8-9
-TEKEL’DEN METAL’E İŞÇİNİN HAZİRANI İşçiler Metal Direnişini Anlatıyor -METAL İŞÇİLERİ KONUM BİLDİRDİ-Uğur Kurt -TUZLA’DAN SOMA’YA CİNAYETLERİ İŞ CİN İTO İşçi Sağlığı Komisyonu -SOMA KATLİAMI VE BUGÜN Mehmet Torun -SÜNNİ ULUS EMPERYAL MEHZEPÇİLİK VE SURİYE Fatih Yaşlı -HAZİRAN ‘13’DEN -HAZİ BUGÜNE İSYAN Alper Taş Çiçek Çatalkaya Hakan Gülseven İpek Kıyak Metin Çulhaoğlu Önder İşleyen İşl -ESKİŞEHİR NAR FORUMU -BİZİM MODERN ÇARESİZLİĞİMİZ Alain Badiou 1
TEKEL’DEN METALE İŞÇİNİN HAZİRANI Metal işçisinin Reno’da başlayan direnişi, dalga dalga yayıldı. Bu direniş Haziran İsyanı’nın yıl dönümünde, ayak izlerinin nerelere doğru yol aldığının en güzel ve güçlü işareti. Emekçilerin Güçlenen İradesi 12 Eylül ile birlikte emekçi sınıfların inisiyatifini kırmaya, örgütlülüklerini dağıtmaya yönelik baskılarla birlikte, özel yıkıcı önlemler alındı. Neoliberal özelleştirme, taşeronlaştırma, güvencesizleştirme politikaları tedrici olarak hayata geçirilirken bunu mümkün kılmak için sınıfın örgütleri de etkisizleştirilmeye çalışıldı. Dini tahakküm, devlet merkezli sarı sendikalar, güvencesiz-taşeron çalışma koşullarının yaygınlaşmasına paralel gelişen örgütsüzlük sermayenin sınırsız tahakkümüne imkan tanıdı. AKP iktidarı bu zemini giderek derinleştirdi. Ucuz ve güvencesiz iş gücüne dayanarak sermayenin karlılığını arttırmaya yönelik politikalar sert bir biçimde hayata geçirildi. Bu dönemde işçileri denetimi altına almaya yönelik araçlar daha da güçlendirildi. İşçilerin gerçek sendikal örgütlülüklerine yönelik baskılar yoğunlaştırılırken, devlet merkezli sendikalar sömürü işleyişinin önemli mekanizmalarından birisi haline getirildi. Bu dönemde dini tevekkül-
2
de yoğunlaştı.
başlayarak birbirini tetiklerken, eylem işçilerin söz, eylem ve kolektif karar süreçleriyle birlikte sürdürülüyor.
İlk Kırılma TEKEL TEKEL Direnişi, bu süreç içerisinde en önemli kırılma
Bu yönleriyle işçilerin mayalanan Haziran’ı demek abartılı
noktasını oluşturdu. 4C güvencesiz çalışmaya ve özelleş-
olmaz. Önümüzdeki dönemde işçi-emekçi mücadelesinin
tirmenin sonuçlarına karşı gelişen bu işçi direnişi 78 gün
örgütlü ve kendiliğinden dinamiklerle yeni noktalarda ge-
Ankara’nın göbeğinde direnirken AKP iktidarını en güçlü
lişirken, bu direnişin öne çıkan nitelikleri farklı biçimlerde
olduğu dönem içerisinde sarsan etkili bir eylem oldu. TE-
gelişecek yeni mücadelelerin ilhamı olacaktır.
KEL’in bir yönüyle başarısız gibi görünen somut sonucuna rağmen, işçi sınıfında yeniden ayağa kalkışının fitilini
Bu noktada en önemli noksan olarak tespit edilmesi
yaktı. TEKEL, bu anlamda işçilere sesini ve sözünü geri
gereken nokta ise metal işçilerinin direnişinin toplum-
kazandırırken aynı zamanda sendikal bürokrasinin dışına
sal muhalefetin diğer kesimleriyle bağının oldukça zayıf
çıkan yönleriyle de önemli bir deneyim oldu.
olmasıdır. Bu durum sol muhalefetin toplumsal-sınıfsal zeminlerdeki bağ ve ilişkilerini güçlendirme, bu kesimler
TEKEL’in ardından küçük-büyük pek çok noktada emek-
nezdinde güvenirliliğini arttırmaya yönelik daha yoğun
çi direnişleri gerçekleştirildi. Bir anlamda işçilerle birlikte
çabalara ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
halkın da özgüvenini güçlendiren bu direniş Haziran İsyanı’nın da yolunu açan dinamiklerinden birisi oldu.
İşçiler Kendi Kaderini Kendileri Belirleyecek AKP’nin direniş karşısındaki tutumu bildik baskı ve mani-
HAZİRAN Ve...
pülasyonlara dayanıyor. Yönetme gücü zayıflayan, ekono-
Haziran Direnişi üzerine yapılan kimi tartışmalarda bunun
mik-siyasal ve sosyal anlamda bir çöküşe doğru ilerleyen
bir sınıfsal direniş olmadığı tespiti de gündeme geliyor.
AKP rejiminin en zayıf noktasından gelişen bu direniş kar-
Kuşkusuz işçi sınıfının niceliksel olarak temel dinamiği
şısında tehditlerle birlikte hafif şaşkın ve bir çare olduğu-
olduğu, fabrikaların-iş yerlerinin katıldığı bir direniş de-
nu da görmek gerekir.
ğildi Haziran. Ancak, sınıfın tüm bileşenlerinin güvencesizlik-geleceksizlik karşısındaki korku ve öfkesinin aktığı,
Metal işçilerinin direniş taleplerinin AKP’nin sürdürdüğü
aynı zamanda tüm kesimlere direnme-birlikte mücadele
bu neoliberal sömürü düzeni içinde karşılanması giderek
etme ilhamı veren bir direnişti.
imkansızlaşacaktır. Önümüzdeki dönemde –hangi aktörle sürdürülürse sürdürülsün- düzenin işçi-emekçi sınıfların
Bu direniş boyunca sokağa çıkan milyonlar kendi adla-
insanca yaşam talebini karşılama imkanları bulunmamak-
rına konuşanları bir kenara bırakarak kendi seslerinin ve
tadır.
eylemlerinin sahibi oldular. Haziran direnişinin yarattığı en önemli kırılma da 12 Eylül’ün giydirdiği bu suskunluk
İnsanca yaşam talebiyle daha fazla sömürme hırsının uz-
gömleğini ilk kez bu denli güçlü bir biçimde üzerinden
laştırılmasının mümkün olmadığı gerçeğiyle daha fazla
çıkarıp atması oldu.
yüzleşeceğimiz ve mücadelenin keskinleşeceği bir döneme doğru ilerliyoruz.
Metal İşçilerinin Haziran’ı... Metal direnişi tüm yollardan geçerek, onlardan aldığı bi-
Evet, hava döndü işçiden işçiden esiyor yel. Bu yeli rüzga-
linç ve ilhamla harekete geçti.
ra çevirmekse işçilerin, emekçilerin ve tüm halkın birleşik örgütlü zeminlerini güçlendirmek ve çoğaltmakla müm-
İnsanca yaşanacak ücret, insanca çalışma saati ve ko-
kün olacak.
şulları talebi bugün işçi-emekçi sınıfların en başat ortak taleplerinden birisi. Metal işçisi aynı zamanda Türk Metal
Türkiye işçi sınıfına selam! Selam yaratana! Tohumların to-
Sendikası’na karşı durarak, sermaye düzeninin işçiler üze-
humuna, serpilip gelişene selam!
rindeki bu baskı aygıtını reddetti. Metal direnişi Reno’dan
3
RENO VE TOFAŞ’TA NELER OLUYOR? Samet TOPSEVER Cihan CANKUL
14.05.2015 Perşembe günü Renault fabrikasında başlayan iş bırakma eylemi, birçok fabrikaya yayılmaya başlamış durumda. Hareketlilik, Türk Metal Sendikası'nın Bosch fabrikasında attığı yüksek zammın sendikaya bağlı diğer fabrikalarda atılmamasından kaynaklanmaktadır. Şu an işçiler birlik olmuş, bu birliğin merkez üssü olarak Renault fabrikasını belirlemiş durumdalar. Gün içersinde konuştuğum Renault işçisi arkadaşımız: “Bu hareket metal işçilerinin ‘Gezi’sidir” dedi ve ekledi: “Biz işçiler inat edip direnişlerimize devam edersek istediğimizi alırız. Yönetim düne kadar asla ücret zammında iyileştirme yapılamayacağından bahsederken, bizim bu kararlılığımızı görünce geri adım atıp işçi temsilcisi arkadaşlarımızı görüşmeye çağırdı. Tabi ki bizim temsilcimiz olarak Türk Metal’i kabul etmek kaydıyla…” 15.05.2015 günü 16.00 vardiya girişinde üretimi durduran Tofaş işçileri Yalova yolu üzerindeki fabrikalarından Türkiye’ye “Direne direne kazanacağız” sloganıyla haykırmaya başladılar. Alanda tıpkı Renault gibi bir yerleşim söz konusuydu (vardiyadan çıkanlar fabrika kapısının çıkış ağzında toplanmış, vardiyaya girecek olanlar fabrika girişinin ağzında ) yoğun katılım ve kararlılık havası içinde Tofaş işçilerine desteğe gelen Beltan işçileriyle görüşmemizde Beltan işçisi M.: “Bursa’daki durumu görüyorduk, Renault, Coşkun Öz , Ototrim, Valeo gibi yerlerden Metal İşçileri Birliği sayfası aracılığıyla haberimiz oluyordu. Bugün iş çıkış saatine yakın (15.05.2015) sirenleri çalıp alkışlı protestoya başladık. Ekip liderleri de katıldı, ardın-
4
dan müdürler geldi ve ardından ekip liderleri alkışı kesip
mazlar, bakın ben dayanamadım buraya geldim desteğe,
bizleri tehdit ettiler. Biz onlara şöyle dedik “Az önce alkış-
bunu herkesin yapması lazım Faşist Türk Metal sendikasın-
lıyordunuz, şimdi niye bize tepki gösteriyorsunuz?” ekip
dan bıktık artık biz!”
liderimiz; “Müdürlere yakalandık o yüzden” diye karşılık verdi. Genç işçi arkadaşımızla konuşmamız içerisinde şu
16.05.2015 saat 00.00’da fabrikalarında üretimin duraca-
soruyu yönelttim:”Peki sence ‘Harranlı*’ olarak mı yola
ğını haber aldığımız Coşkun Öz işçilerine Renault’dan bir
devam etmek daha mantıklı ya da Birleşik Metal İş’li ola-
arkadaşımızla birlikte desteğe gittiğimizde, işçiler endişeli
rak mı?” Beltan fabrikasında çalışan genç işçi arkadaşın
ve tedirgin şekilde bizleri sorguya çektiler. Arkadaşımız-
cevabı: “Birleşik Metal İş’li olarak daha mantıklı ama onu
dan Renault kimliğini göstermesini istediler, arkadaşımız
da PKK sendikası olarak biliyor işçiler” oldu. Biz sloganlar
kimliği gösterdikte sona emin oldular ve eklediler: “Biz
eşliğinde konuşmaya devam ederken bir Tofaş işçisi arka-
burada taşkınlık istemiyoruz, bayrak, flama istemiyoruz.
daşla tanıştık, kendisine Tofaş’ın durumunu, taleplerini ve
Sadece ekmeğimizin derdindeyiz” dediler. Bizim cevabı-
herhangi bir sendika düşünülüp düşünülmediğini sordum.
mız “Biz de fabrika çalışanlarıyız içiniz rahat olsun, size desteğe geldik” dedik. Şu saatlerde sanayi içerisinde çe-
Tofaş işçisi: Tofaş zaten tepkiliydi sendikaya, “Ancak Bosch
şitli fabrikalarda vardiyadan çıkan işçiler Renault önüne
fabrikasına yapılan zammın bize yapılmaması adaletsizlik-
desteğe gidiyorlar. Tofaş yönetimi Pazartesi gününe kadar
tir. Çünkü Bosch enjeksiyon yapıyor, hafif parçalar bunlar.
fabrikaları tatil ilan etti.
Ama bizim işimiz çok daha ağır ve en az Bosch kadar o zammı hak ediyoruz. Sendika bize ‘Mess görüşmelerin-
Tofaş işçisi M. anlatıyor:
de imza attığımız oranın dışına çıkamayız’ derken, neden
15 mayıs günü 16.00-00.00 vardiyası başlangıcında, sabah
Bosch fabrikasında ‘hatırı sayılır’ bir zamma imza attı? İşte
vardiyasından çıkan 300-350 kişilik işçi grubunun fabrika
işçiler bunu sorguladılar, mesele bundan sonra koptu biz-
önünde toplanmasına ve servisleri kaldırmama girişimi-
de.”
ne sivil polislerin engel olmaya çalışmasının ardından bir öncü işçinin içeriye telefon aracılığıyla 'Üretimi durdurun
Görüştüğümüz Beltan işçilerinden diğer bir genç arkadaş:
arkadaşlar' talimatı vermesi sonucunda, arkadaşlar ma-
“Türkiye’de güçlü bir sol parti olmadan işçiler hakkını ala-
kinelerin 'acil stop' butonlarına basıp hatları durdurdu.
5
Ardından dalga dalga hatlar ve bölümlerde biriken işçiler
daşlarda. Onlara şunu anlatıyorum;'Bakın çocuklar gemi-
slogan ve alkışlarla ana kapıya doğru yöneldiler. O gece
leri yaktık,bize deseler ki size 500 Lira zam ama Türk Me-
fabrika önünde biriken kalabalık arttı, içeride işgal baş-
tal ile devam edeceğiz. Biz yine burada kalıp Türk Metal'i
ladı. Ancak bu durumu fabrika yönetimi, kendi tatil ilan
kovana kadar direnmeliyiz. Çünkü biz TM varken oraya
etmiş gibi lehine kullanmaya çalışıyor. Üretimi Tofaş yöne-
girersek bizi bir süre sonra temizlerler ve intikam alırlar.
timi değil, biz işçiler durdurduk!
Ama biz kazanırsak onlara, bize yapacaklarını yapmayacağız, onlar gibi olmayacağız! Emeğiyle kazanan kimseye
Reno işçilerinin direnişi bizi de fitilledi, ancak bizdeki bu
bir zararımız dokunmaz bizim.' Şimdiki duruma gelirsek;
durum sadece sendikaya karşı bir tutum değildir. Tofaş,
tabi polis boş durmuyor. Ara sıra işçilerin arasına karışıp
baskının çok yoğun olduğu bir fabrika. Bu kalkışma da
'Dikkat edin marjinal gruplar sizin aranıza gelip ortalığı ka-
yılların biriktirdiği öfkenin açığa çıkma halidir. Burada çok
rıştırmak istiyor', 'İstanbul'dan otuz kişilik DHKP-C'li grup
kararlı insanlar var ve herkes birlik içinde. İçerdeki arka-
yola çıkmış burasını karıştırmaya geliyor' gibi provake edi-
daşlarımızın morallerini diri tutmak için sürekli irtibatta-
ci laflar söylüyorlar. Sonra ne oluyor ? Dışarıdan gelen her
yız. Toplanıp giriş kapısı önünde sloganlar atıyoruz. Onlara
insana işçi şu gözle bakıyor: 'Galiba bunlar o otuz kişilik
direnmeleri için destek oluyoruz. Bizi ziyarete gelen sınıf
gruptan bir kaç kişi' (gülüyor) Buraya gelenler hal ve hare-
kardeşlerimizi demir parmaklıklar önünde onlarla buluştu-
ketlerine, kılık kıyafetlerine göre ayırt ediliyor. Böyle koru-
ruyoruz. Mesela ben bugün bir arkadaşımla yirmi beş defa
yucu bir ortam var. Mesela dışarıdan gelen yardımları içe-
telefonla görüştüm.
riye ulaştırmıyorlar. Arkadaşlarımıza yemek veremiyoruz.
Bir başka kardeşimiz ki kendisi kimsesizdir. Şu anda ken-
Peki abi seyyar satıcılar yok ortalıkta, Reno'nun önü kay-
disi raporlu. Ona burada abilik, babalık yapan bir arkada-
nıyor?
şımız var. Bu kimsesiz kardeşimiz telefonla beni aradı 'Abi
Gerek yok ki. (gülüyor) Gelseler de satış yapamıyorlar. Bu-
nolur ... abiye sahip çıkın başına birşey gelmesin' dedi. Ben
raya gelen yardımlardan gerek olmuyor.
de telefonu kapamadan kapıya o abinin yanına gittim. İnanır mısın Samet gözlüklerim vardı. Gözümde iki damla yaş
Genç bir Tofaş işçisi A. anlatıyor:
süzüldü de gözlüklerimi çıkardım gözümden.
Kumanya ve erzak yardımı için Osmangazi Belediyesi'ni ve Yıldırım Belediyesi'ni aradım. Gelen cevap aynen şu oldu:
Peki, abi o ilk gün nasıldı? Bize anlatır mısın?
'Bu işlere biz bakmıyoruz' deyip 'şırrak' diye suratımıza
Biz sabah vardiyasından çıktık. yirmi kişi falan vardı. Ben
kapadılar. Ama Nilüfer Belediyesi'nden yemek ve kuman-
yirmi senelik işçiyim. Normal şartlar altında o yirmi kişinin
ya yardımı geldi. Bu zamana kadar hep 'müslüman' diye,
yanına gidemez yirmi yılını dolduracak olan bir işçi. Neyse,
'sağcı' diye oy verdiğimiz adamlar bize yardım elini uzat-
kendi kendime düşündüm 'Yahu zilin çalmasına iki üç da-
mazken, solcuların elindeki belediye yardımlarını ulaştırdı.
kika kalana kadar beklerim. Bir cacık olmazsa basar kartı
Şu iki günlük sürede çok şey öğrendim, 'müslümanım' de-
girerim' dedim. Ama öyle olmadı. Haber geldi 'Direnişe
mekle insan olunmuyor!
geçeceğiz' diye. Neyse biz yirmi kişi, olduk otuz kişi sonra yüz, yüz elli, üç yüz, üç yüz elli... slogan atmaya başladık.
Tofaş fabrikasında yaklaşık beş saat kadar vakit geçirdik.
Sivil polisler bizi dağıtmaya çalıştı. Dağılmadık! Şimdi ora-
O sırada Farba, Maysan, CoşkunÖz, Mako toplu halde ziya-
da eylem yapmak için bir bahaneye ihtiyaç var değil mi?
rete geldiler. Tofaş işçileri onları koridor yaparak karşıladılar. (koridorun başı demir parmaklıkların üzerlerine kapalı
Evet, abi.
olduğu içerideki işçilere açılıyordu) Gelen işçiler ellerinde
İşte o bahane servisleri kaldırmayacağımızı söylememiz
erzak poşetleri ve temel ihtiyaç gıdalarıyla desteğe geli-
oldu. Biz servisleri kaldırmadık ardından polis gelip müda-
yorlardı. Fabrika bahçesinde arabalarda, kurulan çadırlar-
hale edeceği tehtidinde bulundu. Sen misin öyle söyleyen?
da insanlar direnişlerini devam ettiriyorlar. Müthiş bir gü-
(gülüyor) Biz hemen öncülere telefon açtık. Durumu anlat-
ven ve kararlılık hakim.Yediden yetmişe işçi aileleri fabrika
tık. Onlar da hızla harekete geçip telefonlaşarak ardarda
bahçesini yaşam alanına çevirmiş durumda.
şalterleri indirdiler ve yürüyüşe geçtiler. Genç Tofaş işçisi M. nin dediği gibi: Aga bu Gezi gibi birAra ara arkadaşlarda yılgınlık oluyor. Özellikle genç arak-
6
şey yahu!
METAL IŞÇILERI KONUM BILDIRDI! Uğur KURT
Bazen politik sorunlarımızı, (bilimsel-teorik yaklaşımlardan vazgeçmeden) yaşama dair basit genel geçer 'doğrular' üzerinden değerlendirmek ve bu değerlendirmeler üzerinden bazı sonuçlara ulaşmak (kısmi yanılgı ihtimallerine rağmen) daha kolay olabilir. Hani hep söylenir ya; Yolda kalmak (yola devam etmek) bazen varılacak yere ulaşmaktan daha önemlidir, ki bu çok doğrudur da. O yolculuğun kendisi, gidilecek yere ulaşmadaki ısrar ve kararlılık, bunun için harcanan emek, zaman vs. hepsi son derece değerlidir. Yıllarca yol gidilmesine rağmen, henüz varmamış olmak umutsuzluğa düşürmemeli ve vazgeçirmemeli de elbette hiçbir yolcuyu. Buna rağmen, bir müddet yol yürüdükten sonra, dönüp bakmalı her yolcu hem çıkış noktasından ne kadar uzaklaşabildiğine hem de varmak istediği yere bir nebze de olsa yaklaşıp yaklaşmadığına. Eğer, çıkış noktamızdan uzaklaşmamışsak, hatta daha geri bir noktaya düşmüşsek ya da artık her iki noktadan da daha çok uzaklaşmış ve nerede bulunduğumuzdan bihabersek, bunun nedenini anlamadan (aynı) yola devam etmek kararlılık değil, olsa olsa ahmaklıktır. Elbette bazen (yolun bozukluğu, bir tehlikenin varlığı, doğal bir afet ve benzeri) bizim dışımızdaki zorunluluklar, varış yerinden uzaklaşmamıza, daha dolambaçlı bir yolu tercih etmemize, hatta daha geriden başlamamıza neden olabilir. Kastettiğim elbette bu 'nesnel' ve kaçınılmaz durumlar değil, ki varış yerinden bizi uzaklaştıran bu gibi durumları somut olarak
7
hemen fark edebiliriz çoğunlukla.
işçi sınıfı, (sermayenin, sarı sendikaların ve polisin de provokasyonuyla) sosyalistlerle-devrimcilerle arasına mesafe
Fark etmekte zorlandığımız, hatta bundan imtina ettiğimiz
koymaya; grevlerde ve direnişlerde onları yanlarından (ba-
'öznel' durumlar ne yazık ki çoğunlukta.
zen sopayla) kovmaya başlamıştır.
Pusulayı yanlış mı okuduk, pusulanın kendisi mi bozuk-
Bunu izleyen dönemde ise, (solun ülke ve dünya gene-
tu, birinden yol tarifi aldık da o mu bizi yanılttı, hep-
lindeki güçsüzlüğünün de etkisiyle) sosyalistler, işçi sınıfı
si doğruydu da bir sapakta yanlış yola mı saptık, yolun
ve onun sendikal örgütlenmeleri içerisinde 'yer edinmeyi'
bir noktasında biraz da işin kolayına mı kaçtık (bir zor-
daha az önemser hale geldiler. Yaşanan grev ve işçi dire-
luğu aşmaktan mı kaçındık),.... bunların hepsine bak-
nişlerinde, bu direnişler ortaya çıktıktan sonra 'yer alıyor
mak kararlı bir yolcunun en önemli sorumluluğudur!
görünmek', hiç değilse birkaç kare fotoğrafta en önde yer
Ne yazık ki yaşamın neredeyse her alanında ihmal ettiği-
almak, o direnişlerde bayrak dalgalandırıp, birkaç der-
miz bir sorumluluktur bu aynı zamanda, ki buna politik
gi-broşür satmak, direniş haberlerini gazete ve dergilere
yaşam da dahildir.
(ve sonraları sosyal medyaya) ulaştırmak, hepimizin yetindiği şeyler olmuştu.
Yaklaşık 10 gündür yaşadığımız kentin gündemine oturan ve Reno'da hala devam eden işçi direnişleri, hepimiz de
Kabul edelim ki, Metal işçileri ayağa kalktığında, bizler 'çok
hem büyük umutlar yarattı hem de ciddi kafa ve 'duygu'
başka yerlerdeydik' ve buna tam da bu nedenle hazırlıksız
karışıklıklarına sebep oldu. 'Onlar' için mücadele eden sos-
yakalandık!
yalistler, işçi sınıfının 'kendiliğinden' eylemini hem coşkuyla selamladı hem de bu eylemlilik sürecinden büyük ölçü-
Onların en yakınında olmayı çok isterken ve hatta bunun
de 'dışlanmış' olmanın 'burukluğunu' hissetti.
için yola koyulmuşken üstelik...
Bu kafa ve duygu karışıklığını; bir bölümümüz işçi sınıfının
Reno özelinde hala sürmekte olan direniş, kuşkusuz bu
lümpen ve sağ eğilimlerine kızarak ve eylemleri küçümse-
konuda daha bilgili ve yetkin, kılı kırk yaran teorisyenler,
yerek aşmaya çalıştık. Bir bölümümüz ise 'bizlere rağmen'
siyasi aktörler, gazeteciler ve bilim insanları tarafından de-
yapılan bu tür eylemlerin 'nasılsa' yenilgiyle sonuçlanaca-
ğerlendirilecektir.
ğını muştulayarak rahat bir nefes aldık. Başladığımda bu kadar uzun yazmayı da tasarlamadığım Biz hala (tavizsiz ve kararlı bir biçimde) yoldaydık, fakat
bu yazıda, sadece sesli düşünmek ve varmak istediğimiz
sınıfla aramızdaki mesafe dünden daha fazlaydı!
yerden ne denli uzaklaşmış olduğumuzu (bir yolcu olarak) dile getirmek istedim.
Bugüne kadar onlar için siyaset yapıyor olmamıza rağmen, onlarla kurduğumuz ilişkinin 'gerçekliği' üzerine ise
Hep birlikte, bize rağmen direnen işçi sınıfına kızmak yeri-
pek konuşmadık.
ne bu 'uzaklaşma haline' dair kendimize cesur sorular sorabileceğimizi de umuyorum.
Biraz haksızlık etmeyi de göze alarak (ve kamu emekçilerinin 90 lı yıllardaki mücadelesini de bu değerlendirmenin
Haziran Hareketi'nin varlık nedenini de tam da bu noktada
dışında tutarak), 80 sonrasında işçi sınıfıyla ilişkilenme
hayati bulduğumu belirtmek istiyorum. Haziran Hareketi
açısından akılda kalan kabaca iki dönemi, şöyle özetlemek
'Yıllardır yolda olmamıza rağmen, neden varış yerinden
mümkündür:
uzaklaştık' sorusunu sorma cüretine sahip olduğu gibi, bu uzaklaşma halini' aşacak dinamikleri de yaratacak biriki-
Birinci dönem, irili ufaklı fabrikalarda sendikal mücade-
me, güce ve yaratıcılığa sahiptir.
lenin ve hemen sonrasında da (hala 80 öncesi koşullardaymışız gibi) tavizsiz direnişlerin örgütlenebildiği ve bu
Sarı sendikayı işyerlerinden alaşağı eden ve tarihteki öz
direnişlerin (neredeyse istisnasız bir biçimde) ‘onurlu ye-
deneyimlerine yeni ve çok önemli bir sayfa ekleyen metal
nilgilerle’ taçlandırıldığı dönemdir. Ki bu dönemin sonu-
işçilerine selam olsun!
cunda, devrimciler 'yüzünden' işinden-ekmeğinden olan
8
TUZLADAN SOMA’YA İŞÇİ CİNAYETLERİ DEVAM EDİYOR İSTANBUL TABİPLER ODASI İŞÇİ SAĞLIĞI KOMİSYONU
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği alanında son yıllarda birçok yasal düzenleme yapıldı. 6331 sayılı yasa ve ona bağlı onlarca yönetmelik yayınlandı. Bunların pek çoğu daha sonra tekrar değiştirildi. Bu yasal düzenlemeler sonucunda, * İşçi Sağlığı alanının özelleştirilmesi ve taşeronlaştırılması gerçekleşti. * İşyeri Hekimlerinin, İş Güvenliği Uzmanlarının mesleki bağımsızlığı ve iş güvencesi ortadan kaldırıldı. * İşyeri Denetmenlerinin yetkileri azaltıldı * İş kazaları ve meslek hastalıklarında sorumluluk işverenden çok çalışanlara yüklendi. YILLARA GÖRE İŞ CİNAYETLERİ RAPORU 2002-2011(ON YIL) 10723 işçi 2012
867 işçi
2013
1235 işçi
2014
1886 işçi
2015(ilk 4 ay)
482 işçi yaşamını yitirdi.
9
SOMA DA NE OLDU?
leri alınmadan çalıştırılmaktadır.
13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa Soma Eynez bölgesin-
Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) verilerine göre
de ülkemizin en büyük iş ve maden kazası yaşandı. 301
dünyada her yıl 2 milyonun üzerinde insan iş kazası ve
emekçi yaşamını yitirdi.
meslek hastalıklarına bağlı nedenlerle hayatını kaybediyor. Bugün Türkiye’de her yıl en az 1500 işçi iş cinayet-
Soma maden kazasının ilk saatlerinden itibaren TTB, TM-
lerinde hayatını kaybediyor. ILO verilerine göre iş kaza-
MOB, Türkiye Psikiyatri Derneği, Sendikalar, siyasi par-
larının 6 katı kadar işçi meslek hastalıklarına bağlı olarak
tiler Soma'ya giderek iş kazasının nedenlerine yönelik
ölürken, aynı beklenen rakamlara göre Türkiye’de her yıl
raporlar hazırladılar.
300 bin işçi meslek hastalığına yakalanıyor. Bu rakamlar konuyu görünür kılmak açısından oldukça önemli. An-
Soma’da 13 Mayıs günü yaşanan ve 301 maden emek-
cak emek eksenli mücadele açısından görünür kılmanın
çisinin ölümüne yol açan facianın sebebi, uygulamaya
ötesinde önlemeyi amaçlıyorsak -ki işçi sınıfının işçi sağ-
konulan özelleştirme, taşeronlaştırma, rödovans, örgüt-
lığı mücadelesinin hedefi önlemek olmalıdır- yüzümüzü
süzleştirme, köleci çalışma sistemi, kamu madenciliğinin
emek sürecine çevirmeliyiz.
yok edilmesi ve kamu kurumlarında uzun yıllar sonucu elde edilmiş olan madencilik bilgi ve birikiminin dağıtıl-
Niteliksiz işçi sağlığı hizmetleri, yetersiz denetimler,
ması gibi neoliberal politikalardır.
meslek hastalıkları ve iş kazalarındaki tanı sistemi ve maluliyet- tazmin süreçlerindeki sorunlar gibi bu alan-
Türkiye’de özellikle bu iktidar döneminde uygulanan
daki birçok problem, çalışanların emeğinden gelen gücü
politikalarla üretim; teknik bilgi ve alt yapı olarak yeter-
kullanması yani emeğin sesini yükseltmesiyle çözülebi-
siz, deneyimi ve deneyimli uzmanı bulunmayan kişi ve
lir olduğu görülüyor. Tüm bu nedenlerle işçi sağlığı ile
şirketlere bırakılmıştır. Kamusal denetimin de yeterli ve
kapitalizm arasındaki ilişki ‘emek-sermaye’ çelişkisinin
etkin bir biçimde yapılamaması iş cinayetlerinin Soma’da
merkezinde aranmalıdır. Mülkiyet ilişkileri ve sınıf bağla-
olduğu gibi katliama dönüşmesine neden olmuştur.
mından koparılmış tahliller, kapitalist sistemi görünmez kıldığı gibi ‘rıza’ mekanizmalarını da güçlendirmektedir.
İşçi sağlığı ve güvenliğinden uzak koşullarda, düşük üc-
İşçi demokrasisi ve öz yönetim süreçlerini temel alan bir
retle, günde 10 saate kadar çalıştırılan 301 maden işçi-
örgütlenme sürecini sendikalar başta olmak üzere tüm
sinin hayatına mal olan Soma faciası, hileli taşeronluk
siyasal yapılanmalarda öne çıkarmak, daha yaşanılası bir
düzenlemesi rödovans (kiralama) sisteminin gerçek yü-
dünyayı yeniden inşa etmek için oldukça önemli görünü-
zünü ortaya çıkarmıştır.
yor. İşçi sağlığı; ‘’çalışırken hastalanan ve çalışırken ölen’’ işçi sınıfının -mücadele- meselesidir.
Burada yaşanan facianın sebebi kapitalist üretim ilişkilerinin ve kar maksimizasyonunun bir sonucu olarak madenciliği, mühendisliğin bilim ve tekniğinden uzaklaştıran ve çalışanları işverenin insafına bırakan yanlış madencilik politikalarıdır. Kuralsız çalışmanın kural haline getirildiği kapitalizmin neoliberal dönemi güvencesiz ve esnek çalıştırma biçimleri ile işçi sağlığını doğrudan tehdit etmektedir. Milyonlarca işçi taşeron firmalarda günde 10 saatin üzerinde, emek yoğun bir şekilde, iş tanımı olmadan, işçi sağlığı önlem-
10
BİR YILIN ARDINDAN SOMA KATLİAMI VE BUGÜN Mehmet TORUN
(TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi) Söyleşi: Serpil Şahbaz
13 Mayıs 2014 Soma'da son yılların en büyük işçi katliamı yaşandı. Soma Holding'te çalışan 301 kişi hayatını kaybetti. Soma'nın yıl dönümünde Soma faciasının nedenlerini, taşeron sistemi ve madenlerin durumunu ve özelleştirmesinin doğuracağı sonuçları TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Torun'la konuştuk. Soma Katliamı'ın yaşandığı madenin özelliklerini ve katliamın nedenleri açıklayabilir misiniz? Bundan bir yıl önce 13 Mayıs 2014'te Soma'da beşi maden mühendisi toplam 301 kişinin yaşamını yitirdiği Türkiye'nin en büyük işçi cinayeti, maden faciası yaşandı. Soma olayına sadece teknik birşey olarak bakmamak gerekiyor. Çünkü sadece 301 tane işçi ölmedi orada. Yaklaşık 250 civarında kadın eşlerini kaybetti. 450 tane çocuk babasız kaldı. Yine 600 civarında da anne baba evlatlarını yitirdi. Sonuçta toplumsal bir travmaya dönüştü bu katliam. Bu olayın teknik nedenlerine baktığımız zaman bir sürü anlatabiliriz. Ocaktaki eski imalatlar, yangınlar, yanlış sürülen galeriler, havalandırma yanlışlığı gibi bir sürü alt alta teknik parametreler koyabiliriz ama bu olayın asıl nedeninin üretim zorlaması olduğunu hep söyledik. Sistemsel bir sorundur. Burda ucuz iş gücü üzerinden daha çok para kazanmak uğruna yapılan bir yanlış çalışma vardır. Yani üretim zorlaması dediğimiz yılda 1.5 milyon ton kömüre göre planlanmış bir ocakta siz 3.8 milyon ton kömür çıkarttırıyorsunuz. Yani nereden bakılsa yüzde 220 civarında fazla kömür üretiyorsunuz. Alt yapı
11
aynı. Sistem aynı. Sadece üretim farklı. Bu nasıl yaoıldı?
süreci mahkemede anlatmak istiyoruz. Olayın gerçek
Optimum olarak 800 işçi çalıştırılabilecek bir ocakta siz
sorumlularının üst düzey bürokratlar olduğunu belirte-
3000'ne yakın insan sokuyorsunuz. Bu 3000'ne yakın
ceğiz. Orada şu an yargılananlar da sistemin mağdurları.
çalışan aslında maden işçisi de değil. Tarımdan kopardı-
Bir tane maden mühendisi var Mehmet Efe. Kendisi olay
ğınız, tarımı yok ederek işsiz bıraktığınız gençler. Ne eği-
anında ölmedi, dışarıdaydı. Kurtarma için ocağa girdi ve
timi, ne deneyimi, ne de mesleki bir birikimi var. Sadece
ocakta öldü. Hem mesleki hem de vicdani sorumluluğu
“Al şu kazmayı.” diyerek yerin metrelerce altına gön-
gereği çalıştığı insanları kurtarmak için yeraltına indi ve
derdiğiniz insanlar. Bu insanlara olası risklere karşı nasıl
orada öldü. Şimdi bütün sorumluluğu Mehmet Efe'ye
davranması gerektiğini de söylemiyorsunuz. Verdiğiniz
yüklüyorlar. Bütün sanıklar ağız birliği etmişcesine so-
ücret asgari ücretin biraz üzerinde yoksulluk sınırının çok
rumluluğun Mehmet Efe'de olduğunu söylüyorlar. Şimdi
altında. Bankalara borçlandırılmış, batağa gömülmüş in-
burada insani ve vicdani bir durum var. Mehmet Efe so-
sanlar. Bu ortamda insanlardan üretim bekliyorsunuz.
rumluluğunu hissettiği için ölmüş. Siz ölen bir insana bir
Sonuçta da bu facia göz göre göre geliyor. Neden göz
sürü suç yüklüyorsunuz. Peki, o insanın kendini savunma
göre göre diyorum? Çünkü biz meslek odaları olarak bu
hakkı var mı? Yok. Bu ahlaken de sorgulanması gereken
olaydan bir buçuk yıl önce uyardık yetkilileri. “Soma'ya
bir durum olduğunu düşünüyorum. Bunların da dile ge-
dikkat edin. Soma'da ciddi sıkıntılar var. Soma'da kaza
tirilmesi gerektiğine inanıyorum. Eğer ki 301 canın hesa-
olursa büyük faciaya yol açar.” diye resmi raporlarımız
bını soracaksak bu eksik bir sorgulama olur.
var. Bu uyarılar dikkate alınmadı. Bunun dışında Soma'da
12
eğitim eksikliği var. O gün tane işçi eğitimde görünüyor.
Bu olayın en büyük nedeni taşeronlaşma sistemi. Daha
Ama o insanlar yerin altındalardı ve yaşamlarını kaybet-
fazla üretim ve para kazanma isteği. Madenlerdeki ta-
tiler. Yerüstünde eğitimde olması gereken insanlar ye-
şeronlaşma ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Madenlerin
raltındalardı. Bu da gösteriyor ki eğitim dedikleri şeyin
özelleştirilmesi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
göstermelik olduğudur. Olayın net nedeni şudur; ucuz
Taşeronlaşma sadece madenlerde değil kamu, eğitim
iş gücüne dayalı üretim zorlaması ve emek sömürüsü
sistemi de dahil olmak üzere her yere bulaşmış bir illet.
üzerinden ucuz kömür elde etmektir. Bunu kim yapı-
Ama madencilik sektöründe kesinlikle taşeron olmaması
yor? İktidara yakın yandaş firmalar. Bu firmalara verilen
gerekiyor. Hukuken olmaması gerekiyor. Çünkü anayasa-
ocakların ruhsatı devlete ait. Bu ruhsat hukuku 15 yıllık
ya göre madenler devletin malı, halkın malı. Devlet bunu
süreyle devrediliyor birilerine. Yılda 1,5 milyon ton diye
kendisi işletir ya da işlettirir, diyor anayasa. Taşeron de-
derecelendirilmiş bir yerde 3,8 milyon ton üretim yapıl-
mek ucuz işçilik demek. Taşeron demek ölüm demek.
maya çalışılıyor. Onun için biz buna diyoruz ki; Soma'da
Nedenlerinden de bahsetmek istiyorum. Bir işyerinden
organize bir cinayet işlenmiştir. Bunun failleri bellidir.
sadece bir işçi ve iş veren de yok artık. Üç beş tane alt iş
Bunun failleri Ankara'dadır. Bakanlıklar. 10 ay sonra bir
veren, taşerona kadar gidebiliyor basamak basamak. Bu-
mahkeme süreci başladı. Bu mahkeme sürecine baktığı-
rada ne denetim mümkün ne de kaliteli üretim mümkün.
nızda gerçek sorumluların, gerçek suçluların mahkeme
Çünkü buradaki bütün taşeronlar kar yapmak amacıyla
önüne çıkmadığını görüyorsunuz. Çıkarılmıyorlar. Neden
oraya giriyorlar ve hepsi de kar ediyor. Peki, bunlar ne-
çıkarılamıyor? Üst düzey bürokratların mahkemede yar-
reden kısarak kar ediyorlar? İşte emek ve işçi üzerinden.
gılanması için bakanlığın izin vermesi gerekiyor. Çalışma
İşçiyi sigortasız, sendikasız çalıştıracaklar. Zaman olarak
Bakanı da, Enerji Bakanı da kendi üst düzey bürokrat-
daha çok çalıştırıp daha az ücret verecekler ki kar etsin-
larını yargılatmak için izin vermedi. Vermeyince de ora-
ler. Bu nedenle taşeronluk özellikle iş disiplini gerektiren
daki mühendis, çalışan üzerinden bu süreç götürülmeye
madencilik sektöründe kesinlikle olmamalıdır. Taşeronun
çalışılıyor. Bunun eksik olduğunu ve doğru olmadığını
bizdeki bir benzeri de rödovans dediğimiz kiralamadır.
düşünüyoruz. Bu nedenle de meslek odaları olarak ola-
Bu da kesinlikle doğru değildir. Madencilik sektörü ger-
ya müdahil olmak istiyoruz. Eğer mahkeme tarafından
çekten riskli ve bir sektördür. Özellikle yeraltı madencili-
müdahilliğimiz kabul edilirse daha önceden bahsettiğim
ği. Taşeronluğun kesinlikle kaldırılması gerekiyor.
sektörünün yüzde doksanı da küçük işletmelerdir. DoÖzelleştirilmeyle ilgili de söylenecek çok şey yok. Zaten
layısyla burada somut bir kazanım çıkmadı. Emeklilik
madenlerin hemen hemen hepsi özelleştirildi. Kamunun
yaşı kısmen düşürüldü ve yeraltındaki maden işçilerine
elinde kalan bir bor madeni var. o da hizmet alımı yoluy-
çift asgari ücret verilsin dendi. İşveren de kendine yük
la özelleştirildi. Dolayısıyla bütün madenler özelleştirildi.
olarak gördüğüiçin işçilerin sayısını azaltmaya başladı.
Madenlerdeki yirmi otuz yıllık sonuçlarına baktığımızda
Örneğin; Erzurum Oltu'da işveren yüz yetmiş işçiyi işten
özelleştirmenin yanlış bir polika olduğu görülüyor. Ne-
çıkarıyor. Sırf maliyet arttı çift asgari ücret size veremem
den yanlış? Hem kaynak kaybımız arttı hem ciddi anlam-
diye. Yeraltında çalışacak işçiye 1800 TL veremem diyen
da sektörde üretim daralması yaşanıyor hem de iş cina-
bir Türkiye'den bahsediyoruz ve işinden olan insanları
yetleriyle örtüşen olumsuz bir yapı oluştu. Dolayısıyla
konuşuyoruz. Soma'dan sonra maden kanunu değişti.
madencilik sektöründe özelleştirmalerin bu ülkenin ya-
Sistematik olarak yapısal bir dönüşüm olmadı.
rarına olmadığı görüldü. Zaten anayasaya göre kamunun malı. O zaman kamu eliyle işletilmesinin önü açılmalı ve
Soma Davası bir ay önce görülmeye başlandı. Soma Da-
bunun altyapısı oluşturulmalı.
vası süreciyle ilgili neler düşünüyorsunuz? Soma Davası başladı. Ancak başından itibaren sorunlu
Yaşanan felaketin ardından hükümet yetkilileri maden-
başladı. Mahkemenin sekiz tutuklu sanığın mahkemeye
cilere bir takım sözler verdi. Madenlerin iyileştirilmesi-
getirilmeden cezaevinden görüntülü ifadesi alınması ka-
ne ve işçilerin çalışma saatlerinin azaltılıp ücretlerinin
rarı vardı. Bunlara sanık avukatları ve aileler itiraz ettiler.
artırılmasına yönelik uygulamalar yapılacağı söylendi.
Bu itiraz üzerine mahkeme iki karar aldı. Birincisi; tutuklu
Aradan geçen bir yılın ardından madenlerle ve işçilerle
sanıkların mahkemeye getirilmesi. İkincisi ise biraz önces
ilgili neler yapıldı? Madenlerin şu anki durumu nasıl?
öylediğim izin verilmeyen kamu görevlilerine soruştur-
Dediğiniz gibi Soma Katliamı yaşanınca basında ve ka-
maların sonuçlarının sorulması. Mahkeme üç gün erte-
muoyundaki bu tür hassasiyetlerden dolayı iktidar bir-
lendi. Üç gün sonra başladı. Tutuklu sanıklar mahkemeye
şeyler yapma arayışına girdi. Soma Yasası denilen bir
getirildi. İfadeleri alındı ve dava 15 Haziran'a ertelendi.
yasa gündeme getirdiler. Adı Soma Yasası ama içeriğine
Çapraz sorguyla devam edecekmiş. Eğer üst düzey
baktığınızda Soma ile ilgili hiçbir şey yoktu. Torba yasaya
bürokratlar da getirilmezse yine eksiklik başlayacak ve
dönüştü en son ve 23 Nisan'da imzalandı. Baktığınızda
devam edecektir. Bu süreçte bizler de DİSK, KESK, TM-
Soma ile ilgili yada Soma benzeri bu cinayetlerin engel-
MOB ve TTB olarak Soma'nın yıl dönümünde Soma'da
lenmesiyle ilgili hiçbir ciddi önlem alınmadı. Burada bir
bu dörtlü yapı olarak başkanlarının katılacağı bir basın
iki şey yapıldı. Önce yedi buçuk saat çalışma altıya indi-
açıklaması yapılacak. 16 Mayıs'ta da büyük bir miting
rilmişti taslakta. Ama işverenlerin baskısıyla o yine gün-
planladık. Bu miting de yine bu dörtlü örgütün çağrısıdır
lük yedi buçuk saate çıktı. Haftalık otuz yedi buçuk saate
ama tüm halkımıza, sendikalara, derneklere, sivil toplum
kadar çalışılır dendi. Sendikaların bir kısmı ve çalışanlar
örgütlerine, demokratik kitle örgütlerine yapılan bir çağ-
bunu haftada beş gün günde yedi buçuk saat çalışıla-
rıdır. Soma'yı unutturmadık, unutturmayacağız. Ailelerin
cak ve otuz yedi buçuk saat doldurulacak ve geri kalan
yanında olacağız.burada bir benzerlik daha var. Erme-
iki gün tatil olacak. Oysa yasada iki gün tatil diye net
nek'teki kazanın da ilk mahkemesinin tarihi 15 Haziran.
bir madde konulmadı. Bunu işveren tersinden şu şekilde
Soma'nın mahkemesiyle aynı güne denk geliyor. Bunu
deniyorlar; hergün altı saat on beş dakika çalıştırarak altı
da takip etmeye çalışıyoruz. Ama iş cinayetlerini ve işçi
gün çalıştırıyor. Onun da karşılığı otuz yedi buçuk saate
katliamlarını durdurmak için bu dört örgüt olarak çalışı-
denk geliyor. Büyük işletmeler ve kamu kurumları hariç
yoruz. İmza kampanyası başlattık. Toplayacağımız imza-
bütün küçük işletmeler ve örgütsüz olan bütün işletme-
ları yeni açılacak meclise götürüp orada bunları meclis-
ler bunu yapıyor. Sonuçta değişen hiçbir şey olmadı.
teki yetkililerle paylaşmak istiyoruz. Bir daha Soma'ların
Bu çalıştırılan altı saat on beş dakika da çok denetle-
yaşanmaması için ve duyarlılığı yükseltmek için 16'sında
nemeyecek. Çünkü denetleyecek kimse yok. Madencilik
Soma'da olacağız.
13
SÜNNI-ULUS, EMPERYAL MEZHEPÇILIK VE SURIYE Fatih YAŞLI
I. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Bu cümle, Osmanlı-Türkiye modernleşme sürecinin zirve noktası ve bir paradigma değişimi olarak kabul edilmelidir. Böyle kabul edilmelidir; çünkü yaklaşık 200 yıllık bir dönüşüm sürecinin ardından meşruiyetini tanrıya referansla tanımlayan mutlakıyetçi bir yönetim zihniyetinden seküler ve referansı cumhur/millet olan bir yönetim zihniyetine geçişe tekabül eder. Bu sözle birlikte paradigma değişmiştir; çünkü siyasi denkleme, “yeni” bir unsur dahil olmuştur: Artık egemenliğin kaynağı olarak tanrıya/ gökyüzüne değil, seküler bir kolektif kimlik olan millete/ulusa işaret edilmektedir. Ancak burada “küçük” bir mesele vardır: egemenliğin kaynağı olarak gösterilen millet/ulus ortada yoktur. Yani uzun zamandır aynı coğrafyada yaşayan ve aynı dili konuşan etnik bir grup olarak Türkler vardır ama kendilerini “Türk” adlı kolektif kimliğin, yani Türk ulusunun/ milletinin bir ferdi olarak gören insanlar yoktur. Kolektif kimlik Müslümanlıktır ve Türk ulusu, diğer bütün uluslar gibi, milliyetçilik ideolojisini benimsemiş elitler eliyle inşa edilmelidir.
14
1923 Cumhuriyeti, ulusu soy, dil, coğrafya, tarih ve kader
Dolayısıyla Sünni İslam hem homojen bir toplum yaratmak
birliği gibi dünyevi referanslar üzerinden tanımlar: Türk
adına, hem de rejim karşıtlığının kurucu ideolojisi olma-
ulusu, Türk soyundan gelen, Türkçe konuşan, Orta As-
ması adına, reforme edilerek ve “cumhuriyete uygun” bir
ya’dan Anadolu’ya göçen ve binlerce yıldır burada yaşa-
veçheye kavuşturularak, rejim tarafından kapsanmalı, dev-
yan insanların toplamıdır.
let aygıtı içerisindeki bir mekanizma aracılığıyla kontrol altında tutulmalıdır. İşte Diyanet İşleri Başkanlığı rejimin bu
II.
iki kaygısı nedeniyle ortaya çıkmıştır: Diyanet, hem rejimin
Peki ya İslam, yani din? Din, ulusal kimliğin kurucu bir
makbul din anlayışı doğrultusunda Sünni İslam’ı reforme
unsuru mudur? İşte mesele burada biraz karışık bir hale
edecek hem de kontrol altında tutacak bir kurum olarak
gelmektedir. Çünkü, Cumhuriyet rejimi, bir yandan laik-
tasarlanmıştır ve cumhuriyetin dine bakışının sembolize
lik aracılığıyla dini kamusal/siyasal alanın dışına taşımayı
olduğu yerdir.
hedeflemekte, öte yandan “nesnelliğin zorlamasıyla”, dini ulusal kimliğin bir yerlerine, biraz da müphem ve iğreti bir
III.
şekilde teyellemek istemektedirler.
Peki “dinin devletleştirilmesi” niyetiyle çıkılan yolda sonuç ne olmuştur? Sonucun ne olduğu bellidir: Devletin dinsel-
Biraz daha açacak olursak; egemenliğin kaynağı olarak
leşmesi.
ulus, açık bir şekilde seküler bir kavram olarak tarif edilmiş ve dünyevi referanslarla tanımlanmıştır, kamusal ve siya-
Cumhuriyet, özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında anti-ko-
sal alanda insanlar birbirleriyle dinsel kimlikleri üzerinden
münizm adına dinselleşmeyi gündeme getirdiğinde ve çok
değil, yasalar önündeki eşit yurttaşlar ve “Türk ulusu”nun
partili hayatla birlikte merkez sağ partiler din tüccarlığına
bir parçası olarak bir araya geleceklerdir. Ancak, Türklüğün
başladığında, Diyanet de devletin dinselleştirilmesi süreci-
“doğal” bir sınırı vardır: Gayrimüslimler. Osmanlı’nın son
nin bir parçası olacak, İslamizasyonun Cumhuriyet rejimin-
yüzyılına damgasını vuran milliyetçi ayaklanmalar, Balkan
deki “Truva atı” rolünü üstlenecektir.
Savaşları, 1.Dünya Savaşı ve nihayetinde Milli Mücadele Anadolu’da ezici çoğunluğunu Müslümanların oluşturdu-
“Diyanet-devlet” bütünleşmesi ise şüphesiz ki AKP iktida-
ğu bir nüfusun ortaya çıkmasıyla sonuçlanmış, tam da bu
rıyla birlikte gerçekleşecektir; çünkü rejimi değiştirmeyi ve
nedenle bir kolektif kimlik olarak “Türk ulusu” ister istemez
yeni bir rejim inşa etmeyi amaçlayan AKP açısından Di-
Müslümanlığı içermek zorunda kalmıştır.
yanet, dini devletleştirmenin ve kontrol altında tutmanın bir aracı değil, devleti ve toplumu dinselleştirmenin ve bu
Cumhuriyet rejimini ve ulus-devleti kuran kadrolar açısın-
rejime uygun bir “Sünni-Ulus” yaratmanın en önemli araç-
dan, inşa edilecek olan ulusun etnik ve dini açıdan olabildi-
larından biri olarak görülmektedir.
ğince homojen bir nitelik arz etmesi, adeta bir zorunluluktur, çünkü bu kadrolar Anadolu’yu “Türklüğün son yurdu”
Şimdilerde elinde Kuran’la seçim mitingleri yapan Erdo-
olarak görmekte ve bu yurdu ilelebet elde tutmanın yolu-
ğan’ın geçtiğimiz günlerde Diyanet’le ilgili söyledikleri bu
nun söz konusu homojenlikten geçtiğini düşünmektedir-
bağlamda anlaşılmalıdır. Erdoğan son derece dürüst bir
ler. Tam da bu nedenle, Türklüğün bir yerlerine teyellenen
şekilde şöyle söylemiştir:
İslam, nüfusun önemlice bir bölümünü Sünni Müslümanlar teşkil ettiği için Sünni İslam’dır. Yani 1923 Cumhuriyeti
“Şu ifadeye bakın ya... Diyanet İşleri Başkanlığı’nı hedef
için “makbul din”, İslam’ın Sünni yorumudur ve dolayısıyla
almış durumdalar. Ana muhalefet partisi seçim bildirge-
“devletleştirilmesi” gereken de bu yorumdur. Tersinden
sine ‘Diyanet İşleri Başkanlığı tüm inançlara eşit mesafede
bakıldığında ise, yine “irticai” bir kalkışmanın öznesi olabi-
olacak’ diye yazmış. Ya bu milletin inancı belli. Diğer inanç
lecek olanlar da Sünni Müslümanlardır ve bu da yine Sünni
sahiplerinin kendi kurumları var, onlar da belli. Öyleyse
İslam’ın tarikatların kontrolünden çıkartılmasını ve devlet
niye lafı döndürüp döndürüp neden Diyanet İşleri Başkan-
kontrolü altına alınmasını cumhuriyet rejimi açısından ka-
lığı’nın kapısına bağlıyorsun? Zaten ‘Diyanet İşleri Başkan-
çınılmaz kılmaktadır.
lığı’nı kapatacağız’ diyen bu milletten nasıl ders alır belli.” AKP rejimi ve Erdoğan için “millet” seküler bir kolektif
15
kimlik değil, merkezinde dinin durduğu, belirleyeninin Sünni-İslam olduğu dinsel bir kolektif kimliktir; işte benim
Uzunca bir süre, Suriye’de Müslüman Kardeşler çizgisini
“Sünni-Ulus” diye adlandırdığım şey tam da bu kolektif
destekleyen AKP ve Katar’la, diğer cihatçı grupları des-
kimliktir ve bu kimlik, Alevileri, Cumhuriyetçileri, sosya-
tekleyen Suudi Arabistan arasında bir ihtilaf ve rekabet
listleri, muhalif Kürtleri, kadınları, LGBT bireyleri ulusun
söz konusu olmuştur. Ancak Suudi Arabistan’da yeni kralın
tanımı dışında bırakmakta ve siyasal alandan dışlamayı
tahta çıkışıyla birlikte işler değişmiş gibi görünmektedir.
hedeflemektedir.
Bölgeyi iyi bilen isimlere göre Suud rejimi Müslüman Kardeşler’e yönelik tarihsel düşmanlığını geri çekmiş, bütü-
“Millet” ya da aynı anlama gelmek üzere “Sünni-Ulus”
nüyle İran’a ve Şii eksenine konsantre olmuş durumdadır
AKP’nin kitle tabanını ve dolayısıyla meşruiyetinin kayna-
ve hiç şüphesiz ki bunda İran’ın ABD’yle imzalamış olduğu
ğını oluşturmakta, “milli irade” de buna, yani esas olarak
nükleer anlaşmanın çok büyük bir etkisi vardır.
AKP’ye oy veren Sünnilerin iradesine işaret etmektedir. Yeni kralla birlikte, Suudi Arabistan Yemen’de Husilere “Sünni-Ulus”un AKP rejimi açısından Kürt sorununu çö-
karşı bir askeri operasyon başlatmış, diğer petrol monar-
zecek esas proje olarak görüldüğü ise açıktır. Yine güncel
şilerini de arkasında dizmiştir. Suriye’de ise Katar ve Tür-
örnekler üzerinden gidersek, Erdoğan, Kürt illerinde yap-
kiye’yle olan ihtilaf aşılmış gibi görünmektedir. Gelen ha-
tığı mitinglerde, bir yandan Kürt hareketini Zerdüştlükle/
berlere göre ABD’nin de desteğiyle Suudi Arabistan, Katar
dinsizlikle itham ederken, öte yandan Diyanet’in Kürtçe
ve Türkiye, ilk kez Suriye’de koordineli bir şekilde hareket
Kuran çevirisini sallamakta, dinsel söylemini yoğunlaştır-
etmeye ve aslında El Nusra’nın makyajlı hali olan Fetih Or-
maktadır. Tam da bu nedenle “AKP rejiminin Kürtlere de
dusu’nu palazlandırmaya başlamışlardır. İdlib’in düşmesi
tıpkı Türklere olduğu gibi, eğer cop, su ve gaz vermiyorsa,
ve Cişr El Şuğur’da kazanılan başarının ise bu koordinas-
İslam’dan başka vereceği bir şey yoktur” dememiz müm-
yonun bir sonucu olduğu söylenmektedir.
kün hale gelmektedir. Cihatçıların bu başarılarının ardından AKP’nin Suriye’ye IV.
dair tampon bölge hayallerinin bir kez daha dolaşıma so-
AKP’nin mezhepçi politikaları sadece içeriye yönelik de-
kulduğu görülebilmektedir. Dahası, Türkiye’nin Suudi Ara-
ğildir elbette; AKP “yeni-Osmanlıcılık” olarak adlandırdığı-
bistan’la birlikte Suriye’ye yönelik bir işgal planı hazırladı-
mız emperyal politikalarını mezhepçiliğiyle sentezlemekte
ğı, Katar’ın arabuluculuk yaptığı ve ABD’nin de bu plandan
ve bölgede buna uygun bir dış politika izlemektedir. Bu
haberdar olduğu yönündeki haberler giderek yoğunlaş-
dış politika, Sünniliğin tarihsel düşmanı Şiiliği hedef tah-
maktadır. TSK’nın böyle bir maceraya istekli olup olmadığı
tasına yerleştirmekte, bu tarihsel düşmanlıkla emperyaliz-
ise henüz net bir şekilde bilinmemektedir.
min Şii ekseniyle olan mücadelesini pragmatist bir şekilde bir araya getirmeyi hedeflemektedir. Dolayısıyla tarihsel
Bilinen şey ise şudur: AKP rejiminin, başkanlık kaynaklı
düşmanlık, emperyalizmin bugünkü ajandasıyla uyum içe-
krizini “olağan” koşullarda çözmesi imkânsız görünmekte-
risinde olmanın ideolojik arka planını ve motivasyon kay-
dir; bu kriz, yani parlamenter rejimden başkanlık rejimine
naklarından birini oluşturmaktadır.
geçiş, ancak “olağanüstü” koşullarda mümkündür. Bu ise içeride ve dışarıda mezhepçi politikaların derinleştirilme-
16
AKP rejiminin mezhepçi dış politikasının en somut şekliyle
sini, yoğunlaştırılmasını gerektirmektedir. Tam da bu ne-
gözlemlenebildiği yer Suriye’dir. Rejim Suriye’de bir yan-
denle, İçeride dinselleşme ve otoriterleşmenin dozajı her
dan “Nusayri rejimi” diye kodladığı Şam’a karşı bir yandan
geçen gün artarken, Suriye’ye yönelik saldırganlığın bo-
da Rojava’daki sol/seküler karakterli Kürt siyasal hareketi-
yutlanarak devam edeceğini söylemek kehanet anlamına
ne karşı Cihatçılar üzerinden bir “vekalet savaşı” vermek-
gelmeyecektir. Böylesi bir konjonktürde, laiklik savunusu,
tedir. Hedef ise hem Suriye’de Sünni bir iktidar kurarak Şii
mezhepçilik karşıtlığı ve anti-otoriterizmin barış mücade-
ekseninden bir parçayı koparmak hem de tehdit olarak
lesiyle ilk kez birbiriyle bu kadar bağlantılı hale geldiğini
algıladığı sol/seküler karakterli bir Kürt devleti inşasını
görmek ve mücadele hattını bu eksen üzerinde örmek, bir
durdurmaktır.
zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır.
TÜRKİYE’DE SINIFLARIN İZİNİ SÜRMEK SEMPOZYUMU VİDEO KAYITLARI YAYINDA 14-15 Mart 2015 tarihlerinde Ankara’da düzenlediğimiz ‘Türkiye’de Sınıfların İzini Sürmek’ sempozyumu video kayıtları yayınlandı. (Kayıtları http://muhalefet.org/haber-redaksiyon-sinif-sempozyumu-video-kayitlari-12-15156.aspx adresinden izleyebilirsiniz.) Sempozyum sunumlarının video çekimi ve kurgusunu yaparak yayına hazır hale getiren Sorgulama Zamanı emekçilerine teşekkür ederiz. Metal işçilerinin direnişinin işçi sınıfının mücadelesinde yeni bir dönem açtığı bu günlerde, sınıfın izini sürmek eşit-özgür bir gelecek üzerine mücadelesinin mütevazi parçalarından birisi. Bu Sempozyuma katkı veren herkese bu vesileyle bir kez daha teşekkür ederiz. Sempozyum hazırlık çalışmalarında emek veren Gamze Yücesan Özdemir, Yasin Durak ve Necmi Erdoğan’a tartışmalara değerli çalışmalarıyla katkı sunan Korkut Boratav, Tülin Öngen, Tarık Şengül, Metin Özuğurlu, İbrahim Gündoğdu, Emek Yıldırım, Nevra Akdemir, Ercan Geçgin, Serkan Öngel, Polat Alpman, Sibel Özbudun, Nuray Türkmen, Akın Bakioğlu, Ahmet Haşim Köse, Kurtuluş Cengiz, Utku Balaban, Fuat Ercan, Gaye Yılmaz, Elif Salihoğlu, Denizcan Kutlu, Cenk Saraçoğlu, Hatice Kurtuluş, Hasan Kürşat Akcan, Yüksel Akkaya, Mehmet Yetiş ve Kansu Yıldırım’a teşekkür ederiz. Redaksiyon dergi, Türkiye’de Sınıfların İzini Sürmek sempozyumunu sürdürmeyi ilk sempozyumun sonucu ve bir sorumluluk olarak geliştirerek süreklileştirecektir. Sözümüzü, eylemimizi birleştirme, büyütmeye devam edeceğiz. Direnen metal işçilerine selam! “Türkiye işçi sınıfına selâm! yaratana! Tohumların tohumuna, serpilip gelişene selâm!”
Selâm
HAZİRAN’I TOPLUMSAL-SIYASAL BIR SEÇENEĞE DÖNÜŞTÜRÜLMELI Alper TAŞ
İkinci yılında Haziran Direnişi'nin sürdürülebilir mirası sizce ne? Haziran direnişinin sürdürülen mirasını bugün metal işçilerinin büyüyen direnişlerinde görmek mümkün. Metal İşçileri, 12 Eylül’ün kurduğu sendikal baskı düzenine itiraz ediyor. Bunun karşısında Gezi’dekine benzer şekilde kendi söz ve karar hakkını talep ediyor. Bu anlamda insanca yaşam talebiyle birlikte, sömürü düzeninin devlet merkezli sendikalarla kurduğu işleyişe de güçlü bir itiraz var.
18
direnişte açığa çıkan bu birleşik mücadelenin örgütlü zeminlerde sürekliliğinin sağlanarak sürdürülmesidir. Bugün Birleşik Haziran Hareketi, bu anlamda Haziran Direnişi'nin birleşik mücadele anlayışını Meclisleriyle geliştirmeye çalışıyor. Gezi’nin hatırasını canlı tutmanın ötesinde, sorumluluğumuz Gezi’nin, Haziran’ın devrimci eylemini, enerjisini geliştirmekse her alanda bu anlayışı güçlendirmeliyiz. Ancak Haziran Direnişi'nin canlılığının tüm yönleriyle aynı biçimde sürdürülmesini beklemek de doğru değil. Bir isyan ancak uzun süreye yayılmış bir direnme hareketi ile başka biçimler alarak gelişip güçlenebilir. Gezi’nin dayanışmasını, yeni insan ve yeni toplum işaretlerini, halk Meclisleri-Forumlarındaki doğrudan demokrasi perspektifini ilerletmek için halkın birleşik mücadele zeminlerini bu anlayış temelinde yaygınlaştırmamız gerekiyor. Bunun başarılması aynı zamanda solda devrimci bir yenilenmeyi de gerekli kılıyor. Bir savunma dönemindeydik uzunca bir süre. Reel sosyalizmin yıkılışı ile dünya ölçeğinde gelişen bu savunmacı dönem Gezi ve dünyanın pek çok yerindeki isyan hareketleriyle birlikte kapandı. İçinde bulunduğumuz dönem ise daha çok devrimci hareketin, çökmeye başlayan kapitalizm karşısında alternative olma imkanlarının daha fazla arttığı bir kurucu dönem. Dünyanın çeşitli yerlerindeki sol gelişmeler, iktidar deneyimleri bu kurucu dönemin bir parçası olarak görülmeli. Bu dönemlerde mutlaklık Haziran direnişi, her şeyden önce halkın kendi iradesi-
aranmamalıdır. Başarı, başarısızlıklar yükselme ve geri
nin, öz güvenin güçlenmesiydi. İnsanlar bir araya ge-
çekilmeler içerisinde gelişeceğini bu kısa dönemden de
lerek, mücadele ettiklerinde neler başarabileceklerini
görmek mümkün.
Haziran günlerinde farketti. Bu anlamda, 12 Eylül ile birlikte yaratılan sinik, suskun toplum modelini bu direniş
O yüzden Gezi-Haziran Direnişi'nin izleri uzun sürelidir.
büyük ölçüde çatlattı. Önümüzdeki dönemde de Ha-
Sol, muhalefet hareketlerini, emekçi ve ezilenler üzerin-
ziran’ın bu anlamdaki izlerini ülkenin her yerinde daha
de direnmenin ve ötesinde yeniden kurmanın mümkün
fazla görmek mümkün olabilecek.
olduğunu gösteren bir fikir ve irade olarak sürecektir.
İkincisi Haziran Direnişi, halkın birleşik bir eylemiydi.
AKP'nin belirli bir güç kaybına uğradığı ve bunun se-
Farklı gelecek tahayyüllerine sahip olan insanlar, AKP
çimlere belirli bir ölçüde yansıyacağını şimdiden söy-
baskılarına karşı ortak bir itiraz geliştirdi. Haziran Dire-
lemek mümkün. Bu anlamda, 7 Haziran sonrasında,
nişi'nin bu anlamda en önemli sonucu ve sorumluluğu
AKP'nin görece güç kaybettiği bir dönem yaşanacak. 19
Bu anlamda AKP sonrasına ilişkin düzen içinde de ara-
tirdikleri üzerinden ve kendini de aşarak önümüzdeki
yışlar güç kazanmaya başladı. Böyle bir dönemde sol
bu zorlu mücadele döneminde daha yaygın, daha ör-
politika nasıl şekillenmeli?
gütlü ve daha güçlü bir biçimde yer almanın hazırlıkla-
AKP, bir güç kaybına Gezi’den başlayarak uğradı. O dö-
rını hızla yapmalıdır.
nemde de bu direnişin AKP için sonun başlangıcı olduğunu, ifade etmiştik. Gezi ile birlikte AKP ülkeyi yönete-
Haziran Hareketi bugünkü direniş izleri açısından ne
mez hale geldi. Bunun dolaylı bir sonucu olarak iktidar
ifade ediyor?
içi çelişkiler derinleşerek, iktidar blogu dağıldı.
İsmini bu direnişten alıyor Haziran Hareketi. Ancak, HAZİRAN'ın kendisini direnişin tek temsilcisi olarak görme,
Erdoğan giderek derinleşen bu kriz karşısında, tüm
büyük halk eyleminin tek muhatabı olma gibi dar bir
iktidarı devletin baskı güçlerini ele geçirme temelinde
yaklaşımı da yok. Haziran Hareketi, Gezi’nin tüm sol, öz-
tekleştirerek aşmaya yöneldi. Ancak bu durum artık
gürlükçü, eşitlikçi, bağımsızlıkçı, barıştan yana dinamik-
giderek AKP içine de yansıyan bir çatlamanın önüne
lerini birlikte mücadeleye sevk etmeye ve tüm güçler
geçemiyor. Öte yandan da toplum içindeki desteğini
arasında bir dayanışma ilişkisini tesis etmeye yönelen
kaybediyor. Bir anlamda AKP’nin içerde, bölgede sür-
bir hareket. Bu anlamda Gezi’nin ruhu olarak ifade edi-
dürdüğü tüm politikalar iflas etti, ekonomideki istikrar-
len sokaktaki birliği örgütlü biçimlerde çoğaltmaya ve
sızlıkla birlikte AKP kendi tabanına da bir gelecek vaat
sol bir kültür haline getirmeye çalışıyor.
etmekten uzaklaştı. Seçim dönemindeki söylemlerindeki etkisizlik ve heyecansızlık da bunu gösteriyor.
Gezi-Haziran Direnişi'nin en önemli yanlarından birisi de yaygın bir direniş olmasıydı. Taksim Meydanı’nda
Seçim sonucunda hangi olasılık gerçek olur şimdiden
gösterilen irade ile birlikte hareket giderek yaygınlaş-
kestirmek güç. Ancak sonuçta AKP’nin görece zayıfla-
tığı oranda etki gücünü arttırdı. Mahallelerde on binler
dığı, muhalefetin ise görece güçlendiği bir tablo oluşa-
yürüdü. Bu yürüyüşler Forumlara-Meclislere dönüştü.
cak. HDP’nin barajı aştığı koşullarda, AKP’nin tek başına
Ancak hareketin sıcaklığının azalmasıyla birlikte sürdü-
iktidar olma ihtimalinin de oldukça azalacağı görülüyor.
rülemedi. Haziran Hareketi, bu anlamda Gezi’yi 2013’de
Bu durumda bir Koalisyon ve azınlık hükümeti de ola-
bırakmayıp bu direnme damarlarını korumaya, geliştir-
bilir. Ortaya çıkan tüm sonuçlar, AKP için bugünkü gü-
meye ve çoğaltmaya çalışan bir hareket. Haziran Mec-
cünün zayıfladığı bir denklem olacaktır. Bu kuşkusuz 7
lisleri bunun için önemli.
Haziran seçimleri sonrasındaki dönem açısından önemli.
Haziran Hareketi aynı zamanda Meclisleriyle halkın kendi söz ve eylemiyle güç kazandığı, doğrudan demokrasi
Ancak, AKP’nin görece güç kaybetmesi ya da AKP’nin
zeminlerini yaratarak düzene karşı bir alternatif oluş-
yerine onun başka bir versiyonu olmanın ötesine geç-
turmaya çalışması anlamında Gezi’nin fikrini, bugünü
meyecek alternatiflerin ortaya çıkması kısa dönemli
taşıyor.
olarak bir nefes alma olarak görülse de, bir kriz dönemi içerisinde ilerlemeye devam edeceğiz. Neoliberal sö-
Tüm bu olumluluklarla birlikte Gezi’nin fikrinin, talep-
mürü modeli ile birlikte onun üzerine inşa edilen rejim
lerinin ve birikiminin henüz toplumsal ve siyasal bir
sınırlarına dayanmıştır. Bunun aşılması gerekir. Haziran
seçeneği dönüştürme noktasında olmadığımız da bir
Hareketi, seçim sonuçları nasıl olursa olsun asıl olarak
gerçek. Haziran Hareketi, bugün mümkün kılmak için
bu çürüyen rejimin aşılması, siyasal-toplumsal anlamda
mücadele ediyor.
kurucu bir seçeneğin yaratılması için mücadele edecektir. Bu anlamda HAZİRAN Hareketi’nin önemi daha da artacaktır. HAZİRAN Hareketi bu anlamda kendi birik20
2013 HAZIRAN’I SÜREKLILEŞTIREN FORM BIRLEŞIK HAZIRAN’DIR Metin ÇULHAOĞLU
İkinci yılında Haziran Direnişinin sürdürülebilir mirası sizce ne? Haziran 2013 gibi yaygın ve ciddi bir kitleselliğe ulaşan patlamaların sizin deyişinizle «sürdürülebilir» mirası, bu patlamanın özneleri olan insanları örgütlü, katılımcı ve eylemli kılacak bir formun oluşturulmasıdır.
Haziran 2013’te yaşamında belki de ilk kez sokakta gösterilere katılan insanlar vardı. Şimdi bu insanlar o deneyimlerini «tatlı bir anı» olarak saklayıp yaşamlarını öyle mi sürdürecekler yoksa uzun soluklu bir mücadelenin içinde bu deneyimlerine süreklilik 21
mi kazandıracaklar? Elbette ikincisinin olması gereki-
seçim ya da koalisyonsa akla gelebilecek her koalisyon
yor; çünkü Haziran 2013’te neye «patlandıysa» bugün
için geçerli, değişmez gereklilik budur.
aynı durum var ve bu ülkede tepki konulması gereken durumlar hep olacak.
Biri ek daha: HAZİRAN’nın, 7 Haziran seçimleriyle ilgili olarak almış olduğu karar ki doğrudur ve haklıdır, «bir
«Mirasın sürdürülebilirliği» sorusunun yanıtı Birleşik
seferlik» geçerlilik ve inandırıcılık taşımaktadır. Bir daha
Haziran Hareketi’dir. Birileri «Biz kendimiz bir dahakine
böyle bir karar olmaz, olamaz. Dolayısıyla, HAZİRAN’nın
iyi hazırlanalım» diyerek kendi işlerinin başına dönmüş
olası bir «erken seçim» durumunu da şimdiden hesaba
olabilirler. Başkaları ise «bir dahaki» olsun olmasın bu
katması ve buna göre hazırlanması gerekmektedir.
potansiyele örgütlü bir süreklilik kazandırma arayışındadır. Yani Haziran Hareketi’ni, 2013 Haziran’ında
Haziran Hareketi bugünkü direniş izleri açısından ne
«patlayanın» mücadelesine süreklilik kazandıracağı bir
ifade ediyor?
form, çatı ya da kanal olarak görmek gerekir. Eğer mi-
Kuşkusuz başka önemli yönleri, boyutları, özellikleri vb.
rassa, miras böyle sürdürülebilir.
var; ancak bana göre Haziran Hareketi’nin 2013 Haziran Direnişi'nden hareketle yapabileceği en önemli çıkarsa-
AKP'nin belirli bir güç kaybına uğradığı ve bunun se-
ma şudur: Bu ülkede devrim sürecinin kendi iniş çıkış-
çimlere belirli bir ölçüde yansıyacağını şimdiden söy-
ları, kırılma noktaları, gelgitleri ötesinde, sürece katılan
lemek mümkün. Bu anlamda, 7 Haziran sonrasında,
kitleler de belirli bir ortak payda üzerinde yükselen bü-
AKP'nin görece güç kaybettiği bir dönem yaşanacak.
yük bir çeşitlilik sergileyecektir. Hem proletaryadan kü-
Bu anlamda AKP sonrasına ilişkin düzen içinde de ara-
çük burjuvazinin orta-üst katmanlarına uzanan sınıfsal
yışlar güç kazanmaya başladı. Böyle bir dönemde sol
bir çeşitlilik hem de özlem, talep, yönelim vb. anlamın-
politika nasıl şekillenmeli?
da bir çeşitlilik…
Şimdi, seçim sonuçları ne olursa olsun, sol politika ve sol mücadele hiçbir zaman duraklamaz, bu genel bir
Şimdi, böyle bir çeşitliliğin esiri olup onun peşinden sü-
doğrudur. Ancak, zaman zaman öyle seçim sonuçları
rüklenmek de bir olasılıktır, tersine aynı çeşitliliği ona
ve iktidarlar olabilir ki sol hareket bir yandan örgütlen-
kendi standartlarını dayatarak daraltmak da… Bence
mesini ve mücadelesini sürdürürken diğer yandan yeni
Haziran Hareketi bu ikisine de kapılmadan, çeşitliliği
oluşan iktidarı göz ucuyla izler, üzerinde baskı oluştu-
belirli bir eksen etrafında ne kadar kucaklayabilirse o
rur, kimi talepler ileri sürer. Genel ve teorik olarak ba-
kadar başarılı olacaktır.
kıldığında böyle bir durum olabilir. Ancak, 7 Haziran böyle bir durum vaat etmemektedir. Seçimler nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, ardından hangi iktidar ya da koalisyon olursa olsun, az önceki durum ortaya çıkmayacaktır. Yani 7 Haziran sonrasında solu «artık biraz nefes alabiliriz» diyebileceği bir ortam beklememektedir.
Tersine, bir kez daha «seçim sonuçları ne olursa olsun» Türkiye solu mücadelesini daha da güçlendirmek, yaygınlaştırmak, çeşitlendirmek ve örgütlemek zorundadır. AKP iktidarıysa AKP iktidarı, dışarıdan destekli hükü22
metse dışarıdan destekli hükümet, erken seçimse erken
EMEKÇI HALKIN ÖFKELERINI ÖRGÜTLEYEN BIR HAREKET Hakan GÜLSEVEN
İkinci yılında Haziran Direnişi'nin sürdürülebilir mirası sizce ne? Tarihte hiçbir isyan, hiçbir ayaklanma kendisini aynen tekrar etmez. Ne var ki, her ayaklanma toplumsal hafızada silinmeyen izler bırakır. İki yıl önce Haziran’da gerçekleşen ayaklanma, kendiliğinden bir öfke patlamasıdır, örgütlenememiştir, pek çok eksiği gediği vardır, sendikal hareket tarafından yalnız bırakılmış ve geri çekilmiştir. Ama bu toplumun hafızasına cüret ve cesareti yerleştirmiştir. Kimse bu cüret ve cesareti söküp koparamaz artık toplumsal hafızadan. Egemenlerin bilincine ise endişe yerleşti 2013 Haziranı'ndan sonra. Ellerinde tüm imkânlar olmasına rağmen, Gezi Parkı'na çok önceden planladıkları karşı devrimci sembolü, 'Topçu Kışlası'nı dikememelerinin nedeni o endişedir. AKP iktidarı 2013 Haziranı itibarıyla bitmiştir. O günden sonra yeni bir rejime, diktatörlük rejimine geçilmiştir. Hareketimiz iktidar bloğunu parçalamıştır. Diktatörlük rejimi oy hileleri ve kolluk kuvvetlerinin zorbalığıyla ayakta duruyor. Haziran Ayaklanması'nın sürdürülebilir mirası, sürdürülmesi mümkün olmayan ve er geç yıkılacak olan diktatörlüğe karşı kesintisiz mücadeledir. Bu hattan ilerleyeceğiz... Türkiye'nin bugünü açısından AKP'nin yönelimleri, çatlakları çerçevesinde Haziran Direnişi kurucu irade açısından ne ifade ediyor? Dediğim gibi, AKP diktatörlüğü er geç yıkılacak, hırsızlar ve katiller mutlaka yargılanacaktır. Kenan Evren biraz erken ölmüştür. Yargılamayı geriye doğru işletmek ve bu memleketi tüm pisliklerinden arındırmak icap eder. Böyle olması kaçınılmazdır. Bu süreç, Haziran Ayaklanması'nın, kendisinden iki sene sonra gelen işçi hareketini kapsama alanına almasıyla, iki damarın birleşmesiyle tamamlanabilir. Haziran'ın yarattığı barikat geleneğiyle, işçi sınıfının patronlara ve iktidara meydan okuyan fiili grev-işgal hareketi birleştiği an hiçbir egemen ayakta kalamaz. Yeniden kurulacak bir ülkenin kurucu gücü bu birleşim olacaktır. Haziran Hareketi bugünkü direniş izleri açısından ne ifade ediyor? Haziran Hareketi, işçi sınıfının, yoksul halkın öncülerini birleştirerek, ülkenin yeniden kuruluşunu teminat altına alacak bir hatta ilerlemeyi öngörüyor. Bir umut yarattığı açık. Binlerce insan Haziran Hareketi'nin etrafında seferber oluyor. Lakin kendimizi kandırmanın lüzumu yok. Hâlâ nüfusa oranla marjinal bir kuvvetiz. Önümüzde yürünecek uzun bir yol var. Eksiklerimizi gidereceğiz, daha geniş bir örgütlenme inşa edeceğiz. İddialarımızı gerçekleştirebilmek için emekçi bölgelerinin derinliklerine nüfuz etmek zorundayız. Kent merkezlerinde 'dostlar alışverişte görsün' şovları yapan 'aktivist'ler değil, emekçi halkın acılarını paylaşan ve öfkelerini örgütleyen militanlar topluluğu yaratmalıyız. Bu bir ölüm-kalım sorunudur. Zira devrim bu ülkede bir fantezi değil, bir hakikat ve zarurettir. Devrime hazırlanmalıyız...
23
HAZIRAN HAREKETI' NIN GEZI ILE İLIŞKISI Çiçek Çatalkaya (Okmeydanı HAZİRAN Meclisi) Gezi isyanı ile ilgili en genel ve doğru olan değerlendirme, AKP'nin politikalarını benimsemeyen, onaylamayan toplumun farklı kesimlerine, AKP'nin kendi yaşam biçimi anlayışını, değer yargılarını dayatması karşısında gelişen toplumsal öfke patlaması. Ancak her öfke patlaması gibi Gezi isyanındaki öfke de belli bir zirveye ulaştıktan sonra kendiliğinden daha sakin bir görünüme büründü. Gezi isyanı dönemindeki en önemli eksiklik elbette sol hareketin dağınık ve örgütsüz olmasıydı. Dahası Gezi isyanındaki kimi yönler, örneğin; Gezi Parkı'nda günlerce egemen olan paranın geçerliliğini yitirdiği, kolektif, demokratik yaşam biçimi, söz ve karar sahiplerinin aynı olduğu park forumları solun mevcut durumunu aşan, ileri özelliklerdi. Sol hareketin mevcut dağınık haliyle gelişen isyana yön verebilmesi, daha kalıcı, ilerici bir aşamaya taşıması çok mümkün değildi. Sonrasında da solun her kesimi için geçerli olmasa da genel anlamıyla özeleştirel bir tutumun geliştiğini söyleyemeyiz. Kendi ezberlerimizle Gezi isyanını anlamaya ve anlamlandırmaya çalıştığımız bir tarzı devam ettirdik. Dolayısıyla aktif direnişten sonra teori düzeyinde olmasa da pratik anlamda Gezi' nin sahipsiz kaldığını söylemek mümkün. Haziran Hareketi tam da, yukarıda söz ettiğim tartışmaları merkezine alan bir anlayışla kendini inşa etmeyi hedefleyen bir hareket oldu. Gezi'nin öğrettiklerine pratik hayatta da sahip çıktı. Doğrudan demokrasinin örneği olan park forumlarını ve meclislerini örgütlenme modeli olarak benimsedi. Gezi isyanı döneminde iyice belirginleşen, AKP diktatörlüğüne karşı olan bütün muhalif kesimleri kapsayan birleşik bir mücadele aracı ihtiyacının cevabı oldu. Yani HAZİRAN, kendiliğindenci gelişen Gezi isyanının örgütlü formudur. Gezi isyanı içinde doğan bir hareket olduğu için de adı HAZİRAN...
UMUDUN İSMI: HAZİRAN İpek Kıyak (Edirne HAZİRAN Meclisi) Gezi, AKP’nin gerici baskıcı politikalarına karşı ‘’artık yeter’’ diyen çok farklı kesimlerin bir araya geldiği görkemli bir direnişti. Kol kola giren farklı kesimlerin aynı zamanda düşlediğimiz yarınlara dair küçük küçük pratikler gerçekleştirdiği, dayanışmanın güzelliğini tekrardan bizlere hatırlatan ülkemizde bir dönemi geride bırakan bir hareketti. Egemen güçlere olduğu gibi aynı zamanda sol-sosyalist kesimlere de bir mesajı vardı. Birleşik Haziran Hareketi de Gezi’nin işaret ettiği yere doğru bir yürüyüşün, biz ‘’Gezi’yiz’’ diyenlerin değil, ülkenin gidişatına dair bu sorumluluğu üstlenmiş mütevazı, yukarıdan bakmayan bir yan yana gelişin ifadesiydi. Haziran Direnişi'nin yan yana getirdiği farklı kesimleri ilkeler doğrultusunda bir araya getiren, eğitim boykotu çalışmasında da gösterdiği gibi itirazını birleşik-güçlü bir şekilde yapan, ülkenin gündemine sokan, gün içerisinde yaptığı programlarla da küçükte olsa alternatifi işaret eden, kararlarını herkesin katıldığı meclislerle-forumlarla belirleyen hareket tarzında örgütlenen umudun ismiydi. 2013’ün Haziran’ında birleşik mücadelenin, dayanışmanın, güçlü itirazın bununla birlikte kurucu pratiklerin, herkesin söz-karar sahibi olduğu forum-meclis örgütlenmelerinin, neşeyle direnişin birleşince ne kadar güçlü olduğunun, birbiriyle değil karşıdakiyle didişmenin önemini görmüştük. Şimdi 2013’e nostalji olarak bakmayan tüm bu değerlerin vücut bulmaya başladığı ismin yine aynı olduğunu görüyoruz: HAZİRAN
24
HAZİRAN '13 FİKRİ VE BUGÜN Önder İŞLEYEN
Haziran '13 Direnişi'nin ikinci yılında, bu büyük isyanın bakiyesi ve izleri üzerine tartışmak önümüzdeki dönemin mücadelesi üzerine düşünmeye yol açtığı oranda önemli olacaktır. Bu anlamda, Haziran 13’ü tartışmak, direniş günlerinin güzelliğini anımsamanın ötesine geçerek, onun sürdürülebilen mecralarını-damarlarını yaratma mücadelesinin parçası olarak görülmelidir. Bu bakımdan bu giriş niteliğindeki yazı Gezi’nin bakiyesini ve bugünü üzerine tartışmaya ve örgütlemeye yönelik bir çağrı olarak görülmelidir. İsyan Çağının İlerleme Noktaları İsyan ve direniş hareketlerinin damgasını vurduğu birkaç yılın ardından, kimi noktalarda sol
25
yükseliş ve iktidar deneyimlerinin açığa çıkmaya başladı-
sinde gelişecektir. Syriza üzerine yapılan tartışmalarda da
ğı bir dönemdeyiz. İsyan hareketlerinin kendiliğinden bir
görüldüğü üzere solun önümüzdeki dönemde üzerinde
patlama olarak gerçekleşen ilk birikimin kimi noktalarda
düşünmesi gereken meselelerden birisi kapitalizmin bu-
bir seçenek-alternatif olmaya başladığı, kimi noktalarda
nalımı içerisinde sol bir geçiş politikasının nasıl hayata
ise geri çekilerek farklı biçimlerde sürdürülmeye çalışıldığı
geçirilebileceğidir. Burada önemli olan mevcut koşullar
eşitsiz bir gelişme seyri var.
içerisinde halk kesimlerinden yana politikalarla kapitalist saldırganlığı dizginleyecek bir direnişle birlikte alternatif
Hareketlerin kimi noktalarda geri çekilmiş olması bir tür
geçiş politikaları ve toplumsal-sosyal kurucu mevzilerin
durgunluk olarak görülmemeli. Görülüyor ki önümüzdeki
geliştirilmesidir.
dönemde de mücadeleler patlama-geri çekilme noktaları içerisinde ilerlemeye devam edecek. Henüz kapitalizmi
Bu mücadele aynı zamanda düzenin de arayışları çerçeve-
aşacak bir kurucu ideolojik seçenek ve irade oluşturama-
sindeki bir mücadeleden bağımsız düşünülmemelidir. Dü-
mış olmakla birlikte kapitalizmin derinleşen bunalımının
zenin kimi noktalarda isyan dinamiklerini pasifize etme ya
yarattığı siyasal-sosyal ve toplumsal krizler, bu tür hare-
da düzenin kırılmasını sol görünümlü neoliberal bir uyum-
ketleri tetiklemeye devam edecektir.
la engellemeye yönelik hamleleri de bu dönem içerisinde gelişecektir. Bu anlamda önümüzdeki dönemde, neolibe-
Bu anlamda dünya ölçeğinde krizin belirlediği kaotik ve
ral ekonomi modelinin farklı biçimlerde sürdürülmesi nok-
istikrarsız uzun bir dönemin içerisindeyiz. Kapitalizmin
tasında kimi uyum politikalarının-programlarının solun da
yarattığı ekonomik-sosyal, ekolojik ve toplumsal kriz di-
içinde daha çok gündem haline gelebileceğini söylemek
namiklerinin derinleşeceği bu dönemde direnme hareket-
mümkün.
lerinin gelişme imkanları da çoğalacaktır. Pek çok yerde sol-muhalefet hareketleriyle birlikte gerici-faşist akımların
Bu geçiş dönemi tüm bu imkan ve sınırlar içerisindeki bir
güç kazandığı ve düzenin giderek daha faşizan-baskıcı bi-
mücadele ile biçimlenecektir. Bunu bir mücadele alanı
çimler altında sürdürülmeye çalışıldığı da görülmektedir.
olarak görerek aktif bir tutum almaksızın, kenara çekilip sözde doğrularını tekrarlayarak yapılabilecek bir şey yok-
Bu kaotik dönemde direnme hareketlerinin ilk birikimle-
tur. Ok yaydan çıkmıştır, artık önemli olan gerektiğinde de
rinin en önemli noktası kendiliğinci bir gelişim çizgisinde
okun da önüne geçerek ona yön verecek fikri ve örgütsel
devrimci demokratik nitelikle halk isyanları olarak biçim-
birikim kanallarının çoğaltılarak toplumsal kaynama nok-
lenmesidir. Bu dinamiklerin kurucu bir kuvvete dönüşmesi
talarında hızla mevzilenmektir. Ötesinde başarı ve başa-
ise bugün isyanın izleri üzerinde geliştirilen yeni deneyim-
rısızlıklar, ilerleme-gerileme hatta sapma noktaları bu bi-
ler, örgütlenme modelleri ve alternatif arayışları içerisinde
rikimin olumlu ya da olumsuz parçaları olarak bu tarihsel
şekillenecektir.
dönemin ilerleyişinin parçası olacaktır.
Bu hareketlerin gelişimi reel sosyalizmin yıkılmasının ardından başlayan uzun dönemin ardından devrimci-sosyalist hareketin gerçek bir yenilenme imkanını da ortaya çıkarmaktadır. Bu anlamda yalnızca Yunanistan’da Syriza ya da İspanya’da Podemos’un yükseliyişle sınırlı olmayan zengin ve yaygın bir arayıştan söz etmek mümkün. Pek çok yerdeki alternatif arayışları ve bunun sonucu olarak şekillenen ekonomik-sosyal örgütlenme dinamikleri önümüzdeki dönemde daha da yoğunlaşacaktır. Bu noktada dayanışmacı ekonomi modellerinin, öz yönetim çabalarının aynı zamanda sosyalizmin yeni tarihsel döneminin fikir birikimine de önemli katkılar sağlayacaktır. Öte yandan özellikle Yunanistan’daki gibi halkın iradesinin sola yöneldiği iktidar olanakları da bu dönem içeri-
26
nun başlangıcı olması tespitinin temel noktası yönetme Haziran ’13 Sonrası ve Solda Yeniden Kuruluş
gücünü kaybetmesi oldu. Bu aynı zamanda AKP’nin de
Haziran ’13 Direnişi'nin dinamikleri üzerine çokça tartışıldı.
eskisi gibi yönetemeyeceği anlamına geliyordu.
Şimdi üzerinde asıl durulması gereken nokta kuşkusuz ki sonrası.
AKP’nin ilerlemesinin durdurulması aynı zamanda iktidar bloku içindeki çatlakları da derinleştirerek bir parçalan-
Haziran Direnişi, sol ve muhalefet hareketini köklü bir bi-
mayla sonuçlanacak çatışma sürecini başlattı. Cemaatle
çimde sarstı. Bu sarsma, direnişin ilk günlerinde de günde-
başlayan iktidar mücadelesi, iki merkez üzerinden ilerlese
me getiren sol-muhalefet örgütlerini geçersizleştiren bir
de özünde iktidar blokunun tüm güçlerinin doğrudan ya
durum değil aksine gerekliliklerini ancak kendilerini aşarak
da dolaylı bir mücadelesi olarak şekillenirken bu durum
bugünün sorunlarına yanıt vererek gelişme zorunlulukla-
giderek güç dengelerinde yeni ittifak ve değişiklikleri de
rıyla birlikte gösterdi.
ortaya çıkarmaya başladı. Bugün ise iktidar bloku içindeki taşların yeniden dizileceği bir döneme doğru gidilirken
Bu büyük halk direnişinin ardından solun önemli bir kıs-
çatlağın AKP içinde de karşılıklar ürettiği ve özellikle se-
mının yoluna aynı biçimde devam etme noktasına hızla
çimler sonrasında bunun hızlanacağını söylemek mümkün.
çekildiğini şimdi söylemek mümkün. Bir kesimi de direnişi güzellemeden öte gitmeyen bir nostaliye dönüştürme
AKP’nin görece güç kaybedeceği bu dönemde, iktidar
noktasında marifetli gerçekten de. Bir de isyanı aynı biçim-
bloku içindeki çatışma da farklı boyutlarda derinleşecek-
de tekrar etmeye yönelen eğilimden söz etmek mümkün.
tir. Erdoğan’ın etrafında kurulan Saray merkezli iktidar kliğinin, stratejik baskı ve istihbarat aygıtlarına dayanarak
Ancak tüm bu eğilimler içinde direnişin geliştirilmesinin
sürdürdüğünü iktidarını koruma noktasında farklı dirençler
mümkün olmadığı iki yılın ardından daha açık bir biçimde
gündeme getirmeye devam edecektir. Ötesinde AKP’nin
görülüyor. Bu genel durumun dışında görülebilecek geliş-
görece güç kaybetmesiyle birlikte, düzenin farklı seçenek-
me ise Birleşik HAZİRAN Hareketi’nin fikri ve pratiği üze-
lerinin güçlenmesi de tek başına AKP rejiminin yıkılma-
rinden düşünülebilir.
sı-yenilmesi anlamına gelmeyeceği de açıktır.
Sol siyasetin Haziran Direnişi'nin artan etkisizliği, dağıl-
Bu veriler ışığında seçim sonuçlarının belirleyeceği güç
ma ve parçalanma durumlarıyla karşı karşıya kalması bir
dengeleri çerçevesinde düzen güçleri arasındaki müca-
anlamda olumsuzluk olarak görülse de özünde devrimci
dele ve çatışma önümüzdeki dönemde de sürecektir. Bu
hareketin yeni tarihsel döneminin arayışlarının doğal bir
dönemin bir özelliği de dünyadaki ekonomik bunalamına
sonucu olarak görülmelidir. Bu anlamda önümüzdeki sol
paralel olarak gelişmeye başlayan krizin etkilerinin önü-
siyaset açısından her bakımdan bir yeniden kuruluş döne-
müzdeki dönemde daha fazla hissedilecek olmasıdır. Dü-
mi olmaya devam edecektir.
zenin bir istikrar-denge oluşturmasının pek çok parameter nedeniyle oldukça zor olduğu bu dönemde emekçiler ve
Bugün bulunduğumuz noktaya
ezilenler üzerindeki baskılar da farklı biçimlerde yoğunlaş-
odaklanarak, Haziran’ın izleri ve
tırılmaya devam edecektir.
solun geleceği üzerine bazı satır başlarından söz edebiliriz.
Bu gelişme içerisinde sol politika, Erdoğan’ın ülkemizi sürüklediği faşizme karşı direnişini bir politik seçenek-odak
İktidar Cephesi, Seçimler ve Son-
oluşturma noktasında geliştirebildiği oranda düzenin fark-
rası
lı seçeneklerinin yaratacağı yanılsamanın önüne geçilmesi
Haziran
Direnişi'nin
ardından,
de mümkün olacaktır. Bugün AKP’nin sınırına dayanmanın
AKP’nin sonunun başlangıcı ol-
ötesinde bölgesel olarak ve içerdeki yönetme kapasitesi
duğu, tespitini sayfalarımızda da
anlamında bir çözülme sürecine girmesi karşısında, düzen
çokça ifade ettik. Ancak bunun
güçlerinin farklı arayışlarının gündeme gelmesi karşısında
basitçe AKP’nin iktidardan düşe-
yaşanan kimi kafa karışıklıklarından da söz etmek müm-
ceği manasına gelmeyeceği de
kün. Bugün yapılması gereken Erdoğan-AKP iktidarına
herkesin malumu. AKP’nin sonu-
karşı mücadeleyi düzen dışı bir zeminde derinleştirmekten
27
başka bir şey değil. Ancak bu yapılarak Erdoğan-AKP ik-
mümkün değildir.
tidarının çürümüş faşist iktidarının önünü kesmek ve oluşacak yeni düzen içi seçenekler karşısında bir odak olabil-
O yüzden Haziran Direnişi'nin ikinci yılında AKP’nin gi-
mek mümkün olabilecektir.
derek ağırlaşan baskıları ile birlikte sol içindeki sağ-parlamenterist ve düzen içi eğilimler de önemli bir tartışma
Haziran ’13 Fikri ve Bugün
başlığıdır.
Haziran Direnişi AKP iktidarına karşı bir isyan olduğu gibi, aynı zamanda farklı bir seçenek arayışıydı. Bu anlamda
Faşizm ve Devrimci Mevzilenme
düzenden köklü kopuşun izlerini de içerisinde taşıdı.
AKP iktidarının tekelleşmiş devlet gücüyle uyguladığı faşist baskı politikalarıyla birlikte, toplumsal zeminde de
Ancak hareketin kısa vadede kurucu bir güce dönüşmesi
faşist çeteleşme hızla örgütleniyor. Bu gelişmenin seçim-
mümkün olmadığından, özellikle de seçim gibi uğraklarda
lerdeki o ya da bu sonuçla ya da Erdoğan’ın gücünün za-
Gezi milyonları bir tür geçici uğraklar edinmiştir. Bu tu-
yıflamasıyla çözülebilecek bir mesele olarak görmek her-
tum bir tür apolitik bir tutum olmanın ötesinde, AKP’nin
halde yapılabilecek en önemli hata olur.
yarattığı tahribat karşısında halkın nefes alma kanallarını açmaya yönelik bir tercihi olarak görülmeli. Öte yandan da
Erdoğan’ın iktidarını korumaya yönelik özel tedbirleriyle
Haziran’ın fikri ve politikası temelinde bir siyasal seçene-
birlikte yeni bir boyut kazanan faşizm, yapısaldır. Ekono-
ğin yaratılamamış olması da bu noktada bu tür uğrakları
mik anlamda bağımlılık ilişkisinin bir sonucu olarak, ül-
bir seçenek olarak öne çıkarmıştır.
kemizde faşizm biçimsel demokrasiyle birlikte iç içe var olmuştur. Erdoğan-AKP, faşist mekanizmaları tekelleştire-
Bunun ötesinde üzerinde asıl durulması gereken nokta so-
rek ve toplumsal zeminde buna paralel yapılanmalar inşa
lun büyük bir kesiminin özellikle de son seçimlerde, -oy
etmeye yönelik geliştirmektedir. Aynı zamanda ekono-
tutumunun ötesindeki bir politikayla- Haziran Direnişi'nin
mik adaletsizlik, derinleşen yoksulluk faşist örgütlenme-
birikimlerine sırt çevirmiş olmasıdır. Sol içindeki seçim
lerin-çeteleşmelerin önünü açmakta toplumsal alandaki
beklentisinin bu denli yüksek olduğu, neredeyse her tür
çürüme faşizmin toplumsallaşma dinamiklerini de yarat-
sorunun parlamentodaki sayısal varlıkla çözülebilece-
maktadır.
ği üzerine kurulan yaklaşımlar bir seçim taktiği olmanın ötesinde Haziran’dan bir kopuştur. (AKP’nin geriletilme-
Bugün halk muhalefetinin geliştiği, etkinlik kazandığı her
sine dayanan matematiğe bakarak oy kullanma herhalde
noktada faşist çetelerle karşı karşıya kalınmaya başlamıştır.
herkesin akıl edebildiği bir şey. Ancak buradan bir siyaset
Bu durum önümüzdeki kriz içine belirlenecek dönemin de
çıkarmak ayrı bir şeydir.)
temel niteliği olmaya devam edecektir. Bu anlamda Türkiye’nin Erdoğan eliyle saptırıldığı noktadan olağan liberal
Kuşkusuz Gezi-Haziran Direnişi'nin siyasal bir seçeneğe
eksenine dönmesiyle beklenen bir istikrar ve normalleş-
dönüştürülmesi mücadelesinde, seçimler de uğraklardan
menin mümkün olmadığı bir dönemdeyiz. Kısmi-konjonk-
birisidir. Ancak seçimlere olumlu ya da olumsuz anlamda
türel istikrar dönemleri gelişse dahi ekonomideki daralma
mutlaklık yükleyen yaklaşımlar, Haziran Direnişi'nin kurucu
iktidar güçleri arasındaki çatışmayı derinleştirerek sürekli
nüvesini-potansiyelini ve fikrinin geliştirilmeye yönelik bir
bir istikrarsızlığı gündeme getireciktir. Öte yandan top-
yaklaşımın uzağındadır. Bunu bir tür konformizm, kolaycı-
lumsal-sınıfsal zemindeki –bugün Metal işçilerinin grevin-
lık olarak da değerlendirmek mümkün.
de de görülen- hareketlenmenin düzen tarafından emilebilme imkanları da giderek tükenmektedir.
Haziran Direnişi, halkın bağımsız devrimci eylemiyle ülkenin geleceğine ilişkin bir yol açtı. Bu yol, halkın kendi kade-
Bu anlamda Haziran ‘13’ün direnme-dayanışma fikri ve
rine sahip çıkma iradesinin güçlenmesi, temsili demokrasi
zeminleri bugün faşizme karşı mücadelede birer direniş
zeminleri karşısında halkın doğrudan söz ve karar sahibi
mevzisine dönüştürme çabaları önem kazanmaktadır. Ha-
olduğu iktidarlaşma zeminlerinin güçlendirilmesi, AKP re-
ziran 13’ün sonrasını getirmek böylesi zorlu bir mücadele
jimine karşı yeni bir toplum ve ülkeyi kurma fikrine dayanı-
ile mümkün olabilir.
yor. Bu temelleri savunma, güçlenlendirme mücadelesine bağlı olmayan güncel politikalarla sonuç elde etmek de
28
ŞİMDİ NAR'I BÜYÜTME ZAMANI!
Eskişehir NAR Forumu
Bizler dünyada altı bin yıldır var olan ataerkil sisteme karşı direnen, mücadele eden kadınlarız. Biyolojik farklılıklarımız toplumsal, politik, ekonomik baskı aracına dönüşürken kapitalizmin sömürü sisteminde kadınlar görülmeyen emeğiyle yok sayılmıştır. Günümüzde sömürü sistemine baktığımızda değişen hiçbir şey yok! Türkiye'de her gün birden fazla kadının ölüm haberini okumakta ve izlemekteyiz. Kadını artık sadece kocası, babası, ağabeyi ya da 'yabancılar'ın öldürdüğünü söylemek mümkün değildir. Kadınlar artık devletin her türlü mevkiisi, bilirkişisi, bakanı ile sistematik bir şekilde öldürülmektedir. Kadının yaşam hakkını elinden alan, katillereyse iyi hal indirimi uygulayan adalet erkek adalet olmaktan bir adım ileriye gidememiştir. Dün Nevin Yıldırım'ı, tecavüz eden erkeği öldürdüğü için müebbet hapis cezasına çarptıranlar, bugün kravat taktığı için iyi hal uygulayan zihniyetin adalet anlayışını gözler önüne seriyor. Erkek sisteme göre yasalar çıkaran ve bunu şekillendiren 'erkek adalet', bugün ölen ve öldürülen bütün kadınların failidir! Aynı zamanda sokakları kadınlara dar eden bu zihniyet kıyafetinden kahkahasına kadınların yaşam alanına kadar müdahale ederken bir adım geride durmuyor. Her gün yüzlerce kadın erkeklerin tacizine maruz kalıyor. Birçok kadın yaşadığı taciz sonucunda başvurduğu yerlerde bürokrasi karanlığına boğuluyor ve beyanları yok sayılıyor. Kadına yönelik şiddet ev içerisinde oldukça artmış olup, sığınma evi talebinde bulunan kadınlaraysa herhangi bir güvenlik sağlayıcı önlem alınmıyor. Bugün kadının bulunduğu her alana bir müdahale var! AKP kendinden olmayanı söylemleriyle yok sayıyor ve hedef haline getiriyor. Toplumda son dönemlerde artan nefret cinayetleri, kadının kahkahasından kürtaj hakkına ve yaşam biçimine kadar bunun göstergesidir. Biz kadınlar sokaklarda AKP şiddetine karşı direnirken, yaratılan erkek sisteme karşı da mücadele ediyoruz. Nar kadın dayanışma ağı 'Nar'ı Birlikte Büyütelim' diyerek yola çıktı. Eskişehir'de biz kadınlar sokakları ve meydanları erkek zihniyete karşı birlikte mücadele ederek ve mücadeleyi mahallelerde, kampüslerde, sokaklarda, gecelerde ve gündelik hayatta birlikte büyüterek göstereceğiz. Nar'ı birlikte büyütme kararıyla yeni bir yola çıktık. Nevin'in bakışından Özgecan'ın çığlığına bütün kadınlara bir sözümüz var: Şimdi Nar'ı büyütme zamanı! 29
BIZIM MODERN ÇARESIZLIĞIMIZ Alain BADIOU
Bu konferansta, Avrupa’nın, özellikle de Yunanistan’ın, mevcut durumu ile ilgili önemli meselelerin tamamını tartıştık. Söz konusu tarihi yapıları elbette analiz ettik: günümüz kapitalizminin küresel politikadaki saldırgan tutumunu, kimi devletlerin suça ortak olma acziyetini ve Avrupa’nın bugün bulunduğu aşamada oynadığı gerici rolü. Bunların yanı sıra başkaldırma ile taleplerin günümüzdeki diyalektiğinin açığa çıkardığı özgün örneklerin kaidelerini ele aldık. Ayrıca, askeri gerekliliklerin – yoksulluğu şiddetlendirmesi, sosyal yapıların yerle bir edilmesinin halka dayattıkları ve son derece zalim milliyetçilerin hiçbir şekilde hoşgörüye yanaşmayan ırkçılığına dayanan faşist çetelerin gittikçe artan küstah saldırıları gibi– sonuçlarını da enine boyuna konuştuk. Son olarak, sürdürülen direnişleri değerlendirmeye çalıştık.
30
Tüm bunlara Yunanistan’ın bu-
masındaki hitabet yeteneğine kesinlikle hayran kaldım.
günkü durumunun endişe verici
Ancak ben ikna olmadım. İlerici ve antifaşist eylemlerin
olduğunu belirtmek dışında ek-
yürekliliği ile kullanılan yaratıcı yöntemler elbette Cos-
leyeceğim bir şey yok. Komünist
tas’ın da belirttiği gibi coşku uyandırıcı. Dahası, bu ey-
siyasetteki
hocalarımdan
lemler kesinlikle gerekli. Peki, ama yenilik var mı? Pek
veya ustalarımdan bir tanesi [Mao
sanmıyorum. Bütün kitlesel hareketlerde bulunan de-
Zedong] şöyle derdi: “Araştırma
ğişmez nitelikler vardır: eşitlikçilik, çoğulcu demokrasi,
yapmayanın söz hakkı yoktur!”.
yeni bulunan sloganlar, cesaret, hızlı tepki gösterme…
Toplantıya katkıda bulunan diğer
Bütün bu özellikleri aynı enerjiyle –neşeyle ve biraz da
katılımcıların bilhassa Yunan dost-
endişeyle– 1968 Fransa’sında da gördük. Yakın zaman-
larımızın aksine, burada konuştu-
da, Mısır’ın Tahrir Meydanı’nda da aynı görüntüler var-
ğumuz meseleye dair henüz siyasi
dı. Doğruyu söylemek gerekirse, tüm bunlar Spartaküs
veya askeri konularda herhangi bir
veya Thomas Münzer zamanında bile mevcuttu. Yakla-
araştırmayı yapmış değilim. Yeni
şık kırk sene önce “komünist değişmezler” bulunduğu-
siyasal koşulların ancak sürece dâ-
nu ısrarla savunmuştum. Bugün aynen şunu söyleyebi-
hil olup tecrübe kazanarak müm-
lirim: komünist hareketinin değişmez karakteri. Doğru
kün olabileceğini biliyorum. Mese-
düzgün siyasi yenilikler ve yeni bir siyasal özne elbette
leye dair edinilen alelade bilgilerin
başka bir şey: yaşama gücünü hareketten alır, fakat asla
ve görüşlerin yeterli olmadığının
yolundan sapmaz. Ve şimdi kısa süreliğine konudan sa-
farkındayım. Ve bunun da oldukça
parak başka bir dönüşümden bahsedelim:
yüce
basit bir sebebi var: öznel bir siyasi yenilik hâlâ kendini yapılandırma
Yunanistan, çok uzun, evrensel düzeyde önemi olan bir
aşamasında olduğundan dışarıdan
tarihe sahiptir. Birbirini izleyen baskılara ve işgallere
kavranılmaya elverişli değildir. Da-
karşı direnişiyle tarihe damgasını vurmuştur. Ülkedeki
hası, az önce alıntı yaptığım usta-
komünist hareket, silahlı mücadele de dâhil olmak üze-
mın da sözlerini tamamladığı üze-
re, son derece güçlüdür. Burada, bugün bile, gençlik
re: “Bir meseleyi araştırmak onu
kitlesel ve kararlı direnişler örgütlemeye devam ediyor.
çözmek demektir”. Yunan halkına
Bu ülkede, geleneksel gerici güçler şüphesiz son derece
nefes aldırmayan herhangi bir sorunu çözmek için ne
güçlü; fakat karşılarında muazzam kitlesel ve cesur bir
gerekli donanımım ne de buna niyetim var.
halk hareketi var. Korkunç faşist yapıların olduğu ülkede öte yanda seçimlerde sağlam varlık gösteren militan
Bu nedenle benim bu meseledeki konumumun dışarı-
tabanlı sol partiler de mevcut.
dan ve öznel olduğunu belirtmek gerekiyor. Bulunduğum konumun sınırlarını kabullenerek kişisel veya hak-
Günümüzde, ülkenin gidişatı kendi krizi nedeniyle tas-
sız olmayı göze alarak, fakat yine de ifade edeceğim
masını koparan kapitalizmin egemenliğinin asla kırıla-
duygunun, yani siyasal düzlemde çaresizliğin, benim
mayacağı algısını oluşturuyor. Geçici komiteler ve alçak
tasarrufumda olduğunu söylemeliyim. Yunanistan’da
hükümetler sanki ülkenin halkın desteklemediği vahşi
bugün olup bitenler bu duyguyu şiddetlendiriyor.
Avrupalı bürokratların sözünü dinlemekten başka seçeneği yokmuş gibi hareket ediyor. Ortaya çıkan mesele-
Arkadaşım ve yoldaşım Costas Douzinas’ın, siyasal ye-
ler ve bunlara bulunan Avrupai “çözümler” göz önünde
nilik olarak gördüğü ve yeni bir siyasi öznenin açığa
bulundurulduğunda direniş hareketi, gerçek bir siyasal
çıktığına inandığı Yunanistan’daki halk direnişine dair
alternatif olacağı yerde geçici bir oyalama taktiği olma
güçlü iyimserliğini somut örneklerle ifade ettiği konuş-
işlevi görüyor. 31
tivistlerin çoğunun yaşadığımız koşulları düşünme ve Çağımızdan çıkarılan bu muazzam ders, yalnızca bütün
değiştirmeye yönelik mevcut çabalarının büyük oranda
varlığımızla Yunan halkını desteklemeye teşvik etmekle
etkisiz kaldığını gösterdiğini düşünüyorum.
kalmıyor; aynı zamanda bu desteğin anlamsız, çaresiz bir boyuta hapsolmasını önlemek adına, düşünülmesi
Doğrusu, 1960’ların 70’lerin etkileyici hareketlerinden
ve yapılması gereken her şeyde onlarla birlikle hareket
sonra iktisadi, siyasal ve ideolojik açıdan çok uzun bir
etmeye de yönlendiriyor.
karşı devrimci dönemden geçtik. Karşı devrimci süreçte en sade ifadeyle özgürleştirici siyasetlerin önünü aça-
Yunanistan’ın durumunda –yukarıda söylenenlerin dı-
cak toplumsal bilinci örgütlemek için gerekli olan güve-
şında– dikkat çeken bir diğer husus –ki aynı durum
nin ve gücün önü kapatıldı. “Sınıf mücadelesi”, “genel
Fransa için de geçerli –halkı açıkça liberalizmin her
grev”, “tam bağımsızlık”, “devrim”, “korsan eylem”, “iş-
açıdan uygulanacağı (uzun vadeli ve köklü) kanunlara
çi-öğrenci ittifakı”, “ulusal kurtuluş”, “halk diktatörlü-
itaat ettirme çabasına karşı, ekonominin ve devlet gü-
ğü”, “çoğulcu demokrasi”, “proletarya partisi” gibi pek
cünün kısmi geri çekilmesinde bile ilerici güçlerin ken-
çok kavram anlamını kaybetti. On dokuzuncu yüzyılın
dilerini çaresizliğe mahkûm görmeleridir.
başından itibaren siyaseti yönlendiren anahtar kelime
İlerici güçler, ilerleme sağlayamamanın ve en ufak bir
olan “komünizm” tarihsel süreçte itibarsızlaştırıldı. Bu
kazanım bile elde edememenin ötesinde; gittikçe güç-
tarihsel dönemi, ilerici düşüncelerin dahi tamamen düş-
lenen faşizmin, yabancı düşmanlığı ve ırkçı milliyetçilik
manın egemenliğinde bulunduğunu göz önünde bulun-
aldatmacasının yayılması karşısında hiçbir şey yapma-
durarak değerlendirmek gerekiyor. Bu anlamda “komü-
malarına rağmen Avrupa muhalefetine öncülük etme
nizm=totalitarizm” eşitlemesini doğal karşılamak ve bu
talebini dile getiriyorlar.
örnekten hareketle devrimcilerin 1980’lerde korkunç biçimde yenildiğini kabullenmek gerekiyor. Aynı şe-
Bence bu köklü meselede dikkat edilmesi gereken
kilde, özellikle Sovyetler Birliği’nde iktidarda olan ko-
asıl husus insanların eylemsizliği, cesaret noksanlı-
münist partiler ile sosyalist devletlere yöneltilen çeşitli
ğı veya “zaruri günahlar” için çoğunluğun desteğinin
isabetli eleştirileri de elbette göz ardı edemeyiz. Fakat
alınamaması değil. Bu toplantıdaki pek çok bulgu bile
bu eleştiriler bize ait olmalı. Kendi teorimiz ile pratiği-
Yunanistan’da güçlü ve kitlesel bir halk direnişinin po-
mizin sonucunda, ilerlemeye yardımcı olacak şekilde
tansiyellerinin bulunduğunu gösteriyor. Fransa’da bile,
yapılmalı. Eleştiriler, siyasi bebeği kaynar suya atacak,
Sarkozy’nin emeklilik reformuna karşı –ki bu reform ka-
ondan vazgeçmeye hazır yüzsüzlükte olmamalı. Gidişat
musal hizmetlerin ve toplumsal dayanışma için elzem
hayret verici: sermayenin kısıtlama olmaksızın yayılma-
kurumların dağıtılmasını, hükümetle daima mutabık
sının bizim açımızdan tarihi sonuçları göz önünde bu-
olacak itaatkâr bürokrasinin devreye girmesini öngörü-
lundurulduğunda durumu benimsememizin düşmanla
yordu– düzenlenen eylemlerde, halkın direnme inadını,
aynı yerde durduğumuz anlamına geldiği söylenebilir.
komünizmin değişmez hareketini ifade eden –kayda
Bu şekilde davranmayanlar ise hiçbir şey olmamış gibi
değer bir şekilde hâkim sendika yöntemlerinin dışında
eski nostaljik söylemlere yaslanmanla kolayca suçlan-
grev ve eylem biçimlerine dair göstergeler vardı. Öte
dılar.
yandan, bu hareketlerden yeni bir siyaset oluşturma düşüncesi ciddi anlamda çıkmadı. Alışıldık protesto
Düşmanımızın tüm zaferleri içinde –ki bunların mev-
yöntemlerinin ötesine geçilemedi. Sonuçta sendika
cut ideolojik düzenin 1960’lardaki hareketten itibaren
patronları seçimleri beklememiz gerektiği (!) konusun-
etkili olan hain bekçi köpekleri olduğunu söyleyebiliriz
da herkesi ikna etti.
–bu zafer sembolik açıdan son derece önemlidir. Söylemlerimizin –sadece suçlu ilan edilmekle yetinilme-
Bugün yaşadığımız sürecin siyasi hareketlerdeki ak32
yip– itibarsızlaştırılmasına, onlarla alay edilmesine izin
vermekle kalmadık; bunun yanı sıra düşmanımızın en
bildirilerin geleceğe yönelik strateji oluşturmada olumlu
sevdiği kavramları sanki bizimmiş gibi benimseyerek
bir etkisi bulunduğuna dair bildiriler ile düşmanın pro-
kullanmaya başladık. “Demokrasi”, “ekonomi”, “Av-
pagandalarına karşı yeni bir olanak oluşturabileceğine
rupa” gibi kavramlar buna örnek verilebilir. “Halk”(les
ancak etkisiz kaldığa dair öğreti mevcut. Bir hareket-
gens)gibi yansız kavramlar bile büyük oranda seçim-
te veya yapıda örgütlü militanların söylenenlerden ve
lerle medyaya bağımlı hâle geldi ve “halk bunu istiyor”
yapılanlardan çıkarmaları gereken sonuç buradan çıkar.
gibi anlamsız ifadelerde kullanılmaya başlandı.
Hareketin veya yapının kitleselliğine dair yürütülecek kapsamlı tartışmalarda örneklendirme ve şekillendirme
Eski komünizm günlerine dönecek olursak, anlamsız
bu yoldan yapılmalı. Etkileyici kitlesel hareketler, her ne
kelimelerle cafcaflı sıfatlar dolu klişe dil kullanan gülünç
kadar tarihte önemli yer edinseler de, tek başlarına si-
yığını langue de boisveya kaşarlanmış olarak adlandırır-
yasi görüş ifade etmezler. Bunun sebebi bir hareketi bir
dık. Tabii, tabii. Ortak bir dilin kullanılması ortak fikirler
araya getiren temelin bireysel etkiye dayanıyor oluşu-
bulunmasına işaret eder. Matematiğin bilimlere faydası
nun her zaman için olumsuz vasıf taşımasıdır: ilerleme,
–ki matematiğin büyülü bir langue de bois olduğu inkâr
“Kapitalizm yıkılmalı”, “İşten çıkarmalar yasaklansın”,
edilemez –bilimsel düşünceyi şekillendirdiği gerçeği ile
“Kemer sıkma tedbirlerine hayır” veya “Avrupa troyka-
yakından ilişkilidir. Bir olayı hızlı bir şekilde analiz etme
sı dağıtılsın” gibi soyut karşı çıkışlar üzerinden ilerler.
yeteneği ile bu analizin yöntemsel sonuçları siyasette
Bu söylemler, hareketi zaafları ile birlikte geçici olarak
de daha az önemli değildir. Stratejik canlılığın bir ifa-
birbirine lehimleme işlevinden ötesini kesinlikle ifade
desidir.
etmez. Arap Baharı esnasında ifade edilen “Mübarek istifa” gibi daha spesifik karşı çıkışlar, toplumun farklı
Günümüzde, resmi demokratik ideolojinin en büyük
kesimlerini ortak duyarlılık etrafında bir araya getirdiği
güçlerinden biri şüphesiz yönetimde, her tür koşulda
için, kimi kazanımlar elde edebilir; ancak hiçbir zaman
ve istisnasız bütün hükümetler tarafından langue de
için bu sonucun siyasetini inşa edemezler. Bugün Mı-
bois konuşulmasıdır. “Demokrasi”, “özgürlükler”, “piya-
sır’da ve Tunus’ta karşımıza çıkan tablo budur: bura-
sa ekonomisi”, “insan hakları”, “dengeli bütçe”, “ulusal
larda gerici dinci partiler, mücadeleyle doğru düzgün
gayret”, “Fransız halkı”, “rekabet gücü”, “reformlar”
bağları bulunmasa da, hareketin elde ettiği kazanımlara
gibi kavramların angue de bois’in her zaman ve her
el koymuştur. Bütün siyasetler, inkârlar ve karşı çıkışlar
yerde nazır olan unsurlarından başka bir anlam ifade
üzerinden değil, söylemler ve hedefler doğrultusunda
ettiğine kim inanır? Bizler, özgürleştirici bir stratejisi
örgütlenir.
bulunmayan militanlar olarak (belirli bir süreden beri) ve hâlâ gerçek afazileriz! Ve bizi kurtaracak olan hare-
Siyaset, aktif ve örgütlü bir inanç; eylem esnasında
ketçi demokrasinin taraftar ve kaçınılmaz dili değildir.
emsali görülmemiş olanaklar keşfeden bir düşüncedir.
“Kahrolsun şu veya bu”, “Birleşe birleşe kazanacağız”,
“Diren!” gibi sloganlar bireyleri bir araya getirmek için
“Defol”, “Diren!”, “İsyan haktır”… Tüm bunlar kolektif
kuşkusuz faydalıdır; ancak aynı zamanda bu birlikteliğin
etkinin anlık çağrısının gücünü gösterir. Ve taktiksel açı-
tarihsel var oluş ile siyasi zaaflarca harmanlanan, neşeli
dan da bunların tamamı son derece etkilidir; fakat yine
ve coşkulu bir topluluk olmanın ötesine geçememesi
de açık stratejinin sorgulanması meselesini tamamen
tehlikesini barındırır. (Siyasal ve söylemsel açıdan çok
çözümsüz bırakıyor. Özgürleştirme eyleminin gelece-
daha ileride bulunan ve devleti arkasına alan) düşman
ğine dair daimi tartışmalar yürütmek için bu dil fazla
galip geldiğinde, bu topluluğun tekrara eden hataları
verimsizdir.
ve verimsizliği iki kat vahim bir hâl alır.
Siyasi başarının yolu elbette isyandan, hedef belirle-
Daha önce sözlerini alıntıladığım siyasi ustamın bir lafı
mekten ve cesaretten geçiyor. Fakat bunun yanı sıra,
daha var: “Bir meseleyi çözemiyor musun? Hemen bu33
günün hakikatleri ile onların geçmişteki hallerini araştır-
Öncelikle, günümüz egemen toplumlarında hepimizin
maya başla!” Dünyanın bugünkü hali ile 1840-50 yılları
yakinen bildiği üzere demokrasi putu gibi görünen fa-
arasında fazlaca benzerlik var. Aynı şekilde, 1792-94
kat yalnızca mülkiyet ilişkilerini kapsayan özgürlükle
yıllarında Fransız Devrimi’nden sonra veya 1960’larda
ifadesini bulan analitik yoruma işaret ediyor. “Özgür-
70’lerde isyanlar, devrimler ve zaferle sonuçlanan halk
lük” hiçbir şeydir; fakat belirlenmiş hiçbir sınır olmadan,
mücadelelerinin ardından da zamanla küreselleşmeye
mümkün olan tüm malları elde etme özgürlüğü ve “ki-
evrilen vahşi liberal kapitalizmin egemen olduğu uzun
şinin istediğini yapabilme” gücü burada tam manasıyla
süren karşı devrimci dönemler yaşamıştık. 1847 ve 1849
ifadesini bulur. Bir şeyi elde etme olanağı ortadan kal-
yıllarında da, sonrasında Arap dünyası ile bir iki “Batılı”
kan birisinin, doğrusu, hiçbir özgürlüğü kalmaz. Kolay-
örnekte olanlara benzer şekilde, Avrupa’da “Halk Ba-
lıkla görüleceği üzere, örneğin; yükselen kapitalizmin
harı” adı verilebilecek eylemler görüldü. O dönemlerde
İngiliz liberalleri “serserileri” hiç vicdan azabı duymaksı-
de isyancıların dilinin coşkulu, demokratik ve devrim-
zın asarlar. Marx’ın Manifesto’sunda komünizmin bütün
ci olduğunu görüyoruz. Onlar da yoksul bırakılmıştı ve
kararlarının, bir anlamda, teke indirilebileceğini söyle-
örgütsüzdü. Ve aynı şekilde yine pek çok örnekte ge-
mesinin sebebi budur. O karar özel mülkiyetin ortadan
ricilerin kazandıkları zaferleri, finans vurguncularının
kaldırılmasıdır.
zaferlerini ve yeni yolsuzluk yöntemlerini görüyoruz. Birinci Enternasyonal’in kurulması veya sosyal demokrat
İkinci olarak “komünizm”, özgürlüğün mülkiyetin te-
partilerin birleşmesi ile Paris Komünü ya da 1905 Rus
kelinde olmak zorunda olmadığına ve toplumların iş
Devrimi’nin görkemli fakat çaresiz çabaları gibi örnek-
adamları ile siyasetteki kölelerinin, polisin, ordunun ve
lerde görüldüğü üzere; çalışanların siyasi bilinçlerindeki
medyanın katı oligarşisine mahkûm olmadığına dair ta-
artış, zafere hazır hâle gelmeler ve olması gerektiği üze-
rihsel varsayıma işaret ediyor. Marx’ın söylediği üzere
re enternasyonal yapılar kurarak güçlenmeleri işçilerin
“gönüllü işbirliğinin” egemen olduğu, üretici işçiliğin
örgütlenmesinden on yıllar sonra gerçekleşmedi. Aynı
kolektifleştiği, (zihin emeği ile kol emeği, köy ile şehir,
şekilde Marksizm dilinin, sadece işçi hareketleri bünye-
erkek ile kadın, şirketler ile işçiler vs. arasındaki)şiddetli
sinde değil; Çin’de veya sömürgeci teröre maruz kalan
eşitsizliklerin ortadan kalktığı, herkesi ilgilendiren ka-
ülkelerde bulunan kırsal bölgelerdeki kitlesel kalabalık-
rarların gerçekten herkesin ortak kararıyla alındığı bir
lar üzerinde de pratik süreçlerde baskınlaşması bir ge-
toplum mümkündür. Eşitlik ilkesini hem düşünce hem
rekliliğin sonucuydu.
de eylem boyutunda temel prensibimiz haline getirmeli ve bundan vazgeçmemeliyiz.
Kendisine uymayı reddeden tüm düşünce ve eylemleri ortadan kaldırmayı amaç edinen gerici güçlerin bugün
Son olarak “komünizm”, uluslararası siyasal yapılanma-
ciddi manada gerilemesini sağlama zarureti, direnişin
ların gerekliliğini ortaya koyar. Bu yapılar, geniş kitlele-
olumsuz sonuçlarından biri gibi görünmüyor olabilir. Bu
rin prensipleri ile etkin eyleminin kesişmesinden hare-
ortak düşünce oluşturmanın ve gittikçe yaygınlaşan ho-
ket eder. Bu bağlamda, halkın kayda değer düşünme
mojen dil kullanımının sonuçlarından biridir.
yetisini harekete geçirerek, mevcut devletten azade ve var olan bütün durumları kapsayabilecek bir güç oluş-
Böyle bir dilin yeniden yapılandırılması hayati öneme
turmaya çabalanır. Amaç; hep beraber saptanan istika-
sahiptir. Benim yeniden tanıtmaya, tanımlamaya ve ör-
mette, dâhil olmak-değiştirmek isteyen herkesi kapsa-
gütlemeye çalıştığım her şey son tahlilde “komünizm”
maya çalışan bir güç inşa etmektir.
kelimesiyle bağlantılıdır. Bu arada, “komünizm” kelimesinin üç temel şeye işaret ettiğini vurgulamak durumun-
“Komünizm” kelimesi eşitsizliğin egemen olduğu mül-
dayız.
kiyet ilişkilerinden azade bir özgürleşme sürecini ifade eder. Düşmanlarımızın bu kelimeye bıkmadan usanma-
34
dan karşı çıkmalarının nedeni onların mülkiyete dayalı olarak tanımlanan özgürlüğünü ortadan kaldıracak bu
Benzer şekilde, “halk” kelimesinin iki de olumlu anlamı
sürece tahammül edememeleridir. Bu sebepten “ko-
var. İlkinde halkın tarihsel var oluşu ifade edilir. Genel-
münizm” kelimesini inatla, kudurmuş gibi mücrimleş-
likle sömürgeciler, emperyalist tahakküm veya istilacı
tirmeye çalışıyorlar. Çabalarına on dokuzuncu yüzyılda,
tarafından boyunduruk altına alınan halklar kastedilir.
henüz reel sosyalist devletler ortada yokken başladılar.
Bu “halklar” geleceklerini ya da var olmayan devletleri-
Çinliler bu durumu “kötü örnek vererek eğitmek” olarak
ni kurmak için mücadele verir. Asıl mesele özgürlükten
açıklıyor. Yani eğer düşmanlarımızın her şeyden fazla
yoksun bırakılmış, inkâr edilmiş halka yeni ve halktan
nefret ettiği şey buysa, bizim de yeniden keşfetmeye
yana bir devlet kurmaktır. İkinci tanımda ise, resmi dev-
buradan başlamamız gerekiyor.
letin “kendi” meşru olduğunu iddia ettiği halkından ayrı tuttuğu halk kendisini katı çekirdeğinden (noyau dur)
Sözlerimi şöyle bitireceğim: Kuşkusuz, “halk” kelime-
süreç içerisinde var eder. Örneğin; on dokuzuncu yüzyı-
siyle neyi kastettiğimiz konusunda mümkün olduğu
lın işçileri, sömürüye maruz kalmış bütün ülkelerin köy-
kadar net olmak zorundayız; özellikle de faşist çetelerle
lüleri veya yine bugünün başka ülkeden çalışmaya ge-
karşılaştığımız zaman. Mesele, yeniden yapılanma sü-
len proletaryası. Bu halk kendisini örgütlü dayanışması
recinde “komünizm” kelimesiyle “halk” kelimesini yan
sayesinde katı çekirdeğinden oluşturduğu siyasetle var
yana getirebilmekte.
eder. Bunun için yalnızca mevcut devletin lağvedilmesi gerekliliği ile buna dair yöntemler üzerinden bir araya
Bu bağlantıda “halk” kelimesinin dört olası anlamı açığa
gelebilir. Çünkü mevcut devletler bu halkların varlığını
çıkıyor: faşistlerin kastettiği anlam, durağan ve hukuki
kabullenmenin olanaksız olduğu konusunda ısrarcıdır.
anlam, ulusal kurtuluş mücadelelerinde açığa çıkan an-
Bu nedenle “halk”; ister yukarıdan aşağıya inşa edilme-
lam ve eşitlik temelinde özgürleşmeyi esas alan siyasal
si istenen baskıcı devlette, isterse mevcut devleti orta-
faaliyetlerde gündeme gelen anlam.
dan kaldırmayı hedefleyen yeni halkın aşağıdan yukarıya hareketinde, resmi vatandaşları dâhil ederek veya
Bu sınıflandırmada “halk” kelimesinin iki anlamı olum-
dışlayarak olsun, komünizmin siyasi bir kategorisidir.
suz bir nitelik taşıyor. İlki ve en bariz olanı kapalı ve her zaman uyduruk bir ırksal veya ulusal kimliğe dayana-
Esasında, “halk” kelimesinin yalnızca devletin var olma-
nıdır. Bu “halk” tarih içerisinde üzerine inşa olunduğu
ma ihtimali dikkate alındığında olumlu bir anlamı var:
hedefleri vahşice yerine getirecek baskıcı bir devletin
kişi ister yasaklı devleti kurmak istesin, isterse resmi
kurulmasından yana olmuştur. İkincisi – ki bu daha ih-
devleti yıkmak. “Halk” kelimesi değerini ya geçici ulusal
tiyatlı fakat bir o kadar da zehirlidir, mutabakatı uysal-
kurtuluş savaşlarından ya da komünist siyasetin tarifle-
lıkla sağlamayı amaç edinir – “halkın” sözde meşru ve
diği biçimden alır. Her ikisi de “devleti ortadan kaldır-
iyiliksever bir devleti kabullenmesini, çünkü bu devletin
mayı” stratejik norm olarak kabul eder.
(imkânlar ölçüsünde) orta sınıfın genişlemesi için çabaladığını savunur. Kapitalizmin kakaladığı tüm değersiz
Bu sözlü çalışma bizi Yunanistan’dan ve ülkenin yakıcı
ürünleri tüketme ve düzenin işleyen çarkına ilişmediği
sorunlarından çok uzağına götürdü mü? Belki. Yine de
müddetçe istediğini söyleme özgürlüğü bulunan orta
bir siyaset (une politique her zaman için farklı disiplin-
sınıfta (her koşulda) ısrar eder. İlk tanımın uygulanması
lerden gelen düşüncelerle ve ortaya çıkan beklenmedik
için faşist siyasetin gerektiğini ilk bakışta kolayca gö-
sonuçlarla karşılaştırır. Hem gerekli güce hem de daimi
rebiliyoruz. İkincisi için ise bizim parlamenter demok-
kurumlara sahip. Yunanistan için, hepimiz için dileğim
rasimize ihtiyaç var. Yani ilkinde ırkçıların, ikincisinde
bu karşılaşmanın evrensel tarafından yer almamızdır.
ise orta sınıf adını verdiklerimizin ön planda olduğunu söyleyebiliriz.
Kaynak: http://www.radicalphilosophy.com/
25 MAYIS- 5 HAZİRAN
Programa, https://tr-tr.facebook.com/redaksiyondergi sayfasından ulaşabilirsiniz.