİD’le ilişkisi kesilmiş değildir. İşbirliği

Suudi Arabistan ve Katar’dır. Her türlü yardım ve yataklık

devam ediyor ve IŞİD bir yerden başka bir yere, nerede

en fazla Türkiye’den ve ikinci olarak Ürdün’dendir. Lo-

ihtiyaç varsa seyyar vurucu güç olarak kullanılıyor. Örne-

jistik-istihbarat desteği ve tedavi hizmetinde ise, yine

ğin Musul’a yollandı, Kobane’ye çağrıldı vb….

en önde Türkiye var, arkasından İsrail ve Ürdün geliyor. Örneğin Golan tepelerinde İsrail ambulansları ve has-

İDLİB’DE NELER OLUYOR?

taneleri sürekli cihatçılara çalıştı.

Türkiye’nin özellikle

Turan Eser: Hatay’a sınır olan komşumuz Suriye’nin İd-

Hatay’ın bütün hastaneleri ve giderek Ankara’ya kadar

lib isimli şehri, El-Kaide’nin eline geçti? Bu şehir şimdi

varan hastane hizmetleri aleni bir şekilde dört yılı aşkın

El-Kaide Merkezi oldu deniliyor. Bu stratejik olarak ne

bir zamandır yaralı cihatçıların hizmetindedir. Demem o

anlama geliyor tam olarak?

ki, başından itibaren Suriye’ye karşı bu işbirliği “bölgesel aktörlerin pratikleri” olarak ifade edilebilir. Bir de bunun

Hasan Sivri: Bu gelişmeyi Türkiye için Pakistanlaşma sin-

arkasında esas küresel aktörler var ve dediğiniz gibi ABD

yalleri olarak algılamak gerekir. El-Kaide ve cihadçıların,

ile İran bir yakınlaşma sürecine girmiş gibi görünüyorlar.

haritayı açıp baktığımızda, doğudan Irak'a, sonra Suri-

Bu süreç şöyle okunabilir:

ye'ye taşınmış olduklarını ve şu anda Lübnan'ı denemekte olduklarını görüyoruz. Bu süreçte Suriye yönetimini

1) ABD, önemli bir bölgesel güç olan İran’ı asıl hedef

devirmek adına işbirliği yapılan El-Kaide'nin, Hatay'a 100

tahtasına oturtmakla birlikte, Suriye’yi ayak altındançe-

km komşuluğu olan İdlip'i neredeyse tamamen ele geçir-

kip hedefine ulaşma konusunda henüz bir mesafe kay-

diğini de görüyoruz. Kaide'ye karşı direnen bir tek Suriye

dedebilmiş değildir. Yani bütün proje ve kurguları Suriye

Ordusu varken Türkiye ve Körfez ülkeleri bölgeye res-

direnişi bozmuştur.

Dolayısıyla başarısızlığının üstünü

men şantaj yaparak bu örgütle işbirliği yapmaya devam

örtmek için ABD bu kez bölgede “uzlaştıran bir unsur”

ediyor ve Suriye ordusuna karşı savaşta destek veriyor.

olarak öne çıkma hamlesi yaptı. Müzakere ve siyasi çözü-

Suriye'nin kuzeyinde çok güçlenen El-Kaide şimdilik Tür-

17


kiye'ye muhtaç durumda. İşbirliği iki tarafa da yaramakta.

hatçılar” için Türkiye-ABD Eğit-Donat Projesini devreye

Fakat ateşle oynayanların elleri eninde sonunda yanacak-

soktular. Bu proje hakkında ne düşünüyorsunuz? Sonuç-

tır. Afganistan'daki savaşta Sovyetlere karşı Selefi-Vah-

larını nasıl değerlendiriyorsunuz?

habi akınına ve cihadçı gruplara destek veren Pakistan gibi.

Hasan Sivri: Eğit-Donat projesi, sahadaki gücü giderek azalan cihadçı gruplara nefes aldırmak için ''IŞİD'e kar-

Hamide YİĞİT: Suriye krizinin başladığı ilk aylardan beri

şı eğitiliyor'' yalanı ile uygulamaya konulan bir projedir.

cihatçıların yoğunlaştığı yerler zaten sınır kentleridir. Gü-

IŞİD'ten farksız ideolojiye sahip Suudilerin ise eğtim ve-

neyde Ürdün sınırındaki Dera, kuzeyde ise Türkiye’nin Su-

receği militanlar ne kadar ''ılımlı'' olabilir? Veya olsa bile

riye ile sınır hattı boyunca neredeyse her ilde cihatçılar

Suudilerin ve Türkiye'nin eğiteceği bu militanlar bu iki

mevzilendi. Dolayısıyla İdlib, Halep gibi kentler Türkiye

ülkenin kontrolü dışında hareket edemeyecektir. Türkiye

sınırlarının gevşek olmasından kaynaklı olarak el Kaide-

ve Suudiler'in Suriye savaşında ne kadar tahripkar bir rol

nin merkeziydiler. Nursa cephesi İdlib’te zaten vardı ve

oynadığını biliyoruz. Dolayısıyla eğitilecek yeni ''ılımlılar''

dalgalandırdığı bayrak sınırdan görünüyordu. Şimdiki İd-

sahadaki diğer cihadçı gruplardan farklı olmayacak ve

lib-Cisril Şüğur saldırısı farklı ve çok yönlü bir planlama-

Suriye savaşını uzatmaktan, bölgesel ve küresel güçlerin

nın sonucudur. Esasında Ahmet Davutoğlu’nun ısrarla ta-

çıkarları için rol oynamaktan, katliamlar yapmaktan baş-

lep ettiği “güvenli bölge” hayallerinden bir tanesi İdlib ve

ka bir işe ''yaramayacaktır''.

çevresidir. Fetih ordusu şemsiyesi altında eğitilmiş-donatılmış neredeyse tüm cihatçıları İdlib’e gönderirken tam

Bu projenin bir ayağının da Hatay'da olması endişe ve-

da kurgulanan “güvenli bölgeyi” fiili olarak hayata geçir-

ren bir başka gelişmedir. Reuters'ın haberine göre Cisr

me hedefi söz konusudur. O yüzden İdlib ve Cisir’in el Ka-

El-Şuğur'da yeni eğitilen ''ılımlı'' gruplar vardı. Ilımlı grup-

idenin (Nursa cephesinin) merkezi haline gelmesi şöyle

lar Alevi köylerini basıp katliamlar yapan cihadçılarla be-

bir anlam taşıyor. Fiili olarak kurtarılmış bölge yönetimi

raber hareket ediyor. Sadece Aleviler de değil. İdlip ve

ya da yeni bir İslam devleti ilanıyla diplomatik ilişki bile

Cisr El-Şuğur halkının % 90'ı şu an kent dışında. Ya Şam'a

kurabilirler. Stratejik konumuna gelince, Büyük Ortadoğu

ya da çevre kentlere sığınmş durumda. İdlipliler kaçarken

Projesinin Irak’tan, Suriye’yi aşıp denize ulaşma haritası

sniperlarla hedef alındı. Bu katliamlara destek verecek

vardır. Buna göre cihatçılar için de İdlib, sahil yolunu aça-

yeni ''ılımlılar'' katliama uğrayan halkların akrablalarının

cak olan hattır. Buna sahil hattı ismini veriyorlar. Ve bu

bulunduğu Antakya'da eğitilecek. Oynanan bu oyunlar

hattı açma uğruna 2013 yılında Fetih ordusu benzeri iki

çok tehlikeli.

oluşumla saldırıya geçtiler zaten. İkisi de başarısız oldu. Ancak bu kez saldırı çok daha kanlı oldu. Çünkü işin için-

Hamide Yiğit: Beşinci yılına giren Suriye kuşatmasında

de artık eğit-donat var.

onca Suudi-Katar parasına, onca silah yardımına, onca lojistik ve istihbarat desteğine rağmen başarılı olamadı-

Hakan Mertcan: Suriye açısından ne anlama geldiği az

lar. Büyük bir direnişle karşılaştılar ve iş uzadıkça topla-

önceki ifadelerimden görülebilir. Hatay coğrafyası açısın-

ma cihatçıların mecali de tükendi. Bu yüzden derin stra-

dan kaygıları besleyecek bir durum, zaten bu coğrafya-

tejistler ABD’nin Kuzey Afrika ülkeleri için vurucu güç

daki insanlarda büyük bir belirsizlik, kaygı ve korku var,

olarak bölgeye ikame ettiği Africcom deneyiminden esin-

özellikle de Aleviler ve Hıristiyanlar açısından, her an bir

lenerek, eğitilmiş, donatılmış, komuta zinciri belli olan

saldırı, katliam girişimi olasılık dahilindeydi, bu olasılık bu

bir orduya ihtiyaç duydular ve adına eğit-donat projesi

durumla güçlenir.

dediler. Aslında dört yıl boyunca bu cihatçılar MİT, MOSSAD, CİA’den M16’ya kadar küresel aktörlerin istihbarat

18

EĞİT-DONAT PROJESİ

birimleri tarafından hep eğitildiler ve lojistik desteklerle

Turan Eser: Müslüman kardeşler ağırlıklı olduğu iddia

donatıldılar. Hatay adeta bir cihatçı askeri üssü haline ge-

edilen Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)’yu “ılımlı” olarak ta-

tirilmiş durumda. Fakat kısa sürede Suriye’nin işinin bite-

nıtan küresel emperyalist güçler ve Türkiye, El Kaide, El

ceği varsayımıyla hareket edildiği için dağınık, irili ufaklı

Nusra ve İŞİD’in kanlı, insanlık dışı vahşi katliamlarına

cihatçı gruplar ile takviye gönderdiler. Bu, çok başlılık

rağmen Suriye düşmeyince, bu kez “Ilımlı İslamcı Ci-

yarattı. Aynı zamanda süreç içerisinde dağılma ve çözül-


meyi getirdi. Bunun üzerine belli merkezlerden yönetilen

yargılayacak ve hak ettikleri yere koyacaktır, bundan her-

silahlandırılmış ve eğitilmiş bir ordu projesi devreye girdi.

kes emin olsun.

Bunu da kamuoyuna “ılımlı muhalifleri eğitip donatma” olarak sundular. Oysa başından itibaren el Kaideci un-

Hamide Yiğit: AKP’ye taşeronluk rolü verildi ve Tayyip

surları ortaya sürdüler ama sahada “ılımlı muhalif” diye

Erdoğan ben BOP’un eş başkanıyım diye gezmeye baş-

ÖSO’yu öne çıkardılar. Ancak ÖSO, SUK’un askeri kanadı

ladı. AKP tamamen BOP’un bir ürünü olarak var edildi.

olarak düşünüldü ki, SUK’un kendisi tamamen Müslüman

Bu gerçek, Lübnanlı Siyasi Analist Dr. Gada El Yafi’nin

Kardeşler örgütü gibi kurgulanmıştı. Bunalrın askeri ka-

araştırmasında (AKP’nin Suriye savaşı kitabında) tüm

nadı ÖSO’nun ılımlısı da o kadardır işte. Bu planları çizen

yönleriyle ortaya çıkıyor. Şimdilerde Abdullah Dilipak

derin stratejistler eğit-donat projesinde “ılımlı muhalifle-

gibi isimler tarafından da bunun itirafları gelmeye başla-

ri” telafuz ettiklerinde, Ööso hemen kendini görücüye çı-

dı. Yani kısacası AKP bir projenin ürünüdür ve bu projeye

kardı. Ve Humus-İkrime’de bie ilkokula iki bombalı intihar

fazlasıyla sadıktır. O yüzden BOP’ta kurgulanan, bölge-

saldırısı gerçekleştirerek 45 çocuğu katletti. Buna şunun

yi kaosa sürüklemenin bir aracı olarak mezhepçilik en

için gerek duydu: Daha önce ÖSO sözde ılımlı muhalif

fazla AKP tarafından işlendi. Özellikle Tayyip Erdoğan

diye gösteriliyordu, ama süreç içerisinde eridi, yok oldu.

eliyle pervasızca işlenerek, esasında Suriye’yi hedefler-

Şu anda adı var kendi yok. Adeta “sahada ben varım” me-

ken Türkiye iç kamuoyunun zihnine bu mezhepçiliği il-

sajını vermek için İkrime katliamını gerçekleştirdi. Bunla-

mek ilmek işledi. Dış politikadaki bu cüretkârlığına des-

rın eğit-donatı ve ılımlı muhalif senaryoları bu kadardır.

tek toplamak için iç politikada kin ve nefret tohumlarını ekerek mezhepçiliği işledi. Bu yüzden ben AKP’nin bu

Hakan Mertcan: “Ilımlı İslamcı Cihatçılar” böyle bir şey ol-

hırsının, en çok ülke içinde bir tehlike yaratacağı ve bu

maz! Ilımlı muhalif diyorlar, sonra askeri eğitim veriyorlar,

tehlikenin korkunç boyuta ulaşmak üzere olduğunu gö-

ağır silahlarla donatıyorlar, sonra savaşmaya gönderiyor-

rüyorum. Çünkü başından itibaren Suriye’deki cihadist

lar, bunlar gerçekten herkesi aptal sanıyorlar, lütfen aklı-

gruplar Selefiliği işlerken, Suriye halkları bunun karşısın-

mızla bu kadar alay etmelerine izin vermeyelim, barbarın

da ciddi bir kenetlenme ve direniş gösterdiler. Mezhepçi

ılımlısı mı olur! Bu proje komşu bir ülkenin topraklarına,

kışkırtmaya gelmediler. Ama oraları mezhep çatışmasına

halkına saldırı düzenleyecek, katliamlar yapacak bir ka-

sürükleme adına Tayyip Erdoğan’ın kullandığı mezhepçi

til şebekesi yaratmanın yeni adıdır. Resmen teröre des-

dilin en çok ülkemize geri döneceği kaygılarını arttırdı.

tek vermektir. Bakın bu son saldırılar bu projenin erken

Çünkü bu topraklar çok katliamlara sahne olmuş, zemini

vermiş meyveleridir. Türkiye’nin vicdanlı tüm insanlarının

kaypak, hem etnik hem de mezhep çatışmasına her an

karşı çıkması gereken, ülkemizin isminin yeni katliamlarla

boğulmaya hazır topraklardır. Zira egemenler koltukları-

anılmasını sağlayacaktır, şimdiye kadar yer yerinden oy-

nı hep bu çatışma üzerine inşa etmişlerdir. Tayyip Erdo-

namalıydı…

ğan’ın bu pervasız mezhepçi tavrı; “ya BOP’un eş başkanı olur, padişahlığımı ilan ederim ya da ülke kana boğulursa

AKP MEZHEPÇİLİKLE NEREYE?

boğulsun” anlayışına dayanmaktadır. Ne yazık ki bunun

Turan Eser: AKP’nin iç ve dış politikadaki mezhepçi,

meyveleri dökülmeye başladı bile. Belki Reyhanlı dene-

kontrolsüz, denetimsiz ve “yaptım oldu” tavrıyla sürdü-

mesi köklü kardeşlik dokusuna sahip bir kenti birbirine

rülen ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

kırdıramadı. “Ölen Sünni vatandaşlarım” dese de bunu başaramadı. Ama bugüne gelindiğinde görüyoruz ki,

Hakan Mertcan: Hitler Polonya’ya saldırırken Naziler ve

özellikle AKP’nin tabanı artık Alevilere dönük katliam ve

taraftarlarının dünyası başkaydı, Almanya’da yaratılan

soykırım çağrıları yapmaya başlamıştır. “Reyhanlı dedi-

algı başkaydı, sonra korkunç bir felaketler dizisi meydana

kodu” isimli sosyal paylaşım sayfasında gördüklerim bu

geldi ve kendini ebedi sanan bu çevre gün geldi yenildiler

yöndedir ve yaklaşan tehlike karşısında dehşete düştüğü-

ve bir kısmı da olsa mahkemeler önünde hesap verdi ve

mü söyleyebilirim. Çünkü sayfada Hatay’daki “tüm Alevi-

bu olaylar tarihe kara bir leke olarak düştü, bugün insan-

leri ortadan kaldırma” çığlıkları vardı adeta. Şunu da not

lık tarihinin utanç sayfalarını oluşturuyor. Birgün gelecek

etmeliyim ki, bu tehlikeye dikkat çekmek için “Savcıları

bu politikalar da aynı kaderi paylaşacak, mahkemelerde

göreve çağırıyorum” notuyla bu soykırım çağrılarını pay-

yargılanabilecekler mi emin değilim ama tarih bunları

laştıktan hemen sonra sayfanın kapatıldığını gördüm.

19


Ama sadece bu değil, onlarcası türemeye başladı. Kimi

gu yeni ve tesadüf değildir. 1992 yılında İsrailli Ariel Ens-

yerli el Kaideciler de, katledilen insanların aslında alevi

titüsü Fransız araştırmacılarla ortaklaşa bir proje yürüttü.

olmadığını, “kafir Nusayriler” olduklarını büyük bir “er-

Bu projenin sonuçları İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez

demlilikle” izah ediyor ve bu “Nusayrilere” ölüm kusmaya

tarafından “Yeni Ortadoğu” isimli kitapta işlendi. Bu ki-

devam ediyorlar. Tayyip Erdoğan’ın hırsı, bu topraklarda

tapta Perez, Ortadoğu için şöyle bir rapor ortaya koydu:

böylesi bir kini yeşertti, toplumu kutuplaştırdı maalesef…

İsrail’in güveliğine tehdit oluşturan direniş ekseni (buna şer üçgeni adını veriyor) ve müttefik ABD’nin çıkarlarını

Turan Eser: Türkiye’de ve Ortadoğu’da yaygınlaştırı-

tehdit eden unsurları yok etmenin en ucuz ve sonuç alıcı

lan ve yoğunlaştırılan mezhepçilik ne anlama geliyor?

yöntemi mezhep çatışmasıdır. Şimdi hal böyleyken bu

Suriye’de AKP, Katar ve Suudi destekli cihatçılar Alevi

kesim için Ortadoğu’da mezhep çatışmasını hayata geçir-

soykırımı gerçekleştirirken, Türkiye’de Alevi açılımı ve

mek kaçınılmaz olmuştur. Bu konuda ABD’nin önemli bir

çalıştaylar yapılıyor. Buna dair düşünceleriniz?

deneyimi de vardır. ABD 1979 yılında Sovyetlerin Afgan işgaline karşı savaşa girmeden ve kayıp vermeden büyük

Hakan Mertcan: Mezhepçi siyaset bugünün işi değil, İs-

kazanım elde edeceği bir formül bulmuştu: “Allahsız ko-

lam tarihinin erken dönemlerinden beri var olageldi.

münistlere karşı Allah yolunda cihat”… Böylece cihatçılar

Zaman zaman dozu arttı azaldı. Ortadoğunun yeniden

ABD adına ölümüne savaştılar, ABD’nin azılı düşmanı ve

biçimlendirildiği bu süreçte tekrar farklı tonlarda sahne

korkulu rüyası Sovyetlere en ağır kayıpları verdirdiler ve

aldı, bilhassa Irak ve Suriye’de… Bu ülkeleri mikro düzey-

üstelik bu savaştan en kârlı çıkan ABD’dir. Çünkü bir tek

lerde bölüp çatıştırmanın, güçten düşürerek emperyal

askerini bile ziyan etmemiştir. Aralık 1979’da ABD Güven-

politikalara hayat verilmesinin çok tanıdık bir yöntemi…

lik Konseyi toplantısında keşfedilen en büyük icat “Allah

örneğin Suriye’de devlet başkanının (Hafızı Esad’dan Be-

yolunda cihat” formülüdür. Çünkü ABD küresel savaş-

şar’a) Alevi bir aileden gelmesi hasebiyle ve Alevilerin

larında bunun oldukça kârlı bir formül olduğunu gördü.

bürokrasi ve orduda etkin olabilmelerinden ötürü Müs-

“Amerikan Yüzyılı” için geriye sadece bu formülün sade-

lüman kardeşler yıllarca mezhep kartına oynadı. Mart

ce güncellenmesi kalıyor. Güncelleme de yine cihat, ama

2011’de başlayan süreçte de aynı argümanlar kullanıldı…

bu kez radikal islamın selefi zihniyetiyle “kâfir Şii ve Ale-

eskiden de cinayetlerini meşrulaştırmada bunu kullandı-

vilere karşı cihat” biçimde olmuştur. O yüzden bu savaş

lar bugün de bunu kullanıyorlar….Şimdi bir yandan Alevi

tutuşturulduğu ilk günden itibaren hep mezhepçilik işlen-

katliamı yapan gruplarla ilişkili olacaksın bir yandan Alevi

miştir. Suriye’ye cihatçı yollayan ittifaklar sürekli mezhep-

“kardeşlerinin” dertlerine çözüm arayacaksın, kargalar

çiliği işlerken, aslında tam anlamıyla bir alevi soykırımı

bile artık bu ülkeden gitmeye başladı, bu kadar da traji-

niyet ve çağrıları yapmış oldular. Ama Suriye’de sadece

komik durumlar olmaz… Bırakalım Suriye’deki katliamları,

Aleviler toplu katliama uğramadılar. Sünniler, Dürziler,

Türkiye’de Alevilerin dünden bugüne tarihine bakıldığın-

Hıristiyanlar, mülteci konumdaki Filistinliler… hepsi cihat-

da bu çalıştayların ne kadar göstermelik olduğu, havanda

çıların kanlı saldırılarının hedefi oldular. Ama asıl istenen

su dövüldüğü net olarak görülür. O kadar çalıştay yap,

mezhep çatışması yaratmak olduğu için Alevilere yönelik

yaygara kopar halen küçücük bir yasal düzenlemeyle hal-

toplu katliamlar sistematik olarak gerçekleştirildi. Şimdi

ledilecek meseleleri çözme! Buradaki dert Alevilerin so-

gelelim Türkiye’ye. Bu denli kanlı, mezhepçi çatışmaları

runlarını çözmek değil, Alevileri çözmek, birlikteliklerini

Suriye’de hayata geçirmeye çalışan bir siyasi iktidar Tür-

çözmek. Bir de bakın utanç verici bir durum var, bir yan-

kiye’de kimlikleri ve inançları buluşturma projelerini haya-

dan devlet anayasal olarak 1937’den beri laik olacak bir

ta geçireceğini ilan ediyor. Alevi açılımları, Kürt açılımları

yandan da neyin inanç-ibadet, nerenin ibadethane olup

yapıyor. Öncelikle şunun altını çizelim ki, bu açılımların

olmadığına karar verecek, böyle bir garabet olabilir mi!

temeli, küresel bir proje olan “Medeniyetler buluşmasına”

Uzatmayayım çok merak eden benim Bitmeyen Kavga

dayanıyor. Türkiye’de Fetullah Gülen’in, Arap İslam Kon-

Laiklik kitabıma baksın, orada bu devletin bu konudaki

feransı’nda da Ekmeleddin İhsanoğlu’nun başını çektiği

anatomisini anlayabilir.

“Medeniyetler Buluşması”, özünde medeniyetleri kimlikleri, inançlar ayrıştırma projesidir. Çünkü bir arada barış

20

Hamide Yiğit: büyük Ortadoğu projesinin bugün için en

içinde ve kardeşçe yaşayan ve etnik, dinsel, mezhepsel

keskin kılıcı mezhepçilik olarak formüle edilmiştir. Bu kur-

farklılıklarını günlük yaşamlarına dahil etmeyen halklar,


bu projeler sayesinde her biri ötekinin karşısında kendi kimliği ya da kendi inancını temsil etmek üzere bir araya

Hasan Sivri: Aslında sadece Alevi köyleri hedef alınmı-

getirildi. Dolayısıyla buluşmada her bir katılımcı ötekine

yor. Suriye yönetiminin kontrolü altındaki bölgelerde 16

göre kendini, kendine göre ötekini ifade etmeye başla-

milyon insan yaşıyor. Çoğunluğu Sünni. Cihadçılar bu

dı. Medeniyetler buluşması adı altında bu medeniyetleri

bölgeleri de hedef alıyor. Bunu yaparken de ''Yönetimi

ayrıştırma pratikleri, toplantılar dizisi şeklinde gerçek-

destekleyen halkı cezalandırmak'' sloganıyla yapıyor. Ha-

leştirildi. Bu kurguya göre sonuçta ayrışmış olanları bir

lep merkezi 2011'de başlayan gösterilere destek vermedi

araya getirmenin açılımını yapmak gerekiyordu. Ve açı-

diye 2012 temmuzunda hedef alınmıştı. Halep merkezi ve

lım tamamen küresel programlar ve küresel merkezlerin

sanayisi krizden bir yıl sonra cihadçılar tarafından tah-

kontrolü doğrultusunda yapıldı. Örneğin Cami-Cemevi

rip edilmişti. Dünya buna da sessiz kaldı. Dünya ajans-

projesi bir alevi açılımıydı ve merkezi iktidarın işbirlik-

ları ''Ekonominin başkenti muhaliflerin elinde'' maneşeti

çileri aracılığıyla yürütüldü. Kürt açılım da keza öyledir.

atarken cihadçılar Halep sanayisinden çaldıkları fabrika-

Bütün bunların büyük Ortadoğu projesiyle doğrudan ilgili

ları parça parça Türkiye ve Mısır'a satıyordu.

olduklarının altını çizmek istiyorum. Bu yüzden bu açılımların hiçbiri samimi değil, aksine bu adımları, çatışmayı

Cihadçıların Alevi köylerini hedef almasında farklı mot-

derinleştirmenin programı olarak görüyorum.

viasyonlar rol oynuyor. ''Alevi rejimi'' diye tanımladıkları rejim üzerinden Alevilere yönelik nefret ve düşmanlığı

Turan Eser: Neden son dönemlerde Aleviler ve Alevi

arttırırlarken, yenilgilerin bedelini Alevilere ödetmek is-

köyleri hedef alınıyor? Kamuoyunda nedense Alevilere

tiyorlar. Aklı öteleyen ve fetvalara göre hareket eden Se-

ve Alevi köylerine yönelik katliamlara yer verilmiyor.

lefiler ise tarihi şeyhleri İbn Teymiyye'nin 700 yıl önceki

Olası tepkiler ise oldukça cılız, gündelikçi, sürekliliği ol-

fetvalarına tekrar tekrar güncelleyerek Alevilere saldırı-

muyor. Söz konusu Aleviler olunca dünya kamuoyu ses-

yor. Anadolu Alevileri de benzer fetvalar kullanılarak kat-

siz! Bunu neye bağlıyorsunuz?

ledilmişti. İskenderun'dan Tartus'a kadar sahilde yaşayan Alevi ve Hıristiyanlar'ın işgalci oldukları fetvası verildlkten

Hakan Mertcan: Son saldırıya ilişkin az önce söyledikle-

700 yıl sonra tekrar devreye giriyor.

rime ek olarak şunun altını çizebilirim: Aleviler direnen Suriye cephesinin kilit güçlerinden. Alevilerin yoğun ol-

Hamide Yiğit: Az önce sözünü ettiğim gibi bölgede kı-

duğu yerler, Lazkiye bu barbarların giremediği yerlerden

zıştırılmak istenen mezhep çatışması bütün Ortadoğu

dolayısıyla sürekli Lazkiyeyi hedefe koymaları “anlaşılır”.

halkalarını kutuplaştırarak ancak hayata geçirilebilirdi. O

Zaten baştan beri sahili Alevilerden temizlemekten bah-

yüzden Aleviler hedef alınmış, inançların bir arada ya-

sediyorlar, bunu gizlemiyorlar, Aleviler de bunu biliyor

şama olanakları ortadan kaldırılmak istenmiştir. Açıkçası

dolayısıyla ya sonuna kadar bu saldırılara direnecekler ya

halklar ayrıştırılarak, kutuplaştırılarak birbirlerine düşman

da bin yılı aşkın zamandır yaşadıkları tarihsel mekanlarını

kılınmak istenmiştir. Bu projede Aleviler adeta şeytanlaş-

terk edip gidecekler, benim gördüğüm pek de kimsenin

tırılmaktadır. Çünkü esasında direniş ekseni ve bu ekseni

gitmeye niyeti yok! Ne yazık ki bu topraklarda Alevilere

temsil edenler (İran yönetimi, Beşar Esat, Hasan Nasral-

yönelik güçlü bir nefret var, bunun kökenleri epey eski-

lah) adeta şeytanlaştırılarak sunulmaktadır. Gerici söyle-

ye gider. Aleviler katledilir, görmezden gelinir; görülse

min etkisiyle yaratılan bu imaja karşı kin ve nefret birik-

de normalleştirilecek bir yaklaşım sergilenir… devlet ka-

tirildi. Öte yandan tepki vermesi beklenen kesime de bu

tında hiç makbul olmamıştı Alevilik ama şimdiki mukte-

simge isimler için zalim, diktatör algısı yaratılmak istendi.

dirlerin özel bir düşmanlığı var ve böyle bir egemenlik

Açıkçası bu konuda başarılı olundu. Bir kesim bunlar kafir

altında normalde Alevilerden bahsedebilecek kesimlerde

diye katliamı alkışladı, bir kesim de (özellikle liberal bakış

bile büyük bir korku-endişe var… Fakat Alevilerin büyük

etkisiyle sol kitleler) bunlar zalim ve diktatör diye tepkisiz

çoğunluğunda da sessizlik var, evet ideal olan Alevilere

kaldı. O yüzden bütün solun, anti emperyalistlerin ken-

yönelik haksızlığa en başta Alevi olmayan/çoğunluk inan-

dini yeniden gözden geçirmesi gerektiği kanaatindeyim.

cından gelen vicdanlı kesimlerin itiraz etmesidir ama ma-

Çünkü yaratılan algıdan bağımsız bir bakış pek olmadı.

alesef, sen ses yapmazsan başkası senin adına en fazla

Ne ki, saldıran güçlerin öne sürdüğü argümanlarla boğu-

türkü söyler…

şuldu. Saldırı altındaki halkların -ve hatta solun- sesine

21


kulak vermeden, onları “diktatörlerinden kurtaracak”

tiyan kenti Malula hedef alındığında da Suriye haklarının

operasyonlar seyredildi. Emperyalist kuşatma altındaki

yürekleri sızladı, öfkeleri kabardı. Suriye böyle bir ülkedir.

halklar kimi zaman “kendi diktatörlerine karşı neden savaşmıyorlar?” öfkesine maruz kaldılar diyebiliriz.

Hakan Mertcan: Dünyada Alevi olmak kolay iş değil, hele bu coğrafyalarda! Şöyle örnek vereyim,18. Yy. sonlarında,

Turan Eser: Suriye’de Alevi olmak nasıl? Suriye’de ger-

19. yy. başlarında Suriye’den Latin Amerikaya göç eden

çekten iddia edildiği gibi bir Alevi rejim mi var? Yoksa

önemli sayıda Alevi var. Düşünün insanlar topraklarını

bu emperyalist propagandanın sebebi nedir?

bırakıyor, 1 ayı aşkın gemi yolculuğuyla Arjantine, Brezilyaya vb. gidiyor. Niye Osmanlının zulmünden! Daha

Hamide YİĞİT: Suriye’ye dönük operasyonun temeline

sonra kurulan Suriye Cumhuriyetine Aleviler sarılıyor,

Esad ailesinin mezhebi oturtuldu. Bunu ilk tutuşturan

bir ölçüde insanca yaşamanın olanaklarını, çok kültürlü

Katarlı şeyh Yusuf Kardavi oldu. Verdiği fetvalarda sü-

bir toplumsal yapı içinde medeni bir yaşam sürebilme-

rekli “Suriye’deki Alevi rejimini” hedef gösterdi. Gerçekte

nin imkanlarını elde ediyorlar ama orada da Alevilik ka-

Suriye yönetimi alevi bir yönetim değildir. 1980 yılında

musal bir temsile sahip değil, asla Alevi kimliği tanınmış

şeriat için ayaklanan Müslüman kardeşler, Alevi azınlığın

değil, Hıristiyan çocuklar din derslerini kendi inançlarına

Sünni çoğunluğa hükmettiği/zulmettiği propagandasını

uygun alabilir ama Aleviler okul müfredatındaki Sünni

yaptılar. Oysa o Sünni çoğunluk, Müslüman Kardeşler

öğretiye tabidir. Dünyaya mezhep gözlüklerinden bak-

örgütüyle aynı fikirde değil. O yüzden kitleselleşmedi

maya alışmış olanlar Suriye devlet başkanının Alevi bir

bu görüş. Zira hükümet kadrosunda yüzde 80 çoğunluk

aileden olmasına bakarak Alevi rejimi safsatalarını üreti-

Sünni’dir. Laik bir yaşam olmakla birlikte Suriye’de resmi-

yor. Devlet ne zaman Alevilik inancını yaymaya çalışmış

yette Sünni kaideler geçerlidir. Aleviler de Sünni kaidelere

hangi araçlarla farklı inançları Aleviliğe asimile etmeye

göre aile-evlilik-boşanma vb. pratikleri uygularlar. Bu-

çalışmış! Suriye seküler bir devlettir, ama illa ayrıcalıklı bir

nun ötesinde Suriye’deki Aleviler ülkenin en yoksullarıdır.

mezhep aranacaksa o da Sünniliktir. Bu yalanların kayna-

Ülkenin zenginliğine sahip olan hep Sünni burjuvaziye ve

ğı, geçmişte Hafızı Esad’ı devirebilmek için Sünnileri ar-

kentli Sünnilere göre Alevilerin yaşam standarları olduk-

kasına almaya çalışan Müslüman Kardeşlerde bulunabilir.

ça düşüktür. Fakat Ortadoğu gibi bir yerde radikal İslam

Suriye’yi yıkmak isteyen güçler de geçmişte de bugün de

kuşatma altında güvenli yaşamı, laik Alevi yöneticilerde,

bu söylemleri kullanmıştır. Geniş Sünni kesimleri rejimle

daha doğrusu Hafız ve Beşar güvencesinde buldukla-

karşı karşıya getirmekti amaç. 2011’de olaylar başladığın-

rı için bu yönetime dört elle sarılmaktadırlar. Esasında

da ‘Alevi subayların baskısı altındaki Sünni askerler ordu-

azınlık olan Aleviler dışında Hıristiyanlar, Dürziler gibi di-

dan kopuyor, ordu çözülüyor’ diye yaygara kopanların ne

ğer azınlıklar için de güvenli yaşamın sigortası laiklik, La-

kadar gerçeklerden uzak olduğu bugün sahada büyük bir

iklğin güvencesi de Aleviler –yani Esat ailesi- olarak gö-

kararlılıkla savaşan Suriye ordusuna bakıldığında anlaşılır.

rüldüğünü söyleyebiliriz. Bu seküler yaşamı sahiplenen sadece azınlıklar değil elbette; Suriye’nin bütün kentleri,

“İNSAN KANIYLA ABDEST ALIYORLAR”

kırsalları için de bir arada yaşamanın tek güvencesi ola-

Turan Eser: İştebrak Alevi katliamına Türkiye muhalefe-

rak görülmektedir. Burada tamamen emperyalist propa-

ti sessizken, yerli cihatçılar Yavuz Sultan Selim ve Fatih

gandacılar tahrif ederek, algı oluşturup yöneterek rejimi

isimli camilerde katliam sonucu gerçekleşen işgali “za-

alevi gibi sunmaktadırlar. Aslında cihatçıların hedefindeki

fer” görerek kutlama lokumu dağıtıyor. Suriye’ye yöne-

kesim laiklerdir. Dinlere, inançlar, kimliklere hoş görüyle

lik küresel saldırı karşısında, küresel bir itirazın güçlü

yaklaşanlar Sünni de olsa, Hıristiyan da olsa hep katledil-

olduğuna inanıyor musunuz? Güçlü değilse sebeplerini

miştir. Suriye’nin önde gelen Din alimlerinden Kürt asıl-

nasıl açıklarsınız?

lı Ramazan El Buti, Şam’da cami içinde bombalı saldırı

22

sonucu öldürüldü. El Buti katledildiğinde bütün ülkede

Hakan Mertcan: Ne kadar utanılacak bir şey, bir katliama

günlerce yası tutuldu. Ülke genelindeki bu tepkilerden

bu şekilde sevinmek! Lokum değil insan eti çiğnemek,

sonra bu saldırı ne “Alevi Esat rejimi” üzerine atıldı, ne de

insan kanıyla “abdest” almaktır bu. Maalesef bu küresel

üstlenen oldu. ÖSO özellikle “bu saldırı için hiçbir sorum-

saldırıya insanoğlu henüz güçlü bir yanıt üretebilmiş de-

luluk üstlenmiyoruz” demekle yetindi. Keza kadim Hıris-

ğil. Bunun sebepleri üzerine bir konuşmayı buraya sığdı-


rabileceğimizi sanmıyorum.

gularını bozdu Ve bu direniş, aslında emperyal güçler cephesinde büyük paniklerde yaratmaktadır. Lübnan-

Hamide YİĞİT: İktidarın verdiği güçle işi pervasızlığa ka-

lı Gada el Yafi’nin dediği gibi “Ya Suriye’nin düşüşü, ya

dar götüren kesimlerin bir katliamı “zafer” diye kutlayıp

ABD’nin çöküşü”.. Durum özeti budur. O yüzden asla vaz

lokum dağıtmaları bana şaşırtıcı gelmedi. Çünkü dört

geçmemek (vazgeçememek) zorundalar!... Bu yüzden

yıldır AKP hükümeti tarafından bu tohumlar ekiliyordu.

Suriye direndikçe yeni derin stratejiler geliştirilmektedir.

Fakat bana şaşırtıcı ve üzücü gelen; dört yıldır bu kanlı

Son strateji de eğit-donat projesidir. Ama dört yıl bo-

senaryoları algılamayıp, küresel saldırıya karşı küresel bir

yunca gözlemlediğimiz ve benim başından beri söyleye

direniş örmek gerektiğini göremeyen, hatta tepki dahi

geldiğim şey şudur; Suriye emperyalistler için kolay bir

gösteremeyen kesimlerin olmasıdır. Özellikle bu kesimde

lokma değildir. Her mahallesinde, her sokağında direniş

sol ve sosyalistler de var ise. Nedenlerini çokça anlattı-

birlikleri mevcuttur. Bu direnişler, ülke genelinde bütün-

ğımız algı operasyonunda emperyalist güçler tarafından

lüklü bir örgütlenme biçiminde ulusal savunma birlikle-

yaratılan algının başarıyla işlendiğini görüyoruz. Oysa bu

rine dönüşmüş durumdadır. Kadınlar mahalle direniş-

kesim için en kolayı ve olması gerekeni şuydu: “Bu bir

lerinde, cephelerde toprağı ve yaşamı savunmanın her

emperyalist saldırıdır ve emperyalist savaşların hiçbiri

mekanındalar. Örneğin Suriye’de “Kadın Direnişi”ni ulusal

yalansız başlamamıştır. Bu kanlı savaşın altında da mut-

düzeyde örgütleyen bir platform vardır. Adı da “Birlikte

laka yalanlar vardır” diyebilmekti. Elbette ki bu küresel

Yaşam” (A’işna Mi’an)’dir. Bütün kadın örgütlerini bir çatı

saldırıya karşı küresel bir itiraz olmadı. Aksine itiraz et-

altında toplayan bu oluşumun sloganı da şudur: “Ya bir-

mesi beklenen kesime yönelik küresel ikna ve inandırma

likte yaşam, ya birlikte ölüm”... Suriye’nin her karışında

atraksiyonu söz konusudur. Ama umudum şu yöndedir ki,

bu direniş sürüyor. Kobane direnişi, bu coğrafyada dört

anti emperyalistlerin gelenekten aldıkları güçle bu küre-

yıldır devam eden direniş geleneğinin bizatihi kendisidir.

sel saldırıya karşı direnişi mutlaka örecekler ve emperyalistler yenileceklerdir.

Direnişi kırma taktik ve stratejileri hep boşa çıkmıştır. Şimdi yeni stratejiler ve yeni saldırılar gündemde var.

Turan Eser: Suriye’ye dönük küresel saldırı 5. yılına gir-

Ama her yenilgiden ve her direniş duvarına toslamadan

di. Suriye düştü, düşecek derken, Suriye direniyor ve

sonra yeni stratejiler geliştirildiğini unutmayalım. Bu yeni

düşmedi? Son dönemlerdeki yeni saldırılarda göze çar-

saldırı stratejileri de yaklaşan Cenevre-3 müzakerelerine

pan bir stratejik değişiklik var mı? “Eğit-Donat projesi”

dönüktür. Tamamen kaybeden taraf olmaktan çıkıp mü-

gibi yeni hamlelere daha farklı araçlar ya da Suriye’ye,

zakere edecek kadar ellerini güçlendirmek bir pozisyon

iddia edildiği gibi Türkiye, Suudi ve Katar işbirliği ile

elde etme peşindeler. Fakat bu pozisyon kazanma uğru-

farklı müdahale biçimleri eklenebilir mi?

na çok kanlı saldırılar planladıkları, adeta bir soykırıma varan katliamlar programladıkları görülüyor. İştebrak kat-

Hasan Sivri: Türkiye ve Suudiler işlerin istedikleri şekilde

liamı bu yeni stratejinin startı gibidir. Bu katliamları doğ-

gitmediğini görüyor ve iki taraf da savaşın cephelerini tır-

rudan örgütleyenin Suudi-Katar-Türkiye olduğu açıktır.

mandırıyor. Bu da yetmiyor Türkiye ve Suudiler ittifak ha-

Ama asıl korkunç olan şu ki, Suriye’de başarıya ulaşma

linde Suriye'ye girmeyi de düşünüyor. Türk basınında da

şansları yoktur bana göre, ama eğit-donat ordusu Türki-

yazılıp çizilmeye başlanan bu ihitmal pek de uzak durmu-

ye topraklarında bütün muhalefet için bir tehdit unsuru

yor. Ana akım medyada ''Mehmetçik Suriye'de manşetleri

olarak kullanılabilir. (IŞİD de her daim bir tehdit unsuru

görebiliriz'' veya ''Ankara Türk askerini Suriye'ye sokma

olarak kullanılacaktır.) Yani ABD adına en eli kanlı cihat-

yolları arıyor'' temalı yazılar yazılıyor.

çılardan oluşturulmuş bir vurucu güce bu topraklar ev sahipliği yapacak. Asıl tehlike budur.

Sahadaki barbarları destekleyerek birçok katliama neden olanlar bununla yetinmemişe benziyor. İleride maalesef

Hakan Mertcan: Bizim pehlivanlar hakikaten güreşe doy-

bu iki ülkenin ittifakı ile Suriye'ye yönelik kara müdahalesi

muyor… Maalesef bu savaş kısa sürede bitmeyecek gibi

görebiliriz.

göründüğü için bu koalisyonun başarısız oldukça yeni müdahale biçim ve araçlarını devreye sokabileceğini söy-

Hamide Yiğit: Suriye’nin direnişi BOP’çuların bütün kur-

leyebiliriz.

23


AB’nin İran ve Rusya karşısında güçlenmesini sağlama Turan Eser: Suriye’ye dönük küresel saldırının beşinci

çabaları olarak görülmektedir… Bu zirvenin öncekilerden

yılında ABD ve AB ile İran ve Rusya’nın yeni süreçte tu-

daha etkili ve sonuç alma olasılığının yüksek olduğunu

tumları nasıl olacak? Cenevre 1 ve 2. Konferanslarından

belirtmeli. Moskova’daki hazırlık zirvesinin ürünleri bura-

sonra, BM Suriye Özel Temsilcisi Steffan De Mistura bu

da kendini gösterecektir. İran’ın da masada yer alacağı

ay içinde Cenevre 3. Konferansını toplayacağını açıkla-

bu zirvede, Suriye rejiminin, çeşitli muhalif kesimlerle ve

dı. Suriye hükümeti ile muhalifler arasında üst düzeyde

Kürtlerle daha yapıcı bir ilişki geliştireceğini bekliyorum.

müzakerelerin başlayacağı bildiriliyor. Bu konferans öncesi El Nusra komutanlığındaki cihatçı saldırılar manidar

Hamide YİĞİT: ABD ile AB ittifakı, Rusya-Çin-İran blo-

değil mi? 3. Konferanstan ne tür sonuçlar çıkar?

kuna karşı elini güçlendirebilmiş değildir. Ve açıkçası ABD’nin bu sonuç alınamaz savaş sürecinden yıprandığını

Hasan Sivri: Cenevre-1 ve Cenevre-2 müzakerelerinde, kı-

görüyorum. O yüzden müzakere ile ne koparabileceğine

sıtlı katılımdan dolayı bir sonuç alınamamıştı. Cenevre-3

bakıyor ve İran’a yakınlaşma hamlesi yapıyor. Buna kar-

ise İran ve Rojava'dan PYD'nin resmi bir şekilde davet al-

şın ne Rusya ne Çin bölgedeki çıkarlarında vazgeçeceğe

ması ile daha geniş katılımlı olacak. Önceki Cenevre mü-

benzemiyor. Hele ki, Doğu Akdenizde keşfedilen devasa

zakerelerinden daha kapsamlı olmasından dolayı birçok

doğal gaz rezervleri var. Zaten bütün bu kavga büyük

konu masaya yatırılabilecek.

oranda doğalgaz kavgasıdır. Şimdi hem kavganın daha da kızışmasını, hem de ABD blokunun kaybetme ya da

Ayrıca Rusya'nın girişimi ile Moskova'da yapılan müzake-

hakimiyeti karşı tarafa kaptırma kaygısının artmasını bek-

rede Suriye hükümeti ile barışçıl muhaliler arasında bazı

lemek gerekir. Doğu Akdenizdeki doğalgaz rezervlerin-

meseleler konuşuldu. Suriye'nin Cenevre-3'e bu şekilde

den sadece Suriye’nin payına 567 Milyar dolar düşeceği

ve yanında İran ile gitmesi birçok şeyi değiştirebilir. Bunu

tahmin ediliyor. Ve 2012 yılında Suriye içinde bulunduğu

gören Suudiler ve Türkiye son dönemde sahadaki saldırı-

küresel kuşatmaya rağmen, payına düşen doğalgazı ara-

larını masaya daha güçlü gitmek için arttırdılar.

ma, çıkarma, işletme ve dağıtım hakkını Rusya’ya verdi. Bu ciddi bir restleşmedir. Dolayısıyla Rusya da bölgedeki

Rusya son açıklamalarında ''Suriye'de ikinci bir Libya va-

konumundan ve yeni kazanımlarından asla vazgeçmeye-

kasına izin vermeyeceğiz'' diyerek konumunu koruduğu-

cektir ve iş müzakerelere kalacaktır. Önümüzde Cenev-

nu vurguluyor. İran ise geçen hafta New York'ya Dış İşleri

re-3 müzakereleri var. Her iki kutup Suriye üzerinden ve

Bakanı Zarif'in ağzından ''Esadsız bir geçiş olmaz, bu ko-

Rusya’nın arka bahçesini ABD’nin karıştırdığı Ukrayna

nuda ısrar edilmesin artık'' dedi. Dolayısyla İran ve Rusya

üzerinden pazarlık masasına oturacak gibi gözüküyor.

bütün baskılara ve sıkıştırmalara rağmen Suriye mesele-

Nursa Cephesiyle diğer cihatçıların yeni saldırılarını, ABD

sindeki pozisyonlarını korumada ısrarlı.

kutbunun elini güçleniderecek bir araç olarak görmek gerekir. Özellikle Cisril Şuğur “zaferinden” sonra ÖSO adına

24

Hakan Mertcan: Suriye ordusunun İşid, Nusra, ÖSO ve

demeç veren İbrahim İdilbi’nin şu sözleri önemli ipuçları

diğer terörist gruplar karşısında üst üste aldığı zaferler,

veriyor: “Bu zaferden sonra kavgayı Esad’ın evine taşıya-

özellikle 2014 yılının sonlarında Suriye konusunda mu-

cağız. Yani ilk hedefimiz Alevilerdir. Aleviler ölümle bu-

halif kesimler tarafından yapılan tüm analizlerde Beşşar

run buruna geldiklerinde ateşkese mecbur kalacaklar ve

Esad’ın düşmesinin söz konusu bile olamayacağı, özellik-

Esad’ı ateşkes yapmaya razı edeceklerdir.” Bunun anlamı

le Nusra ve ÖSO’nun bitme noktasına geldiğini, İşid’in de

şudur: “Cenevre-3’te teslimiyet noktasına getirdiğimiz

Suriye’nin askeri gücü karşısında çok fazla dayanamaya-

bir Şam yönetimiyle masaya oturmak istiyoruz”. O yüz-

cağı ve sadece Rakka’da etkili olabileceğini itiraf etmele-

den yeni saldırıların esas amacı müzakerede eli güçlen-

rini sağlamıştı. Dolayısıyla Cenevre 3 Konferansına böyle

dirme olarak formüle edilmişse de, çok kanlı olacağı ya

bir tablo ile çıkmak Suriye’ye dönük küresel saldırının asıl

da olması istendiği kesindir. Ama müzakereden ne çıkar?

aktörleri olan ABD ve AB’nin masada söz haklarının da

Önceki müzakereleri tıkayanın yine ABD bloku olduğunu

azalmasına sebebiyet vereceğinden dolayı dünya kamu-

bildiğimiz için çıkacak sonucu tahmin etmek güçtür. Çün-

oyunda ses getirecek katliamlar aracılığıyla Suriye’nin

kü müzakereden abd lehine bir sonuç çıkmayacağı kesin

askeri zaferlerine gölge düşürülmeye çalışılması ABD ve

gibi duruyor.


25


ASISTAN HAKIMLERE GINA GELDİ Pınar İÇEL

"Tıpta uzmanlık öğrencisi" veya "Araştırma görevlisi hekim" veya geçmişten gelen, yanlış olmasına rağmen en yaygın kullanıma sahip olan adıyla "Asistan hekim"; 6 yıllık tıp eğitiminin ardından her sene (geçtiğimiz hafta yapılanı da dahil) en az 7-8 hatalı soru sorulan, sınav soru ve cevapları (Nisan 2015 sınavına kadar) açıklanmayan, açıklanması talep edildiğinde ÖSYM tarafından test usulunden ucu açık yazılı sorulara dönüştürmekle tehdi-

26


insiyatifleri doğrultusunda her işe koşulabilmekte, polikliniklerde tek başına bırakılmakta, acil serviste sayı yetersiz olduğunda eğitim programında yer alıp almamasına aldırılmadan yeşil-sarı hangi alanda ihtiyaç varsa anında istihdam edilmekte, özetle yedek ve ucuz iş gücü olarak Sağlıkta Dönüşümün yükünü sırtlanmaya zorlanmaktadır.

Ancak artık asistan hekimler kölelik şartlarına itiraz ediyor, bir araya geliyor, örgütleniyorlar. Sorunlarını görünür hale getirmek için kampanyalar düzenliyor, hatta iş bırakıyorlar. Ve handikap şu ki asistan hekimler greve gittiğinde tüm bu gereksiz işlerini yaptıramadıklarından hastanelerin işleyişi biranda tıkanmaktadır. Oysaki asistan hekimin birinci önceliği uzmanlık eğitimidir ve bu de konu edilen meşhur Tıpta Uzmanlık Sınavı'nı kazasız belasız atlatıp bir bölüme uzmanlık eğitimi almak üzere yerleşmeyi başaran kişidir. Bu kişiler hakkında; Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği’nde uzmanlık öğrencisi yani asistan hekimlere, kurum ve birimlerde eğitimin çağdaş standartlarda verilmesinin sağlanmasını isteme hakkı teslim edilir ve asistanların uzmanlık eğitimi uygulamasından sayılmayan işlerde görevlendirilemeyecekleri, eğitim ve sağlık hizmet sunumunu eğitim sorumlularının gözetim ve denetiminde yapmaları gerektiği belirtilir (Madde 26). Bu yönetmelik 18/07/2009 tarihinde 27292 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır. Ayrıca pek çok yönetmelik ve Tıpta Uzmanlık Kurulu tarafından uzmanlık eğitiminin ne şekilde ve hangi şartlarda gerçekleşeceği belirlenmiş, aksi uygulamalarla ilgili açılan davalarda çokça lehe sonuç alınmıştır.

Ancak pratik başka şekilde işlememektedir. Asistanlar uzun çalışma saatlerine nöbetler de eklenince 36-40 saati bulan mesai saatlerinde hekim işi olmayan sekretarya işlerini bile yapmakta ve hasta sayısının da sistematik biçimde arttırılması sonucunda eğitim alması gereken zaman dilimlerinde hasta bakmakta, epikriz yazmakta, performans listelerini sisteme girmekte, devlet hastanesinden bozma Eğitim Araştırma Hastanelerinde veya her geçen gün niteliksizleşen Üniversite Hastanelerinde hastane yönetimlerinin ve bölüm "hoca"larının bireysel

eğitimin verilebilmesi için asistan hekimlerin olmadığı durumlarda da hastaneler kendini çevirebilir olmalıdır.

Asistan hekimler haklarını aramak için hareketlenmelere 2008’de Adana’dan ve İzmir’den başladılar. Hak mücadelesi artarak devam etti; İzmir Bozyaka, Aydın Adnan Menderes, İzmir Yeşilyurt, Behçet Uz, Göztepe, Şişli Etfal, Trakya Tıp Fak, Maraş Üniversitesi, Mersin, Bakırköy g(ö)rev etkinlikleriyle birlikte artık söz söyleyebilir, haksız uygulamaları durdurup değiştirebilir konuma geldiler.

Artık asistan hekimlere: “Yıllık izinleri borç gibi almaktan, şiddet görmekten, düşük, düzensiz ücretlerden, niteliksiz uzmanlık eğitiminden, nöbet ertesi izinsiz, açık cezaevinde yaşamaktan, mobingden, hastane batıyor çalışın lafından, hakaret yemekten, kötü çalışma ortamından, günde 150 hastaya tek başına bakmaktan, hakkını savunabilmek için mevzuat okumaktan, hastaların yanında hocaları, uzmanları hatta kıdemli asistan arkadaşları tarafından gördükleri kötü muameleden gına geldi”

Sosyal medyada "Gına Geldi" ve bu kampanya dahilinde "Eğitim veren hoca aranıyor" kampanyası düzenleyen TTB Asistan ve Genç Uzman Hekim Kolu olarak 16 Mayıs'ta ODTÜ Vişnelik'te düzenlenecek “Büyük Asistan Buluşması” ile asistan hekimleri Türkiye çapında bir araya getirmek ve hak mücadelesini daha güçlü yürütmenin yollarını birlikte bulmak hedefleniyor.

27


‘‘COMPAÑERAS: ZAPATISTA KADINLARININ HIKAYESI’’ Hilary Klein

Zapatistalar hakkında her şeyi okuduğunuzu düşünüyorsunuz ve derken Chiapas isyanını

(Seven Stories,

Compañeras, yazarın Meksika’da onlarca Zapatista kadının katılımını da kapsayan çalışma

2015)

yılların ürünü olarak, çokça ihtiyaç duyulan kadın perspektifinden isyana odaklanan bir ça-

Çeviri: Bilge Bektaş 28

tam olarak anlamakta olmazsa olmaz bir şey daha çıka geliyor. Hilary Klein’ın yeni kitabı

lışma. Kusursuz bir şekilde araştırılmış, doğrudan ve basit bir anlatımla öyküleştirilmiş ve muhteşem bir hikaye olarak anlatılmış. Compañeras, İngilizce dilinde ilk kez bu denli bütün-


mesini önermişler. Proje bir hız kazanmış ve birkaç sene sonra Klein ifadeleri toplamış ve isyan alanından her yaştan onlarca Zapatista kadınıyla röportaj yapmış. Görüştüğü bir çok kimse için, ‘kayıtlı’ olarak konuşmada ilk deneyimleriymiş ve bu nedenle nadiren duyulanların fakat tüm hikayenin özünü oluşturanların seslerini duymanın ayrıcalığını yaşıyoruz.

1994 Ayaklanmasından önce güney Meksika’daki ıssız kırsal arka bölgelerde yerli bir kadın olmanın ne kadar korkunç olduğunu ilk elden öğreniyoruz. Kadınlar, Zapatista Ulusal Özgürlük Ordusu’na (Zapatista Army of National Liberation (EZLN)) katılmalarına yol açan sonuçları açıklıyor. Yalnızca yoksul ve yerli değillerdi, aynı zamanda bu marjinalize olmuş toplumun en düşük tabakasında konumlanmaktaydılar. Celina adındaki bir Zapatista açıklıyor:

‘‘Ben yalnızca erkekelrin hakları olduğunu düşünürdüm. Yalnızca kendi işimi yapardım ve tamamen manipüle edilirdim. Hiçbir şey bilmiyordum. Evdeydim ve evde çalışmanın kadınlar için tek iyi şey olduğunu düşünürdüm. Örgüt geldiğinde (EZLN), uyanmaya başladık. Fark ettim ki hayat benim yaşadığım gibi olmak zorunda değildi. Duyduk ki kadınlar da katılabilirmiş.’’

Neredeyse başa çıkılması imkansız olan bu zorluklarla yüzleşen kadınları (sınıf, ırk ve cinsiyet baskısının üç kat daha fazla altında olan) düşündüğümüzde, dikkat çekici efsanenin kesişimini görüyoruz. Fakat aslında, bu yol boyunca eşlik eden derin zaferlerin eşliğindeki umudun ilham veren bir öyküsü. cül bir anlamda söylenmiş, doğrudan konuşan halk tabanı Zapatista kadınının sesini ifade eden, Chiapas’ın çok daha ötesine geçen eşsiz bir kadının mücadeledeki belgesi.

1 Ocak 1994’ün Öncesi ve Sonrası Klein, bir ‘dönüm noktası’ olarak, çok fazla değişikliğin kısa bir sürece sıkıştırıldığı periyoda, ilgi çekici bir biçimde

Çalışmanın doğuşu Zapatista kadınları tarafından, kendi asi köyleri içindeki sirkülasyonun gerçekleşmesi için Klein’a (Amerika doğumlu, yaklaşık yüzyılın dönümünden beri Chipas merkezli sosyal organizatör) kiminle birlikte kadınların ifadelerini derlemek için çalıştığı sorulmuş. Bu popüler projeyi inşa ederken, Zapatista liderliği Kelin’a Chiapas’ın ötesindeki insanlar için benzer bir kitap derle-

1994 yeni yılında başlayan ayaklanma sürecine odaklanmakta. Kadınların ayaklanmaya katılmasıyla (ön cephede yer alan isyancı güçlerin %40’ının kadın olduğu varsayılmakta), ayrıca yerleşimlerdeki onlarca, binlerce kadının belkemiği olmasıyla, isyandan önce ve sonraki birkaç yılda kadınların katılımının ileri derecede katlanarak artmasına yol açmış. Zapatista kadınları değişim birkaç je-

29


nerasyonunun devrimci ayaklanmanın en yoğun zaman-

Zapatista kadını endişelerini paylaşırken, dışarıdan ge-

larında nasıl yer aldıklarını açıklıyor. Bu süreçte, Zapatista

lenler de olabileceğinden, çok dikkatlidirler, diye açıklıyor

kadınlarının taleplerini belgeleyen bir doküman olarak

Klein, ‘‘anlaşılır bir şekilde, örgütlerine koruyucu yak-

‘Kadınların Devrimci Yasası’ ortaya çıkmış. Direnişçilerden

laşıyorlar.’’. Ne yazık ki, Compañeras önderlere hareketi

biri olan Isabel, kendi mekanlarında bu yeri açan yerli ka-

eleştirmeleri için bir alan sağlıyor. Anahtar kesitte, eski

dınların oluşum sürecini açıklıyor.

bir compañera, EZLN ile karşılaştığında, erkeklerin tavrını eleştiriyor.

‘‘Biz kadınlara konuşmaları için bir alan verdik, kendi hislerini, ailedeki yaşamı, kocalarıyla ve çocuklarıyla olan

‘‘Çoğu erkek, bir kadının ondan üstün olduğunu görmek

ilişkilerinin tümünü nasıl değiştirmek istediklerini ifade

istemez. Bir kadının ona emirler vermesinden korkar, on-

edebilmeleri için. Bu fikrin nasıl ortaya çıktığı: Eğer du-

dan akıllı olan bir kadından korkar. Ve hatta en yüksek

rum kötüyse, kendimize sorduk, neden değiştiremeyelim?

mertebede, ondan...’’. Bu tür duygular Zapatista kadınla-

Bir örgüt olarak erkeklerin fikrini değiştirmek ve bir çö-

rının EZLN’ye bağlı olarak deneyiminin içlerine işlemiş ol-

züm bulmak fikirlerini yasaya dönüştürmek. Ve böylece

duğunu gösteriyor diye açıklıyor Klein, ‘‘henüz tam olarak

Kadınların Devrimci Yasası doğdu: konuşmak, tahliye et-

başarılamamış eşitliğe bağlılık ve henüz gerçekleşmemiş

mek, analiz etmek. Bu dışsal bir şey değil – kendi fikir-

özgürlük vizyonunun hüznü ile yüz yüze geliyorlar.’’

lerimizden, ailelerimizdeki ve yerleşkelerimizdeki kendi deneyimlerimizden, kendi ailemizle, kocamızla ve kendi

Bu tür kuşkulara paralel olarak, diğer compañeras dikkate

çocuklarımızla olan ilişkimizden geliyor.’’

değer dönüşümlerden bahsediyor. Bir grup Zapatista kadını, 2001’de isyan bölesindeki bölgesel kadın toplantısına

Kitap kadın mücadelesinin Zapatista gidişatından sonra-

kolektif olarak ses veriyor: ‘‘Örgüt sayesinde gözümüzü

ki 20 yılı aşkın süredeki gelişimini takip ediyor. Kadınlar,

ve kalbimizi açtık. [...] Örgüt sayesinde, compañerismo’yu

Zapatista’nın parladığı heyecanları yılları (yerel otonomi-

ve birliği bulduk. Ayrıca kadın ve erkek arasındaki saygı-

nin geliştiği, Meksika için bir uyanışın sağlandığı yıllar) ve

yı da bulduk. Mücadelemiz özgürlüğümüzdür, çünkü bize

kendi tepkilerini (hükümetle gerçekleştirilen yararsız barış

katılma ve hakkımızı savunma cesareti verdi. [...] Bugün

konuşmalarından doğan üzüntüyü, Meksika’yı tabandan

hayatlarımızda umut ve özgürlük var.’’

ateşleyecek ulus çapında yürütülen Diğer Zapatista Kampanyası’nın başarısızlığını) anlatıyor. Compañeras, eşsiz

Söylenmeden Kalan Şey / Söylenmeyen

materyallerin diziliminde ve sahne arkasının iç yüzünde

Hilary Klein’a şükranlarımızı sunuyoruz, compañerasların

anlaşılabilir bir dizgi sağlıyor, tıpkı Susana’nın anımsadığı

dünyasını İngilizce konuşan dinleyicilere ulaştırdığı için.

Comandanta Ramona’nın (2006’daki ölümüne dek bili-

Onun özverili gayreti, Chiapas’ın güç bölgesinden geçtiği,

nen en ünlü kadın Zapatista) deyişi gibi: İnsanların onun

röportaj yaptığı, kaydettiği, tercüme ettiği ve yazdığı tas-

fotoğrafını sattığını gördüğünde üzülmüştü, çünkü şöyle

laklarla geçirdiği yıllar – 10 yıllık sevginin işçiliği – dünya-

demişti, ‘Savaşmıyorum, böylece benim fotoğrafımı sata-

nın çiçeğini bizimle paylaşmasını sağladı. Compañeras’ta

bilirler.’

belirgin olmayan, fakat satırlar arasında algıladığımız şey: Hilary Klein’a eşlik eden eğlence, sanki günlük hayatta

Kadınların kendi örgütleriyle şiddetle gurur duymasından,

yerli topluluklarca kucaklanmış gibi oluşu. Sonrasında

EZLN’den, bir tema oluşuyor, aynı zamanda kadınların şu

compañerasların eğlence ve gülüşleriyle haberdar olun-

sözü söylerken ki farkındalığından: ‘‘Zapatista hareketinin

muş bir çalışma.

kadın haklarıa çok katkısı oldu- Kelein’ın belirttiği gibi-

30

değişimler, örgütün içinde ve dışında, her zaman kolayca

Kaynak: http://upsidedownworld.org/main/mexico-archi-

gelmez’’.

ves-79/5293-zapatista-women-explain-things


SEÇİMLER TARTIŞMASI YA DA İDEOLOJİLERİN SONU MU? (2) Ali ÖZTÜRK

Yazının birinci bölümünde seçimler karşısında alınan ve ideolojik bütünlükten kopartılmış tekil bir politik duruş anlayışının doğru olmadığını bu nedenle de PKK, KCK/ HDK/ HDP ve Öcalan’ın hangi ideolojik temeller üzerinde yükseldiğini tartışmanın dışında tutulması çabasını bir algı yönetimi olarak ifade ederek reddetmiş ve asıl tartışılması gereken noktaların buralarda gizli olduğunun altını çizmiştik. Öcalan Türkiye için ’Yeni bir model’ önermekte ve bunun yapı ayaklarını KCK, BDP,HDK, HDP olarak tarif etmektedir. Bu araçların görevlerini ise ’…Üç şeyi tartışacaksınız; Demokratik Toplum, Demokratik Devlet, Demokratik Siyaset’ olarak tanımlamaktadır. Burada özellikle üzerinde durulması gereken nokta Öcalan’ın İmralı sürecinde formüle ettiği yeni paradigmadır. Bu paradigmada ’devlet, demokrasi, demokratik siyaset/toplum ve şiddet’ kavramı önemli bir yer tutuyor. Devletin bir sınıfın devleti olduğunu reddeden Öcalan bu konuda anarşistler ve çeşitli akımlar tarfından dile getirilen eleştirilerin halklı olduğunu söylüyor ve hedefi devlet yıkma-kurma kavramını reddeden bir demokrasinin kurulması olarak tarif ediyor; ’… Bu boyut konusunda değinmemiz gereken son bir sorun, ikisi arasındaki ilişki ve çelişkilerin nasıl sürdürülebileceğine ilişkindir. Özellikle reel-sosyalist ve ulusal kurtuluşçu akımlara hâkim olan iktidarcı yaklaşımlar (burjuva iktidarı yerine proletarya iktidarı, hatta diktatoryası; sömürgeci, işbirlikçi yönetimler yerine milli iktidarcı yaklaşımlar) tarihin en trajik yanlışlarını yaparak, bu anlayışları nedeniyle kapitalizme hak etmediği bir kendini sürdürme şansı sunmuşlardır. Bir nevi iktidar ve devlet yıkma ve yerlerine yenilerini inşa etme anlayış ve uygulamaları da diyebileceğimiz bu ve benzeri akımlar, toplumun militarizasyona boğulmasında, politik niteliğinin yitirilişinde ve demokratik mücadeleyi kaybedişlerinde en sorumlu güçler konumundadırlar. Yaklaşık iki yüz yıldır bu tarz yaklaşımlar kapitalist hegemonyacılığın ulus-devletçiliğine kendi elleriyle altın tepsi içinde zafer sunmuşlardır. Anarşistler ve çok geç de olsa bazı post modern feminist ve ekolojik hareketlerle diğer sivil toplum ve sol anlayışlar bu konuda daha olumlu pozisyondadır. Anarşistlerin merkezi ulus-devlet inşasının tüm işçi sınıfı ve halk hareketleri için felaket olacağını ve umutlarına büyük darbe indireceğini öngörmeleri gerçekçidir. Almanya’nın ve İtalya’nın birliği konusunda Marksistlerle giriştikleri eleştirilerde de haklı çıkmışlardır. Tarhin ulus-devlet lehinde gelişim göstermesinin eşitlik ve özgürlük ütopyaları için büyük kayıp anlamına geldiğini söylemeleri ve Marksistlerin ulus-devletten yana tavır almalarını şiddetle eleştirip ihanetle suçlamaları belirtilmesi gereken önemli hususlardır (Demokratik Konfederalizm s:16-17) Kendi önerdiği yeni ideolojik ve toplumsal paradigmanın kimse tarafından anlaşılmadığını savunan Öcalan; Devlet de öğrenecek, yeni yeni kavramaya çalışıyor, tabii anlayamıyorlar, tartışacak profesörü yok, aydını yok. Herkes şoke oldu. Yalnız Kürtler için de söylemiyorum. Kavrayamamışlar. Altı yıldır ısrarla üç şeyi tartışacaksınız dedim: Demokratik Toplum, De-

31


mokratik Devlet, Demokratik Siyaset. Çıkış bu tartışmada-

sizm'in temel zaafı bu gerçeklikte yatmaktadır. Ezilen sınıf

dır. ABD’nin elinde o kadar bombası var, silahı var, bunu

diktatörlüğü de dahil, her devlet doğalında eşitsizlik ve

yapamadıkları için başaramıyor. Benim dediklerimi CIA alı-

özgürlüksüzlükle sonuçlanmak durumundadır. (a.g.e s:10)

yor, iyi inceliyor, ama tabii ki kendi çıkarlarına dönüştürerek uyguluyor. Lenin ile Wilson arasındaki diyalektik ilişki

… Klasik sol ve liberal kalıplarla hiç vakit harcamamak, ve-

benimle Amerika ya da Bush arasındaki diyalektik ilişkiye

rimlilik ve boş çarpıtmalara uğramamak açısından önem-

benziyor. Lenin’e karşı ABD kazandı. Bakalım bizim diya-

lidir. (a.g.e s:11)

lektiğimizde nasıl olacak? (a.g.e s:6) diyor. Ne devletle çarpışarak, hatta onu yıkarak, ne de devletle Yine Öcalan; Bakunin gibi devleti mutlak bir ‘kötülük’ ola-

sorunlar çözümlenir.

rak gören bir anarşist teorisyen bile, buna zorunlu, gerekli kötülük diyebilmiştir. Marksizm de gerekli bir aşama ola-

Tersine, ‘ne kadar devlet, o kadar sorun’, yine ‘ne kadar

rak değerlendirmiştir. Oysa…. baskı, zor aracı olarak devlet

az devlet, o kadar çok çözüm’ formülü daha gerçekçidir.

ne zorunlu bir ilerleme aracı, ne de zorunlu bir kötülüktür.

(a.g.e s:11)

Baştan beri bela, gereksiz, hiç zorunlu olmayan, giderek tam bir soyguncu çeteye dönüşen bir araçtır. Bu yönüy-

…Son 150 yıllık sosyalizm çabalarının iflas etmesinde, dev-

le devletin doğduğu ilk günden itibaren kesilip atılması,

let yaklaşımları belirleyici rol oynar. Milyonlarca kahrama-

teşhir ve tecrit edilmesi gereken toplumsal bir ur olarak

nın ölümü, emek çabaları bu ideolojik ve siyasi körlükten

değerlendirilmesi en doğru tanımdır. (Öcalan, Devlet s:

ötürü sonunda emperyalizme hizmet etmekten kurtula-

46) demektedir.

mamıştır. Birçok ezilen ulus ve sınıf hareketi bu tür yaklaşımların kurbanı olmuştur.

Öcalan yukarıda yaptığımız alıntılardan da anlaşılabileceği gibi kendi ’ marksizm, devlet’ algısını ’marksizm’ olarak

Yeni demokratik-ekolojik arayış , rijit, kesin sınıf, ulus ve

merkeze alarak eleştiri yağmuruna tutmaktadır. Ancak

devlet kategorilerinden hareket etmez. (a.g.e s:11-12)

sorun Öcalan’ın marksizm sandığı şeyin marksizmle hiç bir ilişkisinin olmamasından kaynaklanıyor. Anarkoliberal,

Devlet tartışmasını kendi açısından sonuçlandıran Öcalan;

postmodern eleştirileri biraraya getirmenin yeni olmakla

’Demokratik konfederalizm kavramının tartışmaya açılma-

bir ilişkisi olmadığı gibi bizim açımızdan da eski teranele-

sı lazımdır. Benim bu söylediğim, Cumhuriyetin demokra-

rin yeniden tekrarlanmasından başka bir şey ifade etme-

tikleşmesidir. Benim sosyalizm anlayışım şu: Reel sosya-

mektedir.

lizm dâhil, devlete dayanan bir sosyalizm anlayışını doğru bulmuyorum. Benim demokratik konfederalist anlayışım

DEVLET VE DEMOKRASİ MÜCADELESİ

budur’ (Demokratik Konfederalizm s:3) demektedir.

Öcalan devlet ve demokrasi konusundaki yeni yaklaşımını şu şekilde ortaya koymaktadır;

ÖCALAN’A GÖRE DEVLET ve DEMOKRASİ AYRIMI … Devletler idare eder, demokrasiler yönetir. Devletler ik-

'Devletçi ideolojiler’ benim açımdan artık çözümlendikleri

tidara dayanır, demokrasiler kolektif rızaya dayanır. Dev-

kadarıyla tamamen bir kurtuluş aracı olamazlardı. Kapi-

letlerde atama, demokrasilerde seçim esastır. Devletlerde

talist, sosyalist,ulusal üniter ve federalist demokratik sınıf

zorunluluk, demokrasilerde gönüllülük esastır. (Demokra-

devletleri hiyerarşik toplumun din, cins, etnisite, çevre ve

tik Konfederalizm s:15) diyen Öcalan; ’…Demokratik konfe-

sınıf sorunlarını çözmek şuradakalsın, bu sorunların bizzat

deralizm demokrasinin bir gerçekleşme biçimi, üslubudur.

kaynağı durumundadırlar. (a.g.e s:9)

Ben devlet kurmuyorum. Zorla devlet verseniz de kabul etmem, karşı çıkarım. Ben demokrasiyi kuruyorum, bayrak

32

...Devlete götüren tüm düşünce ve hareket yapıları, iddia-

benim, devletin değil. Mezarımda üç bayrak yan yana ola-

ları ne denli eşitlikçi ve özgürlükçü olursa olsun, ters sonuç

bilir: AB bayrağı, üniter bayrak, bir de demokrasiyi sembo-

doğurmaktan kurtulamazlar. Son Sovyet deneyimi iyi bir

lize eden konfederalizm bayrağı. (a.g.e s:26) diyen Öcalan

örnektir.

sorunu ve çözümü şöyle formüle ediyor;

Devletçi sosyalizmin olamayacağı kanıtlanmıştır. Mark-

…Devleti yıkalım, demokratik konfederalizmi kuralım de-


miyorum. Devleti yıkıp yerine şunu koyalım dedin mi kay-

netim parlamentoları olur. (a.g.e s:26)

bediyorsun. Lenin buradan kaybetti. Ulus-devletin bir sol tarzı var, bir de milliyetçi tarzı var. Biri sağ biri sol milli-

ÇÖZÜM; Demokratik Konfederalizm

yetçiliğe götürür. Kökleri birdir ve bunlardan hiçbir hayır

‘…Ortadoğu ve hatta bütün dünya halkları için geçerli çö-

gelmez. Görev devleti yıkmak değil; devlet halk topluluk-

züm demokratik konfederalizmdir. Demokratik konfede-

larıyla uzlaşmak isterse uzlaşır. (a.g.e s:26) demektedir.

ralizm devlet olmayan, demokratik ulus örgütlenmesidir. Demokratik konfederasyon azınlık örgütlenmesidir; kültür

DEVLET DEMOKRASİ VE DEVLET-TOPLUM UZLAŞMASI

örgütlenmesi, dini örgütlenme, hatta cins örgütlenmesi ve

Öcalan’ın yeni paradigmasına uzlaşma vardır. Peki bu uz-

buna benzer örgütlenmelerdir. Buna demokratik ulus ve

laşma kimle kimin arasında olacaktır? Bunun yanıtını da

kültür örgütlenmesi diyorum. Her kültürel örgütlemenin,

Öcalan’dan okuyalım;

bunların tümünün birleştirilmesi konfederasyondur. Çizgi olarak yansıtılmalı. Buna devlet olmayan demokratik kon-

…Demokrasiler halk eylemliliğiyle bağlantılı rejimlerdir.

federasyon diyorum.

Halkın eyleminin olmadığı yerlerde demokrasiler yeşeremez. Devletin halkın eylemliliğine saygısı kadar, halkın da

… AB demokratikleşiyor, Türkiye demokratikleşiyor, Kürt

devlete saygılı olması, onun kendisine duyarlı olan düzenini

hareketi demokratikleşiyor. Bunlar bir sentez oluşturmalı.

bozmaması gerekir. Karşılıklı bir konsensüste buluşmaları

Yanlış anlaşılmasın, Türkiye konfederalizm olsun demiyo-

esastır. Her şeyin devlete bırakılması ne kadar demokrasi-

rum. Üniter yapısını koruyarak, ama demokratik bir cum-

den uzaklaşmaya götürürse, her şeyin halk eylemciliğine

huriyet olsun diyorum.

bırakılması da anarşiye götürür. Tarih boyunca çok denenen bu uç noktalara düşmemek önem taşır. Son yüzyılda

Demokratik konfederalizm amaca en uygun formüldür.

özellikle gerek ‘ulusal kurtuluş’, gerek ‘sosyalist kurtuluş’

Amaca en uygun kelime buydu. Bundan daha uygun

adına yürütülen ayaklanma ve savaşları da halk eylemliliği

formülasyonu bulamadım. Ehven-i şer bir kelime. Book-

olarak kutsamak gerçekçi değildir. (a.g.e s:14-15)

chin’de, Walerstein’de var, önemli noktalara değiniyorlar’ diyen Öcalan bunları söyledikten sonra kendi altın vuru-

…Artık halkın eylemliliği çok zorunlu meşru savunma dı-

şunu yapıyor ve şöyle yazıyor;…Değerlendirmemden çıka-

şında zor içermemek kadar, devlet yıkma ve kurma amaçlı

rılacak sonuç tümüyle devleti ve ulusu inkâr ettiğim, var-

da olmamak durumundadır. Aksi halde 70 yıl da geçse ve

lıklarını anlamsız bulduğum biçiminde olmamalıdır. Birer

dünyanın 1/3'ünde egemen de olsa aşılmaktan kurtulamaz.

gerçeklik olarak devlet ve ulusun çok önemli anlamları

Doğrusu, halk eylemliliğinin esas amacı, devletin kendi de-

vardır. Doğru çözümlenmeleri önemlidir. Hemen yıkılacak,

mokratik kurumlaşmasına, böylelikle özgürleşmesine rıza

yıkılması gereken varlıklar da değildir. Tehlikeli bulduğu-

göstermesi ve bunun için sorumlu temsilcilerini kabul et-

muz bunlar değil, ulus-devletin inşa mantığı ve sürdürül-

mesi biçiminde formüle edilmelidir. Ne devlete tapınmak,

me tarzıdır. (a.g.e s:19)

ne de yıkmak için halk adına savaşlar ve eylemler doğru ve meşru olarak değerlendirilemez; değerlendirilirse bile,

Öcalan’ın dile getirdiği bu ’fikirler’ postmodern, anarkoli-

halkın özgürlüğüne en sonunda ters düşmekten kurtula-

beral bir kafakarışıklığının ürünüdür. Aslında ciddiye bile

maz. (a.g.e s: 15)

alınmayacak düzeyde hatalar içeren bu tezleri gündemimize almamızın tek bir nedeni vardır; ulusal kurtuluş

…Türkiye Cumhuriyetine, cumhuriyete reform gerekiyor.

savaşı olarak başlayan ve milyonlarca insanın desteğini

Bunu tartışmaları için söylüyorum. TBMM yerine iki organ

alan kürt hareketinin kurumsal olarak bu tezleri ‘önderli-

öneriyorum. Aslında geçmişinde de biraz var. Bir Cumhu-

ğin’ yeni paradigması olarak kabul edip ve desteklemesi.

riyet Senatosu öneriyorum. MGK yerine Güvenlik ve Sa-

Ortaya çıktığı dönemin ideolojik referanslardan tümü ile

vunma Konseyi, Anayasa Konseyi kurulmalı. Bir de yarı

kopma yaşayan kürt hareketinin, önerdiği bu projenin hiç

başkanlık benzeri ve Başkanlığın seçtiği Hükümet. Halk

tartışılmaması ve herşeyin kaba bir AKP karşıtlığı üzerin-

nedir? İşte bu Kongre, Türkiye’ye özgü Temsilciler Meclisi.

den tarif edilerek diğer bütün herşeyin gözardı edilmesi

Türki-ye’de 81 il var. Ben aslında Türkiye için 7 Eyalet Kürt,

mümkün değildir. Bu nedenle yazının devamında yukarıda

18’i Türk nüfusun yoğun olduğu 25 bölge, diğer kimlikleri

ortaya konulan ve Marksizmin bir karikatüründen ibaret

reddetmeden bir yapılanma düşündüm, bunların yerel yö-

olan ’fikirleri’ eleştirerek tartışmaya devam edeceğiz.

33


34


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.