THERAPHYSIO - 7.SAYI -1 OCAK

Page 1


ÖNSÖZ Fizyoterapistler yaralanma, hastalığı değerlendiren ve tanı ile gelen özür ,hareket sistemi bozuklukları veya diğer durumlardan kaynaklanan ağrı ve fonksiyonel bozuklukları olan kişilerin fonksiyonel limitasyonlarını ,ağrıyı , özrü ve yeteneklerini özel ölçme değerlendirme ve inceleme yöntemleri ile belirleyerek hekimin tanısına göre fonksiyonun ve fonksiyonel kapasitenin geliştirilmesine yönelik fizyoterapi ve rehabilitasyon programı planlayan , uygulayan ve tekrar değerlendirerek rapor eden ,sağlıklı kişilerin sağlığını devam ettirmek amacıyla uygun egzersizler ve koruyucu programlar planlayan mesleki otonomiye sahip sağlık personelleridir. Toplumumuzda görevi ,tanımı ve sorumlulukları genellikle karıştırılan mesleklerden biridir. Bizler; fizyoterapistleri doğru tanıtabilmek toplumda yaygınlaştırmak ,fizyoterapistlerin ve fizyoterapi ve rehabilitasyon öğrencilerinin düşüncelerine yön vermek , fizyoterapi bilimi ile uygulama arasında köprü kurmayı hedefleyen bir bakış açısıyla güncel yaklaşımları toplumla buluşturmayı amaçlayan ‘’Theraphysio’’ adlı bu dergiyi oluşturmaya karar verdik. Derginin oluşturulmasında emeklerini esirgemeyen tüm bölüm yazarlarına teşekkür ederiz. Özenle hazırladığımız dergimizin içeriğini bizce çok güzel özetleyen Theraphysio ismini bizimle buluşturan Fzt.Berna Balcı ‘ya katkısı nedeniyle ayrıca müteşekkiriz. Saygılarımızla…..


THERAPHYSIO EDİTOR EDA BURÇ OKAN DEMİR ÖMER FARUK KUCUR YAZARLARIMIZ VEYSEL YILMAZ DUYGU NUR ATA BÜŞRA NUR KARAKAYA ELİF GİZEM BALCI ALİ OSMAN GÜZEL

TASARIM ÖMER FARUK KUCUR ALİ OSMAN GÜZEL


KAS KASILMA TİPLERİ KAS–TENDON TRANSFERLERİ VE REHABİLİTASYONU LATERAL PATELLOFEMORAL KOMPRESYON SENDROMU

SPİNAL MUSKÜLER ATROFİ(SMA) KAS HASTALIKLARINDA BELİRTİ VE BULGULAR KASLARIN ÇALIŞMA PRENSİPLERİ KISALIK TESTLERİ EGZERSİZ İLE KASTA OLUŞAN ADAPTASYONLAR KAS SPAZMI NEDİR ? KAS YIRTIKLARI KAS GEVŞETME CERRAHİLERİ KAS YIKIMI VE BESLENME TEDAVİSİ SPASTİSİTE’DE REHABİLİTASYON DIŞI TEDAVİLER KİTAP İNCELEME SÖZLÜK



KAS KASILMA TİPLERİ

İzometrik kasılma

İzotonik (konsantrik) kasılma

Uzunluğu sabit kalan bir kasta, tonus (gerilim)

Basit olarak kasılma esnasında kas kısalması olarak tanımlanır. “İzotonik” in kelime anlamı aynı ya da sabit gerilimdir. Bu kasılmada kas kuvvet üretirken eklem açısı küçülür, kasın boyu kısalır. Kas gücünü arttırmak ve kasta hipertrofiyi oluşturmak için en çok kullanılan ve tercih edilen kasılma türüdür. Örneğin koşma veya merdiven çıkma sırasında aktif kaslar başlıca konsantrik olarak kasılırlar.

atmasıyla oluşan statik bir kasılma şeklidir. Kas boyunda bir değişiklik oluşmadığından dolayı ekstremitelerde hareket ortaya çıkmaz. İzometrik kasılmada dış direnç kasın ürettiği iç gerilimden fazla olduğu için kas boyunda ve eklem açısında değişiklik olmadan kasın gerilimi artar. • Uzunluğu sabit • Tonusu artar • Statik bir çalışma

• Mekanik bir iş yapılmaz . Örnek: Ayakta dik durmamızı sağlayan kaslarımız izometrik olarak kasılmaktadır. İki eli karşı karşıya getirip birbirini itme. Elimize aldığımız poşetleri dirsek ekleminden hareket ettirmeden taşıma. Burada taşımayı sağlayan kaslar izometrik olarak kasılmaktadır.

• Dinamik kasılma • Tonusu aynı • Boyu kısalır • Kısalarak kasılma • Mekanik bir iş yapılır. • Kas gücünü arttırmada tercih edilen kasılma türüdür. Örnek Ağırlığın yerden yukarı kaldırılması.


Dambell çalışması

Eksantrik kasılma

Elimize aldığımız bir ağırlıkla dirsek eklemimize fleksiyona getirdiğimiz sırada dirsek bölgesini önceden kat eden biceps brachii kası konsantrik kasılmaktadır.

Dinamik bir kasılmadır. Kasılma sırasında eklem açısı büyürken kasın boyu uzar. Bu tip kasılmada kasta oluşan net gerilimin kuvveti, kasın kendi olağan kasılma mekanizması ile oluşturulan kuvvetten daha fazladır.

İzokinetik kasılmada bütün hareket boyunca maksimal bir gerilim sabit (aynı açı ile) şekilde devam ettirilir. Yani tüm hareket açıklığı içinde, sabit bir hızla yapılan kasılma şeklidir. Hareketin her açısında maksimal bir güçte kasılma olur ve bu kasılma tüm hareket boyunca devam eder. Böylece tüm hareket açıklığı boyunca kaslar aynı dirençle yüklenmiş olur. Yani, eşit yada sabit hareketli kasılma; aletlerin dayanıklılığının, tüm hareket dizisi boyunca sabit tutulduğu zaman meydana gelir. • Konsantrik kasılma • Kas kuvveti ve dayanıklılık artar • Hareket sürati sabit • Max.kasılma Örnek: Serbest yüzme tekniğinde kol kulaçlan Saniyede 300º, 240°, 180° yada 60° dairesel hızlarda hareket yapılabilir. Hareket sabit hızda yapılırken direnç yada yük kasın o açıda üreteceği güce göre farklılık göstermektedir. Dirsek eklemini ele alırsak hareketin 170° yada 115° lik açılarında uygulanan direnç farklı farklıdır. Böylece o açıda uygulanması gereken kuvvet de farklı ortaya konacaktır. Bu hareketler dinamometre ile gerçekleştirilebilir.

• Dinamik kasılma • Tonusu artar • Gerilimi artar • Boyu uzar Örnek: Otomobil direksiyonu kullanma Merdiven inme Yokuş aşağı inme Ağırlığı kolla indirme Biceps brachii kasının kasılma şeklini incelersek; burada eksantrik kasılma vardır. Biceps brachii kasının görevi ön kolun fleksiyonu olmasına karşılık bu kasın kasılmasına rağmen ön kol ekstansiyona gelmiş, kasın boyunda uzama olmuştur. Oksotonik Kasılma İzometrik ve İzotonik (konsantrik) kasılmanın birlikte yapılmasıyla olur. Bu şekilde kasın hem boyunda hem de tonusunda bir değişme meydana gelir. Pozitif, mekanik bir iş yapılır. Kuvvet alıştırmalarının büyük kısmı, oksotonik kas çalışmasının kapsamına girmektedir.

HAZIRLAYAN STJ. FZT. ÖMER FARUK KUCUR


KAS-TENDON TRANSFERLERİ VE REHABİLİTASYONU

Kaybedilen fonksiyonun kazanılması amacıyla çalışan bir kas kirişinin orijinal yerinden ayrılıp başka bir kirişe cerrahi olarak aktarılmasıdır. Tendon transferi cerrahisi, sinir hasarı 1 yılı geçmesine rağmen hiçbir şekilde düzelmeyen hastalara yapılır. Üst ekstremitede en çok brakial plexus, radial, median ve ulnar sinir hasarında, alt ekstremitede ise düşük ayak vakalarında tibialis posterior transferi kullanılır.

Ekskursiyon

Yine ameliyat hazırlığında ayak bileğine yeterli pasif eklem hareketi kazandırabilmek için aşil tendonuna Z uzatma işlemi uygulanabilir. Tibialis posterior tendonunun distal ve proksimal ucu bulunur. Tendonun distal ucu kesilir ve proksimal uçtan kesilerek çıkartılır. Tendonu karşı tarafa geçirecek olan bir tünel açılır. Tendon tünelden geçirilerek karşı tarafa alınır. Tendonun ayağa yapışacağı yer hazırlanır. Ucuna dikiş atılarak kuvvetlendirilir ve tendon yeni yapışma yerine çekilir.

Tendonun hareket ettiği yol boyunca kaydığı mesafedir. Yani tendonun ne kadar uzayıp kısalabildiğidir. Transfer edilecek kasların ekskursiyonlarının birbirine yakın olması gerekir.

CERRAHİ ( TİBİALİS ANTERIOR— TIBIALIS POSTERIOR)

Ameliya ttan önce tibialis posterior kasına izole kuvvetlendirme egzersizleri verilir. Pasif dorsi fleksiyon eklem hareketi değerlendirilir. 20 dereceden az ise aşil tendon germe egzersizleri verilir.

Tendonun kemikte iyi tutunabilimesi için kemikte yer açılır. Tendonu kemiğe bağlayacak bir vida yerleştirilir. Düşük olan ayak bileği düzeltilerek yeni tendon yeni yerine dikilir. Parmakların geriye gitmesini sağlayan tendonlar tek tek bulunarak boyları kısaltılır ve parmakların düşük kalmaması sağlanır.


REHABİLİTASYON Tendon transferleri sırasında kasın başlangıç yeri, damar ve sinir yapısı korunur. Yalnız bu kasa bağlı kiriş bağlanma yerinden ayrılıp başka bir görevi olan kirişe aktarılır. Böylece kas kasılınca normalde yapması gereken hareketi değil, yönlendirildiği kirişin yapması gereken hareket sağlanır. Hasta opere edildikten sonra ayağı tendonun yeni yerine yapışması için yaklaşık 1 ay alçı içerisinde kalmalıdır. 4 hafta alçıdan sonra mutlaka fizik tedavi uygulanmalıdır. Çünkü beynin bir kas tarafından normalde yaptırması beklenmeyen başka bir hareket yaptırılmasına adapte olması gereklidir. Fizyoterapistin bu konuda eğitim vermesi gereklidir.

KAYNAKÇA elcerrahi.com/hasta-bilgilendirme/69tendon-transferleri

hisi

Düşük Ayak/Tendon Transferi Cerra-

Acta Orthop Traumatol Turc 2007;41 (4):259-265 Düşük ayak deformitesinin posterior tibial tendon transferi ile düzeltilmesi22

4-6 hafta arasında ayak-ayak bileği ortezleriyle birlikte rehabilitasyon yapılır. Plantar fleksiyona izin verilmeksizin transfer edilen kasın yeniden eğitilmesi ve aktif dorsifleksiyonun başlaması amaçlanır. Hastaya yürüme eğitimi verilir. 3 ay sonunda tam yük vererek yürüme sağlanır.

HAZIRLAYAN FZT.OKAN DEMİR İnstagram: @od_fizyoterapi

Yapılan çalışmalarda düşük ayakta posterior tibial tendon transferi ile ayakta aktif dorsi fleksiyonun yeniden kazandırılmasında ve parmakların fleksiyon deformitesini önlemekte oldukça başarılı sonuçlar elde edilmiştir. Düşük ayağın tedavisinde tibialis posterior tendon transferi altın standart olarak gösterilmektedir.


Lateral Patellofemoral Kompresyon Sendromu

L ateral patellofemoral kompresyon sendromu (LPKS) hastalarda başlıca diz önü ağrısı ile ortaya çıkan alt ekstremitenin dizilim bozukluğudur. Genç hastalarda ve kadınlarda daha sık rastlanır. Dizde lateral retinakulumda oluşan gerginliğe bağlı olarak patella laterale devrilmiştir ancak oluk içindedir bu özelliğiyle gerçek patellofemoral instabiliteden ayrılır. Lateral retinakulumdaki gerginlik genellikle gelişimseldir. Bazı hastalarda akut veya tekrarlayan travma öyküsü bulunabilir. Patellanın laterale devrilmesi patellofemoral eklemde temas basıncının artmasına ve zamanla kıkırdak hasarına yol açabilir.

Bulgular Hastaların başlıca yakınması diz önü ağrısıdır. Ağrı patellofemoral eklemde yüklenmeye neden olan çömelme, uzun süre diz fleksiyonda oturma, merdiven çıkma ve inme gibi aktivitelerle artar. Ağrının nedeni olarak eklem lateralindeki yumuşak dokuların gerginliği ve eklem yüzeyindeki aşırı yüklenme gösterilmektedir Bazı hastalarda dizde şişlik yakınması bulunur. Tekrarlayan diz efüzyonları patellofemoral eklemde kıkırdak hasarının oluşmaya başladığını gösterebilir. Takılma, kilitlenme ve boşalma hissi karşı- laşılabilecek diğer bulgulardır.

Fizik muayene Fizik muayene ile alt ekstremite dizilimi, patellanın pozisyonu ve hareketleri karşılaştırmalı olarak değerlendirilir. Hasta ayakta iken alt ekstremite dizilimi gözlenir. Femur başı anteversiyonu artmış olabilir. Hasta yatarken anteriyor superiyor iliyak çıkıntıdan patella ortasına ve yine patella ortasından tüberositas tibia ortasına çekilen çizgiler arasındaki Q açısı ölçülür. Yirmi derece üzerindeki değerler anormal olarak değerlendirilir.[1] Otururken Q açısının ölçülmesi patellar tendon ve kuadriseps vektörleri arasındaki ilişkisinin daha kolay anlaşılmasını sağlayabilir. Diz çevresindeki kasların zayıflığı veya gerginliği patellofemoral eklem üzerine binen yükleri etkiler. Vastus medialis oblikus (VMO) kasındaki atrofi veya hipoplazisi değerlendirilmelidir. Vastus medialis oblikus kası vastus lateralis kası ile karşılaştırılır ve kontraksiyonun konsentrik olup olmadığı değerlendirilir. Hamstring kasları hasta sırtüstü durumda ve kalça 90 derece fleksiyondayken popliteal açının ölçülmesiyle değerlendirilebilir. İliotibial band gerginiliği Ober testi, kalça fleksör gerginliği Tomas testi ile değerlendirilebilir. Ek olarak hasta genel bağ laksitesi açısından değerlendirilmelidir. Bu hastalarda patella alta ve patella yarı çıkığı (subluksasyon) veya tam çıkığı birlikte bulunabilir. Yansıyan kalça ve bel ağrıları düz bacak kaldırma testi ve kalça hareket açıklığının değerlendirilmesi ile ekarte edilmelidir.


Radyolojik değerlendirme

Egzersiz sırasında patellanın oluk içinde seyrini düzelten böylece lateral fasetteki gerginliği ve ağrıyı azaltan McConnelin tanımladığı bandaj veya bunun yerini tutan ortopedik breysler kullanılabilir (Şekil 1). Ayakta aşırı pronasyonu olan hastalarda tabanlık verilerek düz tabanlık ve buna bağlı yürüyüş bozukluğu düzeltilir. Hastaların çoğunda 3-6 ay süren konservatif tedavi ile başarılı sonuçlanır alınır.

• Ayakta 30 derece fleksiyonda ön-arka grafi, 30 derece fleksiyonda yan grafi ve tanjansiyel grafi çekilmelidir. Ayakta 30 derece fleksiyonda ön-arka grafide patellanın şekli ve anatomik varyasyonları (patella bipartita gibi) değerlendirilir. •

• Bilgisayarlı tomografi ile 0, 15, 30 ve 45 derecelerde kesitler elde edilebilir. Böylece fleksiyonun ilk derecelerinde patella femoral oluğa oturmadan önce patella ile femur arasındaki ilişki incelenebilir.

Artroskopik Lateral Gevşetme

Tedavi Fizik Tedavi Semptom veren LPKS tedavisinde ilk seçenek konservatif yöntemlerdir. Konservatif tedavi aktivite modifikasyonu, antienflamatuvar ilaçlar, rahabilitasyon programı ve ortopedik cihazların kullanımını içerir. Hastalara patellofemoral eklem yüklenmesinde artışa yol açacak hareketlerden kaçınılması önerilir. Ancak ağrıyı artırmayan, hareket açıcı ve kas kuvvetlendirici egzersizler tavsiye edilir.

Yeterli süre yapılan doğru ve ciddi rehabilitasyona rağmen yakınmaların devam ettiği hastalarda cerrahi seçenek gündeme gelir. Lateral retinakulum gerginliği ile birlikte patellar eğimi olan konservatif tedaviye dirençli hastalarda lateral retinaküler gevşetme endikasyonu vardır. Lateral retinaküler gevşetme ilk olarak açık yöntemlerle tanımlanmıştır ve başarılı sonuçlar bildirilmiştir.[8-11] Günümüzde cerrahi aletler ve ameliyat tekniklerinin gelişmesiyle artroskopik yöntemler giderek daha sık kullanılmaktadır. Artroskopik lateral gevşetmenin avantajları daha iyi görüş sağlanması, yumuşak doku diseksiyonunun daha az olması, kanama kontrolünün daha iyi yapılabilmesidir. Ameliyat sonrası tedavi

Ağrıyı azaltmak amacıyla nonsteroidal antienlamatuvar ilaçlar (NSAİİ) ve patellar pedli dizlikler kullanılabilir. Rehabilitasyon programı gergin kasların esnetilmesi (hamstringler, iliotibial band, kalça fleksörleri) ve zayıf kasların kuvvetlendirilmesi (kuadriseps, VMO, kalça fleksörleri) esasına dayanır.

Ameliyat sonrası erken dönemde istirahat, elevasyon, kompresyon ve buz uygulanarak ağrı ve şişlik azaltılmaya çalışılır. Erken dönemde izometrik egzersizlere başlanması teşvik edilir. Diz hareketlerineve tolere edebildiği kadar yük vermeye izin verilir. Ameliyat sonrası birinci haftada fizik tedaviye baş- lanır. Bu hastalarda rehabilitasyon programının bir merkezde ve fizyoterapist eşliğinde yapılması daha uygundur. Hastaların tam olarak iyileşmesi 3-4 ay sürebilir . Türk Ortopedi ve Travmatoloji Birliği Derneği (TOTBİD)

HAZIRLAYAN FZT EDA BURÇ

Mehmet Uğur Özbaydar,1 Emre Demirçay,2 Egemen Altan3 1 Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı


SPİNAL MUSKÜLER ATROFİ(SMA)

Spinal müsküler atrofi (SMA), ikinci motor nöronların kalıtımsal bir hastalığıdır. Otozomal resesif nöromüsküler hastalıklar arasında en sık görülen SMA’nın canlı doğumlarda ortaya çıkma olasılığı kabaca 10,000’de bir, taşıyıcılık sıklığı ise 50’de birdir. Kollarda ve bacaklarda güçsüzlük ve atrofiyle seyreden bu hastalığın en ağır şeklinde solunum da etkilenir. Akut İnfantil Spinal Musküler Atrofi(SMA TİP 1): -Doğumla birlikte veya ilk aylarda başlayabilir. -Motor gelişimde ; gecikme,oturamama,hipotoni,gövde ve ekstremite kaslarında ileri derce simetrik güçsüzlük ve kas atrofileri bulunur. -Ölüm genellikle 2 yaştan öncedir. Sıklıkla solunum yetmezliği sebebiyle. -Duyu bozukluğu,SSS disfonksiyonu,artrogripozis ve diğer organ tutulumları bulunmaz. -Kas biyopsisi iler teşhis sağlanır.

Fizyoterapi ve Rehabilitasyon: SMA' da klinik olarak 2 esas problem vardır ve fizyoterapistler de bu problemleri gidermeye yönelik tedavi uygular. 1-Solunum güçlüğü: Bu çocuklar zayıf interkostal kaslar nedeniyle diyafragma ile soluk alıp verir bu yüzden respiratuar destek çok öemlidir. 2-Beslenme bozukluğu:Çocuktaki emme bozukluğu dışarıdan beslenmesini zorunlu kılar.Ancak aile çocuğu beslerken dikkatli olmalıdır.


İnfantil Spinal Musküler Atrofilerin İntermediat Formu(SMA TİP 2): -Hastalık SMA 1'e göre daha yavaş ve sinsi başlar. -Güçsüzlük alt ekstermitenin proksimal proksimal kaslarını tutar.Bazı hastalarda üst ekstremitede de tutulma görülebilir. -Hastaların üçte birinde parmklarda ve ellerde ince tremor vardır. -SMA 2'de kas gücünün oldukça statik kalmasının nedeni sağlam kalan nöronlar tarafından atrofik kasların reınnervasyonudur.

Fizyoterapi ve Rehabilitasyon: -Germe tedavi programında ilk sırayı alır. -Pasif, aktif yardımlı , aktif egzersizler ve postür egzersizleri yaptırılır. -Solunum problemleri için, aileye lokal ekspansiyon egzersizleri,postural direnaj ve perküsyon teknikleri gösterilir.

KAYNAKÇA Ulusal tez merkezi Spinal Musküler Atrofi Feza Deymeer MSKÜ ders notları Doç. Dr Baki Umut TUĞAY Türkiye Nöroloji Derneği

Juvenil Spinal (SMA TIP 3):

Musküler

Atrofi

-Spinal musküler atrofinin kronik şeklidir. -SMA'ya uymayan yönü atrofiler erişkin dönemde başlar. -Hastalık ilerledikçe paraliziler ortaya çıkar,kontraktürler gelişir. Fizyoterapi ve Rehabilitasyon: -Tedavisinde aktif yardımlı ve yardımlı egzersizler kuvvetli kaslarda dirençli egzersizler kullanılır. -Ayak için ortezler, gece yardımcıları verilebilir. -Beslenme yine önemlidir.SMA TİP 1-2-3 ' de yağları enerji metabolizması bozuktur.Bu hastalara carnitin verilir. Carnitin kas kuvveti enduransı arttırır.

HAZIRLAYAN DUYGU NUR ATA


KAS HASTALIKLARINDA BELİRTİ VE BULGULAR

GÜÇSÜZLÜK

EGZERSİZ İNTOLERANSI

Kas hastaları genellikle yokuş ve merdiven

Belirli bir hareketi yapmakla, o hareketi yapan kasta olması gerekenin çok üzerinde gelişen yorgunluğa egzersiz intoleransı denir. Bazen bu yorgunluğa ağrı da eşlik edebilir. Genellikle metabolik hastalıkların gidişi sırasında görülür. Yorgunluğu doğuran hareket, hareket sırasında enerji elde etmek için kullanılan metabolik yolaklardan hangisinin tutulduğuna bağlıdır. Örneğin bir hastada yürürken egzersiz intoleransı gelişiyor ancak bu hasta hızlı koşarken rahatsız olmuyorsa bu durum öncelikle tip-1 kas lifleri ile yavaş hareketleri yapmamızı sağlayan lipid metabolizması yolunun bozukluğunu düşündürmelidir. Buna karşılık aynı yakınma örneğin seri ve hızlı yapılan bir kol hareketinde, kol kaslarında ortaya çıkıyorsa bu kez başlıca tip-2 kas liflerinin kullandığı glikojen metabolizmasında bozukluk olduğu düşünülmelidir. Bu yolların ya da enerji eldesinin son aşaması olan oksidasyon-fosforilasyon sisteminin bozukluğunda, serum laktat, piruvat, amonyak, miyoglobin düzeylerinde, her bir metabolik bozukluğa özgü olan değişiklikler de görülebilir.

çıkma, oturduğu yerden kalkma, yürüme, kollarını kaldırıp yukarıya uzanma, başını yıkamada güçlük gibi, kök kaslarında güçsüzlük nedeni ile ortaya çıkan yakınmalarla doktora başvururlar. Bazen gözkapaklarını açma ya da kapama, değişik yönlere bakma, yüzün mimik hareketlerini yapma, çiğneme, yutma, başını yastıktan kaldırma gibi hareketleri sağlayan kasların güçsüzlüğü de bu yakınmalara eşlik eder. Birçok kas hastalığının ilerlemiş dönemlerinde tabloya ayak ve el kasları gibi distal kasların güçsüzlüğü de eklenir. Ancak bazı kas hastalıklarında bu distal kasların tutulumu hastalığın en erken ve en belirgin bulgusu olabilir (Örneğin distal miyopatiler). Bazı kas hastalıklarının ise kendine özgü güçsüzlük dağılımı vardır. Bu dağılımlara rastlandığında öncelikle o hastalıkların varlığı düşünülmelidir. Örneğin yüzün mimik kasları, skapulayı yerinde tutan kaslar ve humerus çevresi kaslar, özellikle de asimetrik biçimde tutulmuşsa fasyoskapulohumeral distrofiyi; frontal, yüz kasları ile birlikte sternokleidomastoid kas ve distal kasların (özellikle tibialis anterior) tutulması öncelikle miyotonik distrofiyi düşündürür.

Birçoğu kalıtımsal olan kas hastalıkları kronik gidişlidir; güçsüzlük yıllar, hatta on yıllar içinde gelişir. Edinsel kas hastalıklarından inflamatuvar miyopatilerde ise güçsüzlüğün gelişimi subakuttur; hasta birkaç hafta ya da ay içinde ciddi işlev yitimine ve sakatlık durumuna ulaşır. Rabdomiyoliz, malign hipertermi gibi durumlarda ise güçsüzlük saatler içinde ilerler ve en geç birkaç gün içinde en üst düzeyine ulaşır. Bazı durumlarda güçsüzlük hastada akut ve epizodik olarak yerleşir ve tekrarlar. Periyodik paraliziler bu son duruma örnektir. Myasthenia gravis’te olduğu gibi bazen güçsüzlük gün içinde değişkenlik (fluktuasyon) gösterir. Birçok miyopatide kalp kası ve solunum kaslarının değişik derecelerde tutulması söz konusudur.

BİTKİNLİK Myasthenia gravis ve kas-sinir kavşağının diğer hastalıklarında bir hareketi yapmakla o kasta, bazen başka kaslarda da, çok ileri derecede yorgunluk (tükenme) ortaya çıkar. Bu yorgunluk, başlangıçta normal veya daha iyi güç oluşturan kasın hareketinde devamlılığın sağlanmasındaki güçlük nedeni ile ortaya çıkar. Burada sorun, sinir-kas kavşağında asetilkolin ile reseptörü arasındaki iletişimin bozukluğundan kaynaklanır.


ATROFİ Kas hastalıklarında atrofi, periferik sinir hastalıklarındakine göre çok daha geç gelişir. Bunun nedeni kas liflerinin tek tek hastalanmasıdır. Kasın tüm kitlesini etkileyecek ölçüde küçülmesi (atrofi), ancak yeterli sayısa kas lifi tutulduktan sonra gerçekleşir.

HİPERTROFİ Gerçek hipertrofi, miyotoni gibi kasılmanın belirgin, gevşemenin ise zor olduğu durumlarda görülür. Miyotoniye kas güçsüzlüğünün eşlik etmediği durumlarda (myotonia congenita), hipertrofi nedeni ile hasta “Herkül” görünümündedir.

MİYOTONİ Klinik olarak miyotoni güçsüzlüğün tersine, kasılmanın normal veya oldukça iyi, kasıldıktan sonra gevşemenin güç olduğu bir durumdur. Bu gevşeme güçlüğü o kasın, istirahatten sonraki ilk hareketlerinde çok belirgindir, aynı hareket tekrarladıkça harekette rahatlama görülür, çünkü gevşeme güçlüğü azalır. Örneğin hasta sabah yataktan ilk kalktığında, durakta otobüs beklerken otobüsün geldiğini görünce aniden koşup yakalamaya çalıştığında, başını aniden bir yöne çevirdiğinde, suskunken birden konuşmaya başladığında, eli ile bir şey tuttuğunda veya sıktığında, yemek yemeye başladığında ilgili harekette tutukluk hisseder. Bu tutukluk bazen romatizmal hastalıklar, özellikle sabah tutukluğu ile karıştırılabilir. Miyotoni, myotonia congenita’da olduğu gibi, bazı hastalıklarda tek belirtidir; bazen de kalıcı kas güçsüzlüğü ile beraberdir: miyotonik distrofi buna örnektir.

KONTRAKTÜR PSÖDOHİPERTROFİ Adından anlaşılacağı gibi, yalancı hipertrofidir. Hastalık nedeni ile henüz yitirilmemiş kas liflerindeki hipertrofiye bağ ve yağ dokusundaki artış da eşlik eder. En sık gastroknemius-soleus kas grubunda, bazen kuadriseps kasında, bazen de başka kaslarda görülür. Aynı miyopati nedeni ile çevredeki kasların atrofik durumda olması bu genişlemiş görüntüyü abartılı hale getirir.

KEMİK VETER REFLEKSLERİ (KVR) Kas hastalıklarında KVR de, o kastaki güçsüzlük ve atrofi ile uyumlu olarak zaman içinde azalır ya da yok olur. Buna karşılık polinöropatilerde KVR birden ya da çok kısa sürede yok olur.

Bir eklem, çevresindeki kasların kuvveti birbirinden farklı olduğunda belli bir pozisyonda durma eğilimi gösterir. İlgili kasta kısalma olur ve zaman içinde eklemin bu pozisyonu sabitleşir (kontraktür). Kas hastalıklarında kontraktür gelişmesi genellikle yıllar alır. Tendonda gelişen ve giderek artan sertlik, kontraktür oluşmadan önce egzersizle ya da eklemi ters pozisyonda tutan atellerle önlenebilir ya da azaltılabilir. Bir eklem, kontraktür geliştikten sonra ancak cerrahi girişimle düzeltilebilir. Bazı miyopatiler kontraktür oluşturmaya özellikle eğilimlidir. Bu durumlarda kontraktür, kasların tutulumundan bağımsız olarak, oldukça erken gelişir. Bu hastalıklarda kontraktürlerin dağılımı da özellik gösterir. Bu hastalıklara örnek olarak Emery-Dreifuss kas distrofisi ve “rigid spine” hastalığı gösterilebilir.


KAS AĞRISI (MİYALJİ)

SİSTEMİK BULGULAR

Yaygın kas ağrıları en başta inflamatuvar, nekrotizan, toksik ya da metabolik süreçleri düşündürür. Metabolik hastalıklardaki ağrı genellikle egzersizle ilişkilidir. Seyrek olarak distrofinopati, kaveolinopati gibi kas distrofilerinde de egzersizle kas ağrıları, özellikle baldır ağrıları görülebilir. Buna karşılık polimiyozit ve dermatomiyozitte bazen, rabdomiyolizde ise hemen her zaman görülen miyaljiler sürekli ağrılardır. Bu ağrılar, ancak patolojik sürecin gerilemesi ile ortadan kalkarlar. Lokal kas ağrıları ise infeksiyon, lokal inflamasyon, infarkt, travma, hematom veya tümörlerde görülür. Kas ağrılarını eklem ve kemik ağrılarından ayırmak önemlidir. Eklem ağrıları lokal ve ekleme sınırlıdır, o eklemin hareketi ile artar. Kemik ağrıları ise daha derin, şiddetli, şiddeti sürekli aynı kalan, çoğu zaman geceleri artan ağrılardır.

Öykü alınırken hastaya sorulan bazı sorular tanı için çok yardımcı olabilir. Örneğin rabdomiyoliz olduğu düşünülen bir hastada o sırada veya daha önceleri idrar renginde koyulaşma olduğunun anlaşılması tanıya çok yardımcı olur. Bazı ilaçların (anti-hiperlipidemik veya antihiperkolesterolemik ilaçlar, siklosporin-A, ipeka, amiodaron, kolşisin, klorokin, D-penisilamin gibi) kullanımı ve bazı toksinlerle karşılaşmanın da miyopati yaratacağı bilinmeli ve hasta bu açıdan da sorgulanmalıdır. Bazı sistemik hastalıkların da miyopati yapacağı bilinmeli ve hasta bu sistemik hastalıklar açısından da sorgulanmalıdır. Bu hastalıklar arasında en sık düşünülmesi gereken hipotiroididir. Kas hastalıklarında, sinir sisteminin başka bölümlerinin tutulması da ayırıcı tanılarına azaltır. Örneğin, miyopatisi olan bir hasta epileptik nöbetler geçirdiğinden söz ediyor ya da zihinsel yetersizlik gösteriyorsa mitokondriyal hastalıklar akla gelebilir.

KRAMP Kramp, kas hastalığından çok bir periferik sinir hastalığını düşündürür. Buna karşın, özellikle egzersizle ortaya çıkan kramplarda ayırıcı tanıda metabolik miyopatileri, distrofinopati, kaveolinopati ve disferlinopati gibi kas distrofilerini de düşünmek gerekir. Kas miyofosforilaz eksikliğinde (McArdle hastalığı) ortaya çıkan kramp, egzersizi yapan kastadır ve elektrofizyolojik olarak sessizdir.

DİĞER KASLARIN GÜÇSÜZLÜĞÜ Kas hastalığı olduğu düşünülen bir hasta, özellikle geceleri nefes darlığından söz ediyorsa myasthenia gravis, asit maltaz eksikliği, polimiyozit mutlaka tanı olasılıkları arasında olmalıdır. Yutma güçlüğü ve ses kısıklığı da benzer durumları akla getirmelidir. Belirgin çift görme, oftalmoparezi de, mitokondriyal miyopatiler veya okülofaringeal distrofiden çok myasthenia gravis’i düşündürmelidir. Yine boyun ekstansor kaslarının güçsüzlüğüne bağlı gelişebilecek başın öne düşmesi myasthenia gravis, polimiyozit gibi hastalıkları akla getirmelidir. Birçok miyopatide ise boyun fleksiyon güçsüzlüğü görülür.

HAZIRLAYAN INTERN DR.TOGAY YILMAZ

BAŞLANGIÇ YAŞI Hastalığın başlangıç yaşının öğrenilmesi hastalığın gidiş hızını ve doğasını anlamak için gereklidir. Çok yavaş ve sinsi ilerleyen hastalıklarda hastanın ve ailesinin hastalığın başlangıç yaşını hatırlaması sıklıkla zor olur. Bu nedenle çoğu zaman hastaya ve ailesine geçmiş yıllara ait hatırlatmalar yapmak gerekebilir. Hastalık belirtilerinin başlangıcı yenidoğan dönemi, çocukluk ya da ergenlik döneminde ise öncelikle kalıtsal miyopatiler; gençlik ve orta erişkinlik döneminde ise öncelikle edinsel miyopatiler; geç erişkinlik ve yaşlılık döneminde ise öncelikle toksik-iyatrojenik miyopatiler akla gelmelidir.

SOYGEÇMİŞ Soygeçmiş, çoğunlukla kalıtımsal olarak aktarılan kas hastalıklarında öykünün vazgeçilmez bir parçasıdır. Soyağacı, anne-baba akrabalığı (akraba değillerse ailelerin aynı köy, kasaba ya da şehirden olup olmadıkları), ailedeki ölüm nedenleri, ailedeki aynı hastalığı taşıyan bireyler ve yaşları/cinsiyetleri, ailedeki hasta olmayan bireyler ve yaşları/cinsiyetleri mutlaka kaydedilmelidir. Otozomal dominant geçiş belli hastalıkları, otozomal resesif geçiş başkalarını, X’e bağlı resesif geçiş ise diğer bazı kas hastalıklarını düşündürür. Ayrıca hastalığın başlangıç yaşı, ailede hasta olan bireylerde klinik tablonun bağdaşık olup olmamasına ait bilgiler de tanıya yaklaşım açısından yararlıdır.


KASLARIN ÇALIŞMA PRENSİPLERİ Motor nöronların akson uçlarından, asetilkolin hormonu salgılanır. Sarkolemma depolarize olur ve hücre içine Na+ geçmeye başlar. Sarkoplazmik retikulum Ca++ salgılamaya başlar. Ca++ aktin ve miyozin iplikleri arasına yayılır.

Kasların kasılma mekanizması Huxley hipotezi ile açıklanır.

ATPaz enzimi aktifleşir. ATP hidrolize olur. ATP + H2O ------------> ADP + P + enerji ATPaz

İki Z çizgisi birbirine yaklaşmaya başlar. (kas kasılır)

YA HEP YA HİÇ PRENSİBİ

→Kaslar kasıldığında iki Z çizgisi birbirine yaklaşır.(Sarkomerin boyu kısalır) →H bandı kaybolur. →I bandı daralır. →A bandının boyu değişmez.

→Bir kasın kasılabilmesi için verilmesi gereken minimum uyartı şiddetine eşik değer denir.Kasa, eşik değerin altında uyartı verilirse kas kasılmaz. Kasa eşik değerde veya üzerinde uyartı verilirse, kas aynı şekilde kasılarak tepki verir.Buna ya hep ya hiç prensibi denir

Kas Kasılmasının Kimyasal Fizyolojisi HAZIRLAYAN STJ. FZT. ÖMER FARUK KUCUR


KISALIK TESTLERİ

Kaslar, iskelet yapıyı desteklemede

önemli rol oynarlar, ancak böyle bir desteği mobiliteye zarar vermeden sağlamaları gerekir. Bir kasın eklemlerde normal mobiliteyi sağlaması için yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, eklemde etkili bir stabilite içinde kısalması gerekmektedir. Kısalık testlerinin amacı, kas uzunluğu ile normal eklem hareketine karar vermektir. Değerlendirme, normal, kısa veya aşırı şeklinde yapılır. Vücut mekaniklerinde hatalı postürde ele alınan problemler, genellikle kaslar ile ilgili olandır ve en çok odaklaşılan da kas kısalıklarıdır.

Postüral değerlendirmede esas olarak 5 kas grubuna kısalık testi tanımlanmaktadır. Bunlar: 1)Lumbal ekstansörler, hamstringler ve Gastrosoleus 2) Hamstringler için düz bacak kaldırma 3)M. Tensor fasciae latae için kısalık testi 4)Kalça fleksörler kaslarına kısalık testi 5)Omuz addüktör ve internal rotatör kaslarına kısalık testleridir.

Her gruptaki kaslara farklı değerlendirme yöntemleri vardır. Anlatılan kısalık testlerinde, erişkinlerde beklenen normal, limitli veya aşırı eklem hareketlerinde görülen durumlar verilmiştir.

1)Lumbal ekstansörler, hamstringler ve gastrosoleus kasları için kısalık testleri: Hasta, dizler ekstansiyonda uzun oturma pozisyonundadır. Kollarını öne uzatarak, ayak uçlarına değmeye çalışır .

-Lumbal ekstansörler için bir diğer kısalık testi: Hasta, kollar ters ‘T’ pozisyonunda, bacaklar ekstansiyonda sırtüstü yatar. Fizyoterapist, hastanın her iki kalçası ve dizlerini fleksiyona getirerek bacaklarını göğsüne doğru iter. Dizlerin göğse olan uzaklığına göre kısalığa karar verilir

-Gastroknemius için bir başka kısalık testinde ise: Hasta, kalça ve dizler ekstansiyonda sırtüstü yatar. Fizyoterapist bir eli ile test edilecek bacağın dizini ekstansiyonda tesbit ederken, diğer eli ile topuktan kavrayıp, ön kolunu ayağın plantar yüzüne yerleştirir ve ön kolu ile ayağı dorsifleksiyona iter. Ayağın 90 ‘ye (nötral pozisyona) gelmesi gerekir, eğer gelmiyorsa gastroknemius kası kısadır.


2)Hamstring kasları için düz bacak kaldırma testi: Hasta, kollar ters “T” bacaklar ekstansiyonda sırtüstü yatar. Fizyoterapist, bir eli ile test edilecek bacağın topuğundan tutarken, diğer eli ile dizin ekstansiyon pozisyonunu koruyarak, bacağı kalçadan fleksiyona getirir. Test sırasında diğer bacağın yataktan kalkmaması gerekir. Normal değerini verebilmek için gençlerde kalçanın 85-90, yaşlılarda ise 70 fleksiyona gelmesi yeterlidir.

3) M. Tensor Fasciae Latae (T.F.L) için kısalık testi(Modifiye Ober Testi):

B) Hasta kalça ve dizleri ekstansiyonda sırtüstü yatar. Test edilmeyen bacak fizyoterapist tarafından abdüksiyona getirilir, diğer bacak abdüksiyondaki bacağın yanına götürülür(hiperaddüksiyon). T.F.L. kası kısa ise test uygulanan bacak hiperaddüksiyona gitmeyecektir

OBER TESTİ: Hasta, bir masa üzerinde yan yatar. Altta kalan bacağın kalça ve dizi lumbal bölgedeki lordozu düzleştirmek için hafif fleksiyonunda yerleştirilir. Testi yapan kişi hastanın arkasında durur, eğer hasta sol tarafa yatıyorsa terapist elini üstte kalan bacağın trokanter majörü üzerine yerleştirir. Sağ eli ile, üstte kalan bacağın dizini 90 fleksiyona getirerek dizin hemen altından tutar. Sağ bacak, addüksiyon pozisyonunda hiperekstansiyona getirilerek bırakılır ve masadan serbestçe düşmesi gerekir. Eğer iliotibial band ve T.F.L. kası bilateral kısa ise test edilen bacak belirgin bir şekilde addüksiyonda kalacaktır.

2 şekilde uygulanmaktadır. A)Hasta, test edilecek bacağı üstte kalacak şekilde, yatağın kenarına yan pozisyonda yan yatırılır. Altta kalan bacak destek yüzeyini genişletmek için hafif fleksiyondadır. Fizyoterapist bir eliyle pelvisi stabilize ederken, diğer eli ile test edilecek bacağın ağırlığını alır ve bacağı hiperekstansiyona çekerek serbest bırakır. Serbest bırakılan bacağın yerçekiminin etkisiyle aşağı düşüp düşmemesine göre kısalığa karar verilir. Bu testte pelvisin stabilizasyonu, anteriyor pelvik tilti engellemek için önemlidir. Anteriyor pelvik tilt kalça fleksiyonu ile eşdeğer olduğu için engellenmesi gerekir.

4)Kalça fleksör kaslarına kısalık testi: Hasta, bacakları masa kenarından sarkacak şekilde veya kalça ve dizler ekstansiyonda sırtüstü yatar. Bir bacak fizyoterapis tarafından diz fleksiyonda göğse doğru itildiği zaman, test edilen bacağın yataktan kalkmaması ve kalça ekstansiyonunu koruması gerekir. Quadriceps Femoris için kısalık testi: Hasta, sert bir yerde yüzükoyun yatar. Test edilecek bacağın diz fleksiyon getirilerek topuğun uyluğa yaklaşma mesafesine göre karar verilir. Kalça fleksörler kaslarının ve M. Tensor Fasciae Latae’nın kısalığı, hamstring kaslarına yapılan kısalık testlerini engelleyecektir. Bu nedenle, önce kalça fleksör kasları ile M. Tensor Fasciae Latae kasına kısalık testi yapıldıktan sonra, hamstring kaslarına bakmak gerekmektedir.


5)Omuz adduktör ve internal rotatörleri için kısalık testleri: Pektoral kasların kısalık testi için hasta, sert bir yerde, dizler hafif fleksiyonda olacak şekilde sırtüstü yatar. Test sırasında bel, yatak ile temas etmeli ve düzgünlüğünü korumalıdır. Pektoral kaslar için kısalık testleri iki şekilde yapılır. 1.Hastanın pozisyonu yukarıda açıklandığı şekildedir. Bu pozisyonda eller ensede kenetlenir, lumbal vertebralar düzgünlüğünü korumalı, dirsekler ise zorlanmadan serbest bir şekilde yatak ile temas etmelidir. Eğer dirsekler yatağa değmiyorsa pektoral kaslar kısadır. 2. M. Pektoralis majör ve minörün kısalık testleri ayrı ayrı da yapılabilmektedir. M. Pectoralis Minör: Test, sert masada, hastanın dizleri hafif fleksiyonda, lumbal bölge düz, avuçlar aşağı bakacak şekilde kollar vücudun yanında iken sırtüstü uygulanmaktadır. Fizyoterapist hastanın baş ucunda durarak omuz kuşağının durumunu gözler. Kısalık hafif, orta veya belirgin şeklinde kaydedilebileceği gibi akromion ile yatak arası mezura ile ölçülerek de değerlendirilir. Kısalıktan emin olmak için omuzdan aşağı doğru basınç uygulanmaktadır. M. Teres Majör, Latissimus Dorsi, Rhomboideus Majör ve Minör kısalık testleri: Hasta, sert bir yatakta dizleri fleksiyonda, avuçları aşağı bakacak şekilde kolları gövde yanında sırtüstü yatar. Test uygulanan kişiden, dirsekler ekstansiyonda kollarını fleksiyona getirerek, başının üstüne kaldırması istenir. Kollar baş yanında tutularak fleksiyona götürülmeli, ancak lumbal bölgenin düzgünlüğü bozulmadan kollar yatağa değdirilmelidir. Bu kaslarda kısalık varsa, kollar yatağa temas etmeyecektir.

Değerlendirme, hafif, orta veya belirgin şeklinde yapılabileceği gibi, humerus ile masa arasındaki açı ölçülerek veya humerusun lateral epikondili ile masa arasındaki uzaklık mezura ile ölçülerek de yapılabilir. Yukarıda belirtilen testten başka omuz rotatörleri, fonksiyonlarının tersi pozisyona götürülerek test edilebildiği gibi başka şekilde de test edilebilir. Alttaki elin dorsal yüzü, üstteki elin parmal yüzü sırta yerleştirilerek, alttaki kolun eksternal rotatör kasları, üstteki kolun ise internal rotatör kaslarına kısalık testi uygulanır. Değerlendirme, ellerin birbirine yaklaşma mesafesi mezura ile ölçülerek yapılır. Bu test, omuz bölgesinin esnekliğinin değerlendirilmesi için de kullanılır.

KAYNAKÇA: Tedavi Hareketlerinde Temel Değerlendirme Prensipleri –Saadet Otman –Nezire Köse

HAZIRLAYAN: STJ. FZT. BÜŞRA NUR KARAKAYA


EGZERSİZ İLE KASTA OLUŞAN ADAPTASYONLAR

4) Kılcal damarlarda meydana gelen değişiklikler; • Egzersiz sırasında; Aktif kılcal damar sayısında, Dokulara kan akımında, O2 dağıtımı miktarında artışlar gözlenir. • Aerobik egzersizler sonucu; Aerobik Egzersiz ile Oluşan Adaptasyonlar

– Her kas lifini çevreleyen kapiller damar sayısında da artış gözlenir. 5) Kas Liflerinde Meydana Gelen Değişiklikler;

1)Miyoglobin Miktarındaki Değişiklikler; Aerobik egzersizler sonucu miyoglobin miktarında artış gözlenir.

Aerobik egzersizler sonucu mitokondriye O2 diffüzyonunda bir artış olur. Miyoglobin miktarındaki artış egzersiz sıklığı ile doğru orantılı olarak, yalnızca egzersize aktif katılan kaslarda gerçekleşir.

Antrenmanlar sonucu Tip I ve Tip II kas liflerinde seçici hipertrofi meydana gelir . Dayanıklılık sporcularında Tip I kas lifleri, Tip II kas liflerine oranla kasta daha fazla yer kaplar . Yapılan çalışmalar aerobik aktivitelerin yavaş kasılan kas liflerinde hızlı kasılan kas liflerine göre % 7-22 oranında daha fazla hipertrofi oluştuğuna göstermiştir • Antrenman sonucu kas lifleri birbirine dönüşememektedir.

2) Mitokondri Fonksiyonlarındaki Değişiklikler; Egzersiz ile iskelet kaslarındaki mitokondrilerin oksidatif fosforilasyonla aerobik olarak ATP üretme kapasiteleri artar. Mitokondrilerin sayısı, büyüklükleri ve membran yüzey alanı artar.

Oksidatif enzimlerin aktivitesinde artış görülür .Bu artış mitokondri sayısı, büyüklüğü ve ATP üretme kapasitesindeki gelişme ile ilişkilidir . Maksimum oksijen tüketimini de arttırır.

3)Kapiller Damarlarda Meydana Gelen Değişiklikler; Kas liflerini çevreleyen kılcal damar sayısında artış olmaktadır. Dayanıklılık antrenmanı yapan bireylerde antrenmansız bireylere göre % 40’ a kadar daha fazla damarlanan alan gözlenmektedir.

6) Enerji Kaynaklarının Kullanımında Meydana Gelen Değişiklikler; İskelet kaslarının CHO kullanma kapasitesi artar. Aerobik olarak glikojen CO2 ve H2O’ya parçalanarak daha fazla ATP üretilmektedir . İnsanlarda 1 kg kasa düşen glikojen miktarı 13-15 gr ‘ dır. Antrenmanla bu miktar 2,5 kat artmaktadır.Kas glikojen depolarındaki artış mitokondrial ve enzimatik değişikliklerle beraber maksimal aerobik güçte artışa neden olur. Aerobik antrenmanlar sonucu iskelet kaslarının yağları kullanma kapasitesini de artmaktadır. Aynı submaksimal iş yükünde antrenmanlı kişiler antrenmansız kişilere göre daha fazla yağ kullanırlar .

Laktik asit birikimi daha az olur.


Anaerobik Egzersiz ile Oluşan Adaptasyonlar

Kardiovasküler Sistemde oluşan Adaptasyonlar; Dayanıklılık sporcularında görülen kardiyak hipertrofi; Daha geniş ventriküler boşluk ve normal ventriküler duvar kalınlığı ile karakterizedir. Diastol sırasında ventriküle dolan kan miktarının artmasına neden olur .Atım volümünü de arttırır,Yüksek şiddette, dirençli ve izometrik aktiviteler yapan sporcularda ,Kardiyak hipertrofi normal büyüklükte ventriküler boşluk ve daha kalın bir ventrikül duvarı ile karakterizedir.

Kalp Atım Volümü

Yapılan çalışmalar;

İstirahat Atım Volümü :Antrenmanlı kişilerin kalp atım volümü antrenmansız kişilerden daha yüksektir.

Kardiyak hipertrofinin yapılan spora, aktiviteye ya da antrenmana bağlı olduğunu göstermektedir. Özellikle güç ve hız antrenmanları sonucunda kalp kasının çapına hipertrofi. Dayanıklılık antrenmanları sonucu ise sol ventrikül hacminde büyüme görülmektedir.

Kalp Atım Sayısı

İstirahat Kalp Atım Sayısı: Dayanıklılık antrenmanı sonucu egzersiz bradikardisi oluşur .Parasempatik aktivite artar ve sempatik aktivite azalır.

Submaksimal Atım Volümü :Aynı submaksimal iş yükünde atım volümü artar. Maksimal Atım Volümü: Maksimal atım volümü artar. Nedeni kardiyak hipertrofi ve miyokardiumun kasılma kuvvetinin artmasıdır. Kardiyak Debi İstirahat veya Submaksimal Kardiyak Debi Dayanıklılık antrenmanları sonrasında istirahat veya submaksimal bir iş yükü sırasında kardiyak debi miktarında fazla değişiklik olmaz. Aynı işe yükünde kardiyak debi biraz daha az olabilir. Artan a-v O2 farkı olabilir. Maksimal Karidyak Debi

Submaksimal Kalp Atım Sayısı: Aynı submaksimal iş yükünde kalp atım sayısı daha az olur. Kalp daha ekonomik çalışır.

Maksimal Kalp Atım Sayısı: Genellikle sabittir.

Toparlanma Kalp Atım Sayısı: Kalp atım sayısının istirahat değerine dönmesi için geçen süre dayanıklılık antrenmanları sonucu kısalır. Kardiorespiratuar uygunluğun bir göstergesidir

Antrenmanla artar. Nedeni kalp atım volümünün artmasıdı. Laktik Asit Üretimi (Anaerobik Eşik) • Dayanıklılık antrenmanları sonucunda aynı submaksimal iş yükünde daha az laktik asit üretilir. Böylece anaerobik eşik yükselmektedir . Genellikle anaerobik eşik antrenmanlı kişilerde maksimal oksijen tüketiminin % 75’inde, antrenmansız kişilerin ise % 60’ında oluşur.


Antrenman sırasında daha az laktik asit birikmesinin nedenleri:

Antrenmanla Oluşan Değişiklikleri Etkileyen Faktörler

Egzersiz sırasında daha fazla yağ asitlerinin kullanılması, glikojenin daha az kullanılması, Oksijen yetersizliğinin daha az oluşması,Egzersiz sırasında oluşan laktik asit’in enerji kaynağı olarak kullanılması, Antrenmanla gelişen birçok biyokimyasal değişikliğin oluşması.

Antrenmanın Şiddeti Antrenmanın Süresi ve Sıklığı Antrenman Etkilerinin Özelleşmesi Genetik Sınırlılıklar Egzersizin Tipi

O2 Tüketimi: Dayanıklılık antrenmanı sonrası istirahat O2 tüketimi miktarı çok az yükselir ya da değişmez . Aynı iş yükünde oksijen tüketimi azalır .Metabolik ve mekanik verimliliğin artması. Maksimal O2 tüketimi antrenman ile artar. Yetişkin bir sporcu ulaşabileceği en yüksek maks VO2 değerine yaklaşık 8-18 ay süren bir dayanıklılık antrenmanı sonrası erişebilir

Antrenman Etkilerinin Devamlılığının Sağlanması Cinsiyet

HAZIRLAYAN VEYSEL YILMAZ


­­

KAS SPAZMI NEDİR?

Kasın istemsiz kasılması veya birdenbire ortaya çıkan sertlik hissi kas spazmı olarak adlandırılır. Genellikle ağrılıdır, fakat uzun sürmez. Kas spazmlarının birçok nedeni vardır, fakat tedavi edilmemiş bir yaralanmadan kaynaklanıyorsa ;ağrı, kas nodülü veya miyofasyal tetik noktalara dönüşebilirler. Kas spazmı; kas liflerindeki gerginlikte artış,kasın kısalması ve ağrıyla ilişkilidir. NEDENLERİ ?

TEDAVİSİ

Kas spazmlarının hafifletilmesine yönelik tedavi, spazmın nedenini belirlemek ve daha sonra başta spazm oluşturan rahatsızlıkları önlemeye çalışmaktır. Fizyoterapist, spazmların durumuna bağlı olarak tedavi planının ana hatlarını belirleyecektir. Kas spazmlarını önlemek için nazik germeler önerebilir. Spazm bir yaralanmanın sonucu ise, kas nodülü oluşmadan tedavi edilmesi gerekmektedir. Kas nodülü tedavisi daha ağrılı ve zordur. Terapötik masaj,manuel terapi, Yumuşak doku teknikleri,

En sık görülen nedenler, travma, koruyucu olarak, zayıf kan dolaşımı, aşırı kullanım ve aşırı yüklenmedir. Böbrek hastalığı, anemi, diyabet, tiroid rahatsızlıkları gibi hastalıklar da kas spazmına neden olabilir. Bir kastaki herhangi bir yaralanma da spazmın başka bir nedenidir. Aynı zamanda elektrolit ve su dengesizliği, bazı toksin maddeler gibi etkenler de kas spazmına neden olabilmektedir.

Klinik egzersizler,

Sıcak ve soğuk uygulamalar, Ultrason, elektrik stimülasyonu ve Tetik nokta tedavisi gibi yöntemler kullanılabilmektedir.

HANGİ KAS GRUPLARI SPAZMDAN ETKİLENEBİLİR ?

Vücudun herhangi bir kasında ortaya çıkabilir. Çizgili kaslarda görülebildiği gibi aslında kalp kası ve düz kaslarda da görülebilmektedir.

ALİ OSMAN GÜZEL

@fizyomakale

.


KAS YIRTIKLARI

Kas, çok kanlanan bir doku olduğu için genellikle çabuk iyileşebilme özelliği taşır. Her kas veya tendon belli bir sayıda hareket etmek üze­ re yaratılmıştır.

• II. Derece Gerilmeler Bu daha fazla sayıda lifin

Kas Gerilmesi ve Yırtılması Belirtileri

incinmesini, daha şiddetli kas ağrılarını ve kısmi olarak şişme

• Özellikle kasları esneten ve

ve morarmaları da içeren orta

kasılmasını sağlayan sportif

şiddetteki gerilmelerdir.

aktivitelerden sonra kaslarda görülen ağrılar ve incinmeler.

KAS YIRTILMASI NEDEN OLUR ?

• III. Derece Gerilmeler

Kas ağrıları genelde kası

Çoğu kas yırtılması iki nedenden

Bu gerilmeler kasın baştan

zorlamaya devam ettiğinizde

dolayı ortaya çıkar:

aşağı kopmasıyla sonuçlanır.

arta fakat dinlendirdiğinizde hafifler.

• Belirli kas grubunun limitleri

• Kaslarda şişme, renk solması ya

üzerinde gerdirilmesiyle • Bu kasların çok kuvvetli bir

da hafif morarma

şekilde kasılmasıyla

Orta şiddetli durumlarda sadece birkaç kas lifi gerilir veya kopar. Daha ileri seviye durumlarda ise gerilen kas kopabilir ya da görevini düzgün bir şekilde yapamaz hale gelir. Kas liflerindeki tahribatın şiddetine göre 3 dereceye ayrılırlar.

• Kas spazmları ya da kramplar Bazen de kasın tendonundan

• Kas gücünde azalma veya III.

koparak iki parçaya

derece gerilmelerde kasın

ayrılmasıyla hafif bir patlama

işlevini tamamen kaybetmesi

sesine benzer bir ses gelir. III.

• Sakatlanma anında kastan

derece gerilmeler ciddi

hafif bir patlama sesi gelmesi

ağrılara, şişmelere ve renk değişimlerine (rengin solma­ sı) yol açarak kasın işlevinin

tamamen kaybolmasıyla sonuçlanır. III. derece

• I. Derece Gerilmeler Bu hafif gerilmelerde sadece birkaç kas gerilir ya da kopar. Zarar gören kas hassas ve ağrılı hale gelse de normal kuvvetini korur.

gerilmeler kasın ana yapısının tamamen bozulmasıyla ve kasın kopan parçalarının birbirinden ayrılmasıyla deri altında bariz bir çökme ya da boşluk ortaya çıkarır.

III. derece gerilmelerde kasın normal yapısında bozulmalar ve yırtılan bölgedeki deri altında çökme ya da boşluk ortaya çık­ ması.


Kas Yırtılmasının Teşhisi

Kas yırtılması tedavisi için

uygulanacak olan buz tedavisini

Kas ağrılarınızı tetikleyen aktivite­ nin

gün içinde 3 defa 10-12 dakika

türünü ve sakatlık anında kastan bir ses gelip gelmediği sorgulanır. Ayrıca sakatlıktan sonra görülen belirtiler ve kas gücünde herhangi bir güç kaybı olup olmadığı ya da ilgili kası hareket ettirmede zorlan­ ma olup olmadığı da sorgulanır.

koymanız faydalı olacaktır. Ancak

boyunca kasın yırtıldığı bölgeye

15 dakikayı geçmemelidir. Buz tedavisini uygularken, cilde zarar vermemek için bir havluyu araya koymayı ihmal etmeyin. Bununla beraber ilgili kası kullanmayacak şekilde istirahate almak, kol veya bacakta ise bandajlama yapmak ve şişmesini önlemek için bacakta ise uzanarak ayakları kaldırma veya kollarda ise omuz askısı ile sallanmasını engellemek gerekmektedir.

2. Tıbbi Tedavi

TEDAVİ

1- Evde Tedavi Yöntemleri Kas yırtıklarındaki tedavi sürecin­ de asıl amaç, kanamanın yırtılan bölgeden uzaklaşmasını

sağlayabilmektir.Kanın kas yırtığı olan bölgeden uzaklaşmasını sağlamak için, lifin koptuğunu anladığınız andan itibaren, hemen buz torbası gibi bir şey ile soğuk baskı yapılmalıdır ve bu süreç 48 ila 72 saat arasında devam etmeli­ dir.

Tıbbi tedavi de aşağı yukarı evde yapılan uygulamaları içerir. Fakat kas ve tendon sakatlığının derece­ si belirlenir, iyileşmeyi hızlandır­ mak için atel ya da koltuk değneği tavsiye edebilir. Ayrıca aktivitelerinizi sınırlandırmayı ve çalışıyorsanız ne kadar izne ayrılmanız gerektiğini ya da iyileşmeyi hızlandırıcı egzer­ sizleri tavsiye edebilir.

Hazırlayan FZT.ELİF GİZEM BALCI


KAS GEVŞETME CERRAHİLERİ ÖNCESİ

VE SONRASI REHABİLİTASYON

Konjenital Müsküler Tortikollis Cerrahi Öncesi ve Sonrası Fizyoterapi Tortikolis, sternokleidomastoid (SKM) kasının kısalması nedeniyle boynun tutulan tarafa doğru eğilmesi ve yüz ile çenenin karşı taraf omuza doğru dönmesini ve yaklaşmasını tanımlar. Tortikolis latince kökenli “tortus”(bükülmüş eğrilmiş anlamına gelir) ve “collum”(boyun anlamına gelir) sözcüklerinden türer . Yakınma, belirti veya bulgu olarak karşımıza çı- kan bu anormal postür çocukluk döneminde daha sık saptanır KMT etiyolojisinde birçok çevresel ve genetik faktör suçlanmış olsa da halen aydınlatılamamıştır. Tortikollisli hastaların %30- 60’ında zor doğum öyküsü bulunmakla birlikte KMT’nin sezaryen ile doğumlarda da saptanması pre- ve perinatal faktörlerin etiyolojideki yerinin aydınlatılması için geniş saha çalışmaları gerektirmektedir

KLİNİK TABLO KMT çocukluk döneminin konjenital hastalıkları içerisinde görülme sıklığına göre 3. sırada yer almaktadır. Son yıllarda görülme sıklığındaki artış klinisyenlerin bu konuda dikkatinin çekilmesi gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır . KMT’li hastaların tipik ve dramatik baş-boyun pozisyonu tanımlayıcıdır. Ancak SKM kasında fibrozis ortaya çıkmadan önce hastalığın tanınabilmesi için tüm yenidoğanların ayrıntılı olarak muayene edilmesi gereklidir. Erken tanı alan ve en kısa sürede tutucu tedavi başlanan hastalarda iyi sonuçlar alınır ve cerrahi tedavi gereksinimi oldukça düşüktür.

Ayrıntılı doğum öyküsü, SKM kasının palpasyonu, boyun ve başın fizyolojik hareketleri ve hareket aralıkları incelenmelidir. Kuşkulu bir hareket kısıtlılığı ya da eğiklik var ise inklinometre ve gonyometre ile ölçüm yapılmalıdır. İnklinometre veya gonyometre ölçümleri ile baş tiltleri 1°-15° ise hafif, 16°30° ise orta, 30°’den fazla ise ağır olarak tanımlanır . Oftalmolojik ve odyolojik nedenleri dışlamak için görme alanı ve sese tepki değerlendirilmeli; etiyolojiyi aydınlatmaya yönelik mültidisipliner yaklaşımlarla radyolojik ve laboratuvar testler yapılmalıdır RADYOLOJİ KMT etiyolojisinin belirlenmesinde servikal spinal grafiler, ultrason (USG), bilgisayarlı tomografi (BT) veya manyetik rezonans görüntüleme (MRG) kullanılabilir. Konjenital vertebra anomalisi, fraktür veya subluksasyon varlığını ekarte etmek için servikal vertebra grafisi çekilmelidir (26). Ancak, servikal vertebra grafisini bebek 12-18 aylık olana kadar yorumlamak zordur, dolayısıyla tanısı müsküler tortikollisten farklı olarak geç çocukluk dönemine kadar gecikebilir ve kuşkulu olgularda BT ve/veya MRG gibi ileri tetkikler inceleme derinleştirilmelidir (66). BT veya üç boyutlu BT kraniyofasiyal ve servikal vertebra anomalilerini görüntülemek için kullanılabilir. SKM kasına yönelik olarak; USG düşük maliyeti, noninvaziv olması, sedasyon gerektirmemesi, hızlı sonuç vermesi nedeniyle ayırıcı tanı ve takipte çok yararlı ve tanısal seçenektir (25, 41). İnfant dönemde, SKM üzerindeki fibrozisin derecesini gösteren veriler ile KMT klinik tablosunun ağırlığı arasında korelasyon saptanmıştır


TEDAVİ Algoritmalar ve tedavi kılavuzlar KMT’li olguların yönetiminde başarılı sonuçlara ulaşmak için mültidisipliner yaklaşımları önermektedir. Böylece tanı ve tedavide standardizasyon sağ- lanarak daha yeni ve daha başarılı sonuçların önü açılabilecektir. KMT tedavisinde önerilen başlıca tedavi yöntemleri; izlem, fizik tedavi, servikal ortez kullanımı, gergin kasa yönelik enjeksiyon işlemleri ve cerrahi girişimler şeklinde sıralanabilir. Tanısal görüntüleme yöntemleri ile elde edilen SKM kasının yapısal özellikleri ve doku içerisinde fibrozis miktarı, hastanın yaşı, baş eğriliğinin derecesi, tortikollise bağlı olarak gelişen yüz-boyun ve omurga değişiklikleri izlenecek tedavi yöntemine karar vermek üzere değerlendirilmesi gereken başlıca parametrelerdir. FİZYOTERAPİ Olguların %95’inde fizyoterapi ile düzelme sağlandığı bildirilmişse de bu oran güncel yayınlarda %50 -70 olarak bildirilmiştir (24, 39). Özellikle, MRG ve/ veya USG’de saptanmış fibrozis var ise ve buna bağlı olarak rotasyon yapılamaması halinde erken dönemde fizik tedaviye başlanmalıdır. Yapılan çalışmalarda ilk 4 ay içinde tedaviye başlandığında, ortalama tedavi süresi 3,2 ay olup bu olgularda cerrahi gerekliliği yok denecek kadar az oranda bulunmuştur (8). Özellikle ilk 1 yıl içinde yüz güldürücü sonuçlar alınırken, 1 yaşından sonra bu oran dramatik şekilde düşmektedir. Olgunun yaşı başarıyı etkileyen temel faktörlerden biridir. Başlıca fizik tedavi programları; • Pasif germe egzersizleri: Haftanın 3 günü, 3 set 15 germe şeklinde, 15 saniyelik germe ve arada 10 saniyelik bekleme süresi olacak şekilde uygulanır . Elle esnetme sırasında bir yırtılma hissi veya sesi duyulabilir .

• Miyokinetik germe: Haftanın 5 günü, supin pozisyonda ve omuzlar sabitken uygulanan 30 dakikalık 15 germe egzersizinden oluşur. Boyuna hem ipsilateral servikal rotasyon hem de kontralateral servikal fleksiyon pozisyonu verilerek SKM kasına germe uygulanır ve fibrotik bölge üzerine 5-10 saniye parmakla derin basınç uygulayarak miyofasiyal gevşeme sağlanır . • Kinezyolojik bantlama: Başa kontralateral fleksiyon ve ipsilateral rotasyon pozisyonu verildikten sonra, SKM kasının her iki başının orijininden insersiyosuna doğru bantlama yapılır. Ancak etkinliği halen araştırılmaktadır Elektromyografik biyo-geri besleme, mikroakım terapi kullanımı gibi yöntemler de geniş klinik çalışmalara gereksinimi olan konservatif tedavi yöntemleri arasındadır.


Ortezler Fizyoterapiyle birlikte kullanılabildiği gibi buna yanıt alınamayan KMT’lerin tedavisinde kullanılabilir. Benzer şekilde postoperatif dönemde kullanımının katkı sağladığı bildirilmiştir (31, 51). Servikal ortezler içerisinde tübüler ortez (TOT) en çok tercih edilenidir. Ancak ortez kullanımı ile ilgili literatürde net bir endikasyona ve kullanım sonuçları ile ilgili kesin bir kanıya varılamadığı görülmektedir.

Ameliyat Sonrası Rehabilitasyon

Cerrahi Tedavi Cerrahi tedavi için en uygun zaman ise 1-4 yaş arası dönemdir . Konservatif tedavi yöntemlerine yanıt vermemiş ya da ileri evre KMT tanılı hastalarda cerrahi tedavi gerekliliği %3-20 arasında rapor edilmiştir . Başlıca endikasyonlar; en az 6-12 aylık tutucu tedaviye rağmen eklem hareket açıklığında (EHA) 15º ve üstü rezidüel kaybın olduğu dirençli olgular, 1 yaşından sonra saptanma, izlemlerde fasiyal asimetri gelişmesi olarak sıralanabilir .

SKM kasa yönelik operasyonlar ile boyun EHA düzeltilebilmesine rağmen ameliyat öncesinde var olan fasiyal asimetri ve skolyoz devam eder . Bir yaşından sonra tedaviye başlanan hastalarda fasiyal asimetri, plagiosefali gelişme riski yüksektir . Dört yaşından sonra tedavi uygulanan olgularda kraniyofasial asimetrinin tamamen geri dönmesi ve tatmin edici sonuçlara ulaşılması oldukça zordur.

Postoperatif dönemde servikal boyunluk ve iyi planlanmış fizyoterapi protokolleri ile tedavi sonuçları daha iyiye götürü- lebilir (25). Bunun için; özel olarak tasarlanmış tortikollis ortezinin 3-6 ay süre ile kullanımı veya 5-7 gün süre ile başı lezyon tarafına dönük şekilde tutan çenenin altından geçen basit traksiyon sistemleri önerilmektedir (3, 31, 51). İleri yaşlardaki olgularda postoperatif rehabilitasyon programına uyumları daha iyidir. Ancak erken yaşlı olgularda boynun kısa olması, ortezlerin kullanımında ve postoperatif egzersizlerin uygulanmasındaki zorluklar tedaviye uyumu zorlaştırmaktadır (62). Postoperatif dönemde, ilk hafta boyun egzersizleri en az günde 2 kez uygulanmalıdır. Pasif servikal eklem hareket açıklığı egzersizleri 3 ay-1 yıl devam etmelidir. Hastaların postoperatif takibinde fonksiyon ve kozmetik sonuçları değerlendiren “Modifiye Lee Skorlama Sistemi” kullanılabilir

HAZIRLAYAN FZT. EDA BURÇ Kaynaklar: Türk Nöroşirurji Derneği

Abdülkerim GÖKOĞLU1 , Ali DALGIÇ2 1KHB Kastamonu Dr. Münif İslamoğlu Devlet Hastanesi, Nöroşirürji Kliniği, Kastamonu, Türkiye 2KHB Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroşirürji Kliniği, Ankara, Türkiye


KAS YIKIMI ve BESLENME TEDAVİSİ

Vücut geliştirme, fitness vb fiziksel aktiviteler ile kas kütlesini normal değerlerin üzerine çıkarma gibi hedeflere yönelik beslenme tavsiyelerine birçok yerde rastlarız. Sağlıklı bir birey için; muhtemelen protein ağırlıklı beslenme programları film şeridi gibi geçmiştir gözümüzün önünden.Peki birey normal kas kütlesine sahip değilse ve kas yıkımı gibi bir komplikasyonla karşı karşıyaysa ne yapmalı?Beslenme programında vazgeçilmezleri neler olmalı? Dilerseniz”Kas yıkımı nam-ı diğer kas atrofisi nedir?” sorusununa yanıt vererek başlayalım. Kas atrofisi kassal inaktivite yaşlılık ve açlık gibi fizyolojik koşulların yanı sıra akut diyabet, sepsis, kanser, asidoz ve böbrek yetmezliği gibi katabolik hastalıklarda oluşan ciddi bir komplikasyondur. Kas kuvveti ve dayanıklılığının azalmasına bağlı olarak fiziksel çalışma kapasitesinin düşmesine neden olarak yaşam kalitesini olumsuz yönde etkiler. Kas atrofisini başlatan uyaranlar besin ögelerinin miktarı, harmonal dengenin bozulması, proinflamatuar sitokinlerin miktarında artış, nöromüsküler uyarım eksikliği ve inaktivite şeklinde sıralanabilir.

Kas atrofisi nedenleri arasında kötü ve yetersiz beslenme de yer almaktadır. Bireylerin diyet esnasında günlük enerji ihtiyacı kısıtlamasını önerilenin altında yapması, kalitesiz protein alımı ve esansiyel aminoasit eksikleriyle beraber aşırı karbonhidrat tüketimi de kas atrofisine neden olabilecek durumlar arasındadır. Romatizmal hastalıklarda son yıllarda tıbbi beslenme tedavisi dikkat çekici hale gelmiştir,Özellikle hazır ve işlenmiş besin sektörünün yaygınlaşması romatolojik hastalıkların görülme sıklığında artışa neden olmaktadır.Tüketilen bazı yiyecekler hücre sağlığını ve yüzeylerinde “tanıtıcı moleküler”in yapısını bozucu, apoptozisi engelleyici ve serbest radikalerin oluşumunu stimüle edici özelliği ile bağışıklık hücrelerinin yapısını bozmaktadır.Romatolojik hastalıklarda, hastaların oksidatif stres ile karşı karşıya gelme riskleri yüksek olduğundan antioksidan gereksinmeler de artmaktadır.Tıbbi beslenme tedavisi uygulaması ile vücuttaki inflamatuar mediatörlerin düzeyinin azalması hedeflenmektedir


Sağlıklı bir menü planlanırken dikkat edilmesi gereken unsular şu şekilde sıralanabilir. 1.Çeşitlilik: Diyette enerji ve yağ içeriği düşük besinlerin alımı arttırılarak daha kaliteli ve besin içeriği yüksek bir örüntü sağlanmalıdır. 2.Düşük enerji içeren, vitamin, mineral, lif ve fitokimyasal içeriği yüksek olan sebze ve meyveler her öğünde tüketilmelidir.Bu konuda ilk olarak taze sebzeler tercih edilmeli,dondurulmuş sebzeler ise beslenme ilkelerine uygun olarak hazırlandığında kullanılabilmektedir. Konserve sebzelerde koruyucu olarak eklenen soyum miktarı yüksek olduğundan, satın alırken sodyum eklenmemiş olan ürünler tercih edilmelidir.Meyve tüketiminde de taze meyveye alternatif tüketilen; dondurulmuş, konserve veya kuru meyveler de şeker ilavesiz olanlar tüketilmelidir. 3.Makarna, ekmek ve diğer tahıl ürünlerini içeren karbonhidatlardan zengin besinlerin tüketimi sınırlandırılmalı, tam tahıl ürünleri tercih edilmelidir.

4.Günlük önerilen 3-5 porsiyon yağ alımında ihtiyacın zeytinyağı ve kanola yağı gibi bitkisel yağlardan sağlanması önemli noktalardandır. Zeytinyağı içerisindeki “oleokantal” bileşeni ile non-steroid anti-inflamatuar ilaçlarla benzer etki gösterilmektedir. 5.Omega-3 yağ asitleri inflamasyonla mücadelede önemli olduğu için sağlık profesyonelleri haftada 2 kez 90-120 gr balık tüketimini önermektedir.Omega-3 yağ asitinin en zengin kaynakları olan somon,ton balığı,uskumru ve ringa balığı gibi balıklar tüketilmelidir. 6.Omega-6 yağ asitleri vücudun normal büyüme ve gelişimi için elzemdir.Ancak omega-6 yağ asitlerinin aşırı tüketimi sonucu vücutta pro-inflamatuar bileşenlerin üretimi hızlanmaktır.Mısır yağı, ayçiçek yağı,soya yağı, yer fıstığı yağı gibi bitkisel yağlar ve mayonez omega-6 yağ asitinden zengin kaynaklardır. 7.Yapılan bazı çalışmalarda, kirazın içindeki antosiyanin bileşeninin anti-inflamatuar etki gösterdiği dolayısıyla kiraz tüketiminin romatizmal atakları azalttığı belirtmektedir.Antosiyanin kiraz dışında diğer kırmızı pigmentli meyvelerde de bulunmaktadır. (çilek, yaban mersini, ahududu vb.)


Neticede beslenme programı, besin değeri açısından yüksek, inflamasyonu azaltıcı ve glisemik indeksi düşük sağlıklı besinleri içermelidir. Diyette özelikle tüketilmesi önerilen bazı besinler :

8.Süt, yoğurt, peynir gibi az yağlı süt ürünleri kemikleri güçlendiren kalsiyum ve D vitamin bakımından zengindir.D vitamini kalsiyum emilimi için gereklidir ve immun sistemi güçlendirmektedir. Süt ürünlerinin tüketilmemesi halinde yeşil yapraklı sebzelerin tüketimi arttırılmalıdır. İnflamasyonu arttırdığı düşünülen besinlere şu şekilde örnek verilebilir: -Basit şeker, -Doymuş yağlar,

-Trans yağlar,

KAYNAKLAR:

-Rafine karbonhidratlar(glisemik indeksi yüksek bu besinler inflamasyonu stimüle eden ileri glikasyon ürünlerinin (AGE) üretimini de arttımaktadır.)

( KOŞAR, N. Ş., & DEMİREL, H. A. (2004). KAS ATROFİSİ MEKANİZMALARI. Spor Bilimleri Dergisi, 15(3), 167-190.

- Mono Sodyum Glutamat (MSG):(Özellikle Asya yemeklerine ve soya sosuna eklenen tat verici bir besindir. Aynı zamanda fast-food,şarküteri etler ve hazır çorbalarda da bulunmaktadır.)

AKBULUT, G. (2017). Romatoloji ve Kemik-Eklem Hastalıklarında Tıbbi Beslenme Tedavisi. Turkiye Klinikleri Journal of Nutrition and Dietetics-Special Topics, 3(1), 44-48. GÜRBÜZ, Y. D. D. M., & KORKMAZ, Y. D. D. H. KAHRAMAN MARAŞ İLİ'NDE ŞİFALI SU POTANSİYELİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ.

-Alkol

HAZIRLAYAN DYT. BETÜL BABA


Spastisite’de Rehabilitasyon Dışı Tedaviler

Spastisite , motor yolların kimi kısımları­ na, sinir sisteminin istemli hareketleri denetle­ yen bölgelerine hasar veren nörolojik bozuk­ luklarda meydana gelebilen ; belirli kasların aşırı aktif hale gelerek, kas katılığına, sertliği­ ne ya da spazmlarına neden olan bir semp­ tomdur. Spastisiteye en sık olarak yol açan bozuk­ luklar serebral palsi, omurilik yaralanması, mültipl skleroz, inme ve travmatik beyni ha­ sarları, sözgelimi oksijensizlikten, fiziksel trav­ madan, kanamadan ya da infeksiyondan dola­ yı oluşan hasarlardır Spastisite vücudun çoğunu (yaygın spasti­ site) ya da bir ayak bileği, bir el ve bilek gibi sadece küçük bir bölgeyi (fokal spastisite) et­ kileyebilir. Spastisitenin etkileri, hafif sertlik­ ten ağrılı, kontrol edilemeyen spazmlara ka­ dar uzanır. Vücudun hangi bölgesinin etkilen­ diği ve bu bedensel etkilerin şiddeti, hasar görmüş olan beyin ya da omurilik bölgesine ve hasarın derecesine bağlıdır. Kaslarda olu­ şan bu değişikliklerin geniş kapsamlı etkileri olabilir. Örnek olarak: -Bacaklardaki şiddetli kas katılığı yürümeyi zorlaştırabilir. Yalnızca ayak parmakları ya da ayağın yanı üstünde yürümek mümkün olabi­ lir; bu durum kişinin dengesini etkiler ve sık sık düşmelere neden olur, kalçalara ve diz ek­ lemlerine anormal basınç bindirir ve ayakkabı­ ların daha çabuk aşınıp yırtılmasına neden olur.

-Kalçalardaki kas katılığı yürümeyi etkiler ve bacak arası temizliğini, tuvalete çıkmayı ve giyin­ meyi zorlaştırır. Hareket ve temizlik konusunda yaşanılan güçlükler cilt hasarıyla sonuçlanabilir ve basınç yarası (yatak yarası olarak da bilinir) riskini artırabilir. Kollar ve eller etkilenmişse, par­ makları açmak ya da dirseği veya bileği bükmek zor olabilir. Bu, gündelik yaşam için en gel oluş­ turur ve temizliği güçleştirir. Ağrılı kas spazmları sandalyede oturmayı ya da yatakta uzanmayı olanaksız kılabilir ve pozisyon değiştirmeyi zor­ laştırabilir. Bu durum, yıkanabilmek ve tedavi uy­ gulayabilmek için vücudu ve uzuvları hareket et­ tirmeyi güçleştirir. Kas katılığı ve spazmları daha fazla enerji harcanmasına yol açarak yorgunluğa neden olur.

Spastisite her zaman mevcut olmayabilir. Hızlı hareket ya da duyusal uyarım sonucunda ortaya çıkabilir. Spastisite tedavisinin önemli bir yönü, bu durumu tetikleyebilecek uyaran (stimulus) tiplerinin, örnek olarak ağrı, basınç yaraları (uzun süre yatma/ oturmayla oluşan yaralar), id­ rar yolu infeksiyonu, ayak tırnağının geri dönme­ si (batan tırnak), sıkı giysiler ve kabızlık gibi uya­ ranların asgariye indirilmesidir.


Spastisitenin şiddeti, hafif kas sertliğinden defor­ miteye ve kontraktür denilen kalıcı adale kısalma­ sına kadar değişebilir. Dinamik (spastisitenin indüklediği) kontraktür denilen olay çoğu zaman ilaç tedavisiyle azaltılabilir. Bu durum tedavi edilmezse, dinamik kontraktürün yerini sabit (fikse) kontraktür alabilir, bu durumda adalede oluşan hücresel değişiklikler adalenin kalıcı şekilde kısalmış olarak kalmasına yol açar. Bu durum ancak cerrahi girişimle tedavi edilebilir. Klonüs ya da hızlı, yinelenen kas spazmı da oluşabilir. Özel­ likle eğer eklemleri anormal pozisyonlara çekiyor­ sa ya da normal hareket açıklığını engelliyorsa ağrı verebilir. Spastisite herhangi bir kas grubunu etki­ leyebilmekle birlikte, bazı sık rastlanan klinik görüntüler vardır. Beyin ve omurilik kaynaklı olarak etiyolojileri ikiye ayrılır.

Spastistenin tedavisinde öncelikle spastisite­ den koruyucu önlemler alınmalıdır. Postür, uygun oturma pozisyonu, basınç yarasından koruyucu önlemler yeterli olmazsa oral medikasyona geçile­ bilir. Spastisiteyi artırabilecek üriner enfeksiyon, ağrı, depresyon gibi belirti ve bulgular varsa önce bunlar tedavi edilir. Fiziksel tıp ve rehabilitasyon uygulamaları hem erken dönemde tek başlarına hem de kronik dönemde diğer yöntemlerle birlik­ te uygulanabilirler. Botulinum toksinlerinin uygu­ lanma alanı fokal spastistedir. Tüm bu önlemler ve yöntemlere rağmen spastisite kontrol altına alına­ mazsa intratekal baclofen, tenotomi, dorsal riztomi gibi cerrahi girişimler gerekli olabilir.

Kas tonusunda aşırı artışla fonksiyonları olumsuz yönde etkileyen spastisitenin cerrahi tedavisi, cer­ rahi dışı tüm metodlar sonuçsuz kaldığı takdirde uygulanmalıdır. Bu uygulamalar intratekal baklo­ fen infüzyonu, epidural elektrik stimulasyonu, ekstra dural motor kortikal stimulasyonu gibi mi­ nimal invazif; periferik nörotomi, dorzal kök girişi­ ne lezyon oluşturma veya selektif dorzal rizotomi yöntemleri gibi invazif girişimlerdir.

Literatürde herbir girişim için değişik başarı oranları bildirilmektedir. Başarının ilk şartı uy­ gun hastaya uygun yöntemin seçimi olduğun­ dan endikasyonların multidisipliner olarak de­ ğerlendirilmesi gerekmektedir.

Faklı kas ve kas gruplarına yönelik farklı cerra­ hi seçenekleri bugün çocuk ortopedistleri ve nöroşirurjiyenleri tarafından uygulanmakta­ dır.

Tenotomi Cerrahileri 1.Adduktor Tenotomi Ameliyat sonrası alçı uygulanmaz, çocuk orto­ pedistinin kararına göre kalçaları açık tutan cihaz kullanılabilir. Fizyoterapinin yoğun ola­ rak yapılması tekrar kas kısalmasını engelle­ mek için önemlidir. Ameliyat öncesinde yürü­ me kabiliyetine sahip hastalar ameliyat sonra­ ında da yürüyebilir. Taburculuk sonrası reçete edilen ilaçları kullanması ve ameliyat sonrası 10. ve 21. günlerde poliklinik kontrollerine ge­ linmesi gerekir. Adductor kas grubu uyluk kemiğinin orta hat­ ta doğru hareketinden sorumludur. Serebral palsili çocuklarda bu kasın spastisitesi sonra­ sında kalça mekaniğinde bozulma ve sonu­ cunda kalça çıkığına kadar ilerleyebilecek kli­ nik tablo oluşabilir. Her iki uyluğun da birbirine çok yakın olması ve hatta çaprazlaşması sonucunda dik durma­ da, oturmada, kişisel hijyenik bakımda prob­ lemlerle karşılaşılmaya başlanır. Çocuk orto­ pedi uzmanı tarafından yapılan değerlendir­ me sonucunda gereği görüldüğünde bu kas­ lara Botulinum toksini (botox) veya gevşet­ me ameliyatları uygulanır. Cerrahi 1 cm lik bir cilt kesisi üzerinden yapılır ve sonuçta kalan yara izi oldukça küçük olacaktır.


Ameliyat sonrası alçı uygulanmaz, çocuk or­ topedi doktorunun kararına göre kalçaları açık tutan cihaz kullanılabilir. Fizyoterapinin yoğun olarak yapılması tekrar kas kısalmasını engellemek için önemlidir. Ameliyat öncesin­ de yürüme kabiliyetine sahip hastalar ameli­ yat sonrasında da yürüyebilir. Taburculuk sonrası reçete edilen ilaçları kullanması ve ameliyat sonrası 10. ve 21. günlerde poliklinik kontrollerine gelinmesi gerekir.

Diz arkası kas gevşetme ameliyatı (Hamstring tenotomisi) Hamstring kasları diz arkasında bulunur. Art­ mış spastisiste nedeniyle gergin olan diz ar­ kası kasları yürüme biyomekaniğini bozar ve çömelerek yürüme, kamburluk ve kalça çıkı­ ğına kadar gidebilecek bir dizi soruna yol açar. Çocuk ortopedistinin değerlendirmesi sonucu hamstring tenotomisi diz arkası kas­ larına gevşetme yapılarak gerçekleştirilir. Diz bölgesinde 2 cm kadar bir ameliyat yarası olur. Ameliyat sonrası doktorunuzun kararına gö­ re alçı uygulanabilir ya da cihaz kullanılabilir. Ameliyat öncesinde yürüme kabiliyetine sa­ hip hastalar ameliyat sonrasında destek ile yürüyebilir. Alçı ile ilgili olarak lütfen alçı so­ runları kısmına bakınız. Taburculuk sonrası reçete edilen ilaçları kullanması ve ameliyat sonrası 10. ve 21. günlerde poliklinik kontrol­ lerine gelmesi gerekir.

Gastrochinemius Gevşetme Gastroknemius kası kaval kemiğinin arkasında diz ile topuk arasında yerleşir. Serebral palsi gibi hastalıklarda artmış spastisite sonrası ger­ ginliği artan bu kas parmak ucunda yürümeye ve yürüme mekaniğinin bozulmasına yol açabi­ lir. Çocuk ortopedi uzmanının değerlendirme­ sine bağlı olarak bu durumlarda kaval kemiği­ nin orta hizasının biraz aşağısından bu kasın zarına yaklaşık 3 cm’lik bir kesi ile ulaşılarak gevşetmesi yapılabilir. Aynı zamanda yine mu­ ayeneye bağlı olarak kasın ucunda aşil tendo­ nu topuk arkası seviyesinden gevşetilebilir. Kas Gevşetme Ameliyatı Sonrasında; ameliyat sırasında yapılan muayeneye bağlı olarak has­ taya alçı uygulaması yapılabilir. Alçı yapılmadı­ ğı durumlarda ise hastanın ameliyat sonrasın­ da ayağı uygun pozisyonda tutacak bir destek aygıtı (breys) takması sağlanır. Ameliyattan önce yürüme yeteneği olan hastaların ameli­ yat sonrasında alçı veya breys üzerine basarak yürümelerine izin verilir. Hastaların 10. ve 21. günlerde çocuk ortopedi doktoru tarafından kontrolleri yapılmaktadır.


Z Plasti

Bir kas kirişinin (tendon), ya da cildin belli bir şe­ kilde kesilerek uzatılması, veya genişletilmesi iş­ lemidir. Serebral palsi başta olmak üzere her türlü felçli spastisitelerde, penççe el, ekinizm, pençe ayak deformitelerinde, diyabetik ayak yaraları­ nın önlenmesinde, tendon yaralanmaları ona­ rımları sonrasında, kemik uzatma amleliyatları sonrasında tendon uzatma ihtiyacı olur. Amaç spastisiteyi yenerek deformiteleri düzeltmek, ilgili eklemlerde tam hareket açıklığı elde etmek ve hareketi zorlanmadan yapabilmektir. Diyabe­ tik ayaklarda bozulmuş ayak dinamiğini düzelte­ rek plantar bölgedeki aşırı basınç noktalarını dengelemek böylece ülserasyonları azaltmak, el cerrahisinde ise temel kavrama hareketlerini ya­ pabilecek düzeye getirmek amaçlanır. Tendon uzatma cerrahileri atel tespit yöntemle­ ri ve erken aktif fizik tedavi uygulamaları ile bir­ likte uygulanır. Ablatif Yöntemler Selektif Dorsal Rizotomi Alt ekstremitelerdeki spastisitenin lumbosakral dorsal rizotomi ile cerrahi tedavisi ilk olarak 1900’lerin başında Otfried Förster tarafından tanımlanmıştır. Hasta grubunun içerisinde spastik diplejik ve serebral palsi (SP) tanılı çocuklar bulunmaktadır. Bu işlem, L2’den S1’e kadar ve L4’ü koruyarak posterior sinir köklerinin total kesisi yapılarak sonuçlandırılmıştır. Cerrahi sonuçlar genel olarak iyi ve spastisite ile fonk­ siyonlarda gelişmeler kaydedilerek rapor edilmiştir. 1960’lara kadar Förster’ın tekniği başka yazarlar ta­ rafından yayınlanmamıştır. Montpellier’den Gros ve ark. ise bu yıllarda Förster’ın yöntemini modifiye et­ mişler ve L1’den S1’e kadar sinir köklerinin %80’ini nonselektif olarak keserek parsiyel dorsal rizotomiyi uygulamışlardır. Fasano ve ark. tarafından 1978 yılında intraoperatif elektrik stimülasyon ile fonksiyonel elektrofizyolojik sonuçları değerlendirerek yapılan parsiyel dorsal rizotomiler tanımlanmıştır. Bu uygula­ malarda klinik ve nörolojik bulgulardan çok elektrofizyolojik çalışmaların sonuçları cerrahi için daha ön planda tutulmuştur. Cerrahi alan T12–L2 arasında tanımlanmıştır. Peacock ve Arens (25) ise bu yöntemi modifiye etmişler ve günümüzdeki popülerliğini kazandırmışlardır. Lomber ve sakral sinir köklerini çıkış foramenlerinde ortaya koymuşlardır ve kökleri selektif olarak kesmişlerdir. Bu nedenle girişim selektif dorsal rizotomi (SDR) olarak tanımlanmıştır. Fassano tarafından tanımlanan mesane disfonksiyonu gibi komplikasyonlar Peacock ve Arens’in olgularında gözlenmemişdir. İyi klinik sonuçlara rağmen, Fassano tarafından tanımlanan ve Peacock tarafından adapte edilen, SDR için kullanılan elektrofizyolojik kriterle­ rin önemleri hakkında şüpheler oluşmuştur. Sonraki yıllarda farklı merkezlerde yeni elektrofizyolojik kri­ terler tanımlanmıştır.


2.Selektif Nörotomi (Selektif fasikülotomi) Hastanın çok sınırlı bir kas grubunu tutan spas­ tisitesi olduğunda nonablatif yöntemler başarı­ sız kalırsa denenecek bir yöntemdir. Amaç spas­ tik kası innerve eden sinirdeki fasiküllerin bir kıs­ mının kesilmesidir. Mutlaka intraoperatif stimü­ lasyon kullanılarak uygulanmalıdır. İyi bir örnek kontraktür sergilemeyen equinus spastisitesidir. Bu klinik tablo ayak bileğinin ankilozuna, ağrıya, komşu eklemlerin deformitelerine ve dengesiz bir yürüyüşe neden olur. Bu tabloyu çözebilmek için iyi bir taban teması sağlanmalıdır(8). Decq ve ark. (7), ayak bileğinin equinus deformitesin­ de %75 oranında soleus kasının primer sorumlu olduğu gösterilmiştir.

Gastroknemius kası ise %12,5 oranında predomi­ nansi göstermektedir. Bu nedenle soleus nöroto­ misi spastik equinus ayak için oldukça etkili bir ro­ le sahiptir.

3.Pallidotomi Stereotaktik bir çember yardımı globus pallidus bölgesine lezyon yapılmasıdır Sıklıkla oldukça ağır klinik tablo sergileyen ve yürüme şansı olmayan hastalarda kullanılır. Bu grupta temel amaç hasta­ nın bakımını kolaylaştırmak, olası kontraktürleri önlemek ve ağrıya engel olmaktır. Pallidotomi özellikle distonik komponentin daha baskın oldu­ ğu SP’li hastalarda tercih edilmektedir.


http://drmuharreminan.com/ Kas Gevşetme Cerrahileri

Tendonu yatay kesilerle uzatma işlemi: Biyomekanik Çalışma Ethem Güneren, Hayati Akbaş Spasticity and Treatment.--Murat Başarır, M. Memet Özek Acıbadem Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Nöroşirürji Anabilim Dalı, Pediatrik Nöroşirürji Bölümü, İstanbul, Türkiye

HAZIRLAYAN İNTERN DR. HASAN EMİR


KİTAP İNCELEME KİTAP İNCELEME Kitabın Adı : K-Taping Editör: Gökmen Yapalı Baskı: 2. Baskı ISB Numarası: 9786059160629 Baskı Ve Cilt: Hipokrat Kitapevi

ÖNSÖZ Bantlamanın tamamlayıcı tedavi olarak ortopedik problemlerin medikal tedavisinde kullanımı 1890’lı yıllara kadar dayanmaktadır. 1940’a kadar devam eden bu süreç­ te bantlama ortopedik problemlerde (özellikle ayak bileği yaralanmalarında) ya da spor müsabakalarından önce koruyucu amaçla kullanılmıştır. Bu dönemde bantlama uygulamasının temel amacı hareketi sınırlandırmak olmuş­ tur. Bantlama ile ilgili bilimsel araştırmalar ise 1980’li yıllar­ da yapılmaya başlanmıştır. Rijit bantlama olarak adlandırı­ lan bu bantlama tekniği 21. yy’ın başlarına kadar devam etmiştir. Bu tarihten sonra ise eklem hareketine izin veren, ortopedik problemlerin dışında birçok medikal problemin tedavisinde de tamamlayıcı olarak kullanılmış­ tır.

Bu kitabın Türkçe’ye kazandırılması önemlidir çünkü fizyotera­ pistler tarafından çok yaygın olarak kullanılan bu bantlama tekni­ ği ile ilgili Türkçe bir kaynak yoktur. Ayrıca daha çok mezuniyet sonrası eğitim programları ile öğretilen bu bantlama tekniğinin bir uygulama kitabı ile de desteklenmesinin yararlı olacağını dü­ şünülmüştür.

Bantlama genel olarak iki başlık altında incelenebilir. Bunlar; rijit ve esnek bantlamadır. Esnek bantlama yani diğer adıyla kinezyolojik bantlama elastik özelliğinden do­ layı eklem hareketini kısıtlamamakta ve buna bağlı olarak rijit bantlamaya göre hem farklı hem de daha üstün etkiler oluşturmaktadır. Bu nedenle elastik bantlamanın kullanımı oldukça yaygınlaşmıştır ve artarak devam etmektedir.

Kitabın Türkçe’ye kazandırılmasında büyük pay sahibi olan ve alanlarında uzun yıllar boyunca çalışmış olmanın kazandırdığı bil­ gi ve tecrübe ile kısa sürede çevirinin tamamlanmasını sağlayan değerli hocalarımızdan oluşan çeviri ekibine de ayrıca teşekkür ederiz.

Klinikte uzun süredir kullanılan bu bantlama yöntemi hakkında daha derinlemesine bilgi sahibi olmamızı sağla­ dığı ve Türkçe’ye kazandırdığı için Gökmen beye özellikle teşekkür ediyoruz.

Bu kitabın Türkçe’ye kazandırılmasını istenilmesinin bir diğer ve en önemli nedeni ise fizyoterapistler tarafından çok sık ve çok fazla sayıda endikasyon için kullanılan bu bantlama tekniğinin li­ sans eğitim-öğretim müfredatında yer almasını sağlamaktır. Böy­ lece bilimsel eğitimin verildiği üniversitelerde bu bantlama tekni­ ği eğitiminin verilmesi; bilimsel araştırma sonuçlarının da göz önünde bulundurarak etkili bir şekilde öğretilmesine imkân sağ­ layacaktır.

Bu kitabın fizyoterapi öğrencileri için bir ders kitabı, fizyotera­ pistler için de önemli bir kaynak olmasını temenni ederiz. Saygılarımla


SÖZLÜK

TONUS Bir organın, bilinçli olduğu sürede bütün kaslarının biraz kasılı olması hali.

SARKOMER Çizgili kasın en küçük işlevsel birimi, çizgili kası oluşturan kasılabilir fibrillerden herbiri.

MOBİLİTE Eklem ve kasların herhangi bir etki tarafından sınırlandırılma olmaksızın eklem hareket açılarını tam olarak kullanarak hareket etmesi

STABİLİZE Düz duruma getirilmiş, sağlamlaştırılmış


Selektif

Seçici ya da ayrıcalığı olan .

Artrogripozis Multipleks konjenita,doğumsal olan ve çoğunlukla çoğul olarak rastlanan eklem kontraktürleridir. Bedensel engelliliğin spesifik bir biçimidir.

Psödohipertrofi Yalancı hipertrofi, işlev gören doku dışındaki dokularda oluşan hipertrofi nedeniyle organ hacminin artması.

Disrofi

Beslenme bozukluğu sonucu ortaya çıkan herhangi bir hastalık.


BİZE ULAŞIN İnstagram : theraphysiodergi Facebook : Theraphysio Twitter : Theraphysio1 Mail : theraphysiodergi@gmail.com

theraphysiodergi.com


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.